insanlar konuştukları hocaları nereden bulacak? google aramasıyla mı? bu uygulama sanırım hoca puanı vs. de gösteriyor(dur). hazır hocaların ulaşılabileceği bir platform kurmuş. bazen en basit gelen fikirler çığır açıcı olabiliyor.

muhabbette hocanın soyadını vs öğrenirsin. herkesin sosyal medyası var. bir şekilde instagrama bile ulaşılır muhabbet ediyorsun sonuçta. sonra da dm'den haber edilir ve skype üzerinden konuşulur.

Ortada güvenilirliği görece sağlam olan bi platform olunca iki tarafta kendini daha güvende hissediyor olabilir

öncelikle tr için paypal yok. paypal dünyada ödeme alma konusunda tekel gibi bir şeyken hiçbir hocayı hocam bitcoin olarak yollıyım şöyle yapıyım böyle yapıyım la ne kadar ikna edebilirsin.
sonra bu sistemi kuran adam bunu düşünüyor ve denetliyor. bir şekilde tespit ederse hoca sistemden kovuluyor. bu uygulama sen gerçekten öğrenci olsan ve daha ucuz yollu halletmeye çalan biri olsan da hocanın sana güvenmemesi için yeterli.
böyle bir şey yaptığında illaki onur yoksunu bir öğrenci çıkacak ve seni ihbar edecektir. niye böyle bir risk alasın ki hoca olarak.

Görüşmeler kaydediliyor. Muhtemelen sen öyle bir muhabbete girdiğinde üyeliğin iptal olur.

çünkü dünya çinli türk ve hintli çakallara kalmadı.

rinse kit al ve duzenli tuzlu su yap, c vit ve cinko al her gun, su buharı iyi gelebilir, bol sıcak seyler icin. eczacıya da sorabilirsiniz

İlaçlarınızı tabii ki alın ama bir akrata girip çörek otu yağı alın damlalıkla beraber. Başınızı arkaya doğru olabildiğince sarkıtıp burun içine 3-4 damla damlatın , bir kaç gün tekrar edin büyük ihtimalle uzunca bir süre sinüzit ağrısı çekmeyeceksiniz. Zira ben senelerdir çekmiyorum.

Sinüs rinse kit.
+
Burunda çok dolgunluk ya da akıntı var ise cold/flu yazan grip ilaçlarından herhangi biri.

Bu arada ritim bozukluğunuz, hipertansiyon hastalığınız vs varsa kullanmayın grip ilacı.

evli. can sungur karısı da kendi çapında tarihçi. nasıl bilgi bulamadın anlamadım youtube kanalına göz at adını ekşiye yaz vb. her yer bilgi kaynıyor.

yaşı 30+.

yok yaşı konusunda bilgi bulamadım. can sungur 86 doğumlu. kadını 40 sanıyordum.

I am waiting for him/her to come

Edit: Iki tür zamir ekledim.

i am waiting for his coming de desek olur mu? olursa yazdığın cümle ile bir farkı yok değil mi?

@black mamba Bir kere "his" hiçbir türlü kullanamazsın ve istersen "I am waiting for him coming" de, yine de olmaz. Yanlış. Daha doğrusu "Eğreti". Yoksa söyleyebilirsin tabii ki de.

bir grammar kitabında gerund ve infinitive konusunda preposition'la kullanılan fillerden sonra ve dolayısıyla preposition'lardan sonra gerund gelir diyordu.

şöyle bir örnek var.

"my mother resented his lying to her"

benzer bir mantıkla benim kurduğum neden olmuyor? o kafamı karıştırdı. nesi eğreti? günlük hayatta kullanılmaması değil de grammar olarak hatalı mı?

bence bahsettiginiz durum her iki taraf icin de fazlasiyla travmatik bir durum. evlilige kadar opusmediginiz bir insanla ilk gece birlikte olmaya zorlanmak bence cok travmatik bir durum. evlilik oncesi cinsel iliski yasayanlar, taciz ve tecavuz durumlari haric, hele hele de ilk birlikteliklerinde her seyi tamamen ayni gunde yasamiyorlar ki, o kisiyle kurdugunuz duygusal ve cinsel yakinlik, farkli asamalar kisilerin birlikte rahat hissetmelerini, bu bahsettiginiz utanma duygusunun ortadan kalkmasini ya da yumusamasini sagliyor. ancak tum bu adimlari, ne kadar severseniz sevin, tek bir gecede yasamanin ben herhangi bir insanin psikolojisini cok zorlayacagini dusunuyorum.

öyle gözünüzde büyütüp pek randıman almayı beklemeyin derim. ilk sefer her zaman kötüdür.

songforsomeone +1

Bir süreçten geçiyor bu genelde. Süreç bazılarında daha hızlı bazılarında daha yavaş oluyor ama yine de süreç var.

Bir de yiyişmek nedir yahu?

ian mcewan'in on chesil beach romani tam da bunu anlatiyor. neticede yapamiyorlar bu kadar gerilmisken. gerilmeyin akışına birakin.

Kafasını yiyişmekle meşgul etmeyen birisi için çok zor olmasa gerek.

öncelikle arada bir that bağlacı kullanırsan daha doğru olur.

sonralıkla to see ya da for seeing arasında bir tercih yapmalısın.

He was disappointed as she wasn't at the party olur.

to seeing yanlis, su an mobilde oldugum icin yazamiyorum, aksam editlerim

adjective+to infinitive çünkü o yüzden. kendi kafamiza göre sey etmeyelim, dilin kurallarını oldugu gibi kabul edelim.

şunu tam anlamadım. edat alan fiil ve sıfatlardan sonra gerund gelmiyor mu? kullağa disappointed to see daha hoş geliyor ama neden gerund gelmiyor edattan sonra?

mesela I'm afraid of losing the money diyoruz. neden burada gerund varken yukarıdaki cümlede yok?

şu konuda beni aydınlatabilecek var mı? kelime çalışıyordum. edat gelen fiil ve sıfatlardan sonra gerund gelir diye öğrendim.

şöyle cümleler var.

He was enhtusiastic about going to Spain.

about edatı olduğu için sıfattan sonra going olmuş.

ancak happy about diye bir kalıp da var.

neden bu cümlede infinitive kullanılmış? I'm happy to leave it till tomorrow.

ya da şurada neden infitinive var? He was disappointed to see she wasn't at the party.


ben bu sıfatları edat alıyor diye öğrendim ama ne zaman edat alıp ne zaman almayacağını nereden bilicem?

ben olsam I'm happy about leaving it till tomorrow derdim. sanırım yanlış olurdu.

yanlış değil o da doğru. bunun tek bir doğrusu yok ki. I am afraid of dying de dersin, I am afraid to die da. I am happy to see you da dersin I am happy about seeing you da.

to kullandığında sonraki fiilin sonuna ing gelmiyor bilmen gereken önemli bir nokta burası. bu kurallar derslerde nasıl anlatılıyor bilmediğim için bir öğretmenden öğrenmen daha doğru olabilir.

bugün edatlarla kullanılan sıfatları öğreniyorum. bazı sıfatlar bazı edatlarla kullanılması gerekiyormuş. mesela enthusiastic about. örnek cümlelere bakınca "he was enthusiastic about going to spain" diye bir cümle görebiliyorum. buraya kadar tamam. o zaman "enhtusiastic to go to spain" de desek doğru mu olur? doğru olursa o sıfatları kullanırken kalıplaşmış edatları kullanmak zorunda değil miyiz?

enthusiastic to go diyebilirsin. tamamen tercih meselesi.

sana bir sır vereyim, kullanımından emin olmadığın bir kalıp varsa tırnak içinde kurduğun cümleyi yazıp google'da arat. bariz yanlış bir şeyse sonuç çıkmayacaktır. kullanılan bir şeyse ingilizce sitelerde falan kullanılmıştır zaten :)

çok teşekkürler ^^

neden bitmesin? kaça kadar sürsün?
bazı hastanelerde mesai dışı randevuları oluyor. ücretli muayene ediyorlar.

neden bitsin? devlet daireleri 17'ye kadar açık. mesai dışı randevu nedir?

16.30'da muayene bitince her doktor eve gitmiyor. servise çıkıp oradaki hastaları kontrol ediyorlar. gece nöbete kalacak doktorlara ve/veya hemşirelere hastalar hakkında bilgi verip emanet ediyorlar.
mesai dışı demek de mesai dışı işte. saat 17den sonra ve haftasonları gidip muayene oluyorsun.
örneğin: randevu.bezmialemhastanesi.com

bunu yapan doktor kaç kişi? ciddi bir şekilde boşaldı hastane. nöbetçi olmayan, servise çıkmayan doktorlar gayet hasta bakabilir.

devlette poliklinikler günde 8 saat çalışıyor işte sabah erken başlıyor muayeneler

8 saat değil. 9:00-12:00 ve 13:00-16:30 falandı sanırım.

yataklı servislere çıkıp doktor peşinde dolanmıyorsanız görmezsiniz, boşalmış gibi gelir.

mesai sadece poliklinik demek değildir. ameliyathane, servis, görevlendirme, heyet vs. birçok iş var.

klinik dışında görevleri olduğunu biliyorum ama hepsinin de olmuyor. hatta doktor kendi dedi mesai saatim bitti diye.

frekans aralığının direkt etkisi var bu dediğine ama bunu etkileyen tek şey de bu değil.

ben de uzman değilim öncelikle belirteyim. herhangi bir kulaklık ya da speaker'ın özelliklerinde frekans cevabı/aralığı bilgisi verirlir genelde teknik detaylarda.

misal 5 hz/22 khz yazar. bu aralık son derece iyi bi aralık, bas sesler frekansı düşük olan sesler, 5 hz dediğine göre bas seslerini gayet iyi verebilir diyebiliriz ama bu kadarla iş bitmiyor. bi woofer düşün, onun da frekans aralığı aynı olsun. woofer'ın kutusu olmazsa şayet herhangi bir bas sesi duymazsın. yani akustik mi desem ne desem bilmiyorum ama başka etkenler de var bas/tiz dengesini etkileyen.

o yüzden en mantıklısı mümkünse deneyip de almak kulaklıkları.

kulakiçi kulaklık alıcam o yüzden pek deneyemiyorum maalesef. aldığım kulaklığın frekan aralığı 7/25 imiş ama pek beğenmedim sesini :(

tr.aliexpress.com

Sağlam ve ses kalitesi iyi bir şey arıyorsanız, Razer Hammerhead V2 kulakiçi kulaklık öneririm. Biraz pahalı fakat ömürlük bir kulaklıktır.

10 liralıklardan almanı öneririm watsons, gratis'te olan. pahalı alınca da kesin kaybolacak, kopacak veya bozulacak.

Jack kısmının ucundan içten kopuyor genelde. Becerikliyseniz youtube ile tamir etmeyi deneyin. 3-5 tl ye bilen biri de takar sanırım.

bende bir hata vermiyor. mümkünse okulun internetinden bağlanıp yapın daha çabuk dönüyorlar

okulun internetinden bağlanıyorum ama olmuyor.

