kalın kağıtlar, kaplamak için sert bir malzeme, süsleyecek bişiler bulursan bu dediğini kendin de yapabilirsin. cilt yapmak hiç zor bir iş değil. olur da imkan bulamazsan diye söylüyorum. bir de dün şunu gördüm: www.lukapu.com belki içi boş da alabilirsin.

Yani bu sana harika bir fikir gibi geliyor degil mi ama bence o kadar da harika bir fikir degil. Belki de harikadir bilemiyorum. Bir baskasina sormak lazim.

şimdi yeni moda defterler var kitap görüntüsünde.. kalın kapaklı ve sayfaları boş.o kapağı istediğiniz gibi değiştirebilirseniz, tam da istediğiniz şey oluyor sanırım..
kabalcı, alkım vb lerinde var..internetten de satışı vardır muhtemelen..

harika bir fikir olduğunu falan iddaa etmedim, sadece uzun bir ilişki bugüne kadar alınmış bir çok hediye var bazen yaklaşan doğum günü süresi stres ile birlikte yaratıcılığı sınırlayabiliyor. manevi değeri olan, uzun süreler sonrasında açılıp bakıldığında insanı gülümseten bir hediye:) lukapu güzelmiş biraz inceleyeyim bakayım.

şofbene gelen hattın telleri lazım olanından inceyse ısınmış ve plastik parçaları yakmış olabilir. eğer duman değilde buharsa sıcak su aletin içinde buharlaşacak kadar çok ısınıyor demektir, şofben açıkken musluğu kapatmış veya çok az azmış olabilirsin.

geçen sene 100 liraydı fiyatı, evdekinin garantisi yok mu, teknik servisi falan arayın yarın, kablo kokusu varsa bi daha açmayın derim.

@r_u_h buhar değildi çıkan, baya kokulu duman geldi. açtım içini baktım şimdi kahverengi bi kablonun lehime yakın kısmı kömür olmuş simsiyah. miadını doldurdu herhalde alet.

@gudumlu anne terligi öğrenci evindeyiz, bu alet de herhalde bizden fazla şey görmüş geçirmiştir. hiç sanmıyorum garantisi olduğunu. zaten çok çok iyi de ısıtmıyor, 100 civarıysa el mahkum alacağız artık.

@kediebesi eyvallah nazi.

miat

kablo yanmışsa dediğim gibi tel fazla incedir, ısınıp plastiği yakmıştır. yeni şofben alsanız da yine aynı kablolar oldukça bir fark olmaz. elektrikçi çağırın bir baksın.

hoparlör, şezlong, foseptik, ferforje

"-syon" ile biten kelimelerin çoğu. İstasyon, telekomünikasyon gibi. (ara: *syon)

tirbüşon. bu geldi ilk aklıma. bir de şu başlık var:

(bkz: fransızcadan türkçeye geçmiş kelimeler)

papyon. sanırım.

ambulans

anarya. yani adana taraflarında günlük kullanıyoruz biz.

www.nisanyansozluk.com

biyir.

sansür

plaj, robdöşambr, kürdan.

vidanjör

otobüs
taksi
minibüs

garson

milföy, puantiye

Jandarma, kolye, piknik, bikini, alyans...

bazısına çarptığı için biliyorlar, büyük bir hayvan olduğunu düşünüp kaçırmaya çalışıyorlar. alanlarını koruyorlar. he bi de park yerlerinde filan lastiklere çok işiyolar, o yüzden herhalde binlerce koku oluyor arabada.

kimileri sesten dolayı diyor ama bisikletin de peşine takılıyorlar.motosiklet,bisiklet ve otomobilin üçünün de peşine takıldıkları için tekerleğin dönmesinden etkilendiklerini söyleyenler var.

ilginç bir anımı paylaşmak isterim bu konuyla alakalı. yokuş aşağı giderken tam önümde yatan bir köpeğe çarpmamak için ani fren yapıp sağa kırdım. köpek te fren sesinden korkup sağa doğru kaçtı. yine önüme düşen köpeğe vurmamak için bu kez de sola kırıp kurtardım. o saniyeden sonra o civardaki diğer köpekler hepsi birden arabayı havlayarak kovalamaya başladı. o yoldan daha önce yüzler kez geçtim ve o meskende yaşayan hiç bir köpeğin bir kez dahi arabanın peşinden koştuğunu görmedim. o an için savunma ihtiyacı hissedip hep birlikte saldırdı keranacılar.

ghost in the shell

hmm bi yerlerden izleyebilir miyiz bunu??

www.goodanime.net

belki ortak bilince fayda veriyorlardır, başka iqlulara ilham olarak bi yerden geliyo bunlar nerden geliyo, ha ordan işte :)

Şu en zeki kadın matematiğe bir yenilik getirmişti. Hani şu 100 kapının 98inin açıldığı olay. Ayrıca bence sağda solda görülen haberlerden bir halt yemediklerini düşünmek de pek sağlıklı değil.

aynı mantıkla:

muhtesem ressam muzısyen ne işe yarıyor?

kımse yoktan var etmıyor kı muzıgı sanatı ilimi?

elvis de oncesınde var olana 1 sey ekledı dıgerı bır sey ekledı vs vs.

bilimde de böyle. cep telefonu denılen seyı ınsan ırkı bu gune 1 bılım adamıyla getırmedı kı.

işlenmemiş, eğitilmemişse pek bir işe yaramıyor. özel eğitim verilmesi gerekiyor yüksek iq sahibi insanlara. o eğitimlerden geçip, kendi gibi olan kişilerin yanında yetişen bir bireyin hayal gücü öylesine geniştir ki... ve üstelik bunların çoğunu gerçeğe dönüştürecek kapasiteye de sahiptir. işte o zaman bilime (doğal olarak da insanlığa) büyük katkıları olur. yoksa öyle her yüksek iq sahibi kişinin değerli olması diye bir durum söz konusu olamaz, olmamalı.

bazen çok işe yarar;

www.lordiz.com

değerleri bilinmez ve onları gerektiği gibi eğitecek insanlara emanet edilmezlerse sıradan birinden pek de farklı insanlar olamıyorlar.

herkes gibi ben de çocuk idim. okumayı 3 yaşındayken emekli öğretmen halamın fişleri oyuncak diye elime vermesi sayesinde öğrendim. ailem beni bir tür ölçme değerlendirme merkezine götürdü. test yaptılar. soruları hayal meyal hatırlıyorum. sonuçta yüksek zekalı çıkmışım. annem geçenlerde belgeyi sakladığı yerden çıkarıp gösterdi, gülüştük. testin objektifliğinden çok emin değilim ama uzun yıllar boyunca -11-12 yaş civarına kadar- nerede ne bulduysam okudum. kalın ince, ayıp günah dinlemedim. hala o dönemin ekmeğini yerim. ergen olunca kafam başka şeylere daldı gitti. ailemin gazıyla 5,5 yaşında ilkokula başladığımda yerlerde sürünüp tepişen benden 1 yaş büyük hemcinslerimi korkuyla karışık şaşkınlıkla izleyip "nereye geldim lan ben" şeklinde sorgulamalara girişmiştim. bu ve benzeri sorgulamalar sırasında bana yol gösterecek insan bulamadığımdan yüzünden hala insanlara rahatça yaklaşamam ve yanlış bir şekilde çoğu insanı küçük görürüm. yazık ki çocukluğum saçma sapan devlet okullarında dar görüşlü ve kültürsüz öğretmenlerin elinde israf oldu gitti. ailem imkanı olmasına rağmen vizyonsuzluktan dolayı beni adam gibi bir okula yazdırmadı. yazık oldu kısacası. sonra da ben adam olmadım zaten :) yine iyi bi okuldayım, yine donanımsız sayılmam. amma lakin ki işin ucu daha farklı olabilirdi diye de düşünürüm bazen.

neyse işte özetle böyle yapılmaması gerekiyor. şu an üstün zekalıyım diye bir iddiam yok. bir ara öyle olabileceğime dair şüpheler vardı ama şu an sıradan bir insan kadar anlama kapasitem.

iyi oyuncu oluyor, mesela sharon stone ve dolph lundgren in de iq lari 160 felandi

abicim ben halka karıştım, normal biri gibi yaşıyorum. gelirsen tanışabiliriz sorunb yok, sen de yüksek iqlu adam görmüş olursun hem.

tansiyon gibime geldi yaw

bana da sık oluyor iç titremesi gibi, öyle mi acaba? hiç aklıma bir sağlık durumu olabileceği gelmedi, uzun bir şeytan dürtmesi, ürperti gibi geldi hep. :)

(bkz: formikasyon)

Mesela arkadaşlar film izlemek ister, ben de bir film bulurum. Tepki; "senin bulduğun film bu kadar olur".

