Filtresini bir kontrol edin derim..

filtresini kontrol et ve cok ustuste doldurmamaya calıs.bide o makıne bosken ıcıne dokulup temızleyen deterjanlar var.ondan al makıneyı temızle

1. filteryi kontrol edin.
2. parlatıcı ve tuzunun tam olduğundan emin olun.
3. makine boşken en yüksek ayarda çalıştırın. içine bolca limon tuzu ve sirke koyun. böylece kendini kendini temizlemiş olur.

tuzu falan bitmiş olabilir.

makinenin su girişinde bir kireç filtresi olur. bu filtre sudaki kireci yakalayıp süzer. makineye koyduğunuz bulaşık makinesi tuzu da yıkama sonunda bu filtreden tersten geçirilerek filtreyi temizler.

tuz bitmişse veya bugüne kadar hiç koymamışsanız o filtre kireç dolmuş ve artık kireç tutamaz hale gelmiştir. bardaklardaki kum gibi şey de büyük ihtimalle kireçtir. o filtreyi değiştirterek veya temizleterek sorunu çözebilirsiniz.

2) bi parça pamuğu (yada emici temiz bir bezi) tuzlu suyla ıslat. kafan geriye doğru yatıkken, damlalar burnunun içine girecek şekilde, pamuğu sık.

1-2- olmaz mı? bir çok insanda var. ev tozuna, parfüme, polene, mevsim değişikliklerine vs. alerjin olabilir. bende de var. tuzlu su çekmenin kolay yolu: tuzlu suyu bir enjektör içine doldur, hangi burnundan vereceksen kafanı o tarafa yatır ve ağzını aç, enjektörden tuzlu suyu it, öteki burnundan çıkmasını bekle. sonra diğer burun için aynısını. işlem bitince 30-40 sn sonra sümkür. ben tuzlu su yerine sinüs rinse kit kullanıyorum, gayet memnunum. hatta enjektöre de gerek yok, özel bir aparat veriyorlar, onunla hallediyorsun.

ben de enjektör sıkıyorum da direkt gırtlağa gidiyor benimki.

ya peki nasıl öğreniyoruz bu alerjiyi? öğrenirsek de bir çözümü var mı kurtulabiliyor muyuz?

ben projenin iptali ile ilgileniyorum. oraya at sikine kelebek gibi cami yaptıktan sonra ha estetik olmuş ha olmamış ne farkeder. başka yer mi kalmadı cami yapacak. kaç kişilik cemaat var ki orda, cami lazım?

o yüzden sayfanı desteklemiyorum..

o cami ite ite yapılacak. olmama ihtimali yok gibi yada buna karşı çıkacak kitle yok gibi. o yüzden yapılacak olduğundan emin olduğumuz bu cami daha mantıklı bir proje olarak yapılırsa daha güzel olacaktır. amaç bu iptali peşinde koşmak boşa kürek kazmak gibi.

eranicus bana o açıklamayı gönderebilirsen sevinirim. bazı açıklamalar okudum ama daha dolaylı yoldan bu konu ile ilgili olduğunnu düşünüyorum.

sırt üstü yüz. sırt üstü seviş. yok lan nasıl sevişirsen seviş.

Yerdeki kalemi al doğrul, al doğrul...

Uzun yuruyusler (bir saatlik, iki saatlik). Su sirada bel fitigi durumu varsa, bel kendini biraz toparladiktan sonra yurunmesi tavsiye olunur.

beta.eksisozluk.com

yüzme en yararlı şeydir. pilateste de bel kaslarını geliştirici hareketler işe yarar ama belinde bir problem varsa çalıştıran kişiyi özellikle iyi seçmen lazım.

benim aklıma da önce pilates geldi.

herhangi bir sporu düzenli yapmak da kasların hamlamasını engellediğinden, vücudun çoğu bölgesinde görülen ağrıları görmezsiniz.

örneğin, haftada 2 gün basketbol oynayın. halı saha yapın. tenis oynayın.
haftada 4 gün yürüyün vb. bunlar da sırt/bel/omuz ağrılarını oldukça azaltır, hatta keser.

pilates ve yüzme +11111

www.bodybuilding.com

istediğin kısma tıkla, o bölgedeki kas grubunu çalıştıran hareketleri göstersin. Hatta spesifik olarak harekete tıklarsan tekrar hangi kas liflerine etki ettiğini görebilirsin.

Lakin böyle lokal bir kas grubunu çalıştırmanı tavsiye etmem. Komple girmek hem daha sağlıklı hem daha verimli olur.

kendi başıma geleni anlatayım;

spor salonuna gittiğim dönemde taktığım şeylerden birisi sıfır yağ olan bel idi.
bana (adı back extention idi sanırım) şu alette, aynı pozisyonda eller altında yuvarlak ağırlık olacak şekilde 3x(12 miydi hatırlamıyorum) verdiler.

prep4tm.com


aynı alette yan durarak yapılan setler de vardı (ilgili foto aradım ama bulamadım). bir süre sonra (yan obliklerle birlikte) belimdeki kasların ciddi şekilde geliştiğini fark ettim. kendini öyle bir hissettiriyor ki, fark etmemek mümkün değil zaten. sürekli aynı pozisyonda oturmalarda normalde bir süre sonra belim ağrımaya başlıyordu ama bu kaslar geliştikten sonra dayanıklılık arttı.

yani gerçekten inanılmaz geliştirdi ve güçlendirdi.
bir yandan bu hareketleri ısrarla öneriyorum ama yine de bir spor uzmanı veya doktordan bilgi alınırsa daha iyi olur.

çünkü, belki o tür hareketleri yapmaya engel bazı sağlık durumları vardır? bunları da biz buradan bilemeyiz.

****
ek:
şunu eklemeyi unutmuşum;
wellnessu.files.wordpress.com

kız lisesinde okuduğum dönem, kızın biri tuvalette başka bi kızın omzuna törpü sokmuş çünkü orkidinin çöpünü çöp kutusuna değil tuvalete atmışmış.

Ünide bi arkadaş vardı Fen Edebiyattan, İİBFden de kız arkadaşı vardı. Biz bunları masum, cici bir çift olarak biliyoduk. Kız da melek yüzlü bişeydi. Meğer bunlar çocuğun sınıfından başka bi elemanla 3lü yapmışlar, yetmemiş bi de cdye çekmişler yetmemiş o cdyi porno cdlerin arasında unutup benim o zamanki sevgilimin ev arkadaşına ödünç vermişler. Bir skandal olacaktı ama nasıl üstünü kapattılar hayret ediyorum.

lisemde benim dönemimden bir kız freşa şişesiyle masturbasyon yapmış, kendini telefon kamerasıyla çekmiş ve daha sonra görüntüleri bütün okula dağılmıştı.

lise 3 te benim arkasımın okuduğu lisede onun bir arkadası okulda kıza tekme atmış. kız da hastaneye kaldırılmış.

Sınıfta, içinde bulunduğum grubun tam ortasında bir adet şarap şişesi kırıldı. Kıran yakın bir arkadaşım ve şarap grup tarafından içme niyetiyle alınmıştı. ve evet, yırttık.

bunu yapar bunlarıda yaptı: beta.eksisozluk.com

edit:Belirtmeyi unutmuşum Lise 1'de oldu bu olay, evet arkadaş nası yırttı hala anlamış değiliz.

lisede 19 mayıs'a çalışırken, bizim sınıftaki yavru ayılar havaya attılar arkadaşın tekini ve tutamadılar. baya bir yükseğe çıkmış olacak ki, çocuğun bacakları kırıldı sert zemine çarpınca. hoca hepimizi çıkardı bayram kutlamalarından, inek gibi derslere girdik hep. bütün okul beraber takılırken dışlandık. ayrıca sevdiğim bir arkadaşımdı çocuk ve haline çok üzülmüştüm.

Biraz daha eski benim hikayem ama ortaokuldayken iş eğitimi hocamızla matematik hocamız arasında ilişki olduğu ortaya çıkmıştı. Sonra kadını okuldan attılar, adam devam etti işine.
Ne demeli bilmiyorum.

selçuk üniversitesi sekreter skandalı'nı aklıma getirdi.

bizim sınıfta hoca ders anlatırken 5.ci kattan pencereyi açıp sıra attılar aşağıya. :)

www.itusozluk.com

kocaeli üniversitesinde, istanbul-kocaeli arası servis yapan firmaların birinde, kızların evli barklı ve çocuklu orta yaştan hallice şöförleri ayartıp 'ücretsiz seyahat' ve 'vip servis' avantajları kazandıklarına sahit olmuş idim.

özel üniversitelerde telekızlık yaparak okul parasını çıkaran, ev tutan, hatta araba alan kızların sayısının bir hayli fazla olduğunu görünce çok şaşırmıştım.

yurtta kızın bi masturbason yaparken içine mi kaçmış bişey, kırılmış mı, acile götürmüşler. ne derece doğruydu bilemedik hiç bi zaman.
gene yurtta iki kız banyoda birbirlerini yıkarken (!) yakalandı.
gene yurtta kızın biri cep telefonu ve kontör karşılığında veriyodu. (cep telefonu daha yeni çıkmıştı o zamanlar. kimsede da cep bile yokken onda ericson vardı yani ona göre düşünün)
amma hareketliymiş yaw bizim yurt.

dekan bütün çalışan kadınları ve kızları taciz etmiş, sarkıntılık etmiş, kimisini evine götürmüş vs vs...

istikamet? yurt içi yurt dışı?
siz neredesiniz? (kesin istanbuldur, istanbullular genelde tüm duyurunun sadece kendileri tarafından kullanıldığını sandığından genelde belirtme gereği duymuyolar.)ets, jolly, vs gibi ulusal ölçekte firmalr dışında, şehir bazında kurulmuş çok çok iyi firmalar da var.

ankara'dayım, yurt içinde, ege yahut güney düşünüyoruz.

fotoğrafını koy bence. belki başka adlarla da biliniyordur. birisi tanır.

cibes otudur o. tarifleri ara nette bulursun, salatası da olur, ıspanak gibi de pişirilir.

cibes +1
bi de pezik var benzer ya da daha bilinen adıyla pazı

Cibes iyidir ya. Hafif haslayip zeytinyagi limon ile ilik ilik yiyebilirsiniz. Soguk da harika olur.

üniversite öğrencisi forma giyiyor mu? hayır.

üniformalı öğrenciye 1tl yazıyor mu? evet

üniversite öğrencisi bu durumda 1tl öder mi? hayır.

üniversite öğrencisi üniformasız olduğuna göre tam veriyor

@kedili madam

adama küfür etsen daha iyiydi.

süper esprili yanıtlarınız için teşekkürler. demek istediğim sadece üniformalı öğrencilere mi 1 tl? çünkü geçen en önde oturduğumda resmi fiyat listesi asılıydı onu okudum. kimliğini gösteren öğrencilere 1 tl -üniformalı veya üniformasız- yazıyordu.

şehir: istanbul

istanbulu bilemem bizim burada kimliği gösteren üniversite öğrencisine indirimli

türk kahvesi iç. ya da ergafein at 2 tane.

dur panpa çarene derman olacağım.
geldim.

ensende kafana doğru uzanan iki çıkıntı var ya, kafanı iki avucuna al ve onların dibini başparmaklarınla yumuşakça ovala. şakaklarını, kulaklarının arkasını. alnını bi yere koyabilirsen daha da iyi olur. zaten bu noktalardan biri veya birkaçı acıyacaktır bastırınca. dağıtmaya çalış. bir de başparmak işaret parmağı arasındaki perdenin tam ortasında bir nokta var onu da iki parmağının arasına alıp sıkıştır biraz. geniş geniş ovala.

www.youtube.com

gene mi ya :(
geçen sefer öpeyim de geçsin demiştim, işe yaradı mıydı?

yaptirabiliyorsunuz, avantaj kismini bilmiyorum. sarayin bir sigorta sirketini onlar size detayli bilgi verir.

