primal fear

kaliteli filmler bir sekilde biliniyor =) az bilindik kalmiyorlar. ustune bir de surpriz olarak niteleyecek hale geliyorsak zaten asiyorlar olayi.

surprizine cok takilmadan birkac tane siralayayim belki tuttururum:

- cakal (2010)
- sun taam (2007)
- loft (2008) - yonetmeni Erik Van Looy olani
- Kekexili
- Yeonghwanun Yeonghwada (2008)

daha bilindiklerden:
- Welcome to Dongmakgol (2005)
- nothing but the truth (2008)
- the dead girl (2008)
- All Good Things (2010)
- pour elle (2008) <- the next three days'in orijinali
- abre los ojos <- vanilla sky'in orijinali

employee of the month
cok ustun kaliteli degil, ama surprizli ("twist ending" araması, istediginiz yere goturecektir)

oldboy.

www.imdb.com

nueve reinas (2000)
matchstick men (2003)

chinatown'u yeni izledim, sanırım çok az bilindik değil ama sonu gayet beklenmedik oldu, en azından benim açımdan..

the man from earth

he was a quiet man.

mr. nobody

selroma var,
www.selroma.com
mertcanlar gıda diye bir yerden alıyoruz, yani onlar getiriyor.

anadolu hisarı migrosta var.

olur, ama parayı o gün yatırmış olduğunuz görünecek sonuçta, konsolosluk da salak değil bence... dökümde uzun süre hareket yok, vize almaya yakın para yatmış, paranın yattığı gün döküm alınmış.. ben olsam yemem...

bende bir kaç gun önce yatırmıştım hollanda vizesi için çekmedim kendi paramdı ama bi sorun çıkmadı

Çok insan o taktiği kullanıyor. Uzun zamandır kullandığın ve nakit giriş-çıkışı olan bir hesapsa (maaş hesabı gibi) sorun yaşanmıyor (en azından benim tanıdıklar).

3 aylik gecmis istiyorlarsa olmaz. bana kalirsa kredi cek geri yatir masraf odersin biraz.

İngiltere büyük elçiliği bir şekilde o bilgiye ulaşıyor. Bir arkdaş öyle yapıp red almıştı. Nasıl olduysa demişler adama yatırıp hemenm çekmişsiniz diye."

Yunanistan 6 aylık geriye dönük hareketleri görmek istiyor.

böyle durumlarda bazen banka geçmişe dair alacaklarını tahsil edebiliyor. hesap işletim ücreti gibi. eğer bir kaç senedir yatırmıyorsanız 150-200 gidebilir bilginize.

bazı konsolosluklar geriye dönük döküm istiyorlar tam da bu sebeple.

Aynı yemekleri vermeye devam edin, alışacaktır.

inek sütünü sulandırıp ver daha küçücük hayvan daha önce mama yememiş bile olabilir, alışır zamanlar.

40 günlükse sütten kesilmiş midir ki o acaba?

kuru mamalarla başlayın. önüne koyup yemezse çekme işi mantıklı ama çok da abartmayın. hayvan daha henüz hiç mama yememiş bile olabilir, ne olduğunu anlayamamış olabilir. hayvana yakın olan birisi, hayvanın sevdiği birisi mesela hayvanın mama kabına ağilerek ağzıyla mamayı alsın, yesin. bir ihtimal bağlantıyı kurabilir o zaman.

mamaya alıştırmak zor, mamayı değiştirmek daha zor. o yüzden en baştan güzel, kaliteli bir mama ile başlayın, hep onunla gidin...

kefir içirin, çok faydalıdır, anne sütü az almış o, en az 2 ay annede kalması lazım aslında.
ama ben, doğduğu gün anneden alınıp 16 günlükken sokağa atılmış bir köpek büyüttüm, hayatında anne sütü görmemiş..kefirle adam ettim, şimdi canavar gibi.

www.youtube.com

misal
www.youtube.com

beirut dinle şarkılarından seçebilirsin. denendi %100 işe yarıyor.
yada şöyle bişi deneyebilirsin www.youtube.com

Dogs Die In Hot Cars - Godhopping www.youtube.com
They Might be Giants - Withered Hope www.youtube.com
Stephen Malkmus - Baby C'Mon www.youtube.com

www.youtube.com

gece boyu siki siki baba dinledim beirut'tan :)
beirut onceden de dınlerdım ama hıc gormemıstım siki siki baba caldıklarını.

www.youtube.com

ben mutluyken hair'in soundtrack'i "let the sunshine"ı dinlerim. (ya da onu dinlediğimde kendimi mutlu hissederim, bilmiyorum)

orjinal versiyonunu ama...

1 ay önce buydu www.youtube.com
şimdi bu www.youtube.com

www.youtube.com

bir hafta önce buydu, bugünü de editlerim kısa sürede.
edit: ben bu şarkıyla nasıl mutlu olmuşum yahu? benim mutluluk anında kafam güzelleşiyor olsa gerek. bütün gün şarkıyıda söyledim üstelik 'i can see you burning with desire for a kiss..' tövbeler olsun

bugün: www.youtube.com (en azından stresimi gideriyor.)

alakalı olur mu bilmiyorum ama "şartlı tehdit"in cezası daha yüksek diye biliyorum.
yani doğrudan "şöyle böyle yaparım"a verilen ceza her ne ise, "şunu bunu yapmazsan/yaparsan, şöyle böyle yaparım"a verilen ceza daha yüksek-galiba.

polo, lacoste

beyoğlu iş merkezi var. jack jones var, mudo var. e herkes yapıyor nihayetinde.

@free bird, polo yaka diil de bisiklet yaka da var mı onlarda?
@fenerliyim ama delgado, outlet falan mı orası, neden orayı tarif ettin?

mudo'da da var

mudo'nun internet sitesini takip edin, bazen 4.95 - 7.95 aralığına kadar düşüyor, her renk. hem de kumaşları kaliteli.
kazaklar da var kış için.
mesela, beğenip gördükçe, "takip ettikleriniz" (ya da beğendikleriniz) diye bir sepet var, atın oraya, kimi özel günlerde ücretsiz nakliye diyorlar bir de. o zaman oradan alıp alıp verin sipariş, mis gibi.
ben eşime hep oradan topluyorum.

fred perry

lacoste+1

beyoğlu iş merkezi, istiklal cadesi üzerinde. her kafa markanın ihraç fazlaları satılıyor.

polo yaka tshirtlerimi us polo, gap,benettondan alıyorum çokda memnunum. H&Mden aldığım polo yakanın rengi çok hızlı attı H&M 29 tl civarında diğerleri 49-69 arasında bir fiyat aralığında ama özellikle siyah rnklerde biraz daha kaliteliyi tercih etmekte fayda var. yuvarlak yakalarda farketmez.

Lacoste var esas ama gidipte bir tshirte 24234 tl vermem şahsen.

lescon

oha zara pull&bear, polo, lacoste. markalara bak.. 1.kalite pamuklu tişörtün seri üretimde maliyeti 2.5 lira bile değilken minicik bir timsah amblemine para yığmak istemiyorsan; c&a var abi. mis gibi tişörtler 9-15 lira arası değişen fiyatlara. lcw, sevenhill vs gibi dandik de değil.

doncu kilotcu çorapçı mazalarından
evet fakirim.

foto yok. gönder bi bakem?

ben üzerinde etiketten bulaşmış mürekkep lekesi olan bir cdyi cif ile (gerçek cif ama) temizledim çizmeden ve kurtardım. cif gerçekten çizmiyor. bence onunla dene.

Ben olay ilk olduğunda arkadaşlarımı dinleyip ıslak bir beze sürtüp epey temizledim ama bu kısım kaldı, sonradan bir bulaşayım der mi diye endişe ediyorum, detaycı, titiz ve takıntılıyım bu konuda.

karbonatlı suya batırılmış bez belki işe yarayabilir. ya da kuru bi kumaşla dene önce leke kumaşa geçiyor mu diye

yakınlarda mcdonalds veya burger king varsa onlara git ve de ki "ızgara temizleyicinizden yarım çay bardağı alabilir miyim?" de. hatta ütüyü de götür. sakin saatleri ise senin için temizlerler bile. temizlemezler ama verirlerse eve git balkonda ütüyü ısıt (bahçede daha doğrusu. sen zemin kattaydın di mi?)
sonra üstüne mümkünse sprey ile sık. sıktığında cas cos edecek. ama oradaki yanıkları yumuşayacak. hatta uygun bir şey ise kendiliğinden eriyip akacak. değilse de yumuşadığı için basit bir yeşil bulaşık süngeri ile "çok ovmadan çizmeden" bile silerek temizlersin. sonra tabi güzelce durula ve sil. (adı da sanırım gr idi)

Merhaba,
valide hanımın dediğine göre ütü falan gibi şeyleri satan yerlerde tüp içinde bir macun oluyormuş ütüdeki yanığı çıkartmak için ama daha fazla ayrıntı veremedi veya gözden çıkarılmış bir çaput bezine ısıtıp sürtme dedi ama sanırım onu zaten yapmışsın.

"ütü temizleme mumu" diye ararsanız bulursunuz
ben az önce kısa bir arayınca binbir tane çıktı.
buyrun biri:
www.konfeksiyonparca.com

iyidir kötüdür diyemem, ama birsürüsü arasından seçebilirsiniz.

Sonucu bildiriyorum, e hiçbirini yaptım, terziye gitmem gerekiyordu, ütüyü de götürdüm, yaptıklarımı anlattım, zımpara ile temizledi, eve gelip sirkeli su ile sildim, altı mimmis görünüyor,çizilmiş de durmuyor, zaten esas lekeleri çıkarmıştım ya o zaman da bu kaldı aman da en sevdiğim şeye geçer Murphy diye bir unsur var deyü sorduydum, hepinize çok teşkkür ederim. Yine olmamış lan bu dersem bu yönetemleri deneyeceğim.

