düzenli banyo yap derim. o suyu boşa harcama 3 soluna, 3 sağına.. anladın sen onu :)

şaka bi yana, takma kafana her insan her dönem bu tip kaygılara giriyor. mesala şu an içindeyim. ermoo intihar etse - e haklı sebepleri vardı zaten derler. o derece bunalıyor insan çıkmaza giriyor. biraz daha pozitif bakmaya çalış olaylara. şu anlattığın başından geçen olaylara en çok senin gülmen lazım. hayat işte vapurlar filan..

"bendeniz 20li yaşlarda hayattan zevk alamayan bireyim"

belki de böyle düşündüğünüz için oluyordur yahu?

iyi düşün, iyi olsun :)

aynı dertten muzdaribiz.5 yıldır aynı bok.yavaş yavaş kabullenmeye başladım.bu yüzden böyle şeyler artık daha az acıtıyor.

bence sen sirf sanssiz tarafindan bakiyorsun, kotu dusuncen de kotuyu cekiyor bir sekilde. sansli/iyi tarafindan bak. (biliyorum cok klise oldu ama en iyisi bu)

denemediğim totem yapmadığım, şey kalmadı. öyle bi takıntı oldu ki bende, gusül abdesti aldıktan sonra bide teyemmüm alıp evden çıkar hale geldim. aslında çok pozitif düşünen biriyim, günlük hayatta çok sakinim. sakinliğimden dolayı bu başarısızlıklarımı içime atıp stres yapıyorum. içim içimi yiyor şuan. vize haftasındayız. bugün ne umutlarla girmiştim sınava. işin bana en çok koyan tarafı artık bu başarısızlıklar öyle bir hal aldı ki arkadaş çevremde bile alay konusu olduğumu fark ettim. yarın yine sınav var yine umut dolu gideceğim. ama sınavdan sonra o boktan durumla karşılaşmak beni başarıdan bir adım daha uzaklaştırıyor.

ahah, üslubun çok güzel öncelikle. şans oyunlarında normal olan kazanamamaktır zaten:) sürekli kazanıyorsan bi anormallik vardır. uzaktan bakıp ahkam kesmek gibi olucak ama sınav sonuçları ile ilgili bahsettiklerin biraz bahane gibi sanki. cevap neyse onu yazdın mı alırsın istediğin puanı. kağıdını görmek iste, nasıl hatalar yaptığına bak. aynı hataları tekrarlama.

negatif bakma. biraz olumlu düşünmeye çalış. hayatta başarılı olduğun alanlar vardır, olucaktır. yılmaz vural bir gün milli takımın başına geçicek mesela, ben inanıyorum:)

Takıntı yaptıkça ama çok daha fena yaparsın.

Bak şimdi, bizim ailecek bir uğursuzluğumuz var.

Ben ne zaman trene binsem o tren bozulur. %40 gibi bir durumlardayım artık. Babam da öyledir, resmen gökten Sparcatus Blood And Sand dizisinin ekibi düşse, bize onca kadın köle arasından gladyatör malafatı düşer.

Ama artık alaya alıyorum. Benimle gezen kişilere "bakın karakediyim" diyorum. Onlar da gülmeye şaşırmaya vs başladılar.

Sanki bir süredir geçiyor gibi..

Hayat, kafana taktıkça zorlaşan bir şey. Aman diyeyim, kanser de böyle oluşur uzuuuun yıllar sonrasında. Evham yapma, koy gitsin, hayallerini yıkılacak diye kur, yıkılmazsa sana kapak olur.

Artık biriyle konuşurken, istediğimin olmayacağını düşünüyorum gülüp geçiyorum, olmadığında işte bu ben(: diyorum, olduğundaysa ise ehoho gene kodum çocuğu, modundayım.

Asıl şanssızlık mı istersin?
Eşi vefaat eden Kaan Sezyum'un şu yazısını oku.. www.radikal.com.tr

sonra bir de kendine ve planlarına ve de hayatına bak..

sans oyunlarindan basari bekleme.

sinavlara çalisma yöntemini sorgula, sinavda hocanin istedigini verebiliyor musun neyi yanlis yapiyorsun bir bak.

"bendeniz 20li yaşlarda hayattan zevk alamayan bireyim"

ne ibnelik ne de ukalalık olsun diye yazıyorum:

sorun burda... daha dur bakalım... hayatta görecek çok şey var. belki de bunlar ilerisi için yatırımdır.

hayat önce tokadı atar, dersi sonra verir.

sabır...

düşündüğünüz gibi yaşamak değil, yaşadığınız gibi düşünmek mümkün bence. pozitif düşünerek hayatı düzeltebileceğinizi sanmıyorum. ancak iyice abartılıp işi hiçbir şey yapmamaya vardıracak kadar engelleyici düşüncelere varmamak lazım.

bir de düztabanlık diye bir şey var, anneniz demeyeyim ama teyzeniz yaşındayım ama bende de azımsanmayacak bir düztabanlık var, inatlaşın biraz koşullarla, pozitif düşünüp hayallere dalın demiyorum, ziterim ulan hepinizi modu bazan faydalı olabiliyor.

birde şu durum var. yakın çevrem beni gerekeni yapmadığım için eleştiriyor. ilkokul çocuğuymuşum gibi üzerime geliyor. onlara anlatsam ya çok sallıyorsun derler yada dinlemezler. naapsam ?

yakın çevreye anlatma durumu çoğu zaman problemli olur. bir anlatın, iki anlatın; anlamazlarsa üçüncüyü denemeyin, enerjinizi laf anlatmaya değil ne yapmayı planlıyorsanız ona harcayın.

