2:04'te basliyor cevap verecekler icin.

Sunucu kendinize ait bir odanizin olmasini istiyor musunuz diye soruyor ve kizlar da evet her zaman/bazen diye cevap veriyor.Abla sonrasinda ekliyor; kiz kardesimle beraber olmaya cok alistim bu benim icin artik cok normal.
Sunucu:
+ Was machts du wenn es zu viel wird? Wo gehts du hin?
-Zu mein Gott.

Yani daha fazla kardes oldugunda ne yaparsin, nereye gidersin diye soruyor. Ben boyle anladim.

-zu meinem Gott.

Placebo tamamen

benim mideme iyi geliyordu. gemide kullanıyordum.

ayrıca bi gün yarım şişe brandy içtim, daha önce hiç içmemiştim, çarkçıbaşı dayadı aslansın kaplansın.

ömrümde öyle olduğumu hatırlamam. vardiya geldi gidicem, gözlerimi açamıyorum resmen, o zaman da içmiştim faydası olmuştu. sanki çok içilince ayılmaya biraz da olsa faydası oluyor.

brandy çok tehlikeli, bulaşmayın, 1 litre viski içsem öyle olmam, ağzımdan ruhum çıkıyordu.

Sanıyorum bir bizde efsane. Zira her cuma-cumartesi abartarak içen Alman arkadaşlarımın evinde yok, suda çözülen asprin içiyorlar.

Yeterince su için alkol aldığınızda. Çok abartmadığınız günlerde niçin ilaç içiyorsunuz ki? Bir de içerisinde çok yüklü sodyum var, haftada 2-3 kere alınması aşırı sodyum yüklenmesine yol açabilir?

Gereksiz yere alınan her tablet zararlı. Gazetede her gün bir asprin sağlıklı yazısını okuyup gaza gelen sağlıklı yaşam takıntılı babam, bilmeden midesindeki yaranın daha çok kanamasına yol açıp mide kanaması geçirmişti.

Kontrendikasyonlarında kanama eğilimini arttırır diyor. Aşırı kullanımında da dehidratasyon sorununa değinilmiş.

suda eriyen aspirin, her türlü ağrı kesiciden daha faydalı çünkü semptomdan ziyade kısmen de olsa sorunu çözüyo.

midenle veya pıhtılaşmayla ilgili bi sorunun yoksa bi zararı olacağını sanmıyorum, her halükarda içkiler arasında ve gece sonunda sıvı tüketimini arttırmaya çalış, faydası olur.

@buf-e kür, uc dort gunde bir biraz abarttigimdan kullaniyorum, amaci disinda degil yani. suyu hic eksik etmesem de, alkali gunler bariz iyi geliyor ama azaltayim bi yamugu cikarsa uzun vadede.

placebo olma ihtimali sifir, limonlu cola +1. alkasiz 5-6 bira, alkali 10 biradan daha kotu uyandiriyor nitekim. kisiden kisiye degiskenlik gosteriyor yahut, iki apranax'in yapamadigini sak diye yapiyor baloncuklarini sevdigim.

asprine katilmis sodyum bikarbonatla sitrik asit demek vucudumun ihtiyaci. alka seltzer placebo ise, ben de aslinda yokum. placebo olmadigini, icerigini/amacini bilmeyen deneklere soda niyetine icirerek de test edebilirsin.

sevgili acemi,

sorun su ki aksamdan kalmalik denen olgu, placebo etkisi ile yok olacak bir sey degil; fiziksel semptomlari hayli keskin. alka seltzer ictigimde sabahlari fizyolojik olarak sorunsuz uyaniyorsam (istisnasiz bu boyle) bu ilacin islevini yaptigini gosterir. icine ab-i hayat suyu da koysalar boyle, tarla faresi kani da.

soyledigin gibi placebo etkisiyse ve ben 4-5 litre bira icip, sadece bu arkadasi tukettim diye "temiz kalkis" yapabilen bir beyne sahipsem, dusunce gucumle sen, dayi ve reklamcilari ayni masada bulusturacagim bir gun.

alkanın aspirinden farkı mideyi de rahatlatması. hangover için evde alka yoksa aspirin de tercih edebilirsiniz her türlü faydası dokunur.

Recel, cikolata kremasi Sarelle bitter, zeytin, salatalik, domates, findik ezmesi, hashas ezmesi, istersen vegan peynir

Neden salata yapmiyorsun?
En basitinden, domates+salatalik+marul+baharat+zeytinyagi. Buna tofu, zeytin, ceviz vs. ne istersen ekleyebilirsin. Yanina da birazcik ekmek, uzun tutar.

Bu arada musli+bitkisel sut yerine musli+vegan yogurt da deneyebilirsin. Farkli meyveler vs. ekleyebilirsin de diycem de, dusunmussundur zaten.

@commons of demons, vegan yoğurdu da, bitkisel sütü de seviyorum, hatta kahve sütü falan çıktı, artık çeşitin sınırı yok, ama atık üretmemek için çok almamaya çalışıyorum.

İlk öneriyi deneyeceğim ama kesinlikle, teşekkürler.

-Yulaf ezmesi
-Corn flakes veya cereal denen şey
-sandviç vegan butter ile.
-Tost (vegan peynir ile)

Bunlar benim yediklerim kahvaltıda. Mutlaka araya meyve sebze zeytin ve fındık fıstık ceviz karıştırırım.

Sarelle bitter, peanut butter, vegan butter, reçel vs.

Şekerliymiş falan umrumda olmaz. Hiçbir problemim yok.

ben genelde kahvaltı yapmıyorum, o yüzden rutin bir şey ekleyemeyebilirim ancak önerim listenizi çeşitlendirebilir belki :)

-yulaf ezmesi ya da çavdar ezmesi + vegan süt/ yoğurt

-kabak çekirdeği içi + ay çekirdeği içi + kahve (kabak çekirdeği 40gr, at çekirdeğini de 30 gr kadar yiyorum, hani gören bu ne diyor ama inanılmaz tok tutuyor. ayrıca besin değerlerinden bahsetmeme gerek yok sanırım :) k.çekirdeği protein deposu

-ceviz + kahve

vefan yoğurt +chia tohumu ya da keten tohumu

tofu+maydanoz +yağ bir kaşık da süt karıştırıp (yoğurt da okur) ekmek üstü sürüp fırınlayabilirsiniz.

haşlanmış patatesle salata yapabilirsiniz

ya da salata yapıp roka domates soğan avakado ekleyebilirsiniz

olsa simdiden parlatmaya baslamisti ama yok malesef. damadiyla arasi iyi degil, ogluna kesinlikle guvenmiyor. sumeyye erdogan erkek olsaydi kesin onu yapardi.

Kim olduğu şu an belli olmasa da yakın tarihe bakıldığında muhakkak birinin olduğu anlaşılır.

"Tek" adamlarin halefi olmaz. (bkz: Stalin)

allah allah ben de geçenlerde damadını istediğini okudum, iyi bir sıradan aday göstermiş onu. parti alt teşkilatlarında damadına paralel başkan diyolar diyen var. neye inanacağımıza şaşırdık.

kendi gozunde olabilir bilmiyoruz ancak halk gozunde yok. tek adamlik hevesinin, duzgun sistemler kurmak yerine ben yaparimciligin bir kotu yani da bu malesef. hani yaris yaparken viraji duzgun almak yerine kestirme yapayim der de agaca carparsin ya oyle bir sey.

@buf-e kür +1

erdoğan kişi kültü. böyle adamlar "ben ölürsem" diye düşünmez. ölmeyecekmiş gibi yaşarlar.

Benim de gördüğüm kadarıyla çocuklarına kesinlikle güvenmiyor.

halk gözünde bir halefi yok +1

kimse damadın peşinden gitmez. bence ikinci biri oluşturulamadı.

Bizim deyzoğlusu ilim irfan yayma cemiyetinde çalışıyor, erdoğanı çoğaltmaya çalışıyoruz diyordu en son. Yalnız gizli bilgi ortamlarda fazla şeyyapmayalım.

Benim çok hoşuma gitmişti Çanakkale. Pek gezme fırsatım da olmamış ama. Kesinlikle tatil planlarım arasında.

Biga'da benim yerime bi biga tostu yiyin. Lapsekiye gidin. Asos ve Behramkale'de çok önemli.

Bir de mutlaka peynir helvası!

Ahlat Ağacı'nı mı izlediniz :)

@farabi valla izlemesek daha hevesli olurduk gitmek icin :D kuyumcuyu falan gorursek mazallah moralimiz bozulur simdi ahaha

gecen yaz annemler gitmisti cok begenmisler bir de yakin olmasi cezbediyor acikcasi.

s.a. diyip merkeze dalmaktansa nish bi yeri varsa oraya gidelim diyoruz o yuzden size bir sorayim dedim.

Ezine'de bir çok yer çok sakin ve denizi güzel. Eylül başında bir ziyarete gidip, denizini sömürmüştüm, kimse yoktu, yüzerken başınızın üzerinden kırlangıçlar geçiyordu. (bkz: Kumburun Köyü) : www.visitcanakkale.com

bu hafta kömür limanı'na gittik. 6-7 çadır vardı. ama şimdi okullar kapandığı için daha kalabalık olabilir.tek gece kamp yaptık.

sonra oradan çıkıp şehitlik anıtı'na gittik. yolda suvla'dan şarap aldık. eceabat'tan yukarı çıktık anıta doğru. oralara gitmediyseniz gidilebilir.

çanakkale merkez için bir şey söyleyemiyorum.

Yaa, 23 senedir Gelibolu’ya gidiyoruz gerçekten enfes, Saroz körfezi tarafında Güneyli, çadır kampı tarzı isterseniz söylendiği gibi Kömür limanı, Çanakkale merkez tarafında Güzelyalı, Dardanos. Altarnetif olarak Asos. Gerçek sakinlik Bozcaada. Ama mutlaka şarap seviyorsanız Eceabat’ta Suvla’ya uğrayın.

@ Tersidüzükilec

istanbul'dan once merkeze gidip truva'yi falan gorup arabali vapurla karsiya gecip karsi tarafi gezsek mantikli midir?

Hiçbir şey yapmasanız bile gelin bir gün Çanakkaleli gibi yaşayın.
Sabah şakir'de kahvaltı yapın, öğlen leon'da boğaza karşı bira için, akşam üstü Güzelyalı'da yüzün, akşamına da boğaza karşı bı rakı balık yapın.
Miss. Bu program pazar rutinimizdir.

klavyene kuvvet.

okumaları yapıyorum. haziran sonu başlayacağım. 15 bin kelime ağustos sonuna kadar biter herhalde.

çeviriye bile üşeniyorum. ciddi gaza ihtiyacım var.

ben de varım ^^

ne zaman gaza gelsem işle ilgili çılgın problemlerle uğraşmak durumunda kalıveriyorum; hevesimi kaybettim resmen.

türkçe meali: benim de gaza ihtiyacım var!

Varım ben de.

Eskisehirdeki arkidisler bir araya gelip birbirimizi gazlayabilir, konularimizdan ve calisma programimizdan falan konusabiliriz.

+1 benden de, kolaylıklar tüm akademi sevdalılarına

Telegram tez grubu mu kursak hahah. Sosyal bilimci var mı :)

Haha aynen valla telegram grubu kurup gazlayalim birbirimizi, bitmeyecek yoksa benim:D

ben de varım :)
Her türlü kolektif etkinliğe beni de yazın. Ankara'dakiler milli kütüphane'de kamp kuralım ^^

+1

telegram kullanan çoksa orada kuralım :)
username'leri bekliyorum :P

kurduk telegramı, paylaşma linki bulsam süper olacak da :)

buldum ve linki herkese attım sanırım :)

Aklima Slovakya ve Karadag geldi. Ucuz ve vizesiz dersen elbette Karadag. Arnavutlar da henuz turizmin gucunu pek kesfedemediklerinden onlarin da sahil kesimi komsu ulkelerin Dalmacya kiyilarina gore oldukca sakin. Ne Yunanistan ne de Hirvatistan gibi kalabalik. Slovakya'nin ise baskenti Bratislava degil Tetra Daglari bolgesindeki yerleri guzel.

Şehir önerisi veremeyeceğim ama karadağ kesinlikle ucuz bir ülke değil.

Avusturya ve ufacik koyleri. (Hallstatt filan degil tabi ki) mesela nationalpark gesäuse etrafindaki yerler olabilir, maltatal, kleinwalsertal, leutasch vs.

Ya da almanya’da schwarzwald etrafindaki koyler.
Slovakya’da nizke tatry national park bolgesi olabilir ya da slovak paradise. Yine belarus’la polonya arasindaki avrupanin en eski ormani kismi var.

Letonya ve estonya duz yerler ama acayip cok orman var. cok guzel oralar.

