yumurtayı tam pişmiş mi istiyorsunuz?

sucukları atıyorum, bi yüzü piştiği zaman öteki yüzünü çevirip ardından yumurtaları kırıyorum. tuzluyorum. yumurtanın pişmeyen yerlerini çatal yardımıyla tavanın yüzeyine ulaştırıyorum oluyor.

edit: sarıyı karıştırıyorum ben. kimi ayrı sever ama o zaman da sarısı tam pişmez ve tadı homojen olmaz.

yağ da katmıyorum. sucuk fazlasıyla salıyor.

yumurtanın sarısını da karıştırıyor musunuz yoksa öylece kalıyor mu?

tavaya biraz su koy sucukları bu suda pişir kendi yağı çıkıyor zaten sonra yumurtayı kır reklamlardaki gibi bekleme hızlıça karıştır ve yumurtayı çok pişirme ;)

işin sırrı tahta kaşıkta. tahta kaşıkla döndüreceksin ve karıştıracaksın.

çok pişmemiş ama cıvık da olmayan yumuşak lezzetli bir yumurta için:
tavada sucukları normal pişir, yağını çok saldıysa kaşıkla yağının bi kısmını at. yoksa yumurtayı ağırlaştırır. sucuklar hemen pişer, sucuklar daha pişmeden ocağın altını maksimum yap. tava iyice kızınca yumurtayı at bi 20-25 saniye harlı olsun ki yumurtanın altı hafif yanar gibi olsun yumurtanın çiğliğini alsın. sonra hemen altını en düşüğe al. şimdi yumurtanın altı pişmiş üstü cıvık. en düşük ateşte pişirerek üstünü kurutmadan yumuşak hale getireceksin. istediğin kıvama gelince yumurtayı tabağa al. tabağa almazsan tavanın ısısı ile yumurta sen yerken pişip kurumaya başlar.
beyazlar sarıya göre daha geç pişer. bu yüzden pişirirken beyazları tahta kaşıkla bölüp ters çevirebilirsin. bu işlemi en son almadan hemen önce yaparsan beyazları kurutmamış olursun. şefin tercihi böle..

sucukların kıvrılmasını da istemiyosan pişerken yüzeyine ince çizikler at

Kısık ateşte yavaş yavaş pişir.

sucuğu boşver zararlı kıymalı yap

sucugu once kurutmadan pisir. Yumurtanin beyazini ayir. Baharatla ve kasar peyniri ilave et. Bu karisimi ekle. Pismesine yakin sarisini ilave et.

sucugu biraz tereyagi ve cok az su ile kavur once ama yavas yavas, kizartma yani. sucuk tamamen susuz kaldiktan sonra uzerine icine rendelenmis kasar, tuz, kekik ve kirmizi biber koyup cirptigin yumurtalari ekle ve en kisik ateste agir agir istedigin kivama gelene kadar pisir.

mouse imlecini dün gönderilmiş yazısının üzerinde beklet pls :)

play card'da otomatik limit artırma geçersizdir. bankaya bordronuzla bi uğrayın. muhtemelen kartınızın statüsünü değiştirirler çünkü play card öğrenciler için sadece ve limiti artırılamıyor normalde.

Play card'da otomatik limit arttırma seçeneği var. İnternetten ya da telefonla otomatik limit arttırma talimatı verebilirsin. İnternet bankacılığına giriş yaptığında görüceksin zaten. Limit işlemlerinde. Ama en sağlıklısı bi' şubeye gitmek tabi.

seçenek var ama geçersiz diyorum. internetten otomatik limit artırma talimatı verdiğim ve limitim dolu olduğu halde asla artırılmadı ve kartımın reddedildiği de oldu.

bi telefon edin tanımlanmış hazır bir limit varsa atayabilirler hemen. ya da maaş müşterisi falansanız yine telden yapılabiliyor. en son çare ise bordro ve dilekçe faxlamak

alınıyor tabii. 10 lira civarı diye hatırlıyorum ama emin değilim.

2 türü var kırmızı kutu alınamıyor sanırım içindeki metaanfetamin yapılan bi rkatkı yüzünden(ki işe yarayan hap budur) diğeri yani mavi kutu ise bahsi geçen katkı maddesi olmayan bir ilaç o da aferin ama reçetesiz satılıyor.

ilacresimleri.info

www.bilimilac.com.tr

www.ilacrehberi.com
burda fiyatları var.

a-ferin fort: reçetesiz alınır.
a-ferin kapsül: reçetesiz alınmaz. içindeki kodeinden dolayı.

doktor hall'ün sekreteryası herhangi bir görüşmem olup olmadığını bilmek istedi.

dr hall'un sekreteri randevum olup olmadığını öğrenmek istedi.

epdk'da gördüm en son, doğalgaz piyasası başkanının sekreteryası vardı ordan kalmış aklımda.

tabip hall'un başkatibi şahsımdan daha evvelden bir muayene arzusunda bulunup bulunmadığım sualinin cevabını talep etti.

"doktor hall'u sikeyim sana bişey olmasın."

Doktor doktor hall'un sekerttiği aranıyormuş biliyonmu nerde bulurup, buluştururum??!

Doktor Koridor Bey, seksi sekreteriyle yiyişirken arada randevuları soruverdi.

Herkese göre değil çünkü. Parti içeceği de değil. Tek içilen bir şey de değil. Fazlasıyla yöresel bir takım mezeler ritüeller gerektiren bir içki. Çok doğal global olamaması.

ingilteredeki türk kebap evlerinde (fast food tarzı değil) deli gibi tüketiliyor ingilizler tarafından.

votka gibi tatlı olmadığı için vişnesuyu olsun, kola olsun, burn v.s olsun onlara katılmadığı için bar ve partilerde kullanışlı değil,

bide rakı muhabbetle, peynirle kavunla içilir be hacım, öyle ayakta ter içinde bangır bangır dum tıs çalarken rakı mı içilir

allahaşkına orospu olmasın zaten bi rakımız var keyfini çıkarabildiğimiz.

Fatih akın filmlerinde oldukça var :)

çünkü oldukça ağır bir içki. batı dünyasında genelde fondip edilebilen içkiler rağbet görür. votka, tekila gibi sert içkiler shot bardaklarında fondip yapılabiliyor. ama rakıyı öyle diksen 15 dakika sonra yıldızları sayarsın herhal. peynir kavun muhabbeti de sadece bize özgü, elin gavuru nerden bilsin.

kısacası, roket adam'ın dediklerine katılıyorum.

yıllar önce amerikanın önde gelen bir turizm dergisi editörü buraya gelmişti ve adam bizim basına şuna benzer bir biçimde konuşmuştu:

turizm için her şeyinizin en güzeli var ve hiç bilinmiyorsunuz. hiç bir şey yapmasanız bile bir turizm cennetisiniz siz bilinmemek için mi uğraşıyorsunuz.

biz türkler gelişmiş dünya ülkesi olmayı becerdiğimiz vakit dünya kültüründe kocaman ateşlerle altı büyük kaynayan tencere gibi her tarafı doyuracak bir kültüre sahibiz. ve topraklara.

hakkı kerime ül sa beyan biçiminde şimdi değil. hatta şimdi olanaksız biçimde hiç değil...
rakı buna dahildir.

uzo yavas yavas populer oluyor iyi pazarlandigi icin, bir de uzoyu yabancilar uzo gibi degil kokteyl olarak iciyor bir seyler karistirarak, okunu cikararak yani.

uzonun daha populer olmasin sebebi daha erken ozellestirilmesi. bugun dunyanin obur ucunda likorcude 15 cesit uzo bulurken sadece yeni raki ve tekirdag bulabiliyorsun (buna da sukur ya). ilerde daha cok cesit ve tanitim olacagina eminim.

yunanlarin umrunda degil kimin nasil ictigi, bizim kadar pesinde degiller zaten bizim raki kulturu gibi bi uzo kulturleri yok. tipki almanlarin biranin yaninda tuzlu fistik ya da elma patatesle icilir gibi tutturmadigi gibi.

ilk sene üstten ders alamıyor bile olabilirsiniz, yönetmeliğe bir bakın. ama gerek yok, keyfini çıkarın.

üstten ders alınabiliyor.

üstten ders almak için bütün dersleri vermiş olanların içinden ilk %10'da olman lazım, genellikle kural budur. ilk sene üstten ders alamazsın.

alabiliyor olsan bile verecekler mi bakalım. derslerin kotaları filan vardır önceliği üst dönemlere verirler.

hocam ben de üstten ders aldım da inan niye aldığımı hiç bilmeden aldım. eğer benim gibiysen, yani bir hedefin yoksa (erken bitirip askere gitmek, evlenmek, erasmus yapmak, çalışmak vsvsvs..) üstten ders alma olayına fazla girme derim.

ben 2. sınıfta üstten dersler almıştım. 3. ve 4. sınıflarda alacağım teknik derslere daha fazla zaman ayırabileyim diye. son dönemdeki bitirme dersinde bunun çok çok faydasını gördüm. bu açıdan al derim. ama diğer açıdan çok da kasıp 1. 2. sınıf derslerini düşürmen söz konusu. böyle bir durum oluşturmayacak şekilde en erken 2. dönemden itibaren ders al diyeyim. 1 dönem bi bırak, okula, arkadaşlarına, çevrene, kampüsüne vs.. adapte ol bence.

üstten almak düşüncesindeysen, kafanı kurcalıyorsa eğer bence bu dönem bak derslerine fazlasını alma! belki düşündüğünden daha ağır olur. çok vaktini alır. kaybın olmaz bahar döneminde istediğin kadar alırsın programın el verdikçe.bana soracak olursan eğer erasmus gibi ekstradan şeyler düşünmüyorsan ve de çok idealist değilsen hiç gereği yok kasma. zamanında al hakkını ver derslerinin

erasmus yapacaksan olabilir de,
niyetin de yoksa neden zorlanacaksın ki.
her şeyi zamanında yapmak en iyisi bence.
askerlik de bi neden olabilir tabi.
ama yok okulu 1 sene önceden bitiriyim,hayata erken atılıyim düşünceleri bence gereksiz.
zaten yeterince hayatın içinde olacaksın, o zorlukları tadacaksın. öğrenciliğin tadını çıkar derim ben.

saldır yiğidim... alabileceğin tüm dersleri al, okul sonuna doğru bboş ve hoş zamanlara ihtiyacın olacak...

üniversite'nin kursları olabiliyor. daha hesaplı da olabilir.

nerede oturuyorsun bilmiyorum ama ataköy de bireysel ders alabiliyorsun kortlarda uygun fiyata.

hobi olarak oynayacaksanız, grand slam olmak gibi bir hayaliniz yoksa bu yaştan sonra ne tenisi diyenin aklından şaşarım.