Şu kadar özetle anlatayım kendimi; aynen senin gibiydim...

iddaa oynamayı bıraktım, çünkü sadece senin degil, çogu insanın tek maçtan yatıyor...üslubundan kolayca cıkarılabilir ki aptal bi adam degilsin aksine ciddi bi r zeka oldugunu tahmin ediyorum...derslere eskiden 3 saat çalışıyoduysan 6 saat çalış 6 yetmezse 8 calış..

hayat böyle be aga... ne kadar düşersen düş arsız arsız kalkıp zorlamaya devam ediceksin... benim böyle anlar için motivational bi videom var son 1 senedir... rocky balboa filminde rocky nin cocuguna yaptıgı bi konuşma var... başıma gelen her boktan şeyden sonra bir doz alırım ve devam ederim...

"it aint about how hard you can hit, its about how hard you can get hit and keep moving forward..."
özetle; arsız ol.

sevgiler...

ben de çok şanslıyım mesela şanssız olmak nasıldır hep merak ederim. bi süre yer değiştirebiliriz mesela. bugune dek lotoda sekiz kere falan 5 cıktı bana. eğer kötümser bi insansan bunu da direk çok büyük şanssızlık olarak nitelendirebilirsin. diyeceğim odur ki baktığın yere bağlı. belki düşük not almana rağmen hocalarının seni takdir etmesi çok işine yarayacaktır? gibi.

şu filmleri bir kaç kere izle izlediysen bile tekrar izle dikkatini ver !
yardımcı olacatır.

Fight Club
Cidade de Deus
Se7en
The Big Lebowski
The Shawshank Redemption
Memento
Dead Poets Society
Little Miss Sunshine
American Beauty
Eternal Sunshine of the Spotless Mind
Requiem for a Dream
Oldboy
Donnie Darko

www.codxpert.com

bir oku derim

Kardeş? Sen ben misin? Yoksa ben sen miyim?

Ben de aynı derdin farklı detaylarına sahibim. Ezelden beri birçok başarım oldu: Dokuz yaşında resim yarışmasına katıldım, ikinci oldum. Çok müthiş bir öğrenci olmamama rağmen il çapında bir sınavda derece yaptım, bedava dersane kazandım. Anadolu Lisesi'ne de keza birincilikle girdim, okulun ilk günü kalabalığa konuşma yaptırdılar...

Üniversiteyi kazandığım yıl, bölümümün (Dilbilimi) 16 yıldır devam eden formasyon ve öğretmenlik hakkı iptal edildi. Mezuniyetime ek olarak grafik tasarımcı oldum. Ekstra hizmet için, ikisinden de hayır gelmedi. KPSS'de bölümümün adı yok. Türk Dil Kurumu bile Dilbilimci almıyor. Liselerdeki Dilbilimi dersine bile Dilbilimi mezunu öğretmen olamıyor. Herkes grafiker olmuş. İki satır yazamayanlar editör oluyor. Çalıştığım işyerlerinden paramı alamadım. Altı aydır işsizim...

Gel de hayata küsme...

"the majority of the population is consisted by people with lower education."

The majority of its population consist of the individuals who are low-level educated.

most/majority of the population has a low-level of education.

uyuklayan kedinin cümlesinin başıyla evandronunkinin sonunu birleştir, şöyle:

"the majority of its population consist of the individuals with lower education, my nigga"

consist e bir de s ekle ki consists olsun :)
consists of individuals demeliyiz.

kediebesi önce consist yazdım, sonra s ekledim, nette bakındım s yoktu sildim :)
hatta başta are yerine have ilen yazdım. uzman değilim diye eklerdim hep, bu sefer unutuvermişim :)

valla bir an beni de şüpheye düşürdün netekim :)
ama doğrusu consists
emin oldum, iddia edebilirim :P

kediebesi consists olamaz, olmamalı.. çünkü "the majority of the population" pluraldir.

www.pearsonlongman.com

buyrun arkadaşlar siz karar verin.
çünkü konu ile ilgili tek bir kural yoktur. kullanıma göre ya plural ya singular kullanılır.

benim kafam durmuş hata etmiş olabilirim. bazen böyle disleksik olur karıştırırım ama kendimden şüphe ettiğim için internetteki kullanımlara baktım ve singular kullanıldığını gördüm :) wiki de bile iki türlü de kullanılmış ancak consists 550.000 sonuç verirken consist 36.000 sonuç veriyor..

araştırın kendiniz karar verin. ben her iddia ediyorum dediğimde yanlışsın işte bööö diye çemkirmeyin alla alla :)

ayrıca majority of population plural olabilemez çünkü population tekil bir kelimedir efeeem :) içinde milyorlarca insanı barındırsa bile...

dedim ama yine de içime sinmedi araştırdım.
population da iki türlü olabilirmiş, eğer bir gruptan söz ediliyorsa tekil, tek tek bireyler konu için önemli ise çoğul olarak kullanılırmış.
ikisi de mümkünmüş yani ama her cümle için değil.

burada da population diyerek genel olarak nüfusu kastettiğimize göre bence tekil olarak değerlendirilir. çünkü türk toplumu dediğimizde de mesela bir grup insanı anlatıyoruz ama yine tekil...

majority tekildir, çoğulu majorities'dir.aynı şekilde population'un çoğulu da populations'dur. dolayısıyla consists olmalı.

"the majority of its population consists of individuals with a low level of education."

diyorum ben.

majority i topluluk ismi gibi düşünmek gerektiğinden, consists olması gerekir derim ben.

google fightla anlaşılabilecek bir olay değil bu; sonuçta 10 kişiden 9'unun satranç yerine santranç, laik yerine laaaaaaaaaaaik dediğini de biliyoruz. o yüzden çok kişi kullanıyorsa doğrudur mantığıyla yaklaşmamak gerek. population'dan kastetilen "halk" ise singulardır(evet, ingilizcede nüfus anlamına gelen şey bizdeki nüfus kelimesi kadar ruhsuz değildir, o yüzden halk kelimesini kullandım); tasvir etmesi çok zor bir konu. şöyle anlatayım, türkçede halk kelimesini, bir şiirde geçtiği gibi ele alın; bu singulardır -fakat demografik bir veriden bahsediyorsak halk pluraldır. şöyle her yerde rastlayabileceğiniz klişe bir örnek var hatta:

"The population of Newton is behind me.
The population of Newton are a load of idiots."

wikipediadaki bu başlığı da inceleyebilirsiniz:
en.wikipedia.org

sgk ya sikayet ediliyor, sonrasında mahkeme fln gleiyor.

calıstıgını belgelemesi lazım. tedavi rapor vs onları da belgelesin.