---

ergen ezmesi bunlar.

bizim yurtta olurdu. herkes birbirine mal salak aptal demek için yer arardı. orta 2'de kaldı. hatta birisi espri yaptı diyelim "sifoooon" diye bağıranlar olurdu. üstünden çeyrek asır geçti neredeyse.

hala bu insanlarla beraberseniz sizde de sorun bol.

bu tarz insanlar yüzünden zaten hep filmleri tek başıma izlerim.

söylediklerinin hepsine katılıyorum. hatta konuşmaya başlasam, sayfalara sığmayacak kadar benzeri örnekler sıralayabilirim.

sadece senin çevrende yok onlardan, duyuru'ya bak, sözlüğe bak, her yerde onlardan dolu.

ben de kendime soruyorum; "yahu onlar bu toplumda büyüdüler de bu şekilde oldularsa, ben de bu toplumda ortalama bir ailede ortalama şartlarda büyüdüm, ben niye onlar gibi değilim. yok benimki normal ise (ki ben bunu iddia ediyorum her zaman) onlar nerede büyüdü de böyle oldular? onlar insansa benim gibiler ne, benim gibiler insansa onlar ne?"

eskilerin bir sözü vardır; "ayaklar baş olmuş" diye. çok güzel açıklar bu durumu.

eskiden insanlar görgüsüzlükleri veya cahilliklerinden utanırlardı, şimdi onlarla övünür hale geldiler.

adama "e sen daha anadilini konuşamıyorsun yazamıyorsun?" diyorsun, kalkıp sana onun yanlış bir şey olmadığını savunuyor.

ne yapabilirsin ki bu zihniyete? hiç bir şey. toplumda ciddi bir şekilde zeka düşüklüğü var. ve giderek artıyor. ortalama zekada bir insan; dilini minimum kurallarla konuşup yazması gerektiğini, minimum görgü kurallarını bilmesi gerektiğini, vücuduna bakması gerektiğini, genel kültüre sahip olması gerektiğini "düşünür", "idrak" eder.

ama "idrak yolları enfeksiyonu" almış başını gidiyor.

duyuru'da bile;
insanlara bir kadın ya da bir erkek konusunda özel hayatına dair bir konuyla ilgili fikirlerini soruyorsun. adam o kadın ya da erkek ile ilgili olarak "karı, koy gitsin, pompala, sok, kevaşe, orospu, bilmem ne,vs vs" deme hakları olduğunu düşünüyorlar yahu..

sırf bu yüzden özel hayata dair hiç bir şey soramıyorum ben burada. fikir alacağım yerde oturup bir sürü malla uğraşmaktansa, hiç sormamayı tercih ediyorum. adam fikrini belirtmek hakkı ile, hakaret etmek hakkı arasındaki farkı bile bilmiyor. biri bir şey sorunca, ağzına gelen her üslubu kullanabilme hakkı buluyor kendinde haspam... bu duruma gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum gerçekten... beş para etmeyen oksijen israfları..

aziz nesin'in "insanların %60'ı aptaldır" söylemidir bu bence. çoğu insan hayatında incelik, kibarlık aramaz. kendini geliştirmeye uğraşmaz. otorite yok olduğunda insanlar, hayvanlardan daha kötü olur.

eğer insan, kendinden başkasına zarar vermemin kötü bir şey olduğu içgüdüsüyle dünyaya gelseydi ne savaş olurdu, ne tecavüz, ne de vergi kaçırma... yazık ki insan ırkının seviyesi aslında çok düşük.

bana kalsa bir insan duyuruda

"yaaa eski sevgilim aradı acaba nedendir"

"lan dün bir çocuk gördüm çok tatlıydı yaaa"

diye soruyorsa zaten ne yanıt alsa yeridir, soran kişi kendisi nitrojen israfıdır, yanıt veren oksijen israfı olmuş, çok değil.

bir ilişkimi adam gibi anlatıp fikrine güveneceğim 1-2 kişi tanırım ya da tanımam. onda da adam gibi ince ince anlatmam gerekir her şeyimi. hem beni süper tanıyacak hem karşımdakini bilecek hem ilişki dinamiklerini anlayacak hem benden olgun olacak hem kıskanmadan yargılamadan tarafsızca anlatıcak anlayacak vs vs.

ben X sevgilim = ilişki.

binlerce değişken yok milyonlarca değişken var.

şu duyuruda adam - kadın 27 kelime ile duyuru açıp aşkına sevgilisine aşkını sevgilisini hiç bilmeyen (ve umursamayan?) insanlardan yanıt bekliyorsa, bunu ciddi ciddi yapıyorsa esas o insan oksijen israfıdır.

burada da aynısı var.

ciddi ciddi sen bizim fikirlerimizle hayatını değiştirecek misin?

annen abin mi değişecek?

sen bu yaşına kadar bunla mücadeleyi öğrenemediysen şimdi mi öğreneceksin?

sadece son 24 saatte bu ve buna benzer bir sürü şey gördüm. e tabi ben de oksijenimi israf ediyorum o da ayrı.

sende bence aşırı ürkeklik, kendine güvensizlik var:

"Dil konusundan bir şeyler konuşurken mutlaka biri çıkıp "lan ben türkçeyi zor konuşuyorum" diyor. "Öğrensene o zaman gerizekalı" diyesim geliyor. Dersini aldığım, her gün uğraştığım bir şey hakkında "bilmiyorum" demeye utanırdım ben. "

---

gerizekalı de bence yeri gelince.

birisi sana "bu ne ya senin filmin bu kadar olur" derse "siktir lan it sen kendine bak" de. de ama bir daha da görüşme.

kendini ezdirme.

al sana net - elle tutulu bir yanıt.

ego çarpıştırmak sevenler grubu. orman daha iyi valla :) ormanda böyle yaşarsan hayatta kalamaz ölürsün, itişe itişe.
demek sende ukala bir hava var ki hep öyle beğenmezsin diyorlar, belki haklı bir yanları olabilir biraz düşününce. bir de ben ne zaman böyle beğenmediğim olaylarla karşılaşsam bırakıyorum başkalarının ne yaptığını, onların zararı kendine olur anca beni ilgilendirmez, kendime bakıyorum. bakalım aynı hataya ben de düşüyo muyum? insanları ezmek, kendimi yüceltmek gibi bir çabaya giriyo muyum? sana da bunu tavsiye ederim.
he tabi bu kabalıklar terbiye ile alakalı, evinde hiç incelik olmayan adamdan bişey bekleyemezsin.

bu arada terbiye demek kendini bilmek, efendi olmak, KENDİNDEN GÜÇSÜZÜ ezmemek, kendinden güçlüye yalakalık yapmamak vs vs diye sıralanabilecek güzel davranışlar bütünüdür.

kendini ezdirmek, rezil duruma tahammül etmenin adı terbiye olmasın lütfen.

ayrıca: mesela bu:

Çok samimi olduklarını söyleyen iki arkadaş birbirlerine orosp. çocuğu diyor mesela. Siz de hiç onur yok mu? diyorum, anlamıyorlar.

sen neden soruyorsun ki arkadaşım? ne gibi bir yanıt bekliyorsun ki?

"evet biz ezik zavallı tipleriz orospu cocugu demenın samımıyet oldugunu sanan karakter çöplüğü bok kişilikli itiz" demelerini mi bekliyorsun?

neden şaşırıyorsun tüm bunlara?

konuya insan doğasını okuyarak başla.

çok şaşıracaksın.

buraya hayatın anlamını aramaya çıkmadım. belki biri benim göremediğimi görmüştür, bilmediğimi yaşamıştır diye burada sordum. ki tik koyduğum kişiler için öyle olduğunu sanıyorum. ama sen sorumda örnek olarak verdiğim kişilerdenmişsin. senin de bir şeylere katkın oldu, gördün mü? işte o yüzden burada sordum.

gider. daha güzel şeyler de bulunur. ama asıl soru şu, eldeki dövme hiçbir şekilde gizlenemeyen bir şey olur. iş/sosyal yaşam durumunuzu göze alarak karar vermenizi öneriyorum, size sıkıntılar çıkarabilecek gibiyse boşverin, dikiş kalsın.

geçmiş olsun hocam ya, nasıl oldu?
bence de gerek yok bu arada, zaman geçince çok daha ufak bir iz kalacaktır zaten.

eldeki dövmelerde kalıcılık sorun olabiliyor. zaten dövmeci de söyleyecektir bunu. ayrıca yaranın çok iyi iyileşmiş olması lazım (6 ay), iyileşmeye devam edecekse yine bozulma yaratacaktır.

güzel çıkmaya çalışıyor kezbanlar.

çatalları görünsün diye olabilir.

9gag.com

aslında birbirlerinden görüp yapıyorlar. çoğu neden yaptığını bile bilmiyordur. ama bilinç altında bir dekolte gösterme hissi vardır muhtemelen. bir de ek olarak gülme pozudur bu. bu pozu verirken hep bir kopuş, dolu dolu gülüş oluyor nedense. o da bir ayrı bir konu.

bu pozda bacaklar düzgün görünüyor, göbek saklanıyor, memeler öne çıkıyor. biraz da animevari bir duruş şirinlik gibi. hatta eski pinup kızlarının pozu yani 50lerden kalma. marilyn i herkes hatırlar, en ünlü pozudur.

sonbahar yaprakları :)
ama sonbahar geçiyor, uzaklaşıyor diye de düşünülebilir tabi leave fiil olarak kabul edilirse.

evet uyku semesi bi an saçma geldi ama düşününce hak verdim. evet kullanılır geniş zamanda ama o zaman sonbahar geçiyor diye çevrilmez. sonbahar geçer şeklinde çevrilir. bilmem anlatabildim mi meramımı...

e abi ben bunu nie yillardin sonbahar gidio die biliyorum:) ?

sonbahar yapraklari veya sonbahar geciyor, iki anlami da var.
leave fiilinin genis zamanda kullanilmadigini da ilk kez duydum ilgincmis :)

"autumn leaves start to fall" dediğine göre "sonbahar yaprakları" diye çevirmemiz daha doğru olsa gerek. iki anlamlı gibi gözükse bile.

powerball

powerball o sallamıyo sen sallıyosun

powerball?

elizabeth (\i-ˈli-zə-bəth\) yap daha etkili hem sağlı hem sollu.

evet. gecmisinizi kanitladiginiz surece.

kimligi hemen veriyorlar, pasaportu de askerlik yaptiktan sonra veriyor(yapmaniz gerekiyorsa yasa göre)

herhalde bir süre israilde yaşaması gerekiyordur di mi? ben de ekleneyim bir soruyla.

yok tabiyet almaya gidiyorum dersen gidip alıp gelebiliyorsun.
Askerlik mesele ama 2 sene falan askerlik yapılıyor, bizdeki gibi degil askerlik ama olsun yine de bir askerlik mevzu bahis (kadın erkek fark etmeden 2 sene)

her yahuedinin soyu israile dayanır, geç kurulan bir ülke olduğundan böyle bir uygulamaları mevcut.

ben sonradan yahudi olunamiyor diye biliyorum.

ancak yahudi bir aileden geldigini (sanirim anne önemli) kanitlarsan Israilli olabilirsin.

musevi biz türklerin uydurduğu bir kavram. tam olarak da yahudi'nin eş anlamı. yahudilik ırk olduğu kadar din de.

deniz kabarmış.
The impact was mounting. As night fell Monday, a record breaking 13-foot surge of seawater hit New York City, flooding New York's Brooklyn-Battery tunnel, a major traffic artery, as well as portions of the city's subway system. Subway service could be crippled for "at least a week," the head of the municipal transportation authority said late Monday.

bi dönem ben de araştırdım. bir aktarma ile gidiliyordu ancak benim bulabildiğim trenler epey pahalıydı. belki ben eksik bakındım, tam göremedim ama uçaktan pahalıya geliyordu neredeyse. keşke tunadan tekneyle gidilebilse, en güzeli o olurdu.

uçaktan indikten sonra bir bisiklet alabilirsin sonra dönmeden satarsın diye bi fikir geldi aklıma,

Yada katlanan çanta olan bisikletler vardı onlardan satın alabilirsin.

www.google.com.tr

bisikleti parçalarına ayırtabilirsiniz? bisikletçiler 5 dk'da yapıyorlar. budapeşteye varınca da yine başka bir bisikletçiye taktırırsınız.