üniversitede kort yok mu?o civarlarda takılın derim.birileriyle tanışın.
ya da şehrinizdeki kortları araştırın.üniversite kulüpleri cok verimli olmuyor açıkcası ama ortam yapmak için birebir.bu arada öğrenciler cok uygun fiyatlara ders verebiliyorlar.onun haricinde tenis kulüpleri filan saatlik 45-50 tl :/

hangi şehirdi?

dersi vardır belki? ben de seninle aynı koşullardayım bu dönem okuldan tenis dersi alıyorum non-credit.

dersi var var olmasına da kontenjan dolduğu için alamadım maalesef. bireysel olması önemli değil, benim gibi insanlarla grup şeklinde olsa daha bile keyif alabilirim hatta.

www.universitytennis.net şöyle bir şey buldum ama nasıldır değildir bilemedim, yapan eden varsa tecrübesini paylaşırsa iyi olur aslında.

itü de seçmeli ders var

merhaba,
tenis oynamayı öğrenmek nasıl duyuruna ithafen sana mesaj atmayı kendime rol biçtim.
ben yaklaşık 3-4 aydır oynuyorum, bilen bir arkadaşım öğretti, oynaya oynaya kaptım bu işi diyebilirim. en azından rallilere ortak olabiliyorum .)
kartalda belediyenin kortu var sahilde orada oynuyoruz. raket aldık head marka yaklaşık 120 lira civarı. 4 head top 15-20 tl arası.
bir de tenis için hoca tutayım dersen bu sana pahalıya patlar kardeşim.
raket üzerinde top sektirme, elinle top sektirme vs. ilk derste bunları öğretiyor tenis hocaları.
ama cidden buna gerek yok.
duruş pozisyonu, ayakların duruşu, raketi hangi açıyla tutabileceğini falan öğrendikten sonra yerde yüz kere top sektirmesen de olur.
dersler çok yavaş ilerliyor, eğer maddi durumun da parlak değilse sana pahalıya mal olacaktır.

i.ü. de okuyorsan avcılar hali hazırda zaten tenis kortu mevcut, orada artık kulüp mü ne varsa öğretiyormuş, bir kaç arkadaşımdan duydum.

ama tavsiyem, bilen arkadaşların varsa onlarla beraber oyanaman ve bu şekilde öğrenmen.

raketi tuttuğunda elin omuz hizasında dirsekten bükük yukarı kalkacak ve rakete yaklaşık 45 derecelik bir açı vereceksin, topa vurduğun anda raket paralel olacak ve vurduktan sonra mümkün olduğunca raket diğer omzun üzerine kadar çıkacak.
bu şekilde her vuruşun sağlam bir winner olabilir .)

kartal civarında ikamet ediyorsan sana eşlik de edebiliriz.

tenis harika bir spor.

bir an önce başla derim..

cevaplarınız için teşekkürler öncelikle, tamam yeterince gaza geldim nadal olmaya gidiyorum.

sosis sucuk falan zaten güvenilir şeyler değil ki...

ovvet kullanılan malzemeler düdük gibi zaten adam gibi malzeme koyan pizzacı kalmadı. hepsi kampanya yapıyoruz ayağına mazlemeleri yarı yarıya azalttı.

güvendiğiniz yerden etli pide lahmacun yiğin gayri. hem çok ucuz.

sucuk sosis tüketmem zaten. %8-10 oranında protein içeren birşeyin içindeki et oranını siz tahmin edin. üstelik soya proteini katkısıyla birlikte %8-10 oluyor bunlar. pınar, maret, ne bileyim beşler zart zurt piyasadaki en büyük markalar bile soya proteini katıyor. içindekiler kısmında da görürsünüz.

pizza şirketlerinin markalarını açıklamadıklarını nereden çıkardınız? domino's pizza'da sipariş verirken vs istediğiniz kişiye sorabilir ve cevabı alabilirsiniz mesela..(www.polonez.com.tr kullanıyorlar) pizza hut'da eminim malzeme markasını söyleyecektir.
www.pizzapizza.com.tr

domuz bile olabilir ama göze alıp yiyoruz ne yapalım.

önce fizik, sonra karakter (buna huyu suyu dahil)

ama her zaman önce fiziktir erkekler için.

Süper karakterli tek kaş hatuna kaç erkek bakar merak ederim

güzellik.

~hiçbir çirkin insanla karakterli diye birlikte olmadım; ama 'karaktersiz ve güzel' insanlarla birlikte olan insanlar tanıyorum. (bi arkada$)

amaca göre değişir o bence. mesela oldukça taş olan ama kendini bir bok sanmasına rağmen bana kalırsa oldukça mal olan bir arkadaşım var. markete girdik kızla, yanlışlıkla kolaları mı ne devirdi, "aman yea" deyip döndü gitti.

yani bu tarz bir kızla olmayı, sırf yatağa atacaksa bile istemez bir erkek bence. gerçi kimisi "göt" haricinde hiçbir yere bakmıyor ama ben kafası pek çalışmayan kıza tahammül edemiyorum hiçbir şekilde. mümkünse arkadaşım bile olmasın.

PARA
(bkz: trololol) :D

karakter>güzellik>0

budur.

evlenilecek mi eğlenilecek mi? kısa süreli ilişkiler için güzelliktir sanırım. ama süre uzadıkça karakterin önemi artıyor.

eli ayağı düzgün olduğu sürece kafa olmasına bakıyorum.

50-50. İlla biri öne çıkmalı dersen kısa vadeli ilişkide güzellik, uzun vadelide karakter.

Ama her ikisinde de asgari el yüz düzgünlüğü ve oturmuş bir karakter şart.

erkeğin karakterine bağlı birşey bu.

standart güzellik (yüzüne bakılmayacak kadınla zaten olmaz) gerisi çokça karakter. evlenilecek de eğlenilecek de budur. sonra başın ağrır aman diyeyim.

guzellik / karakter > 1 olmali. kiz cok guzelse karakterinde de guzellik ararsin ve muhtemelen bulursun. sonra da pisman olursun, orasi ayri. ama cok karakterli diye bir kiza olasi sevgili gozuyle bakmazsin. karakter ikinci planda oluyor bu sebeple ne yazik ki.

annem diyor ki: amaan huyu güzel olsun, kadınlar bakıyor artık kendine, hepsi güzelleştiriyor kendini. ilginç bir yaklaşım tabii.
hatta çoğu arkadaşım bu yaklaşımla benim güzel bulmadığım kadınlara sadece biraz dekolte ve süs yüzünden kapılıveriyorlar.
Şuradan bakalım: diyelim ki hoş bir hatun var ama tın tın, bir de eline yüzüne bakılır bir hatun var ama kafa dengi birlikte eğleniyorsun falan. e tabii ki ikincisi. bir de seks ve sevişme diye bir ayrım var. hangisinin hangisi olduğunu anlatmayayım.

ikisi birden. ilk asamada guzel olsun ki ilgini cekebilsin, sonra ikinci asamaya geciyoruz ki bu da kalici mi gidici mi olacagini gosteriyor. orda da karakter giriyo devreye.

sorunun ne açıdan olduğunu bağlı biraz da. bir insandan hoşlanman dış görünüşüyle oluyor ilk başta. zamanla karakterini de öğrenip ciddi birşeyler yaşayabilirsin. ama sırf cinsellik için de sadece dış görünüşü yeterli bulmak da oluyor tabi.. ya da biraz güzel, biraz karakterli biriyle zaman geçirmek, çirkin ama karakterli biriyle arkadaş olmak gibi vs durumlar da olabilir.. bir de güzellik
, çirkinlik ve karakter kavramları var tabi ora da ayrı bir konu..

zaten açık bir durum ayrıca. sadece güzellik veya karakter diyip bitirelecek bir konu değil...

aynen böyle moruk

makyavel prens adlı eserinde yöneticinin insanları korkutması ya da kendini onlara sevdirmesi iki alternatiftir der. ama her halükarda korkulan yönetici olursa iktidarı devam ettirmesi daha kolaydır der.

iş yaptırdığınız insanlara kendinizi sevdirmeye çalışmak yerine korkutmayı deneyin. en ufak şeyde bile arıza çıkarın. ardından bütün işlerinizin istediğiniz gibi olacağını görebilirsniz.

kanımca dünya üzerindeki genellemeler arasında doğruluk payı en yüksek olandır.

iş hayatını çekilmez kılan bişey varsa o da nezaket saygı sevgi çerçevesinde iletişim kurmak yerine en ufak şeyde arıza çıkaran, tek amacı kendi işlerinin yolunda gitmesi olan başarıya klikli hırs küpü insan modelleridir. sırf işiniz görülsün diye bağıran çağıran primitif insan tipi olmayın lütfen. Bu kadar evrimi boşa geçirmedik herhalde, en başa dönmeye ne lüzum var. Eğer karşınızdaki insan gösterdiğiniz saygıyı nezaketi suistimal ediyorsa o zaman tavırlarınızı biraz daha değiştirebilirsiniz tabii ama her halükarda saygı erdemdir makyavel puşttur efendim.

başlığa direkt cevap olarak; yes, it is diyorum.

ilk defa duydum hayran kaldım. çünkü doğru tamamen.

aynen.

kadın erkek ilişkileri için şu formülü verebilirim;

Nice guy + girl = feminin energy = minor result + pleased with self

yahu genelleme doğru da o laf kız-erkek ilişkileri için söylenmiştir, yönetici, iş isteme, iş yaptırma şeklinde hayat için değildir.
biraz uyarlama bir kullanım olmuş, onu diyeyim dedim.

kız erkek ilişkilerinde doğrudur. nice guy neden kız bulamaz? düşüncelidir, kadına saygı duyar, onu zorlamaz veya küçük düşürmeye çalışmaz. ama bu nice guy yine kız bulamaz çünkü kızın istediği köle değildir. kızın istediği omurgası olan eşit bir ilişki yaşayabileciği biridir. nice guy da eşit olduğunu düşünür ama karşısındaki kızı yüceltmekten başka birşey yapmaz. o yüzden forever alone.

okumadım başlığa cevap vericem sadece.

hayır.vicdan denen bir şey var.

hayır, vicdan seveni siktikten sonra kendini affetmek için kullandığın birşey.

Genel olarak doğrudur ama nabza göre şerbet vermek diye de bir şey vardır. Karşındakini test edeceksin, iyi niyetini suistimal ettiğini gördüğünde ona göre bir davranış sergileyeceksin.

Herkese kendini sevdiremezsin, öyle bir çaban olursa da sikerler afedersin. İnsanlara yüz vereceksin ama hepsine değil, verilen değeri anlayıp takdir edebilenlere.

çok doğru,
ister bay-bayan,
isterseniz diğer ilişkiler konusunda geçerli bir kuraldır.
herkesden aynı özveriyi beklemek hayal kırıklığı,
bir kişi için de kural bozulmaz.

türk insanı için ne yazıkki doğrudur...
genel olarak ilişkiler için olduğunu düşünüyordum ama diğer mevzularda da geçerli olması mümkündür.
@wessago +1
@kimlanbu +999

evet
hatta,
seveni s.....ler iyi s..eni daha çok severler

karakterle ilgili, çoğu insandan güzellikle rica edince yapmıyor, ilgilenince havalara giriyor evet. yapabiliyorsan muhatap olmamak, yapamıyorsan davranılması gerektiği şekilde davranmaya devam.

benim 3.9 harici ekran kartım olmadığı için. eğer oyun bilgisyarı istemiyorsanız sorun yok. benim yapamadığım şey yok. kaç istiyorsunuz 10 10 10 alkışşş mı?

yeter işte daha ne istiyosun ki ? benim de 5.7 her boku yapabiliyorum.

önemli olan boyutu değil hızı. benim ki 2 gb ve 6 yıllık ram ama 5.9 veriyor.

Iyy bakınca windows gunlerim geldi aklıma :(

neyse ram'lerin frekansı ile alakalı olabilir gibi geldi bana. gerçi ram'lere yüksek verse hdd'den yiyeceksin yine düşük skoru. o ölçüm sisteminin laptop hdd'lerine (coklukla 5400 RPM olduklarından sanırım) yüksek verdiğini görmedim zati..

windows yardımdan bakarsanız 4 gb ve altı ram miktarına maksimum 5.9 puan verilir yazar. benim de 4 gb benimki de 5.9. sabit diskiniz de 5400 rpm belli ki. puanlamanız gayet normal.

tamamen ram frekansınız ile ilgili o, 4 gb olması ile ilgili değil.

"4 gb ram max. 5.9 olur" da pek doğru değil. ddr 2 mi 3 mü? frekansı ne? cl değeri kaç?"

