himm, ilk sayiyi hepsinden cikarirsan \ bu cizgiyi elde edersin. bu sayilar x koordinatlari olur. sayilarin arasindaki mesafe biliniyorsa, bu mesafeler de y koordinatlarini verir. sonra iki nokta sec, bunlarin x ve ylerini su formule koy: egim=(y1-y2)/(x1-x2)

edit: ilk sayiyi kendisinden de cikaracaksin. ilk nokta sifir olacak. diger sayilardan da cikardiktan sonra kalani ikiye boleceksin. odanin simetrik oldugunu varsayiyorum.

excelde calisabiliyorsan, orada grafik cizdirip, egimi hesaplattirabilirsin de. lazimsa onu da anlatayim.

+çoluğun çocuğun gözü önünde ve zevk alarak

Bence olayın kendisi, adı bile vahşi: Yahu sığındığınız, "sevgi dinidir" dediğiniz dinin tanrısı sizden, kendisine saygı göstergesi olarak, başka bir canlıyı doğrayıp öldürmenizi emrediyor? Doğru mu anlıyorum?

+etrafa kanlar fışkırtarak ve yeterince temizlemiyorlar bile..

bugün apartmanın girişinden otoparka kadar kan gördüm.. damlatmışlar heryere falan filan..

kesme demiyorum düzgün bir şekilde, uygun yerlerde kes, paketle, dağıt...

+gecen yıl hıyarın tekinin yaptığı gibi,koşamasın diye boğanın ayaklarını baltayla parçalayıp sonra da işkenceye devam ederek kesmek.yazarken bile bi tuhaf oluyorum.yoksa kimsenin dinin gerekliliklerine bi şey dediği yok ya da var ama her seyin bi usulü vardır yani.o hayvana işkence yaparak kesmek kime ne fayda sağlicak o tartışılır.

ayrıca lucy in the sky with diamonds +1 bunu anlayamıyorum.

Evet vejetaryenim ve ateistim...

Evet vahşet olarak görüyorum...

Kurban bayramında mı saygı gösteriliyor? Dalga mı geçiyorsunuz siz? Binbir türlü işkencelere maruz kalıyor zavallı hayvancıklar. Hatırlıyor musunuz geçen yıl kaçmasın diye ayakları kesilen zavallı hayvanı? Benim hiç aklımdan çıkmıyor o görüntü...

Birileri boğazlanıyor öldürülüyor, birileri de bundan zevk alıyor ve bunu bayram olarak kutluyor. Ne kadar canice, barbarca bir düşünce...

sevgili arkadaşım sen nerde yaşıyor ve yaşatılıyorsun? kurban kesimi ile ilgili böyle fantastik fikirlere nerden sahip oldun çok merak ettim. yeminle.

kurban bayramında kesilen kurbanlar nasıl ve hangi yollarla sakinleştiriliyormuş? 40 yaşına geldim. çok kurban kesilişini gördüm, çok okudum ama hiç böyle birşey görmedim.

ayrıca et kesim tesislerinde nasıl işkence çekiyormuş bu hayvanlar? o da başka bir muamma? hem de toplu olarak? ben hayvanlar teker teker kesiliyor zannediyordum?

şimdi şöyle bir şey var kurban kesenlerin çoğunluğu birkaç saatliğine usta kasap kesilirler ve profesyonel bir kasaba para vermemek veya saatlerce sıra beklememek veya erkekliğe toz kondurmamak için kendileri kesmek isterler. bunu yaparken de hem hayvana hem de kendilerine zarar verme olasılıkları çok fazladır. hastaneler kurban bayramlarında kendilerini yaralayan acemi kasaplarla dolup taşar.

bu acemi kasapların çoğu hijyen filan nedir bilmezler, umursamazlar da. hayvanların istenmeyen parçalarını çöpe bile atmazlar, kanlar içinde ortalğa atar giderler. halbuki kanların toprağa gömülmesi, mümkünse etrafın yıkanması gerekir. hayvanın derisine de epey zarar verirler. derisi de işe yaramaz.

ne yazık ki şehirlerimizin orta halli mahallelerinde ve varoşlarında yaşayan halkımızın çoğu böyle yapıyor.

kurban kesilmesine karşı değiliz, olamayız da. inançları ne gerektiriyorsa onu yapacaklar. ama bunu hijyene ve yasalara uygun olarak yapmaları gerekir.

naçizane kurban kesecek kadar varidatı olan insanlar zaten yeterince et yiyebilen insanlardır, ayrıca kurban bayramında kesip kargaşa yaratmalarına gerek yok. eğer et yemek istiyorlarsa kasaptan et alıp kavurma yapsınlar, kurban parasını da sosyal hizmetler, darülaceze gibi kurumlara bağışlasınlar diyorum. bu kurumlar yardıma ihtiyacı olanlar için kurbanı kesip onlara dağıtıyorlar.

bir de ne kadar çok inançlara saygısı olmayan var gençler arasında çok şaşıyorum. yumurtadan çıkmış da yumurtayı beğenmiyorlar. pardon da hergün yediğiniz etler için canlılar doğranmıyor mu? doğranıyor. burda önemli olan dayanışmadır. o kurbanın üçte biri akrabalara, üçte biri muhtaçlara gidiyor. bayramın amacı budur.

kurban ritüelleri pagan dönemden itibaren her dönemde ve her dinde vardır. en kötü dönemlerde insan kurban ediliyordu. bilmem bunu biliyor musunuz? işte artık hala insan kurban edilmemesi için o inanmadığınız tanrı insan değil koyun kurban edin demiştir.

dindar bir insan değilim. ama ülkemdeki insanların gerçeğini ve bu insanların yüzde 99 unun insandığı dinin gerçeklerini biliyorum ve bunları yadsıyamam, yok sayamam ve kendimi onlardan farklı görüp de onları yargılayamam. nerde yaşadığını ve nerden geldiğini birdenbire unutup şöyle yapan tanrı, böyle yapan tanrı gibi konuşma yapanlar beni fazlası ile rahatsız ediyor. yollarda kurban kesip artıklarını temizlemeyip her yeri kan içinde bırakanlar nasıl rahatsız ediyorsa, ay bu sizin tanrınız nasıl tanrı ayol diyenler de o kadar rahatsız ediyor.

mea maxima culpa: "işte artık hala insan kurban edilmemesi için o inanmadığınız tanrı insan değil koyun kurban edin demiştir."

vay be jest yapmış haa

@mea maxima culpa: hayvanlarin toplu olarak iskence gormesi= kapasitelerinin cok ustunde kilo aldirmak, oyle ki kesilmesine yakin hayvanin yuruyemez hale gelmesi, eti kart olmasin diye canli canli kaynar suya sokulmasi, tavuklar cok yeyip de sismesin diye canli canli gagalarinin kesilmesi, sabit dursun diye ayaklarinin kesilmesi.... efsane degil bunlar, cogu mezbahada tablo bu ve kim bilir daha neler... her seyden once dokunup temas edip kesilmesi bile hayvan icin rahatlamadir. yuruyen bir banda binip birden kafasinin kopmasina benzemez.

ve kasaptan alinca gormuyoruz, ondan icimiz rahat diyenlerin mantigini da anlamadim, gormeyince enfes, gorunce mi vahset?

galiba verdigim cevaplardan bastaki 'anlamak icin soruyorum' hissinin kactigini dusunuyorsunuz. hayir, oyle olmadi, sorun su: hepsini okudum, hala anlamiyorum.

sanirim bir cogunuz icin sorun su: her yerin kan olmasi ve acikta kesilmesi vahset, ama kurban degil. o zaman butun kurbanlar ozel kesim yerinde kesilecek olsa, vahset gibi gormeyeceksiniz mi? yani tek sorun bu mu

sırtına binip de sırat köprüsünden geçmek düşüncesi, bir zamanlarki dünya öküzün boynuzu üzerinde duruyor düşüncesinden pek bi farklı gelmiyor bana.

vejeteryan değilim, vahşet olarak görmesem de pek sıcak bakmıyorum açıkcası.

savunma şeklin yetersiz bir kere, tek sorun olarak bahsedilmedi burda dediklerin...

kendi dediklerimi ayrıntıladıracak olursam:

adam otoparkta kesiyor ve herkesin geçtiği yere kan akıtıyor bir de üstüne üstlük taşırken her yere kan damlatıyor.. etikten bahsediyoruz burda.. ordan geçen küçücük çocuk da görebilir bu yaptıklarını, doğru mu yani...

burda illa mezbahanın yaptığı yöntemleri savunmuyoruz, tabi ki kesimhanelerde de hayvanlar kötü muamele görüyor olabilir, burası da ayrı bir konu, ama sonuçta inek ve koyun gibi hayvanların etinden ve sütünden faydalanmak için oldukları aşikar..

belki vejeteryan bir insan için de bu hayvanların kesilmesi tamamen yanlış.. herkesin fikrine saygı duymak lazım...

sonuçta ben et yiyen biri olduğum için, benim savunduğum da işini doğru yapan ve hayvanı uygun yöntemlerle kesen bir kesimhanenin yapması, kurban bayramı'nda da bunu düzgün bir yerde yaptıramıyorsan gidip ihtiyacı olana parayla yardım et daha iyi...

@emanen ben ortalıkta kesilmesini savunmuyorum ve ben de kesimhanede kesilmesinden yanayım. benim sorum kurbanın neden vahşet olarak algılandığıydı. sadece uluorta kesim yüzünden mi, yoksa başka nedenlerden mi. Görünen o ki, çoğu insanın bunu vahşet olarak görmesinin nedeni uluorta kesilmesi.

İhtiyacı olana para ile de yardım etmek gerekir ki, zaten bunun dinen teşviki zekat iledir. Ancak yardım için gönderilen et de önemsiz değil. Kurban'da verilen etleri buzluğa stoklayıp aylarca tüketen insanlar tanıyorum.

@snowflake ben zaten amerika'da yaşıyorum ve anlattıklarım buradaki kesim tesislerindeki durumdu. türkiye'de helal kesim denetlemesi sayesinde umuyorum ki durum daha iyidir.

dikkat edersen sorum "neden kurbanın sokakta kesilmesini vahşet olarak görüyorsunuz" DEĞİL, "kurbanı neden vahşet olarak görüyorsunuz?" idi.

yani, ben de, artık kaçıncı tekrarım, kurbanın sokakta kesilmesine karşıyım, AMA kurbana karşı değilim. ve cevaplardan öğrendim ki, çoğunluk da böyle.

bir defa daha açıklamam gerekirse, kurban'dan vahşet olarak bahseden insanların nedenlerini merak ettim sadece.

kesim tesislerindeki işkenceden bahsetme nedenim bir argüman üretmek değildi. o kesim tesislerinden çıkan eti hiç vicdan yapmadan yiyen bir insanın, tutup da dikkatle ve iyi niyetle kesilmiş kurban etine tepki göstermesi çelişkisi bana bu soruyu sorduran nedendi. ki işin bu kısmına pek de açıklama gelmedi. geçen sene bi gerizekalının hayvanın bacaklarını kestiği istisnai durumdan bahseden olmuş bi, bi de kesim tesislerinde hayvanların pamuklara sarılarak neşe ile öldürüldüğünü savunan biri vardı. o kadar.

eskişehir birinci olmalı. istanbulda oturan biri olarak söylüyorum

Şehirleri insanlara benzetirim ben. Birlikte en yaşanılır insan, sadece en eğitimli veya sadece en güvenli insan değildir. Birikim, ruh dediğimiz şey önemlidir. Şehrin kültür birikimi ve ruhu önemlidir. İstatistik yaparak bunları anlayamazsınız.

onlar hazırlanırken

gürültü kirliliği, çevre kirliliği, trafik, ulaşım, şehirde çalışan mühendis sayısı, şehirde çalışan öğretmen sayısı, şehirde çalışan memur sayısı, yeşil alan oranı, yeşil alan büyüklüğü, toplu taşımanın kalitesi, ev kiralarının aralığı, yeşil kartlı sayısı,...

gibi etkenler işin içine girdiği için Ankara birinci oluyor. Zaten bilimsel bir çalışma olduğu için su götürmez gerçek. Ama ben olsam Eskişehir, Kayseri ya da İzmir'i seçerdim.

ispartanin egitiminin cok iyi oldugunu ben gozlemlerime dayanarak soyluyordum zaten. bogazicinde okurken sagim solum onum arkam ispartali doluydu. liseyi bitireni bogazicine gondermisler gibiydi. kendilerinden ogrendigim kadariyla, anadolu-fen-ogretmen ne varsa tum liseleri bi kampuste toplamislar, tam bilmiyom ama biseyler olmus yani orada.

ankara da, buyuk sehrin tum olanaklarini sunuyor, bol universite, bol etkinlik vs., ama pahali ve duzensiz degil.