J'ai visité les tombes de mes proches (qui sont) décédés.

il n'y a pas des tombes pour les animees. diyebilir arkadaşınız :)
j'ai visite mes proches decedes daha uygun.

unilever bir dönem restorasyonlar yapmıştı

Haydi kızlar okula

www.kurumsalsosyal.com

www.koc.com.tr

www.unilever.com.tr

hacı bu kaçıncı sosyal sorumluluk projesi sorusu senden? sana çok güzel link de vermiştim. bütün firmaların dahil olduğu sosyal sorumluluk projelerini içeren bi internet sitesiydi? sıkılmadın mı aynı konuda soru/duyuru açmaktan ya da kimse yardımcı olmuyor mu sana?

evet

ruhsat defterinin içine atıverin.

buyrun benim.

selam!

yok

bu senin beklenti duzeyine bagli.
benim cevremde var, bana gore de hicbir kusuru olmayan melek gibi bir insandir.
10 kisiden 9 u onun icin boyle dusunur. aslinda herkes dusunur de 1isi de keske biraz daha sert olsa der. yani demek istedigim kimine gore kusursuzluk demek olan sey baskalari icin kusur gorulebilir.

benimle tanışmak için can attığınızı biliyordum!

mükemmel insan yoktur,hatta mükemmele yakın insan bile yoktur.

Cezmi Ersöz'ün bir sözü aklıma geldi:

"mükemmellik kaybedeni çok, haksız bir yarıştır."

Bir insan en fazla üç beş gün mükemmel kalır, sonra yine özüne dönme gereksinimi duyar.

bana göre mükemmel olan biri var. sevgilim ya da sevgili adayım değil. arkadaşım.

Yok.

Üsttekilerin de aynı espriyi 10 defa yapması buna bir örnektir herhalde. Epey yavan ve basit bir örnek tabi.

hepimiz mükemmeliz. o an varolan en mükemmel sperm ile döllenmişiz (tüp bebekler bu konuda şüpheli durumda mı acaba bilmiyorum) mantıken. en mükemmel ağaç diye bir şey var mı? yok. ancak hepimizi temsilen biri seçilecek olsa dalay lamayı seçin derim.

@kediebesi: En mükemmel ne demek yahu? En birinci gibi. En iyi demek istedin galiba. En iyi mükemmel demek değildir. Hiçbir şey mükemmel değildir. Ayrıca mükemmellik olsaydı ağacın da mükemmeli olurdu niye olmayacakmış? İlginç...

en mikemmel demek istedim ben.

sican insan mukemmel olamaz. bok kokusundan bahsediyorum.

varsa da yoksa da bana ne?
ben mükemmel olamadıktan sonra


kısaca düşündüm yok.

ya ben anlamadım, "ben mükemmelim" tarzı yazanlara neden tik koymadın?

ayrıca var, cidden %100 okeyim

yüz olması lazım önce bence.

edit: izledikçe insanın içi burkuluyo. 3. den sonra bi utanç kapladı. gördüğüm en büyük ifşa idi. ne mal olduğumuzu artık herkes biliyor.

gülmedim.

ben utandım. hem böyle bir bakana(ne dediğini bilmeyen, samimiyetsiz) hem de böyle bir seyirciye sahip olduğumuz için utandım.

rezalet ya.. 2000-3000 ergen, aha bakan geldi o zaman yuhaaaaaa mantugu.


bu sabah 29 ekim kutlamalarinda "okul yok la bugün, saat 11 e kadar uyudum" gencligi iste. akpli falan degilim.

hak edene hak ettiğini yanlış yerde vermişler, dünyanın gözü önünde bunlar yapılmaz. bir de tenis maçına bakan kadrosu çıkaran ilk ülke biziz sanırım.

tam anlamıyla "yanlış yerde, yanlış kişilerin olması" durumu bence.

1:12 "at least, they loved the tennis"
hahahaha. cok iyi yahu.

bence iyi olmuş iyi yapmışlar.

birileri tepkilerini saklayamayacak kadar duygularına yenik düşmüş ve sesini yükseltmiş.
insanlık hali bir durum. toplum boyutunda ama toplum da insanlardan oluştuğuna göre...

rezil olduk diyenler olmuş.
bunlar işte cemaat ortamlarında, camilerde dostlar alışverişte görsün diye boy gösteren, şekilci tipler oluyor.

organize işlemiş

elinde mikrofon olmasına rağmen bağırarak konuşmak nedir zaten?

benzeri şeyler aslantepe'nin açılışında da olmuştu. Insanları bu kadar baskı altına alırsan, ifade özgürlüğünü kısıtlarsan, insanlar da böye bir fırsatı kaçırmaz diye düşünüyorum.
Yoksa tabi ki karşıdakinin ne söylediğini dinler sonra ona göre alkışlarsın ya da tepki verirsin.

Güldüm ve çok iyi olmuş. "Aman dünyaya rezil olduk" diyenler, "Türk Milli Kompleksi"nden bir vatandaş olarak payını almış insanlar. Spor karşılaşması izlemeye gelen insanlara bakan konuşması dinleteceksin, sonra ıslığı yiyince "spora siyaset bulaştırıyolar" diye mızıldanacaksın? Öyle bi şey yok, öyle şeye gülerler.

enemy at the gates
pearl harbor

savaş ve dram olarak:

schindler's list
the painist
the boy in the striped pyjamas
atonement
war horse

pearl harbor'ı tv de yarım yamalak izlemiştim.enemy at the gates tamamını izledim.dramı bana az gelmişti.

atonement içinden savaş, aşk ve dram geçen bir filmdi ama tam nasıldı unutmuşum :)

@ermanen yahudi acındrasyonu yapılan filmleri pek sevmiyorum.war horse'da aşk yoktu sanırım.
atonoment'i listeye aldım.

the english patient

20.yüzıldaki savaşları aldım

aşk ve savaş: Casablanca, For Whom the Bells Tool, Doctor Zhivago, Atonement, Indochine,

savaş: The Thin Red Line, All Queit On the Western Front, La Grande Illusion, Paths of Glory, The Platoon, Heaven and Earth, Come and See, Ballad of a Soldier, Empire Of Sun, Roma cita aperta, The Deer Hunter, Birdy, Waltz with Bashir...

başka bir duyuruda sorulmuştu ve cevap olarak "hayır" verilmişti.

Bir arkadaşım ekolünden gidicem: ayakkabıların özelliği altının hava dolu gibi olan yapsıyımış fakat ayakkabı giyildikçe o özelliğini yitiriyormuş ve bu çok uzun zamanda gerçekleşen bir hadise değilmiş. dolayısıyla işe yarasa bile ayakkbıları sürekli tazelemeniz gerekiyor.

gundem.milliyet.com.tr

reebok değil ama tvde satılandan annem çok aşırı memnun. dizleri çok sorunluydu artık rahatça yürüyebiliyor. ben de şaşırıyorum rahat olması mümkün görünmüyor pek uzaktan. ben rahat edemedim ama o etti.

bende puma fitness var, kalçada henüz bir fark görmedim, ama baldır kasları toparladı baya. o tür ürünlerinde iddiası düzenli kullanımla diğer ayakkabılara oranla max yüzde 5-8 filan daha çok çalıştırması. çok bir fark yok yani. zaten ayakkabıyı almadanda düzenli yürüyüş, spor vs yaparsan tabii ki sıkılaşırsın, şekle girersin. ha ama şu var diğer ayakkabılara göre topuklara vs daha az yük bindirdiği, havalı havalı ayağını rahat ettirdiği için, daha çok motive ediyor. daha az yoruyor sanki.

işkence, iğrenç filan diyince tabii ki: (bkz: salo o le 120 giornate di sodoma)

pink flamingos da yanında bulunsun.

The Last House on the Left
www.imdb.com

teksas katliamı.

son filmlerden, cabin in the woods, komik bir de, şahane bir şey

işkence denir mi bilemem piano teacher

snuff

martrys mi ne böyle mal bir film vardı.hiç sevmedim amk filmini çekenin amk o derece iğrendim.

(bkz: srpski film)

hard candy var.

-ATM
-Ölüme davet
-Sınırda
-Koleksiyoncu
-Lanetli apartman
-Korku
-Küp 1,2,3,0
-hayalet gemi
-Yamyam
-takım çantası
-gerilim hattı
-Tren
-İnsan avı
-Yüksek tansiyon
-waz
benim favorilerim bunlar

salo o le 120 giornate di sodoma +1
not: sevdiğim işkence filmi yok

patates haşlayarak bir sürü şey yapabilirsin. hem doyurucudur hem de kolay olur.
-patates salatası (ki çok çeşidi var.)
-püre
-patatesli yumurta

hazır mercimek köftesi veya çiğ köfte harcı alabilirsin baya iyi oluyor içlerinde kötü bişi de yok. seviyosan çeşitli sebze yemekleri veya çorbalar yapabilirsin. hepsinin pişirmesi hemen hemen aynı. farklı salata ve sandviçler de yapabilirsin.

bim'den hamburger ekmeği ve namet hindi salamı alıyorum çogzel oluyo sandviç gibi.

ingiliz kahvaltısı tarzı bişiler yapsana? kır 2-3 yumurta mesela, hop onun yanına 2 büyük sucuk parçası yağda kızartılmış, sonra ızgarada sosis, biraz ketçap-mayonez sosis için. yemekten 5-10 dk sonra da birkaç marul dilimi ve havuç.
çok sağlıklı geliyo bu bana. hayalim resmen.

kereviz yemeği yapabilirsin.

