emek'in karşısında konya yolundan girebilirsiniz

emek tarafından gelip girdikten sonra sağda kalıyorsunuz

ikisinde de uyunmaz bence 3lu al guzel bir tane.

3'lü sığmıyore..

ne kadar rahat olursa olsun koltukta uyunmaz. 2'liden taviz vermeyin.

Abant
Amasra
Yedi goller
Akcakoca

amasra ve akcakoca'da balik yiyebilir sahilde turlayabilirsiniz.

kapadokya da sayılabilir erken saatte çıkarsanız :)

beypazarı'na git.

istanbul?

butik kahvecilere git, hangi şehirdesin bilmiyorum ama birkaç şubeli franchising'leri de araştır istanbul'daysan. starbucks'ın kahvesi gerçekten kötü iyi kahveye alışınca. ki kilosu doksan küsür lira. kahve dünyasınınkiler 70 lira filan arada fark yok kalite açısından. üstelik kahve dünyasında istediğin miktarda alabiliyorsun. starbucks'tan 250 gr alınca bir haftada bitmiyorsa kalanı çöp.

french vanilia güzel idi. ankara'da beğendik'te çeşit çeşit kahve var, istediğin kadar istediğin boyutta çektirebiliyorsun.

mehmet efendiden çekirdek espresso bazlı kahveler alabilirsin.
ikinci olarak illy kahvesi en iyi kahve çekirdeklerine sahiptir.
eminönünde mehmet efendinin olduğu sokakta tam karşıda bir tane türk kahvesi satan yer olacak oranında kahve çekirdekleri gayet başarılı,

şuanda türkiye piyasasında olan en iyi kahve illy'de bulunuyor.

kullandığım en başarılı filitre kahve ise
www.amway.com.tr

link şuanda sitede bakım olduğu için çalışmıyor. amway.com.tr adresine girip kahve olarak arttığın zaman karşına çıkar.

illy aynı zamanda italya pazarının önde gelen kahve firmalarından birisidir. ve satılan diğer ürünlerle karşılaştırıldığı zaman açık ara öndedir.

illy ürünlerini yanlış hatırlamıyorsam kanyonda bulunan mağzalarından satın alabiliyordunuz.

@mula izmrideyim . starbuckstan paket halinde 21 liraya tekabül eden kahvelerden alıp kullanıyordum. bana 2 hafta falan yetiyordu . gerisi çöp derken anlamadım ?

@ domates maalesef ankarada değilim dostum. ama sağol

@altıustuatom tavsiyen için çok sağol . ilk fırsatta alıp deneyeceğim .

bütün kahveler havayla temas ettiği zaman tadı kaçmaya başlar ve bayatlamaya başlar. çok iyi bir kahve gurmesi değilsen farkı anlamanız çok zordur.

kahve öğütücün yoksa, bir hafta içinde çekilmiş kahve kurur, nemi gider. tadında değişiklik olur yani. izmir'i hiç bilmiyorum ne yazık ki nerde ne vardır.

Jacobs Monarch Filtre Kahve 500 Gr / French Press ile içiyordum, çok memnun kaldım. Kahve bitene kadar aromasında ve kokusunda azalma olmadı. Çok başarılı.

her hafta taze çektirebilirseniz taze alın. Çok almak durumundaysanız bir kaç kullanımlık olarak ayırıp kalanını hava almayacak şekilde buzlukta saklayın. Ayrıca french press yerine kahveyi pişirebileceğiniz bir sistem denemenizi öneririm.

starbucks o kadar da kötü değil. ben şunları kullanıyorum: tchibo serisi ( brazil, guatemala grande, african blue); starbuckstaki kenya ve indonezya originli kahveler, yılbaşında çıkan christmas blend, kurukahveci colombian

ayrıca laranja +1
filtre kahve makinesi almanı öneririm. 69 liraya delonghi var hepsiburada'da. french press'ten daha fazla seversin.

hep aynı tavsiyeyi veriyorum ama, tchibo da africa intense ve brazil mild kahveleri var,
ikisini karıştırtabilirsin istediğin sertliğe göre

Vergilius pagan olduğundan olabilir.

@greyfurt: yok, araf ortalardayım, 5. p silindi. başka bir ozanla konuşurken:- ben, şunlar şunlar halen karanlık zindanın birinci dairesindeyiz diyor.

Hatırladığım kadarıyla dini sebebiyle yada hristiyan olmadığı için. Şimdi diyeceksin ki vergilius ısa öncesi yasadi nasil hristiyan olsun, bende haklısın diyeceğim. Ama mevzu mensubu olduğu din. Hatta hatırladığım kadarıyla dante vergiliusu sevdiği için cehennemin nispeten iyi dairesine koymuştu.

hristiyan olmayan alimler, şairler, devlet adamları, büyük insanlar cehennemin birinci dairesinde kendilerine tahsis edilmiş olan şatoda yaşıyorlar bildiğim kadarıyla.

ihb +1
fleur du mal +1

doğru
www.merriam-webster.com

sinyır diye okuyorum ben

amerikan - sinyır

ingiliz - sinya

:)

isp. senyor

yoo. görmemişim der geçersin.

enteresan bir durum olmus. farketmedim bakmadim dersin olur biter bence.

dediğiniz gibi yapayım en iyisi, içimden hocaya gidip hocam bi ynlışlık olmuş galiba demek hiç gelmiyordu zaten =)

Ben de aynı durumdaydım, hatta hoca AA vermişti yanlışlıkla. Bir sonraki dönem devamsızlıktan bıraktı :/

dostum kötü olmuş senin için = / benim şansıma bölüm dışı bir dersti bu ve bir daha bu hoca ile karşılaşmam neredeyse imkansız. sanırım o tarz bir durumla karşılaşmayacağım.

Başka birisinin notunu girmiş olabilir. Kul hakkına girmiş olursun. Gidip söylemen gerekiyor.

Hoca kağıtları kaybettiği için yapmış olabilir. Keşke bana da olsaydı. Senin yapacak bi şeyin yok için rahatsa.

başkasının notu +1
neden soylemedin diye sorun çıkmaz, tamamen vicdan ile karar vermen gerek. ben ne yapardım bilmiyorum.

Başkasının notu olsa, not sahibi gidip hocayla konuşana kadar sorun yok. Konuşursa hoca düzeltir. Başkasının notu değilse zaten sorun yok. Akışına bırak.

her halükarda iş çıkarır. mezun olucam dersin o sene bu not yanlış girilmiş bu dersi tekrar alman gerekiyor derler senen uzar.

tanışma toplantısı oluyor onlara katılabilirsin. ya da mail atıyorsun kulüp mail adresine, kayıt için.

yılın en basında olması gerekiyordu ama değil mi? yani geç oldu şimdi?

Ben mezun olalı çok oldu, arada oluyordu özellikle bahar şenliğinde stand açanlar da oluyordu

her dönem başında olur tanışma toplantıları.

dönem arasında da gidip ya da kulübe mail atıp üye olabiliyorsun.
üye olmadan da ge100 puanı alabiliyorsun etkinliklere katılarak.

avrupa (ve avrupa mirasini kullanan amerika)'nin yasadigi sanatsal ve mimari sureclerin hicbiri istanbul haric turkiye topraklarinda yasanmadi.
koydeki kerpic ev mantigiyla apartmanlar dikiliyor, dikenler zevksizlik ve avamligini da "luksluk" kisvesi altinda yansitinca ortaya bu leslik cikiyor.

Dubai'ye benziyor diyecem ama oranın mimarisi bile çok daha güzel. Adamlar dünya çapında yaptıkları yarışmalar arasından seçiyorlar projelerini. Suudi Arabistan olabilir belki. Orada da, AVM ve İbadet yeri dışında başka kayda değer hiçbir şey yok. Kabe'nin dibine Abraj Al Bait dikecek kadar da zevksizler.

Türk mimarısı yok artık. Bu yapıların (özellikle apartmanlar) fason çizilen mimari projelerden ve belediyelerin 60m2 yer e bile ayrı bina izni vermesinden kaynaklanmaktadır. Güzelcene parseller tevhidlenip bir imar planı yapılsa işte bunlar hiç olmazdı.

şu hiç dışarıya çıkamadığınız balkon türü: fransız balkon
belki fransa'dan alınmıştır

konuyla biraz ilgilendiğimden kısaca özetleyeyim

türkiyede belli bir döneme kadar gözle görülür bir sivil mimari vardı. gelenekseldi ve estetikti. her şehrin zenginlerinin ve orta sınıfının oturduğu böyle evler vardı. hala her şehirde de tek tük vardır. fakirlik de çoktu tabii. derme çatma bir sürü bina ile doluydu ortalık ama bugünkü kadar doğadan ve insaniyetten yoksun değildi.

1900'lerin ortalarından sonra
-nüfus artışı
-köyden kente göç
-inşaat tekniklerindeki ilerlemeler
-rantiye
-eski binaların bakımının zorlaşması
-kimi yörelerde gayrimüslim ustaların yok olması (bu benim teorim, belki geçerliliği yoktur)

gibi sebeplerden dolayı bu kişilikli binaların yerine dikilenler çarpık çurpuk dikdörtgen gibi dümdüz ve çirkin binalar oldular. 1950 sonrası dönemde buna modern mimari diyorlardı. bugün nişantaşındaki, gümüşsuyundaki o köşeli ve beğendiğimiz apartmanlar bunların ilk ve özenilmiş örnekleriydi. eleştirildi bu binalar ama apartmanda yaşamak modaydı, lükstü ve özenilen bir şeydi. sonra onların kötü taklitleriyle doldu her yer.

sorun şu ki sivas, kütahya, ankara, izmir, kayseri... sadece istanbul değil, hiçbirinde mimari kültürümüzü yeni yapılan binalara aktaramadık. şehirlerimiz şahsiyetsiz, bir örnek ve ışıksız beton yığınlarına dönüştü. bunun asıl sebebi olarak cumhuriyet döneminde aristokratların dışarı gönderilmesi, sanattan, estetikten anlayan devlet görevlisi kalmaması falan gösterilebilir belki. halk da bilmukabele eğitimsiz ve başını sokacak yer bulma derdinde. böyleyken böyle oldu işte.

istanbul'daki güzel ve geleneksel semtleri hep kaybettik. aksaray, bağdat caddesi ve çevresi, vatan caddesi'nin bulunduğu bölge, beşiktaş ve nişantaşı bölgesindeki bürokrat konakları... bi bok kalmadı.

ben en çok ne mi beğeniyorum

roma'yı, nice'i çok beğenirim. akdeniz mimarisi böyle panjurlu, açık renk boyalı evlere bayılırım. toulouse'un mimarisi çok hoştur, kırmızı kiremit cephelidir bütün binalar. hollanda'da da 3-4 kattan yükseğe çıkmayan mütevazi ve sevimli binalar var onları çok severim. bizim yapılaşma bok gibidir. içinde oturanların profilini yansıtır.

site muhabbeti, mimari deger degil, tamamen guvenlik nedenleriyle tercih ediliyor. Avrupa genelinde bulunmamasi normaldir. Bu "Rezidans" denen cakma yapilar da Kuzey Amerika'daki Condo mantigi iste. Yalniz yapinin kalitesi bir nebze iyi olunca bizimkiler New York ile yarisan fiyatlarda satmaya calisiyor evleri.