örneğin benim de ram'im 4 gb, ama puanı 7,5.
şöyle ki;

i.imgur.com

@xenderoth ddr 3.

@xenderoth:

If your computer has a 64-bit central processing unit (CPU) and 4 gigabytes (GB) or less random access memory (RAM), then the Memory (RAM) subscore for your computer will have a maximum of 5.9.

windows help and support center'dan. görüldüğü gibi arkadaşın işletim sistemi de 64 bit. yani arkadaşın ram'inin clock rate'i 2000 mhz olsa bile 5.9'dan yüksek puan alamaz. ama eğer 1300 mhz altı olsaydı 5.9un altına düşerdi diye tahmin ediyorum.

sorma. alldebrid de işlemiyor malesef. yapacak birşey yok şu in için.

valla sayende hatırladım öyle bir elektrik süpürgesi markası olduğunu.

iphone 3g almanın hiçbir mantığı yok ipod touch varsa. kesinlikle saçma bir iş olur. bence blackberry'yi de boşverip android'li bir telefon almalısın. ki blackberry'lerin donanımı fiyatına göre yerlerde.

ya iphone alırsam itouchı satcam dedign gbi mantgı yok ama istedgm tek bi cihaz taşımak cepleri doldurmak degil yani :)

ouuuv; ölmüşsün sen...

paran varsa bir ev tut kendine okuluna yakn.
başka bir şehirde (ankadara oturmuyorsun sanırım)yeni bir üniversite iyidir.

gez toz kafayı dağıt başlarda ama sonra inele okulu bitir; başka çaren yok gibi gözüküyor.

paran yoksa da okurken çalışman gerekecek; şimdiden iş aramaya bak.

kolay olmayacak ikisi de ama kolay gelsin...

ankara'dayım.

açıkçası bir iş tecrübem falan yok. tek bildiğim çok iyi ingilizce ve türkçe anlatabildiğim özel ders olarak. o da parasız eş dost çocuklarına falan...

acı ama gerçek bir şey söyleyeceğim hep böyle kalacaksın. ara ara güzel zamanların olsa bile bu ruh halin hiç yok olmayacak. çok uzun yıllardır majör depresyon hastasıyım. kronikmiş. hele bir de hayat sağdan soldan geçirince geçmek bilmiyor. ben de 6 yaşımdayken boşandı bizimkiler. üvey anneden dayak yedim üvey babadan taciz gördüm. akraba tecavüzüne uğradım daha 9 yaşımdayken falan. atlatılıyor bir şekilde ama geçmiyor o ölme isteği hiçbir zaman. ya bununla yaşamaya alışcaksın ya da o ilaçları içeceksin. ve şunu unutma asla kendini öldüremeyeceksin. hep intihar eğilimlisi olacaksın.

lanetli olduğuna inanmaya başlayacaksın bir süre sonra da. girdiğin iş yerleri batacak kendinden bileceksin. çok sevdiğin adam intihar edip ölecek kendinden bileceksin. o kardeş dediklerin kazığın en büyüğünü atacak sana yine "ulan kafama sıçim niye böyle iyi biriyim ki hala ben" deyip yine kendinden bileceksin. genelde terkedilen olucaksın çünkü kimse senin kadar derinlerde yaşamıyor. kimse senin kadar gerçekçi ve acımasız değil gerçekler konusunda.

yalnız yine de şansın yok değil. okumak gibi bir şansın var. ve ne olursa olsun bir baban var. bunu kendi lehine kullanmayı başarabilirsen yakın zamanda bu söylediklerimin hepsinden bir çırpıda kurtulabilirsin. benim, daha doğrusu bizim gibilerin yapamadığı şeyi yapmaya gayret edersen kolay olabilir. takmamak! gelişine vurmak, akışına bırakmak gibi. tabi sen tam bunun yapmaya karar verdiğinde bir dış etken mutlaka önünü kesmezse. belki de sen daha şanslısındır.

off çok bunalımım bu aralar yine kusura bakma moralini bozmuş oluyorum ama gerçekler bunlar.

ilk gönderdiğin anda okudum sorunu, şu ana kadar düşündüm. net bir şey diyemedim. mutlu olman ve bu mutluluğu uzun bir süre hayatında koruman gerekiyor. yıllar süren bir koruma tabi bu. bu süre zarfında ise biraz daha iyi olacağını tahmin ediyorum. aşık olmayı dene, umutsuz bir aşk bul kendine, onun peşinden koş. bir uğraşın olsun yani. bisiklete bin mesela.. bir şeyler yap yani.

sorun şu ki, aşık olamıyorum artık. fallarda "3-5 aya karşına birisi çıkacaağğk" geyikleri dönüyor ama kaç 3-5 ay oldu... yanlış anlaşılmasın buralarda sevgili arayacak da değilim. ilgi budalası falan da değilim. dayanamıyorum sadece... ve şu da var, artık birine kendimi en baştan anlatmak çok zor geliyor.

kendine acimayi birak ve gerceklerle yuzlesecek kadar cesur ol. 3 vakte kadar ekonomik bagimsizligini ilan edecek ve bu ortamdan kendini kurtaracaksin. simdilik uvey anneye katlanmak zorundasin. senden cok daha zor durumda olanlari dusun. boyle durumlarda polyanna'yi oynamak cok ise yarar. defalarca sinava girdigin halde hic bir yeri kazanamiyor olabilirdin, baska saglik sorunlarin olabilirdi gibi... ölümü düşünmek kolaycilarin isi. sen bu isi zor yoldan yapacak, bitirecek, ekonomik bagimsizligini ilan edip kardeslerine ornek olacaksin.

herkes hayatinin kisa ya da uzun bir doneminde bocalar. anlattiklarin zor seyler, kabul ediyorum ama cozumsuz seyler degil. ayrica, yakindan bildigim baska hayat hikayelerine kiyasla, hic de oyle vah tuh denecek durumda degilsin.

hayatinda "kimsen" olsun bu arada. yeni okulunda arkadaslarin olacak. iclerinden iyi yurekli birisi ile karsilikli destek olursunuz birbirinize.

kurslari bir sure askiya al, tek hedefin okulunu bitirmek olsun.

haa bi de, ilac almaktan nefret etme. sana mutlaka iyi gelecek ilaclar vardir. (tecrube konusuyor) (bkz: yeni baslayanlar icin depresyon/@compadrito)

sorununu geçmişteki bir şeye bağlamaya çalıştıkça asla çözülmeyecek çünkü geçmişin asla değişmeyecek. benim de 11 yaşında babam öldü. yediğim her bok başaramadığım her şey depresif olduğum her an için bunu sebep gösterebilsem oh ne ala.

öyle bi dünya yok. kimin kusursuz bi hayatı oldu? suçu boktan hayatına atmak ne kazandıracak sana? sorunun kaynağı sensen değiştirme gücüne sahip olan da sensin. sızlanmak yerine bişey yap. nokta.

seni rahatlatacaksa 23 yaşımdayım ve birinci sınıftayım. (ama saç sakal 25 falan gösteriyor, sınıfta bildiğin dedeyim) önceki lisans eğitimimi 4. senemde çat diye bıraktım. şimdi bambaşka bir bölümdeyim ve beni heyecanlandıran bir mesleğe yöneldim, o yüzden o giden yıllar hiç koymuyor gayet mutluyum. evdeki durumla ilgili bir şey söyleyemem. ama o ruh halini değiştirebilecek tek şey okul. okulda çevre edinmen lazım. okuduğun bölüm ne kadar iyi olursa olsun, dersleri ne kadar çok seversen sev, samimi bir arkadaş çevren yoksa o okulu tam anlamıyla benimseyemiyor ve sevemiyorsun. arkadaş çevresi her şeyden önemli. okulu sevdiren en önemli unsur bence. öğrenci kulüpleri de arkadaş çevresi için en ideal yol, zaten üniversite tecrüben olmuş biliyorsundur. ama gerçekten okul çevresi insanın hayatını güzel kılabiliyor tek başına. buna yönel o ruh halinden kurtulabilmek için. söyleyebileceklerim bunlar sanırım.

bir diğer yol da sevgili yap, iyi kötü kafan dağılır en azından.

"evi de terkedemedim çünkü babam böyle bir şeye izin vermez."

bu mantıkla işin zor, cesur ol biraz.

Şimdi yazmaya vaktim yok ama ilk fırsatta yazarım. Sadece şunu söylemek istiyorum şimdilik. Biri hep böyle olacaksın demiş ama emin ol öyle değil, dişini sıkıp gerçekten yapman gerekenleri yaparsan her şey hallolur.

25 yaşındasın, kendi hayatını kurabilirsin. biraz cesaret. aşık olmak için önce kendini aşman gerekiyor. kolaylıklar.

25 yaşında evi terketmeniz için babanızın izninin hükmü yasal olarak olmamalı.

okul konusunda da, yapacak daha iyi daha önemli bi işiniz yoksa (ki muhtemelen olmaz sevgili falan istemiyosanız) derslere gidin. çevre konusunda da süreci hızlandırır bu. derse gittikten sonra akademik başarı olarak da geri gelir o zaten. kimse bahsetmemiş ama bi öğrenci topluluğu da şiddetle önerilir.

selam,

aramıza hoşgeldiniz. yani bilmiyorum faydası olur mu, bana pek olmuyordu ama "içinde bir yerlerde sürekli uyanmayı bekleyen bir depresyona sahip olan insanlar" klübü diye bir şey var, biz onların üyesiyiz. :)

yarım bırakıldığınızı hissettiğiniz içni her şeyi yarım bırakıyor olabilirsiniz. ama şu şansınız var, kendinizi bütünlemek için başka insanlara ihtiyaç duymamayı öğrenmişsiniz. en azından şu yaralı halinizden kurtulana kadar hayatınıza kimseyi almamanız kendi hayrınıza olacaktır, zira o yarımlığı başka insanlarla giderdikçe daha büyük bir boşluk oluşur içinizde.

