çevreyi kolaçan edin dediğiniz gibi olabilir ama acıkan bir yavrunun da sesi olabilir annesi yemek bulmaya gitmişken sabırsızlıkla bekleyen...

her yer apartman yahu bi çatıdan geliyor ama bilmiyorum... yapacak pek bir şey yok sanırım. neyse kuşa bir şey olmasın da...

aspiratör ya da kombi bacası balkondan bir boruyla dışarı veriliyorsa, o borunun içine bakın. yalnız bu kolay bir şey olmayabilir, kendinize de dikkat edin. balkonun korkuluklarından epey sarkmanız gerekebilir.

o yavrusudur.

sabah ışığıyla annesi yemek bulmaya gidince yalnız kaldığı için söyleniyor olabilir. mümkünse balkona, ıslak ekmek ya da bulgur bırakın bir süreliğine, 1 hafta kadar, annesi yemek aramak için çok gezinmek zorunda kalmasın. bu şekilde yuvaya dönüş süresini kısaltabilirsiniz. cik cik cik cik!!

spoiler'e çok güldüm.

burada da aynen böyle, güneş doğmaya başlar başlamaz başlıyorlar cikcikcikcik diye.

saat 09:50 olmuş hala aynı aslında, ama sabah başka gürültü olmadığı için daha garip geliyor.

bir şey olmamıştır. normal.

cik yerine miik sesi veriyorsa martı yavrusudur.
her türlü, kargalar yavruyu kapmaya gelirse asıl ses savaşını o zaman gör.

müzik dinle kulaklıkla, yavaş yavaş sesini kıs :)

- oku
- eve arkadasini cagir
- yorul
- film izle
- makarna yap

arka plana koy bunu rahatla. www.rainymood.com hareketsiz kalmaya çalış.

korku için, inançlı bir müslümansan internetten falan bulup nas-felak oku. pozitif bilimle açıklanamıyor olduğunu biliyorum, ama böyle durumlarda benim içimi rahatlatıyor. yani korkan çocuğun annesinin yatağına koşması gibi düşün, birine sığınmak bir çeşit içgüdü ve etrafında kimse olmasa da sığınacak bir yer bulmak o anda rahatlamanı sağıyor.

ders kitabı oku, ben öyle yapıyordum yalnız yaşarken.

çok teşekkürler cevaplar için. hepsinden biraz yapmaya çalışıyorum:)

olması için bir neden yokki. kilodan ziyade çocukluk dönemi, yetişme kültürü, cinsiyet vs..karaktere etki eder. eğer kafaya çok takarsa karakterine göre ya insanlara karşı acımasız olur yada kendisine.

@derbeder58 yani kilonun karaktere etkisi yok mu diyorsun? illa bana yazdıracaksın kitabı:)

yazacağın kitapta bir kaç anahtar noktayı paylaş da bizde öğrenelim. neyse diyeceğim o ki çekingenlik utangaçlık, içe kapanıklık vs.. bunlar anca kişinin yetiştiği ortamla alakalıdır. kilo ise bu ortamları oluşturan puzzle'ın parçası olabilir. fakirlik gibi.

ben aşırı zayıf kişilere güvenemiyorum nedense.

yok öyle bi etki.

şişmanlar güvenilirdir, kişide sarılma isteği uyandırırlar, ama terleyince çok pis kokarlar. çoğu galatasaraylı olur.

zayıflar sinsidir, kişide boğma isteği uyandırırlar, fazla sivilce problemi çekmezler. fener+bjk

şişmanlık genetik olabilir, zayıflık da. bunlar metabolizma hızıyla da alakalı. yani yapısal fizyolojik özelliklerimiz neden karakterimizi etkilemesin?
şişmanlar kıskanç olabiliyo, bitanesini tanıyorum ben.

şişmanlar artık endamlarıyla kimseyi etkileyemeceklerini kabullenip, yüz güzelliği, espri yeteneği, kariyer gibi alanlarda başarıya koşuyorlar. mutlular.

zayıflar hiç aksini bilmedikleri için zayıf olmanın, istediğini giymenin ne denli büyük bir nimet olduğunu bile farketmeden öyle yaşayıp gidiyorlar. mutlular.

sen asıl balık etliden korkacaksın. her yeri incecik, ama basenli mi? ya da göbekli mi? ya da hatlarında genel bir kalınlık mı söz konusu? bu insan ne fiziğiyle etkileme iddiasından vazgeçmiş oluyor, ne de kendini bu konuda eksik hissettiği için açığını başka şeylerle kapatmaktan vazgeçiyor. yani ayağa kalktığında kendini götten oluşuyormuş gibi hissedecek kadar kendine güvensiz, bu yüzden de kariyer-komiklik-yüz güzelliğinde hırs yapma isteğiyle dolu. yani o götten dolayı her zaman mutsuz, ama sahip olduklarını da her zaman vurgulama çabası içinde.

al, kitabın önsözü hazır.

(bkz: stereotype )

bence uçak diye belirtme, ulaşım masrafı diye üstü kapalı belirt. aileni görmek bir ihtiyaç, ama uçakla gitmek değil...

o zaman soyle yazdim:

"ailemi gormek icin, anavatanima gitmem icin gereken ulasim masraflarini karsilamamda yardim edecek."

hos mu?

bilmem, olmuş gibi. ama akademik olmayan nedenleri burs başvurusuna yazmak iyi olur mu, olmaz mı, bilemedim.

bence aile görmeyi vs. hiç belirtmesen daha iyi olur.

mantıken bursu okumak için veriyorlar. aile kısmını bence de karıştırma. mutfak masrafı desen de aynı kapıya çıkardı.

Aile kısmını boşverin. Akademiye yoğunlaşın.

Ben olsam reddederim bu burs başvurusunu. Ailesinden kopamamış adamla bilim mi yapıcaz derdim herhalde.

@roket adam

1. aileden kopamamkla ne alakasi var ki, ailemi gormek isteyemez miyim :)
2. bilimle de alakasi yok basvurunun, sadece okulun sagladigi bir burs.
3. cok buyuk bir meblag da degil aslinda...

bana da samimiyetsiz geliyor 0 beden furyası varken bir kadın neden kilo almak istesin ki

gerçekten almak istiyorlar. çünkü bir arkadaşım üzerine göre kot bulamıyordu. kot üzerinde sallanıyordu. içine pijama giyordu bacakları kalın görünsün diye. düşün artık. başka bir arkadaşımın vücudu erkek gibi dümdüzdü. ne kalça var ne kadınsı bir yan. şikayet ediyordu.

ayrıca aşırı zayıflık kısırlık nedeni. çocuk sahibi olmak için ideal kilo olmak zorunda.

sözün kısası; herşeyin aşırısı kötü. denge önemli burada. ne zayıf ne şişman. sağlıklı kiloda durmak gerek. sağlık açısından bu önemli!

duyuruda değil de gerçek hayatta var. sözlükte de kilo alma ile ilgili başlıklarda kilo alamadığını yazan kadınlar var.

valla benim böyle bi hatun arkadaşım vardı ne zaman muhabbet etsek kilo alamıyorum diye söylenir dururdu. bana hiç sempatik gelmezdi açıkçası hareketleri. mallık bence bu söylemler. bide şunu yapan bi arkadaşım vardı bildiğin 0 beden ama hala şişmanım diye söylenirdi. bu da en az aynı derecede maldı benim gözümde.

zayıflık da bir yere kadar. bir insan artık poposunun var olmadığını fark ettiğinde kilo almak ister bence, normaldir.

bir de orta yaşlar dediğimiz 40lı yaşlar filan. o yaşlarda doğum çok da tavsiye edilen bir şey değil.

aslında orta derken 20lerin sonu 30ların başını diyorum. benim yaşlarım yani. doğum yapan çok arkadaşım oldu, çok azı formunu koruyabildi.

BEN ÇOK SAMİMİYİM ARKADAŞIM. NASIL KİLO ALABİLECEĞİMİ BİLEN VARSA SÖYLESİN LAN.

annem bana hamileyken 9 kilo alıp, sonra 15 kilo vermiş, metabolizma problemi yüzünden. böyle şeyler var, sağlık sorunları, ameliyat, depresyon gibi nedenlerle çok zayıflayıp kilo almaya çalışan insanlar.
kendi adıma konuşursam 0 beden değilim ama zayıf sayılırım fakat belli bir kilonun altına düşersem yüzüm çökük ve hastalıklı görünüyor o yüzden bazen bilerek fazla fazla yiyorum:)

iki elinle gıdının altı boynun birleştiği yani damarlara gelen yerlerde bastır, nefesini tut aşşaya bak, grileşmeye başladımı ortam tamamdır.

(bkz: eter)

elini başının üstüne at. ayh bana bir şeyler oluyor de. kendini korunaklı bir şekilde yere bırak. gözünü yum. bir süre daha yumuk tut.

ya da, yoğun bir hastanenin aciline git, etrafı izle.

bence calisma koltugunu uzerine oturmadan alma. ben ikea'dan cok uyguna almistim, tavsiye ederim.

@aklimiseveyim; öncelikle çok teşekkür ederim tavsiyelerin için. ancak büyük ihtimalle internetten alıcam çünkü vaktim yok mağazaları gezmeye. bizim burada ikea yok ama internet sitesine şöyle bir baktım yukarıda linkte verdiğim şekilde bir çalışma koltuğu bulamadım.

adore marka belki de en pahalısıdır bir koltukaldım 2 tane hatta hiç ama hiç memnun değilim.kıçı başı oynamaya başladı daha bir haftalıkken hayvan gibi de ses çıkartıyor.

bunun çok benzerini bürosit'ten almıştım, gayet de memnun kaldım. ama fiyatını hatırlamıyorum, uzun zaman oldu. şu an siteyi açıp uzun uzun inceleyemedim ürünleri ama en azından fikir vereyim dedim.

aklimiseveyim'e katılmakla birlikte eğer çevrende tekzen varsa gösterdiğin marka var orda.

koctas'a bakabilirsiniz. memnun kalanda vardı kalmayanda. aratırsanız bulabilirsiniz, daha önce sorulmuştu. örnek koltuk:

www.koctas.com.tr

koçtaş da yönetici koltğu vardı 90 100 lira civarı bence onlardan al. bunlar otururken insanı rahatsız ediyor.

play?

play galiba. ama mesela "I am gonna see a play this evening" derken o playin tiyatro oyunu olduğunu nasıl anlatacağız? direkt böyle deyince anlarlar mı yoksa?

i m going to theater desen daha mantikli olmaz mi?

filmlere de "on theater" falan diyor ya bunlar, anlamazlar mı acaba diye soruyorum. theater sadece salon anlamına geliyor gibi.

yani aslında geçenlerde kullandım bir kere, türkiye'de daha çok tiyatroya gidiyordum demeye çalıştım. sonra böyle bir anlaşılamadım gibi oldu da, ondan soruyorum.

"stage play" dersen herkes anlar onun tiyatro oldugunu.

"stage play in somewhere" demelisin bence.

"Show" da diyebilirsiniz. Amerikalılar anlar. "Play" kulağa çok "British" geliyor ;)

giovani benim dil partnerimdi.

eat pray love kitabından

malzemede çekme emniyeti 10 N/mm^2 olduğuna göre t kalınlığını hesaplayınız.

mukavemet dersi alıyorum 3.kez. baya bi bağlıyız yani uzun süredir.

''Neyse, bu saatte arama, yüreğine inmesin. Anası babası nerede?''

(bkz: her temas iz bırakır)

Macondo 'da dünyaya gelen ilk insan sıfatını taşıyan Aureliano, martta altısına basacaktı.

Evet, ben de mart ayında doğmuşum.

"nehlüdov kadına kur yapan bir subaydan söz edildiğini duyuyor ve bu durum onu bir yandan kıskandırarak üzüyor, öte yandan da boğazına kadar battığı bir yalandan kurtulma umudu vererek sevindiriyordu."

tolstoy-diriliş

adam terazi burcu büyük ihtimalle.

"doğum sancıları içinde yatarken, açık bir pencereden gece boyunca akapella şarkılar söyleyen delikanlıların seslerini duyabiliyordum."

hmm benimle pek bi bağlantısı yok, evet :)

Brian, "Gerekli Şeyler"in açılışından önceki gün eve dönerken bisikletine binmedi.
Ruhlar Dükkanı, Stephen King

hiçbir ilgisi yok :/

ingilizde bol gelirli bir bay sarki soyluyor
sevda sözleri c. sureya

"orada çekiçle-örs arasında farkında olmadan çelikleştik."

alev coşkun - hasan ali yücel

olmadı bende. pek alaka bulamadım :)

"Von dem Typ, der mir gestern seinen Helm ins Gesicht gefeuert hatte."

anna gavalda'nin bir kitabindan.

değişip duran seyircilerden ayrı bir de onların seçtiği sürekli gözcüler vardı ki, ne tuhaftır, hep kasaptı bunlar ve görevleri üçer üçer açlık şampiyonunun başında beklemek, kimse görmeden bir şey yememesi için onu göz altında tutmaktı. (kafka, akbaba)

:)) benimle olan bağlantısı şu an diyet yapıyor olmam olabilir ve dolayısıyla kendi kasabım oluyorum.