Avukat değilim ama fazla zaman kaybetmeden yapsın. Bazı durumlarda bazı süreler oluyor, şikayet için değil de dava için. Hukuk sitelerine de sorun buradan detaylı cevap gelmezse. Bir avukat arkadaşıma da hemen iletiyorum, hemen değilse de yarın size mesaj atarım.

iş yerinde müşterilerden para tahsilatı yaptığı makbuzlar var. onalrı gösterebiliriz, ben şahitlik yaparım, gerekirse bizimle yıllardır çalışan müşteriler var onlar da şahitlik yapacaklardır.
cevaplar için tekrar çok sağolun. ((:

--
uyuklayankedi, dört gözle mesajını bekliyoum. (:

1) sgk'ya ihbar. belki müfettiş gönderirler.
2) iş mahkemesi'nde dava ya da iş teftiş kuruluna bir dilekçe (bu nispeten daha kolaydır ve masrafsızdır)

SGK'nın denetim ve kontrolle görevlendirilmiş memurlarının yalnızca fiili tespit yaparak geriye yönelik olarak 1 yıla kadar hizmet verme yetkileri var,

ancak çalışanı denetimde çalışıyor olarak tespit edemezlerse bir şey yapılamaz. Çünkü şikayeti yapan kişi yalan söylüyor da olabilir.
Eğer kişi tespit edilirse ifadesi alınır ve ne zaman işe başladığı sorulur, beyanlara göre geriye yönelik olarak 1 yıla kadar hizmet verilir. Ancak 1 yıldan
daha önceki bir tarih söylenmişse, işyerinin defter ve belgeleri istenir, söz konusu işçinin herhangi bir belgede imzası ve ismi varsa, başka bir kanıta
ihtiyaç duyulmadan belgenin tarihinden yılın sonuna kadar hizmet verilir.
Yani kendi durumunu işyerinin bağlı bulunduğu sosyal güvenlik merkezine elindeki kanıtların fotokopilerini ekleyerek ve bir ihbar dilekçesi yazarak
(dilekçede durumunu ayrıntılı anlatırsa iyi olur)

Şimdi şöyle bir durum var müfettiş gitti çalışanı tespit edemedi, sizin verdiğiniz belgelere bakarak işyerinin kayıtlarını isteyebilir de istemeyebilir de
yani orada onun kanaatine bağlı bir durum. İstemezse yapacak tek şey mahkemeye gitmek. İsterse kayıtlardan tespit edilmesini bekleyeceksiniz.

Eğer sizi orada tespit ederse bir yıllık hizmetten daha fazlası için kayıt incelemesi yapılacak. Kayıt incelemesi uzun süren bir süreç, geriye yönelik
olarak bir yıl işinizi görürse öyle beyan verip, hızlı bir şekilde geriye yönelik olarak bir yıl hizmet kazanabilirsiniz. Öbür türlü işlem uzayabilir. (Ancak bu dediklerim yalnızca müfettiş sizi çalışırken tespit ederse geçerlidir)

Eğer hiçbir şekilde kişinin çalıştığı tespit edilemezse 5510 sayılı kanunun 86. maddesinin 9. fıkrasına göre;
"Aylık prim ve hizmet belgesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği
yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır."
Yani iş mahkemesine dava açacak.
Müfettişler tanıkla hizmet kazandıramaz.

ben ege üniversitesinden aldım kefir, ilk yudumdan sonra kusmak istedim, içemeyip arkadaşıma verdim. Bu da bendeki etkisi.

Kullanmadım ama düzenli kullanan bir arkadaşım vardı, detayları anımsamasam da, kimi bedensel, kimi zihinsel faydalar sayıyordu ve herkese öneriyordu.

gerçekten çok rezalet bi tadı var ve işe yarar diye içtiğine kesinlikle değmez.. çünkü zaten işe yaramıyo.. ben uzun bi müddet kullandım ama öyle aman aman bi etkisini, işe yararlığını görmüş değilim..

kefir haram diye çogu arkadaşım içmiyordu. bende içmedim.

annemde trigaminal nevralji diye lanet bir hastalık var. akapunktur ve kefir tek hafifleticisi oldu bu hastalığın ve şimdi evde kendi üretip düzenli olarak içiyor. biraz gaz yapıyor, arada mideyi falan yakıyor gastrit gibi ama genel olarak süper dinç bi bünye yarattığını söylüyor.

encounterings (başında cultural olabilir veya encountering cultures olabilir ama böyle daha sade, sanki daha iyi)

intercultural reunion

Hangi açıdan bakacağımı bilemedim. Kültürünü anlatan taraf mı yoksa diğer kültürlere ilgi duyan taraf mı? İki açıdan da birkaç aklıma gelen öneri:

"WE" yani "biz" güzel bir başlık olabilir diye düşünüyorum. Ardından gelen "We.." diye başlayan cümleler hoş olur. Ayrıca iki sözcüğün kısaltmasıymış gibi de kullanılabilir (wide earth, world experience, world embrace gibi)

"Hometown" olabilir. Yerel bölgeleri, gündelik yaşamı çağrıştırır.

