Starbucksta 20-30 liraya satılıyor.

2-3 yıl önce şu seti almıştım. 20 yada 25 liraydı sanırım fiyatı. kahve dünyası mağazalarında bulabilirsin.

www.kahvedunyasi.com

Kahve Dunyasi'nda olmasi lazim. Starbucks'da da vardir. Max 30 liradir.

starbucks'ki bodum marka french presslerden alabilirsin. 34 liraydı sanırım.

www.n11.com

ben bunu aldım hediye olarak. bakalım yarın gelecek sanırım.

Bodum dışındaki french press'ler dandik, filtre örgüleri sık dokulu olmadığı için filtrelemesi lezzetli olmuyor. Bodum'u da Starbucks'ta bulabileceğinizi arkadaşlar söylemişler zaten.

Şu 1 milyoncuların 1-2 gömlek üstü züccaciyeci tarzı yerlerin hemen hepsinde var. 30 liralar vermene de hiç gerek yok.

tchibo olabilir, emin değilim.

bodum dışındakiler dandik maalesef birkaç kullanımdan sonra dağılıyor ve iş göremez hale geliyor

iki sene once kahve dunyasi'ndan set halinde(french press, porselen bardak ve bir paket filtre kahve) aldim ben. 25-30 lira civarindaydi fiyati. 2 yildir en ufak bir sorun cikarmadi.

papillon7 +1

hunharca kullandım filtresine etmediğim kötü muamele kalmadı yıkarken hala azıcık fire vermesi dışında fıstık gibi süzüyor.

Ben hediye mudodan almistim. Renkliydi. Çok beğenildi.

Yemekler ucuzlamis ama oteller artmis diyorlardı.

3 yıl önce rusya'ya gitmişim. o zaman gecelik kalışa 16 euro ödemiş gözüküyorum. o zaman 1 euro 2.5 tl'ydi. yani gecelik 40 tl. şu an aynı yer gecelik 20 tl istiyor. ayrıca rusya zaten ucuz bir ülke. bence oluru var. eğer gideceksen buradan ruble alma. oradaki ofislerden daha ucuza temin edebiliyorsun.

Oteller dolar uzerinden fiyatlandiriyor. Fiyatlar bildigin kol gibi.

Hayır tabiki. Ülkenin bütün elektriğini suyunu kondomunu senden çıkarıcaklar dostum.

"rusya zaten ucuz bir ülke."

bunu diyen arkadaş ileri derece miyop herhalde.

Akmardan 5 liraya aldım geçen ay. Normalde 10 lira ama yırtık bi renk seçtim, 5te anlaştık. Acayip dandik ses veriyor ama ses geliyor yani fena değil.

House trance ve etnik müzik dinliyorum ben de.

"internet kullanıcılarına aç" işaretine tik atmamam gerektiğini unutuyorum bazen.

philips'in 60 tl ye olan kulaklıkları var. onları kullanan çok...

Trollemiyorum ki ben. Çıkarman gereken mesaj "5 liralık kulaklığın da aynı işlevi görebileceği. 350 liranın bir kulaklık için fazla para olduğu" beni ilgilendirmiyor tabii. Sadece fikir belirttim.

alakasız olacak ama kulaküstü takan elemanlar barzo gibi duruyor. ben çok uyuz gidiyorum o tiplere.

onyargilariniza...
adam hayatinda hi fi dinlememis gelmis burda millete barzo diyo
oteki kulakliga 350 lira verilir mi diyo.
hakkaten vereceginiz cevaplara...

o fiyat range inde marka olarak akg lere ve senheisser lere bak derim. akg ler daha iphone/ipad friendly oluyor.

kulak üstü hiç kullanmadım, kanal kulaklıklardan akg ve shure diyorum. bir de mesela sony veya philips'in gürültü engelleyici kulaklıkları var, onlar otobüste şahane oluyor. bir zamanlar ikarus'ta güzel verim aldım onlardan. :)

www.testfreaks.com.tr bak hatta hem kafa üstü hem de gürültü önleyici bir model varmış.

Urbanears Zinken bayagi iyi. Dugmesi var, iphone-android ile calisiyor. guzel ozellikleri var, hem 6mm hem de 3.5mm kablo baglayabiliyorsun, katlanabiliyor vs. Tasarimi, dayanikliligi da bayagi iyi. Ama ses kalitesi cok uber degil. Yani iyi ama hi-fi filan ariyorsan kesmez. Sansin olursa bir D&R'da filan dene derim.

Sennheiser MX271

Akg k375. Bulamazsan k376.

Neden bulamazsan diyorum hakikaten tr'de bulmasi zor.

Bass agirlikli istiyorsan da siddetle sony mdr exb90ex oneririm ama akg daha dengelidir ve dedigim modeller iphone uyumlu mikrofona sahip.

Sonyde mikrofon yok.

yabancı dilin varsa şurayı kurcala. www.head-fi.org

duyurudan veya sözlükten nokta atışı cevap alamazsın büyük ihtimalle. bizde kulaklık kültürü diye birşey olmadığından 5 liralık kulaklıktan sennheiser earbud kullanan herkes nirvanaya ulaştığını sanıyor. ayrıca kulaklıkların ses renklerini etkileyen çok etmen olduğundan, sadece hoparlorden, hoparlor seçmekten farklı bir dünya.

The witcher 2: Assassins of Kings

ps1'de atlantis, pc'de half-life, android'de triple town.

giants citizen kabuto

medieval total war.

strateji oyunu manyağıyım da.

bilgisayar oyunu olarak dota 2, skyrim, max payne serisi, dirt 3 belki

telefon oyunu olarak bad land olabilir

Toplamda bir sürü vardır da bu son nesilde The Last of Us.

diablo ii

knight online. lise yillarimda internet cafenin acilisini beklerdim oyunu oynayabilmek icin daha neler neler

Silkroad Online, bozmadan önce...

dungeons and dragons online, özellikle 2. ila 7. yıl arası.
ikinci sırada da half life gelir.

İhaleli batak.

Her türün ayrı güzel oyunu vardır. Heroes of might and magic 3 turn based icin, half life fps için, wow mmorpg icin, fifa 99 futbol icin, sanitarium adventure icin, fallout 2 rpg icin, red alert 2 strateji icin, gta5 de aksiyon tps icin.

Valla hiç belli etmem ama : Quake 2
Hayatımı yedi meret..

Pokemon gold

Half Life. Okuldan kalan zamanlarda arkadaşlarla toplaşıp internet cafede half life oynarken yaşadığım haz duygusu, bir insanın yaşayabileceği en büyük zevktir bence.

Dishonored çok güzeldi. Oynanış dandikti ama atmosfer süferdi. Sonra Valiant Hearts ta güzel, hüzünlü ve dramatik. Bi de ONI vardı efsaneydi o da.

Half life'ı da unutursak haksızkık ederiz tabii. Çocukken elimde sözlükle senaryoyu anlamaya çalışmam, o askerler bizi kurtarmaya geldi sanarken birden bize saldırmaya başlamaları, sonra olayların ortaya çıkması, o şok, g-man falan. O sözlük karıştırarak oyun oynayan çocuk bugün bildiğim ingilizcenin temelini atmıştır.

ms-dos oyunlarından wolfied ve dangerous dave,

yeni nesil bilgisayar oyunlarından machinarium,

android oyunlarından da badland ve osmos hd. bir de duet.

sonunda çok duygulandım,yakın zamanda bitirmemin de etkisi var tabi,cevabım "Transıstor"

max payne

Monkey island 2 ve indiana jones and the fate of atlantis

kesinlikle, Mafia: The City of Lost Heaven

Angry Birds Star Wars android.

Beni çeken şey o ışın kılıcıyla lazerlerin geri gönderilmesi, force ile kasaları ittirmek..

ANLAYAMAZSINIZ..

GTA san andreas. GTA v pc ye çıktığında o olacak.

Devil May Cry 3

medal of honor: allied assault

Metal gear solid

Pc need for speed porsche.

Mobil badland.

bir kuzey italya ve ortaçağ-rönesans aşığı olarak assassin's creed II diyorum.

commandos 2 men of courage.
suyun altına dalınca, o adadaki müzik ne kadar güzeldi.

Dune 2. Çünkü çocuktum.

rome total war
age of mythology

ebay.

cep saatinden kastınız köstekli saat mi ? o fiyata gittigidiyorda bulabilirsiniz. ben 80 liraya ds damat ınkini aldım gittigidiyordan. baya güzel bişi.

aynen hocam köstekli saat.

tr.aliexpress.com

tr.aliexpress.com

tr.aliexpress.com

tr.aliexpress.com

tr.aliexpress.com

beklerim bir kaç ay dersen aliexpress diyorum :)

ogrenciysen autodesk urunlerini bedava kullanabilirsin. Degilsen bazilarinin ozellikle lite versiyonu daha ucuz. Ya da kiralama secenekleri mevcut.

plank, duvara sırtını sabitleyip squat ve şınav. bunları yap.

geçmez.

age of da tam bu işlerin kalemi aslında.

Ağlayın olmaz mi? Ağlarken de oyun oynamaya çalışın. Ben oyle yapiyorim sonra bi hirslaniyorum geciyo.

yenisini bul diyoruz anlamıyorsun, yalnız kaldıkça hatırlaman normal. insan yalnız yaşamaya programlanmıs bir şey değil

titanfall oyna.

zamana bırak. bırakırken de alkol al. aaa cık cık alkol al demiş diyenleri takmam sen de takma.

entry-nick
:p
hiç bi bok yapamıyosun, mal mal geçsin diye bekleyeceksin işte öyle :/
spor yap, blog aç bi de

Bitik durumdayım

al bunu dinle iyice gir dibe iyi gelir: www.youtube.com Hasret Gultekin- Insan Omrunu Neye Vermeli

Maalesef pek bir şey etkili olmuyor. Özlem patlaması yaşıyorum ama geçmiyor. Anlık kriz gibi geliyor bazen geçiyor bazen tavan yapıyor.

kopkop elektro parçaları hariç müzik dinleme, sitcom izle kafa dağıt (friends)

ara.
önce senin ex olma ihtimaline sevindim
farsçadan sonra olmayabileceğine üzüldüm :(

titanfall oyna +1

Geçmesin, bırak geçmesin. Ben ilk defa buraya gönül işleri ile ilgili bir şey yazıyorum. Yaşa sonuna kadar bu duyguyu yaşaman lazım. Alkol al, arabesk dinle, hatıralarınıza bak. Unutmaya çalışma. İnsan hiçbir şeyi unutamaz. Ki zaten unutmamalısın da. Ağla hatta ağlayabildiğin kadar. Kapalı ortamlarda daralacaksın. Şunu yaparsam geçer diye bir formülü yok bu işin. Aksine yaşaman lazım. Ve unutma ki; bunu gerçekten söylüyorum, dünyada biri şu an seni bekliyor, sen de onu. Ve belki o da aynı acıyı çekiyor. Bir daha olmaz diyor. Sadece bunu düşün. Geçmişini sev.

katılıyorum

Milliyetçilik de öyle. O ilkokul lise tarih kitaplarında Ermenilere YUnanlara Kürtlere hatta düşman olarqak yetiştik.

