4

4-5 aylık gibi pek şapşalmış :)

Yarın d akarne cıkart aşılarını yaptırmaya başla. Bi sorun olursa burdayım ;)

Kesinlikle cok tatli :) gozleri yemyesil.. Sut ve peynir verdim, tavuk hasladim, kedi kumu da aldim.. Zaten bizim marketin onunde buldum alisveris sorun olmadi.. Sansli kediymis :))

Yalniz simdiden sonra ki asamalar ne olmali?
Neler yapip neler yapmamaliyim?

Guruldayarak uyuyor suan da bu normal mi?
Uyumadan once de surekli benimle oyun oynadi o zamanda gurluyordu? Bu normal mi?

4 aylık bir dişin olmuş.beraber mutlu günler geçirin :)

ek:yarın veterinere.grrlaması çok normal.küçükken daha çok yapardı benimki.ben hiç hapmadım ama sütü hafif sulandırmak iyi olur diyip durdular bana.ıslak kuru hepsini yiyebilir şu an mama olarak.

yarın enseye bi ilaç dökecekler onu dökene kadar beraber yatmasan daha iyi

gurulduyorsa mutludur. Bi aşı neyim falan iyi olur tabi. motoru bozmasın dikkat et.

parazit ilaçları ve aşılarını yaptır acil. zira sokak kedisinde parazit olmama olasılığı pek yok. hayırlı olsun.

4-5 doğrudur.

en az 5 aylık en fazla 1 sene. hayırlı olsun mutlu olun =)

çok derinden guruldamalar acıyı gidermeye çalışmak da olabilir ama seninki mutluluk ve şımarıklıktan :D

Nasil mutlu olmam ki :)) tv de top atisi var, tv nin onune gidiyor tvnin arkasina bakiyor top orada mi diye cok manyak bisey yaaaa :)))
Cok elleyip sevsem opsem bisey olmaz di mi? :( kaybetmek istemiyorum ama uzak da duramiyoruz suan ask yasiyoruz resmen :)) yazi yazdirmiyor surekli elimle oynama pesinde :))

seviyorum böyle kedilere sahip çıkanları, evlerine alıp besleyenleri.. tebrikler.. kış aylarına girdiğimiz şu günlerde sıcak bir dostun oldu.. :)

kumun yerini öğrenene kadar sağa sola çişini yapabilir. kumda çişin kokusunu aldıktan sonra bi daha yapmaz. veterinere götürdüğünde 3 çeşit ilaç uygulayacaklar. bir aşı yapacaklar, bir hap yutturacaklar, bi de ensesine bişey sürecekler. eğer tırnaklarını kesmeyi düşünüyosan doktora nasıl keseceğini de sor. hayırlı olsun bu arada çok tatlı :) mutluluklar. adını da ekşi koy bari :P

bizim kedileri dusununce rahat 6 aylik var gibi geldi.

kulaklara bak ya kocaman eheh birlikte saglikli uzun omurler dilerim. kulaklar ya (:

herkese yardim ve destekleri icin tesekkurler..

bugun veteriner 2,5 - 3 aylik oldugunu söyledi.. gerekli asilari ve bakimlari yapildi, tirnaklari kesildi :)

insallah mutlu ve huzurlu uzun ömürlü olur..

igtfy.com

tutar da tam rengini vermez, biraz bulanık durur.

ısınınca bozulabilir.

ısınacak bişey değil ki bisikleti soba boyası ile boyamışlar. ben de sprey boyayla başka renk yapmak istiyorum.

bi tane astar beyaz al, astarın üzerine her şey tutar. spreyle boyamayı bilmiyorsa bi bilene yaptır yoksa kabarıklıklar falan olabilir kötü görünür.

zımparalarsan tutar.boyanın başka yere gitmemesi için parçanın arkasına kağıt koy.

yirsiniz. kabahatlar kanunu.

Saklaya saklaya, kendi halinizde içerseniz genelde dokunmazlar.

yakınsanız caddebostan'a akın. sahiller iyidir.

yerine göre değişir, bazen uyarırlar bazen bir şey demezler. muhit de önemli.

ilk gördüklerinde hemen almazlar dağılın diye uyarırlar. belki kimliğe bakarlar.

biz manzara önünde arabanın yanında içerken polis gelip sokakta alkol alamazsınız oturun arabanızın içinde için demişti.

restoran değil ama iki çikolatacı var
chocolat ve les emotifs anonymes

tam alakalı mı bilmem ama amelie'de de cafe de çalışan garsonlar vs var.

kiimsenin nasıl aklına gelmemiş:

casablanca

***********

o değil de soul kitchen çok iyiydi be:)

aslında tam uymasa da şu işine belkim yarar:
www.imdb.com

Teşekkürler arkadaşlar. Söylediklerinizi not alıyorum ve hepsini inceliyorum. Başka tavsiyesi olan var mı acaba?

el hijo de la novia
volver
no reservations
tortilla soup
perfect sense (hani müşteriler yoldan çıkarsa diye)

Ben de sağlam bir araştırmaya girdim aynı zamanda, bir sürü film buldum. Bu saydıklarım dışında aklınıza gelen varsa ve paylaşırsanız çok mutlu olurum:

Mystic Pizza
Big Night
Eating Raoul
I Like Killing Flies (belgesel)
Kitchen Confidential (dizi)
The Slammin' Salmon
Today's Special
Eat This New York (belgesel)
Le Cirque: A Table In Heaven

Çok bulmuşum gibi duruyor ama aslında tam da aradıklarımı bulamadım. Aramaya devam :) Tekrar teşekkürler...

comme un chef 2012 yapımı cillop gibi çok güzel.

yani... olmasa daha iyi olurmuş :)

edit: bu arada sesini duyyayım diye kulaklığın sesini fazla açmıştım adele videosu da birden açılınca yataktan 2 metre havaya sıçradım. altıma sıçmış bile olabilirim yani.

bi daha yapma ;D ama özgüvenine hayran kaldım şu hakim beyi söyleyen heriften daha az detone olmuşsun :)

çok uymuş bence :D fena da söylememişin. ama erkek sesi duyunca çok aşırı koptum kız bekliyodum :D

güzel olmuş

kesinlikle bir fail değil, beklenmeyecek ölçüde başarılı. sanırım nakaratta uyum biraz yalpalıyor melodideki yükselişlerden dolayı, vokal tam yükselemiyor desem de hiç bana bakma sen.

Ar marḥabā مرحبا [zrf.] "ferahlıkla" (karşılama sözü) < Ar raḥab رحب [#rḥb msd.] ferah ve geniş olma

nisanyan sözlüğe göre evet arapça

www.tdk.gov.tr (doğrudan link çalışmıyor, merhaba diyip aratırsınız)

www.nisanyansozluk.com

vikide de farsça demişler
wiki.answers.com
belki daha bile eskidir.

bir iran filminde de duymuştum. farsça olması da muhtemel.

(Şahmeran => yılanların şahı meran => yılanlar )Mer yılan demek farsça heba bildiğin heba. Anlamı gel beraber biraz yılan heba edelim. =)

farsça bir sözcük.

arapça'ya farsça'dan geçmiştir.

etimolojik sözlükler var, onlara bakınız. sevan nisanyan.ın sözlüğü en bilineni. online bakabiliyorsunuz, arkadaşlar link vermiş. tdk da belirtiliyor. bunun dışında online olmayan etimolojik sözlükler var, kökenlerini araştırmaksa niyetiniz.

eski bir türk filminde duymuştum, (vatan yahut silistre olabilir bu film, trt.de izlemiştim.) adam kahveye geliyor ve selam veriyor, selamun aleyküm değil merhaba diyor. yaşlı biri de köpürüyor, "sen nasıl merhaba dersin, merhaba rahmetten ve merhametten gelir, sen tanrı mısın rahmet diliyorsun" gibi bi çıkışmıştı.

ben de arapçadan geçtiğini sanıyorum, ona da farsçadan geçtiyse bilemem.

bir türkiye filminde duymuştum. türkçe olması muhtemel?

olm hasta mısınız lan siz?

kelime arapçadır. nişanyanın da belirttiği üzere rhb kökünden türemiştir. yüksek ihtimalle mef'ale(t) vezninde.

bir örnek;

hükm > mahkeme

velhasılı farsça değil arapçadır.

kalkan mı ki

vatoza benziyor.

www.google.com.tr

fulya balığına da benziyor. vatoz yeniyormuş, fulya yenmiyormuş. çok benziyor diyor su altıcı zıpkıncı forumcular. balıkçı tuttuğuna göre vatozdur bu durumda.

vatozların kuyruğu daha farklı

kalkana da benziyor görsellere bakınca... son tahlilde kalkan gibi, kalkan ege'de yaşıyormuş ve yeniyor. vatoz için ege'de yaşıyor bilgisi yok vikipedide.

vatoz değil bu.

kalkandır heralde.

yavru ay balığı bence

bildim galiba:
www.google.com.tr

kuyruğu kısa manta değil, ay balığı da değil o kadar geniş kuyruğu yok.

karşıdan cevap vermeyi de bırakmadılar.
www.haaretz.com

Propagandaya maruz kalmamak için özellikle bu linkleri ve Harry Fear'i takip etmenizi öneririm, ilgiliyseniz tabii.

uçak sesi duyuluyo ama bi sey yok. neyi görelim?

bombardıman duraksadı şu an. girdiğiniz her saniye patlama sesi duymayı mı bekliyorsunuz, anlamadım ki. bilgisayar oyunu değil bu, bildğin bir yer bombalanıyor yani.

linkleri ibret alınsın diye paylaşıyorum, bombalama sesi dinleyin diye değil.

ben 2001'de ırak'ın bombalanmasını canlı izlemiş adamım dostum liseli değilim


bir de o görülen büyük gri binayı bombalarlar mı sence?

ses gitti bende

Est.

Kamera sürekli oraya dönük olmuyor, ara ara sağa sola çeviriyorlar RT'deki elemanlar ama bu gece görüntüde geçen ambulanslar dışında bir şeye henüz rastlamadım. Son yarım saattir de bomba sesi gelmiyor.

gerçekten o dron sesleri bile ürkütücü.
bende ses linkinde donma oluyor

bende canlı yayın linki çalışmıyor. seste de kur'an okunuyor.

garip oldum gece gece...

edit: kur'an okunuyor dediğim, sabah namazıymış. uzun tutunca anlayamamışım.

neil gaiman - amerikan tanrıları

momo veya kurtlarla koşan kadınlar

otostopçunun galaksi rehberi

hollywood fahiseleri

on the road iyidir.

otostopçunun galaksi rehberi de güzel ancak science fiction en nihayetinde ama çok komik.

elif şafak taraftarı değilim ancak (bkz: araf) ya da (bkz: mahrem) de iyiydi...

dublörün dilenması okuduktan sonra gelip öper seni garanti.

o tıpaların sesi tamamen kesmemesi dışında bir sorun yok.

Maalesef sesi tamamen kesmiyor ama azaltıyor en azından.Kulak zarına basınç yapıp zarar verir mi diye endişelendim de.

zarar vermez. serçe parmağından daha ufak bir tıpa alma ama.

