kelle başı 500-600 mü? bayadır dışarı çıkmıyorsunuz sanırım :) o paraya anca 1 porsiyon iskender, salata ve içecek alırsınız :) ne balığı, kebabı? :D

edit: bizim burda iskender 100 liracılar gelmeden editleyeyim. duyurucunun plastik sandalyeli mahalle restoranı aramadığını varsayıyorum.

Bayramoğlu döner

Donerci ali usta

Kchol

borsa'da 5 tane 20.000 tl'lik hisse al.
bist100 arasından falan işte.
bırak kalsın sene sonuna 150 olur

koç holding' bana girdi. yani böyle tonlayınca iyi olmadı tabi ama...

Seçimden önce kchol' thy şişe ereğli aldım ve bunlardan zarar eden şişe ve koç oldu. şu sıra hepsi toparladı ama bence koç iyi bir tercih değil.

Yine bence thy satılacak gibi görünüyor. çünkü öyle bir dikey izliyorki fiyatları. Bunda hükümetin politikası da etkili olabilir bilmiyorum ama; seneler önce bim'de olan oluyor gibi. dikti tepeye gidiyor. bu fiyat değişikliklerine kar al'dan sonra bi' düzenleme gelir ya: mesela ben kar al dedim çıktım, düzeltme asla gelmedi. gelmiyor-da...

o yüzden bence şu sıra dolar-tl gibi thy'de artacak ve sonra devrecekler. dolar-tl 'de de öyle olacağını düşünüyordum mehmet şimşek atanınca. dolar-tl'de yabancı yatırımcı için artacak diye düşünüyorum. sistem şu şekilde aşağı yukarı:

yabancı yatırımcı gelsin diye doları arttır
yabancı yatırımcı x dolarını bozdurup türkiyede yatırım yapsın, ülkeye dolar girsin.
sonra yabancı yatırımcı parasını kendi ülkesine götürmek isteyip tekrar tl'sini dolar yapmak istediğinde x+y kadar dolar alabilsin(yani o dolarını bozdurduktan sonra doların yataya yakın bir performansta seyretmesi lazım)
sanırım şimşek'in ilk hedefi bu; ama işte biraz iç çekişme yaşıyorlar galiba.

ben 6-7 ay sonra bunun netleşeceğini düşünüyorum.

dolara cevirip apple, warner bros ve us oil fund al.

Borsa ve ticaretten başkasını yatırım olarak görmeyen biri olarak borsa diyorum sizin için.

havacılık,
perakende,
enerji,
banka,
dolar,

bu 5liyi sepet yap 1 sene sonra gel bana teşekkür et.

Altın dışında demişsin ama altından iyi öneri de olmaz diye düşünüyorum. Örneklendireyim: Borsada geçen ekimden bu yana iki kat yapan ve yüzde 70 getiren hisselerim var, ama diğer iki hisse onlara göre yaya kaldığı için portföyün toplam getirisi altının çok altında. altın ise 900 liradan 1650 liraya geldi. Kısa süre içinde de kullanmayı düşünmüyorsan bence en mantıklısı gene altın.

@dogumdansancili

teşekkürler. makas canımı sıkıyor. kardan alıyorlar resmen hocam

Yılbaşından sonra asgari ücret zammıyla beraber fiyatlar uçaçak. Kredi çekmek yerine kredi kartıyla peşin fiyatına taksitli almak daha mantıklı. Zaten enflasyon oranı daha da korkunçlaşacak kredi bile çekip alsanız yine kar edersiniz. Çevremdeki insanlar kredi çekip uzun süre dayanabilecek gıdalardan stok yapıyor deterjan v.s bile alıyor

finans uzmanı bir arkadaşım şunudemişti.
pahalı diye bu gün almadığın şey için yarın çok pişman olacaksın.

Kredi kartına taksitle şimdi hemen al. Bu arada tek çekim de yapsan kart hareketlerine düşünce taksit imkanı gene veriyor banka. Ben word kartta öyle yapıyorum. Nisan ayında 8 taksiyle 5.600 tl'ye aldığım Siemens Fırın şu an 10.000 lira. Taksitten nefret ederim ama şu ortamda en mantıklısı maalesef.

süper olur, en güzel zamanları. fethiye ve çevresi güzel olur eylülde.

Akdenizde yapılır, ege tarafı serin olur. Ağustosun son haftası bodrumdaydık, o zaman bile yağmur ve rüzgar vardı epey. Bana sorarsan Antalya'ya doğru in o tarihler için. Hatta daha da iyisi kıbrıs.

Fethiye kaş olabilir. Kasımda kaşda denize girmiştim.

Son 3 senedir ekim ayında hava durumunu kontrol edip Bodrum tatili yapıyorum. Su geç ısınıp geç soğuduğu için bence gayet iyi oluyor. Sadece akşamları üzerinize bir şey almanız gerekiyor.

Kuzey Ege'yi önermem. Geçen yıl Eylül 20'den sonra Akçay ve Ören'de soğuktan denize giremedik. Normalde de denizi soğuk oranın zaten. Bodrum'un aşağısı daha mantıklı Eylül sonu için.

egede deniz akdenize göre daha soğuk olur. kuşadası çeşme akyaka rüzgarlı olur. marmaris olabilir. ancak antalyada ekim sonuna kadar denize girilir.

kasımın başına kadar rahatlıkla yapılır.

akşamları soğuk. onun dışında iyi

Datça'ya geldik gayet ok, Kaş da super bir tercih olur

DLC cabernet sauvignon merlot

Kavaklıdere Angora seviyorum ben. Kırmızı.

Edit: Fiyat sınırı yok demişsiniz, demin dikkat etmemiştim. Benim önerim epey ucuz yollu bir şarap. Güzeldir ama. :)

Chamlija 2018 öncesi bulabilirsen, kırmızı sek şarap
Chateau Murou - Semillon 2018, beyaz sek şarap

Vedat milor

Büyülübağ Vedat Milor +1
Mon Reve Tempranillo
Ayrıca Egeo Blend olabilir.

Bulmak zor ama gene de sarafin fume blanc

itimat helva lokum ve şekerleme san. ltd. şti.
eminönünde

ali muhittin hacı bekir?

Kadıköy Cafer Erol iyidir.

Safran Lokum, instagram’dan gönderiyorlar efsane lokumlar

Hacı Bekir'i sever sayarız

Afyonun kralı altınay lokumudur bence. İnternetten de satışları olabilir en kötü telefonla adresinize isteseniz gönderirler. Favorim kaymaklı olan.

hacı bekir +1

Kalite olarak hazer baba fena değil ama geçen aldığımda içinden ufak bir arkadaş çıktı :) . Eskiden alaeddin vardı tartışmasız en iyi lokum oydu ama artık üretilmiyor. Hazer baba mısır çarşısında bulunabiliyor.

servet sekerleme

Kendi, çocuğu, annesi, babası oturmayacak ise 10 yıl çıkmanı isteyemez. 10 yıl sonra tahliyeni isteyebilir. 5 yıl olana kadar da yasal oran üstünde zam yapamaz. 5 yıl sonra kira tespit davası açıp kiranın bölgedeki evlere göre yeniden belirlenmesini isteyebilir.

Çıkaramaz. 2 kez bu durumu yaşadım. Hiç paniğe kapılma. Yasalar kiracıdan yana. Kontrat bitiminden en az 2 ay önce, kontratı yenilemeyeceğine dair size yazılı bildirimde bulunursa, kontrat bitiminden sonra 6 ay oturma, 6 ay içinde ev bulma süreniz var. Ha, bulamazsanız da çıkmak zorunda değilsiniz, mahkemeye verip uğraşmak durumunda kalabilir. Eğer kontrat bitiminden en az 2 ay önce yazılı bildirimde bulunmadıysa hiç korkmayın. Kontratınız otomatik olarak 1 sene daha yenilenmiş olacak. TEFE-TÜFE, kanunen geçerli oran neyse noktasına kadar o zammı yapıp 1 yıl daha oturun. Ben çok sıkıntılı 2 ev sahibiyle uğraştım bu konuda, daha doğrusu onlar uğraştırdı, yıprattı. Kesinlikle ezik hissetmeyin. Çok sıkıştırırsa ''avukatımla görüştüm, benim yapabileceğim kanunen bu, dilerseniz siz de avukatınıza danışın'' diyerek resti çekin. Zam konusunda da bence her sene zam yapmamaya çalışın. Düzenli ödediğinizi öne çıkarın, memleketteki şartları göstererek yapabildiğiniz kadar pazarlık yapın. Ev sahipleri düzenli ödeyen kiracıdan kolay kolay vazgeçmek istemez. Zaten siz çıktıktan sonra 1 ay boş kalsa yapacağı zam otomatikman erimiş oluyor.

İlk sözleşme tarihi üzerinden 10 yıl geçmeden sizi kontrat bitiminden 2 ay önce yazılı bildirimde bulunsa dahi çıkarmaz.

10 yıl boyunca her yıl dönümünde sadece kiracı isterse sözleşmeden cayabilir. Ev sahibi tek taraflı olarak 10 yıl geçtikten sonra sözleşmeyi sonlandırma halkına sahip olur.

"Kiralamanın başlangıç tarihinin belli olduğu ancak kiralama müddetinin belirtilmediği sözleşmelere belirsiz süreli kira sözleşmesi denir. Belirsiz süreli kira sözleşmesinde kiracı ya da gayrimenkul sahibi tarafından aksi belirtilmediği müddetçe her 1 yılın sonunda kontrat yenilenmiş sayılır. Kiracı dilediği zaman evi tahliye edebilir. Gayrimenkul sahibinin, kiracının tahliyesini isteyebilmesi için kira sözleşmesini imzalandığı tarihten itibaren 10 yıl geçmesi gerekir.
Ancak belirli ya da belirsiz süreli kira sözleşmelerinde evi boşaltma süresinde uygulanan bir istisna bulunur. Taraflar arasında tahliye taahhütnamesi imzalandıysa kiracının belirlenen sürede evi tahliye etmesi gerekir."

ek bir şey sorayım, tahliye sözleşmesi imzalar ise durum nedir?

Bir üstteki cevabımın Son cümlesinde yazıyor.

tahliye taahitnamesinin geçerli olması için, kiralananın kiracıya tesliminden en az bir gün sonrasında imzalanmış olması gerekir. yani, henüz kiralananın teslim edilmesinden önce, kira sözleşmesi düzenlenirken düzenlenen tahliye taahütnamesi geçerli değildir. sözleşmelerde tarih olması önemlidir. tarih yoksa sözleşmenin önce düzenlendiğinin ispat yükü kiracıdadır.

taahitnamedeki tahliye tarihinin boş olması durumunda, bunun sonuçlarına katlanma sorumluluğu kiracıdadır, şöyle ki, kiracı ancak taahhütnamenin sonradan kiralayan tarafından anlaşılan şekil dışında doldurulduğunu iddia edip bunu ispatlarsa taahhütname geçersiz sayılır.