Konulmaz. Anaokul ve ilkokul da dahil çocuk alay konusu olur yol ne lan derler yollu derler etrafta çocukluk çağından itibaren fütursuzca kendinden farklı olanla dalga geçmeyi ve aşağılamayı felsefe edinmiş varlıklar varken.. ileriki çağlarda da bir devlet kurumunda ismini söylediğinde defalarca sorulur spell it yaptırılır falan filan uzar..

Çocuktan küfür yemek istenirse koyulur tabii. Kardeşleri de Su ve Elektrik olur. Anaları da Vergi hanımdır.

Teallaam!

yollu bu diye bol bol dalga geçerler koyulmaz tabiki muhtemelen sonra bol bol küfür yersiniz kendisinden.

konulmaz ama merak ettim erkeğe mi kıza mı:)

soyadı "almak" veya "yordam" ise olabilir...

ha bir de allah akıl fikir versin...

konulur canim, neden olmasin? zaten ruh sağlığı bozuk birey yetiştirme rehberinde de yer aliyordu zannedersem.

Konmaz, YOLarlar o çocuğu. Oralcan filan da koymayın lütfen, düzgün bir ismi olsun çocukcağızın.

yol almak, yol vermek, yola gelmek falan..konulur tabi bence de....hayata 1-0 yenik başlama garantili

duyuruda gordugum anda, saniyenin onda biri bir surede aklima binsekizyuzelli tane alay etme alternatifi geldi.

hele de kız çocuksa asla konulmaz

(bkz: tel)

(bkz: laminate veneer)

kisa yoldan (bkz: implant) yaparlar belkim. pahalidir. gercek disin yerini tutmaz bi de.

ancak tel ile doğal durabilir ama ön dişlerin ayrık olması çok karakteristik bişi bence. neblim madonna falan.. yine sen bilirsin tabi :P

yaş belirtseydiniz keşke.
bence birşey yaptırmayın. bazı hanımlarda ayrık diş çok hoş duruyor,bence tabi.

ortodondiste gitmende fayda var ancak bu uygulamada lamine kadar hızlı bir çözüm değil ama daha sağlıklı olduğu kesin... istanbul anadolu yakasında isen bağdat caddesi petrol ofisi karşısında ali akcan var işinin ehlidir..

Sorunuzun tam cevabı değil belki ama uykunun öğrenme üzerinde çok önemli etkisi vardır. Beyin uyanıkken öğrendiği bilgileri uykuda organize eder. Rüyalı uyku (REM) uyumayanların zihin performansları çok düşer - buna öğrenme de dahildir.

Uykusuz idare etmeye çalışmak yerine düzgün bir programla hem uykuya hem de çalışmaya zaman ayırın.

Var, ancak yan etki vs. nedeniyle buraya yazmak pek de doğru değil. Bilinçli/bilinçsiz kullanan çok. Özelden mesaj attım.

Hiçbir sınav, hiçbir ders, bünyenizde kalıcı kötü sonuçlar doğurabilecek işler yapmanıza değmez.

uykun geldiyse yatıp uyucaksın arkadaşım, sınav dönemi 5 saatlik uyku gayet yeter, 5 saat sonra uyanıp tam performans çalışmaya devam ederin. şahsen ben öyle yapıyorum yoksa sağlığından olma eşiğine dayanırsan zor bi daha toparlaman. bunun finali var bütü var, senden değerli mi.

cevap: redbull, burn gibi enerji içecekleri kısa süreli çk etkilidir. uykusuzluğun güne yayılmaması için 3-4 saate bir koyu kahve içebilirsin.

hiç bir şeye gerek yok, düzenli olarak yaparsan vücudun alışır; alışmış kudurmuştan beterdir.

modiodal var.
ama yan etkisi cok fazla.

ayni seyi ben de istiyorum, cesaret edemiyorum.

simdilik kahveyle idare ediyorum

sağlıklı değil, günde en az 6-7 saat uyumaya bak. o bile sağlıklı değil 8 saat ideal

uyku saatini bul. aksam 9 sabah 5 arasi da olabilir. ya da gece 11 sabah 5. eger saatini yakalarsan 6 ssatlik uyku yogun fiziksel-zihinsel tesgaleye ragmen tum gun babalar gibi yetiyor.

ginseng diye bi bitki var, o iyi geliyo bana uykusuzken. enerji içeceklerine falan koyuyorlarmış bu bitkideki maddeyi. eczanelerde yağını ve hapını bulabilirsin.

redbul, burn gibi icecekler fayda saglayabilir, ama cok icersen karacigeri bitirirsin.

var ama legal diil :) uykun gelince yatican kocum, alt tarafi sinav canini mi alacak? ayrica uykusuz gidilen sinavdan bir hayir cikmiyor, kagitla bakisip cikiyorsun

(bkz: sleep cycle alarm clock)

sınav zamanı modiodal kuulandım, hiç bir yan etkisini görmedim ben ama prospektüsü okuyunca göreceksin, 3 sayfa dolusu yan etkisi var.

supradyn energy iyi gelir

beyaz un ve şekeri, işlenmiş gıdaları hayatından çıkartıyorsun + günde 2*3gr c vitamini alıyorsun, en az 2 saat daha az uyuma ihtiyacı hissediyorsun, bende böyle oldu.

concern değil de issue daha doğru geldi bana aslında

konuşma dilinde esthetic yerine cosmetic kullandıklarını da duydum.

bence de issue mümkün.

(sanatta cosmetic kullandıklarını hiç okumadım, belki şaka yapmışlardır.)

doğrudur, yani yazdığım makalede (fizik makalesi) imla hatası ya da format ile ilgili hatalar olunca hoca cosmetic problemler olduğunu söylemişti, aklımda o kaldmış herhalde.

Ben de bunu birkaç ay önce yaşamıştım. Hayatımda hiç bowling oynamamışken kendimi bowling oynarken gördüm ve arkadaşlarım bana gidip bir tane daha ayakkabı almamı istedi rüyamda. Bir süre sonra, bir arkadaş grubuyla bowlinge gittik ve orada rüyamda duyduğum cümleyi duyunca kısa süreli şok yaşamıştım.

Nasıl bir açıklaması var bilmiyorum ama böyle bir olay var.

insan hafizasinin gecmisi gordugu/oldugu sekilde kaydetmek seklinde calimadigini bileydin, bunu sormazdin:)) yine de ilginc bi durum tabe

beynin temel işleyişine dair hiçbir bilimsel açıklama yapılamadı ki bugüne kadar. ama adam fawer'ın olasılıksız kitabında dejavu hadisesi hakkında çok mantıklı yaklaşımlar var.

@no avalon, insan hafızası geçmişi gördüğü şekilde kaydetmiyor ne demek?

insan hafizasi kaydettigi veriler konusunda cok yanilticidir. cesitli siradan deneylerde insanlara sadece onerme ile hic yasamadigi seyleri olmus gibi hissettirmenin mumkun oldugu goruluyor ornegin. aslinda o kadar cok yattarilik mevcut ki neresinden baslasam bilemedim. en iyisi "false memory" diye bir arama yapip konu hakkindaki akademik deneyleri incelemek; guzel bir baslangic olacaktir.

@ssyumusakg, hafizamiz gecmisi hatirlamak uzere degil bugunumuzu ve gelecegimizi kurmamiz uzerine kuruluymus. yani hatirladim dediklerin aslinda dun oyle olmamis olabilir cunku bugunku ihtiyacin hatirladigin seydir. orn: eski ilkokuluna git, her sey kuculmus gorunecektir... aslinda sen hafizanda her seyi kendi bugunku ebadina gore hatirladigindan boyle gorunuyor.

cok ilginc bir konu hakkaten, @kurukafa'nin dedigi gibi arastir bak, $a$im $a$im $a$iracaksin :)

aynısı bana da olmuştu. hafıza yanıltması olamaz, çünkü rüyayı gördükten sonra birine anlattım. sonra da aynen yaşadım. şahidim var yani.

açıklaması henüz yok ama ben bu konuda oldukça geniş görüşlüyüm. yani şu anda metafizik dedğimiz açıklaması olmayan şeyler belki bin yıl sonra üniversite kitaplarına geçecek. bin yıl önce büyü zannedilen, elektrik vs. şimdi bilim. dünyayı daha detaylı anlamaya ve incelemeye devam ettikçe belki ruh, rüyalar vs. de incelenebilecek.

bilimin, sicim teorisi, parçacık fiziği, kuantum gibi matematiksel olarak şekillendirebildiğimiz, ama fiziki dünyada neye denk geldiğini tam olarak algılayamadığımız bir tarafı şimdiden var.

kahverengi. çünkü lanet bi karizması var. siyahlardan biriyse de alterna olan. asla beyaz değil.

beyaz çok basit duruyor.
3.linkteki siyah olanı al gayet şık.

illaki bunlardan birini alıcaksan alterna kesinlikle.beyazı unut bence.kırmızı çizgili mi ne ondan bahsetmek bile istemiyorum.kahverengi de guzel olmak uzereymiş ama bişiler eksik bence.evet siyah.nedenine gelince;en guzeli o cunku.

edit: buarada kırmızılı olan da o kadar kotu değilmiş be.yani o kırmızılar olmasa onu al derdim.evet.

kahverengi. kotun altında da çok şık durur.

siyah ya da kahverengi iyi işte, daha şık duruyorlar.

kahverengi. siyah ve kirmizi bir araya gelince yanina baska bir renk cok gitmiyor. kahverengi daha naturel, daha cok seyle gider.

hepsi birbirinden kötü

Kahverengi hariç hepsi sahte gibi duruyor.

siyah bence.
hem diğerlerine göre şık hem de kir konusunda sorun çıkarmaz.

siyahı bende var. gayet memnunum. fakat aldığım yerde bu kahverengi yoktu olsa onu alırdım daha şıkmış. bir siyah sahibi olarak bence kahverengi.

kahve olan, siyaha göre daha güzel. kotla motlada giyilir.

tabi ki boyarsınız. dikkat etmeniz gereken konu; bir odayı aynı kova ile boyayın. yani.. "aaa boya bitti biraz daha hazırlayalım" demeyin.

kesmelere dikkat edin.
önce tavanı boyayın. tavanı boyarken korkamyın yan duvarlara değebilir. ama değdirmemeye çalışın.
-1. katı atarken çok fazla özenmeyin duvarda boş yer kalmayacak şekilde boyayın.
-2. kat her şeyi kapatıyor zaten
-tavan--->duvarlar-->kesmeler sırasını izleyin.

kesme dediginiz duvarin koseleri, kenarlari mi? duvarlari silindir seklindeki fircalarla (adi ne ki onlarin) boyayalim, kenarlari firca ile boyayalim diyoruz. olur di mi oyle? firca izi falan mi yapar yoksa?

ben de iki kat nasil ugrasacagiz diyordum, ilkine ozenmeme gerek olmadigini ogrendigim iyi oldu. sagol.

kesme dediğim evet tavanla duvarın birleştiği noktalar. tavanı ve duvarları silindirle boyadıktan sonra yine iki kat şeklinde kesme fırçası ile köşeleri boyarsınız.