Oppenheimer tarafından yapılan bir diğer deneyin sonucu ise şu faydalı tavsiyeyi ortaya çıkardı:Daha akıllı görünmek için eş anlamlı kelimelerin daha karmaşık olanını seçmeyin.

"gündelik hayata dair 104 garip bilimsel gerçek, ntv yayınları" :)

çağrışım: kelime süslemeye gerek yok, sade yalın anlatımın iyi olduğu çağrışıyo:)

"Estragon: Bekliyoruz."
Godot'yu Beklerken - Samuel Beckett (Kabalcı)
ben de bekliyorum

Dear Nikki,
Because we don't like it.

(bkz: He's just not that into you)

"Greklerin içine değin girmiştir."

Tragedya'nın Doğuşu, Friedrich Nietzsche, Say Yayınları, 2. basım, 1994.

''Sonra kanı gördü''.
Ken Grimwood-Kayboluş

This book will touch on some aspects of systems in state-space form, but a through study of linear systems, including state-space concepts, is beyond the scope of this book.


Mathematical Methods and Algorithms for Signal Processing.

en yakinimdaki kitap buydu. durum-uzay'i salla sen nabican demis, salliycam demek ki.

Unutmak, olağan karşılamak istediğim çarpıcı gerçek gene içime işlemişti.

masumiyet muzesi.

afrikalı leo

"doğumumdan bir hafta sonra babam berber hamza'yı beni sünnet etmesi için çağırdı ve bütün arkadaşlarına bir şölen verdi."

In this text, three factors are derived for arithmetic gradients: the P
G factor
for present worth, the A
G factor for annual series and the F
G factor for future
worth. There are several ways to derive them.
engineering economy 6th ed.

Kısacası, güneşin büyüleyici bir biçimde aydınlattığı bu salonda, çevresinde bulunan herkesle kusursuz bir biçimde bağdaşsa da, toplumsal kökeni gizemli.

Teorema - Pier Paolo Pasolini

ayrıksılığı, merak yaratmayı, çağrıştırıyor. kendini tümüyle göstermemek (paylaşacakları olmasına rağmen etraftakilerin çoğuyla paylaşacak şeyler bulmakta zorlanmak, gündeliğin basitliğinden sıkılmak yüzünden ise eğer) bana pek yabancı diyil.

böyle şeyler söyleme bana.N'olur böyle şeyler söyleme
C.Süreya/Onü. Günün Mektupları

"Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan arttırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir."

teknoloji ve bilgi sistemleri bakımından iyiye gidiyor.. ama bu insanları hem yakınlaştırıyor hem de uzaklaştırıyor...

doğal dünya da kötüye gidiyor diyebiliriz... kaynakların kullanımı ve atıklar yüzünden..

geçmişe göre insan hakları ve demokrasi daha iyi çoğu yerde.. ama kötüye giden yerler de var.. devletlerin birbirine göre dengesizliğinden kaynaklanıyor...

insan doğurganlık oranı da düşüyor.. aslında geçmişe göre dünya nüfusu daha fazla ama artık düşüşe geçiyor..

insan yaşamı geşmişe göre daha uzun, ama manevi yönden daha kötü hale geliyor insanlar..

bir de medya olayı var, medya artık daha fazla insana ulaştığı için, kötü haber daha fazla yayılıyor ve insanlar daha çabuk etkileniyor..

kısaca bu dengeleri sağlayan iki ana kelime, kapitalizm ve para oluyor.. zengin ve fakir.. adalet ve dengesizlik...

yani dünya hem iyiye hem kötüye gidiyor... kimilerine göre daha iyi, kimilerine göre daha kötü...

Küresel ısınma.

cinsel ilişki outdoora taşıyor. iyi değil.

kötüye gidiyora örnek petrol bitmek üzere (bkz: peak oil)

bence eski bayramların tadı yok.

artan tuketim hizi ile bas edilemeyen cop ve geri donusum sorunu.

Klasik olacak ama, ABDde nüfusun 5te 3ünün ciddi manada obez olması(şişman değil, obez), Afrikada nüfusun %90nının açlıktan vücutlarındaki kemiklerin görülebilecek şekilde sayılması.

500 yıl kadar öncede savaşlar, katliamlar vardı, ama bu düzeyde bir fark yoktu herhangi bir uygarlık arasında

Eskiden buralar hep dutluktu. Çocuklar yeşil çimlerde çift kale maç yapardı. Şimdi görebiliyo musun öyle bişe?

tüm çiftçi kredi batağına düştü, herkes korku içinde faiz ya patlarsa, ya beni de içeri alırlarsa diye.önceden çoğu insan dürüsttü, şimdi insanlar dürüst yaşamaya çalışırken bile binbir çile çekiyor.
daha ne olsun adım atmaya bile korkar oldu insanlar.

usa. vizyon'da da yoktur galiba burada.

eğer nyc'de isen türk filmleri haftası hariç legal izleme yolun pek yok. ancak dvd'si çıkınca tulumba.com'dan falan alabilirsin.

modemi 2. kata taşı

var öyle aletler. benim babamlar kullanıyordu, wireless signal booster diye geçiyor ingilizce'de, herhalde sinyal güçlendirici falan diye çevriliyor.

aklimiseveyim +1. booster lar var,sinyal güçlendirici. ortalama 100 tl ye de iyi bir şey alabilirsiniz tüm tekno marketlerden. :)

aynı durum bendede var, giriş kattaki evime 4. kattan kablosuz internet çekiyorum. ilk zamanlar sinyal çok çok zayıf olduğu için sürekli kopuyodu fakat aliminyum folyo ile çanak anten tarzı bir şey yaptım gayet işe yarıyor. yine 1-2 çubuk çekiyor ama bağlantı hiç kopmuyor. nispeten sinyal güçlendi.
hani yılbaşı şapkaları olur ya huni şeklinde, onun içini aliminyum folyo ile kaplayıp üst kattaki modeme şemsiye gibi kapattırdım ve işe yaradı.
sizinde denemenizde fayda var, iyi bir şey alana kadar geçici olarak işinizi görür.

Access point'lerde aradığınız bu özelliğin bir diğer ismi de "repeater" olabilir.

sayet katta tek bilgisayar kullanilacaksa en basiti hepsiburada'da da satilan netmaster'in 1 km menzilli diye bahsedilen usb wireless'i almak. menzili gercekten iyi. duvar falan da dinlemiyor pek. lakin dedigim gibi tek bilgisayar varsa bu yontem ise yarar ve bu alet biraz buyukce bir sey (10 cm x 8 cm. ayrica anteni de 20 cm civari)

2006'da nişantaşı bilmerk'te girdim, sorunsuzdu.

bilmerk +1

www.facebook.com
burada var. tabi bunun sesli hali.

sağol. bunun sesli hali derken, bu videolar aslında sesli miydi? sanki esprisi sessiz olmasıymış gibi.

şarkıları söyleyenler kendi sesleri ile söylüyor. sallayanda var, güzel performans gösteren de. :)

donlu fotoğraf garip tabii, mayoluya bir şey demem sanırım.

şortlu fotoğrafını bile kaldırttım.

zurnayla

mayolu olur tabi de donlu ne ya.

erkek arkadaşımın nasıl bir vücudu olduğuna bağlı. kıllı ve göbekli haliyle mayolu foto paylaşıyorsa, ya kendisi borat tarzı bir özgüvene sahiptir, ya da herhangi bir sosyal kaygı taşımıyordur. ama estetik bir vücudu varsa, gözü rahatsız etmiyorsa ve foto da erotik bir tarzda değilse olabilir.

donlu olur tabi de mayolu ne ya.

mayo slipse olabilir tabi.

döverdim.
kıyafet olmayacak aga.

mavi donlu olmazsa kaldırtırım.

ben bilmem cemil ipekçi bilir

karışmam, ne isterse yapsın.

nedenini sorgulayabilirim ama. nedeni kompleks, ego, eziklik vs gibi şeylerse kafama dank eder kendisinden ayrılırdım. çok beğenmiştir fotoyu ya da bir espirisi vardır cart, curt normal bulurum. duruma göre yani ama koyduysa koymuştur. yapcak bi şey yok.

haşema giyerse sorun değil ama donlu mayolu ise ak parti'den istifasını isteyip ayrılırım.

kaç hatun o fotoya bakıp ... devam edemiycem
kesin ayrılırdım

donlu fotoğraf derken slip mayo falansa ağız burun dalardım ama yoksa ıslak olmayan şortuyla sahilde verilen bir pozun sakıncası yok. Kızlar da bakarsa baksın. olsun o kadarcık.

tek cevabı yok o saydıklarının hepsi masal dediğin google v.s.

ben birisinden duydum. başka 20-30 kişiye de söyledim. başka bir yerde duymamışlar ben söyleyene kadar. noldu şimid kulaktan kulağa olmadı mı?

google.

google'da ne ararsam ekşi çıkıyordu, ne lan bu böyle dedim, üye oldum. sonra insanlara tavsiye ettim. bu şekilde de çok olmuştur tahminim.

o zamanlar bilgisayar dergilerinde ayın siteleri gibi bir bölüm olurdu eksi orada çıkıp dururdu. eksi olsun itiraf.com biraz da böyle yayıldılar gibi me geliyor. bir de başka site yoktu.

kulaktan kulağa. özellikle üniversite ortamında ondan buna yayıldı bence.

ilginçtir ki facebook'un popüler olma hikayesini ekşi sözlük'ünkine benzetiyorum ben hep. kapalı bir komünite olarak başlayan bu iki ortam, kulaktan kulağa yayılarak fenomen haline geldi. sonrasında alternatif medyada kendisine sağlam yer edinerek büyük sükse gerçekleştirdi.

kesin cevap olmasa da, fikir vermesi açısından;

(bkz: ekşi sözlükle tanışma şekilleri)
(bkz: yazarların ekşi sözlükle tanışma hikayeleri)

glucosamine chondrotin miydi neydi ilac, ben de tum anne-baba-teyze-amcama kutu kutu getirdim, yaklasik 10 kutu vardi, bi sorun olmadi.

ama tecrubem ile soyluyorum, yoksa ilac getirilmesi ile ilgili kurallari bildigimden degil.

ahanda ilacin adini dogru hatirlamisim, link koydugunu simdi fark ediyorum :) drugstore.com'dan almistim ben, daha mi ucuzdu, bi kampanya mi vardi hatirlamiyorum. bi bak istersen.

Benim de 4-5 kutu recetesiz ilac goturdugum ve yolladigim oldu, hicbir sorun cikmiyor, cikani da hic duymadim.
Tr'de genelde gumrukte ac bakayim cantani diyeni gormedim/duymadim zaten. Var mi oyle nadir bir olaya denk gelen?

sankaranarayanan:
benim çantamı x-ray'e soktular bir kez (dubai dönüşü). bir de singapur dönüşü benim uçaktan inen 3-5 kişiyi aradılar. 6 yıldır sadece bu ikisi var..

teşekkürler...

ben evdekilere gnc'nin yarisini tasidim nedereyse ve simdiye kadar bir sorun yasamadim. ama tabi ki tamamen sans. valizini acip incelerlerse sorun yasayabilirsin. tek seferde 8 kutu farkli ilac getirmisligim olmustu. sansina sanirim

klişe ama rakı olabilir, nargile olabilir nazar boncuğu bile olur ya da madem bayan oyalı moyalı bir yazma al yada şile bezinden elbise

Türk bayrağı motifli el yapımı kilim (duvara asması için)

veya başka çeşit dokuma şeyler de olabilir

kristalgraf hediyelerden bir şey seç hacı sultanahmetin galata kulesinin falan
çok güzel bi gıgıl emmiden sor

ben şimdi şunu anlamıyorum, önce onu sorayım..
biz böyle yurtdışından gelirken, oranın birşeysini, yurtdışına giderken buranın birşeysini götürüyoruz falan da, sallıyorum bir japon gelse misafir olarak, bana mesela kamera mı getirir?
cevap olarak da aklıma küçük ve hafif olarak önce lokum, sonra da türk kahvesi falan geliyor saat itibariyle..