Bunlardan ben de kullaniyorum yatarken daha bir sikintisini gormedim. Sadece baslarda biraz kulagimi agritti o kadar. Hem uyku hem de genel icin, eczanede mavi, slikon kulak tikaclari satiliyor. Onlari tavsiye ederim. ( markasini bilmiyorum ) Benim gibi uyku problemini sagir sultanin duydugu bir adami bile misil misil uyutmayi basardilar.

zararlı değildir, biraz ses geçirmesi de doğaldır ve bence böyle olması da daha iyi. ayrıca genelde yurtdışında, konserlerde, organizasyonlarda çalan eski toprak müzisyenlerin, dj'lerin, kulaklarına değer veren insanların çoğu o anlarda kulaklarına tıpa takar, önemlidir sağlık açısından.

Hijyene dikkat et, uzun süreli pis kullanım iltihaplara sebep oluyor.

Dandik tıkaçlar yeterli olmuyorsa kulağına özel tıkaç yaptırabilirsin, çok daha etkili ve rahat. Temizliği de daha kolay. 50 lira gibi bir ücreti var.

yeni şeyler öğrenmek istiyorsundur mesela yeni hayatlar tanımak istiyorsundur. başkalarının tecrübelerini merak ediyorsundur. kendi arkadaşların yetersiz geliyordur. heyecanlı geliyordur veya.

bana da oluyor aynen.

ben sebebini şuna bağlıyorum; tanıdığıız insanlar anlattığımız /konuştuğumuz/ yaptığımız şeylere hep tanıdık cevaplar, tepkiler veriyorlar. yine aynı sebepten insan bi süre öyle bi noktaya geliyor ki, çok sevdiğiniz bir arkadaşınızla otururken şunu anlatsam diyosun mesela, sonra da "ya ben anlatıcam, o da şöyle şöyle diycek, ben de olayın şu yönünü de söyliycem, o da muhabbeti x'e bağlıycak" falan diye düşünüyorum. siktiret anlatmıyım hiç masrafa girmeyelim diyorum. susup oturuyoruz, insanlara bakıyoruz, inşaat izleyen emekli gibi...

yeni beyin bağlantıları arıyorsun, empati kurup kendi bağlantılarını geliştirmek için. beyinsel bir ihtiyaç.

demek ki eldekilerden memnun değilsin:)

heyecan arıyorsun. bu da ancak yeni bir şeylerde olabilir.

tavsiyem; (bkz: couchsurfing) kullanın yönünde olacaktır:)

bu senin ne kadar insanlarla barışık, sosyal, hür bir insan olduğunu gösteren bir semptom. omegle, chatroulette tavsiye edilebilir sanalda çözmek istersen.

yeni insanlar, farklı hikayaler, farklı düşünceler.

bir pc oyununun ek paketi misali, yeni bi ortam.
bende de oluyor. hatta en büyük isteklerimden. bazen enerjim olmuyor sıfırdan sormaya, tanımaya, tanışmaya. ama çok büyük keyif yine de.

bi tanecik bebeklerim, köpeklerim.

yaşamak.

kayda değer pek bi amacım yok. ama isteğim var. mesela hiç para almadan. sadece yemek ve barınma şartıyla ile bilim adamlarıyla çalışmak isterim :) bunu hep istemiştim ama bakalım.

çocuk evlat edinmek

davul çalmak. gerisi detay. hayalimdeki davulu alabilmek için çalışıyorum mesela.

Fikirlerimin hayata geçmesini ve insanların yararlanmasını sağlamak.

Merak

amacım yok takılıyom öyle

şimdilik bişey yok.

Kişisel adalet.

saygı görmek. itimat görmek. herkesinki de aşağı yukarı budur, buna hizmet eder.

bisiklet denen şeyi daha önce hiç duymadığını, ve bindiğinde dünyanın en mutlu insanı olduğunu düşün. Bisiklete binmenin mutluluğunu yakalayınca yaşamak için hiçbir nedenim yok diyebilir misin?

sevdiğime hergün sarılabilmek için yaşıyorum yoksa kaldır at çekilmez bu dünya ve yaşarken kendimi, insanları mutlu etmeyi seviyorum.

kesinlikle geriye yazılı ve görsel birşeyler bırakmak.

'şimdi oldu, mutluyum' diyebilmek. sonrası zihnî emeklilik sanırım. ama tasavvuftaki kamil mü'min seviyesi değil, tamamen hazla ilgili.

süperkahraman güçlerim var, mütemadiyen dünyayı kurtarıyorum.
not: teşekküre gerek yok.

leamsarım ve bir de egemen abim.

www.youtube.com

yok bi sebep, ölüp napıcam.

dalak mı? bağırsak mı? dalaksa öne doğru biraz eğilip, kolları sallayıp derin nefes alırsan geçer. herhalde o acıyı biliyosundur, ayırt edersin sanıyorum. bağırsaksa gaz olabilir, spazm olabilir bişi olabilir.

ivit solda olan dalağı hatırlatan compadritoya sevgilerimle bu cevabımı kendisine ithaf ediyorum çerçeveletip asabilir :D

Yok yav dalak şişmesi gibi değil. Şu an hala çok çok hafif te olsa devam ediyor. Koşudan geleli de 3 saat falan oldu. Bu böyle ara ara gelir.

apandisit olmasin hocam gerci cokmeden cok sisme oluyor diye biliyorum.

benim bildiğim tıbbi çevirileri, bırak dil edebiyat mezunlarını, bizzat doktorlar yapıyor. yapabileceğinden emin mi acaba bu arkadaş?

"fena değil" ingilizceyle lank diye tıbbi çeviriye girilmez ki, kaç yıllık hemşireyim, hala benim bile anlamakta zorlanabildiğim kısımlar giriyor araya makalelerde, tıbbi jargona hakim olmadan normal çeviri yaparmış gibi çevirilemez tıbbi makaleler..

okumuş olduğu bölüm itibariyle terminolojiye hayli vakıf. o yüzden hukuk falan değil mesela, medikal çeviri dedim.

normal ceviriye bin karakter 5-6 tıbbi çeviriye 7-8 gibi paralar ödeniyor, Türkiye piyasası için.
Bizzat doktorlar yapıyor ama çeviri yapabilecek doktor az yapabilen çeviri değil genelde editörlük -redaksiyon yapıyor. Çeviri yapanı da deli fiyat çekiyor. Ben de o bölümlerden mezun değilim tıbbi çeviri yapıyorum. Becerebiliyorsa yurtdışına iş yapsın kelimesi 0.06 dolardan başlıyor.

öyle bir şey mümkün değil. tıp terminolojisine hakim değilse ve zaten bildiği ingilizce'nin seviyesi "fena değil" ise, tercüme büroları ilgilenmez bile.

piyasa hakkında hiç fikrim yok (tıp konusunda) ancak 1000 karakterden en az 7 lira alsa anca kurtarır bence emeğini.
(al işte yukarda piyasa fiyatı da tam çıktı. ben de acemiler için 5-6 düşündüm ama bence değmez diye yazmadım)
metnine göre değişir tabi bu arada. bu dediğim basit sayılacak metinler için.

yahu sorum dışındaki cevaplar niye alıyorum ki? farz edin ki ingilizce tıp okumuş, ingilizce biyoloji falan okumuş birisi. fena değil de benim alçak gönüllülüğüm. ingilizcesi de 10 numaradır. süperdir. ok miyiz? :)

soruyu yineleyeyim. ilk defa tıbbi çeviri yapacak birisi atıyorum 200 kelime için ne kadar alır?

@niye ama yeni başlayacak olduğunu da göz önüne alarak cevapladın değil mi? iyice profesyonelleşmişler 7-8 alıyorsa 5-6 verirlerse tamam demeli mi mesela?

çeviri piyasası tecrübeyi metne bakarak anlayamıyor ki :) CV'ye 3 yıldır tercüme yapıyorum yazarsa hakketen de iyi tercüme yapıyorsa kim bilecek? tercüme yetenek işi.
5-6 lirayı çok da tıbbi olmayan metinler için istesin rica ederim gerçek tıp metinleri için o fiyatları istemeyin (genel bir ricadır) gerçekten tıbbi bir metin için 7-8 daha da özel alanlı bir iş için 8-10 iyidir diye düşünüyorum.
Ha evet, 5-6 derseniz %90 iş alırsınız ama gelecek 3 yılda zam alma olasılığınızın 0 a yakın olduğu bir sektör çeviri maalesef :( ona göre ölçün biçin.
"medikal çeviri" deyince işin içine epikriz raporundan, medikal cihaz kullanım kılavuzuna, hastanenin gayet reklam içeren bir kataloğundan, akademik yayına, prospektüsten klinik araştırma faz raporlarına, ne biliyim sitogenetikten nöroşirürjiye milyon tane konu giriyor! bunların hepsi bir değil. Ben bir epikrizi yarım saatte çeviriyorsam yeri geliyor bir makaleyi 3 günde çeviriyorum. "medikal" deyip çok genel konuşuyoruz.

en güzeli film çektirmek. alerjik de olabilir seninki.

bende var sinüzit ama öyle nefes alamama durumu yok.
her gün dul alıyorum,duştan sonra azıcık da soğuk hava yedim mi o zaman hissettiriyor kendisini ama sadece baş ağrısı.

annemde de var,onda daha ağır.onun sinüziti tuttu mu kadın baş ağrısından kafasını kaldıramıyor ama onda da nefes alamama durumu yok.
geçmişler olsun!

evet sinüzitsin.

tedavisi bu mevsimde kolay olmamakla birl... korkma korkma. bu söylediğin sadece sinüzit belirtisi değil. birçok hastalık bu durumu tetikler. en basitinden; kendini fazla hissettirmeyen hafif bir soğuk algınlığı bile buna sebebiyet verebilir. kesin tanı koydurmak için en kısa zamanda bir kulak burun boğaz uzmanına görün.

sağlıklı, sıhhatli günler dilerim.

Bence "rinit" olablir. Yani bahar nezlesinin surekli olani(perennial rhinitis deniyo sanirim) Bazi spreyler var, recetesiz satilan alip deneyebilirsin kendin. Genellikle bogaza akinti olur bi de, nedensiz yere oksurme varsa, emin olabilirsin.

Öyle kalır.

ütüle ama ısınsın ütü baya

atkı ütüye yapışmaz mı?

Sakın ütüleme, sıçarsın örgünün içine. Gevşer ve genişler. Ayrıca önü düz arkası ters örgü kıvrılır yani, bu konuda yapılacak bir şey yok.

nasıl ya cahilmisiniz örüldükten sonra illaki ütülenir, üstüne tülbent gibi bi bez serip ütülersen hallolur.

uzman konuştu, ütüle bakalım:)

-Fazla germeden uçlarından sabitle.
-Ütüyü çok yaklaştırmadan buhar püskürt. Çok uzun süreli olmasın
-Gün içinde 3-4 kere bu buhar işlemini uygula.
-En azından bir gün uçlarını açmadan bekle.

lastik orgu yapmaliydin. bir sonrakine artik. pirinc orgu de olabilir.
kivrik cok mu kotu duruyor?

kenar çekebilirsin kalın tığ ile. biraz düzeltir. bi de aklıma şu geldi. biraz daha uzun örüp iki ucunu birleştirebilirsin. kıvrılır ama kötü durmaz, çift kat da takarsın vs.

maalesef yanlış örmüşsün. bir ters bir düz örseydin çok daha güzel ve normal bir atkın olurdu

uçlarına püskül yaparsan düzelir.