silindir seklindeki fircalar (rulo)

o silindir şeyin adı rulo. rulo yu boyaya hafiften daldırın kovanın içinde ruloyu sıyırın ki boya damlamasın( bu iş için ızgarakar var onlardan alın) soldan sağa doğru fazla bastırmadan ruloyu yukarı aşağı şeklinde sür. ruloya bir de sap ayarlaki merdivene in çık yapma

tesekkurler, umarim becerebiliriz.

bir hayli yorucu olacaktır tahminen.biz de giriştik kendimiz yapalım tadilat tamirat vs diye ama pişman olduk=)
bana sorarsanız uygun bir fiyata usta ayarlayın.bi de bunun temizliği vsi iyice dağıtma ihtimaliniz de var=)

boyacılarda naylonlar ve kağıt bantlar satılıyor. onlardan mutlaka edinin esyaları ve yeri kapatmak icin. şu anki duvar rengi beyazsa kolay, değilse kesinlikle astar boya alın ve 2 kat astar atın ve kurumasını bekleyin boyamadan önce. boya esnasında pencere açarsanız duvarlar arasında ton farkları olur. geniş bir leğen edinin. odayı yeşile boyamayın.

hakikaten temizlik falan kısmı korkutucu geliyor. artık herhalde bir odayı boyayacağız, baktık yapamıyoruz, usta getireceğiz. @kayranin kedisi, tamam, yeşile boyamayacağız :)

ilk tavan kestirmelerini yaparsanız, fırçanın izi fazla belli olmaz tavanda, sonra rulo ile tavanı boyarsınız. aradan bir kaç saat geçtikten sonra tavanın ikinci katını da boyarsınız.
sonra duvar kestirmelerini yapmanızı öneririm. Çünkü duvarlarda fırça izi çok belli olur kestirmeyi sonra yaparsanız. kestirmeden sonra rulo ile ilk kat. bir gün beklerseniz eğer, neresi boyanmış neresi boyanmamış daha iyi belli olur. Boya seçimi sırasında ev kendinize aitse eğer masraftan kaçınmayın kaliteli boya alın, ama kira ise alt-orta kalite plastik boya alın. suyla karıştırırken ayarını tutturmak için köpürmesine özen gösterin. çok koyu olursa duvarda hemen kuruyacaktır ve kötü görünüm olur. Boyayı inceltirken iyice karışmasına özen gösterin.
Tavan ve duvarları boyarken rulonun 'açılmasını' sağlayın, ilk başta anlamayacaksınız ama bir süre sonra ne demek istediğimi görürsünüz.
Kolay gelsin.

boyayı inceltmek için ne kadar su katmam gerektiği boya kutusunun ustunde yazıyordur değil mi?

evet yazıyor :)

Tesekkurler :)

ters gelebilir belki ama mes nasıl olur? Ben terlik giyemiyorum ayaklarım çok çabuk terliyor ve üşüyor. Araştırma ve denemelerim sonucu bu yaşlı amcalarımızın giydiği meslerden aldım. çok memnunum :)
20-25 liralık ayakkabı sentetik vs... olur

şoktan migrostan falan bakın beğenip alın bir tane derim ben.

marks and spencer'da ayakkabi terlikler var, oldukca rahatlar..

ilkdefa nın dediği gibi mes giy. dandik spor ayakkabı rahatsız olur mes yi yatarkende giyebilirsin

www.ayakkabitoptancisi.com

istanbul eminönü yer altı çarşısında bulursun. 30 lira. 44 numaraya kadar 45 olsa alıcaktım.

ecnebilerin slipper dedigi tarzda bisey alabilirsin:

www.amazon.com

tabi turkiye'de nerede vardir bilmem, fikir olsun diye sey ettim.

spor ayakkabı değil ama muhtemelen twiggy ve deichman'da bulursun aradığın işi görecek bişiler. bi de (bkz: panduf)

bütün gün ayaklarımız zaten ayakkabının içinde. boşver bence ayakkabıyı.
ya patik giy (negzel sıcak tutar) ya da ceyo marka ortopedik terlik al.
öyle iyi geliyor ki insanın ayaklarına.
vazgeç ayakkabıdan:D

yahu ne güzel ev ayakkabıları var. altı sert malzemeden, kendisi yumuşacık bilmem ne. twiggy e falan bakabilirsiniz. spor ayakabı yorar insanı ya.

bir çift yün patik al. sonra valideye rica et, altına eski kotlardan birinin kumaşı ile taban diksin. misler gibi olur.

Ayacıkların rahatlığı için spor ayakkabıya hayır, patiğe evet diyorum.

cinsiyetini bilmiyorum ama eğer kadınsan marks&spencer, accessorize gibi mağazalarda çok rahat ve şık ev ayakkabıları var yumuşacık.

ilaç yardımcı olur evet. psikiyatriste git.

ama öncesinde başka seçenekleri de denemiş olman yararına olur. her ilacın yan etkileri olur biliyorsun.

günde iki kere satranç oyna kazanmak için oyna ama. ilk başlarda hep yenileceksin de bi iki ay içerisinde dikkat konusunda ne kadar geliştiğini görürsün :)

b12 vitamini eksikligi olabilir, hic olcum yaptirdin mi?

çok güzel bir noktaya değindin.. ne zamandır aklımda aslında ama yaptıramadım.

O forum siteleri pek iyi değil gördüğüm kadarıyla. Siz sorunuzu buraya sorun, bilen çıkacaktır.

mezun.com/forum

mezunda dıkkat edılmesı gerekn bır kac yazar var onları ayırabılırsen yardım ederler. bu bhsettıgım yazarların yuzlerce hesabı var gun asıır banlanıp gerı gelıyor mesela uzak durman gerekn bırı ıcın (bkz: oğuz çepni) bu ismi google ile aratırsan nasıl biir oldugunu anlarsın
:D

bilmiyorum daha yeni gördüm bu siteyi sadece şöyle bi göz attım gerçekten çok boş muabbetlerin de döndüğü belli..o yüzden daha adam akıllı bi site var mı buradan sorup öğrenmek istedim.

@cosmicstring burada bikaç defa girişimde bulundum lakin sonuç alamadım.

Ben hiç görmedim burada sorularınızı. Şimdi baktım, cevap alamayınca silmişsiniz sanırım.

evet aynen öyle yaptım :)

eğer karar verdiyseniz, geleceğiniz okulun -varsa- türk öğrenci birliği'nden birileriyle yazışabilirsiniz. okulların internet sitelerinde bulunur bu bilgiler.

bize bi daha sor, bu sefer cevaplayalım :)

@aklimiseveyim özelden uzun bir yazı döşedim sorduğuna pişman olmazsın umarım :)

Daha önce ne kadar yurtdışında yaşadınız?

Edit: Bir de kaç yaşındasınız ve eğitim durumunuz nedir?

@cosmicstring, daha önce yurtdışında yaşamadım ama giden gelen arkadaşlar var, zaten internetten az çok biliyosun dışarıda ne olup bittiğini. yaş yirmilerin başı ve istanbulda bir devlet üniversitesinde okuyorum. şimdi biletleri nerden alıyoruz :)

1. Yurtdışında hayat filmlerdekine hiç benzemiyor. (Amerika'daki zenciler GTA'dakilere benziyor, tamam :) )
2. Turist olarak gidip gelmekten değil, yaşamaktan bahsediyorsunuz. Çok farklı şeyler.
3. Türkiye'deki yaşam Ortadoğu'yla kıyaslanamayacak kadar iyi. Türk insanı da genel Ortadoğu insanından bin kat daha temiz her konuda.
4. Yirmilerin başındaysanız ben ne desem boş, bir dil okuluna en az altı aylığına gidip kendiniz görün.
5. Çıkış sebebiniz Türkiye'den kaçmak değil, kendinizi geliştirmek olursa daha az hayalkırıklığına uğrarsınız.
6. Farkında değilsiniz ama içinizde bir Türk var. Türkiye'deyken gizlense bile yurtdışına çıkınca o da çıkacak.

buradan (abd) bakınca anladım ben de, kendi ülkemi çok ezmişim meğer. en iyisinden olmasa bile, standard bir avrupa ülkesi türkiye. türkiyenin doğusundan batısına her şehrinde yaşadım (baba mesleği nedeniyle) ve bunu çok net söylüyorum, türkiye güzel bir ülke. sadece daha iyi yöneticilere ve kendine güvenen insanlara ihtiyacımız var. bir de doğuda barışa tabi.

hele istanbul, hiç bir yer oraya benzemiyor. kendini çok özletiyor.

gideceğiniz ülkenin tarafından bakarsak,

bir ortadoğu ülkesi olan türkiyenin vatandaşını niye aramıza alalım? katma değeriniz varsa her yere gidebilirsiniz bence.

1. Zararın neresinden dönseniz kârdır. Hele konu iş ve eş ise... İkisinde de sevmiyorsanız hayatınız cehennem olur.
2. Yaşınız geç değil, hiçbir yaş geç değil ama sizinki ekstra geç değil :)
3. Tıpta da amelelik yapıp vizelere gireceğinizi, eşek gibi çalışmanız gerektiğini ve TUS kabusunu biliyorsunuz değil mi?

ben de diğer omzundaki melek olayım: olduğun yerde kal. hayatta başarı için istikrar önemlidir. daldan dala atlayan ve hayatını rayına oturtabilmiş az insan tanıyorum. ve bi de kararsız bi kişiliksen yeni kazanacağın(belki de mayacağın) yeri seveceğin ne malum?

belki double yapmayı düşünebilirsin, ya da en azından ekonomiden falan alan dışı seçmeliler almayı...

elektornikte okuyan, okumuş bir sürü arkadaşım var bunların arasında atılanlar da var derece yapanlar da. okulun güzel okul. daha seçmeli ders olayına girmedin heralde. gerçi sizin seçmelileriniz de amelelik dolu ama olsun. şu okulu bitirince gireceğin işleri düşün. 2500 3000 lira maaşı düşün. tıp okursa zorunlu doğu hizmeti düşün. tusu düşün. okulda bütün gün ölülerle muhattap olacağını düşün. kan düşün. bu en önemlisi kan tutuyorsa yok olursun tıpta.

en yakın arkadaşlarımdan biri geçen sene 22 yaşında odtü metalurji ve malzeme mühendisliğini bıraktı. ben fabrikada yapamam sevmiyorum diye sınava girdi ve aydın tıpı kazandı şimdi mutlu gibi.
okulu bırakıp tekrar öss ye girmek hakaten zor bir olay ben o yükün altından kalkarım diyosan hiç düşünmeden yol yakınken bırak gel tekrar çalış sınavına derim ben

ama unutma ki tıp çok ayrı bir şey hiç bir bölüme benzemez çalışma açısından. eğer fazla çalışmayı ve kendini geliştirmeyi sevmeyen insansan eczacılığa bir bak derim

daha 3 e gecmeden boyle diyorsan derhal birak. elektronik hele de sevmeden, hele de kafadaki yakin bir seyler yerine tip falansa hiiic cekilmez. ki daha bolum derslerinin ucundan kiyisindan azicicik gormussundur. bolum degistirme benzer bi muhendislige gecersin en cok. ama daha bolum dersi almadigina gore sen net bi sekilde muhendisligi sevemissin. iskence etme kendine, giden 2 sene olsun nolucak.

e bilkent'te tüm bölümler böyle. ne sosyal hayat kaldı ne ruh sağlığı. ödev, proje, midterm, proje, ödev, ödev, proje, midterm, proje, ödev, ödev, ödev, finaller. bölümümü sevmeme rağmen her sabah küfrederek uyanıyorum.

tam tersine hayatın tadını çıkarıyorlar. geçen yaz haziran ayında antalyada çalıştığım otelin diskosunda pistte sadece 50+ insanlar vardı, çılgın gibi de eğleniyorlardı. bizde olsa ellerine tespih alır başlarını bağlayıp namaza falan başlarlar..

