0.

Pijamayla oturuyorum.

0. pijamayla oturuyorum ben de.

7

Yaklaşık 6000 tl

yaklaşık -700

5₺

100

180 civarı ve ilk defa bu kadar taşıyorum. Normalde 50yi geçmez, kartlarla hallediyorum bütün işleri.

220 TL artı 3-4 lira bozuk.

Anket doldurarak bir kac yuz dolar kazanirsiniz sadece, o da yemeden icmeden anket doldurmaniz lazim.

YouTuber olarak takipci sayiniza ve izleyici kitlenize bagli olmakla beraber geciminizi saglayabilir hatta zengin olabilirsiniz.

öyle bir olay var da sıfırdan girilmez belli bi yaştan sonra. süper işsizlik gerektirir çünkü.

clixsenseden kazanabilirsin ama çok az.

Telefonun android ise, uygulama indirerek ve surekli acik tutarak para kazandiran bi app vardı. Ama telefonun ömrünün canina okuyor. Günde 5-6 lira için degmez diye dusunuyorum

www.clixsense.com bunu bi deneyeyim

internet çok hızlı bir şekilde büyümekte ve neredeyse dünyanın her yerine ulaşmış durumda. bu büyüme birçok kolaylığı ve iş fırsatını beraberinde getirmiş durumda olduğu için para kazanmak isteyen birçok kişinin gözünü kabartmakta ve bu yönde on binlerce dolar elde eden yüz binlerce insan mevcut. bu sürece sıfırdan başlayacak biri iseniz biraz araştırma yapmalı ve bu iş için biraz çaba sarf etmelisiniz. www.baransaraczade.com adlı sitede internetten para nasıl kazanabilirsiniz, bu yolda kullanacağınız dijital araçlar ve yöntemler nelerdir gibi aklınıza takılan tüm sorulara cevap alabilirsiniz.

Duduklu tenceredeki gibi hava almayacak sekilde kapatan bir kapak varsa evet. Yoksa sadece isi kaybini engeller, daha kisa surede kaynatir ama kaynama noktasini etkilemez.

Kettle kapalı kap değil. Kocaman imbiği var. Düdüklü tencere lastikli, sızıntıyı engelliyor. Basınç artıyor.

asla ve asla böyle bir şey diyemeyiz kaldı ki kapalı kaplarda su 100 derecenin üzerinde kaynıyor esprisi bu kapalı kabın.
kattle da zaten kapalı kap değil.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 inci maddesinde de yazdığı gibi bunu süreklilik haline getirmediğin müddetçe vergisi yok.

Bunu sureklilik haline getirirsek (mesela haftada bir defa benzer sekilde doviz ve capraz kur isleriyle kar elde edersek) nasil odenir?

gvk 37/5 hükmünce ticari kazanç olarak vergilendirilir. defter tutarsın. yıllık gelir vergisi beyannamesi ile kazancını beyan edersin.

boşver hacı beğendirip napıcaksın, adam demek ki hiç pakistanlıi hindistanlı, çinli görmemiş.

Ingilizceyi bir iletisim araci olarak degil bir statu sembolu olarak gordukleri icin oyle oluyor.

aşağılık kompleksi.

kendileri de mükemmel konuşamadıkları için yadırganacaklarına inanıyorlar. o yüzden yansıtıyorlar. (bkz: yansıtma)

eğer kompleks veya "ben öyle bilmiyorum, şöyle biliyorum" kaynaklı değilse muhtemelen uyarı yapan kişinin kendisi zaten öğrenme süreci içerisinde hata ayıklayıcı bir moda geçecek şekilde odak değiştirmiş oluyor. meramınızı anlamak dert olmuyor, siz de düzgün kullanın istiyor hatta sizin öyle isteyeceğinizi sanıyor ve kendi kulağını da yanlışa alıştırmaktan kurtarıyor. (biz arkadaşlar arasında birbirimizi düzeltirdik. ben yabancı forumlarda özellikle native'lerden rica ederdim ama tek tek sormadıkça genel düzeltme hiç yapmadılar: ya ayıp görüyorlardı, ya zaman kaybı olarak. bir fikrim yok.)

kompleksten ise bu aslında sadece dilde değil pek çok alanda kendini gösteren rahatsız edici bir insan tavrı.

(uzun cevabı çıkarıp özeti bıraktım sadece. cevaplara bakıyorum da çok spesifik bir durumdan bahsediliyor galiba. ben burada anlatılan gibisini -lisede sınıf içi hariç- hiç yaşamadığımdan bildiklerime göre cevap yazmıştım ama geçersiz oluyor bu noktada.)

Kesinlikle aynı kanıdayım. Türklerde sürekli düzeltme, yadırgama dalga geçme modu hakim üstüne bir de hayatında hiç yurtdışına çıkmayan insanların söylediği "aaaa kaç ay geçti hala konuşamıyor musuaann? ana dilin gibi konuşuyor olman lazım oysaaa" tarzı ayıplama ve kınamalar mevcut.
biz Türkler her şeyin en iyisini bildiğimiz için herkesi eleştirme, yadırgama ve kınama hakkına sahibiz.

Bırak şunları sen nasıl mutluysan öyle git yolunda en yakın arkadaşım sırf kıskandığı için işim gereği öğrenmeme rağmen ne gerek var yahu dil öğrenmene dedi ve hala eleştirir beni biliyorsun da ne oluyor diye..

ben anlamadım ya, durup dururken mi oluyor bunlar? soru üzerine veya hata üzerine düzeltme olmuyor da "ıyy iğrançsan" mı yapıyorlar?

hata yapıyorsanız düzeltilmesini istemez misiniz ki? everything is something happened?

İletişimi kesiyorum ben böyle tiplerle.

(bkz: aşağılık kompleksi)

yabancılar seni umursamıyor olabilir ya da nezaket gösteriyorlardır ya da ikisi birden.

türkler seni umursuyorlar çünkü sen de diğer türkler gibi davranışlarınla, konuşmanla milliyetin hakkında bir kanı oluşmasına sebep oluyorsun. ekstrem örnek olarak: gidip yurtdışında onu bunu taciz eden bir tip olsa sen de türklerin imajını zedeliyor diye düşünmez miydin? çünkü yarın bir gün mekanlarda 'türkler giremez' yazıları asılabilir, türk olduğunu öğrendiklerinde hiçbir suçun olmadığı halde farklı muameleye maruz kalabilirsin.

dil konusu bunun daha zararsız bir versiyonu olabilir. münferit olaylarda mesele egoya da gelebilir fakat temelinde imaj çabası gibi görüyorum ben. bunun diğer milletler için de doğru olduğunu yukarıda 'pakistan, hindistan ve çin'i olumsuz örnek olarak veren biri belirtmiş zaten.

o zaman 'akademisyen, erasmusçu' dediğiniz tipler de diğerlerini eleştirme hakkına sahiptir çünkü onlar da bu cahillik imaj/stereotiplere maruz kalabilirler.

aklıma küçük prensteki fesli akademisyen geldi: 1909'da fesiyle şalvarıyla gidip avrupa'da keşfettiği meteoru anlatan bir astronom karakter. Bu akademisyeni kılığından dolayı kimse dikkate almıyor. kılık kıyafet devriminden sonra 1920'de bir daha gidiyor... kitabı okumadıysan tavsiye ederim.

öte yandan hayat boyu yanlış İngilizce mi konuşmak istiyorsun? bu cahilliğin yüceltilmesi olayını ben sevmiyorum. hata varsa eyvallah dersin düzgününü de öğrenirsin. mesele burda 'hata yapmamak' değil 'öğrenmemek' olmalı.

benim de kafamda, internette ve gerçek hayatta, bağlaçları, soru edatlarını... yanlış yazanları görünce maruz kaldığım yazım yanlışlarından dolayı karşımdaki kişi hakkında bir kanı oluşuyor.

ekstrem mesela: galeri2.uludagsozluk.com/203/yaran-yanlış-çeviriler_292124.jpg

stereotiplerin oluşmasının tek sebebi stereotiplere inananların cehaleti değildir, bu imajın oluşması için karşı tarafa malzeme verenler daha önemli bir etkendir.

yabancıların eleştirmeyerek sizin gelişmenize fayda sunmamaları da kötü niyetli değildir, türklerin de eleştirirken genelde niyetleri kötü değildir. şu devirde artık yabancı dili doğru bilmemek için bahanemiz yok, yaşlılarımızın da interneti/teknolojiyi kullanmamak için bahanesi yok.

tembellik hakkını çalışarak kazanmalıyız, cahillik hakkını öğrenerek kazanmalıyız.

@idexo
Ben yurtdışında yaşıyorum türk arkadaşım da var yabancı da. Ben ingilizce'yi iletişim aracı olarak kullanıyorum. Kültür mirası veya tüm Avrupa'ya Türkler'in nakkadar mükemmel konuşabileceğini kanıtlamak için değil. İngilizce'yi de kendi imlanlarımla öğrendim, okuldan falan değil. Hal böyle iken elbette gramerde, telaffuzda kusursuz olamam. Native speaker değilim ben. Ama buna kafayı takan, dile getiren 2-3 tiple karşılaştım şimdiye kadar. Bir de elin Oklahomalısı i ain't understand word you just said boy derken sorun olmuyor da ben were ile was'ı karıştırınca veya neither i veya me too yu gramer olarak yanlış ama meramımı anlatma noktasında doğru kullanınca, ki bunu da bir başkasıyla konuşurken 3. Olup yapılınca tabi yadırgayacam.

Az önce biri mesaj attı, insanlar Elif Şafak'ın ingilizcesini eleştiriyor diye. İyi de babacım bu kadının ana dili Türkçe ise elbette ingilizcesinde aksamalar olacak. Herkes anlıyorsa, herkes de onu anlıyorsa uzatmanın ne manası var. Çeviri kısmına gelince o iş profesyonel bir iş. Öyle de düzgün olması lazım. Günlük konuşma dili değil bir şey değil.

@otonomo saçmalamışsın. ya okuduğunu anlamamışsın ya kötü niyetlisin. her durumda şu yaptığın yanlış.

@bos gezenin bos ustasi benim özetle anlatmaya çalıştığım şey şu: 'bu bir reflekstir.'

sana katılıyorum bu konularda mükemmelliyetçilik gereksiz bir çaba. etkin iletişim kurduğun sürece sorun yok.

verdiğin örnekten hareketle amerikalı'lar hakkında avrupalı'ların stereotipleri de yok mu? var. 'cahil', 'kültürsüz' diyorlar. bir kısım amerikalı dahi bunu kabul ediyor. öte yandan ne her amerikalı cahildir, ne her avrupalı kültürlüdür. böyle bir genelleme olamaz. yine anlatmaya çalıştığım bu kanının oluşmasına sebep olan bir kitle var.