öyle kalır o. bir ters bir düz örmeliydin. ya da iki ters iki düz.

lal

lâl yazılmış zaten ingilizce koyulabilir mi peki?

daş

İngilizce kabul etmiyorlar şirket ortağı ıngiliz olması gerekirmiş.

birisi "ece" isimli taş bi hatundan bahsederek komiklik yapmayacak mı amk?

şimdi cevap değil diye silerler bunu; cevap: ece.

niye 3 harfli? bulmaca sorusu gibi olmuş bu da.

cevap: put.

niyeyse aklıma som geldi. taş olmasa da bir sıfat :)

sevismeyi azalt. sana iyi gelmiyor arap sen sapitoyrsun.
napacagin ise cok basit. doktora gideceksin. bel problemlerini ihmal etmemek gelir. artarak devam eder.

siyatik belki de.

spam/fishing gibi duruyor. gönderici adresini gugıla bir yazın veya buradaki ismi filan, çıkar.

bence bariz fake ama rahat etmek istiyorsan ismi gecen kisiye ulas.

kesinlikle cevap yazma.

"urgent reply" bekleyen ve tanımadığınız birisinden gelen her maile fishing gözüyle bakabilirsiniz.

özlem antalyada yaşarken ingiliz konsolosluğuna gidip senimi sormuş yani? ing çok iyi değil pek anlamadım ama hikaye örgüsü saçma gibi. ben açmıyorum bile böyle mailleri.

spam kutusuna düşmediğinden merak ettim ben de. google aramalarım sonuç vermedi. aslında ingiliz konsolosluğunda zamanında çalışan özlem diye birinden almış bilgimi, söylediğine göre. niye almış, amacı ne hiç bir şey belirtmemiş. biraz daha iyi kurgulasa yutabilirdim =) (tanımıyorum muhtemelen de uydurma bir isim)

Aynısı bana da geldi, yanlış olduğunu belirten bir mail atmakla zaman kaybettim.

sen kimsin?

Böyle bir başlık açtığına göre özgüven sorunun olabilir.

@ lpgci tosbağa:

"ben, güneş ve ay'ın kardeşi; makedonya, babil, kudüs, yukarı ve aşağı mısır'ın hükümdarı; imparatorların imparatoru; hükümdarların hükümdarı; hiç yenilmemiş harikulade savaşçı; müslümanların ümidi ve huzuru; hıristiyanların kahredicisi ve koruyucusu olan; ben doctor lecter"

tuco benedicto'nun fake hesabı

kendince haftanın en iyi entryleri listesi yapan saçma insan.

dikkatsiz ve aceleci birisin.

adamın nicki "lpgli tosbaga", sen "lpgci tosbağa" yazmışsın.

sen ki nickimi düzgün okuyamıyorsun, güneşi batıran, ayı doğuran, iki deniz arasındaki toprakların hükümdarı, imparatorlara taç veren ve alan, en yakın ve dahi en uzaktaki adem oğlunun nefesinin sahibi olsan ne yazar.

@ zum zum ve @ tosbağacı

kasti olarak o şekilde yazdım.

Özenli ve alıngan birisin de.

Burada saçma sapan gülüp eğleniyoruz ama sen açıklama yapıyorsun ;)

@tzum

alınmadım ki. eğlencesine açtım duyuruyu zaten ben de herkes eteğindeki taşları döksün diye.

özel ilgi duyduğum bir kişinin adını kendine nik yapmış bir ekşisözlük yazarısın. insanların hakkındaki düşüncelerini merak ediyor ve önemsiyorsun. başka duyurun da görünmediğine göre bildiğim bu kadar. hayırlı günler.

seviyoruz hepimiz. tanımıyorum ve sevmiyorum diyenler apaçık yalan söylüyor.

troll listemdesin.

trollsün.

biraz sey tavirlarin var ama ozunde iyi bi insansin.

yazık kimin çocuğuysan.

Düşünmüyorum öyleyse varım.

büyük troll ,bak senin için ekşi duyuruyu öğrendim o derece seviliyosun yani.

fabrikanın kurulacağı arazi çok önemli,fabrikanın kurulu gücü var daha öyle heryere rüzgar türbini de koyulmaz. Bence bütün fabrikanın gücü değilde ofislerin ortak alanların aydınlatmanın ihtiyacı y.e ile karşılanabilinir.

işine yarar mı bilmiyorum ama sözlük yazarı "jadle" rüzgar tribün ile tüm aklındaki soruları samimiyetle yanıtlar. Kendisi mühendis ve bu işle uğraşıyor.
bol şans

fabrikanın taşınacağı yerde yeterli rüzgar var mı? etrafını kapayan binalar var mı?

İçinde değilim ama mühendis kafasıyla bakıyorum olaya.

Rüzgar türbini;

Enerji mekanik bir süreç sonunda üretiliyor, herhangi bir arıza durumunda arızanın tespiti ve tamiratı kolay, ve dahi yedek parça bulunması, üretilmesi yurt içinde mümkün sayılır. Ama olay tamamen rüzgara dayalı, üretilen enerjinin sürekliliği ve kalitesini kestirmek zor.

Güneş paneli;
Enerji kimyasal bir süreçle elde ediliyor ve arıza durumunda kesinlikle rüzgar türbininden daha tuzluya malolacağına eminim. Ama güneş her zaman tepede ve sonuçlarını kestirmek daha kolay.

Ben şahsen rüzgar durumu müsaitse rüzgar türbinini tercih ederdim. Taşınacak yere sadece ölçüm amaçlı bir rüzgar gülü koyup rüzgar rejimini belirlerseniz daha iyi sonuçlar alabilirsiniz. Ayrıca hibrit bir çözümü de tercih edebilirsiniz, dahası elektrik ihtiyacını kısacak çözümler aramanız da işinizi kolaylaştıracaktır. Mesela suyun ısıtıldığı bir fabrikada su ısıtmak için güneş panelleri kurmak bence uzun vadede oldukça iyi bir çözüm.

coğrafya önemli. güneş panellerinde en verimli dönem serin ve güneşli dönemler. mesela izmitteki bir fabrika için verimli olmayabilir. ya da belli dönemlerde verimi çok düşecektir. ayrıca enerjinin depolanması konusu var, ac/dc durumu var. fabrikadan çok ev kullanımını bildiğim için bu kadar yanıtlayabiliyorum. hangi sistem kurulursa kurulsun bir süre sonra diğeri eklenebilir. ilk aşamada ben olsam panel koyarım, özellikle fabrikanın düz ve geniş bir çatısı varsa.
rüzgar için de rüzgarın çok olması değil de düzenli ve güçlü olması önemli. dev türbinlerin çalıştığı minimum rüzgar epey hızlı diye biliyorum. destekleyici bir sistem sonuçta, zamanla büyütülebilir. kurulumu pahalı ama sonrası gayet rahat. türbin bakımı daha zor olabilir. şartlar güzelse destekleyiciden öteye geçebilir.

bi de güneş panelinden su ısıtacak enerji sağlayacak kadar güneş alıyosanız zaten suyu güneşte ısıtın sıfır enerji tüketimi. :) yalnız en son almanyada çok güzel bir güneş panali sistemi kurdular, çok verim elde etmişler. o havada başarıldıysa olabiliyo demek ki.

Cevaplar için teşekkürler, şöyle genel bi cevap daha vereyim..

aylık 40 bin tl civarında elektrik faturası geliyor 500kwlık panel yada türbin düşünüyoruz zaten lisanssız verilen izin de o kadar..

fabrika dilovasında olacak gelen ön fizibiliteler rüzgar değerinin 10 üzerinden 6-6.5 civarı olduğu yönünde.bunun yanında patron panel için 5 dönümlük ek arazi de ekletebileceğini söyledi.

rüzgar türbinü bana da çok sıcak geliyordu ama türk firmalarına pek güvenemiyorum malesef, ama paneller avrupadan geliyor modül şeklinde sadece birleştirme yapıyor aracı şirketler..

yani fabrika alanında rüzgar da panel de elverişli gözüküyor, ondan kesin bu olsun diyemiyorum.

şöyle düşünün, şu an elektrik üretip satmak için kurulmuş benim bildiğim güneş enerjili bir santral yok ama rüzgar tribünleri bolca mevcut. güneş enerjisinde watt başına düşen yatırım miktarı daha yüksek diye biliyorum.
sonuçta bütün elektriği şebekeden de alacaksınız, kullanmadığınızı şebekeye satacaksınız. rüzgar gece vardır ama güneş gece yoktur.

yatırım planında watt başına düşen yatırım miktarını ve şebekeye satılacak enerjiyi de hesaba katın.

bu adamlarla gorustun mu?

www.atamergroup.com

@compadrito yok hacu yarin on fizibilite icin maii atarim eyvallah

kodlamaya devam et

kodlamaya devam, hız kesme.

durmak yok koda devam ya da
durma kodla.

koda devam, barix'e selam.

moka denilen ocak üstü espresso aletlerini düşünmez misin?

ben de merak ediyorum önerileri. bu ürün için genel yorumlarda gördüğüm en büyük eksi ek ısıtıcısı olmadığı için kahvenin hemen soğuması.

eğer bütçe sınırlı ise makinadan ziyade french press almak daha mantıklı.

@kediebesi i-ih.

@nouma21 bütçe kısıtlı değil de büyük makina alırsam mutfakta tezgahta tutamam; dolaba da koy kaldır yapmak istemiyorum.

www.webdenal.com

şunu aldım memnunum şimdilik

dev gibi olmayanları da var onların hatta çok güzel görünüyorlar bence.
bütçe sıkıntın yoksa al bir tane kahvelerine hayran bırak herkesi:)
reklam gibi oldu ama harika bişidir kaliteli kahve makinesi azıcık yer kaplasın yani.
bu arada bulduğun ürün çok fena alma derim.

@crimsonlady derdimi anlatamadım galiba :) koyacak yer yok tezgahta ve evde kahveyi sadece ben içiyorum o da bir iki fincan. gönül de ister gidip istasyon gibi profesyonel makinalardan almak ama sadece bir kişi için yazık.

derdini anlattın da devasa şeyler değil bahsettiklerim. istasyon ya da hava alanı kadar değil yani. yeni çıkan modeller vardı, bir hafta önce gördüm o yüzden söyledim zaten.

i follow you yu buraya değil de gugıla yazsaydın şimdi ordaydın.

lykke li - i follow the rivers

youtu.be

topuklarını vurmamaya dikkat et, parmak ucunda olsun ağırlık. belde sıkıntı varsa ondan da oluyor. normalden fazla esneksen ondan da olabilir. bir süre sonra kaslar koşmaya uygun şekil alacaktır.

çocuk şanslıymış.

Aradan uzun süre geçtikten sonra hala acınız falan varsa, patolojik durumlar varsa psikologa gidin. En azından düşünce-davranış biçiminizi değiştirmeye yardımcı olur. Sonuçta herkesin ayrılık sonrası dönemdeki mücadele biçimi farklıdır. İstanbul'da yaşıyorsanız belediyenin ve kadın aile sağlığı merkezinin bir sürü danışmanlık birimi var ücretsiz. Gayet de ilgileniyorlar. Öyle devlet kurumundaki gibi 500 farklı yerle de görüşmüyorsunuz. İstanbul'da değilseniz bilemiyorum.

kübler-ross modeline göre geçireceğin aşamalar sırasıyla: reddetme, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme. depresyon kısmına ulaşmışsın gibi, kabullenmeyi de hallettin mi rahatsın.

ben aslında yohum

"mutsuz değilim, onu özlemiyorum" o beraber yaptığınız şeyleri yaparken üzülmez veya hatırlamazsanız o zaman "mutsuz değilim, onu özlemiyorum" diyebilirsiniz. şimdilik sadece alışmışsınız.