"Other Side" başka diyarları çağrıştırır.

balinalar çıkar. karaya oturup denize dönmek istemiyorlar. genelde bu tür sürü seven hayvanlarda bildiğim kadar lider ne yaparsa geriyanı da aynını yapıyor. koyunlardaki durum gbi. ama liderin ölcem hulen diye atlaması gerekmez, ayağı kayıp düşse de sürü peşinden atlayabilir. sanıyorum...
balinaların nedenini de bilmiyorlar hala, galiba... denizaltıların iletişimi ve denizdeki sesler nedeniyle şarkılarını daha farklı (sanırım daha pes) bir frekanstan söylediklerini okudum geçenlerde bir yazıda. bu da bonus bilgi olsun :)

hadi bi bonus daha.
köpekler iskoçyadaki bi köprüden atlayıp dururmuş.
hubpages.com
nedenini intihar olarak açıklamıyorlar ama. köpeklerin duvarın ardında köprü olduğunu anlamadığını, bir yere atlıyorum sandığını, anladığındaysa tabi çok geç olduğunu söylüyorlar.
www.neatorama.com


bu da senin sorunun wiki answers cevabı
wiki.answers.com

ha bir de iğrenç bi parazit var
içine girdiği böceğin kendini suya atmasını sağlayarak tutunduğu böcekten ayrılıyor.
iğrenç bir video olduğu konusunda uyararak linki veriyorum
www.youtube.com
buna da intihar diyolar ama ne kadar intihar olduğu tartışılır.

amma yazmışsın demeyin, hayvanları çok seviyorumm >^.^<

yunusların da yanlarından geçen bir gemi vs.nin gerisinde kaldıklarında intihar ettikleri söylenir. bu yüzden yunus gören kaptanlar yavaşlarmış filan.

150-200 koyun bir tepeden atlamıştı geçen yıllarda türkiye'de olan bir olay, o geldi aklıma. bir de bal arıları iğnesini kullandıktan sonra ölüyor bildiğim kadarıyla.

Saglikli ve uremekle sorumlu hayvanlar bile bile intihar etmez. Genellikle partneri veya cok sevdigi biri oldugunde intihar edebiliyorlar (cogunlukla yemek yemeyi reddettikleri icin.) Aslanlarda, yunuslarda, maymunlarda, kuslarda, kopeklerde ve kedilerde gorulmus mesela. Hatta sahibi oldu diye uzuntuden yemek yemeyi reddedip olen evcil hayvan olaylari da az degil.

Karaya vuran balinalar/yunuslar durumu ise hastalik yuzunden, avini takip ederken ya da sagligi bozulmus bir lideri takip ederken meydana geldigi dusunuluyor. Bazi uremekle sorumlu olmayan termitler de dusman geldiginde intihar bombacisi gibi patlayip dusmanini olduren sivi fiskirtiyor.

Baska bir durumda da, bazi hayvanlarin disisinin ciftlestikten sonra erkegi yemesi. (peygamber devesi ve bazi orumcekler mesela). Ama erkek burda bile bile intihara gitmiyor cunku onun aklinda sadece seks var.

aa ermanen
peki şu balığı hiç duydun mu
erkek sabit bir yerde duruyor
dişiler gelip çiftleşiyor
yemek yemeye bile fırsat bulamayan erkek balık açlıktan sefaletten ölüyor.
yine işin sonu üremek tabi..
insan gibi intihar eden diyoruz da insanlar da ağır stres altında intihar ediyor çoğunlukla, hayvanlardan ayrı tutabilir miyiz bunu? tutsaklıkta kendini kafese vura vura yaralayan hayvanlar gibi mesela...

bbc life'ta izlediğime göre pasifik ahtapotu döllenmiş yumurtalarıyla güvenli bir yere yerleşip yumurtalar gelişene kadar başlarından ayrılmadan orada bekler, avlanmaz yani. yumurtalar gelişip yavrular dışarı çıkmaya başladığında anne ahtapot açlıktan ölmüş olur.

Bizzat yaşadığım papağan intiharı... Aylarca baktığımız ve bize günaydın diyen, bana adımla hitap eden, karşı cinsten misafirler yanımda otururken kendilerini gagalayan papağanı bir sabah kafesinde boynunu kırmış olarak bulduk, pozisyondan bunu kendisinin yaptığı anlaşılıyordu, kaza değildi. Zaten ortam, iklim farklı; bir de evde bütün gün yalnız kalmak bozuyormuş, hiç olmazsa radyo falan açıp ses yapmamız lazımmış :(

bir çok vahşi ve yırtıcı hayvan kaese kapatıldıklarındayemeden içmeden kesiliyorlar ve ölütorlar. hatta serçe, kırlangıç, larga gibi hayvanları yakalayıp bir kafese koymuşsanız küçüklüğünüzde bu hüsranı hep yaşamışsınızdır. bir nevi intihar denilebilir.

insan hariç hiçbir hayvan intihar etmez (diye biliyorum). Öyle bir düşünce sistemleri yoktur. Yemeden içmeden kesilebilir ama bunu artık ölmek istiyorum, bırakın beni ulenn mantığıyla yapmaz. Sadece yemek yemez ve sonuç olarak ölebilir. Buna intihar diyorsanız bilemem ama intihar bilinçli bir eylemdir bana göre.

köydeki köpeğimiz intihar etmişti gözümün önünde. sebebi ise çok yaşlı ve hasta olması ve köydeki bazı kendini bilmez insanların köpeğin başına geçip "vuralum bunu artık boşuna acı çekeyi da" tarzı cümleler kurup hayvanın psikolojisini bozmalarıydı. yer: rize, her şeyi vurmaya meraklı insanlar, ağaçtaki meyveleri kafalarına göre vurdukları için köpeği vurmayı düşünmekten de imtina etmezlerdi. ve yaşlı kurt kendini bi gün koca bi kamyonun önüne resmen attı. arabalar geçiyordu onlar geçerken izledi izledi ve kamyon geçince büyük bi kararlılıkla yürüyerek yolun ortasına gitti, hiç bişey de yapamadık :(

yıllar once muhabbet kuşum vardı iki tane. biri hastalanıp öldü, digeri de bildigin intihar etti o ölünce. kafesin tepesine kadar cıkıp kanatlarını kapatıp asagı bırakıyordu kendisini, bir turlu engel olamadık. ölene kadar yaptı bunu.