@i ve been mistreated
-kimi yörelerde gayrimüslim ustaların yok olması (bu benim teorim, belki geçerliliği yoktur)

bu senin dediğini uzun zaman oldu nerde kimden duymuştum ama tv'de bir bilim insanıydı galiba konuşan, özellikle istanbul'da sadece inşaat için değil değil bir çok zanaatın ermeni rum nüfusun elinde olduğunu onlar gidince yapacak adam bulunamadığını falan. dediğim gibi tam hatırlamıyorum o yüzden detay eksik ya da yanlış söylemek istemem.

konuyla ilgili ise aklıma hep şu gelir, moda gibi, kurtuluş gibi, pera gibi güzel mimariye sahip evlerin bulunduğu muhitlerde dolanırken mesela 10 evin arasında bir tane dümdüz sıfır estetik bir ev görürüm. ulan derim hadi inşaat ve mimari estetik adına hiçbir şey bilmiyordun, feyz alacak hiçbir kimsen yoktu şu evin yanındaki karşısındaki, sokağın başındaki evlere de bakmadın diye.

abi bu yapılaşmayı beğenmek için çıldırmış olmak lazım. dışı havuz dibine konulan taşlarla döşeli, üstünde ahmet inşaat yazan evleri falan beğenmek için deli olmak lazım heralde.

buradan su sonuc cikiyor, ulke olarak estetik algimiz yerlerde dolasiyor. e peki mimarlar bu duruma neden bir el atmiyor?

(şu andan itibaren yazacaklarım tamamen pesimist varsayımdır)

mimarlar neden el atmıyor? çünkü para mimarlarda değil de ondan. inşaat sektörünü elinde tutan hanzoların estetik anlayışı, güzellik algısı olduğunu sanmıyorum. inşaat sektörü denince aklına ilk kim geliyor mesela? hah işte ondan dolayı. hadi büyük projeleri bi kenara bırakalım. küçük projeleri yapan müteahhitler de tek bir projeyi 20 binaya uygulamak varken her bina için mimara para yedirmekle, beklemekle, mimarın yaptıracağı işin detayıylaa uğraşmaz. ayrıca binaları yaptıranlar çoğu zaman şahıslar değil yıkılan eski bir binanın sahipleri, ortakları oluyor ve bu işi müteahhitlere havale ediyorlar. belli bir zevki yansıtacak bir bina çıkması zor oluyor yani. ortalama bir insanda mimari algısının ne derecede olduğunu şehirlere bakarak anlamak da mümkün zaten. mimarların da öyle çok bir estetik algısı yokmuş ya da varsa da fazla umurlarında değilmiş gibime geliyor. kendilerini hiç konuşurken görmüyorum. doksanlarda görürdüm. belki artık bıktılar konuşmaktan. bir de bu işin iktidar ve belediye yönü var. eğer mimari politikamız olsaydı dikilen her binanın uyması gereken estetik kurallar olurdu. iktidarlar bu konuda yasalar çıkarır, uzmanlar yetiştirir, belediyeler de bu konuyu denetlerlerdi. imarın ne büyük bir rant olduğunu bildiğimiz için az zamanda az para harcayarak çok para kazanmak ön planda olunca kimse böyle şeylerle uğraşmak istemiyor. devletin yaptığı birbirinden korkunç ve iç karartıcı okul, hükümet konağı, vergi dairesi gibi ucubeleri gördükçe zaten otoriteden umudu kesiyorsunuz. abdülhamit devrinde yapılmış vilayet binaları cumhuriyet dönemindekilere on basar. çırağan'daki kaymakamlık binası her önünden geçtiğimde bana mutluluk verir mesela ama şişli'deki gökdelenden bozma çirkin belediye binası için aynı şeyi söyleyemem.

şehrin önemli merkezleri mesela benim en iyi bildiğim bölgeler beşiktaş ve üsküdar tam anlamıyla bir beton yığınıdır. yıkılamayan binalar ya ibadethanedir, ya vakıftır ya da kaderini bekleyen viranedir. zevk ve para sahibi malikin kurtarmaya çalıştığı da tek tük köşkler apartmanlar vardır kenarda köşede. ama sarıyer tepelerinde, boğazı doğrudan gören değirmentepe bölgesinde çok ilginç sivil mimari örnekleri var. çok zenginler burada yeni inşaatlar yapıyorlar ve çok göz alıcı ilginç binalar var. bunları herkes göremiyor. eminim zekeriyaköy civarlarında da siteleşme haricinde müstakil bu türden evler vardır. bunların kimisini de sonradan görme ya da zevksiz olarak nitelendirmek mümkündür tabii ama beton yığınlarından güzel göründükleri kesindir.

özet:

estetik yapılaşma şehir merkezinden şehrin dışlarına doğru kayıyor.

Türk mimarisi deyip genellemeyeyim de, son dönem apartman mimarileri müteahhitin sıçtığı yekpare boka bakılarak feyz alınmış.
Ayrı bir parantez açarak:
(bkz: türk tipi okul mimarisi)
Burada bir örneği incelenmiş.

hocu mimarlar nasil el atsin? bu sektor nasil isliyor saniyorsun ki? mimarin yapabilecegi seyler, tamamen musterinin bilgisi, capi, ne kadar duzgun is yapmak istedigi vs ile alakali. Yani biz ressamlar ya da sairler gibi tamamen keyfi bir sey uretip bunu topluma arz ederek bir sey insa edemeyiz. Cunku bir tablonun masrafi, boya-tuval vs ile de ki 300 lira olsun, bunun ustune sadece sanatcinin emegi var, kac gun surerse artik. Ancak yapi dedigimiz seyi, birkac mimar oturup haldir huldur tasarliyor, ardindan muhendislere gidiyor o cizimler, onun koordinasyonu, insasi filan derken her seferinde milyonlarca dolarlik is cikiyor. Ustelik sen ofiste istedigin kadar iyi is uret, musteri onu oyle bir muteahhite verir ki, adam senin projeni siker atar. Kotu mimar yok mu? Tabii ki var ama sorunun kaynagi cok daha genel, kultur meselesi. Mesela AKP'nin icraatlarina filan da bakarsan (gezi parki, haydarpasa projesi, 3. havaalani vs) adam tamamen "ben bilirim, ben yaparim" havasinda. Tamamen hukuksuz, cahil isler. Hayir ben demiyorum ki politikacilar super planlama yetisine sahip olsun, hepsinin mimarliktan doktarasi olsun. Lan mimarlar odasi, adamlar yillarini vermis bu meslege, bir dinle yahu?

Bu arada begendigim mimari olarak Danimarka-Hollanda civarlari diyebilirim. Resmen kotu is cikmiyor bu ulkelerden. Zaten mimarlik konusunda su anda kuzey avrupa ulkeleri almis yuruyor.

Babam calismiyor diye annem ve kardeşim adama laf sokuyo ya. Yuh artik seviyeye gel.

pardon da neden ortalığı yatıştırmaya çalışmıyorsun madem? "yetmedi mi sabahtan beri birbirinizi kırdığınız?!" de odana geri çekil madem. bazı bazı evde sakinleştirmeye yatkın biri gerekiyor.

çek vur sevaptır

@kaymak: yahu sabahtan beri dokmedigim dil kalmadi. Tutuyor biri aliniyo, babam haklisin diyo, annem "hii hep ben kqristiriyorum ortaligi di mi?" diyo. Yine basliyolar kavgaya beni de o cendereye aliyolar bu sefer. Ben her seferinde ortami sakinlestirecek bilgelik te& sakinlikte şeyler söyleme enerjisi bulamiyorum kendime. Kendi derdim boyumu asmis zaten. Bir de bunlara hakemlik yapiyorum.

raavann +1
insan dogasina aykiri, kulturel bir sey aile.

abi türkün makus kaderi bu yapacak bişe yok. ben artık fb'tan vs yavaş yavaş haber siteleirni de kaldırıyorum. moralimi bozuyor sadece. amerikaya göç edip salak gibi yaşamak istiyorum. cebimeki paraya diksin gözünü ABD umrumda değil yeterki mutlu yaşayayım. türk olmak ağır yük.

ayrıl

ayrı eve çık.

benim babam kendi kendine evdeki parkelerle bile kavga edebilen bir adam. defoldum gittim rahatladım. senin gibi üç kardeş falan değilim tekim bu arada. evde huzursuzluktan zevk alan tek bi insan olsa bile yetiyo.

cumadan beri yanlarındayım. gene babam kendi kendine bağrış çağrış. söz de anama bağrıyo ama anamın kabahati yok biliyorum, sadece adamın canı bağırmak istiyo bağırıyo bu kadar. ne durcam aynı ortamda be.

kaymak abla bi yerde haklı lakin laf anlayan insan var, laf anlamayan insan var. bununla imtihan olmayanlar dilerim hiç olmasın ömrü boyunca. varsın bizi anlamasınlar.

Su an evden ayrilacak ekonomik şartlar olusmadi. Üstelik ev ekonomisine mutlak bir katli saglamam gerekiyor. Şartlar olgunlassa giderim zaten.