Din konusunda da teist dinlerle birlikte , bir de ateizm diye bir şey var gibi bir şey işlenmeli diye düşnüyyorum madem din dersi var. Ama tabi bunun kararını ne ben ne Tayyip vermeli, sosyologlar psikologlar toplum bilimcileri pdegogolar oturup araştırmalı, bilgilerini sunmalı. O yaştaki çocuğa ne öğretilmeli diye, ne fazla gelir.

Ama şöyle de bir şey var, ne aşılanırsa aşılansın, araştırmayı ve kalıplar dışına çıkabilmeyi (bu da hayal gücüyle alakalı olsa gerek ve empati, kitap okumayla) bilecek çocuk, belli yaşına gelince ve mesela karma eğitim ve normal bir lisede her türlü görüşle aynı okulda okursa, üniversiteye gelmeden aşılanan düşüncelerini değiştirecektir.

Ben de din ve milliyetçilik aşılanmış biri olarak bu eğitim sistemiyle,pek bir şey diyemiyorum. Milliyetçilik kısmı ve yalanlar dolanlar kötüydü tabi. Sadece Sünniliğin anlatılması da. Ateist nedir panteist nedir, lise sonlarına doğru öğrendim, nerde din eğitimi? O da arkadaştandı.

Belki bazı insanlarla hiç tanışmamış olsak, onlarla o sohbetleri yapmamış olsak. Yerimizde sayacaktık, aynı fikirler içinde yaşamaya devm edecektik.

Aynı insanlığınm ilk zamanları gibi, bir kavim diğer kavme bir şeyi öğretiyor, sonra o geliştiriyor filan. BÖyle etkilenmeler olmasa bu seviyeye gelemeyecektik.

kesinlikle.

Sadece din de değil ileri boyutta bir tartışma da aslında aynı perspektiften bakalınca eğitim denen olayın da çoğu konuda aslında bir indoktrinasyon süreci olduğu düşünülebilir ama daha dar anlam da din olarak baktığımızda da devlet despotizmiyle çocukların iç dünyasının devletin istediği ve işine gelen şekilde şekillendirme çabasından başka bir şey değil hali hazırdaki durum ..

Inanca saygi duymak biraz yanlis anlasilan bir kavram bence. Yani her bir inanc sahibi ya da inancsiz insan, digerinin inancinin sacma oldgunu dusunuyor ve bu cok normal. Hani daha cok bir "ne bok yerse yesin" mantigi.

edit: Yani 1.5 milyar musluman varsa kalan 5.5 milyar insan bunun sacma oldugunu dusunuyordur. Sacma olmasa onlar da inanirdi. Ya da Hiristiyanlik/Budizm/Hinduizm icin de ayni sey gecerli.

Biz bunlari tartisiyoruz da adamlar 7 yasinda okul baslangicina muslumalik bilgisi dersi koyuyor. 70 yil once einstein nukleer enerji ile hasir nesirdi, bugun kuzey Irak'ta ISID komandosu olan adamlar var. Felsefi ve bilimsel ilerlemeyi saglayan aslinda bir avuc insan. Toplumun belki %1'i. Insanligin buyuk bir kismi sempanzeden 4-5 puan fazla IQ ile hayatini idame ediyor.

kesinlikle katılıyorum. küçücük çocuğa ne dini bilgisi ya.

Bir çocuğa belli bir düşünceyi, belli bir akımı dikte yolu ile çocuğun karakterinin ve sahip olabileceği düşünce potansiyelinin önüne geçerek bunu alışkanlık haline getirmeye çalışmak, aynen oyle, cocuk istismarıdir. Her konuda hem de. Ben evrensel ahlak ve ailevi edep sınırları içerisinde Özgür yerleştirilen, cok kucuk yaşlardan beri kendi kararlarını kendisinin verdigi bir çocuğun Dünyaua daha faydalı bir birey haline gelecegini dusunuyorum.
Sacma sapan kararlar olsa bile bunu bir sekilde onun da rızası ile mantık çerçevesinde yola koymak bir ebeveynin o çocuğun kişisel Gelişimi hakkındaki en buyuk adımıdır mesela. Soz Hakkı tanımak yani.

O yüzden bu kıytırık Orta Doğu ülkesinde çocuk yetiştirmeyeceğim.

Bence çekelim kanı komple. Yaralanınca zırt pırt akıyor

yazın her gün bi doz iyi gider ha

Nasıl serinletecek kanı onu anlamadım ben. Vücut ısısını kan üzerinden nasıl düşürecek?

Yani nasıl bir teknoloji olsa mesela onu diyorum. Damardan nasıl becericek oyle mi yoksa mesela akışkanların özelliği falan ilgili olarak mi Yapicak bunu. Ay ne Guzel fikirmis. Tam beyin firtinasi seyi. :)

orasını bilmiyorum. kandaki demir moleküllerine füzyon göndlkflaksdfklsdfs. diyelim oldu yahu. olursa nelerle karşılaşırız.

Buuuz gibi soguk kandan içeeeen.

vücut ısısı normalin 5 derece üstüne çıkınca işn ucunda ölüm olduğuna göre soğutmakta da olur diye düşünüyorum ben ya

direkt oldurursun herhalde. cunku isinin sabit olmasi gereken organlarin isisini dusuruyorsun. normalde usuyorsan once ellerin, ayaklarin usur mesela ic organlarin isisi dusmesin diye. bu dis etkenlere karsi bir savunma mekanizmasi, sen bunu tamamen altust ediyorsun.

nirde?

kan zaten bu işi de görür. sorun şu, kanı doğrudan temasla soğutamazsın. pıhtı yapar. kan vüct dışı ve yabancı ortamlarda hızla pıhtılaşır. bir bileklik yeterince soğutma sağlamaz.
ayrıca bu teknolojiyi filler birkaç milyon yıldır kulaklarında kullanıyor. vücut içi tepkimeleri ise bilemiyciim. alanım değil.

aynen fillerden aklıma geldi benim de. onlar yapıyorsa biz de yapabiliriz!!!

biz yapıyoruz zaten. teknoloji de mümkün, ancak hayvanlar üzerinde yapılabiliyor şu zamanda (yani tam kan değil de, damarlarda dolaşan sıvıyı işte).

www.newscientist.com

serumla ilaç aldıktan sonra, hem torbada hemde serum hortumunda ilaç kalmasın diye torba bittikten sonra 20-30ml'lik serum fizyolojik veriliyor hızlıca. oda ısısında olmasına o sırada serinlik veriyor. elimin üstünden dirseğe kadar serinlik oluyor. damla damla olduğunda hissedilmiyor. hızlıca verilirse olur belki ama o da tehlikeli. damar çatlar falan... sonra al başına belayı.

Şimdi yazın sen ne kadar sıcaklarsan sıcakla kanın ısısı aynıdır. Kış için de aynı, hep kanın(burda kalbe giden kandan bahsediyorum) ısısı aynıdır. Zaten biraz düşerse hipotermi olur ve muhtemelen ölürsün.

O yüzden vücuttaki kanın ısısı öyle ayak üstü değiltiremezsin. 4 derece ısıtırsan aynı 40 derece ateş gibi olur yine ölürsün, çok derece soğutursan da hipotermi.

Bir de şu var yazın kanı soğutursan, vücut kendini soğukta sanar ve terlemeyi kesip vücudu ısıtmaya çalışır. O zaman da havanın sıcağı ile vücut yine çok ısınır ve sorun olur.

Ayrıca yukarda birinin dediği gibi kanı soğutup metabolizmayı durdurma tıpta kullanılan bit yöntem ama onda çok hızlı bir şekilde tüm kanı soğutuyorlar ve hasta baygın oluyor. Zaten çok acil bir durumu olmasa yapmıyorlar da.

homeostasis'le alakalı. iç ortamın sabit tutulması gerekiyor yani sistemlerin enzimlerin düzgün çalışması için vücut sıcaklığı optimumda kalmalı. o yüzden öyle serinlememiz mümkün değil.

Merhaba
çirkinmis, ben buna 200 vermem
Outletlerde bulabilirsin
Saygilar

bershka'dan alacağınız hiçbir şey 200 tl etmez bence. indirimi bekleyebilirsiniz ocak'ın ilk haftası olur muhtemelen hm'ye ya da mango-h.e.'ye bakabilirsiniz. mango indirime de girdi hem.

www.pullandbear.com
Şu var, TR'de 140 TL'ye geliyor sanki. Bulabilir miyim bunu?

Exterior
14% POLYESTER
64% POLYURETHANE
22% VISCOSE

Nope nope nope nope.

100 lira daha koy, git zeytinburnu sahilde 2-3 magaza dolas gercek deri duzgun bir ceket bulursun.

shop.mango.com

Mango'da benzeri 400 TL.

mango'daki gercek deri.

Buna çok yakın bir modeli 2 ay önce zaradan aldım 150 tlye

Edit: mont şu static.zara.net

fortisvita +1
dericilere cashin ucunu göster 250-300'e istediğin modeli stübe göre dikerler.
illa bundan olsun diyosan alışveriş sitelerini takip et. örn. morhipo.

Filipis, www.zara.com bu mu?

m.morhipo.com

şuna da bak.

@optum kib bye, çok güzel ama tükenmiş :(

Babylon, Jolly Joker Balans

PAra varsa indigo, babylon biraz küçük ama kimse karışmasınsa machine. Balkan müzikleri çalsın vs diyorsan araf.

Sortie

Beyoğlu Line

yasal olarak verilmemesi lazim boyle bir bilginin ama Turkiye iste. Kimin nerede tanidigi var bilemiyorsun.

Tanıdığı, araya sokabileceği adam varsa öğrenebilir.

kamu davası açılırsa adınız geçmiyor, ama siz şikayetçi olursanız ve dava açılırsa dava dosyasında adınız/açık adresiniz yer alıyor her şekilde şikayetçi taraf olarak.

polis ihbarlarında fortisvita'nın da dediği gibi bireysel bir insiyatif söz konusu.

vermezler, kaç kişiyi kaç kez şikayet ettim eve gelen olmadı.

ankesörlü telefondan arasın adresine uzak bi yerden bi avm nin içinden. ama böyle bir şeye tanık olduysa sessiz kalmasın lütfen!

Olayı anlatırsın, biz ararız şikayet ederiz olmadı. O zaman konum uzak olacağı için ciddiye alma olasılıkları düşebilir belki, bilemiuyorum.

resmi olarak hayır, gayrı resmi olarak elbette. adamın biraz nüfuslu olması yeter ve artar.