1 tane havuç
1 tane kereviz
1 tane patates
1 tane küçük boy soğan
1 çorba kaşığı zeytin yağı
1 su bardağı portakal suyu ya da fanta
1 küp şeker
Biraz tuz.

Kereviz,soğan,havuc ve patatesi soyduktan sonra tencereye sırasıyla havucu doğrayıp koy,uzerıne kerevizi,soğanı ve patatesı dograyıp koy,üstüne zeytinyağını dök. tencereyi ver ateşe 3-4 dakika sonra da portakal suyunu ekle bir 2-3 dakıkada öyle coşkulu ateşte kalsın.sonracığıma altını kıs tam bu arada tuzunu şekerini at sonra bırak pişsin bir yarım saat çatalın geçmeye başlayınca kapat altını. yapar mısın bilmem ben geçen hafta yaptım dehşet oldu. şimdi bilenler der ilk önce yağda soğan kavrulur falan hayır efendim daha lezzetli ve ugrassız oluyor boyle. istediğin yemek olursa aklına gelen her turlu tarıfım mevcut. afiyet olsun cınıms.

valla baktım baktım bulamadım (office 2010'da) ama office 2003 te otomatik biçimlendirme menüsünde (ayarlar seçnekler) şu vardı, yarım kalan paragrafları diğer sayfaya taşı (cümle tam böyle değildi ama) senin sorunun ona benziyor. oradaki tiki kaldırınca yarım paragrafı ikiye bölüyor uzun olduğunda. yani bir sonraki sayfaya atmıyor tamamını.. bir buna bak istersen.. bulursan.

basliktan önceki satirda insert > page break yapman gerekiyor

önceki sayfa sonuna page break koyacaksın.

kahve çekirdekleri ve çifte kavrulmuş lokum.

ipek lif geldi aklıma olur mu acaba yanına da özel sabunlardan böyle doğal moğal kükürt bişey. sonra her tür kuru meyve olur incir kayısı bayılıyorlar.

Et ve süt ürünleri koy da hiç alamasın onu. Elma çayı koy alayı hasta oluyor :) Nargile ve aromalı nargile tütünleri gönder.

kahin ahtapot paul+1

menengic kahvesi de koyabilirsin hem dayanir, hem de degisik. ben hic sevmem ama cevizli sucuk tarzi seyler olabilir. yemek disinda aklima gelen cok siradan belki ama su turk kahvelikler var ya osmanli tarzinda, bakir gibi onlardan olabilir.

hmm evet, aslında menengiç, kuru kahve vs, yanına bi kahve fincanı seti ve cezve, bi de nası yapılacağını anlatan ufak bi yazı hoş olabilir sanki?

beypazarı kurusu?

tanıdığım yabancıların çoğu lokumu hiç sevmiyor, bırakın artık şu klişeleri ya.

türkiye'ye gelen estonyalı arkadaşım cevizli sucuğa ve cezeryeye bayılmıştı, düşünebilirsin bence ;)

görünüşe göre ortaya karışık bişeyler yapıcam incirden kayısıdan cevizli sucuktan falan:) peki asıl kritik soru, yiyecek dışında ne gibi bir hediye yollayabilirim?

nazar boncuklu bir şeyler olabilir belki.

yabancı arkadaşlarımın hemen hemen hepsi cezeryeye bayılıyor.

ben yabancılara hediye olarak genelde haremlique (sabun, havlu, aksesuar) ürünlerini tercih ediyorum.

nallıhanda yapılan iğne oyalarını bi araştır. takı takacak insanlarsa.

dnr da satılan türk kahvesi & çay paketleri var onlardan koyabilrisin.
bambu havlu sabun seti falan olabilir organik ayakları
bi de tepehome görmüştüm galiba üstünde istanbul figürasyonları olan bardak kalem defter vs yapmışlar, onlardan olabilir
el yapımı tahta defter kalem setleri oluyor. ( yanına da bi not yazarsın senin için bilmem ne dağındaki bilmem ne ağacından kendi ellerimle yonttum falan diye.)
aromalı zeytinyağı şişeleri oluyor küçük küçük şişelerde set şeklinde. bence çok şık bir hediye olabilir.

disi cikolata kapli pismaniyelerden tavsiye ederim.(saray helvasi mi deniyordu?)

idiocracy ;)

code 46
sound of my voice
source code
son zamanlarda favorilerim bunlar.

@kediebesi
sahi code 46 ve source code'u da izlemiştim iyi hatırlattın.

sound of my voice'a bakıyorum teşekkürler.

o zaman ekleme yapalım
pontypool
urga
island ı da izlemişindir o zaman.

perfect sense

logan's run goo.gl
alphaville goo.gl

liste güzelmiş. daha önceki duyurularda da önerdiğim filmlerden. bir duyuru daha vardı daha fazla film yazdığımz ama silmiş açan.

neyse ekleme yapayim ben de:

a boy and his dog
war of the worlds
the mist
carriers
stake land
right at your door
ever since the world ended
the signal
delicatessen
contagion
9
le dernier combat
the stand (mini dizi)
zombieland
the quiet earth
reign of fire
cloverfield

aman ikincisi iğrenç boşver. sıkıntı boğuntu, iç karartısı dibin en dibi. ilkini izle.

ikisini de izleme ikisi de iğrenç.
niye öyle şeyler izliyosun. izleme öyle şeyler.
içinde jared leto var diye neredeyse fight club'a bile iğrenç diycektim bi keresinde.

eternal sanşaynı ben çok sıkıcı bulmuştum
öbürünü izle ibret al :P

İkisi de çok sıkıcı izleme.

requiem izle

ikisi de güzel.
requiem biraz daha ağır (yani daha çok içine işler adamın).

etarnal

önce ikinciyi izle, drama boğul.

sonra ilkini izle, ohh be mutlu oldum de, sonra da mutlu mutlu uyu.

ask acisi cekiyorsan ilki ikincisinden daha agir gelebilir soyliyim de sen karar ver.

öyle değişik, öğrenci modu filmleri çok sevmeme rağmen requiem for a dream beni çok pis bayıyo. daraltıyo da daraltıyo sinir basıyo.

eternal ise tersine çok ilginç bir film bence. kurgusu, sahne geçişleri filan.

ikincinin müziğini dinlesen yeter beni en çok etkileyen şey müziği oldu
(bkz: lux aeterna)

o değil de birinciyi ben de hala izlemedim

enternal sunshine bi ben beğenmedim galiba. ikincisi mükemmel ikincisi.

arada bi benimkini işaretlememiş ne diyim zıkkım izle.

Eternal sunshine of the spotless mind

emin oluyoruz?"a kadar okudum ve o kadar düşünceli insan kalmadı demek istiyorum.

Hepimiz birer tercih olarak duruyoruz aslında. Konuyu tersten okursak, tercih ettiğimiz kişiyle, tercih ettiğimiz şeyleri, tercih ettiğimiz zamanı ayırarak yaşıyoruz. Bu kadar çok yazında kelime bi garip göründü.

Hayatına sokmak mevzusu biraz fazla romantik.

iyi de bu durum zorunluluk değil ki karşı taraf kendi kendine ''ben bu insandan daha iyisini hak ediyorum'' demedikçe bizim kendimize ''bence sen daha iyisine layıksın'' dememiz kendimizi değersiz görmemizle açıklanabilir, eğer karşı taraf bizden daha iyi birini hak ettiği fikrini kendine söylüyorsa bizle olan ilişkisini bitirebilir, sevgililer tamamen özgür, evliler ise hukuk sayesinde bizden daha iyilerine sahip olma hakkına sahipler, yani ortada sürekli ''ben ilişki yaşadığım insanın daha iyi insanlarla tanışmasına engel oluyorum'' gibi şizofreni belirtisi soruları sormak gereksiz.

sonuç yerine sürece odaklanınca; süreçten karşılıklı keyif alındığı sürece insan "acaba daha iyisi var mıydı" diye takmaz.. sonuçta bu kafayla kimseyle eş olmayıp kendini en iyi sevgili olacağın insandan mahrum etmen de haksızlık olmaz mı??

gittiğin yol keyifliyse, en iyi yol olması önemli değil.

İliski yasadiginiz kisinin belki siz hayatina girmeseniz daha iyi bir hayati olacakti, e belki olacaktı. Ama ben iyi bir eş/sevgiliysem. Derdinde sıkıntısında yanındaysam, benimle herşeyini paylaşabiliyorsa, ben ona sürekli sorun çıkartmıyor ,dırdır etmiyorsam. Memnunsa yani kısacası, vicdanım rahat olur.
emin olamam ama vicdanım rahatsa da bu konuyu sıkıntı etmem.
Memunun değilse de bitirebilir, bitirsindir.

belkilerle acabalarla kafamızı yormadan sevişerek mutlu olmalıyız. gerisi teferruat diyebiliriz ismail.

karşımızdaki eşya olmadığına göre hayatına iyi veya kötü gelecek şeyleri seçebilecek zeka düzeyinde olduğu önyargısından yola çıkıyoruz. kafasına taş düşmüş gibi avallaştıracak mentalist becerilerin varsa bilemem, buradakilere de öğret. nitekim 'ben senin gibi sevgiliyi..' diyip gidebiliyor çıkabiliyor hayatınızdan aynı kişiler, kim kimin hayatına giriyor ayrıca? :) ha tabi bi de sen o kişiye bilinçli olarak zarar vermiyorsan. bi de zaten buna tam bir seçim de denilemez, eldekiler üzerine kurulu bir durum. kaç kişiyle tanışıp arkadaş olabilirsin sonuçta? himym da böyle bir bölüm vardı, denizde çok balık var fikrini istatistiksel hesaba vurunca uygun adayların sayısı epey azalıyodu :)

O zaman ben sunu anliyorum, "sahip oldugunu kaybetme, nasilsa daha iyisi var mi veya sahip olabilecegimden emin degilim. memnunsan devam et."