üniversite ankara'da mı bilmiyorum, eğer öyleyse bile ders çalışma ortamını ya da okula uzaklığı bahane edip yurda çıkmanız çok faydalı olur. maddi olarak nasıl olduğunuzu bilmiyorum ama devlet yurdu da kabul edilebilir, en azından farklı kişiler, ve hepsi üniversiteye gelmiş kişiler olacağından faydalı olabilir.
bi de şeyi düşünmeyin, yani yaşım büyük, çok sivrilmeyim ya da dikkat çekmeyeyim değil. belli ki yeteneğiniz olan bir alan, zevk alacağınız bir alan seçmişsiniz. budnan sonraki tek hedefiniz buna yoğunlaşmak olsun, tadını çıkararak üniversite hayatınızı geçirin. ders çalışma metodlarıyla ilgili birsürü şey yazmışlar zaten, yabancı dille alakalı bi bölümden mezunum, daha fazla bilgiye ihtiyacınız olursa mesaj atın. ama aynı zamanda okul dışı aktivitelere de katılın. bir başka yabancı dil alın mesela, seçmeli falan. imkan varsa kursa gidin. yarım bırakmayı pek de sallamayın, temel önemlidir ;)

2- hepimiz ölücez. ve belki hayatta gerçekten de yaşamaya değer çok da bişey yok, her şey belirlenmiş, her şey sıradan. herkes kötü. ama nasılsa ölücez. koşmaya gerek yok yani. şimdiki hayatından memnun olmadığın belli, bunun sen de farkındasın. elinden gelenin en iyisi, şu anda seni mutsuz eden insanları minimal ölçüde hayatına dahil etmen, yeni bir yola girmen. arkadaşların, eski çevren, yer yer ailen bile bu gruba dahil. tek başına ayakta kalmayı pek çoklarından daha iyi başaracaksın. sadece ufacık bir umut varsa içinde geleceğe dair, onu besle. ne anneni, ne babanı, ne geçmişini değiştiremezsin, ama gelecek senin elinde. elinde olanın üstüne eğil.

ilaçlarını kullan, gerisi gelir..

compadrito +1

kendine acimayi birak! sen acincak durumda oldugunu düsündükce ve kendine acidikca etrafindaki insanlarin da sana acimasini bekliyeceksin. bu anormal degil zaten, herkes böyle isliyor maalesef ama en zayif nokta da bence bu.

sen gercekten annenle babanin ayrilmasinin, ardindan babanin annenin en yakin arkadasinla evlenmesinin senin hayatini (altini ciziyorum) bu kadar olumsuz etkilemesinin resmen alt üst etmesinin dogru olduguna inaniyo musun? özür dilerim acilarini kücümser gibi konustugum icin ama uzaktan bakman lazim durumuna. bi kac arkadas anlatmis, ben de anlatabilirim ne kadar sikintilar cektigimi vs. yani tek sen degilsine getirmek istiyorum lafi. o bahsettigin 'üvey anne tarafindan hor görülmek, fikirlerinin önemsememesi'ni (bazi dogustan kendine güvenenler haric) herkes kendi öz annesinden yasiyor. muhtemelen 'yabanci' birinden gördügün icin agrina gidiyordur bu muamele. cocuklukta genclikte neler olduysa oldu, ya da halen olmakta. ama baksana, 20li yaslarin ortasina geldik, büyüdük. denedik yanildik. carpa carpa da olsa bi yol cizdik. anne ve babadan haric hayatimizin oldugunu ögrendik. dogrusunun kendi yolumuzda gitmemiz gerektigini bildik. anne babanin etkisi olmadan yasamak yani anne babayi hayatinin merkezine koymadan yasamak zor gercekten. ben de su anda bununla cebellesiyorum. demek istedigim anne babayi hayatindan sil, evden git, basina buyruk yasa degil. anne baba üvey anne. bunlar senin hayatinin bi parcasi, hayatindan ciksalar yerleri asla dolmayacak. aslolan kendi isteklerin dogrultusunda hareket etmek. o kizar sunu yapayim, su gocunur bunu söylemeyim gibi degil. onlara göre degil kendine göre yasamak. biraz kendini toparlayip, plan kurup evden ayrilmani ben de tavsiye ediyorum. bi planinin olmasi önemli ama.

'ya beni anlamiyolar ki' diye geciriyosan icinden hala, hala acinmayi bekliyosun. seni yüzde yüz anladigimizi söyleyemem, muhtemelen anlamiyoruz hissettiklerini. birak anlamayalim, biz anlamayinca konuya hakim bi sen kaliyosun. icinden kIs kIs ya da tss tss gülüp, eglen bizimle. bi kac yil öncesine kadar sikayet manyagi idim . genel olarak hayatimla ilgili ya da gün icinde yasanmis büyük kücük her olayi sikayet edip agla sizla bitiremiyordum. ooeeh ama ya. cevreye zarar. o degil, söylene söylene negatif yükleniyo insan. neyse konudan uzaklasmayim. bugünden yarina degiscek seyler degil. üzerinde düsünerek zaman icinde biraz da kendini kontrol ederek düzelcek bi sey bence. bosluktan bahsetmissin ya - o bosluktan hepimizde var. gün icinde hepimiz kendimizi yalniz, yetersiz, caresiz ve bulundugumuz yere ait degilmis gibi hissediyoruz. bu boslugu normal bir sey olarak görmeye calisiyorum ben. bazen yogun hissediliyo bazen degil. ama bizi hic bi zaman 'aci yüklü' ya da ayricalikli yapmiyor bence.



her seyden ama her seyden önemli olarak sunu görüyorum: dertlerini herkesle paylasma! özellikle tanimadiklarinla. tamam acilar paylastikca azalir, kesinlikle dogru. ama sen intihar düsüncelerin oldugunu yazmissin. eger kafanda dolanan tilkileri tesvik eden olumsuz birilerine denk gelirsen, bi iki kivilcima bakar.

umarim ben de dogru kelimeleri kullanabilmisimdir.

aile durumları konusunda babanla oturup sinirlenmeden ağlamadan konuşmayı dene.
sadece sınavlardan önceki gece 2 saat falan çalışıp sınavlara girdim.
okul 4 yılda bitti.
en büyük avantajım okulda sevdiğim bir sürü ders olmasıydı.
oturup ekonomi programı dinler gibi dinliyordum dersi.
okula gereken önemi ver gerisi geliyor zaten.
abanıp her gün ders çalışmanın alemi yok bence.
ölümü düşünme kendini ezik hissetme
o psikolojiyi kimsenin yaratmasına gerek yok sen kendi içinde yaşatmaya başlamışsın.
üvey annene tavrını belli et.

evden çat diye ayrılmak zor,
perişan olursun perişan,
devir para devri.
iş okul hayat bunlar önemli şeyler,
öncelikli olarak iş ara bence
ekonomik yönden rahatlarsın hemde para biriktirirsin.
kolaylıklar dilerim.

herşeye rağmen hayata bakış açınla ilgili biraz da.

mesela: www.youtube.com

önünde yepyeni bir hayata başlamak için inanılmaz bir fırsat var: üniversite. bunu değerlendir. bu ülkede herkes ingilizce bilirim der ama kimse aslında bilmez doğru düzgün. ingilizcene çok güveniyorsan iş ara, sadece ingilizce gerektiren işler fazlasıyla mevcut mesela part time banka çağrı merkezleri. yorucu olur ama en azından hem ev ortamında daha az kalmış olur hem de para kazanırsın.

hiç işe girmedin diyelim bu sefer de üniversite zaten yeterince zamanını alacaktır. kendini geliştir 4 sene içinde sonrasında iyi bir iş bulursun hayatın da yoluna girer.

o ruh halinin de tamamen değişmesi zor bi durum. her ne kadar ilaç almaktan nefret ediyorum desen de bi sürü ilaç kullanmış biri olarak bağımlı gibi yaşamak kötü de olsa o ilaçlar hayatı daha katlanılır kılıyo, bunu kullanmadığın zamanlarda sen de farketmişsindir. doktora hep mi ilaç kullanıcam dediğimde ömür boyu kullanan insanlar var bu kötü bi durum değil demişti ki haklı.

üniversiteyi gene ankarada kazandın sanırım keşke istanbul izmir yapma şansın olabilseydi. ama yatay geçiş olayı var. ve puanın başvurağım okuldan yüksekse şartsız alıyorlar hadi yüksek değil diyelim o zaman da bu sene derslere asıl ve 3 civarı ortalamayla istediğin şehre geç. ailenden izin almak zorunda değilsin. daha doğrusu neden izin alıyorsun? yurt ortamı bile şuanki ortamından daha iyi gelir sana eminim.

hı bi de 25 yaşında universiteye başlamayı da sorun etme zaten göreceksin bi sürü kişi var o yaşta okuyan.

kendimden örnek vererek başlıyayım, ailemden uzaklaşmak ve tek yaşamak gibi bir düşüncede bende uzaklara yazıp bir okula başlamıştım ne yazıkki başaramadım.. bıraktım geri döndüm ve ailemle yaşıyorum uzun vadede tek hedefim şu okulu kendime yatırım yaparak bitirmek..22 yaşındayım ve önümde 4 sene daha var.

öncelikle üniversite konusuna gelince, o üvey anne profili kardeşlerinin olması, o evde sanki huzur bulamıyacakmışsın gibi geliyor bana..üvey annenin dırdırı çekilmez dolasıyla bu seni gene etkileyecek, başarısız olmama adına öncelikle o evden ayrıl derim.. ama bunu babanla oturup mantıklı bir şekilde konuşarak yapmalısın..evde huzursuz olacağını, üvey annenle geçinemediğini, okulunu etkilediğini söyleyerek..eğer baban seni dinlemiyorsa aileden bir yakınla bu durumu konuşup babana anlatabilir.. olurda evden ayrılırsan ki bu senin için çok iyi olur ilk yıl yurtta kalmak çok insan tanıyacağın için mutlaka içlerinden biriyle kafa dengi bulursun belki eve çıkarsın tabi yurt şartlarını da düşün sadece yatmaya gideceksin, etüd salonları, kütüphaneler ders çalışma açısından daha iyidir... devlet yurtlarına bak, git yurt müdürleriyle konuş belki yedek kontenjandan açılabilir.. kyk'nın kredi, burs, üniversitenin bursları bunları mutlaka araştır tabi biz ailenin durumunu bilemiyoruz o yüzden aklında bulunsun diye söylüyorum..

ders çalışma konusu genelde sınavdan önce çalışma deriz ama aynısını kendimiz yaparız.. belki derste dinlediklerin ve sınavdan önce 1 saat bakışla yetecek..bu çalışma konusunu sen kendin ayarlayabilirsin..

üniversitede kendine ne kadar çok yatırım yaparsan, uzun vadede bunun karşılığını mutlaka alırsın..

git aşık ol falan demiyorum çünkü kötü olduğu zaman kendini daha da umutsuzluğa sevk edebilirsin diye bunlar elbette zamanla olacaktır. elbette karşı tarafa bir şans verebilirsin ama hayatın merkezine kendini koy..

şimdiden başarılar

gönullu olarak calisacagin bir mesgale bul kendine mesela kimsesizler yurdu ya da hayvan barinagi gibi, sana donen sevgi kendine gelmene yardimci olur, kafan dagilir farkli hayatlar nasil yasanmis ve yasanmaya da devam ediyor gorursun, anlattigin durumunla o hayatlari karsilastirdiginda emin ol cok dersler cikar yasama tutunmaya dair...

ben soruyu tam olarak anlayamadım galiba. sormak istediğiniz belirli bir satır var mı?

"biz büyüdük ve kirlendi dünya" diyor

@cr mangon hayır dostum yazının tamamamı, yazılanların ana konusu tam olarak ne ve ayrıntılı olarak açıklarsanız sevinirim. önemli benim için.

haset işte abi yani kıskançlık, olumsuz duygular

abi sen gazetede falan okuduğunu nasıl anlıyon ya, parçada hiç edebi sanat, dolaylı anlatım yok

hırs, kin, kıskançlık gibi duyguları olmayan ahlaklı bir birey olarak dünyaya gelen insan yaşadıkça değişti. önceleri çıkar beklemeyen, kin beslemeyenler zaman içinde diğerlerinden kötülüğü öğrendi. çocukken herşey ne güzeldi hiç kötülük bilmezdik ama ilkokula başlamamızla beraber yani topluma girerek yavaş yavaş biz de kirlendik. kirlendikçe kirlettik. kirlettikçe kirlendik. ve sonra hiç iyileşemedik. demek istemiş yazan kişi.