çok söyledim. yine söylüyorum. kasmayın. sevdiğin herşeyi yap. o seviyor diye yapmaktan vazgeçme. bu bu alışma süreci. 10 defa çizgi roman okursan 11. de bu rutin hale gelecek. sadece senin yaptığın bir olay haline gelecek yani.

asla yapmaktan vazgeçme! off süper oldu.

aynı şeylerı yanlızda yapabılırısın dene madem özlemıyosun sıkıntı olmaz..sonrada yenı bırını bulursun onunla yaparsın sonra ayrıl falan filan.hep aynı şeyler.

Yahu yap o dediklerini işte. Sen yapmaktan kaçındıkça her biri içinde sürekli büyüyen bir korku halini alacak. Kendini biraz zorlayıp yaptığında hemen olmazsa üçüncüde normal bir faaliyete dönüşecek zaten.

dediklerini ben de yaşadım, eskiden dinlediğim şarkıları bile dinlemiyordum, içimden gelmiyordu resmen. sıkıntı basıyordu. bi süre sonra geçiyor merak etme. yavaş yavaş o yapmak istemediğin şeylere başla ama.

o yaptıklarını doz doz ayır, yani sonrasında çok tekrar etmek zorunda kalacağın ve sana en az etki edecek, diğer insanlarla/arkadaşlarınla da yapabileceğin şeyleri yavaştan yapmaya başla.
ben inadına kendime üzülmüyorumu ispat etmek için özellikle yapıyodum, kanata kanata da olsa yaran törpüleniyo zamanla sonuçta. üstüne git, belki bi süre aklına gelir, üzülürsün belki ama geçer.
mesela bi arkadaşım(!) ayağını sürüyerek yürüyodu. ne zaman yolda yürürken ayağını sürüyen bi insan duysam, önümden arkamdan bakasıım geliyodu o mu acaba diye; bi süre sonra bakıyosun ki onun olma olasılığı yok, sonra zaten dikkat etmemeye başlıyosun gibi gibi.

Kactigin her neyse o pesinden gelir, benden demesi.

Bu yuzden uzerine git. Bu muymus len diceksin.

Ha özlemek ayri. O bambaşka...

takılma bunlara ben de öyle oldum önceden zaman geçti aktı gitti bi baktım dinleyebiliyorum izleyebiliyorum :) hiç de sorun olmuyo. zaman herşeyin ilacı diyolar çok sinir bir laf ama gerçekten öyle bi süre sonra bi bakmışsın herşey düzelmiş. olur bazen aklına gelir yapacak bi şey yok sevdin ettin ama geçiyo. hele bi de başkasını sevdin mi onun derdinde aklına bile gelmez :)

mastürbasyonu azalt.

doğrularını gözden geçirmen gerek,böyle durumlar doğrularını sorgulamak için ideal zamanlardır,yaşam tarzı çizgilerini öyle dik ve belirgin çiz ki dış etkenler zarar vermesin, onu hatırlatmadan yapıp mutlu olduğun mutlaka birşeyler olmalı,bunu yapabiliyorsan diğerlerinide yapabilirsin değilmi?

buzdolabındaysa banko,kuru güneş görmeyen bi yerdeydiyse büyük ihtimalle içerdim.

Buzdolabında değil de kuru, güneş görmeyen bir yerdeydi.

İdeal koşullarda +6 ay ömrü oluyordu galiba bazı ilaçların.

en fazla fayda alamazsın, zararı olacağını sanmıyorum.

ic gitsin

beyaz un ve rafine şeker yememek ortak noktaları sanırım. tam tahıllı, tam buğdaylı şeyler görece yenebilir.

herşeyin normalse derdin nedir :)
normal devam et. vücudun zaten sana fazla yağlı yediğinde baygınlık ve sivilcelerle, fazla karbohidratta hafif durgunlukla, lifsiz beslendiğinde kabızla cevap verecektir. başkalarının dediğinden öte kendi hissiyatına güven. canının istediği senin ihtiyacındır. ama canın kırmızı bir meyve yemek istiyosa ve sen kolaya alışmışsan atıyorum, beynine direkt kola içeyim fikri geliyorsa bunlara dikkat edebilirsin. bol su içersin. bol hava ve güneş ışığı almaya çalışırsın. hareket edersin filan işte sağlıklı yaşarsın. sistem yaşlanana kadar götürür bu seni böyle.

bir de yiyeceğin ne kadar işlenmiş olduğu önemli, çok işlenmiş yiyecekleri nispeten az tüketmek iyi olur. mesela konserve nohut yerine kuru nohut kullanmak gibi. bunların dışında baharatlarla aranı sıkılaştırabilirsin. mevsiminde bol olan şeyleri tüketmek de iyi bir fikir.

dengeli beslenmek diye bir şey var. burda dengeden kasıt miktar değil, içerik.

Ben de yaşadığım ciddi sağlık problemi sonrası sağlıklı beslenmeye başlamıştım. Hatta sizin okuduğunuz Taş Devri Diyeti kitabının yazarı Ahmet Aydın ile de tanışmıştım bizzat. Kitapta yazılan çoğu şey doğru, fakat o kadar kritik noktalarda Ahmet Bey hatalı bilgiler veriyor ki, bunu da kasıtlı yapmıyor sadece bunun doğruluğuna inandığı için yapıyor, ben kendisine katılmıyorum. Şeker, un gibi konularda çok doğru şeyler söylüyor fakat o ve aynı ekolde olduğu Canan Karatay (Karatay diyeti) ne yazık ki et konusunda insanları yanıltıyorlar. Öncelikle kendi çiftliğiniz yoksa, orada kendiniz özgürce dolaşan ve doğal beslenen hayvanlar ve onların sütü ve yumurtasını yemiyorsanız o kitapları okuduktan sonra çöpe atmanızı öneririm. Şehirde yaşayıp et yiyen hemen herkes vücuduna bol miktarda katkı maddesi, hormon, antibiyotik başta olmak üzere sürüyle zararlı ilaç alıyor. Hele hele marketten kasaptan aldığı tavukları yiyen, Türkiye denizlerinde yakalanmış balıkları yiyen insanların kafayı yediklerini düşünüyorum. Bu şekilde beslenerek başta kanser olmak üzere bir sürü hastalığa davetiye çıkarıyorlar. Et yemek, un-beyaz şeker tüketmek tıpkı sigara içmek gibi bir bağımlılıktır. Zaten başka bir hayvanı öldürüp yemek de son derece kalleşçe bir davranış. Ben vejetaryenlikle ilgilenen herkese hayvan sevmiyorsanız en azından sağlığınızı düşünün de şu garibanları öldürmeyin diyorum. Ayrıca milyonlarca yıl önce et yiyen insanlarla 2012'de yaşayan insanları karşılaştırmak da komiktir. Bu taş devri muhabbeti yapanlar hep atalarımızın et yediğinden dem vuruyorlar ya, geçmişle şu anı karşılaştırmak çok saçma. Eğer disiplinli bir vejetaryen ya da vegan olacaksınız kesinlikle bunları öneririm. Zaten et yememenin sağlıksız olduğunu söyleyenler genellikle dünyanın en acımasız sektörleri olan tıp ve gıda sektörlerinin adamları. Bugün vejetaryenlik ve veganlıktan daha sağlıklı bir beslenme çeşidi yoktur. Şurada iki doktorun konuyla ilgili çok önemli bir tartışması mevcut: www.beslenmebulteni.com

Şu yazıları da kesinlikle okumanızı öneririm: www.sabah.com.tr

www.sabah.com.tr

Yok birader ben sağlığımı hiçe sayıyorum ayrıca hayvan cesedi tüketmek çok hoşuma gidiyor diyorsanız kesinlikle doğal ortamda yetişen hayvanlar tüketin. Bu da maddi durumunuz iyi değilse zaten büyük bir şehirde çok zordur. Ama şehirde yaşıyorsanız ve sağlıklı beslenmek istiyorsanız (doğal yumurta, katkısız süt falan tüketecekseniz) buradan alışveriş yapın: www.ipekhanim.com Fiyatlar uygun ve çok güvenilir bir yer. Zaten çok ünlü müşterileri var.

Etlerde katkı maddesi hormon vs var da bitkilerde yok mu? Haşerelerden korumak icin çabuk olgunlaştirmak icin yüzlerce hile hurda yapılmıyor mu? Hayvansal gıdalardan hele hele etten uzak durarak beslenmek sağlıklı falan değildir.

Vejeteryan olmak da en az tas devrindeki insanları ornek alarak onlar gibi beslenmeye çalışmak kadar saçma ve yanlıştır.

en güzeli mümkün olduğunca işlenmemiş gıdalar tüketmeye çalışmak ve Un basit seker vs. Gibi vücudun pek de ihtiyac duymadığı seyleri kısmaktir. ne sebzeler ne de hayvansal gıdalar birbirinin muadili olamaz.

Bitkilerde çok daha az var bahsettiğiniz zararlı maddeler. Ayrıca zararsız bitki bulmak çok daha kolay ve masrafı daha düşük. Verdiğiniz bilgiler yanlış ne yazık ki et konusunda. Bu konuda zaten bir fikir beyan edildiğinde et tüketenler hemen hücuma geçerler kısıtlı ve ezberlenmiş bilgileriyle. Yanlış anlamayın sizi kötülemek için söylemiyorum fakat ezberlenmiş bilgilere sahipsiniz. Et tüketmeyenlerin sağlıkları konusunda araştırma yaparsanız çok net bilgilere ulaşırsınız internette. Bu konuda bilginiz yoksa en azından şunu izlemenizi öneririm: www.youtube.com Konuyla ilgili de tıp dünyasında bir sürü araştırma yapılmıştır. Neyin sağlıklı neyin sağlıksız olduğunu zaten kısaca kendiniz yaşayarak da anlayabilirsiniz. Bir diğer nokta da, Türkiye'de vejetaryenler ve veganlar bohem hayatı yaşayıp sağlıksız görünüyorlar genellikle, bu nedenle bu yaşam biçimine ciddi zarar veriyorlar. Doğru uygulandığında vejetaryenlik ve veganlık dünyanın en sağlıklı yaşam biçimidir. Et yemiyorsanız, sağlıklı beslenmeye karar verdiyseniz buna göre yaşamalısınız. Bu da disiplin ister.

tahıllar, ete, sakatata, yumurtaya kuruyemişlere, baklagillere göre daha az besleyici ve özellikle beyaz ekmek şeklinde tüketildiğinde hem vitamini çok az oluyor hem de kan şekerini olumsuz etkiliyor o yüzden hiç yeme demiyor ama azaltın diyor taş devri diyeti.
ben de taş devri diyetine uymaya çalışıyorum ama biraz taviz veriyorum meyve mesela 2-3 porsiyon yiyorum günde, ayrıca her gün çeşit çeşit yeşillik al salata yap veya çiğ ye olayı yorucu geldiği için günde 1-2 altın çörek veya benzeri bişiler yiyorum ama asıl vurgu hayvansal yağlar ve proteinlerde.
wwww.westonaprice.org
okumanı öneririm.

et yerine tofu tüketmek daha akıllıca olur. onu da nuhunambari.com da bulabiliyoruz simdilik

Evet, konu Taş Devri Diyeti olunca kesinlikle hayvansal yağlar ve proteinler tartışma konusu oluyor. Önceki iki mesajımda da yazdığım gibi eğer vejetaryen/vegan beslenecekseniz disiplinli olmalısınız. Sonuçta sağlıklı beslenmek hele hele modern çağda gerçekten zordur. Ömür uzatır, hayatınızı kaliteli yaşarsınız, ama buna uymanız lazım. Uymayacaksanız buna, hayvansal gıdalar tüketecekseniz o size kalmış bir şey. Kimsenin başına silah dayayıp hayvan yeme demiyorlar. Fakat yeterli araştırmayı ve uygulamayı yaptığınızda zaten bedeniniz size gerekli cevabı veriyor. Sağlıklı beslenmek, sağlıklı ve düzenli yaşamayı gerektirir. Zaten bunu yapamayan ve sağlığını bozan kişiler vejetaryen, vegan olmasın. Böyle insanlar yüzünden ciddi şekilde yanlış tanınıyor.