gençler de rahatlar, yarını veya kimin ne diyeceğini anayı babayı pek umursadıkları yok. genel manada bi carpe diem havası hakim

italyadayım burda da genel manada bi carpe diem havası hakim evet atina söz sende

Biz gavurlara göre daha çok kafamızda kurup mutsuz oluyoruz.

ben mutsuzum şu an. ecnebiyim lan yoksa? yoksa yoksa...
şimdi nasıl uyuyacağım lan ben. sıçtınız ağzıma, içime kurt düştü.
yıllardır babam sandığım insan babam değilmiş.
kiliseye gidip üç kulhu bir elham okusam daha mı mutlu olurum?
neyse ben yatıyorum, sözü okyanus ötesine bırakıyorum. feto orda mısın?

yanlislardasin bence.
bir gun rusya'da okuldan eve donuyordum. copten bir seyler toplayan 55-60 yaslarinda bir kadina denk geldim, biraz dikkat edip copten hevesle ne aldigina baktim. copten aldigi sey bitmis bir rujdu, parmagini icinde kalan ruj kalintisina batirdi ve dudaklarina surup gulumsedi ama bi gorsen nasil keyiflendi. kucuklugumden beri rusya'da oldugum icin kendimi rus gibi sayardim ama o an aslinda aramizda ne kadar buyuk bir mentalite farkinin oldugunu gordum. baska bir gun evimizdeki dadimiz neredeyse tum maasina cok havali bir kurk aldi ve o montu giydikce o kadar mutlu oldu ki bir ay ac kalacak olmak umrunda olmadi. biz boyle hareket edemiyoruz iste. surekli bir gelecek kaygisi. aman ev alayim, aman araba alayim, aman daha iyi muhite tasinayim, daha iyi araba alayim, cocuklarin okul taksitleri, dershane masraflari pesinde kosturup hayatimizi bir ev bir araba anahtarina ipotekliyoruz ve bir sure sonra da yasimiz gecti rehaveti oluyor. aaa omur bitti bile. cok mu mutluyuz turkler olarak? hic sanmiyorum. sokakta yururken insanlarin yuzune bak, kimse gulumsemiyor bile.

ne kadar seks o kadar mutluluk. özet geçtim.

yok oyle bisey. buradaki (usa) insanlar da senin benim gibi, bazen sikkin, bazen sen sakrak. oyle yani.

dinsel bir yaklasim diyorsan, onlarin da gayet dindar olanlari var. maneviyati benden guclu insanlar da var yani.

ondan onlar mutsuz bir şekilde dünyayı geziyor bizde mutlu mutlu oturuyoruz dimi?
hadi layn adamlar bizden on kat mutlu.

tam tersine çok huzurlular.

inanmıyorsan bir gün galata kulesinin etrafına git orada 55+ olup yüzleri gülerek el ele gezen çiftleri gör. uzaktan bakınca bile hayatla ilgili bir dertleri olmadığı mutlu ve huzurlu oldukları görülebiliyor. istersen gidip sorabilirsin de.

ecnebilere afrikadaki insanlar, hintliler, çinliler filan dahil mi?
toplam mutluluğu insanların sırf eğlence için ayırabildikleri zaman bölü bugün aç kalıcak mıyım acaba diye düşündükleri zaman ölçüsünde değerlendirirsek zenginler (ve ecnebiler = avrupalı amerikalılarsa onlar) daha mutlu olurlar.
dinle bir alakaya gelince... saf inanç diye bir şey olsaydı müslümanların hepsinde, hadi çoğunda olsun, akşam yattıklarında (varsa) vicdanları sızlamayacak kadar iyi birer insan olsaydı hepsi, ve yaptıklarını dinin korkusu yüzünden değil sırf iyi bir insan olmak için yapıyor olsalardı dediğin belki doğru olabilirdi. ama değil.
gözlemlere gelirsek, bence türklere göre daha mutlular. yine din yüzünden. baskı altında büyümedikleri için. içleri rahat. huzurlular. onun dışında ekonomik açıdan daha rahat bir toplumdan geldikleri için de daha mutlular.
aslında psikoloji bilenlere sormak lazım, ego id vs. açıklarsa birisi iyi olurdu...

yabancilar cok mutlular.
ama bunun sebebi kafalarinin daha az calismasi gibi geldi bana.
en azindan benim tanidiklarin boyleydi.
adamlar saf. hem iyi hem kotu anlamda.
hem kotuluk cakallik dusunmeyen bir saflik, hem de cebindeki paranin hesabini-basit bir plani yapamayan bir saflik.
toplumsal refah ve esitlikten gelen bir "muhallebi cocuklugu" var uzerlerinde.
keske bizde de olabilse.
benim de ne dedigim belli degil.

galakside büyük bi yıldız bul. ona da doğru koş. çekim gücünün etkisine girdiğinde artan bir ivme ile hızlanacaksın. belki yıldıza çarpmadan ışık hızına ulaşıp enerjiye dönüşürsün. ya da ışık hızını da geçip yıldıza çarparak einsteina söversin. haberdar et sonucu

geçemezsin.

şuna 14 milyar ışık yılı uzaktayız kanka
www.youtube.com

insan merak edio bişe yapmalı

birisi vardı, ışık ışınlarının üzerine biner giderim diyordu :)

ışık hızıyla giderken öndekine sellektör yapmak var bi de

cern'de bu hızı zorlamıolar mıydı? çok yavaş bu insanoğlu şurda az biraz daha yaşayıp ölücez a.q bütün macerayı kaçırcaz

Vakumdan daha verimli bir ortam bul, tahtakalede varmış duyduğum kadarıyla.

Vücudunuzdan kurtulun, sadece zihin ve ruhunuzla yaşayın. O zaman toprak altında nefes ala... hmm.. ışık hızını geçebilirsiniz.

@skatheist: Ellerinde hazır olmuyor, sipariş üzerine yapıyorlar.

cern'de üzerinde çalıştıkları maddeler atom altı parçacıklar. ışık hızı ile ilgisi yok oradaki çalışmaların. matematiksel olarak olması gereken ama kimsenin gözlemleyemediği bir parçacığı ortaya çıkarmaya çalışıyorlar.

esenyurt minibüsüne beko durağından bin. büyükçekmece'ye inene kadar o hıza yaklaşıyorlar. sonra biri inicem diyor beşevlerde yavaşlıyor mecburen.

(bkz: kuru fasulye)

insan zihni sınır tanımıyor netekim.

vakumdan başka bir ortamda, suyun içindeyken mesela, bir elektronun üzerine binelim. seni temin ederim ışık hızını geçeriz.

(bkz: çerenkov ışıması)

formulden kutlenın sonsuza cıkması gerektigi sonucu cıktıgından o hıza cıkamıyordun ?

tr.wikipedia.org

that is why, if there is a current through the resistance, measurement result will not be correct. In fact, since this current is much bigger than the internal current of the device, it will just display the maximum current possible.

eve dönen adam yorgun olur o yüzden yol kenarında oturup bi yorgunluk kahvesi içmek isteyebilir, dizüstüsü yanındaysa yarım kalan işlerini halledebilir. belki maç vardır ilk yarıyı orda izleyebilir. ne dükkanı açıcaksınız siz :)

hayali bir şey bu :) okul için aslında.. istediğim, sadece işten dönen insanı değil aslında işte ama farklı insanların da farklı iş ve zaman durumuna göre,... neden bi yere uğramak istediklerine göre şekillenecek bi konsept oluşturmak. "uğrama" durumu genel olarak yani.. biraz bulanık bi fikir henüz :)

hamburger yemek istiyorum.

adam gibi bir steakhouse olsa da steak'tir, t-bone'dur yiyip gecsek. oh.

yalnız olduğumu varsayıyorum. iş çıkışı, açım. mekanda hızlı internet ve yemek olmalı. bişeyler atıştırırken internette takılırım.

internet, ps3, iddaa kesinlikle oynanmalı. sayısal da oynanınsın ki günlerdir aklımdaki 6 rakamla bir şeyler yapayım. patsos olsun ucuza karnım doysun. bira da olsun ama içerken ve yerken toplu kalabalık gelip geçen insanları izleyebileceğim bir ortamda oturayım. arkadan hafif müzik olsun . böyle döşünde kılı olsun ama çok da yorgan gibi olmasın. kel olmasın. parası olsun zengin olsun beni memnun edebilsin ehehe.

bahçe oldurulabiliyorsa hamak tadında şeyler de olmalı. üftürük sandalyeden çok, rahat koltuklar olmalı, ayağı uzasın, sırtı yatsın modunda.

Yani diyor ki; adam tartiyi son sinirina dayamanin bi cheeseburger uzaginda. ozetle sisman herif.

adam çok zayıf olmaktan küçük bir cizburger kadar uzaktı.

mı acaba?

çünkü bildiğim kadarıyla mesela "to tip the scales at 11kg" 11 kilo tartmak anlamıda kullanılan bi deyim.

ehe tam tersiymiş. ben lean'i zayıf olmak gibi düşünmüşüm...

du bi dakka very lean simdi hangi sinir oluyo karistirdim :s cok zayif da olabilir.

ya evet. ben de zati, o very lean'den karıştırdım, hedehödö oldum. Sanırım bu bir kalıp. Aşırı şişmanları tanımlamak için kullanılıyor.

hımm şimdi sözlükten baktım, lean hakkaten zayıf, etsiz anlamındaymış.

ama sanki insan çok zayıf olmanın bi çizburger uzağında olmaz, çok şişman olmanın bi burger uzağında olur. yani seninki mantıken daha doğru geliyor. belki de bu deyimin içinde lean'in anlamı değişiyodur.

çok zayıf diyor.

yok ama, bahsi geçen şişman bir adam. yanisi şişmanlığa vurgu yapıyor da; niye lean kullanıyor onu şeyedemedim ben.

belki de ironi yapıyordur. yani "çok zekisin!" falan gibi kullanmıştır.

ha, bak o olabilir. hiç aklıma gelmediydi.

lean burda incelik anlaminda degil. tipping the scales at a very lean diyince tartinin ibresinin yatay duruma gelmesi. yani derece cinsinden konusursak 0 da olabilir 180 de. onceki cumleye bakar sisman mi zayif mi vurgulaniyor. ama mantik olarak sismanligin vurgulanmasi agir basiyor bana gore.

adam bir oturuşta sade çizbugeri midesinin taaa derinine indirirmiş. onu diyor.

snoopy?

malesef. aynı çizimdeki gibiydi.

afacan dennis olabilir mi?

yok değil, öyle çok meşhur bi çizgi film değildi. populer olmayan bi kanaldaydı.

neyse, bi tek ben izlemişim galiba.

Markalarin birebir taklidi kemer ya da canta...dedigin muhitlerde kadinlarin en buyuk hobisi para harcamak...

eğer dindar ve zengin bi muhitse, başörtüsü. yani ideolojik olarak karşı olabilirsin ama baya karlı bi iş gibi görünüyor. benim de fatih'te dolaşırken aklıma gelmişti.