Ehtenir bir motosikletci geyigi.
www.ikiteker.org

şerrefsizim aklıma gelmişti,
diyorum nerden hatırlıyorum..

uuuu beybi

ehtenir öyle ulu orta anlatılmaz yaşanır.
bende vardı ama arkadaşa lazım oldu o yüzden ona vermek durumunda kaldım. türkiyeye geri dönünce veririm sende kullanırsın : )

@kumdan kale aslında çok iyi olur, hiç biyerde de bulamıyorum açıkçası.
festivallerde çok işime yarıycak, sağolasın..

@bakgene
tabiki ne demek, arkadaş gelir gelmez sana kargolarım, zaten ufakcık bişi : )

alafortanfoni askeriyeden çıkıp terhis olunca gerçek hayatta ehtenir olur.

(kaçınızın babası alafortanfoni'ye bizzat şahit olduğunu iddia ediyor bu arada? neyse ki internet var da, artık ak foni kara foni belli oluyor)

@cedilla sen de haklısın be kardeş, anlamıyorum ki nasıl bir toplum olduk böyle..
yani bu durumda hiç bişey söyleyemeyeceğim, buna sadece eh denir yani.

edirne, iğneada, dupnisa mağarası, yine karadeniz kıyısında serves koyu, kastro çanakkaleye gidersen gelibolu tarafında güneyli, kömür limanı, kabatepe orman kampı, gelibolu şehir merkezi. şarköy ve mürefteye şarap için uğra fabrikaların tadım gezilerine katıl ayrıca şarköyün denizide süperdir. enez erikli taraflarıda fena değildir deniz olarak dalışa merakın varsa haftasonları bir sürü dalış okulu oluyor birisine takılırsın.

ciğer sakın yeme. hem çok para hemde bi tadı yok iskenderi tercih ederim

Edirne ciğer her ciğercide yenmez, fiyatı da zaten 8-10 liradır, damak tadına hitap etmeyebilir ama denemek gerek...

tekirdağ- köfte için özcanlar
bir de gitmişken rakoczi müzesini gezebilirsiniz.

ya usta çok kazandırmıyor o. faiz oranı kaçsa yıl sonunda hesabına o kadar ekleniyor. şimdi bakmadım ama yüzde 10 diyelim sene sonunda paran 5500 oluyor.

Borsa ve döviz seçeneklerin var malum.

Ama:

5000 TL ise kendine yatırım yap.

Bir kursa git, yurtdışına çık, yapmadığın bir şey yap. Derdin paraysa bir gün para olarak da döner merak etme.

yılsonu eklemiyor.
günden güne.
her gün para ekliyor 3-beş.
arada yatırmanıza ya da çekmenize de imkan var.
isterseniz her gün 3-5 yatırın, isterseniz her gün 3-5 çekin
her gün, kalan bakiyeye faiz işlemeye devam ediyor.

Çeviri yapacak kadar iyi ingilizce bilen biri evinde ingilizce özel dersi verebilir.1.5 saatlik bir ders konsantrasyon sorunu yaratmaz heralde.

hiçbir şey bilmediğini varsayarak yazıyorum.
halk eğitim merkezlerinin kurslarına giderek el becerisi konusunda kendini geliştirebilir, sonra da butik çalışabilir. fikir vermesi açısından bir örnek: ecoshandmade.com

evde yemek yapabilir; çalışanlara ya da doğum günü vb. zamanlarda evlerde yenmek üzere kurabiyeler, börekler vs. hatta ev yakınlarında hanımların işlettiği böyle siparişle çalışan yerler varsa onlarla irtibata geçerek sipariş başına ücret karşılığı bu işi yapabilir.

çevirilerini sesli kayıt cihazına okuyanlar için tapaj yapabilir.

anlattiginiz kriterler uzerinden konusmak gerekirse; internet uzerinden pazarlama gayet uygun gibi geldi bana esasen.

maas anlaminda satis uzerinden komisyon verildiginden dolayi, bu gibi bir isi yapmak ofise gitmeye/gelmeye falan da ihtiyac yok.

hatta calismakta oldugum sirkette de bu tip bir ihtiyac soz konusu. ilginizi cekerse, sozlukten ya da buradan ulasabilirsiniz. (is arama ilani degil demissiniz gerci ama, durumu belirtmek icin yazayim dedim)

Ben odayı karartan renkleri sevmiyorum, insanın içine huzur veren renkleri seviyorum...

Ama sadece film izlemek için bir odan oalcak, orası iç boğucu, odayı karartan bi renk olabilir.

Birde etrafta tanıdık bi iç mimar varsa, LCD televizyonun arkasını örme, tuğla duvar yaptırın, sadece bir kısmını...evi çok farklı ve şahane gösteriyor gerçekten...

Birde bu linke bakabilirsin;
www.kendieviniyarat.com

su an "kese kagidi" rengi tum ev.
oyleymiş adı.
en çok sarıda mutlu oluyorum.

bizim duvarlar beyaz sanırım. açık maviyi severim. şunun gibi:
www.roverhomes.com

nefti yeşil bugün boyucam hatta

koçtaşta renk bıdısından seçiyorsun istediğin rengi.makinesi var 2-3 dk da karıştırıp veriyorlar hemen.marshall marka olanlar sanırım

salon lila, benim odam gül kurusu, mutfak ve kardeşimin odası turuncu ile sarısı arası bir renk. mobilyalarla uyumlu olunca çok tatlı oldular bence.

Günün birinde kendi evim olursa tüm evin duvarlarını siyaha boyamayı düşünüyorum.

annemin evindeki odam turuncu... gayet guzel oluyor, aydınlık, parlak, insanın ici acılıyor.

kendi evimdeki kırık beyaz gibi, değiştirmeye izin yok.

odam açık kahverengi ama hep şarap rengi bir kırmızı istemişimdir. boyamaya cesaret edemiyorum.

kirada oturuyorum. bütün evi şampanya rengine boyamışlar. kesekağıdı ya da limon küfü tercih ederim ben. gerçi boyadan ziyade çok şahane duvar kağıtları var. kendi evime duvar kağıdı yaptırırım.

Işık alan bir oldam olsa, karşılıklı duvarları koyu kırmızı ve koyu yeşile boyamak isterdim. Çook güzel oluyor o.

filli boya kese kağıdı rengin adı.

daha fazla ışık alıyor olsaydı siyah beyaz dikine çizgili duvar kağıdı isterdim.

artı servis

www.ipadservis.net

nasıl almıştınız? bazı kredi kartlarının sigortası olabiliyor, kardeşimin başına gelmişti, öyle değiştirtti.

Hacı ben önce kitap okuma alışkanlığına ve zevkine sonra da müzik zevkine bakarım. Star Wars izlememişse de olur. Şaka lan şaka, Star Wars izlememiş insan mı olur, heh.

P.S: Erkeğim ben.

kişilik ve düşünce yapısı uymazsa gerisinin bi onemi yok

o anki boşluk durumuna verilir öncelik. çok boşsan ve çok canın sıkılıyorsa saydıklarından hiçbiri olmasa da olur.

1. Tip
2. Konuşması
3. Ailesi çevresi
4. Kişiliği ortak noktalar düşünce yapısı vs.
* Çok zengin olanlar beni iter. Baştan ayağa marka,son model araba vb. şeyler kişiliği gölgeliyor.

nefes alsın yeter

günümüzde tip daha etkili bence. bak dün gece bi bayan duyuru açmıştı; sevgilisi olan bi çocukla yatmış, sonradan çocuk duygusala mı ne bağlamış, buna şiirler yazıyormuş falan. şiir yazmak ne demek lan? işte böyle ortaokul zihniyetindeki adamlar 2-3 kızı birden götürürken, diğer taraftan sanat, spor, siyaset vs. gibi alanlardaki görüşleriyle eline su dökülmeyecek nice adamlar sırf tipten kaybettikleri için ellerini s..mek zorunda kalıyorlar.

kendi çevremden örnek vereyim; bi arkadaşım var, çuval giyse yakışır yani, o derece yakışıklı. otobüsten bile kız kaldırmışlığı var elemanın ama gel gör ki kafa boş. basit bi örnek vermek gerekirse sözlüğün ne olduğunu bile bilmez mesela, öyle dünyadan haberi olmayan bi çocuk işte. işsiz güçsüz, her gece esrar, o kız senin bu kız benim dolaşıyor ortalıklarda. şerefsizinde önde gideni yani, aklı fikri hep orada. muhabbet ederken sürekli abartarak ve yalanlarla konuşur hatta. sırf bu huyunu bildiğim için bununla konuşurken tartışmaya bile girmem, ne desem anlamayacak çünkü. palavra sıkan adama ne diye laf anlatayım, konuşsun dursun derim içimden.

diğer taraftan en kral üniversitelerin birini bırakıp diğerine giren bi başka arkadaşım var. her konuda söyleyecek bi iki çift lafı vardır yani. gündemi takip eder, sosyal ortamlara takılır vs. üstüne üstlük bi müzik kulağı var adamda, tutar dediği şarkı&şarkıcı patlıyo. bununla tartışırkende konu konuyu açar, dallanır budaklanır ve birbirimize pek belli etmesekte her tartışmamızda ya o benden bir şeyler kazanır ya da ben ondan. gel gelelim bu adamın tek derdide manita yapamaması, tipten kaybediyor çünkü. her şeyi var, kız arkadaşı yok. pırlanta gibide kalbi var yani, ben eminim bi kız arkadaşı olursa ona yamuk yapmayacağına. ama yok işte, kısmetim kapalı diye dolaşıyor ortalıklarda. bütün kızlar en iyi arkadaşı, sevgili olmak isteyen yok ama içlerinden. hayatında bi defa mı ne çıkmış birisiyle, oda nasıl olmuş kendisi bile şaşırıyor.

demek istediğim ben zannetmiyorum yani kızların önceliği düşünce yapısına ya da kişiliğe verdiğine. hea bu ne kadar doğru ne kadar yanlış onlara kalmış artık o, biz bilemeyiz yani onu. ama birlikte olacağın adamın öncelikle tipine bakmak, ay ne kadar yakışıklı diyerek ölüp bitmek, kişiliğini ya da düşünce yapısını sonradan görmek bence biraz saçma. gerçi kızların kafa bizimkinden farklı, o nedenle pek kurcalamamak lazım bu durumu çünkü boşuna olur kurcalamak.

ilk buluşmada anlaşılır bu. muhabbete yedire yedire, star wars izledin mi? denir. kurban hayır diyorsa, biran bitince kalkalım mı denir ve her şey orada netleşir.
ha bir de kızı erkeği yok bu işin, herkesin öncelikleri farklıdır.