Bitkilerde daha az zararlı madde bulunduğu sonucuna nasıl ulaştınız ? Bunu ölçebilmenin mümkünati yok, asıl ezbere bilgi bu olsa gerek.

Gdo almış başını gidiyor sebzelerin meyvelerin besin degerleri yıldan yıla sunileserek azalıyor gelmis ezbere bilgiden bahsediyorsunuz,.

Balık etinin kalp damar beyin saglıgına etkileri bilim dunyasınca tartışmasız kabul edilirken, kırmızı etin süt ve süt ürünlerinin basta hormon duzenleyici sayisiz faydası onlarca yıldır bilinirken sadece bitkilerle beslenmenin sağlıklı olduguna kendinizi inandirmak en fazla bitkilerin daha az zararlı madde içerdiği varsayımı kadar rasyonel.

Size katılmıyorum. Müthiş bir ezberiniz var. Çok sayıda meyve-sebze ne kadar ilaçlandıklarına kadar incelenebiliyor. Yani böyle bir şeyi neden uydurayım? Öncelikle olayın felsefi boyutuna bakarsanız insanlar ne yerlerse o olurlar. İkincisi paçalarına kadar boka batmış tıp ve gıda sektörünün uydurmalarına bu kadar fanatik bir şekilde inanmanız bence yanlış. Kırmızı etin, süt ve süt ürünlerinin "müthiş" etkileri, ağır metallerle neredeyse tümü zehirlenmiş oolan balık etinin "harika" yararları sizin dediğiniz gibi bilim dünyasınca tartışmasız olarak kabul edilmemiştir. Çok övdüğünüz bilim dünyası daha birkaç yıl öncesine kadar yumurtanın zararlarından bahsederken, bugün fanatik bir şekilde yumurta övgüleri düzmektedir. Süt ve süt ürünlerinin tüketilmesi eğer hayvanlara zulüm uygulanmıyor, işkence yapılmıyorsa, doğal yollardan elde ediliyorsa zararlı değildir. isteyen yer isteyen yemez. Orası ahlaki bir boyut. Bugün dünyada çok sayıda vegan vücut geliştirmeci, güreşçi, buz hokeyi oyuncusu, basketbolcu bulunmaktadır. Çok samimi bir şey soracağım size, bu veganlık bu kadar zararlıysa nasıl bu sporcular böyle performans sergiliyorlar? Et tüketmemenin cinsel performansa ne kadar olumlu etki ettiği kanıtlanmıştır en basitinden. Hani millet sağlıklı yaşamayı önemsemiyor, fakat belki konuyu cinselliğe getirirsem daha önemserler. Sizin söylediğiniz gibi hayvansal ürünler tüketmenin sağlığa olumlu etkileri ise kanıtlanmamıştır, lütfen yanlış bilgiler verip insanların ve hayvanların sağlığıyla oynamayın. Bakın size vegan bir vücut geliştiricinin fotoğrafını yolluyorum: www.facebook.com Ne kadar sağlıksız görünüyor değil mi :))) O fotoğraftaki diğer kişi Shaun Monson ise Earthlings belgeselinin yapımcısıdır. Kendisi de vegandır. İsterseniz size böyle çok sayıda bilgi-belge sunarım. Ama sizden ricam lütfen insanları yanlış yönlendirmeyin. Kimlerin güdümünde olduğu gayet iyi bilinen saçmasapan tıp ve gıda kurumlarının yalan yanlış raporlarına uygun şekilde lütfen burada bilgi vermeyin.

Cok sayıda bitki incelenebilir ama bütün bitki çeşitlerinin bütün yetiştiricilerinden numune alarak incelenebilme ihtimali var mı? Yada a ülkesinde yetiştirilen bitkilerin b ülkesinde yetiştirilen hayvanlardan daha naturel olduğunu ispatlayabilir misiniz? Bı süredir yabancı ülkelerde yetiştirilen sığırlar ithal ediliyor, ben de yabancı çiftçilere turk çiftçilerden daha cok güveniyorum ve daha naturel olduğunu düşünüyorum aksini ispat edebilir misiniz? Yediğimiz içtiğimiz her şeyin menşeini ve icerigini bilemeyeceğimize göre genelleme yaparak bi tarafı secmek mantıklı olamaz.

Vucut gelistirme alanı argümanınızı savunmak icin ornek vereceğiniz son alan olmalı zira bu alandaki sporcuların --belki-- %99u vejetaryan olmayan sporculardır ve alanında bir numara Olan hemen hemen hiçbir sporcu vejetaryan değildir.. tam aksine tahılları bitkileri ve hayvansal gıdaları optimum sekilde kullanmayı bilen sporculardır ki benim de savunduğum şey bu. Vucut gelistirme olayının son noktası olan mr olympia yarışmacıları günde 500-600 grama kadar protein alıyor kaç gram et yumurta vs. Tükettiklerini siz hesaplayin

Ben vücut geliştirmeyi örnek olarak verdim. Sürüyle böyle vegan sporcu var. Ayrıca Mr Olympia takip ettiğim bir organizasyon. Oradakilerin sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. İnsandan ziyade su aygırına benziyorlar zaten. Hayvanları küçümsemek maksadıyla söylemiyorum, ama su aygırına benzemek sağlıklı olmak manasına gelmiyor. Sağlıklı olmak kilolarca kas yapmak değildir. Zaten vücut geliştirme yapıp aşırı protein kullananlar hayatlarının belirli dönemlerinde son derece ızdırap verici gut hastalığına yakalanıyorlar. Son yıllarda insanlara et tüketmenin yararları konusunda bolca yalan pompalandığı için gut hastalığı da çok yaygın hale geldi. Vejetaryen/vegan sporcularda ise gut hastalığına rastlanmamaktadır. Eskiden günde birkaç sigara içmenin sağlığa yararlı olduğunu söylerlerdi, reklamları yapılırdı. Konuyla ilgili "uzman doktorlar" konuşturulurdu. Şu an et yemek konusunda da aynı yalanlar atılıyor. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi almak isterseniz size şu kitabı okumanızı öneririm: www.kitapyurdu.com Her şey ortadadır. Konuyla ilgili çok sayıda çalışma, tecrübe, bilgi-belge mevcuttur. Benim hayvansal gıdalara karşı duruşum ve düşüncelerim nettir. Sizin de net gördüğüm kadarıyla. Tartışmanın manası yok, zaman kaybı. Yanlış anlamayın lütfen, fakat konuyu daha fazla tartışmak istemiyorum. Google diye bir şey var, İngilizce bilmeyenler bile Türkçe araştırma yapıp yığınla kaynağa ulaşabilir. İyi akşamlar dilerim.

ben birkaç taze yaprağını ıhlamura karıştırıp içiyorum.
ama kurutulmuş halini sarı kantoron ile karıştırıp için.
normal bitki çayı gibi yapıyorsun.
tek seferde demleyip bitirmek iyidir.

Bence çayla, çörekle uğraşacağınıza Cerrahpaşa ya da Çapa'da üniversitenin uyku bozuklukları merkezine gidin. Listesi şurada var: www.ruyalar.com Üniversite hastanesine giderseniz fiyatı da ona göre çok uygun olacaktır. Fakat Amerikan Hastanesi, Alman Hastanesi gibi yerler sizin cüzdanınızı boşaltmak için kapıda karşılayacaklardır. Uyku sorunu yaşıyorsanız son yıllarda çok popüler hale gelmiş olan Remeron, Atarax, Xanax, Nervium gibi ilaçları kesinlikle kullanmayın. Bunlardan Remeron bağımlılık yaratan ve tüm vücut dengesini bozan bir ilaç. Çok güçlü oldukları için insanlarda bayağı bir etki yaratıyorlar, sonra kısa sürede vücut bağışıklık kazanıyor bunlara karşı. Ben Papatya, Yasemin, Melisa çayı içmiş, ağır buhranlar yaşamış dönemlerde ilaç kullanmış ve bunların hiçbirinin uzun vadeli olarak bir boka yaramadığını görmüş, çevresinde de böyle sorunlar yaşayan insanlar tanıyan biri olarak size üniversitede bir merkeze gitmenizi öneririm.

Melisa ve adaçayını french press'te demliyorum. Pratik ve kolay oluyor. Bende şu press var: www.kaboodle.com

French press'in içine kafi miktarda melisa atıyorum. Üstüne de içeceğim kadar kaynar su. 10 dk bekliyorum ve süzdürüp bardağa ekliyorum. Mis gibi oluyor. İstersen şeker de ekleyebilirsin.

Yalnız adaçayını 5 dakikadan fazla bekletme, acı oluyor.

rezene ve papatya karışımı da iyi oluyor, tavsiye.
www.google.com bu tip aparatlarla da kolay oluyo.

önce herkese teşekkürler.

@goldentitan,
bunu bile bayağı uzun süre sonra alabildim. yoluma çıkmıyor, ya da ben unutuyorum falan.. unutmazsam sarı kantaronu da alayım;)


@at avrat braveheart,
açıkçası henüz ciddi bir sorun olarak kabul etmiyorum ısrarla. çünkü kendimi bildim bileli ışıkta, seste uyuyamayan, çabuk uyanan biriydim zaten. o yüzden bünyenin normal hali olarak kabul etmek işime geliyor. pasiflora da işimi görüyordu. en azından uyku boyunca sağa sola dönüşlerimi, film şeridi gibi tüm uyku sürecini hatırlamıyorum.

arada sırada da haftasonları da laroxly ve adını hatırlamadığım başka ama saydığın ciddi ilaçlardan olmayan daha hafiflerini kullandım.

şimdi en zararsız (bağımlılık veya diğer başka kötü etkileri olmayan) olan bitkileri denemek istiyorum. eğer faydasını görürsem ne ala. biraz da placebo etkisi olacağını düşünüyorum.

bir de bu sıkıntılı dönemin bitmesini bekliyorum. malum, psikolojinin düşmesi (buradaki konumuz olan uykusuzluk gibi) bazı sorunları daha belirgin hale getiriyor.

eğer bütün bunlardan sonra hala ciddi seviyede devam ediyorsa, en son o zaman dediğin yolu izlemeyi düşünüyorum. kendimi ikna edersem tabi..