Bir komsumuz vardi,biz onu sikayet etmistik kimse kapimiza gelmedi.

hayır yoklama pek umurumda olmazdı. dersi geçmeyi hakeden zaten devam eder geçer. gelmeyen öğrenemez, kalır. hayatı boyunca da geçemez.

herkesi en düşük geçme notundan geçireceğimi ve yoklama almayacağımı ilk dersten ilan ederdim. öğrenmek isteyenlere de anlatırdım. o yaştaki insanların o dersten daha önemli işleri olduğunun bilincinde olurdum sanırım.

not ortalamam akademisyen olmama izin vermez o ayrı.

Almazdim. Dinlemek isteyen gelir. Gelmeden gegecebiliyorsa dersi de gecsin yani hakkidir. Hem bunum calisani vs olur herkesin gelmesini bekleyemem.

Bu vesiyleyle "son sinifta calismak iyidir destekliyorum ama gelmeyeni asla gecirmem keh keh" diyen hocama da burdan slm. Sa cnm.

almazdım. gönülsüz gelen adam götünü yaya yaya oturuyor zaten. zaten adam akıllı bir hocaysanız yoklama almasanızda sınıf hep dolu oluyor.

almam.

gelmeyen adamı da ancak ortalama ile geçecek şekilde bırakırım. (gelmediği halde geçmişse zaten sorun yok)

Alirdim ciddi bi sekilde. Yoklama bir motivasyon sebebi derse gelmek icin her ne kadar sacma dese de ogrenciler gelip iki sey ogrenirlerdi ve elbet onlara katki sagladigini ilerde anlarlardi. Misal lisede en sevdigimiz hocalar ders islemeyen hocalardi sonradan en sevmedigim hocalar oldular cunku aslinda bana uzun vadede zarar veriyordu ama ben bunu o gunku aklimla analayamiyordum

almazdım ama sınavları dersleri dinleyenlerin çok rahat geçebileceği, gelmeyenlerin çok çalışmasını gerektirecek şekilde yapardım. yapılmışını gördüm, çalardım ondan fikri.

Yönetmelik gereği almak zaten zorunlu. Yoklama alıp sene sonunda işleme koymazdım.

alırdım ama derse gelmeyeni bırakmazdım sadece gelene extra puan verirdim. derse gelenin bir emeği var sonuçta.

yalandan imza yı dolaştırırdım ama önemsemezdim=)

alırdim ama kimseyi de devamsizliktan birakmazdim.

almazdım. dersi de bizim hocalarımızdan gördüğüm şekilde slayt açıp orada yazanları okumak şeklinde değil de harbiden öğrencilerin bir şeyler öğreneceği şekilde hazırlamaya çalışırdım. dersimi dinleyen öğrencilere bir şeyler katsın isterdim dersim. sınavda da öyle notlardan, slaytlardan ezber sormaktansa gerçekten derste anlattıklarımdan sorardım. en ön sırada oturup ders notlarını ezberleyen hıyarlardansa dersle ve anlattıklarıyla ilgilenen, bir şeyler öğrenmeye hevesli, kendini geliştirmeye meraklı öğrenciler yüksek not almış olurdu dersimden.

yoklama almazdım, neticede orası lise değil, öğrenmek isteyen gelir, sorumluluklarının farkında olmalı bir üniversite öğrencisi.

Bu konuyla bağlantılı olarak tabii sınavlar da derslerde öğrenilmesi gerekli konuların tamamı olur, yüksek de bir geçme notu belirlerdim, çan eğrisi de bu notun yukarısı için geçerli olurdu. Tolerans filan da pek göstermezdim, sonuçta bilim/meslek eğitimi veriliyor üniversitelerde, beceremeyen geçemez.

kimse benim dersimde devamsızlıktan kalmazdı. veysel batmaz hocamız var, hiçbir zaman yoklama kağıdıyla gelmez. her giremediğim dersi için de ayrı ayrı ağlarım.

ben de alırdım ama devamsızlıktan bırakmazdım.

Ne haliniz varsa görün umrumda değil derdim. Tabi okul hocalara bu özgürlüğü çok vermiyor diye biliyorum. Derse gelenleri mest ederdim ders anlatışımla.

şöyle yapardım: bir dönem 12 haftaysa mesela, her derse gelene bir puan geçme notu üstünden eklerdim. derse katılmayan adam yıl sonu gelip "hocom 59 yopoyor 60 yopsonoz ortolomom x.xx olocok" dediğinde de siktir çekerdim. gelmeyen gelmesin, devamsızlıktan bırakmazdım ama yoklama alır ve istikrarlılara hakkını verirdim.

devamızlık yapmayan geçme notu üstüne 12 puan alıyor, boru mu? bence devamsızlıktan kalmak meselesinden bile daha ikna edici derse gelmek için. :)

yoklama alırdım ama üniversiteye gelmiş bir insanı da dersime gelmedi diye bırakmazdım. yoklama kesinlikle alınmalı hukuki bir olay meydana gelirse işe yarıyor ama devamsızlık denilen şeyi asla umursamazdım.

iste bunlar hep ilkokul.

sinif ici aktivitelerle, quizlerle, sunumlarla ogrencileri gelmeye mecbur tutarsin olur biter. Yoksa adamin bir hastaligi vardir, cani istememeistir kime ne arkadasim? Sonucta yetiskin insalar, kasmanin manasi yok. Yani adam 80 puan getirmis donem sonunda, sen derse gelmedi diye birakacaksin? E adam biliyor lan iste, yapmis. Gecmeyi hak etmis yani.

Ha ama 45 almis, F'yi basar gecerim. Isterse olumcul hastaliga yakalanmis olsun, bunu ogrenmis misin, ogrendigini kanitlamis misin? O zaman demek ki gecmemen lazim zaten, bunun insafli olmakla alakasi yok.

almazdim.

o derse adami getirtecek kadar kendimi gelistirmeye calisirdim.

Oturum iznini veren belge, sadece ogrenciligi mi kapsiyor? Eger gocmenlikse calismanin serbest olmasi laizm.

öğrencilik için verilmiş oturum izni evet.

auslanderamt'ı arayıp sorun bence.

sanırım direkt kendim gidicem yarın. of. sevinemiyorum bile şaka gibi. hayatımız boyunca vize, harç, belge, sınır...

ya benim bildiğim stajda çalışma iznine gerek yok. eğer kadrolu olarak işe başlayacaksan çalışma vizeni ayarlıyorlar, stajyerken ihtiyaç duyulmuyor.

R10' un yarisi ilkokullu yarisi ortaokul. 50 liraya facebook yaptirabilirsin

Lisede pek bir sey uretmiyordum ama hep merakliydim bilgisayara. Su anki meslegimde bilgisayara hakim olmak cok onemli. Hala oyun oynuyorum. Ayni zamanda Python scripting ogrenmeye basladim.

lisedeyken oyleydim ben, yani 2-3 yil once falan. sonra istanbula geldim calismaya basladim falan. besiktas'taki evimden yaziyorum su anda bu satirlari :p

ama r10'dakilerin yarisi kadar bile bilgim yok. manyak gibi crawler falan yaziyor elemanlar. ben prenses gibi html-css-js yaziyorum. onlar yaptiklari isin uluslararasi standardina gore vasat, bense iyi sayilabilirim. fark bu aslinda ordakilerle. hindistan'da da 50 degil 5 liraya yaptirirsin yani facebook'u.

liseye gitmiyordum (bırakmıştım) ama 17 de falan başladım bende, sayılırmı bilemedim.

(bkz: Ben)

Süper işler yapıyordum, staj yaptığım yerlerde şaşırıyorlardı.

lise 1'de 4.sinif bilgisayar muhendislerinden cok daha iyi algoritma yazabiliyordum. 4 yil lisans 3 yil yuksek lisans okudum, lise bilgimin uzerine bir gram ekleyemedim. hatta muhtemelen gerilemisimdir. tubitak'in liseler icin bilgisayar olimpiyatlari oluyor. o olimpiyatlara calisan herkes deli gibi programlama yapabiliyor.

r10 filan iyiymiş. hiç bilmiyordum. sadece oyun oynuyorlardır herhalde diyordurm.

ben ortaokuldayken bilgisayarlar bu kadar yaygın değildi, yine de bilgisayarcı kitle ikiye ayrılırdı, amiga 500 ve daha az yaygın commodore 64 bebeleri. pc yeni yeni çıkmıştı. basic kursuna katıldığımı hatırlıyorum. şimdi o yaşlarda çocuğum olsa herhalde benden nefret ederdi; onu öğren bunu öğren deyip boza dükkanı açacağım için.

lisede başlayanlar geç kalmış. 90'larda ilkokul sıralarında başlamıştım ben ona ki 90'ların ortalarına kadar türkiye internetin ne olduğunu bilmiyordu. Şu an doğumhanedeki iki günlük çocuğun eline geniş bant internetli tablet veriyorlar. mutlaka uğraşan vardır.

Calve.

sarelle!

polmak gold krem fıstık

polmak muhteşem ama çoook zararlı bildiğim kadarıyla. pek doğal bir ürün değil. ama tadı müthiş. bir kavanoz yediğimi bilirim. korkunç güzel. hatırlatmayın plz tşk

Başka bir marka denememiş birisi olarak "en beğendiğim"den ziyade "beğendiğim" fıstık ezmesi olan Gold'u önerebilirim.

Keza ilk tattığımda tadı oldukça değişik gelmişti hatta ağzımın tadını bile bozdu diyebilirim ama ikinci sefer ve sonralarında tadı gerçekten güzel geldi.

Fiskobirlik

%100 fistik ezmesi ola, icinde katki maddesi, seker vb olmayan cogu fistik ezmesini seviyorum. Yedigim en boktan fistik ezmesi Kraft'in fistik ezmesi. Bir de smooth degil, crunchy olacak.

fortisvita peki hangisi? şekersiz, katkısız olanı tercih ederim elbette.

fıstık ezmesi yerine ceviz badem fındık yoğurt karıştırıp yesek şeker ve gereksiz katkı maddeleri almasak.

Ben kanada'dayim :/ bir secenek, mutfak robotu varsa fistik alip kendin cekmek olabilir.

ev yapımı gayet iyi, katkısız

önce evde yapmayı deneyeyim bakalım, nasıl olacak. herkese teşekkürler.

www.mistikfistik.com bunu tavsiye ve tercih ederim.

Kek, börek işlerinden hiç anlamadığım için yapmam gerektiğinde onlara bakıyorum. Bazen de değişik sebze yemeği arıyorum.

genelde tatlı bakıyorum.