@truman: 35 sene tekstil atölyesi işletti. Gecen haziran is yapamadigi için kapadi. Sonra epey ni ise girdi ama dikiş tutturamadi. Antropozun eşiğinde zaten. Allahtan gamsiz da depresyon gibi bi belaya bulasmiyor.

@emirkulu: aynen ya. Utu bozuldu, nerde bu utuuuuu diye bir saat (cidden bir saat) bagris cagris. Lan bozulmuş iste. Birak bugün de utu yapma. Sanki dünyanın sonu. Kavga olsun da nasil olursa olsun. Ekmek gibi, su gibi bi ihtiyaç olmuş @truman un dediği gibi.

2 kişiden sonra, kişi sayısına göre sorunlar logaritmik olarak artar. minimum iki ayrı eve dağılarak x üzeri n-1 miktarında azaltılabilir kavgalar.

do you know ikea ?

antikacılara bakmanı öneririm

Ev nerde?

@vercingetorix, beraber girelim mi ?

www.bulabilirim.com

bu siteye de bakabilirsiniz çok değişik şeyler mevcut.

Ev nerde'yi trollemek için sormamistim, fikir vermek için sormustum ama neyse..

lava lamp alsana bi tane, hep icimde ukte kalmistir, alamadim gitti kac senedir.

thomas calculus'u okumaktan başka çare yok bence.

internette hatta youtube'da bilal'e anlatır gibi anlatan videolar var.

denildiği gibi thomas calculus da tam bu işe yarar.

introduction to calculus diye aratabilirsin.onun dışında anadolu üniversitesinin analiz notları vardı yanlış hatırlamıyorsam.

boş zamanlarımda öylesine khan academy'den çalışıyorum calculus ama calculus II nedir, neleri kapsar hiçbir fikrim yok. belki düşük seviye kalabilir senin için.

Khan's academy oldukça iyi temeli oradan oturtacağım da, bir süre sonra basit kalmaya başlıyor. Calc 1 limit-türev-integral. Calc 2 de seriler-diziler bu arada.

tutorial.math.lamar.edu

thomas stewart adams hep iyi kitaplar. bunlardan herhangi birine çalışabilirsin. bunların yanında konuları daha kavramsal daha sezgisel açıklayan bir de gilbert strang ın calculus kitabını önerebilirim. ona da bir göz at bence. gilbert strang şu mit nin open course ware inde lineer cebir anlatan adam.

25 yaşındayım en sakin dönemimdeyim.

Onun yaş aralığı belli olmuyor diye biliyorum ve adı da ikinci ergenlik sanırım. Ben öyle bir dönemden geçtim evet..

ben de tam belirttiğin dönemlerde ergenlik benzeri bir süreçten geçtim şimdi karakterim oturdu, amma malmışım o zaman diyorum

hafiften mitolojik, astrolojik, sosyal deney veya her ne ise ona benzer bir tespitte bunun gibi bi bilgi görmüştüm.

komplo teorisi, koca karı uydurması gibi şeylerdi çoğu fakat biraz düşününce de olabilitesi var gibi gelmişti.

28-30 yaş bunalımlarından falan bahsediyordu, hayatın o dönemine kadar duygusal erişkinliğini tamamlayamamış bireylerin bu süreçte ölümü çok düşündüğünden, hayata karşı çok kırılgan olduklarından falan bahsediyordu. bu dönemi zararsız atlatanların, yapması gerekenleri zaten normal ergenlikten 28 yaşına kadar geçen sürede yaptığından, bu dönemde zorlananların ise değiştirmesi gereken şeyler olduğundan bahsediyordu.

ve ben de böyle bir dönemden geçtiğimi söyleyebilirim.

Maalesef var. Şahidim. 28 yasima günler kala full time bir ergen gibi hissediyorum. Kafam inanılmaz karisik, sürekli bir şok hali. Nerede nasil davranacagini bilememe, huyun suyun değişmesi.
30 dan sonra karakter oturuyor diyorsanız biraz daha disimi sikayim bari.

Tecrubelerim şöyle: ODTÜ'yu birakip evime döndüm. (3.sinifta idim)
Bu arada ağır depresyon teşhisi ile antidepresan kullaniyordum. Düzenli olarak da psikologa gidiyordum. Acaba budist rahiplerle munzevi hayatı mi yasasam, yoksa dansçı mi olsam gibi ikilemler icindeydim. Sonra intihar girişimi falan derken en dibe vurunca ayaklar, su yüzüne çıktım yavaş yavaş.. Tabii ki bir iki çok önemli insanin desteği ile oldu biraz da bu. 22 yaşımdaydım.

inanılmaz ergendim ben de. bir kaç sene önce geçti. (31)

Varsa da ben henüz erişemedim çünkü ailecek ergen takılıyoruz bunalımdayız

oluyor ya tam 23-24 gıbı cok kotu zamanlar gecırdım ben de. yenı yenı su yuzune cıkabıldım. hala da ara ara gelıyor bu ergenlık.

Benim zamanımda ergenlik bilinmiyordu, normal büyüdük biz. O yaşlarımda duygusal olarak değişiklik olmadı, sinirlerimi, duygularımı kontrol etmekte zorlanmadım. (54 k)

Bu dediklerin menopoz ve gebelik belirtileri. Menopozda ve gebelikte oluyor duygusal devinimler; hiç olmaz zamanda ağlayıveriyorsun ya da sevinince epeyce seviniyorsun havalara uçuyorsun filan.

gercekten var miymis oyle bir sey! simdi rahatladim. ben tam o donemdeyim/25 y.

yoo ben duymadım böyle bi şey. 22 yaşından beri filan çok olgunum. asdlfjd. quarter life crisis diye bi şey var o yaşlarda yaşanan ama onun da ergenlikle ilgisi yok.

30 yaşındayım, 13 yaşından beri kesintisiz ergenim, saygılar.

çoğu arkadaşımızın 24 yaşında ergenlikten çıktığını zannetmiyorum ki bir de ikincisine girsinler.

bu kadar basit.

bizim erkeğimizin ergenliği bitmez

aha babam 65 yaşında hala ergen. yeminle.

dağcılık bireysel bir spor değil bence. ağrı dağı 4200 kampında nefes alamayacak gibi olmuştum örneğin. orada geberip gitseniz sizi ancak çakallar bulur. o nedenle kulüplerle takılmanızı öneririm.

dağa tırmanmaktan ziyade trekking tarzı şeyler düşünüyorum, likya yolu, camino santiago gibi.

Serdar Kılıç'ın doğa ile ilgili programlarını izleyin öncelik olarak, sonra doğada hayatta kalma ile ilgili kitaplar öğrenin, işin teorik kısmını halledin; mesela yön bulma, su bulma, harita okuma, ateş yakma, barınak yapma gibi; bu becerileri şehirde halletmeye çalışın. daha sonra sizden tecrübeli biri ile ya da tek başına olmaya karar verdiyseniz bilindik bir yerde(likya yolu, karabük yenice ormanları, aladağlar) kamp yapın, teorik öğrendiğiniz şeyleri pratiğe dökmeye çalışın;

Burada en önemli nokta doğayı nasıl bulduysanız öyle bırakın. Ana amacınız bu olmalı; örnek olarak ateş yakmayın yerine dağcıların kullandığı ocaklar var onu kullanın, barınak yapmak için ağaçlara zarar vermeyin bir ufak çadır ya da bivak kullanın, hatta çadır kurduğunuz zemindeki bitkilere bile dikkat edin; olabildiğince çim ya da toprak zemine çadır kurun, ısınmak için kendi vücut ısınızı korumayı öğrenin.

Kurt ya da yılandan çok normal insandan korkun bence, zaten bilindik bir yere giderseniz bu gibi tehlikeler olmaz kurt da yılan siz ona tehlike arz etmediğiniz sürece da insana saldırmaz, büyük ihtimal insandan kaçarlar.

Son olarak bu işler için başlangıçta yaz ya da bahar etkinliği olarak düşünün, kış için çadır ve uyku tulumu için extreme ürünler kullanmanız gerekir.

Doğada temiz su elde etmek en önemli meseledir, bunun için su filtreleme işini öğrenin; bu sorunu garanti altına almadan gitmeyin hiçbir yere, en azından su kaynaklarını öğrenin derim ben.

oldu bi de jenerator, kettle vs gotursun tam olsun. dogayi nasil bulduysaniz oyle birakin kismina katilmiyorum. orada dogayla bir iliski kurmaya calisiyosun. atesini de yak istersen dallardan kendine mizrak da yap.
her oldurdugun bitkiden sonra ruhuna dua edersin bi de sadkljksdjlajdlk

göğüs kasların kuvvetli mi? önce dumbell ile göğüs kaslarını güçlendirebilirsin. ben spor salonunda çalışıyorum, makine ile kol- göğüs güçlendirdim, şinav sayım öyle arttı.

insanity nin icinde bi tane de ust govde calismasi videosu vardi extra olarak. dumbell falan da kullaniliyordu. haftada 1-2 onu da deneyebilirsin mesela

bana sözlükten msg at. sorununu çözeceğiz.

Zamanla oturacak ancak biraz çabalamanız, savaşmanız gerekiyor. Ben 10 şınavdan sonra bir tane bile yapamayacak hale gelene kadar zorluyordum mesela kendimi, sonrasında kendime 2 dakikalık bir dinlenme süresi verip tekrar başlıyordum çekmeye çalışmaya. Bu şekilde 10arlık 5 seti yapmaya çalışıyordum, tamamen olmuyor ama yere yapışana kadar (kendinizi de sakatlamamaya dikkat ederek, o sınırı zaten algılarsınız) devam etmelisiniz.

Neferkitty'nin önerdiği de oldukça mantıklı, biraz daha güçlenip normal şınav pozisyonuna geçebilirsiniz.

Plank için ise süre tutmanızı tavsiye ederim. İlerletmek zorunda değilsiniz, en azından 1-2 hafta için. 30 saniye kalabiliyorsanız 30 saniyenin altına düşmemeye çalışın, sonra 5-10 yükseltirsiniz.