Okulun interneti belki o sunucuya bağlanamıyordur. Bazen uygulamada bug oluyor bir de. Önbelleği temizleyip, kayıtlı verileri silip tekrar deneyin.

bankanızın mobil ayarlarından internet alışverişine açın.

bağlantıyla ilgili sorun var sanırım. kart bilgilerini girme bölümüne gelmiyor bile.

Hep nüans var aralarında.
Mesela bored with grubu bence, bir şeyden sıkılmak, bir şeyden (zihnen) yorulmak ve bir şeyden bezmek olarak ayrılıyor. Sonuncusu tam boş bakışlı bezdim -_- ifadesi.

fond for değil of yalnız. evet neredeyse hepsi birbirinden farklı. anxious ile nervous benzer concerned ile de worried. bu çiftler birbirinden çok farklı.

bored of sıkılmak
tired of yorulmak
fed up bıkmak

commited to bir şeye zorunluluktan bağlılık iken
dedicated to gönülden bağlı olmak.

fond of'u düşkünlük, eğimlilik olarak kullanırken
devoted to'yu daha güçlü bir bağlılık yerine -dedicated to gibi- kullanırız. aslıdna devoted dedicated'e daha yakın.

afraid ile scared arasındaki fark da afraid bir konu hakkında korkmanın bir alışkanlık haline gelmesinden oluşur. örneğin I am afraid of spiders dersen hayatın boyunca örümceklerden korktuğunu söylersin. I am scared of the spider on the bed dersen o an için korktuğunu, aslında içinde örümceklerle ilgili bütünüyle ve süregelen bir korku olmadığını gösterirsin.
frightened ise dehşete kapılacak derecede korkmak anlamına gelir. bu da scared'in daha yoğun hali gibi.

doubtful ve suspicious arasındaki farkı açıklaması biraz daha zor. doubtful bir olayın muhtemelen doğru olmadığını, gerçekleşmeyeceğini kabul etmekken suspicious biraz daha kanıtlara dayanan şüpheyi içeriyor.

Hocam finalden çok iyi almanız gerekir o zaman. En azından vizede ne alırsanız o kardır ağırlıklı ortalama için. Sınavlar daha da zorlaştı çünkü.

Mümkün ama @stejerners'in de dediği gibi finallerden bayağı iyi puan almanız lazım. Ha bir de son sistemi bilmiyorum değişti mi değişmedi mi.

Bence gidin. Belki yarın alacağınız ekstradan 5-10 puan bile geçmenize yardımcı olabilir finallerden sonra.

Iyelik eki ile kullanimi cok nadir ve kulak tirmalayici.

Olayin ozeti su:

Iki fiil art arda geliyorsa ikinci fiilden once ya to gelecek ya da ikinci fiil -ing alacak.

Ikinci fiil hedef ise to, hedef degilse -ing alir.

I like to have water - amac su istemek

I like drinking water when I wake up - amac yok su icmeyi seviyor.

peki bu durumda "O, Sally'nin yalan söylemesini affetmeyecek" nasıl denir iyelik eki kullanmadan?

ya da "patronum işe geç gelmemi affetmiyor" , "patronum işe geç gelmeyi affetmiyor." bunları nasıl söyleriz? biraz saçma oldu cümleler ama bulamadım bir şey.

1.sini şöyle düşündüm. "My boss doesn't forgive my coming late to work."
2.si "My boss doesn't forgive coming late to work."

She won't forgive Sally for she having told lies to her.

(Having told gecmis zaman yapti o bolumu, o kisim kafani karistirmasin.)

She won't forgive Sally because she told her lies before. da diyebilirsin.

anladım. sonuçta türkçe gibi kesin bir söylenişi yok ve bunu gerundla söylemek çok doğal gelmiyor kulağa.

peki gerund konusu içinde düşünürsek patronla ilgili cümlelerde nasıl olur durum? grammar olarak doğrular mı?

My boss won't forgive me because I was late for work.

My boss won't forgive if I am ever late for work.

My boss doesn't forgive if anyone is ever late for work.

daha o yapılara gelmedim. grammar çalışıyorum. yukardaki cümleler gerund konusu içinde hatalı mı?

bir de neden kitapta bundan bahsediyor olabilir? çok örnek var böyle.

mesela I can't imagine Tony's getting the job.

bir de bunlar doğru mu? konuyla direkt alakalı değil ama.

He always boasts about earning so much. (Her zaman çok kazanmasıyla övünür demek istedim)

He was charged with stealing the money. (Parayı çalmakla suçlanıyor demek istedim=

Evet iki cumle de dogru

çok teşekkürler.

şu cümleler doğru mudur?

They forbid smoking in the room.
They forbid entering that room.

ingilizce için tüm soruları toplayım bari burda.

permit ile gerund kullanılan bir cümle bulamadım. örnek verebilecek olan var mı?

They don't permit coming home late.

doğru bir cümle mi bu?

Evet onlar da dogru gorunuyor

621 70000(a)
653 8000(a)
632 40000(a)
690 59000(a)
643 36000(b)
600 115000(b)
642 26000(b)


690=59000 kar

demin ters olmuş kusura bakma

643 'ü neden borca yazdın? alacakta olması gerekmez mi?

bir de yevmiye ve defteri kebir kayıtları derken ne demek istiyor? soru sadece bu kadar. o kayıtları yapmayı biliyorum ama başka bilgi olmadan bunlardan o kayıtları nasıl yapıcam?

yılsonunda kesin mizan için 7'li ve 6'lı hesapların kapatılması gerekiyor.Gelir hesaplarını borç,gider hesaplarını alacaklandırarak kapatman lazım

ama diğerlerini öyle yapmadın. neden sadece onu öyle yaptın? diğerleri de 6'lı hesaplar değil mi?

ilk yaptıgım kayıtta sadece 643 doğru olmuştu.diğerleri yanlıştı
600,642,643 gibi hesaplar yıl içinde hep alacaklı çalışır.ordaki biriken bakiyeyi kapatman için de borçlu oldugu yevmiye kaydını yapman lazım
621,653,632 hesaplar da yıl içinde hep borçlu çalışır.onları kapatman içinde alacağa yazman lazım

gelir hesaplarını borca,gider hesaplarını da alacağa yazıyorsun ama yevmiye kaydının tamamlanması için borç alacak eşit olması lazım.O yüzden aradaki farkı 690'a yazıyorsun

çok teşekkürler.

çok teşekkürler.

1. John married Annie.
This is what he did. It is an action. John married in 2003. John married Annie in 2003.
the verb 'to marry' with a direct object.

2. Annie is married to John.
This is her status. She is a married woman. She is not single. She is married. She is married to John.
the adjective 'married' + to.

yani "to" gelince aslında statünü belirliyor. aslında ufak bir nüans. sadece "married with" kullanma yeter, o kesinlikle yanlış.

john ile evli demek sanırım. she is married john desek olur mu?

she is married john olmaz

"to" lazim kiminle evli oldugunu belirtmek istiyorsan.

birisiyle evli olma durumu anlamı için "married" ile birlikte "to" preposition'ını kullanmamız gerektiği söylenmiş zaten. dile ait özellikler bunlar. mesela bunun benzeri "married with children" var bir de, daha da acayip.

peki bu kurallara nereden denk gelebilirim? buna okuduğum bir metinde denk geldim. o metni okumasaydım yanlış kullanıyor olurdum. böyle ufak ayrıntıları doğru düzgün nasıl, nereden öğrenebilirim?

dediğim gibi bu konu preposition kullanımı ile ilgili, bununla sınırlayabiliriz. okuyarak karşılaşmak çok güzel bir yol aslında. çünkü aksi halde maruz kalmadan oturup ezberlenecek şeyler olduklarını düşünmüyorum.

"preposition noun", "preposition verb" ve "preposition adjective" diye arama yapabilirsiniz. benim bulduklarım;

www.bedavaingilizce.com
www.bedava-ingilizce.com
www.bedavaingilizce.com

Biri "evlendi."
Diğeri "evli"

Married with bilmiyorum. Ama bir de "mary with" var.
Will you mary with me ?
Benimle evlenir misin.

lcw de bakarmısınız dersen, kimse bana ne deyip dönüp arkasını gitmez.haftasonları çok kalabalık oluyor bu lcw gibi mağazalar. hafta arası ve mesai saatleri içinde gidersen muhtemelen içerideki 3 4 kişiden birisi olursun.

Sana geldiklerinde içinden surekli (sana ne amk) de. Bu seni biraz rahatlatir. Ben hiçbirini beğenmedim ya kusura bakma dersin, peki efendim diyip gecer.

Birlikte gidebileceğin biri yok mu?

defacto, lcw, koton'da çalışanlar yanına gelmiyor. rahat rahat deneyebilirsin pantulları.

Annenle git. Ya da arkadaşınla.

Baktın hayır diyemion, pantul alma yolunda emin adımlarla gidiyon. hemen, telefonun kıpraşmışta acil bi haber gelmiş gibi, "aaaaĞĞĞ öylemiiii hemen geliyorum o zaman" diyip arkana bakmadan sıvışıyon kenks sosyal fobide neymiş ağzına vur geç ya.

Kendi kendine sosyal fobinin üstesinden gelebilmek için bu durumlardan kaçınmadan girişimde bulunmalısın. Kaçındıkça daha sonraki kaçınmaları da tetikliyorsun. Bu konunun davranış yönü.

Komple çözüm için ise psikoterapi

Sosyal fobiyle ilgili tedavi gördüm ben. İlaç tedavisi basbayağı. Bana çok iyi gelmişti. Tamamen atabilmiş değilim. Hala topluluk önünde konuşma filan yapamıyorum. Mecbur kalınca da ömrümden ömür gidiyor. en azından söylediğin durum için ilaç tedavisi yararlı olabilir. Tabii senin durumun benimki kadar komplike olmayabilir ve doktorun gerekli görmeyebilir. Hayatını kısıtlaması hoş bir durum değil. Bu arada yaş ilerledikçe hafiflediğini söylemem teselli olur mu acaba?

Görevli gelirse de "Teşekkürler sadece bakıyorum, yardıma ihtiyacım olursa seslenirim." dersin olur biter. Ben de bir dönem bu rahatsızlıktan muzdarip oldum. İnan bana bu iş kafanda büyüttüğün için zor geliyor. Yoksa abartılacak bir mevzu değil.

Emin değilim düşüneceğim
Bu cümleyi kurabilirsin ! Sonucu yaz bize

Ben sadece biraz bakmak istiyorum begendigim olursa size sorabirmiyim dersen , hem o insanlar seninle ilgilenmemis olmaz , hemde sen darbogaz edilmemis olursun bence

Valla benim kasım Hulusi kentmen modunda. Hatta saçımla birleşiyor kenardan. Ortasını arada alıyorum ama tekkas değilim yani, gözüme battikca. Kenarlara dokunmuyorum.

jiletle geç üstünden. (kalınlaştırmaz)

@ssiradan şakacı seni.