Belki de en buyuk sebebi zaman kaybetmek istememek. bunu ugruna risk aliyoruz. Yine once kendimizi dusunuyoruz iste. Bencillik var

[bu cevabım evlilik bağlamından ziyade daha genel ilişki bağlamı düşünülerek yazılmıştır]

"Bunu bilmeyerek iliskiye devam ederek nasil bu bencilligi yapabiliyoruz? kendimizin diger kisi icin en iyi tercih oldugu konusunda nasil emin oluyoruz?"

valla ben de merak ediyordum, direk ona sordum. aldığım cevap beni tatmin etti (ciddiyim).

onun dışında, ilişkiyi yaşadığımız insan da zaten aynı şeyleri düşünüyor -- yani evet, belki "en iyi tercih" olup olmamanın kesin bir cevabı yok, ama o sorunun bir cevabı olup olmaması da sizinle ya da karşınızdaki insan ile alakalı değil. karşınızda kim olsa bu sorular sorulacak. evrensel bir argümanla "neden ben" sorusuna kesin bir çözümleme getiremiyoruz. ama birbirimize duyduğumuz halihazırdaki hisler, güven ve sağduyu o istediğimiz huzuru bize sağlıyor.

sonuçta ilişkiler tercihle alakalı. elbette ki her zaman "daha" güzeli, "daha" zengini bulunabilir. ama bunu düşünerek ilişki yaşanamaz.

ben olmasam "daha" iyi bir hayatı olacaktı, belki yurtdışında yaşayacak, gece gündüz çalışıp "daha" çok para kazanacak gibi düşünülmez ilişkide. her zaman bir şeylerden fedakarlık etmek gerekir çünkü. ilişkide taraflar da birlikte olmak için fedakarlıklar yaparlar büyük ya da küçük.

eminim hayatındaki kişi de bunların farkındadır. ama senin yanında olmayı seçmişse, sen de bu fedakarlıkların farkındaysan yapabileceğin tek şey onu daha da çok sevmek olmalı. bunları düşünüp hayatınızı ve ilişkinizi berbat etmeye gerek yok.

alıntıdır.

Kierkegaard çok sevdiği nişanlısı Regine Olsen'i terk etti, çok sevdiği için. Ömrü boyunca hep acı çekti bu yüzden ama soranlara da yaptığının doğru olduğunu söyleyip durdu. O kadar çok seviyordu ki Regine'i ve o kadar nefret ediyordu ki kendisinden, evlenip onun kendisine 'maruz kalmasına' izin veremezdi!..

Belki hayatına dahil olduğun insanı en çok mutlu edecek kişi de sensindir. Ya da seni de en çok mutlu edebilecek insan odur.

İnsanlar bir ilişkiye başladığında nedense hep "daha iyisi" kavramı etrafında dönüyor. Karşındaki insanı en iyi kılmak da senin elinde, bir de bu açıdan bak.

Evlilik nadiren secimdir daha cok ihtiyactan dogar bikac ust duyurudaki arkaadasin maslow ile ilgili paylastigi semayi inceleybilirsin bunun icin. 2.si oyle dusunceli insanlar hakkaten yok artik. Metrobuse binerken ezildiler.

uyku harici bir etkisini görmedim, görmedik, görmeyeceğiz.

bitkisel sakinleştirici olarak tanımlanabilir. bu yüzden etkisi çok az bence.
onun yerine melisa/ sarı kantoron çayı iç daha etkili olur:)

içinde alkol olduğundan o kadar da hafif değil bence. ancak kişilere göre etkisi değişir. o bitkiden faydalanabilen insan da gördüm. sarı kantaron doğum kontrol ilaçlarının etkisini yok ettiğinden dikkat edilmeli. papatya/rezene ikilisini de önerim. dövme için de eski tarz spirit cinsinden alkol öneririm viski burbon gibi :) bir de o kadar acımıyor eğer acımalı bir yere yapılmıyorsa.

çok ayran içtiğinde, yoğurt yediğinde falan esneyip durursun, başın düşer ya. işte öyle bir şey.

evet. nasıl üretildiklerini duydum da..en son 4 sene once yemıstım sanırım.

nasıl üretiliyorlarmış :/

zamanında meşhur üreticilerin birinin fabrikasında çalıştım işçi olarak, hijyen olarak sorun yok ama kullanılan malzemeye bakmak aklıma gelmedi o sıralar.
bir ara alıp yiyordum ama şimdi hiç bir şekilde yemem.
içerik olayı basit; maliyetten kısmanın yolu eldeki malzemeyi son kırıntısına kadar kullanmak. kıkırdakmış şuymuş buymuş basarsın baharatı, çektirirsin afilli bir reklam filmi, gelsin paracıklar.

sözlükte bir yazar bir söz paylaşmıştı, şimdi bulamadım ama söz aklımda; "iki şey halk içinde yapılmaz; politik pazarlıklar ve sosis yapımı".

ya bu soruna tam cevap olmaz ama şunu illa yazmak istiyorum. araştırmalar için ormana kurulan video tuzaklarına konulan sosisleri hiç bir hayvan, bok seven domuz bile yememiştir. ayrıca kedimiz de kesinlikle yememektedir. salamların çoğu da pek farklı değil, hindiyi tercih etmek en güzeli sanırım. sonuçta hayvanın gözünü paçasını yemekte bir sorun yok, hepsi besleyici ve israfı önleyici. ancak hayvanların yetiştirilişi ve bir sosise bin hayvan giriyor olması işleri çok karıştırıyor. mümkün olduğunca az yemeli.

k, s, t, n, h, m, y gibi seslere gore gruplandirabilirsin. iphone için güzel app'ler var. diğer platformlarda da bulursun sanırım.

Önce birini öğren, sonrasında karışmaz. Eş karakterler ikisinde de aynı okunuyor zaten, karışsa da sorun olmaz.

Öğrenmek için basit bir site :
www.realkana.com
iPhone vs için de bir sürü minik uygulama var çalışman için.

Rastgele birşeyleri romanji'ye çevirip okumayı dene öğrenmek için.

kart şeklinde hazırlayabilirsin. seslerin belli bir sırası var, bizim alfabe gibi ama karelaj şeklinde. a,i,u,e,o, ka, ki, ku, ke, ko şeklinde. www.tofugu.com bu şekilde gruplandığında harflerdeki grafik benzerlikler de daha iyi ortaya çıkıyor. bir de en güzel cümle yazarak öğrenirsin. mesela desu yazmaktan de ve su yu hemen kaparsın. katakana zaten sadece yabancı kelimeler için, onlar da belli... benim arkalı önlü ufak kartım vardı çok işe yaradı, görsel hatırlamak daha kolay veya kelimelerle mesela usagiiii :) kolay gelsin.

alma.

akciğer kanseri mi? anneniz onkolog ise bir şey diyemem!

bir kedinin aylık masrafı en fazla 30 tldir. aşıları ile aylık (ortalama) 50 tlyi geçmez. aşıları 6 ayda bir olduğu için o ay masrafınız biraz artar (şehir ve veterinerinizin kazıkçılık durumuna bağlı olarak) ancak onun dışında masrafı yok gibidir. cins kedi alırsanız ki almayın, masrafı biraz artabilir. bazı cinsleri yiyecek ve aşıları veya özel bakımları (göz kulak tüy gibi) vardır ve biraz masraf çıkartabilir. ama o şartlarda bile aylık 50-60'ı geçmez.

kist filan dese anlarım da akciğer kanseri ne ya.
aşılarını yaptırdıktan sonra kediden bir hastalık bulaşmaz.

kediyi yalamak gibi bir planın yoksa tüy sorunu olacağını sanmıyorum. masraf da cins kedi olmadıkça çok olmaz.

Adam gibi profesyonel mama kullanırsanız eğer 60 lira civarı olur aylık masrafı. 50 lira mama 10 lira da kum. Onun haricinde belirli dönemlerde aşı yaptırılır ki belediye kliniklerinde sadece ilaç parasına yaptırılıyor. Eğer kedi evden hiç çıkmıycaksa ilk aşılardan sonra sürekli olarak yaptırmanıza gerek de yok. İlk aldığında gerekli malzemeleri vs. alırken biraz masrafın olur. Onun haricinde hastalık vs. durumları hariç değişken masrafın olmaz.

Eğer kedi hasta değilse sana da hastalık bulaşmaz. Tüyleri için de furminator vs. alır düzenli tararsanız büyük oranda az olur.

ilk aşılarından sonra kediniz sokağa çıkmıyorsa bile AŞILARINI YAPTIRMANIZ ŞART. çünkü kediniz değil ama siz sokağa çıkıyorsunuz. bu bir. siz bir taşıyıcısınız. bunun yanında "ehü ehü kanser olurmuşuz" diyecek kadar çekiniyorsanız aşıları da bir zahmet yaptırın ayrıca kuduz aşısını düzenli yaptırmazsanız bir şikayet durumunda zabıta kedinizi alıp hayvan barınağına götürme hakkına sahip olur. çünkü kuduz aşısı yaptırmak yasal zorunluluktur. siz sigara içtiğiniz için (şahsınız değil) sağlığınızı önemsemiyorsanız bile savunmasız hayvanın sağlığını korumak sizin göreviniz. ayrıca önce aşıları yaptırıp sonra yaptırmamak nedir yahu? bebek iken şişe suyu verip daha 2.5 yaşına gelince sulandırılmış kola veren anne babalar gibisiniz...

kedi tüyüne alerjin olup olmadığına da baktır,iyice emin olmadan alma.benim alerjim var,yanındayken nezle olmuş gibi gözlerim burnum kırmızı dolaşıyorum berbat bi durum

anahtarlı şifre kullan.

yani nasıl?

en.wikipedia.org gibi olabilir aes'in uyarlaması olur :) olur da olur yani.

saman kağıt defteri de bulacağın yer çok basit aslında.

kadıköy'e gidiyorsun ptt ve starfuck's'ı buluyorsun. ikisinin arasından azıcık yürüyorsun ilk sağa dönüyorsun (mühürdar'a değil) önceki sağ) akmar'ın arka çıkışı işte (oha akmar'da da olabilir belki) soluna baka baka yürüyorsun ilk gördüğün kırtasiyede var.

Kriptoloci denen merete bir ara çok sardım ben de. Çok da güzel geldi bak onu unutmuştum ben tamamen. Hemen küçük 2 daire şeklinde alfabe yazar birbirine takarım. Ya da direk rastgele harfler eşleştiririm. Zorlu bir şey olmasına gerek yok. Bu arada Ankara'dayım. Mahalle arası kırtasiyeler üstte dediğim cevabı veriyor, mahalle arası olmayanlarda ise öss kitabından başka bir şey yok.