Benim önceliğim vermesi.

Veriyorsa sevgili oluyorum, sonra sıkılıyorum bırakıyorum.

anladığım kadarıyla biz tipsizlikten kaybediyormuşuz. canınız sağolsun kızlar

benim önceliğim hep:
1. adamın kafasının çalışması,
2. o çalışan kafayı iyi bir şekilde doldurmuş olması,
3. iyi bir espri anlayışı,
4. kişilik

tip/para yok bile listede..

öncelikle tip gelir tabii ama nasıl. uzun boylu biri olduğum için orta boylu - zayıf erkeklerle ilgilenmem, uzun boylu - zayıf olanlar da itici geliyor. bunun dışındaysa yüz güzelliği(?)ni önemli değil o kadar.

davranışları, konuşması bundan sonraki en önemli etken. ve sohbetinin içeriği tabii ki. öyle yok şu filmi izlemiş olmalı, şunu bilmeli anlamında değil ama benim de takdir edebileceğim beğenilere sahip olmalı. pop kitaplar değil içerik anlamıyla zengin şeyler okumalı, müzik zevki olmalı, ilgilenmese bile genel olarak birikimi olmalı belirli konular üzerinde.

en kısa haliyle böyle.

Zeka + Karizma

aga ben yatarken ayırt etmem :D

dişleri, gülüşü güzel olsun
temiz olsun,
demet akalın, serdar ortaç vs dinlemesin
gamzeleri varsa çok şahane olur

ps: dişi kişiyim

sevgili seçmek ve yatmayı ayrı başlıklar olarak ele alsan daha iyi olurdu. yatarken tipe, kişilik ve düşünce yapısına göre de sevgili olmasına karar veririm şahsen. yıllardır yatarımız çok ama sevgilimiz yok bu arada:))

-balıkçılıktan anlaması yani denizi bilmesi.
-doğu karadenizli olması ve o ağız ile konuşması.

herhalde paraya veriyorlar neye verecekler.saka bir yana tipe ve paraya bakiyor kizlar bu devirde(sanki onceki devirlerde farkliydi da). @eyyorlamam bu gadar durumu aciklamis zaten.

ev sahibi eve geliyordur belki?

evet ihmal ettim kiliti değiştirmedim ama yani ev sahibi niye gelsin ya, hadi geldi diyelim, salak mı bu belirtileri bıraksın?

temizlikçi vs. var mi eve gelen siz yokken?

ev sahibi ikinizden birisine göz koymuştur veyahut eve bir şekilde girebilme şansı olan birisi kumpas düzenliyordur?

maliyetini bilemem ama madem bu kadar ciddi kamera falan yerleştirip inceleyebilirsin. kedi böyle mucizevi şeyler yapıyosa görürsün, kapı kilidini değiśtirmediysen başkasının girmesi gibi bir şey de olabilir.
ayrıca kilit değişmediğine göre eski kiracı bi gün denemiş olabilir. baktı açılıyo takılmıştır

kumpas kuracak biri yok, biz yokken gelen bir temizlikçi de yok. en akla yakın iki şey var, anahtara sahip olan biri eve geliyor olabilir ya da kedi buldu bu telefon kılıfını bi şekilde.. yani ben kendimi bildiğime göre, ben eve hatun getirmediğime göre böyle bi izahı vardır. peki hanıma ne diyeceğim ben? yani sağolsun makul bir açıklama o da bulmaya çalışıyor, bana güvenir ama yani güven denen şey nereye kadar ki?

korktum yahu ev sahibi eve geliyordur falan. anahtar baska kimde var? temizlige yardima gelen birileri var mi mesela? ya da ikinizden biri dünyanin en dalgin insani.

birilerinin birakma ihtimaline karşı dokunmayın parmak izi açısından. hatta bir daha olursa özel kriminallabaratuvarlarindan birine incelettirin . kilidi değiştirin. kapıyı kilitleyerek çıkın. uyurgezerlik. ihtimalini ve de en son psikolojik rahatsızlık ihtimalini de düşünün .

ek bilgi: evde çalınabilecek şeylere kimse dokunmamış, bu üç konu dışında bir belirti vs de yok

eşimin öyle bir telefon kılıfı yoktu ondan eminiz ikimiz de o nedenle uyurgezerlikle bile o kılıfı izah edemiyorum. psikolojik rahatsızlık olduğunu sanmam.

ya eşime nasıl izah edebilirim bu durumu? siz olsanız ne derdiniz??

durumu bir defa açıklayamazsınız. açıklamaya da çalışmayın zaten. en mantıklısı eve kamera yerleştirmek. sabahları evde olmuyorsanız evin anahtarını bir şekilde ele geçiren birileri evinizi o değişik amaçlarla kullanıyor olabilir. misal ev sahibinin çapkın yeğeni. apartmanda ki kapıcı. emlakçı olabilir. benim geçen sene tuttuğum emlakçı ev boşken gelip jakuziyi kullanıyormuş.(boşken derken, biz kiralamadan önce ama aklı evvel biri çıkar kiraladıktan sonra da yapar bu işi) olur yani öyle şeyler. önce anahtarı değiştirin, yeterli olmazsa kamera taktırın.

misafir fln geldi mi eve?

evin kilidini değiştirmemişsiniz, o nedenle anahtar sahibi veya sahipleri siz yokken evinize girmiş olabilirler. kılıfı da evin başka bir yerinde düşürmüşlerdir belki, sonra da kediniz oynarken yatağın altına kaçmıştır siz fark etmeden. bence eşinizi eve başka insanların girmiş olabileceği yönünde ikna edin, ayrıca kilidi de derhal değiştirin derim.

kamera koy hacıt mutlaka. 7 24 çeksin derim. evliliğin gidicek lan ahahahha

önce kamera taktırın ki gelen giden varsa kanıtlama şansı olsun. anahtar değişince giren varsa artık giremicek, peki nasıl kanıtlancak masumluğun?

çok boktan durum oldu ya.. yok mu başka öneri?

ya usta kafana bit yeniği sokmak gibi olmasın da karın sana kumpas düzenliyor olmasın?

"ne derdiniz?" sorunuza cevap olsun diye yazıyorum, hoş değil ama...

"aldatsam daha dikkatli olmaz mıydım sence? o kadar aptal mıyım kremi havluyu unutayım..?" falan derdim bence.

komplotuar teori meraklisi bir Turk olarak, "aranizi bozmak isteyen birisi yapiyor olabilir mi bunlari?" sorusunu sormam lazim. eve sizden baska birisinin girdigi kesin. onda artik bir suphe yok.

ben olsam ne derdim? "bu eve bizden baska birisi giriyor ve bunu kamerayla v.s. tespit etmemiz lazim." derdim.

Kedidir o. Vardı ya bir video hırsız kedi diye. inanılmaz, bulduğu her eşyayı eve getiriyor. çok komikti. link bulursam eklerim.

edit: ha havluyu asamaz tabii...


linki yine de ekleyeyim, gülersiniz: www.youtube.com
ABD'nin California eyaletine bağlı, San Mateo kentinde yaşayan, Dusty adlı (kleptoman) kedinin, üç yıl içinde 600'u aşkın hırsızlık yaptığı ortaya çıktı. Jean Chu ve ve Jim Coleman adlı çiftin sahibi olduğu Dusty'nin gece karanlık bastırdıktan sonra komşu ve çevre evlerden çaldığı nesnelerle eve dönüşü,

o kadar konuşmuşsunuz bir cinler, periler diyen çıkmamış yazıklar olsun.

çaresizce açıklamaya çalışan adam biraz şüpheli görünürdü bana. benim de haberim yok, anlamadım neler döndüğünü diyeceksiniz tabi. başka ne denir.

bütün bunlarla eşinin karşılaşması ilginç hakkatten. tüm ihtimallerin dışında ya seni deniyor, ya seni deniyor... bu hatun milletinin aklı başka çalışıyor amman diyim

hakkaten yazdıklarınız için teşekkürler.

kedimiz evden çıkmıyo, 10. kattayız, dışarıdan getirme olasılığı yok. eşimin psikolojik bir sorunu olmadığına eminim. eve giren tanıdık yok öyle hani kumpas filan yapacak vs. o da imkansız. karımın beni aldatmayacağından eminim. üstelik bu olanlardan o sonuca varmak pek mümkün de değil zaten.

benim aklıma 3 mantıklı izahat geldi:

1. havlu ve krem eşimin dalgınlığındandır. telefon kılıfı da bi dolabın içinde filan kalmıştır, kedi bulmuş getirmiş oraya bırakmıştır. bu iyimser tahmin.

2. eve birileri girip takılıyor. ama o kadar salaklar ki orda havluyu burda kremi, öbür tarafta telefon kılıfını unutuyorlar. bu da bi tahmin tabi.

3. eşim beni test ediyor olabilir. havlu, krem, telefon kılıfı filan o organize etti ve benim kendisini aldatıp aldatmadığımı bu yöntemle anlamaya çalışıyor olabilir. bunu eşime sordum, saçmalama dedi :) bu da abuk da olsa aklıma gelen bi olasılıktı tabi.

kapıcı giriyor olabilir mi, benim bir yabancı müdürümün başına gelmişti.
hatta kapıcının kendi de değil, çocukları. yedek anahtar varmış meğer.

bu çerçevede ben de bir şey anlatayım. bir ara bahçemizde bir köpek vardı, civar evlerden ıvır zıvır çalıp getiriyormuş kapımıza. ilk olarak mavi bir bikiniyle fark ettik. ben de kadın tarafı olarak, eşime, eşinizin tepkisine benzer bir tepki verdim, "biri kapıya bikini bırakmış, bana bir mesaj vermeye çalışıyor öteki kadın" diye--yarı şaka yarı ciddi. hani "kapımıza arap kadri donu assa biri, sen ne yaparsın?"a kadar empati yaptırdım. Ama sonra, bildiğimiz köpek çıktı sorumlusu.