@gyroscope,
melisa + sarı kantarona adaçayı da eklendi;)
french press üşenip uğraşmayacağım bir şey. demleme parçası olan porselen büyük kupalar var belki onlardan alırım. diğer yandan kediebesi'nin bahsettiği saplı süzgeç de evde mevcut, o bile işimi görür sanırım.


@kediebesi,
rezene ve papatyayı da deneme sırasına koyuyorum. uzun saplı olan kapalı süzgeçten vardı bende, onu kullanayım bari.

@holy diver Öncelikle bitki çaylarının olumlu etkileri olabiliyor tabii ki. Fakat bunlar sınırlı ve her insanda işe yaramıyor. İçeceğiniz çayların tansiyona, bağışıklık sistemine, kadınlarda regl dönemi ve hamilelik konusunda enteresan etkileri olabiliyor. En basitinden adaçayının sakinleştirici etkisi nedeniyle çok fazla ünü var. Fakat bu çayları satanlar olumlu etkileri kadar, mesela tansiyona olan olumsuz etkilerinden bahsetmiyorlar. Son zamanlarda ekinezya çayı efsanesi çıktı ortaya. Oysa ki Multipl Skleroz hastası birinin ekinezya içmesi son derece tehlikeli. Bazı ilaçlarla da çayların bir arada kullanılmaması lazım. Bu nedenle size dikkatli olmanızı tavsiye ederim.

@at avrat braveheart,

bağışıklık sistemimin çok güçlü olduğunu söyleyebilirim.
herhangi kronik ya da değil bir sağlık sorunum da yok (en azından benim bildiğim/yaşadığım)

evet ben de ister ilaç ister bitki olsun, her şeyin her bünyede (iyi veya kötü) farklı etkiler yarattığına inanıyorum. zaten bu yüzden bu çayları kendim deneyip etkisini görmek istiyorum. dilerim olumlu etkileri olur.

ben her konuda olduğu gibi asla satıcıların söylediklerine bakmayan biriyim. kendim araştırma yapıp karar vermeyi tercih ediyorum. melisa çayını da nette araştırdıktan ve çevremde faydasını gördüğünü söyleyen insanlardan duyduktan sonra aldım.

tekrar teşekkür ederim bilgilendirme için.

İlk önce biber gazı sıkarak etkisiz hale getirebilirsin.

kafesini temizleyecem..tutulmuyor kaçıyor :D

üst taraftaki telli kısmı alt tablasına mandalla sabitlenen kafeslerdense, hayvan üst tünekteyken mandalları açıp hızlı davranarak üst kısmı gazete serili düz bir zemine koyun. işiniz bitince aynı şekilde alt tablaya yerleştirin.

yok telli kısmı da temizleyecekseniz, salın bir odaya. o gezerken temizleyin. sonra kafesi odaya getirin. acıkınca kendisi girer.

ne kuşu bu? sırtından kanatlarını yakalaman lazım, çok çırpındırıp korkutma. kafesin altı açılıyordur oradan çıkarıp kuşa hiç ellemeden temizleyebilmen lazım, öyle değilse, öylesini al.

şimdi farkettim kafesin altı çıkıyor evet..:)

uyku ilacı :D

o sertlik acımıyorsa sorun olmayabilir. ben de bastırdım yanağıma bi sürü küçük sertlik geldi. kas mas bi sürü şey var orda. dışarıdan mı bastırıyosun içeriden mi? 20liklerin deliğinin kapanması epeeeey zaman alıyor.

acı ağrı yoksa normal. bir süre sonra tamamen unutacaksınız.

daha vücut kendini toplamasına zaman var orada dokundukça oluyorsa sorun yoktur, sürekli acıyorsa sıkıntı ama

@kediebesi

Disaridan bastiriyorum. Sag tarafla kiyasliyorum bu arada.

Aci veya agri yok. Belki de bana oyle geliyor, kimbilir... Cevap veren herkese tesekkurler!

eczaneye git, durumu anlat. ben öyle yapmıştım. yalnızca ilaca para verdim, muayene parası vermemiş oldum. yine de bir pastil, bir ağrı kesici ateş düşürücü ve bir parasetamol ilacı 20€ tutmuştu.

"sıcak" değil "ılık" sıvı tüketmeye çalışın.

sıcak suya bal ve limon ekleyin.
biraz ılıdıktan sonra gün boyunca bunu tüketin.
bittikçe yenisini yapın.

kaynamış ve oda sıcaklığına soğutulmuş 1 lt suya bir tatlı kaşığı tuz ekleyin. gargara yapın.

bir limonun suyuna bir tatlı kaşığı bal ekleyin. iyice karıştırıp için.

bir çorba kaşığı kadar dondurma yiyin.

çay tabağına bal dök yala. normal kaşıkla yemekten daha etkili.

eczaneden ateş düşrücünün yanında bi kutu da antibiyotik de alman lazım gerekebilir ama o da pahalıdır şimdi. tüh naapsak.

Ne sicak ne soguk sivi tuketmeyin. Bogazinizi zorlayacak gidalar yemeyin. Ilık, oda sicakliginda alin ne aliyorsaniz. Burnunuz tikali mi? Burun tikali ve geniz akintisi da var ise bogaziniz rahatlamaz.

Bogazi rahatlatmak icin burnunuzu da rahatlatin. Bal ve limon guzel bir ikili, bol bol sivi tuketin, bogazi islak tutun. Kurumasin. sigara iciyorsaniz da biraz azaltin bence.

Eczane varsa yakinlarinizda Strefen pastil alabilirsiniz, ucuzdur 3-5 eurodur ya da dolardir.

Strefen rahatlatir.

faranjit için bephantene pastil iyi geliyor bana. antibiyotik işe yaramıyor sanırım. virüsler neden oluyor çünkü faranjite. boşuna kullanma. bol bol ılık sıvı tüketimini eksik etme. çok fazla yapılacak bir şey yok bu durumda.

Farenjit ya tahris/zorlama kaynakli ya da streptekok gibi ve turevleri olan bakteriler kaynakli olur.

Cevaplar icin tesekkurler.

Antibiyotigim var, turkiyeden getirmistim. Fakat virus mudur yoksa bakteri midir emin degilim o yuzden uzak duruyorum acikcasi.

Neyse ki burnum tikali degil. Zaten bogazimin saginda tek bir nokta var. Tam olarak orasi agri yapiyor yutkunurken, onun haricinde sikintim yok.

Hemen uygulamaya koyuyorum onerileri. Cok tesekkurler.

amaçları başarıyla gerçekleştirip aşacağına güvenilebilecek, sürekli ve tutarlı olarak en iyi performans gösteren, işbitirici, sonuçlara ulaşmak için kendini ve diğerlerini azimle zorlayan/motive eden.

kediebesi +1.
yani diyor ki, biz yaptıklarından asla tatmin olmayacağız ama sen bizi tatmin etmek için yırtınacaksın. hedefler koycaz, sen bunları aşmak için kendini paralicaksın, ama biz hep yeni şeyler bekleyeceğiz. kendine hayatı zindan ettiğin yetmiyor gibi iş arkadaşlarına da "daima, bıkmadan" işgüzarlıklarınla hayattan bezdireceksin.

imza:
-iş hayatı beni yordu-

ahandanick +1

türk kahvesi iç. ya da ergafein at 2 tane.

dur panpa çarene derman olacağım.
geldim.

ensende kafana doğru uzanan iki çıkıntı var ya, kafanı iki avucuna al ve onların dibini başparmaklarınla yumuşakça ovala. şakaklarını, kulaklarının arkasını. alnını bi yere koyabilirsen daha da iyi olur. zaten bu noktalardan biri veya birkaçı acıyacaktır bastırınca. dağıtmaya çalış. bir de başparmak işaret parmağı arasındaki perdenin tam ortasında bir nokta var onu da iki parmağının arasına alıp sıkıştır biraz. geniş geniş ovala.

www.youtube.com

gene mi ya :(
geçen sefer öpeyim de geçsin demiştim, işe yaradı mıydı?

bir benzeri için (bkz: ay'da arsa sahibi olmak)

bunun gerçeklik payı var biraz. tabi tapunun hiç bi değeri yok ama bildiğim kadarıyla ingiltereki bi herif bunların hukuğunda bi açık bulup üstüne geçirmiş ayı. o şekilde anlattıydı biri.

edit: linkte yazmışlar zaten

"Amerikalı bir avukat olan Dennis Hope, 1980 yılında Birleşmiş Milletler Uzay Antlaşması yasasındaki bir boşluğu değerlendirerek, ayı kendi üzerine tescil ettirdi. Yasada hiçbir ülkenin uzaydaki bir gezegen üzerinde hak iddia edemeyeceği yazıyordu. Hope bu maddeye dayanarak; ülkelerin hak iddia edemeyeceği, ancak şahısların toprak satın almasında herhangi bir kısıtlayıcı madde olmadığını farketti ve Ayı kendi adına tescil ettirdi. Ardından Beyaz Saraya, Kremline ve Birleşmiş Milletlere bir mektup yazım Ayın artık kendi tescilinde olduğunu bildirdi. Hatta belgelerini ve kendi hazırladığı tapu örneğini de gönderdi. Olumlu ya da olumsuz herhangi bir yanıt gelmeyince de kanuni süreç başlamış oldu ve Ay'ı kendi üzerine tescil ettirdi ve Moon Estatesi kurdu. Hope Ay`ı her biri 4 bin metrekarelik 5 milyon parsele bölerek satışa çıkardı. Ve dünyanın 172 ülkesinde 4 milyondan fazla sattı."

hocam bu heriflerde arsa bitmez ki o zaman. türkiye'ye aylık 99 adet sınır var diye uydurmuşlar. bu şekilde bile ayda masrafsız, vergisiz 99 x 159= 15741TL eder ki OHA² diyorum.

www.moonestates.com şurdan alıyorlar 45 lira gibi bir fiyata. ayda 11,2 bin yapıyor yine komple satıyorlarsa tabi ayda. öteki ingiliz eleman paranın amına koydu zaten affedersin.

vay amk. güne böyle başlamak da varmış...

bunun gibi birde İskoçya'dan 1 m² toprak satışı yaparak lord ünvanı verme işi var. Aynı şekilde saçmalık.

ilerde çocuklarımız pislik içindeki dünyada kalıp marsa gidemeyince bize küfür mü edecek yaaa nine çok ucuzmuş o zaman neden almadınız bir arsaaaaağğğ diycek biz de kızım o zaman buralar mızıdı yav marsı ne bilek diycez herhalde :)

haklısın ama onların da haklı yanı var. dumanımla kimseyi rahatsız etmediğim sürece kimse bana bir şey diyemez, demiyor da.

@1 saat bende 50 dolar anlamadım, biraz daha açsan?

izninle gönderdiğim mesajı paylaşıyorum aynen; takdir ediyor, ayakta alkışlıyor, destekliyor ve önünde saygıyla eğiliyorum :)

aga şimdi açık hava olsa dahi içtiğimizde dumanı başkalarının üzerine, sağına soluna gidiyor ya, o zaman şikayet etmeleri normal bence. anca o zaman karışabilirler demek istedim. yoksa onları zerre ilgilendirmemeli. ha çok samimi arkadaşın valla içme,kendine zarar verme diyebilir ama bir kere kibarca sanane dersin, o da susar.