'50 sene almanya'da çalıştım bir kelime almanca öğrenmedim, her işimi de gördüm' gururu boş bir gurur. bunu da yapan var. bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp diye çok alçakgönüllü bir atasözümüz var bizim. neyse öğrenmekten kaçınmamak, işi ego meselesine getirmemek lazım.

birkaç hatadan da bir zarar gelmez, birkaç düzeltmeden de bir zarar gelmez. karşıdan bir ego, kompleks, sevmediğin bir titreşim hissediyorsan ya konuyu bu kişiye aç konuş bari, ya da uzaklaş, kafana da takma bunları. çünkü kimseye kendini ispatlamana gerek yok.

benim noktam şu: hata yaptığını fark ettiğinde bir şekilde düzeltmek bir olgunluktur. kendini kendin için geliştiriyorsun. başkasının ne düşündüğünün hatta bazen ne şekilde uyardığının bile bir önemi yok bence. büyük bir hata yaptıysan azar da işitebilirsin yani. bunların senin cesaretini kırmasına ya da duygu durumunu etkilemesine izin vermemek senin elinde.

sana kolay gelsin.

ek: Elif Şafak hakkında da kadının kendisini ve karakterini sevmiyorum ben. bana göre içten biri değil, bu da eserlerine yansımıştır gibime geliyor. bu güne kadar kitaplarını hiç okuyasım gelmedi. ingilizcesinden ziyade şöyle bir şey duydum: kadın önce ingilizce yazıyormuş sonra da türkçeleştiriyormuş. bu da bana itici geldi.

kendimi onun yerine koyunca ben de yabancılara hitap etmek isterim ama önce kendi dilimde kendi kültürümü anlatırım, sonra çevirmenin yollarına bakarım. azıcık okumuşumuz hemen kendi kültürünü unutursa olur mu? 'sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır.'

bu anlamda Pentagram'a ve Murat İlkan'a çok değer veriyorum, Barış Manço'ya da aynı şekilde... sanatçı dediğin önce kendi kültürlü olacak. sonra kültürünü dünyaya tanıtacak. benim eleştirim de böyle.

bir ekleme daha yapayım: buraya gelen turistlerin mutlu ayrıldıklarında türkler çok iyi insan, türkiye çok güzel bir yer diye genellediğini fark etmiyor musunuz mesela?

niye? çünkü deneyimleri pozitif. bu yüzden: evet ülkeyi temsil ediyorsunuz.

ben fransa'ya gidip 'adamlar götünü yıkamıyor' genellemesi yapabiliyorum.
japonya'ya gidip adamlar dakik genellemesi yapıyorum.

herkes kendi deneyimini geneller.

ingiltere'de epeyce düzeltiyorlar.

yanlış olmasına da gerek yok, bir kelimenin amerikancasını ya da bir kavramı amerika'da yaygın haliyle söylediğinizde kibarca, nerdeyse çaktırmadan düzeltiyorlar.

Bu arada duyuru/soru sahibinin Türkçesi de sıkıntılı :-)

Kesinlikle katılıyorum. Aynı muhabbet telaffuz konusunda da var. Almancam var benim mesela, ona rağmen vw'ı vosvagen diye okuyorum ki millete artislik olmasın. Dingilin biri çıkıp o folksvağgın falan diyor. Teşekkür ederim öğrenmiş oldum deyip geçiyorum.

@idexo saçmalayan veya kötü niyetli olan tarafın sen olduğunu düşünüyorum. bu sorudaki cevabımda tam olarak nerede saçmaladığmı açıklarsan bu sataşmanın altındaki nedeni bulabiliriz.

soru için fikrim, cumhuriyet döneminde (hatta daha da eski tanzimat öncesi) konulan ''batılılaşma'' gibi muğlak bir hedefin, batının kültürel birikimine sahip olmayan, hatta ciddi bir kısmının komple kültürel birikim düşmanı olduğu bir toplumda yanlış yorumlanması.

daha ileri bir medeniyet seviyesine ulaşmak için özgün bir çabayla bilim, sanat ve teknoloji üretmek yerine, aşağılık komrpleksl ile abisini kıskanan küçük bir çocuk gibi sadece daha uzağa işemeye çalışan bir toplum olduk.

yüzleşmek zor gelince de, kendi yetersizlik duygumuzu böyle şeyler üzerinden biribirimize yansıtıyoruz. (bkz: yetersizlik duygusu)

Bir de Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes'da İngilizce konuşmaktaki problemi üzerine birinden duyduğum bir yorum aklıma geldi:

''Ya adam o kadar Boğaziçi'nde okumuş, İngilizce'yi bile konuşamıyor amk...''

Kendisi hayatında ne Edirne'den ötesini, ne de Boğaziçi'nin kapısı görmüş bir vatandaş bu arada. Anlatabildim sanıyorum :)

Oncelikle o ses girisi degil ses cikisi.

Coaxial kablo almaniz lazim. Neye benzedigini gormek icin Google'dan aratabilirsiniz.

giriş değil çıkış olması lazım o.

kablo da bu olmalı.

www.vatanbilgisayar.com

edit: erken davranmışlar:)

benim için giriş çıkış aynı idi arkadaşlar ondan öyle dedim. :P anladım ama mantığı bundan sonra öyle kullanırım.

teşekkür ediyorum tekrardan.

@jamiro, hocam sizin yolladığınız toslink değil mi? ona o resimde aparat gibi bir şey var, onunla mı takacağım?

jamiro optik kablo linki vermiş ama bu koaksiyel kablo çıkışı adaptör olmadan optik kabloyu oraya takamazsın

@burya, hocam çin'den bir adaptör getirtiyorum benim de meselem toslinki buna çevirmek.

mini toslink bu değil di mi?

(git: www.hepsiburada.com

bu yüzden sordum aslında... şöyle dandik bir adaptör iş görüyorsa çin'den malzeme getirtmeme gerek kalmaz.

COAXIAL TO TOSLINK® OPTICAL DIGITAL AUDIO CONVERTER
www.cablestogo.com

@burya, aynen hocam çin'den öyle bir şey getirtiyoum yarı fiyatına. emin olmak için sordum teşekkür ediyorum size de.

@tuzumkuru hocam ben bu dönüştürücü olayını bilgime dayanarak söylemiyorum yani netten baktım bende başka bir yolu yoktur ama herhalde. olsa çıkardı

Noel ve yil basi arasinda hayat durur neredeyse, pek mantiklidegil o tarihlerde gitmek.

o kadar turistin öğrencinin yabancının vb olduğu şehirde illa yapcak bir şey olur fakat sıcaklık ve hava konusunu bilemedim -)

O mevsimde ogrenci de olmaz, avrupali turist de olmaz.
Christmas market de olmaz (25ine kaliyosa iyi yine) dukkanlar 25-26sinda kapali zaten.

Noel yilbasi arasinda avrupaya gidilmez pek. 30undan itibaren yilbasi turistleri dolmaya baslar ama.

Dogru degil, dogru ekipmanla gobeginize kadar olani sakali bile sinekkaydi kesersiniz.2-3 gunluk sakalda hicbir sorun cikmaz.

Ama 250 TL'lik makine ile olur mu yorum yapamiyorum.

Trimmer alırsan uzun sakalı keser atıyorum 0.5 mm ye kdr ama.tiras makinası alirsan iki uc günlük sakalı kesmez

Bulunur.

www.vacheron-constantin.com

Teşekkürler

Evet, erkek kolu bulamayinca duvara surtuyorlar hatta.

Bana otobüste oldu birkaç kez. Bir de bir kadın kollarıma, sırtıma ellerini koya koya arkaya doğru ilerlemişti bir keresinde. Abla işin bittiyse biz inelim diyecektim de demedim.

Destekli sütyen giyiyorsa hissetmeyedebilit. Sanmıyorum cidden

tahrik oluyorlar olm. sen de onun memesine elle. aslında onlar da istiyor.

İlgi belirtisi olduğunu sanmıyorum. Daha çok bakışlar, gülüş vs... daha önemli ilgiyi anlamada.

Tam tersini dusunuyorum erkek yapsa buyuk sapiklik olur.

göğüs istemsizce ama gövde olarak fazla yaklaşıyorlar gibime geliyor bazıları.dolaylı yoldan normal değil gel ağzıma gir

metrobüste otobüste vs normal sıkışık alanda oluyorsa normal ama boş alan varken yapan varsa halleniyordur.

louis vuitton?

LV degil sanirim. Naylonumsu kismi duz renk oluyor. Degisik renklerde.

longchamp ?

longchamp +1

longchamp

Ben olsam bir terziye gider istedigim gibi diktirirdim, cok para tutacak bir sey degil.

Mesela: urun.n11.com

sorunuza cevap değil ama çocukken ben de sırayla bir gözümü kapatıp kitap okurdum, tülbent bağlarlardı. o geldi aklıma, öyle yazmak istedim...

numarasiz gozluk + goz pedi de kullanabilirsiniz... (surahi hanim misali) ama tatli rengarenk goz pedleri de var denizlisaglikortopedi.com

chrome remote desktop: chrome.google.com telefondan da olur tabletten de olur ikisi için de uygulaması var.

Teamviewer da olur her tip cihazdan.

ikisi ile de ulaşım sağladım ama bir sorun var.

teamviewer'da zaten klavye yok, chrome remote desktop'ta var ama ctrl, shift falan yok.


win+g ya da shift+g lazım bana kayda başlamak için.

xbox game dvr açamıyorum yoksa. ne yapaıyım?

@corrigan teamviewer da klavye için bağlantıyı sağladıktan sonra telefon ekranına tıkladığında teamviewer menüsünde cd romlardaki çıkar simgesine benzeyen simgeye bastıktan sonra açılan görsel menüden klavye simgesine basıp klavyeyi aktif edebilirsin.
i.hizliresim.com
buyur üstte kırmızı ile işaretlediğim alanlar ctrl shift windows tuşu kombşnasyonları için. yeşil işaretlediğimde bahsettiğim çıkar tuşu sembolü.

Koinim de var alternatif olarak, hicbirisinde bir sorun duymadim ben guvenilirlik anlaminda.

Ek soru sorayim, banka hesabina TL gonderme hizlarini bilen var midir acaba?

paribu’da 500tl’ye kadar onaysız hesap kullanabiliyorsun.

Yaptigi bir sey yok ki, sol elde duz akor basiyor ne arpej ne bir sey.

Pratikle oluyor, iki eli ayri ayri kontrol etmeyi ogreniyor beyin.

Bir de piyano cover'lara merakliysaniz su kanali oneririm: www.youtube.com

Drive degil de Google Photos aslinda istediginiz sey sanirim. Photos'a otomatik upload ettikten sonra telefondan silseniz de Photos'ta kaliyor.