Her türlü yemeğe bakıyorum, annemle damak tatlarımız farklı olduğu için ona hiç sormuyorum. Evde mercimek varsa "Mercimek yemekleri" diye aratıyorum, patlıcan varsa "Patlıcan yemekleri" diye. En çok normal, öğünlük yemeklere ve çorbalara bakıyorum; böylece değişik değişik, daha önce hiç duymadığım yemekler buluyorum. Genelde bir yemek için 8-10 tane tarifi karşılaştırıp sevdiğim-sevmediğim şeyleri gözden geçirip bir orta yol buluyorum ya da doğaçlama gidip kendim onlara benzeyen başka bir yemek çıkarabiliyorum. Bildiğim yemeklerin %90'ını internetten öğrenmişimdir. Hiç kek, pasta ve börek yapmıyorum; hiç yemiyoruz sayılır.

Kurabiye-kek tarifleri. En son visne receli yaptim, ona da bakmistim. Ama illa ki 1-2 seyi degistitirim genelde, aynen uygulamam. Ozellikle amerikalilarin yazdigi bir seyse adamlar havyan gibi seker basiyor, onerilenin yarisini filan kullaniyorum.

HSBC bankamatiginden cekersen komisyonsuz cekebiliyorsun.

ne yazikki HSBC dahil olmak uzere hicbir bankadan bunu yapabilmek mumkun degilmis.

talebe.

Öğrenci

göz bebeği de demek.

are you a pupil or student diyor. öğrenci olmasa gerek tam karşılığı

başarılı (göz önünde) bir öğrenci misin yoksa standart bir öğrenci mi anlamında gibi olabilir.

Cümlenize uygun olarak olabilcek seçenekler ;

-stajyer
-öğrenci öğretmen
-çırak
-vesayet altındaki çocuk

pupil daha çok küçük kreş/anaokulu/ilokul öğrencileri için kullanılıyor.
ayrıca göz bebeği de demek, evet.

"In English, a pupil is a student under the direct supervision of a teacher or professor."

english.stackexchange.com

çırak

"cekirge"
badi ekrem'in cekirgeleri gibi yani. ogrenci gibi.

ne tarz bir problemden bahsediyoruz? gerizekali ayak-bas problemlerinden bahsediyorsak benim kafam ortaokula kadar basmadi onlari. ezberleyip her sene yine unutuyordum. sonra denklem ogrenince takir takir cozdum tabi.

somut nesnelerle anlatmak en faydalı yöntem. somutlaştırmak yani.

ya işte 34 elmam var 54 portakalım portakal elmalardan kaç fazladır

verilenler ve istenenleri anlayıp ayırabilmeye yönelik çalışabilirseniz iyi olur.

somutlaştırma çokça işe yarıyor.

problem sonrası editi:

şekil çizerek anlatabilirsiniz.
alt alta iki sıra halinde yuvarlaklar çizin. problemdeki sayılar kadar olmasın daha azıyla örneklendirin.

7 portakal 3 elma olsun mesela. yedi portakalın fazla olduğunu görşel olarak görsün.
sonra işlemi yapın. 7-3=4

başka sayılarla tekrar yapın, sayılar değişse de işlemin değişmediğini görsün.

daha sonra da problemin işlemini yapın.

kaç fazladır sorularının çıkarma işlemiyle çözüleceğini anlatın.

www.khanacademy.org.tr

Interstellar (Yıldızlararası)

kafa yakan cinsten

Gone Girl

interstellar

Interstellar

Interstellar +1
Predestination
Only lovers Left Alive

interstellar

Interstellar, Gone girl

django ve the help.

1.5 ay kadar once Alien, 2 hafta once de Aliens izledim. Efsane.

interstellar ve gone girl +1

interstellar tabi ki.

yedekler;

boyhood
prisoners

(bkz: 12 angry men)

Ne yapayım, bu sene başında izledim daha.

the life of david gale, the blind side

jagten

snowpiercer

Nymphomaniac'ın ilk partı sanırım.

Interstellar ve Gone Girl son zamanlarda çıkan en iyi filmlerden evet, ama bu demek değil ki bunlar gerçekten çok iyi filmler. Ben ikisini de pek beğenmedim mesela, ha diğer salondaki filmlere göre muhteşemler o ayrı.

interstellar
agora
boyhood
the road
interstate 60
mr nobody
yakın zamanda izledim hepsi de hoşuma gitti. interstellar en birincileri olabilir.

ne var bu interstellarda?
bugun 3. duyuşum bu filmin manyak bişey olduğunu.

ben oyumu mr nobody den yana kullanıyorum.

www.beyazperde.com

var ama zaten cogu ajans calisani hatta ayrica sirketlere de hesap veriliyor vs.

var.
sözlük mantığına tamamen aykırı bi durum elbette.
kaldıysa eğer öyle bir mantık.

böyle bişey var ve bana söylemiyosanız ayıp. ne olmuş sanki iki reklam yapsak öğrenci adamız.

Eksi sozlugun odeme yapmasi soz konusu degil ama cok acok reklam yapanlar var, onlar baska kaynaklardan para aliyor olabilir.

@fortisvita benim demek istediğim de bu. sağdan soldan kendi çabalarımızla reklam alınabiliyor de mi?

r10 da var 10 lira falan. pek karlı değil yani

forumlara ilan veriyolar.

yok firma hakkinda entry = 4 tl
iste basliginizi costurmaca trend yapmaca 50 tl falan. gecenlerde sozlukte mevzusu donuyodu

alla alla. yedek hesapla girişsek mi acaba böyle işlere benim de kafama yattı.

ben varım kanki.

ben de girecem çaktırmadan o zaman. bedelli askerlik yapıcaz, her allah kuruşuna ihtiyacım var.. =/

Ana dili gibi kullanabilmeyi anlardım sanırım.

valla dilin trickleri diyorum buna ben, örnegin ingilizcede, "umarim anlasilabilmisimdir", "nasil anlatsam", "you know" etc doldurmalar ve zaman kazandirici trickler geldi aklima.

teşekkür ederim fakat kastım o değildi. sanırım şöyle ifade etmek mümkün. I want to go demek yerine I wana go demeyi kurnazlık olarak farz edelim.

not:hedef dilden kasıt ingilizce değil.

o kurnazlik degil kullanim dili, yapiyorum degil, yapiyom. gidecegim degil, gidicem gibi.

hatta söyle yaziyim, yazili kullanimda hos karsilanmayip, konusmada cok normal olan seylerden bahsediyorsun sanirim, o kurnazlik olmuyor dedigim gibi, günlük kullanim dili, yazili dilden her dilde biraz olsun farklidir.

"I wanna go" slang'dir. Sokak agzi yani.

peki illa kurnazlıkla ilgili bir soru sormam gerekirse nasıl sormalıyım sizce?

abi kurnazlik dedigin ya da algiladigini anlamadim ben.

simdi senin kurnazlik dedigin mi, yoksa gercek kurnazlik mi?

bir de "Konuşmada hedef dilin kurnazlıklarını kullanabilirim. " soru degil. he cevabi sorulayin diyosan, akici konusabilirim de ayni anlamda.

soru değil de madde diye ifade etmeliydim. Hepinize teşekkür ederim. Bu maddeyi bir arkadaşım tavsiye etmişti. kafamda oturtmadığım için size danışmak istedim. yardımcı olduğunuz için çok teşekkür ederim. sanırım bu maddeyi eklemeyeceğim ölçeğe.

değil

bu akşam sözlükteyiz diye yarın akşam sözlükte olmayacağız.

şu an kullanmıyoruz diye elimizdeki bu imkan alınsın mı?

hayat monoton boktan evet ama daha da mı boktan olsun?

www.youtube.com

kısıtlayıcı rejimler; kısıtlanan şey o anda kişinin elinde olmasa, hatta kısıtlanan şeyi ileride elde etme ihtimali teknik olarak sıfıra yakın olsa dahi, ilk önce kişinin kısıtlanan şeye ileride kavuşma, onu elde ümidini elinden alıyor. asıl korku buradan kaynaklanıyor.

Su an evimde oturuyorum, bu bir tercih. Gecen hafta arkadaslarimi cagirdim, bir sise romu devirdik, bu da bir tercihti. Eger Iran'da yasiyor olsaydim su an evimde oturmak tercih degil mecburiyet olacakti. Hatta kiz arkadasimla yasiyorum, seriat olan ulkede artik ya hapse girerim ya idam edilirim ya da cukumu filan keserler herhalde.

Bunlara ek olarak Turkiye'de yasamiyorum. Toronto'ya geldigimden beri bir kez bile polis cevirip kimlik sormadi. Turkiye'de her hafta yasadigim, olagan bir seydi.

Ayrica gayet guzel yasiyorum bence.

14, blackjackde ihtimallerin esit oldugu sayi. o yuzden olabilir.

en.wikipedia.org

Hep yolsuzlugun alip basini yurudugu ulkeler bunlar. Turkiye ve Rusya'nin bir level ustu iste. Su video bayagi iyi acikliyor adamlarin ne kadr organize oldugunu:

www.ted.com

ayrica amerika'ya sinir komsusu olmasi etkilidir tabi. sonucta buyuk pazar. 400 milyon nufuslu ulkeden bahsediyoruz. Lakin son gelismelerle illegal marijuana'nin ve kartellerin kokune kibrit suyu dokulecek yavas yavas. California'da giriyorsun dukkana, gosteriyorsun doktordan aldigin receteyi, grami 10-20 dolar civarina legal legal aliyorsun otunu. bununla rekabete girmek, kayda deger bir kazanc saglamak mumkun degil.

Zamanında daha beterini yaşadı Kolombiya. Devletin otorite zaafından yararlanıyorlar. Meksika özelinde bir durum değil.

Ama dağıtımın Meksika üzerine kurulması sebeplerinden biri en büyük pazara(ABD) kolay ulaşmak için.

son 20 yılın tecrübesi üzerinden, modele vs hiç girmeden, genel olarak WD marka disklerle diğerlerinden çok daha az sorun yaşadım ben.

#1 WD
#2 Hitachi
...Büyük Kalite Farkı...
#3 Seagate
...Büyük Kalite Farkı...
#4 Toshiba
Gerisi: Çöpler

not: ne olursa olsun her hdd hassastır.

ani elektrik kesintisinden,
özellikle çalışırken herhangi bir şekilde sarsıntı ve darbelerden,
güvenli kaldırmadan direkt çıkarmaktan(hariciler için)
büyük zararlar görebilirler...

2 tane Seagate'im mezarı boyladı, hem de içlerinde veri varken.

WD ile 6 yıldır sorunsuz birlikteliğim var, taş gibi. sevgiline kız, hdd'yi al duvara fırlat yine bozulmaz. denedim. duvar deforme oldu. hdd çalışıyor.

Sanırım hddler için genel ömür 7 yıl deniyor bu yüzden 2-3 tanesi senkronize çalıştırmanız tavsiye edilir, bunu sanırım en iyi nas sunucu ile yapabilirsiniz ama pahalı olmalı.
Usb 3.0 hdd alacaksın, hızı araştırarak bulacaksın.

edit: elbette çalışıyor bende de var çalışan harddisk fakat üzülmemeniz için genel tavsiye yedekli çalışmanız.