Aracın yakıt performansına göre değişir. Fazla yakmıyorsa körfezin etrafından dolaşmak ekonomik olabilir ama uzun ve yorucu olur. Ondan sonra yoğunluk durumlarına göre feribot gelir. Sonra Osmangazi köprüsünden sonra ilk fırsatta otobandan çıkıp eski yoldan devam. En pahalısı da Balıkesir'e kadar İstanbul-İzmir otobanı.

Köprü yerine feribot, sonra eski yoldan devam. Körfezi LGP ile dolansan bile değmez.

Ekonomiye bakmaya gerek yok. Direkt otoban. Arabada hız sabitleyiciyi 130 km yap. Şerit koruma aç. Uyumana bak.

Körfez yolu nasıl? Yıllardır kullanmıyorum o yolu

Çok trafik ışığı var ve yol iyi değil. Feribot seçeneği varken çok mantıksız.

çok uzun yıllardır çanakkale yolunu kullanıyorum ben. hem görsel olarak güzel hem de sakin bir yol. körfezin çirkinliğini çekmenize gerek yok. geçenlerde hesaplamıştım bi 40-50 lira fazla oluyor çanakkale yolu ama bence değer.

Ben Pendik'ten çıkacağım yoksa hocam, benim yolu çok uzatır sanırım

Ben uzun araştırmalar sonucunda İDO'nun Pendik-Yalova feribotunu tercih etmiştim.

Pendik-Yalova en ekonomiği. Ama otoban kullanmayınca hız limitlerine daha da dikkat etmen lazım. Radar kuruyorlar.

Körfezden geldim. Yolda ışık çoktu ama yollar pek de kötü değildi, sadece ekonomi yapmak gerektiğinde kullanılır yol bence yoksa diğer alternatifler daha mantıklı. Para yönünden sıkışık olduğum için tercihimden pişman değilim ama biraz param olsaydı pişman olurdum muhtemelen :) teşekkürler herkese.

hangisini istiyorsa onu seçsin. pazardan karpuz mu seçiyor sonuçta geleceği bu. hangisini istiyor, hangisine ilgisi var? hangisi yapabileceğine inanıyor? hangi meslekle bir ömür geçirmek istiyor?

ikisi de birbiriyle alakasız çünkü.

Ben gastronomiyi daha mantıklı buldum. Restoranlarda, otellerde çalışma şansı olabilir. Yemek şirketlerinde de çalışabilir. İş alanı iç mimarlığa göre daha geniş.

Gastronomi çünkü evrensel.
İkisi de stres ve masraf açısından zor bölümler ama en azından birinde dönüş iyi olur.
Trde inşaat sektörünü bırak ülkenin kendisi batınca iç mimarlık diplomasını nereye satacak?
Yine de kendi karar versin; en çok istediğini tercih etsin.

inşaat sektöründe çevreniz yoksa iç mimarlık seçmesin.

Aileden oturu mimarlarin arasinda buyumus biriyim, cevabim net Gastronomi.

Cunku:

1 - Mimarlik 3. dunya ulkelerine uygun bir meslek degil, luks olarak gorulur. Tanidigim mimarlarin cogunlugu hayatta kalmak icin bambaska islerle ugrasiyor. Varlikli bir aile mensubu degilseniz isiniz cok zor.

2 - Mimarlik "hmm acaba bunu mu yapsam" seklinde secilecek bir meslek degil. Sanatkar ruhlu olmaniz lazim. Bu da genetik bir hadise. Sadece geometrim iyi diye okunulacak bir meslek degil, bir yasam bicimi bir nevi, ya da oyle olmali. Oyle degilse zaten sonu husran olur.

Gastronomi'nin yakin gelecekte bence onu acik..

Gastronomi okuyanlar mutfağa girmek istemedikleri için mesleğini yapmıyorlar. Zor iş diyorlar. Mutfağı seviyorsanız gastronomi.

Geçen sene tam da bu yol ayrımına girmiştim. Ve gerçekten ikisi de değil. Hele ki gastronomi orta halli bir üniversite olacaksa hiç değil. Dersler fiyasko. Öğretim anlamında asla tatmin edecek gibi değil hatta ben Türkiye’de en iyilerinden Akdeniz üniversitesini düşünüyordum sadece şarap dersi var diye. Daha sonra swiss ve movenpick otellerindeki aşçılarla görüştüm. Eğer kardeşiniz kadınsa hiç girmesin bu işe. Ha paranız vardır zenginsinizdir ilerde kardeşi desteklersiniz bir yer açar o ayrı ama yeteneğin yanında mutfaktan gelen genç bir kesim var.

İç mimarlık/mimarlık içinse yine hem genç hem de tecrübeli mimarlarla görüştüm ve sektörün bitmiş olduğunu söyledi. Tecrübeli olan yeni mezunları resmen köle gibi kullandıklarını, alaylı olanların bile işten çıkarıldığı olmuş. Gençlerin durumu zaten ortada yazmıyorum bile.

Biraz konsantre şekilde kısa kısa yazdım ama bu ikisinden baska bir alternatif varsa onları da düşünün. Ha bu arada cok parlak olmasa da şuan fizyoterapi ve rehabilitasyon okuyorum.

İkisini de tavsiye etmem. Mimarlık içiyle dışıyla öldü bu memlekette. Mimar Sinan mezunu 5 yıl sektör tecrübeli adam 4,500 tl'ye çalışıyor, değer de görmüyor. Gastronomide de alaylılar çok daha önde. Başka bölüm bakmak daha mantıklı. Ama unutmayın yanlış bölüm okumaktansa hiç okumamak evladır. Kimsenin de aklına bu gelmez bizim memlekette. Örgün ve yabancı dilli işletme okuduk salak gibi 6 sene. İşe başlayınca AÖF okuyup 5-6 sene tecrübe yapmış yaşıtlarımızın gerisinde kaldık.

bütçe görüşmeleri yapılıyor iu an. ama kamuya 100k personel alınacağo açıklandı geçen gün. Bunun 30-40 bini öğretmen olsa. gerisi sektörlere dağılır diye tahmin ediyorum. Aralık gibi ilanlar başlar herhalde. memurlar.net tarzı siteleri takip edin bolca.

31 Aralık'ta 2020 KPSS puanıyla ilk tercihler, yani 2020/2 tercihleri yapılacak. KPSS puanı merkezi alımlarda 2 yıl, 4 atamada geçerlidir. Aldığınız puanla 2020/2, 2021/1, 2021/2 ve 2022/1 atamalarında tercih yapabilirsiniz. Öğretmenlik puanı ise 1 yıl ve 2 atamada geçerli, iktisat mezunuymuşsunuz gerçi, o sizi pek ilgilendirmez.

Sabahları ağzı kokmayan var mı? Herkesin kokuyordur, bir şeyler yemeden de geçmez o koku.

yatmandan once agiz gargarasi yap mentollu, alkolsuz olandan kullanmak lazim.
sabah mis gibi kalkiyorsun.

Aksamlari yatmadan dis ipi, sonra fircalama. Tam yatmadan önce de gargara(agiz calkalanmaz gargara sonrasi)
Bir de cok gec yemeyin. Ne zaman tok yatsam agzimda tadla uyanirim.

sabahki ağız kokusu ya diş çürüğü ya sigara kullanımı ya da mide rahatsızlığındandır. bunları bir araştır derim.

Ben ayak mantarı ile ağız içine yerleşen bakteri gibilerin aynı familyadan olduğuna inanıyorum. Dil içindeki gozeEnek ve yariklara yerleşerek afedersin ama çok pis koku yapiyor lavuklar.

Gece fırça - ip - fırça şeklinde temizlik yapıyorum. 20dk sürüyor ama öyle koku falan olmuyor sabah uyanınca.
Bir de bademciklerine bak belki taş oluşmuştur.

Diş taşın varsa temizlettir

bademcik taşı da olabilir.

diş fırçalama + dil sıyırıcı ile dili temizleme + listerine ile gargara
misler gibi olur.

Sinüzit ihtimalini de eleyin isterseniz?

Benim bu problemim misvakla çözüldü. Nemli bir misvak alıyorsunuz, kuru almayın kullanması zor oluyor. Misvağı narince kullanıyorsunuz ve suda bekletiyorsunuz gün içinde de nemi gitmesin diye ya da buzdolabında. Kullanım videoları YouTube’da var. Tabii hijyene dikkat. Dişlerimi fırçaladıktan sonra misvak kullanıyorum, sabah ağız kokusu olmuyor.

Önceden diş fırçası, diş ipi, ağız çalkalama suyu kullanırdım o zaman da olmazdı ama her gün ağız çalkalama suyu ve ip kullanmak çok da sağlıklı değil diye içim yanardı. Misvak iyi bir çözüm, denemenizi tavsiye ederim, üstelik aşırı ucuz, beğenmezseniz de üzülmezsiniz.

diş ipi daha önce kullanmadıysanız diş etinizi kanatırsanız sabah pis değil ceset gibi kokar ağzınız.

Benim de aynı problemim vardı. Dişlerimin görünmeyen noktalarında ufak tefek çürükler varmış, onları aldı doktor hepsine dolgu yaptı. Ağrım falan yoktu bu arada. Bu işlem sonrası koku tamamen geçti şükürler olsun. Çürüklere baktır.

Her yıl 300 tl'ye kıyıp iyi bir dişçide diş temizliği yaptır. Ayrıca her gece yatmadan önce dişlerini fırçalamadan önce diş ipiyle dişlerin arasındaki gıda artıklarından kurtul. Diş ipi kullanmadan salt fırçalamakla yetinmenin acı sonuçlarını yaşadığımdan beri bunlara özen gösteriyorum, gayet memnunum.

(bkz: polonezköy tabiat parkı)

Ne kadarlık bir altından bahsediyoruz?

İl merkezine gitmek için harcanan yol masrafı kadar fark yoksa uğraşma bile.

Her gün ile gidiyorum zaten hocam. 5 bin TL değerinde.

telefon ile birkaç kuyumcudan fiyat al. hatta aldığın teklif diyelim ki totalde 5100-5050 tl arasında değişiyor.

son kuyumcuyu ara, ilk önce telefonda de ki, yahu siz de anlaşmış gibi bütün kuyumcular 5450 civarı fiyat veriyor. adam da muhtemelen ederi odur beyefendi diyecek, sonra hesaplayıp bakalım diyecek. hesaplayacak ve sizi kaçırmamak için evet ederi bu, dilerseniz 5500'den alalım diyecek.

tecrübe ile sabittir. bu taktiği telefonda değil yüz yüze yaparsan daha iyi olur.