@purkinje Japon arkadaş bana üzerine desenler çizilmiş yemek çubukları ile el yapımı yelpaze getirmişti.

purkınje, ben saki sipariş ettim getirmedi oyle ibneler de var.

ünlü türk bir yazarın yabancı dile çevrilmiş kitabı. bilmiyorum bulması zor olur mu ama.
ayrıca sizin evde kullanmadığınız, kullanmayacağınız öyle süs eşyası falan götürmeyin.
bayağı büyük paket kalitelisinden türk kahvesi ve işlemeli süslüsünden bir cezve iyi fikir gibi.

lületaşı götürebilirsin

efenim sabun, ciddiyim.. çogüzel hediyelik sabunlar var gidin alın...
ha bir de giderken yanınızda çekirdek götürün, bildiğin çekirdek tadım marka :)
hem yemesini öğretirsin hem de çok eğlenir, favorimdir :)

kaliteli bir çarık almanı tavsiye ederim.

en sevilenler nazar boncuklu gümüş kolye (kız kısmı tarafından-ama kaliteli bi şey) ve kahve seti...

hangi ülkeye gidecek bilmiyorum ama kuru meyveler de çok ilgi görüyor, incir kayısı, vs. güzel kutulu havalı olanlarından alabilirsin.

kımız.

kahve: ama götüreceksen cezve ve kahve fincanıyla birlikte götürmen gerek, türk kahvesinin bir ritüeli var biliyosun, kettle da yapılmaz, su bardağıyla içilmez.

lokum: diycem onu da dikkatli taşımak gerek, çünkü fazla sallanınca yada yatık değil de dik taşıyınca hepsi birbirinin üstüne kayıyor, yapışıyor.

nazar boncuğu: öyle sırf sap gibi nazar bncuğu olmaz. çok güzel bileklik ve kolyeler var nazar boncuğuyla yapılan. bu tür bijuteri kızlar için güzel bir hediye olabilir. yada anahtarlık.

tülbent-eşarp: modern desenli, işlemeli, zarif bir tülbent yada eşarp alabilirsin. babanne işi değil de daha çok saçına yada boynuna bağlayacağı türden.

rakı

bunların hiç birisi gümrükte sorun çıkarmaz.

not: daha önce türkiyeye gelmiş birisi bizden erik ve tarkan cdsi istemişti :/ aklında bulunsun.

safranbolu lokumu.. ama safranbolu'dan almak lazım.. onun dışında nereden aldıysam bi boka benzemiyordu afedersin..

ben oyle bi arkadasima gumus nazar boncugu kolyesi almistim, daha ucuzundan istersen anahtarlik da olur. kendim hic sevmem ama sans getirir deyince onlarin ilgisini cekiyor sanki.

pervane denilen bir kanatlı böcek var. tüm sinek böcek türü uçan canlılar gibi gece karanlıkta ışık kaynağına yani ateşe doğru uçuyor ve yanarak ölüyor.

pervane başlığında açıklanmış bazı entry'lerde, mesela şunlar:

(bkz: #11911416)
(bkz: #11912276)

ben de yıllarca pervane ile çalışan, ve pervanenin yanmasına yol açan bi soba gibi bişey var sanıyordum. yine de bir türlü oturmuyordu kafama. divan edebiyatı cahili olmak böyle bir şey herhalde.

işte o şiirlerde de
pervane ateşin onu yakıp öldürecegini bildigi halde, aşkından dolayı yine de ateşe gitmesi ile anılır.

Pervaneler ışık, ateş görünce, güneş zannedip ulaşmaya çalışırlar, eger gerçek ateşse ortamdaki şey, onları daha yaklaşır yaklaşmaz önce kanatlarını sonra bedenlerini yakarak öldürür.

aslında ne pervane ne de diğer hiçbir böcek güneşe doğru uçmaz. eğer öyle olsa idi sürekli yukarı doğru yükselmesi gerekirdi.

olayın aslı böcekler gündüz güneşi geceleri ise ayı uçuş için bir sabit referans noktası olarak alırlar. güneş veya ay çok uzakta olduğu için uçuş boyunca sabitmiş gibi görünür.

ancak çok yakındaki bir ışık kaynağında aynı durum gerçekleşmez. böcek ışık kaynağını sabit olarak tutmaya çalıştıkça etrafında daireler çizmeye başlar.

izmir kipa'da denk geliyorum çoklukla.. satan başka marketler vardır muhakkak..

istanbul, yok ya eskiden tek tük de olsa rastladigim oluyordu da simdilerde yok tursuculardakiler de guzel oluyor

hangi şehir bilmiyorum ama ankara 100. yıldaki tüm marketlerde -migros, çağdaş, kiler, peynirci- hepsinde fasulye turşusu var.

allah allah, ben hiç denk gelmedim demek ki. zaten şu anda yurt dışındayım da, türk marketlerinde de hiç bulamadımdı. çoh canım çekti la.

kendin yap, bulursan taze fasulye, tuz, kavanoz
bu kadar arkadas(umarim fazla laubali olmadi), tecrube ettt

yok laubali olmadı :) bi denerim belki bi ara.

bayanlara dear diyorum ben mesela. erkeklere daha mesafeli. genelde kadınlarda dear kullandığı için tercihim bu yönde.

yo bence dear erkeğe de kadına da kullanılıyor. bence en resmisi ms mr.

bizim niye hindi'ye hindi dediğimizi anlamakla başlayacak herşey.

sanırım türkiye'den gidiyormuş hindiler en başta amerika'ya, o yüzden hindi diyorlarmış, bize de hindistan'dan geldiği için hindi diyormuşuz gibi bir muhabbet vardı, doğruluğunu araştırmadım. tamamen şehir efsanesi de olabilir, tamamen duyduğumu yazdım, yüklenmeyin bana, gelmeyin üzerime, çocuğumu keserim.

çok karmaşık ve uzun bir hikayesi var. bir makale vardı bulabilirsem buraya eklerim.

mısır'dan da mısır geliyormuş mesela.

snake ile sinek arasındaki bağ kadardır muhtemelen.

mısır ismi, muasırdan geliyor

www.facebook.com

biz hindiyi zamanında o taraftan (hindistan taraflarından) ithal ettiğimiz için hindi demişiz. batılılar da aynı mantıkla, bizden aldıkları için turkey demişler.

kaynak: cahillikler kitabı

tamam alınganlık yapacak bi mevzu değil ama amerika'da, bana niye ülkenize hindi adını verdiniz diye soranlar olunca açıklama yapma ihtiyacı hissediyorum.

ben de artık arkadaş ortamında falan lafı oraya getirip, durumu anlatıyorum. türk "güç" demektir, ülkenin adı da oradan gelir, siz ilk bizden aldığınız için hindiye bizim adımızı vermişsiniz diye.

bi de bu hindi ve mısır olayı çok karışık ha. ingilizcesi olanlara güzel bi yazı:

www.luckynotes.com

aklimiseveyim'in verdiği linkte çok güzel anlatılmış: özetle, bu kuşumsu hayvana ne ad vereceğini bilemeyen ülkeler, ithal edildiği ülke x ise, önceleri "x kuşu" demeyi tercih edip, sonradan üşengeçlikten direkt "x" demeye başlamışlar. sadece bize ve ingilizlere özgü değilmiş yani durum..

sevgili arsız ölüm

adalet ağaoğlu, bir düğün gecesi. yüz çeşit makale var.

ya latife tekin denmiş ama dar vakitte okuması çok zor olur o kitabı, alışılmışın dışında bir dili var. yani hepsini okumasan da bi göz gezdireceksin kitaba di mi?

geri kalan yazarların hepsi hakkında çokça yazı bulunur, gerçi en popüler kitapları değil bu kitaplar ama. ben olsam ya oğuz atay'ı seçerdim ya da nedim gürsel'i.

ihtiyaç olmamış demek ki, bu kelimeler etimolojik olarak incelenirse belki iki kelimenin bir araya gelmesinden meydana çıktıkları görülür.burada ihtiyaç olmamış derken ayakkabının tarihsel gelişimine de bakmak gerekli, fransız ve ingilizler bağcıklı ayakkabı kullanmaya ve üretmeye çok önce geçmişken türkiyede daha sonra yaygınlaşmış olabilir

ya zaten aksesuar, ıvır, zıvır ne varsa her detayına isim vermiş fransızlar. ingilizceye de kesin fransızcadan geçmiştir. onlarda da bizde olan bazı kelimeler yok. kültür ve üretim ile ilgili bir durum.

aiguillette bu özellikle askeri üniformalardaki sarı renkte falan olan ip diye biliyorum ben. demek bir başka anlamı daha varmış. bak bugünde bunu öğrendim işte.

tekstilciler o etrafinda metal halka olan delige kuş gözü diyor
ama iki kelime

herhangi bir kahve derken ? granül kahveler çarpıntı yapabilir ( nescafe vs... ), filtre kahveler ve türk kahvesi yüzünden böyle bişeyin olabileceğini sanmıyorum

Filtre kahveyi bilmiyorum ama türk kahvesi içince de öyle oluyorum bazen. Espresso içince resmen coşuyorum diyebilirim. Zaten espresso, nescafe ve türk kahvesi dışında başka kahve içmiyorum diyebilirim.

aç karnına içince bana da oluyor. hem de filtre kahveyle. sen de aç mı içiyorsun kayfeyi?

hipertiroid?

@aklimiseveyim aç karna içince daha çok hissediyorum etkisini ama tok karna içince de gayet titriyor ve içim bir hoş oluyor.

@beyaz zambak ve mezar tiroid sorunum bildiğim kadarıyla yok. Kahve içmek hipertiroidi tetikler mi?

Birde şimdi ben bir doktora gitsem, hangi bölüm ilgilenir bu konuyla?

fiziksel bir probleminiz çıkmazsa şaşırmayın. hafif düzeyde anksiyeteniz (endişe bozukluğu) varsa kafein tetikliyor. o tarif ettiğiniz his anksiyetede çok olur.

normal. kahvedeki fazla kafein uyarıcı etki gösterir. kalbin hızlı atar, ellerin titreyebilir, normaldir. kafeine alışık değilsin demek ki. zamanla tolerans gösterirsin.

her hangi bir antibiyotik kullanıyor musunuz, ya da kullandınız mı yakın zamanda? üriner sistem ya da bronşit için kullanılan antibiyotikler kafeine duyarlı olabiliyor.

@simten, neredeyse bir senedir antibiyotik ve türevi ilaç kullanmadım. Arada ağrı kesici alırım o kadar.

öğrenebilir, ancak çok ilerleyemez yine de belli bir seviyeye kadar rahat gelebilir, daha önce bir enstruman çalmış mı ona bağlı bunun süresi, fakat iyi kaynaklar edinmeli,iyi metodlar bulmalı, metodlarda yazılanları anlamıyorsa anlayabilecek seviyeye gelmeli ondan sonra tekrar başlamalı, unutmayın ki yanlış öğrenmenin dönüşü daha zor olacaktır her şeyi tekniği ile öğrenmeye çalışmalısınız, artı olarak sabırlı ve azimli olmalısınız hangi enstruman olursa olsun çalışmak çalışmak çalışmak..

kendi kendine öğrenilir, ingilizcen varsa internette birsürü döküman youtube da birsürü video var, o kadar çoklar ki bazen hangisini çalışacağını şaşırıp motivasyonun düşüyor, bu durumlarda elden hemen bırakmamak gerek, azim, kararlılık, çalışma gerek, başlangıçtan belli bir yere gelene kadar çok sıkıcı fakat o basamağı atladıktan sonra hem öğrenme aşaması hem çalma aşaması daha keyifli oluyor.

ingilizcem var, bakarım artık videolara. çok çalışmak gerekiyormuş, biraz gözüm korktu ama çok büyük bir beklentim de yok aslında. sadece bazı akşamlar evde şarkı söylerken ufak tefek bir şeyler çalabilmek istiyorum.

youtube-selim ışık

(bkz: signal white now) gerçekten işe yarıyomuş.

sensodyne

sensodyn pronamel

annem misvak kullandı, baya düzenli olarak. şimdi dişleri fosforlu gibi. bilmiyorum, bi dene istersen.

Amerikali ise bu danismanlar ben Dear Dr X and DR Y kullanirdim.
Sayet Avrupali iseler; Hello Mr X and Mr Y kullanirdim.

Create a salutation at the top of the body of the email. If you know the recipient's last name, use it after the word "dear," as in "Dear Mr. Smith:" or "Dear Ms. Jones." The title "Ms." should be used for a female recipient if you are not aware of her marital status. If you are certain she is married, "Mrs." can be used. "Mr." is used for all males.