Teksir kağıdı adı altında marketlerde bile satılıyor saman kağıdı.

Ben anladım seni, sen kişiliği olan bir ortam istiyorsun, yarın açıp baktığında bembeyaz kağıda değil kişilikli bir kağıda bakmak istiyorsun. Senin ilacın müdür şu adreste

www.eceajandasi.com

@buff: Onları kullanıyorum zaten, defter bulamıyorum dedim. Eski tarzlardan yani.

ankara'da ise eski best western otel'e dön gmk bulvarından. (sağ taraftaki kızılay'a doğru ikinci maltepe metro çıkışından yani) sağ tarafında (köşedeki değil ama oraya da sor) kırtasiye var şans oyunları da oynatıyor onlardan almıştım 3 sene önce. :)

ha bir de bahriye üçok'un ve beşevler istasyonu civarındaki fotokopicilerde de olabilir.

defter büyüklüğünde ahşap kutu alabilirsin kilitlemek için.

evet, akşam akşam iyi trip yemişsin güzel kardeşim. söylenecek söz yok, samimiyetli bir "geçmiş olsun" dışında.

ahahhaa ay çok güldüm ya tribe bak.
iyi trip yemişsin gerçekten, kızın trip atası varmış.

sami abi mod on / nasıl sizin şarkınız, sözleri mi siz yazdınız, bestesi size mi ait, yaylıları siz mi çaldınız? / sami abi mod of

birader olur ara sıra, trip ilişkinin baharatıdır, geçmiş olsun ama ne diyelim başka.

ahaha trip atıcak yer aramış gibi :D arada yaparız böyle şeyler

evlenince geçer;ne o soru sorar ne sen cevaplamak durumunda kalırsın.

kıvıramıyosunuz... onu hatırlamıyorum ama bilmemneyi çok güzel hatırlıyorum diye tatlı bi laf işi çözerdi.

"allah çarpsın 2. kez dinleyişim" :)

Ona güzel bir şarkı gönder, gönlünü al bence.

@buff şarkı kesmez artık ona ya ucuz ama manevi değeri yüksek bi hediye bulmam lazım. 90lar dan kalma çocukluk dönemimize ait oyuncaklar işe yarıyor allahtan:d

geçmiş olsun ya. karşı atağın gönlümü fethetti yalnız, herkes cesaret edemez. :)

bet sesinle şarkıyı söyle kaydet gönder.

allah akıl fikir versin.

sana söylemiş diye sizin şarkınız mı olmuş o ne saçma iş lan! neyse ilgiye sevgiye ihtiyacı var heralde şansını zorlama güzel şeyler söyle.

bence çok tatlısınız:) ama şey saçma tabi "ben ders çalışıyorum ne şarkısı o_0" şu mu olacaktı, tam ben de onu düşünüyordum bebeğim dilimin ucunda rırırırı nımrırıım dı yaa hatırlatsana filan :) gerçi bu da taktik olurdu bak.

asetonla silsen?

aseton?

ya halının boyasını da sökerse aseton? ne biliyim.

lmgtfy.com

www.youtube.com
videodaki gibi yaparsan dağılmaz.

dağılır sanırım asetonla :S ama deneyeceğim mecbur

buz işe yarıyordu sanki ama sakızda mı ojede mi hatırlayamadım:)

kuruduktan sonra çıkarmaya çalışmak yayılmamasını daha garantiye alır bence

etrafında yeni bebeği olmuş bir çift varsa onları gözlemle yavruu bir köpeği alıp bakmakla yeni doğmuş bir çocuğa bakmak arasında bir fark yok sen düşün zorluğu artık

en büyük sıkıntı bir yerlere gitmek. güvenip bırakacağın biri varsa iyi. köpek insana çok bağlı ve gerçekten bence çoğu da şehir hayatına pek uygun değil. yalnız kalmayı da sevmiyorlar. çok hareket ve ilgi istiyorlar. tabi yetiştirmene de bağlı. etraflıca düşünmeden girişme bence. alacağın köpekle de iletişimin iyi olsun.

benim bi köpeğim var. 4.5 aylık. bayılıyorum, mutluluk kaynağım. canım sıkıldığında yüzümü yalıyor falan. bahçede duruyor ama, o yüzden hijyen-tuvalet gibi konularda sıkıntımız yok. tüm boyutlarıyla düşün işte, aylık maddi bir yükü de olacak, o da var ama büyük paralar değil tabi. ama seversin, insanı çok mutlu eden bi şey.

Ilk zamanlar cidden kucuk bir bebek gibi oluyorlar,ben altina bez bagliyordum dusunun artik :)evet baslarda biraz zor oluyor ama zaman gecince o kadar alisiyorsunuz ki ben simdi keske almasaydim diyemem,cocugunuz gibi oluyor bir nevi.

Her sabah aynı saatte uyandırılmak istersen,dışarı çıkana kadar asla tependen ayrılmamasına katlanabilirsen,kışın akşam soğuğunda dakikalarca dolaşıp hasta olmam dersen,mamasına,ilaçlarına hatta diş taşlarını temizlettirmeye(en son 450tl falan demişti veteriner hele ki pekines gibi bir cins alırsan bazen gerekebiliyor)tamam dersen buyur al.

-tatile giderken ya pansiyon gibi bir yere bırakacaksın ve için rahat etmeyecek ya köpek kabul eden bir yer bulacaksın ya da gitmeyeceksin.

-yatak döşek yatıyor, ateşler içinde yanıyor da olsan çıkıp dolaştırman gerekecek.

-hastalanacak, kusacak, ishal olacak. kaka, kusmuk, çiş, kan temizleyeceksin. ilaç vermek için peşinde koşacaksın. gerekirse uykusuz kalacaksın.

-bir derdi olduğunda çoğu zaman anlamayacaksın, anlayıncaya kadar göbeğin çatlayacak. belli bir yaştan sonra anlıyorsun gerçi her şeyi.

-"mamasını beğenmedi", "bugün az mı su içti sanki?", "neden bu kadar huzursuz?" gibi şeyler ilk dönemlerde kafanı çok kurcalayacak.

-eğitim süreci/yavruluk boyunca terlikler, kablolar, halılar kemirilebilir.

-evde yalnız bırakıp arkadaşlarınla eğlenmeye gittiğinde aklın onda kalacak, oturduğundan anlamayacaksın. dışarı çıkarman gerektiği için eğlenceyi yarıda kesip eve döneceksin.

-hastalanırsa ya da ciddi bir sorun yaşarsa bazen maaşının yarısı veterinere gidecek. şu anda hoşuna gitmese de, o zaman pek umurunda olmayacak gerçi.

-zaman içinde büyüdükçe olgunlaştığını, daha az hareketli olduğunu göreceksin. bir süre sonra bir hastalığı olmasa bile yaşlılıktan bir yere çıkamayacak, bir yerden inemeyecak, ağır işitmeye başlayacak, dişleri dökülecek, gözleri görmeyecek. gerekirse gençliğinde baktığın gibi yaşlılığında da bakacaksın.

bunlar aklıma ilk gelenler. bunun dışında insanlardan şöyle bir farkı var; teknik olarak hiç büyümeyen bebekler gibiler.

benim köpeğim 14 yaşında. ilk geldiği zamandan beri değişen tek şey daha az hareketli olması, daha uslu olması. bu kadar süre içinde bir çocuk doğsa, 14 yaşına gelmiş, eşek kadar adam olmuştu.

ama hiçbir zaman konuşmayı öğrenmiyor, kendini besleyemiyor, kendi suyunu koyamıyor, bir yeri ağrıdığında sadece gözünün içine bakıyor vb. yani doğduğu günden öldüğü güne kadar hep aynı ihtiyaçlara sahip oluyorlar.

o yüzden elini kolunu bağlıyor bazı açılardan.

ne kadar yaramaz olursa olsun, ne yaparsa yapsın hiç keşke almasaydık falan demedik. hatta (allahtan ağır bir hastalığı falan yok) yaşlandığı için hepimiz çok üzgünüz.

günde minimum 2 kere dolaşmaya çıkartacaksın(egzersiz+tuvalet ihtiyacı hepsi içinde) buradan pay biçebilirsin.
bir de; kedilere nazaran evde yalnız bırakılması çok daha tehlikeli bir canlı.

ben babamın köpeğine bakmıştım 4-5 günlüğüne. bir kere o akşam gezdirmeleri siz kanepede yatarken öyle bir koyuyor ki anlatamam. onu alışkanlık haline getirmeniz lazım. hem araştırmalara köpek sahipleri günde 30 dakika bile olsa yürüdükleri için daha sağlıklı kalabiliyorlarmış.

benim sorunum köpekle. babamın evi apartman dairesi ve günde 2-3 kere gezdiriliyor ama köpek belli ki çok sıkılıyor. siz her kapıyı açtığınızda koşuşu, kuyruk sallayışı, bakışı falan. yüreğim dayanmıyor açıkçası benim. iş güç okul derken her dakika da gezdiremezsiniz. çok üzülüyorum ve o yüzden kendim beslemek de istemiyorum.

adamı köpekten soğutmak için bütün çaba harcanmış, helal.

merhabalar. yavru köpek bakımı genç-yetişkin köpeklere göre daha meşakkatlidir. yavruyu günde 3 veya daha fazla doyurmak gerekir. yediği ölçüde çiş-kaka yapar. enerjisi daha yoğundur, zor tükenir.