çok büyük bir dükkan ve soyunma kabini vs. istemiyor. bi kaç raf ve bi ayna yeter. dindar semtlerde müşterisi de çok oluyor, her tarzdan, yaştan kadın hedef kitlen oluyor.

iç çamaşırı sat. çorap, bere, kaşkol. çeşitli aksesuarda olur.

midye dolma. bu yaz birinin altında bildiğin yeni model mercedes vardı, ötekinin audi:S seyyar satıolar üstelik masraf pek yok. dışarda görüosunuzdur amele bu düşüncesi yaratır ama sen günde 30-40 lira kazanmak için yırtarsın, bu adan kimseden emir almadan kafasına göre dünyaları kazanır. biz bi yerde yanlış yapıoz ama nerde a.q.

zengin sayılabilecek bi muhitin en işlek caddesinde malesefki o fiyata kiralık dükkan bulamazsınız ufak büfelerin bile kiraları 3 5 bin tlye gidiyorken 40m2 dükkan nerden baksanız 8-10 dan aşağı kirası yoktur.

ha birde kiralarken kirayı verip kalmıosunuz hemen. dükkan sahibine verilmek üzere hava parası denen, yerine göre değişken 100.000 tl civarında bir mebla var.

ankara'da trafik olarak işlek ama gezme tozma açısından işlek olmayan, üstelik zengin muhiti de olmayan bir caddesinde (bilenler için necatibey caddesi) 2 sene önce 20 metrekarelik dükkan kirası 2500 lira idi. fikriniz olsun diye söylüyorum.

dostum felaket demişsin ama süper kafa dinlenir be.

bir de şu var ki aslında birileri işletemezse çoğu şey çalışmazmış.
www.history.com

I am Legend
The Road
28 days later
Testament
The book of Eli

gibi filmler fikir veriyor biraz...

turkiyeyi dusunecek olursak,
toplam nufus 7000, istanbulda ise 1500 olacak demek. bu sartlarda var olan alt yapiyi kullanmak imkansiz. hemen hemen herseyin bakima ihtiyaci var ve yeterli sayida insan olmadan bunlar calisamaz. tahminen kalan insanlar sehrin merkezinde toplanir ve is bolumu yapilir. en temel gereksinimler yemek ve su bunlar saglandiktan sonra guvenligin halledilmesi lazim. ondan sonra ise hayatta kalmanin bir numarali kurali olan ureme devreye girer, yeniden milyarlarca kisi oluruz ve bu boylece devam eder.

cok eglenceli bi soru olmus bu. turkiye'de de 7000 kisi kaldik demektir. hep birlikte guzel bi sehirde toplanirdik herhalde once. basimiza birini secerdik/ sonra yeni dunyanin guc dengesinde onemli bir yere sahip olmak icin politikalar gelisrtirirdik. sectigimiz baskan en az bes cocuk diye aciklama yapardi. yine eski zamanlarda oldugu gibi kadinlar cocuk dogurmaktan basini kaldiramaz, dunyanin islerinden elini etegini cekmek zorunda kalirdi.

yine bi yerleri almak için 7000 kişi yola çıkardık. avrupaya doğru. bu arada çinden gelen ordudan da kaçmış olurduk. onlar 100,000 kişi çünkü.

Peki görüyor ve arttırıyorum. Nüfus azalması sonucu 6 milyar tane reaktör yok olunca kısa vadede bir buz çağı başlar mı? O zaman en mantıklı yer ekvator civarı mı? :)

sorun arabada değil arabayı park ettiğiniz yerde bence. otoparkınız ağaçlık bahçe gibi bir yer ise örümcekler buradan aracın içine giriyor olabilir.

ya geçen sene araziye falan da çımıştım çoks ayıda örümcek girmişti arabaya aletleri taşıdığımızda falan. neyse giren girdi falan da nasıl çıakrtıcas olanalrı onu merak ediyorum. yuva falan kurdualrsa çok bayarım ki 2 tane örümcekle karşılaşmam bu güne kadar gayet abartı bir şey.

ne olur bir yol gösterin yææ : ((

bu hayvanlar genelde lavanta, nane, kekik, limon gibi keskin kokuları sevmezler. araca geçici önlem olarak bir kese lavanta koyun. hem psikolojik olarak rahatlatıcı etkisi de vardır.

yok yuva falan kurmazlar oraya. ne beslenebilecekleri ne de yaşayabilecekleri bir ortam değil. normalde aracın içine hiçbi yerden bu tip böcek falan girememesi lazım. tüm havalandırma kanallarında filtre vardır.

araç biraz eski ve bi yerlerde delikler oluştuysa olabilir ikinci seçenek aracın boya vs. için ön panelinin komple sökülmüş olması sora tamirci o izolasyon malzemelerini geri takmamıştır üşenmiştir vs.

ben de bi gün ön camın oradaki güneşliği bir indirdim, arabanın tavanına doğru dehşetengiz, tarantula gibi bi örümcek yürüdü! ben de çok korkarım, ama bulup da öldüremedim. sonra bi kaç gün boyunca her sabah arabada örümcek ağı temizledim. tavana, koltukların başına, her yere ağ örüyordu bi gecede. en sonunda kokusuz örümcek ilacı aldım. raid'in sprey ilaçlarından. gece sıktım, sabah hiç ağ yoktu. kokusuz olduğu için her an sıkabilirsin, işe yarıyor baya.

çürümüş deve kuşu yumurtası örümcekler için birebirmiş. hatta büyük camilerde kubbelere falan bunlardan yerleştirirlermiş. bir de köpek kocucu falan satılan bir sitede vardı ilanı. yine ses ile böcek kovan aletler vardı.

Benim de örümcek fobim var ve sizi çok ama çok iyi anlıyorum. Arabada devekuşu yumurtası bulundurursanız hayatta girmezler bir daha.

sağolun deneyeceğim hepsini.umarım bir sonuç alırım.

Amerika da evet.Türkiye'de hayır elbette.

eyalete gore degisir ama esas onemi adres ve fotograf degisikligi, cunku ehliyet ayni zamanda kimlik gorevi gorur. bir de tabii dedigin gibi tekrar yeterlilik olcme durumu var eger suresi gectikten sonra yenilenirse (ki bu gecikme sonrasi sure eyalete gore degisir yine)

ehliyeti ordu mensuplari disinda vatandaslar yalnizca yerlesik olduklari eyaletten alabilir. mesela philadelphia'da pa ehliyeti alip sonra bundan iki sene sonra dc e tasinirsan dmv ye gidersin ve dc ehliyeti/kimligi alirsin. iste o x senelik gecerlilik suresi de eger bu adres degisikligini eski eyaletine belirtmemissen ve yeni eyaletinden dogru olanini almamissan gidip hala onu kullanma diye konulmus bir onlem.. juriye cagirilma, oy vermek icin kayit ve 26 yasini gecmemis olanlar icin draft kaydi falan adrese gore yapiliyor.

ayni adresteysen de yeniletmek oyle zor bir sey degil. hem emaile hem de postadan sure dolmadan bes-alti hafta once uyari geliyor, ya cek yazip posta ile ya da online kredi karti ile 25 dolar yolluyorsun, ehliyet postada geliyor. ya da gidip dmv de sira bekliyorsun, lateshalar ve simli uzun tirnaklari ile ha$ir ne$ir oluyorsun..

amerika'da nüfus cüzdanı diye bi şey yok. ehliyeti kullanıyorlar onun yerine. adrese dayalı nüfus sistemleri olduğu için sık sık güncelleniyor ehliyetler de. tekrar tekrar sınava falan girilmiyor ama. sadece foto, adres değiştirip veriyolla.

benim eyalette, çocuklar 15 yaşında ehliyet alana kadar doğum belgelerini nüfus cüzdanı niyetine kullanıyorlar. bana da garip gelmişti.

Türkiyede 18 yaşında ehliyet almış birisi 90 yaşında bile gözü görmeden, elleri titreyerek araba kullanabilir. bi kere almış ehliyeti, kimse karışamaz.

evet aynen öyle.sağlık testlerinden geçer sürücüler sürekli.avrupa'da da öyle diye biliyorum.

boztepe ve yason burnu

bolaman + pide

fidangörden sahile doğru yürüyüş yapılabilir.

bence pideyi çaytepede yemelisiniz

bunu burada biri daha sormustu. film degildi, oyle hatirliyorum.

hımm, fotoğrafı gördüğüm bir yerde başkası da sormuştu hangi film diye. filmdir diye düşündüm o yüzden. saolun.

filmde değil de hatırladığım kadarıyla doctor who'da vardı böyle bir maske olayı. 2. dünya savaşı sırasında sanırım ingiltere'de almanlar'ın zehirli gaz saldırılarından korunmak için miydi, ona benzer bir şey miydi, öyle bir şey işte. dizide hastalıktan bulaşıyordu, kendiliğinden suratta bu maskeler çıkıyordu.

bu fotoğraf da daha önce burada sorulmuştu, ama hatırlamak mümkün değil, şu saniye. kolay gelsin.

evet, kendine gelir. yeni gibi olur.

www.turkcebilgi.com

sorunun gercek cevabının bı onemı yoktur dıye tahmın edıyorum , acıkcası gormek ısteyeceklerı sey mantık yurutme yada hareket tarzınızı gormek olabilir.
not : yazdiklarim sadece tahmin cevabı ben de arastıracagım merak ettım..

bilimsel açıklaması:
www.nasa.gov

ama bunun mülakatla, işle alakası yok.
size sorulursa "daha çok genç de ondan" diyin, "şakacı seni, gel yarın başla" diyebilirler.

aerodinamik olarak avantajli oldugu icin. tuylu topun havayi yararak ilerlemesi kolay olur. bir de yerde kaymadan ziplamasini saglar.

futbol topu mesela, cimlerde yuvarlanmali, o yuzden kaygan yuzeylidir. ama yine de havayi daha rahat yarsin diye yuzeyi kucuk besgenlerden olusur.

basket, tenis gibi topun yerde kaymadan ziplamasi gereken sporlarda, topun yuzey surtunmesi yuksek olur.

ha bi de bence, terli ellerinle tutunca islakligi emsin diye de tuylu olabilir.

magnus etkisini iyi alıp iyi falso alabilsin diye.

top hava içinde dönerken hava ile sürtünme katsayısı ne kadar yüksek olursa, sürtünme farkı da o kadar yüksek olur ve o kadar falso alır. bir malzemenin havayla sürtünmesini artırmanın en iyi yolu da kıllandırmak.

yaş sınırı yok fakat, yeri iyileşir iyileşmez yaptırman senin açından daha iyi olur diye biliyorum. yoksa gayet yaşlı insanlara da implant yapılabiliyor.

annem 40 küsür yaşında, gençken çektirdiği dişin yerine implant yaptırdı geçenlerde. bu durumda pek de sınır yok gibi.

o dişçi sallamış gibi geldi bana, implant yapan hekimlerin çoğu işinin ehli değil. laçin berber bu konuda bir tanedir. zamanı gelince ona gidersiniz. diş eti üzerine ihtisas yapmış birisi emin olun çok farklı şeyler diyecektir. benim de var öyle bir dişim implant takılacak, sıra ona gelince yaptıracağım ben de ve sizden büyüğüm ;)

diş çekildikten sonra oradaki kemikler kullanılmadığı için eriyor. o yüzden en iyisi çektirir çektirmez en kısa zamanda yaptırmak, daha iyi olur.

istanbul'da turkiye hastanesinde omer atar vardi. tavsiye edebilirim.

üst cenede diş cekildikten sonra yasanacak kemik rezorpsiyonunun yanında sinüsün aşağıya doğru sarkması da görülebilir.ilerleyen dönemde implant için, ki arka bölgede olduğu için daha kalın ve uzun bir implant gerekecektir cünkü burada çigneme kuvvetleri daha yoğun, yeterli kemik kalınlıgı ve uzunlugu olmayabileceğinden dolayı doktorunuz bunu söylemiş.sallamamıs, gayet mantıklı konusmus.
ilerleyen dönemlerde sarkan sinüslerden yer kazanmak için sinüs lifting teknikleri var ama biraz komplike ve kazanılan mesafenin yeterli olmadıgı durumlar da olabilir

parmakla burun ucundan deriyi yukari dogru kaldirin (sagdan ve soldan da yapin bunu) hepsi boyle yuvalarindan cikan kurtlar gibi cikiyo. cok zevkli bi goruntu degil yalniz sevgili onunde yapma. (ben yaptim koca gun gotunu bile elletmedi)

her gün düzenli temizleme solüsyonları ile temizlik, sonrasında da tonik gerekirmiş.