Balinaların intiharına sebep veren şeyin "bıktım bu hayattan yaşamak istemiyorum" gibi bir güdü değil dünya üzerindeki manyetik alanlarda oluşan değişiklik ve sapmalar olduğu da söylenmektedir. Bu teoriye göre manyetik alanları algılayabilen ve bunları yönünü bulmakta kullanan balinalarımız bu alanlar değişince Konyaya gidiyorum zannedip Merzifona çıkmaktadır.

Birçok hayvan için geçerli olan ve intihar olarak yorumlanan başka bir etken ise "stres"
olarak tabir edilen şeydir. Bu bizim kendi aramızda kullandığımız şekilde psikolojik bir buhran durumu olmayıp hayvanların doğal yaşantılarına uymayan her türlü durum için kullanılan bir terimdir. Papağanı kafese koyup kapalı sobası kaloriferi yanmayan evde bekletmek, japon balığını minicik akvaryuma hapsetmek vb. değişik doğal şsartların sağlanamaması hayvanlarda stres faktörü olarak tabir edilmektedir. Bu olumsuz şartlar hayvanların genel davranışlarını değiştirdiğinden intihar olarak bahsi geçen ölümler zuhur bulur bizde "ya tüh balığım akvaryumdan halıya hoplayarak" intihar etmiş deriz.

gsyih= gross domestic product
gsmh = gross national product

diye hatırlıyorum. değilmiydi?

GNP = GSMH
GDP = GSYİH

Kendi ülkesinde GNP olarak hesaplanır.

GSMH yani GNP ülkede yerleşik herkesin ürettiği mal ve hizmetlerin piyasa değeridir. GSYİH yani GDP ise sadece vatandaşların, ülke içinde elde ettikleri ve dışarıda elde edip ülkeye transfer ettikleri faktör gelirleridir. Demek ki o yabancı gelirini "kendi ülkesine transfer ediyorsa" oradaki GNP'ye dahil olur.

gdp gayri safi yurtiçi hasıla
gnp gayri sai milli hasıla

bir yabancı ülkemizde fabrika acarsa gdp'ye dahil olur. gnp'ye olmaz. kısaca anlatmak gelirse gnp'deki n national'ın kısaltmasıdır yani millet önemlidir. sizin vatandaşlığınızda bulunan insanların tüm dünyada ürettikleridir. gdp'deki d domestic kısaltmasıdır. yani ülke sınırlarını temel alır. vatandaş olan ya da olmayan kişilerin ülkenizde ürettikleridir.

Anlamlarını arkadaşlar yazmış. GNP = GDP - NFI. NFI net faktör gelirleri demektir. Yani ülke vatandaşlarının yabancı ülkelerde ortaya çıkardıkları değerler eklenip yabancı ülke vatandaşlarının ülke içinde ortaya çıkardıkları değerler çıkarılır. Eğer yabancı ülkenizde fabrika açarsa bu sizin GDP'nize, yabancı ülkenin GNP'sine dahil edilir.

O kitabı satamazlar. Yayıncıya ve pandora' ya mail at bence.

Kitap yabancı dilde bir ders kitabı, bayağı normal fiyattan aldım, araya falan mı karışmış ki? Peki farkı var mıdır kitabın acaba?

Herhalde vaktiyle promosyon/hediye babında dağıtılmış olan bir kitaptır, bir derginin, gazetenin vb. yanında ücretsiz olarak. Bu arkadaşlar da satmışlar demek. Açıp sorun, olmadı email gönderin.

www.itsbeauty.com

tütsü denediniz mi hiç?

thanks thanks.........
yumusatici onerisi de alsam????

airwick in decoshere nin çeşit çeşit kokuları var bunun için. şaka şaka ben 3 tane görmüştüm. en çok tutanı mango-kavun. baymayan bir koku. evi sıksık havalandırmanız da faydalı olacaktır. ayrıca evin havasını tazelemek için iyonizasyonu bulunan hava temizleyicilerden de edinebilirsiniz.

yumoş extra kullan bilhassa krem renkli vanilyalı olanı pembesi de işe yarar .ama mutlaka extra. çamaşırları evde kurut heryere siner.bana güven bende bebek çocuk köpek triosu var ama koku yok.

Airwick kullandım, fena değil; ama Discovery daha iyiydi. Otomatik sprey olarak. Yumuşatıcı kullanmadığımdan öneride bulunamıyorum.

sabanci - koç - kadir has

bölüm geçiş standartları bildiğim kadarıyla yök'e tabi olduğundan şartları benzer olacaktır ancak iyi araştırmakta fayda var

Atılım Üniversitesi.

özel üniversite görmüş ve salak gibi devlet üniversitesine geçmiş birisi olarak söylüyorum, en iyi devlet üniversitesine sokayım.

Arkadaşım sabancı elektrik elektronik müh. liğine geçti ve oldukça sosyal bir öğrencilik geçirdi. Topluluktan topluluğa koşuyordu.

istediğiniz üniversitelere bir bakın, bazıları şöyle bir şart koşuyor "öss den alınan puan kendi bölümümüzün taban puanı kadar olmalıdır veya en fazla %10 düşük olmalıdır"

her üniversitenin sayfasında yatay geçiş için gerekenler yazar.