Bir de Drive'da arama ozellikleri yok. Photos'ta mesela Ankara yazarsaniz Ankarara'da cekilmis fotograflari, Car yazarsaniz cektiginiz araba fotograflarini vb getiriyor, arama yapmasi cok kolay yani.

Bu programlar arac sadece, her firma baska program da kullanabilir. Ayrica kendi kendine de ogrenilebilecek seyler.

Nasil yapacagini ogrenirsin, onemli olan ne yapacagini bilmek.

3 boyutlu animasyonlar 3ds max ya da maya ile yapiliyor.

3d max ve maya ile bu kadar hızlı yapması çok zor. o yüzden daha basit programlar vardır diye düşünmekteyim

bu kadar hizlidan kastiniz nedir? bunlar da gayet yapilir cunku bu programlarda.

animasyonlardaki detaylar vs çok güzel.fakat eklediği abone ol butonu vs aynı elden cıkmış gibi değil. hızdan kastım şu 12 dakikalık bir videonun hazırlanması vs renderi en az 4-5 gün sürer bu arkadş nerdeyse 2 gunde 1 adet atıyor

Bir kac arkadas birden calisiyorsa 2 gunde 1 video cikar.

Ben giyiyorum hicbirsey dusunmuyorum. Acelem var uzerimde utulenir diye dusunuyorum.

bişey düşünmüyorum, çünkü bunu giyen zaten bizim düşüncelerimizi önemsemediğini açık açık gösteriyor

ben hoş karşılamıyorum ya. yani işçileri, bedenleriyle çalışanları falan görünce hiç umursamıyorum da; üniversitede üşendiği için ütü yapmayıp evden çıkan tipleri görünce bayağı yargılıyorum içimden.

spor ya da klasik ütüsüz kıyafet giyen insana önem vermem zira kendine önem vermiyor adam. (yaşlılar hariç)
öğrenciyken bile yemek param olmasa da ütüsüz kıyafet giymedim hiç. en kaliteli olmasa da iyi ütüleyen ütüm olmuştur her zaman. ütülü kıyafet önemli.

Ütünün özsaygı belirteci olmadığını düşünüyorum. Tamamen işgüzarın birinin gereksiz egosunun ürünü. Bi de çorap külot falan ütüleyenler var, bence tam olarak sadomazoşist onlar.

Kendini dusunmeyen insani ben ne dusunecegim, dikkate almam.

hiçbir şey düşünmüyorum. tek düşündüğüm, ütü kadar zaman kaybı ve aptalca bir şey olup olmadığı. ütülü kıyafetin önemi yok. saçma sapan bi moda. bir insanın kendisine olan saygısını belirleyen şey kıyafetinin buruşuk olup olmaması mı? ne zamandan beri?

Üstsüz kıyafetler diye okuyup geldim. Paspal olduklarını düşünüyorum. Aşırı derecede buruşuk kıyafetler söz konusuysa deli mi acaba diye de düşünürüm. Herkesin jilet gibi giyinmesini bekleyemeyiz ama en azından uzaktan belli olan bir buruşukluk olmamalı.

Ütü benim için + 10 puan. Keşke herkes jilet gibi giyinip gezse. Ütüsüz gömleği ise paspal buluyorum. -5 puan.

bakımsız olduklarını düşünüyorum. saçı sakalı birbirine karışmış, kaçık çorap giymiş, üzerindeki kazakta sökük olan, ayakkabıları boyasız, uyumsuz renklerde kıyafetler tercih etmiş insanlarla aynı skalada. ama aynı zamanda bu insanların etkileyici olduğunu da düşünüyorum, daha zekilermiş gibi. başkalarının ne düşüneceklerini umursamadan giyinmeleri takdire şayan. tabii pis kokuyorlarsa ve üstleri başları temiz değilse, bakımsız değil de keş gibi görünüyorlarsa zeki insan yakıştırmam yıkılıp gidiyor.

bişey düşünmüyorum, gözüm seçmiyo bile. ama tam tersi için vah zavallılar diye düşünüyorum, böyle bir şeyle kim niye uğraşır ki diyorum.

Ütü ne la boş beleş insan aparatı. Beğenmeyen almasın zaten evliyim, evde ütü yok. Skimiz taşamıza denk.

Ütülü/ütüsüz ne giydiklerine takılmıyorum, yeter ki duş alsınlar.

Dikkatimi çekmez. Böyle bir şey üzerinden karakter analizine girecek kadar şuursuz değilim. Hiçbir şeyim iyi gitmese bile ütümü yaparım gibi abuk ve irrasyonel bir saplantıyı övecek kadar da şuursuz değilim. Ütüsüz giyen insanı da bu iki tipten aşağı görmem mümkün değil.

Akşama kadar duyar kasan, kitap okumak ile övünen insanlara bak, kıyafet kırışığı üzerinden karakter tahlili yapıyor. Bi gün utanacaksınız şu sözlerinize.
Makinadan çıktığı gibi asarım kıyafetleri, dümdüz kuruyor, ütü istemiyor hiç. İstese de yapmam zaten. Spor kıyafet sevmiyorum demiş biri ya. Bu kadar içi boş tipler yüzünden türk insanından tiksiniyorum.

isteyen istediği poku yesin banane..

ütüsüz kıyafet var, kırışık kıyafet var. çamaşır makinesinden çıkardığı kıyafeti olduğu gibi, yani kırışık giyenler gözüme batıyor direkt. kafamda sabit bir imaj canlandırmaz ancak özensizlik göstergesi benim için, rahatsız edici buluyorum kırışık şeyleri genel olarak.

ama ütüsünü yapmıştır, bir-iki kere giymiştir, o jiletliği gitmiştir ama bariz kırışık değildir; o zaman sorun yok. ben de her gün ütü yapamıyorum, her giyişte ütü yapılacak olsa ohoo...

Üstsüz okudum ya! He ütüsüz giysin çok da bana ne

sttc, yaren, dafaisss + milyon diyeyim.

kendim de çoğu zaman sallamadığım için bu üç cevaba katılmamam mümkün değil zaten.

özsaygı tarzı yaklaşımları depresif insanlar için kullandıklarını görüyorum ara ara. onu da yaşayan biri olarak da şunu söyleyeyim:

insanın kendi görünümüne hatta artırıyorum sağlığına değer vermemesi kendine saygıyla alakalı bir olay değil. işin ilginci, zira, bunları önemsemeyip çok başka şeyleri önemseyebiliyorsunuz. bunlar değil de o şeyler olmazsa olmazınız oluyor yani.

bunları önemsemez hale gelmek, en azından sağlığı diyelim, zira giyinmeyi hiçbir zaman önemsememiş de olabilirsiniz, yaşam sevincinizin durumunu anlatır. bunları önemsemekten çıkmak da bir süreçtir genelde. kendi kişisel önceliklerinizin hep farkında olmak ve bunları korumak, sizin yaşam güdüsü olan her canlıda olduğu gibi, doğrudan bencilliğinizle alakalıdır, özsaygıyla değil. bu da gayet doğal bir durumdur ama insanlar bunu nedense böyle laflarla süsleme gereği duyuyor. özsaygı vb kriterler kişinin kendi çıkarı aksi yönü göstermesine rağmen korumak zorunda olduğu şeylerdir ve bu nedenle kendine rağmen işleyen süreçlerle karakterizedir bence.

bir şeyleri öldürseler de -başkalarının iyiliğini düşünmek gibi durumlar hariç- yapmayacak bir insansan kendine saygın vardır herhalde. ne bileyim ben bu söze baktığımda yokluğunun kişiliğin varoluşunu derinden zedelediği şeyleri barem alıyorum (bu da bir nevi bencillik ama olmasa olur denecek şeylerin bencilliği değil; "işimi kolaylar ama bunu da yaparsam ben öleyim" gibisinden aksi halde yaşam güdüsünü zedeleyen bir şeyden bahsediyorum). bu sözcükten bunu anlıyorum. yani daha ziyade onur ile alakalı bu.

valla hiç dikkat etmedim bugüne kadar, ütülü mü ütüsüz mü diye.
tişörtlerimi ütülemem, gömlekleri de askıdan aldıktan sonra bi kere ütülerim o da bariz kırışıkları gitsin diye. aktivite olarak bi manası ya da faydası yok, tek faydası eğer buna önem veriyorsan ütülü bir şey giydiğinde daha iyi hissediyorsun. zaten önem vermiyorsan sıfır fayda, ütüsüz kıyafetler üstünden karakter tahlili yapacak insanlar için olabilir.

Hic rusvet vermedim, belki de oyle bir ortamda bulunmadim diyedir. Bir kere tapuda hazirlamistim ama gerek kalmadi, isimi hallettiler hizlica :)

İş arkadaşlarımdan birine susması ve gün içinde bana daha az dırdır etmesi için bisküvi-çikolata ikram ediyorum. (Kısmen işe yarıyor)

ehliyetsizken bir kere 50 tl en büyük banknot iken trafik polisine vermiştim.

bulgaristan sınırından geçerken eski ehliyet vardı. sınırdaki polis ruhsatı verdi bir çorba parası verin dedi 30 euro mu ne vermiştik. (biraz fazla vermişiz sonradan farkettik aşsldl)

bildiğim kadarıyla hayır.

"rüşvet alan da veren de mel'un'dur." yani lanetlenmiş, yani şeytan! ama bu şeytanlar bir de din alır, din satarlar.

kiralık köpekleri; tuvalet kağıdına basılı paçavralarda yazan aşağılık yandaşlar, parası ödenmiş -sözde- hocaları, trolleri liderlerine taptığı için sorun değil; din ne demiş filan. bunlar geberip hesaba çekilince sorgu meleklerine de atar gider yaparlar herhalde. kafayı iyice sıyırmış durumdalar.

vermedim de almadım da

Vermedim de almadım da. Polise rüşvet verdim diyen de son 7-8 yıl için söylüyorsa bunu yalandır hiçbir polis günümüz şartlarında her yer kamera iken cüret etmez edemez.

İsteyen olursa da birgün ima ederse biri falan, görmesin işimi memurdan çok ne var başkasına yaptırırım. İtin götüne sokarım direkt isteyeni de.

Bir de irtikap var asıl bu problem. Polisten falan hesap istemezler bazı restoranlar falan. En sevmediğim harekettir. Bazı polisler de hesap isteten restorana gitmez zaten. Esnaf hadi salak da buna tama eden memura lanet olsun, mesleğin adını iki paralık ediyorlar.

@bos gezen 4 sene once ehliyetsiz yakalandim 100 lira verdim. Adamlar yerini biliyor sen merak etme

Cevap yazan arkadaslarin pek isi dusmemis olabilir ama rusvet sanilanin aksine cogunlukla pek iki tarafli degil. Aslinda isini yapmasi gereken kilit memurun isini yapmak icin seni zorda tuttugu bir sey. Buna polisten para istemeyen esnaf da dahil. Para isterse ertesi gun isi dustugunde polis ilgilenmez cunku. Yani devletin denetimsizliginden kaynaklaniyor. Ben vermedim elbette arkadas anlatti.