Mutlaka bir açıklaması vardır.

Bir de -- acayip şakalara meyilli arkadaşınız var mı?

hacı,

kamera döşe eve. Kedi krem sürüp, havlu çıkartıyorsa tv kanallarına görüntüleri satar köşe olursun. Ecünniler gelip yapıyorsa yine tv kanallarına satar köşe olursun. Tanıdık biri girerse, görüntüleri cd'ye çekip evine gönderirsin. Tanımadık biri giriyor ise polise verirsin. Sen yapıyosan ya.. öhöm bişeyler yemişsin demektir.

aynı firmada çalıştığım bir arkadaşın evine o yokken ev sahibi giriyormuş. aşırı artan telefon faturalarından sonra şüphelenip, döküm alıp bulmuşlardı.
kamera pahalıya gelirse veya yaptırmanız gecikecekse kilidi değiştirin biran önce.

birinizin kardeşinde / kankasında yedek anahtar var mı? siz yokken eve hatun atıyor olabilir.

kilidi değiştireceğim bugün. yedek anahtar kimsede yok. kilit değiştiğinde de benzer şeyler olmaya devam ederse kendimden şüphe ederim artık ulan yoksa ben eve hatun mu getiriyorum diye. yoksa yani başka da izahı yok bu işin :)

lazer gösterisi var gibi ama ben de anlamadım

hisarda konser var galiba, hisarın renkleri de değişik

hisarda konser yoktu. ben oradayım zaten. ama epey bi güçlü ışıklarla sürekli olarak gökyüzünü, arada sırada da civarı aydınlattılar.

evet sonradan ben de fark ettim, sabah 5'e kadar falan devam etti hatta.

sanırım ışık gösterisini yapanlar dahil kimse bilmiyor neden olduğunu :/

29 mayıs istanbulun fethi?

olsa olur aslında ama 4 5 gün önceden başlayarak mı yapacaklar ki? bu gidişle yarın ve ertesi gün de devam edecek gibi.

o insanlarta geçen keneden değil sanırım hayvan kenesi sizlere geçmez sanırım arastır bak googledan istersen hayvan kenesi diye bahçeyi ilaçlat köpeği gezdirirkende pis yerlere çayırlara yatırma.

tr.wikipedia.org

ben her yaza girişte çıkarıyorum, 3 köpeğim var. bu kadar zamandır bize geçmediler. görür görmez, "hah mevsimleri gelmiş" diyoruz, gidip kenaz alıyoruz ve sırtına uyguluyoruz, civarda başka köpek varsa onlara da uyguluyoruz.

bir kere köpeğin yattığı yerin yanındaki bir kumaş sandığın içini sarmışlardı, yıkadık içindeki herşeyi--sonra minik lavanta keseleri koyduk, gelmiyorlar öyle kokulara--lavanta şart değil, nane ya da kekik keseleri de koyabilirsiniz.

özellikle boynuna, kulaklarının arkasına ve içine (kıvrımlarına) ve patilerinin aralarına (hem önden hem arkadan), ayrıca poposunun yakınlarına bakın, kesin gizlenen vardır daha, 2 ile kalmaz o.

iyi uçlu bir cımbızla sökün ve çıkan keneyi de ya yakarak yok edin ya da kağıt havluyla iyice ezin.

geçmiş olsun.

sağda solda kene görürseniz eğer istediğiniz kadar temizlik yapın işe yaramaz, evi ve bahçeyi ilaçlatmanız lazım. kendinizde ilaçlayabilirsiniz hatta, ilacı ziraatçilerde bulabilirsiniz.

anahtarlık şeyi değil mi o, hani dedelerin anahtarı kemerlerine asmak için kullandıkları şey. ama adını bilmiyorum maalesef. bir anahtarcıya gidebilirseniz söyleyebilir belki.

kemere takılan anahtarlık. kemere de değil de kemerin geçtiği şeride takılan anahtarlık

papağan kilit diye google images'a bir bakın-ben o isimle kullanıyorum.

'Fırdöndü' olsa gerek.

sadece arcalion kullanıyorum. gayet güne dinç başlıyorum. gün boyu bir tane daha atarsam süper oluyor. öneririm. yalnız biraz kilo yapıyormuş. eczanedeki kalfa söyledi. ama gece geç yatınca yatarken aldığım tek hap sabah hiçbir şey olmamış gibi kalkmamı sağlıyor. sabah da iki tane atıp işe gidiyorum. gün boyu süper.

pharmaton bana çok ağır gelmişti mide bulantısı falan dinç olmaktan çok perişan olmuştum bünyenize bağlı birazda..

pharmaton'un efervesanı çıktı, kullanımı çok kolay artık.

ikisi de bir işe yaramıyor.

pharmaton multivitamin desteğidir, içerdiği ginseng sayesinde de uzun süre kullanımda fiziksel/mental destek sağlar.

arcalion ise aşırı yorgunluk durumlarında kullanılan tek bir etken madde içeren bir ilaçtır.

pharmaton iyidir candır.

ilacı nesi iyi yokmu doğal yoldan bir çözümü

duyuruda bi yerde televizyon arıyodu öğrenciler. en azından televizyon onlara verilebilir.

(bkz: freecycle)

televizyon arayan kim vardı acaba, benim de vermek istediğim televizyon var.

tv arayan arkadaşlar:

www.eksiduyuru.com

evet, ankaradaymis, benim verecegim de cok agir buyuk bir sey..mesaj attim ama uygun olmayacak herhalde.

hmm ozmn freecycle uygundur.

tureng.com
www.seslisozluk.net

cap sleeve de olur.

Puff sleeve ya da gathered sleeve olabilir, google görseller de nispeten destekliyor. Cap sleeve kesinlikle değil.

watermelon arm diye bir geyik yapsam?

farklı zamanlarda barınaktan 3 köpek aldık. canavar gibiler hala
birini yavruyken aldık, 7 sene oldu
diğerini büyükken aldık (kaç yaşındadır bilmiyorum ama baya baya 3-4 yaşında duruyodu) 4 sene oldu
bu 2si hala yanımızda

bir tane daha almıştık, rottweiler'dı üstelik hastaydı (kalça çıkığı). o da canavar gibi büyüdü, öküz gibi oldu sonra komşuya verdik. o da mutlu mesut yaşamına devam ediyo. 6-7 sene önce olsa gerek

üstelik ilk bahsettiğim köpek dişi, kısırlaştırılmasını da ilk doğumdan sonra aynı barınakta yaptırdık. bebelerden birinin anüs-rektum açıklığı yoktu, onu da orada ameliyat ettirdik. bu dişi olan cins falan değil, öbürü cins ama ne cinsi bilmiyorum (köpeklerin "aaaaa bende golden vaaaar seninki neeeee" tarzında tanımlanmalarına kıl oluyorum. açıp da araştırmadım açıkcası. rottweiler'ı da köpek hayvan gibi olduğu için ordan biliyorum :D)

evet pet shoptan sakın alma. barınaktakiler çok güzeller :)

nazını çekerim.bütün muayenelerini ve gereken tüm sağlık taramalarını düzenli olarak ve zamanında yaptırırım bu konuda sorunum yok ama ölümüne katlanamam. çocukluğumdan beri alerjik durumum ve hareketli yaşamımdan ötürü ev hayvanı hep özlem benim için. şimdi tam özlem giderdik derken kaybedersem çok üzülürüm. tüm korkum bundan ibaret.

ben katilmiyorum.. elbette hastalikli olanlai da oluyor iclerinde bir petshop gibi hayvanlari secerek almalari mumkun degil.. fakat evlat edinme bir surecte gerceklestigi icin sorunu gorebiliyorsunuz sayet varsa.. soyle ki;

bir barinaga gidip sunu alayim ben diyemiyorsunuz ( Benim gittigimde oyleydi en azindan ) bir sure ziyaret etmenizi istiyorlar barinagi.. tanismak icin.. sonra yeni hayat arkadasimizla yuruyusler yapmaya basliyoruz kisa kisa.. ondan sonra eve goturebiliyorsunuz..

her barinakta gercekten bu ise gonul vermis veteriner ve uzman en az bir kisi oluyor.. binlerce hayvana baktigi icin cok da tecrubeliler.. bir sorun varsa ozellikle soyluyorlar.. yol gosteriyorlar.. sonrasinda da telefonla da yardimci oluyorlar yeri geldi mi..

bence hic dusunmeden en yakin barinaga gidip ya sahiplenin o da olmadi evlat edinin.. o barinakta kalsin siz masraflarini karsilayin..

www.facebook.com

www.facebook.com

şu gruplardan sahiplendirilmeyi bekleyin birçok hayvan bulabilirsin. hatta bir kısmı yaralı, hasta olup tedavi edlip sokağa geri bırakılamayan hayvanlar ve böyle bir hayvanı evine alman çok daha faydalı olur.

fakat sonuç olarak bir süs eşyası almadığını bir canlıyı sahiplendiğini, ve başına herşeyi gelebileceğini baştan kabul et.

bizim kızımız (çıtır, 6 yaşında, anne kurt, baba rott-doberman kırması), 16 günlüktü bize geldiğinde..önce doğduğu gün almışlar anneden, bilir bilmez--çekirdekten yetiştireceğiz diye..11-12 günlükken de sokağa salmışlar bakamadık diye. daha gözleri bile doğru dürüst açılmamışken, ayakları güçlenmemiş sürünürken--ve hayatında bir damla anne sütü içmeden.

biz 16 günlükken yedikule barınağından aldık. yaşamaz dediler. bakamazsınız dediler.

kefirle büyüttük (sırf kefir değil tabii, her gün kefirle destekleyerek)

canavar gibi yaşadı..hala da yaşıyor.

barınakta çok fazla bir prosedürle karşılaşmadık. sembolik bir bağış verdim, 2007 yılında 50 lira idi.

daha önce köpek beslediğime, tecrübeli olduğuma, kısırlaştıracağıma (ticaretini yapmak için almadığımı göstermek için) ve kimseye vermeyeceğime dair taahhütname imzaladım.