İline göre, ilçeye göre vb. çok fark eder maalesef. Geçen hafta başıma geleni söyleyeyim. Kadıköy'de 6.900 tl olan bileziğin aynısını Kapalıçarşı'da 6.400 tl'ye aldım. İmkanın varsa, yekün ciddi miktardaysa ve İstanbul'a çok uzak değilsen Kapalıçarşı'da bozdurmanı öneririm. Öyle bir şansın yoksa da kesinlikle il merkezinde bozdur.

eğer ürünü belirlediysen, fiyatı nerede daha ucuzsa oradan al. ancak mağazada destek alacak çalışana ihtiyaç duyarsan çalışanları gerçekten ne sattıklarını bilmiyor ve kulaktan dolma bilgilerle satış yapmaya çalışıyorlar. en azından bana denk gelen iki üç tanesi öyleydi.

Teknoloji marketler arasında güvendiğim tek marka, ilk tercihim olur her zaman.

Asla önermiyorum. Farklı tarih ve farklı mağazalardan aldığım 1 telefon ve 1 lap top, teşhir ürünü çıktı. İade de almadılar. Güvenilir bir firma değil asla.

ucuz olan yerden alirim +1

mediamarketten tv ve mba aldim. sorun cikmadi. en ucuz orada denk geldi. hatta magaza ya da kendi online sitesi bile degildi. gg'deki mediamarkt magazasindan aldim ürünleri.

ulama degil bu unlu dusmesi.

bahsi dogru.

bahsi

Doğru yahu, ünlü düşmesi olacak. Eyvallah, bahsi yapayım. Teşekkürler.

bahsi dogru, ceviride ya da yabanci dilde yazida cokca olan bir durumdur metne ya da dile yabancilasmak.

bence iptal et. biletler zaten ucuz şu dönemde kimse uçmadığı için.

okul tatili uzayabilir ya da belki de okullar bu dönem hiç açılmaz diyorlar, tokyo olimpiyatları da iptal edildi. demek ki bu işin tam bitmesi için uzunca bir sürece daha ihtiyaç var. o yüzden işinizi şansa bırakmayın, güvenli olsun diye iptal edin bence. içiniz rahat eder. her şey düzelince yine uygun bir bilet bulup gidersiniz her türlü tekrar.

İptali denedim ama Pegasus gene yaptı yapacağını. 350 tl verdiğim eko sınıfındaki gidiş dönüş bilet için 80 tl geri veriyor. Neredeyse üste para isteyecekler:)

Biletinizi açığa aldırabilirsiniz. Aynısı THY’de başıma geldi geçen hafta. Tutarın tamamını iade etmiyorlar.
Müşteri hizmetlerini aradım, açığa alalım dediler. Biletlerimi 1 sene içinde istediğim bir zamanda kullanabilmek üzere açığa aldırdım ben de.

www.fotobaskimerkezi.com bu siteyi kullandım 2 ay önce. 2 gün sonra geldi fotolar. 40 kuruştu 55 kuruşa çıkmış gerçi ama bu ortamda normal.

ben 2013'ten beri buradayım o zamanki insanlar bile yok artık.

2008 de ilk girdim. 2014'ten itibaren aktif olmaya basladim.

Benim bu hesabım yeni ama 2010’dan beri duyuruyu takip ederim, içindeyim.

kasim 2008 imis

6 yıl oldu, ama bu nickle 1.5 senedir buradayim.

tam zamanını hatırlamıyorum ama 2012 yazında vize alacağım sıra burayı soru yağmuruna tutmuştum, vize randevusuna giderken giyeceğim şeyi bile buraya sormuştum diye hatırlıyorum ahaha. o yüzden en az 6 yıl 3 ay var. tahminen 7 sene falan.

ilk verdiğim cevap 27.12.08 imiş.

3,5 yıl :) severek takip etmekteyim, duyuru bir yaşam tarzıdırdjfnjdjd

2013' ten beri.

2006

2010

10 yıl oldu.

2013.

2011 imiş.

2012'den beri buradayım. eski cevaplarıma baktığımda uzun süredir görmediğim ve unuttuğum kullanıcılar olduğunu fark ettim. ama son bir kaç yıldır anasayfada hep aynı isimler varmış gibi geliyor.

Slipknot iron maiden geldiginde, irona kalmak istemiyorduk, sahne önü bileklik verecektim birine, o bahaneyle 8 yıldır buralardayım. ülke çok değişti çok..

Açıldığı ilk günden beri burdayım

2007

2011

2013'ten beri sürekli takip ediyorum sanırım. Aktif olarak yazmam da 2 yılı buluyor.

biz diyoruz amk yeni yazar yok diye, şunlara bak daha 2 günlük nikler milenyumdan beri burdaymış. hepiniz mi feyksiniz ikinci beşinci hesapsınız olm, paranoyak oluyor insan.

yani o aralar aktif olan nikler varlar ortada ama nikleri değişti o yüzden başkalarıymış gibi geliyor. bu kadar yeni olsa ortam hareketlenirdi zaten, baksana herkes mayışmış doğru düzgün soru sorun yok.

09.06.09

2013’ten beri

2010'dan itibaren buralardayım.

Bnmde yaklaşık 2008

2014.

2008 miş ilk cevabım, siteye giriş sayım da 9924 , 10 sene olmuş vay beee.

Şimdi baktım ben de, 2013

2013'mus. Ne cabuk 5 yil oldu oyle.

2010 :)

21.06.14 te ilk sorumu açmışım öncesinde okuyucuydum. cevap yazmaya vs üşenirdim.

2010

2009 muş. 9 sene olmuş. reddit te de 10 senedir hesabım var. ama farkettiğim yönelim şu, ekşiduyuru, sözlük, forum vs den uzaklaşıp reddit e kaymışım geçen senelerde. ilgi, içerik ve boş zamanla ilgili bişey bence.

1 yıl olacak yakında. Anladığım kadarıyla duyurunun en yeni müdavimlerinden olmuşum fakat çok sevdiğim bir topluluk oldu şimdiden. Boş vaktimin oldukça bol olduğu şu günlerde, benim için yegane kafa dağıtma,hayata dair fikir edinme mekanı oldu.

2012'den beri. Öncesinde de uzun süre okuyucu olarak takip etmistim.

2007

açıldığından beri varım diye biliyorum... ilk giriş yaptığım mahlas bu değildi.

2008

2007 hazirandan (ilk cevabim) beri buradaymisim. ne zaman acilmisti ki?

ilk cevabım '11 görünüyor ama ben 2008-09 dolaylarından beri buradayım

2010

Bu hesap yedek hesabımdı, bir süre sonra sözlük hesabımla hiç girmez oldum.

Bunun ilk hareketi 2014'müş, ötekinin de birkaç yılı vardır daha geriye doğru.

2008. msnle alakalı bi soru cevaplamışım ilk olarak.

2009'da vermişim ilk duyurumu. Vay be, 9 sene olmuş.

2006'nın 12. ayında ilk cevabımı vermişim.

Eseri bilemedim ama Manos Hacidakis (Hadjidakis) bestelerine cok benziyor. Yesilcam cok yemistir ekmegini.

şu anda açıp dinlemem imkansız ama shazam ile belki yakalayabilirsin şarkıyı?

Shazam'dan da soundhound'dan da denedim, bulamadılar.

Ilgilenebilcegi bir hobi icin alet ya da malzeme.

akıllı telefon, müzekart+ , olta

Cüzdan?

sevdiiği şeylerden ilerle. takım sevgisi varsa maç bileti, forma vs
balık tutmayı sevebilir,
güzel kokmayı sevebilir, tras losyonu
birsürü şey var.

Babaya ve bütçeye göre çok değişiklik gösterir.

Camiden çıkmayanı da var, spor salonundan çıkmayanı da.
Ben gencim diyeni var, bir ayağım çukurda diyeni var.

Evdeki bütün fotoğraf albümlerini dijital ortama aktar, Gençliğini TV den slayt Show izlesin mesela. Flash belleğin ucuna kırmızı bir kurdela bağla. Onu da koccaman bi hediye paketinin içine koy.

isviçre çakısı. genelde hoşlanmayan baba duymadım.

bizimki saat, bicak, kalem seviyor. sort-gomlek-tshirt hep aldigimiz seyler. yazlikta takiliyorsa guzel, sik, rahat bir terlik olabilir.

yahu kusura bakma da böyle sorulmaz bu soru. ozan güven gibi çıkışmak geldi içimden.

hobileri, sevdiği şeyler ne ise o kanaldan yürü.

ben babama matkap ucu seti aldım mesela.

Ben babama hep kiyafet alirim mesela.
Kendisi alirsa güzel seyler secmeyi bilmiyor.

Pantolonlari eskidiyse pantolon yoksa gömlek.

Araba kullanıyorsa güneş gözlüğü
Sigara içiyorsa güzel bir çakmak
Bunlar yoksa ayakkabı.

tesbih

Çok parametre var.

Kursa gidecek mi?
Hangi ülkede öğrenecek?
Hoca Alman olacak mı?
Pratik imkanı var mı?
Ne kadar zaman ayıracak?

Ortalama 1.5 - 2 sene diyorum.

Satis isi yapmakla derdini anlatmak arasinda dev bi ucurum var ama.

Derdini anlatacak kadar: 1-1,5 yil

Satis isi yapacak kadar: ikna kabiliyeti, sohbet, toplanti, resmi metinler vs. 2 yili asar.

Almanca bölüm okumuş biri olarak söylüyorum. Minimum 2 sene. Acı ama gerçek.

amma abartmışsınız felaket tellalları. 2 senede 3 yabancı dil öğrenilir be annem bile sizden daha iyimser.

@for day to break

Niye soruyosun o zaman madem biliyorsun?
Bunu almancayi sonradan ogrenmis, 10 yildir almanca konusulan bir ulkede yasayan, almancayi da ikinci anadili seviyesinde dusunen biri olarak soyluyorum.

i.hizliresim.com

Der ve susarim. Aslinda bir de "Baska dil mi kalmadi?" demek istiyorum. "Sana mi soracagim?" deme ihtimalini dusunup demiyorum.

Kühles blondes +1

"Are you disko?" seviyesindeki bir dili tabii kısa zamanda öğrenirsiniz. Tezgahtar Almancasını birkaç ayda. Ama Kühles'in dediği ikna edecek, teknik terim gerektiren Almanca 3 yılı çok çok aşar.