90 günde bir türkiye'ye giriş yapmak koşulu ile dilediğin kadar sigorta yaptırabiliyorsun diye bilmekteyim. Sigorta şirketleri 6 aylık yapıyor sigortayı ama bunun geçerli olması için ülkeye giriş çıkış şartından pek bahsetmiyor.

Bir avantajını hissetmedim.

zaten 6 ay için vizeye başvurduğunuzda sizden 6 aylık sigorta isterler. bildiğim kadarıyla yurtdışı seyahat sigortası en az 7-10 günlük yapılıyor. bunun üstündeki seyahatlerde giriş-çıkış gün hesaplanarak kaç gün kalacaksanız ona göre gün hesabı ve para hesabı yapılıyor.

6 aylık vize başvurusunda zaten gerekli bir şey, yararı olmasa da seçme şansınız yok! ha yararı da var ayrıca..

6aylık standart (genelde 30.000 Euro Teminatlı) olan seyahat sigortaları seyahat sırasında yaşanacak problemlere (yaralanma/ölüm/cenazenin ulaştırılması vs) ve ilk 3 ay içinde sağlık problemlerinize yardımcı olur.
Eğer bu 6 ay dolmadan dönüp, tekrar sigortada adı geçen ülkeye giriş yaparsanız 3 aylık sağlık hizmeti yeniden başlar.

Yani sağlık sigortası kısmı ülkeye giriş yaptıktan sonraki ilk 3 ayı kapsıyor. kaç kez giriş yaparsanız o 3 aylık hakkınız yeniden başlar.

Axa veya Anadolu sigortayı tavsiye ederim, 70 liraya hallettim, piyasa şartları gereği en fazla 90 lira verin zaten..

köpek ırkları ve kinoloji federasyonuna danışabilirsin:
www.kif.org.tr

iyi bir köpek yetiştiricisine sorabilirsin.

bir de dna testi varmış ama daha doğru bir sonuç için anne ve babanın dna testi de gerekiyormuş sanırım.

bu arada cevap bütün köpekler için geçerli.

şecereli olacak. anasını da bileceksin, babasını da. hatta dedesini, dedesinin babasını.
bu olmazsa şüphe et.
ha karşındaki kişi tanıdığın güvendiğin biri ise; sorun olmaz sanırım. gerçi dost kazığı da bir başkadır :)

not: sibirya kurdu denilen köpekler en yavaş öğrenen köpeklerdir. alırken iki defa düşünmek gerek :)

kulaklarının dikliği (yavruyken değil ama 3-4 aylıktan itibaren dikilmeye başlar, alman kurt köpeğinin gibi), gözlerindeki donuk soğuk mavi, kuyruk-bacak-gövde duruşu, tabi bunları ancak profesyonel bi bakış anlayabilir. siz en iyisi seceresini/karnesini isteyin.

@mahsunkul; sibirya kurdunun yavaş öğrenmesinin sebebi, zekasından değil, ki en zeki ırklardan biri- vahşi bir hayvan olması, yani sonuçta köpek değil kurt. işine geldiği zaman, ve sahibini sürünün lideri olarak kabullendiği zaman itaat eder. bizim kız nerdeyse çatalla yemek yiyor mesela. öyle terbiyeli, iyi eğitimli ama diğer taraftan kendini fino sanıyor, şebek gibi yaptılar hayvanı, takla atıyor, selam veriyor, ölü taklidi yapıyor ama gene de önünden yemeğini almaya kalkarsan hele etli kemikli bişeyse elini değil omuzdan itibaren kolunu kapıyor...

acile giderseniz muhtemelen ortopedi poliklinigine yonlendirecekler* bir sey yapamayacaklari icin. vakit kaybi olmasin direkt bir ortopedi poliklinigine gidin.

randevu alıp polikliniğe gideceksiniz. acil bir durum değil sizinki. acil durumlar bunlar;
1. Boğulmalar
2. Şiddetli Veya Geçmeyen Göğüs Ağrıları ( Kalp Krizi Geçirme Şüphesi ..)
3. Nefes Almada Zorluk
4. Kesici-Delici Alet Yaralanması
5. Trafik Kazası
6. Yüksekten Düşme
7. Elektrik – Sıcak- Soğuk Çarpması
8. Ciddi İş Kazaları
9. Ciddi Yanıklar
10. Ciddi Göz Yaralanmaları
11. Zehirlenmeler
12. Ciddi Alerjiler Ve Anaflaksiler
13. Kırıklar
14. Ani Başlayan, Şiddetli Veya Geçmeyen Karın Ağrıları
15. Şuur Kaybı
16. Yüksek Ateş
17. Her Türlü Koma Hali
18. Felçler
19. Ciddi Kanamalar
20. Başlamış Doğum Faaliyeti
21. Şiddetli Yan Ağrısı, İdrara Çıkamama Gibi İdrar Yolu Şikayetleri
22. Böcek Sokmaları
23. Şiddetli Baş Ağrıları
24. Sıvı Kaybı İle Seyreden Sindirim Sitemi Hastalıkları ( Ağır İshal Gibi)
25. İntihar Girişimi
26. Tecavüz

teşekkür ederim. acile gitmiyorum. perşembeye randevu aldım. artık o güne kadar idare edeceğim.

eğer içeride sertleşme varsa nasır olabilir. çok ufak bi müdahaleyle temizliyolar nasırı. hiç acı falan olmuyor. yalnız çorap ve ayakkabı biraz kan oluyor. ona göre hazırlıklı gitmekte fayda olabilir.

metatarsaljiye benziyor, istanbulda iseniz yardımcı olabilirim.

valla annem bayılmıştı

gülmekten değil de "gülmekten katılmak" denen bişey vardı ya kasılıp nefes alamaz hale gelinir. öyle bir durum gerçekleşirse ölünebilir belki.

nefes alamaz hale gelirse bayılır. bayıldıktan sonra da gülmeye devam edemeyeceği için nefes almaya devam eder.

çok fazla gülerse belki kalp krizi geçirebilir (ne alaka ise, sallıyorum işte) ama gülmekten değil kalp krizinden ölmüş olur. bi de su içerken güldürürsen de su nefes borusuna kaçmak sureti ile ölüme giden yola girilebilir. ama yine gülmekten ölmemiş olur. yani gıdıklamak bir takım olayları tetikler ve sonuçta beyin ölümü gerçekleşebilir ama burada suçlu gıdıklayan mıdır yoksa buna izin veren midir?...

çok gülünce mesanesini kontrol edemeyen kızlar var, biliyorum :)

bence de ölebilir. o değil de bu sebepten hapis yatan var mıdır acaba?

benim o. bebiştoşken doktor gıdıklanmamı yasaklamış çünkü gülmekten katılıp bayılıp sonra mosmor oluyomuşum. söyleyenlerin yalancısıyım.

evvet arkadaşlar o zaman başka bir başlıkta konuyu derinleştiriyoruz :D

bayılmak ölümü önleyici bir nevi sigortadır. ölemez. ama felç geçirebilir! (kaynak: totom)

en fazla bayılır

içinde az miktarda da olsa ağartıcı olabileceği için kullanmasan daha iyi. renkler solabilir ve hatta renk vermeyen kıyafetlerin renk verip birbirlerini boyayabilirler.

renkli için olanı beyazlar için kullandığında sorun olmuyor ama, beyazlar için olanı renklide kullanınca bikaç yıkamadan sonra renkler solmaya başlıyor.

etrafına çerçeve yapmak istediğin metni seç, yukarda çubuklarda kenarlık var. oraya tıkladığında seçtiğin metni çerçeve içine alıyor.

metni kessen, table çizsen, metni içine yabıştırsan olmaz mı? borders ve shading'den de çerçeve efenkti verirsin.

metni seç. yukarıda, giriş sekmesinde kenarlıklar tuşu var. oraya basıp "tablo çiz"i seç.

saat 10'a kadar kapalı tören sebebiyle. 10dan sonra halka açılacak, ilk etapta çok yığılma olur, akşama doğru tenhalaşmış olur ama, sanırım 17:30 da kapanıyor zaten.
gene de çok tenha olacağını beklemeyin, sırf o gün anıtkabire gitmek için her ilden onlarca otobüs kaldırılıyor.

o gün çok yoğun olur.mozoleyi geçtim müzelerde bile kuyruk olur.gezmen zor.daha rahat bi günde git cumartesiden sonra.

eğer illa ctesi gitmen gerekmiyorsa, gakgul'un dediği doğru. hatta pazar bile değil, hafta içi git.

o satırı soldaki satır numarasının üstüne tıklayarak komple seç. sonra da yukarıdaki menülerden view / freeze panes'i seç. çıkan menüden freeze panes'i seç..

view içinde freeze panes diye bişey yok ki

view da değil "pencere" menüsündeymiş. teşekkürler.

benim saçlarım kızıl. ilk boyandığı hafta boyunca istediğin gibi duruyor. siyah duruyor ama güneşte kızıllaşıyor. hani bi dizi vardı adını unuttum. ferhunde vardı. onun saçı gibi. hep siyah sanıyodum bi güneşe çıktı kızılmış =)
yalnız kızıl akıyor. öyle böyle değil hem de. aktıktan sonra 2.3.4. haftalarda kızıl gibi duruyor sonra da 5. 6. haftada falan da bakırımsı bişi oluyo.
benim boyam garnier 460 (kömür kızıl) ile 562 (gece kızılı) karışımı. benim de saçlarım siyahtı, 2 senelik deneyim sonucu bu rengi buldum.

ben kızıl-siyah balyaj atın dedim, soğan kabuğu yaptılar, zar zor bakıra çevirebildik 5 kat cilayla. aman diyeyim..

kolestonun siyah kızılını denemiştim, aynen dediğin gibi normalde siyah, ışıkta kızıl. yakınında yapabilecek biri varsa direk marketten al boyayı evde yapın derim.

şayet kendi saç renginizde koyu kahverengi v.b. ise, lorealin kestane küllü kızıl veya kestane akaju kızıl. böyle siyah gibi duruyor ama mat/keskin bir siyah olmuyor ve güneşte ışıl ışıl kızıl duruyor her ikiside. akaju kızıl daha soft bir ton.

bevliye evet. teşekkürler.

bevliye üroloji demek yahu kbb ile ne alaka?

üroloji - bevliye (bunu karıştırdınız bence siz.) KBB diye geçer kulab-burun-boğaz.

kafa-konkav hastalıkları olabilir mi_?

otorinolaringoloji olabilir mi acaba?

bi dünya dolandim ve hastalandim, her ülkede ayni doktora gitmek zorunda kaldim. hepsinde kulak burun bogaz diye cevrildi

bevletmek - işemek
bevliye - üroloji

kbb ile hiçbir alakası yok :D

Avira

avg ve avast ın metihlerini çok duyuyorum ama hiç kullanmadım.
allah hepimizi cimri bilgisayar kullanıcılarından korusun.

avg
symantec
ya aslında hepsi beleş değil mi bunların ya crack diye bir şey var :)

symantec'i salla. para verip aldım, bi virüs musallat oldu bilgisayara silemedi gitti. kingsoft diye bir program var. beleş bu.

microsoft security essentials. lisanslı windows ile bedava kurulabiliyor. gayet de sistemi yormayan ve güvenli denebilir. referansı da milyonlarca windows.

@ozdek +1

anahtar kelime "lisanslı windows". bizim işyeri benden de cimri olduğu için (benden duymuş olmayın ama)kaçak kullanıyoruz windowsu.

comodo internet security

kaçak kullanıyorsanız bile lisanlıymış gibi görünüyordur. bu yüzden bahsedilen programı kurabilirsiniz.

tik atmaycaksanız niye soru soruyorsunuz?

panda cloud

hiç ses etme. kağıdı teslim ettiğinde işaret koy.