@dahinotha çok saol dostum. iyi açıklamaşın.

bira göbeği içmeyince kaç günde geçiyormuş ki?

mekik belki..

bilmiyorum cevabını aradığım sorulardan biri o aslında.

mekik çekiyorum da eritcek bişi yok gibi içerde. midem büyümüş gibi :)

www.uzmantv.com

bira göbeğiyse geçmez o kolay kolay. birayı kes ama gene de zaman alabilir.

yahu bi tek kadınların mı şişlik problemi var gugıldan bulduğum her site kadın forumu. bi kötü oldum :)

birasız da hayat geçer mi be?

sttr et birayı, spora başla

spor yapamassan diyet yapacan yağdan şekerden uzak duracan bol bol yürüyüp bol bol su içecen

ya şincik şöyle bi sıkıntı var. şişlik gibi duruyorsa yağ değildir o. bira göbek bölgesinde bi sıvı birikimine sebep oluyor. diyet gene yap da o şişlik bira içerek inmez malesef, ama birasız da hayat geçmez evet. azalt o zaman :)

mekik çekmenin bir yararı olacağını düşünmüyorum. kendini spora ver her şeyden önce yediklerine dikkat et. içkiyi bırak diyemem tabi ki ama 2 içiyorsan 1 içmeye çalış en azından kendin için yani..

bunun dışında haftanın 5 günü 45'er dk'lık koşu yapabilirsen sende zaman içinde değiştiğinin farkına varabilirsin. koşu yapamıyorsan tempolu yürüyüş yap ama 45 dk'dan kısa olmasın..

sıçırtan yoort da yiyebilirisin:) activia fln

iki parmakla kavrayınca kalın bir şekilde eline geliyorsa yağdır. bunun yanında karın kasları da çalışmadığı için kendini salmış ve dışarı doğru çıkıntı oluşturmuştur.

birayı tamamen bıraksan da diyet ve sporsuz düzelmez o karın. kondisyon ağırlıklı bir antrenman programı ve un, şeker ve tuzdan arındırılış bir diyet öneriyorum. 2-3 haftada bir alkol kaçamağı çok da sorun yaratmaz, tabiki mezeyi abartmadıkça.

spor salonunda da sana bir diyet verirler. ama tabi siyetisyene gitmek daha sağlıklı tabi..

diyetisyeni olan bir spor salonuna gidin böylece çalışmanızla uyumlu bir diyet verirler. çünkü ayrı bir diyetisyen spor salonunda harcadığınız enerjiyi ve almanız gereken protein miktarını doğru hesaplamayabilir.

sadece spor salonuna gidiebilirsin. ben diyetisyene falan gitmedim 4 ay spora gittim ve 17 kilo verdim.

yapman gereken abur cuburu kesmek, bol bol su içmek, yağlı ve şekerli gıdaları olabildiğince az tüketmek mümkünse hiç tüketmemek, ekmek yememek yesen de kepekli ekmek yemek gibi şeylere dikkat edersen rahatça kilo verirsin.

(bkz: garantili zayiflama yontemi/@compadrito)

bildiğim kadarıyla değil.

tek bir adresin yönlendirilmesini bulamadım sadece tüm mailler yönlendirilebiliyor gibi duruyor

teşekkürler

kız köpeğin olup olmadığını sormuş pampa, anlammı bu.

dipnot : karşınızdakinden nefret etmiyorsanız, "yok" diye kısa öz ve odun bir cevap vermeyin. En basiti, köpekleri sevdiğinizi, ama cinsler konusunda pek bilginiz olmadığını söyleyin. Hatta işi büyütüp bir iki köpekle ilgili konudan bahsedip (işte şöylelerdir şusunu severim vs.) muhabbeti devam ettirmeniz gerekir.

Nasıl birisi size nasılsın dediğinde iyi diyip kesip atmıyorsanız, aynı şekilde bu tip şeyleri de kesip atmayın

ordan muhabbet kurmaya çalışmış ama sende olmayınca muhabbet tıkanmış.

köpegim vardi ama yakin zamanda kaybettik kendisini, cok özlüyorum onu deseydin simdi cok yol almis olacaktin güzel kardesim. insan hayati işte böyle ufak ayrintilarla örülüyor, insanin karşisina her gün erik gibi kütür kütür bir hatun cikmiyor malum.

kıza adını sormanı, gereksiz bulup köpekten bahsederek konuyu değiştirmiş. zaten inceği için de evet demen ya da hayır demen bi muhabbeti de açmıcaktı.

olmamış erik kıvamı nasıl oluyor panpa.. anlat bize de doğruyu yanlışı ayırak

işiniz var mı diye sormalıydınız. o kollardan hart hart ısırma şansını kaçırmışsın.

utanmistir, soruyu degistirmistir genc bir kiz ise.

diger turlu seni de nazik bir bay olarak gormus kirmak istememis eger adini bahsetmediyse.

kıza adını tam olarak nasıl sordun hacı?
sormak var sormak var..

**bu arada, jackofalltrades +1

yok ya. hayvana böyle yakın davranınca, köpeğin olduğunu, alışkın olduğunu düşünmüştür. başka bir anlamı yok. yani hayır yok ama istiyorum ya da şöyle böyle gibi uzatsan da orada kalırdı muhabbet. kız iner giderdi.

köpeğin adını sormuş adam yahu. yani öyle olmalı.

(bkz: abi seviyorsan git konuş bence)

bunu biri yapacaktı :))

şaka bi yana anlamı olsa artık ne faydası var ki? inmiş gitmiş. bulabilirsen amenna

benim köpeğim sana neden yakınlık gösterdi, acaba senin de köpeğin var ve kokusu üzerine sindiği için mi? diye düşünmüştür.

sen de benim gibi sorulan sorulara net ve kısa yanıt verenlerdensin herhalde.
konuyu devam ettirmek ve yol almak için "yok ama.." ile devam etmen gerekirdi..

hatayı en başta yapmışsın sen. kızın adını değil köpeğin adını sormalıydın önce.

dostum köpeğin olsaydı kesin verirdi

var desen, "tokuşturalım mı? büyüyünce satarız parayı kırışırız" derdi.
şansına küs.

kızın adını sormuşsun anladığım kadarıyla. öyleyse diyecek bişi yok. otur sıfır.

köpek de erik gibiymiş kütür kütür.

köpegim var deseydin belki de ciftlestirmek icin bir köpek arıyodu keske bi köpeen olsaymıs ordan isi baglardın:)

kopekleri ciftlestirmek sembolunde, ciftlesmek istiyodu belki de, bak simdi bu sansi kacirdin.

o değil de sen o kızla birbirinize yazılsanız bence otobüs şoförü ikinizi de döverdi.
kız hem otobüse elinde köpekle binmiş, üstüne bide karşı cinsle yakınlaşma girişiminde bulunmuş. kaptan orta kapı'nın gözünden kaçmasa kötü olurdu.

kırpılmış oluyor bazı gereksiz utility leri. günlük kullanımda bir sorun teşkil etmez.

netbook'larda genelde windows 7 starter kurulu oluyor. odur belki. starter de bir çok özelliği kısıtlanmış ama tam netbook'lara göre bir işletim sistemi. takır takır çalışıyor.

problem yaşamak istemiyorsan kırpılmış, oynanmış değiştirilmiş windows sürümlerinden uzak dur derim. orjinal cd kalıbı bulup indirirsen sorun yaşamazsın.

saat alın bi tane şöyle güzel.

katılıyorum. pahalı bir saat havalı ve işe yarayan bir hediye olabilir:)

liseliyse ne alsan beğenmez panpa.

konulu bi film al götür

çocuğun özelliklerinden biraz bahsetseniz?

(saat güzel fikir olabilir bazı kişiler için; ama ben 18'imdeyken biri alsaydı bana "bu ne ya" deyip koyardım kenara, değişir işte...)

saat takmam. yani... mesela 10-15 filmden oluşan bir set beni manyak eder. hele bluray ise daha çok eder. gibi...

tuttuğu takımın formasını al.

eğer olma ihtimali varsa olmayan modeli seçmeye çalış.

bara icmeye götür

onu en çok mutlu edecek hediye şişme kadındır herhalde şuanda ama onu alamayacağınıza göre. en sevdiği grubun konser dvd si. ya da konser bileti(2 tane). müzikle ilgili şeyler olabilir derslerini de aksatmaz.

bizimkiler son senemde sözde beni gaza getirmek için cep telefonu almışlardı.. elinde über bi cep telefonu yoksa daha iyi (hatta mümkünse istedigi) modeli alınabilir..

saat takmayı seviyorsa o da mantıklı bi öneri gibi geldi bana..

eleman ergen sonuçta, ne alırsanız alın ama onunla birlikte alın derim ben..

umut veren hiçbişey yok valla...
uzun yola çıkıcam bu hafta, sadece onun bi kıpırtısı var... bi nebze...
(severim uzun yolu)

İş başlar, tahsilatlar başlar $$$$:)))

benim için hangi gün olduğu fark etmiyor şans eseri öğreniyorum. baya boşum bu aralar.

işe gidesim bile yok ak ya. pazartesi niye var ki?

yeni işyerimdeki ilk hafta başım, geçen hafta salı başlamıştım, oheley pazartesi sendromu yaşamıyorum diye işe giderken, kafam bir dünya sanırım hala, bardağa neskafe koyup üstüne de soğuk su ekledim, bardak ağzına kadar doldu, bu ne oldu lan böyle derken durumu farkettim, yiğitliğe bok sürdürmemek için kahveyi dökmedim. Bardağı yarısına kadar içtim ve üstüne sıcak su abandım.

Şu an bir bardak dolusu çamur içiyorum, neymiş efenim sendrom yaşamamışım, peh

babam patronum, amcam müdürüm, halam muhasebe, yetmedi kardeşim de geldi. benim için toplu iğne başı kadar bile umut ve huzur yok valla :/

kaç saat uyudum,
maaşı alınca yapacağım ödemeler,
buzdolabı alacam o,
gebze silivri arası kaç km?,
üni ne güzeldi la,
ev almak hiç mantıklı değil vs. vs.
gibi şeyleri düşünerek işe geldim.
senin yazdıklarını düşündümde,
benimkilerin hepsi ya sıkıntı ya da özlem içerikli düşünceler.
umut yok şuan.

bu hafta içinde beklediğim ama geleceğine emin olmadığım bir teklif var. umudum ona. onun haricinde berbat bir haftasonunun ardından andy'nin ölüm haberiyle sendromik pazartesi tüm gerçekliği ile karşımda.

pazartesi başlayınca cumada gelir :)

yazdı mı olacak. kasma, gelişine voleyi vur gitsin.

öncelikle, türkçe düşünmek sorununu ingilizceyi öğrendikçe ve konuştukça, aktif olarak kullandıkça aşarsınız. aktif olarak mutlaka kullanmanız gerekir, kendi kendinize dahi olsa konuşmalısınız ingilizce düşünmek için..

ingilizcede yerine göre kelimelerin yeri değişirse anlam değişir, ama kimi zaman değişmeyebilir de, bunu gramer konularını gördüğünüzde anlayacaksınız, acele etmeyin..

"did mark twain write tom sawyer?" derseniz, evet "yazdı mı" olur,fakar diğer şekilde söylemek isterseniz, bunu tonlamayla söyleceksiniz.. neyi vurgulamak istiyosanız o kelimeye vurgu yapacaksınız..

dediğim gibi, karıştırmamak için önce gramer konularını görün, ve aktif biçimde kullanın ingilizceyi, o zaman bu problemleri çözeceksiniz..

"Did Mark Twain write Tom Sawyer?"

"Mark Twain Tom Sawyer'ı yazdı mı?" veya "Tom Sawyer'ı Mark Twain mi yazdı?" olabilir. yapılan vurguya göre iki anlamı da içerir.

yukarıda bahsettiğin iki cümlenin anlamı farklı. bunu ingilizce sorarken sorulan şeyin ne olduğuna göre kurmak lazım cümleyi.