4 sene ile artırıyorum.

Sadece muhabbet desen süreyi az tutardım ama satış için dil kabiliyetini geliştirmek min. 4 sene babacan.

Bence bir ayda öğrenirsin.

@for day to break, çok özlemişim seni. :(

2 senede 3 yabanci dili almanca konusulan bir ulkede profesyonel olarak SATIS isi yapacak kadar ogren istedigin isi sana ben ayarlayacagim. hic yabanci dilin olmadigindan gozunde kucultuyor olabilirsin.

soyle diyeyim, daha genc ve beyin esnekligi olan cocuklar ozel okulda 1 sene allahin her gunu 5-8 saat hazirlik sinifi egitiminde ingilizce gibi kolay bir dili 5-8 yas arasi seviyede ogreniyorlar. hafta ici her gun 5-8 saatten fazla programli testli sinavli bir caba gostermeyeceksen 1 senede falan olmaz yani senin iş. ha turist almancasini bir kac haftada cozersin ama o almancayla kimse is yaptirmaz sana.

2 yil.

Ingilizce ogrettigim ogrencilerim var.

C1 seviyesine gelebilmek icin yaklasik 8000 kelime ogrenmek gerekiyor. 8000 / (365x2) = 10 ediyor. Her gun istisnasiz 10 kelime ogrenmek gerekiyor, C1 olabilmen icin. Superzeka isen okulun isin gucun hicbir sorumlulugun yoksa otur dene, gunde 10'u bile ogrenmek zor.

Cok unlu bir sirkette ust duzey pazarlamaciliktan falan bahsedilmiyorsa, 6 ayda dile gelmeye baslarsiniz bence yogun bir calismayla.

"Dert anlatmak, dert anlamak" bayagi gorecili kavramlar, ama bence 6 ay ile b1 yapip konusmaya girersiniz.

Ne kadar konusmasi muhtesem akici olmasa da, yogun kurslarla insanlar bir yilda Almanya´da C1 dil sinavini geciyor, üniversiteye basliyor arkadaslar. Ne yaptiniz oyle 4 yil nedir?

4 yıl yine iyi zinhar olmaz diyen çıkmış. Allah'tan sözlükte çok daha ümitvari konuşan biriyle yazışıyorum. içime su serpti. sağ olun tecrübelerinizi paylaştığınız için var olun.

www.nadirkitap.com

Turan Dursun

Karen Armstrong

www.goncakitap.com.tr

Hz. Muhammed'in Hayatı - Martin Lings

çok beğenilen bir kitap.

(git: www.kitapyurdu.com)

Turan Dursun diyerek aklı sıra komik olan şahıs dışındaki arkadaşlara çok teşekkür ediyorum.

@ad astra per aspera

açıkçası komiklikten kastınızın ne olduğunu anlayamadım beyefendi. turan dursun bu konuda son derece bilgili bir din adamı (müftü)dır. sırf sizin istediğiniz gibi bir görüşü olmadığından 'komiklik'olarak adledemezsiniz.

Ben hayatını anlatan kitap sordum, haksızca hakarete varan eleştiren değil. Onun için bana göre komik, hatta trajikomik. Sizin yazdığınız gibi bir tavsiye istemediğimi biliyorsunuz. Bilmiyorsanız da öğrenin. Fikriniz size kalsın. Yukarıda arkadaşlar gayet güzel tavsiyelerde bulundu zaten.

'hakarete varan eleştiri' sizin öznel bakış açınız. kendisi tamamen kaynak vererek tezli bir çalışma yapıyor eserlerinde. yukarıdaki arkadaşların önerdiği kitaplarin birkaçını okumuş bir kişi olarak ben size farklı bir öneride bulundum bu kadar korkmayın farklılıktan lütfen. eğer bunu istemiyorsanız böyle kötü bir üslup kullanmayabilirdiniz fakat nezaket dediğimiz şey bambaşka bir olgu.

twitter.com



KAYNAKLI, KANITLI PAYLAŞIMLAR...

www.hepsiburada.com

Ayrıca pireye kızılıp yorgan yakılmaz, sizi islamdan soğutmak için papazlar/hahamlar görevlendirilmeyecek. Sizi islamdan soğutmak için sizden olan, hoca/ilahiyatçı/profosör sandığınız insanlar kullanılacaktır.

@biravekahve
Bir şeyden korktuğum yok, aksine farklılıklardan ziyadesiyle hoşlanan biriyim, tanımadığınız insanlarla hakkında yorum yapmayın. Sizin polemiğinizle uğraşamayacak kadar da yoğunum ve amacım kaynak öğrenmek. Sizinle daha fazla muhatap olmayacağım, gereksiz.
Diğer arkadaşlara yeniden teşekkür ederim.

www.youtube.com bu iyiydi. bir de (bkz: karen armstrong) +1

Beyazıt-sultanahmet-eminönü olabilir

Beyoglu-besiktas

Kadıköy-üsküdar

Yerebatan sarnici

Haliç sahil, samatya ali haydarın mekanı, veli efendi hipodromu at gezmesi, kadıköy bahariye tarafı ve moda sahil, soğuktur ama maksat gezme ise büyük ada, dolmabahçe sarayı, maçka parkı, karaköy ve galata kulesi.

Bunlar ilk aklıma gelenler

(bkz: büyükada) (bkz: anadolukavağı)

Uzun bogaz turu. Vapurla.

Moda/kadikoy

Fatih kadinlar pazari (<3)

moda, çengelköy, anadolu hisarı.
bu tarafta beyoğlu, beşiktaş, yıldız parkı maçka parkı falan.

yeniköy'e gidip biraz daha az insan görüp ve boğaz havası alabilirsiniz.

Danışman mi olacak? Yoksa gerek yok

Hayır, muhasebe pozisyonlarında iş ararken SAP aranan niteliklerde sıklıkla karşısına çıkıyor. SAP kullanabileceği bir yere girmek istiyor. O yüzden en azından temel düzeyde bilgisi olsun ve cv'de gözüksün diye istiyor.

uygulama degil kullanici kursu almasi gerekir. (bilge adamdan baktim oyle bir sey varmis) bir de medyasoft vardi ama adi degisti sanirim sonradan, bilemedim simdi. SAP'nin kendi kurslari da olabilir ama onlar da genellikle uygulama icindir.

www3.tcmb.gov.tr

şöyle bir şey var işini görür mü bilemedim. aradaki enflasyon farkını katıp bugün kaç para eder onu söylüyor.

Çok iyi hatırladığım bir dönem, hafızam iyidir. O dönemden bir örnekle açıklayayım: 1999 yazında öss'ye hazırlık için dershaneye yazılmıştım. Haftasonu grubu, 850 tl idi final dergisi dershanesi'nde. Ki, en pahalı dershanelerden biriydi. Pazarlıkla 750 liraya indirmiş, 200 peşin verip geri kalan 550 tl'yi 10 taksit yapmıştık. Şimdi aynı dershaneyle geçenlerde bir akraba 9500 tl'ye anlaştığını söyledi. Bu durumda 850 tl olmuş sana 9500 tl, aşağı yukarı 11 katına çıkmış. Senin 140 lira da 1500 tl olmuş diyebiliriz bu hesapla.

Bu arada, sigaraya yeni başlamıştım ve bir LM sigarası 650,000 TL idi. Sen o dönemi hatırlamazsın, 65 kuruş diyelim şimdinin parasıyla. Şimdi LM ayarında bir sigara 8 TL falandır ki o da 12 katına çıkmış demek ki.

Sigaraya fahiş vergiler konduğunu hesaba katarsak 10 kat diyebiliriz kabaca, ki bu da 1400-1500 tl eder.

Kıyaslama için bol miktarda örneği şuradan bulabilirsin: (bkz: ekşi sözlük eski zamanlar fiyat listesi)

karisik hesaba ne gerek var. dolar kuruna bak o gunku, bugune uyarla.

bence en temizi aşağı yukarı aynı kalitede bir mobilyaya internetten bakıp fiyatını kalan borçla oranlayın.(x140/190) 3-5 oynar bir şey farketmez sonuçta.

altın yada dolar üzerinden kolayca hesaplanabilir.

o zamanlar bir emekli maaşı 90.000.000 idi. ödemeniz için kalan borç o zamanki 1,5 emekli maaşı kadar.

bugünkü parayla yaklaşık olarak 2000 lira bağış bu işi kurtarır.

Dershane ücretiylr falan olmaz o iş. Arkadaşın yöntem geçersiz xd. Günümüzdeki mobilyalara bakıp yapın ya da altın/döviz

ManikD'nin attığı linkten Enflasyonu her ay yatırılacak taksite göre hesaplayınca 1800 lira yapıyor.
Yine dolar kurunu taksitlerin ödeneceği günlere göre hesaplayınca 1100 lira yapıyor.
Babamın mesleğinden o dönem kazandığı paraya göre hesaplayınca 1400 lira yapıyor.
O dönem asgari ücret 90 küsür ile 100 küsür lira arasında. 10 katına mı yuvarlasak?

Mobilya dersek, o mobilya 3 parçalı duvar boyu bir vitrin. Artık böyle vitrinlerden kalmadı. Muadili olarak 6 kapılı gardrop olur desek orta yollu yakın kalitede bir gardrop 1100 civarı.

Sonuç, bilemiyoruz :)

Arşivimi karıştırıp 1999 eylul ayı maas bordromu buldum. 212 milyoniraymıs. Teknisyendim ozaman. Simdinin 3 bin lirasi olmali.merkez bankasinin dolar kurlari uzerinden gitmen en mantiklisi.

10 katına yuvarlamak mantıklı bence.

bugünün parasıyla 1500 tl'den az değil. amca bu kadar hassas ise, düz hesap, 2000 tl yeterli bence.

Gençler duyuruya bakmayı unutmuşum hepiniz sağ olun, verdi babam kararını :))

abluka, çoğunluk, rüzgarda salınan nilüfer, yeraltı

limonata da pek güzeldir.

www.youtube.com

sanırım istediğin gerilimli, gizemli bişeyler. çoğunluk, rüzgarda salınan nilüfer, yeraltı öyle filmler değil. abluka'yı izlemedim, bilmiyorum. keza limonata da öyle bi film değil sanırım.

naciye ve baskın var bu tarzda, belki denk gelirsin ararken. ama ikisini de beğenmedim. illa izliycem diyosan naciye derim.

abluka'da gerilim var. yalnız sarmaşık'ta kurulan atmosferi ben hiç bir yerli filmde görmedim. onu bulman zor.

Sarmaşık dersen , Gemide derim.