"istediğimiz zaman gelir bakar kontrol ederiz" yazısına da rıza imzası verdim.

hiç gelmediler ama ben de onları hiç habersiz bırakmadım.

6 aylıkken kısırlaştırdık.

sonraları sokaktan iki de arkadaş aldık yanına--onlar da gayet sağlıklı. sokak ayrı zaten, ister istemez güçlü olanlar hayatta kalıyor, daha eve girme sürecine girmeden.

barınaktan almanız çok daha faydalı olur. hem bir can kurtarmış olursunuz, hem de sağlıksız koşullarda hayvan ticareti yapanlara destek vermemiş olursunuz.

ben her yerde tam tersini duyuyorum, pet shoplarda hasta hayvanlar tedavi edilmeden, dinç dursun diye verilen ilaçlarla aileye teslim ediliyor sonra da ellerinde ölüyor diye... nice rezaletler var bu ülkede. barınaktan alsanız da hastalanıp ölme ihtimali var elbette ölümsüz değil bu hayvanlar. sağlıklı alıp kontrolünü yaptırdığınız bir hayvan neden aniden hastalanıp ölsün ki.

geçen mikrodalga alanlar vardı buralarda. ben uzaktayım, muafım, kafa rahat. bir telefon yeter.

Fenerbahçeli olmasına rağmen Galatasaray'ın şampiyonluğunu hediye etmeyi düşünüyorum.

bu ara herhangi bir sinir krizi geçirmesem ona en büyük hediye olur ya du bakalım

makyaj seviyorsa mac'ten hediye çeki alabilirsiniz, ya da makyaj hediye edebilirsiniz, ya da eğitim hediye edebilirsiniz (bunlar da çek gibi)

ben çanta aldım, istediği bi çanta vardı. benimki çok açık ama, "bunu al bana" dedi resmen :D markafoni'de indirimde gördüm hem de, yarın geliyor bir de, bala bakar mısın :)

kıyafet almayın, gerçekten denemeden olmuyor. ya da makyajda olduğu gibi sevdiği bir markadan hediye çeki verebilirsiniz. ya da aksesuar alabilirsiniz. seveceği tarzda bir takı, şal, şapka vs?

zor iş yaa.. kolay gelsin :)

Beyaz eşya, tencere tava nedir arkadaş? Sana hediye olarak alsalar sevinir misin? Temizlikçiye mi bir şey alıyorsun. Buna kızıyorum işte, böyle olunca kızıyorum. Anne o, o bir insan. Sevgiline, arkadaşına alırken nasıl uğraşıyorsan, annene de uğraşacaksın. Tencere ne lan? Napçak annen tencereyi?

bonnyfood'dan kekli buket aldım, çok sevdi. yedik ailecek. :D

bir de mutfak eşyası almayın ya. o evin aşçısı ya da hizmetçisi değil. kadının kendine bir şey alın. kendisi kullanacağı bir şey olsun. türk ailesinde kadın mutfak işleriyle bütünleştiği için herkes fırın, yemek takımı, çatal bıçak alıyor, ama anne de bir birey. onu mutlu edecek, şahsına dair bir şey alın lütfen.

dampire de aynını yazmış zaten, şimdi gördüm. +1

Fotoğraf makinesi aldım 150 liraya. Bayağı da güzel.

hiçbir şey.

ben şunu aldım: www.dekorasyon.com

ihtiyaçtan ziyade hoşuna gidecek birşey daha makbul--bence.

ne kadar az yağla kızartırsanız o kadar lezzetsiz ama o kadar sağlıklı. öyle 1'e 6 hayvan gibi oluyor, 2-3 parmak yağ koyun tavaya, atın içine patatesleri dışarda kalan olursa dürtün kevgirle çevire çevire kızartın.

harlı ateş olsun açın altını iyice ama sıçrayan yağlara dikkat edin yakmayın kendinizi

3 parmak cok gelir, 2 parmak yeterli. ustunu kapatsin yeter kisaca. ayrica cok sicrayacak, yere gazete serin ve hatta mumkunse tavanin ustune kapatacak kapak falan bulun. yanmamaya gayret edin.

belli bir seviyeye kadar tavayı yağla doldur (abartma). ateşi harlayıp yağı kızdır, patatesleri ekle. patatesler saydamlaştıktan sonra tavanın altını kıs. kıvama gelince de pattizleri kağıt havlu serili tabağa al.

ne kadar çok yağla ne kadar harlı ateşle pişirirsen o kadar lezzetli ve çıtır olur. çok yağ az patates. kızartırken hepsinin üzerini örtsün yağ.

harlı ateşte kızgın yağda pişirmenin olayı da şu; pattezleriniz yağı emmiyor, vıcık vıcık olmuyor. bir de patatesleri tavaya atmadan tuzlamak lazım.

bu ne allah askiniza ya, tavada patates kizartirken ustunu ortmesine ne gerek var yagin? tavayi kaplayacak kadardan az daha fazla yag koyup cevirte cevirte pisir hocam sen, bunlar hep kanser olucak. basini bos birakmaz surekli cevirirsen yine lezzetli olur o. piserken degil, sicakken biraz tuz da attin mi, mis.

yağ çok olursa daha sağlıklı.
öbür türlü yanar.

fırında azcık yağla daha güzel, daha sağlıklı.

@elbar fırında nasıl oluyor, tarif verir misiniz?

yağ az olursa daha çok yağ çeker, patatesler hamurumsu gibi saçma olur, patatesler de ziyan olur. dolayısıyla az yağ daha sağlıklı diye bir şey söz konusu değil. iyice yağını süzün, yağını kağıt havlu ile emdirebilirsin.

ben elma dilimini tepsiye koyup üzerine bir kaç damla yağ damlatıyorum, biraz baharat döküp elimle karıştırıyorum, fırında 200 derecede 15- 20 dakika pişiriyorum, güzel oluyor.

korkmuyorum.ama bazı durumlarda vicdan azabı çekiyorum.kadın-20 yaş.

normalde korkmuyorum da bağırınca çocukluk travması nüksediyor sanırım, gereksiz bi gerginlik oluyor. yaş 27

Korkmak değilde, bir hata yaptığım zaman utanç duyabilirim.

18-19'a kadar deli gibi korktum.

şimdi korkmuyorum, onlar benden korksun--sadece öğrenmemeleri gereken birşey olursa, öğrenip üzülmelerinden korkarım.

kadın, 42.

Korkmuyorum. Gizli saklı bişey yaptıysam utançla karışık bir eziklik duygusu olur o kadar. Kadın -25

bağırmak gibi birşeyleri olmaz ki bu yaştan sonra, tırsmaksa ben de tırsmam zaten 15 sene aileden ayrı yaşamış bi hatun olarak hiç birşeyimi de bilmezler..
ama o derin saygı durumu var aileyle yaşıyorken yarım saat geç kalacak olsam haberleri olur. Takmak takmamak değil bu başka birşey üzülmesinler isterim, beni düşünmesinler ama bir yandan da benim hayatımı anlama şansları pek yok. Bazen bunalmıyorum değil.
kadın,29

korkmuyorum,zaten ailemi utandırcak bişey yaptığımı düşünmüyorum şimdiye kadar. 19-E

ben korkuyorum.

lakin bu korku onları üzmekten kaynaklanan bir korku. mesela annem dindardır ve benim din ile ilgili görüşlerim onu çok üzer. o yüzden saklarım ve öğrenmesinden korkarım. en belirgin belki de tek olanı bu. ne kadar korku denir o da ayrı bir konu.

erkek, 20

bunun yaşla veya cinsiyetle bir alakası yok. tamamen aile yapısıyla ilgili. aileye olan uzaklık/yakınlıkla ilgili. kimi aile çocuklarıyla arkadaş gibi geçenir, özel hayatlarını bile çok iyi bilir. ama çocuklarıyla arasını uzak tutan insanlar da var malesef. mesela dedeme çocukları hep siz diye hitap edermis bu yüzden hiçbir zaman samimi olamamıslar. bana ise babam prezervatif kullanmayı unutma çocuum bile diyor.

Pederden tirsarim.. Az zopa yemedim ennihayetinde.. Annemle iyiyiz..
27-sap

yaş 23-erkek.

bahsettiğiniz türde herhangi bir korkum şu an yok ve hiç olmadı.

fakat; -hiç sigara kullanmadım ama- lisede iken eğer sigara kullansaydım öğrenmelerini istemezdim ve öğrenmelerinden korkardım. döverler, kızarlar falan diye değil de üzülürler diye.

18:00-18:30 gibi kapatıyorlar burda
izmir-çankaya

axaray 7/24

alışveriş merkezleri içindekiler en erken 21.00'de kapatıyor

dışarı çıkar gezdir mümkünse çimenlik olsun oradan ot yer zaten. sonrada kusar ve kendine gelir diye tahmin ediyorum.

evet gezdirdim ama kusmadı.

bizimkine de çok benzer şeyler olmuştu, tek farkı koşturup duruyordu etrafta deli gibi. bi yere yatıyordu, 20 saniye sonra kalkıp başka yere koşup oraya yatıyordu. çimen/ot yedirdik filan fayda etmedi. en son veterinere götürmüştük de o çözmüştü olayı, serum filan takmıştı. (ne olduğunu hatırlamıyorum şu anda maalesef =/ )

geçenlerde bizimkine de oldu.

götürdüğümüzde şöyle dediler, yediği bir şey (gündüzleri evin önünde dışarıda geziyor), kemik vs (bilirsiniz, pişmiş tavuk kemiği ölümcül olabilir, kıymıklanarak kırıldığı için), boğazını çizmiş ve tahriş olmaya bağlı faranjit olmuştu.