"ali gidecek miydi" cümlesinde vurgu fiilde. yani asıl sorulan şey alinin gidecek olup olmadığı. o yüzden "will ali go" gibi çevirilebilir o cümle(miydi'ye tam uymadı aslında ama onun ingilizcedeki karşılığını bilmiorm açıkcası)

"ali mi gidecekti" cümlesinde vurgu öznede. giden kişinin ali olup olmadığı soruluyor, dikkat edersen bu sorunun cevabı evet ya da hayırla başlar. ingilizce de bu tip soru cümleleri is are'lı oluyodu. o yüden bu cümleyi de öyle kurmak gerek: is the person who will go ali? ama bunu genelde düz cümle olarak söyleyip sondaki aliye vurgu yaparsan daha hoş olur. genelde öyle kullanılır çünkü. yani "the person who will go is ali?"

alt taraftaki cümlenin anlamı mark "mark twain tom sawyer'ı yazdı mı" olacak. tom sawyer'in yazarı mark twain mi şeklinde soracaksan dediğim gibi düz cümle şeklinde söyle bunu ve vurguyu sormak istediğim şeye yap. "the author of tom sawyer is mark twain?"

will ali go: ali gidecek mi?
will ali go: ali mi gidecek?

tonlamaya bağlı olarak iki anlamı da var. kimse "the author of tom sawyer is mark twain?" demez. onun yerine aynı soruyu mark twain'e vurgu yaparak sorar.

Ali gidecek miydi? Was Ali going to go? / Was Ali supposed to go? ya da geçmiş zaman içerecek şekilde çevrilir. Will Ali go? Ali gidecek mi? demektir.
Neyse asıl sorunun cevabı olay tamamen vurgularda. Hangisini sormak istiyorsan onu daha vurgulu söylüyorsun.
Ama şunu da unutma konuşma dilinde daha rahat ifadeler kullanabilirsin.
Did mark twain write Tom saywer? Mark twain wrote tom sawyer? Tom sawyer was written by tom sawyer? Was tom sawyer written by mark twain? Tom sawyer was written by mark twain, wasnt it? Mark twain wrote tom sawyer, didnt he? bunların hepsi doğru vurgularla söylemek istediğin şeyi rahatlıkla karşılar. Fakat anlam olarak çok az farklar içerir. Mesela birini yazarın kim olduğunu hiç bilmiyorsan sorarsın. Birinde biliyorsundur ama unutmuşsundur, teyid etmek için sorarsın. Birinde kitabın o yazarın olduğunu bilmiyorsundur yeni öğrenmişsindir sorarsın.gibi.
Yani kuracağın cümle vurgu ve gramer dışında soruyu hangi durumda sorduğuna göre de değişir.

İlginiz için çok çok teşekkür ederim, sağolun.

havale ise direk geçmesi lazım.

www.gsmarena.com

işlemci 412 mhz'den 600e çıkmış. ram 128 mb'tan 256 mb'a çıkmış. kamera daha iyi. hsdpa destekleme hızı 7.2 mbps'ye çıkmış. iphone 3g 16 gb'a kadarken 3gs 32 gb'a kadar var. batarya süresi artırılmış.

bunlar sanırım. 3gs daha hızlı sonuç olarak, bu önemli bir faktör.

seçim yapıyorsanız arada ikisini de kullanmış biri olarak mutlaka 3gs seçin derim.

bildiklerimi sayayım:
-3gs daha hızlı
-kamera kaydı var ve 3mp
-pusula var
-7.2 mbps'ye kadar 3g desteği var

iPhone 3G'yi kullanırken yavaş olduğu konusunda yakınman kuvvetle muhtemel.

banka kartıyla internet alışverişi yapamazsınız. kredi kartı olmak zorunda. visa electron'un bi istisnası var sanırım ama hangi koşullarda yapılıyor bilmiyorum.

bu sorun bende de vardı, bankayla görüştüm amazon ödeme yaparken kredi kartının arkasındaki 3 haneli güvenlik numarasını sormadığı için banka işleminize onay verilmemiş falan demişti ama başka bir kartla denediğimde oldu o banka herhalde birşey demiyordu bu duruma. kısacası bankayı ara durumu söyle.

(bkz: ter)

astral seyahat kısmı hareketli geçiyor sanırım :)

su kaybediyorsunuz, çok normal.

1.5 kilo terliyor olman hiç akıl karı değil. ter ile beraber muhteşem bir gaz çıkışı oluyordur geceleyin. başka mantıklı açıklaması yok :))

68 kilo asıl ağırlığın değildir.
asıl ağırlığın demek ki 66.5
gün içinde yemek yiyorsun, bir şeyler içiyorsun.
normal.

normal o. 1-2 kiloluk dalgalanmaları kilo verme olarak görmemek lazım. yağların yerli yerinde durduğuna emin olabilirsin. boşaltım ürünleridir gidenler.

ayrıca bkz. boş viteste çalıştırmak

sonuçta yaşamak için enerji tüketiyorsun..25 derecelik bir odada 8 saat 37 derece kalmak kolay mı? :)

(bkz: portal)

bi oturuşta bitirdim.

peggle

kingdom rush

dxball

build-a-lot
the island: castaway
the tiny bang story
limbo

ayrıca portal +1

bejeweled 3

(bkz: angry birds)

game of thrones'un ilk bölümünü izleyip erotizm ön planda deyip bırakmışsın. aynı şekilde true blood.

alakası yok. bi bölüm izleyip koca dizi hakkında böyle bi çıkarımı nasıl yapıyorsun?

himym, belki big bang theory

gossip girl ve house'u ben de çok severim. Her türden izlediğim diğer dizileri yazıyorum.
(bkz: misfits)
(bkz: doctor who)
(bkz: how i met your mother)
(bkz: its always sunny in philadelphia)
(bkz: merlin)
(bkz: pretty little liars)

doctor who'yu ya çok seversin ya da hiç sevmezsin zaten, bence çok özel bi dizidir. himym'i zannetmiyorum ama izlemediysen kesinlikle tavsiye ederim tam olarak istediğin gibi.

gossip girl ve house seyreden birisi olarak

fringe ve lie to me ve two and a half men seyrediyorum ayrıca.

@cro magnon bilmiyorum ilk 40 dakikada beni baglayamadigi oluyor dizilerin,o dizilerin tamami hakkinda yorum yapamam tabii sadece istedigim dizi turunun bu olmadigini soyluyorum ki arkadaslar bana yardim edebilsinler.

ya seve seve ya da..

ya da sevmeden. sevmek şart değil. ben de nefret ediyorum bize de koymuşlar.

kalın ortalı bir defter alıyorsun.
defterin sağ tarafına sevdiğin mankenlerin en güzel fotoğrafını yapıştırıyorsun.
sol tarafına matematik dersi ile ilgili notlarını alıyorsun.

not: tarafımdan yapılmıştır coğrafya dersi için.

işletmede o kadar da ağır matematik yok, herhalde en çok kullanacağın şey türevini al sıfıra eşitle ordan kesin bişey gelir

@jk mesele yapamıyor olmam değil, işime yaramayacağından emin olduğum şeyleri öğrenmek istememem.

@free zorluğu ile alakalı da bi sorunum yok.

fahri hoca geliyor matematiğe işletme 1'de. işiniz zor.

"işime yaramayacak şeyler öğreniyorum" gibi klasikleşmiş sanrıları bir kenara bırakırsanız çok daha kolay gelecektir. emin olun eğer medyum değilseniz, neyin işinize yarayıp yaramayacağını okurken bilemiyorsunuz. her bilgi değerlidir. hiç işinize yaramasa bile öğrenmek için geliştirdiğiniz metod bir gün işinize yarayacaktır.

@juninho of negüs evet.

@otonomo oldukça iyimser, teşekkürler.

önce konu çalış, sonra örnekli prolemleri çöz. kendine kurallar koy. günde 10 soru çözeceğim, günde şuraya kadar çalışacağım, şu sınavdan şunu almazsam bunu yapmayacağım gibi gibi...

matematik bir işime yaramaz diyen insanları da anlamak zor. arkadaş bu şey senin problem çözebilme kabiliyetini arttırmak için var olan bir ders.

@sndnzr problem çözebilme kabiliyeti sanırım türev-integralin ezber kurallarıyla sağlanmaz...

Matematiksel düşünme konseptini kapmak gerek zaten "saçma kuralları" ezberlemek değil. Biraz daha ayakları yere basabilen bir data analysis yapabilmek için matematiksel düşünme yetisinin gelişmesi gerekir diye düşünüyorum. Sonra işletmeciler ağlıyor, "niye endüstri mühendisleri business analyst oluyor biz dururken" diye.

Sorunun cevabına gelirsek. Öyle hadi seveyim madem demekle sevilecek iş değil pek maalesef. Yapmanız gerekiyor sadece sevmeseniz de. Derslere düzenli gitmenizi ve anlamadığınız zaman sınav zamanına bırakmadan o konuyu gözden geçirmenizi tavsiye edebilirim. Üst düzey matematik kullanacağınız alt dallara kayma niyetiniz olmadığına göre(tabi öyle çok kasıp yüksek bir not getirme kaygınız da yoksa) bence bu kadarı sınav öncesi 3-4 günlük çalışmayla yeterli olur.

işletmeye başlıyorsun artık. matematik nasıl işine yaramayacak ? en basitinden arz-talep eğrisini göreceksin ve buradan kârın maksimum olması için gereken fiyat belirmelesini türev olmadan nasıl hesaplayacaksın ? deneye deneye mi ?

soruna gelince; thomas'ın calculus'u gayet güzel kitap. aman şu formülü ezberleyeyim diyerek değil de adım adım, hazmede hazmede gidersen yararlı olacaktır. yea nasılsa formülü ezberlesem sınavı geçerim diye değil de yavaş yavaş. evet biliyorum formülü iyice ezberlesen geçersin ama nefret ede ede de ezberleyemezsin ki. orda olan her şeyin bir amacı, bir yararı var. boş beleşe uydurulmuş şeyler değil.

%99 işsizsin kanka sen bu kafayla. Boşuna okuma bence.

Bilgisayarınıza Mathematica kurun (bedava bir program değil ama mesela Microsoft Office de bedava değil, *kıps*). Öğrenmesi kolaydır, fonksiyonları, türevleri, integralleri kolayca hesaplatırsınız, grafiklerini çizdirirsiniz, görerek öğrenirsiniz.

Evet, büyük ihtimalle doğrudan bir işinize yaramayacak o matematik bilgileri, her şeyi hazır programlarla yapacaksınız. Yine de o hazır programlar da hata yapabiliyor, hatayı anlamak için az da olsa matematiksel düşünmeyi bilmek zorundasınız. Görselleştirirseniz mantığı daha kolay oturtursunuz.

öğrenci belgesiyle kart veriyorlar mı?
bildiğim kadarıyla artık öğrenciler yalnızca okul vasıtasıyla alabiliyorlar.
emin değilim ama ben en son öğrenci belgesi ile gittiğimde, okula gidip ordan başvurucaksın biz oraya göndericez demişlerdi.
sonra ben bir tanıdık vasıtasıyla aldım tabii.

akbil kalktı yerine kart gelmiş işte aynı işlevde.akbili götürdügün zaman yerine bedava kart veriyolar.duragın ordaki büfeden almıştım.

ben hiçbiriyle uğraşmadım valla okul aldı verdi bana geçen sene.

ben daha geçen gün otobüste bir afiş gördüm. akbil kaldırılmıyor. kullanmaya devam edebilirsiniz diye? hangisi doğru?