OTACI'nın kükürtlü sabununu öneririm yağlı,siyah noktalı,sivilceye eğilimli cilde.
Tabii düzenli kullanmak koşuluyla...

nivea bant yerine koli bandı dene. valla, ben elime koli bantı geçtikçe öyle yapıyorum. ama önce burun derisinin kuru ve yağsız olması lazım, yoksa iyi tutmuyor.

cildiye'de bunun çaresi var. gece sürülen bir krem veriyor. kısacası doktora gidiniz.

kucuk bi uyari: siyah nokta temizleyen yikama jelleri gozenekleri aciyor. sonrasinda gozenekleri kapatan bi losyon, jel vs. kullanmazsan, o gozenekler daha beter doluyor.

@aklimiseveyim bunu bilmiyordum. Gözenekleri kapatan losyon ya da jel ne var mesela?

Ağda da işe yarayabilir siyah noktalarda, bantlara pahalı diyorsanız. Bazen kampanyalar oluyor bir alana bir bedava falan gibi o zamanlarda rastlayıp almak en güzeli.

zaten yüz temizleme jelleri ikili set olarak üretiliyor. yani üzerinde doğrudan gözenek kapatıcı demiyor, arındırıcı falan yazıyor. ürünün biri siyah noktaları yok ediyor, ikincisi de açılan gözenekleri ve cildi iyice dezenfekte ediyor.

yani sen evde ağda, bant vs. ile temizleyeceksen noktaları, hemen sonrasında da bi yüz sabunu ile yıka bence.

Oh, hayır, şimdi bütün gece bu linkleri takip edeceğim.

cumle 2: Bu, bu guzellik hakkinda senelerdir duydugum her seyi ozetliyor gibi gozukuyor.

şöyle mi ki acaba? içeriği bilmeden çevirince de saçma geldi. neyse.

oh hayır, şimdi bütün gece bu linkleri takip etmek için ayakta olacağım! bu, nezaket ile ilgili yıllardır duyduğum her şeyi neredeyse tamamen özetliyor gibi. Ama bu ilginç ve beni harekete geçirenin senin linkin olduğunun farkındayım. benim küçük şehrim büyük oranda meksika etkisi altında, ve burada bir dilim bile su böreği bulabileceğini sanmıyorum. Fransız böreği bile hafif değil ve neredeyse klasik doğu yemeklerine benziyor. Yani, benim için, bir daha San Antonio ya da Houston'a gidene kadar,tüm bu kışkırtma hakkındaki şeyleri okumak daha iyi (güvenli) olacak. Dikkat et!

düşündüm de "delicacy" burada galiba lezzet anlamında. yani ikinci cümle:

bu, lezzet ile ilgili yıllardır duyduğum her şeyi neredeyse tamamen özetliyor gibi

ingilizce oh ları türkçeye oh diye çevirenlere hastayım

türkçe oh, rahatlama ferahlama ünlemidir.

ah hayır diye çevirmek çok mu zor.

@efruz, duyuru çevirilerinde fantezi yapmıyorum, okuduğumu çeviriverdim.

oh. bana bi rahatlama geldi.

Baygon..özellikle giriş ve çıkışlara..İtinayla..Saldıran cins olabilir tam anlamıyla çoğalmadılarsa..

@Survivorman,

Saldirma asamasina geldiler sayilir, birkac tanesi pacamdan isirdi zor kurtuldum, git gide cogaliyorlar.

Korkuyorum!

Sanırım tarım ilacı satan yerlerde bir toz var..Adı ne bilemem ama onu 1.5 litre suya karıştırıp basit bir püskürtücüyle uyguluyosun. Kökü kazınıyor..Ancak sözkonusu mutfaksa 1-2 gün yemek yapmadan takılmanız lazım.

Bu arada bulunduğunuz mekanı terkedin bence :)) Gece kulağa mulağa girer falan :P

Yahu çağır bir tane böcek ilaçlama, tarım bakanlığından onaylı olan. 50 60tl mi ne o civar bir şey, ekip geliyor basıyor zehri gidiyor. Eğer geçmezse ikinciyi basıyorlar ücretsiz sanırım o.

kalorifer böcüğü dediğimiz şu mu?

en.wikipedia.org

eczaneye gidip asit borik alıyorsunuz. toz halinedir. sonra patates haşlıyorsunuz. haşlak patatesi ezip asit borikle büzelce karıştırıyorsunuz ve küçük parça kağıtların üstüne birer kaşık koyup stratejik yerlere bırakıyorsunuz.

kalorifer böcekleri radyasyona en dayanaıklı canlılardan biri.bir defa ilaçlama yetmez.çünkü yumurtada olanları sağlıklı bi şekilde yumurtadan çıkıp yaşarlar.kökünü kurutmak için 6 ay arayla 3 kez ilaçlanmalı.ziraatçılarda ilacı var.acayip etkili bişey.suyla karıştırıp kullanılıyo.

1) bizzat kendi gözümle anlamında.

2) "why? thank you." nun vurgusuzlaşmış hali. ne gerek vardı, teşekkürler anlamında.

2- why thank you? olursa "sana teşekkür etmek neden" yada "neden sana teşekkür edilmeli" manası çıkar diye düşünüyorum.

@berketoy: Why, thank you! imiş tekrar baktım.Dediğin anlam değil duruma göre. Kadın adama iltifat ediyor. Adam "Why, thank you!" diyor.

why, thank you.

burdaki why biraz karışık. neden niçin değil kesinlikle.
hatta tanımlamakta zorluk çektim, al direk bak sen de dikşinaryadan. berkertoy haklı gibi.

(used as an expression of surprise, hesitation, etc., or sometimes a mere expletive): Why, it's all gone!.

(bkz: why hello)

"niye ki ya şimdi, heheh, sağolasın" ya da "nerden esti şimdi anlamadım ama teşekkürler" gibi düşünülebilir bence.

answers.yahoo.com

demiş. Oynadığım oyun eski baya. Acaba eskiden mi kullanılıyordu

2) agatha christie kitaplarında çok geçerdi, "well, thank you" gibi bi anlamı var. sanırım daha çok eski dönem ingilteresinin kullanımı.

www.eksisozluk.com

mütevaziliğin bi parçası gibi bişey olabilitesi muhtemel ve yüksek.

Aski.

Cikardigin seyleri askiya as. Ikibucuk saniye surer, burusmaz. Katlamaktan cok daha kolay.

Üç tane dilsiz uşak alın, kıyafetleri onlara asın.

dolabinda asacak yer yoksa kapi arkasi asacagi kullan.

Genelde tavsiye edilen, askıya takıp, dolabın öbür ucuna asmak. Temiz kıyafetler bir uçta, daha giyilmiş olanlar diğer uçta gibi.

unclutterer.com

Tişörtleri sandalyenin/kanepenin filan üzerine düzgün bir şekilde koysan olur. Askı gibi bir şey, daha da çabuk. Ama üzerine oturursan bok olur yine.

hayvanı vurur bitkiyi de koparırım. cidden pis bir ayrım yahu!

o bitkiyi yemezse ölecek hastalığı yoksa hayvana öşt derdim. varsa yesin.

hayvan ve/veya bitki için neslinin devamı için özel bir ortam/tesise sahip değilsem afiyet olsun derim hayvana.

çok saçma bir soru. eğer müdahale mesafesinde değilsen bi bok yapamazsın, hayvan otu yer.

ayrıca nesil tükenme durumu insan eliyle olmadıktan sonra doğanın işleyişine karışmamak lazım bence. hayvan o otu yiyorsa vardır bir bildiği.

ha bu iş yellowstone parkında oluyorsa iki canlıyı aynı ortama koyan mallar düşünsün.

yukarıda mudahale mesefesiyle ilgili falan bişey mi soylenmiş? ne alakası var?

ekosistem gereği zaten o hayvanın o bitkiyi yemesi gerekiyor. hani üçgen felan var ya.

hayvan ille o bitkiyi yiyerek hayatta kalıyorsa zaten yemesi gerekir, varsın yesin. müdahale falan bunlar yanlış şeyler.

yesin, büyüsün, çiftleşsin ki soyunu sürdürsün. o bitkinin tohumunun hayvanın dışkısında, toprakta hayat bulma ihtimali vardır belki hem. böylelikle bitkiyi kurtarırız belki. olur olur.

insanlığımdan utanırım.

hayvan sadece o bitkiyi yiyerek yaşıyorsa eğer zaten bir müddet sonra bitkinin nesli tükettiğinde hayvan da ölecektir.

hayvan her türlü ölüyor yani. o yüzden vururum hayvanı.

la hayvanın tek beslenebildiği bitki o mu? e oysa da zaten bitki gidince hayvan da gidicek. bari hayvanı vuralım ki yaşasın bitki bir kazancımız olsun. ama yok bitki çirkin bir bitkiyse hiç acımam sıkarım topuklarına!!11!bir!

ya da ne biliyim o btki yüzünden deli gibi böcek türüyorsa, hayvan da böcek düşmanı bir hayvansa alırım o hayvanı koynumda beslerim, gerekirse üremesine yardımcı olurum(?!)

yahu arkadaşlar işte değişkenler sabit. kasmayın bu kadar. hayvan yerse bitecek bitki. yemezse de o ölücek.

şey gibi 50 çıplak zenci var elinde tek mermilik bir silah çıkışı olmayan bir odada annenle yalnızsın hanginizi vurursun sorusuna annemle kafalarımızı birleştirir ikimizi aynı anda öldürürüm gibi bir cevap bu. ölümyor arkadaşım değişkenler sabit! odanın da çıkışı yok. aynı anda 5 zenciyi de vurmaıyorsun, dövemiyorsun da zencileri, duvarı da yıkamıyorsun olmuyor işte ol-mu-yoo

avcı av ilişkisi, avcı popülasyonu artar maksimuma ulaşır ancak av azaldığı için avcı popülasyonu azalmaya başlar, avcı min.ken av max olur böyle böyle gider :)
bence burda ikisi de gidici, survival of the fittest.

bitkinin nesli tükenir mi hakkaten. alırsın çekirdeğinden, kökünden, neyse artık, ekersin, yapraklarını da verirsin pandaya, karnı doyar.

hayvanın sadece o bıtkıyı yıyerek yaşadıgını varsayarak cevaplıyorum

aklıma şöyle bışey geldı; sıncaplar cevız, fındık, fıstık yer bıldıgınız gıbı. bu hayvancıklar bazen agaçlardan yemışlerı toplayıp "sonra yerım" hesabı gömüyomuş, sonra da gömdüklerı yerı unuttuklarından o bölgede gömdüklerı yemışler fılızlenıp agaç oluyormuş.

ya böyle bı ılışkı varsa bu hayvanla bıtkı arasında? hem çogu otçul hayvan bıtkının bır bölumunu yer, en azından kökünü bırakır.

bı de bence o bıtkının neslının tukenmesı ıçın ya çok saglam ıklım degışıklıgı, çevre kırlılıgı lazım ya da o bıtkının döllenmesını saglayan koşulların yetersız olması lazım.

zaten neslı tükenmekte olan bır hayvan türü, ekolojık sıstemde başka bır türü yokedecek kadar güçlü olamaz sanırım.

yahu en kolayı gelın o bıtkıyı laboratuar ortamında yetıştırelım, çogaltalım. hayvana da ıhtıyacı kadarını verelım onu da çıftleştırelım olay tatlıya baglansın kavga çıkmasın.

sarimsak surunce saclarin gurlestigini duymustum.

ya tam hatırlayamıyorum ama şöyle birşey var kuranda
avret yerleri (örtülmesi gereken yerler ) 'nin örtülmesi buyurulmuş kuranda , ve bu avret yerlerinin de tanımı yapılmış , bu tanım içinde saç da var.

Kuran'da ne saç ne de baş kelimeleri geçmiyor.

ikinize de teşekkür ederim. @roookie dediğini yaptım; ama maalesef hiç bir şey bulamadım saç ile ilgili.

şuraya da bir göz atın isterseniz:

www.sorularlaislamiyet.com

nur suresi 31'dir kaynağı ve fakat bir çeviri güzelliği ile örtü başörtüsü halini almış zamanın birinde.