Bu hareketleri uzun vadeli olarak düşündüğünüz takdirde sorun kalmayacaktır :) ben de çok yılgınlığa uğruyordum, bunu o şekilde engelledim.

eskişehir
belki antalya
amasra (amasya değil)
muğla (sahil tarafları)

karadeniz

Olympos tarzı yerler bu mevsimde nasıl oluyor bilmiyorum ancak kafa dinlemeye giden çok, bir araştırabilirsiniz.

gökçeada

bize gelin. ıspartadayım ben eğirdir gölü falan var. sıkıntı da çekmezsiniz.

abant

Bozcaada dense hadi belki de gokceada nedir ya sallamasaniz bi de. Vapur bile yoktu bugun siz gidince de mahsur kalmayacaginizin garantisi yok bir iki gun. Kaldi ki insan yoktur simdi orda. Neyse ben ayvalik cunda canakkale taraflari diyorum gelin gezin bu taraflari.

kuşadası ve bodrum sessiz, sakin ve sıcak ama yağmur var devamlı. iki hafta sonra olabilir.

polonezkoy

kıbrıs

alanya, 0 sıkıntı, az insan. güneşli hava (bu gün için yarın ne olur bilemiyorum)

abant+1

Bozcaada ya da ayvalık.

selam
fono kitapları var ama bizim goethe'deki hoca onları çok tutmuyor. ben de almancam geliştikçe kitaplar da bazı hatalar gördüm.
ingilizcen varsa, almanca - ingilizce dual kitaplar var. faust'un var mesela. ebook olarak var mı bilmiyorum.
bir de arkadaş kitabevi'nde deutsche bücher kısmında çocuk kitapları var, ben grimm masalları'nın almancasını aldım oldukça güzel.

var:)

hocam sen cok yanlis gelmissin

su an degilim ama kibris kraldir

kıbrıs'dan memnun olan arkadaslar nedenini bana da söylerse sevinirim 5 yıl oradayım belki bende mutlu olurum.

Kötü değil buralar ya. Çay ucuz, vergi az, kafa rahat. Her şeyi geçin AKK'si olmayan interneti var Türkiye AKK'li fiyatlarından ucuz.

Kıbrıs çok ayrı bir ülke. İlk başta dinci falan yok...

Huzuru arıyorsanız sevdiğiniz olacak sessizliğin ve sakinliğin tadını çıkarıp, eğlenirsiniz.
Kekoysanız paranız olacak kumar içki vd.. eğlenirsiniz.

Öğrenci veya askerseniz sıkkınlığa mahkumsunuz.

eğer gerçekten yardımcı olmak istiyorsan sadece şirkete ait motoru kullanarak çalışabileceğini söyle, motoru da değiştirip özellikle yavaş giden bir model al. hız yapmak keyif vermesin.

motora herhangi bir ayar çekilebileceğini sanmıyorum, yapılabilse bile neticede adam motorcu olduğu için daha kolay bir şekilde ekarte edebilir.

sürüş eğitimine göndertebilirsin, bilinçlenmesi açısından faydalı olacaktır

sigortasi neyim yap olurse basina bela olmasin

çalıian arkadaşın a2 ehliyeti var.şirket motorunu kullanıyor ve sigortalı.motor eğitimine göndermek iyi fikir ama

bende çok kuryelik yaptım bir pizza şirketinde, onun hız yapmasını engelleyemezsin ki sen ne kadar paketin geç kalması önemli desen bile aslında önemli. müşteri memnuniyeti ve paketin sıcak gitmesi için önemli. geç kaldığında vs. azarı ilk kuryeler yer maalesef
ayrıca motor sürüyor araba değil amaç zaten trafiğe takılmadan gitmek aralardan geçmek vs. kolay kolay kaza yapmaz merak etme.
ama deli sürmek vardır hızlı ve düzgün sürmek vardır bu ince çizgiyi bozmasın yeter

Eğitimler şurada safetyturkiye.com
Eğitimde alması gerekeni alan insanlar gerçekten daha mantıklı hareket etmeye başlıyorlar. Özellikle motosiklette bilinç düzeyi arttıkça hem daha sakin, hem de tüm tedbirleri alarak kullanıyorsunuz.

Egitim ise yaramaz. Adam kurye ise ikiteker uzerinde yeterince vakit gecirmistir, vizyonu oyledir. Yapacagin sey en ufak kazasinda tum masrafi ona yuklemek. Motorun kenarini mi surttu, komple degistirip maasindan kes bakalim bi daha yapiyo mu. Veya basina bi is gelince, kolu bacagi kirilinca anlayacak o zaman gec olacak. Kaybettiklerini parayla da geri alamayacak. Egitime giderse sadece daha kontrollu sekilde daha fazla hiz yapar. Dedigim gibi vizyonla alakali

@icim urperiyor Eğitim her zaman işe yarar.
Linkteki eğitim hızlı motosiklet kullanma eğitimi değil, güvenli sürüş eğitimidir. Motosiklet kullanıcılarının bilinç düzeyleri arttıkça hızları düşer. Çünkü gerçek sınırlarını anlamaya başlarlar. Cahil cesareti ile hareket etmezler.
Kaza yapıp hayatını kaybeden olursa masrafları kimden alabilirsin?

iyi otellerde converter oluyor resepsiyonda. yoksa en yakın best buy'a gidiyorsun 20 dolara filan hallediyorsun.

Bu arada orada voltaj zayıftır. aletler çalışır ama yavaş çalışır veya yavaş şarj olur.
büyük marketlerde de bulabilirsin, seyahat valiz vb reyonunda.

Yahudiler tekvücut değiller, tek ülkede de değiller - o açıdan Yahudisine göre değişir yanıt. ha ama, en büyük federasyonu Alman Yahudi örgütlerinin, Müslümanların yanında ve pediga'nın karşısında saf aldı.

alman yahudilerini sormuştum, evet. yani alman ırkçı tehdidi altında kalabilecek olanları.

eh, Alman Yahudileri de tek görüşte değil ama dediğim gibi en büyük federasyonu Alman Yahudi örgütlerinin, pediga'ya karşı çıktı. federasyonun daha doğrusu merkez komitenin bahsettiğim, resmi tanımlaması pediga için; "neo-nazilerin, aşırı sağcı partilerin ve en sonunda göçmen karşıtlıklarını ve ırkçılıklarını rahatça dökebileceklerini düşünen bir takım Alman vatandaşlarının karışımı" şeklinde.

pediga ancak kendi tanımlamasına göre anti-Semitist, homofobik yahut kadın karşıtı falan değil - içlerinde Alman Yahudileri de var ve bunu propaganda için de kullanıyorlar zaten. içinde müslüman olmayan göçmenler yahut yarı-göçmenler dahi var.

oranlarsan ama pediga taraftarı olmayanlar ve karşı olanlar, taraftar olanlardan daha fazla şu anda Alman Yahudisi nüfusu arasında.

Kargo bedava olayi Turkiye icin gecerli degil.

Yollayip yollamama olayini bilemiyorum malesef ama yollamiyorsa borderlinx ile alabilirsiniz.

amazon'da varsa aynısı oradan alabilirsin.

yoktur.

yoktur. düzgün yetişse de yoktur. dünyaya gelmeyi kendi istemedi. tüm mesuliyet anne babadadır.

mesuliyet yoktur vicdan ve vefa borcu vardır.

@from potomac to kuban +1

Yoktur..

İleride bana bakarlar düşüncesiyle çocuk dunyaya getirilmesine de karşıyım..

@nawar borç karşılığı verilmesi gereken bir şeydir. böyle bir yükümlülük altına girmeyi istememiştir çoğu kişi bence.

böyle bir yükümlülük altına girmek istemezsen yani bir şekilde sana bu sorulursa ve ailen de bu karardan haberdar edilirse ya asla doğmazsın ya da doğrulup cami önüne bırakılırsın. öte yandan ailen senin ilköğretim, sağlık, barınma ve giyinme ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra istediğin istisnasız her şey sakız bile dahil senin bu "mukavele"yi imzalayıp o borç altına girdiğin anlamına gelir. aksi durumda 18 yaşına geldiğinde seni kapının önüne koymalarına laf etmeyeceksin o zaman.

vefa borcu da orada başlıyor zaten. seni yetiştirirken sana bu yasaların getirdiği zorunluluklar dışında bir ekstra ilgi göstermeyene borçlu da hissetmiyorsun.

bu arada zamanında o cümleyi kullanmış biri olarak söylüyorum "istediğimi alacaksınız. bana ne o zaman doğurmasaydınız." son derece ergen bir tavır.

@nawar senin bu anlattıkların yüzünden ebeveynler doğurduklarına karşı sınırsız bir egemenlik anlayışı içerisine giriyor. bu hissiyat onların evlatlarına karşı aldıkları tüm kararları meşru kılıyor.

Ailede sorumluluklar yukarıdan aşağıya çalışıyor. Aşağıdan yukarıya olduğunda; anne babanın beklentide olmasını, zorunlu gibi bakmasını hoş bulmuyorum. (Muhtaç olmaları ve yardıma ihtiyaçları olduğu durumları ayrı tutarak.)

Yasal olarak da bakıma muhtaç anne ve babanın bakımı evladının sorumluluğunda oluyor.

İçinde yetiştiği topluma karşı mesuliyetleri de var. Denge kaçar öbür türlü.

ahmet ümit'i görmüştüm tramvayda. hatta gelip yanıma oturmuştu.

bülent ersoy..

thy antalya uçağında görmüştüm

yıldırım türker.
gayrettepe metrosunun merdivenlerinden iniyodu, ellerinde pazar poşeti vardı.

tarık mengüç ve ajdar.

eminönü'de iskelede kadıköy vapurunu beklerken oğuz savaş'ı görmüştüm. görmemek imkansız zaten 2.13 adam. "anaa oğuz savaş lan" dedim kendi kendime ama o duymadı, uzaktaydı biraz. gidip imza mimza istesem mi diye düşündüm ama baktım etrafında ilgiyle bakan kimse yok, adam gayet sıradan bi' şekilde diğerleriyle birlikte vapur bekliyor, neyse dedim şimdi rahatsız etmeyeyim.

ben vapur beklerken biri imza istese sinirlenirim açıkçası.

popstar yiğit

dolmuş şöförü olmuş

Ben Afroditle aynı uçaktaydım :) Havaalanına inince bana yol sordu hatta :)

rüştü asyalı. hatta kaymakamlığın ordan geçiyor mu abi diye soru sormuşluğum bile var.

metrobüste necip uysal'ı görmüştüm.