@sen nasil bir insansin

Şerefini satacaksan da iyi paraya sat ucuza gitme diye bir laf vardır polisler arasında.

100 liraya satmış kendini, bir de riske atmış mesleğini gerizekalı eğer dediğin gibiyse.

Bana aynı şekilde teklif yapsa bir vatandaş ben onu da tutanağa bağlar trafik cezasıyla göndermem, tutkularım. Uğraşsın dursun sonra ibreti alem olur.

Biri cep telefonundan kaydetse hadi kayıt da olmasın rüşvet istediğini ima etti diye tarih saat mevki ve sicil no ile bimer'e versen bile çok başı ağrır o memurun.

Veren de suçludur tck'da bunu da unutmayın asla.

dunal

Vatandaş haklarını ve limitlerini bilmediği için oluyor bu olay. 155'e düşen bütün ihbarlar değerlendirilmeye mecburdur. Polis eğer görevini savsaklıyorsa sicilini alıp şikayet edin. Tutup da polisle birebir mülaki olmayın. Polemiğe girip de benim vergimle maaş alıyorsun derseniz hata edersiniz ki bu haddini aşmak olur. Ama şikayet ederseniz uğraşır dururlar o memurla. İlgilenmek zorunda yani.

Şikayeti de şu isimli şu sicilli memur şeklinde yapmak lazım. Sicil kolda yazar İstanbul Ankara yazan kısımın üstünde. Memurun ismini soyadını sorun, söylemek zorunda ayrıca. Saat tarih ve açık adresle beraber verilen şikayetlerde kaçarı yok görev kağıdı, haber merkezi kaydı hepsi kabak gibi çıkar.

Allah isini dusurmesin ne diyeyim. Ayrica memurun, vatanadasin vergisiyle maas aldigi gercek. Bunu belirtmek haddini asmak asla degil. Kendi aranizda hatali bir inanisa girmeyin.

İstediler vermedim:
- Bayram öncesi köprüden geçerken polis durdurdu. "Ehliyette yazdığı halde gözünde gözlük yok" dedi. Lensim var dedim. Olmaz, şimdi ne yapsak, dedi. Görevinizi yapın dedim. Öğrenciydim, kestiği ceza ondan bir şekilde çıkmıştır dilerim. Hiç olmazsa cebine girmedi.
- İş hayatımın başlarındaydım. Adana'da gümrükte yurtdışından gelen bir mühendisin alet edevatına el koymuşlar. Salak ATR belgesiz filan test cihazı sokmaya çalışıyor. Gittik adam aleni "ne yapsak, olmaz ki böyle" diyor. Tesis duruyor mühendisin mallığı ve de rüşvetçi memur yüzünden. En tepe müdürüne gittim, anlattım olayı. "Mal gümrükte beklemez" dedim, ya yurtdışına geri gönderirsiniz ya da evrakları tamamlayayım, çıkartın malı, tesis duruyor". Valla namuslusuna denk gelmişim. Evrakları hızla tamamladık, adam da cihazın girişini halletti. 25 yaşındaydım. Özgüven varmış o zamanlar.

Sygic var premium iyidir

Ben arabanın kendi navigasyonu olmasına rağmen Google Maps kullanıyorum, offline de çalışıyor. (Yurtdışında) hiç hatalı yol tarif ettiği de olmadı.

Trafik bilgisini canlı çekmesi, duruma göre alternatif yollar önerebilmesi, adres haricinde hemen her mekanı adıyla bile aratıp bulabilmesi de artıları.

google maps iyi de istanbul'da sapıttığı çok oluyor, arada ters yöne falan sokabiliyo. yandex istanbul için daha iyi diyolar ama denemedim hiç.

ultrasonik ses dalgalarını havada çarpıştırarak mikro boyutta da olsa etrafına göre anlık olarak daha düşük basınçta alanlar yaratılabilir.

gene ultrasonik olarak boşlukta haptik feedback oluşturulbiliyor, ya da çok hafif cisimler havada askıda tutulabiliyor.

Kesin ip var

Şu ekip ses dalgaları ile havayı iterek alevleri söndürüyor:

www.youtube.com

edit: Videodaki cihazın frekansı ateşi söndürmek amacıyla oksijeni hedefliyor. Frekansla oynayarak havadaki diğer molekülleri de itebilir.

Kisalar halterde daha avantajli cunku. Benzer sekilde jokeyler de hep ufak tefek insanlar.

Ya da uzunlar baskette avantajli diye basketbolcular uzun.

çünkü mgh ve fd

Öncelikle şunu söyleyeyim: Bir insanın boyunun ne kadar uzayacağı daha ceninken genetiğine DNA kodlarına işleniyor, yani ileride yapacağı sporlar boyunun uzayıp uzamamasına çok etki etmiyor, bir tek yeterli oksijen alımı olmadığı için havasa kirli ülkelerde ya da beslenme eksikliği nedeniyle geri kalmış toplumlarda bu biraz değişebiliyor ama o da bireysel anlamda değil toplumsal olarak etki ediyor.

Bunun dışında, kısa boyluların halterci olmasının nedeni, fiziki avantaj. Zira bizim koparma ve silkme, ecnebilerin snatch ve clean&jerk dedikleri disiplinlerde kısa boy büyük avantaj, çünkü hareketin başlangıcıyla sonu arasında mesafe ne kadar kısa olursa, hareketin başarı olma ihtimali o kadar artıyor. Misal kısa boylu biri koparmada 180 kiloluk ağırlığı 170 cm kaldırırken uzun boylu birisi 190 cm kaldırmak durumunda kalacak, bu durumda 170 cm yüksekliğe kaldıran biri daha az mesafe katedeceği için daha avantajlı olacaktır. O nedenle kısa boylular tercih edilir bu sporda. Böyleyken böyle.

Kisa boylu yer cekimine karsi daha az is yapmis oluyo uzun boyluya karsi.

uzun boylu bir insan ağırlığı kaldırmak için daha yükseğe çıkarmak zorunda. fakat daha kısa bir insan daha az yüksekliğe çıkararak geçerli bir kaldırış yapabilir. ayrıca uzun kol yapısı, ağırlığa uygulanacak moment kolunu arttıracağı için daha fazla kas kuvveti isteyecektir.

o yüzden kısa boylu ve kaslı bir vücut yapısı halter için ideal oluyor.

almanya 35 bin daha mantıklı elbette

35bin siradan kalir.
Yani 2000-2500€ civari maasiniz olur, avusturyada yeni mezun maasi bu acikcasi, gerci sizin tecrube, pozisyon vb bilmiyorum.
Pek ozellikli bir maas degil. Daha yuksek maas almaya bakin. Berlinde min 800 civarlarina eli yuzu duzgun daire bulursunuz vs vs.

Alım gücü ve hayat kalitesini de düşününce Almanya diyorum ben de.

Hayat kalitesini de göz önünde bulundurunca Berlin +1
Fena maas degil, yillik 35bin ayda net 1800-1900 eur yapar. küsürati kiraya gitse, kalan bin euroyla güzel gecinirsin.

Bence İstanbul. Kendinizi biraz daha geliştirip, daha ust pozisyonda gidin yurtdışına.

Özellikle Almanya’da terfi etmeniz güç ve zamanla olabilir.

Almanya’da ortalama altı gelir bile olur.

almanya'daki pozisyon başlangıç seviyeleri mi?
burada kazandığın para ortalama üstü olduğu için yukarı doğru yükselişin yavaş olacak ama almanya'da ilk senelerde sıkıntı yaşasan bile çıkabileceğin pozisyon seviyesi, alabileceğin maaş tutarı buradakine göre daha kolay yükselir. 35-40 arasında değilsen ve pozisyon-maaş artışı konusunda şansın olduğunu düşünüyorsan kesin almanya.

edit: fever'ın cevabını görmemiştim, haklıysa daha derin düşünmekte fayda var.

yas 20lerin ortalari. ucretler de net ucret, eklemeyi unutmusum. turkiye'de 7bin kusur tl, almanya'da da 3bin euro seklinde oluyor yani aylik ele gecen net para. almanya'daki sirket de bi start-up, baya iyi yatirimcilari var ve gelecek vaadediyor. san francisco ile filan da baglari var.

ayda 7000 tl ile türkiye'de ortalama bir hayat yaşarsın. çoluk çocuk yoksa sıkıntı çekmezsin.
almanya'da ayda 2900 eur ile çok rahat yaşamyamazsın.

rahatına düşkünsen türkiye derim, ama para önemli değil biraz sıkarım ama insan gibi yaşayım dersen almanya.

almanya'daki 3000 euro türkiye'deki 10.000 liradan daha değerlidir. kıyas kabul etmez bir gerçek bu.

3000 euroya Berlin'de babalar gibi yaşarsın. Almanya'da market ürünleri ya Türkiye ile ya aynı ya daha ucuz. Restoranlar da aynı şekilde. Alkol çok daha ucuz. Berlin'den avrupa'nın birçok yerine ucuz uçuşlar var, güzel güzel gezersin.

Almanya'da iş hayatı Türkiye'den daha rahat. Hasta olursan kimse, 'Bir an önce işe dön' vs. demez. Fazla mesai yaparsan paranı alırsın.

Ayrıca Berlin'deki toplu taşıma, yeşil alan vs. mukayese bile kabul etmez.

Berlin'in İstanbul'a göre tek kötü yanı sosyal hayat olabilir. Berlin'de millet biraz cins. Ama her çeşit tip var yine uyum sağlarsın heralde.

startup, sanfrancisco filan demişsin ya, burdan yazılımcı olduğun fikrine kapılıyorum.


yazılımcıysan ve 35bin euro teklif alıyorsan; demek ki henüz yeterince senior değilsin. kendini geliştirmek için önünde epey bir yol var gibi görünüyor.

almanya'ya şimdi gidersen, 75 seviyelerine çıkman epeyce zaman ve epeyce iş değiştirme gerektirir.

bunun yerine, türkiye'de kendini teknik olarak geliştirebileceğin bir yerlerde çalışıp, bir an önce kendini geliştirmeye bak.

yazılımcılar için teklif edilen maaş 55bin ve daha aşağısı ise bu cazip bir teklif değil. kendinizi geliştirmeye hemen başlamalısınız.

bu arada, stockholm gibi farklı pazarlarda daha iyi şartlar da bulmanız mümkün.

7 ya da 6 serisi varsa gereksiz. Ama 5 olsaydi mesela almisken en yenisini alin derdim.

Gereksiz bir seye harcayacak kadar paraniz olsa alinir da oyle bir durum da yok gibi.