Laf sokulan kişi olarak cevap verme hakkımı kullanıp gidiyorum:

Benim sigara içenleri aşağıladığım, içmeyerek kendimi üstün gördüğüm falan yok. Sonuçta kısa bir zaman önce ben de fosur fosur tüttüren ve sigaramla mutlu olan bir adamdım. Sadece sigarayla mutlu olmadığımı ve kendimi kandırdığımı anladım. Kimsenin gözüne bir şey de sokmaya çalışmıyorum. Tek düşüncem belki bir kişi de olsa görüp de sigarayı bırakır diye yazdım onca yazıyı. Beni de birileri tetikledi ve bıraktım, belki ben de birini tetikleyerek zinciri devam ettiririm diye düşündüm.

Sana sigaranla mutluluklar, kimsenin, özellikle de benim sana bir şey dediğim, karıştığım, gözüne bir şey soktuğum yok.

@mr rosebud bak işte burada bile sigarayı bırakmış olmanın reklamını yapıyorsun. bundan bahsediyorum işte ben.

adamsın.

maalesef öyle. kırk yıldır rahatsız olmayanlar yasaktan beri bir rahatsızlar, eskiden beri olsa neyse. misafirin içeceği bir tek sigaraya burun kıvıranlar var. çocukların kendi odasında takılsın efendim, üstelik kendin de sigara içiyorsun, rahatsız olacak diyilsin. hem insan arkadaşının bir sigarasından rahatsız olacaksa, yarın bir gün nelerden rahatsız olmaz, kimse kimse için en ufak sıkıntıya katlanmayacak bundan böyle. ki tek bir sigaradan ölen ya da hastalanan olmuş mu merak ederim. (evine senede bir bile gitmediğiniz birini düşünürseniz daha iyi anlarsınız.)

bu yasak öyle sadece sağlık meselesi diyil, toplumsal ilişkileri ve sahip olduğumuz olumlu nitelikleri de silip geçecek. demedi demesinler...

@tedirginlik hucresi benim derdim o da değil. İçirmemeyi de anlarım bi yerde kapalı ortamlarda falan. Benim iyiliğimi ister gibi yapıp alttan alttan sigara içmemekle övünenlerden bahsediyorum.

sigarayı bırakamayan insan iradesiz, ezik, zayıf, dombili ve de taocu bir insandır. bilinçli olarak bırakmayana bir şey denmez zaten. sadece sağlık problemi olanların ve küçük çocukların yanında sigara yakanlara, başkasının suratına üfleyenlere kafa atma hakkı saklıdır.

al işte bi tane daha :)

sigarayı bırakın, nargile için. çok daha güzel.

kapalı yerlerde içilmediği sürece bence problem yok. ama siz de kokan nefesinizi, parmaklarınızı ve dişlerinizi uzak tutacaksınız.

-sigara dumanına hassas olan insanlar var yolda içerken sis içinde bırakıp nefessiz kalmalarına neden olabiliyorsunuz.
-özellikle apartmanımda ailesinden gizli gizli sigara içene söylüyorum. havalandırma boşluğunu bok gibi kokutmuşsun pencere açamaz oldum lan.
-sigara içilmiş ortamlarda iğrenç bir koku kalıyor farkında değilsiniz rahatsızım birader
-sigara dumanı - pasif içicilik - o kısmı biliyorsundur zaten.

-yani öldürceksen kendini yine öldür hatta öldür yahu. iç hatta bonzai şu bu hepsine bulaş pipo al daha hızlı olur ama bırak bunu bana dokunmadan uzakta yap. canına verdiğimiz önem önemli değilse yine öl ama uzakta öl.

olmaz mı?

bencede problem yok içte geber banane ama dumanın herhangi bir şekilde bana gelip durmasın. ne demiş ünlü bir üçüncü sınıf öğrencisi buna hakkın yoh buna hakkın yoh

yahu siz okuduğunuzu anlamıyor musunuz? içilme yerinden falan bahsetmiyorum ben, o yönden savaşın sigarayla, istemediğiniz bir şeye maruz kalmayın zaten. ama ben o kabul ettiğim kanunlar çerçevesinde bile sigara içsem bu sefer de "sigarayı bırakın sağlığınıza zararlı" diye başımın etini yiyorsunuz. size ne yahu, benim sağlığım.

arkadaş aramızdan biri çıkıp sana öyle bişey dedi mi? ailen diyordur, arkadaşların diyordur, ya da yanında sigara içip rahatsız ettiğin biri diyordur. onlara yap tribini.

ben de otobüs durağında beklerken, bir kafede dışarıda otururken vs. dibimde sigara içip yeni yıkanmış giysilerime ve saçıma sigarasının dumanını, külünü savuran insanlar beni rahat bıraksın istiyorum, rahat rahat temiz hava alayım istiyorum, ama maalesef hayatta her istediğimiz olmuyor.

insanlar "açık hava bir şey olmaz" zihniyetinden kurtulup biraz düşünceli davrandıkları sürece kimin sağlığına ne zarar verdiği ya da vermediği beni en ufak ilgilendirmiyor.

ey sigara içenler,

sizin sigara içmeniz umrumda değil. ama beni rahatsız ettiğin noktada umrumda olur ve bi gün biriniz çok tersime gelecek, yazık olacak. ayrıca gelip sana içme şunu diyen adam seni düşünüyordur muhtemelen.

dumanın herkesi rahatsız ediyor, genlerini bozuyorsun ve gelecek nesiller eciş bücüş olacak senin yüzünden :(

şaka bir yana illet oluyorum sigara olayına, bana zararı olmayacaksa geberene kadar için de bazen dibimde içen oluyor o çok fena.

kız arkadaşım astım hastası ve sigara içen birçok dingil yüzünden çok sıkıntı çekiyor.

insan bile bile kendini, çoluğunu, çocuğunu, anasını, babasını, tanımadığı insanları zehirleyip bir de üstüne para verir mi? hakikaten tuhafsınız la.

esas bizim sigara içenlere çemkirmemiz lazım.

insanların 'içme sağlığın' demekle ilgili şöyle bir 'minicik' hakları var. sağlık giderlerine vergilerimizle katkıda bulunuyoruz ve sigara müthiş bir oyuk açıyor bu giderlerde. amerikada bazı yerlerde sigara içiyosan bırakmadan seni tedavi etmeyebiliyolar. böyle de bi balkış açısı olabilir.

sivrisinek eğer toplama kampında değilsen çalışan herkesin 5 dk molaya ihtiyacı var, sigara içse de içmese de. ara vermeden eşek gibi çalışmak verimi arttırmıyor düşürüyor.

Tepkisi olan buradan versin demişsin ama sadece kendi görüşünü destekleyenlere tik koymuşsun?

İşte sigaraya bakışınız da bu şekilde. Tek taraflı, tek açıdan bakıyorsunuz. Sizin yüzünüzden herkese ait olması gereken caddede, sokakta bile NEFESİMİ TUTMAK ZORUNDA KALIYORUM. Sen kendi dumanınla kendini zehirle, beni zehirlemeye ne hakkın var?

yusuf atılgan-aylak adam a başla. cemal süreya sevda sözleri de başucu kitabın olsun. piraye'yi hiç okumasan da olur.

kafka biraz garip, kötü demiyorum ama uzun süredir okumadıysan sıkabilir. arkaya atmanı tavsiye ederim. aylak adam +1 ayrıca.

Piraye'yi okumayın da ne okursanız okuyun, boşa göz yorgunluğu.

kafka-dönüşüm, hem uzun da değil su gibi akar geçer.

yabancı

ne okumayacağını söyleyeyim: kafka. o şevki kaybedersin.

ben de senin gibi bi kitabı aylarca bitiremeyenlerdenim, ama simyacı oldukça akıcıydı, hemen bitirdim. onu okuyabilirsin. hem ince de.

dava, yabanci, donusum. bence bu sirayla bu ucu super gider.

en başta kafkanın dönüşümünü okumak zorundasın! sonra ne istersen oku.

kesinlikle sabahattin ali-içimizdeki şeytan
zaten başladın mı bitirirsin tek seferde...ben uzun bir otobüs yolculuğunda okumaya başlamıştım,arada molaya bile çıkmadım =)

tatar çölü

dönüşüm +1.

Pirayeyi salla.

Önceden okumadıysan Sİmyacı ile başla

kronik bronşit gibi geldi ancak tabi hiç emin değilim, birazdan daha net bi cevap gelir. evet cevabımı onaylattım da şimdi... geçmiş olsun.

Akcigerde, gelisimi ani olmayan, uzun suredir var olan ve cerahat (irin) olusturan bir durum var. Kotulesmemis, daha kotuye gitmemis. O korktugun kotu hastalik yok. En kesin ve en net sonucu patoloji soyler ve zaten burada da soylemis.

(bkz: bronşektazi)

Tabii burada "Hoca teroru ve hoca korkusu"nun ne oldugunun canli ornegini goruyoruz. O "baska" doktor, su benim soylediklerimi soylese, sizi rahatlatsa ve ardindan "Ben boyle dusunuyorum ama o bizim hocamiz, ona bu dediklerimi onaylatmaniz sart" dese noolurdu ki? Ama olmazdi, korku sarmis o bolumu de... Yazik...

doktor-hasta ilişkisi tümüyle güvene dayalı, iyileşme de o güvenle olabiliyor zaten çoğu zaman. böyle şeyler duydukça zorluyor işte o güven, illa her boku bilmek, emin olmak zorunda hissediyor insan. halbuki bunca yıl okulunu okuyan o, hastanın sorumluluğu değil bunları bilip bildirmek.

benim doktorum bu sanirim. Ahaha yapti ya ben de bilmiyordum yapilmadigini.

çok sakat bi nedenden kaynaklanıyorsa, nedeni bulmadan ağrıyı kesmek hayati (yani ölümcül) olmaz mı ki? ben bile cahil bi' hasta olarak doktor görene kadar kıvranıyorum ilaç içmeden, karnımda tanımadığım türden şiddetli sancı olunca.

spazmolitik vermiştir belki ; o da hafifletir ağrıyı.

Uzun yuruyusler

masaj.

en etkilisi kahkalarla gülmek ve masailer gibi olduğun yerde zıplamak. lenf sistemi hareketle çalışıyor. en büyük düğüm göbekte olduğu için güzel bir kahkaha birebir. veya köpek gibi delicesine derinden havlayabilirsiniz aynı mantık, ani diyafram hareketi.