Sebnem sonmez (besiktasta vapur beklerken)
Ajdar (kadikoyde otobus duraginda)

metrobüste 3-4 defa erdal bakkalı gördüm.

Taksim hacıosman metro hattında mert fırat'ı görmüştüm

Kadıköy Bağdat caddesinde dolmuşa binip bir tane Feneryolu uzatır mısınız dedim ve bir baktım parayı alıp uzatan amca Gazanfer Özcan.

Topçular feribotunda Mesut Yar'ı gördüm.. adamın saçları bembeyazdı tanıyamadım önce.. insanlar resmini çekmeye başlayınca dikkatli baktım öyle tanıdım..

sener sen, tunel'de gormustum

ivana sert. bide niran ünsal, mehmet ali erbil

selin demiratar.

taksim'de metrodan indiğimizde şişhane için nereye gitmesi gerektiğini sormuştu.

ajdar. fotoğraf da çektirdik minübüste

Bizim bolum baskani. Unlu ne arar la toplu tasimada.

çok garip ama ben ankara metrosu'nda barbaros şansal'ı gördüm. ankara'da ne işin var amk.

herkes ajdari gormus, biri şu adama araba alsın.

bennu yildirimlar minibuste gormustum. yer verecektim sonra vermedim vazgectim. iki uc durak sonra indi zaten

1980lerde Eminönü'ne giden bir belediye otubüsünde rahmetli Safiye Ayla arkamızdaki koltuğa oturmuştu.

paran ne kadar? hangi ülke?
amerika'daysa orada türk avukatlar var onlara danışabilirsin ama 1000-2000 dolarlara çıkabilir avukatlık ücretleri. az bir şeyse değmez.

para çok büyük meblağ değil ama yaptıkları sinirime dokundu.
para 93 lira. ülke de amerika.

o zaman tehdit et legal yollara başvuracağım filan de. amerikan şirketleri legal deyince korkarlar.

ettim daha bugün. bakalım ne cevap gelecek.

bence mevsimsel. günler kısa bütün günün işte geçiyor gibi hissediyorsun. Yazın gayet mutlu mesut çalışıyorduk.

hep değil ama çoğunlukla.

kapitalist sistem insanları kullandığı için mutsuzlar.

nadiren.

çünkü rekabet var. birbirlerini kıskanan, öne geçmeye çalışan, aşırı hırslı insanlar var. daha küçük,az çalışanlı şirketlerdekiler daha mutludurlar bence. istisnası vardır tabi illa ki.

mutsuzlar…mutlu olan tipler ailevi sorunu olan tipler, mutluluğu burada bulmuşlar ama normal insanlar mutsuz çünkü her şirkette mobbing var. profesyonellik yok.

Mobbing var. Cok mesai var. Para az. Stres cok.

Hayir hep mutsuz degil.

Misal asagida bir liste var, sirket calisanlari tarafindan anonim olarak dolduruluyor ve calismak icin en iyi sirketler listeleniyor:

www.greatplacetowork.com

Her sirketin yaninda da "read the review" linkinden detayli sonuclara ulasabilirsiniz.

valla işyerinde dönen muhabbetler pek açmıyo beni,

bi de yaptığım işte, çeşitli sebeplerden dolayı, pek fazla bir artı değer katamadığımı düşünüyorum. o sebepten pek mutlu olduğum söylenemez, mutsuzluk diyemesem de.

Greatplace to work listesinde belirtilenler yurtdışındaki firmalar. O firmaların Türkiye şubeleri maalesef yurtdışındaki gibi yönetilmiyor. Bu listede bulunan firmaların birkaçında çalışan arkadaşlarım var, hepsi mutsuz...

daha dün okudum bir yerde; yüklü miktarda parası olsa mevcudun %78'i şuanki işini yapmayacağını söylüyor.
ki ben de öyleyim. çalışmak zorundayım para kazanmak için. sadece o kadar.

Hepsi mutsuz değil. Is yuku az olanlar hep sohbet muhabbet halinde. Kahkahaları gırla.

Sürekli var. Bizde de şu an ortam barut gibi.
Patronların büyük çoğunluğu hep kendine yonttuğu ve çalışanını zaten zerre düşünmediği için gayet normaldir. Mutsuz hep çalışandır.
Istisnaları var tabi. Ama yoğun çalışma hayatı, tempo, stres vs.vs.vs. insanı mutsuzluğa itiyor. Bundan ne kadar az etkilendiğin önemli tabi kişisel olarak.
Mesele bu bence.

ben mutluyum lan niye mutsuz ki herkes

edit: ailesel bi sorunum da yok ayrıca

barron's toefl ibt.

az önce kitapçı da onu gördüm de emin olamadım almak için. internetten alabileceğim bir yer biliyor musunz?

ben olgunlardan almıştım. malum online ortamlarda da var sanırım.

barron bana gereksiz zor geldi ya. speaking ve writing icin longman gercekten birebir diyebilirim. daha iki gun once girdim sinava.

ama listening mesela, barron'unki gibi upuzun dinlemelerden olusmuyor toefl'da. ama longman'dakiler de cok kolay kaliyor.

reading'de de barron'un sorulari cok kolay kaliyor.

bu ikisi arasindaki farki bu sekilde anlatabilirim. cambridge iyi diyorlar ama bakmadim hic. yaniltmayayim.

kitabı nerden aldın online alabileceğim bir yer önerebilir misin biliyosan?

sise yani bottiglia'dan geliyor olabilir fici barile sanirim.

viyana tabi. prag'ın bir olayı yok, kız arkadaşım ile ordaydım pek bi albenisi yoktu. gün batımına karşı 3 saat yeterli prag için.
ama viyana......

viyana, geze geze 1 haftada bitmez. cok daha güzel. budapesteden daha yakın.

budapeste'ye daha yakin oldugu icin yolda daha az vakit kaybedersiniz. ama budapeste'nin biraz daha büyügü viyana. cok denisik gelmez. prag daha güzel <3

shi aila +1

prague daha kendine has bence de. almanya'yı ya da batı avrupayı gördüyseniz prague, görmediyseniz viyana.

Her iki sehirede gittim, 1 gunluk dusunuyorsaniz kesinlikle prag. Viyana onemli alanlari genis bolgelere dagilmis oldugundan oyle bir gunde tadi damaginizda bile kalmaz. Ama prag herseyi yapmak icin yeterlidir 1 gun

prag'da 1 gunde her seyi gorup doyarsiniz, ama viyana'ya 2-3 gun yetmez gibi

Prag

Bana ikisi de Budapeste'den daha guzel gelmemisti zaten. Ama ikisinden biri diyorsaniz Viyana derim ben. Prag'dan pek birsey anlamamistim. Bir koprusu var, bir de gotik bir yapi vardi, bunun disindakayda deger birsey yoktu. Prag'a gidip bayildim diyenler de var ama ben anlam veremiyorum. Ote yandan Viyana da oyle hayran kalinacak bir sehir degil, ama Prag'a tercih ederim kesinlikle.

Prag. Viyana'ya 1 gün kesinlikle yetmez. Prag çok daha küçük ve gezilebilir.

1 gunluk ise, prag.
genis bir zamanda viyana.

Viyana her sekilde kazanir da maalesef bir gununuz varmis.

viyanaya 1 gün kesinlikle yetmez. yazıktır günahtır.
prag derim.

reptilla, ben viyana'ya iki kez giderek yeterince görebildiğime inandım şehri :D

yani bir gün ayrılacak bir yer değil viyana.

ben prag'a çok büyük beklentilerle gittim, hiç hayal kırıklığına uğramadım. gördüğüm en güzel yerlerden biri diyebilirim. bir güncüğünüz varsa prag'da geçirin madem. viyana'ya kıyasla daha küçük. hem de daha ucuz.

www.eksiduyuru.com

hiç isim vermeden göndermezler de sallama bir isim verirsin anca

ulaştırma bakanlığı sıkıştırdıkça, firmalar da daha çok tc kimlik ve tam kimlik bilgisi istemeye başladı. farklı firmaların farklı şubelerinde şansını deneyebilirsin

ikinci el alım satımı ile ilgili yaşadıklarımdan ötürü önerim şudur. toplumda genel bakış açısı da şudur: her araba alınır satılır, yeter ki fiyat tamam olsun. senin için olabilir geliyorsa, beğeniyorsan; bu arabaya kaç para verirsin bunu belirle ve o fiyatı öner. mesela 33 bin veririm de işine gelirse adamın, al. (28 veririm diyorsan alma:) sana göre değil) 36 deyince o fiyata alma sakın, özellikle piyasası az olan lancer'ı. sen de satarken göreceksin, istediğin paraya en fazla 2-3 bin falan yaklaşırlar saf biri çıkmazsa:) tek sıkıntı bu tip arabalarda alım satım süreleri çok uzundur, talep az çünkü. buna da razıysan al. dolayısıyla alırken elin güçlü, satarken çok zayıf olacak. buna razıysan teklifini yap, bekle, olursa olur, olmazsa her taraf araba dolu başkasını alırsın.

mitsubishi sağlam araba ama ikinci eli zor.
condospree +1
satarken beklerim diyorsan al ama sabırsız biriysen alma.

tamamdır.cevaplar için teşekkürler :)

ikinci el trek, kron, yoktur ama cannondale bakabilirsin belki.
sıfır diyorsan geotech markası var delta'nın onların sıfırı olabilir.

b-twin çok duymadım etrafımda kullanan, genelde decathlon'u bilen ama bisiklet markalarını bilmeyen insanlar, "gidip decathlondan alalım" diye aldıkları bir marka. belki yurtdışında biliniyordur. zaten baktım şimdi sonuncu güzelmiş bayağı.