Berbere gittiğimde aldırıyorum iple alıyor.

bugunku antremanda goz dolduran futbulcu +1

Berbere gittiğimde ip ile aldırıyorum çok gözüme çarpan olursa cımbız ile alıyorum.

Kuaförde gördüm iple aldırıyolarmış

Almiyorum ben. Alanlari goruyorum bazisi cok keko duruyor, catir catir kesmis adam dogallik falan kalmamis.

Kendim iple alıyorum, tabii bir miktar gözyaşı eşliğinde.

Cüzdanınızdaki birbirine temas eden kartlar nedeniyle olabliyor. Kasaya gidin hangi kartın öttüğünü tespit etmeye çalışın. Yardımcı oluyolar zaten kasa görevlileri

Çantanın veya başka bişinin barkodu hortlamış ne olduğunu bulup onu bi yerde tekrar okutup ötmesini önleyebilirsiniz

bir ara ben de çok ötüyordum. özellikle migros'ta. cüzdandaki kartlardan olduğuna kanaat getirmiştim. kartları ayrı ayrı ceplerime koyunca ötmemiştim.

kartların birbirine temasından olabilir belki sizde de.

barkod olma ihtimali yok. üzerimdekiler eski baya. barkodtan kastın nedir? etiket falan mı?

kart olabilir sanırım. ama ilginçmiş ilk defa duydum.

kitap barkodu
kozmetik ürünlerdeki barkod
kütüphane kitapları
kısaca içinde tel barındıran (metalik) etikete sahip birşeyler varsa çantanızda onlar öter.

barkodlar kağıt olmuyor mu? metal yok gibi içlerinde.

hızlı geçince de ötüyorlar sanırım. Ben normalde hızlı yürüyen bir insanım, giriş çıkışlarda yavaşlarım hep

Makyaj malzemelerinin üzerindeki manyetik barkodlar var. Bir yerde aktive olmuş olabilir. Cüzdan, çanta içinde astarın altında da var bunlardan. Aldığınız yere veya herhangi mağazaya götürüp bunun manyetiğini öldürür müsünüz dersen bi sn de hallolur.

Cüzdanınızı kontrol ettirin. Herhangi bir mağazadan rica edin alarmı aktifleşmiş olabilir diyin.

Bunların ayrımını cümle içinde kullansan daha iyi anlarsın ama yaklaşık bir şekilde yazayım aşağıya.

think : düşünmek
think of : düşünce, (think about'a benzer de kullanılır ama)
think about : (birşey) hakkında düşünmek (bu aslında cümle içinde böyle kullanılır)

Örnekler
I think this is bad idea - Bunun kötü bir fikir olduğunu düşünüyorum.
Even think of death scares me - Ölümün düşüncesi bile beni korkutur.
Think about this subject - Bu konu hakkında bir düşün.

Think about ve think of'un benzer kullanımlarına da şöyle örnek vereyim.
I'm thinking of moving another city - Başka bir şehire taşınmayı düşünüyorum.
I'm thinking about moving another city - Başka bir şehire taşınmak hakkında düşünüyorum.

bir de thought düşünce demek. sözlükte think kelimesinin isim anlamı olarak da düşünceyi vermiş. thought ve isim olan think arasındaki fark nedir?

That's my thought dersin bu benim düşüncem olur.

That's my think demezsin. That's what I think dersin.

Bolll boll ingilizce kitap oku, maruz kal farkında olmadan öğrenirsin bunları sorgulamana gerek kalmaz.

Türkçe sözlüğe fazla bakma dili öğrenirken.

Think of aklimdan gecti az dusundum
Think about uzun uzun dusundum demek.

Fark think ile alakali degil. Fiilerde of ve about farki

i think, thinking about somebody really related with thinking of his/her face.

Cumlelerin hepsi dogru. From malum bir yonelim belirttigi icin (disaridan iceriye) gerekli. Digerleri icinse... "We are sitting in outside" denmez. Kullanim oyle. Niye diye cok sorgulama boyle seyleri, benimse gitsin.

yok benimserim de kulak dolgunluğu olmasa sitting in outside falan derdim. mantığını öğrenirsem hatasız kullanabilirim.

Mesela "we are sitting in inside" da olmaz. İçerinin içinde oturuyoruz. Dışarının içinde oturuyoruz. Oldu mu hiç?

Bu sözcüklerde zaten bir in/out var, nerede olduğunu sözcüğün kendisi belirtiyor. From derken nerede yerine "nereden" sorusuna cevap olduğu için from'u belirtmek gerekiyor. "Nereye" olursa da "to outside/inside" diyoruz.

İlk ikisi doğru. He came outside derseniz, anlam değişir. O dışarı geldi olur, dışarıdan yerine.

Şu an için ev alınmaması taraftarıyım. Piyasa çok kötü ve fiyatlar düşecek. Paranızı dolara yatırıp beklemeniz daha mantıklı. Ben olsam öyle yapardım.

ilanda cankaya yazinca biran baya iyi diyecektim, sonra haritadan konuma bakinca evin ankarada olmadigini gordum. metrekare fiyatlarina bakarsan ortalamanin neredeyse %30 ustunde ilan fiyati. 300e alabiliyorsan olabilir.

neden ankara'da olmadığın düşündün? yok bu ev özelinde sormuyorum. istanbul'da hiçbir şartta bu fiyata ev alınmaz sanırım değil mi?

Pazarlık et 350ye 375e falan alırsan iyi

Yasamkent cok sacma bi yer. Merkezi bi yerden 250 bine ev al 50 bin de icine harca al sana yeni ev

yok ev alacağımdan değil. bu evi de öylesine koydum. istanbul'dan bu fiyatlara ev alınmaz değil mi? ankara ucuz geldi. yolda 250 bin liraya 3+1 ilanı falan gördüm geçende.

Evet ankara istanbula gore cok daha ucuz toprak var cunku. Batiya gidersen pahali ama kuzeye dogru bedava istanbula kiyasla

merkeze cok uzak cunku.

psikiyatrist tıp fakültesini kazanıp tıp doktoru oluyor. bitirdikten sonra uzmanlık sınavına girip psikiyatrist oluyor. bu süreçte tıbbi eğitim görüyor. yani psikotik hastalıkların ilaçlı tedavisi alanında uzmanlaşıyorlar. (şizofreni, ağır kişilik bozukları gibi...)

psikolog psikoloji bölümünü kazanıp 4 senelik eğitimden sonra (ingilizce bölümler 5 sene) psikolog oluyor. herhangi bir devlet kurumuna atanıp görevini yapıyor. terapi eğitimi aldığı için hem psikotik hem nevrotik alana hakimdir. eğer yüksek lisans yapar ise klinik psikolog olup psikiyatrist ile beraber muayine açabilir.

buradaki ana fark ilaçla tedavide ilacı sadece psikiyatrist yazabiliyor. eğer terapi yapılması gerekiyorsa psikolog yapabiliyor. yani olması gereken bu. ancak terapi yapan psikiyatristler var. ancak ilaç yazabilen psikolog yok.

terapileri araştırırken aynı terapiyi ikisinin de yaptığını gördüm. mesela psikanalizi ikisi de yapabilir mi? farkları nedir? şizofreni sanırım psikiyatrinin alanına giriyor ama çok keskin değil sanırım bu çizgi.

ana fark şu:
Çoğu psikiyatr seans yapmaz, ilaç verir.
Psikolog ve Psikiyatri tedavisi eş zamanlı gitmelidir.

Atıyorum:
Sen intihar etmeyi düşünecek kadar depresifken, seninle seans yapılıp da sorunun ana kaynağına inilemez.
İlaçla seni geçici mutlu/sakin/tepkisiz hale getirip, bu durağan durumundan faydalanıp, sorunun ana kaynağını çözüyor psikolog.


Şizofreni ve benzer beyin kimyası bozulduğu için sahip olunan hastalıklar %100 psikiyatrist'in alanıdır, şizofren birisine psikolog hiç birşey yapamaz.
Gerçeklikten koptuğun anda, seansın da gerçeklikten kopar, ve işe yaramaz.

Bu arada üstteki cevap hafif hatalı/eksik
Psikoloji bölümünden mezun olanlar hasta göremezler, üstüne 2 senelik "klinik" master'ı yapmak lazım hasta görebilmek için.

meraklı olduğum için genel ayrıntıları biliyorum da şema terapi diye bir şey var. takip ettiğim 2 psikiyatrist var. bunu yapıyorlar. işlerinde de iyi görünüyorlar. direkt ilaç verip geçtikleri için psikiyatristler yerine psikologlar daha gidilesi görüyordu. onları görünce düşüncem değişti. ama ilaç yazmıyorlar pek sanırım.

Terapi bunların içinden çıkmış ama bu iki meslek alanından bağımsız bir çalışma alanı.

Türkiye'de doğrudan bir psikoterapist unvanı kazandıran herhangi bir yl programı yok, sadece "x terapisi yönelimli" olduklarını söyleyenler var o da öğretim görevlisi ve üyesi kadrosuna göre şekillenen bir şey zaten, yani bildiğim kadarıyla akademide bir karşılığı yok sadece o terapi perspektifinden öğretim faaliyetleri yürütülüyor.

O yüzden bu unvanlara sahip kişiler de, hatta Türkiye'deki ruh sağlığı alanında bir yl programından mezun olmuş kişiler de teknik olarak psikoterapiye yetkinlik kazanmış olmuyorlar. Yaptıkları şey psikoterapi kuramlarindan öğeler içerse de psikolojik danışmanlık, aile danışmanlığı veya konsültasyon olmus oluyor.

İşte o olmayan lisansüstü programlarının boşluğu da özel alanda, ilgili terapi yöntemi ne ise onun merkezlerince eğitimci olmak üzere eğitim almış kişilerden alınan eğitimler ile tamamlanabiliyor. Onların şartları da farklı farklı.

Mesela İstanbul psikanaliz derneğinden formasyon alıp psikanaliz uygulayan bir sosyal hizmet uzmanı tanıyorum. Ama bir diğer tarafta psikanaliz için ya da diğer terapilerin eğitimine başvurmak için klinik psikolog olma ya da yl öğrencisi olma şartı koşan kurumlar da var.

Yani bu kurum/dernek/enstitülerin kimisi ruh sağlığı alanında çalışanlar, şeklinde geniş tutuyor psikoterapi eğitimi verme ölçütlerini (bunun içinde psikiyatri hemşiresi, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, psikolojik danışman rehber meslek grupları var bildiğim kadarıyla), kimisi ise ya kendi alanında, ya da sadece klinik psikoloji alanında lisansüstü eğitim almış olma şartı koşuyor.