7 varsa gereksiz +1
O iPhone 7 sizi optimum iki sene daha rahat götürür zaten. Geçen yıl çıkmış telefon zaten, yazık etmeyin bence. Epey gideri var daha 7'nin

O 6 bin tl yine dursun kenarda. İleride başka şey için lazım olur

Telefonla ne yaptığını bilmiyorum.

Ama donanım bakımından iphone 8 ile çok bir farkı yok.

8 ips ekran, tek fark bu. Oled ekran x.

İşlemciler aynı, ana kamera aynı arkadaki ikinci ek kamera her koşulda çalışmıyor. Ois yok 8'de ama dert değil bence.

Ha yok mesele hava atmak şıklık zart zurt ise evet o paraya güzelinden 2 ceket falan alınır.

Ama yok kullanıcı deneyimi ise iphone 8+ ile arasında hemen hemen hiç fark yok. 7 ile çok az var işlemci farkından ötürü.

Ben Iphone'a uyuz olan biri olarak hediye dahi edilse anında satar Android cihazdan devam ederim.

6s sahibiyim, telefonumu acilen değiştirmem gerekiyor lakin bir türlü 6000 liraya kıyamadım. Param olmadığından değil.

yabancı sitelerde iPhone X incelemelerinin hepsinde diyor ki dünya nasıl bir yere gidiyor ki max 1.5 - 2 sene ömrü olan bir telefon için 1000 dolar talep ediliyor, deniyor. Arstechnica, Verge, Gizmodo, okuyun hepsinde aynı ibare var. Hayvan gibi para kazanan elin amerikalısı 1000 doları fazla görürken ben 1350 dolar vermeye gerçekten kıyamıyorum, yoksa aldım alıcam yani.

kişisel olarak şu günlerde telefon alacak olsam, biraz bekler lg v30 alırdım.
çok daha iyi ses sistemi ve kulaklık çıkışı da var üste, geri kalan kısmı da benim beklentilerimi rahat rahat karşılar.

Devir tasarruf devri. 17bin de çok para değil. Elinizde tutmaya bakın.

www.youtube.com

ağır apple fan boy olarak diyorum ki alınmaz. macbook var aynı paraya:)

Genel olarak; paran bile olsa degmez, ayni gorevi goren cihaz’in varsa almamam en mantiklisi oldu sanirim. Sahsen almaya cok niyetli degilim ama masrafi yil boyunca tas catlasin bu telefon parasi kadar olan bendeniz, bi delilik yapip bu telefonu al diyor. Belki ilerik bi zaman da almaya niyet edebilirim. (Fiyati her ne kadar dusmeyecek olsa da)

Cok saolin degerlendirmeleriniz icin dostlar.

Cok az sayilacak veriyle genelleme yapmaya calisiyorsun. Bence hoduk felan degiller. 2 milyonn kadar reisci turk yasiyor orda. Bunu da hesaba katmak lazim.

Genelde öyleler yahu. Ben hiç normaline denk gelmedim zaten. Özellikle Alman kadınlarından koşarak uzaklaşmalı. Hayatımda böyle garip bir kadın türü görmedim (olumsuz anlamda ve en hafif sıfatları kullanarak).

Kopuk kopuk olsa da muhtelif Almanya şehirlerinde toplam bir yıla yakın süre geçirdim. Başka bir ülkedeki "hödük" oranından daha fazlasına denk gelmedim.

Almanya'da servis sektoru oyle. Garsonlar genel olarak herkese -bize gore- kaba davraniyor, Almanlara da dahil. Dolayisiyla garsonlar ya da cafe calisanlari ile saglikli bir genelleme yapamazsiniz.

Mesela Alman arkadaslarla bir restorana girmistik, ileriye dogru oldukca ilerliyordu restoran ve gozukmuyordu otesi. O sirada yanimizdan gecen garsona arkadas "ileride oturacak bos masa var mi" diye sordu. Garson "ilerleyip bakin bos yer varsa oturursunuz" dedi direkt ve ben haric kimse bunu tuhaf karsilamadi.

media.altersozluk.com

Saka saka.

Almanlar genel olarak fazla samimi -ve hatta samimi- olmayi gereksiz bulup sevmezler ama hoduk de diyemeyiz bence. Iki bucuk yildir almanya’da yasiyorum, oncesinde de almanya’nin cesitli yerlerinde 2-3 ay kalmisligim vardir. Eger almancamin yeterli gelmeyecegini dusunuyorsam konusmaya oncelikle bunu ya almanca ya da ingilizce belirterek basliyorum, bu durumda simdiye kadar yardimci olmayan hic kimse olmadi. Ha bunu yapmak zorunda degilsiniz elbette ama bir sonraki almanya ziyaretinizde isinize yarar diye soyluyorum ^^

Hayır.

Almanya'da İngilizce sorarsan öyle davranır, yine kibarlık yapmış yardımcı olmuş. İngilizce takıntısı sadece bize özgü aşağılık kompleksi. Akp ile Türklere kötü bakmadılar daha önceden beri gelen kin vardı. Türklerin evini yaktılar seneler önce. Herşeyi akp bağlayanlar sıktı artık.

Edit: Almanya doğumluyum

Cok Almanya gormedim, kisa bir süre Trier’i ziyaret ettim. İletişim kurduğum herkes samimi bir şekilde yardımcı oldu.

www.youtube.com

rezervasyon sayfasında görünmüyor mu?

Ajanslarin sisteminden alinan biletler genelde rezervasyon degil bilet numarasi ile checkin'e izin veriyor.

Bilet numarasi ile checkin yapmayi deneyin.

235 ile baslayan bilet numarasini gir.

Ya da TK ile baslayan pnr i gir. Ets nin kendi sistemindeki rezervasyon kodunu giriyor olman kuvvetle muhtemel

en kotu bileti aldigin yerle irtibata gecip bana bunun pnr'ini soyleyin diyebilirsin

soyadının önüne @ işareti koyarak dene, daha önce benzer bir sorunla karşılaşmıştım, thy müşteri hizmetleri, aracı ile alınan biletlerde böyle deneyin demişti.

ebilet no ile ilerleyin +1

Sevgiliden ayrilik duygusal bir ayrilik.

Evliliklerde ise zaten bosanma asamasina gelene kadar duygusal bir birliktelik kalmiyor. Sadece bir suru hukuki ve maddi surec var, o surecler bitince de rahatlama hissi geliyor.

Hangi süreç daha yıpratıcı dersen tabiki boşanma. Bence daha dikkatli gözlemleyin. Boşananlardaki umursamazlık değil, tükenen şeylerin son raddesinde olmak

biri kurum şirket böyle o cinsten bişeyin ilgası ya da iflası gibin.
öteki değil, çünkü sevgililik bir kurum değil.

bahsettiğin işlerden para kazanılıyor mu?

izlenecek içerik üretmek çok zor olmasa gerek. içerik kelimesinden de tiksiniyorum böyle durumlarda ya, neyse. o boşluğu, insanların ilgisini çekecek şeyi bulmak bana zor olan şeymiş gibi geliyor.

bir de insanlar 3-5 dklık videoyu izlese de onu çekmek, düzenlemek, olmadı bir daha çekmek, daha iyi olurdu ya bu demek gibi şeyler çok zaman alıyordur diye tahmin ediyorum.

bir de gözlemlerime göre pseudointellectual değil de gerçekten entelektüel olan insanlar vakitlerini katma değer yaratacak şeyler üzerine harcıyorlar. sanal dünyadan böyle diğer pseudointellectualları eğlendirecek pseudointellectual işlerle uğraşmayıp daha kalıcı daha yararlı işlerle daha az para getirisi olması riskine rağmen uğraşıyorlar.

o muthis izleniyorlar dedigin videolarin kanallarinin yuzbinlerce bazen milyonlarca subscriberi var. Butun mesele o takipci sayisini elde edecek icerik uretebilmekte, her yumurta acan slime yapan kisi o takipci sayisini elde edemiyor. kiminin sansi yaver gidiyor, kimi ise kimsenin goremedigi bir acigi gorup oradan yuruyor ama "ben akla gelebilecek herkesin yaptigi bir seyleri yapayim o kadar izlensin" denince olmuyor. Ama o takipci kitlesini oyle veya boyle yaratabilirsen, tabii ki 10 saniyelik osuruk videon bile milyon izlenir parani alirsin. o kadar takipciyi nasil elde edeceksin, diyelim video cekmeye basladin, 0 subscriber, viral icerik nasil ureteceksin? asil problem o, ha deyince viral icerik uretebiliyor olsan video falan cekmene de gerek yok sirf fikirlerini dinlemek icin binlerce dolar maasla seni ise almak isteyecek yiginla insan var. kameraydi editi ugrasmazsin.

ozetle, evet, kuvvetli yanin buysa, ve sansin da yaver giderse o kanallar kadar meshur olup buyuk paralar kazanabilirsin. ama yine perspektifte yarar var, o milyonlarca izlenilen takip edilen kanallara cok yakin icerigi olan, yuzden fazla video cekmis 500 subscriber toparlayamamis onbinlerce kanal var.

yani ben yaptim oldu basitliginde bir is degil, basit hic degil. olamaz degil, ama dogru fikirler lazim.

youtubedan inanılmaz para kazananlar o işe en başında iyi paralar harcıyorlar. sürekli olarak ilginç içerik üretmek gerekiyor. bunlar olsa bile sen sadece göz önünde olanları fark ediyorsun. ama onun 100 katı fark etmediğin silinip giden youtuber var aslında.

Çünkü yapılan çoğu işi ya da yapılması muhtemel çoğu işi değerli bulmuyorum. Evet belki boş şeylerle daha kolay para kazanılabilir ama ne kadar tatmin eder. İnsanların hayatına gerçekten işe yarar şeylerle dokunmak istiyorum kafa boşaltmak için izlenilen şeylerle değil.

Ha kaliteli içerik üret diyebilirsin zaten böyle bir projem var. Ama bunu para kazanmak için değil aksine çok fazla emek ve bir miktar da para ortaya koyarak yapıyorum. sonuç mu? İzlenmiyor. Yani bundan para kazanabilmem için reklam almam gerekir ki reklamı çok izlenen kanallara veriyorlar. Velev ki reklam teklifi geldi diyelim o ürünün içime sinmesi gerek viralini yapabilmem için.