Askerler için derler ama öğrenciler için de geçerlidir bu laf;
"Öğrenci yarrak ruhludur başını okşarsan sana diklenir" vur kafasına pezevenklerin, otoriteni kur.

ya işte onu yapmak istemiyorum, hoca dedi kopyadan yakalarsan direk beni ara, bu sene kalacak gelecek sene de kalacak ondan sonraki sene düşünürüz nasip dedi, yazık lan.

saygısız şimarık tiplerse tavrını koy hocaya bildirmesen de. yani saklayarak çekmeye çalışıyorlarsa çok bir problem yok ama gözüne soka soka seni saymadıklarını göstermeleri biraz ayıp olur bence

kağıda işaret +1

öğrenci asistanlık konusunda pek bilgim olmasa da ast üst ilişkisi olarak, sert olmak önemli. yani "sen kalk buraya geç" derken sesteki o otoriteyi hissettirebilmeniz lazım. elbette yüzsüzler çıkacaktır, o durumda da yaptırım gücünüz dahilinde işlem yapmanız gerekli diye düşünüyorum.

kopya cekiyorlar diye kagitlarini al, siniftan at, gerekirse tutanak tutarak kurula ver.
birkac kez boyle yaptiginda senden korkmaya baslarlar. namin yurur. geldigini goren kacacak delik arar. ileride tekrar boyle davranmana gerek kalmaz ama birkac kisinin ogrenim hayatini sikmis olursun.

yalniz... ben daha soruyu okurken basladim kufretmeye, eminim ogrenciler de etmistir. kendini bi bok saniyor herhalde demislerdir. ben cok demistim cunku.
ben cok kil oluyordum bu yukarida anlattigin tipte asistanlara. illa bir takilma ihtiyaci hissediyorlar. ben 8 senede bitirdim okulu. ben universitede iken ortaokulda olan bebeler asistan oldu. ben onu nasil takayim? takma istemesin, duzeni saglasin dogru bildigini yapsin yeter. kopya cekiyorsam, atacaksa atsin. benden saygi, sevgi ve kelebekler beklemesin.

valla karşında artistlik yapıyorsa hiç de yazık değil bence.

@entrapmen ben de 5.5 senede bitirdim de kalkıp saygı duruşuna geçsinler demiyorum zaten, ama bir gördünüz mü demek bu kadar mı zor, bu defa tamam otur desem aaa bak gördün mü dedi zaten hoca bunu tanıo olm torpilli ehehehe dicekler, hiç öğrenci olmamışım gibi şey yapmayın yahu.

girdiği çıktığı hiçbir okulda kopya çekmemiş, paşa paşa kıt kanaat notlarla çift dikiş güç bela geçmiş biri olarak söylüyorum, hadlerini bildirmezsen benim de ahım kalır. işareti koy icabına bak. yalnız tipler yamuk mu, aralarındaki bazı lavuklar reis tipli mi diye dikkat et bence. biraz sıkısın galiba iyi canlarından bezdirmişsin diklenmeye başlamışlar, tebrik ederim.

acıma, niye acıyorsun ki? afedersin ama hak yiyen bok yesin. kopya çekmeyenin günahı ne? hadi kopya çekersin, göz ucuyla sağa sola bakarsın da bi de sallamamak nedir yani? ibret-i alem için kağıdını alıp herkesin görebileceği şekilde işareti koy, kopya muamelesi yani.. bak bakalım bir daha cesaret edebiliyor mu?!

açıkca söyle bakın durum böyle istemediğim şeyler yaptırmayın bana diye:) gülerle falan ama buna benzer bişeyler söyle işte. şeffaf olmak, bir kaç sene önce onlardan biri olduğunu unutmadığını onlara hissettirmek işe yarar.
ben de mesela takıntılı, çılgın bakire modunda bir asistan yüzünden koca shakespeare dersinden kalmıştım, eve taşıdığım zilyon tane kitabi geri okula getirirken bildiğim bütün bedduaları ettim kendisine. bilmem işe yaradımı.

kağıda işaret.
ayrıca "sen kalk şuraya geç!" gibi otoriter bir yaklaşım bence kesinlikle doğru değil. karşı taraf diklenebilir, sonra hoş olmayan tartışma yaşanır. buna bizzat şahit oldum. af öğrencisi birine böyle bir emir verildi, sınıfın ortasında kavga çıkacaktı.
"sizi böyle almak durumundayım, lütfen şöyle buyrun" demek bence en güzeli. yok, lakayıt bir tavır olursa eğer, kâğıda işaret. bana kalırsa en makulu bu.

yok yahu ne sıkısı, benim yüzüm yumuşak diye oluyor bunlar bence, diğer arkadaşlar soru sorduklarında bile gidip bakmıyorlar yerlerinden kalkmıyor çoğu, yardım edelim az dedik, sınav ingilizce bilmedikleri kelimeleri bile söylüyorum, daha napim. Daha 5 sınav var gireceğim ama hiç canım istemiyor valla.

@gogu delen adam emir verir gibi demedim ki, sen de buraya gelir misin lütfen dedim ilk başta.

kağıda işaret içime sinmiyor ya, yaptırımı çok fazla bildiğim gibi devam etmek en doğrusu sanırım. en fazla kağıda işaret tehdidi çıkar benden :D

bir asistan olarak şunu söyleyebilirim ki;

ne öğrenci ne de hocaya güvenme;

öğrenciyi mazur görürsün "ya bu hoca iyi huylu ses çıkartmıyor zaten cevap versekte altta kalıyor" diye bir algı yaratırsın ki toparlaman ancak onlar mezun olduktan sonra gerçekleşir 4 yıla yakın bir süre demek...

hocaya güvenme "aslansın, kaplansın tut tutanak" der, tutarsın sonrsında emin ol neden tuttun diye hayıflanır, ifade vermek soruşturma sürecinde yalnız kalırsın vb.

en iyisi otoriteni belli et...

sınıfa girdiğinde yerleri değiştir, değişmezlerse kağıtları dağıtma ama geçen süreyi de eklemeyeceğini onlara belirt vb..

tutatank tutma meselesi sana kalmış yani çok büyük bir olaysa yerine başkasını sokma, kitaba bakıp aleni cevap yazma, cep telefonundan mesaj alma falan tutanağını tut ama sakın ola ki öğrencilerin cep telefonlarını falan alma! Merkez üniler bu tip davalarla dolu... ama onun dışında göz kayması, kalem uçlarının arkasına yazma vb. kağıtlarını al, ya da yanlarına git otur, falan :)

son bir şey şunu fark edeceksin ki mesafeni belli edersem o mesafe dahilinde öğrenciler sana saygı gösteriyor ve aşmaya çalışmıyor ki aşılırsa zaten mesafeyi hatırlatırsın...

ve bunlar genç hatta ve hatta ciddi anlamda çocuklar :) espiri, şaka ama ciddiyetle çok işe yarıyor.. bazı şeyleri de mazur görmek gerek :)

tebrikler mesleğinde, mesleğe ilişkin daha da bilgi istersen buralardayım...

zorluklar yıldırmasın, zira çok çok zorlukla karşılaşacaksın...

e olayi biliyorsun iste. neyini soruyorsun su halde?
yuzsuz adam her yerde yuzsuz. kopyayi aleni ceker, senden cekinmezse devam eder spoil eder, abuse eder. siker atar. asistan olan ogrencilerin cogu ogrencilik hayatlarinda bu konuya meze tiplerle hicbir etkilesimde bulunmuyor sanirim. bu adama sen ne dersen de, ne yaparsan yap bu adam piskin.

sen bunun yerini degistir bana takti olacaksin. (bana ilgi duyuyor diyeni bile gordum ben)
sen bunu gormezden gel sen kaypak, yumusak, korkak ve gerizekali olacaksin.
sen bunun kagini al, sinavdan at, emin ol yine sucu sende bulacak.

o muhtesem birisi aslinda. tanisan seversin.

ben kalkip herkesin kagidini al demiyorum. belli basli bu turden birkac tipe gerekeni yap, o turden olanlar dahil kopya cekme amaci gudenler senden korkar.
bizim bolumde vardi bir tane boyle asistan. hayatinda sinav esnasinda bir kere bile gulumsedigini gormedim. kac tane kendini bilmez yavsagin kagidini aldi, kurula verdi.
benim 2 ust donemimdi. aslinda muhtesem bir kadindi ve oyle somurtkan falan da degildi (dolayli yoldan arkadaslarimin arkadasi oldugundan disarida da taniyordum).

kaldi ki asistanlarin asli gorevi sinav gozetmenligi degil. yine de oradayken senin gorevin duzeni saglamak. duzeni nasil saglaman gerektigini dusunuyor ve hissediyorsan; aynen oyle davran. ogrenciler gelir gecer. sen oradasin.

sonradan uğraşmak yerine en baştan tavır koymak daha etkili..
yani kağıtları dağıtırken 'arkadaşlar sınav esnasında konuşan ya da kopya çekmeye teşebbüs edenlerin kağıdı alınacak/işaretlenecek, ona göre dikkat edin lütfen" denir ve baştan bu tip olayların büyük kısmının önüne geçilmiş olur. abarta abarta hala çekmeye çalışan olursa da ibreti alem için kağıdına işaret konur ya da alınır. evet biraz sert ama doğrusu bu.

ben de çoook kopya çektim lisansta, ama kopyaya izin veren rahat hocalarda çektim..kağıdımı alacağını bildiğim hocanın sınavında töbe kağıdımdan kafamı bile kaldırmadım. insan evladıyız hepimiz, boşluk görünce kullanmaya meyilliyiz..

nasıl başlarsanız öyle gider..sessiz, birşey yapmayan asistan yerine sağısolu belli olmayan asistan olun gözlerinde:)

ek olarak da; son sınıfların sınavlarında daha rahat bırakılmalarından yanayım. adam kaç yaşına gelmiş, ayak bağı olmuş bölümü, bitirsem de gitsem diye gözüne bakıyor..bırakın gitsin de işine gücüne baksın..

ve evet topuklu etkili olabilir:)

Yerinde olsam sınav başlamadan bezdirirdim. Şöyle ki;

yerlerini değiştirirdim
cep telefonlarınızı, notlarınızı kesinlikle kaldırın şeklinde talimat verirdim
-kürsüye yığmak adettendir -
sınav esnasında sürekli dolaşırım, aniden geri dönerdim arada.

bi de sınıfın en arkasına gidin duvara yaslanın izleyin. Arkalarını dönüp kontrol edemeyeceklerine göre stres içinde kağıtlarına odaklanmak zorunda kalacaklar.

bunun gibi klişe numaralarla ortamı gererdim. bişey yapacağınızdan değil maksat korkutmak. Ömrüm boyunca her sınava kopya hazırlamış kimi zaman deli çekmiş kimi zaman boş kağıt verip çıkmış biri olarak bu söylediklerimi uygulayan hocalardan çok tırsardım. Çekeceğim varsa da riske atmazdım. Mümkün olduğu kadar az konuşun, arkadaşlar sınavdayız lütfen diyin. Kestirip atın. Size mi güvenip geldiler sanki sınava?

sınav başlamadan uyar müsamaha göstermeyeceğim, kopya çeken olursa kağıdını işaretleyeceğim ve gereken prosedür gerçekleşecek diye. bir kez uyardıktan sonra işaretle de, gerekirse kurula da taşı. işaretleyince o diklenen öğrenciler hocam hocam diye peşinde dolanıyorlar iş bir üst kademeye taşınmasın diye. bırak onlar düşünsün derdini tasasını, herkes hak etiiği notu alsın. kopya çekmeyen adamın suçu ne?