Yedeklenecek veri asiri buyuk degilse en saglami SSD oynar parcasi yok, daha hizli, sorun cikarma ihtimali daha dusuk ama esek gibi pahali iste.

@fortisvita harddisklerin ömrü ssdlerden çok daha uzun.
@atom karıncanın torunu 10 yıldan eski hala çalışan harddisk bile var elimde.
7 yıllık da hala aktif kullanımda olan sistemin kurulu olduğu harddisk var eski bilgisayarda.

şimdiye dek harddisk bozmadım, doğru kullandığında ömrü hiç de kısa olmuyor harddisklerin.
he en iyisi nasta raid yapmak tabi ama depo amaçlı kullanılan harddisk darbe almadıkça onlarca yıl sorunsuz çalışır.

not:wd my book 140mb civarı hıza sahip.

bi cahil sorusu olarak, bunun 1 tb ya da 4tb arasinda kalite farki var midir? yani genisledikce alan yavaslayip kasar mi alet?

WD harici diskim disinda sunger kaplama varken bir kere bacak boyundan yere dustu cok sert olmayan sekilde ve icindeki tum verileri kaybettim geri getiremedik profesyonellerle.
Seagate aldim sonra o da dustu ama hasar yok su ana kadar, o yuzden seviyorum simdilik.
yine de hic birisine guven olmuyor en garantisi cloud servisleri

sen önce hayatta kalmayı öğren olm! hayatta kalmayı öğrenebilirsen, yalnız yaşayabilecek kadar parayı havada karada kazanacan zaten.

abi nereye kazanıcam 3 yıldır dolaşıp duruyorum daha bir dönem geçemedim, bu kafayla değil 4, 14 senede de bitiremem ben bu okulu. en sonunda basıp gidicem kırıkkale'de işletme falan okuycam yani kiralarım 350-400 liraya 10+1 hangar gibi evi kafam rahat gider gelirim okula ya.

okuduğum bölüm sadece istanbul ve ankara'da var zaten yoksa bi saniye bile düşünmem. istanbul parası olana güzel.

ne okuyorsun? valla calisinca da manyak paralar kazanilmiyor genelde istanbul'da.

gel ankara'ya yerleş yanıma

@fortisvita, haklısın o da var. ama mezun olunca en azından tam zamanlı bir işim olabileceği için yine rahatlardım diye düşünüyorum. yani hiç değilse 3 değil de 2 kişi kalırdık mesela. italyan dili ve edebiyatı okuyorum. üçüncü sınıftan itibaren şansım yaver giderse bi' firmada yine iyi paralara çalışma şansım olur, yapan insanlar biliyorum. ama daha 3'e de çok var. kendim zaten çalışıyorum ama işte anca "döndürmeye" yetecek miktarda. derdim kesinlikle lüks değil. sadece kendime ait bir alan istiyorum.

hassasım bu tip konularda. ev arkadaşlarımı 2 gün görmesem mesela, öyle bi şey olmadığı halde aramıza soğukluk girmiş gibi hissediyorum. ilişkileri yönetme konusunda sorumlu ve rahatsız hissediyorum. aynı ev içerisinde ailem veya önceden tanıdığım çok yakın bir dostum dışında kalamıyorum ben.

@proletarier, abi orda daha mı az kira sanki. burda hiç değilse vapura falan biniyom eğlenceli oluyo.

ben senin okuyarak para kazanacağını söylemedim ki!
futbolu öğrendiğin ve takip ettiğin zekânı ticaret öğrenmeye ve iş takip etmeye kanalize etcen. bütün yapcaan bu.
sonra da beni danışman kadrosunda işe alacan şirketinde.
belki de tanımıycan bile.

ekleme: duşbeg reyiz, rispekt!

ben 2 burs + 1 kredi de kaldım abi

evladım sen fazla karamsarsın. gayetle standart bi hayat yaşayabilirsin ıstanbul'da çalışarak. öğrenci kafasındasın hala. çok yüksek beklentilerin de yok. istediğin basit ama muhtaç olunmayan hayatı kurman zor değil. millete de bakma sen. onların standartları hayvan gibi yüksek. kendilerini süper bi'şey sanıyorlar. sorsan hepsi başlar burda;
1500 lira kira
500 fatura
1000 lira yemek
1000 lira taksi
300 lira sinema
2000 lira alkol
yok efendim 500 lira kitap
300 lira kot falan filan.

biliyoruz ki sen fena sayılmayacak bi para da kazansan, normal şartlarda otbüsün gittiği yere otbüs varken taksiyle gitmezsin. yarrak gibi özelliksiz bi kota 500 lira gömmezsin. çünkü fakirlik senin kanına işlemiş. makul standartlarda ama sürekli para hesabı yapmadan yaşamak istiyorsun ve bu mümkün.

bugünden 3-4 sene sonra 2500 lira maaş alırsın zaten. ufak tefek hayatını kurarsın. maaşın 3000 oldu mu da sana yeter bence. tek yapman gereken şey okulu bu kadar boşlamamak. 1-2 1-2 de olsa derslerini ver. yavaştan da olsa sınıflarını geç. 24 yaşında falan okuldan az dersi kalan bi genç olarak iş başvuruları yaparsan her şey olur.

talep etmezseniz genelde sinavdan bir kaç gün önce çağırıyorlar. ben mail atıp aynı gün olmasını sağlamıştım.

3 yil once baska bir gunde girmistim. birkac ay once girdigimde ayni gun girdim.

Hma da radone yanılmıyorsam. Bu arada vpnoneclick şimdilik oldukça iyi hız verdi. Bakalım maç zamanlarında hız ne durumda olacak

Hola Unblocker yapmiyor mu?

Akşama onu da bir deneyeyim eğer tr lokasyon varsa

Yaş şartı sağlandığı takdirde paranın olup olmamasına bağlı. Eğitim gibi kriterler dikkate alınmıyor.

bedelli cikmazsa askerligi daha uzun yapacaksin?

@fortisvita

bedelli çıkmazsa mezun olacagım zaten.

en az 2 phd istiyolar diye biliyorum.

oyun platformu.

valve'nin cebimize soktuğu vakum makinesi.

nası ucuza alıoz orjinal oyunu yav? Oyunu çıkaran şirketler ne diyor buna?İllegal bi iş mi?

illegal olurmu ya :)))
valve diye bir oyun şirketi bir uygulama yapmış. bir sürü oyun ordan oynanıyor. arkadaşların hangi oyunu oynuyor görüyorsun, chatleşiyorsuni screenshot paylasıyorsun, oyuna davet edip beraber oynuyorsun, oyun hediye ediyorsun, item alıp satıyorsun, indirime girince oyunları alıyorsun, falan filan.

bir diğer tanımı da oyun kütüphanesi olabilir. oradan aldığın oyunlar hep orada duruyor, istediğin zaman indirebilirsin istediğin bilgisayara. istediğin bilgisayardan oynayabiliyorsun yani. işte ne bileyim save dosyalarını falan da saklayabiliyor senin için. sanal bir oyun kütüphanesi yani.

Migros zeytinyaginda nasil idirim yapiyorsa Steam de Assassin's Creed'de yapiyor iste. Sonucta adamlar dagitimci.

iyidir. sen nasılsın? :)

oyun şirketlerinin işine gelir. zaten internetten ücretli content almayı alışkanlık etmiş bi millet değiliz. daha düşük fiyatlara son kullanıcıya ulaşmak işlerini görür.

enpara card'la 50 tl'ye kadar yaptığın alışverişin %50'sini geri alırsın.

Adamlar formayi bosuna Adidas'a yaptirmiyor.

koşarken, oynarken o heyecan, o adrenalin, formanın ıslaklığını unutturuyor. ben, sen bunu yazana kadar hiç düşünmedim bile.

maç bittikten sonra hala o şekil kalmaya devam edersen hasta olursun orası ayrı.

not: halı sahadaki defansta duran kel göbekli abi, işte o benim.

Devre aarasında değiştiriyorum yoksa fena oluyor. 90 dakika dayanmıyor.

Ben de şimdi bjk maçını izlerken, "bu yağmurda koşturup duruyorlar, hasta olacaklar yazık" diyen teyze gözüyle baktım da, kafama takıldı işte. Tşk

maç esnasında sen de sırılsıklam olduğun için rahatsız etmiyor. denizde yüzerken mayonun ıslaklığı rahatsız eder mi? öyle düşün.

vücut soğuduktan sonraysa işkenceye dönüşür o ıslaklık. sırtına değmesi bile rahatsız eder ki üstüne bir de sağlık için zararlı olması var.

o bi sey degil, hafif kum dokulmus toprak sahalar kisin islandigi zaman dunyanin en kotu seyi olur. bir kayarsin donunun icine kadar kum girer, sirilsiklam olursun ustune kum dolar ayakkabina sortuna falan. camur gene iyi.
ama dedikleri gibi, o anda hic hissetmiyorsun. boyle plajda uzerin kumlanir ya, onun gibi ayni. zaten o sahadan temiz cikma ihtimalin yok diye yeri gelirse gereksiz yere kayarak mudahale bile yapiyorsun falan....

ağzına fırıncı küreği ile vurmak gerekir, şarttır.

Yapamaz, kulaklık diye bir şey var, hatırlat bunu.

Ben rahatsız olmam ama ortamda bir üçüncü kişi varsa ve o rahatsız oluyorsa itiraz ederim. Sessiz ortamlarda çalışamam ben ama başkası rahatsızsa öyle bir şey yapmamalı

Bakkal dukkaniysa evet, ofis isiyse hayir.

Kulaklık hediye ederim.

Yuksek ses olmazsa, Ankara'nin baglari ya da Serdar ortac parcalari calmazsa sorun olmaz.

döverim. net.

Esefle kınarım.

amerika'da evsizlik yaygın bir akım ve yaşayış biçimi aşağılama hor görme gibi bir durumda yok onlarda kısaca mantıklı alakalı ve insana bakış açısı

Amerikada işsizlik, vergi borçları, sağlık masrafları falan insaları borç batağına sürüklüyor, evlerini, arabalarını, elde avuçta ne varsa kaybediyorlar. oturup konuşsan çoğu aklı başında insanlar aslında.

valla fransada nantes'ta yaşarken bana da sanki bi tercihmiş gibi görünüyordu. ama paris'te çoluk çocuk cümbür cemaat sokakta yaşayanlar var ve ortadoğu ve daha doğudan gelen tipler genelde. ciddi ciddi yatacak yerleri yok yani. çok fazla var hem de.

evler çok pahalı. düzen kurmaya mecalleri yok. bi de evle bitmiyor ki arkadaş. faturası var eşyası var tadilatı var.

o düzende huzuru bulamamışlardır belki. inzivaya çekilmek gibi.