çift amortisörlü kesinlikle alma. sedonanın 701, 711 modelleri olur benim tavsiyem

Benim rockrider 5.2 var. Uzun süre sürmeye vaktim olmadı ama şehir içi rahat kullanıyorum. Ama aynı markanın şehir bisikletlerini alsaymışım dedim.

Dedikleri gibi çift amortisörlüler iniş için, onları baştan ele. Dağ bayır derken patika toprak yol kullanacaksan şehir bisikleti de işini görür. Öyle dağılma falan olacağını sanmıyorum. Ama ağır koşullar falan için rockrider alınabilir.

"bu da çok dandik kalır parçalarım diye korkuyorum. bir de lastikler iyi değilmiş onunla uğraşmak istemediğimden..."

bunu parçalayamazsın. al gitsin:
www.turcubaba.com

dağ bisikleti alma, hybrid al.

sedona al, scott al, cannondale al, geotech trek al ama decathlon alma.

delta'dan indirim ayarlayabilirim son olarak.

bir triban iki rockrider var evde. sorunsuz bisikletler.
bir yerden indirim ayarlayabilecek durumda değilim çünkü bisiklet esnafıyla sıkı fıkı bağlarım yok. sadece son kullanıcıyım. ve bu dechatlon bisikletleriyle 6 ayda 1000 km falan gittim. 600 kmsi şehirler arası. caps atabilirim.

rockrider 500 kullanıyorum. tavsiye ederim.

modelden modele değişir marka karşılaştırmaları. mesela şu modeldeki donanım başka markada olsa etiketi çok farklı olurdu.

www.decathlon.com.tr

şehir kullanımında tur bisikleti tavsiye ediyorum; çünkü yeterli, hafif ve daha seri. bana göre amortisör, hidrolik fren gerekli değil. ekstra fiyat, ağırlık, tamir zorluğu anlamına geliyor. ancak burada önemli olan senin kullanımın. ben 2011'den beri v-fren tur bisikleti scott kullanıyorum, memnunum. arkadaşa üstteki rockrider yerine, kilitlenebilir ön maşalı, hidrolik bir scott aldık. 90 kilo haliyle nasıl deli kullanıyorsa artık, sürekli olarak sağlamlık hissi vermediğinden şikayet ediyor.

cannondale quick serisi, carraro 225 gibi modeller 1000 tl civarında çok satılır. bana kalırsa bütçene uyan sedona'yı al gitsin.

çevrene sor soruştur, bisiklet esnafı ile tanıdık bağı kurmayı dene. çok sağlam indirim söz konusu olabiliyor. hiç olmazsa hemşeri ol, çaylarını iç, uzun uzun otur mağazada.

mekanik fren alacağına v fren al. olur da hidrolik denk getirirsen araştırmadan kurcalama.

2 sorunun cevabı da hangi formatta yazıyorsan ona bağlı. Hepsi üç aşağı beş yukarı aynı. Ama formattan formata değişiyor. İlgili formatı aratarak sorularınıza cevap bulabilirsiniz.

1. kitabın yazıldığı tarih değil zaten basım tarihini eklemen gerekiyor sanırım. 10. basım, 2014 diye mesela. basımlar arasında farklılıklar olabilir.

atif hangi baskidan yapilmissa onun basim yilini ekleyin, ilk baskiyi degil, kacinci baski oldugunu belirtin. ör. ...second edition, london: ...press, 2003

film icin dipnotta bkz. verilebir. daha fazla bilgi icin su filme bakilabilir diye yazilabir. kaynakcada diğer kaynaklar başlığı altında filmin adına yer verebilirsiniz.

penguin?

yayınevi penguin değil ama onlineingilizcekitap.com sitesinde de var böyle kitaplar.

kabul edilir. senin üzerine kayıtlı telefondan yapılan her şey senin sorumluluğunda.

öyle bir ihtimal var, ancak şöyle bir durum da var, içerik ne? hakaret, tehdit? kuzeninin mesaj attığı kişiyle olan ilişkisi nedir? yani çok faktör var araştırılır bunlar, iş büyük olasılıkla mesajı atan kişiye kalır ancak diğer ihtimal de düşük olsa da var.

konu şu. bir kişinin bana borcu var. bana borcu olduğunu, borç bedelini yazdığı ve ödeyeceğini SMS yoluyla iletti. yarın mahkemede bu vatandaş "benim borcum yoktur o mesajı kuzenim yazmış" diyebilir mi? tam olarak sormak istediğim buydu.

öyle bir şey demesi hiçbir şeyi değiştirmez. o mesajı o yazmıştır olarak değerlendirilir.

Dayanmasina dayanir da. Daha hafif ve yola uygun bir sey al bence. Eger surekli dag bayir gitmeyeceksen.

pek geleneksel tur bisikletine benzemiyor. en önemlisi, ortasında bir eklemi var, zorlanacak kısım bu. çanta taşımaya bagajın nerede olacak? bu daha da zorlamasın kadroyu?
ekstradan lastik de alman lazım tabii. bir de sele.

@namus
haklısın elbette ama uçakta filan taşımak için ya da kıta içinde bazı noktaları es geçmek için portatif bir şey arıyorum. uçakta bisiklet taşımak ölüm.

metalik kordon çok kalmadı. bence daha modern görünümlü bir casio al. ucuz olsun ama böyle de olmasın.

daha dün şunu aldım kardeşime.

www.hizlial.com

tavsiye ederim.kargo da ücretsiz

senin saatin sarısını kızlar takıyo.onu geç. n11 den de alma.kimse memnun değil.

sölükteki n 11 başlığına da bir bak.

açıkçası çok çirkin. @iste o benim'in gösterdiği saat güzelmiş ama.

seninki çirkin.
iste o bendim +1
bu paraya o saat iyi.

İnanılmaz çirkin.

Bu yaşta dijital saat alınır mı ya hem

klasik f91 w al hem moda oldu şimdi

(git: www.decathlon.com.tr)
bu saat de güzel bi bak bence. İf desing 2014 de tasarım ödülü almış.

ben olsam ikinci el alırdım. leon, golf bakabilirsin.

vag'ın otomatik araçlarını almayın, hele 2. el hiç almayın

(bkz: `dsg`)

corolla güzel. 1.4 dizel kasayı çeker mi bilmem ama aklınızda bulunsun.

onun dışında sıfır dizel otomatik o paralara peugeot falan olabilir.

düzenli bakımı yapılmış ve sorun çıkarmamışsa pek tabii de dsg alabilirsiniz. ben 5 yıldır dizel dsg kullanıyorum en ufak bir sorun yaşamadım. vw tavsiye ederim.

ikinci el güzel bir jetta al.
dsg tamamen şans işi, bizim peder 3-4 yıl jetta dsg kullandı (benzinli) problem yaşamadı.

yakin zamanda ikinci el almis bir insan olarak diyorum ki

babanin arabasini almayacaksan git sifir al

10 kagıt daha ayarla yeni leon'u yapistir.

Dsg artik daha güncel, eski sorunları yok. 2010 golf'de vs sorun yaşayabilirsin.

Toyota derim ben. Hondada dizel yok, ww de otomatik yok.

Yarim saatte hallolur normal sartlarda ama ben ne zaman notere gitsem " sistem coktu" deyip 2 saat bekletiyorlar.

Leslie Sansone-Walk at Home faydasını gördüm, özellikle şekle sokmak konusunda.

boşuna masraf etme, evinde de yer kaplamasın.
aletleri almak işin en kolay kısmı, motivasyon gerekli. evde çok zor, evde fitness yapan çok az insan tanıyorum.

Yalan olur o iş..

100 TL'ye alacağın dumbell set ile.

Chalean P90X programları ile gym'den çok daha fazla fayda sağlarsın.

Hiç üşenmem üstadın olurum.

spor salonunun olayı bence seni alıkoyacak bir şeyin olmaması. spor aleti dışında bir şey yok yani.
ama evde canın spor yapmak istemezse onlarca alternatifin var.
sahibinden com'a bakarsan hep eve alınmış ama 1-2 kere kullanılmış aletlerle dolu.

Salona gidip bırakanların oranı bu kadar yüksekken, evde gerçekten büyük kararlılık gerekiyor. Üstelik bu spor gelişimini gördükçe seni kendisine bağladığından ve bu süreç de evde daha ağır işleyeceginden oldukça zor.

Evde bir noktaya kadar gelişirsin, hiç alet edevat kullanmadan yağ yakıp vücudunu bir miktar şekle de sokabilirsin fakat bu çok kısıtlı yol almanı sağlar. Onun sonrasında salon şart.

vücudu şekile sokmak istiyorsan, öyle ağır makinelere gerek yok bence.
kaldırabileceğin maksimum ağırlıkta bir dambıl, kapıya asılabilen barfiks seti ve şınav/mekik ikilisiyle birlikte olur bu iş.
Youtube'da ev için fitness hareketleri var mesela. Orada ki belirtilen dambıl hareketlerine ilaveten şınav ve mekik de çekersen vücudunu hayli şekle sokarsın.
Şahsen, hiç bir salona gitmeden tarifini yaptığım şekilde uzun süreler çalıştım ve sixpack'li hayli atletik bir vücuda sahip oldum.
Zaten, bir kere vücudunu şekle soktuktan sonra ne kadar yoğun olursan ol, bir şekilde fırsatını bulup çalışıyorsun.

ideali bu:
www.teknosa.com

zaten piyasada tek bi joystick var sanırım. o da üstteki

en ucuz burda olabilir: www.gold.com.tr

şu oyunun mac versiyonu hakkında bilginiz var mı ?
bende oynamak istiyorum :)

Mouse Yoke. Alışana kadar. Bir kaç ay sürer. Temel mantık default aircraftlarla kavranılır, sonra pmdg 737-800 ngx alınır mesela. Gelsin Youtube'dan cold&dark videoları, fmc programlama vs vs vs. O zaman sağlam bir joystick alınır.
Simualtörün mac alternatfi için x-plane 10. Alternatif sadece.

www.gold.com.tr

bence bu abi hem daha gerçekçi gaz kumandası ayrı felan...

sen ilk oturduysan sıra sendedir 3 set bitene kadar kimse karışamaz. ama karşındaki rica ederse değişerek yapalım mı diye yardımcı olabilirsin senin set aranda o girer.eğer makineyle çalışıyosanız evet denmeli bence çünkü ağırlık kolay değiştiriliyo ama bar ile çalışılıyosa ağırlık tak çıkar uzun hikaye.

set arası alette oturabilirsin ama boşuna oturup terletme bence önünde bekle yada havlunu üstünde bırak.

haci ben stres oluyorum adam basimda dikilince.