sahipleneceğiniz köpek 1 yaşına basmak üzere, 1 yaşında veya üzeri olabilir. hem hayvan mutlu yaşar, hem de siz. ikiniz de birbirinizden bıkmamış olursunuz. golden olsun, doberman olmasın, aman terrier mi ööğk demiyorsanız, sokak hayvanlarını sahiplendiren hayvan derneklerine ulaşın ve arkadaşınızı seçin derim.
sokaktan gelme hayvanlar daha dayanıklıdır ayrıca hastalıklara karşı. daha güçlü bi sistemleri var. ve daha zekiler. insanlar o kadar üşengeçler ki. hele teknoloji çağında... kendi kakalarını yapmaya üşeniyorlar. köpek bakmak tabii ki dehşet vericidir onlara göre.
yağmur-çamurda giyeceksiniz montunuzu, köpeğe de yağmurluk alırsınız en fazla 45-50 lira olsun. misler gibi yürüyeceksiniz. dönüşte, evin kapısında ayaklarını sileceksiniz, bu kadar basit. uğraşamam diyorsanız köpek pabuçları var. alırsınız, giydirirsiniz.
fırtınada gezmez zaten köpek. çok hoşlanmaz deli gibi yağan yağmurdan falan.
evden çıktığınızda hemen yapar çişini, varsa kakasını ve eve dönmek ister genelde. bu havaları seviyorsa da, belirttiğim gibi malzemeleri alırsınız, keyfini çıkarırsınız havanın.
bağımlılık olarak görmezseniz, bu sözcüğü kullanmazsınız. köpekle bi yerlere gitmek, kediyle gitmekten daha kolaydır. sürekli şehirlerarası yolculuk yapan biriyseniz, köpek sever bi arkadaşınızdan rica edersiniz. günde iki kere uğrar, halleder. köpek sever arkadaşınız yoksa da, ya birlikte gideceksiniz (araba-uçak) ya da gitmeyeceksiniz, kırıp bacağınızı oturacaksınız evinizde. bi' şey olmaz. hayatınızı ona göre şekillendiriyorsunuz ya. bence bu kadar düşünmemek gerek. mutlaka oluyor çözüm yolu.
şehir içi gezmelere çıkıyorsanız, 1 yaş ve üstü köpekler 10 saatten fazla çiş kaka tutabilirler. ha unutmadan, sokak hayvanlarının arasında da onlarca golden, husky, doberman, rot, jack russell, blmem neler var. ve çoğu evden atılmış. çoğunun tuvalet eğitimi oluyor.
sabah okula ya da işe gideceğiniz için, yürüyüşünüz kısa sürebilir. bunun telafisini akşam yapabilirsiniz rahatlıkla. ne var yahu, 30-45 dakikadan bahsediyoruz. bunun nesi zor olabilir?!
sabah, akşam ve gece çıkmak yeterlidir. zaten düzenli besleneceğinden, sindirim sistemi o düzene uyum sağlayacaktır bir süre sonra. hangi yürüyüş vakitlerinde kaka yapacağını bilirsiniz. beden dilinden anlarsınız.

ilgiyi herkes ister. ilgiyi köpek de ister. sürekli okşanmak, yalanmak değil ki istediği ilgi. yürüyelim, oyun oynayalım, uyuyalım, takılalım işte.
yalnız kalabilirler rahatlıkla. diyelim ki, siz ali beyde bulunan köpek akif'i sahiplenmek istiyorsunuz. ali beye sorarsınız. orayı burayı kemiriyor mu, yalnız kalabiliyor mu, bir sıkıntısı var mı...
kişilik yapısını anlatır size, uygun değilse veli beydeki köpek elif'e bakarsınız.
sosyal olması iyidir. kediyle, köpekle, insanla kötü geçinmeyen köpeklerden yana kullabilirsiniz tercihinizi. hepsiyle iyi geçinmek zorunda mı? değil. en azından biriyle geçinse fena olmaz.

bütün köpekler büyük hastalıklara yakalanır, cüzdanınız boşalır safsatalarına inanmayın. bahsedilen rakamlar olağanüstü durumların sonuçlarıdır. köpek değil hamster alırsın. kafesine bin lira ödersin. saçma yani bu düşünce tarzı.

yatak döşek yatarken çişimizi-kakamızı yapmaya kalkıyorsak, işe-okula gidiyorsak, sıkıntı yok. dostunuz için rahatlıkla kalkarsınız. gocunmazsınız.

4 pit, 2 doberman ve 1 golden ile aynı evi hep birlikte paylaşmış biri olarak, uyku sersemi halimle anlatmaya çalıştım. faydalı olabildiysem iyi olur. sevgiler.

@jalapeno:

dediklerinin hepsine katılmakla birlikte, bir şeye dikkat çekmek istiyorum kendi adıma.

benim uzun uzun (sorana göre kötü, ama bana göre kötü olmayan yanlarını) yazmamın nedeni, köpek alacak kişinin bunları bilmesi gerektiği.

bu saydığım nedenlerden dolayı barınaklara o kadar çok köpek bırakan var ki.
köpeği alıyor, "ay tatile gidemiyoruz, olmuyor böyle" diye bırakıyor.
o yüzden sorumluluksa sorumluluk, yani bunu bilerek alacak.

burada vurgulamaya çalıştığım şey (yine kendi adıma diyorum), "köpek alma aman çok zordur" değil. sonuçta bana sorarsanız dünyanın en güzel sevgisi belki de. henüz anne olmadım, belki bir o önüne geçer diye düşünüyorum.

sorun şu ki, insanlar sanıldığı kadar pratik ya da "aman ne var bunda?" dediğimiz konularda rahat olamıyorlar. adam o yağmurluğu giydirmeye de üşeniyor, mamasına para vermeye de kıyamıyor vesaire.

yani biri köpek almadan önce olabilecek her şey bilmeli eğer soruyorsa.
çünkü ben evime köpeğimi alırken bunların hiçbirini düşünmedim bile.
sadece geldi ve bizimle yaşamaya başladı.

eğer bunları düşünüyorsa, yarın öbür gün vazgeçme ihtimali var demektir.
o yüzden alırsa zaten biraz kötülenmesine rağmen alsın, bunda sakınca yok. o zaman zaten gönülden istiyor demektir.

Olumsuz yorum yapanların çoğunun şuan evinde köpek var, düşünün nasıl bir sevgi veriyor ki size bütün mızmızlanmalarına rağmen hala o canı veremiyorlar:)
Benimki 5 aylık, yaklaşık 4 aydır yanımda, çok zorlandım alışma sürecimiz çok sancılı geçti gün geliyor kızıyordum hatta sinirimden ağlıyordum bile ama akşam yanıma gelip başını dizime koyuyor ya işte o paha biçilemez... Ama şu da bir gerçek ki şimdiki aklım olsa en azından 1 yaşını geçmiş bir köpeği sahiplenirdim. Bebeklik dönemleri gerçekten çok yıpratıcı.

leyla ile mecnun?

genelde insanlar sıkıldı ama ben bored to death i sevmiştim.

leyla ile mecnun ve işler güçler bizdeki ii örnekleri amma ben biraz daha yabancı keşfedemediğim kıyıda köşede kalmışları ızlemek istiyorum

flight of the conchords

ışık hızına ulaşabilirsen o kadar sürecek. bize en yakın yıldız proxima centauri mi öyle bişi. başka galaksi çok daha uzak. yıllar evvel yollanan prob anca güneş sisteminin kıyısına gelebildi. ama wormhole kullanıp evrenin bükülmesinden faydalınılabili yıldızın biri patlarsa ve istediğin yere gidiyosa tabi.
güneş patlamalarının bu tip yolculuklar yapan uzaylılara işaret ettiğini, onların içine daldıklarını söyleyen kimi şahıslar bile mevcut :P

hem 2.5 milyon yıl sürecek hem de ışık hızına çıkmak maddeyi madde formundan alacağı için geri dönülmez olabilir yani tehlikeli olabilir. zaten bu yüzden bir konumdan diğerine atlama için ışınlanma değil solucan delikleri araştırılıyor. solucan delikleri sayesinde evrenin bir noktasından girip diğer noktasından çıkıyoruz, kapıdan geçer gibi. tabi daha girip çıkamıyoruz ama teori o yönde.

Aslında ışık hızına da ulaşsak yapacağımız seyahatler fiziksel bir seyahat oluyor. Yani araba yolculuğu gibi düşünün, 100 km ile de gitseniz 180 ile de gitseniz yolu katetmeniz gerekiyor. Işık hızında bile olsak mantıklı bir yol süresi yok, çok uzun.

Hyperspace kavramı var. Bu solucandelikleri gibi başlangıç ve varış arasında katedilen yolları imkanlı kılan yapılar. Ayrıca okuduğum bazı kitaplarda dünya dışı canlılar her ne kadar ışık hızlarına çıkabilseler ve ömürleri çok uzun olsa bile doğrudan a noktasından b noktasına gitmenin onlar için bile imkansız olduğunu bu yüzden solucan delikler, hyperspace vb kullandıklarını yazıyordu. Mantıklı olan da budur zaten :)

öncelikle bu anlattıklarım yanlış olabilir, çok eskiden okumuştum uyarayım. :))

ışınlamanın ışık hızına ulaşmak olduğu yazıyordu bir yerde. öyle kalmış hafızamda. yani bize anlatılan gibi atomlarına ayrış, elektrik gibi git falan değil. burka'nın da dediği gibi, arabayla gidiyorsun ama ışık hızıyla.

hatta yazan adama mesaj atmıştım, "e hoca o zaman önümüzde zibilyon tane engel var, ya çarpa çarpa gidecez ya da yolda ölcez" diye, cevap vermemişti. =))

@zaza kanka ışık hızı mantığını biliyorum da, çok zoruma gitti evrenin neredeyse hiçbir yerine ulaşamayacak olmamız, ışık hızına rağmen.

bu arada galiba çarpa çarpa gitmeyiz, çünkü madde formumuzdan çıkıyoruz ışık hızına ulaşınca :)

haci sen bi solucan deliklerini oku rahatlarsin bence.

bence insalık önce yakınları hedefleyecek. milyon ışık yılı sehayat etme bugünkü fizik kuralları bilgimizle imkansız.

proxima centauri 4.24 ışık yılı uzakta. O kadar da uzak değil yani


kendi güneş sistemimizdeki neptün'ün bile çekilmiş en iyi resmi benim fotoğraf makinemle çektiğim Ay resminden daha detaylı değil.
200 yıl sonra proxima centauri daha yakında olacak ulaşılabilirlik açısından diye düşünüyorum


en.wikipedia.org
interstellar travel

The Sun as seen from the Alpha Centauri system, using Celestia
Proxima Centauri has been suggested as a possible first destination for interstellar travel.[26] The star is in motion toward Earth at a rate of 21.7 km/s;[1] however, it will only come as close as 3.11 light-years, and then move farther away after 26,700 years.[2] If non-nuclear propulsion were used, a voyage of a spacecraft to a planet orbiting Proxima Centauri would probably require thousands of years.[64] A slow-moving probe would have only several tens of thousands of years to catch Proxima Centauri near its closest approach, and could end up watching it recede into the distance.[65] Nuclear pulse propulsion might enable such interstellar travel with a trip timescale of a century, beginning within the next century, inspiring several studies such as Project Orion, Project Daedalus, and Project Longshot.[65]
From Proxima Centauri, the Sun would appear as a bright, 0.4 magnitude star in the constellation Cassiopeia.[66]

ikincisi için the mist

ilki house on haunted hill olabilir mi?

kediebesi evet bu film her ne kadar anlatamamış olsam da anladığın için çok çok teşekkürler..