öğrencinle ilişkiye girme.

yahu sen üniversite öğrencisine lise öğrencisi gibi davranmışın biraz:)
bence sınavdan önce biraz tırsıttıracaktın, kopya çekmeye yelteninin kağıdını alırım, hocaya bildiririm falan diyee...

eğer göreve yeni başladıysan baştan işi sıkı tutman lazım, yoksa sonradan bütün ağırlığını ve otoriteni kaybedersin. daha bunun ciddi ciddi kopya çekeni var, ders anlatması var, ödev toplaması, kağıt okuması.
hababam sınıfınfaki kül yutmaz kadar abartma elbette ama, sınıfın kontrolünün sende olduğunu, senin lafının geçtiğini hissettirmen lazım. yoksa tepene bi çıkarlar, sittin sene bi daha sözün geçmez öğrenci üzerinde. bizim bi arkadaş var mesela, öğrenciler direkt adıyla sesleniyolar kıza. hocam falan demeye bile tenezzül etmiyolar yani.

topuklu giyip tak tak dolaşmak otorite kurmak değil sinir bozmaktır ayrıca. öğrencinin konsantrasyonunu ve sinirini bozmaktan başka bi işe yaramaz.hatta mümkün olduğu kadar ses çıkarmayacak, dikkat dağıtmayacak şekilde giyinmen, yürümen, konuşma gerekir. öğrenci zaten gergindir, konsantre olmaya çalışıyodur. o anda her uyarıcı ani patlamalara sebep olabilir. hatta bazı asistanlar sınav sırasında bile hiç durmadan konuşur, kıkırdar, güler. değil öğrenci ben bile sinir olurum, öğrenciden önce ben uyarırım susun, çıkın dışarda konuşun diye.

sınav salonuna girdiğinde "arkadaşlar günaydın/merhaba. sınav düzenine geçelim lütfen" falan gibi cümlelerle sınıfa girdiğini ve o andan itibaren otoritenin sen olduğunu belli etmen lazım. "çocuklar" demek yerine "arkadaşlar" diye hitap etmek her zaman artı puandır. sınav başlamadan önce, gözüne şüpheli görünen, birbirine çok yakın oturmuş olan varsa onları düzelt mesela. sınav sırasında da eğer kopya çektiğini düşündüğün biri varsa önce gözlerinin içine dik dik bak, sonra git başında dur gıcık edici bi şekilde, sen ayrıldığında hala devam ediyorsa kopya çekmeye, bu sefer ya yerini değiştir ya da kağıdına bi işaret koy. bi iki sınavda böyle yaparsan adın çıkar zaten.

bütün bunları kıl, soğuk ve itici bi şekilde değil de tatlı sert bi şekilde ypman lazım. dengeyi ayarlamak çok önemli. öğrenci hem senin hoca olduğunu bilmeli, hem de seni saymalı ve sevmeli. bu da zamanla öğrenilen bişey...

biraz kafan farklı çalışıyorsa lafla göt et. kağıda koyduğun çarpıdan daha vurucu olur.

elini sallasan pazarlama çalışıyor, belki hocan "adam gibi çalışan yok" demek istemiştir :))

Hoca da elini sallasan yönetim çalışıyor demişti =)

o açığı doldurmaya niyetli birisi olarak gözümden durumun özeti şu şekilde:

pazarlama zevkli bir alan , evet. hatta benim hastası olduğum bir alan..aynı zamanda çok dinamik..sorun şu ki: türkiye de bu alanda halihazırda çalışan kişiler(biz onlara dinazor deriz) çoğunlukla işletme kökenli başlayıp türkiye de "pazarlama" teriminin gerçek anlamda ilk kullanılmasıyla beraber böyle bir alanın içine girip yurtdışı kaynaklı tüm terminolojiyi onlarca yıl arkadan da olsa türkiye de oluşturup bu alanda çok emek sarfetmiş kişiler..

dolayısıyla ne oluyor? onlarca seneler öncesinin Kotler'ine bağlı kalınmak isteniyor, iyi güzel ama günümüz dünyasında pazarlama daha farklı şekillerde ilerliyor. özellikle son 10 senede hiç tahmin edilmeyen noktalara gelindi. çok farklı alanlar açıldı.

Benim tez danışmanım tez önerisine gittiğimde resmen şu cümleyi kurdu " Şu dönem moda olan pazarlama araç ve tekniklerini kullanamayız tezlerde.(sosyal medya, digital marketing, green marketing, guerilla marketing vb) çünkü hepsi birkaç sene içinde yok olacak. ben 30 yıl sonra da içinden alıntı yapılacak bir tezin danışmanlığını yaparım ancak."

biz de ne yapıyoruz, hala 40 yıl öncesi pazarlama kuramları üzerine çalışma yapmaya uğraşıyoruz 2012 senesinde. yani danışman ve öğrenci (üst-alt kadro) uyumsuzluğu yaşanıyor. dinazorlarımıza saygı duyuyoruz ama kendilerini güncellemedikleri için beraber çalışmakta zorlanıyoruz..en azından benim için temel sorun bu. daha büyük sorun ise günümüz pazarlama dünyası ile ilgili yeterli araştırma yapılmaması sebebiyle geleceğe yönelik elimizde adamakıllı kaynak kalmayacak olması. neyse ki istanbul dışındaki nispeten daha küçük üniversiteler bu kadar sert ve muhafazakar bakmıyorlar, aksine yeni alanlar hakkında heyecanlı ve araştırmacılar. hocalar da kendilerinin çok fazla vakıf olmadıkları yeni alanlarla ilgili danışmanlık yaptıkları tezlerle birlikte bilgi sahibi olmak istiyorlar.

Ve farklı olarak; her üniversitenin işletme programı olmasına rağmen- pazarlama anabilim dalı olarak ayrışmamış olabiliyor bazılarında. ilerde o da olacak..
şimdilik durum böyle..

"pazarlama her şeydir" diyen ve yine de pazarlamayı sevdiren bizim muhterem dinazorlarımıza selam ederim buradan :)

Peki bu işe akademik olarak adım atmak için nerden, kimden başlamak lazım okumaya? Ben iktisat kökenli biri olarak temel düzeyde bilgi sahibiyim açıkçası.

Pazarlamanın babası tonton adam: Philip Kotler
ve bu alanda ilk hatmedilmesi gereken eseri: Principles of marketing
www.amazon.com

couchsurfing sadece konaklama için kullanılan bir site değil. bahsettiğiniz gibi takılmak, kahve içip muhabbet etmek için üye olan insanlar da var.
arama yaparken bu kriterleri seçerseniz kanepesi olmayıp da sadece gezip tozup muhabbet edecek insanlara ulaşabilirsiniz.

Peki spesifik olarak birine mesaj atmak yerine ortaliga bi duyuru/mesaj birakabiliyor muyuz, atiyorum Stockholm sayfasina? Yoksa ille dogrudan birine mi yazmamiz gerekiyor ozelden?

turkish student association of finland grubuna bakın facebook'da hki için.

gittiğin şehirle ilgili gruplar var sitede. o gruplara üye olup mesaj atarsan üye olan herkes mesajını görür ve isterse dönüş yapar.

öncelikle brrr çok soğuk olacak :)

ikinci olarak, yaptığımız sağlam ünün içinde "gördükleri her avrupalı kızın üstüne atlayan sapıklar" gibi bir imaj da var. özellikle iki sap erkek gidiyorsanız elleriniz boş kalabilir.

cs'de request atarken bi yerde bi kutucuk var, onu işaretlediğiniz zaman, üyeler log in olduğuna sayfalarında "size yakın yerlerde host arayanlar" diye bişey çıkıyor. ilgilenen olursa oradan size ulaşabilirler.

helsinkiye gitmeseniz bile olur, hiç birşey yok. bildiğin başkent işte. bitek beyaz katedral mi ne var görülmeye değer, o da dışardan güzel de içine girince bomboş.

aklınızda olsun, kuzey avrupa da özellikle stockholm ve helsinkide havalar çok geç aydınlanacak ve çok erken kararacak. gezi planlarınızı ona göre yapın. ve ciddi ciddi kıçınız donacak o tarihte.

rigadan çok keyif alacaksınız, çok ucuz, çok güzel ve çok eğlenceli bir şehir.

bir de helsinkide nokia alcam, çok ucuzdur diye heveslenmeyin. yalnız bu finliler yılbaşı zamanı bütün paralarını harcadıklarından, yılbaşı sonrası hemen hemen bütün mağazalar, her şeyde (elektrik-elektronik, kıyafet, kozmetik, dekorasyon,....) yüzde elliye varan indirimler yapıyorlar. öyle bişeye denk gelirseniz ne bulursanız alın.

@halanne'nin dediklerine tamamen katiliyorum ve ekliyorum;
o ortaya atilan request, erkekseniz buyuk ihtimal ise yaramaz.. Kisilere birebir atmak en faydalisi. O da zaman alan bir is maalesef ki..
bir de bahsettigi ucuzluk noel(25?) ile yilbasi arasinda oluyor sanirim. En azindan Isvec'te bu sekilde..

mavi gömlek, gri ceket, kravat takma.
iş görüşmesinden değil de yani ben böyle seviyom :)

nereye gittiğine bağlı. bir de takım elbise rengi öyle çok önemli değil uçuk kaçık olmadıkça. devlet ise siyah lacivert gri güzel renklerdir. tabi beyaz gömlek giymek şart gibi birşey devlet mülakatı için.

özel ise cool gözükmek önemli o yüzden üzerine en güzel oturan seni en şık gösteren takımını giymende fayda var.

farketmez rengi gri siyah takılma o kadar temzi düzgün ütülü falan olsun fazla kimse dikkat etmez rengine

grinin tonuna göre değişir. koyu gri ise mavi, açık gri ise lila/eflatun tonlarında gömlek, gri-lila/eflatun kıravat hoş olur.

bence farkini ortaya koy. kravatini renkli ve ince sec. atiyorum hardal sarisi veya kiremit kirmizisi veya ordek basi yesili veyaaa hmmm evet bu kadarmis.

kesinlikle koyu lacivert takım veya gri takım yine uçuk mavi gömlek tavsiye ediyorum.lacivert "business" görünmenizi sağlar siyah takımlar sanılanın aksine kötü intiba uyandırmanıza neden olur

bence farkını ortaya koy ve kot pantolon siyah gömlek üstü deri ceketle git.

aerosvit'ten kiev aktarmalı gittim ben petersburg'a ama kötü bir deneyimdi.
bir de aeroflot var ki farklı olduğunu sanmıyorum.

rusya'nın neresine istiyorsun uçak biletini ve nerdesin?

skyscanner.com

ya moskova ya da petersburg'a gideceğiz(aslında ikisine de gideceğiz, ama önce birine sonra diğerine), istanbul'dayım.

skyscanner.com
oradan taradığınızda %90 size aeroflot.com diyecektir.
moskova aktarmalı peter gidin bence. aktarma arasını uzun tutarsanız moskovayı gezme şansınız da olur. moskovada çok bişey yok zaten. kızıl meydan ve civarı, kremlin, kurtarıcı isa katedrali, gideriz derseniz nazımın mezarı, bolshoi binası ve meydanı, ...
bu arada st.peter-moskova arası hızlı trenler de var. 4 saat sürüyordu galiba. etrafı görerek gitmek eğlenceli olabilir.
not: planlarınızı yaparken oralarda havanın türkiyeye göre daha erken karardığını unutmayın.

en yüksek olan kabul edilir.

5 yılı geçmemek kaydıyla istediğiniz sonucu verebilirsiniz.

Üds sınırsızdır süre olarak.

genelleme yapılmamamalıysa bile bizim ülkemizde bu tip kızların sayısı çok aga. dediğin tarzda kız çok.