Vizesiz olsun dersen, karadag harika bir doga sunuyor. Kosova da ekoturizm uzerine gelismeye calisiyor ve hala populer bi destinasyon degil.

Sessiz, sakin, rüya manzarılı, düzgün bisiklet yolları, bonus olarak Dünya'nın en iyi beyaz şarapları var (bkz: Mosel) Hatta: www.google.com

Frankfurt'tan trenle her köyüne ulaşım var. Spesifik kasaba/köy önerisi için yeşillendirebilirsiniz. Günlük 30 Euro'ya oda bulunur minik bir pansiyonda. Gerci, 5 ile carpılınca ucuz olmaktan cıktı.

Tallin

kavramları doğru kullanamayan insanları da pek sevmem ben. tanımladığın şey ırkçı olacaktı asdgf

ben de ırkçı ve faşist insanlara tahammül edemem. bunun yanında budalalar, görgüsüzler ve cahiller de yer alıyor. bir de son dönemde revaçta olan, nasıl anlatsam, bir halt bilmeyip, okumayıp dünyanın sırrını satanlara, kendilerini bilirkişi gören insanlara tahammülüm yok. bayağılığının farkında olmadan kendini aristokrat zannedenleri de pek sevmem. last but not least, radikallere kafam girsin. hangi görüş olursa olsun, körü körüne savunanlardan, hayatın anlamını bulduğunu iddia edenlerden haz etmem.

bayaa bayaa tüm insanlardan tüksindiğim ortaya çıktı sanırım adsfdghj

mesela a-b-c 3 büyükler olsun.

a-b maçında c nin yiyin birbirinizi diye tweet atması.

Gerizekalı gördüm ama böylesini görmedim. nedense katlanamıyorum bu tarz salaklıklara.

bende random harflerle gülenleri sevmem 9 yaşında falan değilse :))) @air

Bir insanda temelde olması gereken özellikler; iyi niyet, samimiyet, mantık, vicdan, kişilik ve fikir sahibi olma, doğruluk, adalet, vefa. Bunlara sahip olmayan, götü başı ayrı oynayan, kişiliksiz sahtekarlar en iğrenç insan tipleri benim için.

"faşizm" kavramı çerçevesinde dünyayı anlamaya çalışıp, bu zuppelikleri ve cehaletleri yetmezmiş gibi, anlamış gibi de konuşup yasayabilenler. tırnak içindeki kavramın yerine herhangi başka bir kavramın ikame edilmesi mümkün.

Sırf üniversite mezunu olduğu için kendilerini, kendi kendilerine aydın, bilirkişi ilan ediverenler.

Hayvanları sevmeyenler. Yanına yaklaşan kediyi köpeği kovalayanlar.
Elindeki çöpü yere atanlar, yere tükürenler.
Kadınlarla tokalaşmayan erkekler, erkeklerle tokalaşmayan kadınlar.

Genel olarak, ayrımcılık yapanlar.

fırsatçı ve gözü fazla açık insanlardan nefret ederim. cimrileri sevmem. içten pazarlıklı olanları sevmem. arkadan konuşanları sevmem. dedikodu yapanları sevmem.

en fazla ise iki yüzlü insanları sevmem. ekşi sözlük bunlarla kaynar.

bu arada şükür arkadaş çevremde bu özellikleri barındıran kimse yok.

Hümanistleri sevmem.

dindar insanlara katlanamam. allah mallah deyince benim kayış kopuyor.

Devamlı sataşma, tartışma modunda olan insan tipi. Ben huzuru sevdiğim için bu tip insanlara hayatımda yer yok. Bir insan benimle ağız dalaşına girmeye, ha bire şaka yollu takılmaya, uyuz uyuz konuşmaya, laf sokmaya falan çalışıp tadımı kaçırmaya odaklanıyorsa (ki bazı insanlar salt tansiyondan besleniyor. Onlara bu tip şeyler çok eğlenceli, çok heyecanlı geliyor) bir saniye bile tahammül etmeden çıkarırım hayatımdan. İnternette tanıdıysam basarım engeli. Günlük hayatımda karşıma çıkmış ise bir daha asla görüşmem, onun bulunduğu ortamlarda bulunmam. Çünkü neden katlanayım? Onları ardımda bırakıp sakin sakin devam ederim hayatıma.

doğruyu görmeyen, söylemeyen; çomar dediğimiz tiplere katlanamıyorum.

oturup kalkmasını, konuşmasını bilmeyen tipler... korkunç küfür edenler...

dilencilik yapanlar! durumu benimle aynı/benzer ya da benden daha iyi tiplerin sigara vs dilenmesi! nefret ediyorum bu tiplerden.

ırkçı, cinsiyetçi; hayvanlara ve doğaya saygısı olmayan tipler...

güler yüzlü, esprili olunca hemen cıvıtan; ne mal olduğunu ortaya koyan tipler...

işini başkasının sırtına yükleyen çalışanlar; çalışanın hakkını yiyen patronlar ve hepsinin hakkını yiyen rezil yöneticiler ve ve ve bu tüm yiyişleri bir de din diyerek savunan çomar davarlar! fransız polinezyası'ndan bahsediyorum elbette, ne sandınız!

lanet olsun insanların umutlarını, hayallerini ve dahi hayatlarını karartan, fransız polinezya'sındaki o kokuşmuş düzene!

pislik insanlar... su, sabun, deodorant nedir bilmeyen...

görgüsüz, kaba tipler...

tümü, bütün insanlık. (kendim de dahil)

bencil. bencilliğinden dolayı hep kendini haklı gören, özür dilemekten aciz, aşırı gururlu, asla alttan almayan insanlar. bu insanlarla iletişim kurulamıyor çünkü. elimi ayağımı titretecek kadar sinirimi bozuyor bu tipler.

Yani tabii insanlığı sevelim, ben kimim ki başkasını eleştireyim falan filan ama var tabii katlanamadığım insanlar.

- Çok küfür edenler. Yerinde, kıvamında falan değil de iki kelimesinden biri küfür olan ve küfürde yaratıcılığını kullananlar
- Nedense bilindik deyimleri yanlış söyleyenler. Mesela, "Elinden geleni ardına bırakma" falan diyen insanlar vardır ya. Yahu "koyma" o işte, bunu nasıl yanlış hatırlayabilirsin?
- Herkesin kendisini kıskandığını sananlar, kendisinden biz diye bahsedenler, gereksiz şeyleri büyütenler. Hani "rakı gibi içeceksin kadını, önce gidecek.." falan gibi saçma sapan şiir gibi yazıları abartırlar ya insanlar...
- Sosyal medyayı kendini guru ilan etmek için kullananlar. Her gün yan yana aynı ofiste çalıştığın, akşam İstanbullu Gelin falan izleyen biri bir bakıyorsun Instagram'da "sen güçlü bir kadınsın, haydi içindeki çocuğa kucak aç bugün" falan gibi birşeyler yazıyor. Sevgilisinden, eşinden "iyikim" diye bahsedenler.
- Evlenmeyi ve çocuk yapmış olmayı hayatlarındaki en önemli başarı sanan insanlar, bunu dile getirmekten çekinmeyenler.
- Kendini büyütenler. Bir arkadaşım anlatmıştı, genç bir çocukla tanışmış bir süre önce. Çocuk kendini "merhaba, ben X, bir film filozofuyum" diye tanıtmış. Film filozofu ne demek, nasıl olunur, film izleyen ve filmlerden anlayan başka insanlardan ne farkı olduğu muamma. İki gün aklımdan atamadım, o kadar rahatsız edici buldum sanki.
- Kitap okumaya karşı direnci olan insanlar. İstemezsen okuma da, okuyanı da döndürmeye çalışıyor bazıları. "Biz kitap okumayız olm, yazarız" diye saçmalarlar, o "biz" kim belli değildir. "Sen de kitap okuyup duruyorsun, azıcık başka bir şey yap" falan derler. ("dedi sığır adam")
- Burçlarla ilgili konuşanlar. Bilime karşı direnenler.


Etrafımda hiç böyle insanlar yok gerçi. Ben de az gıcık değilim.

Müslümancılık oynayan faşist ve çıkarcı şerefsizler..

dunning kruger sendromuna sahip insan.

inatçı insanlardan hiç hoşlaşmıyorum, hele kuru inat varsa istem dışı bir antipati oluşuyor. kindar insanlardan da haz etmem pek, kin tutan insan kötülük yapmayı bir sebepten de olsa haklı görüyor demektir. hırs küpü, başarı bağımlısı, hedefe kitlenmiş insanların o ruh halleri de itici geliyor, sürekli yakınında olmuyorum böyle insanların.

Dinci, sabit fikirli veya egolu insanlara dayanamam.

Ki bu da dünya nüfusunun yaklaşık %95'i falan yapıyor.

Yalan söyleyen insanlar. Yok, gercekten yalana ve insanlarin aldatilmasina tahammülüm yok.

millete bakıp cık cık bu ne diyen insanlar (kınayan insanlar)

sürekli kendini ön plana çıkarmaya çalışan, baskın karakterli palavrayı seven insanlar (bu insanlar ek olarak sesli konuşmayı ve gülmeyi sevmekle birlikte beynimi şişirir)

kadın erkek ayrımcılığı yapan insanlar (örneğin; çocuklarını ayırır oğluna tüm malını mülkünü devirir kızı hiçbir şey almasın ister veya erkek elinin kiridir diyen insanlar)

hayvana işkence, tecavüz eden insanlar

çöp atan çevreyi pisleten insanlar

kraldan çok kralcı olan insanlar

... böyle devam eder herhalde. kendimi durduramayacağım

Sürekli kendinden bahseden diyoloğun karşılıklı gelişmediği ilişkilerden sıkılıyorum bir süre sonra bu arkadaşları ekmeye onlarla görüşmemeye başlıyorum

"Hangi insanlara katlanamiyorsunuz?" diye sormaktansa cok onemli bir sey soruyormus gibi bunu evirip cevirip basina "dunyada en" buyutgeci koyan insanlardan nefret etmemekle birlikte pek haz da etmem.

Metroda inenlere öncelik vermeyenler!

Gergin insanlar. Boyle hicbir seye tahammulu olmayip, olaylari buyutup gerginlik yaratan her bir halta sinirlenen negatif tipler, 7/24 bunalim takilanlar. Ayrica kendinden baska herkesi salak, kendini akilli zanneden ve asla "acaba yanlis dusunuyor olabilir miyim?" diye aklinda gecirmemis cok bilmisler.
Bir de asla porno izlmememis gibi davrananlar.

yüksek atanları bozmadan duramam.

bir de şimarıklığının farkında olup her istediğini alabileceğini/yapabileceğini zannedenlere yapamayacaklarını göstermeyi severim.

Konu her ne olursa olsun, şunu sürekli uygulayanlarla direkt iletişimi kesmek, ağızlarına toprak tıkamak istiyorum: en.wikipedia.org

Yolu yordamıyla konuşmayı bilen, ama fikirlerimi paylaşmayan insanla da iletişim kurarım pekala. Önemli olan konu değil genel olarak, konuşulan insan.

Böyle karşındaki insanı kırdığını bildiği halde yağ gibi suyun yüzüne çıkıp bilmezden gelenler. Geri adım atmayanlar. Kırılan kişi sinirlenince daha kuduranlar. Bence cinayetler bu yüzden çıkıyor. Örneğin oğlum bak git diyor adam veledin eli boş en son kafasında süpürge kırılınca aklı başına geliyor ya. Bence birçok yetişkin kafasında süpürge kırılasıca. Nezaket çok önemli. Biri bana yapma diyorsa yapmam olay bitmiştir. Ha şu insanlar da bir alemler. Böyle kendisini ayrı bir havalara koyuyor önce yaş ilerlediķçe de lacivert renkten ötesi olmadığını anlıyor gülüyorum onlara. Halbuki başında anlasaydı lacivertliğini süreci daha kolay atlatabilecekti. Neyse her şeye raģmen sevilesiler eldivenle.

kendini çok zeki zannedip konuşma sırasında sürekli zekasından dem vuranlardan nefret ederim. üstüne bir de gerizekalı biriyse katlanamam.

bonus : www.google.com.tr

Kızartılmış ciabatta üzerine grill tavada yapılmış sebze (patlıcan, kabak, havuç) üzerine balsamik, zeytinyağı ve sarımsaklı sos. Ya da zeytin pestosu.

rokfor daha iyi olabilir.

Hangi beyaz? Temelde uyum hafife hafif, ağıra ağır diye sağlanıyor. Genç Gouda, sek beyazla gider, tatlı aromaları çok yoğun değilse. Mesela Riesling, Silvaner vs...

Kırmızı iseyse de genç ve sek şarap. Merlot olur, zaten Merlot neredeyse her şeye olur.