1. YouTube sanal bir dunya degil. Internetten olan her seye sanal diyorsaniz bu hatali bir kullanim
2. Gecimimi internet ustundeki hizmetlerden sagliyorum

Parayı YouTube da izlenme sayısı sayesinde kazanmıyor bu adamlar.
YouTube dışında şaklabanlıkları ile kazanıyorlar. YouTube onları popüler yapıyor.
İnstagram lar da ayakkabımı şuradan aldım diyerek yapılan paylaşım YouTube da 2-3 milyon izlenen videoya denk kazanç olarak

herkes onun peşinde zaten.
r10.net e gir neler neler dönüyor youtube konuları altında.
bu işin zor kısmı şu, türklere izlettiğin içerikten adam gibi para kazanamıyosun. 1000 türk izlemesine x lira kazanırken 1000 yabancı izlemesine 8x-10-20x kazanabiliyosun. Bunun bildiğimiz bir matematiği yok ama oran olarak bu şekilde.
e hal böyle olunca insanlarda türklere video yapıp uğraşacağıma gavura yaparım kafası hakim oluyor.
en iyi örneği de iphonedo'dur ilk çıktığı senelerde sadece türkçe yayın yaparken sonra ingilizce yapmaya başladı.
ve bu işler inanılmaz süreklilik ve yetenek isteyen işler. kamera-ses-montaj bunları bilmen gerek. bunları bilmek işin daha kolay kısmı bunlarla sürekli içerik üretmen lazım. Ve bunu uzun soluklu yapmalısın ve tüm bunlara rağmen de izlenmene yetmiyor. En önemli şey tabi ki içerik. prank videosu mu yapcan, oyun videosu mu yapcan onlara odaklanmalısın. Vs vs gibi pek çok etken var. Ben işsiz olsam kesin denerdim bu işleri ama hem çalışıp hem video üretmek bana zor geliyor

Şahsen, mallığımdan dolayı.

Her şey hazır, fikir senaryo araç gereç bilgisayar yazılım... Bi başlasam çok ciddi dünyaca bilinecek bir projem var Youtube için, ama 2 yıldır başlayamıyorum.

YouTube özelinde para kazanmaya çalışan milyon insan var, para kazananlar, adam gibi görüntülenme sayısı olanlar pastanın inanılmaz küçük kısmı. O işlerle uzun vadede uğraşmak, devamlılık sağlamak çok zor. Bir ara blog furyası vardı, şimdi araştırsan para kazanma hevesi ile açılmış, 2 gün sonra unutulmuş binlerce web sitesi/blog vardır.

sonsuz evrende yalnız olmamız bana mantıklı gelmiyor,
ki evrenin çoğu yerleri henüz keşfedilmedi bile.

Elimizdeki bilgilerle uzaylılar kesin olarak var ya da yok diyemeyiz. Ama uzaylıların olmasının çok çok yüksek olasılık olduğunu söyleyebiliriz.

crown +1
fakat bu uzaylıların zilyon yıllık evren tarihinde bizimle aynı zaman dilimine rastlamaları ve zilyon kilometrekarelik boşlukta birbirimizi bulmamız olasılığı sıfıra çok yakın.

Bu konuda Carl Sagan’ın çok güzel bir sözü var: “Evrende yalnız olduğumuzu düşünmek, okyanustan bir bardak su alıp balinalar yok demekle aynı şey.“

Özetle Sagan’a katılıyorum. Koskoca evrende yalnız olmamızı gerektirecek kadar özel canlılar değiliz maalesef.

Uzaylıların varlığına inanmayı Tanrı'ya inanmaya benzetiyorum. Bir şekilde yalnız olmadığımızı düşünmek iyi geliyor olabilir.

"Ya gerçekten yalnızsak evrende?" diye düşünmeden edemiyorum.

O tarz abidik gubidik adamlar yerine şöyle güzel şeyleri izlemeni öneririm:

www.youtube.com

abi uzayda yaşam olma ihtimali çok yüksek eldeki verilerle. sadece tek hücreli yaşam gelişmiştir veya çok basit canlılar ancak gelişmiştir. belki milyarlarca yıl önce yaşayıp ve yok olan çok gelişmiş canlılar vardır. belki evrenin en ileri canlısı insandır. bunu bilemiyoruz. ama video çöp.

zeki yaşam form olduğunu sanmıyorum. gerçi zeka da tamamen insani bir şey, neyin zekası?
tardigrad denen minnoşlar mesela, yeryüzündeki en dayanıklı yaratıklar, bu kadar sene hayatta kalabilmek bi yaşam zekası gerektirir. en zeki fularlı bi insanı bolu dağına bırak, bak bakayım ne kadar hayatta kalabiliyor...

videoyu izlemedim, bildiğimiz manada zeka sahibi yoktur bence. kaynak jüpiterin siki.

Bilemeyiz, tanrının varlığını da bilemeyiz . Elimizde veri olmadan çoğu şeyi bilemeyiz.
Agnostik kızlar eklesin.

EliMizdeki verilere göre uzaylılar kesin var.

(bkz: fermi paradoksu)

siddhartha vardı grup olarak.

buyrunuz Kramp'tan gelsin -> www.youtube.com

Ihtiyac Molasi geliyor aklima:

www.youtube.com

www.youtube.com

Nekropsi - mi kubbesi

Eskilerden Hardal'ın bazı parçaları da girer bence, örneğin

www.youtube.com

www.youtube.com

Daha yeni olarak ise genelde İngilizce vokali tercih eden Nemrud rahatlıkla bu türü de içinde barındıran müziği icra ediyor diyebiliriz (İngilizce kulağınızı tırmalayabilir ama sonuna kadar şans verin derim müzikal açıdan).

www.youtube.com

www.youtube.com

Her iki grup da kanımca Türkiye konjonktürü itibariyle zamanının ilerisinde işler yapmış ya da yapıyorlar.
Aklıma gelirse başka editlerim.

O zaman gelenler Sedat'ın arkadaşlarıydı zaten, çaylaklık diye bir şey yoktu.

Yazmak icin hesap acmaya bile gerek yoktu, isteyen gelip yaziyordu istedigi nick ile.

O zamanlar yakınlara haber salınırdı "böyle bir site var gelip yazar mısınız lütfen" ya da "oğlum süper bir site lan gel yaz" diye. Bu haber salanlar da sözlüğün kemik kadrosu işte.

Hey gidi günler, yaşlandık sdfgkk

peki bu çaylak uygulaması ne zaman geldi?

Ben 6. nesilim. 2003'te girdim. Çaylaklık vardı o zaman.

sen ben bizim oğlan. diye kurdular o zaman

Prehistorik 1 ya da 2 olabilir belki: www.youtube.com

en.wikipedia.org

Adventure island serisinden biri xd

prehistorik olmali bence de.

Omurgayi almadan kizartiyorsun, sonra yerken tek parca halinde cikiyor omurga.

Hayatımda ilk defa bu yıl, 24 yaşında staj için hesap açtırırken ek olarak kredi kartım oldu. Sadece bir tane var ama hiç kullanmadım şu ana kadar. Vadeli hesabım var. Onu kullanıyorum.

1 adet. 30k maaş bile alsam 1 adetten fazla kullanmam, gerek yok.

Sadece iki tane banka kartım mevcut, kredi kartı hiç kullanmadım şu zamana dek.

1 tane var. onu da kullanıyorum.

aynı limite ait iki kartım var, yani teknik olarak bir. mil için, alışveriş için vs hangisi uygun oluyorsa onu kullanıyorum.

Hiç Yok. Hesap kartımı kullanıyorum.

10 senedir kullanmıyorum.

1

1

4 yıl önce aldım ilk kredi kartımı. Bir iki yıl tek kredi kartı kullandım. Sonra ikinciyi çıkardım birkaç ay sonra da üçüncüyü.

Üç kredi kartını çok aktif mi kullandım, hayır. Bir tanesini aktfi bir şekilde kullanıyordum hep. Sonra biraz borçlandım doldu limit, ikinciyi de bir süre kullandım. Üçüncüyü zaten çok nadiren internet alışverişinde vs kullanıyordum.

Şimdi bir tanesini kırdım. Banka 2018 de muhtemelen yenisini gönderecek onu da kıracağım geldiği gibi. Rejiminin borcu tamamen sıfırlandı nerdeyse. Diğeri de iki aya bilemedin üç aya bitecek. Sonrasında limitlerini düşüreceği veya ikinciyi de kıracağım.

İki yıl içinde de kartsız bir hayata geçebilirim.

Genel olarak kredi kartı çok avantajlı olduğu gibi bazen aksi bir durum da olabiliyor. Dikkatli kullanmak lazım. Bir tanesi iyidir. İkinci üçüncüye gerek yok, macerayı başka yerlerde aramak lazım :)

2.
biri ilk işe girince aldığım kart, diğerini son işime girince habersiz yolladı banka. baktım limit yüksek bi de milli, kapatmadım. borcu bitince ilkini kapatıcam, milli olamadığı için şansı yok kehkehkeh

2. ikisinin de limiti en düşük seviyeden. birisi ne olur ne olmaz diye duruyor. ama zaten 4-5 kredi kartı olan adam gelip buraya yazmaz. az kredi kartı kullananlar ya da hiç kullanmayanlar olarak anca birbirimizi eğliyoruz.

1 tane var ama hala aktif mi bilmiyorum bile, yillardir kullanmadim. Sadece banka karti kullaniyorum.

Axess hariç tüm büyükler var. Sadece benzin için tutuyorum. Her zaman 400/50 300/40 gibi kampanyalar oluyor. Ayda 1500tl harcıyorum benzine.

araç kiralamada lazım olduğu için mecburen aidatsız bir tane aldım. onu da kullanmıyorum.

1

o da kuveytturk. taksit yok. asgari ödeme yok.

Sıfır.

1 tane. cepteteb. 1500 TL limitli o da.

İki tane var, birini kullanıyorum. Diğeri yedek olarak duruyor 1000 TL gibi cüzi bir limiti var, araç kiralama (iki kredi kartı istenebiliyor) veya çok acil durum olursa diyip düşük limitle açık tutuyorum ancak aylardır hiç kullanmadım.

2 var 1 e düşüreceğim.

Ilk tam zamanli isimi bulup maas almaya baslayana kadar kredi karti kullanmayi reddettim. Maas kartimi alirken subede calisan kadinin satmak istedigi kredi karti ile ne kadar cok bedava ucabilecegimi anlatmasiyla ilk kredi kartimi almis oldum. Hakikaten de o kart sayesinde cok uctum. Ikinci kredi kartimi da bir kac ay once bir arkadasimin o kartin puanlariyla ne kadar cok ucabildigini anlattiginda aldim. Tamamiyle seyahat sebepli 2 adet kartim var yani. Uygun fiyata/bedava ucamiyor olsam sanirim ikisini de kapattirirdim.

2 tane, birini yeni aldım diğerini kapatıp bunu kullanacağım

Ama enpara kredi kartı çıkarınca onu da alacağım

Hayatım boyunca hiç kredi kartım olmadı. Ömrümün sonuna kadar da asla almayacağım.

2/2

Yok. Banka kartı.

2

Şu anda kredi kartım yok ama alacağım kart belli enparanın kredi kartı olacak, her ne kadar daha son aşamaya gelmemiş olsalar da şartları gayet makul limiti de uygun olduktan sonra tadından yenmez.