To maintain professionalism, do not use a first name in your salutation. If you do not know the gender of the individual you are writing to, the salutation should start out with "To Whom It May Concern."


www.ehow.com

Dear Dr X and Dr Y dogrusudur.

avrupalilar da yavsaklasma citasi yuksek degil gibi. resmi yaziyorlar, yours sincerely'lerle bitiriyorlar, aslinda anlayamadim, bazen regards'lardan daha samimi sekilde de bitirebiliyolar da... yeni danismanim oldular zaten, resmiyetten bi zarar gelmez.

pekiii
dear dr.x and dear dr.y mi yoksa dear dr. x and dr.y mi, yoksa farketmez mi?

tek dear.

bence dear üstün altına hitabında daha çok kullanılıyor. bana hocam "dear ilk isim" olarak hitap ediyor, ben hocama "prof. soyad" olarak hep.

yani bence doğrudan dr.x olarak hitap edebilirsin.

benim bildigim kadariyla, dear hello'dan daha resmi her halukarda, dear unvan soiyism, dear isim'den daha resmi. neyse, gonderdim gitti zaten, tek dear cift dear, mesele etmesinler o kadarini da....

abi gorunce tanidim, serway kitabindan bu soru. e serway kitabinin da tumunun cozumu internette.

google'un gucu adina ahanda cozumu:

www.cramster.com

yok işte onu bende buldum da cevabı kabul etmiyor.nalet

kim, nası kabul etmiyor? cevap açılmıyor mu demek istiyorsun? login olursan açar ya, bedava login olabiliyorsun. yine de açılmıyorsa ben yazarım burdan.

maddeden ortaya çıkan enerji ışık hızıyla değil de ışık hızının karesiyle doğru orantılı olduğu için. bunun sebebini soruyorsanız bilmiyorum.

newton formülleriyle bir ilgisi yok. bir örnek verirseniz onu sebebiyle açıklayabilirim ama.

Hesaplar sonucu öyle geliyor onlar. Sadece hıza özgü değil, gerektiğinde her şeyin her kuvveti gelebilir. Enerji diye tanımladığımız şey kütle çarpı hızın karesi biriminde, dolayısıyla m*c^2 denilen büyüklüğün bir enerji olduğunu söyleyebiliyoruz.

E=mc^2 ile, E=(1/2)*m*v^2 özünde aynı şeydir. biri relativistik olarak, biri de klasik olarak enerjiyi verir. relativistik olanının limitini alınca(yani cismin hızı, ışık hızından çok çok küçükken) klasik olanı bulursun.

özetle kare olmasına birileri karar vermiyor, matematik işlemleri sonucunda o kare oraya geliyor.

hiz
ivme
konum
zaman

bu dortluden yola cikarak anlatmaya calisiyorum simdi. (ilk hiz = 0)

hiz = ivme x zaman

yol = hiz x zaman

o zaman yol = ivme x zaman x zaman

boyle boyle kareli falan formuller cikiyor ortaya

enerjinin doğrudan doğruya hızla değil de kütle, ivme ve alınan yol ile ilgisi var.

enerji=kütle x alınan yol x ivme

mesafe birimi "metre", ivme birimi "metre/saniye kare" olunca, bu ikisinin çarpımı "metrekare/saniyekare" yi oluşturuyor. yani hızın karesi.

Birimlerden anlatmak sebebi açıklamak değil de sonucu sağlamak oluyor ama, yine de açık olması için co2s2'nin yazdıklarının tamamı şöyle:

enerji -> Joule
kütle -> kilogram
konum -> metre
zaman -> saniye
hız -> metre / saniye
ivme = hız / zaman -> metre / saniye^2

Eldeki denklem:

Joule = kilogram * (metre / saniye)^2
Joule = (kilogram * metre^2) / saniye^2
Joule = kilogram * (metre / saniye^2) * metre

Lise fiziğinden hatırlayalım, F = m * a. Yani, Newton = kilogram * (metre / saniye^2).

Joule = Newton * metre

Yine lise fiziğinden, E = F * x. Yani, Joule = Newton * metre.

Joule = Joule

Dediğim gibi bu "neden"ini açıklamıyor. Ancak zannediyorum ki "neden hesaplamalarda hızın genelde karesi geliyor" veya "neden diğer birimlere kıyasla Farad büyük bir birim" gibi soruların cevabı klasik fizikte değil de konuya cidden hakim olmadan pek de anlaşılamayacak çok daha temel bazı denklem ve teorilerde yatıyor.

(git: www.dlir.org)

sagol, hemen yolladim printera, simdi laba donucem :)

makalede figur hatasi mi var anlamadim, figur 9dan 12ye gecmis, cikartirken sayfa da atlamamisim hic. Evet, ciddi ciddi antik yunan mezar taslari ile ilgili bi makale okuyorum. Cocukluk hayalimdi arkeolog olmak ama sonradan mini sortun bana lara croft kadar yakismayacagini anlayinca vazgecmistim.

merak etme o sadece arkeolog fantazisi süper mini etekli hemşire misali sen git göztepe acilde çalış o etekle bakalım veya giy o şortu in araziye çamurun toprağın yılanın çiyanın içine :D

ustunde ataturk'lu pul var, Turkiye'den yollanmis

Scan edip OCR (optic character recognition) ile karakterleri okutun. Sonra copy paste ederek Google translate ten ne yazıldığını anlamaya çalışın.

... ama sizin yerinizde olsam sosyal ağlardan bir çinli bulup bu resmi gönderir ne yazdığını bana söylemesini isterdim. İngilizce bilen çinli bulmak biraz sorun olabilir sadece :)

Bu arada adres olarak Çin de bi adres girilmiş. Kartpostal türkiyeden alınma bi kartpostal. Muhtemelen burdan bi çinli memleketine göndermek istemiş. Ama neden sizin arkadaşınızın kapısında? İade olarak arkadaşınıza mı dönmüş acaba? Bizide çok merakta bıraktınız. Bu olayla ilgili bilinmeyenleri çözünce bizi de aydınlatın lütfen.

yazık ya, adam memleketine kart yollamak istemiş ptt nereye yollamış.

du bi oda arkadasim gelsin ona sorayim

postacı üşenip kapınıza atmış kaçmış olabilir mi?
merak ettim çince öğrenen türklere yönelik bi siteden falan sorun bence

Buralar çok güzel ama ben memleketimi özledim, kuzusunu koyununu diyor mesajda, ayrıca acip fotolar çektim diye de eklemiş kendisi sanki burdan Çinê kartpostal gidermiş gibi. :)

tianjin şehrindeki dozan nankia okulunda 372 nolu odada kalan yang mu ya yollamış kartı aslına bakarsan. ama yanlışlıkla nasıl olduysa sana gelmiş :) ptt işte

edit: adresten başka bir şey yazmıyor üzerinde.

hacı geri gönder ya..yazıktır... üzüldüm bak şimdi...

aga bence bi postaneye gidip çine gönderin ayıp olmasın adama, mutu kırılmasın

çinde internetler kesik miymiş . niye postayla kasmış ki.

@melodica çin'de internetler gidip geliyor :D sansür var. kuzusunu koyunun kartla övebiliyorsun ancak

vallah ya bi ptt dısında başka bir şekilde yollamak lazım yazık valla

Tianjin şehrinin Nankai ilçesinde, Wei Jin caddesi üzerinde bulunan Nankai üniversitesine yollanmış. 8 nolu yurt, 327 nolu oda.

bir iyilik yapayım diyorsanız zarfa koyun, zarfın üzerine de şunun çıktısını yapıştırın bu sefer düzgün gider herhalde (basitleştirilmiş çince encoding'i gerekir düzgün görebilmek için):

300071 Tianjin – P.R.China
300071 天津市南开区
卫津路94号 南开大学 8宿327室

bu ptt allahlık. utanmasalar keskin color'a yollayacaklar.

Cevaplar için teşekkürler,
Ancak kartın, resimde çıkmayan kısmında yakınımın latin alfabesi ile yazılmış tam adresi var dire numarası ile birlikte.
E şimdi Türkiye'den Çin'deki bir üniversiteye yollanmaya çalışılan kuzulu "miemie"li bir kartın üstünde neden yerel bir adres yazsın ki?! Hani gizli bir mesaj filan diyeceğim ama bahsettiğim yakınım 80 yaşında Çin ile alakasız bir insan :D
Neyse ben tekrardan quasiromantic'in verdiği adrese yollayayım en iyisi yapacak birşey yok, oradaki öğrenciye yazık olmasın bari.

Başta quasiromantic olmak üzere herkese tekrardan teşekkürler :)

Kartı görüp "haa bu Çin'e gidecek" diyen bizim memur. Tüm adresi yazdıktan sonra en üstüne veya altına "Çin Halk Cumhuriyeti" yazın Türkçe olarak. Böylece memur bunu Çin'e gönderir, sonrası Çin posta memurlarının sorunu olur.

Öncelikle, bence güzel bir CV ve başvuru yazısı ile rahatlıkla kabul edilirsiniz.
Yüksek lisans büyük ihtimalle ingilizce'dir, toefl'dan idare bir şey aldığınız takdirde hiç engel olmaz. İtalyancanızın olması ise çok büyük bir avantaj olacaktır.
Başvuru Avrupa'da genelde aralık-ocak civarı olur. Ama ilgili üniversitelerin sitesine bakarsanız eğer tam bilgiyi bulabilirsiniz.
Burs konusunda bir bilgim yok ama temel bilgiyi yine sitelerinde bulabilirsiniz.
Şansınızı arttırmanız için CV'nizi doldurmanız avantaj olur. Akademik projelerde çalışırsanız veya akademik makale yazarsanız bir hocanızla tez çalışmanızda(yazacağınızı belirtseniz de olur tabi başvuru tarihi itibari ile) çok güzel olur.

Yalnız neden İtalya? Dilini öğrenmişsiniz ondan olabilir tabi ama ülke olarak tatmin olmayabilirsiniz bir 'Avrupa' görmeyi bekliyorsanız. İtalya bildiğin Türkiye'nin AB'deki halidir. Aynı karışıklık, aynı saçma sapan şeyler orada da vardır. Eğitim oranı kuzeylere doğru ülkelere göre düşüktür. İngilizce bilen çok yoktur, neyse ki italyanca biliyorsunuz. IT konusunda ne kadar gelişmişler bilmiyorum netekim. Erasmus için daha uygun bir ülke gibi geliyor bana.

Öncelikle verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.
CV doldurma konusunda da aslında yaptığım bir takım şeyler var şu anda part time olarak odtü teknokentte bir şirketin araştırma labaratuvarında bir proje üzerinde çalışıyorum. Ocak ayı gibi 2 makale yayınlayacağız bu proje üstündeki çalışmamızla ilgili bunları da seneye başvuruken CV'me eklemeyi düşünüyorum. Bu söyledikleriniz de bu konuda beni daha çok heveslendirdi açıkçası.
Neden İtalya'ya gelince , bilmiyorum ama kendi şahsıma ileride Amerika'da şahşahlı binaların olduğu ve yozlaşmış kültürlerin olduğu bi yerdense kendi kültürünü korumuş olan Avrupa bana daha çekici geliyor. İtalya istiyorum çünkü İtalya (en azından kuzeyi) bunlara sahip , şehirlerinde tarihi bir doku var , insanları en azından araştırdığıma göre yardım sever ve sıcak kanlı, ayıca Türkleri de hor görmeyen ender avrupa ülkelerinden olduğundan olabilir. İtalyanca öğrenmeye de bu kararımdan sonra başlamıştım zaten.
Ama aslında yine hem benim bu isteklerimi karşılayıp hemde iyi bir kariyer imkanı veren bir yerlere girmeye çalışyıroum. Aslına bakılırsa Fransa'da hoşuma gidiyor ama orası için pek bir bilgim yok ve bu kadar italyanca öğrendikten sonra oraya bşavurmam doğru olur mu bilmiyorum.
Aslında hala 1 senem var ama, sizce ne yapmalıyım bu konuda , herşeyden önce başka bir üllkeye başvurmak dil avantajımı ve bvilgilerimi elimden almaz mı?
Ama aslında önemli olan bulunduğum yerde mutlu olmak , zaten bu yüzden amerika değil avrupa, benim bu isteklerimi göz önünde bulundurunca bana ne önerirsiniz? En azından bir fikir?