Akbil kalktı beyler, benim tam akbilim mesela geçerlilik süresi doldu diyor eylül başında para falan yükleyemiyorum. Her an yarı yolda bırakabilir.

her gelenden sonra bir miktar dusuyor ama yenisi ne zaman gelecek? ekim? kasim? aralik?

işte ben de onu soruyorum, bilgisi olan var mı diyerekten :)

türkiye fiyatları pek değişmez eski stokları tüketene kadar yenisini getirmiyorlar. yenisi gelecek birkaç ay geçecek ondan sonra elde kalan eskilerin fiyatını düşürürler.

nano 6 yeni çıktı yahu.
zaten ipod touch ve iphone varken bence nano ile fazla ilgilenmezler.
(büyük konuştum burda)
o yüzden bence o kadar düşünme.

temiz kullandıktan sonra kutusunu ve garanti belgelerini atmazsan sahibinden.com üzerinden falan tertemiz diye yağlayıp ballayıp satabilirsin.
ben hep öyle yaparım.

ipod nano almayın. 369 gün olmuş çıkalı. çok yakında update olacak, bekleyin.

kaynağımız şurası: buyersguide.macrumors.com

Update olsa ne çıkacak abi ipod sonuçta. Hangisinin şekli hoşuna gidiyorsa onu al, mesela ben 6. nesli hiç beğenmedim 5 alırdım alacak olsam.

aspartam var.kiloyu bilmem alzaymır yapıyor.

kalori içermiyor ama tatlandırıcıların sağlıklı olduğunu düşünmüyorum.

Doğrudan kilo yapıyor mu demek doğru olmaz.İçenin yapısına, hareketliliğine ve içilen şeye bağlı.Kalorisine bakın bunun için.Yalnız şu var ki, beyaz toz şeker dışındaki her türlü şeker, tatlandırıcı, kıvam arttırıcı zararlıdır.(Şeker hastalığından pankreas kanserine kadar.)

"Şeker (xxx şurubu)" ve "Şeker (glikoz)" gibi yazılar yerine yalnızca "Şeker" yazan ürünleri tüketin.

Not: Yalnızca "şeker" yazmasına rağmen yapay tatlandırıcıyı kastediyor olabilir.Üreticiyi tanımalısınız.

kalorisi olmadığı için yapmaz ama bazen aspartam kan şekerini düşürüp fazlaca acıkmana ve yemene neden olabilir...

özellikle iskenderin yanında içildiğinde hiç kilo yapmıyor. var olan yağları bile erittiği söyleniyor.

bizzat kendisi doğrudan kilo yapmıyor. dietisyenler günde 1 kutuya kadar izin verirler normalde. ama asidik içeceklerin genelinde olduğu gibi bu da (daha da fazla hatta) yağ yakımını engelleyip, yağ toplamasına yardım ediyormuş vücudun. ama bu bir duyum da olabilir... yani kilo yapan aspartam değil, asitmiş. ya da vücudun yakmasını engelleyen...
ayrıca zararlı birşey. ciddi bağımlıları var. içmemek lazım en iyisi...

tatlandırıcılar uzun vadede karaciğer ve böbreklerin anasını ağlatır. bu da şeker hastası babama doktor tavsiyesidir.

topu ilk kim kontrol ederse ona yazılır. sana yazılmaz yani.

hadi ya, ben yanlış biliyorum o zaman. rezil olduk iyi mi?

mühim bişey değil nolcak.

ola da bilir

olabilir de.

olabilir de bence doğrusu. diğeri günlük dilde uydurduğumuz bir şey sanki.

yapı olarak yanlış bir kelime öncelikle. doğrusu: olabilir de.

yapı yanlış olduğundan doğru yazım şekli yok. mantıken ola dabilir olması lazım. ama kelimenin kökü olabilmek olduğu için ek kökten sonra gelir.

ekle kökle ilgili bir şey yok burada.

bu konu tabii ki daha önce çok tartışıldı.
en son, yazı dilinde böyle bir şey yok. ille yazmak isteyen varsa, istediği gibi yazsın dedi birçok dil ustası.

ben şahsen "ola dabilir"i tercih ediyorum. çünkü "geliyor musun" kalıbına benzetiyorum.

ola dabil ir.

evet doğrusu bu.

"ola da bilir"

Bahsi geçen fiil tasviri fiildir. Tasviri filler dilimizde kurala göre birleşik yazılırlar...

Ola-bilir şeklindeki tasviri fiil...

Ol-a-bilir şeklinde tahlil edilebilir. Buradaki a eki zarf fiil ekidir. a / e, ı / i, u / ü ünlüleri temel fiille
yardımcı fiil arasında bağlayıcı bir görev görmektedirler. Bağlayıcı ünlülerinkullanılmaması durumunda fiiller arası bağ ve işlerlik sağlanamamaktadır.Bağlayıcı ünlüler sonu ünlü veya ünsüzle biten bir asıl fiile bir yardımcı fiil
eklenirken, yardımcı fiille kalıplaşmış olarak
kullanılmaktadır.

Bu tür birleşik fiillerde asıl fiile süreklilik, tezlik, yakınlık ve yeterlilik
kavramını kazandıran unsur iki fiil arasında yer alan a / e, ı / i, u / ü ünlüleri
değil asıl fiile eklenen yardımcı fiillerdir.

Bica Ercilasun'a göre yardımcı sesin semantik değil fonetik bir zorunluluğu vardır.Burada asli olarak zarf fiil olan yardımcı ses zarf fiil ekinden çok fiilleri birbirine bağlayan ve daha çok yardımcı
fiille kalıplaşmış olarak kullanılan bağlama ünlüleri olarak değerlendirilmelidir.

Bu şekilde verilen malumattan sonra şunları da eklemek yerinde olacaktır. İki fiil arasında bağ kuran bir yardımcı sesten sonra bağlaç getirilmesi ortadaki birleşikliği yok eder. Oysa olabilir şeklinde bir kullanımda... Olmak işinin bilinmesi anlamı değil,olmak işinin yeterliliği anlamı mevcuttur..

Bu anlam ancak iki kelimenin yardımcı sesle bir arada kullanılmasıyla elde edilir.Yardımcı sesten sonra araya "Olmaya-da bilir" şeklinde bağlaç getirildiği zaman bu anlam özelliği kaybolur...

*

o "da" o araya girmez. yukarıdaki arkadaşlara katılarak olabilir de diyorum. ayrıca bu soru nereden geldi aklına küçük kardeşin filan mı sordu?

nasıl bir alet olduğunu bilmiyorum, ama su ısıtılıyorsa süt de ısıtılır. yalnız süt proteinleri bozunup aletin iç kısmına yapışır, ne biliyim kaymak yapışır filan, eğer aletin içi yıkanabiliyosa bence bi sakıncası yok.

bu arada eğer evinizde varsa mikrodalga fırın süt ısıtmak için çok daha mantıklı bir araç.

mikrodalgaya sıvı koyulmaz diye biliyorum ben hem bardak çatlamaz mı?

mikrodalgaya sıvı konmaz diye bişey yok. sıvı sıçrar diye üstünü bişeyle kapatmayı öneriyorlar tabakla filan onun dışında kesinlikle öyle birşey yok.

bardağın çatlama ihtimali düşük. mikrodalga cam'a etki etmez ki, sütten cama ısı geçişi olacaktır, o da zaten sıcak sütü bardağa koyunca da olacak. fark eden birşey yok. ben katı sıvı her şeyimi mikrodalgada ısıtıyorum.

temizlemek zor olabilir

nayngag.

nayngeg diye okunması lazım galiba. ama gag derim ben öyle alışmış ağız.

dokuz gag

nayngeg

dokuz gag. like a boss. :)

dokuz geg

nayngag demekten zevk alıyorum ama nayngeg diye okuyorum çoğunlukla.

nayngAg. vurguyu büyük a'ya veriyorum, lan kalk gibi bişey oluyor.

nayn gæg

doguz gag. başka türlü okuyunca garip gelio nedense.

hiç telafuz etmedim ama nayngeg diye okurum okursam.

Dokuz gag

'dokuz gek'

3 haftalık rejimimi bozup, bütün gün çılgınca yediğim için şişen midem+karnım yüzünden uyuyamıyorum. kendimi resmen davul gibi hissediyorum :/

ben the notebook'u izliyordum, laptop'ın şarzı bitti prize taktım film arası verdim. arada bi de duyuru yapıştırdım üste^^

connectedda takılıyorum canım sıkılınca film izlicem.. uyku problemim var. haberlere bakıyorum, sözlüğü okuyorum, twitter açık, filmadami.com dan filmlere bakıyorum vs. vs

neden sordunuz ?

taken diye bir film izledim. kızını dövmeyen dizini dövermiş. şimdi de dragon age 2 de kaldığım yerden devam edeceğim.

@uykusuz her gece;
sadece merak ve can sıkıntısı :)

uyumaya gecis aniyla aram pek iyi degil. surekli sirayarak uyaniyorum. o yuzden yikilana kadar ayakta kaliyorum.

ekşide gördüğüm seks içerikli başlıklardan ve yönlendirmelerden ötürü bir kıpırdanma oldu, kadınlar için porno aradım taradım, dileğime göre bişey bulamadım, kapattım. sorduğu soruya cevap bekliyorum ama gelmemiş.

@cucu: x-art ve hegre-art'a göz atın. bence tatlı yapımlar var.

okulların açılmasına az kala bilgisayardaki dizi stoğumu eritmeye çalışıyorum.ardı ardına diz izliyorum arada da facebook ve duyuruya bakıyorum.

kafam bozuk aylardır böyle uykusuzum. bira içip film izliyorum tek başıma...

online naruto izleme çalışıyorum yavaş doluyor dolana kadar duyuru-ekşi okuyorum
bu arada benimde karnım şiş çok kötü durumdayım izlediğim şeye odaklanamıyorum

Evdeki tek alkol rakıymış, rakı eşliğinde dizi izliyorum.

merak

tez yazıyorum, saat çok hızlı ilerliyor, arada fenalık gelince buraya girip bakıyorum, o da olmadı sözlüğe giriyorum, tezime döndüm.

tez yazıyorum yazdıkça da uzuyor

son teknolojiyle her hareketini takip ediyorum burdan çünkü.onun için.

Chivas

youtube'tan müzik dinliyorum. bi yandan telefona şarkı atıyorum. öte yandan sözlüğe bakıyorum. bi yandan da duyuruya cevap yazıyorum.

sesli kitap indiriyorum indirme bitince dinleyip zıbarmayı planlıyorum

Insomniac değiliz uyku düzenmiz bozuk.

tam uyuyacaktım, birine dert anlatmak zorunda kaldım.

yattım geri kalktım, uyuyamıyorum çünkü heyecanlıyım. bir çok güzel plan yaptım onu hayal edip heyecanlanıyorum ve uyuyamıyorum.

volfied oyununu çalıştırıp nostalji yapmaya çalışıyorum. bir dosbox açamadım.

duyuru başlığına cevap vermek isteği doğdu içime:

niye uyuyalım?

özellikle ağır işsizsek :)

youtube dan louis theroux belgesellerini izliyorum.
birkac gundur uyuyamiyorum geceleri

uyumak istemiyorum. bu yüzden sınırlarım elverdiğince ayaktayım.