Bildiğim kadarıyla bu benimsenen ekol farklılıkları ile ilgili, mesela üstte yazdığım İstanbul psikanaliz derneği Fransız ekolünü benimsiyor(muş) ve bundan mülhem birine psikanaliz formasyon vermek için ruh sağlığı alanında herhangi bir lisans bölümünden mezun olmayı yeterli görüyorlar. Başka yerlerde nasıl diye merak edip bir ara incelemiştim, Fransa'da forum Lacan'in (psikanaliz) formasyona kabul şartları da böyle mesela.

Psikiyatrist dışında herhangi birinin tanı söylemesi "yasak" yani olur da karsilasirsan sonuç ne olur bilmem de şikayet edebilirsin.

Psikiyatrist hastaligin mekanizmasina daha da hakim ve ayirici tani konusunda daha iyi. Ornegin depresyonunuzun nedeni demir eksikligi anemisi veya hipotiroidi olabilir ve buna uygun tahlil isteyebilir.

Yediklerinin kütle olması için iyi çalışman lazım, iyi çalışmazsan en fazla yağlanırsın, yazın da rehavet etkeni çok önplanda olduğu için "iyi çalışma" pek olmuyor, ben şahsen temmuz-ağustos gibi genelde salıyorum, o nedenle yaza böyle planlarla girmemek lazım. Ayrıca yazın definasyon da olmaz, o da erken olarak mart-nisan-mayıs; geç olarak nisan-mayıs gibi olur, yazın hiçbir şey olmaz aslında.

yazın hiç çalışmıyor musunuz? e vücut gerilemiyor mu?

bir de klimalı salon var mı? oralarda çalışılır mı? ben yazın denedim bi 2. seti tamamlayamadım sıcaktan.

Çalışıyorum da normal sezonda çalıştığım gibi çalışmıyorum, yani 10 ay haftanın 5 günü çalışırken 2 ay 2-3 gün çalışınca vücut gerilemez, hiç çalışmasan da bir şey olmaz biraz yağlanırsın o kadar kaslara bir şey olmaz.

Macfit'lerde klima vardır.

o klimalı ortamda kas kazanma yapılabilir mi peki? ben 1-2 hafta içinde başlayabilirim de zaten amacım kilo almak yazın o ortamda olur mu bilmiyorum. olmazsa başlamasam mı diyorum.

Haftada en az 3 gün giderim 3000 de kalori alırım dersen olur, sorun zaten salon ortamı olmaz, yani merdivenaltı değilse eğer her salonda klima olur, yazın rehavetine kapılmam salona giderim dersen sorun yaşamazsın.

çok teşekkürler.

all the students not derseniz hicbiri turkiye'den degil anlamina gelebilir, kafa karistirir. bu yuzden not all kullanimi onemli.

with kalip sayilmaz, yani "japonya'da iki ofisi olan bir sirket" diyebilmek icin with kullanilmali, cumlenin akisi icin gerekli.

15-year old bir kaliptir, onunde yasin kac oldugu yaziyorsa asla cogul yapilmaz, lisede ingilizce derslerinde ilk ogretilen kaliplardan biridir, yasinizi bilmiyorum tabi belki lise odevlerini soruyorsunuz, aklinizda bulunsun diyeyim o zaman.

for orada working for anlamini tek basina tasidigi icin oyle. sirket icin calisiyor yani, in ya da at sirketin icinde, ya da sirkette calisiyor anlami verir, hepsi farkli anlamlar/vurgular yani.

kolay gelsin.

liseden mezun olalı oldu maalesef kendi kendime öğrenmeye çalışıyorum. ben tam tersini hatırlıyorum. I'm 15 years old değil miydi?

1- all the dersen "öğrencilerin hiçbiri türkiyeden değil" anlamı çıkar.

2- hayır. japonya'da iki ofisi bulunan bir kayıt şirketi demiş işte. herhangi özel bir durum yok.

3- böyle yazılıyor. aynı şey "her two-year old daughter" derken de geçerli

4- at ve for doğru. her ikisi de olur.

tek tek ezberlemek zor, örnek gördükçe aklınızda kalacak. yanyana koyarsanız hepsini bir sürü phrasel vs çıkar. öyle gözünüz korkmasın. cümle gördükçe anlamına bakın derim.

aklıma gelen en yaygın kullanımları:

look - bak
look out! - dikkat et (bişey geliyor ona bak)
look at me - bana bak
look at that - şuna bak
look me in the eyes - gözümün içine bak
I am looking for apples - elmaları arıyorum
I am looking for a job - iş arıyorum
can you look after my dog for 5 min? köpeğime 5 dk bakar mısın? (ilgilenmek)

cevirmenlik ogrenmiyorsunuz. ingilizce ogreniyorsunuz. ingilizcede ogrendiginiz her bir kelimeyi zirt pirt turkce'ye cevirmeyin. o kelimeyi kendi dogasinda, ingilizce anlamaya bakin.

vocabulary de ingilizce-ingilizce tavsiye ediyorum. ogrenmenin kolay yolu bu.

Look at the tabela.

Fatih terimden aklina gelsin

Vocabulary kendi basina calisilmaz. Zaman kaybi. Kitap okuyarak, film izleyerek vs ogreneceksin.

@hot bunu sürekli söylüyorlar ama bence saçmalık. tabii ki bunları yapıyorum da bu şekilde kelime öğrenmeden ilerlenilmiyor. uzun süre sadece onu denedim olmuyor. sözlükten kelimeye bakmadan, ezberlemeden öğrenilmiyor. ikisi birlikte olmalı bence.

Decide genel olarak karar vermek decide on da bişi üzerine karar vermek. Belirli bi konu üzerine karar bekliyosan karşındaki kişiden konuyu düşündün mü kararını verdin mi manasında decide on kullanırsın. Make a decision da bi karar ver demek. "Decide" ya da "make a decision" ikisi de aynı emir cümlesi. Make a decision biraz daha yumuşak gibi...

mesela ben öznesiyle kullanırken decide ya da make a decision diyebilliriz değil mi o zaman?


I decided to choose the blue one..
I decided on choose the blue one.

2.si yanlış değil mi? sanırım decide on'dan sonra isim geliyor. doğrusu şöyle mi I decided on the blue one. doğru mu anlamışım? internetteki örnekler öyle sanki hep.

diyebiliriz. mesela I decided ya da I made my decision. "ben kararımı verdim" ikisi de.

Ve evet on'dan sonra isim gelir. ha illa decide on ile fiil kullanmak istiyorsan decide on choosing diyerek choose fiilini ing eki getirip, isimleştirip öyle diyebilirsin hocam.

çok teşekkürler.

Sanırım tam türkçe çeviri için şöyle bir örnek verebiliriz.

Decided on this one-bunda karar kıldım
Decided to do this-bunu yapmaya karar verdim

diğer konular videoda yok mu? bilanço çıkartmak, kara zarar hesaplamayı bilmiyorum.

açıköğretimin videolu muhasebe dersleri var, onlara da bakabilirsin

linke baadim da jdownloader dene.

Avustralya'da geçmeyen bi dizi hatırlıyorum, sweet walley high o mu acep?

hanna montana
beverly hills
?

yok bunlar değildi. 2004-2005-2006 civarı yayınlanıyordu.

salataya koy. peynirli meynirli. 15 dakkada hazir olur.

ben değiştiriyorum tavuk balık et şeklinde arada 1 gün ara da verince çok baymıyor tabi tek tip şeklinde de gitmemek lazım arada küçük soslar vs ekleyebilirsin.

Her gün tavuk kızartmak ve makarna yapmak, bulaşığıyla yemesiyle 1 saatini almaz. Sürekli tavuk da yeme zaten, kırmızı et ve balık da ye.

Hrr gün yapmaya alış bence.

yok yemek çeşidi açısından sıkıntı değil. dolaba koyunca 2-3 günlük pek yenmiyor.

yemek türünü cevirmek cok faydali cidden. bir yerden sonra eytere bea oluyor sonra. ben o hatadan dolayi lor peynirinden tiksinmis vaziyetteyim. oldur allah yiyemem su anda :/

tavuk gogus yapma. ozellikle bekleyince cok kuru ve tatsiz oluyor. tavuk kalca vs yap daha iyi gideri oluyor.

yemekte sorun yok da tek sorun soğuk olması. ilk gün harika oluyor diğer günler kötü oluyor. siz nasıl yapıyorsunuz? her gün yemek mi pişiriyorsunuz? her gün pişirmem mümkün değil. baya yoğunum. bir de zor gelir.

her gün yapıyorum. pişirmesi, yemesi, bulaşıkları makinaya atması 1 saatimi alıyor. pişerken bir de dizi açıyorum. yerken dizi bitiyor. kafayı da dağıtıyorum biraz.

yanında yemek taşıyor musun? işte ya da okulda ne yapıyorsun ?

Parça pinçik edip yoğurtla dereotuyla maydanozla karıştırıp kaşıklayın. Hatta bunu ızgara yerine tavuğu haşlayıpla da yapabilirsiniz. İçine sarımsak, mor soğan, mayonez tarzı şeyler de eklenebilir, hayal gücünüze kalmış

Nasıl bir soru bu bilader? Pewdiepie adlı hesabın kazancına bir bak. Hiç mi duymadın youtube'dan milyonlar kazananları?

Shroud var, sadece Twitch tv'de takılıyor. Yıllık geliri 4 milyon dolarmış. Bazı şarkı yapan, konser düzenleyen, bir şeyler üreten şarkıcıların falan yıllık geliri 6 milyon. Adamlar sadece yayın yaparak inanılmaz paralar kazanıyorlar.

Pewdiepie ve diğerleri nasıl bilmiyorum ama bu Shroud denilen herif gayet mütevazi takılan bir adam he. Bizimkiler gibi hemen işi görgüsüzlüğe vurup, aha yeni araba aldım diye video çekmiyor :D Bu gavurlar niye böyle lan?

geçen ay kanalı 130m izlenmiş. videoları 10dk+ yani ortalam 2-3 tl 1000 izleme başına alır. 260-390 bin arası kazanmış geçen ay. kısaca alır.

Hem de nasil. Bu kekolarin hayvan gibi izlenme sayisi var, sponsorlugu var bilmemnesi var.
Oyle çıkıp o kadar kazanmiyoz yea demelerine bakma.

@diffarent onlar çok uçuk örnekler. enes batur da kazanıyor ama onlar en popüler. bu çocuk ayda 4 milyon izlenmiş ortalama. ulaşması zor bir hedef değil.

@kamlie geçen ay şarkıdan dolayıdır. onun dışında bu çocuk kadar izlenneen çok insan var. popüler olan şarkıyı saymazsak çocuk son 1 yıl içinde haftada 1 video bile atmamış.

Bu adam hic video atmadigimda 8bin getiriyor demisti.
Yani omur boyu yatsa yine 8bini var.

En dandik sponsorluk falan zaten 50bin olmus.