Her yıl için ülkelerin ihtiyacına göre değişiyor. Her ülke için de farklı tabi.

Tek tek ilgili ülkelerin göçmenlikle ilgili sayfalarına bakmanız lazım.

17:25

15:55

17:20

şu tarz başlıkları okuyunca bunalıma giriyorum. yine de tıklamaktan vazgeçemiyorum.

benimki akşam 8 idi.

17:25 +1

Ofis ve ev arası ortalama 2-3 dakika. Hızlı yürürsem bu süre 1 dakikaya kadar iniyor. Kosarsam 20-25 saniye içerisinde varabiliyorum.

Not : Yolcu gemisinde çalışıyorum :)

5'te çıkıyorum, 5.30'da evdeyim. 20km yolum var.

17:35 - 40 arasi degisiyor

Herkesin refah seviyesi ne yüksekmiş:)

18:15-18:40 arası değişiyor:/

valla hep evdeyim evden calisiyorum.

15:00 çıkış 15:25 varış
23:00 çıkış 23:45 varış
07:00 çıkış 08:00 varış

18:30.

min 19:00 max 20:00

8

16:45 - 17:15 arasi.

Ofisten ciktiktan 8 dakika sonra evde oluyorum.

19:00

16:00 cikis 16:30 gibi evdeyim

Çıkış saatimi çalışmalarıma göre kendim belirlediğim için belirgin bir saat yok ama okuldan çıktıktan sonra evde olmam maksimum 40 dk.

haftada 1 gün 17:35 çıkış 19:00 varış.
haftada 4 gün 18:00 çıkış 18:00 varış. (evden çalışıyorum)

Eğer hiçbir yere uğramayıp direkt eve gidersem 16.45-17.30 arası evde oluyorum.

En erken 20.30 - 21

Cok mu mutlusunuz :(

Çok değişken, ortalama 19 diyebilirim sanırım.

18:00 çıkış, 18:15-20 ev.

servsle gdersem 6 metrobüsle 17.27

18:00 çıkış 18:15 eve giriş. il İstanbul

Tarrango agzima beni kimildatiyor

youtube'a lounge music yazın, oradan yürüyün.

yazdan beri bu şarkıyı dinliyorum tam bir seks şarkısı. ne zaman dinlesem kafamda poziyondan poziyona giriyorum. özellikle 1.ci dakikadan sonra.

www.youtube.com

Rammstein - führe mich

Yukarıdakilere bakılırsa benim tarzım biraz farklı sanırım...

Katy Perry - Dressin Up.

tür değil de şarkı var direk --> www.youtube.com

Massive attack bu konuda bayağı ünlüydü eskiden:D
galeri7.uludagsozluk.com

(bkz: sevişme başlatıcı süper şarkılar)

İbrahim tatlıses ~ tombul tombul memeler

Geçen radyoda denk geldim ve içimden tam sevişmelik şarkı dedim :)

Erica jennings - its a lovely day

Neden bilmiyorum ama bende öyle çağrışım yapıyor.

barry white - never never gonna give you up

barry white şarkılarının esin kaynağı sekstir o kadar diyeyim. 'soul' türü deniyor yaptığı müziğe.

www.youtube.com

bu şarkının olduğu albüm gerçi, bir efsane.

Diyalog ve iletisim kurmaktir konusmak.

Mesela bilgisayar sistemleri bile kendi aralarinda konusurlar. Ille agiz ve girtlar bolgesindeki kaslari kullanarak ses dalgalari yaratan homo sapiens olmak sart degil.

ben 3 senedir kullaniyorum. cok cok harika bir sey. normal dis fircasina göre cok daha iyi temizlendigini hissediyorum. ek olarak bendekinin ucu ufak basli oldugu icin en dip köselere bile rahatlikla giriyor.

bendeki en ucuz oral-b ürünlerinden biri.
oral-b pro 600.

bu arada fircanin 5-6 versiyonu, kafasi yani. degisebilen kismi. orada ise cross action versiyonu kullaniyorum.

Kullanıyorum, %100'e kadar daha çok plak temizliyor bilimsel olarak. Dişimdeki lekeler de üç kullanımda gitti tamamen. En ucuz modeli kullanıyorum.

www.hepsiburada.com

Başlıkları da üç ayda bir değiştirin diyordu sanırım, henüz değiştirmedim.

Yaklasik 3 yildir kullaniyorum sanirim, Oral-B Triumph 5000 var.

www.hepsiburada.com

1 yıldır kullanıyorum. oral-b nin 80 90 liraya aldığım bi ürünü. daha iyi temizlik hissi veriyor. başlığı en fazla 2 ayda bir değiştiriyorum.

@acemi,

Doğru fırça aldığına emin misin? Dediğin gibi sadece titreşenler de var ve bir halta yaramıyorlar ama üstte bahsedilenlerin uçları dönüyor hem de bayağı bir dönüyor.

oral-b pro 790 modeli kullanıyorum. memnunum. hemde 2 tane makine çıkıyor.

Pro 8900 2li paket olan modelini kullanıyorum. Diş fırçalama alışkanlığınız varsa alın daha ilk kullanımdan deli gibi farkediyor. 1 haftada farkedilir bir beyazlama da oluyor. Özellikle uygulamasıyla kullanıyorum kesinlikle verdiğim her kuruşa değdi. Tavsiye ederim. Alıp kullanmayan klasik diş fırçası kullanan arkadaşım da var, alıp düzenli kullanan da var. O ağızdaki ferahlığı, köpürmeyi anlayamazsınız. Diş taşı oluşumunu da engelliyor. Baskı sensörü de kullanışlı.

İyi ki aldım dediğim nadir şeylerden biri.
Bilindik markalardan almaya çalış 2senedir hiç bir sıkıntısı yok başlıkları deforme oldukça değiştiriyorum onlarıda 4lü alınca ucuza geliyor.
Basınç sensörü de var çok bastırınca ışığı yanıyor.
Süresi de var da aceleden pek tınlamıyom süresini bir senedir
Diş macununu da iyi bişeyler kullanmak önemli tabi.

Dis doktoru olan annemin tavsiyesi uzerine kullanmaya basladim. Oral B nin basit bi modeli, unuttum.
Bi tane sure gosteren saat cikiyor, sarj unitesi, dis fircasi ve basliklar. Basinc sensoru de var.

Her baslik icin ayri sure ve hizda ceviriyor. Mesela beyazlatici basligi takip kullanacaksan firca ustundeki tusla beyalatma programini secip onla yapman yararina.

Valla sayac cok ise yariyo, 2 ve bazen 3 dkyi kesinlikle dolduruyorum. Dislerimin ystu puruzsuz hissettiriyor ve normalde arka disleri fircalarken fazla bastirip kanatirdim, simdi hic kanamiyorum. Ben cok memnunum.

"%100'e kadar daha çok plak temizliyor" ifadesinin bilimsel bir dayanağını ben göremedim. ancak bir cochrane derlemesinin şöyle bir çevirisi var: www.kanitlar.com

Şimdi bakınca ben de göremedim, Oral-B'nin afişinde okuduğumu hatırlıyorum ama ya yalandı ya da ben yanlış hatırlıyorum. Bulabildiğim şey şu oldu.

Electric brushes produced an 11% reduction in plaque over the short term and a 21% reduction over the long term.

Bir de diş etleri için daha iyiymiş gingivitis falan.

Edit: Yanlış hatırlamıyormuşum, Oral-B öyle diyormuş.

Oral-B Diş Fırçası Fırçalamada mükemmel sonuçlar elde etmek için Vitality Precision Clean dakikada 7600 dönme hareketi ile dişleri tam olarak sarar. Bakteri plağını kıran ve uzaklaştıran içeri-dışarı yönde salınım hareketleriyle diğer diş fırçalarına göre %100'e kadar daha fazla bakteri plağı temizler.

www.agizbakimuzmani.com

Mature daha uygun olabilir.

Mature. Grown. Grown up.

mature +1.

Adult yetişkin demek olgun demek değil. Mature olgun demek. Olgun davran demek istiyorsan "be mature yerine "grow up" dersin biraz büyü gibisinden.

Genel kullanımlar böyle.

1) Freelancer.com

rentacoder

1 ile ilgili söylemek istediğim bir şey var. Aklınızda olsun. 2 farklı Hint şirket ile çalıştık. Çok zor. İnanılmaz bir analiz istiyorlar. Yani istekleri çok net anlatmanız gerekiyor. İyi bir İngilizce şart. Sizin konu için biraz uğraştırıcı olur. Yorar. Olmamış dersiniz, dememiştin derler. Değiştir dersiniz para isterler. Şirketleri böyleyse tek başına bir freelancer arıyorsanız Türkiye daha mantıklı olur sizin için.

nesne tabanlı bir dil ile yapılır işte. java mesela. bi de veritabanı lazım.

gold/bakır ve gümüş ve hepsi metal oyy sanırım gözlerim kanıyor.

herkese hitap etmiyor, daha basit bir renk olursa sevmeme ihtimali daha da düşer. bi de orijinal mi bilemedim ama çakma olmasın bence, ne kadar güzel görünürse görünsün hoş olmaz.

Etma!

Alma hocam, kuzenin kirli sakallı, galerici, sonradan görme arabası olan biri değilse alma lütfen.

@elorelia
gözlerinde binbir hüzün laylaylay.....
Bruce: orjinal evet. icimden bu geldi... ben de seviyorum skagen tarzı minimalist tasarımları ama bi davet falann oldumu agırlıgını koyar bu saat bence.
chicha: nalakası var dostum ya, tamam cok renkli ama safi gold degil.

Elo +1
Her yerinden farklı ışıklar saçan Ankara minibüsü gibi saat :(

yoruldum saate bakarken

tissot al gec
www.konyalisaat.com.tr

iğrenç

Saat seven bir insanim, ciddi rakamlar da odedim saatler icin ama bedava olsa takilmaz bence bu saat. Takani da bir adim geriye tasir gozumde.

Ille sade olsun demiyorum ama bayagi cirkin bu saat.

Intel Core i3-2310M
512mb dahili ekran kartı
8gb bellek var pc de

YouTube'a yükleyin orijinal kalitede. Sonra zaten YouTube izleyeceğiniz cihaza göre optimize ediyor.

Public, Private ya da Unlisted şeklinde gizlilik ayarlarını ayarlarsınız zaten.

Google Drive'a da yükleseniz olur ama Drive videoyu daha yavaş process ediyor, izlenebilir hale gelmesi biraz daha uzun sürer YouTube'dan.

Cogu ulkeye AB disindan gelen et ve sut urunleri sokmak yasak. Ucuz bir AB ulkesinden alip gezdirirseniz sorun olmaz da Turkiye'den goturecek olursaniz ve icinde peynir, salam gibi seyler olursa yakalanirsaniz el koyarlar.

crown belirtmiş zaten. Ama bütçe çok sıkıntılaysa kettle, makarna, konserve ton balığı vs götürmek mantıklı.