Şurada etraflıca bir açıklaması var: (bkz: #14419929)

@gulden kale

Sorularla İslamiyet'ten alıntıdır:

"“Kur'an'da geçen hımâr kelimesi yalnızca örtü manasına gelir, başörtüsü manasına gelmez” diyenler kesinlikle yanılıyorlar. Çünkü bu kelimenin kökünde “örtme, karışma, yaklaşma” gibi manalar varsa da, kökten alınmış farklı kelimelerin (şekillerin) de farklı manaları vardır.

Mesela aynı kökten gelen “hamr”, şarap, “hamîr”, hamur mayası, “humâr” akşamdan kalma hali manalarına gelir. Tartışma konumuz olan “hımâr” da başörtüsü ve vücudun bütününü örten örtü manalarında kullanılmıştır."

kaynak: www.sorularlaislamiyet.com

"ha, tamam. saçı örtmek gerekiyormuş" dedirtecek bir cevap göremiyorum.
şimdi bu duyuruyu okuyacak olan saçını örtmemeye meyilli kişiler de "tamam rahatça örtmeyebilirim, günah münah değil" derler diye de tırsmıyo değilim; ama...durum bu.

islam alimlerinin tek noktada birleşmiş görüşleri, geçmişten günümüze islam kadınlarının tercihlerine bakarak, özü aynı kalmak kaydı ile coğrafyaya göre farklılıklarıyla birlikte örtünmenin saçı da kapsadığına inanıyorum.

yalnız şunu da şurada kişisel bir görüş olarak belirtmek isterim ki, türkiye'de sıklıkla tercih edilen bir tesettür şekli olarak "cafcaflı, yanar-dönerli sıkmabaş" stili pek doğru değildir.

bir de sakın ha arkadaşlar bizim dediklerimize bakıp "oyyhhş rahatladım, günah değilmiş" veya tam tersi vs. görüşler edinmesinler. öyle kolay değil bu işler, çok daha derinden araştırsınlar bu konuları. =)

Bu konu tartışmalı ve bağlayıcı bir karar verilebilmiş değil. Kesin olan tek şey 50 yaşından sonra örtünme zorunluluğu olmadığıdır. İslam alimleri böyle söylüyor.

ben de aynı konuyu merak edip araştırmıştım.

hz. aişeden rivayet edilen hadislerde geçtiğini gördüm ben bir tek. hadiste tam olarak, peygamberimizin soru sormak için gelen kadınlardan "yüz, el ve ayaklar haricini kapatması"nı rica ettiğini anlatıyordu. islam da, kuralların kuran'da kabataslak, hadislerle detaylı olarak belirlendiği bir din (abdest, namaz hepsinde geçerli bu). tesettürde de öyle olmuş, kuran'daki ifade hadislerle netleştirilmiş.

Kuran asıl kaynaktır, sünnet onu destekler, eğer kuran'da ümmetin yarısını yani kadınları etkileyen bir hüküm apaçık belirtilmemişse,sünnetle yani hadisle o kurak ko-nu-la-maz... Konulursa ancak ataerkil yani eril bir milletin yani arapların geleneksel kuralları yürürlüğe girmiş olur. başka da bir şey olmaz.

kalitesiz tabi de, benim için iki avantajı var. ürünler gerçekten hafif ve tak tuk tekrar sökülüyor. sık taşınıp ağır eşyaları evde bırakan ben için ikeanın olayı bu. bi kanepeyi tek başına kaldırabiliyorsunuz. masa ve kitaplıkta da kalite olarak pek sıkıntı yaşamazsınız

yazılanlara katılıyorum aynen.yatak aldım kırıldı yerde yatıyorum, kıyafet dolabının askısıyla tutunduğu yeri plastikten yapmışlar, delikler genişledi askı zırt pırt yere düşüyor.kıyafetler de yerde yani.çekmeceli komodin almıştım onun da 5 çekmecesinden 2'si kırık :)

aykeya'nın olayı şu: Öğrencilik veya geçici bir iş için bir yere taşınırsınız, aykeya'dan eve bir iki parça eşya alırsınız, kırılınca eskiciden veya aykeya'dan bir tane daha alırsınız, giderken hepsini atar, satarsınız.

ikea ofis ürünlerini tavsiye ederim.

ikeadan ucuza alınacak bir mobilya varsa o da çalısma masası, kitaplık ve ofis sandalyesidir.

bende mikael çalışma masası var mesela, iki sene önce, raf ünitesi ile birlikte 188'e aldım. piyasada çalışma masaları ya yazıhaneler, ofisler için, aşırı profesyonel. ya da lise öğrencisi için, dandik bilgisayar masalarına benzeyen küçücük masalar var. ikea'da hem kaliteli, hem fonksiyonel (boyutları çok ideal oluyor) hem de ucuza bulabilirsin. oha, tam reklam metni gibi oldu. ama öyle.

ofis sandalyesi ve billy kitaplıkllara da bakmanı tavsiye ederim.

"ikea'da tasarım iyi ama kalite kötü" fikrine genel olarak katılıyorum, ama ofis mobilyaları bir istisna. gerçekten muadillerine göre epey kaliteli ve ucuzlar.

allah başka elem keder vermesin :) güney kuzey kampüs arası alt tarafı 5-10 dakika yürüyüş mesafesi, canın ne zaman isterse at kendini güneye, çayırlara, manzaraya, tutan mı var?

hehehe amin amin. derdim büyük. yok baya heveslenmiştim. öğrenince kuzeyde olduğunu, neyse. saol.

ebet kare blokta geçecek günlerin. kütüphaneye en yakın bina olması nedeniyle sevineceksin hatta.

hafta içi vakit bulamasan bile, evin o civardaysa haftasonu kahvaltıdan sonra gazetelerini kahveni alıp güneye inersin, kampüsün keyfini öyle sürersin.

bir de yabancı dil, edebiyat, ekonomi gibi bölümlerden dönem başına bir seçmeli alırsan, güneye gitmene vesile olurlar hem, hem de boğaziçinin ders seçme konusundaki esnekliğini sonuna kadar sömürmüş olursun. ben yaptım, pişman değilim.

abi güney dediğin yer 5dk mesafede bir yer neyin derdindesin harbiden anlam veremiyorum. istediğin zaman gider oturursun çimlere. bu çocuklara çimlerde oturup gitar çalan insan ile üniversite tanıtılıp sevdirilmeye çalışıldı şimdi hepsi aynı şeyi bekliyor. git güneye otur da sürekli kafana top gelsin gör = D

hehehe madem üniversiteyi kazandım neden çimlerde uzanmıyorum ki psiklojisi. yok ben çimlerden gitardan çok eski binaları sevdim. negzel taş binalar.

ben de aynı dertten müzdaribim :) hazırlıkta beginner olmazsan ve yurtta kalmıyorsan sanırım güneyde oluyorsun, eh o da bir şey en azından :)

1-2 yıl sonra güneyi aramıcaksın bile. eğer bi dersin filan olursa güneyde isyan edeceksin. kuzey iyidir. samimidir.

sanırım sen dalga geçiyon...

(bkz: song for denise)
www.youtube.com

olabilir mi?

@teknolojix
Bu metni dalga geçmek için hazırladım evet, inanılmaz boş zamanım var ve çok iyi bi konu seçtim gördüğün gibi.

@rahmi
yok bu değil, şu den de den den ler söylenirken daha vurgulu olacak,bastıra bastıra.

her bir 'den' klavyede basılan bi tuşu temsil ediyor.
sağol yine de.

şu soruyla 50 sene arasan bulamazsın sayın musikiperver.. tavsiyem şu; madem melodisi aklında, den de den tıney tıney teyyy diye yazmaktansa , sesini kaydet buraya koy ki en azından bulunma ihtimali samanlıktaki iğneyi bulma ihtimaline yakın bi seviyeye erişsin.

enjoy the silence! depeche mode!

hakkat enjoy the silence gibi, den'lerle denedim, tutuyor sanki.

michael jackson - will you be there

@sarap dumani

kardeşim nedir sizi bu kadar sinir eden? samanlıkta iğne olayı falan dediğine göre ekşi duyuruyu fazla takip etmiyorsun sanırım.
ben biraz kasarsam bu parçayı iki günde bulurum rahat ol.
Verdiğim detayın haddi hesabı yok, elbet bilen ve o an benim algımla mesajı okuyan biri çıkacakır.burada sözü bestesi verilmeyen ne parçalar bulundu zamanında,bu da bulunacak elbet.

@check minus @aklimiseveyim
çok severim onu da fakat değil, teşekkürler

@baris manco
yok o da değil, teşekkürler

sakin ol şampiyon. soru sorana , merak edene sinir olmak tabiatımda yoktur. biraz kasıp bulacağına inanıyorusun, bulursun da.. inanmak başarmanın yarısıdır. verdiğim detayın haddi hesabı yok demişsin. gerçekten de verdiğin bu önemli detaylarla şarkının bulunmaması imkansıza son derece yakın.

-parça 80lerden olabilir, 90'lardan da olabilir. ( 60 olur yeri gelir 70 olur. ayrıntıya takılmayın canolar)

-parçanın sözleri yok , olabilir de ( gerçekten skalayı epey daralttı bu bilgi. dilimin ucunda esteban dur geliyor.)

-hakim enstruman klavye, piyano da olabilir ( zurna? belki de sipsi? bilinmez .. ayrıntıda boğulmamak lazım. şaka şaka tabiki ya piyano ya da fagot)

-hareketli ama aynı zamanda slow ( hababam müziği gibin. yavaş çaldığında duygusal silow, hareketli çaldığında neşeli. hem dövüyor hem seviyor.)

-de da da daba duba da damburleyli dap dup ( ulan nasıl bilemedik . nasıl senin aklından geçirdiğin melodiyi bilemiyoruz. o kadar da yazmışsın. sanırım biz malın önünde bayrak taşıyanlarıyız. halbuki terennüm etmişsin oraya. nasıl bilemiyoruz. nasılda snin aklından geçeni duyamıyoruz. bat dünya bat. ah benim algısız kafam.)


evet sanırım buldu biri?

den'ler uymasa da "big in japan" demek istiyorum.

ulan george michael - faith mi yoksa bu

www.youtube.com

bak klavye mi yoksa piyano mu bilemediğin giriş tutuyor.. den de den den, de de den den kısmıda bundan uygun olamaz. kesin bu..

ah be çok ümitliydim enjot the silence'dan.

@sarap dumani

1)Parça ya 80 lerden olabilir ya 90 lardan dedim, 80 lere öncelik verdim. 60 lar ya da 70 ler demedim, o kısmı senin argüman bulamayıp yine de sataşma hırsından can bulmuş yıllar.

2)Sözleri olup olmadığını hatırlamamak açık ve doyurucu bi bilgidir çünkü parçanın müziğinin daha ağır bastığına dair net bi bilgi verir.

3)Detaylarda boğulmak istemiyorum dememe rağmen klavye piyano ayrımında boğulmuşsun. Sana suni teneffüs yapmıyorum fakat bu suni çabalarından dolayı tekrarlıyorum: Bunun bi önemi yok, klavye ya da piyano dendiğinde akla gelen bellidir.
Ayrıca parçaya klavyenin hakim olduğunu söylemem milyonlarca parçayı bir anda eler ve önümüzü açar.

4)Hareketli ama aynı anda slow olan bi çok parça var. Senin verdiğin örnek bile tutmamış,becerememişsin.
Hareketli ama slow tanımı iyi bi müziksever için gayet açıklayıcı bi tanım.

5)Kimseyi bilemediği için suçlamadım ve senin bilmen zaten imkansız. Senin derdin başka. Sataşmak, kavga etmek bu tarz şeyler.
Başlığıma gelip, algıda seçicilik yapıp, çok detaycı bi şekilde duyuru yapmama rağmen ortamı bozmak,germek.