Genç şarap genç -ağır fermante edilmemiş, ağır baharatlanmamış vs.- yiyeceklerle, hafif şarap da hafif yemekle genelde uyumlu olur, bu kadar kolay.

Veganspor. Bunlar çok temel bilgiler.

guda peynirim varken hep roze içerim.

Daad. Almanya icin en kapsamlısı. Yine de içinde yeni açılan programlar olmayabiliyor.

Nature Jobs. Daha cok PhD var ama detayli ararsaniz master da cikabiliyor. www.nature.com

Nadiren surada da denk gelme ihtimali var. euraxess.ec.europa.eu

Alaniniz biyoloji ise mebaa burasi, biliyorsunuzdur gerci: evol.mcmaster.ca

researchgate profili açıp orada alanına uygun olarak çıkan duyuruları görebilirsin. researchgate profili akademide olan herkese lazım zaten.

o zaman zorunda olmak mı yüklem oluyor? yoksa yine sevmek zorunda olmak şeklinde mi alıyoruz?

ögelere ayırmakla sözcüğün yapısını aynı anda değerlendirme. sevmek yüklemde de olsa nesnede de olsa "zorunda değilim" kısmını incelemelisin yapısına bakarken
olumsuzluk ekini attığımızda zorundayım isim soylu bir sözcük. buradan da "ek fiilin geniş zamanına göre çekimlendiğini söyleyebiliriz.

Ek fiilin olumsuz hali o. En kenar köşe sorular bunlardı zamanında.

Bu arabayı sevmek zorundayım(dır) -> Bunun olumsuzu.

TDE okuyup bitirmiş biri olarak söylüyorum. Bin tane ayrı fikir var bu konuda.

''Zorunda değilim.''i yüklem olarak almak yanlış değil.

''Değilim.'' i yüklem olarak almak da yanlış değil.

Lise bilgimle başka bir şey söylerdim, orası kesin.

Ama burada birleşik zamanlı fiil yok. Değil kelimesi fiil değil ki, isim. Yüklem fiil olmak zorunda değil, orada anlaşıyoruz değil mi?

Hangi ülke hocam. Bir de çalışma iznini vs nasıl aldınız?

Nature Works +1

@nature works
evlilik nedeniyle gidiyorum, ülke danimarka.
oturum izni ile birlikte çalışma izni de veriyorlar.

Istediğiniz yeni bir dal varsa, meslek eğitimi görebilirsiniz. Avrupa'da, özellikle Batı ve Kuzey Avrupa'da, insanlar 30lu yaşlarının ortasında da meslek değişimine gidiyor, çok anormal bir durum değil bu. Sıfırdan başlamak biraz egonuzu zedeleyebilir, ama bazı şeyleri göze aldığınızı sanıyorum. Türkiye'de çalıştığınız sektörden hangi yönleriyle kendinizi geliştirdiğiniz ve bu hangi sektörlerde işinize yarayabilir, bunu da düşünün. Bir kariyer merkezine gidin, iş bulma kurumlarının üniversite mezunları için farklı departmanları oluyor, size uygun bir memurluk eğitimi bile söz konusu olabilir.

Bol şans ve başarı!

Paranız varsa aklınızda olan bir işe de girişebilirsiniz.

dönerci.

Türkiye'de insan kalitesi gerçekten çok çok düşük.

Bunlar küçük yaşta edinilen beceriler. Bizde çocuklar bastırılır, söyledikleri "sen anlamazsın" "sen ne bilirsin" diye geçiştirilir. Düşünme ve düşündüklerini ifade etme pratiği yapma olanağı bulamayan çocuklar düşünce geliştiremeyen, ifade edemeyen yetişkinlere dönüşür.

ülke öyle bir hale geldi ki, birisi ne derse hemen arkasından kötü şeyler söyleniyor. sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla hiçbir şey gizli kalamıyor. bir memur ben chp'ye oy vereceğim, şu şu şu nedenlerden dolayı derse, anında işten atılır, fetöcü olarak suçlanır.

Yukarıdakilerin hepsine +1
Ama ayrıca böyle yayınlarda düzgün konuşan, kendini ifade eden akıllı mantıklı insanlardan çok böyleleri ilgi çektiği için bunları seçip yayımlıyorlar bence.

Sokakta yururken agzina mikrofon sokulmasinin affalatici etkisi oluyor olabilir.

1) kendini ifade eden adam röportajı koymazlar
2) türkiyede politik ortamda oy atma sebepleri o kadar gri ki, oy verme sebeplerini ifade etmek zorlaşıyor, çoğu kişinin nedeni yok
3) oku(ma)mak...

Kitap okumamaktan kaynaklanıyor bence. Kendini ifade edemeyen, kelime dağarcığı zayıf, cümle kurma becerisi düşük bir toplum olduk. Eski röportajlarda insanların nasıl akıcı ve düzgün konuştuğunu görünce şaşırıyorum.

Ne bekliyordun ki? Sadece tr icin degil, Dunya genelinde insanlar tam olarak neden oy verdigini bilmezler ya da mantikli bir sebepleri yoktur. Yine Dunya genelinde insanlarin cogu liderin direkt tipine gore oy verir. Saka falan yapmiyorum. Bununla birlikte Turkiye'deki profili de dusundugun zaman her sabah gunesin dogmasi kadar dogal bir sey bu.

inandığım şeyleri daha güzel ifade ederim. ama kararsızsam inancım zayıfsa hiç cümle kuramam. belki onların da kafaları karışıktır. birde son zamanlarda ilber ortaylı okuyorum daha akıcı konuşmaya başladığımı farkettim. ama dediğim gibi savunduğun şeye inancın güçlü olmalı.

Çünkü kendini ifade etmek zor bir şey. Sıfat bulmak, uygun sıfatı bulmak da zor bir şey.

"Siz kimsiniz?" Bu soruda isminizi, yaşınızı, mesleğinizi söyledikten sonra takılacaksınız.

Videoyu izlemedim ama genelde cevaplar "ailemden öyle gördüğüm için, beğendiğim için, sevdiğim için, başka alternatif görmediğim için" gibi oluyor. E zaten öyle?

''Ülkücüyüm MHP için oy kullanıyorum.'' açıklaması sizce açıklama mı? Kendini ifade etmek mi? Bence değil mesela. Retorik de retorik...

tempobet

30 kişi aramızda yıllardır kicktipp çeviriyoruz, birbirimizin parasını yemek çok ayrı... www.kicktipp.com

Az yağda tek sefer çevirerek yapıyorum. Spatulayla dürte dürte yapılmıyor dağılıyor o zaman

konunun kendisi bana uzak ama fırın kağıdı içerisinde tost makinesinde yapmayı deneyebilirsiniz. hiç çevirme vs olmayacağından işe yarayabilir gibi geliyor

Ben haslasmis patates ya da islanmis ekmek ici (ekmek icini karisima eklemeden once iyice sıkın) kullaniyorum. Bir de pisirirken cok cevirmemek lazim :)

Vegan değilim ama yumurta yerine haşlanmış nohut suyunun yumurta yerine birçok yerde kullanıldığını gördüm. Siz de bu yöntemi deneyebilirsiniz.

Vefanın, köfteli kıyma var soyadan onunla yapıyorum canavar gibi oluyor.

Veganım olacak o*

ben hiç köfte yapmadım ama kurabiyeler için chia egg kullanıyorum, onlarda işe yarıyor.

Herkes buradayken soruya kaynak yapayim affiniza siginarak;
vegan kofteyi neyle yapiyorsunuz?

Tutan tarif: www.karissasvegankitchen.com

Suda bekletilmis yulaf cok iyi bagliyor. Ketentohumu kullaniyorsaniz, toz halinde olanini almayin. Kendiniz su ile birlikte mixerden gecirip, bekletip kivam aldiktan sonra koyun karisimin icine.

Hamburgerlerde mesela keciboynuzu gami kullaniyorum, hic tutmadigina sahit olmadim, zaten asci tariflerinde de sikca kullaniliyor.

nohut unu, ciya tohumu

tefal actifry tarsi bir aletle dagilmazlar sanirim.

Bol su + cvitamini

Bazen 1-2 gun surer. Bol su icip temiz hava al ve dinlen.

Alkaseltzer

sırasıyla,

- çubuk krakerle beslen.
- ılık duş al,
- dişlerini fırçala,
- vitamin al.
- ayran iç.

Suda cozulen asprin ya da Alkaseltzer. Cok sivi alinca ya da bir seyler atistirinca da midesi bulanabiliyor insanin.

Az yemek, cok uyku ve sivi alimina dikkat etmek iste.

abi bildiğin rezillik.
ben de her gün 25 km yol yapıyorum işe gelip giderken. işyerinde dışlıyorlar.

edit: şaka bir yana 5km kardiyo için yetmez. belki vücut ısınır biraz.

kardiyo yapmış olursunuz işte. salona gidip bisiklet yapmaktan ne farkı var?

biz helikopterle gidiyoruz sırf fakir demesinler diye. bisiklet mi kaldı, yok bi de otobüse filan binseydin :/

1- fakirlik değil wtf. Ayrıca fakirlik olsa ne olacak :S

2- böyle şeylere çok takarsan hayat geçmez

3- iyi fikir spordan önce vududu ısıtırsın işte giderken çok zorlama yorma spora enerjin kalsın

4- eğer hızlanıp yavaşlayabileceğin güvenli bir yol ise ki bunu bulmak zor, speed interval yaparak 5 kmdenden yararlanabilirsin spor sonrası cardio için.

Kim ne diyecek diye yasayamiyoruz hayatı. Nasıl kolayına geliyorsa öyle yap kardeşim.

AlsterWasser +1

Geri kalmış ülkelerde fakirlik olarak görülüyor. Gelişmiş ülkelerde ise kimse seni bu şekilde yargılamaz. Türkiye'de fakir olarak görebilirler. İnsanların bakış açısı biraz sorunlu. Hareket ettiğin için mutlaka bir faydası olacak. Çok takıyorsun. Belki de kafaya takılacak en son şey bu. Fırsatım olsa her yere bisikletle giderim.

Fırsatım olsa her yere bisikletle giderim ben de. Bisiklete binen adama fakir demem. Alakası olan bir şey değil çünkü.

abi bisiklet pahalı bir şey değil mi zaten ya:)

bunun fakirlik oldugunu dusunen biri beyinsizdir; beyinsiz mahlukatla takilmak istiyorsan bisikletini satin alabilirim.

gerçekten troll değilsen ciddi cevaplayayım. fakirlikle alakası yok. hatta lüks bile diyebilirsin. gerçekten çok pahalı bisikletler var. kaliteli bir şey almak için en az 1000 lira harcaman gerekir ki bunu da fakir diyemeyiz. kardiyo için yeterli olup olmadığını doktorun ya da spor hocan bilir. daha da önemlisi kendin bilirsin. burada söylenenlere kulak asma.

değil.

ayrıca kardiyo kilo vermek için yapılmaz. kendini daha çok yorgun düşürüp direncini kırarsın. kilo vermenin anahtarı düzgün bir beslenme programı. uzman değilim, şöyle beslen böyle beslen diyecek değilim ancak tavsiyeler için angelus'un entrylerine göz atabilirsin. o adam uzman :D

ben turkiye'de binmezdim bisiklete. yuzde 75 maganda.

Ya türkiye de nasıl binebiliyorsun diye sormaya geldim. Ben kadıköy de rahat mutlu binemiyırum bisiklete :(

bence asil sorup dusumen gereken bisiklet surmek icin tehlikeli bir yol mu? bir de araba gazlari vs. kirlilik cigerlerini mahvetmesin? Mutlaka bi maske bise tak, kasksiz sakin cikma yola.

Geri kalan faso fiso, isinmis olursin spor oncesi mis

teşekkür ederim cevaplar için

bisiklet bir kültürdür, yaşam tarzıdır. avrupa'da insanlar arabaya mecburen biniyor. herkes bisiklet üstünde...
şu kompleksli düşüncelerden gerçekten arının.

Hareket etmek niye fakirlik oluyor, anlamadim. Yol tehlikeli degilse kullanin tabii ki. Spora giderken isinmis olursunuz biraz, hem acik havada daha fazla zaman gecirmek, sürekli bir binada ya bir tasitin icinde kalmaktan iyidir de.

Daha once 6 ay yasadigim yerde yol buna izin veriyordu. Yarim saat gidis ve yarim saat donusle bisikletle ise gidiyordum. Yagmur yoksa gayet guzel bir durum. Ferah ferah gidiyordum.

Acikcasi, bana zayiflama degil de, vucudun sekle girmesi acisindan cok yardimci olmustu. Haftada 5 gun antrenor yonetiminde yaptigim spor o kadar yardimci olmamisti. Onu birakip bisiklete basladim, daha iyi oldu.