I7 al, farka degrr. I5 i assa yukari ikiye katlar

ısınma farkı olmaz, i5 750 almanı tavsiye ederim çok profesyonel değilsen ve i7 ile arasındaki fark sayısal değerle ölçülmez.İkiye falan katlamaz yani.

verdiğin iki örnek de 32 nanometre teknolojili ikinci nesil işlemciler sandybridge kullanan. fiyatına göre iyi aletler. ikisi arasında çok bir performans farkı görmezsin genel kullanımda. ama farkı karşılayabiliyorsan i7yi tercih et derim.

www.facebook.com bu nedir ya, şişirme bir fanlık söz konusu bence..

edit: oha lan adam bi de site yaptırmış www.tunahanbayraktar.com o değil de bi de böyle insanlar hayatta bir şekilde başarılı oluyorlar, hep dört ayak üstüne düşüyorlar, nedeni kendine aşırı güven olmalı..

ver benim elime profesyonel bi dslr ben de çekerim bunları.

www.facebook.com

bunları çekmek için fotoğrafçı olmaya filan gerek yok. başlangıç seviyesinde photoshop biliyor bir de bu arkadaş.

bunları amatör makineyle bile çekersin. özeelikle son zamanlarda eline (d)slr makine alan kendini fotoğrafçı sanıyo çevresin de malsa ne sanattan ne de fotoğraftan anlıyosa onlar da kendilerine fan sayfası açıyolar böyle. deli oluyorum bu adamlara googlea yazsan zilyon tane çıkıcak resimlerin bi kopyasını amatör ruhla çekip bişi yapmış sanıyolar kendilerini. yaratıcılık yok farklı bi bakış açısı yok bişey yok sadece basit kopyalardan ibaretler.
baya da dertliymişim :)

evet, demek ki kötüymüş gerçekten...

bende fotoğrafla ilgileniyorum, yıllardır amatör olarak ilgileniyorum bununla diyerekten nitelendiriyorum oalyı, hiç fan sayfam vs de yok, ama benim fotoğraflar bu ve türevi arkadaşlara nazaran bayağı bir pro olmuş...

artık bu tarz "fotoğrafçı" arkadaşları gördükçe kendimden şüphe eder olmaya başlamıştım...

yeni yeni başladığım, utana sıkıla bir şeyler deneyerek kendimi geliştirmeye çalıştığım fotoğraftan tiksinicem yakında. photography'nize sçym demek istiyorum bunlara.

sevgili kardeşim bana sorarsan fotoğraflar vasat bile değil ama bunun gibi çok herif var. fotokritik denen saçmalığı gez istersen biraz. herkes isminin sonuna photography ekleyip bir anda profesyonel fotoğrafçı oluyor. internet sitesi yapmış bi de allaam ya. ay-moon diye de bir kategori var. valla süper.

edit: bu arada adam gitmiş hayvanat bahçesine, kafesteki maymunu çekmiş, akvaryumdaki balığı çekmiş koymuş internet sitesine. gören de amazona gidip orda çekmiş sanır piranayı.

@henry gale; fk felaketini biliyorum, günün fotoğrafları zırvalarına çok gülmüşümdür zamanında :), ve bu hayvanat bahçesi olayını aynen ben de aklımdan geçirmiştim, bari kafesler, cam vs görünmese de tamam işte hayvan desek

@jackofalltrades; senin verdiğin linkteki gerçekten çok fena, şaka bile olabilir!

korler sagirlar birbirini agirlar

yahu bu nedir ya, ulan eline dslr alan fotoğrafçı geçiniyor iyi mi, şaka olsa keşke.. bir de adamlar işlerini ciddiyetle yürütüyorlar anladığım kadarıyla, yani öyle sanıyorlar. acaba beğendiği fotoğrafçılar kimler merak ettim..

dayanamayıp yazdım elemanın duvarına ne iş bu diye. garanti siler de en azından okuyup bozulsa.

bi ucundan tutsanız?
www.facebook.com

eryaman sakin emekli mekanı. 11 buçuk 12'den sonra açık tekel bile bulamazsınız. çok öğrenci var ama buralarda dışarda takılınmaz. evde kös kös oturmak için birebir. çevre genel olarak güzel sakin yeşillikli falan. çok fazla olay olmuyor buralarda güvenli sayılır. sebeplerinizi bilemeyeceğim ama ben olsam eryaman'ı tercih etmezdim.

beytepe otobüslerinin güzergahına yakın yerlerden ev bakın. güzergahını tam olarak bilmediğim için yorum yapamıyorum ama 3-4. etapların arasından geçiyor onu biliyorum.

kız ogrenci evi için uygun . 1. etap 2 .etap yakındır . 541 ego ve paralı otobusu ( numaraları aynı) hacettepeye giden otobüsler . kızılaydan sonra ot gibi gelecegi dogru :D sakin yer ama sonuçta . 11buçuk 12den sonra tekel bulmak zor demiş cro magnon fakat bulmanız mümkün :)

eryaman - beytepe arası sabah gidiş akşamüstü dönüş olmak üzere 1'er otobüs var. onun dışında eskişehir yolundan geçen her otobüs sizi beytepe köprüsüne atar.

merkeze uzak kalırsınız, okula da yakın sayılmaz, yani ucuzluğu ve sakinliği dışında bir öğrencinin seçmesi için bir sebep yok bence. son otobüs mevzusu da cabası. eğer sıkıntı para ise, eryaman kadar olmasa da nispeten ucuz yerler bulabilirsiniz (kurtuluş vb.). eğer ümitköy tarafından tutarsanız okula çok rahat gider gelirsiniz, geneli pahalı sayılır ancak ucuz siteler var. ancak hem okula tek vasıta gitmek, hem merkeze yakın olmak, hem de kızılay'daki kiralara yakın kiralara sahip olmak açısından benim tavsiyem anıttepe tarafı.

saat 11-12 den sonra hayat biter diyenlerin dz club dan haberi yok :)

gelin istediğiniz gibi yaşayın sıkıntı olmaz ;)

nere bu dz club? tarif edin de öğrenelim bari.

2.etap eryaman lisesi var ya , oradan göksuya dogru giderken .tansaş var ya orada

Eryaman'ı, Eryaman'da yaşayanlara sorun derim. Yaşamayana sorarsanız, haliyle yaşamamış insan gibi cevap verirler.

Bir de; Kızılay'da gübre mi var demeden geçemeyeceğim... Bar mı görmediniz, yoksa kafe mi? Gümbet'e gidin, bir daha ihtiyaç hissetmezsiniz. Kızılay'ın 3-5 bardan, kafeden başka bir numarası yok, ondan soruyorum :)

Neyse, dileyen olursa gelsin, çayımızı içsin. Eryaman'ı falan konuşuruz.

flash playeri güncelleyin ve farklı bi tarayıcıda deneyin.

bir sitede şöyle bir çözüm buldum bilmem işinize yarar mı, bir deneyin:

YouTube Girin Herhangi Bir Video Acınız..

Video Sağ Tıklayın AYARLAR

Ekrana Gelen Adobe Flash Player Ayarları Başılıgındaki Pencerede

Ekran (Monütor Simgesi Var) Tıklayın

Donanım Hızlandırma Özelliğini Etkinleştir Yazıcak Ve Kutucuğu Tıklayıp Boş Bırakın.
Artık Video İzlerken Sorunuz Çözülmüştür.

Bu Hatayı Bugün Almassınız Ama Yarın Almamak İçin Tüm İnternet Cafeci Arkadaşlarımın Donanım Hızlandırma Özelliğini Etkinleştir i Devre Dışı Bırakmasını Öneririm.


ek olarak: flash player güncellemesiyle çözüldüğünü belirtiyorlar.

şurada da microsoft bir çözüm sunmuş okumaya üşendim, hotfix varmış: support.microsoft.com

@gozyakansakiz: flash player'ım güncel. bütün tarayıcılarda aynı problemi yaşıyorum

@cro magnon: daha videonun bulunduğu sayfayı açar açmaz bilgisayar kilitleniyor o yüzden sağ tıklayamıyorum. hotfix uyguladım malesef sonuç aynı.

ikisi beraber mi ayrı ayrı mı?
kol saati kullanmadan yaşayamayan ölsün zaten.

kol saati kullanmadan yaşayan çok da saate bakmadan yaşayan bi tanıdığım henüz yok benim. herkes telefonadn bakıyo saate. hatta çevremde saat takan özellikle erkek arkadaşım nerdeyse hiç yok. kızlar bolca takıyo ama

ben senelerdir kol saati kullanmıyorum. bu aralar aklımı çeldiler bi tane almayı düşünüyorum ama. bi sınavda ihtiyaç oldu zor durumda kaldım.

telefondan bakıyorum ama tabi.

bencede cep telefonları öldürdü kol saatini

ciddi anlamda yalnızsan yani kimsen yoksa mümkün olabilir ancak, kalan herkesin yetişmesi gereken bir yeri vardır .

kol saati çok fazla kullanmıyorum ama saate bakıyorum.

kendimi bildiğimden beri kol saati nedir bilmem. muhtemelen kolumda takılı olsa da onu kullanmayacağımdır. evde de tek saat telefondadır, yalnız da yaşıyorum. telefon kullanmayı da sevmediğimi düşününce sanırım ben böyle yaşıyormuşum, evet.

Saatle alakası olmayan adamım. Fakat hiç geç kalmam, erken gitmem. Saate baktıktan bir saniye sonra saati unuttuğum için umurumda bile olmaz saat. Randevularımı da belirgin zaman dilimlerine (öğle yemeği, iş çıkışı, "giyinip çıkıyorum evden, otobüsle geleceğim, ayarla") göre ayarlarım, şahane yaşarım.

ikisi de var bende... cep telefonu da kullanmıyorum.

ben yapıyorum cep telefonumun saatiyle idare ediyorum

gezerken saate ihtiyaç duymuyorum, güneşin ne zaman batacağı etkiliyordu sadece, onuda güneşe bakarak öğreniyordum.

yıllardır yapıyorum. günün herhangi bir zamanı, en fazla 10 dk. yanılmayla saat tahmin etme yeteneği kazandım bu sayede.

aklına gelen bişey varsa takılalım :)

huzurevine falan ziyarete gidin

sağım solum yok bayadır ..

buyrun beraber işe gidelim.

two and a half men izle hehe. bi de yemek ye. yapması biraz zaman alacak bir şeyler yap. mesela benim için makarna bile o kategoriye dahil, 10 dakika uzun bi süre. işte ne bileyim ye, dizi izle, sözlükte bazı başlıklara takıl. geçiyor zaman. ne bileyim yapılmış en aptalca dalgınlık, bir üniversitede yaşanabilecek en dumur olaylar, türkçe altyazı bombaları... bu tarz başlıklarda çok ama çok güzel entryler olur genelde. hiç değilse 9gag'a bak.

p90x? :)

yaptım da geldim :)

yoksa yeniden bir zirve mi yapsak :) 3e :) :)

üniversitelerin açılmasını bekliyorum ya çok katılım olmaz galiba şu anda :)

class harici bi detayları yok.

telefon icin class 6 ve ustunu al. 32g icin zaten tr de class8 ve class10 yok iyi markaların.

sandisk ya da kingston al.

galaxy s2`de class 4 kullanıyorum bir sıkıntı yaşamadım. "class 10 neden almadım" dedirtecek hiç bir durumla karşılaşmadım. arada ki fiyat farkı çok olduğundan class 10 şimdilik gereksiz.

dealextreme.den class 6 filan alabilirsin ben öyle yaptım.

Sana kazık atmamış ki avea. Öyle bişey vaadetti mi?
Neyse, turkcell'e geç panpa. Vodafone tırt.

@matilda uyarması gerekiyordu

kampanya kuralları açıkken nasıl kazık oluyor ? beleşleri alırken kral alamadınmı kazık. bırakın yahu şu mantıgı

türükzelden uzak dur.
en güzeli vodafone.

kazık değilki o 2 saati vermeyebilirdi de onu da düşün bence avea iyidir sadece yükleme tarihlerini not et telefonuna bu kadar zor değilki

önce aveadaydım. asaplarımı iyice bozduktan sonra turkcell'e geçtim. 1 sene turkcell kullandım. 35 lira sabit fatura ödedim 300 dakka 3000 mesaj için. iyiydi hoştu ama pek ucuz sayılmaz. en son vodafone'a geçtim. 25 liraya 500 dakka 5000 mesaj veriyor her yöne. mis. babalar gibi kullanıyorum bir aydır, çekmeme sıkıntım olmadı. büyükşehirdeyim ama. bir de 3gli bir telefon sahibiyseniz sınırsız paketi var çok mantıklı bence.