6 yıllık ilişkim var ve para hiç sorun olmadı.en yakın örnk vermem gerekirse benim külüstür telefondan kurtulmam için amerikada ki arkadasına iphone ısmarladı.parasının hepsini o ödemeyecek sonuçta ama ben 5 kuruş vermesem, o da istemez.

gece barda takılıp tanıdığım/tanımadığım kızlara 2-3 bira/şarap/votka ısmarlayıp güzel gece/geceler geçirdiğim zamanlarda oldu.

Ama sanal ortam erkek özgüveni üzerine kurulmuş bir sistem.

kızların para yemesi olayı ise bambaşka bir durum.

valla aga ben bu yaşıma kadar:

bir erkekle bir kızın ilişkisinde erkeğin maddi olarak battığını çok gördüm ama

kızın maddi olarak battığını hiç göremedim.

bir ilişkide, kızın cep telefonu faturasının erkeğin faturasından büyük veya eşit olduğunu da göremedim.

küme, kendi gördüklerim.

kendi adıma konuşmam gerekirse, "sen kapat, ben arayayım" da dedim, hesabı 2 kere o ödediyse, 2 kere benim ödediğim de oldu.
ne kimseyi batırdım, ne de kendim battım.
bana da hediyeler alındı, ama ben de hediyeler aldım.

bence kiminle karşılaşıldığına göre çok değişen bir şey.
sanmıyorum ki herhangi biri benim arkamdan paramı yedi desin ya da onun yüzünden çok para harcadım desin.

sadece şu var; bu devirde artık herhangi bir ilişki yaşamak masraf.
yani evden çıktığın an para harcıyorsun.
bu kadın için de, erkek için de geçerli.
insanın bir ilişki yaşaması oraya buraya gitmesini gerektiriyor.
ama dışarı çıkmayalım, boşuna para harcamayalım demeyi de bilmek lazım tabii.

telefon faturası ya da ilişki içinde harcanan paraları bilemem, sonuçta kimsenin ilişkisinin içine o kadar girilmez, ama çevremde de para yiyen kız durumunda olan pek fazla kız görmedim.

İlk buluşmada hesap paylaşılmaz, erkek öder. bu Amerika'da Avrupa'da bile böyledir. Türk kızına özgü bir durum değil. Hatta ilişkiye başlanana kadar ki "date" ler erkeğin yönlendirmesinde gerçekleşmelidir.

İlişkiye başladıktan sonra ya da evlilikte para hesabı yapmak ise acizlikten başka bir şey değildir.

evlilik tamamen ayrı bir konu.

nedense evlilik söz konusu olduğunda bir söğüşlenme durumu olduğunu ben de fark ettim.
çevreye karşı oluşturulmak istenen imaj yüzünden adam-kadın birbirlerine kazık atıp duruyorlar.
zaten bence ilişki içinde değil, o zaman daha çok ortaya çıkıyor bu meseleler.
daha fazla masraf ve para söz konusu çünkü.

ha, ama zaten bu tip çiflerin evlilikleri de genelde pek sürmüyor gördüğüm kadarıyla. çünkü bu çift olmanın doğasına aykırı bir şey.

bulduğun kızla alakalı tamamen. senin sen olduğun için seven bir kız bulursan seninle yarım tavuk ayran ikilisiyle bile mutlu olur. ama yok para içinse iflahını kurutur, evlenirken beşi biyerdeleri önüne sermek durumunda kalırsın.

beyler yapmayın, en lüks lokantalarda da yemek yedim, sanayi de kokoreçle tükürük köftesi de yedim. hesapları ben de ödedim o da ödedi. 500 tl telefon faturası ödediğimi de bilirim, adamın kasko borçlarını ödediğimi de. ben de olur ben öderim, onda olur o öder.

kızın sizi söğüşlediğinizi düşünüyorsanız niye hala berabersiniz. demek ki ona layıksınız. beraberken yaptığınız harcamaları "kıza para yedirmek" olarak görüyorsanız demek ki o işin sonu görünmüş zaten.

evlilikte para,pul konusu ise bambaşka. hala senin paran, benim param bahsi oluyorsa en yakın aile mahkemesine uğramanızı tavsiye ederim.

ha douchebag'in dediği de doğru. özellikle ilişkinin başlangıç aşamalarında genellikle erkek öder hesapları, o da kızların genellikle kendini ağırdan satma (diycem olmayacak ama başka da bişey bulamadım) havasındandır.

çayın suyu önemli, farklı sularla deneyiniz. cam veya porselen demlik iyidir. bir de çay filizi alıp 1/3 olarak normal çaya karıştırabilirsiniz, ya da sir winston gibi filan kaliteli çaylardan az alıp ondan da bir kaşık karıştırabilirsiniz her seferinde.

42 no lu tirebolu çayı nı al derim. çaykur un

Tarçın çubuğu atın, 1 demlik, 1 çubuk. rengini de güzelleştirir kokusunu da.

çay dükkanı'nda hoşuna gidebilecek bişeyler bulabilirsin. blog kısmında da öneriler var. aynı gün kargoya veriyorlar siparişini...

demligin metal degil porselen olursa ve suzgecin metal degil kagittan olursa cok daha guzel sonuc alirsin ayni cayla.

tomurcuk atın.

karanfil atanlar var, ben hiç sevmiyorum

çay nasıl demlenir:
1. mutlaka iyi/lezzetli su
2. porselen demlik
3. damak tadınıza göre harmanlanmış veya klasik çay (kimisi karanfil tanesi vs de atar mesela. )
4. çayı yıkamadan tozuyla demlemek gerekir. çünkü asıl tadı o tozdadır.
5. alttaki suyu kaynayana kadar, üstte demlikte çayın yanmaması için, çok çok az su konulur.
6. kaynamış su, demlikteki çaya azar azar ve tek bir noktadan boşaltılır ki çay bi anda haşlanmasın.
7. çay 10 dk hadi bilemedin 15 dakika demlenir.
afiyet bal şeker olsun..

ben tomurcuk çay,kaçak çay ve tirebolu 42 çayını karıştırıyorum,(bunları büyük bir torbada karıstırıp öyle kullanıyorum)çayı yıkamıyoruz tabi.suyun iyi kaynaması ve bır anda suyun çaya dökülüp haşlak olmaması da önemli.

soğuk suya çay.yalnız demlenmesi 1 saatin üstünde.bir kere denedikten sonra diğer çtiğiniz çaylar çok tatsız gelecektir.

chemnil'in cevabını görünce şöyle bir deneyimimi paylaşayım.

yurtta kaldığım dönemlerde kantinden içtiğim çayın tadını hiçbir yerde bulamadım. adamın yaptığı ise o kadar ekstrem bir şey değildi. mübalağa etmiyorum. farklı farklı 6-7 firmanın çaylarını masaya döker, karıştırır, bir kutuda muhafaza ederdi. sonra da standart bir şekilde demlerdi...

porselen demlik,güzel bir su,yine iyi bir çay gerekli.15 dk.demlenecek.su iyice kaynayınca demliyosun.

ayrıca çayı aldığın kağıt pakette değil, hava ve koku geçirmeyecek kapaklı, mümkünse cam bir kavanozda muhafaza edeceksin. çünkü çay yanındaki şeylerin kokusunu alır.

şurada harika çeşitler var, deneyin kesinlikle bence..
www.tikina.com.tr

alternatif olarak, yeşil çayı porselen demliğe alıp, kaynamış suya elma dilimleri, tarçın çubuğu varsa karanfil atıyorum. harika oluyor. siyah çaya da aynı yöntem uygulanabilir mi bilmem, denemek lazım..

bol malzemos - extra vagenza

extravaganza ve mangal
(sosyal pizza da eklenebilir)

dominos farm

mangalı dene bi.

extravaganza ve bol malzemos

bol malzemos - extra vagenza

extra vaganza

bol malzemos - mangal ama eşim tavukluyu da beğendi. ben saçma buldum pizzada tavuğu..

kimse nası yazmamış anlamadım ama bence new york. evet sadece bir çeşit ürün var içinde ama farklı sosuuyla inanılmaz efsane oluyor.

italiano-dominos farm

Ben italiano ve mexicanoyu en çok seviyorum, ancak son çıkarttıkları mangalı da beğendim.

bol malzemos - italiano

hiç bişi söylemiyorlar derken kanser olduğunuzu ve bunu sizden sakladıklarını mı düşünüyorsunuz?tam anlamadım emin olmak için soruyorum.

ya hayır. Kaç doktora gittim hepsi aynı şeyi söylüyor şikayetlermi anlttğmda stres diyorlar ama artık dayanamcak şekilde ağrım ve bulantım oluyor.

başka doktora git. de ki ben 324235 doktora gittim, hepsi aynı şeyi söyledi ve çözemediler problemi. endoskopi, kolonoskopi, bişeyler yapın bana da problem var mı bilimsel olarak çözelim şunu de. sen de rahatlarsın hem.

sadece şöyle bişi oldu test yaptırdılar mikrop çıktı midemde ve kanser nedeni olabilirmiş bu mikrop. Endişem bu yüzden zaten

"En kesin tanı yöntemi endoskopidir. Ucunda kamera olan bir boruyla mideye girilmesinden sonra, gözlemlenen ur oluşumuna biyopsi uygulanır. Kesin tanı konması için biyopsi kaçınılmazdır. Baryumlu mide grafisiyle tümörler görülebilir ancak kesin tanı koymak için yeterli değildir. Evrelendirme TNM sınıflaması kullanılmaktadır."

anladığım kadarıyla bu kanserin olup olmadığını anlamak öyle kolay iş değilmiş.bu yönden merakınızı haklı buldum.yukarıda yazan tanı yöntemlerini uygulatın doktora.umarım bir şeyiniz yoktur

sizin sorun mideyle alakalı değil. böyle bir hastalık vardı adını hatırlamadım şimdi hastalık hastası. doktor bir şey yok dediyse yoktur, kanser belirtisi görüp de strestendir diyen doktor mu olur alla aşkına. siz daha komiksiniz.

@nedensizce amcamın eşi 1.5 sene önce unutkanlık sebebiyle doktora gidiyor. bir şeyin yok diyorlar. bunun üzerine 3-4 doktor daha geziyor ve psikolojik olduğunu söylüyorlar hastalığın. antidepresan kullandırtıyorlar. en sonunda bir sağlık ocağına gidiyor, anlatıyor durumu ve oradan devlet hastanesine yönlendiriyorlar. birkaç film falan çekiliyor ve beyninde ur olduğu ortaya çıkıyor. sonuç şu: 4. derece akciğer kanseri. beyne sıçramış. ve artık kurtarılma gibi bir şansı yok. o yüzden doktorlara çok da güvenmiyorum ben.

kesinlikle endoskopi yaptırın. çözemediği şeye "strestendir" deme huyu var doktorlarda. ha, gerçekten stresten de olabilir. ama olmayabilir de. o yüzden endoskopi.

öncelikle devlet veya üniversite hastanesinin ilk tercih olarak gastroenteroloji veya genel dahiliye polikliniklerine görünüyorsun ( genel dahiliye seni gerekirse yine gastroenterolojiye yönlendirir ) şikayetlerin ne zaman başladı ; şikayetlerin neler ; acı-ekşi-yağ-alkol-çay-kahve tüketimlerini ; son zamanlarda belirgin kilo kaybın oldu mu ; kanlı kusma ; kanlı dışkılama gibi şikayetlerin oldu mu çok fazla dağıtmadan anlatıyorsun.

bundan sonraki prosedür doktorun ülserden şüphelenip seni endoskopiye yönlendirmesi. 1-2 tane mide koruyucu ilaç verip 1 ay sonra şikayetlerin geçmezse tekrar gel de diyebilir. bundan sonrası sana kalmış.

mikrop dediğin şey Helicobacter pylori olabilir evet kansere yol açma ihtimali var ama daha yüksek olasılıkla ilk olarak ülser akla gelir.

doktora giderken daha önce yapılan tahlilleri ve varsa kullandığın ilaçları da götürmeyi unutma.

bir de sağlık duyurusu açarken hangi bölüme göründün ; hangi şehirde hangi hastaneye gittin ; şikayetlerin neler ; yapılan tahliller neler bunları da yazarsan duyuru ahalisi sana daha rahat yardımcı olabilir.

mide ile ilgili sorunlar -kanser başta olmak üzere- sadece endoskopi ile teşhis edilebiliyormuş.

ya o kadar kolaya kaçıyor ki bazı doktorlar ben kontrol için gittğimde midemden kan geldiğinide söylemiştim o bişi değil deyip geçiştirmişti

kenan imirzalıoğlu geldi aklıma birden

kıvanç tatlıtuğ var yerlilerden yabancılardan brad pitt var aklıma gelen.