Amerika'da herşey özel sektörün elinde... Sağlık, eğitim vb her sey. Eh insanlar para yetiremiyorlar ve bu duruma düşüyorlar.

Öyle yaşam tarzına sahip inasnlar İstanbulda da var. İşgal evleri var, oralarda kalan arkadaşlarım var. Para ödemeyen hiçbir şey için.

TYabancılar da geldi, orda kaldılar. Biz de ordaki işgal evlerinde filan kaldık.

ORtak yaşam daha bir çekici geliyor artık insanlara. Uygarlık ve teknoloji artık boğuyor insanları.

Göçmenler değil de genelde o ülkenin kendi insanlarıysa sistemi eleştirmek için yaşam biçimi olarak yapanlar da var

hehe nasıl la ciddi mi sordun bunu şimdi :) burada evler 500bin tl. ayda 20bin tl maaş alsam 2 yılda anca öderim, ki o kadar almıyorum. hehe sanki tercihmiş gibi sormuş yaa :))

şu an bana ev versinler 2 yıl çalışmam içinden de çıkmam

edit: evsiz derken sokaktakileri mi kastettin? o zaman benim cevap bi anlam ifade etmiyor.

Adamın işleri iyi gitmiyor, batıyor, eşi terkediyor, gidecek yeri kalmıyor. Size pek olası gelmiyor ama var böyle hayatlar. İnsanların çok çaresiz oolmasının teknolojiyle alakası yok.

şöyle düşün.

işsiz kaldın

paran bitti

evinden çıktın.

para kazanman lazım

iş görüşmesine gitmen gerek

fakat evin yok paran yok, üstün başın kötü durumda.

iş görüşmesinde abd gibi yerlerde imaj en önemli şeysin

işe alınmadın

daha beter battın

düşük maaşla bir yere girdin

acını unutmak için alkole vurmaya başladın

alkoli arttırdın iş çok yorucu maaş az şartlar berbat

işten atıldın

tek sığınağın alkol, evin yok

evsiz oldun

genel olarak bu şekilde gerçekleşiyor bu olay, kimse gidip ben bir evsiz olayım demiyor

Caresizlikten sokakta olan da var, tercihen sokakta olan da.

ABD'de iki sene ölmeden sokaklarda yaşamayı başarabilirsen, devlet kira yardımı mı ne yapıyomuş. -muş diyorum, çünkü benim bi zamanlar oturduğum apartmanda, suratsız bi herif vardı, meraba dersin, suratına bile bakmaz, öyle biri, bu adam, Vietnam gazisiymiş ve iki senesini doldurmuş sokaklarda. Devlet de ona kira yardımına başlamış. Ama o kira yardımının adamın gazi olmasıyla bir ilgisi var mı, yoksa iki sene sokakta yatma çilesini dolduran herkese bu imkân sağlanıyor mu o kadarını bilmiyorum.

Bad credit diye bişey var. Sanırım Türkiye'de de başlamış. Kredi notu mu deniyor? ABD'de credit score deniyor. Misal işsiz kaldın ve kredi notun da düşük. Çünkü vaktiyle, faturalarını zamanında ödememişin, kredi kartının namusu elden gitmiş, oraya borç takmışın, buraya borç takmışın filan, üstüne bi de işten atılırsan, bi düşük eve geçmek istiyon mesela, ev zaabısı da diyo ki, bana gelirin olduğunu ispat et! Gelir yok! diyon. Bi de kredi skorunu göriyim diyo. O da bombok! Öyleyse sana ev yok! Bu zalim döngüye bi girdin mi, gerisi geliyodur heralde. Satıp savmaya başlıyon açlıktan ölmemek için. Tabii 6 aylık işsizlik sigortasını unuttuk. O bitiyo önce. Sen hâlâ iş bulamamışın. Kira ve faturalar için para bitiyo. Satıp savıyon ilk 2 ay mesela. Elde avuçta satıp savacak bişey kalmamış, işsizlik sigortan kesilmiş, birikmiş paran yok bi köşede, Ağustos böceği gibi vur patlasın çal oynasın yaşamışın zamanında. Kredi notun berbat. Gelir yok. Bir düşük, iki düşük seviyedeki evleri tutma şansın da yok. Naapçan o zaman? Atabildiğin her eşyanı çöpe atacan. Mal varlığın, bir market arabasına sığabilecek hâle gelene kadar küçülecen. Sokakta yatıp kalkmaya başlayacan. Metro varsa, metro istasyonuna girecen yerin altına. Yoksa sokakta donarak ölürsün. Yazın, yassıltılmış ambalaj kartonlarını döşek yapacan, banka manka gibi kallavi kapılı binaların önünde. Hani kanopi altındasındır, kapıya girerken bi oyukluk vardır filan, pek rüzgâr almıyodur. Yaz olmasına rağmen sırtında kalın bi palto olur. Çünkü gece o senin yorganın olacak. Çöpleri karıştırmaya başlarsın. Biraz dizinin dermanı varsa, kola kutusu, su şişesi filan toplamaya başlarsın. tanesi 5 cent olsa ve 100 tane toplasan, bir öğün yemeğin çıkar. Bazen acıyıp para veren çıkabilir. Kapıları açarsın insanlar gelip geçsin diye. Elinde kâğıt bir kola bardağı olur. İçine bikaç cent atan çıkar belki. Gene kartonlara yazılar yazarsın. 'Açım, evsizim, kursağıma lokma girmedi lan!' dersin. Ya da 'Ne yalan söyliyim, bira ve esrar alacam!' dersin. Biraz daha esprikli bi yazı bulursan, belki para kazanma şansın biraz daha artar. Gündüzleri parklar senin tabii. Banklarda uyursun. Bazen ayakkabın yastık olur, bazen palton. Çalmış olduğun market arabasınnan gezersin sokaklarda. Çalamadıysan, gene çek çek pazar arabasına benzer bi araban olur. Bazen acıyanlardan, kâğıt para veren bile çıkabilir. Devletin aşevleri var, sığınma evleri var. Kışın hava belli bi derecenin altına düşünce, bu milleti bi yere topluyolar, çorba filan içiriyolar. Üstüne işemesen bile bi süre sonra üstün çiş kokmaya başlar çünkü yattığın yerlere daha önce birileri işemiştir. Giderek o kokuyu duymaz olursun. Senin geçtiğin yerlerde millet biraz açığından yürür. Tüketebileceğinin çok daha üstünde yiyecek üretttiği için, ülkenin çöplükleri yiyecek doludur. Karnını iyi kötü doyurabilecek bişeyler bulursun. Kirayı nası ödiycem, faturaları nası ödiycem, taksitleri nası ödiycem dertlerin bitmiş, bu gece donmadan yarını görebilecek miyim acaba? derdin başlamıştır. Evsizlerin bazılarının alkolik ya da toksikoman olduğunu 100 metreden anlarsın. Canlı cenaze gibi gezinirler ortada. Bazıları ise çalışamayacak derecede sıyırmış olur ve bağıra bağıra küfreder, bişeyler anlatırlar.
Çok zevkli bi hayat olduğunu sanmıyorum. Çok zor bir hayat olduğunu düşünüyorum. Allah düşmanımın başına bile vermesin. Öte yandan, senede 1 milyon dolar maaş alırken, birden o duruma düşen insanlar olduğunu da duymuştum. Tanıştığım olmadı ama. Zor zenaat!

para hesabını anlayamadıkları için

Bir dahakine ben de gelmek istiyorum. Ne hoş bir görüntü.

@podrostok fikirtepe

fotoğrafı da ben çekmiştim.

Sagdaki elemani tanıyorum galiba

eğri oturup doğru konuşalım, en son ne zaman bu kadar sevgi dolu bir ortamda bulundunuz......

Lan ben yorganin altindayken cekmissin, cikmamisim :/

kanka ayıp oluyor ulu orta resmimizi koyuyorsun -_-

@pescador çok haklısın

bazı eller yorganın altında ya.. o bazı soru işaretlerine yol açmış.

en soldakini çarşaf sandım bildiğin adammış

amele birliği

çok güldüm yeminle.

Allah da seni güldürsün razvan rat :)

assets.diylol.com

cevabi biliyorsunuz zaten.

vegan değil ama (vejeteryan + süt yumurta + çoğu sebzeyi yemiyor) bi sürü vitamin eksikliği, regl olamama vb. sorunları olan bir kardeşim var. çok fazla yemek seçip sağlıklı beslenmek zor ama imkansız değil, çabalarsan yine de sağlıklı olabilirsin. çok az yiyen bi sürü keşiş filan var 120 yıl yaşıyorlar, değil mi?
süt bence kıstas olmaz, ben de hiç içmiyorum. yetişkin insan için süt pek lazım olan bişey de değil mayalı süt ürünleri daha sağlıklı diye biliyorum.
dikkatli olursa sağlıklı yaşar ama ben mesela o kadar düşünüp inceleyemem ne yiyecem diye, ne bulursam yerim. sırf bu zaten strese sokar beni.

Merhaba, ben de veganim ve ot yiyorum diye resmen gotum kalkti. Bir de ironi yapmaya filan calisiyorum ustune. Hepiniz ot yiyeceksiniz cunku ben hakliyim amina kodugumun ortalama insanlari!

Ben öyle biri değilim, her ne kadar soru öyle oluyor gibi olsa da. Şuyculuk, buyculuk, şuyum, buyum gibi etiketler kullanmayı sevmiyorum kendim için. Ama bazen bazı kelimelerin propagandası lazım geliyor. Kişisel bir şey değil yani.

öyle yapanlar var, yürüyor, kabul edilmeye engel değil. ama yoruluyorlar da.

çalıştığın yerin iznine bağlı biraz. çalıştığın üniversitede okuduğun bölümün yüksek lisans programı varsa gel sıfırdan burada başla diyebilirler, baştan gidip tanışmakta konuşmakta fayda var bu meseleleri.

Kuzenim yapti. olur.

oluyor da ders donemi bitine kadar asiri yoruluyorsunuz.

evet çalıştığın yerde yüksek lisans programının olup olmaması da önemli bir nokta. varsa izin vermeyebilirler diğerine devam etmene ama yoksa izin vermek zorundalar.

orada yüksek lisans programı yoksa aslında 35. maddeyle göndermeleri gerekir. ama kendi aranızda anlaşırsanız git-gel daha çok işlerine gelebilir tabii.

var program yav. neyse bakalım, sıfırdan başla demezler inş.