2 farklı alet ile setleri birleştir. set arasında gezin, diğerine geç. araya birinin girmesine izin vermek gerekir bence. öyle 1-2 dk boyunca alette oturmak doğru gelmiyor bana.

bir sen bir o yapsa daha iyi olur tabii. Zaten setler arası 30-60sn bi ara veriyorsundur herhalde. Ama ben 1 set falan kaldıysa şunu yapıp vereyim diyorum mesela.

ilk seti bitirir kalkarsın. bekleyen adam da bir set yapar kalkar. sonra sen ikinci sete oturursun. bitrir kalkarsın. adma da yapacaksa yine o da bir set yapar. böyledir.

bazı embesiller var. makineye ya da neyse işte oturuyorlar. yarım saat kalkmıyorlar.

edit. set arası alette oturma. yürü nefes al.

set arası dediğin 20-30 saniye olur, burada bir kaç dakika yazılmış, enteresan.

O kadar kalabalik spor salonundan kacin abi. 3 seti pasa pasa bitir. Racon beklemektir

artı bilgi olsun: bir aletin başına geçip hareketi yapmayıp söz gelimi telefonla uzun uzadıya konuşuyorsa nazikçe kaldırılır ve yine kendisi olmaksızın suyunu, havlusunu bilmem başka bir özel eşyasını alete koyup dakikalarca gelmiyorsa nazikçe yine o eşyalar kaldırılır ve işine gücüne bakılır.

ya onun senin başında dikilmesi de ayrı hıyarlık. insan rahatsız etmez biraz uzakta durur. ben de olsam rahatsız olurdum.

Eğer 1-2 dakika ara veriyorsan, versen daha iyi. ben 10 saniye filan ara verdiğim içni kalkmıyorum ama bazen yorulunca ben öneriyorumbaşımda dikilene, birlkte yapalım itersen, şu kadar setim kaldı. Ağırlıklar genelde uuyşmuyor ama benm de bhareket yaparken öyle oturan birini bekelmek istemiyorum, soruyorum kaç set, bazen ben diyorum birlikte yapalım ,bazen o diyor. Bazen bekliyorum. beklerken benelde bacak girerim.

aslında merak ettiğim amerikalılar nereye gidiyor ülke içinde?

Hawaii ve Key West

de icing sıvısıdır.

uçağın dışına değil içine bastılar. klima sisteminden sanırım ama koltuğun altındaki bir sistemden.

içeri mi bastılar? de-icing kanatların üzerine dökülür çünkü.

uyuyun huzurlu gidin diye olabilir. tamamen salladım.

içeri bastılarsa insana zarar vermeyen ilaçlar oluyor ondan olabilir.

İyi gözlem.
Çiğ noktası ile ilgili bir durummuş. Kabini soğuturken kabin havasının sıcaklığı, iklimlendirme sisteminin çıkışındaki bölgede çiğ noktası sıcaklığının altına düşüyormuş. Bu durumda havadaki nem görünür hale geliyor, sıcaklık arttıkça, yani hava iklimlendirme sisteminin çıkışından uzaklaştıkça tekrar görünmez hale geliyormuş.

Çiğ noktası: sabit basınç altında hava soğurken yoğuşmanın görülmeye başlandığı sıcaklık.


Duman filan bile olduğu aklımdan geçti :)

Bu arada Rus uçaklarının çok gürültülü olduğu söylenir hep, hele bu kadar eskileri. nasıldı, airbus'lar boeing'ler veya turboprop'larla (pervaneli) kıyaslayabilir misin?

amerikada prepaid sim kart alabilirsiniz internetli, tmobile falan var mesela, ama kredi skorunuz falan olmadigi icin cok para isteyebilirler.

en ucuz internetli prepaid kampanyalar 50$ falan.

türkiye'de vodafone hat varsa onu kullanabilirsiniz

at&t mağazasına gidip hangi cihaza oldugunu belirterek sim kart istiyorsun. sözleşmesiz internet alacagını söylediğinde verirler ücretsiz. sonra da 1 aylık bir data paketi alırsın, mağazanın wifi'ından hemen satın alıp açabiliyorsun kullanıma.

şu an 3 gb 30 usd. 5 gb 50 usd... gophone diye geçiyor ismi. ama tablet için olanı.

amerika'da çekim güçleri çok kötü. at&t yine en düzgün olanı.

vodafone önerisi şaka herhalde... www.vodafone.com.tr

vodafone önerisi şaka değil, hattınızda internet varsa, abd'de de kullanabiliyorsunuz: www.vodafone.com.tr

ben yurtdışına çıkınca öyle yapıyorum, bizzat denediğim bir şey.

"vodafone red üyesi olup -her şey dahil pasaport- aktif hale getirilmeli" demeliydiniz öyleyse. red olmayan, düz vodafone kullanan adam için yurtdışı inanılmaz pahalı.

red ile bile: kontratsız aylık ücret 70 tl, artı, 15 gün x 10 günlük ücret = 220 TL

yani 100 usd. verdiği internet de toplam 2 gb.

bunun yerine at&t bir aylık 5 gb = 50 usd. hem de her gittiği yerde anlaşmalı olduğu operatörleri bulup roam etmeye çalışacak vodafone'dan çok daha iyi çekecektir.

abi niye 8.45'e randevu almadın o zaman?
sorun olur.
2 gün öncesine kadar randevu tarihini ve saatini değiştirebiliyorsun.
bi ara konsoloslukla konuş.

e yok ki aga 8.45. Sadece 8.00 var.

sorun olur. net

o akşam orda kalmak zorunda kalırsın.

geç aldıklarını hatırlıyorum yanlış hatırlamıyorsam. ama acelen varsa riskli. adamın almama hakkı var çok rahat.

randevun geçer, sona kalırsın, sıra gelmez. abd çok katı bir kez eğitim, bir kez turist vizesi aldım.

Cok net sorun olur. Muhtemelen iceri bile almazlar, alsalarda oradaki konsolosun insiyatifine kalmis islemlerin devam etmesi

vay amk ne amerikaymış.

kikboks yap daha çok kasın çalışır. şimdi olsa da yapsak.

çinçin'de kafes vardı bir ara

salon önerisi sormuştum ama

uçar boks kulübü vardı küçükesat'ta o olabilir, yoksa fenerbahçe kulubü olabilir. ben de bu iki salona bakmayı düşünüyorum, beraber de gidebiliriz istersen.

ab vatandaşlarının çalışma izni oluyor, onu soruyorlar. ya da başka bir şekilde mavi kart alanlar oluyor.
sizin durumu belirtmeniz ve şirketi ikna etmeniz lazım.

halihazırda oturma izni olanların çalışma izni de oluyor. çevreden çok rahat stajyer bulabilecekleri bir işse yurtdışından gelen elemana çalışma izni çıkartmakla uğraşmazlar.

@lily briscoe bir gelen kutunu kontrol eder misin ?

Almanyada calisma izni alma süreci en az 3 ay sürüyor. Eger AB vatandasi degilsen calisma izni almak zorundasin ve kacak calisma gibi birsey söz konusu degil. Calisma izni almak istiyorsan önce isyeri ile kontrat imzaliyorsun, sonra bu kontrat, isyerinin calisma dairesi(Arbeitsagentur) icin doldurdugu belge , ve yabancilar dairesi (Ausländerbehörde) icin calisma ve oturum izni belgesi icin doldurdugun döküman ile birlikte yabancilar dairesine ya da konsolosluga basvuruyorsun. Yabancilar dairesi senin basvurunu inceliyor ve calisma dairesine gönderiyor. Calisma dairesi senin isyerine "bu adami neden cok istiyorsun, bu adamin yerine almanyadan ya da EU dan adam bulamadin mi?" diye soruyor. Is yeride "bu adam türkce biliyor, türkce bilen elemana ve ayni zamanda türkiyeyi iyi bilen elemana ihtiyacim var" gibi gecerli bir sebep öne sürüyor. Bu sebep öyle bir sebep olmali ki senin yerine AB icinden adam bulmak zor olmali. Mesela "adam acayip iyi döner kesiyor" ya da "cok süper bir doktor, suralardan ödülleri var" gibi. Tabi bunun icin isyerinin seni cok istiyor olmasi lazim, cünkü rakiplerin cok. Romanya, bulgaristan, polonya, macaristan gibi ülkelerde ellerinde AB calisma izni olan bircok issiz var ve italya, yunanistan, ispanya da da AB vatandasi cok issiz var, hem onlar ispanyolca ve italyanca biliyor. Calisma dairesini reddetme olasiligi da var.

Ugrasmaya degermi peki, bence deger, almanyada calisma sartlari ve sosyal güvence cok daha iyi.

90 günlük is arama vizesi var alman konsoloslugunun sayfasinda bulabilirsin, ama is bulmak olayin baslangici, zaten is bulmussun, zor olan kisim calisma izni.

Daha kolay bi yöntem türkiyede bi alman firmasina girmen, onlarin seni almanyaya göndermeleri. ikinci yöntem evlilik. ücüncü yöntem almanyada master yada üniversite okumak, o kadar okuttuk elimizden kacirmayalim diyorlar. Ama unutma ki almanyaya gelen göcler nedeniyle (özellikle yunanistan ve ispanyadan kalifiye göc geliyor) son zamanlarda is bulmak ve calisma izni almak zorlasti.