Ayda 4 milyon izlenme ulasmasi gayet zor bir hedef. Epey bir zor hem de. Dene istersen.

@stavro yok zor tabii. ama yapan çok var. ama bu arabayı alan yok.

Sandigindan cok kazaniyorlar @black mamba.
Gercekten oyle. O arabayı alirken giden parsyi hissetmemistir bile.

Sırf yutub değil instadan da kazanıyorlar. Story başı 15k fiyat çekenler var. Ek yatırımları da mutlaka vardır. İnanılmaz kitleye hitap ediyorlar.

sponsorlardan daha çok geliyor. salt youtube bu kadar kaandırmaz. zaten o araba için habire borusana teşekkür edip durdu. araba bmw 418

iyi de adamın sponsorlu videosu yok ki? bir süredir instagramdan takip ediyorum ama reklam içerikli bir post ya da story atmıyor.

bu kisi arabesk bir sarki cikardi. baya izlendi sanirim. ordan bir seyler kazanmistir.

videolarinda urun yerlestirme, sponsor oluyor.

instagram'dan bir suru gelirleri var.

ek olarak, google amca her yere reklam dayiyor video izlerken. burdan da reklam gelirleri var.

arabayi sariya boyamis. herhalde taksi challenge yapacak. bi video olmasa da birkac videodan araba kendini amorti eder. benim kucuk kafam boyle hesapliyor. belki bmw bile buna reklam vermistir, kim bilir..

@black mamba socialblade.com
daha önceki aylarda da ortalama 10 küsür milyon izlenmiş. toplam 419 milyon izleme var. videoları uzun videolar, birden fazla reklam var. 1, 1.5 milyon lira arası kazanmış adsense'den. ekstra gelirleri ne kadar bilmem ama bir o kadar da oradan kazanmaması için bir sebep yok.

Baba parası

Money makes money

yasadigi hayata bakilirsa $150M inandirici. pokerden saglam para kaldirdigini biliyorum

babası hakkında bilgi internette mevcut. geçmişi temiz bir aile değil.

Babası Ermeni bir silah kaçakçısıydı yanlış hatırlamıyorsam, asıl para oradan. Tabi kağıt üstünde legal işi de vardı babasının.

Pokerde bir başarısı yok diye hatırlıyorum, sırf ne iş yapıyorsun sorusuna poker oyuncusuyum demek için poker oynuyor gibi.

Adam sirf takipciden o parayi kazanir zaten.

beyinsiz bir tipi var bu adamın. belki yüksek bahisle girdiği oyunlardan şans eseri para kazanmıştır. ama dünyanın en meşhur pokercilerine bakarsanız gözlerinden cinlik fışkırdığını görürsünüz. servetini sadece poker oynayarak yaptığına kesinlikle inanmıyorum.

bu arada adamın cannabis üzerine bir şirketi var eklemeliyim. ordan iyi para kırıyor bence.

yol göstermesi açısından örnekle gideyim: pazar ve çarşamba günleri olmak üzere haftada iki defa kapsamlı yemek hazırlama gibi bir planlama yapabilirsin. Atıyorum, kuzu/hindi tandır ya da kavurma gibi bir yemek yaptığında 3 gün yiyebilirsin, yancı karb kaynağı olarak yapacağın pilav ile beraber Pazar-Pzt-Salı böyle geçebilir. Çarşamba da benzer şekilde bir ana yemek daha yapıp hafta içini bitirebilirsin, cumartesi falan da balık gibi daha hızlı ve günübirlik yemeklere yer açabilirsin.

Bunun haricinde kuru fasulye gibi sulu yemekler ya da mecimek çorbası gibi çorbalar falan da rahatlıkla buzdolabında saklamak koşulu ile 3 gün tüketilebilir.

Bu beslenmeni destekleyecek ev yapımı protein kek gibi olayları da cmt-pazar hazırlayıp hafta içine rahat girebilirsin.

Hafta içi 9-6 çalışan birisi olduğun varsayımı altında cmt-pazar alışveriş ve yemek yapma işlerine ağırlık vermen gerekecektir. Antrenmanını da atıyorum pzt-salı yapıp çarşamba off gün olursa yukarıda bahsettiğim yemek hazırlama olayın rahat olur ya da sadece kardiyo yaptığın gün için de aynı koşullar geçerli.

sürekli tavuk ızgara, pilav yicem aslında. arada başka şeyler eklerim de genelde bu tarz olacak. ızgara tavuk yapsam 3-4 gün dolapta kalır mı? onda sıkıntı olmaz gibi de pilav nasıl olur? dolapta kalan pilavları düşünüyorum da pek yiyesi gelmiyor insanın. videodaki arkadaş 2-3 günlük hazırlamış ama.

tek sıkıntın pilav ise bir tiyo vereyim sana. basmati pirinç al, kg fiyatı 15 civarıdır, bire iki oranında kaynayan suya at başka bişey yapma belki biraz tuz ve karabiber, kısık ateşte ort. 20-25 dakikada hazır olur pilavın. 5 dak hazırlama ve 25 dak. bekleme süren yok ise yapacak bir şey yok, hazır yemek sunan girişimler-şirketler falan var oralara bak ama tavsiye etmem.

bence aynı
renk farkıb var sadece
trendyol linkindeki antrasit gibi geldi bana.
diğeri de siyah
ama stüdyo ışıkları yüzünden de olabilir.

kodlari ayni

boynerden yapistir

<ynı

Aynı

gayet normal bunlar. arkadaşların akademiyle pek alakaları olmadığı için abartıyorlar olayı.

Kesinlikle hocaların/bölümlerin akademik personel alımlarda daha fazla özerkliğe sahip olmalarını savunuyorum. Belli temel kriterler ancak kurum (YÖK değil, üniversite/enstitü) tarafından belli kaliteyi, standartları korumak adına talep edilebilir. Ancak bunlar da genel geçer kriterlerdir (dil becerileri mesela).

Bölümler/hocalar da doğrudan birisini alabilmelidirler de, ilan açıp başvuranlardan kendileri özgürce seçebilmelidirler de. Ama ipin koptuğu nokta buradaki kriterler. Burada kriter olarak hocanın rahatça kendi işlerini kitleyebileceği, bölüm içi savaşlarda kendisinin neferi olarak çalışabilecek, mobbinge ses etmeyecek kişi araması ya da sadece politik görüşü, eş dost hatrını gözetmesi gibi durumlar olmamalıdır.
İşte işin özü bu yozlaşmışlığın akademide rutin haline gelmiş olması. Bunun önüne geçmek için de ne yasa ne kural ne sınav koyarsanız koyun ahlaksızlık en derinlere çoktan nüfuz etmiş olduğundan bir şekilde o kuralların etrafını dolanıp aynı boku yiyebiliyorlar.

ales akademik bilgiyi ölçen bir sınav değil. Türkçe matematikte fullemek çok iyi bir akademisyen olunabilecek anlamına gelmiyor. Sıkıntı ales'in bir kriter olarak var olması. Ales kalksa kimse çalışmasa emek vermese daha anlamlı değerlendirme olur.

naif hayvan + 1

Universite ozerkliginden hicbir kosulda taviz verilemez. KPSS ile atanamayan, devlete kapagi atmak icin ALES kasiyor. Universite sisteminden haberi olmayan insanlar, "merkezi sinav gelsin, universitenin bir soz hakki olmasin" istiyor. Diger yandan ozerklik taninan hocalar da gercekten calisacak insan yerine canta tasitacak insan ariyorlar. Durum boyle olunca da iki ucu boklu oluyor. Her sey en basindan kokmus vaziyette.

@cosmic asistan ile araştırma yapacak kişi aynı değil mi? bilmediğim için soruyorum. sonuçta asistan hocaya araştırmalarında yardım edecek kişi değil mi?

bu "ama hoca kendi istediği öğrenci ile çalışmalı" kafası büyüp siyasal iktidara gelince "ama akrabasıyla, hemşeriysiyle çalışması gayet normal, niye tanımadığı insanlarla çalışsın" oluyor.

ikincisine şiddetle itiraz edenler birincisini normal sayıyor.

sistem tamamen yanlış olduğu için çıkıyor sorunlar. her hocaya bütçe ver hem araştırma hem asistan için ve her yıl sonu verdiği akademik ürüne göre bütçeyi artır, azalt ya da kaldır. o zaman kimse gerizekalı akrabalarını dolduramaz.

şimdiki sistemde adam yanına asistan değil devlet memuru kadrosuna adam sokuyor.

Çare test usulü merkezi sınavlar olamaz, bu çok açık. Üniversiteler akademik personellerini seçme konusunda özerk olmalı. Kendini ifade etme becerisi sıfır olan bir insan bu testlerden çok yüksek puan alabilir; bana böyle birisi asistan olarak "atansa" kendimi camdan atardım. Ya da apartman üniversitelerinde veya son yıllarda "her ile bir üniversite" programı kapsamında kurulan üniversitelerden mezun olan birinin sonradan test çözerek Türkiye'nin önde gelen üniversitelerine asistan olması saçma olur. Asistanı alacak üniversite tarafından belli not ortalaması, dil bilme şartı (ki YDS'yi falan geçiniz; dil bilgisi ölçme konusu apayrı bir tartışma) aranır; adaylar arasından en parlak olan ve gelecek vaat edeni ise alınır. Adayın alanının temel kavramlarına hakim olup olmadığına ve anabilim dalının beklentilerini karşılayıp karşılamayacağına bakılmalıdır. Üniversiteden mezun olup da temel bilgileri bilmeyen o kadar çok kişi var ki; ben o nedenle asistan alımı sınavlarında şöyle bir genel tartım yapacak bir sınavın olması taraftarıyım. Zaten hayatın olağan akışında da ya hoca bir öğrencisini beğenir ve onun asistan alınması için ilan çıkartır (ki mülakatlarda 0 verilen durumlardan biri budur; bu ihtimalde bile daha iyi bir aday çıkarsa ilana çıkılmasına sebep olan öğrenciye güle güle denebilir. "yiaa x hoca beni asistan alacak" diye yayıp ortada kalan tiplere içten içe gülüyorum bazen), ya da gerçekten o anabilim dalında bir asistana ihtiyaç vardır ve gelen en iyi adayı almak üzere ilana çıkılır. Bu ikinci ihtimalde hocaların başvuranlardan hiçbirini beğenmeyip kimseyi almadığını bile gördüm.

Şu anda akrabası/çok sağlam torpili olmayan asistan olamıyor diye bir paranoya oluştu sürekli basına yansıyan haberlerden. Ama bu demek değil ki herkesin babası anabilim dalı başkanı. Evet, akademinin kapısından bile girecek nitelikte olmayan eşi dostu üniversitesine alan çapsız profesör kaynıyor ortalık; ama bu adamların profesör olmasına izin veren sistemde bir sorun var. Ve eminim ki üniversitelere sıfır seçme şansı verilse dahi bunlar bir yolunu bulup yine akrabalarını aldırırlar. Bu tip bir insanın gelinini asistan alması üzerine falan asla oraya girmek benim hakkımdı diye dava açmaya kalkmazdım; aksine ucuz yırttım derdim. Böyle bir insanla yıllarca beraber çalışmak ne kadar korkunç olur düşünsenize.