"Sap yiyip saman sıçıyorum" demek istemiş olabilir. Videonun tamamında saçmalıyor zaten.

sanırım orda bahsettiği otobiyografik kişiliğinden çok yaptıkları şeylerle ilgili kullanmış olabilir. ama tabi kendini anlatırken iyice zorlamış kelime seçiminde haliyle ortaya böyle tuhaf bir şey çıkmış. yani aslında ben yaptıklarımda hep kendimi anlatıyorum demek istemiş olabilir diye düşündüm.

otobiyografik kişilik kelimelerini kullandıysa sağlam saçmalamış.

kendi biyografyasını yazan, bununla uğraşan insan anlamına gelebilir.

her açıdan saçma.

video tamamen trolleme amacli, otobiyografik derken de tamamen sacmalamak maksadiyla soyluyor.

kullanmadığın ve ücret ödemediğin sürece kredi kartının hiçbir olumsuz etkisi yok nasıl olsa. bir gün çok zor durumda kalırsan kenarda bulunması faydalı bence. yerinde olsam freekart'ı kenarda tutardım. ha garanti'den genel anlamda memnun değilsen zaten komple kapat gitsin derim. hesap işletim ücreti zırt pırt kesiyorlarsa neden katlanasın ki?

"bir gün çok zor durumda kalırsam kullanırım" diye geri göndermediğim 3 kredi kartım var ve borçlarını temizleyip kartları cehennemin dibine göndermek için 8000 tl kredi çektim bugün. ne olursa olsun birden fazla kredi kartı kullanma. "ben iradeli insanım, muhasebemi yaparım" diyorsan da kullanma, ben de öyle bir adamım çünkü.

ha garantiyi iptal edip maaş hesabına tanımlı kredi kartımı kullanırım diyorsan ne ala.

3 kartim var, ikisini kullaniyorum. Harcamalarini kontrol edebilceksen zarari yok.

her şeyin tek bir bankada olursa kafan rahat, yönetmen kolay olur.

Ben maaş hesabımın olduğu bankayı daha çok kullanıyorum kolay oluyor fakat o verdikleri yıllık aidatı olmayan kartların hiçbir özelliği de olmayabiliyor. Taksit imkanları vesaire olmadığı için yıllık ücreti yok sanırım. Detaylarını oku, işine yarıyorsa dediğin mantıklı.

Bu arada kenarda dursun ihtiyaç olursa kullanırım mantığına da hiç girme boşver, gerisini kapattır gitsin. Olunca harcıyor insan ondan sonra uğraş dur. En iyisi fazla olmaması. Bu dediğim limit için de geçerli.

1-Donme hocu, donup napacan? Yani Kanada daha iyi cogu acidan (mesela ben buradayim hehe) ama Turkiye... Yasam standartlarinin yerlerde surundugu bir yer.
2- Iste gir bir yere, Amerika'da alacaginin 1/4'une calisirsin sansliysan.
3- Sallama bu adamlari. Ne derse desinler.
4- Amerika'daki hayata ne kadar uyum saglayabildigine bagli biraz da ne kadar pisman olacagin. Ben duzenimi kurdum burada tamamen, burada yasamayi seviyorum. donsem efsane sacma olur.

No winner quits, no quitter wins.

demiş atalar.

8 aydan az bir süre kaldıysan geri dönme kararı için çok erken bir dönemdesin. Nelerin seni fikrinden uzaklaştırıp canını sıktığını oturup güzelce bir düşün. bunları nasıl ortadan kaldırabilirsin ve kaldırsan yine de dönmek ister misin? Master tezinin zorlaması doktora tezinden daha olasıdır. Doktorada U.S.'de üniversitenin çok belirli kuralları vardır, uyduğun taktirde kolayca geçersin. biraz kendini zorlaman hiçbir şey kaybettirmez. orada kalırsan bitirdikten sonra bir sürü şansın olacaktır, Avrupa ülkelerine geçmenin de, Türkiye'ye dönmenin de içinde olduğu. En azından kendine bu seçme hakkını vermiş olursun diye düşünüyorum. Hiç olmadı belirli bir süre sonra gelip işe başlamış olursun.
1. herkesin ne yaptığı önemli değil. kalmanın senin hayatında hangi olasılıkları getireceğine bak derim. dönmek istersen oradaki dönemi geçici bir dönem olarak da alabilirsin, sonunda yine döneceksin. bir deneyim olarak bak.
2. eğer para kazanmadan ya da az bir para kazanarak yaşama olasılığın varsa staj. ama sektör bana yabancı.
3. hayatın her döneminde bir şeyleri anlayabildiğimiz için sorun yok. ama bence farkettiğin şeyin doktora yapamıyorumdan çok akademisyen olamıyorum olması gerekiyordu. çünkü doktora biraz akademisyenlik demek. akademisyen olmadan da devam ettirebileceğin bir mesleğin olduğu müddetçe kimsenin bir şey demeye hakkı yok. üstelik iş değiştiren, sektör değiştiren bir sürü insan var. kimin ne dediğiyle ilgilenememek zor bir şey çünkü kendimizle ilgili fikirlerimiz de etrafımızdakilerle biçimleniyor biliyorum ama senin hayatını bir tek sen yaşayacaksın. O yüzden önemli olan senin kendine uygun bulduğun. insanlar için başarısızlık olan senin hayatının başarısı olabilir.
4. ilk başlangıçlar hep kötüdür. Türkiye'ye de gelsen yine ilk başlangıç olduğu için daha kötü olabilir. bir 3-4 yıl sonra nasıl yaşamak istediğini kestirmeye çalış. orada kaldıkça her şey daha iyi olacak. orada kal. iyi geceler diliyorum.

miserable hayat ne hocam? yerde yorgan üstünde mi yatıyon? şilte alacak paran yok mesela, he mi? haftada 20 dolarla mı geçiniyon ha? part time fare ölüsü mü topluyon bodrumlardan? Pazar günleri benzin mi pompalıyon? generic peanut butterdan başka bişey alamıyon mu? tek girebildiğin yer Wal Mart mı? Sürekli McDonalds dollar-menu mü yiyon? ekmek alabilmek için 3 saat yol mu yürüyon? sadece su, armut ve muzla mı yaşıyon? şu miserable hayattan ne anladığını bi de hele...

shadowcat çok haklı.

İlk kararın akademisyen olup olmamak olmalı. Çünkü doktora demek doğrudan akademisyenlik demek olmasa da (olmadı bir araştırma laboratuvarı veya danışmanlık demek), çoğunlukla gittiği yol bu. Ve şunu da unutma, akademisyen olmak demek o çalışmanın hiç ama hiç bitmemesi demek. Nasıl ki zamanında lisede "Üniversiteye gelince rahatlıyormuşsun" diye kandırdılar ve üniversitede rahatlamadık. Doktora ve akademisyenlik ilişkisi de böyle bir ilişki. Bunu göze alamıyorsanız, baştan bırakmak elinizde.

Ancak akademisyen olmak zorunda değilsiniz, özel sektörde danışmanlık gibi pozisyonlardan başlayabilirsiniz. Sadece doktora mezunu istihdam eden teknoloji firmaları var ve sağlam maaşları var. Onlardan birinde de olabilirsiniz. O zaman tüm bu çalışmalarınıza değebilir. Üstelik Türkiye'de tıkılı kalmazsınız, açarsınız dünya haritasını, kendinize yer beğenirsiniz. Dönerseniz, bu seçenek elden gitmiş olacak.

İnsanların ne dediğini umursamayın. Ömrümüz "Ay, o ne der? Ay, bu ne der?" ile geçti. Kimsenin ağzı torba değil ki büzesiniz. Bırakın onlar bıdır bıdır konuşsun. Kararınız ne olsa konuşacak onlarç Dönseniz onun dedikodusu, dönmeseniz başka bir dedikodu dönecek illa ki.

Daha kötü bir hayatınız olmaz. Birkaç sene biraz kalitesiz bir hayatınız olur en fazla, doktoradan sonra toparlanır o.

Henüz kararınız için geç değil. Daha ilk dönemmiş. Her şeyin başındasınız. İster biraz deneyin ve dayanıp dayanamadığınızı görün.

Ben olsam hayatta gelmem.

pompacılık yap gene gelme iyice boka sarıyoruz. Hatta beni de aldırsana oraya :)

hakkatten sana göre değil mi yoksa zorluğa mı gelemiyorsun? bunun cevabını bir bulmalısın önce. neden sana göre değil, hangi gerekçe ile böyle düşünüyorsun? başka bir alanda mı yeteneklisin, bu yeteneğini mevcut alanında da değerlendirmen mümkün değil mi? ya da başka hangi özelliğin seni böyle düşünmeye zorluyor?

eğer bu hayatta yanlızsan, kimseye el açmayı düşünmüyorsan ve dürüst yaşayacaksan, çaba sarfetmeden hiçbir şey olmaz. bazen çaba sarfetsek bile birşey elde edemeyiz, ama olacaksa da uğraşarak, ter dökerek, üzülerek, uykusuz kalarak, acı çekerek olur bir ihtimal. eğer devam edersen dört sene sonra eminim sık sık eski günlerini hatırlayıp iyi ki dayanmışım, yapmışım diyeceksin.

durumunu yaşamayan bilemez, anlıyorum; bizlere tavsiye vermesi kolay, ama ben çok iyi bir işe kalkıştığını düşünüyorum. sana imreniyorum. abd'de doktora yapmak, hele ki iyi bir hocanın ekibi içinde olmak, bunlar gerçekten büyük şans. üstelik yaşın daha genç, zorluklara dayanma gücün yüksek.

hepimiz hayatımızın belirli dönemlerinde sefillik çekiyoruz, iyi yönden bakarsan eğer sefillik çektikçe karakterimiz güçleniyor ve güçlü bir karaktere ileride daha çok ihtiyacın oluyor.

1.neden donmek istiyorsun?
2. stajla da baslayabilirsin. eger amerika'da kalmayi dusunuyorsan direkt full time bir ise bak derim.
3.insanlarini ne dedigini bu kadar onemseme.
abd'de doktorayi yarida birakan iki tane arkadasim var . biri "yeter artik para kazanmak istiyorum" dedi vetrader oldu, keyfi yerinde. digeri de consulting isine girdi, o da gayet memnun. kimse doktorayi birakmalarini sorgulamadi.
4. akademik hayat zor. bazen cok fazla calismaktan yoruluyor insan. veya belki yasadigin sehirden bunalmissindir bilemiyorum. ama bu tip sorunlar turkiye'ye donmeden de cozulebilir.

(bkz: amerika/@compadrito)

(bkz: karar vermek/@compadrito)

hayat senin hayatın hocam. Bünyen akademisyenliği mi reddediyo, Amerika'yı mı reddediyo? Aileni mi özledin? Gurbet ve yalnızlık ağır mı geldi? Bu mutsuzluğunun "root cause"unu bulmadan, ani karar verme. Benim o iki yazıyı iyi oku, anla ve düşün

Pompacılık yap ama gelme diyen, o pompacılığa 1 ay dayanamaz. Onu da diyim. Mecazi olarak diyosa o başka tabii.