Öncelikle alanım bilgisayar değil, ama doktora yapmış ve akademisyen olarak çalışmakta olan biri olarak belki biraz yardımcı olabilirim. Her şeyden önce senin alanında en iyi olan yerleri düşünmelisin, kimse cv'ne bakarken kültür-tarih vb. gibi kriterleri dikkate almaz. Eğer ileride akademisyenlik düşüneceksen nerde ne yaptığın önemlidir. Gerçi Türkiye'de yurtdışında olsun da çamurdan olsun gibi bir anlayış var ama onda da yine Amerika ağır basar. Torino'daki bölümübn ilk yüzde olması iyi bişey bu açıdan, bu sıralamalar farklı kriterlerle yapılır, öğretim elemanı başına düşen yayın sayısı, patent, nobel ödülü gibi kriterler farklı şekillerde puanlanır, bu nedenle farklı farklı sıralamalar görebilirsin. Cv'de makalen olması çok iyi, ama olmasa da yüksek lisansa kabul edilirken sıkıntı yaşamazsın. İtalya'da ingilizce bilen çok az, master programının dilini kontrol etmeyi unutma, ben ingilizce olan bir program tercih etmeni öneririm.

Bir de natnan'a katılıyorum, 4. sınıfta Erasmus denemelisin bence de, özellikle master için gitmek istediğin okula Erasmus yapsan daha iyi olmaz mı? Hem okul hem de Avrupa hakkında fikir edinirsin, daha doğru bir seçim yapmana katkısı olur.
Bir de yurtdışında Türkleri sandığın kadar hor görmüyorlar, sorun yaşayacağını sanmam, seçim yaparken bunu bir kriter olarak alma.
Fransa dil konusunda sıkıntılı, İngilizce bilseler bile konuşmayı sevmiyorlar, ama kesinlikle İtalyanlardan daha titiz ve düzenli çalıştıklarını söyleyebilirim. Yine de bilgisayar alanında Amerika öncelikli gibi geliyor bana, bölümünüzde konuşabileceğin kişiler var hocalardan, onlarla da konuşmanı tavsiye ederim.

Teşekkürler,
Torino'daki program gördüğüme göre ingilizce, zaten Toefl istiyorlar, ama ne olur ne olmaz diye ben İtalyanca'mı olabildiğine geliştirmeye çalışıyorum.
Ben ileride doktora yapıp yapmama konusunda kararsızım , yüksek lisanstan sonra özel alana da kayabilirim. Yüksek lisansı ilgilendiğim alanda biraz olsun uzmanlaşabilmek ve araştırma yapabilmek için istiyorum. Ama ben ileride en yüksek okula gidip ondan sonra orda mutsuz olmak yerine, yine başarı açısından güçlü ancak bu sefer aynı zamanda da sevebileceğim bir yere gitmek istiyorum.Bundan dolayı İtalya istiyorum. Hata mı yapıyorum bilmiyorum, o yüzden de hala kararsızım ama önümdeki 1 sene içince bu kararsızlıkları çözmeliyim diye düşünüyorum. Umarım kendimi ifade edebilmişimdir.Bir akademisyen olarak , bu yollardan geçmiş biri olarak, bana düşüncelerimle ilgili ne tavsiye edersiniz, sizce bu mantıktan vazgeçip amerikayı da mı düşünmeliyim?

Bir de "abla" düzeltmesi yapayım, "şahşahlı" değil, "şaşaalı" binalar olacak :)

Düzeltmeniz için teşekkürler:)
Erasmus konusunu da düşünmedim değil, ancak ODTÜ de Erasmus yaparsam bu okulumu da 1 sene uzatacak, ben uzatmak istemiyorum , bir an önce bitirip hayallerimin peşine koşma telaşı sardı biraz beni denebilir. Orayı gidip görmek açısından yazın 10 15 günlüğüne İtalya'nın belli şehirlerine gidip tecrübe edinmeyi düşünüyorum çok etkili olmasa da en azından beni biraz olsun aydınlatabilir.
Aslında ben hedeflerimi şimdiden belirleyip ona göre hazırlanma taraftarıyım böylece kafamda daha net bir tablo görüp ona göre çalışabiliyorum. Bu söyledikleriniz bazı şeyleri tekrar göden geçirmem gerektiğini gösteriyor ama ben bu kadar hayalini kurduktan dilini öğrendikten sonra başka bir yere gidip hayal kırıklığına uğramaktan korkuyorum en çok.

Erasmus istememenin özel bir nedeni var mı, öncelikle onu sorayım? Erasmus kafandaki pek çok şeyin netleşmesine yardımcı olabilir.
Bunun dışında, sevebileceğin bir yere gitmen tabi ki güzel olur, Avrupa bence de daha keyifli bir yer, iyi bir okul olduğu sürece Avrupa daha iyi bir seçim olabilir. İtalyanca bilmen günlük hayatında büyük rahatlık olur, İtalya'da Roma, Venedik gibi turistik yerler dışında İngilizce bilen pek kimseye rastlayamıyorsun, okulun master programı İngilizce ise Torino iyi bir seçenek. Master yapmadan doktora konusunda karar verme zaten, ama sizin alanda özel sektör-üniversite arasında gidip gelen çok insan tanıyorum. Maddi olarak özel sektör çok avantajlı, üniversiteler değil. Ama bunlara daha sonra da karar verebilirsin, veya ileride değiştirebilirsin, çok problem olmaz. Bir de Torino'da kararlıysan ordaki hocalara ve çalışma konularına bak, ilgini çeken bir konu var mı? Okul iyidir ama senin üzerinde çalışmak istediğin bir konu yoksa anlamsız olur. Hocaların sayfalarını ve yayınlarını inceleyebilirsin.

Erasmus son sınıfta okulu uzatmana yol açabilir, belki sadece ilk dönem için gidebilir misin onu araştırabilirsin, ama dersleri çok iyi kontrol etmen lazım. Biraz riskli olabilir. Yazın şansın varsa gidip görmeyi deneyebilirsin tabi ki ama bu doğru bir fikir vermez, gezmeye gitmek ve okumaya-yaşamaya-çalışmaya gitmek arasında çok fark var. İtalya'ya gidip de bayılmadan dönmezsin, çok güzel bir ülke, çok güzel yerler var, ama bu diğer pek çok ülke için de geçerli. Tatile gitmek farklı birşeydir.

Teşekkürler,
Erasmus yapmak istemememin özel bir sebebi yok denebilir. Söylediğim gibi okulu uzatmak istemiyorum. Okulun uzaması aileme yük olacağım bir yıl daha demek gibi geliyor bana bundan dolayı bitirmek istiyorum. Ön bilgi işini de o yüzden yazın kendi imkanlarımla yapacağım gezilerle karşılamayı düşünüyorum. Politecnico di Torino'da şu anda benim üzerine çalıştığım ve ileride de üstüne çalışmayı düşündüğüm konuyla ilgilenen özel bir labaratuvar var aslında staj için de oraya başvurmayı düşündüm ama maddi açıdan 3 ay kalabilecek durumum olmayabilir. Bende o yüzden planlarımı yüksek lisans üstüne kurdum.
Ama tabi tek seçeneğim Torino değil başka üniversitelere de başvurmayı düşünüyorum ama şu an için önceliğimi İtalya'ya vermeyi planlıyorum.

Amerika konusunda da Tolga Can var sizin bölümde, onunla konuşmanı tavsiye edebilirim, kendisi doktorasını Amerika'da yaptı, belki kafandaki bazı soruların cevabını verebilir. Sizin alanda İtalya'nın yerini, değip değmeyeceğini söyleyebilir.
Bir de İtalya'daki okul asistanlık-burs vb. veriyor mu, bunları da araştırmalısın.

Bu arada Erasmus'u 4. sınıfta yapmam doğrudan okulu uzatıyor.Bizim bölümde son sınıfta iki dönemde de bitirme projesi var , dolayısıyla onu almamak okulu uzatıyor.

Bir de staj için de sana maaş verebilirler, yazışmayı dene bence, Kalacak yurt filan da ayarlayabilirler. Yeter ki sen istekli olduğunu göster.

Tolga Hocayı tanıyorum aslında bu konuyla ilgili kendisiyle konuşabilirim teşekkür ederim.
Burslar olarak belli burslar var mesela Torino'nun sitesinde senelik 5500 euroluk bir bursatan bahsediliyor, ama bunu alabilmek için neler yapmak gerektiği konusunda fazla bilgi vermemişler. Akademik açıdan başvurum umarım bu burs için yeterli olur. Zaten genel olarak ortalamamı ve Cv'mi burs alabilme şansımı yükseltmekiçin güçlü tutmaya çabalıyorum, burs alamazsam büyük ihtimalle gidemem zaten.

Aslında bende staja başvuracağım ama makalemin yayınlanmasını bekliyorum ki bu da ocak ortası gibi olacak. O zaman çok geç olur diyorsanız şimdi mi başvurmalıyım. Birde okulun sitesinde yabancı öğrencilere staj olanağıyla ilgili hiç bir şeyden bahsedilmemiş. Kime mail atmalıyım. O labaratuvardaki hocalardan birine doğrudan mail mi atmalıyım, yada durumu nasıl açıklamalıyım. Birde staj başvurularında yurt veya maaş istediğimizde alınma şansımızın oldukça düştüğünü söylemişti bir arkadaşım buna katılıyormusunuz?

Kesinlikle katılmıyorum, labın sorumlu olan hocasına yaz, çalıştığın konuyu, yayınlanacak olan makalenizi filan anlat. Makaleyi submit etmiş olmalısınız ocakta yayınlanacaksa zaten, beklemeye gerek yok. İtalyanca bildiğini, konuya ilgi duyduğunu, staj yapmayı çok istediğini ancak masrafları karşılamaya maddi gücün olmadığını, onların herhangi bir burs, maaş gibi yardımları olup olmadığını yazarsın. Sonrasında da yüksek lisans düşündüğünü filan da ekleyebilirsin hatta. O konuya yönelik aldığın dersleri, ortalamanı, çalıştığın projeyi mutlaka yaz. Onların kendi bütçeleri de oluyor okulun bursları dışında, o yüzden mutlaka şansını dene, belki hoca labın bütçesinden karşılayabilir.
Eğer istersen, maili yazıp özelden mesajla gönder, kontrol ederim içeriğini.
Bir de, Erasmus'la staja da gidebiliyorsun, onu da araştırsana? Staj için de oldukça iyi para veriyorlar. Bölümdeki Erasmus koordinatörüne sor, bilgisi yoksa biraz araştır, ben bi bakayım, Erasmus ofisinde onla ilgili bilgi bulursam gönderirim.

Okulun erasmus sayfası çökmüş sanırım açılmıyor,
www.erasmus.metu.edu.tr olacaktı adresi. Başvurular 1 Ocak-19 Şubat arası.
Benim bildiğim kadarıyla staj için gerekenleri yazayım en azından:

Minimum 3 ay staj, yeri kendin bulup yazışıyorsun, min. cumGPA 2.00, ingilizce sınavı yapılır ona girmek gerekir, İtalyanın olduğu gruba da 900 veya 1000 euro veriliyordu sanırım, aylık tabi ki. Bunlar tüm üniversiteler için ortak sanırım. ODTÜnün erasmus ofisinden daha ayrıntılı bilgi ve başvuru formu alabilirsin.

seninki gibi bir cv, tecrubelerime dayanarak soyluyorum, dogrudan amerikaya doktoraya asistan olarak kabul edilir. Neden italya sorusuna katiliyorum, ve bir arttiriyorum:neden master?
Italyada gecmisin medeniyetinin izleri varsa, amerika'da da gunumuz medeniyetinin zirvesinde. Universitelere tonla para akiyor, bu yuzden research yapmak da zevkli. Hem de doktora asistani olarak baslayip, dev sirketlerde stajdir, istir, bi suru yeni firsata yelken acabilirsin. Son argumanim da yasamin burada kolay olmasi. Asistan maasiyla ferah feza bi evde oturup, guzel bi araba alabilirsin. Tabi pahali sehirleri de var, ny gibi, ama ny olsun camurdan olsun, sefaleti bile guzel o sehrin.

bence de avrupa'da rahat kabul edilebilirsin bu özgeçmişle. almanya'da master yapan biri olarak, endişelerini de gayet iyi anlıyorum. akıl verenler de gayet doğru noktalara parmak basmışlar akademik olarak. ama mutlu olmayacağını hissettiğin bir programa başlama kesinlikle. avrupa'dan türkiye'ye acil bişey olursa haftasonu bile gelip gidebilirsin, amerika'dan senede bir kere ancak. mezun olup uzaklaştığın zaman sadece işin değil, geride bıraktığın insanlar da hayatında daha önemli bir yer ediniyor. ilerideki yaşamını amerika'da planlamıyorsan ve akademik bir kariyer düşünmüyorsan doktora illa olması gereken bir şey değil bence. ki doktoraya yapayım mı acaba, hadi bir deneyeyim diye de girilmemesi gerek. avrupa'da master doktora yapıp amerika'da harvard ve mit'ye post-doc olarak giden arkadaşlarım var. ileride fikrini değiştirirsen amerika'ya gitmek çok zor değil yani.
erasmus staj bursuyla gidebilirsin 3 aylığına, dedikleri gibi.
ayrıca hollanda'da delft'i de düşün bence, erken başvurursan burs bulma şansın da artar.