Alışveriş yaptım, güvenilir ve sorunsuz bir site.

Yağsız olanlara neden bakmıyorsun? Babe'nin var mesela yüz için yağsız güneş kremi.

La Roche posay derdim ama onu almam diyorsan avene

Hocam hamilton kullandı hanım. Memnundu. Avustralya ürünü. Yalnız şunu söylemeden geçemeyeceğim, burada eczanede geçen yaz 80 tl idi sanırım 50 mg ya da 100 mg olanı. Ürünün resmini Avustralya'daki biladere gönderdim, oradanın parasıyla 30 tl idi. Maalesef memlekette anormal pahalı güneş kremleri.

@devilred, yağsız olanlar da hiç nemlendirmez diye düşünüyorum

Yoo nemlendiriyor.

Babenin yağsiz 50 faktör güneş kremini kullanıyorum avene bende beyazlik yapıyordu bu daha güzel. Yani devilred +1

İtalya olabilir. Akademik kariyerim beklediğim gibi olursa İsveç bile olabilir.

Görgüsüz, dünyaya bir şeyler katmayan tüketici ülkeler ilgimi çekmiyor.

Şu anda avrupadayım oturumum kimliğim vs var fakat bae vatandaşlığı çok iyimiş ya çalışmadan rahat rahat yaşıyomuşsun falan.

Tabiki de EU, çünkü BAE gibi yerlerde hukuğu kendine göre bükebilen çöl zihniyeti mevcut.
www.hurriyet.com.tr

Türkiye'den tek farkı para.

Tabii ki Avrupa çünkü kadınım.

Tabii ki Avrupa çünkü erkeğim. no kezban no cry hayat çok kısa.

Tabii ki Londra, çünkü hem ingilizce konuşuluyor, hem yabancı çok, hem türk-kürt bakkalı, barı vs. var memleket hasreti gidermelik, hem de büyüklük açısından İstanbul'u aratmaz. Yağmuru, havası berbat, o kesin. Nickin de England zaten. Ama daha düzenli, ekonomisi daha stabil bir yer diyorsan Almanya derim. Orada da almanca ciddi sorun.

İsviçre, Avusturya ve hatta Almanya bu tarz yerlerle dolu.

19 Mayıs tatiline filan mı denk geliyor acaba ? 680 aşırı pahalı, bence almamalısın, Thy'den filan baktın mı ?

bence mayıs'a çok var bekleyin. pegasus olmadı anadolu jet thy falan kesin kampanya yapar. yılbaşına yakın da kampanya falan olur.

THY ve Anadolujet daha da pahalı. Onurair'e girdim, sitesi berbat olmuş, uçulacak yer vs seçilemiyor. En ucuz gene pegasus maalesef. Akşam 8 bucuk 200 lira, 10 buçuk 160 lira.

Elikası çok iyi hatırlattın, maalesef 19 mayıs'tan etkileniyoruz. 21 Mayıs pazar için bakıyorum bileti. 19 mayıs cumaya geldiği için 3 günlük bir tatil oluşuyor orada.

19 Mayıs dönemiyse, bir de pazar günüyse pahalı oluyor evet, ama daha şimdiden bu kadar pahalı olması garip geldi bana.

Alma.

uçak biletini önceden almak ucuza almaktır ama bunun içi optimum aralık uçuşa 45-90 gün kaladır.

90 günden fazla zaman olan tarihler ile ilgili çoğu zaman uçuş planlaması net olmadığından en yüksek fiyatlardan veriliyor biletler sistemden.

şubat-mart aralığında daha ucuza alacağını garanti ederim.

dediğim şekilde bekleyerek buradan avustralya'ya yerleşmeye gidecek bir arkadaşa neredeyse yarı fiyatına almıştık bileti.

bu arada dediğim bu fark yurtiçi ya da yakın mesafe uçuşlarda çok daha belirgin olabiliyor. (bazen 4-5 kata kadar)

Ya bu ucak bileti kampanyalarini basil onceden biliyor millet? Ben ogrenip siteye girene kadar millet gidip gelmis oluyor aldigi biletle.

Bir de vpn vs kullanarak çerezleri silerek bakın aynı biletlerin fiyatlarına

skyscanner'dan fiyat matriks'ine bakarak fiyattaki dalgalanmalari gorebilirsin

Batik'e baktiniz mi?

Zara.

Bu tarz zincir mağazalara baktık, ya aradığı modeli ya da bedeni bulamadı.

İlk linktekine baya benzeyen bir kaşe kabanım var. Mangodan almıştım.

Sentetiksezar Taksim ve Kadıköy'e bakabilirsiniz. Instagram hesaplarına baksın önce.

İpekyol'a bir baksın derim.

Özdilek AVM'de var bizim burada. Sizin orada varsa bakın.

www.yeniemlak.com

1050 bile az bir farkla yasal sınırın üstünde..

Peki ben 1000 ya da 1050'de diretirsem beni bir bahaneyle (kendim oturacam vs.) çıkarabilir mi? Çıkarabilirse bu ne kadar surer?

Kontrat tarihi Araliksa fark %5.33 diyor. Gecen sene ortalama 925 lira kira odemissin. Faizi yansitirsan bu senelik kiran zamla beraber 975 liraya denk geliyor, daha yukari cikaramamasi lazim. Oranlarin ilan edildigi resmi bir kaynak bulup gonder ve yasal limitin 975 lira oldugunu soyle. 1050 lira odersen aylik 75 lira fazla odemis olacaksin.

ev sahibi ile kiracı arasında anlaşmazlıkta her şekilde kiracı avantajlı oluyor. istisnalar var ama durup dururken keyfi olarak evden çıkaramaz. ayrıca yılbaşı geçtiği için sözleşmeniz de otomatik uzamış oldu, sözleşme bitene kadar en fazla canınızı sıkar..

bir senede 250 lira ira mı artar yahu? nerede oturuyorsunuz acaba merak ettim.


muhit normallerine göre ucuz oturmuyorsanız max 1000 verin bence

Populizm olduğundan ve Aleviler de Batı tarafından destek görmeyen azınlık olduğundan henüz dikkat çekmedi diye düşünüyorum. Ermeniler ve Kürtler elbette kendi çabaları sayesinde de kendilerini tanıtacak filmler yapıyorlar. Bir de duyduğum kadarıyla birçok Alevi HDP yerine CHP'yi destekledikleri için sanatçı kesim tarafından eleştiriliyor.

Epey kafa yorduğum bir meselede böyle bir duyuruyla karşılaşınca hem şaşırdım hem de bir şeyler karalayayım dedim.

Öncelikle Özcan Alper, diyaklektik gelişim-acıyı sömürme ikiliğiyle izah ettiğin bağlamda filmleri hakkında epey fikir biriktirdiğim biri. Üstelik bahsettiğin tarzın bana göre en rafine örneğini de o teşkil ediyor. O yüzden iyi bir seçim böylesi bir tartışma için. İkinci örnek olarak Emin Alper'in de özellikle son filmi Abluka ile aynı başlık altında değerlendirilebileceğini düşünüyorum.

Hakim Muhalif Türkiye Sineması’nda, ki kendileri muhalif sinemanın iktidarıdır bir bakıma, tarihsel meselelerin yeri büyük. Herkes büyük sözler söylemenin, izleyicinin suratına bir şeyleri vurmanın peşinde. Üstelik ilginçtir, toplumsal gerçekçiliğe ‘didaktizm’ korkusuyla veba muamelesi yapanlar da, başöğretmen gibi yüzümüze bir şeyler vuranlar da aynı kişiler. Neyse, bu yönetmenler, bir sanatçıdan çok sosyolog/tarihçi bakışıyla yaklaşıyorlar meselelere. Çok özendikleri, üzerinden epey mastürbasyon yaptıkları 19. Yy, 20. Yy romanları ya da filmlerindeki derin karakterlerin zerresi yok filmlerinde. Karakterler, onların kafalarında oluşturdukları şablona oturan basit birer tip gibi. Ben karakter meselesinin işin turnusol kağıdı olduğunu düşünüyorum, çünkü en çok çuvalladıkları yer, filmi son derece subjektif bir sosyolojik/tarihsel şablon, senin bahsettiğin diyalektik gelişimden fersah fersah uzak bir ezbere dayalı olarak oluşturduklarını en net filmlerindeki tipi aşamayan yüzeysel karakterlerden anlayabiliyoruz.

Çok güzel bir söz vardı iyi romanla kötü roman arasına harikulade bir çizgi çeken: ‘İyi romanlar karakterleri hakkındadır, kötü romanlar ise yazarları hakkında.’

İşte bu Sonbahar, Gelecek Uzun Sürer, Tepenin Ardı, Abluka tarzı filmlerde karakter yok, zira onlar yönetmenleri hakkında.

Sonbahar’da Yusuf yönetmenin vicdan gıdıklama aparatından başka bir şey değil. O kuşaktan çok adam tanıdım, hiç biri Yusuf kadar sessiz, ne dediği, ne istediği belli olmayan, son demlerini bir fahişenin peşinden koşarak harcayacak, silik tipler değildi. En yılmışı, yenilmişi bile olumlu ya da olumsuz yaşadıklarından bir şeyler çıkarmış ve bunu insanlara aktarma derdinde olan dışa dönük insanlardı. Ama yönetmenimizin niyeti daha baştan kaçak güreşmek olunca yarattığı yapay Yusuf tipine de köyüne sığınıp izole olmak ve İnnaritu’dan beri moda olan, eleştirmenlerin, festivallerin ödül kriterlerinde başa oynayan marjinal birinin hayatına değmek, iki alakasız hayatın keşismesine malzeme olmaktan başka bir şans kalmıyor. Bu noktada Fatih Özgüven’in o muazzam, cesur ve maalesef benzerine bir daha rastlanılmamış eleştirisine link vermeden edemeyeceğim:

www.radikal.com.tr

Gelecek Uzun Sürer bence senin ‘acıyı sömürme’ olarak tariflediğin türün en rafine örneği. Mevzu kayıplar/Kürt Meselesi. Ama ne yönetmen ne de karakterleri mevzuyu zerre kadar anlamamış. Eleman Amerikan filmlerinden çıkmış aykırı, hınzır bir tip sanki. Diyarbakır’da 1 hafta kaldım, ona en ufak benzeyen bir Kürt genciyle karşılaşmadım. Kız zaten uzaydan gelmiş. Taksiciye şehre geliş sebebini upuzun ve tertemiz cümlelerle, kağıttan okur gibi söylediği sahne yapaylıkta zirve, bak hala aklımdan çıkmamış. Yönetmen de bazı sahnelerde duvarlarda beliren ‘Yeryüzünün Lanetlileri’, ya da elemana izlettiği Angelopoulos filmleriyle ne kadar entel olduğunun mastürbasyonunda.
Son olarak Abluka’ya değinicem, daha geçen ay izledim, tazeyken ve senin eksikliğinden sözettiğin Alevi meselesiyle de ilintili olduğundan yazayım onu da. Gazi, 1 Mayıs, Gülsuyu türü bir kurtarılmış bölgede geçen bir distopya bu. Tam bir osur osur ipe diz filmi. Amcam hapisten atık toplama işçisi kılığında MİT’e çalışma karşılığında salıverilir. Kardeşinin yaşadığı bu kurtarılmış, sürekli polis operasyonu yiyen mahalleye taşınır. Kardeşi ona bir ev ayarlar. Bariz değildir ama alt katta oturan ev sahibi çift belli ki alevidir. Nasıl oluyorsa bu amca alevilerde ya da yoksul-emekçi kesimde görülen ortalama misafirperverliğin (ki üstdüzeydir) bi 5 katına falan mazhar oluverir. Ev sahibi abla oturup ilk günden gündüz gözüyle adamın karşısında göğsü açık bluzuyla rakı içer. Bana burası inanılmaz geldi. Yani Alevileri bu yönetmen nasıl tanımış anlamak mümkün değil. Ortalama bir alevi kadınıyla yönetmenin kafasındaki alevi imgesi arasında ışık yılları var. Filmin geri kalanı tamamiyle Türkiye’nin batısındaki toplumsal muhalefetin geleceğini 70’lerde ya da 90’larda alevi yoğun kurtarılmış bölge vs. faşist TC ikilemine hapseden bir öngörüsüzlükle malul. Alevi mahallelerinde şu son 35 yılda yaşanan ‘diyalektik gelişim’den tamamiyle bihaber bir yönetmen var karşımızda. Belli ki 1960-80 arası Sol Kemalist+Alevi sosyolojinin sosyalist muhalefetteki özgül ağırlığının özgün şartlarını kavrayamamış. Artan otoriteryenizm, epeyce muhtemel faşizm, karşısında eskinin bir tekrarını bulacak diye düşünüyor. Geçen sene Mayıs’ta Bursa’dan gelişip 15 tane sanayi kentine yayılan metal direnişinden haberi yok. Bu direnişle, geleceğin toplumsal muhalefetinin taşıyıcısı olarak kurguladığı mahalleler arasındaki kopukluktan bi haber çünkü kendisi de kopuk zaten hem alttan alta kaynayan, şartları oluşan emek mücadelesinden ve hem de dönüşen, gecekonduların yerini apartmanlara bıraktığı, devrimci gençlerin yerini küçük burjuvalara ya da soluğu Avrupa’da alan mültecilere bıraktığı o eskinin ‘kurtarılmış mahalleleri’nden.

Gelelim asıl meseleye: bakış açısı, söylem, hedef kitle, izleyici sayısı skalası vs bakımından birbirinin aynı bu filmler neden/nasıl çekilir, ve neden bu kadar hakimdir muhalif sinemaya? Burada iki temel mekanizma var bu işleyişi mümkün kılan. Birincisi ve bence belirleyici olan daha ziyade Avrupa kaynaklı sinema fonları/festivaller. Onlar olmadan bu filmleri yapmak zaten pek mümkün değil. Filmlerin birincil hedef kitlesi de biz değiliz, onlar zaten. Parayı daha senaryo geliştirme aşamasında basmaya başlıyorlar ve bu post-prodüksiyona kadar devam ediyor. Hatta gösterimler, galalar, festivaller, ödüller derken yönetmenlerin, filmlerinin ve gelecekteki filmlerinin selameti için en çok önem verdikleri ortamlar bunlar. Özcan Alper’in Gelecek Uzun Sürer’i kurgularken ‘bu müzik Avrupalılar’ın hoşuna gider mi’ sorusunun peşinde klasik batı müziğinden parçaları deneyip durduğunu duymuştum olaya şahit olan birinden. Filmin Althusser’e gönderme yapan adı, Yeryüzünün Lanetliler’i, Kürt Meselesi’nin genel imgelemiyle (dar sokaklar, yanan ateşler, surlar, yakılan köylerden göçün eseri çarpık kentler) uzaktan yakından alakası olmayan kartpostal gibi görüntüler de hep bu amaca yönelik. İkinci mekanizma da yerli eleştirmen/jüriler/izleyici. Burada da herkesin kendi hesabı var. Eleştirmenler ve jüriler zaten bu adamların eşi dostu. Onların bu entel görünümlü sol/liberal tınılı filmlerine ödül vererek twitter devrimcisinin devrimci eylemi twit atmakla, retweet kasmakla ikamet etmesi gibi onlar da muhalif aydınlığın gereğini bu tip filmleri ne olursa olsun, her hal ve şartta, hiçbir özelliği olmayan filme bile en basitinden bir kurgu vs ödülü vererek desteklemekle yerine getirdiklerini sanıyorlar. ‘Özcan ölüm oruçlarını ele almış, ödül vermemezlik olmaz.’ Yaklaşım bu. Bir de şu var tabii, ‘elin Avrupalısı ödül vermiş ya da gala yapmış, bir bildikleri vardır.’ İzleyiciye gelirsek, bunların da kendince bir hesabı var. Bu hesap kelimesinin altını çizmek lazım. Kimse salak değil, herkesin bir hesabı var. Söz konusu olan karşılıklı bir alışveriş. Genelde söylem itibariyle sola meyilli ama eylemde bunu genel olarak tüketim/yaşam tarzı tercihleri üzerinden yüzeysel bir biçimde yaşayan, öğrenci, ortasınıf ağırlıklı izleyici de Sonbahar tarzı filmlere giderek vicdan azabını soğurtma fırsatını buluyor. Üstelik Özcan abileri, Sonbahar’ın gösteriminden sonra Ekşi yazarlarıyla bir kafede gerçekleştirilen zirvede de söylediği gibi ‘duygu sömürüsü demesinler diye’ bir çok şeyi göstermekten kaçınıyor. Dozu iyi ayarlıyor yani. Biraz vicdan, biraz üzüntü, biraz ‘o güzel insanlar atlarına binip gittiler’ nostaljizmi. Sonradan kaldığın yerden devam edebilirsin.

Netice ne peki: Netice statükonun, verili durumun sinema üzerinden yeniden üretilmesi. Sanat yeninin peşindedir, üzerine gidilmeyeni eşeleyendir ama bu arkadaşların derdi sanat da değil zaten. Yalnızca sanat piyasasında söz sahibi olmak, mış gibi görünmek, büyük laflar edip büyük alkışlar almak.

Son olarak: Rüzgarın Hatıraları’na gitmedim, gitmeyi de düşünmüyorum. Ama yönetmen, bir ropörtajından okuduğum kadarıyla öyle esastan bir tercihte bulunmuş ki sağolsun hem izlemeden nasıl bir şeyle karşılaşacağım hakkında fikir vermeyi hem de en ağır eleştiriyi haketmeyi başardı. Filmin başkarakterini oluştururken Aram Pehlivanyan’dan esinlenmiş. Bu başlı başına bir fecaat. Zira o yıllarda memleketi terk etmek durumunda kalan bir dolu Ermeni entelektüel arasında karakter olarak en olumsuz isimdir Aram Pehlivanyan. 40’lardaki TKP tevkifatında iyi bir sınav veremediği, sonrasındaki Lübnan yıllarında ve daha da önemlisi harici büro TKP’nin merkez komitesine Zeki Baştımar ve İsmail Bilen eliyle paraşütle indirildikten sonra yediği haltlar, bu üçlü sacayağının diğer komünistlere çektirdikleri falan hepsi ibretliktir. Dileyen Vedat Türkali, Vartan İhmalyan, Hayk Açıkgöz, Gün Benderli gibi komünistlerin anılarından ne adi bir tip olduğunu okuyabilir. Bilen ve Baştımar’la birlik olarak oluşturdukları sacayağının astığı astık kestiği kestik tutumunu, diğer komünistlere çektirdiklerinin birer vesikasıdır Doğu Berlin kapısından kan işerken kovulan Kıvılcımlı’nın ‘Kim Suçlamış’ adlı son mektubu yahut hasta hasta batı Berlin’e kovulan Mustafa Fahri Oktaylar’ın başına gelenler. Nazım’ın Hacıoğlu İsmail şiiri de bu memurcukların ihbarıyla Sibirya’ya sürülen bir Türk komünistin dramını ele alan bir başka vesikadır. TR’de şiirler yazan Pehlivanyan’ın yurtdışına çıktıktan sonra kaleminin tükendiğinden, şiir yazamaz olduğundan dem vuruyor Alper. Bunu da sürgünlükle açıklıyor. Bence SSCB bürokrasisinin bir memuruna dönüşümü daha belirleyici bir rol oynamıştır şiir yazamamasında. Jak İhmalyan gibi karakterini koruyabilenler, aparatlaşmayanlar resim yapmaya devam edebilmişse olayın sebebini burada aramak lazım.

Kısacası Ermeni meselesinde izleyiciyi yüzleşmeye çağıran bu filmde bile gitmiş en uğursuz kişiyi bulmuş İhmalyanlar, Hayk Açıkgöz’ler dururken. 50 sene sonra birinin 2000’lerdeki Ermeni meselesinin Hrant dururken Etyen Mahçupyan üzerinden anlatması gibi bir şey.

Yazacak çok şey var da bu kadarı yeter. Çoktandır kafamda uçuşan düşünceleri oturup yazmama vesile olduğun için teşekkürler.

Hissettiklerinde yalnız değilsin, muhalif sinemaya hakim olan bu ‘osur osur ipe diz, Avrupalı bassın ödülü/desteği’ sinemasının hak ettiği eleştiriyi geç de olsa alacağını ve daha da önemlisi yerini adam gibi muhalif bir sinemaya bırakacağını umuyorum.

Sofie'nin Dünyası ile başlayabilirsin. Cocuklar için felsefe kitabı gibi düşünülebilir.

erich fromm'un kitaplarının hem anlaşılır bir dili hem de dolu bir içeriği var. (bkz: sevme sanatı) ve (bkz: sahip olmak ya da olmak) başlangıç için tavsiye olunur.

bahariyeden modaya çıkın. çabahçesi falan takılın. yağmur yağdı oralar ıslaksa ve paranız çoksa moda terasa gidin.

daha sevimlisi için; oralarda biraz yürüyün. acıkınca kemal ustada waffle yiyin.

ya da yine sahile doğru (bahariyeden çıkıp modaya varınca) çok güzel butik kahveler var. oralarda takılın.