Fakat çok üzülerek söylüyorum ki, hem bu şarkı bulunacak hem de senin saçmaladığını herkes gördü.
Bu kadar çok boş vaktin varsa, gidip kendi ayarında insanlarla enerjini atabilirsin.

Ben parçayı bulup keyifle dinleyeceğim, bundan önceki bi çok başlıkta olduğu gibi yine doğru yerden doğru cevabı alacağım.

Yöntem ve anlatım kabiliyeti konusunda problem yaşayan biri olsaydım bu kadar insan samimiyetle verecek cevap bulamazdı.

Hadi sana hayırlı traşlar.

:(

ahahaha buldun mu şarkıyı neymiş? üstünden 2 seneden fazla geçmiş. parçayı bulup keyifle dinledin mi? alskdfjsdjkfa

Snatch olabilir.

(bkz: this is england)
(bkz: in bruges)

invention of lying
cemetery junction
wild target

barry lyndon

guy ritchie'nin filmleri hoştur...favorim lock stock and two smoking barrels
emraahın soylediği filmler de guzel..komedi olarak death at funeral olabilir...dizi seversen coupling i de kaçırma derim

Film olmak zorunda mı? Eski Sherlock Holmes dizileri, bir sürü BBC dizisi var o zaman.

yeni bir holmes uyarlaması daha yaptı ingilizler, "sherlock" diye, süper bi mini seri.

3 bölümcük, şu sitede izleyebilirsin hatta:

diziport.com

hot fuzz
komedidir iyidir.

- The Queen
- Harry Potter

(bkz: love actually)
(bkz: green street holigans) - bunda resmen aksan orgazmı oluyosun

aa, harry potter'i atlamışım. teşekkürler herkese.

hugh grant filmleri
about a boy
notting hill
bridget jones diary serisi

ya bilmiyorum ama gerçekten ikindi vakti uyumak çok baş ağrısı yapar bende. sabah gün doğumunda uyanık olunca da çok dinç hissederim. belki insanın biyolojik saati ile alakalıdır.

putperestler o saatlerde ateşe taparmış baktım biraz nette ama bi arkadaş sordu, bilimsel ispatı varmıymış diye

bi kitapta okumustum zararlı değilde verimsiz uyku oluyordu o saatlerde, nedeni de beyin dalgalarıyla ilgili bi şeydi sanırım

bende ikindi vakti uyuduğum zaman yarım saat- bir saat kendime gelemiyorum.başım ağrıyor ve kamyon çarpmış gibi hissediyorum.

biyolojik saatle ilgili olduğunu tecrübeyle sabitleyebiliriz aslında. misal bugün yaşadım aynı şeyi her yerim ağrıyor kafam bir acayip hala.

anonymous stance'ın verdiği güven ile görülme korkusu gibime geldi birnevi savunma mekanizması. belki de çok pis sallıyorum gören de zannedicek psikoloji okudum

freudyen bir açıklaması var bunun. ego, başka bir egoyla karşılaştığında ondan iğrenir. yani sokakta öpüşen bir çift gördüğünüzde başkalarının egolarını, başkalarının cinsellik güdülerini vb. görüyorsunuz. pornodaysa kendi cinsel tatmininize yönelik bir canlandırma, bir nevi tasvir var. bu biraz okuduğumu romanlardaki kahramanlara da benziyor. normalde başkasının düşünceleri, iç dökmeleri, hayalleri bize aynı egosal sebepten ötürü rahatsız edici gelebilir veya bunları küçük görebilir, egosal anlamda iğrenebiliriz. oysaki bir romanı, öyküyü okuduğumuzda da başka bir egonun hayelleriyle, gündüz düşleriyle karşı karşıyayızdır. burada da pornoyla koşut bir şey var. roman karakterini başka bir ego olarak görmeyip kendimizi yanıstabiliyoruz. çok da açıklanabilir bir şey değil gerçi.

aslına bakılırsa asıl sorulması gerek şey şu: niçin başkalarının cinsellikleri bizi ilgilendirmezken veya rahatsız ederken porno rahatsız etmez? neden başka bir egonun fantezilerinden rahatsızlık duyarken bir yazarın fantezilerinden, bir omrandan veya öyküden keyif alırız?

pornoyu tek başına izleyebilirsin ve buna göre hareket edebilirsin. ayrıca seçicilik vardır. ebony imiş yok animal imiş, sana kalmış bu işler. ayrıca etrafta seni baskılayacak bir durum söz konusu değil.

ama public olayı, öpüşürken eki eki durumu, baskılı bir toplumda yaşaman ve bunun ayıp olarak algılanmasıdır. bir çift bankta öpüşürken seni azarlayabilir ama evde tek başına porno izlerken o amca senin yanına gelemez.

kısacası, küçükken ağızdan öpmeli filmleri izlerken kanal değiştirilen nesil 56k modem geldiğinde internetten bir nude pic alana kadar nasıl eli uçkurunda gezdiyse, aynı mesele işte. sadece evde tek başına kalıyorsan pornoyu daha rahat açabiliyorsun artık. bi de bağlantı daha hızlı.

Aynı şey değil ki. Mesela o çifti gizlice izleme imkanın olsa ve izlesen bu senin yine hoşuna gider. Ordaki utanma duygusu senin görünürde olmandan ve alakasız bir 3. kişi olmandan kaynaklanıyor.

@trinitrotoluen: bilmiyorum emin değilim ama şunu da düşününce doğru gibi, komşudan gelen sevişme sesi de gayet tahrik edici. ama tekrar şu da var, beni görmediklerini bilsem de asla sevişmelerini görmek istemem.
şu freudyen açıklama aklıma yattı aslında.

senın algın ıkıyuzlu sadece.

kardeş sen kesin muhafazakar bir aile büyüdün.

voyeur olmakla ilgili sanırsam rahatsızlık hissetmenizin sebebi. şimdi ikinci bir öttürmem ise macera filmlerinde yüzlerce insanın ölümünü izlerken, elinizin kesilmesi bile kimisinin kusmasına neden olur. böyle şeyler.

normal ve altı güzellikte olan insanların cinselliklerini bırak gerçek hayatta, dizilerde falan bile izlemeyiz.

behlül ile bihter öpüşür, estetiktir. ama bahçıvan ve hizmetçi eşinin öpüşmesini rüyamızda görsek kekeme kalırız.

tahrik olmakla, muhafazakar yetişmekle falan alakası yok bence, günlük hayatımız sandığımız kadar seyirlik bir estetiğe sahip değil, o kadar.

ha bi de tabi birinin özel hayatına karışıyormuş gibi hissetmek de o rahatsızlık hissini verir. bakmamak en iyisidir.

1)sorun konuşmaksa film izlemenin bir faydası olmaz. ama konuşma diline aşina olursunuz.

konusma konusunda dili bilmek disinda en onemli unsur rahatlik.. belli bi sure yurt disinda ya da anadili ingilizce olan biriyle pratik yapmadan da gelistirmek gayet zor..

grameri öğrenseniz bile iş konuşmaya geldiğinde pratik gerekecek. pratik yapma fırsatı bulduğunuz yerde zaten gramer yapıları dilinize yapışacaktır, ekstra olarak gramere çalışmanıza gerek kalmayacaktır. tek çare pratik yapacak bir ortam bulmak

bol bol pratik yap. anadili ingilizce olan insanlarla konuş sohbet et. kısa zamanda konuşmanın çok geliştiğini göreceksin. skype kurmakla başla.

1. film - dizi izlemek günlük hayat konuşma kalıplarını öğretiyor, ya ing. altyazılı, ya da altyazısız izlemelisin.

2. 'free online english tutorial' falan diye aratınca çıkıyor bişeyler.

3. bir tavsiye: konuşurken kendine bile bayıcı gelecek belki ama, yavaş konuş. hiç acele etmeden, düşüne düşüne konuş. öyle başlarsın, sonra hızlanıyor zamanla.


bir de, evet, pratiksiz olmuyor.

chat

şu mu ki acaba:

L^2 |f> = h^2*l*(l+1) |f> ve
Lz |f> = h*m |f>

Lz'nin özdeğerinin karesi (h*m)^2 her zaman şunu sağlar: (h*m)^2 < h^2*l*(l+m)

bi kaynağa falan bakmadan yazıverdim, yamuluyor olabilirim.

baktım da böyle büyük ihtimalle. tanım gereği,

h^2 * m^2 < h^2 * l * (l+1)

cevap bu yani.

Çok teşekkürler, fakat işlemin o kısma nasıl geldiği önemli benim için. Perşembe günü bitirme sınavım var ve büyük ihtimal bu soru gelecek. Bir sürü kaynak bldum ama şöyle tane tane anlatan bir yer yok. bir yerden sonra kayış kopuyor.

işlemciler özfonksiyonlar üzerinde işlem yaparlar ve bu işlem sonunda çıkan sonuca özdeğer denir.

başka deyişle, özdeğer, işlemci ve özfonksiyon çarpımının sonucudur.

yani,

L^2 * |f> = h^2*l*(l+1) * |f> işleminde,

h^2*l*(l+1) ifadesi, L^2'nin özdeğeridir.

soru bize |f>'nin hem L^2, hem de Lz'nin özfonksiyonu olduğunu söylüyor.

yani,

L^2 * |f> =
Lz * |f> =

bu işlemleri yapmamız lazım.

bu işlemlerin sonucu bütün kuantum mekaniği kitaplarında türetilmiştir. bu sonuçlar sabittir ve her seferinde türetmen beklenmez:

L^2 * |f> = h^2*l*(l+1) * |f>
Lz * |f> = h*m * |f>

yani:

a- L^2'nin özfonksiyonu = h^2*l*(l+1)
b- Lz'nin özfonksiyonu = h*m

soru ne istiyor: her zaman b^2'nin a'dan küçük olacağını göster.

- b^2 = h^2 * m^2

o halde,

h^2 * m^2 < h^2*l*(l+1) olmalı. h^2ler birbirini götürür.

---- m^2 < l * (l+1) tamam, l ve m neydi? kuantum sayıları.

şöyle :

- l 0'dan n'e kadarki tüm sayılar olabilir : l= 0, 1, 2, .... , n

- m de, -l ile l arasındaki tüm sayılar: m= -l, -l+1, ...., l-1, l

----- o zaman, elimizdeki son eşitsizliğe, hangi l değerini koyarsak koyalım doğru olacaktır.

örnek:

- l=3 olsun. m= -3, -2, -1, 0, 1, 2, 3 olabilir.

m^2 < l * (l+1) eşitsizliğine değerleri koy:

m= -3 için: 9 < 12 tamam,

m= 2 için: 4 < 12 tamam,

hangi değeri koyarsan koy bunu sağlayacaktır.

sınavında kolay gelsin, umarım yeterince açık anlatabilmişimdir...

Süpersin yaaa.

james mcavoy

atonement

diğer elemanın adı James McAvoy imiş.. film de atonement kanımca..

edit: ohoo ben bulana kadar :P

neyse ben de bunu ekleyeyim ekstra bir şeyler olsun: artsytime.com

tesekkurler :) ben de fotoyu zaten they are back serisinde gorup merak etmistim.

larry cocugunun oldugu sehire gitmisti. seattle miydi ne

hımm, larry terk etti öyle mi? ally dizinin sonunda evlendi mi peki?

bi spoiler uyarısı koysaydınız. başlık direkt spoiler diye bağırıyor.. 2. sorunuz da pek bi spoiler..

özür dilerim, yıllanmış dizilerde aklıma gelmiyor. değiştirebiliyorsam değiştireyim hemen, yoksa silerim.

kusura bakmayın

@aklimiseveyim: rica ederim. duyurunun sağ altındaki imgelerden birinde üstünde kalem olan bi kağıt var oradan editleyebiliyorsunuz.

teşekkürler, düzelttim galiba.

önce ally larry'i eski karısıyla birlikte gördü, ayrıldılar.. sonra da larry detroit'e oğlunun yanına yerleşmeye karar verdi, diziden çıktı.