@emrahday

Şu anki staj olayı benim için çok önemli değil ama ben Almanya'da master yapmayı düşünüyorum, master sırasında staj yapmak içinde böyle çalışma iznine ihtiyacım olacak mı ? Hatta daha sonra okulu bitirdikten sonra Alman diplomasıyla iş ararkende mi çalışma iznine ihtiyacım olacak ?

master sirasinda senede 180 yarim gün veya 90 tam gün calisma izinin olacak. Benim daha cok calisma gününe ihtiyacim vardi, isyerim cok ugrassa da calisma dairesi basvurumu reddeti "eger calismaya baslarsan okulu birakma riski dogar" gerekcesi ile, yani ögrencilik sirasinda normal calisma izni basvurularini kabul etmiyorlar, sadece kisitli ögrenci calisma izni ile calisabiliyorsun. Ikinci ihtimal okulda (kütüphane, labaratuar vs.) calismak, bunun icin calisma izni gerekmiyor.

master bittikten sonra sana 1 yil is arama vizesi veriyorlar. 1 yil icinde is bulup sözlesme imzalarsan calisma dairesi almanyada mezun oldugun icin kanuni olarak basvurunu kabul etmek zorunda kaliyor. sözlesmenle ve diplomanla basvurdugun yabancilar dairesinde dosyan yabancilar dairesinden calisma dairesine gidiyor kesin onaylanip dönüyor 1 ayda calisma iznini aliyorsun.

eger ben calisayim ve haklarim daha iyi olsun istersen AB "blue card" basvurusu da yapabilirsin. Almanyadan mezun isen yabancilar dairesine "blue card" basvurusu yapiyorsun. Bu kart ABD deki "green card" in AB versiyonu ama AB üniversitesinden mezniyet sarti gerektiriyor ve en az 45.000 euro (IT ve tip alaninda isen 35.000) brüt yillik maasla is bulman ve sözlesme imzalaman gerekiyor. Blue Card elde edersen önce 4 yil sonra sinirsiz AB calisma ve oturma izni elde etmis oluyorsun.

çünkü çok güzel. almanca konuşurken aldığım zevki başka dilden alamam :)

Almanca öğreneceğine ispanyolca, çinçe falan öğrenebilirsin bence. Çok işe yaramaz gibi geliyor çünkü zaten dediğin gibi herkes ingilizce konuşuyor.

Weil es ein Privileg ist.

bak mesela almanca bilmiyorum ama üstteki yorumu çözdüm. "çünkü bu bir zorunluluk" demek istedi sanırım. :)

AB içerisinde en yüksek bilinen ana dil desem, böylece Avrupa'da gezen tozan birisiysen daha fazla bu dile sahip insanla iletişim kurabilme imkanı desem ne derece mantıklı olur bilemedim. bana kalırsa Hermann Hesse'yi ana dilinde okuyabilmek ya da Dornenreich gibi aşmış grupların şarkı sözlerini algılayabilmek olurdu.

Kapsama alanında bi rusça değil. Hatta Ermenice bile öğrensen dünyanın her yerinde konuşacak birini bulursun, adamlar her yerdeler.
Privilıc ayrıcalık demek bi de, almancada da böyle mi?

nasil butun almanya ingilizce konusuyor? almanlar kendi dillerini kullanma konusunda gayet tutucudur.

-almanya avusturya da master doktora filan yapacaksan
- birleşmiş milletler yada avrupa birliği alanında iş bulmak istiyorsan ikinci dil olarak almancayı kendine yakın hissediyorsan filan (hani lisede-üniv de seçmeli ders almışındır kolay öğreneceğini düşünüyorsundur filan filan)
-sevdiğinin anadili filansa
-oraya göçeceksen
bunun dışında bi neden göremiyorum.

iş bulabilmen için b2 seviyesi şart gibi bir şey. göçmenlik düşünüyorsan da öğrenmen lazım.
bunun dışında kültürel anlamda güzel ama fransızcayı tercih ederdim.

Almanca bana zor gelmiyor. Aynı dil ailesine ait olduğundan gramatik açıdan çok benzeşiyor. Tabii ki her dil herkese farklı gelebilir. Alman edebiyatını seviyorsan sıkılmadan kitap okuyabilirsin. Mesela ben Fransız edebiyatının ağdasından hiç hoşlanmam. Alman ekolü daha çok hoşuma gidiyor. Türkiye'de en çok yatırımı olan ülke sanırım. (AB ülkelerinden) Para onlarda anlayacağın. Olumlu yönleri bunlar olabilir.

Bütün Almanya'nın İngilizce konuşması senin için özel bir anlam ifade ediyor mu ki? Yani Almanya'da mı yaşamak istiyorsun? Yoksa turist olaraksa İngilizce konuşanı tüm dünyada buluyorsun sonuçta.

Cünkü almanya G-8 ülkesi, avrupa birligini tasiyan bir ülke, türkiyede de en cok alman sirketlerinin yatirimi var, iki ülke arasinda ticaret cok yüksek. Almanca sadece almanya, avusturya, isvicrede degil, cografi olarak türkiyeye yakin dogu avrupa ülkelerindede cok tercih edilen bir dil, özellikle cek cumhuriyeti, macaristan, polonya gibi ülkeler.

Ispanyolaca dünyada en cok konusulan dillerden biri ama türkiyeile ispanya arasinda ticari faaliyetler almanya kadar yüksek degil.

Dezavantaja gelince türkiyede ve almanyada her iki dili türkce-almanca bilen cok insan var o nedenle bu konuda is gücü bakimindan cok arz var.

almanyada calisiyorum herkes ingilizce biliyor ama ingilizce konusmuyor. eger turist isen konusur, ama is yapiyorsan ve almanyada yerlesik isen almanca konusmak icin gayret göstermeni isteyeceklerdir.

Almanya'da yasamak istiyorsan ya da okumak, ogrenmek zorunda degilsin, cunku derslerin yuzde doksan doksani almanci yapilir, cok net.

Onun disinda muhendislik okuyorsan ve ileride buradan cok iyi bi is teklifi alma ihtimalin olabilir, bunu geri cevirecek insan yok herhalde. Onun disinda, "hayat almanca ogrenmek icin cok kisa" kanka, ogrenme tabi. almanlarin ingilizceleri baya iyidir.

Not: dogma buyume almanciyim. ^^

çünkü çok güzel. yani ben çok sevdiğim için mi bilmiyorum ama bana çok güzel geliyor:) ilk yabancı dilim almanca onunda etkisi var. ayrıca tüm almanya ingilizce falan konuşmuyor. bu kanıya nereden vardınız bilmiyorum ama çok çok yanlış. almancayı ciddi anlamda bilen bir insanın başka bir dili öğrenmede zorluk yaşamayacağını da düşünüyorum avantajlı bence.

kitap okumak için almanca öğrenmek istiyorum yae, ben bla blayı ana dilinde okumak için almanca öğrendim yae falan diyenler bi siktirsin gitsin. yaklaşık 2 senedir almanca öğrenmeye çalışıyorum, 15 aydır almanyada yaşıyorum, cin ali kitabını getir önüme koy, okurken uyuz olurum, yarım saatte bir sayfa gidemem.

kolay değil o işler öyle. amk almancası. almanya'da yaşama hayali yoksa hiç boşuna öğrenme hiçbir işine yaramaz.

he canım. bizzat bu yoldan geçmiş, tabiri caizse almanca öğrenmek için kıçını yırtmış benim cevabım objektif değil, sizinki objektif. mesele goethe'nin sınavına girmekse b2 sertifikam var, şuanda sınavına girsem c1'i çok rahat alırım. a1 falan kazığın ucu sadece. gittikçe kalınlaşıyor. ben de ilk başladığımda aa ne güzel kolay dilmiş, fazla zaman yok falan diyordum. öyle olmuyor malesef. öyle bir dil değil almanca. sadece kendi fikrim de değil bu. çevremdeki bütün almanca öğrenmeye çalışan ve belli bir seviyeyi aşmış herkesin ortak kanısı.

he, istisna olarak nedir? almancayı öğrenmeye göreceli olarak erken yaşta başlarsınız, o zaman belki daha kolay öğrenme şansı olur. ama benim gibi 25 yaşından sonra sıfırdan almanca öğrenmeye kalktığınız zaman c1 sınavını veriyorsunuz ama televizyonu açınca çoğunu anlayamıyorsunuz.

şöyle bir düşünüyorum, yarın türkiyeye dönsem ne işime yarar bu dil? mesleğim olmasaydı hiç bir işime. çünkü türkiyede binlerce almancı yaşıyor ve ben 10 sene de almanca kursu görsem burda doğup büyüyen bir gurbetçi kadar almanca öğrenemeyeceğim.

fayfim + 1

Almanya'da, İsviçre'de, Avusturya'da iş bulup çalışmayacaksanız ya da Türkiye'de sırf Almanca bildiğiniz için sizi tercih edecek bir Alman firmasında işe girmeyecekseniz, Almancaya yapacağınız, para, emek, zaman yatırımını İngilizceye yapın. Çok daha kârlı olursunuz. Dünyanın öbür ucunda karşılaştığım Yunanla Almanca anlaşmadım ben, İngilizce anlaştım. Dünyanın öbür ucuyla ticareti Almanca yapmadım, İngilizce yaptım.

@compaditro almanca öğrendiğiniz zaman avusturya, isviçre veya almanya'nın üçünde birden de çalışamazsınız. evet almanca konuşuluyor üç ülkede de(isviçre'nin de tamamı değil sadece belli bir kesimi) ama birbirlerini tamamen anlayamıyorlar. "öz be öz almanlar" avusturya'dakileri bazen anlayamadıklarını anlatıyorlar. seni beni geç. isviçre de aynı şekilde. yahu avusturya'yı falan dahi bırakın bayerisch diye bir olay var. bana almanca kursu hocam söylemişti bayern tarafındaki bazı kasabalardaki almancayı ben bile anlamıyorum, sakın oralara gitme çalışmak için. kitaplarda öğretilen almanca ile sokakta konuşulan almanca çok farklı.

almanca koskocaman bir çukur. mecbur değilseniz hiç başlamayın. compaditro'nun dediği gibi ya ingilizcenizi geliştirin ya fransızca, ispanyolca gibi küresel olarak işinize yarayabilecek diller öğrenin ya da rusça, arapça gibi türkiye'de işinize yarayabilecek diller öğrenin.

50 tl veririm.

51.5 tl (kargoyu ben öderim)

bin liradan aşağı satma.

51.55 son

55

125 tl