Adalar'a gitmediyseniz vapura atlayıp kınalı ya da büyükada yapın. Olmadı, Haydarpaşa Garı'na gidip boş gar'ı gezin, önündeki çay bahçesinde manzaralı çay için.

Halay çekmeyi beceremiyorum birader ya... Her eylemde öğretirlerdi, iki zıplar unuturdum. Pembe neticeli Cihangir solcusu olunca öyle oluyor demek ki ;)

Bir soru daha: buradan Sabiha Gökçen havaalanına nasıl gideriz en rahat? Pek yükümüz yok, bi valiz bi sırt çantası.

Havataş servisleri var Kadıköyden direk sabihaya

Yağmur yoksa moda çay bahçesinde çay için. Hava kötüyse de karga'ya gidip bi bira içersiniz. Acıkınca da akmar'in bulunduğu sokakta hatay usulü soslu dürüm yapan bir yere oturun :)

havataşa para baymayın.
iett'nin ekspres otobüsleri var meydandaki otobüs duraklarından.

e-11'e binceksiniz sabiha için.

Yok maalesef.

eksisozluk.com

şu entride karakoldan bir belge alınabileceği yazılmış. bir karakola sorun.

Cumartesi ve pazar tüm nüfus müdürlükleri sabah 7 ve 10 arası açık. Fotoğraf götürmeyi unutmayın.

Sabah 7'de nufus mud. onunde olucaz o halde. Isallah acarlar.

(bkz: malcolm x)
(bkz: jfk)
(bkz: hoffa)

searching for sugarman

Sürükleyici denince sanırım politik anlaşıldı ama öyle değil. Kuru kuru hayat anlatmasın, heyecanlandırsın demek istemiştim :) Mesela Gandi'de çok sıkılmıştım, yarısına bile gelememiştim.

Something The Lord Made güzel film.

Amadeus

into the wild, the blind side, a beautiful mind, intouchables, girl interrupted, captain phillips, the diving bell and the butterfly

Quills.

munich

The Hurt Locker

the hurricane
serpico
goodfellas
a beautiful mind
the insider
cinderella man

raging bull
the fighter
casino
catch me if you can
erin brockovich

Gümrükte takıldı. Ordino kağıdı gelecek eve. İthal işlemlerini yapabilmen için. Gıda takviyesi geçmezdi zaten beklenen olmuş.

reçetesi vs yoksa geri gönderirler.

ilaç, ek gıda vb getirtemezsin. getirteceğin ilaç türkiyede yoksa eczacılar birliği getirtiyor. geri yollanır.

Daha once vitacost'tan makyaj malzemesi almis birinin blogunda sorunsuz geldigini ogrenince gaza gelip vermistim siparisi. Su an pisman oldum tabii. Isallah para iadesi yaparlar.

seker portakali ve yureginin goturdugu yere git. hayatimda sadece bu iki kitabi yarim biraktim zaten.

kişisel gelişim kitaplarının tamamı. çünkü kişisel gelişim kitabı yazanların tamamı yalancı ve dolandırıcıdır. özellikle de yerli yazarlar. namussuzlar yabancı kitapları okuyup okuyup sanki oradakiler kendi fikirleriymiş gibi piyasaya kitap diye sürüyorlar.

beni kurşuna dizecekler ama: karamazov kardeşler.

fakat müzeyyen bu derin bir tutku.

ece temelkuran muz sesleri
çocukluk yillarına gidersek gülten dayıoğlu ve ömer seyfettini'de pek sevmezdim. hoş yıllar sonra farkettim ki ömer seyfettin çocuk kitabı sanılan ama olmayan hikayelerin yazarıymış.

"S*tir et" diye bir kitap vardi, kitap zaman kaybiydi.

"Secret" denen aptal bir kitap cikmisti bir ara, bir arkadas alinti yaparak bir sey soyledi, ben de merak edip almistim kitabi, tahammul edip de kitabi okuyamadim, sacmaliga bogularak olecektim, zor kurtardim kendimi.

"Kadin sorunlari sozlugu" diye bir deneme vardi, okudum bitirdimama bir halt yoktu. "kadin sorunlari" diyince ilgimi cekti alip okudum ama bos bir kitap.

"Bir cift ayakkabi" diye Sunay Akin'in kitabi vardi, icinde "ayakkabi" ile bir sekilde baglantisi olan hikayeleri derlemis, anlamsiz geldi, hikayeler de anlamsiz geldi, "ne hikaye ama" demedim hicbirine, pek de surukledigini soyleyemem. Ayrica haddinden fazla boyaci sandigindan bahsediyor kitapda. Zaten Sunay akin bence bos bir adam, tabi bu benim fikrim sadece.

"yapay zeka" diye bir kitap okumustum, yazarini unuttum ama alman bir yazardi, kayda deger bir aydinlanma yasamamistim.

"Butun kadinlarin kafasi karisiktir" Ece temelkuran. Bu aptal kitabi neden yazmis anlamadim.

"Robinson cruso" Okurken hayal urunu oldugunu bana bariz hissettiren hikayelerden zevk almiyorum.

Aklima gelenler bunlar su anda.

Grinin 50 tonu, içindeki tanrıça ölür inşallah.

camus- tersi ve yüzü (gerçi baya kısa bi kitaptı)
ilahi komedya (okuyalı epey oldu, bi etki yaratmamıştı)

Masumiyet Müzesi ve Elif Şafak-Aşk

kardeşimin hikayesi (bkz: Zülfü Livaneli) Okumadan önce televizyonda bir ropörtajına denk gelmiştim kitapla ilgili. Doğu-Batı anlatım tarzlarını sentezlediğinden falan dem vuruyordu. Okuyunca inanamadım bu kadar büyük laflar etmesine. Kupkuru, dümdüz bir kitap.

hakan günday-az
elif şafak-mahrem
gabriel marquez-benim hüzünlü orospularım ve iyi kalpli erendira

kürk mantolu madonna, okul için okumak zorundaydım yarıda da bırakamadım

başını vermeyen şehit-ömer seyfettin. buna 91 yılında mı ne 10000 lira verdim. hayatımdaki ilk kötü ticaretim. keşke almaya giderken düşürseydim parayı.

edgar allen poe'nun tüm hikayeleri

dünyanın en sıkıcı kitabı sıralamasında kafaya oynar.

açlık oyunları üçlemesi'ni okumuştum. kötü bir kitap. daha doğrusu iyi ama, genelde ergen gençliğe hitap ediyor. Meraktan okudum; söve söve okudum.

Orhan Pamuk - Yeni Hayat. Pis.

yolculuk yaparken kendi kitabım bittiği için the fault in our stars okumak zorunda kalmıştım. gerçekten h i ç beğenmedim.

sıkıldıysam beğenmediysem okumam aga, vakit israfını hiçsevmem.

goethe -faustu yarıda bırakmıştım. aslında genel olarak hikaye güzel ama çevirisinden midir yoksa piyes şeklinde olmasından mıdır nedir bitürlü sonunu getirememiştim

Ne güzel, hatırlıyorsunuz.
Ben birçok olduğunu biliyorum ama hangileriydi hatırlayamıyorum.
Burada belirtilenlerden görünce evet, ben de beğenmemiştim ya da neresi sıkıcı ki dediklerim var.

Simdi aklima geldi, Henry Miller'dan "Pleksus"u sanirim ilk siraya koyabilirim bu konuda. Sayfa coklugu ile kitabin gereksizligini karsilastirirsan en felaketi bu heralde bana denk gelen. 600 sayfaydi yanlis hatirlamiyorsam, o 600 sayfa boyunca kendi APTAL hayatini bes para etmez katiletsiz bir adam oldugunu ortaya koyan hikayelerini anlatiyordu, ama luzumsuz luzumsuz. 600 sayfa boyunca gordugu sacma sapan ruyalari, karisinin yaptigi yumurtali jambonlu sandavici, metro duraginda arkadasiyla karsilasip para istedigini anlatip duruyor. Zaman denen seye bu kadar ihanet edip hor kullanmamisimdir. Kayda deger bir hayatin olur, anlatirsin.

ahmet ümit - beyoğlu rapsodisi. o kadar saçma bi final olamaz. %98lik kısmınıokuduğuma pişman olmazdım ama o son %2 bok ediyo her şeyi..

kürk mantolu madonna

hatta;

(bkz: kürk mantolu madonna/@devilred)

Orhan Pamuk-Kara Kitap

Kendime okumayı görev edindigimden belki bilemiyorum ama cok zorladi beni. Hani guzel yerleri de vardi akilda kalan. Ama okurken ne zaman bu kitabı da okunmuslar arasina ekleyecegim siye düşündüm daha cok.

Devlet Ana da beni cok sıkmıştı mesela. Eski yeşilçam filmlerinin tadini aldim belki biraz. Yesilcam dediysem turkluk vb. Seyler iceren filmleri kastediyorum. He yine guzel yanlari vardi elbette ama cok sikti.

Sonra Faustun eski bir basimi var. Çeviren adam orsinaryus. Heralde guzeldir demistim kendimce. Ama sonunu getiremedim. Kendisi kitabin basinda cevirinin espri odakli mi yoksa anlam odakli mi olmasi gerektiğinden bahsetmiş ama beni pek sarmadi ceviri.

Simdi hatirlayamadigim pek cok kitap var okurken sadece kendime gorev olsun diye okudugum kitaplardir cogu. Gercekten cok zorladigim anlar oldu kendimi. Neyse bir sekilde katkisi oldu bana o kitaplarin. Ama zaman israf edilmek istenmiyorsa mutlaka tavsiye ile kitap okunmalu.

semerkand.

benim adım kırmızı da pek sarmamıştı. çok kastırmış orhan pambık kim olduğu anlaşılmasın diye. öyle hissetmiştim. bir de nakkaşlar üzerine ıvır zıvır bilgi yüklemesi de hoşuma gitmemişti ilgim yokmuş o yönde. kızın babasının olduğu kısımları okumayı seviyordum sadece.

tarihi roman şeysi pek bana göre değil anlaşılan.

ha bir de başıma birşey gelmeyecekse
ulyssess
evet iki kitabı da bitirdim ve pişmanım.

millet benimle görüşmeyi kesecek ama...

tehlikeli oyunlar canım kardeşim... atay'ın tüm kitaplarını okudum ama tehlikeli oyunlar kadar beni 'bit artık yahu...' diye zorlayan hiçbir kitap olmadı...

istanbullu değilim ama bu tür başlıklara gelen fix cevap için; (bkz: lacivert restaurant)
daha güzelini buldum; www.ajiahotel.com

edit: aa kumsal denmiş. benim aklım direkt yemeğe gitti. açsam demek.

anadolu yakası ve kumsal diyince şile ve ağva var başka yer var mı ben de bilmiyorum

anadolu yakası ve kumsal? Valla caddebostan taraflarında minik kumsallar var ama aradığınız romantizm orada değil. Kız kulesi çok eser, belki ada falan hani. Ben olsam caddebostan çimenlerde oturup bira içerken teklif etmeyi düşünürdüm, kuşlar köpekler adalar bisikletliler falan...