Tabii bütün devlet okullarını kafadan aynı kefeye koymak da tecrübe yetersizliğinden olmalı.
Sosyallik denen şey kulüplerden ibaretse (!) bazı devlet okullarında bunlar vardı, hem de daha özel üniversiteler "piyasa"ya çıkmamışken.

ehe hocamızın dediği gibi içinden çıkamıyorsan böl :)

aynı şekilde, kısıtlı kanunların otonom çerçevelerine/kapsamlarına ilişkin herhangi bir teoriyi açıkça dile getirmeye yönelik hukuki fikirlerin yokluğu görülmektedir?, bu teoriye göre ortaklar, şirketin iç düzenlemelerine ve dışarıda temsiline ilişkin haklara sahip tek bir bünye veya şirket olarak değerlendirilir.

daha çok ayılamadım henüz, bilemiyorum ki düzgün oldu mu ama en azından sana başlangıç olur.

oldu gerçekten çok teşekkür ederim (:

dolayısıyla, kolektif oyuncuları kendi iç düzenlemesine ve dış sunumuna tekabül eden haklarıyla tek bir vücut ya da kurum olarak ele alan [bir teorinin], sınırlı yetkilere haiz otonom küreler teorisinin kodlanmasına/ifade edilmesine dair yasal düşüncenin eksikliği söz konusudur.

bu bi de drek kitaba basılacak bir çeviri yahu..off nerden aldım :(

Bu hukuk ingilizcesi, o yüzden tam olarak kediebesi'inin çevirisi doğru olmuyor. doğrusu şöyle:

"aynı şekilde, sınırlı yargı yetkisi çevrelerine ilişkin herhangi bir teoriyi açıkça dile getirmeye yönelik hukuki fikirlerin yokluğu görülmektedir, ki bu teori, topluluk halindeki bireyleri, dahili anlamda kendi düzenlemelerini yapma ve harici olarak temsil edilme kabiliyetine sahip tek bir varlık veya bir şirket olarak değerlendirir."

yani şunu diyor: tüzel kişilik sahibi olsun olmasın, tek bir amaç etrafında toplanan kişi toplulukları (örneğin bir taraftar topluluğu veya bir sitede oturanların bütünü) tek başlarına hak sahibi olan veya kendini temsil ettirebilen bir varlık gibi kabul edilirler bu teoriye göre.

Bir şeye haiz olunmaz, bir şeyi haiz olunur; kullanacak olursanız yani. Haiz sahip değil, taşıyan demektir.

bir avukatla görüşün desem astarı yüzünden pahalı.
dava açın desem 50 lira için gülerler adama.

uğraşmaya değmez.

sorun para değil, haksızlığa uğramam.
5 lira alacağım olsa bile açarım davayı.

50 lira için gülmezler adama. maksat haksızlığı ortadan kaldırmak. 2001 yılında vergi dairesinin haksı kestiği cezayı, bunu kendilerine kanıtlamama rağmen düzeltmediler. ceza de 4 milyondu (4 lira yani, bi paket sigara parası). inada bindirdim, 20 lira dava masrafı yapıp vergi dairesine dava açtım, çatır çatır kazandım. 20 liramı da mahkemeden geri aldım.

buradan bir avukat yardımcı olsun diye beleşe. eğer tutar yanı varsa avukat da tutun, gidin 50 lira için dava açın. kazanırsanız avukatın parasını da, mahkeme masrafını da ev sahibi öder.

kira vergini veriyormusun diye sor. Vermiyorsa şikayet ederim falan dersin, mahkemeden daha caydırıcıdır.

evsahiplerinin %90 i vergi vermedigi icin sikayet tehtidi taktigi ise yariyor..ben de denedim yasasin kiraci haklari yasasin vergi vermeyen ev sahipler:)

o kiranın vergisi yıllık 180 lira yapar. siz tehdit ettiğiniz anda gidip yakalanmadan pişmanlıkla öder (çok çok az bir gecikme faizi de öder). yani 200 lirayı ödeyip "hehe vergimi de ödedim, bakalım şimdi ne yapacaksın" diye karşınıza dikilebilir.

uyandıyarım.

herhangi bir alt sınır yok. artı 50 liranın altındaki takipler harçtan muaf. izmir'deysen yardımcı olurum. ancak karşı taraf muhtemelen itiraz edecektir.bu seferde itirazın iptali davası prosedürü devreye girecek.

kira vergisi demişsiniz de, ben kirayı bankaya yatırıyodum. (şerefsiz merefsiz, yeni yasalardan haberi vardı)..

ben tehdit etsem, karı da geri adım atmasa, evi biraz pis bıraktım diye onun lehine mi sonuçlanır acaba? (mahkeme masrafları bende patlamasın..)

Evi teslim aldığınız halde bıraksanız (yani 300 lira harcamasanız) alacağınız 400 değil mi? 300'ü zaten harcadığınız için ödemesi lazımdı, bunu 400'den düşmek de gerekmemeli, yani 400 ödemeniz için aldığınız halinden daha kötü, bozuk, tamir-bakım gerektiren bir halde bırakmanız lazımdı. Durum öyle değilse, 300-[30-50-(temizlikçi parası)] =220 lira harcadığınız için alacağınız, 400 ise evvelce cebinizden çıktığı için zaten alacağınız. Yani kadına 400 verip üste 300 harcamışsınız, toplam 700. Size 30 vermiş, hadi temizlikçiye de 50 versin (eşyasız ev için yeter), 80 ödemiş, alacağınız 50 lira olmamalı.

Yanılıyor muyum? (İsterseniz mesaj atın, konuyu avukat yakınıma danışıp bilgi vereyim.)

dear sir/madam yeterli olacaktır. eğer konu daha da muğlaksa o zaman to whom this may concern kullanılır. başka türlü bir kullanımla karşılaşmadım. titri tam olarak biliyorsan belki onu yazabilirsin. dear mr. president gibi :P

"in charge" olabilir belki

to whom it may concern (hitap olarak kullanılacaksa diye)

"dear administrator" olabilir mi ki acep?

evet administrator yazıcam herhalde.

peki "x'e gidiş - dönüş"ü nasıl demek lazım.

go to and return from x mi yoksa başka özel bi kalıbı filan var mı.

gidiş dönüş için round trip kullanılıyor. ama sen cümlene göre başka türlü de diyebilirsin yanlış olmayacaktır. trip to x and back gibi...

inquiry neyle birlikte kullanılır. bana on gibi geldi ama.