Yazan herkese tesekkurler,
Gurbette olmakla ilgili sorunum olmaz sanmistim basta ama bir sure sonra yalnizlik ve saat farki insani yoruyo. Bolumumde cok fazla Cinli var onlar hep kendi aralarindalar bide evde yalniz kaliyorum, skype da yapmasam 5 gun insan yuzu gormeden geciyor.
13 yasindan beri yatili okuyorum, aileyle cok alakasi yok. Masterda da cok calisirdim ama en azindan ayda yilda bir de olsa dostlarimlaydim. Burda surekli calisma ve yalnizlik hali zaten burs anca kiraya yemege yetiyo.
Belki doktora yapan herkesin aklindan geciyordur ama kimsenin dunyayi kurtardigi da yok. Surekli eski makalelere ekleme yapip yeni makale basiyolar. TAligi seviyorum, teaching kismi icin ve doktora bana boyle bir imkan verecegi icin katlanabilirim ama researchu sevemeden de zor gibi..Surekli ayni rutin, yeni konu bul arastir yaz yayinlat.

Neyse tekrar tesekkur ederim herkese, dediginiz gibi bu benim hayatim ama farkinda olmadan yillar geciyor.
Dediginiz gibi biraz daha cabalayip sorunun rootunu bulmaya calisicam bir donem daha, teaching tamam ama surekli gecen gunduzun olmadan researchu dusunme fikri beni yordu.
Bide job marketin giderek daha rekabetci olmasi da etken oldu, yan masamdaki arkadas son sinif ve simdiden 2 makalesi olmasina ragmen iyi gitmiyor diyor. Cok az pozisyon var ve cok fazla iyi aday var. Bu surekli hirs ve rekabet ortamini istemedigim icin biraz da akademiye yonelmistim. Ama burada da fazlasiyla durum boyleymis. Sanirim hic bir yerde isimi iyi yapayim, maasimi alayim yastiga kafami rahat koyayim yok. Surekli bitmeyen rekabet hayat.

amerika'nın genel bir özetini yapmışsın hocam. yazdıklarından cımbızla çektiklerimi sıralıyorum:

- yalnizlik (akademisyenlikle ilgisi yok)
- saat farki (akademisyenlikle ilgisi yok)
- cok fazla cinli var onlar hep kendi aralarindalar (akademisyenlikle ilgisi yok, çinli heryerde çok, hepsi it gibi birbirini destekler. nüfusları, senin ülkenin nüfusunun 20 katı. üstelik senden çok daha çalışkanlar. üstelik senin vatandaşların gibi birbirlerinin kuyusunu kazmıyor, birbirlerine çelme takmıyor, aksine birbirlerine deli gibi destek oluyorlar. dolayısıyla, amerika'ya gelmiş bir türk, karşısında 20 değil, 30 çinli görebilir for a given situation, 20 de hintli görür tabii.)
- evde yalniz kaliyorum, skype da yapmasam 5 gun insan yuzu gormeden geciyor. (akademisyenlikle ilgisi yok)
- ayda yilda bir de olsa dostlarimlaydim. (amerika'da dost diye bişey bulamazsın. akademisyenlikle bi ilgisi yok bunun).
- surekli calisma ve yalnizlik hali zaten (bu da amerika'nın getirisi ya da götürüsü. akademisyenlikle bi ilgisi yok)
- burs anca kiraya yemege yetiyo. (reel sektörde çalıştığında, karnın biraz daha iyi doyar, elin biraz daha bollaşır).
- surekli ayni rutin, (akademisyenlikle hiçbir ilgisi yok)

dolayısıyla, seni yoran ve üzen şeyler, amerika'nın genel özellikleri. akademisyen olmasan da, bunlar olacak zaten. bunlara dayanamayanlar, 2. sene sonunda türkiye'ye geri dönerler. biraz daha dayanıklılarsa, 7. senede kayış yarar.

surekli gecen gunduzun olmadan researchu dusunme fikri beni yordu. (bunu değiştirebilirsin bak! kendini eğitebilirsin bu konuda. kapıdan çıktığın andan itibaren, research'ü unutacaksın.)

bide job marketin giderek daha rekabetci olmasi da etken oldu, yan masamdaki arkadas son sinif ve simdiden 2 makalesi olmasina ragmen iyi gitmiyor diyor. cok az pozisyon var ve cok fazla iyi aday var.
(sen 2008 - 2011 arasındaki krizde, özellikle de 2009 yılında abd'de olmadığına dua et. rekabetin tillahı asıl o zaman vardı. şimdi ekonomi tırmanışta which is very good for us!)

surekli hirs ve rekabet ortamini istemedigim icin biraz da akademiye yonelmistim. (hırs ve rekabeti, akademiden, hele amerika'daki akademiden soyutlayabileceğini pek sanmıyorum. burası kurtlar sofrası. dünyanın en iyileri buraya geliyor ve burda kapışıyolar.)

ama burada da fazlasiyla durum boyleymis. sanirim hic bir yerde isimi iyi yapayim, maasimi alayim yastiga kafami rahat koyayim yok. surekli bitmeyen rekabet hayat. (amerika'da, kebap yapmak, keyif yapmak, kaytarmak, arazi olmak, başkasının sırtında asalak olarak yaşamak gibi kavramlar yok. ak göt kara göt burada belli olur. güvenilecek bi götü olmayan da silinir gider zaten).

bu verdiğim bilgiler ışığında, sana göre olmayan şeyin akademi mi, yoksa amerika mı olup olmadığını yeniden düşün.
8 ay, karar vermek için çok kısa bir süre. ikinci senenin sonunda, amerika'da mutlu olup olamayacağını anlamış olman gerekir. öğrenmeyi, öğretmeyi ve it gibi çalışmayı sevmiyosan, amerika zor gelir. yalnızlığa tahammül edemiyosan, gene çok zor gelir.

bir kac eyalette serbest olmustu diye hatirliyorum.

İlk olarak Colorado'da, sonrasında da birkaç eyalette yasal olarak kullanımına izin verildi.

Liste şurada: en.wikipedia.org

Aslında yakın zamana kadar herkes kullanır kimse bahsetmezdi..

Demek değişmiş şimdi bahsediliyor..

Yasak.

California'da yasal. Oyle marketten alamiyorsun ama buyuk olcude legal. Kacak satisi yasak ki pek kalmadi herhalde zaten.

değer.

okul ilk 5teyse

orada işi düzgün öğrenirsen network kurabilirsen küçükte olsa,

çok işine yarar

go for it.

Değer

Orada devam edeceksen deger bence. Alaninda ilk 5'te diyorsun, 8 sene de tecruben var. Amerika'da ise girersen senelik gelirin 60 bin dolardan fazla olur zaten.

Suradan bir bak:

www.payscale.com

Turkiye'ye doneceksen bilemem.

Cok dogru hareket olur.

Düşünme bile...

Kesinlikle değer!

eğitime yatırım yapacaksan yap kardeşim. eve barka para yatıran tembel insanlardan olma. ülkeye katma değer katabilecek insanlara ihtiyaç var. bas git, bakarsın 2.sene burs bile bulursun.

60bin dolar çok para lan? Bir tek bana mı öyle geliyor. O parayla türkiyede iş kurabilirsen bir değil birkaç senede amorti edemez misin? Amerikaya gidince bir de geri dönebilmek için uğraşacaksın. Sektör yazılımsa hintliler daha önde diye biliyorum. Rakibin çok. Herkes git demiş, farklı açıdan bakmak istedim.

Bu parayı kazanıp bunu düşünen insanlar var ya, hakikaten kaliteli insanlar onlar. Çevremde dolar sayan yığınla hanzo var. Sizin gibi insanları görmek güzel.

iş kurabilecek cesaret, bilgi ve niyetin varsa iş kurmakta güzeldir tabii.

Türkiye'ye dönmeyeceksen değer. Başarısız olsan bile doğru karar olur. Döneceksen sakın ha!

Eğitime tabiki değer. Şimdi bu bütçe 2 yıl amerikada size eğitim konaklama yeme içme gibi tüm ihtiyaçlarda yetecek peki bu sürede orda çalışmayı düşünmüyor musunuz ? Böylelikle miktar çok aşağılara inebilir m

okula aylık $500 veriyorum, $700 ev kirası, $70 yol, $60 telefon, $50 faturalara veriyorum. bunlar benim zorunlu harcamalarım ve toplamı $1380 yapıyor. yemeği evde yapıyorum, aşağı yukarı aylık $250 masrafım oluyor. Yani sadece yaşamak için $1630 aylık masrafım var. Birinde legal, birinde kaçak olmak üzere iki ayrı işte, eğer denk gelirse haftanın 7 günü çalışıyorum; aylık en fazla $1780 gelirim var. Nefes almaya zaten vaktim olmuyor da, arada sırada evde yemek yapıp ertesi gün öğlen de aynı yemeği yemekten sıkıldığım zamanlar için cebimde ekstradan $150 olması anlamına geliyor bu.
Marmaray'da üst kademelerde görev almış, Türkiye'de doktora öğrencisi makine mühendisiyim. Kariyerim için önemli olacağını düşündüğümden MBA yapmak için Amerika'ya geldim. Ocaktan sonra tam zamanlı çalışma iznim çıkacak ve -iş bulabilirsem, ki epeyce zor- mesleğimi yapmaya başlayabileceğim. 9 aydır buradayım ve yaklaşık 3 ay önce bu işleri buldum ve çalışmaya başladım. Gelir ve gider tablosu ortada. Okul fiyatınının yanında burada bahsettiğim yaşam giderlerini de ekle ve ona göre bir karar ver bence.

Gel abi, pişman olmazsın. Bitir ve iş bul. Çıkarırsın o parayı sonra.

Konuyu genel hatları ile mi anlatacaksın yoksa bir alt başlığın var mı? Yüksek lisansımı Kentsel Dönüşüm üzerine yapmıştım, elimde birkaç pdf var istersen onları yollayabilirim.

ikisi de neoliberal horseshit. sosyalist kayaklara bakmak serbest mi? sebil gibi yazı var.

reidin.com u incele

Kentsel donusumu anladim da surdurulebilirlik nasl neoliberal horseshit oluyor? Surdurulebilirlik konusunda en fazla bir "bastardization" var LEED vb sistemler ve pazarlama stratejileri yuzunden ama genel anlamiyla gerekli ve guzel bir sey.


Kentsel donusum ve surdurulebilirlik iyi, guzel de nasil bir iliski kuracagiz bunlar arasinda? Yani neredeyse apayri konular, iki konu hakkinda farkli kaynaklar mi ariyorsun? Ya da bu ikisini birlestirerek bir tez mi one sureceksin nedir?

kentsel dönüşüm sürdürülebilirliğin yanına geldiğinde genelde konu çevre politikalarına yaklaşmış oluyor. üzerinde sövdüğüm ıslak zemin bu. iktisatla ya da pazarlamayla işim olmaz. emeğin sömürüsü, doğanın sömürüsü bağlamında konuşuyorum. ikisi de liberal horseshit. bir araya gelirse şiddetleri üstel artıyor.