Vucut kismi bir yana, arabadan daha guzel, daha zevkli. Fakirlikle de alakasi yok bunun. Zaten cok kisi de acmis konuyu.

fakirlik. fakirlikten kırılan isveç, hollanda falan gibi ülkeler yokluktan bisikletle geziyorlar.

çocukluktan beri 3 kere bisikleti çalınmış biri olarak artık bisiklete lüks gözüyle bakıyorum. bisiklet kullananlara da ayrı saygı duyuyorum. not: çalanların götüne girsin.

Bisiklete binmek fakirse başta Hollanda olmak üzere tüm Avrupa ülkeleri Fasfakir.

bisiklete binememek fakirlik. parasızlıktan yamulan jantımı yenileyemiyorum. :(

Bu duyuruya harcadığım 45 saniyeyi asla geri alamayacağım.

Bisiklete binmek fakirlik değil.

Bisiklet candır. O kadar yolda hayatta minibüse binip o rezilliği çekmek. Bisikletim çalındı yine almak istiyorum öbür turlu evden cikmiyorum

Kask vs güvenlik ekipmanlarını ihmal etme lütfen ve trafiğe dikkat. Güvenlik sıkıntı olabiliyor

Bisiklete binmek parayla satın alınamayacak yüksek bir refah seviyesidir.

Almancada bi em vi diye okunuyor
.yanlisim varsa duzeltiniz.

Ben, beemve diyorum

youtu.be

Türkçede bemeve, Almancada biemvi diyorum.

youtu.be

Be me ve

beğemve diyorum

Bayerische Motoren Werke Aktiengesellschaft
demeyi çok isterdim.

Be em ve

Almancada da boyle okunuyo zaten. Vi filan yok :D

Beemve

benve bemeve.

bimmer - kuzey amerika ekolu :P

Arkadaşlarınki hangi yörenin ekolü bilemem ama IPA: [ ˈbeːʲɛɱveː] demiş. Be em ve işte.

Be Me Ve.

Eskiden be me ve diye okurdum sonra nasıl olduysa bi em vi diye kaldı dilimde.

Budapeste:
- Konyha rahat bir cafe, ust kati ozellikle. Arkadasim yiyeceklerinin pek ahim sahim olmadigini soyledi, ondan orda bir sey yemedik. Yorumlar iyiymis ama simdi baktim da.
- Balna'da guzel bistrolar var ve citadel'in ardinda gunesin batmasi izlenebiliyor, sezlonglu.
- Deryne Bistro, siki dress code gerektirecekmis gibi duran ama gerektirmeyen biraz pahalica(Budapeste icin) bir bistro. Ortami cok guzel, yas ortalamasi 60 falan. Biz o tum gun disarda gezmis halimizle ve ustune rezervasyonumuz yokken kabul edilmistik bir cuma aksami. Ben sort giyiyordum ama yanimizdaki cift muhtemelen altin yildonumlerini kutluyordu.
- Mazel Tov da guzelmis diye duydum.
- Bir humus bar(zincir olmayan) ve bir normal bar da eklicem adlarini ogrenince.

Viyana:
-
- Liebling 2, burasi da guzel bir cafe, Konyha gibi.
Diger cafeler zaten herkesce biliniyor gibi.

Viyana'da Tuna'da yuzuluyor bu arada, hem de birkac yerde. Neden yuzulmesin? Sehre yakin Lobau ulusal parki var, bisiklet parkurlari da var icinde, 2 tane gol de var yuzulebilen (yalnizca biri guzel bunlarin). Veya diger yonde Greifenstein var, gene bisikletle gitmelik, orda da yuzuluyor.

Bu cuma friday nightskating de baslayacak, critical mass gibi ama aksam oluyor ve legal. :P Ama eger Donauinselfest'e denk gelirsen, o hafta yapilmiyor.

edit: Budapeste'deki barin adi dzzs'mis, humuscuyu bulamadik ama.

Takip edebilmek için yazıyorum

@common of demons, genelde Rhein uzerinde kiyidan hemen yarim metre sonra bariyer oruyorlar, oylesine bir serinlemeye girilebiliyor, ama bakacagim Tuna´da nerelere girilebildigine, iyi oldu bilmem, tesekkür ederim.

@konusma ben konusuyorum daha bitirmedim, evet veganim, dediginiz yerde vegan secenek varsa daha n´olsun zaten :)

Cok iyi cevaplar gelmis. Bira disinda, sarap - sarapbar onerilerinizi de bekliyorum.

Duyuruya cevap olsun: Viyana´da bu yaz Hellwein yazi olacakmis, bakmadan, gormeden gelmeyin: www.helnwein.de

Buralarda: www.wien.gv.at

Tezden teze değişir. Lisans tezlerinin genelinde alıntı daha yüksek oluyor. Yüksek lisans ve doktorada kendi bulduğun verileri önceden yapılmış verilerle karşılaştırman ve desteklemen gerekebiliyor.

Lisans tezi mi yazıyorsun?

Sesli guldum.

Hangi duzeyde arastirma, tez, makale olursa olsun, simdiye dek süre gelmis bilgiler var, tartismalar var. On kez Amerika´yi yeniden kesfederiz, birilerinin soyledikleri uzerinden gitmesek.

Ve yeni hicbir sey de soylenmez/bulunmaz bu sekilde. Eski bilgiden yararlanilmiyorsa, eski bilgi tartisilmiyorsa neyin uzerine ne katarak siz kendi ozgun fikirinizi insaa edeceksiniz? Aslinda dediginiz sey, ozgunlugu ve yaraticiligi bitiren seyler.

@kunfeyekün ya bakıyorum adam ingiliz arşivinde ne varsa doğru kabul edip kitabı ona göre yazmış. O zaman ingiliz arşivi dışında tarih yazılmasın. Ben anlamıyorum önceden yazılmayan bilgi yalandir düşüncesini.
Bu şekilde yeni fikir üretilemez ki.

tezde kimse fikrini sormuyor ki, x arsivindeki bilgi yanlis diyorsan bunu kanitlayabilirsin herhalde? yoksa "bence yanlis" dedigin zaman kim senin fikrini neden sallasin? burda boyle yaziyor ama su su ve su sebeplerle, su su ve bu kaynaklarla beraber karsilikli bunlari incelersek bu kaynaktaki bilginin dogrulugu supheye duser dersin olur, bak bir suru referans vermen gerekti. "bence bu yanlis digeri dogru, yeni fikrimi onun uzerinden ureticem" dersen neyin neden dogru neyin neden yanlis oldugunu aciklayamazsan, urettigin sey yeni bilgi olmuyor. inanclarini yazmis oluyorsun sadece.

yoksa ben de referans vermeden, eski bilgi agina atifta bulunmadan dunya yuvarlak degil duz diye tez yazabilir miyim? yazarim. ille yeni fikir olsun dersen derim ki dunya bir torus. yeni fikir olmasi degerli oldugu anlamina gelmiyor. fikrini / one surdugun bilgiyi gercekligi makul olcude irdelenmis ve dogrulanmis bir seylere dayandirman lazim, yoksa ne kiymeti var? ha o bilinen dogru yanlis diyorsan neden yanlis oldugunu da aciklayabilmen lazim.

Mesela sey dersin hiçbir kaynakta yazmıyor ama kaynaklar ve olaylar düşünüldüğünde bence böyledir denebilmeli. Bu kaynaga bağımlılık bilgiyi de egemen guclerin tekelinde tutuyor

>Mesela sey dersin hiçbir kaynakta yazmıyor ama kaynaklar ve olaylar düşünüldüğünde bence böyledir denebilmeli.

Bunu zaten yapabilirsin, istenen de o. Butun literaturu taradim, su kaynakta buraya kadar gelebilmis, bu kaynakda oraya kadar gelebilmis, literaturde kimse bu sorunun cevabini dusunmemis ama su ve bu kaynaklardan gelen su ve bu veriler isiginda bu meselenin boyle olduguna dair bir teori ortaya atilabilir dersin.

bak elli bin tane kaynak verdin.

ha "bu boyledir" dedigin seyi temellendirebilecek hic bir sey yoksa literaturde, "o zaman bu sonuca nasil vardin?" denir yani zaten cok abes imkansiz bir sey olur.

genel olarak senden istenen o yani, butun gecmis arastirmalari gosterip hepsinin isiginda, bu kaynak verdigim verileri baglayarak soyle bir sonuca varabiliriz dersin - bu sonucun hic bir kaynagin dedigiyle celismez, celisiyorsa bu kaynak yanlis dersin ve neden yanlis oldugunu aciklarsin.

sonucta yine milyon tane kaynak gostermis oldun, senden istenen de bu.

ama sen kendini gecmis kaynaklarla desteklemis X kaynagini gormezden gelip yok varsayip onunla celisen bir sav ortaya atarsan, kaliteli bir universite sana "hooop" der. yani gecmiste ne yapilmis gostermeli, dogru bildiklerini birlestirmeli, yeni savlar ortaya atmalisin zaten. ama birileriyle celisiyorsan neden yanlis olduklarini da gosterebilmen gerekir.

Fransızca (ama Belçika yapımı)
(bkz: le tout nouveau testament)

The Square'i de çok sevdim ben ama modern sanatla içli dışlı değilsen ya da o tür şeyleri pek sorgulamamışsan sevmeyebilirsin. Çünkü ben izlerken çok eğlendim, başka bir arkadaşımdan "sıkıcıydı" yorumu duydum.

(bkz: teströl es lelekröl)

The Square, En Man som heter Ove (Isvecce)
Happy End, Amour, It’s Only the End of the World (Fransizca)
Toni Erdmann (Almanca)

Happy and +1
Force majeure
Kynodontas
Loveless ( gerçi Rusya yapımi ama kaliteli film)

En duva satt på en gren och funderade på tillvaron

Page Eight
Victoria
Dans la maison
Perfetti Sconosciuti
La piel que habito
Hodejegerne

Toni erdmann

çok beğendim diyemem ama hem fransız hem de son yıllarda çıkmış dendiği için hem de ben çok yakın bir zaman önce izlemiş olduğum için aklıma raw geldi. gelmez olasıca.
rica ederim.

yüksek lisans aradığım zamanlarda hatırladığım kadarıyla yurtdışından gelen öğrenciler için ielts/toefl gibi sınavlar her zaman zorunluluk.

sınav kötü geçti diye yetersiz hissetme tabi ki. sınava hazırlanmadan gittiysen öyle olmuştur. sınava özel hazırlanırsan eminim bi iki ay içinde 1-1,5 puan artırabilirsin.

yurt dışı hangi yurt dışı? mekke mi? ulan batur mu? hamburg mu? Toronto mu?

ingilizce puanını zorunlu olarak göstermeyen yerler illa ki varadır. Lakin ne kadar iyi yerlerdir bilemem. Benim bildiğim gördüğüm tüm ortalama ve üstü yerler böyle bir puanı istiyor.

kaldı ki ielts veremeyen insan nasıl tez yazacak sunum yapacak ?

Önce yabancı dil sonra yurt dışı eğitim.

Ingiliz Dil ve Edebiyati okumussunuzdur, bu bolumle ilgili bir YL programina basvuruyorsunuzdur, bu durumda istenmeyebilir.

Şart. İngiliz Dilinde de aranır. Kim takar senin 100% İngilizce EMI bölümünü. Bağımsız bir ölçek olarak IELTS/TOEFL ister.

@idonthaveatvset, istenmiyor iste: www.anglistik.uni-wuppertal.de

Teşekkürler.
İngilizce psikoloji bitirdim. Ab ülkelerinden birinde yapmak istiyorum yüksek lisansımı, zira ab vatandaşlığım var ve benim için ücretlerin uygun olması vi avantaj.

Sınav kötü geçti dedim diye gömmenize de gerek yoktu, halihazırda İngilizce tez yazarak bitirdim zaten lisansımı. Speaking kısmında kitlenip kaldığım için çok kötü geçti, diğer kısımlardan çok umutluyum.

herkes bilip bilmeden konuşmuş, illa ielts/toefl isteyen de var ama avrupada almanya vs. dahil birçok ülkede birçok okul eğitimini yüzde 100 ingilizce yaptığını kanıtlarsan ya da english studies vs okuduysan lisansı sınava gerek yok diyor. iyi okullar bunlar da. araştır bak, dolu var böyle okul.

Dilde bağımsız, uluslararası bir ölçme-değerlendirme dökümanı sormuyorsa zaten o okulda okuma bence. Çünkü bu yaklaşım diğer unsurları için de geçerli olabilir okulun.

the guardian meral akşenerle röportaj yapmıştı geçenlerde, haber başlığını gördüm ama okumadım. ince'yi bilmiyorum.