Ikisi de olur. Wax daha uygun gibi.

Bana hiçbir şey gibi geldi, biraz yağlı gibi saçın yapısı ile alakalı bir de. Ayrıca ikisi de olur.

Medeni kanun uygulayan medeni ulkelerde var

Almanya'da yaşayan bir tanıdığım TR'deki gibi süresiz nafaka veriyor.

Çapraz okuma ile bir miktar daha hızlı okuyabiliyorsun.

android telefonlarda uygulamalar var, ben egzersizleri 2 gün yaptım sıkıldım. sen kararlı yaparsan verimliymiş. birde ben hızlı okumayı sevmiyorum. başlarda konuyu anlamaya çalışırken yavaş gidiyorum ama konuya hakim olunca hız kendiliğnden geliyor zati.

Bunun için uzun süre araştırma yaptım ve bir miktar hızlandırabildim.
Kursa falan gitmedim ama online kurs aldım. Onun dışında da hızlı okumayla ilgili belli başlı tüm kitapları alıp okudum.
En işe yarayanı ise online kurs oldu. Online kurs dediğim karşımda canlı kimse yok tabi, hazırlanmış bir program var bu programa göre ilerliyorsun.
Ben üst düzey faydasını görmesem de, bir tık da olsa faydasını gördüm kesinlikle.
Yalnız bu hızlı okuma mevzusu normal roman vb. okurken çok işe yaramıyor. Hikayeden kopabiliyorsun.
Ama makale, tez, araştırma yazıları vs. okurken gayet işe yarıyor.

Ancak şunu da unutmamalısın ki hemen 2 gün sonra hızlı okumaya başlayamıyorsun. Zaten linkini vereceğim kurs sana 3 farklı program seçeneği sunuyor, sen bunlardan kendine en uygun olanını seçiyorsun, ki en kısa süreli program 21 günden başlıyor (diye hatırlıyorum).
İşin kilit noktası bol bol egzersiz ve alıştırma, biraz sende bitiyor diyebiliriz yani.

Neyse bahsettiğim internet sitesi hızlıgo.com.
Dediğim gibi birkaç kitap, birkaç online eğitim kursu (udemy dahil) almış olmama rağmen hiçbiri hızlıgo kadar etkili ve işlevsel değildi.
Daha doğrusu şöyle söyleyeyim: aslında bütün hepsinde aynı şeylerden, aynı tekniklerden bahsediyor, birbirinden farklı bir şey söyleyen hiçbir kaynak yok, tekniklerden tut da teorik bilgilere kadar her şey hepsinde aynı. Ama hızlıgo bunların hepsini bir araya en güzel getiren site olmuş bence. Hem basit, hem kullanışlı.

Buradan hızlıgo yetkililerine sesleniyorum, hayatınız boyunca kendiniz bile böyle reklam yapmamışsınızdır kendinize, bi sakal atarsınız artık.
Neyse. Hızlıgo iyidir.


Edit: Şunu da yazarsam daha açıklayıcı olur sanırım.
Bu kursa başlamadan önce dakikada kelime okuma hızım 250-350 arasıydı.
Şuan 450-500 civarı. Dediğim gibi aşırı uç bir gelişme olmadı (ki haftada ortalama 2 kitap bitiririm) ama yine de bir tık da olsa hızlandırdı. En azından konunun mantığını çözmeme katkı sağladı. Belki başka birisi aynı kursu alıp 600 hıza çıkıyordur, bilemiyorum o kadarını.

@esse dakikada kaç kelimeye çıkabildin? ben 270 'ten kasarak 400'e çıakbiliyorum. genelde 360 kelime gibi. amacım min. 500 kelime dakikada.

Editleyip yazmıştım tam ama sanırım araya kaynayacak, o yüzden tekrar yazayım.

Şunu da yazarsam daha açıklayıcı olur sanırım.
Bu kursa başlamadan önce dakikada kelime okuma hızım 250-350 arasıydı.
Şuan 450-500 civarı. Dediğim gibi aşırı uç bir gelişme olmadı (ki haftada ortalama 2 kitap bitiririm) ama yine de bir tık da olsa hızlandırdı. En azından konunun mantığını çözmeme katkı sağladı. Belki başka birisi aynı kursu alıp 600 hıza çıkıyordur, bilemiyorum o kadarını.

Şunu da özellikle tekrar belirteyim. Hızlı okuma mevzusu roman vb. okurken çok işe yaramıyor.
Ama şuan bir makale vs. okurken 600'ü çok rahat görüyorum.
İş romana gelince o kadar hızlanamıyorum. Belki benimle ilgili bir sıkıntıdır o da bilmiyorum.

eksisozluk.com


Şurda birkaç şey yazmıştım.

akademide bu hizli okuma isiyle acayip dalga geciyolar zira boyle bisey yok. abd'de olan bisi zira makaleleri buna uygun yaziyorlar turkce makale cok az buna uyan. roman vs zaten hizli okumaya tabii bile degil.

@mula abi çok saçma bence. neden dalga geçilsin? dakikada 200 kelimedense 600 kelime de anlaşılıyor. hem zaman kazanılıyor. bence yazının buna uygun yazılması diye de bir şey yok. sadece ağır metinlerde yavaşlyor insan. ben yine de hızlı değilim ama çok yavaştım ve 2 katına çıktı. bu bile harika bir şey.

doktorada hizli okuma dersine giren dr yaptigi okulda baska bi bolumun hocasi vardi, o bile guluyodu. x bir metin var onu hizli okumak icin yapabileceginiz tek sey kitap okumak, ne kadar okursaniz hiziniz o kadar artabilir. ama hizli okumada verim orani cok dusuktur, ben cok hizli okuyabilirim ama ne yazdgini anlamak mesele. yani su okudugum metinlerin hicbirini bi yonem ile hizli okumanin oluru yok, siyakat yazisi gibi hepsi. metinin ozu paragraf baslarinda vermiyo. bizim yazi gelenegimizde yok bu.

Hızlı okuma saçma diye bir şey yok. Ama evet her metin hızlı okuma yöntemiyle okunamaz. Atıyorum felsefi bir metni hızlı okuma yöntemiyle okursan, sadece mel mel bakmış olursun satırlara.
Birçok yöntem var ve %90'ı bana da süper saçma geliyor.
Mesela U şeklinde, ters U şeklinde, Z şeklinde, ters Z şeklinde, C şeklinde, ters C şeklinde, zikzak çizerek, X çizerek okuma yöntemleri var ve hepsi de süper saçma bence de.

Hızlı okumada mevzu tek göz hareketinde birden fazla kelime görmek. Burda da iş göz kaslarını geliştirmeye ve birden fazla kelimeyi görüp/görebilip hızlı anlamaya bakıyor.
Yani tamam göz kaslarını geliştirdin ve satırda hızlı hızlı geziyorsun diye hızlı okuyabiliyorsun anlamına gelmiyor. Gördüğünü anlaman da gerekiyor.
Orda da zaten görsel hafıza devereye giriyor. Yani kelimeyi içinden okumadan/seslendirme yapmadan, bir fotoğrafaya bakarmış gibi bakıp geçmek, bunu yaparken de kelimeyi anlamak asıl mesele.

Terimlerle dolu bir metni, felsefi metinleri, romanı bu yöntemle okumak biraz zor, imkansız olmasa da zor. Ama birçok metni de hızlı okuma yöntemiyle anlayabilirsin.
Ayrıca paragrafın başına ve sonuna bakarak okumak diye bir şey de yok.
Hızlı okuma egzersizlerinde paragrafın başına ve sonuna bakma egzersizleri var, ama orda amaç göz kaslarını geliştirmek ve gözü doğru kelimeyi yakalamaya alıştırmak.
Ama pratikte böyle bir şey yok.

Mesela youtube'da videolar var. Hızlı okuma yarışmaları yapıyorlar, çocuk 100 sayfalık bir kitabı alıyor başlıyor okumaya. 10 yaşındaki çocuk saniyede 1 sayfa atlayarak okuyor resmen kitabı, ve güya okduğunu anlıyor.
Hadi len ordan derler adama. Bir insanın o hızda okuyabilmesi için yıllarını vermesi gerekir (ki yine de hiçbir insanın 1-2 saniyede 1 sayfa okuyup anlayabileceğine inanmıyorum).
Yani evet saçma, abartılmış yönleri var. Ama dakikada 600-700 kelimeyi anlayarak okumak da imkansız değil.

Loreal saç şekillendirici krem kullanıyorum.
Wax kadar katı değil, jöle kadar parlaklık vermiyor. Saçın hafif kirlenmiş doğal haline yakın bir görüntü veriyor. Tavsiye ederim. Migros’ta 35 tl gibi bir fiyatı vardı.

Otacı bitkisel şekillendirici. Saçta sert bir tabaka bırakmadığı gibi yıkamadan da yatabiliyorsunuz, kaşınma ve dökülme yapmıyor.

Severiz. Bu performans da çok güzel

ya iyi ki paylaştın, ef-sa-ne! o ziller, darbuka falan off.

Immmh çok iyi performans, Bonham reyiz de olaydı burada tadından yenmezdi.

severiz, o dönemde doğudan etkilenen başka gruplar da var, bi nevi dönemin ruhu

albüm olan no quarter: page & plant kayıtları da iyidir
www.allmusic.com

city dont cry
youtu.be

yallah
youtu.be

ama bu zeplin değil. page&plant. paragöz köpekler...

@alperz niye öyle dedin ya :(

sen git "bonzo olmadan bu müziğe devam etmeyeceğiz" de. 15 sene sonra mısıra git en fiks şarkılarınla paraları topla. Hatta 98'de İstanbul'a gelmişlerdi çocuktuk daha. Walking into clarksdale albümünden üç dört şarkı çalıp gerisi full zeplin çalmışlardı. Neden Jones yok mesela o kadroda? Neyse canım iyi müzik.

ilk dinlediğim zamanlar aylar boyunca her gün defalarca kez dinliyordum bunu. orijinalinden çok daha iyi.

esas gençliklerini izle ve dinle.. plant'in eski sesini falan..
lz gelmiş geçmiş en iyi grup ve page bana elektro gitar aldıran adamdır..

linke tıklamadan hangi performans oldugunu anladım, o kadar severim

makyajlı kasa bu ablalar ondan.

gamze? Bayagi cesidi var yanniz bu hangisine giriyo bilmiyorum

bu mu? lingorank.com

evet teşekkürler ^^

buradaki klasik soru, okuduğunuzun ne kadarını anladığınız tabi ki. yani nicelik-nitelik kıyaslaması. ben saniyede bir satır okuyarak, özellikle bilgi verici metinleri anlayamıyorum ama bu sizin için tabi ki farklı olabilir. bu konuda yorumunuzu merak ediyorum açıkçası, hızlı okuyabilen bir insan olduğunuz için.

aslında hızlı okuyamıyorum. hedefim dakikada 600 kelime okumak ki bu da 2 sayfadan fazla. ben max 1 sayfa okuyorum dakikada. içeriğe göre değişiyor hızım. ağır içeriklerde ister istemez yavaşlıyorum. ama önceki halime göre hızlıyım. metne göre gerçekten değişiyor. mesela geçende birinci ağızdan yazılmış bir biyografi okuyordum su gibi aktı. ağır akademik metinlerde mutlaka yavaşlıyor ama birçok insanın okuduklaının %80'i akademik olmadığı için bunun sıkıntı olacağını sanmıyorum.