Antibiyotik ve diğer ilaçlarla ve 3-5 gün her gün veterinere gitmekle geçti.
veteriner özellikle böyle bir durumda ot yedirmeyin, yeme/çıkarma işlemi süresince boğazı daha da tahriş olur demişti.

mideyi irrite eden bir şey yutmuş olabilir. kusma refleksini uyarmasıyla birlikte salya artışı başlar. dışkıyla atmasını bekleyin.

Cildiyeciye git

bol bol su iç

çok çok kuru cildi olanlara uygun nemlendirici kullanırlar. hormonel falan mı diye doktora gidip bi baktırın. o zaten krem falan önerir.

Az su içiyorsanız onun da etkisi olabilir cilt kuruluğuna, çok su için, cildim çok kuru değil ama ben kışları dermalogica super rich repair kullanıyorum.siz ne krem kullanıyorsunuz?

roaccutane kullanmistim 3-4 sene once. bu problemse son 3 aydir var. en iyisi doktora gitmek

ne yazikki su konusunda problemliyim. cok su icemiyorum, bunun etkisi olabiliyorsa dikkat etmeye calisicam

evde ben de üşeniyorum kalkıp su almaya ama işte bi litrelik şişe koydum masama. en azından saat başı bir bardak içmeye çalışıyorum. gidiyim su alayım bari bir bardak.

yüz yıkama jeli olarak dogal seyler kullan ne kadar dogal tartısılır tabii ama ben kuruyan cildime the body shop nutriganics softening cleansing gel kullanmıstım diğer kullandıgım ürünlere göre iyiydi, cildi hırpalamıyor gıcır gıcır yapmıyor

ay cekirdeği yeyin.
samimiyim.
benim de öyle cildim.
hani, kaşımı, burnumun kenarını kaşısam, minik minik dökülür o derece.
çok faydalı birşey zaten.

1- bir hekimde glikolik asit peelingi yaptırın. cildinizin nem tutma kapasitesini çok arttıracaktır.
2- kuru ciltler için olan nemlendiricilerden kullanın(krem formunda olurlar). hem hormonal sebeplerle ilgili kurumayı önleyen hem de çok ciddi oranda nemlendirme sağlayabilen nemlendiriciler 200 tl civarı.
3- derhal ve bol su tüketin
4- cildinizi sabundan uzak tutun
5- duş ve banyolardan sonra cildinizi nemlendirin. sık duş alıyorsanız almayın.
6- dut-kiraz-çilek- ve dutgillerden ne bulursanız çokça tüketin.

-cildi yağlandırmak cildin nemliliğini arttırmaz. hatta cilt üstüne uygulanan yağlar cildi oldukça kurutabiir
-çok yıkamak cildi çok kurutur

bulabildiğin en hakiki "zeytin yağı"nı sür. hiç kimseye alerji filan yapmaz... yan etkisiz doğal. bunu 1 dene olmazsa yine gel buraya. zeytinyağının üstüne tanımam.

ülker gökkuşağı olabilir mi?

www.markaharitasi.com

tasvirde sıkıntı var zor anlaşılıyor yani cismini anlamadım bir kere kare değil ama ne ? :) epey kastım ama yok çıkmadı ikame olabilecek bir çikolata bul benece ya da anaannene sor hayattaysa.

ben bunu biliyoruuum
kucuk dikdortgen olarak kalmis aklimda. evet morumsu bi renk diye de hatirliyorum, o icinin beyazi inanilmazdiii

bayramlarda denk gelirdi eskiden.
anneme soracagim :)
edit: benim dedigim gokkusagi degil

biliyorum ben de. dediğin gibi hindistan cevizli falan değildi. hafif acımsı bir tadı vardı hatta.

dışındaki kabın siyah üzerine altın renkli olduğunu hatırlıyorum. kımıl kımıl ambalajın içinde bir de ince beyaz kağıt ambalajımsı bişey olurdu yamulmuyorsam. ismini hatırlayamayacağım şu anda ama bildim yani en azından:) tabi aynı çikolatadan bahsediyorsak.

içi pralin. çakma çikolata. mabel olabilir mi?
www.mabel.com.tr bi bak.

www.mabel.com.tr

marzipanlıdır acıysa. herhangi bir marzipanlı çikolata işini görür.

bende milaslıyım ve tarif ettiğin çikolatalardan bende ölümcül yedim. hey gidi günler hey... anneannem falan demişsin ayrıca kuzen sen misin?

lord olabilir, balin lord falan böyle bir şeyler hatırlıyor gibiyim çünkü. ülker gökkuşağı değil bahsettiğim, o da fena değildi de, bu dediğim değil. küçük dikdörtgen bir şeydi.raffaelo hiç değil, o baya uzak bahsettiğim çikolatadan. mabel değildi galiba da onu incelerken beyaz fildişi meyveli diye küçük dikdörtgen bir çikolata gördüm, "acaba" dedim o yüzden.
@canhavli: ben aslında marmarisliyim ama anneanne tarafım milaslı. dedem ve anneannem milas'ta oturuyorlar. kuzen değilizdir bence, şu an milas'tayım bir kaç günlüğüne gelmiştim ama buradaki kuzenlerimin ekşi hesabı yok diye biliyorum, yoktur yani :) yine de akraba çıkma olasılığımız yüksek, sülalemin bir yarısı da buralı çünkü :)

@divit
benim söz ettiğim lord çikolata imiş.
çok mutluyum :)

www.marketkeyfi.com

niye bilmiyorum, ben küçükken bunlar halk arasında "ecevit şekeri" diye anılırdı.

anakonda'yı blendırdan geçirip koymuyolar neticede, sorun yok bence. doğal bişi o da.

beleş protein işte boşver yediğimiz en doğal şeylerden biri odur kesin

kimyasal boyadan daha iyidir diye karşılıyorum ben. Zaten bayağı uzun yıllrdır kullanılıyor, sıkıldıkça haber yapıyorlar.

böcekler genetik olarak bize çok uzak varlıklar olduğu için sorun yok sanıyorum. inek yemek çok daha tehlikeli aslında.

whoosie'nin dediği gibi yıllardır bilinen kullanılan bir şey zaten. yazacak bir şey bulamadıkça sanki yeni bir şeymiş gibi yazıp duruyorlar.

kimyasal boya olmasından iyidir ayrıca.

ne güzel işte. laboratuvarda üretilmiş saçma sapan kimyasal yerine doğal bir ürün kullanıyorlar. daha ne istiyorsunuz. insanlar da bir garip (siz değil) tvde orda burda doğal ürün aman organik olsun filan derler bitkisel tabletler (aslında hiç de bitkisel olmayan) milyonlar satar. sonra böcekten boya yapılmış diye mızlanırlar.

valla onu bunu bilmeme söyledikleri aromalaırn coğunu keyifle tüketiyorum. böcük möcük idare etcez artık kimyasallardan iyidir. ben bi zararını görmedim.

bu arada yıllık kişisel böcek tüketimimiz de yarım kiloymuş zaten :) işlenmiş yiyeceklerle ve diğer şekillerde habersiz yediğimiz böcek toplamı. (boya maddesi dışında)
bi tane de daha tip of the day olsun. dünya üzerindeki canlıların yüzde sekseni böcekmiş. yani o korkunç filmlerdeki gibi bi hadise olsa ve bütün böcekler insanlara saldırsa bizi yemeleri çok kısa sürer. 5 dk dan az diyorum ben :)

@kediebesi

nası yani :)

8 yıl önce de vardı bu haber. kimse inanmamıştı. şimdi problem oldu.
ayrıca buna takmadan önce onlarca sigara içen insan var, sigaranın zararlı olduğu haberlerini nasıl karşılıyorsanız bunu da öyle karşılayacaksınız.
doğal ve sağlıklı hiçbir şey kalmadı zaten. yeediğin bütün sebzeler, etler hormonlu, hızlı büyümeleri sağlanıyor fln. karmine gelene kadar bir sürü şey var.

ne kadar eskiden beri kullanıldığını anlatmaya "kırmızı" kelimesinin kökeni bile yeter.

eskilerin bulduğundan zarar gelmez--bence.

bir kıpır kıpır olma durumu oluyorsa yakışıklı olur, kız değilim ama katılacaklardır eminim.

yakışıklı soğuk nevale, çok tatlı göze de gönle de hitap eder. net.

ağzı, burnu, kaşı, gözü, boyu posu, endamı güzelse çok yakışıklıdır.
gülüşü, bakışı güzel, sempatik, konuşması, sohbeti iyiyse çok tatlıdır.

yakışıklıyı beğenirim, tatlıya birşeyler hissederim :)) benim için fark bu, tercih dersen yakışıklı genelde etkilemez sadece fizikseldir, beğenirim ama tatlı ise duygular işin içine girer :)

tatlı olan mehmet günsur, diğeri ise kıvanç tatlıtuğ mesela. tatlıya daha iyi bi örnek bulaydım iyi olacaktı ya neyse.. yani tatlı olan sempatik diğeri ise bildiğin yakışıklı adam.

tatlı dediğin oğlan çocuğudur, yakışıklı erkektir.
erkek adam tatlı olmaz, taş çatlasa "hoş" olur.