CHP´den saglam, sosyal medyada bir taninir aday ama sonuc olarak da sansi Erdogan´a karsi az deniyor. Mayis basinda "Chp´nin adayi su, isi gücü de sudur." tadinda tanittilar, cok yogun yorum yapilmadi. BBC´de de sansi az denmisti.

"Kemalist, milliyetci, dindarlardan ya da Kürtlerden oy almaya bakacak ama basaramayacak." menvalinde yorumlari da Alman medyasinda (ntv ya da stern olmasi gerek) okudum. Yorumlar Spiegel ve Süddeutsche gibi saglam basin organlarinda muhtemelen Haziran´da cok daha artar.

Vücudu yoruyor mu derken, ne demek istediginizi pek anlamamis olmakla beraber, sarabin alkol orani daha yüksek (cogu zaman iki kati ya da daha fazlasi). Cok alkol alirsaniz, uykunuz geliyor ama fazla alkol huzursuz, kesintili uykuya neden oluyor.

Melatonin hormonuyla alakali bir durum da var, bu nedenle kirmizi sarap, beyaza oranla daha fazla uyku getiriyor. Melatoninin daha fazla salgilanmasini her alkollu icecek etkiliyor. Oyleyse onemli olan ne kadar ictiginiz?

Bir de biranin serbetciotu yuzunden ekstra rahatlatici, uyku getirici ozelligi var.

Kan sekeri cabuk yukseliyordur, uyku gelir, o da ayri bir etken. Beyaz sarap, daha az kalorili, alkol orani da kirmiziya gore az. Bu nedenle cok yorucu olmaz muhtemelen.

Bende bira daha çok uyku yapıyor, şarap tam sevişme moduna sokuyor diye özetleyebilirim.

şarap o kadar yormaz bira hele kırmızısı 5 tane az bile yapmış sana.

bünyeye göre değişir sanırım ama akşamdan kalmalık açısından değerlendirirsek şarabın ki bazen daha pis oluyor. eğer biraz fazla içmişseniz ertesi gün şarabın tortusu midede kalıyor ve her sıvı tükettiğinizde tortuyla karışarak tekrar halsiz, yorgun, kötü hissetmenize sebep oluyor.

son zamanlarda şaraba sardım. gündüzleri kendimi çok yorgun ve halsiz hissediyorum. çok fazla da içmiyorum, uyumadan bir kadeh. acaba şaraptan mı ki?

bira daha fazla uyku getiriyor kesinlikle. 5 kırmızı! n'antın abi sen? bir şişeyi tek seferde içsem, o kadar yoracağını sanmıyorum.

netflix'te alkolle ilgili bi belgesel var, benzer sorular sorulmuş. Tavsiye.

Arapça, Farsça ve Fransızca bilinirse çok büyük çoğunluğu halledilir.

ağırlıkla Arapça ve Farsça elbette. Ancak Ermenice, Yunanca, Fransızca bilgisi de avantaj sağlayacaktır

Agirlikli olarak Arapca ve Farsca, ardindan Fransizca diyorum ben de.

Yukarıdakilerin dışında latince de bilmek gerekiyor bence. Sevan Nişanyan latince'yi iyi biliyor mesela.

@amortisman

Sevan Nişanyan Eski Türkçe bilmediği için etimoloji alanında pek itibar edilen biri değil. Yine de teşekkür ederim.

Once duzgun Türkce fonetik bilgisi gerekiyor. Yoksa gidip Türkce kelimeleri yabanci kokluymus gibi gosterebiliyorlar. Nisanyan´in sozlugunde yer yer rastlanildigi gibi.

Cince ve Mogolca, Italyanca, Latince, Rumca...

Orta ve Eski Türkce bilgisi de onemli, hatta Anadolu´daki agizlari iyi bilmek gerekiyor, cünkü onlarda hala kullanilmakta olan Orta Türkce´den gelen kelimeler var.

merkezde öyle.

ama neuherberg'de daha uygun fiyatlara bulabilirsiniz. zaten münih şhir merkezinde ev bulmak samanlıkta iğne aramak gibi. ben oldukça uğraşmıştım.

www.immowelt.de
immobilienscout24.de

buralardan bakabilirsiniz. çevre yerlere de bakabilirsiniz.
ama merkeze yakın yerlerde de ne yazık ki pahalıymış. biz ağustosta taşınıyoruz münih'e, 1+1 50 m2 evler 1200 eur civarı masraflarla.

Son 5 senede büyük sehirlerde ev sorunu var ve bunun yaninda inanilmaz bir pahalilasma. Münih de bunlarin bir ornegi. Sorun, ev fiyatlarindan cok, hic ev bulamamak. Cünkü basvuru yaptiginiz yere 50 kisi daha basvuru yapiyor ve bir sene boyunca ev arasaniz da, kafanizdaki daireyi, istediginiz yerde bulamiyorsunuz.

Evet elbette, 1+1ler 1000 civarinda, 3 oda evi asla merkeze yakin yerlerde 1000´e bulamazsiniz.

"1 m2 hangi semtte ortalama kac Euro olabilir?" sorusunun cevabi surada. Buna gore de 50-55 m2 ev zaten 1000 Euro yaklasik olarak.: www.wohnungsboerse.net

O yüzden diğerleri gibi WG bakacaksınız

WG istemiyorum iste, illa kendi evim olsun istiyorum.

Okuluna, bolumune gore degisir. Bir suru Ingilizce program oldugu gibi, Almanca ogrenip oyle devam edenler de var.

Doktorada dil bilme sarti, daha dogrusu dil bildigini gosteren evraklari sunma sarti yok. Mesela hocaniz c2 Almanca istiyordur, ama üniversite gidip de c2 bildiginize dair sertifikalari gosterin demez, ayrica tezinizi (fakültelerin hepsinin ayri sartlari olmakla beraber) Almanca yazmak zorunda degilsiniz. Kisacasi hocaniza bagli derslerin ya da tezinizin dili.

Kavgam'ı hangi yayınevinden alacağın çok önemli değil, zira çeviriden çok Hitler'in edebi dili leş ve anlaşılmaz olduğu için anlatılanı ne yaparsan yap zaten anlamıyorsun, yayınevinin çok bir etkisi yok bu anlamda. Ha ama illa bir yayınevi istiyorsan Kum Saati Yayınları kırpılmamış versiyonunu yayınlamıştı, bulabilirsen onu al.

Kağan Kitabevi'nin, şu birkaç ayda tükenen ilk baskılarından olanı. Kütüphanelerde bulabilirsiniz, bu seçenek değilse, manifesto kitap baskısını öneririm.

Edebi dili bir çeviri üzerinden düzgünce yorumlayamazsınız, nereden kestirecekseniz mesela o zamanın konuşma dilini yansıtıp yansıtmadığını, çevirisi mümkün olmayan söz sanatı yapıp yapmadığını? Mein Kampf hakkındaki klişedir bu, kaçınınız eğer orjinal dilde okumadıysanız.

internetten..önce pdf olarak indir. bir şaheser olmadığını okuyunca anlayacaksın. anlatım dili kötü ve sıkıcı.

türken raus zaten fazlasıyla ırkçı bir ifade, normalde duyabileceğin bir şey değil ki. almanya değil de genel olarak dünyada globalizmin de etkisiyle yabancılara karşı daha toleranslı olunmaya başlandığını düşünüyorum şahsen. o açıdan sorunlar her ne kadar devam ediyor olsa da almanlar alışmıştır bence orada doğup büyüyen türklere. neblim 1970'lerde bir türk olarak almanya'da yaşamak bence bugüne kıyasla daha zordur. en başta bugünkü zihniyet çok farklı. ikinci olarak almanya'da alman bulamadığın yerler var, haliyle gittiğin yerdeki tek "yabancı" sen olmuyorsun; herkes her şeye yabancı oluyor jsfks.

türken raus deseler de bir faydası yok ki zaten, orada doğup büyümüş vatandaşı ismi ali, ismet diye ülkeden atamazsın, ne yapacaksın. en fazla çok coşan nazi atmıkları saldırıda bulunur, ev yakar, adam döver vs. onun dışında avrupa'da en ala ırkçı bile açık açık dile getirmekten korkuyor bunu.

Alışma değil de kabullenme diyelim.

Irkçılık Suriye İç Savaşı'ndan sonra boyut değiştirdi tüm Avrupa'da. Niteliksiz Orta Doğulu göçmenlerin yanında Türkler pırlanta gibi kalıyor. Türklerin Almanya'da geldiği konum da kötü değil. Benim uzaktan bir akrabamın kendi şirketi var Almanya'da. Öyle eskisi gibi işçi sınıfı gönderilmiyor ya da niteliksiz iş yapacak eleman gönderilmiyor. Yazılımcılar, mühendisler iş bulabiliyor. Denklik alan bir doktor bile biliyorum. Ama bir Alman her zaman bir Almandır. Gelecekte ne olacağı belli olmaz.

Edit: Bu söylediğimin ırkçılıkla bir ilgisi yok bu arada. Arada bariz nitelik farkı olduğu belli. Bu kadar açık olan şeyleri görmezden gelemeyiz. Göçmenlerin hepsi aynı değil. Komik bir durum göremiyorum ben.

Çok net bir cevabı yok. Almanya'da aşırı sağcılık yükselişte. 'Türken raus!' değil de, müslümanlar çıksın durumu var. Gösterilerde, ırkçı ifadeler 'aşırı' bulunacağından, 'Islam çok extrem, çok terörist' damarından giriliyor.

Aptal bir Alman icin her esmer Türk, her Türk müslümandır. Arap, Kürt, İranlı vs. ayırmaz yani bu noktada. Yanımda yediği pizzanın çöpünü bırakıp giden bir adamın arkasından söylenen Alman teyze ''Türkler böyle işte.'' gibi bir cümle kurabiliyor. Algı bu. Halbuki adam yarım saat telefonda Arapça konuştu. Yine de, bir topluluğun açıktan belli bir ırka karşı söylem ortaya koyması çok tepki çekeceğinden, sadece Türkler'e karşı gelişen bir oluşum yok. Irkçılık, anti-islam olarak yeni formlar kazandı (Türkler'e karşı). Türk evleri degil de, camiler yakılıyor, ya da sıgınma evleri.

Sıgınmacı evlerine 1000'den fazla saldırı yapılmıs 2015 yılında. 2017 kayıtları da korkunctu, bulamadım su an: www.spiegel.de

Kısacası, yeni gözdeleri sıgınmacılar. Ama bu demek degil ki, tamamen gözden düstük.

Ek: ''Bizden daha kötüleri geldi.'' kafası, yeni gelenleri ezip, kendimizi daha iyi gösterme çabası da farklı bir ırkçılık türü. O karsılastırmaların Türkiye'den gelen göcmenlere hicbir faydası yok. Bir kafatasçı Türk ya da Suriyeli ayırmayacaktır, o nedenle de AFD gösterilerinde konusma yapan Kürt gibi komik durumlara düşmeye gerek yok.

Alıştılar. Elbette hala alışamayanları var fakat onların birçoğunun haklı gerekçesi de var. 40 yıldır Almanya'da olmalarına rağmen hala Almanca konuşamamalarına, kaçak göçek iş yapmalarına kızıyorlar.
Özellikle Türklerin yaşadıkları bazı yerlerin Tr'deki yobazların yaşadığı yerden farkı yok.
Almanlar kurallara uymayan, ülkenin içinde küçük ülkecikler gibi mahalleler kurup oranın dışında yaşamayanlardan hoşlanmıyor bence.

ha Türklerin hepsi böyledir diyemeyiz. Aksine birçoğu da pırlanta gibi.
Mv birçok kişi var. devletin her kademesinde Türklere denk gelebilirsiniz.

evliliklere artık iç içe geçmiş olmalarına değinmiyorum bile.

ve son yıllarda artan yabancı ve Arap yoğunluğunu da düşünürsek Türklere çok alıştıklarını ve diğer milletleri görünce Türkleri daha çok benimsediklerini söyleyebilirim.

sallama olarak böğürtlenli çayı seviyorum liptonun

bazı özel çaylar hariç çay daha fazla uyku problemi yapar, yatma saatinden 3 saat önce çay-kahveyi bırakın.

teşekkürler cevap için.

gün içinde içmelik, mümkünse az bi'şey ayıltıcı dikkate yardımcı olacak çay soruyordum aslında.

Yeşilçay. Bana göre kahve ile aynı etkiyi yapıyor. Kahveyi pek sevmediğim için düzenli olarak yeşilçay içiyorum.
Bir de elmanın da kafein etkisi var. Çay ve kahveden sıkılınca hem doyurucu hem de lezzetli bir atıştırmalık olur.