Edit: Birden bu klip geldi aklıma www.youtube.com

engin altan düzyatan.

kıvanç tatlıtuğ,ryan gosling,ismail hacıoğlu

burak özçivit <3

David gandy

oliver martinez

kevin costner, mel gibson ahh ahh nerde o eskiler. şimdikiler hep baby face

james dean

www.turkcealtyazi.org

cagatay ulusoy

daha bugün ekşiduyuruda konusu olmuştu;
dexter'da ki ukraynalı mafya babası...
static.tvguide.com

Mete Horozoğlu diyorum ve ayrılıyorum.

mehmet günsür denmemiş!

joseph morgan

sebastian bach

ne okuyucuyu rahatsız eder mi?
o değil de bütün film tanıtımları "filmimiz ... ile başlar" ve "adının ... olduğunu öğrendiğimiz.." diye başlıyor.

çok sikko. yazıları yazan her kimse kitap okumadığı belli oluyor. bence yapacak daha iyi şeyler bulmalı.

ayriyetten yeter artık gına geldi paso yok şu olur mu bu şu olur mu diye üstü kapalı başlıklar açıp blogunu linkliyorsun. biz de olmamış diyoruz.

filmi izlerken rahatsız olmayacaksa okumaktan da rahatsız olmayacaktır. ama gene de +18 uyarısı vermek iyi olabilir.

ayrıca önceki duyurularında da belirttiğim gibi bir filmi bu kadar detaylı özetlemeye gerek yok. filmi izleyeceksem zaten özetini (ki özet bile değil, her sahneyi anlatıyosun) okumam. filmi izlediysem de zaten ne olduğunu biliyorum, niye bi de özetini okuyayım. başka bir duyurunda güzel bi cevap vardı. anahtar kelimelerle arama yapıp "ismi hatırlanamayan filmler" olarak yeni bir format verebilirisn.

karadeniz turları genelde 5-6 gün oluyor.

gap turuna bakayım evet
karadeniz aklıma geldi ama yağmurlu olmaz mı kasım ortasında?

karadenize yazın gitmenizi öneririm.

1 haftalık turlar bilmiyorum belki ege taraflarını düşünebilirsiniz. turun içine yunan adalarını da dahil edin. ama işte hava koşullarını falan dikkate almanız gerek.

bu mevsimden sonra artık 1 haftalık tur bulmak çok zor.
karadeniz çok yağmurlu olur, yaylalara çıkılmaz, çok soğuktur. yaylaya çıkmadıktan sonra, şehir merkezlerinde dolaşmanın bi anlamı yok.
zaten günler kısalıyor, havalar erkenden kararıyor. bulduğunuz her tur programı koştur koştur bi şekilde olacak ve gene de biçok yer akşam karanlığına kaldığı için hiçbişey anlamayacaklar. bu yüzden tur şirketleri de bu mevsimlerde pek tur yapmaya yanaşmaz zaten. en son bayram turlarıyla sezonu kapattı ve çoğu şubat tatiline kadar yatacak.

güz dönemi vizeleri başlayacak nerdeyse, bu zamana kayıt falan kalmaz türk okullarında. bahar dönem için araştır geç kalmış olmazsan.

vakıf üniversitelerine bakının, onlar kesin bi hal çaresini düşünmüşlerdir.
money talks.

her yer açıktır ama kalabalık olur.
yeni bir tanıtım müzesi açıımış, güzelmiş büyükmüş, onu kaçırmayın.
çanakkale merkezdeki kale içi müze olarak düzenlenmiş, askeriyenin elinde. orayı da görün mutlaka..

evet bayramda açık.
nereleri hangi sırayla gezeceğinize önceden karar verebilirseniz iyi olur. çok fazla gezilecek yer ve tabela var, kafanız karışabilir.

bi tane karikatür vardı, bulursam koyarım.

balıklar toplanmış. bi kitap bulmuş bi tanesi okuyor.
- hey bakın japon balığı için çok akıllıdırlar yazıyor.
- sazan için ne diyor?!

buldum: img411.imageshack.us

sazan yerine suzan da denir. bu nedenle, suzın isminin komik şeyler cağrıştırdığını söyleyebilirsin.

cep telefonu operatörleri için rehberde yer almasın diye bi seçenek var. sabit hat için de vardır heralde.

atatürk'ün tek hatası bu hacı hoca tayfasının işine çomak sokmaktır. ezanı ve ibadeti türkçe yapmıştır ki; millet dinini anlasın, bu yavşakların peşinden gitmesin.

bunlarda panikle her türlü hakareti etmişlerdir.

hala daha ederler.

avrupa da reform-Rönesans neyse bizde de türk devrimi odur.

sadece şeriatçılar değil, yabancı menşeili din adamları da çekememektedir.

topal osman ağa olayında geçer..

www.ilkehaber.com

yeni mardinde kalmanı öneririm. ben öyle yapmıştım. zaten uzak değil. oradan aşağı inip mardini gezebilirsin.

Mardin'in zaten iki caddesi var, birbirine paralel bunlar. Ben Erdoba Konaklarında kalmıştım çok memnun kalmıştım. Yürüyerek her yerini gezebiliyorsun. Geçen ay bir arkadaşım fotoğraf çekimi için gitmişti, sırtındaki fotoğraf çantası yüzünden sürekli durdurulup GBT yapmışlar kendisine. Sırtınızda çantayla gezmeyiniz. Sadece tavsiye.

www.yaygrand.com

dünya savaşı halini 1941 sonrası alıyor. japonların abd'ye saldırması ile birlikte o zamanlar da bu adla anılıyor.

ikinci dünya savaşına kadar, birinci dünya savaşına "büyük savaş" (great war) deniliyordu. ikincisinin olacağını bilmediklerinden, doğal olarak bir sıralama gereği duymamışlardı.
ikinci savaş, 1941 de dünya savaşı halini aldığında, 1914-1918'e birinci dünya savaşı, 1939-1944'e ikinci dünya savaşı dendi.

umumi harp deniyordu 2. dünya savaşında. sahiden acaba kim birinci, ikinci demiştir ilk olarak?

bende de skolyoz var %18 derece sağa doğru eğri. uzun süreli ayakta durunca veya kötü oturunca ağrı yapıyo.

eğer küçük yaşta farkedilirse korse ve fizik tedaviyle düzeltilebilir. ama bu yaştn sonra çok zor. çelik korse verilse bil, sadece geçici bir süre düzeliyor ve korseyi çıkardığınız zaman kısa süre içinde "doğal" eğriliğine geri dönüyor. çok ilerleyen durumlarda ameliyatla, omurgaya çelik çubuklarla destek sağlanabiliyormuş.

pilates ve yüzme çok faydalı. hem ağrılara iyi geliyor hem de kasları güçlendirdiğinden, yükü kemikten alıp kaslara veriyor ve siz daha dik duruyorsunuz farkında olmadan. ben sadece 2 ay pilatese gittim, bu kadarcık sürede bile faydasını gördüm.

geçmiş olsun. bunla yaşamayı öğrenmeniz gerek.

Yayla çorbasını knorr'dan hazır al bence daha güzel olur. İçine de kaynarken yarım kaşık salça ekleyip bol bol karıştırırsan çok daha lezzetli oluyor.

Maliyeti düşük en kolay yemekler kızartma ve makarnadır. Pilav yapabilirsiniz, oldukça kolaydır zaten.

Her türlü sebze yemeğini yapabilirsiniz. Zaten sebze yemeklerinin yapılışı genelde aynıdır. Soğanu kavur, sebzeleri doğra içine at, 10 dakika yağda pişir, sonra üzeri kapanacak kadar suyu bas, pişmeye bırak.

Yok aga uğraşamam daha basit olsun dersen çeşit çeşit omlet yapabilirsin. Biberli omlet çok güzel olur. Patateslisi bir harika.

yumurtasız olmaz diye bişiy yok, ama olsa iyi.

maliyeti düşük yemekler herhalde sebzelerdir. kabak, patlıcan patates, ıspanak, kereviz, karnıbahar, lahana vb. bunların tümü benzer şekilde yapılır, soğan domates yağda kavurulup sebze de doğrandıktan sonra suyu tuzu istenirse baharatı ekleyip pişirebilirsiniz. ıspanak ve kabakta azıcık pirinç güzel olur, kabakta ayrıca dereotu çok yakışır.

çorba, sebze, makarna-pilav hepsi de öğrenciye uyar. yayladan başka tarhana, şehriye, mercimek çorbaları da yapılabilir. salata ve/ya yoğurt da eklerseniz beslenme işi hallolur. arada et, sık sık balık yiyebilirsiniz. balık da hem ekonomik, hem pratiktir. yapılması diğer yemeklerden uzun sürmez, salatayla yersiniz. tavuklar aslında tavuk olmadığından, ekonomik de gelse yememeye çalışın.

1 adet havuç
1 adet soğan
1 adet patates
varsa 1 adet kırmızı biber (kapya biber dediklerinden)
3/1 paket kırmızı mercimek
1 litre su
tuz,
zevkine göre baharatlar, karabiber, kimyon vs (bugün biri zerdeçal koyduğunu söyledi mesela)

hepsini ayna anda koy kaynasın. düdüklün varsa hele 10 dakkada hazır,
eğer blender gibi bişey varsa daha kolay olur yoksa iyice haşlandıysa çatalla bile ezilir, iyice ezip püre haline getir. al sana süper ve ucuz çorba. istersen servis yaparken üstüne yağ yakıp kırmızı pul/toz biberle ondan azcık gezdir.