(gerçi genç kızlar cevap verse daha anlamlı mı olur bilemedim, ben 42 yaşımla, "kadir inanır"la büyümüş bir nesli temsil ediyorum zira)

kız değilim ama tecrübelerime göre tatlı = yakışıklı değil. bir kız sana tatlı dediyse bunu hakaret olarak alabilirsin.

ahaha tatlı hakarettir diyen bile olmuş ilginç :D

benim ve arkadaşlarım için (ki %95'i kız olan bir bölümde okudum);

-yakışıklı: estetik olarak ağzı burnu düzgün, öyle baktın mı bir daha baktığın,ama hakkında daha fazla bilgi sahibi olmadığın erkek. yani fizikselden öteye geçmez yakışıklı tanımı.
-tatlı/çok hoş: yakışıklı sayılabilir, belki ortalama bir fiziği vardır ama konuşması, gülüşü davranışları ile birleştirir bunu ve çok tatlı bir şey haline gelir.

tatlı bebek yüzlüdür, yakışıklı seksi ve erkeksidir.

tatlı -> hmm biraz elektriklensek keşke, keşke biraz ilgilense peşimden koşsa da öyle versem.

yakışıklı -> offf anında veririm!

hoş -> ya vericem ama kafama bir şeyler takılıyor. sorun nedir ben de bilmiyorum, amaan verdim gitti..

karizmatik -> kimbilir kimlerle takılıyordur bu, hiç şansım yok. bakarsa şaşkınlıktan boşalırım.

ben zamanında öğretirken aziz nesin okutuyordum--ilgilenirse orhan veli.
bir de bulutsuzluk özlemi dinletiyordum.
yabancı birinin kolay anlayacağı gibi geliyordu.
ve hepsi de çok keyif alıyordu anladıkları için.

ayrıca, cem yılmaz'a gitmesini de önerebilirsiniz, seviyesine göre.

senin verdiğin fiyatlar hakkında derinlemesine bir düşünecekmiş.

yaptığınız iş kaliteliyse,

"when you drive a rolls royce, you don't worry about the price of gas"

deyin.

Trainspotting filmi olur bence. Epey bir kimlik/sinif mesaji tasir o film/kitap.
Benetton reklamlari olabilir.
Munich filmini secebilirsin.
Bir suru secenek olabilir.

edit: Genel gorusun aksine ben pek begenmemistim, ama City of Gods da olabilir sanki.

magnolia

aradığınız türden bin türlü irdelenmişi de vardır nette.

www.youtube.com

facebook'ta birisi siyasi içerikli bir fotoğraf paylaşmış. altında arkadaşlar arasında tartışma başlamış dindar-dinsiz ekseni etrafında.
ortalara doğru konuya doğrudan giriş yapan birisinin yorumu gerçekten güldürdü, aynen kopyalıyorum:

"hadi bir besmele cekelimde şeytan dagilsin kardeşlerim. bismillahirrahmennihrahim."

doğallığa mı güleyim, duruma mı güleyim bilemedim ama. sadece güldüm.

elini kaldır anne masayı sileceğim dedim. annem masada duran sol elini sağ eliyle tuttu kaldırdı.
ben krize girdim anne sol eline aynı görevi yaptırmaya kıyamadın mı diye
annem önce bozuldu,
sonra dalgındım dedi,
sonra sen benim yaşıma gel seni de görürüm dedi,
sonra haklısın ben niye öyle yaptım dedi :D ben bu ikna olma şekline daha çok güldüm.
çenem ağrımıştı o derece.

esmeralda'yı yeni keşfettim--türkçe dublajlı olanını.
dinleyip dinleyip gülüyorum.

Geçen gün rakı masasında otururken penis boyu-ayakkabı numarası geyiği döndü epey bir süre. Herkes bi' şeyler söyledi. En son ben ayakkabımı çıkarıp 46 numara olduğunu herkese gösterince 41 numara ayakkabı giyen bir arkadaş dirsekten sonrasını göstererek : "tamam beyler anladık hepinizde bu kadar ... var" dedi. Epey bir güldük ki daha da gülerim ben buna gideri var :)

ofisteyiz geçen gün. patron "ben çıkıyorum" dedi. dört-beş kişi falanız etrafında. bizim 30 yaşlarında bir abla var. "beni de bıraksanıza" dedi. patron da "olmaz sanayiye gidiyorum işim var ters kalır" dedi. ben de gereksiz ve fevri bir çıkışla ortaya atladım: "olsun abla sen de git kaportayı düzelttirirsin." üç saniyelik ölüm sessizliğinden sonra dakikalarca yarıldık. baya bir utandım gerçi seviyesizliğimden ama pişman mıyım, yoooo..

www.youtube.com

0:55 ten sonrası

(bkz: eşkiya)

entelköy

beynelminel

izlemişsinizdir ama eyvah eyvah 1 ve 2 de var.

kirpi, inşaat

devrim arabaları.

(bu arada, sizi çok iyi anlıyorum, sorup soruşturmadan ıssız adama kayınvalidesiyle gitmiş bir kadın olarak)

öle bi sistem yok.

iphone gibi smartphone'ların gps takibi çok kolay ve sahibi de telefonum çalındı dediğinde imei bloklanır ve telefon kullanılamaz hale gelir zaten. ilahi adaletine yorum yapmayacağım ama ne olur ne olmaz bu bilgiyi vereyim dedim. bloklansa da bloklanmasa da, başka sim kart taksan da takmasan da telefonu açtığın an yeri takip edilebilir.

Verince mutlu olduysan gece yatarken vicdanen rahatsan ne guzel... bunda aslinda ilahi adaleti degil ahlak konu ediliyor
sana nasil davranilmasini istersin

cro magnon biliyorum. hatta istese iphone'umu bul vs. varsa anında kilitler ama bi şekilde elden çıkartılabilir o cihaz..

bir ilaha inanan biri için, evet var ama her zaman bu dünyada tecelli etmez. sizinki gibi küçük şeyler şimdiden üzerinizden bir yük olmaktan çıkmıştır ama afrikada, ortadoğuda, çinde, vb. zülme uğrayan binlerce çocuğun hesabını zalimleri bu dünyada vermiyor değil mi?

açıkçası ben cennet- cehenneme inanmıyorum. insan yaptıklarının cezasını bi şekilde bu dünyada çekiyor bence @annesütü

Ben de sinemada çalışsaydım ve değerli eşyalar bulsaydım almazdım. İlahi adalete inandığımdan değil, sahibi çok büyük ihtimalle gelip soracağı için. Etik olmazdı. Lakin sokakta yürürken para bulursam hiç affetmem, cebe atarım.

İlahi adalet diye bir adaletin var olduğuna inanmıyorum.

illahi birşeylere inandığımdan değil,tamamen kişiliğim gereği birine ait olan birşeyi almam. gerekeni yaparım.

ilahi düzende bu şekilde çalıştıklarını sanmıyorum.

pek inançlı biri değilimdir. ama böle bi sistemin var olduğunu söyleyebilirim. başıma gelenlerden dolayı söylüyorum.

insan iyi niyetle yaptığı her şeyin de kötü niyetle yaptığı her şeyin de karşılığını alacak. şu an buna inanmayan varsa, öbür tarafa gidip gördüğü zaman "duyuruda biri demişti, valla öyleymiş" diyecek :) size ait olmayan her şey haram maldır ve yanınıza kalmaz.
bu arada, yolda bir şey bulunca alıp almama konusunda ikilemde kalanlar şöyle düşünsün, siz kendi kaybettiğiniz bir şeyi birinin bulduğunu ve cebine attığını uzaktan gözleseniz, helal olsun koçum mu dersiniz ana avrat düz mü gidersiniz? kendinize yapılmasını istemediğiniz hiçbir şeyi başkalarına yapmayın.

kimse yazmamış, mesela karma diye de birşey var. bakınız vermiyorm zira sözlükteki karma daha farklı.

ben de inançlı biri değilim lakin ilahi bir adaletin varlığına inanıyorum. ister karma de, ister darma, ister tanrının işi ister allahın, ya da evrenin işi olsun. en genel ifade ile ilahi adaletin varlığında şüphe etmiyorum. islamiyetteki haram\helal kavramlarına elimden geldiğince uymaya çalışıyorum ve haketmediğim hiç birşeyi tüketmiyorum. inanınıyorum ki evren, hgerşeyi fazlasıyla verecek kadar cömert. yerde bulduğun üç beş liraya tamah edip de evrenin cömertliğinden tenzih olmayı mantıklı görmüyorum.

neye inanmak istersen öyle aslında. duyuruya allah var mı diye soru açmak gibi olmuş :)

benim kişisel görüşüm 'karma' denen şey yok dünyada. ama buna inanmıyorum diye çalmam tabi ki çünkü kendi ahlak sistemime uymaz. ilahi ceza korkusunun beni doğru yola götürmesine gerek yok kendim bulabilirim.

ilahi adalete inanmıyorum ama bir adalet var. ne zaman birini çok üzsem ertesinde işlerim ters gidiyor.

not:ateistidmanyurdusporluyum

var.

algıda seçicilik olayı yukarıdakilerin dedikleri. birisine kötülük yaparsınız, sizin başınıza da kötü bir şey gelir, karma dersiniz. kimseye bir şey yapmazsınız, başına kötü bir şey gelir, karma nerede diye sormazsınız. kısaca yok.

ben ki pek bir şeye inanmam, gözümle görmeden elimle tutmadan:

son zamanlarda gördüğüm en çarpıcı ilahi adalet örneği, bahçesine giriyor diye bizim köpeğimizin bacaklarını jiletleyen psikopat komşunun bacaklarının kesilmesi oldu. artık o evde bile oturamıyor, tekerlekli sandalyeyle girip çıkabileceği bir eve taşındı.

Labrador olabilir mi?

Labrador diyeceğim ama o ingiliz mi bilemedim.
Tüylü ingiliz deyince aklıma ilk gelen setter.
O da renkten kaybediyor sizin tanıma göre.

english coocker.

www.muamat.com

irish settermiş arkadaşlar. teşekkürler.

yağın içinde bekletmek lazım galiba

kendi suyu varsa onda saklı tutmak işe yarıyor. ama siz yıkayıp kavanoza koyduğunuza göre su filan kalmadı, o zaman limon+zeytinyaği koyun içine.

kendi suyu yok, zaten yağlamıştık ama buz dolabında o yağlar da donmuş sanırım...