John Carpenter filmleri...

yemlik bitki akdarı imiş. sorghum bicolor olarak buldum. süpürge darısı da geçiyor sorghum için.

calibre bilgisayara iniyor.

Ubuntu'nun depolarında mevcut

terminal'den sudo apt-get install calibre yazarsanız direkt kurulur.

m$ windoz ve mac osx için calibre-ebook.com

play store'dan fb-reader indirebilirsiniz tabletinize.

moon reader da güzel gibi

arsiv turkce ise ben de istesem :)
pdf acar o tab sikinti olmaz.

event horizon
bir de uzaylı olmasa da ciddi sci fi içeren source code

tarkovskiy-solaris

Moon ile Source Code aynı yönetmenin sanırım ( david bowie nin oğlu)
İzole ediliş ve görev üzerine, Moon kadar kendine özgü olmasa da izlenilebilir.

uzak atis another world var. direkt bilimkurgu degil.

soylenenler harici planet of the apes, gattaca ve the fountain olabilir.

Balde Runner, Stalker, 2001...

boynunda durum nasıl? iğneyi o kadar ters bir yere batırması biraz zor, epey delmiş olurdu. bence o an refleksle boyuna kramp girmiş kola vuruyor olabilir.

a clockwork orange

Mr. Nobody. Hayatın anlamını anlatmak nedir yav çok ağır olmuş. The Fountain var mesela. Çok var ama aklıma hiç gelmiyor açıkçası. Mesela 2001: A Space Odyssey var. The Man from Earth var.

hayatın anlamını anlatmayacak ama izlediğine kesinlikle pişman etmeyecek, the fall. izle ve beğen.

district 9

hayatın bir bakış açısına göre anlamı
ilkbahar, yaz, sonbahar, kış ve ilkbahar
bir de post apokalips veya apokalips gibi dystopian tabir edilen türler de hoşuna gidebilir, bu şekilde aratırsan çok isim çıkar, çoğu varoluşu sorgulayıcı filmler.

ha bir de "waking life" var onu izle.

@4dr4melekh 'in dediklerinin hepsine +1

Frequency i izle derim
eğer babanıza bişeyler olmuşsa izlemeyin çok çok fena ağlatır bilginize :/

Kesinlikle Oslo 31. August derim. Son zamanlarda izlediğim en iyi film. Cannes film festivalinden de ödülle dönmüş.

lan cevaplara bak

matrix olm matrix manyak mısınız hayatın gerçeğini, bak gerçeklerini değil, asıl gerçeği söylüyor

(bkz: the matrix)

it crowd?

(bkz: it crowd), (bkz: how not to live your life)

it crowd, how not to live your life, black books

new girl

erkeksen- izlemediysen kesinlikle two and a half men. İlk 3 sezonu daha yavaş, 4-5-6-7 kopartır, 8'in ortasında Charlie Sheen çıktı zaten sonrası pek keyif vermiyor. Bir süre sonra Charlie-Allan-anneleri vs. herkes aileden biriymiş gibi geliyor müthiş bence..

rodriguez2 +1

bir de, sana ne kadar uyar bilmiyorum, ama will and grace diyorum.

black books.

coupling'in de oluru var, my name is earl de ilk 2 sezon çok güzeldi.

ya bi de eski ama fawlty towers ölümcüldür.

(bkz: no country for old men)

six feet under dizisinden billy chenowith ve margaret chenowith müthiş arıza karakterler. billy tehlikeli bi arızayken, margaret eğlenceli.

şunu söylemeyi unuttum biraz daha kötülük yapan, psikopat karakterler. misal girl interrupted/angelina jolie

arıza psikopatların en babası her zaman için hannibal lecter :)

arızadan kastın ne şekilde bir arıza, psikopat mı, takıntılı mı, şımarık mı anlamadım ama hepsinden biraz kattım.

the mentalist, breaking bad, monk, ace ventura, mr brooks, hangover, batman the dark knight, sherlock, it crowd

edit: psikopat olarak breaking bad, mr brooks, batman, sherlock

Sherlock 2x01 kesinlikle.

psikopat sanırım en doğrusu, evet

Dr Gregory House M.D.

(bkz: trainspotting)

ücüncü sezonda diziye dahil olan gyp rosetti (boardwalk empire)

gündüz güneşi - bel de joure gibi bi şeydi fransızcası.

böyle bir liste yapmışlar senin için
www.timeout.com

shining geldi aklıma şimdi bir de.

abi ne yaptın ya..

(bkz: The Dark Knight)

varsa daha iyi arza karakter çıksın koysun masaya

Kubrick filmerindeki psikopatlar var. ufak bir yazi yazmistim onlarla ilgili hatta ödev olarak.

shining, full metal jacket veya otomatik portakal'a bakabilirsin.

Blue Velvet, Wild At HEart, Lost Highway, Twin Peaks Fire Walk With Me, Mulholland Drive...

we need to talk about kevin.

eleman sağlam arızaydı, resmen insanlardan soğuttu.

(bkz: listerine)

SAKIN! Kalıcı olarak (olan) beyazlığını da yitirebilir dişlerin!!!
Çok tehlikeli!

İyi bir doktora git, hem varsa tartar/plak vs temizlesinler.. özel ilaçlı* bir çeşit (damak benzeri) ağızlık veriyorlar bir kaç hafta kullanıyorsun. (ki bu işlem bile kalıcı diş minelerine zarar verebileceğinden kalıcı beyazlık kaybı yaşatabiliyor uzun vadede.. yani yıllar sonra buna benzer bir şeye yeniden ihtiyaç duyacaksın)

son olarak önerim sensodyne white kullanman, uzun süreli (bir iki yıl) kullanımda ciddi bir beyazlık sağlıyor.

bir de diş ipi kullan, diş ipini küçümseme! : )

diş pastaları var, git sür dişine. gözle görülür şekilde beyazlatırsın. ama dişlerine zarar verir mi pek bilemem.

ayrıca öyle diş macunları var ki aklını alabilirdi. madem diş macunu önermeyi ukalalık sayıyorsun, önermiyorum ben de o halde.

Diş macununun üstüne karbonat+2 damla limon beyazlatıyor diye bi rivayet var

diş taşı temizletme. önce bunu bir yaptır.
sonra da diş ipi+1

DİŞ PASTALARINI LÜTFEN KULLANMAYIN!
Ya o kadar mucizevi bir şey olsa üstelik bu kadar ucuza satılsa İsveç'li bilim adamaları işsiz kalmaz mıydı?
Ya cidden sakın kullanmayın, sert, pütürlü her şey diş minelerini tahrip ediyor.. uzun vadede ki çok da değil bir iki ay sonrasında tekrar ve daha fazla sararıyor.Yapmayın etmeyin, duymadım demeyin : )

diş pastalarında titanyum diyoksit yani beyaz boya var, yani temizlemiyor, boyuyor. silgi gibi bişey var lokal lekelere birebir, stain away ismiydi galiba, bazı ezcanelerde bulunuyor, çok ucuz değil ama etkili ve zedelemiyor.

hocam senin dediğin ürün şu www.amazon.com

hatta: (bkz: crest whitestrips)

ürünü düzenli kullanan genellikle memnun kalıyor. istersen youtube da arat birçok kullanıcı deneyimi anlatıyor memnuniyetlerinden bahsediyorlar. gün gün dişlerinin çekilmiş fotolarını koyanlar var. Gelelim işin kötü tarafına bu ürün bizim ülkeye getirilmiyor birileri tarafından. yani bulmak zor. gittigidiyor sahibinden gibi sitelerde bulabilirsin sanırım fakat eczanede markette fln yok maalesef.

edit: hiç kullanmadım, çevremde kullananı da görmedim. bu tür ürünler diş minesi kuvvetli olmayan kişilerde korkunç bir sızlama yapıyor diye okumuştum ekleyeyim dedim.

geçenlerde ntvde izlediğim bir belgeselde vücudun spordan 24 saat sonra bile yağ yakmayı sürdürdüğü anlatılıyordu. yani bence arada bir gün durmak daha iyi. ısınma soğuma da şart.

amaç kilo vermekse 1 saat tempolu yürüyüş 1 saat koşudan iyidir, hergün yürüyebilirsin. ille koşacam dersen, hergün istesen de yapamazsın, çok iyi dinlenmek ve dengeli beslenmek gerekir.
tavsiyem gerçekçi hedefler koyman

güneş batmaya yakın.yapabileceğini yap(tamamlıyabileceğini yarıda bırakmadan).kardiyoda koşmadan daha iyi bişey keşfedemedim ben.iki gün aksatmadan tempolu yürümen çok koşup ağrıdan bir gün spor aksatmandan evladır ama.zaten bi süre sonra açılıcaksın.

her gün abartmadan koş ama dizlere dikkat. hiit ye bir bak

haftada üç gün.

dünya sağlık örgütü her gün 45 dakika orta tempo spor öneriyor.

kaynak benden çok uzaklarda.

niye bunları paylaşıyosunuz anlamıyorum
kadın çok çırpınmış herhalde bir terslik olduğunu anladığı için uyarmaya çalışır bir hali var durduk yerde hareketleniyor.
eğer tümüyle sahte bir olaysa da çok gerçekçi işlenmiş bravo.

Arkadas farkindayim videoda olup bitenlerin gercek mi yoksa show mu diye sordum. Ayrica boyle seyleri paylasma derken neyi kastettin anlamadim videonun ne oldugu baslikta yaziyor zaten rahatsiz olacagini bile bile izlemeyeydin?

hayır, gerçek değil.