Inquire about sanırım.

Çok uzun değilse metni yazsaydınız hepsine bir defada cevap alabilirdiniz sanki.

iki yerde kullandım inquire'ı. ilkinde site üzerinde inquire yapmaktı. orda on yaptım. ikinceisinde kalıcak yer konusunda inquiry yaptım derken about kullanmıştım ilk ama sonra diğerinde on yaptım diye değiştirdim ama ilkini on ikincisini about yapıyım bari.

bi de türkçe yazılmış bişey vardı da elimde onu ingilizceye çeviriyordum. 3 sayfa filan da. buraya yazsam da olmazdı. sadece takıldığım yer olursa burdan sorıyım diye yaptım.

bi de gidiş-dönüş de iki yerde geçiyordu. onun bi tanesine go to x and back yaptım diğerini de roundtrip :)

neyse bitti şimdi.

bi de bu formal mektubun sonuna regards yazmıştım ama o informal mı kaçıyor biraz. sincerely mi demek lazım acaba. türkçesinde de saygılarımızla yazıyordu.

böyle emin olamadığın, sözlüklerde bulamadığın şeyleri gugıla sorabilirsin. mesela ben define:inquire on diye aradığımda hiç sonuç çıkmadı demek ki yanlış bir kullanım :)
www.yourdictionary.com

into ve about ile kullanılıyor, bir de tek başına.

best regards diyebilirsin sincerely diyebilirsin. çok kasmana lüzum yok.
sincerely yours demediğin sürece rahatsın :P

uzak durmanı tavsiye ediyorum. Muhtemelen turkcell'in avea'nın falan taşeronudur o firma. Hizmet verdikleri şirketler kota usulü çalışırlar. Çalışanları da genelde kota ve prim usulü çalışır. Sabit maaş olmaz ilk başlarda kapı kapı dolaşıp hat satmanı ya da stand açıp sözleşme yapmanı falan beklerler. Çağrı merkezi nispeten daha iyi asgari ücretin üstünde maaşla başlarsın dil falan da biliyorsun ortalama bir şeyler kazanırsın iks, global bilgi gibi şirketlerde.

Taşeron olmalılar. Kendilerine bir ödeme yapıldığı düşünülürse, çalışanlara gereğinden daha az ücret vermeleri kaçınılmazdır, yoksa asıl firmanın verdiği ücreti verip üstüne de para alsalar ilgili firmalara bir faydaları olmazdı.

Çağrı merkezi için mesela (bir zamanlar), 2 bin lira alabilitesi olan tecrübeli, dil bilen adamlara normalde 500, esnek (!) çalışma (Türkçesi fazla mesai) hallerinde 750 falan diyollarmış. 500 de o zamanın asgari ücreti olsa gerek, bilemiyorum. Özetle, akıbetleri belli olsa da matah bişiy olmaları galiba ihtimal dışı.

iban numarası yeterlidir. banka kartı değil.

aynı banka ise ikinizinki de, kart numarasıyla da oluyormuş diye duyduydum ben?

banka kartının üzerindeki hesap numaranız değil.

Hesap numarasını banka kartına yazan bankalar da var efenim. Ayrıca lovemyself de doğru demiş.

emeklilik danışmalarının şubede oturacağını sanmam. kendine portföy yapman istenecektir, bu yüzden dolaşaman gerekecek. ama bankacılıktan iyidir, en azından akşam 6 dedin mi çeker gidersin. bir de şubeye geçme gibi bir durumda olabiliyor ileri zamanlarda, genelde bu işe başlayanlar hep bu ihtimalle başlıyorlar.

Bankacılıktan iyidir denilmiş ama, kime göre neye göre? Bankacılık şubecilikten ibaret değildir ve müşteri yüzü görmeden ve çoğu zaman da mesaiye kalmadan gayet çalışılır genel müdürlüklerde. Bu, bankacılıkla ilgili.

Bireysel emeklilikle ilgili olarak ise, ya kapı kapı dolaşmak ya telefon telefon aramak sözkonusudur muhtemelen. Herkesin kişiliği bu işi yapmaya uygun olmaz, genel müdürlükte bankacılık muhakkak ki daha iyidir, kişiliğe uygun değilse birilerini bir şey almaya zorlamak, şubecilik bile tercih edilebilir.

çırağın cebine attığı 2 lira o 27 lira'nın içinde zaten.27+2 diye bi durum yok yani

yine mi yahu.

(bkz: matematiğin bittiği an)

tamam işte herkes 25/3 vermesi gerekirken 27/3 veriyor. geriye kişi başı 2/3 zarar kalıyor. ki bu zarar da toplamda çırağın cebine giren 2 lira oluyor.

al o zaman
en.wikipedia.org:Problem-geometry-2.png

30-5=25'i üç kişi ödediler. 25/3=8,33333 adam başı ödediler. Adam başı birer lira da iade aldıkları için, 8,33333+1=9,33333. 9,33333x3=28 eder, kalan 2 de çırakta. 27 diye bir rakam yok yani.