@meriadoc, amerika'nin cok uzak olmasi konusunda cok haklisin. deli gibi ozluyor insan ama bazen bir yil- iki yil gidemiyor.

ama "doktora ha deyince baslanacak bir sey degil"e katilmiyorum. surada bir seneyi biraz geckindir amerika'dayim, uc kisi gordum doktorayi guzel bi sirkette is bulup birakan. doktoraya baslamis olman bile bazi sirketlerin kapisini sana aciyor. bu uc kisiden biri, bir yil iyi bir sirkette calistiktan sonra turkiye'ye dondu gecenlerde. simdi turkiye'deki sayili sirketlerden birinde iyi bir pozisyonda calisiyor, yani "amerika'ya yerleseceksen oraya git" fikrine de katilmiyorum.

tabi avrupa master'i ile de turkiye'de iyi yerlere girabilirsin, ona bir sey diyemem. ama amerika'da ister doktorada kalirsin, ister baska alanlara gecersin, olanaklar daha genis geliyor bana.

Öncelikle verilen bilgiler için herkese teşekkür ederim. Erasmusla staj işini gidip bir konuşacağım işime yarayabilir.Ayrıca da o labaratuvara da mail atmaya karar verdim.
Neden italya ile ilgili de hani tabi New York harikadır eminim bundan ama bazı şeyler vardır küçüklükten beri istersiniz. Odtü bilgisayar mesela benim için öyleydi küçükken, şimdide Politecnico di Torino ve İtalya öyleler , istiyorum sadece.Bu belki şu andaki yaşımın da verdiği pembe düşünceler ama şu an için o yüzden orayı istiyorum.Tabii sizinde söylediğiniz gibi yakın olması da bir faktör, ben şimdi bile evimi özlüyorum başka ülkedeyken bu dahada artacaktır, en azından arada bir geri gelebilme şansı olması bile hoş gibi geldi. Tabii önümde henüz 1 yıl daha var bunları tekrar göz önüne alıp belki Amerika'da bir yerlere de başvurabilirim.
@opucuk baligi: Şu an sınavlarımdan dolayı çok yoğunum ama hafta sonu Pazar günü gibi CV'mi ve maili hazırlayıp size özelden gönderirim içeriğini, ondan sonra da ordaki insanlarla iletişime geçmeyi planlıyorum.

@aklimiseveyim 'ilerideki yaşamını amerika'da planlamıyorsan ve akademik bir kariyer düşünmüyorsan doktora illa olması gereken bir şey değil bence.' demişim, yerleşmeyeceksen gitme değil. tabii amerika'da resmi dil de ingilizce olduğu için doktora-iş sıçramaları daha kolay oluyordur, avrupa'da pek öyle değil. bir de tabii ben moleküler biyolog olduğum için iş olanağı daha kısıtlı.

ama mesela ben ileride hoca ya da bi firmada yönetici olsam, önce doktoraya başlayıp sonra bırakan birine biraz daha şüpheyle bakardım 'ne istediğini bilmiyor mu acaba' diye.ama tabii konu duyuruda yardımcı olmak, yoksa benim ne hakkında ne düşündüğüm değil.

kolay gelsin :)

3. sınıfta 2 makale bayağı iyi ortalaman da güzel amerikadan direk doktora kabulü alabilirsin doktorada genelde okul ücreti ve aylık burs verilir eğer burs senin için önemliyse boşuna şansını masterla zorlama. Makaleler hangi journallarda yayınlanacak falan. Eğer iyi journallarda ise ve sen ilk yazarsan şansın çok fazla stanfordu falan bile zorlarsın amerikada makale yazan öğrenciye değer verirler hele 3. sınıftaysa ama sen yinede submit ettik diye belirtirsin kiminle yazdıysanda ondan referans mektubu gibi birşey alırsan daha güzel olur X şu konuda şunu yaptı submit ettik gibi.

Ayrıca italyadaki okul da bazı alanlarda çok iyi orası kötü bir okul değil oradaki labın çalıştığı alanda iyi olup olmadığını anlamak için yayınladıkları makalelere bak eğer 1. sınıf yerlerdeyse çok iyidirler. Makale yazdık dedin ama nasıl bir şey tam bilemiyorum çünkü etrafta para için kurulmuş birsürü yer var parayı verip makaleyi yayınlıyorsun.

www3.ntu.edu.sg

buradaki journallardan premium leading reputable cinslerden birindeyse bence yüksekten uçmaya başla derim hatta bir tane daha yaz ki işin garanti olsun toefl ile falan hiç uğraşma onlar formalite 3.5+ gpa den sonra tek belirleyici etken araştırma becerisi ki bunun en temel kanıtı da makalelerindir hele 1. yazarsan çok çok güzel.

@meriadoc dogru diyorsun, doktorayi yarim birakmak turkiye'de kotu algilaniyor, ama burada degil. Buyuk bi sirketin ise alimlardan sorumlu elemani soylesiye gelmisti, doktora yapmakta olan insanlari akademik kulturleri ve bi alana yogunlsabilme yetenekleri sayesinde daha cok tercih ettiklerini soylemisti. Ama tabi, ben de birinci el tecrube ile konusmuyorum, dogru olmayabilir dediklerim de iste sadec soruyu soran arkadasa farkli bakis acisi sunmak istedim. Aklimikseveyim abd'den bildirdi:)

Makalelerinin abd'de en bi super okullarin kapisini acacagina katiliyorum. Bi de muhendislikte odtu dostu okullar var burda, gatech gibi, muhendislik fakultesi odtulu dolu.en azindan b plani olarak dusunebilirsin.

Teşekkür ederim,
Makalelerimiz henüz yayınlanmadı ancak birlikte çalıştığımız hoca avurpadaki birkaç prestijli üniversiteye konferanslarda yayınlanmak üzere yolladı. Kabul alacağını düşünüyoruz. Hatta kabul aldıktan sonra gidip sunum da yapacağız gibi.Makale sayısı arttırma olarak ta seneyeki stajımı da yine research tabanlı yapıp üzerine kendim koyup seneye de en az bit makale daha yayınlamış olmak istiyorum.
Labaratuvarın paperlarının yayınlandığı yerlere bakmak çok iyi fikir bunun için teşekkür ederim. Aslında seneye bu başvuraları yaparken Amerikaya'da kesin başvuru yapacağım ama büyük ihtimal dediğim gibi avrupa istiyorum.Avrupa'da da direk doktoraya kabul alma işine nasıl bakarlar tam olarak bilmiyorum.Ama master yerine direk doktora yapabilmek benim açımdan da güzel olabilir.

Evet tahmin ettiğim gibi birkaç yanlış anlaşılma olmuş öncelikle journal sözlü olarak sunulmaz dergide derler buna hakemlere gider incelerler falan bayağı bir uzun sürer yayınlanması. Türkiyede sanırım journal a makale deniyor konferansa ise bildiri deniyor, bildiri conference die geçiyor orada sözlü sunum falan yapılıyor. Konferanslar genelde üniversite bağlantılı olsada belli bir adları olur 12 th ieee/acm conference on xxx gibi bence sen bu konularda çalıştığın hocadan biraz bilgi sızdır ki durumunu daha doğru belirle.

Birde benim önerim konferanslar yeteri kadar var odtuden bol yayınlı bir prof bul mesela asuman doganc tı sanırım (vldb en iyi journallardan, kdd en iyi konferanslardan falan bir sürü yayını var) bu bayan oldukça iyi ama konusu sana uyarmı bilmiyorum bu kalibrede bir hoca bulup hemen ikinci dönem bir journal için kolları sıva yazında iyi çalışırsan ocak gibi falan journalı submit edersin zaten o tipte bir hocanın yolladığı journal kolay kolay reddolmaz çünkü hocalar az çok bilir ne olacağını. Ondan sonra o hocanın referansıyla stanford gibi kaliteli okullardan burslu ms veya phd yapman oldukça mümkün.

Birde türkiyede sağlam ve sağlam olmayan iki hoca cinsi var her yurtdışında doktora yapan kişi iyi değildir veya referansı yeterli değildir hele yardımcı doçentler daha çok yenidirler o yüzden yar doç referansı ve yeni doçent olmuş hoca referansı supervisorun olmadıkça almamaya bak. cream de la cream hoca genelde ieee fellow falandır kaliteli journallarda editörler kurulundadır bunu refree yane hakemle karıştırma editorler kurulunda olmak demek o kişinin yazacağı referans çok geçerli olacak demektir bu tip kişiler genelde kolayca referans vermez onlardan research dersi falan alman lazım hatta 2. dönem erkenden başla derim yazacak birşeylerin olur. Birde bu hocaları sınıflandıran en güzel ölçüt h-index tir. 20 civarı hindexi olan hoca türkiyede comp sci de cidden çok çok az. bazılarınınki 40 a falan çıkarki bunlar cidden züper ötesi adamlardır turkiyede cs de hindexi 40 olan hoca varmı bilmiyorum.

ne oldu dostum sonuç yazmak ister misin :)

düzenli seks yapmanız şart.

yardımcı olabilirim konuyla alakalı olarak.

ogun atlama, ozellikle kahvaltiyi kesinlikle aksatma, gece yatmadan maksimum 3 saat once meyve vs. tuket, seker, tuz ve yagdan elinden geldigince uzak dur zaten duzenli spor da yapiyorsun dedigine gore bu dediklerimi de yaparsan kilo vermemen icin hicbir sebep yok -ki bana da sorarsan kilon fazla degil.

(bkz: anoreksiya nevroza) aman diyim... Takma kafana, kilolu görünmüyorsan mesele yok.

kilon kesinlikle fazla
olması gereken 49.9 u aşmamalısın 1.66 boy için tehlike üst limitin de 51 diyorum

bu arada rburak ın dediklerini yaparak haftada 1-2 kilo daha alabilirsin. spor + düzenli öğün demek kilo almanın formülüdür. çünkü metabolizmanız takır takır işleyip yedikleriniz yarayacak bu kez.

kilo vermek için minimum yemek tüketip sporla aşırı terleyin garanti çözüm olarak.

boy-kilo oranımız çok benziyor. ben de o kaddar korkuyordum ki kilodan, karşımda gayet normal bi şekilde yemek yiyen hafif şişman insanlar beni ürpertiyordu. hatta böyle sarılırken falan dokunmam gerekirse, elimle az önce yediği köfteleri belinde hissedicem diye korkuyordum. öyle saçma bi durum işte. hayatında çok yoğun bi döneme gir, doktora tezi falan, kafandan çıkar gider bu hisler, yani bana öyle oldu.

sözlükte
taş devri diyeti
entrysini incele ve ona göre beslen.

psikolojik bir destek de alabilirsin hem bu takıntıdan kurtulursun hemde bazı antidepresanlar 5-10 kiloya kadar zayıflatıyor.

ben de 24 yasındayım, yaklasık 4-5 yıldır dediğin moddaydım, hala herşeyin zaman geçirmek ve kendimizi kandırmak için bir oyun oldugunu dusunmekle beraber gelen bir maile-aslında resmi de olmasına ragmen- saf saf bakıp gulebiliyorum 2 saattir.
bence bu birşeyleri anlamsız bulma hikayesi IQ ile yakından ilintili, zeki insan depresif olur kardeşim ama illa ki senin de IQnu aşan mutluluk sebepleri cıkacaktır:)

mutluluk artık lüks. huzurla yetinmek gerek.

ekleme: 24 lerin haline bak yaw. nasıl bir nesle çattık böyle arkadaş?

entrylerinden pek haz etmesem de radioheadbanger'ın bu konuyla ilgili uzun bir entrysi vardı. hatırlayan mutlaka yazacaktır o durumu, adam haklıydı orda sanki.

bir 24 de beni ekleyin. ruhum 70 yaşına gelmiş gibi hissediyorum. bir de bu ara depresyona mı ne girdim kolumu kaldırasım yok, tüm sorumluluklar birikti göte kaçacak bu hafta içinde. neyse çözümünü bulursanız bana da haber edin.

oeh bi 24 de burada var ve aynen dünya yıkılsa umrumda değil gibi.