Yesil cay daha yavas etkisini gösteriyor, aksam cay icmeniz, kahve icmekten daha kötü sonuclanabilir o nedenle. Papatya cayı rahatlatıyor ve uyutuyor. Bitki caylarının bazılarının etkilerini bilmeden kullanmamak gerekiyor. Meyve cayları daha iyi bir secenek gibi. Ya da rooibos? Icinde hic kafein-tein yok. Rooibosu istediginiz kadar icebilirsiniz, hos bir kokusu da var.

sıkıntı olacağını sanmam.
peer shared olaylar yasak ama sallıyorum rapidshare gibi şeyler kullanmak yasak değil.
o yüzden bu da sıkıntı olmaz.
zaten bir şey olursa size yazı geliyor "çakal mısın dostum sen?!" diye :) ondan sonra yapmıyorsunuz. ama öyle 1 downloadda hemen dava açılmıyor adınıza.

Gecen bahardan beri cok daha agir cezalandirma var. Stream film izlemek yasakken, video indirmek, mp3 indirmek tabii ki yasak. Medya hukuku calisan arkadasim yabanci ogrencileri uyarmak icin sunum yapti hatta bununla ilgili üniversitede.

Sen, senin soracağın sorulardan çok onların soracağı sorulara odaklan bence.

Onlar sana "bize ne katacaksın" diye sorabilirler. Bu ve bunun gibi soruların yanıtlarına hazırlıklı ol.

Ne stajı bilmiyorum ama Excel biliyor musun diye sorulabilir.

Proje veriyorlar mı yoksa stajyerlerine operasyonel işler mi yaptırıyorlar?
Eski stajyerlerin, aynı firmada işe başlama oranları ne?

Yukaridaki "sana sorulacaklara odaklan" tarzina katilmiyorum. Kesinlikle gorusmenin sonuna dogru o pozisyonu istediginizi gosteren bir iki soru sormaniz gerekir. Size direkt ne katacagini sormak dogru formule edilmis bir soru degil bence, cünkü az cok bilmelisiniz basvuru oncesinde ne yapilacagini. Calisma duzenini sorun, sirketin egitimlerine stajyerlerin katilip katilamayacagini sorun. Stajyerlik de olsa, o isi istediginizi ve kendinizi gelistirmeye acik oldugunuzu gostermeniz lazim.

dieyçel

Dehele

diyeçel

Dehele. Farkli okuyab amerikan ajanidir

dehele

Diyeçel

dehlül

Dehael.

Dieyçel

Not: İskoç ajanıyım.

Allah belanı versin diye okuyorum. Bu kadar sikko bir firma olamaz evrende.

Di eyç el

Ben "derhal" olarak okuyorum, 20 sene once bir billboard'larini gorurdum sikca, hic unutmadim.

Soyle bir tv reklami da varmis ayni donemden ama bunu hatirlamiyorum: www.youtube.com

de ha el.

de-he-le
çünkü türkçe konuşuyorum.
polemik başlasın :)

dieçel

diyeçel

di-eyc-el

dieçel derhal... eski reklamlarından akla kazınmış.

diyeycıl

dehale iş gereği 240.000 kere duyuyoruz

Dieyçel

Di-ye-çel
Not:alaman gurbetcisiyim

teker askısı decathlondan 15 tl falandır aldığımda.

benim için tek sıkıntısı üst seviye bir bisikletim olmadığı için kendisi biraz ağır (12-13kg) ve her seferinde kaldırıp askıya takmak biraz dert oluyor.

askının üst kısmı kalın kauçuk ile kaplı, bu sadece jantlara zarar vermiyor. çok ters bir hareket yapmadıkça tellere ya da tekere zarar verecek bir hamle yapmanız zor zaten.

Ön tekerden asmak jantın formunu zaman içinde bozmaz mı acaba? Sanki kadrodan asmak daha sağlıklı gibi geldi düşününce.

ben ilk defa yurt dışında trenle giderken kullanmıştım, evde uzun süreli kullanım yapmadım ama bence gayet mantıklı, kullanışlı şeyler. kaldırması biraz zor oluyor özellikle yan şekilde asılmayacaksa ama onun dışında şahane bir şey <3

@orient blue güzel bir yere dikkat etmiş, zamanla cantın formu bozulabilir yerçekimi ile.

En güzeli kadrodan asmak.

Iki senedir kullaniyorum ve memnunum. Tüv varsa güvenip alirim. Benimki soyle: www.amazon.de

Benim listemdeki gece öğünümde 1 çay bardağı kefir var yanında da 1 kuru erik.

Sekersiz organik soya sütü, ev yapimi badem ya da findik sütü ve hatta yulaf sütü.

yoğurt veya ayran tüketebilirsin? ayran içeceksen sütün iki katı şeklinde düşün ama, su da olduğundan dolayı.

teşekkür ederim, ev yapımı olarak evde her zaman bulunan yoğurtu tüketiyim ben o zaman. kefir mayalarımız ölmüş, hazır da almak istemiyorum şişelenmiş olarak.

den haag - scheveningen

Noord Beveland? Tavsiye etmem. Holanda´da denize girebilmek iskence. Danimarka´da cok daha sakin ve yer yer ilik deniz.

yaşadığım ev 44 m2. 1+1. mutfak 3m2 falandır. ya da daha az.havalandırma çok önemli yoksa tüm ev kokuyor. benim taktik aspiratör açıkken salondaki bir pencereyi de hafif aralamak. çünkü hava girmeli ki hava çıkabilsin.
temizliği kolay. salonun yatak odasından büyük olması önemli. çünkü vaktin salonda geçiyor. evcimen olduğun zamanlarda ferah hissetmen için o tek pencerenin nereye baktığı da önemli. giriş kat çekilmez bence.

her türlü kiradan mantıklı olduğu için al derim. sonra satarsın, değeri artacağından zarar etmemiş olursun.

40 m2 1+1 de var 80 m2 de. Mutfak kapali olur salon da genis ve ferah olursa bunalmazsin. Zaten cocuk yoksa salon ve y.odasi kullaniliyor.

şunu bi izle: www.youtube.com

1 sene stüdyo dairede, 5 sene 1+1 dairede yaşadım. Şimdi ise 2+0 dedikleri 1+1 den tek farkı küçük de olsa ayrı mutfağı ve iki balkonu olan bir dairede yaşıyorum.
Az eşya işi bir süre sonra yalan olabiliyor. Çoğu 1+1 evde 10 tane ayakkabı alabilen ayakkabılık koyacak yer bile yok.
Ayrı mutfak inanılmaz güzel bir şey yemek kokusu geçmiyor.
Salonun antreye kapı ile açılması misafir konusunda çok önemli 1+1 de çift misafir varsa insan onlar uyanmadan tuvalete dahi gidemiyor.
Küçük mutfağa sandalye+mini masa koydum, salona gitmeden atıştırmalık bir şeyler yiyebiliyorum ve sigara içerken tüm ev kokmuyor.
Tüm bunlara rağmen eğer sahibi olacak isem çok çok küçük değilse 1+1 e taşınırdım. Umarım yardımcı olabildim.
Yine sır yine cevaplayalım.

-Mutfak ayri olsun, cok kucuk olsa da tek kisi icin buyuk problem olmaz.
-Banyo cok dar olmasin, kuvet kesinlikle olsun.
-Guzel, kullanisli bir balkonu olsun.(Türkiye´de zaten balkonsuz ev yok diye biliyorum.)
-45 m2´den asagi olmasin.

56m2´de(2+O) iki kisi yasiyoruz. Az ve fonksiyonel esyaya sahip olmaniz gerektigini zaten biliyorsunuz. Biz aksam 9´a kadar genelde evde degiliz. Haftasonu da evde durmuyoruz. Sadece yatili misafir geldiginde ozel alan diye bir sey kalmiyor, ama o da yilda 3-4 kez geldiginden ve evin karsisinda hotel oldugundan buyuk bir dert olmuyor.

yemek yapan biriysen 1 sene içinde bütün eve ve eşyalara kalıcı bir yemek kokusu hakim olacak. 2+1 bak bence.

1 sene 1+1 evde yaşadım. ben seviyordum aslında evimi.

açık mutfak olmasının avantajı da var dezavantajı da.

ocak kullanıldığı için çok çabuk ısınıyordu ev :)
her şey dibinde mutfakta. içeri git gel derdin olmuyor.


ama yemek yaptığın zaman da ne kadar aspiratör de kullansan kokuyor salonun içi. görüntü kirliliği oluyor. koltukta uzanmışsın, tabaklara, lavaboya falan bakıyorsun duruma göre.

bir misafir gelse salonda yatmak zorunda. sen ondan önce uyanırsan da salona gitmek için uyanmasını beklemek zorunda kalıyorsun :/

mutfak ayrı olursa bu durumda mutfakta takılabiliyorsun ama.

karışık oldu ama aklıma geldikçe yazdım.

75 m2 1+1’de 1 sene yaşadım. Gayet ferahtı ama açık mutfak bir türlü alışamadığım bir şeydi. Bir daha asla açık mutfaklı evde yaşamam. Sizin pişirdiğiniz yemeği geçtim komşu balık pişirse inceden kokusu geliyordu.

Yaşadığım ev 58 m2 1+1. Türk usulü yaşarsan işin zor (öyle komodinim olsun, yok vitrinim olsun, bin tane eşyam olsun falan gibi), ama biraz daha minimal yaşıyorsan, teksen veya hayat arkadaşın da senin gibiyse çok güzel yaşarsın. Tek sıkıntı mutfağın birleşik olması ve koku olayı. Bi de biraz konforundan ödün veriyorsun (mesela ekran koyacak yetrim yok sürekli laptopta çalışıyorum, bıu da boyun ağrısı yapıyor)

Yatırım olarak ise en büyük sıkıntı 1+1'i tutacak adam bekar ve serseri tipler olması muhtemel. Rezidans falansa en azından zengin öğrencilere hitap edebilir ama rezidans falan da değilse kitlesi iyicene günlük kiralık tayfasına iniyor, o yüzden sıkıntı.

1+1 olayı istanbulda ve büyük şehirlerin belli noktalarında iş yapar. merkezde oturmak zorunda kalan ama o bölgeye kira yetiştirmeyen kişiler tutar.

bana göre İstanbul merkezde bi şekilde yatırım olur ama kalan yerlerde gereksiz.

emlak piyasası da düşerse millet geniş ferah evler varken küçük evde kalmak istemez.

ama dediğim gibi İstanbul ayrı orada merkezde ev yok seve seve ya parasını verecek ya da parasına göre 40m2 evde kalacak adam.

bes senedir 1+1 kaliyorum ogrencilik bitse de eve ciksam diyorum genis! gunes alan! ve balkonlu! ve ses iletmeyen! evlere bakiyorum sirf keyif olsun diye hatta arkadaslarimin evine gidince daha mutlu oluyorum keske orda uyusam diye ic geciriyorum.

1+1 güzel ama ben artik cok sıkıldım basıyo ev durmak istemiyorum. kendi ailem de saray gibi evde yasiyo cidden 3+1 ev ama bana saray gibi geliyo icinde at kostur. kendi evimde adim atamiyorum cunku her yer esya dolu ve bunlar temel seyler ogrenci evinde ne lazimsa.

yemek yapmiyorsan 1+1 cok rahat. 2 yildir yasiyorum cok memnunum.

Spor?

Et yiyorum, tatile gidiyorum. Bu ara gidemiyorum gerci.

Maddi manevi bana zararı olan insanı hayatımdan çıkarıyorum

spor : haftada 4-5 gün
beslenme : paket gıdaları, şekeri ve basit karbonhidratları tüketmemeye çalışıyorum. alkolü epeyce sınırlandırdım.
uyku : düzenli en az 6-7 saat uyumaya çalışıyorum.
hobi-tatil : gelirimin içinden bir kısmını tatil ve hobilerim için tasarrufa ayırıyorum ve sonrasında istediğim, hayatımı kolaylaştıracak şeyler alıyorum (kindle, bisiklet, tatil gezi vs) bunu özellikle tavsiye ederim.
az insan : çok fazla insanla zaman geçiriyordum eskiden, şuanda daha az insanla zaman geçirip daha keyif alıyorum. fazla insanların çoğunu hayatımdan çıkarttım ya da bir şekilde onlar çıktılar.

hedef olarak da sigarayı yeniden bırakmak ve dilimi geliştirmeyi planlıyorum.