Sandviçi kendin yapmazsan, vakumlu pakette alırsan bir şey olmaz. Ama onlar da çok yer kaplıyor.

oldukca gereksiz otesi bir hareket.

Ab ulkelerinde marketlerde cokbucuza sandwich veya hazir ürunler bulmak mumkun.

Bence yemeğe para verme ama sandviçleri de orada yap. Markette değişik salam, peynir, jambon, sürmelik şeyler, ekmek falan al ucuzundan birer tane. En azından o da bir deneyim olur, pahalıya da çıkmaz.

2-3 tane sandvic tamam da 10 taneye gerek yok, her ulkenin ucuzluk marketine gidip kendinize sandvic yapsaniz da ucuza gelir zaten..

gereksiz.
yapacağın en mantıklı hareket buradan kuruyemiş paketi yapıp götürmek olur. Fındık, kuru üzüm, ceviz, badem fıstık ayrı ayrı poşetle hem sağlıklı, hem de 10 gün boyunca yersin, hem de öğün yerine bile yenebiliyor.

bi ucuz marketten tost ekmeği + tost peyniri alıp (ortalama 2 euro tutar bunlar) 10 sandviçe kadar çıkabilirsin. akşamları da döner yersin açlığını bastırır 4 euroya =)

Sandvici orada yap, hem oranin peynir/salamiyla yaparsin. Benim icin geleneksel yemeklerden yemek de seyahat etmenin bir parcasi o, o olmazsa yapamam. Bi yerlerden arttirip o yemegi yerim yani. Ama senin icin cok onemli degil sanirim o yuzden iste oradaki malzemelerle yap, en azindna bu sekilde tatmis olursun oradan bir seyler.

Bir de borek yapmak/yaptirmak cok iyi oluyo. Baya da dayaniyo borek. Koy torbaya gotur.

bu arada kuruyemis denmis ama avrupada kuruyemis tr den cok daha ucuz.

hatta avrupada tr ye nazaran neredeyse her sey daha ucuz. gidecegin ülkeleri sipesifik olarak yazarsan ucuza hem iyi hem de kaliteli beslenme olanaklarini yazabiliriz.

gideceğin yerlerde ilk işin bir süpermarket bulmak olsun. bizim bakkallarımıza denk gelen, göçmenlerin çalıştırdığı yerler değil ama, carrefour, dia, vs,...
alışverişini yap, sonra istediğin sandviçi al. özellikle suları bu marketlerden temin et.

almanya'daki marketlerde hazır sandviçler 1.39 eurodan başlıyordu. en ucuz market lidl isimli market, buranın bim'i gibi düşün. oradan sandviç alabilirsin. ben de gezerken böyle yapıyordum.

Telefona gore degisir herhalde. iPhone icin baglanilan cihazin turune gore 4-7 arasinda degisiyor. Yani iPhone kulaniyorsaniz kulaklik ve bilekligin ayni anda baglanmasi sorun olmaz. Diger cihazlar icin de 2 adetin sikinti yaratacagini sanmiyorum.

www.apple.com

Nexus 5X kullanıyorum.

Sürümden dolayı sorun çıkacağını sanmıyorum o halde, Android sürümü 8.0.0

En yaygın örnek için (bkz: doğum izni)
Ayrıca TR'de bazı global firmalar uzun yıllar sonra (20+ gibi) böyle bir seçenek tanıyabiliyor. Dünyayı dolaşıp geri geliveriyorsunuz ;) Yurtdışında daha kapsamlı örnekler mevcut tabii.

Sabbatical denen bir olay bu yabanci sirketlerde. Bizde mesela 5 sene sonunda 6 aylik ucretsiz izin alinabiliyor.

Buna ek olarak tabi dogum izni adi altinda annelik ve babalik izinleri, cocugun ozel gunleri icin ebeveynlik izinleri gibi seyler var ama onlar ucretsiz izin degil, izinlerinizden harcamadan ve maasinizi etkilemeden kullanilan haklar.

Şu anda ücretsiz izindeyim, 4 aylığına aldım. Şirkette eleman fazlalığı olduğu için ve ocak ayından sonra eleman sayıları azalacağı için işlerine bile geldi diyebilirim. İşe başlayalı tam bir sene oldu bu arada.

IT sektöründeyim, yabancı şirketlerin bir çoğunda var bu, hiç sıkıntı yapmadan çıkabiliyorsun. Hatta ücretsiz'i geçtim, hastalığından dolayı 3-4 ay maaş alıp çalışmayan insanlar biliyorum. Tamamen yaptığın işe + değişilebilirliğine bağlı bir şey.

teknik olarak imkansız. her numara bir sim kart ile eşleştiriliyor. mesela 05325553322 numarası 93487943879 numaralı sim karta tanımlanıyor. bu numara başka bir sim karta tanımlandığı zaman önceki tanım otomatik olarak kaldırılıyor. haliyle tek numaraya tek sim kart tanımlama olayı var. bunun sebebi de kopyalanmasına vs karşı önlem.

whatsapp'ın da böyle kullanılamayacağını whatsapp kendi sitesinde söylemiş: faq.whatsapp.com

ancak şöyle zahmetli bir yöntem de mevcut:
akillitelefon.com

Bir numara birden fazla sim kart ile eslesebiliyor ama ikisi ayni anda aktif olmuyor. GSM operatorunuze giderseniz yardimci olmalari lazim, biz daha once yapmistik.

Eskiden vardı ikiz sim. Artık yok

Teknik olarak imkanlı. Ama operatörler böyle bir hizmet sunmuyor bildiğim kadarıyla.

Banka uygulamaları da sıkıntı çıkarır.

K7 ''Come Baby Come'': www.youtube.com

www.youtube.com bence bu

belki fonetik olarak benzetmişsindir :
www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com bu gibi geldi bana da.
he pardon yukarıda yazmışlar zaten.

bu koduğumun smart tv teknolojisinin 10 yılda geldiği yer bu mudur? bir boka yaramayan frame frame oynayan bir mouse imleci ve bir boka yaramayan bir tarayıcı. ötesine geçmedi mi bu iş?

evimde sırtımı yaslayıp huzurlu bir şekilde film izleyemiyorum amk ya, vcd-dvd kiralama dönemi daha iyiydi ulan resmen? en azından gidip alıyorduk. şimdi her bok birilerinin elinde, onların elinde yoksa ya izleyemiyorsun ya da işkence gibi korsan yöntemlerle uğraşıyorsun. kaner oldum akşam akşam tv kumandasını kırdım.

eskiden her filmin, her dizinin her çeşit altyazısı vardı.
o sektör de ölmüş durumda. aradığımız filmi orjinal yerlerden bulamıyorsak altyazısına bile erişemiyoruz. dünya kolaylaşacağına zorlaşıyor amk resmen.

bilgisayarı hdmi ile bağlayacaksın. veya telefondan tabletten mirror sharing mi ne... öyle bişey yapacaksın. smart tv üzerinden web browser ile birşey izlemek çok zor ve mantıksız.

bilgisayarı hdmi ile bağlamak istemiyorum çünkü film izkerken bir yandna bilgisayarla bir şeyler kurcalıyorum. veya evde başkası izlerken ben bilgisayarla iş yapamk istiyorum.

sharing yapamıyorum tv samsung, alet macbook malesef.

İlk olarak usb alıcısı olan bir mouse veya mouse/klavye setini televizyona bağlamayı deneyin. Böylece kumanda ile uğraşmak zorunda kalmazsınız.

İkince seçenek ise TV nin smart özelliğini kullanmayıp harici bir TV box almanız. Örneğin:
www.aliexpress.com

kablosuz mouse veya klavye varsa onunla dene. ama yinede video izlerken sıkıntı olacaktır.
logitech kablosuz mouse ile kullanıyorum mesela.
bilgisayarı kurcalıyorsan hdmi ile bağlayıp ekranı tvye uzatabilirsin. filmin oynadığı pencereyi tvye taşırsın. bilgisayar ekranında işini yaparsın. böyle kullanıyorum genelde.

ama macbookta bu dediklerim oluyor mu bilmem.

Chromecast bulursaniz onunla kablosuz cast edebilirsiniz filimn oldugu sekmeyi. Siz bilgisayarda baska seylerle ugrassaniz da etkisi olmaz.

Yalniz iyi bir modeminiz olmasi lazim goruntunun sorunsuz aktarilmasi icin, tercihen 802.11ac desteklesin.

chromecast mı yoksa apple tv mi daha iyi performans gösterir?

veya üstünden fazla zorlanmadan tarayıcıda dolaşabileceğim bir tv modeli söyler misiniz direkt? bu aptal televizyonu satacağım.

android tvlere bak. philips ve sonyde var. üzerinde chrome çalışacağı için sıkıntı olmaz diye tahmin ediyorum.

akıllı kumandalı modeller var.
ama kumandayı düşürmeyin:)

android tv'lere bakmayın.. bu sefer tv'ye tekme tokat dalarsınız.. android tv tavsiyesi verenler gerçekten kullandı mı merak ediyorum..

tarayıcısında bir siteye girmek işkence..

flash desteği zaten kalktı.. html5 formatında film sitelerinden en sorunsuz video izlenen tv'ler webos 3.5 lg modelleri.. 2017 tüm modellerde önbellek hatası bilmemnesi ortadan kalktı..

sihirli kumanda bulunan uj701, sj800 veya sj850 modellerini inceleyin..

uyumluluğu olan modeller de uj630, uj651..

herhangi bir siteye girmek sihirli kumanda sayesinde saniyelerinizi alıyor..

samsung'un belirli modelleri sorunsuz web deneyimi yaşatıyor..

servioo diye bir program var onu incelemenizi tavsiye ederim.

iki ihtimal var;
ya pc'yi HDMI ile Tv'ye bağlayacaksın ki bu, sanılanın aksine çok yaygın bir uygulamadır; o kadar ki modern tvlerin hemen hepsinde pc/graphic modu bulunur.
ya da,
usb 3 destekli bir sabit distk alıp, filmi, diziyi ona atıp, onu da usb'den tv'ye bağlayarak izleyeceksin.
(

sayın tchuck
cozum burada tick imi isterim
pcden google chrome da video downloader diye eklenti var
onu kur
o online sayfadan filmi baslat
video downloader eklentisini calistir
altyazılı indirirsin

online dizi siztelerindeki o cok yogun javascript'ler, flash reklamlar, kapanmak bilmeyen popup'lar yuzunden az kaynakli smarttv'nin hantallasmasi cok normal. bunun icin degil nihayetinde. su anda film izleyeceksem mecburen laptop'dan apple tv'ye baglanip oyle stream ediyorum.