O kurallar isimlerde degil fiillerde gecerli.

anlamadım. o kural fiilerde geçerli derken? eril dişil kavramları sadece isimlere verilen bi nitelik?

fransızca istisnalardan oluşur. :)

ikinci e ö diye okunuyor.
okumuyorsun ama ilk e nin tonunu değiştiriyor.
(bu az almanca bilgim ile az fransızca bilgimin karışımından oluşan yorumum.)

fransızca istisnalardan oluşan bir dil. +1

fransızcada en sorulmayacak soru nedendir :)
bence müzedeki olay da e sesini uzatmak için. müze gibi kısa olmasın da müzee gibi hafif uzun okunsun diye bu şekilde yazılmış. sondaki ekstra e genelde dişisi de erkeği de olan isimlerde geçerli bir kural. mesela le chien la chienne gibi.

ondan öte pre-screening mi ne dedikleri bir hadise var. film çıkmadan belli bir halk grubuna izletiliyor, beğeniye göre değiştiriliyor veya yayınlanıyor. en çok o sırada sızıntı yaşanıyor. ama sonuçta kimin sızdırdığı az çok belli oluyodur, hayatını karartırlar adamın.

filmlerin sızdırılması biraz da reklamcılık hareketi. insanlar korsan filmi veya montajı bitmemiş halini izleyip internette yorumlar yapıp filmi övüyor, sinemaya gidecek parası ve niyeti olan hakkını ondan yana kullanıyor, veya çok parası varsa beğenilenlerin hepsine gidiyor. parası olmayan şimdi veya film gösterimi bittikten sonra korsan izliyor zaten. çok görmüş geçirmiş eleştirmenlerin uzun cümleleri yerine gerçek insanların görüşlerini okuyup sinemada izleyenler çok oluyor.

aynı şey windows, photoshop gibi yazılımlar için de geçerli mesela. korsan olmasaydı windows bu kadar yaygın olmazdı, insanlara artık tek seçenek gibi geliyor ve şirketlerden parayı vuruyorlar.

sanırım mümkün değil. sgk dan faydalanabilmek için tc no ya illa ki ihtiyaç var ancak özelde halledebilirsiniz. fakat belki hemşire doktorla görüşebilirseniz müdahaleyi ya da ilaçları başka başlık altında işlerler, yine de çok mümkün olmaz sanıyorum.

tanidik doktor varsa, bir arkadasinizin ismini kayda gecer, işlemler onun üzerine işlenir. ama cok zor. gizlilik istiyorsan özel hastanelerde de kayit kuyut var.

doktorun muayenesine git.. hastaneye degil.. eger labarotuvar sonuclari gerekliyse calistigi yerler vardir onu da halleder.. ilaci da recetesiz alirsin olur biter..

ekmeğin on katı yağ var. daha çok tuz var. yumurta var. sonra bunun içi zeytin, pattis, beynirlisi var. pizza gibilisi var onda biber bile var. susam var. haşhaş var. var oğlu var. hele haşhaşlı çörek. ekmekle bir mi şimdi bu? ekmek bulamıyosanız pasta yiyin olmuş bu :)
ayrıca poğaçada mahlep var mahlep dünyanın en güzel bişeyi.
ekmekte sadece un,su,tuz,maya.
bağdat baharatın poğaça harcı var. herkese tavsiye olunur, fırınınız varsa yarım saat içinde en bi sağlıklı poğaçayı kendiniz yapabilirsiniz.

ya sadegazoz da aynı konuya değinmiş. o açmalar nerede? pofuduk pofuduk olurdu açma dediğin. kimse açma yapamıyor artık. açma dünyasındaki bu gizem nedir? biri açıklasın.

Saydıkların ile ekmek arasında bir fark görememen enteresan tabi, bununla birlikte saydığın mamüllerin tamamının zeytinli peynirli vs. vs. çeşitleride mevcut.

www.geziistanbul.com

pastane var pastanecik var. sen paradan haber ver dostum. parayi bastirirsan, o dediklerinin hepsi var.

aynen yenir olduğu gibi.

kabuğunu ayıramazsın ki zaten yamşık bişi. içine kaymak ve ceviz konup yenir. :)

kabuklu yenir evde fındık,ceviz neyin varsa arasına koy öyle ye harika oluyor yanınada çay oooh ;)

kabuklu :)

soyaman

onu bunu bilmem de içine cevizi basıcan onun offf öyle nasıl yenir hee

hapır hupur

kaymak alırsın iyice karıştırırsın cevizleri alıp ince birşekilde rondodan geçirirsin arasına süre süre yersin. tam sorunun cevabı kabuklu

ışığın kırılması ile ilgili optik ilüzyon olmuş olabilir.

içince bana da oluyo pampa.

hayvan gibi güneş patlaması oldu belki ondan bir parlaklık gelmiştir.
www.swpc.noaa.gov

Matrix Böceği diyorlar buna bizim orada.

Göbeğine giriyor insanın, orada yaşıyor. Bizim Neo diye bir arkadaş vardı ona gelmişti.

Edit: Şakası bir yana bayağı korkunç bir türe benziyor, bence direkt böcek ilaçlamaya git.

oraları bir kaldırıp temizlersen iyi olur giderler. kağıt seviyo bunlar genelde. eski gazete dergi içinde takılmayı sever. öyle şeyler varsa at. zararı olmaz sana.

Allahını seversen korkutma.. Bütün vücudum iğneleniyor şu an abuk sabuk şekilde..
Adını sanını bilen var mı bu meretin?

@kediebesi : Annem ve babamla yaşıyorum.. Yatağın altı her türlü giysi kıyafet eski eşyayla dolu zaten.. Çok büyük iş çıkar onları kaldırıp temizlemek vs. İlaçlasak birşey yapsak?

Çok karizmatik bi abimizmiş. Bunların grup olarak takıldığını sanmıyorum ya yolu sizin eve düşmüştür hayvanın. Bir daha görmezsin merak etme sen.

valla istersen odayı kapat ilaçla havalandır ama o pislik temizlenmeden yine yuvalanacaklardır. bristletail miş ingilizcesi. kılkuyruk da türkçesiymiş.

gümüş böceği bu. saksını altından da çok çıkardı bunlar. kuytu yerleri seviyo meretler.

Ev yedinci katta ya.. Nerden denk geldi de çıktı bu meret buraya..
Temizleyip ilaçlayacaz o zaman yapacak birşey yok..
Birgün herşeyi boşaltıp, yatağın iç kısmını ilaçlayıp işi bitirmek lazım..
Hay ya.. Of of..

@peren perengil : Evet araştrıdım gümüş böceğiymiş..
Çok teşekkürler..

Bizim evde de var.8 seneden beri mücadele ediyoruz ama tamamen bitiremedik.gümüş böceği ya da nem böceğide diyolar.yazın sıcaktan çıkıyo,kışında kaloriferler yanınca ev sıcak oluyo ondan çıkıyo.böcek yemi tableti koyduk,azıcık işe yaradı.çünkü yemi yiyip ölen bu böceklerden gördük sağda solda.bi de görüldüğü yerde katli vaciptir,öldür gitsin. :D biz de 8.kattayız.istanbulda ev.başka misafirliğe gittiğimiz yerde de gördüm bu böcekten.muğlaya gittim orda da var.türkiyeyi fethetmiş bence bu böcekler.

www.tarimziraat.com

şu linkteki ilacı bir araştırın derim, süper bir zehir.

ya o kadar para harcama eğer evden işe işten eve gideceksen.
yemin ediyorum değmez.
clio 2 hb'ler var. 11-12 liraya bulunur tertemiz. 2000 ya da 2001. on numara araba. ben çok memnunum. 1.4 motor :)

edit: km'de 26 kuruş civarında yakıyor benzin. ama tüplü benimki. 16-17 kuruş :)

aman işte 100 km 6 lt. zaten otomatik de değil. sildim cevabımı. belki fark ediyodur.

honda jazz iyi bi secim olur senin icin muhtemelen.

2006-2007 cdti enjoy astra tabii ki
hem mtv si az, hem de çok az yakar

Türkiye'de araba sahibi olmamak için çok geçerli sebepleriniz var:
1- Akaryakıt fiyatları.
2- Araçlara uygulanan vergi oranları
3- Türk trafiği ve yolları.

Türkiye yakıt fiyatlarında olduğu gibi, araç vergi oranlarında da dünya lideri. Milli gelirine oranla ödettiği vergiler, beyin asidini tüketecek cinsten. Ülkede araç sahibi olmak, gelirinize oranla her türlü yüksek çıkacak olan giderdir. Araba almak rasyonel bir aklın işi olmamalı.

Sinir sisteminizi muhafaza etmek adına en azından bir bisiklet ya da olmadı küçük çaplı bir motorsiklet önerimdir.

hyundai getz. 1 yil kullandim cok iyi arabadir.

- park sorunu yok
- otomatik vites
- az yakiyor
- ucuz

Türkiye'de araç sahibi olmamak için başka sebepleriniz de var:

1- Ülke ekonomisinin vergi ekonomisinden, üretim ekonomisine geçmesini sağlamak.
2- Gürültü ve doğa kirliliği
3- Sağlık durumunuzun kötüye gidecek olması
4- Zamanınızı aslında düşünemeyeceğiniz ölçüde çalacak olması
5- İnsan can ve mal güvenliği.

@dokuzeylül söylediklerinde haklısın, ben de bu zamana kadar toplu taşıma kullanmakta ısrar ettim ancak işime 4 araçla 1.5 saatte gidebiliyorum (en iyi ihtimal). Üstüne 15 dk kadar da yürümek zorunda kalıyorum. Karda kışta zor oluyor.

Evdeki 3 kediyi de veterinere motosikletle götüremem. Taksiciler yağmurlu havalarda şerefsizliğin dozunu kaçırıyor. Her gün bu strese gireceğime masrafa gireyim artık. @evrenos gazi de anlatmış zaten derdimi.

dostum o kadar para harcama. bak sana yalvarıyorum :)
10-12 bin liraya bir araba al, kalan paranı da yakıta ayır. 25.000 liraya araba mı alınır allahını seviyorsan.
al 10.000 liraya, 1-2 bin masraf yap, gerisini kedilerine ayır.
benim de kedim var, o yüzden anlayabiliyorum seni. çok zengin biri değilsen benim aldığım gibi bir arabayla götürmeye bak işi. zaten çarpacaklar o arabaya, sen ne kadar gözün gibi baksan da biri gelecek vuracak, 20000 liralık araba hoop, olacak mı sana 15000. durduk yere zarar.
en güzeli dandik de olsa ayağını yerden kesecek bir araba. gerisini de diğer ihtiyaçlarını karşılamak için harcarsın.
altın yap, annene babana yolla, bankaya yatır; ama arabaya o kadar para harcama.

mahsunkul'un dediği doğru, ikinci el temiz bir renault, peugot veya hyundai işini rahat rahat görür. en olmadı al bir citroen c1. ohh miss:) ben c1'imle çok mutluyum açıkçası :)

@mahsunkul +1

kesinlikle işini görebilecek bir araba clio. bende 88 broadway var o bile yetiyor bana. işimi görüyorum, karda kışta rahat yolculuk ediyorum, bakımına yakıtına az para ödüyorum.

gerçekten gidip de 25000 lira falan verme arabaya.

bir önerim daha sana;

citroen xsara. 12000 lira civarında 99 model falan bulabilirsin. klimalı, airbagli falan işte.

not: kediyi arabasız götürmek büyük sorun gerçekten, biliyorum ben de kendi kedimden :)

bir an önce evleniniz:D

hazır yapılmışlarından evlatlık alsak brangelina gibi olma mı? half blood mı istiyosun illa?

hazır yapılmış da olur. half blood olmasına gerek yok tabii ki.

O değil ama Yerin olabilir,
24.media.tumblr.com

bana pek sevimli gelmedi.