üstü kapanacak kadar (salcada yapildigi gibi) yag eklemek gerekiyor.

alkole batir ama yiyemezsin sonradan.

donduktan çözüp baktınız mı? zeytinyağı donunca açık bir renk alıyor, küf zannedilmiş olamaz mı?

gemlikte bir zeytinci bana, aman zeytinyağının içinde saklamayın, yumuşar, özelliği bozulur demişti. ne kadar doğrudur bilemem.

@barbaroj
çok gazlı yazmışım da süper dedğim bana göre süper, tuzsuz, içinde hiç acı olmayan, etli siyah zeytin mahalledeki süpermarketten buldum ama başka da hiç bi yerde bulamadım ne carrefour da ne migrosta. bi daha gdince tenekesinden markasına bakar yazarım.

George Thorogood - Bad to the Bone

2pac dinle bro

2pac içerik olarak tam aradığımdır tahminen ancak müzik olacak daha sıradan, bildik tarzlar lazım. teşekkürler.

bad bad leroy brown

Dexter blood theme olabilir

Nick Cave'in Murder Ballads'ı katiller üzerine işlenmiş bir konsept albümdür ondaki herhangi bir şarkı sizin isteğinizi giderebilir.

Mesela, Song oj Joy. www.youtube.com

soldier of fortune
Benden adam olmaz
Kimseye hayrım yok benim

pete wingfield - 18 with a bullet (bu şarkı tam aradığın tarz! cuk oturuyor yani)
www.youtube.com

Katatonia - brave murder day albümünü de unutmamak lazım.

thank god i'm a pubic hair - komik ahlaksızdır, ahlaksız da değil hınzırdır.

sırf tonuyla korkutsun isterseniz
pavarotti&sepultura'dan roots dinleyebilirsiniz

ne yaparsanız yapın, dikişleri üç-beş yıkamada atacaktır ve tüylerin hepsi bir yere yığılacaktır, ara ara silkeleyip tekrar pofuduk yapabilirsiniz ama başa çıkılmaz bir hal alırsa, onun da tamircisi var diye biliyorum, google'layınca çıkıyor.

ister istemez yüzünde ifade değişikliği oluyordur. otobüs tenha değilse millet yanlış anlayabilir.

o neymiş ki? napıyosun yani tam olarak ne yapıyorsun metrobüste?
olmadı aynanın karsısına geçip metrobüste yaptığın şeyi yap anlarsın surat ifadeni nasılmış

@neira
metrobüste kegel egzersizi yapıyorum. zaten aynanın karşısında yaptığımda suratımı fark ettim

benim surat ifadem değişmiyor/du sanki ya. belki uzun süre yaptığın için değişiyor olabilir tabii. başını önüne eğsen yaparken falan? gözlerini kapatsan ya da, uyuyormuş gibi. bir de faydası oldu mu hakikatten:)

yüz ifadesi olmamalı aslında. ben yaparken olmuyor? çok hayvan gibi kasma kasları.

soruna cevap: belli oluyordur ve işkillendirir insanları.

bi kegelci eksikti metrobüste...

hacı boşver nolcak sanki, aslolan cinsel mutluluk, metrobüste herkes kendi derdinde.

bu arada aklıma soktun ben de yapacam :D

kulaklık tak. en fazla "mimikleriyle müziğe eşlik ediyor zaar" şeklinde yorumlanır.

yanlis kaslari calistirip altini islatma veya gaz sizdirma tehlikesi yoksa, yuz kaslarini da calistirMAma egzersizi yapmis olursun bi yandan da. oyle ya isin ucunda 3 turlu sakata gelme ihtimali var.

metrobuste kegel egzersizi yaparken yuz ifadeniz degisiyo mu?

iyi soru...

ben kegel'e değil de, kedili sorudan aldığım "kadın başınıza" bilgisi ve "sabahları traş olma" kısmındaki tezata takıldım; traşın nahiyesini okuyarak didiklemeye çalıştım, traş olurken yüzünüzü gördüğünüze göre başka yer(ler) de olamaz, ay işin içinden çıkamadım, yardım lütfen.

ilk sorunuz için şöyle bir link var;
www.koniks.com
(bkz: şahıs firması)

şahıs firmasında antetinize ne isterseniz yazabilirsiniz--ama bir resmiyeti olmaz, başkası gidip tescil ettirse ettirir.

şahıs firması sadece ve sadece sizin adınız ve soyadınızdan oluşur.

peki antette kullanacağım logoyu patent ettirebilme imkanına sahip miyim?

ismi tescil ettirmek için a.ş ltd sti olmak gerekiyor anladığım kadarıyla.

konuyu açarsanız yardımcı olmaya çalışırım. çok geniş bir soru olmuş, nesini soruyorsunuz?

yaptığınız iş/mesleğiniz nedir mesela oradan başlayalım.

en önemlisi, stopajı kendiniz ödemeye çalışmayın, onu da müşteriden kesin.
yani, vergisiz bedel üzerinden stopaj + kdv tahsil edin.

samsung'un airtrack diye bir modeli var, deliler gibi çekiyor, kolayını bulsa, alt katın avizesini söküp alacak. iki buçuk köpekli evi adam ediyor. 300 liranın altında.

yalnız "abla" destekli. ablayı anlatmam lazım: i-robot, roomba isimleri ile de bilinir, biz abla diyoruz aile içinde. 1000 üstü olmaz demişsiniz ama, bu 95 x 12'ydi mesela geçenlerde bir fırsat sitesinde. kimsenin dokunmasına bile gerek yok hazne temizlemek haricinde..programladığınız gün/saatlerde çıkıp geziyor evi, mis gibi. biz ne zaman dışarı çıksak, salıyoruz eve, gelince pırıl pırıl.

philips. 250 tl'ye güzel modelleri var.

panpa özet geçiyorum: altyapın sağlam değilse kafayı yersin mahkumların arasında.

gardiyan ol kanka, sigara getir goturunden kazanirsin.

gardiyan olursan orada bir tane sahte evraktan girmis tifil bir muhasebeci olcak , onu kizkardesler cetesinden koru da cizdirmesin kendini. yazik adama.

kpss ile 85li çılgın bir hatun arkadaş metrise atandı.
gayet mutlu hayatından.
ordakilerin halini gördükçe haline şükrediyormuş ama özünde arıza bir kız zaten :)

öğreetmenlik mi gardiyanlık mı peki

gardiyanlik tabi. bas gardiyana kadar yolun var. orada pasa gibisin.

vay anasini sayin seyirciler, hic kimsenin "ogretmenlikle gardiyanlik ne alaka yahu?" diye sormamasini gectim, bir de acaip kaniksanmis olay. soru cok normalmis gibi cevaplar verilmis.

gelmeyeli turkiye'de isler cigirindan cikmis anlasilan.

gardiyanlik yaz dostum; ogretmenlik ile gardiyanlik arasinda kalan kisiden ogretmen olmaz zaten. cocuklarin hayatini karartma

muhahaha

apuuhauhuha
no christ requiress doğru söylüyor.

yeni bir laf dolaşıyor ortada, öğretmenler yazın gardiyan olarak görevlendirilecek diye--maaş alıyorlar ya yazın da, boşa gitmemesi için-miş.

(bkz: disleksi)
en.wikipedia.org

hem disleksik, hem agnostik hem de insomniyak birini nasıl tanımlarsınız?

bu ingilizce gelecek çaresi yok, "a person who sits up all night thinking whether there is a dog"

@cedilla: İyi misin? :=)

12 sene önceydi o muhabbet sen biraz geç kalmışsın..

insanın kendine yakışanı giymesidir.

onun aslı "y2ky"

you can insert two more digits.

(başımıza taş yağacak)

bi de celeron 300a diye nick almışsın ahahahahah.

o diil de, yakında titanik diye bir film çıkacakmış, o biçim diyorlar.

tarihi, saati kur 31 aralık 1999 23:59 bi dakika bekle.

(bkz: slowpoke)
edit: bunu öteki duyurularını görmeden yazmıştım.

simultane çeviriyi anldık da spontane çeviri ne ya? ne kadar çeviri türü var yahu.

simultane çeviri çok acayip bi olaymış ha. resmen adam konuşurken sen de konuşuyosun. bi yandan dinliyosun, bi yandan anladığını çeviriyosun, diğer yandan da konuşurken aynı anda adamı dinleyip ne diyeceğini falan izliyosun. anaa.

spontane ceviri ne be saka mi

spontane çeviri diye birşey yok..

simultane var, ardıl var.

simültane cihaz gerektirir, kabin gerektirir, salon dolusu adama kulaklık veren ekipman firması da kiralarsınız. tek tercüman tutamazsınız, en iki tane gelir.
duyduğunuz kulaktan girer, ağızdan çıkar. printer gibi.

ardıl (consecutive) çeviride, konuşanın yanında, yakınında durursunuz, bir hamlede, 3-5 cümle ya da siz aklınızda ne kadar tutabileceksiniz o kadarını söyler, susar. siz çevirirsiniz. sonra bir daha. bir daha. bu biraz daha "ön bellek" gerektirir.

simültane hep daha pahalıdır, ama ardıl da aslında en az aynı fiyat olmalıdır.

2012 fiyatları ingilizce için 750'den başlıyor, yarım güne.

spontane ne yahu, taşak mı geçiyorsunuz?

spontane, kendiliğinden oluşan anlamında...

götümden uydurursam, bu spontane olur, olsa olsa..

Saatine de helalinden bin eyro isterim. uydurmak kolay iş değil..

spontane çeviri lafını ilk kez duyan nagihan.lar bu işi yaptığı için rezil oluyoruz elin italyanına işte


bunlar ancak götünden uydurarak yapıyordur bu işi belli ki

spontane çeviri diye bir şey yok..

size bu üzücü haberi veren ben olmak istemezdim..ama yok..
y-o-k.

esas mesajı sildiğinizi gördükten sonra edit: bir tane daha var sileceğiniz, bunun üzerinde, onu unutmuşsunuz silmeyi.

ha bir de google'da nasıl olsa kontrol edeceksiniz, "tırnak içine" alın, yoksa her iki kelimeyi de ayrı ayrı arar.