Nevşehir’de çekildi deniyordu bi ara.

Türkiye Suriye sınırı. O topraklar zaten hep bir. Masa başında sınır çiziliyor. Ama halk yıllarca gidip geliyor yine ilk yıllar. Daha sonra iş icraate geçip sınıra tel vs çekilşyor. Aileler bir kısmı buda bir kısmı orda kalıyor

adindan anlasildigi gibi propaganda filmidir. Turkiye'yi bugunlere alistirmak icin yapilmistir. Bu kadar suriyeli, irakli, afgan, pakistanliyi Turkiye'ye doldursunlar diye yaptilar. Sinirlari kaldiralim, mayinlari temizleyelim vs aslinda sinirin ote yani da burayla bir gibi gondermelerle milleti zehirlediler. Kemal Sunal gibi bir ustadi da buna ortak etti ya bu sinan cetin arsizi..

sadece cooki'lerden olmasi mumkun degil zira ayni hesabi ayni anda birden fazla alette calistirmana da mani oluyor. IP tabanli bir eslestirme yapiyor olsa gerek. android uzerinde oluyor mu bilmem ama virtual machine'ler var. deneyebilirsin. deger mi bilmem ama.

aynı kartı mı kullanıyorsun ödeme için?

bana daha çok senin çakallığın gibi geldi.

@pgup kartla daha deneyemedim 1 liralık linke tıklayınca 14 liraya yönlendiriyor.

@washe çakal diye kendimden bahsediyorum zaten aklsşdaa :D

yeni bir hesap aldım. telefondan yapabiliyorum. telefondan premium yapınca bilgisayardan da açar değil mi aynı hesabı premium olarak? sparkle farklı alette çalışmaya mani oluyor deyince emin olamadım. ben telefon ve bilgisayarda açıyordum gerçi.

asdajlda kim yapmıyor ki ama bunu? :D hoş değil ama kabul ediyorum.

Babam godune gozune vuruyor vallahi boyayi. Hic ozel bi boya aldigini filan sanmiyorum.

kötü durmuyor mu? nubuk gibi bot.

Boyanmaz. Nubuk veya düz deri olması farketmeden deri cinsine göre boya değil, temizleyici madde kullanılmalı.
Fabcare marka iyidir. Bir de woly marka var piyasada ama ben memnun kalmadım.

O tarz botlara özel silgi ve sprey boyalar var. Ben Yeşil Kundura’dan almıştım. Önce silgiyle botun üzerindeki lekeli kısımları siliyorsun. Daha sonra sprey boyayla boyuyorsun botun tamamını. Tertemiz oluyor. Sakın ıslak mendil veya klasik ayakkabı boyası kullanmayın.

@neysene nasıl bir temizleyici madde kullanmalıyım?

@her seye atarlanan boya şekli farketmez mi? kötü durmuyor mu? marka, model söylerebilir misin?

Ben boyadım (Harley), sen yapma. Parlak ve botun havasını değiştiren bir hal aldı, hiç sevemedim.

evet o yüzden boyamak istemiyorum. ama kötü görünüyor böyle de. nele boyamıştın? klasik boyayla mı?

Siyah deri boyası mı ne yazıyordu üzerinde. Ucuz bir üründü belki ondan kötü olmuştur.

Bendeki silgi ve boya bunlar. Zaten sprey okduğu için ayakkabı üzerinde klasik boyadaki gibi katman bırakmıyor. Gönül rahatlığıyla kullanabilirsiniz.

goo.gl
goo.gl

Islak bezle sil , kalanını kahverengi boya ile boya.

sildim olmadı ya. boyarsam da kötü olur. eskisi gibi olmaz bir de. kötü durur.

Normalde silgi ile temizliyorum ama sen direk boya dökmüşsun

İşverenler yazmasın :)

Bu sorunun cevabını işverenin ağzından dinlemeden nasıl gerçek bir yanıt bulmayı bekliyorsun?

-kimse gelirini paylaşmak istemez.
-asgari ücret 100 lira olursa da kimse çalışmaya gerek görmez. yine işsizlik olur.
-sermaye ne zaman elini taşın altına koydu ki? tek amaç var: daha fazla kar.
-1000 kişi çalıştıran yerler hakkında bilgim yok ama çok da düşündüklerini sanmıyorum.
www.diken.com.tr
not:işveren değilim.

@proletarier aller lander vereinigt euch

bence o kadar kazanmıyorduk, ne işverenler ne biz. dağıtılan krediler bizi "zenginlik illüzyonuna" soktu. işverenler açısından bakarsak özellikle kosgeb vasıtasıyla dağıtılan krediler nerelerde kullanıldı sormak lazım.

bir işveren çıkıp dese ki sana ne kardeşim şirket benim değil mi? parayı da paylaşmak istemiyorum. anlarım. amk kan emicisi der geçerim. ama bunu mantıklı bir zemine oturtmaya çalışmak saçma. açık açık desin kar oranım azalmasın diye maaşlar artsın istemiyorum ve işçi çıkarıp 2 kişilik işi tek kişiye yaptırıcam.

bir de asgari ücret artarsa fiyatlar da artar muhabbeti var. asgari ücret 1600 lirayken 2 liraya üretip 5 liraya satıyorsa maaşlar artınca 3 liraya üretsin yine 5 liraya satsın. neden şirketler mutlaka 3 lira kar etsin ki? maliyet artıyorsa kardan kıssın biraz.

işveren tarafından hesap yapıyorum.
çalıştığım şirkette 1000 kişi çalışıyor.
aylık ücret 400*1000= 400.000TL arttı
aylık sgk 190*1000= 190.000TL arttı
aylık vergi 30*1000= 30.000TL arttı
toplam işverenin kasasından çıkan 620.000TL ekstra nakit var.
yanlışım varsa ilgili arkadaşlar düzeltsinler.

diğer hesaplamaları siz yapın,
üreteceği ürüne zam,
aylık ekstra nakit çıkışını sağlayacağı finansman
aylık sipariş ve ücret ödeme sürdürülebilirliği. v.s

uzuuuun bir cevap yazıp sildim.

hocam ya öğrencisin, ya iş hayatında hiç çalışmadın.

işverenden dinlemeden nasıl gerçek cevap bulmayı bekliyorsun? +1

@ayakli tamam işte bunu nedne piyasaya yansıtıyor şirket? 5 kazanmasın 3 kazansın. 1000 kişilik şirket için de 600 bin o kadar önemli değildir. patron daha az gezsin.

@benaslinda birçok işte çalıştım. kimin ne kadar kazandığını da biliyorum. o yüzden bu rahatsızlığım zaten. asıl siz hayatınızda çalışmamışsınız. öyle kaymak işler değil ama. girin bir yerde 3 kuruşa çalışın bakalım bu kadar rahat konuşabiliyor musunuz.

@ayaklibalik 600 lira ekstra maliyeti ben de söyledim. e patron yılda 7 milyon az kazansın? 1.000 kişinin çalıştığı şirket için önemli bir para değil. patron kişisel harcamalarından kıssa daha fazla kar eder zaten. bu 7 milyon neden patrona yüklenilmiyor? illa o kadar çok mu kazanmak zorunda?

diyorsun ki, bu sene 5 kazanmasın 3 kazansın
gelecek sene 3 kazanmasın 1 kazansın
diğer sene 1000 kişiyi birden kapının önüne koysun.

bir şirkette nakit akışı öyle sanıldığı kadar kolay değil.
enerji, işçilik, kira, bunlar nakit akışını etkileyen birebir faktörler.
bunların arttığı vakit, firma ciddi anlamda sıkıntıya girer.
bakkal gibi düşünmeyin şirketleri, al gülüm ver gülüm olmuyor satışlar.
ciddi bir döngü var. kar ettiğin tutarı kasanda görmen için zaman geçmesi gerekiyor.
ama devlet vergisini, mal sahibi kirasını, personel ücretini, zamanında ve nakit istiyor.
sektörler genişledikçe, piyasa daralıyor, öyle söylediğin gibi deli gibi kar marjları kalmadı artık.
biz nasıl 100TL gelen elektrik faturasına 150 Tl gelince isyan ediyorsak, açık olan lambaları söndürmeye çalışıyorsak. işveren de aynı bizim gibi düşünüyor ve isyan ediyor. ki biz geçinmeye, onlar kar etmeye odaklı.

sorunun temeli işçi ile işveren arasındaki çekişme elbette. fakat esas mesele şu;

Türkiye'de üretim yapan işletmelerin neredeyse tamamı, düşük katma değerli iş yapıyor. Yani 5 liralık kumaşı alıp, 3 lira işçilik ekleyip 1 lira masrafla 10 liraya satıyor, 1 lira para kazanıyorlar. Bu üretim tipinde 3 lira işçilik maliyeti 4 lira olunca sıkıntı büyüyor.

Bu tip işler elbette vazgeçilmez, fakat neredeyse bütün ekonomimiz düşük katma değerli işçilik yoğun üretime dayanıyor.

Yoksa yüksek katma değer ile çalışan işyerleri bu zammı bile beklemeden çalışanlarına enflasyon zammını yıl içinde yaptılar zaten.

1000 kişinin çalıştığı bir yer ayda 1.500.000 kazanıyor olabilir, bunun yarısı maaş zammı ile elden akıp gidiyor olabilir. Her zaman o hesaplar o kadar lafla olmuyor.

Çalışan açısından zaten bu ücret skalası tam anlamıyla facia, değinmeye bile gerek duymuyorum.

benim 10 yıllık iş tecrübem var. ücret yönetimi yapan İK'cıyım. sizin merak edip duyurusunu açtığınız üst yöneticilerin ücretlerini belirliyorum, her yıl hay groupa tonla para verip ücret datası alıyoruz.

belki kimin ne kadar kazandığı konusunda bir fikriniz var ama giderler, finansman ile ilgili bir fikriniz yok.

ayaklibalik güzelce anlatmış ama sizin inanasınız yok bence.