şekerden olabildiğince uzak duruyorum. abur-cuburu ve ağır hamur işlerini yemiyorum. ayda bir kendimi ödüllendiririm. beslenme olarak bir tek alkolden vazgeçemedim. onun da zamanı gelecek gibi görünüyor.

haftada min. 3 idman yapmaya gayret gösteriyorum. ama futbol ama koşu ama fitness.

denyo insanları ayıkladım hayatımdan. olağanca kafamı dinç tutmaya çalışıyorum.

tatil olayını da çadır-kamp şekline geçirdim. 1 haftalık otel tatilinin yarı parasına enfes kamp malzemeleri aldım. evladiyelik gibi duruyorlar. hem ekonomik hem de insanoğlunun en iyi hissettiği yerle yani doğayla buluşmasını sağlıyor. 1 kere kamp yaptı mı insan, tadı damağında kalıyor.

minimalizmle alakalı araştırma yaptıktan sonra birçok şeyi değiştirdim ve eledim hayatımdan. minimalizm ekolünü araştırmanı öneririm.

-Disarida, mevsim elverdigi surece acik havada vakit gecirmek (trekking, bisiklet turu, parkta güneslenmek-kitap okumak)... Ozellikle havanin hep gri ve bulutlu oldugu bir yerde cok onemli benim icin.

-Sade yasam. Cok cok az tüketerek yasiyorum, arasinda kayboldugum kiyafet dolaplarim, ayakkabilarim, makyaj malzemelerim yok. Market alisverisi bile yapmiyorum. Bu konuda aktif calistigim projeler var, sadece kendi hayatimi degistirmedigimi biliyorum ve cok mutlu oluyorum.

-Cocuk yapmayacak olmak. Herhalde bunun kadar hayatimi yasanilir kilan ve hayat standartimi yukselten baska bir karar yoktur.

ciceklerimle evimle ilgileniyorum.
motora binip geziyorum, kamp yapiyorum, iciyorum.
insanlari olduklari gibi kabul ediyorum.
spor da yapiyorum arada.

Minimalizm, spor, kindle, yemek yapmak.

az insan, az eşya, az düşünmek, tatil yapmak, kendimi geliştirmek

-Bencillik yapıyorum. Hayatta hep kendimi ön plana koyuyorum. Kendi mutluluğumu devam ettirmek üzerine yaşıyorum. Fedakarlık ve sorumluluk olayına çok gerekmedikçe girmiyorum.

-Aileme çok vakit ayırıyorum. Onların kıymetini biliyorum, gönüllerini hoş tutuyorum. Böylelikle onlar mutlu ve huzurlu olunca evde gergin, tartışma dolu bir atmosfer olmuyor. Zamanında çok çekiştim onlarla sonuç olarak herkes yıprandı.

-Beni üzen biri varsa onu hemen çıkarıyorum hayatımdan. İkinci bir şans vermiyorum çoğu zaman.

-Yürüyebildiğim her yere yürüyorum. Hemen her yere yürüyerek gidiyorum. Arabam yok. Araba alacak imkanım var ama uğraşmak istemiyorum. Toplu taşımaya da çok gerekmedikçe binmiyorum.

-Beslenmeme dikkat ediyorum. Abur cubur, asitli içecekler, hazır gıdalar hayatımda yok. Bir tek şekeri (ev yapımı kurabiye, kek vs.) tam bırakamadım ama onu da çok çok az tüketiyorum zaten.

-Resim yapıyorum. Boş zamanlarımda, kendimi kötü hissettiğimde, bir fırsatını bulduğumda hemen resme sarılıyorum. Saatlerce çiziyorum, boyuyorum, kafam rahatlayana, aklımda hiç negatif bir düşünce kalmayana kadar devam ediyorum.

-Akordeon çalmayı öğreniyorum. Bu sayede daha pek çok şey öğreniyorum aslında. Notaları, farklı müzisyenleri, değişik terimleri... Pek çok şey. Ayrıca onu çalmaya konsantre olduğumda moralimi bozan şeyler de kafamdan uçup gidiyor.

-Her gün kendimle ilgili gurur duyduğum, iyi ki yaptım dediğim şeyleri bir deftere yazıyorum. Her gün en az 3 şey. Sonra geri dönüp bunları okuyorum. Kendimden şüphe duyduğum zamanlarda, kendime güvenimin azaldığı dönemlerde bana inanılmaz yardımcı oluyor bu. İnsanlarla ilişkilerimi, kendime bakış açımı güçlendiriyor.

-Farklı kültürlerden, farklı ülkelerden kişilerle konuşuyorum bol bol. Onlarla konuştukça çok enteresan şeyler öğreniyorum, ufkum genişliyor. O ülkelere dair ilginç bilgiler ediniyorum.

-Keyif pe....enkliği yapıyorum. Hayatım hep keyif üzerine kurulu. Hayatta sadece bana keyif veren şeyleri yapıyorum. Kendimi temizlik yapayım, her yer bal dök yala olsun diye kasmıyorum mesela. Ya da tasarruf yapmıyorum. Dişimden tırnağımdan artırayım da şu kadar para biriktirip bi ev, araba vs. alayım diye bir planım yok. Bugün bulduğum parayı bugün yiyorum. Yarın ölmeyeceğimin garantisi yok. Hazır gençken ve imkanım varken yiyorum, içiyorum, geziyorum, günümü gün ediyorum. Ha, kendimi zora sokmuyorum tabii bunları yaparken. Ayağımı yorganıma göre uzatıyorum.

-Her yıl bir haftalığına hiç görmediğim bir yere gidip orada tatil yapıyorum. Gidip tek başıma kafa dinliyorum.

-Sırf hayatımda biri olsun, sevgilim olsun diye bana hiç uymayan saçma sapan insanlara tahammül etmiyorum. Dertsiz başıma dert almıyorum.

is yerimin dibine tasidim evi, yuruyerek ise gidip geliyorum. hayatimdan toplu tasimayi cikardim tamamen, gercekten onlarca maddelik listeden daha fazla refah point getiriyor.

spor yapıyorum
yüzüyorum
meditasyon yapıyorum
okuyorum
gülüyorum
arada içiyorum
masaj yaptırıyorum

calisthenics'le uğraşmanın ve çalışmamanın daha yaşanılır kıldığını düşünüyorum hayatımı. "yaşıyorum" diyebilmek adına da mevsimleri olabildiğince hissetmeye çalışıyorum. kışın evde kalorifer yakmam, yazın kamp sürelerimi uzun tutarım. ayrıca yaz-kış soğuk suyla yıkanmak da "yaşıyorum" dedirtiyor insana.

internet ve müzik. bazen bir film.

izin günlerimde özellikle, kendime bayağı kıyak geçiyorum.

düşünmem gereken ve düşünmemem gereken o kadar çok şey var ki... alkol de çok yardımcı oluyor.

1- spor yapiyorum. resmen kendime bir hayat amaci edindim.
2- duzgun besleniyorum. abur cuburu cikardim, sigara-alkol-gazli icecekler-cikolata-cips-biskuvi vs yok.
3- amsalakligi biraktim, tinderi sildim, kizlara artik deger vermiyorum, dating veya online dating tamamiyla erkegi somurme amacli, yozlasmis zaman kaybi araclari. bu kadar emegi hicbir insan hak etmiyor. herhalde gorucu usulu vs evlenirim, her ne kadar cagdas ve bilgili bir insan olarak tanimlasam da kendimi. anneme soylim bari :D hauhasuh.
4- kitap okumaya basladim yeniden. cok zevkli
5- yemek yapmakla kafayi bozdum bu aralar. o da cok zevkli.
6- yeni bir dil veya enstruman calmayi ogrenecegim insallah yakin zamanda.

simdilik bunlar.

birtakım arap ülkelerinde sıkıntı oluyordu ama deftere damga basmamalarını istediğinizde başka kağıda bastıklarına dair bir şeyler duymuştum.

Yok, vize almak cok kolay Türk vatandaslari icin. Vizeyle girildigi icin pasaport kontrolleri de rahat geciyor. Israil´in belirledigi listedeki ulkelere giris-cikisiniz yoksa, mesela Iran´a, ekstradan hicbir sorun yok.

manzara veya ambiyans önemli diyebilirim.

ben etiler'de kebapçı'ya çok gidiyorum. manzarası yok ama bence ortamı çok güzel ve lahmacunu şahane. her türlü alkol de var :)

Giritli restauranta gitsene. Hava da güzel bahçesinde oturursunuz.

bebek mangerie olabilir. ama 12.30'da kapaniyor galiba.

Kadıköy güneşin sofrası bahçesiyle uzun zamandan beri görüşülmemiş arkadaşlarla güzel bir akşam için çok uygun bence. En azından internetten bir bakmanı tavsiye ederim. Ama yer bulmak sıkıntı.

kanlıca yakamoza gitsenizee ya da ismet baba

Istanbul Modern´in restauranti. Manzara, ambiyans cok cok iyi. Servisi de iyi, sürekli etrafinizda dolasan, rahatsiz eden, fazla konuskan garson sürüleri yok. Icki menüsü gayet guzel.

gen.lib.rus.ec
Bu linkte Hueber´den cikmis bircok Almanca kaynak var.

mein-deutschbuch.de

En çok işime yarayan bu sitedir herhalde.

Hammer's german grammar and usage.

katlanir bisiklet icin en az bin liranin gozden cikarilmasi gerekecek. (piyasayi bilmiyorum, ikinci elde filan bulunur sanirim bin liraya)

diyelim ki alinan kisi bisiklet kullanmayi sevmedi, o zaman ne yapilacak? daha ucuz yollu bir seyle, hatta odunc bir bisikletle deneyip sonrasinda alinmasi daha makul olabilir. kisa mesafelerde katlanir bisikletin tadi cok guzel, uzun mesafede yorucu olabiliyor :(

bence yok. doğru kadro boyu ve sele yüksekliği ayarlandığı sürece normal bisiklet daha mantıklı.

portatif olması taşınabilirlik açısından iyidir. teker çapı küçük olduğu için kontrolü daha kolaydır ama yokuş falan çıkarken zorlanırsınız. öğrendikten sonra dağ tepe dolaşırım derseniz katlanır işe yaramaz.

Bisiklet kullanmayi bilmeyen birine katlanir bisiklet alinmaz. O tip bisikletler birkac marka disinda balans sikintisi yasatiyorlar.

Normal bisiklette (artik trekking mi olur, Hollanda mi, sehir mi o size kalmis) cok daha kolay ogrenilir.

nüfüs müdürlüğünden 5 dk da formul b alınıyor. yurt dışınds iş fln için bunu istiyorlsr

Ayrıca formul b'yi noterde onaylatıp apostilletmeniz çok daha yararlı olur.

Evlilik Cüzdani uluslararasi gecerli. Icinde bircok dilde aciklama var.

ben işlevinden çok hatırası olan eşyalara bağlıyımdır. hiçbir şekilde atmaya kıyamadığım ufak tefek saçma eşyaları yıllardır saklarım. ilk konser bileti, bilardo salonundan çaldığım bilardo topu, ilk içtiğim viski şişesi, çok değer verdiğim arkadaşın hediye ettiği tespih vb. ufak şeyler.

bunun dışında senin verdiğin örneklere de katılıyorum. kimisinde eşyanın kendisinden çok işlevi bağlılık yaratıyor. gitarını seven gitarcı, kamyonunu seven şoför gibi. bunlar daha iyisini aldıkları zaman eskisinden vazgeçiyorlarsa senin dediğin gibidir, eskisinden vazgeçemiyorlarsa benim dediğim gibidir.

Kesinlikle yaptığı işle alakası olmadan bağımlı olduğum eşyalar var. 6-7 tane enstrümanım var, hepsine karşı farklı bağımlılıklarım var. Hepsini ayrı seviyorum. Hepsi konusunda da çok güvensizim ve öyle herkesin dokunmasına izin vermem. Bu enstrümanların 4'ü gitar mesela. Ama 4'ünü de çok seviyorum. Biri daha iyi olduğu için ötekine olan bağımlılığım azalmıyor. Hatta bir tanesi var ki, ona kimse dokunamaz. Aralarında maddi olarak en kıymetsiz olanı olmasına rağmen benim için en değerli olanı o.

Fakat telefon, bilgisayar falan duygusal bağımın olduğu eşyalar değiller. Bilgisayarımın ya da telefonumun karıştırılmasını tabii ki istemem. Ama yeni ve daha iyisini edindiğimde, eskisindeki kişisel verilerimi alınca; benim için anlamı olmayan bir cihaz haline gelir. Böyle cihazlardaki hassasiyet cihazın kendiyle değil içindeki kişisel verilerle ilgili genelde.

Bisiklet sorusuna ben de yazdım. Çalınsa şu an başka bisiklet alacak bütçem yok. Kıymetlim değil ama seviyorum tabii kendisini.

19-20 yaşıma kadar, neden bilmiyorum, sürekli kullandığım günlük eşyalara sapıkça bir bağımlılığım vardı. Mesela kahve kupama ve yastığıma. Babam yastığımı kullandı diye direkt atmıştım. Eve misafir gelen anneannem bilmeden kupamla su içti diye kadının gözü önünde kahve kupamı sinir krizi geçirip çöpe atmıştım.