üstelik durdukça katılaştığından her seferinde üstüne su ilave ederek ısıtman gerekeceğinden bereketli de oluyor.

bir öğrenci çorbası daha:
1 adet soğan
3 bardak yeşil mercimek
2 bardak marketlerde paket halinde satılan ev makarnası

bi soğanı yağda kavur. yeşil mercimekleri de ekleyip biraz daha kavur. varsa az salça güzel olur. üstüne bol su ilave et, baharat koy, tuz, karabiber pul biber vs. kaynayınca makarnayı koy. mercimekler yumuşayıncaya kadar pişir. suyu az gelirse sıcak su ilave et. ben bunu çorba gibi değil, suyunu az koyup yemek gibi yapıyorum. istersen rendelenmiş havuç da koyabilirsin.

domates çorbası:
marketlerde meyve suyu gibi satılan domates suları var. çok az domates-biber salçasını az yağda kavurup, domates suyunu koy. içine bol karabiber, tuz (domates suyu tuzlu olabilir, kontrol et) kırmızı pul biber. kaynat. üstüne kaşar rendeler. al sana mis gibi domates çorbası.

ek: kış geldiğine göre güzel güzel kurufasulye, nohut yemekleri de yapabilirsiniz. bunları da haşladıktan sonra, soğan-domates/salça ile pişirebilirsiniz. bazı sebze yemeklerine de yeşil mercimek, nohut koyarak lezzetini ve faidesini arttırabilirsiniz.

mesela endüstri mühendisliği bölümünde "yönetim ve organizasyon" dersini veren hocamız bir şirketin ceo'suydu. ales, kpds, toefl falan uğraştığını zannetmiyorum. okul yönetiminin tutumuyla ilgili olsa gerek.

bildiğim kadarıyla, lisans mezunu olarak önlisansta ders verebiliyorlar. konusunda deneyimli olmasına bakılıyor. ales falan yok. abim yapmıştı bir süre, zevk için.

tabii ki sınav yapıp not veriyorlar. saat ücreti alıyorlar ve parası için yapılacak bir ücret değil (devlet üniversitesi için, diğerlerini bilmem).

normalde yüksek lisans veya doktora yapan kişiler de, belli bir süre iş deneyimi olan kişiler de öğretim görevlisi olarak çalışabiliyor. bu kadrolar için ales, üds isteniyor ve öğretim görevlisi alımları için yök'te ilan veriliyor. ales ve dil puanı hesaplamalarına göre de adaylar sıralanıyor falan filan.
bill gates gelse de bir şekilde kılıfına uydururlar herhalde, misafir öğretim üyesi falan gibi ama bilmiyorum pek.

akademik kariyeri olmadan üniversitelerde ders verenler "sözleşmeli öğretim görevlisi" olarak adlandırılır. o dersi verecek kimse yoktur, bu adam da o konuda iyidir ama bi üniversitede kadrosu yoktur. o derse o girer. misal, bizim idare hukukuna kaymakam giriyordu, medeni hukuka da avukat.

kadrolu öretim görevlisi olabilmek için, üniversiteden üniversiteye değişmkle birlikte en az yüksek lisans yapmış olma şartı aranır. bunlar doktora yapmasalar bile kadroya alınırlar ancak doktora yapmadıkları sürece ne uzalır ne kısalırlar. öyle öğretim görevlisi olarak kalırlar. baba dersler için değil de daha çok adam yokluğundan idare etsinler diye kadroya alınırlar.

bir de doktora yapmış öğretim görevlisi vardır. bunlar aslında yardımcı doçeny olacaktir ama üniversitenin boş kadrosu yoktur. araştırma görevlisi olarak kalmalarındansa, öğretim görevlisi olsunlar denir, bir nevi sus payı olarak "öğretim görevlisi yaptık işte, daha napalım elimizden bu kadarı geliyor" denir ama asıl amaç derse girmelerinin sağlanmasıdır. çünkü doktora yapmış olsa bile araştırma görevlisinin ders anlatması yasaktır. yılda bi-iki mazur görülür ama bizim üniversitelerde daha çok, hoca özel üniversiteye ders vermeye gittiğinden işleri çok yoğun olur (!) ve asistanı olan araştırma görevlisini yıl boyu derse sokar. (üniversite öğrencilere not: eğer hocanız derse kendi girmiyor sürekli asistanını sokuyorsa şikayet etme hakkınız vardır ve lütfen şikayet ediniz... )

hayır. alanında uzman olduğu düşünülen kişiler, hangi prosedürlerden geçiyorlar bilmiyorum ama, ders verebiliyor.

benical cold beni 2 günde toparladı, taylhot içip yatınca sabahında şifa bulmuşluğum vardır.

tıkalı oluğunda, burnuna tuzlu su ya da serum fizyolojik çektiğinde açılır ama açıkken çekildiğinde bi anda hepsinin boşalmasını sağlayabilir belki

halanne ne demek istediğini anlamadım. burnuma tuzlu su mu çekeyim açılması için. Akıntıyı nasıl keseyim?

burun tıkalı olduğu zaman baş ağrısı yapar, nefes alamazsın vs ya, bir an önce açılsın ve boşalsın diye tuzlu suyu burnundan çekersin.
seninki zaten açıkmış. yani tuzlu suyu çekersen burnuna, içindekinin kısa sürede akıp boşalmasını sağlayabilir diye mantık yürütüyorum. olmayadabilir tabii...

-saçında siyah boya varsa kırmızı tutmaz, boyasız saç ise tutar ama ben o riski göze almazdım.
-en az 2 kutu boya al karar verirsen
-bence ilk sefer için kuafore git devamında kendin evde boyarsın
-siyah kaş çok kalın değilse abes durmuyor gözünün alışması gerek
-fiyatlar hakkında çok bir bilgim yok ama dip boya sanki 45ti.
-hangi marka boya kullanıyormus kuafor ona göre fiyatlar değişir

Hangi marka olduğunu bilmiyorum, ama bitkisel boya imiş. diğer boyalarla arasında belirgin bir fark olduğu söylendi.

ilk boya için kuaföre git. onlar istediğin rengi tutturabilmek için 3-4 farklı boyayı karıştırıyolar. hoş gene de sonuçta istediğin renk olmuyor ama en azından her yeri aynı tonda oluyor.

saçlar siyahsa kendi boyadığınız, kutudaki fotonun birkaç ton koyusu olur. emekli teyze kızılı olabilir.

9kuyruklukedi, işte ben de ondan korkuyorum. :)

Kendi rengin çok koyuysa kutudakinin koyusu tutar kesinlikle, kuaföre de gitsen boyanın içine açıcı katıp öyle boyar. Eğer açıcı istemiyorum dersen muhtemelen 2-3 boyamaya kutudaki renge gelir saçların doğal olduğu için.

Pahalı değil 70 lira, gerçi nerde oturuyorsun bilmiyorum ama kullandığı boya leş bi boya değilse normal bi fiyat bence.

Kuaföre gitmeye karar verirsen de açmak için dikkat et turuncu yapmasın saçını, kızıl açıcılar var istediğin renkler için onlar daha uygun. Saçındaki boya aktığında bile turuncuya dönmez.

Evde direkt o renge ulaşmak istersen de yine bi ön açma işlemi gerekir, 2 kutu ona para versen, 2 kutu da normal boyaya yine sana 40 liraya mal olur ve bir sürü emek harcarsın, üstelik sonucun ne olacağı da kesin değil. Kendin açarsan dalgalanmalar olması muhtemel.

Bir ihtimal, palette'de var mı bilmiyorum ama lorealde vardı, kendinden açıcılı kızıllar oluyordu. Boyanmamış, doğal saçları gayet kutudaki renge dönüştürüyordu onlardan bir renk seçip boyayabilirsin.

fiziksel ve psikolojik yorgunluk

çok yorulmuşsun hem fiziki hem de zihnen anladığım kadarıyla, ondan dolayıdır. öküz altında buzdağı aramaya gerek yok bence.

eğer bu sık sık tekrarlanmaya başlarsa o zaman endişelenmeye başlayabilirsin bence, o zaman da bir doktora görünmende fayda olur.

evet orada buzağı yok, daha 3-4 gün önce aşırı stresli bir gündü, hayatımda ilk kez stres sorunum olduğunu gün içinde kabul ettim, patlayacak gibiydim. 11 saatten fazla uyumuşum, üstelik fazladan bir fiziksel aktivite de olmadan...

çok gereksiz ya. filmi sahne sahne böyle upuzun anlatmanın manası ne ki_? sonuna kadar okumadım ama filme yorum yapmıyorsun bişi yapmıyosun. neden okuyalım. hele izlediğim film ise hiç okumam

blog'un adı bana "adları hatırlanamayan filmler" başlığını çağrıştırdı.

eğer düzgün bir arama eklentisi yapılırsa, çok daha iyi olur.

örnek:
(ister tikli, ister açılır menü olacak şekilde)

Tür (korku, komedi, gerilim, macera)

mekan: (filmin geçtiği mekan) orman, kent merkezi, harabe ev, mağara vs

dönem: (filmin geçtiği dönem) m.ö, roma, elizabeth bla bla

karakterler vs vs

filmi izlemeye niyetliysem niye okuyayım?
filmi izlediysem zaten biliyorum ne olduğunu niye okuyayım?

bu kadar detaylı filmi anlatacağına, kısa bi özet ver, türünü söyle (dram-komedi-korku-bilim kurgu...) ve bi puanlama sistemi aç, izlemiş olanlar filmi oylasın.

montmarte

Champs-Élysées

montmarte'ye sırtını döndüğünde sağdaki sokaktan devam et. bi meydana çıkacaksın. sanatçılar sokağı gibi bi yer, ressam pandomim vs.

www.aparisguide.com

la jardin du luxembourg'a git. çok güzel ve kocaman bir park. romantik bir yürüyüş olur. ayrıca satranç oynayanlar, paten yapanlar, piknikçiler, güneş banyosu yapanlar, çimlere yayılıp kitap okuyanlar vs

en.wikipedia.org:French_Senate_seen_from_Luxembourg_Gardens_dsc00746.jpg

www.trekearth.com

photos.igougo.com
yüznin milyonuncu edit: montmarteden inip ana caddeye çıktığında sağa doğru devam edersen moulin rouge 'a gelirsin. romantik yürüyüşten sonra moulin rouge ve civari sana iyi gelir, yürüyüş ona, moulin rouge sana ;)

hocam bahsettigin gibiyse ortam bence küflü seyler birak hep.

Altı üstü bir tatlı ya.

Abartma bu kadar, çaycının ne düşündüğünü kim önemsiyor.

aynı tatlıdan bir tane daha al dolaba koy. üstünede al tatlı zıkkımlanırsın yaz :))

haklı olan sensin, her zamanki tavrın nasılsa, aynı kıvamda devam et..

Üzerine adını yazdıysan, bu benim kimse almasın demektir ve bizim ofiste olsaydın sana gıcık olurdum. Pinti damgası yemiş olman bu açıdan normal. Ortak buzdolabına konan her şey benim gözümde ortaktır. Alan kişinin haber vermesi gerekirdi, o açıdan haklısın ama tutup da herkese benim tatlımı yemişler diye vıkvıklanılmaz.

belki o kendisi yedi, şimdi baskın çıkmaya çalışıyor.
sonuçta ne derse dersin, 1 liralık çikolata bile olsa, sana ait olan bişeyin, senden habersiz alınması saygısızlık ve hatta hırsızlıktır. o anda görünce çok canı çekmiş dayanamayıp almış olsa bile, sana haber vermesi hatta muadil bişeyi vermesi en azından borcum olsun demesi gerekirdi.

hocam ben bu ofis ortamlarına ilk girdiğim de neredeyse böyle bir hata yapacaktım.
dolapta bir tane taze sıkılmış meyve suyu vardı. üstünde de kime ait olduğu yazıyormuş. ama ben hiç dikkat etmedim. dolap ortak ya, her istediğimi alabildiğim için onu da aldım. bu başkasının olabilir gibi bir düşünce gelmedi hiç aklıma.
herneyse aldım bunu masama götürdüm. tam açacağım, kapağı zorluyorum işte bir anda üstündeki yazıyı fark ettim. ohannes deyip geri götürdüm.
belki de kapak zorlanmasa, farkında olmadan götürecektim başkasının malını.
demem o ki, olabilir böyle şeyler. çok abartmamak lazım. insanız sonuçta

tatlıyı oraya koyman adını yazman falan tuhaf bir davranış bence, alakasız zamanda alakasız birisi alıp yiyebilir, yemese bile canı isteyebilir. sadece bir tatlı o an yemediğin için zaten bayatlayacak, ben olsam isteyen yesin diye dolaba koyardım sorun olmazdı lafını etmeye utanırdım açıkcası.
tabi bu demek değil ki o kişinin yaptığı doğru yaptığı şey sinir bozucu evet.

ortak yere konan herşey ortaktır mantığı nedir abi? Ortak otoparka konulan arabanın çalınması felan normal bu durumda? Benim anlatmak istediğimi çoğu kişi anlamamış. Ben yapılan saygısızlığa ve akabinde parasal boyutuna dikkat çekilmesine takıldım. Bir tatlıyı kafaya takacak kadar manyaklaşmadım henüz..