(!)

bi 24 de burada var anasını satayım.
artık iyice mutluluğun cahillikle paralel olduğuna kanaat getirmeye başladım.

k0b.tumblr.com
böyle de bi şey buldum, bakıyorum arada. 24'ler beğenir heralde.


"huzur önemli"ye aynen katılıyorum, huzurlu muyum bilmiyorum... (mantıken huzurlu olmam lazım, galiba!? ) (huzur buysa sokayım huzura)

bu "gecikmiş ergenlik daralması" fikri de akıl kurcalıyor; ama yok, öyle değil hacı. ergelik dönemini de gayet berbat bir şekilde geçirdim (onu çok sevdiğim halde hala babama sarılamam) ve ergenlikteyken edindiğim büyük-küçük her başarıda sevindiğimi, heyecandan delirip odamda gizli gizli havalara zıpladığım anları bilirim.

kısaca; ergenlikte aklımda yer ederdi bu olumlu durumlar, şimdi ise daha iyi durumda olmama rağmen sanki başıma gelen olumlu şeyler yılllar önce olmuş-çoktan geçmiş gibi oluyor. ekranın arkasından izler gibi.

yanılmıyorsam ergenlik dönemindeki daralmalar çok büyük oranda egoyla ilgili, şimdi ise diğer insanların hayvanlığıyla.( yok hacı yanlış anlamayın ben de hayvanın tekiyim, beni de şeytan dürtüp duruyor; ama millete insan gibi -yalan da olsa- ve sayılı davranıyorum -maalesef-. e böyle olunca "aa etraf horozbu çocuğu dolu lan" diye rahatça görebiliyor insan) (inşallah bana öyle geliyordur, yanılıyorumdur)

iş-eş-arkadaş üçgeninden hiç biri beni de heyecanlandırmıyor. vay arkadaş, 18imde bir an önce evden çıkmak istiyordum, şimdi beni en mutlu edecek şey annemin babamın yanına gidip tekrar evin çocuğu olmakmış gibi geliyor. hayat bizi erken yoruyor, "şu da bitsin, sonrası rahat" diye diye kandırdık kendimizi, ama bitmiyor, ve bitmeyen bir şeye göre de çok hızlı akıp gidiyor. anne-baba diye ağlarken -burası çok korkunç bak- anne-baba olacak yaşın geliyor.

ne biliyim, git spor yap dicem ama alışkanlığın yoksa üç gün sonra bırakır, iyice depresyona girersin. kendimden biliyorum. ben böyle çok bunaldıkça müziği açıp hoplaya zıplaya dans ediyorum, belki sende de işe yarar. uzun vadede de başka şehirler, ülkeler görmek kadar ölü toprağını atan bişey yoktur. ilk tatilde kaç bi yerlere.

bi de tabi bütün bunların ötesinde bir çözüm var ki: (bkz: montla sıç)

bir 24'de burada

sıkıldım artık ben de... 18 yaşımdan beridir çalışıyorum yaz boşluk 2 hafta 3 hafta demeden dur durak çalıştım. üniversitemi bitirdim ve düzenli bir çalışma hayatına başladım.. sıkıldım işte.. belki başka problemlerim var, herkesi farklı farklı problemleri olduğu gibi...
arkadaşın birisi demiş nasıl 24sünüz siz ben sizin zamanınızda diye... evet ben de öyleyim aşık oluyorum geziyorum eğleniyorum arkadaşlarımla vakit geçiriyorum ama bunların hiçbiri bu söylediğim konuya ilaç değil...

yaş 24,
dişi cins,
hem proleter hem öğrenci
sabah kalktığımda dişlerimi fırçalarım
"bir tost"

arkadaşım psikoloğa gitsenize, neyi dert ettiğinizi kendi başınıza bulup çözemiyorsunuz işte? normal falan değil bu.

@leylak sarabi, çok özür dilerim; ama... (aslında meclisten dışarı yazmaya çalışacağım, üstüne alınma)

normal olmayan direkt "arkadaşım psikoloğa gitsenize, neyi dert ettiğinizi kendi başınıza bulup çözemiyorsunuz işte? normal falan değil bu." diyebilmek maalesef. hak vermeyebilirsin tabii olarak, hak vermek istersen üzerine biraz düşünmek gerekir kanaatimce.

...ve neyin dert edildiği de açık değil mi sence, bunun da bir çözümü yok. bu bir sorunsa (ki bence net olarak öyle) sorunu çözebilecek olan sensin. çözer misin? (tahmin edersin ki çözebilmek için sorunun ne olduğunu bilmek gerekir)

not: akla gelebileceği üzere ne derdi ne tasası olan, ne de bir düşünce üretebilme yetisine sahip olan, ego tatmini olarak "bunalımdayım" vs. modunda yazan yok mudur buraya...e vardır tabii büyük ihtimalle. (belki de yoktur, bilemeyiz)

bende de var. hatta sıkıntıdan evlenmeyi bile düşünmüştüm birkaç ay önce heyecan olsun diye. artık hiç düşünmüyorum üstünde kabullendim durumu şikayetçi de değilim . öhöm öhöm bi de zekayla ilgili olduğuna ben de inanıyorum bi de algıların daha açık olmasıyla falan.

"ben de, ben de" diyenlerin hepsinin uzun süredir kız/erkek arkadaşının olmadığını düşüünüyorum. edinin, o boşluğunuzu doldurur!

@terp,

ben evliyim :) buradaki "24"lerden biriyle tanıştım onun da bir sıkıntısı yoktu bu konuyla ilgili. yanılmıyorsam diğerleri de böyledir.

hacı buradaki kafası çalışan bu adamların kız arkadaş sorunu yaşaması garip olurdu zaten be, yapma.

@merdümgiriz..

mühendislik fakültelerine hiç uğramadınız galiba :)

ohoo ne çok dertli varmış.

birkaç şey açıklayayım. yaşlılıktan kastım "ben bu işleri aştım" gibi bilgelik taslamak değil. merak etmek keşfetmeye çalışmak gibi yaşlılarda olmayan gençliğe özgü bi heyecanın eksikliginden bahsediyorum, heyecandan gebermekten değil. detaylı bilgi sahibi olduğum şeyler var evet ama pek çok konuda da kendimi yetersiz buluyorum açıkçası. bunun dışında biraz dağınık ve erteleyen bir insanım ama arkadaşlarımla her hafta buluşup ya bişeyler içiyorum ya sergi geziyorum falan güzel bunlar ama eve geldiğimde mutsuzum. kız arkadaşım olsun isteseydim bulurdum ama hoşlandığım insanla bile karşılaşmıyorum (çekici bulmak ayrı konu). kısa süreli ilişkiler de de duygu olmadığı için sıkılıyorum karşımdaki ınsandan, sıkıyorum da doğal olarak.

dine inanmıyorum agnostiğim ve bu da inanan bir insanda var olan optimizmin bende olmamasına sebep oluyo doğal olarak. "kendim süperim insanlar bok" diye bi düşüncem de yok bence hepimiz bokuz. insan olmakla barışık değilim sanırım.

hani lisedeyken üniversiteye dair, üniversitede hayata atılmaya dair heyecanlar olur ya, o yok bi de bende. geleceğimi çok da merak etmiyorum. çalışmak evlenmek çocuk fln heyecanlandırmıyo beni veya ne biliyim evim arabam olsun. bi sik olmuyo bunlar gelince bence. çocukken var olan hayatın büyüsü kayboldu sanki. koca bir dünya var ve ben gidip onu deneyimlemeliyim derdim çocukken. şimdi o dünya nispeten küçük olsa da hayli büyük hala ama ben merak duymuyorum sanki. öff ne biliyim böyle işte...

@merdümgiriz: amacım küçümsemek, erkek/kız bulamıyorsunuz demek değildi. insanın ilişkisi olunca daha farklı bakıyor hayata, her şeyi geçse sevdiceğinden güç alıyor, falan filan...

bu arada "kafası çalışan bu adamların kız arkadaş sorunu yaşaması garip olurdu" demişsiniz, tam tersi olduğuna inanıyorum.

:)
yapma hoca be...kafası çalışan adamın açılamama, beğenilmeme vs. sorunu olmaz biliyorsun. "beğenilir miyim", "reddedilir miyim" gibi sorunu zaten olmaz. ( "kafası çalışan kişi istediği kızı elde eder" gibi bir saçmalığa gitmesin de konu :)

...ama "beğenir miyim derdi olur" dersen o ayrı; ki bu dert sayılmaz. abazalık dert olur böyle bir durumda, normal bir insanın da abazalık gibi bir derdi olmaz zaten.

(ulan nefret ettirdim kendimden...çokbilmiş gibi konuşa konuşa)

@sttc,
:) mühendislik fakültelerinde kafası çalışan adam mı var acaba, yıllardır ben mi denk gelmiyorum bunlara?

kafası çalışan adam derken zeki adam demek istiyorsun sandım. beğenilir miyim derdi olmayan adam kendine güveni olan komplekssiz adamdır. bunlar histir, zeki diye bir insan direkt kendine güvenen ve komplekssiz bir insandır diyemeyiz. hatta yineliyorum, zeki adam her şeyin farkındadır, bol hesap yapari ince düşünür, tartar; sonuçta karşı cinsle büyük ölçüde hüsran yaşar. tarihte göz önünde bulunan birçok dehanın ortak sorunudur...

@terp,
evet; kafası çalışan adam derken zeki adam demek istedim.

dediklerine katılıyorum tabii ki; ama "sonuçta karşı cinsle büyük ölçüde hüsran yaşar" kısmı garip değil mi? senin tarifin daha çok "sayısalcı" diye tabir ettiğimiz; kafası sözele, sanata, his konusuna, hayata... pek basmayan kişilere uyuyor. millet (işin içinde rakamlar-formüller vs. olduğundan) bu (sadece)sayısalcıları zeka sahibi sanmakta sen de farkındasın, (sadece)sözelciler gibi düz adam oldukları açıktır halbuki.

"kafası çalışan" sözümü başkalarına ya da kendimize yormadan direkt olduğu gibi basitçe "kafası çalışan" olarak algılamak daha kolay olabilir kanaatimce.

tabi ki derim. ama durumu kollayarak yaklaşmak lazım, belki dalmaya çalışmıyordur da bir şey bakıp kaçacaktır. evet klasik laf bu ama. yine de önce "pardon, sıra var, farkında mısınız?" gibi bir girizgah yapıp tepkiye göre ses yükseltmek lazım. o kim oluyor da geçiyor canım önüme?!

Yerine bağlı. Karman çorman bir hal almış otobüs durağıysa ayı gibi itmezse boşveririm, ama ekmek, tüp kuyruğu olsun, alışveriş olsun geçerse höst derim kibarca. Çok kıl bir tipi yoksa "kaynak yok eki eki", kılsa "kaynak yok gardaş" derim.

ben genelde arıza yapıyorum...izin istemeden geçerse.izin isterse seve seve sıra veririm.

önüme geçen birinin gerçekten ihtiyacı olduğunu (acele etmesi gerek, ayakta duramıyor durumda ise vs.) görmezden gelirim.ama aksi durumda arıza çıkarırım.çıkardım.çıkaracağım.

izin istesin ciğerimi yesin.

dalgınlıktan sıra olduğunu bile fark etmemiş olabilir, kibarca uyarırım.

Uyanıklıktan yaptığı belliyse epey bir uğraşırım kendisiyle, yazık ona.

geçenlerde böyle bir şey başıma geldi. öğle arasında bankanın açılmasını bekliyordum. çok afedersiniz yavşağın biri geldi bankanın açılmasına yakın önüme geçti. ''napıyosun kardeşim sende iyi biliyosun ki ben senden önce burdaydım'' dedim. herif pişkin pişkin güldü. hiç cevap vermedi. bende sabır çekip beklemeye devam ettim ama acayip sinirlendim. neyse banka açıldı millet içeri hücüm etti. bu yavşak gişe numarası için makineye hamlesini yaptı, düğmeye bastı, numara çıkar çıkmaz kağıdı ben aldım. ama normalde asla böyle bişey yapmam. sırf bişey desinde dalıyım diye yaptım ama hiç bişey demedi. keşke deseydi.

uyarırım, tepkisine göre de gelişir ama hatırlatmakta fayda var değil mi?

sıranın bende olduğunu açıklayıp, cevap beklemeden önüne geçerim.