Eskiden olsa Anadolu Kavağı Yoros Kalesi derdim ama şu an 3. Köprü inşaatı karşısında pek romantik olmaz. Ben de oyumu Adalar'dan yana kullanıyorum.

1 mayısta fazla kalabalık olmayan bir yer bulamazsınız. Sabahın köründe bir ihtimal. Caddebostan ve ada haddinden fazla kalabalık olur.

İstanbul içinden ziyade şile, ağva tarzı yerler öncelikli tercihim. Küçük küçük köyler var sahil kenarında. Var mı önerebileceğiniz bi yer?

kesinlikle (bkz: anadolukavağı)

Teklifin yerini ve sonucunu merak ettim, bize de bildirirsiniz di mi? Bugün Büyükada'ya geldim, gerçekten kalabalık ama fayton ve yürüyüş yolunun dışında kalan yerler hala boş ve çok güzel, özellikle Fayton Parkı'nı geçtikten sonraki yol bir harika, hala evlilik teklifi planınız ya da başka sebeplerle romantik yer arayışınız varsa değerlendirebilirsiniz:)

maalesef bugün olmadı.. malum yollar, polisler.. yarın ağva'ya gidiyoruz. kurfallı plajı'nda teklif etmeyi düşünüyorum :))

Mission completed :)) Ağva'da sahilde teklif edilmiş, olumlu cevap alınmıştır. Sakin, başbaşayken yüzüğü çıkardım, teklif ettim. Yalnız şaka maka insan heyecan yapıyo yav :)))

tebrik ederim :)

Mutluluklar:)

eksisozluk.com

eksisozluk.com

house md
the x files
lost

utopia
black mirror
house md +1
the fall

monk

forbrydelsen

breaking bad <3

six feet under

the office. bi bak derim.

(bkz: six feet under)
(bkz: oz)
(bkz: spartacus)

Sitcom olMASIN demiş :)

Ben de lost breaking bad ve prison break diyorum

Monk + 1

aa kimse dememis the killing
house md +1
black mirror +1
utopya +1

breaking bad, prision break ve lost artik kult oldu zaten, demeye gerek yok herhalde.

the wire
battlestar galactica
the lost room

bu arada black mirror bitmedi henüz bir sezon daha gelecek diyorlar ama zaten her bölüm tamamen ayrı olduğu için sorun olmaz

the sopranos
the wire
oz
breaking bad

----------------------------

black mirror'ın finali ne ara yapıldı len?

Black mirror, six feet under ve house'u muttttlaka izle. Ben de bitmis dizi insaniyim ordan biliyorum

Angels in america bi de. Tam dizi gibi degil ama..

house
breaking bad
belki fringe

security.google.com
şuradan izinli uygulamalara (özellikle full access, grant access diyenler, mail yönetimine izin verenler) bakıp güvenilir olmayanları silin.

muhtemelen şifreden değil o uygulamalardan birindendir. mail'leri çöpe gönderen de o uygulamadır.

bi site var. her mail adresidnmden atabiliyorsun. sormayin guvenlik geregi paylasamam.

bir siteye falan gerek yok. relay'e açık olan herhangi bir smtp sunucusundan istediğin adresle zaten mail atabilirsin. veya kendi ip'n ile smtp kurup atabilirsin. tıpkı bu örnekte olduğu gibi mail'ın header'ı hatalı olur ve google gerek bu mail'ı, gerekse bu mail'a cevapları güvenlik ihlalinden dolayı şüpheli olarak sıralar.

senin mail adresinin göründüğü maillar atmam için kullanıcı adına, şifrene vesaire ihtiyaç yok yani.

İzinli uygulamaları kaldırdım. Rygard'ın dediği gibiyse herkes yapabilir bunu. Peki mail adresimde kayıtlı onca maile nasıl ulaşıyor bu dallamalar?

mail teknolojisi böyle, yapacak bir şey yok.
her mail'ın bir header bilgisi var. (outlook'da falan sağ tuşla tıklayınca görürsünüz bunu) burada mail'ın hangi sunucudan geldiği, orada neye karşılık geldiği, hangi sunucuya gittiği falan gibi teml bir takım bilgiler yazıyor. o header bilgisi uyumsuz olduğunda, outlook veya gmail anlıyor bu işte bir sorun olduğu ve bu şekilde mail'ı şüpheli olarak sınıflandırıyor.

yani engellemenin yolu yok ama sahte mail'ı anlamak gayet kolay.

hatta bir çok mail sunucusu bunu kullanıcıya iletmez bile. doğrudan refuse eder. eğer yanlışlıkla olmuşsa (mesela gerçekten eşleşiyordur mail adresi ve hesap ama mail sunucun relay'e açıktır, bu yüzden reddedilmiştir) sorunun ne olduğunu anlarsın geri dönen mail cevabından ve sunucunu düzeltebilirsin.

okuldayken yapardık, dekanın adresinden arkadaşa küfrederdik cevap da veremezdi garibim :)

mail listemi nasıl aldılar diyorsan %100 sen kaptırmışsındır, hatta bence şifreni de kaptırdın şu an bizzat senden atıyorlar o maili.

[email protected] dan ciddi ve uzun bir mail atip yazilimci arkadasimin aklini almisligim var. sene 99 filan olabilir.

www.dharmamed.com
buraya gitmiştim ama uzun süre önceydi .Diyot muydu emin değilim, yazmamışlar sanırım stede. jel sürüp sonra makineyi dayıyordu, diot olması lazım. Fena değildi.

cindy acıbadem fena değil.

kadiköy quartz. boğaya tam varmadan, çok da insancıl bir kadın.

1917 Rus devrimi, Bolşevik Devrimi, Ekim Devrimi aynı bok zaten. diğerlerini bilmiyom
1905te japonlar bunları savaşta madara ediyor. belki onla alakalı olaylar olmuş olabilir. belki de olmayabilir. belki 1905te bile değildir dediklerim.

1905 devriminden sonra Çar kalıyor ama parlementer monarşiye geçiliyor. 1917 devrimiyle Çar devriliyor. 1905 devrimi için 1917'ye ortam sağlamış/örnek olmuş diyebilirsin. 1917 devriminden sonra kurulan geçici hükümet Ekim devrimiyle devriliyor ve komünizme geçiliyor.

@zombi monarşiye mi geçiliyor? ezberci zihniyet bu işte :D

marksist.net

marksist.net

marksist.net

@zombi monarşi kısmını tam olarak anlayamadım? Çarlık zaten monarşi olmuyor mu? Yani 1905'de Çar kalıyor ama monarşiye geçiliyorsa, 1905 öncesi siyasi durumu hangi ideoloji ile nitelendiriyoruz? -monarşi değilse-

bu kitap çok hoş
bayağı kısa, görseli bol, hem kültürel hem siyasal olarak geri dönüşler yapa yapa ele alıyor
www.ykykultur.com.tr
bunu oku, sonra ilgini çeken kısımları googlelarsın

michaelsikkofield.blogspot.com.tr belki işe yarar,öylesine atıyorum.

Joker hakkımı kullanarak Parlementer monraşi olarak değiştiriyorum o zaman. 1905'ten önce Çar kafasına göre takılırken, bu tarihten sonra Çar'ın yanında bir de meclis geliyor. Bizdeki meşrutiyet gibi.

@secilmis uye 1905te anayasal monarşiye geçiliyor. bizdeki meşrutiyet gibi yani. zombi ezberlediği için anayasal kısmını atlamış. 1905ten önce monarşi, sonra anayasal monarşi yani meşruti monarşi gibi.

Medusa Hotel, küçük de olsa kendine ait bir denize girme, güneşlenme alanı var; deniz manzaralı odaların manzarası güzel.

www.medusahotels.com

bu aralar gidicekseniz merkezde çok uygun pansiyon ve oteller var. tabi kendi plajı falan yok. bu dediğiniz türde küçükçakıl'da oteller var. arayıp fiyat alabilirsiniz önlerinde direk cafeleri ve iskeleleri var. öte yandan bungalov seviyorsanız kaş camping de iyidir. ben geçen yıl kekova otelde kalmıştım, motorsiklet kiralayıp her gün başka bir yerde denize girmiştim. kekova geçen yıl tam da bu dönem kişi başı 50 lira alıyordu. okullar kapanınca artıyor tabi. kaş otogarın karşısında limana 300 metre falan uzaklıkta bir yer. sıradan bir yer ama temiz.

Küçükçakıl'daki otellere bakabilirsiniz. Habesos Otel var, biraz eski gibidir ama uygundu geçen yıl fiyatı. Birazcık üstündebir fiyatla daha yeni bir otel de Linda/Linda Beach Otellerine bakabilirsiniz. Küçükçakıl'da rahat edersiniz. Limanağzı'nı ihmal etmeyin, orda da mutlaka denize girin. Of çok özledimm!

aradığınız yer sardunya otel. hastane yolunda, şehir merkezine çok yakın. kendine ait bahçesi ve iskelesi var. fiyatlar uygun.

Kesinlikle Santosa Pansiyon. 2009'da kaldık. Harikaydı f/p açısından.

www.santosapansiyon.com

www.booking.com

aradığın yer şurası:
www.booking.com

kaş ta ortalama günlük 100 tl ye çift kişilik yarım pansiyonu hemen her zaman bulabilirsin. genel otelcilik mantığı da bu orada. her şey dahil sistemi yok. klimalı/sıcak sulu/tv li 2 ya da 1 büyük yataklı oda. süper kahvaltı veriyor herkes. haziran 20-temmuz 10. ve ağustos 20- eylül 10 arası en keyifli zamanı. geri kalanda aşırı kalabalık ve su çok sıcak.

kesinlikle ve kesinlikle defne pansiyon. www.defnehotel.net

Şuradan bulabilirsin. (bkz: airbnb)

Easyhotel

bende merakla bekliyorum (istanbul-eskişehir hattını); mayısın ikinci yarısında gibi birşeyler duymuştum fakat ses seda yok, kendileride bilmiyorlar bence.

sabotaj nedeniyle hazirana ertelenmiş diye haberler vardı.

Bugün gazetede röportaj vardı.

+ haziran sonuna yetişecek mi trenler?
- bakıcaz artık