Şu an, fonksiyonu olan bir şeyi çöpe atmam. Eskisine oranla çok daha paylaşımcı biriyim. Freegan yaşadım, iki ay bir işgal evinde kaldım. Eşyaya bağımlılığımı aştım.

Kelle paca var benim tutkuyla bagli oldugum. Bir de ucak var da alamadim hala.

@büfekür: 19-20 yaşına kadar olan şey titizlik ve ergenlik fevriyetiyle açıklanabilir aslında :) o zamanlar kupa konusunda ben de takıntılıydım. kimse içemezdi kupamdan çünkü o benimdi. sonra kaldığım öğrenci evinde bunların hepsini aştım.

var mesela, şu pıçağa aşıkım.
i.hizliresim.com

nesi var derseniz, benim gibi bir hijyen hastasını çok mutlu ediyor.
sapla metal kısmı tek parça olduğu için arasına kir girmiyor.
birşey kestikten hemen sonra boydan boya siliyorum, mis gibi oluyor.
koku - artık kalmıyor.
istersen kaynat, istersen çamaşır suyuna at.
sapının bozulma derdi yok.
ohş kıymetlim benim. her kullandığımda sevgim büyüyor.

Sevdiğim eşyalarım var, ancak "tutkuyla bağlı olduğum" galiba hiç olmadı.
Tabii telefonumu, ipad'imi kaybetsem üzülürüm. Ancak anısı var diye ilkokuldan beri sakladığım kalem, kurdela, bilet, gazete kağıdı vb yok; olandan da kaçarım şahsen :)

Fazla eşya bence yük insana, ne kadar az eşya o kadar özgürlük :)

Eşyaya tutkuyla bağlı olmayı anlıyorum ancak bu durumdan kurtulmak gerektiğini düşünüyorum. Sevdiğim eşyalarım var evet. Bir kısmını fonksiyonneliği için seviyorum, bazılarını beğendiğim için. Bir de değerli olduğunu bildiğim şeylerin üzerine titriyorum-titriyordum diyelim. Hepsi hala kıymetli benim için ama gitgide "tutku" duygusunu aşmaya çalışıyorum. Becerdiğimi de düşünüyorum. Örnek; eve hırsız girdiği zaman ilk düşündüğüm şey "şükür çocuklar evdeyken olmadı" olmuştu. Önemli olan sağlık, hayat. Geri kalan her şeyin aslında ne kadar detay olduğunu zamanla anlıyor insan.

Kindle

ilk arabam olduğu için, şu an kullanmakta olduğum için otomobilimi bu kategoriye alabilirim. yüksek ihtimalle, büyük bir arızası vs olmazsa yıllarca kullanırım, daha iyisini alacak param olsa da.

onun dışında genelde en az önemsediklerim teknolojik alet, eşyalardır. el yapımı veya bir hatırası vs olan eşyaları daha çok sahipleniyorum. bir de kitaplarım herhalde bu özel değer verdiğim nesnelerden. kimseye kitaplarımı hediye etmem bağışlamam.

Ben de her şeye inanılmaz kolay bağlanabilen bir insanım. Kitaplarım, plaklarım, spor ayakkabılarım, güneş gözlüğüm... Düşününce anında bir sürü şey geldi aklıma. Ama eski telefonum zirve noktamdı sanırım, onu da düşürüp kullanılamaz hale getirdim.

Eşyaya ve yerlere aidiyet hissetmiyorum. Sevdiğim eşyalar ise senelerce kullanıp alıştığım şeyler ama şunu öğrendim her şeyin yeri doluyor. 6 senelik kupamı oda arkadaşım kırdığı zaman çok üzülmüştüm ama günün sonunda unutup gittim. Hatta kıran arkadaşım kırdığı için ağlamıştı şimdi hatirlayinca keşke o kadar üzülmeseydim de o gün, arkadaşım ağlamasaydı.

bence de konunun eşyayla bi alakası yok burada eşyaya yüklenen anlam daha çok onunla elde ettiğimiz keyif verici zamanlardır. (maddi değer taşıdığı için mal,mülk sevici olanları hariç tutuyorum) .benim de onsuz yaşayamam dediğim bir kaç eşyam var ancak daha iyisini elde ettiğim vakit onsuz yaşayamam dediğim eşyaları elden çıkartmakta hiç bir zorluk çekeceğimi sanmıyorum.

kalemlerime, kahve kupalarıma, kitaplarıma acayip bağlıyımdır. onlarla aramda hikaye kurarım, bir kalem ile ne zaman, hangi deftere ne yazdığımı genel olarak hatırlarım, çok severim anlam yüklemeyi.

Bende de eşyaya bağlılık söz konusu. Bisikletli duyuruya da yazmıştım ^^

İçime sinmeyen bir şeyi kolay kolay almam. Aldıktan sonra da memnun kaldıysam kolay kolay bırakmam, özenle kullanırım, bakımını yaparım, insanlardan sakınırım. Ama bir şekilde elimden çıktığında, bozulduğunda/kırıldığında yerlerde yuvarlanarak ağlamıyorum.

Çok sevdiğim bir kupam vardı, kardeşim bana geldiğinde düşürdü gözümün önünde parçalandı. Çocuğun ödü koptu, döveceğim falan sandı herhalde ama canın sağ olsun dedim topladım parçaları çöpe attım. Hatıralara çok önem veriyorum, nostaljiyi de seviyorum ondan herhalde bu bağlılık hissi. Bizzat kendim baktığım bir evcil hayvanım olmadı, o şekilde çok daha farklı olurdu sanırım. Bir süre toparlayamayabilirdim.

-Zippom
-Pentel kalemim

ev maalesef tek seçeneğin. Tüm bisikletçilerin ortak derdini dile getirdin.

Bizde ayrı bir bisiklet odası var kömürlükte, ona rağmen pahalı bisikletimi koymuyorum. Su tip ucuz ve basit bir düzenek kullaniyorum evde. Amazon´da da bulabilirsiniz: www.real.de

Bodruma inen merdivenin kenarına zincirliyorum. Senin durumunda olsam mecburen eve alırdım.

Gözümün önünde olmadıkça rahat edemiyorum, bir yere kahve içmeye bile gitsem kilitleyip heh dursun burada diyemiyorum. Şu anki bisikletim birkaç asgari ücret değerinde, eskisini de aynı şekilde bırakmazdım bunu hiç bırakmam apartman girişine kömürlüğe falan.

Sırtlayıp üçüncü kata çıkarıyorum, salonda duruyor uslu uslu. İçeri alamıyorum kısmını gözden geçirmeni öneririm. 1+1 göt kadar evde oturuyorum, gerekirse yerden kazanmak için tek kişilik yatak alırım bisikleti yine dışarı bırakmam öyle söyleyeyim.

bir sonrakinde komple bisikleti alirlar.
benim eskisi sadece apartman sakinlerinin girebildigi bodrumdan calindi.
yenisini salona koyuyorum.
bir sekilde yer acmaniz lazim, gerekirse baska bir esyayi atip veya paraya kiyip tavan askisi alarak vs.

tabi ki evin içinde. gece rahat uyumam için başka ihtimal mümkün değil.

evden başka hiçbir seçeneğin yok. yıllardır asansörsüz 4. kata her gün indirip çıkarıyorum. o benim canım ciğerim her şeyim. bisiklet koyacak kadar bile yer yoksa evde allah yardımcın olsun.

çözüm
www.google.com

Bizim apartmanda sığınaktan çalındı iki biziklet. Birbirine bağlı iki kocaman bisiklet. Artık depoda kilit altında tutuyoruz. Kattan çalmaları da pes yani. Böyle parça vs çalmaya tamah ettiği için ben olsam apartmandaki bir ergenden şüphelenirdim. Ya da devamlı girip çıkan sucu, market görevlisi vs. Ben de Anadolu yakasında oturuyorum, park hizmetini duymadım. Bir de ne olursa olsun aksesuarları kapsamaz sanki...

Evin icinde

Evin içinde tabii ki.

Odamda, ayakucumda dururlar hepsi.

Detoks diye bir şey yok, yani bi zararı yok ama düşündüğün anlamda bi faydası da yok. Yeşillikleri kırmızı et tüketirken yanında yersen hem sindirimini hem vitaminlerin demirin vs emilimini hem de etten arta kalan ürenin vücuttan atılmasını kolaylaştırırsın.

burda tuzlu suyla yapıyorlar ablam da yaptı iyi geldi diyor. taş dökülmüş. ben de yapcam ama zayıf olduğum için eşim izin vermiyor. birde ilaç kullanıyorum. bunu yaparken ilaç kullanmamak gerekmiş. www.facebook.com

sayfanın ismi: Karaciger - Safra Tasi - Bagirsak Temizligi ve Candida Mantari

maydonoz+taze zencefil+çubuk tarçın+karanfil kaynatıp, içine limon sıkıp içiyoruz biz. belki plasebodur belki gerçekten işe yarıyordur ama hem annem hem de ben hafiflemiş hissediyoruz. yazın sıcakta sodayla karıştırınca da gayet hoş bişey oluyor. saçma sapan şeyler içmektense bunu içerim, faydası yoksa da hiç değilse zararı da yoktur diye içiyorum.

Kırmızı et ve sakatatın yanında bolca yeşillik tüketmenizi tavsiye ederim.

Teşekkürler herkese. Dediğim gibi tek olayı ödem temizlesin.

@halanne sizin tarif daha lezzetli olabilir. Zira benim karışımım çok lezzetsiz oldu. :/

Karaciger soz konusuysa bol bol enginar yiyin. Tükettiginiz yagı azaltın. 3 5 günlük detoxla tabii ki büyük bir değişiklik yapamazsınız, ama daha iyi bir yeme alışkanlığı kazanabilirsiniz. İyi hissetiriyorsa yapın, deneyin, ama aşırı su kaybı sıcak günlerde tehlikelidir, ona da dikkat edin.

Maydonoz suyu idrar yollarını çok güzel temizliyor, ondan eminim (en azından bende %100 işe yarıyor). Gerisini bilmiyorum.

tsh 2.5 altıysa neden euthyrox kullanıyorsun?
ayrıca senelerdir ben de kullanıyorum selenyum kullan diyen tek bir doktora rastlamadım.

sta, ilaç sayesinde o seviyeye indi. ilacı bıraksam tekrar yükselir belki.

Ben de kullaniyorum. Çok detaylı bir kan testi yaptırdım ve eksik çıktı. Muhtemelen bir tedavi sonucunda ortaya çıkana kan değeri değişiklikleri nedeniyle. Bir de safi florid macunu kullanmak zorundayım haftada bir. Onla kullanmak zorunda hissediyorum:www.naturalnews.com

Benim tsh 0.05 ben hiç konuşmayayım :) Levotiron kullanıyorum selenyumdan bahseden olmadı. Doktotum sadece b12 salınımının tirod hastalarında sıkıntılı oldugunu ve arada bakılması gerektiğini söylemişti.

bildiğim kadarıyla doğan bebekler günahkar olarak doğuyor. vaftiz ile o günahlardan arındırıyorlar.

Şöyle bildiğim kadarıyla yorum yapayım. Kızım var benim 8 yaşında, avusturyada doğdu ve büyüyor.annesi avusturyalı ve katolik. Ortak kararımız sonucu vaftiz ettirmedik. Şimdi benim kızımın sınıf arkadaşları var vaftiz edilen ve bu çocuklar belirli dönemlerde okul ve kilise ile ortak günler belirleyip bir 2. 3. İşleme daha dahil oluyorlar kilisede. Ama benim kızım hariç. Kızıma sordum ben hiç bir sıkıntısı yokmuş. Annesiyle konuştum geçenlerde bundan 20 yıl önce kiliseden çıkış almış zaten. Yani annede de bir sıkıntı yok. Ama eski eşim kızımla beraber bu kayıt kürek tutulmayan evangelistlerin bir kilisesi var orada bazen takılıyorlar. Ben de gitmiştim oraya bi iki kez.

Son iki soruya cevap:

Vaftiz ettirilmezse kilise kaydı ol(a)maz çocugun. Mesela vaftiz olmadan katolik kilisesinde evlenemezsiniz. Baska birinin komülyonuna gitseniz dahi ekmek-sarap (keyfi?) yapamazsınız. O cemaatin bir parçası olmak için vaftiz olmak şart.

Gitmeyen insanlar gitmiyor işte? Din eskisi kadar önemli bir olgu değil artık birçok yerde. Bir iki nesil önce anne-babalar çocuklarına baskı yapıyorken mesela kilise nikahı için ya da torunlarının vaftiz edilmesi için, şimdi böyle bir durum nadirmiş mesela Almanya'da.