@ayaklibalik 3 kazanınca niye 1000 kişiyi kapıya koyuyor işte? 3 kazanmaya devam etsin. şirket bir miktar büyüsün, enflasyon oranında kazancı da artsın çark döner. o saydığın giderler asgari ücret 1000 lira olsa da olmayacak mı? asgari ücretle ne alakası var? maaşlar kalemlerden sadece biri. hala soruya tam cevap değili bunlar. patronlar neden 3 değil de 5 kazansın?

olayı spesifik bir şirkete yönelik sormuyorum. çünkü bir kobiden de, kurumsal bir şirketten de, yap-satçı bir müteahhitten de farklı cevaplar alınır. hepsinin ayrı zorlukları var. o yüzden kobilerin tahsilat sorunları konumuz değil. genel olarka soru şu. bir şirketin 20 bin işçilik maliyeti 30 bin diğer maliyetleri var. malı 80'e satıyor diyelim. 30 bin karı var. maaşlar artınca maliyeti 60'a çıkarıyor. neden 30 yerine 20 kazanmaya razı değil?

@benaslinda hayır ayaklibalik soruya tam cevap vermemiş. yukarda tekrar sordum. ayrıca ik'cı üst yönetimin maaşını belirlemez. büyük ihtimalle ne kadar kazandıklarını bilmiyordur bile.

Isverenler kardan kismaz.
Gerekirse butun personeli atar, sirketi kapatir yine de kardan kismaz. Calistigim sirket 1 ay icinde 5 tane grup sirketini kar dusuk diye kapatip 1000lerce kisiyi kapi onune atmisti.
Halbuki gayet kar eden ve gelecek vaadeden sirketlerdi bunlar.

Bunun onkabuluyle baslarsan gerisi oturuyor aslinda.

Niye oyle dersen patron haci onlar, onlarin kafa farkli calisir bizim gibi dusunme.
Biz hep optimum pesinde kosariz, onlar hep en ustu hedefler.

Herhangi bir holdgin patronunu al, sana ayda 1 milyon vericem olene kadar ama sirket islerini birakacaksin de. Birakamaz delirir.

@black mamba: çünkü biz istiyoruz ki insanlar ellerindeki parayı finansal araçlara değil, üretime yönlendirsinler. Fakat üretim belli bir sermaye koyduğun zaman döviz kadar, faiz kadar kazandırmazsa, kimse üretime yatırım yapmaz. sonuçta ülke olarak daha da çok kaybederiz.

bu yüzden işverenlerin koydukları sermaye karşılığı daha az kazanmayı kabul etmesi uzun vadede ülkeyi vurur.

parası olsa da kimse hayrına bir işe girmez.

işverene 5 değil 3 kazan demek,
işe ihtiyacım var ama şu ücrete çalışırım.
şu ceketi alacağım ama fiyatını ben belirlerim demek gibi bir şey.
şirketler daha çok kazanmak için uğraşmasalardı, yatırım yapmazlar,
yatırım olmazsa insanlar çalışacak iş bulamazlardı.
işçiyi düşünmek, işverenin değil devletin işi.
senin söylediğin komünist devletlerde olur.

nakit akışı, krediler, ortakların kararları, şirketin borsaya açık olması, finansal katsayıların (COI, ROE, ROCE, WACC daha gidiyor bu) tutturma hedefleri vb bir sürü sebebi var.

bu arada hiç kurumsal şirkette çalışmamışsın sanırım. ik'nın yetkileri kurumsal şirketlerde çok daha geniştir. zaten ellerinde prosedürler var öyle sana %5 zam yapayım falan olmuyor. adam gidip hay scale uyguluyor. ülke müdürü olsan da götünü yırtsan da maaşın gram oynamaz.

@acemi aradığım cevap gerçekten. çıkıp böyle desinler anlarım. belki ben de sermayedar olsam en çok kazandıracak şekilde çalışırım. ama bunu farklı şekildeymiş gibi anlatmaları inandırıcı değil.

@babilbaligi tamam finansal araçlardan daha çok kazansınlar. ona da ok. ama neden her olumsuzluk çalışana ve müşteriye vuruyor? biraz farazi konuşuyoruz o yüzden havada kalıyor. tamam banka faizinden çok kazansın ama neden maksimum kar? asgari ücret 2 bin lira olunca kar oranı ne kadar düşecek? neden ilk fırsatta bu fiyatlara yansıtılıyor? 5 kazanmasın 3 kazansın derken de az kazansın demiyorum ki 3 bile fazla bir kazanç. müteahhit 1 bmw daha az alsın ama işçi de 3 kuruş çok kazansın. sabancılar, koçlar birkaç milyon dolar az kazansın işçinin de yüzü gülsün.

@ayaklibalik işçinin işe ihtiyacı var seve seve öpüyoruz diyorsun yani? devlet devlet olsa bunları konuşuyor olmazdık zaten. ama devlet işçinin hakkını aradığında da tüm patronlar ağlıyor. bugün kurumsal yerler dışında kaç iş yeri fazla mesai ödüyor? 100 lira için 40 takla atıyorlar. yarın devlet çıksa dese ki tüm bunları denetlicem, kimsenin maaşı asgariden yatmıcak, cumartesi çalışırlarsa mesaileri ödenecek, hiçbir iş yeri vergi kaçıramıcak. o zaman zaten asgari ücretlinin maaşı mesailerle birlikte minimum 2500 liranın üzerine çıkacak. kabul mü?

yazdıklarımdan başkalarının faydalanacağını umuyorum.
yoksa gerçekten üzüleceğim.

Hocam sen hala kardan neden kısmıyorlar diyorsun. Böyle bir şart yok ki, bunu sil bir kere. Öyle bi dünya yok:) bunu farklı şekilde anlatma sebebi toplumsal baskıya karşı dayanak oluşturmak için. Kimse ben 2 kişilik işi 1 kişiye yaptıracağım, ürünlere de şu kadar zam demez. Yakın zamana bakın millet zam yapmamış görünmek için ne taklalar attı.

@ayaklibalik soruma tam bir cevap vermedin ki. konuyla alakasız masraflardan bahsediyorsun sürekli. nesinden faydalanayım? üzül bence.

@camiyetin ünlü simasi. ha işte dediğim bu. açık açık desinler bir sömürüyoruz. ucuza çalıştırabiliyorum onlar da eşek gibi çalışmak zorunda canımı yesinler. ama bunu farklı bir kalıba sokmaya çalışmak başka bir şey. sanki patronlar zam yapınca o 3 kuruşla ayakta duruyormuş gibi. üstüne maaşlı çalışıp burada gelip bunu savunan arkadaşların olması üzücü.

tabii şirketlerin çıkıp açık açık bunu demelerini beklemiyorum. ama sözlükte falan maaş tartışmalarında sürekli bu dönüyor. asgari ücret artarsa fiyatlar da artar. kimse demiyor ki biraz da patronlar sıksın.

@black mamba: o kafada insan olsa, o sermayeyi nasıl biriktirecek? sen kapitalizmin temelini anlamamışsın, onu soruyorsun. kepitalizmin temeli sermayenin olabildiği kadar güçlü olmasıdır. bunun için bütün olanaklarını seferber etmesi, ne pahasına olursa olsun her kapitalistin karı mümkün olan en yukarı çekip daha fazla sermayeye sahip olması gerekir.

yoksa bugün karı 5'ten 3'e, yarın bire düşer. öbür gün biri gelir "bu sene zarar edin, ne olacak zaten paranız var" der.

yılda 10 milyon kimse için küçük para değil, hiç kimse için...

@babilbaligi insanlara insani maaşlar ödeyerek de sermaye biriktirebilinir. zaten birçok işte hayvani kazançlar var. ölücü olmaya gerek yok. bak açık açık böyle de canımı ye. de ki kapitalistim işçi eşşek gibi çalışmak zorunda ben de çalıştırıyorum. imkan olsa ayda 100 liraya çalıştırırım. ama asgari ücret artınca "işsizlik artacak :(" diye dolaşmayın ortada. azcık az yesin patron işçiyi çıkarmasın o zaman, 2 kişilik işi tek kişiye yaptırmasın. sanki bunlar kendi elinde değilmiş gibi bir tavra bürünmesin. şu anki sisteme zaten sövüyorum ama başlığı açma nedenim sanki onlardan bağımsız bir nedenden dolayı böyleymiş gibi davranılması.

* "bu muymus demek istedigi diyorum "yazacaktım. Mobilim biraz zor oluyor yazmak

Yüksel Bilgili den karşılaştırmalı iktisat okullarını okuyun önce.
Onu teorileri ve bakış açılarını oturtmak için okuyun. Kısa notlar almanız yeterli. Sonra da
Zeynel Dinler hocanın kitabından çalışın. En basite indirgeyerek anlatan hocalardan biridir.

İktisatta çok fazla varsayım vardır. O dünyaya dalıp teorisyenler gibi düşünebilmeniz lazım. Bir ekonomide, farz edin ki tam istihdam durumu hakim, farz edin ki sadece iki ürün üretiliyor, farz edin ki üretilen her ürün satılıyor, farz edin..

khanacademy den dinlemiştim bu dersi ve çok rahat geçmiştim. bir iki konu videosu izleyerek sizde deneyebilirsiniz.

üniversitedeyken ben de mikro iktisattan nefret ederdim. kafam senin gibi basmıyordu. Bence açıköğretim kitaplarından bak.

Temel matematik bilgin varsa zorlamayacağın ders. Kendini esnaf gibi hayal et ve öğrendiklerini dükkanında uyguluyor gibi düşün. Mesela elastikiyet kavramı bu iş için müthiş bir konu.

Calculus ile beraber mantığını oturtmazsan anlamazsın. anladım sanarsın.

bir gün sana anlamadığını gösterirler...


önce matematik, sonra matematiksel iktisadi yöntemler sonra mikro..

eksiğin nerde olduğunu bul.

kpss hocalarından kpss kaynaklarından popüler hoca kitaplarından da uzak dur. Boş ezber.

kalın tabanlı bir çelik tava. geçen gün de aynısını yazmıştım ama olsun.

edit: döküm almayacaksan sonraki en sağlıklı tercihin paslanmaz çelik.

granit tamamen yalan pazarla stratejisi boktan bir şey. tamamen eski tip çelik tavalar daha iyi.

çelik ya da cam dışında hepsi sağlıksız deniyor.

Granit teflon titanyum. Bunların hepsi aynı sınıf alüminyum ya da alaşım malzeme üstü kaplamalar. Kızartmalar için emaye öneririm. Teflona göre ucuz ve daha güvenilirdir. Çelik ise tercih sebebi.

Çelik tava kötü durmuyor mu? Diğerleri daha şık :d döküm var da ağır və geç ısınıyor. Olmazsa ufak bir döküm bakarım

Bi kac michelin yildizli sefi izle kullandiklari tavalara bak belki gaza gelirsin

Kim mesela? Tanımıyorum kimseyi

Döküm tava alayım diyorum ufak bir tane. Zaman önemli. Çok mu geç isinir?

Çelik Tava ne kadar sürede isinir