Buzdolabı ortak kullanım alanı algısı çok yanlış.
Ne demek içinde ne varsa ortaktır?
Ben diyet tatlı alıcam oraya koyucam, "burası ortak alan" deyip biri götürecek? Kafalar iyi galiba?
Askılar da ortak alan o zaman, beğendiğimiz montu hırkayı giyip gidelim her gün.. Breh breh..

madem olaya tatlı değil para açısından yaklaşmışlar...
dolaba tatlı değil, tatlı parası bırak.

oharey
sanki herkese buzdolabı veriyolarda ortak olana koyunca herkes kullanabilirmiş
haklısın bu sefer komşu
ama ipleme uzatma, ye tatlıyı geç, kafana takma
-Homer

araba ve tatlı örneği çok alakasız malum. benim demek istediğim bu tarz şeyler pek hoş karşılanmıyor ya da önem verilmiyor bu toplumda çünkü herkes fazlasıyla paylaşmaya alışık. arkanızdan bu böyle yapıyor bak bu cimri bile derler. alışkanlıkları değiştirmek zordur. tek sorun tatlıyı yiyen kişinin ben yedim ama sorun olur mu şeklinde, bir açıklamayla beraber durumu size anlatmaması.

buzdolabına konulan ıvır zıvırların herkes üstüne birşey yazıyor. Bu genel bir uygulama. Önemli olan insanın güvenerek birşeyi oraya bırakamayacak olması. Evet onun canı istedi yedi afiyet olsun..ancak benim de bugün canım istemişti o nasıl olacak? Ben de daha önce ortak bir yerden bir ürün alıp sahibine haber vermiştim. Ve akabinde yerine koymuştum. Bence olması gereken budur. Demekki ben birşey söylemeseydim hiçbirşey söylemeyecekti.Ayrıca üzerine al tatlın orda ye sus tadında yorum yapılması çok ağrıma gitti anlatmak istediğim bu.

dolabı tatlıyla doldururdum.ve isteyenin alıp ordan yemesini söylerdim.

ofiste çalışan sayısı azsa herkes için tatlılar alır, üstlerine isimlerini yazar dolaba koyardım. alan kimse utanırdı.

demekki çaycınızla aynı şekilde algılamıyorsunuz olayı siz isminizin yazıldığı şeyin sorulmadan alınmasını saygısızlık olarak görüyorsunuz fakat o bunu cimrilik, malını sakınmak olarak algılıyor bunu kolay değiştiremezsiniz yapabileceğiniz bir şey yok hayatınıza devam etmekten başka, o tatlıyı da canı isteyen yesin diyerek hatta belki üzerine yazarak dolapta bırakabilirsiniz böylece tatlısında olmadığınız belki anlaşılır.

her şey bir yana:

"ortak dolaba konan her şey ortaktır"

böyle bir şey asla olamaz.

fantezi dünyasında çareler çözümler etik utandırmalar didaktik hareketler bitmez ama gerçek hayat farklı. wc'nin sifonunu çekmeyen (aynen s.çtığı gibi bırakan...) insanlardan dolayı çıkan tartışma, mesela bunu bile 3 ayrı yerden duydum. gerçek hayata bakalım:

1. herkese tatlı koy falan filan, kimse utanmaz oturur bir de yerler bir de sana "eee bir tatlı için mızmızmanlandı da bak kendisi utandı" derler.

2. bizim millet böyle şeylerden anlamaz. sen "tatlımı kim yedi ben malında değilim yapılan hata" desen de herkesin diyeceği "yaa bir tatlı için ağladı" gibisinden bir şey olacak.

3. toplu yaşamda en mal en salak en gerizekalı adama göre hareket edeceksin. işyerinizdeki şartları bilemem ama dolaba böyle şey koyma işte. olacak olan budur.

4. ben olsam sesimi çıkarmazdım bir daha da koymazdım oraya bir şey.

5. askerde yatılı okulda vs vs buna benzer çok şey gördüm. askerde ben kola koymuştum dolaba. falanca komutan kola istemiş emir eri bulamamış dolaptaki ---kolanın benim olduğu kendisine söylenmesine rağmen--- kendi komutanından korkup almış. sonra ben öğrendim durumu çocuk hem benden hem kendi komutanından sopa yedi. tüm gün çocuklara kola ısmarlayan ben dolaptan 1 kutu kolasını kaptıran yine ben. belki o bana hediye belki tenekeye bir şey yazdım belki kola içme hastasıyım vs vs sen nasıl başkasının malını dolaptan alırsın diye yedi bu sopayı. ağladı falan. ha nedir sonuç ne? hata yine bende. bölüğün dolabına bir şey koyarsan olacağı bu.

şu an gittiğim spor salonu mesela, tek kat 200 metrekare bir yer. salon sahibi dolaba uzum koymus. adam da tum gun orada ha. nasıl olduysa diyor uzumun yarısı buhar oldu. adam spor yaparken gıtmıs yemıs. dedım hata sende. koyma. kendı salonunda kendı gozu onunde kaptırdı. neyse böyle işte. ben kendı abımın ablamın evınden dolaptan bır sey cart dıye almam yemem ne olur ne olmaz sorarım.

6. ha nedir şu olur: (bu önemli*****)

adam cok canı cekmıstır sekerı dusmustur delırmıstır tatlıyı yer ama sana da not bırakır dolaba veya masana:

"ned flanders tatlını yedim kusura bakma yarın ısmarlarım" der. ha tamam.

bu yok ama.

o zaman bu yürümek falan değil net hırsızlık. kimse kusura bakmasın böyle.

yani sonucun da sonucu:

1. koymayacaktın.

2. kaptırırsan da sesını cıkarmayacaktın. yok 1 tatlı ıcın mızmanlandı yok o ona soyledı o gıttı yedı ama esas bu yemedı ot bok bıtmez geyık.

Büyük ihtimalle kendisi yemiştir. Ama mal olduğu için üste çıkmak için herkese senin pinti olduğunu yaymıştır. Ama tatlı mevzuunu kapatın artık. Konuşmak aleyhinize çalışır böyle durumlarda.

yarın iki tane tatlı al, birine kendi ismini yaz, birine de ortak fln yaz... baktım birilerinin canı çekiyo, kendikimden olmiim dedim en azından, afiyet olsun kim yerse dersin... zaten yeterince maraz çıkarttığın için bir daha yapmazlar muhtemelen, senin de adın pintilikten çıkar, kapiş?

Ben olsam bişey yapmam ama haklısınız. Ev arkadaşlığı filan söz konusu olduğunda dolaptaki şeylere isim yazmak aşırı tuhaf geliyor bana ama ofisteki buzdolabına konan herşey ortaktır diyenler de düpedüz saçmalamış. Bir kap tatlı kaç kişi için ortak olabilir? İmkansız. Ortak olacaksa herşey, anca herşeyden (ofisiniz kaç kişiyse) 20 porsiyon filan almanız lazım. 20 kişilik ofiste 1 kap tatlının ortak olması demek, ilk görenin götürmesi demektir anca. Onda da ortaklık, paylaşmak filan gibi güzel kavramlardan söz edilemez.

buzdolabının ortak olması, içindekilerin de ortak olduğu manasına gelmez. herkes kendi dolabını getiremeyeceği için bir tane ortak kullanılır.

uluslararası bir organizasyona yeni başlamıştım. brifing odasında ufak bir soğutucu vardı, şu sandık gibi olanlarından, içinde de bir tane açılmamış votka şişesi vardı. haftalarca orada durdu kimse almadı. bizden öncekilerin bıraktığına kanaat getirince içtik gitti. orada aylarca bulundum. oraya ne konulursa konulsun sahibinden başkası almazdı. üstünü isim yazan da olmadı.

ben olsam kimseye söylemezdim. alan kişi anlayışlı olsa onu oradan almazdı zaten ama dolabın kapısına "bu dolabın içindekiler ortak değildir. kendi koyduğunuzdan başkasını almayınız" gibi bir şey yazıp asardım.

terörü bitirmek için dalmamız lazım.
hep suriye'den geliyor bunlar.

Savaş olmalı mı olmamalı mı diye sormuyorum halk arasında durum nasıl insanların çoğu öküz gibi kaderini bekliyo tahmin ediyorum, tipik türk davranışı budur çünkü. Ama kalanlar arasında durum ne?

Suriyeye girersek savaş günlük 1milyar dolar tutar.

1 ay sürse 30 milyar dolar.

sence türkiyenin o savaşı kaldıracak maddi gücü var mı?

Abi siyasilerin cebinden çıkmıyo ki para? 400 milyon dolara kendine uçak alan adamın milletin vereceği 30 milyar doları sikleyeceğini sanmıyorum

Ben niye daliim müdür badem, sarkık bıyıklılar dalsın. Ben anca yakınlarımı kaçırırım savaş çıkarsa

@efrasiyab, bu işlerde ilk bombalar amerikadan gelir. "ücretsiz" ne de olsa savaş ne 1 ayda, ne 10 yılda biter. ilk ateşi attırırlar, 1 aymı 2 ay mı 10 ay mı sürer bilemem. ondan sonraki 10 yıl da, düşmanımıza karşı "ücretli" silahlanmak zorunda kalırız, savaş bitse bile. yani savaş çıkarsa pek kasaya bakılmaz.

benim kardeşim hatay'da asker, geceleri uyuyamıyoruz doğru düzgün, bir gün konuşamazsak evde kimse birbiriyle konuşmuyor. bizim durumumuzda bir sürü aile var eminim. ve bu olası savaş orada savaşacak hiçbir gencin savaşı değil. böyle klavye başında ki savaş çığırtkanlarını gördükçe sinirden kendimi sikiyorum. bu göt oğlanı yavşak hükümet zorla savaşın eşiğine getirdi iki devleti, şavaşmayı düşünmek yerine bu saatten snra boka saran dış politikayı kurtarmaya baksın.

beyler ben saldırıyorum.

Cikicak mi ona göre schengen vizem varken gideyim

sıkar biraz
ekonomi.milliyet.com.tr

küçük enişteye söylenen az bekle, bizim buralarda işler bir rahatlasın gelcem yanına, şimdilik es-gürle ama fırtına koparma yönünde...
suyun öte yanındaki sam amcamız öyle diyor.
netekim sam amcaların orda her seçim zamanı bir savaş geleneği var biliyonuz.

beni düşündüren esas hikaye biz bu savaşa dahil edildikten sonra eğer recebabiler bu işi hasbelkadar sam amcanın el vermesiyle kıvırırsa o zaman gör sen o oy oranını... %75'i vurur kesin...
ondan sonra Türkiye Cumhuriyeti olur sana Türkiye islam devleti..
valla olur mu olur...
ben bu milletten bu azmi bekliyorum şuan.

ABD eskisi gibi altın dağının üstünde değil. Iraktan çekildi, Afganistandan çekilmek üzere.

Kendi iç ekonomik krizleri var, öyle 4-5 bomba verirler ama günlük 1 milyar doları karşılayacak kadar ahmak bir kongresi yok.

ABD en fazla gaz verir, hadi canlarım hadi koçlarım diye.

Sadece bir uçağın kalkması 20bin dolar, bombardımanı osu busu derken siz hesap edin.

Milletin siklemesi mevzusu değil sadece, 1-2 yılda parça parça ödenecek ve sadece 1 defa verilecek 400 milyon dolar o kadar etkilemez ekonomiyi, ama 30 milyar doları 1 ayda çıkart bakayım Merkez bankasından, sonra gör faciayı.

HAvlayan köpek ısırmaz arkadaşlar, RUsya gürcistana saldırmadan önce ne saldırırz dedi, ne tezkere çıkarttı. 1 günde başlattı 1 haftada sikip bıraktı.
Öyle 3 saatte şamdayız, saldırmadık ama saldırırız haaa, tezkere var serbestiz şam korksun filan, sivil uçak indirip sınırdan 4-5 pare top atışı yapmak ancak gürültü çıkartmaktır, Kimsenin g.tü yemez savaşa.

meraklanmayın.