Geçenlerde yurtdışında piyangoda adam büyük ikramiyeyi önüne geçen kadına yer verdiği için kazandı, kadın oraya geçmeyip adamın arkasında sıraya girseydi, parayı kadın kazanacaktı :)

mal mal bakarım... (yazmasam içimde kalacaktı)

sandvicin icine fln koy ama disleri kırma dikkat.

ben konserve ton balığı, mısır ve zeytin üçlüsünü bi de göbek marulla pek severim

benim çilekeş anam, pratik bir şekilde zeytin ezmesine çevirebiliyordu. zannedersem ismi kevgir olan delikli genişçe bir kap ile zeytinlerin içi ile kabuk ve çekirdeği ayıklıyordu. ondan sonra da kafasına göre zeytin yağı gerekiyosa tuz vs katıyordu. marketten alınandan çok daha lezzetli oluyordu bu ezme.

ben siyah zeytini abur cubur niyetine tek yiyorum çikolata gibi rengi tutuyor.

eğer diş çürüğü gibi sorunlar yoksa, fırçalamaya ek olarak bakterilere karşı diş ipi ve ağız suyu kullanabilirsiniz, kesinlikle yararını göreceksiniz. ayrıca aç kalmamaya da dikkat edin derim.

@ferishtah teşekkürler ama ben daha günlük bi şey sormuştum. yani mesela yumurta kır, sarısını birayla karıştır, içine yoğurt koy ye demenizi falan bekliyorum. sihirli formülleri olan yok mu?

dişlerini ve dilini düzenli olarak fırçalarsan, başka bir rahatsızlığın yoksa ağız kokusu olmaz diye düşünüyorum.

uzun süre aç kalmaktan dolayı mideden gelen kokuyu bir şeyler yiyerek çözebilirsin. hasta olduğundan bademciklerden, ciğerlerden gelen koku için doktora görünmen lazım.

tam istediğin gibi bi yöntem biliyorum. koku çürükten kaynaklanmıyorsa, yüzde yüz etkili. gaviscon'un şurupları. bi de tableti var, geç onu, şurubu olacak. reçetesiz satılan bi mide ilacı. mide yanması için falan içiliyor. olayı, yemek borusuna doğru tırmanan mide sıvısı, boğazdaki birikintiler falan ne varsa lavabo sökücü gibi yok etmek. bi doz aldıktan sonra bile taa midenden ağzına kadar mis gibi mentol kokuyorsun.

@aklimiseveyim peki bu şurup karın ağrısı yapar mı? yani öyle bi rahatlatma yapıyosa sakın yanaşmiyim de :) tuvaletlik etmesin yani :)

yok yok, boşaltımla alakası yok bu ilacın. midenin asitini azaltıyor, bi de dediğim gibi yemek borusuna tırmanan mide sıvısını yok ediyor. mideden gelen kokunun da genelde kaynağı bu sıvı zaten.

istersen bi doktora, eczacıya falan sor yine de almadan. ben yemek yemeye fırsatım olmayınca açlık kokumu gidersin diye kullanıyorum, bir de soğan yedikten sonra.

tamam o zaman teşekkürler, ondan alayım bari sabah. :)

fisherman's friend

(bkz: freshies)

en az 1 gününü tarlabaşına ayır

tarihi yarımadaya ciddi vakit ayırmak lazım. hem tarihi eserlerin gezilmesi hem de mesela kapalıçarşı'da bir tur atmak, medrese'de nargile içmek, hava müsaitse gülhane'de bakır demlikte çay içmek, galatada köprü altında bir sigara yakıp bir kadeh rakı içmek gerek misal.

kadıköy'den modaya yürüyüp ara sokaklarda gezinmek, beyaz fırından alınan nevaleyi moda'da tüketmek gerek keza. kadıköy'e gelmişken çiya'da yemek yemeden de olmaz tabii.

istiklal'in heykel ile galatasaray arasındaki ucuz rock-metal barlarında insanları izleyerek bira içmek, ilerleyen saatlerde galatasaray'dan tünel tarafına geçip asmalı civarında geceye devam etmek gerekebilir. dönüşte kızılkayalara ya da bambiye uğramak da adettendir esasen.

illa ki vapura binmek lazım, vapurda bir simiti martılarla paylaşmak sonra manzaraya bakıp iç geçirmek de esastır.kanlıcaya gidip yoğurt yenebilir, bir sabah bebek de gezilebilir, sarıyer'de bir balık restoranına gidilebilir.

istanbul modern'e gidip gezinip, kafesinde dünyanın parası verip bir yemek yenebilir :)

sevgili zahmet,bu kadar anlattın,dediklerini yapmaya çalışacagım.peki yarın boş vaktin var mı ki :D ciddiyim hatta.ciddiyiiiiiiiim:))

adalar! büyük ada!
bağdat caddesi!
istiklal caddesi!
çengelköy!
kanlıca!
sarıyer!
cevahir avm!
moda! fenerbahçe!

ümraniyeye bekleriz

bagdat caddesi ve cevahir avm'yi sil bence. rumelihisarında kahvaltı..

ortaköyde kumpir.

öncelikle nereden geliyrosun....trenle geliyrosan şayet ve anadolu yakasında kalcaksan çok fazla vvalizin yoksa kadıköyden başlayacaksın tabiiki. genelde her saati huzur verir kadıköy ün.

orada moda-bahariye rıhtım, ara sokakları gez.

beşiktaşa geç vapurla,
beşiktaştan taksime yürü. taksimden galataya kadar yürüdinlene dinlene geze geze tabi...genelde yürüyerek yada nostalji twamvayına binersen daha iyi..

eminönüsü mısır çarşısı ve sultanahmet e çık in:)
galatada rakı iç.
ortaköye git.
bağdat caddesine git.
bi alısveriş merkezine gidebilirsin en büyük olanlardan.
cihangir merdivenlerinde bira iç bu soğukta.
üsküdarda kızkulesnin karsında çay iç.

ilk istanbula gelenler için güzel:)

dolmabahçe sarayı'nı çok beğenmiştim gittiğimde.

dolmabahçenin gezilmesi uzun sürüyor, saray kısmı ayrı harem kısmı ayrı geziliyor. bu nedenle en geç 3te biletlerinizi almı olmanız lazım.

dolmabahçe ye grup grup alıyorlar bir de. 30-35 kişi toplaşması lazım kapıda. artık şansına ne kadar sürerse. ha beklemeye değer mi değer. ama beklerken gdip camlı köşkü gezersin bi 15 dakka kurtatırsın ordan.

modern sanatta kadavralarla yapılan ilginç bi sergi var. ilgini çeker belki.

ali muhiddin hacı bekir

valla www.eksiduyuru.com şunu açtım sonra tnt kargoyla konuştum ancak kampanya sona ermiş :(

aslinda ben yurt disindayim, kitap gonderemem de, belki para gonderirim diye sey etmistim.

direk şamil şener e ulaşmayı deneyebilirsin.

www.milliyet.com.tr

"wall-e" tabii ki.

vol-i her türlü. sıralayacak olursak şöyle olabilir.
1. vol-i
2.ratatuuuy
3.inanılmaz aile

wall-e yi aşık olduğum bir kızla birlikte izlemiştim ilk çıktığı zaman. bana hep onu hatırlatır diğer filmlerden çok daha güzel :)

Bence;

Voli: 9/10
Ratatatuy: 6/10
İnkredıbıl Femıli: 5/10
Toy Sıtori 3: 9/10
Up: 9/10
Köfte Yağmuru: 6/10
Dragonunu nasıl eğitirsin : 7/10

kayıp balık nemo 10/10

izlemediysen bi de up var.

kırmızı başlıklı kız: xxx mi ne vardı aslında baya iyi bi filmdi.

inanilmaz aile

ilk ikisi pixar'ın, aralarında seçim yapmanıza gerek yok. Adamların yaptığı her şey gönül rahatlığı ile izlenebilir.

3'ü de güzel, verdiğiniz sırayla izlemek uygundur bence :)

abur cubur seven biri olarak ORMAN ÇETESİ'ne bayılmıştım.. tavsiye ederim...

eh işte...ama kot dışında birşeyle giyilmez..daha az parlasaymış iyiymiş.hmm 10 üzerinden 6 olsun.

bence gayet sekiz.

spor giyinen biriysen her türlü giyersin, kışın bot niyetine bunun deri olmayanını ben giyiyorum. 10 üzerindenn 7

Siyah olsaydı 10 verirdim belki bu renk tam gitmemiş modele fakat fiyatına göre bence gayet güzel.Benden de 7 olsun.

rengi, tipi çok kötü 4.

--5 cevap oylama ortalaması 6,4--

8 veririm bende

"air jordan 1" derim bunun yerine... bu derece taklit olduğundan 10 üzerinden 1.

bi 8 de benden. gayet rahat gorunuyor ve kotla pek hos durur bence.

iğrenç

net 8. sevdim.

çok kötü

son derece itici

12.5 falan
şaka la şaka 6

9 kanka

6

gayet gzl ayakkabi ben begendim. 7.4 veriorm

spor giyim tarzına göre uyumlu bir ayakkabi bence 8 dir.

rahata benziyor renkten kaybediyor ama giyilir abes durmaz

6 verdim.
marka yazmıyor olsa 8-9 verirdim.

evet durması gerekiyor. ben 22 yaşındayken durmuş vaziyetteydi.

e hacı bilgisayar televizyon falan varken bu durur mu la ?

bende durmuştu 3 numarada.

durmadan çizdirirsen sonra tekrar yükselir. çizdirmenin manası olmaz. bir süre sonra oturur göz durur ilerlemesi

peki durup durmadigini teknik olarak anlayabilir miyiz ? yoksa kendimiz mi farkedicez ?? simdi ben muayene ettirsem gözlerimi doktor bana durup durmadigini söyler mi?

arkadaşımın bubası göz doktoru hem de profosör halen gözlük kullanıyor. vardır bi bildiği diye düşünüyorum. belirteyim dedim:)

bana doktor muayeneden sonra durmuş olduğunu söylemişti ama ben daha önceden bunun farkında olduğumdan doktorun doğruluk yüzdesini düşünmeden ameliyat oldum ve 5 senedir herhangi bir problem yaşamadım. yani doktor bir şey söyleyecektir mutlaka ama sizin de ilerlemediğinden emin olmanız daha sağlıklı olur gibi geliyor bana.

uc senelik muayenede ust uste ayni numara cikarsa mesela, durmus demektir. yani acele etme, gozune sadece bir kere lazer uygulanabilir. lazerden sonra numara artarsa omur boyu gozluklusun demektir. bir sure lens kullanmayo dene gozlukten cok bunaldiysan.

sonucta vucudunun en yerine konulamayacak ve en degerli organlarindan birinde kalici degisiklik yapacaksin. korneanin o buharlasan yeri bir daha geri gelmeyecek. gaza gelip yaptirma, iyice dusun tasin. istanbul'un buyuk goz hastanelerinden birinin bas hekimi aile dostumuz, adam bana "gozlugunun derecesi cok yuksek degilse lens ile idare et, ben sadece 7-10 derece miyoplara tavsiye ediyorum" demisti.

25 yıldır gözlük kullanıyorum,6 ayda bir ya da yılda bir numaran değişiyorsa daha durmamıştır.En geç 25 te durur merak etme.Benim ki 7 yıl önce durmuştu şimdi düşüşe geçti.
Dünya Göz Hastanesi'ne doktora gittim,doktorun gözlüğü vardı."Doktor,gözümü çizin" dedim.Adamlar bilmem kaç milyar para kazanacak."Boşver çizdirme,gözlük kullanmaya devam et" dedi.

çok elektrik harcadığı ve yünlüleri çektiğini(küçültmek) duymuştum.

ben de almayı düşünüyorum. gençen gün ben de sormuştum hatta.
marka konusunda servis hizmeti iyi olanı tercih edeceğim sanırım. bir sıkıntı çıkınca servis olayı kabus gibi oluyor beyaz eşyada. fazla elektrik ve çamaşırları yıpratması olumsuz özellikleri sanırım. ama bir hafta çamaşırlıkta kurumayı bekleyeceklerine salonun orta yerinde birazcık fazla elektrik parası öderim diye düşünüyorum ben.

çamaşırları elbet biraz hırpalıyor ama mükemmel bir şey bence, hele ki nemli bir şehirde yaşıyorsanız çamaşırların çat diye kuruması...
yünlüler için pek kullanmasanız daha iyi. gerçi çamaşır makinesinde bile yıkamamak lazım zaten yünlüleri.

Uzun zamandır düşünüyordum fakat hangi marka, hangi model olmalı bir türlü karar veremedim. Forumlardan okuduğum kadarıyla bosch en çok tercih edilen markaymış kurutma makinelerinde fakat ordada birisi t-shirt'ünün çektiğini yazmış. Onları bile kurutamayacaksak ne anlamı kaldı kurutma makinesinin :s