3 kişi 9'ar liradan 27 lira verdiler. bunun 25 lirası radyo, 2 lirası çırak. 25+2=27. 1'er lira da para üstü aldılar 1+1+1=3

25 lira radyo + 2 lira çırak + 3 lira para üstü = 30 lira. tataaa.

herkese teşekürler valla benım karşıma cıkmamıştı böyle soru matematikte pek iyi değil :D sağolun

@kediebesi: ilk şekilde sarı parçanın dik kenarlar oranı 2/3. benzerlikten tüm üçgenin oranı da aynı olmalı ama değil. 5/8. hile var yani. şekil 3 köşeli değil, 4 köşeli.

bende 5 tl var. arkadaşıma 3 lirasını verdim. yani 3 tl ben vermiş oldum, 3 tl de arkadaşımda var etti 6 tl nerden geldi bu 1 tl gibi bir soru bu:)

bir de bu var tabi;
en.wikipedia.org

@jangara.
biliyorum sağol :) matematik problemi değil, göz yanılması. ama eğlenceli.

bi de ayakkabıcılı problem vardı onu da hatırlayalım. bunlar bizim manevi değerlerimiz..

tabi ya ayakabıcılı vardı falan yoksa matematiğin bittiği anları nasıl yaşarız :D

www.calisma.gov.tr şuradaki müdürlüklerden birine telefon et bence..

Bildiğim kadarıyla böyle birşey olamaz,izin hakkınızı ve tazminatızı vermek zorundalar.

işten çıkarken sana imzalattıkları sözleşmelere çok dikkat et çünkü kendi isteğinle cıkarsan fazla bi hak talep etme imkanın olmaz. kendi kusurun nedeniyle işten çıkacak olursan tazminat haklarını kaybedersin diğer türlü tazminatlarını alırsın.

İşten çıkarma için kanunen haklı VE geçerli sebep göstermeleri gerekir ve gösteremiyorlarsa tazminat ödemek zorundalar. Yine de çıkarır ve tazminat ödemezlerse, işe iade davası açarak daha fazla ödeme yapmaları sağlanabilir, işe geri almadıkları takdirde.

dünyada bi tek a ve b varmış gibi yazmışsın :)
bence de a.

hepimiz hayat adil değil diyoruz di mi? bir defa dogru olanı yapmaya ikna et egonu. B'yi salla. anlattıklarından hareketle konusuyorum tabi, belki de yanılıyorum ama dıştan gordugun populerlikle insanları değerlendirme. Seni sevene kıymet ver eminim A'da cok cevherler vardır. bazı kızlar atraksiyonu sevecekleri insana saklar:). B'nin senin eve bırakma teklifine yalandan da olsa "gerek yok, bosver" dememesi bana ayrıca itici geldi.
A.

şimdik direkt söyleyeyim B den iş çıkmaz.. bir kız niyeti varsa baştan belli eder zaten niyeti yoksa çok süründürür adamı o da olur mu olmaz mı belli değil..

çok doğru söylüyosunuz işte ama rondonun dediği gibi mantık her zaman işlemiyor. yani B yle olma fikri ne biliyim öbürünün bütün iyi özelliklerini bastırıyor gibi...
mesela geçen gün A'nın arkadaşlarıyla vakit geçirdik ama bana olan bütün ilgisine rağmen aklımda B vardı genelde,ve sürekli somurttum. onla olsam daha mı mutlu olurdum onu düşündüm. gözümde büyütüyorum belki de sadece.
denemeye değer mi sizce B'yi?

not: şu A-B olayı için kusura bakmayın..

A'dan hoşlanmıyorsan kıza ümit verip vaktini çalma. Laf olsun diye de ilişkiye başlayıp sana karşı boş olmayan birisini durduk yere üzüp kırma.

B'de içinde kalmasın bence, A ile birbirlerini tanımıyorlarsa ilk önce B'yi yokla yaşayacağını yaşa. Bu sırada A ile ilişkiye başlaman etik olmaz ama seni bekliyor olursa hala her şey kitabına uygun görünür :)

ha bi de çok önemli detay niye yazmadıysam... A'yla birlikteydik geçen sene ama sonra soğudum birden bi mesafe girdi.şimdi tekrar bi arada olma şansımız oldu. yani aslında onla da garip bi durumdayız.

@kalim: keşke kıskandırma şansım olsa ama prom queen in takacağını bilsem keşke..

Yanlış anlamadıysam B'nin sizi reddetmeyeceğini bilseniz A'yı göndereceksiniz, ama emin olamadığınız için A'dan da olmak istemiyorsunuz. Fakat, yine yanlış anlamadıysam, A'ya karşı boş değilsiniz, ama "görüntüde" diye eklemişsiniz paranteze. B ise popüler falan olmasından dolayı size hoş görünüyor. A'nın "bu saatten sonra" heyecan vermemesi ise ayrı bir durum.

Bana kalırsa ikisinden de had safhada etkilenmiş sayılmazsınız. Bu tespitim doğru ise, fazla da dert etmeyin. Büyük ihtimal B'ye cesaret edip bişeyler açıklarsınız ve kabul edilirseniz A'yı hafif vicdan rahatsızlığı eşliğinde sallayacaksınız, reddedilirseniz de A'ya koşacaksınız. Fakat ben A'nın yerinde olsam, B tarafından reddedildekten sonra kapımı çalan zat-ı muhtereme "Hayırlı işler" derim.

Bir bağyan

Edit: Daha önce A ile birlikteliğinizi es geçmeniz tuhaf olmuş, bu durumda her şey farklı değerlendirilebilir. Ama bizim değil, sizin tarafınızdan.
Edit2: Son kısımda A, B karışmış, sanırım düzelttim.

uyuklayankedi, bilinçaltımın diplere itmeye çalıştığı bi gerçekle yüzleştim dediklerinizi düşününce.
uzun süredir kimseyle birlikte olmadım.kaçındım ve hiç bişey yapmadım,herkese bir kulp taktım... birden karşıma iki seçenek çıkınca sanki mutlaka biri olması gerekiyor diye düşündüm sanırım depresif bir mod içinde.(bu da doğru ya müzik zevkim bile bozuldu)

belki de en sağlıklısı ikisiyle de ilgilenmemek,doğru zamanı beklemek

bu uzun bir süredir varolan ilişkiye girmek istemeyen ruh halimde 2 sene önce yaşadığım talihsiz bir ilişkinin de etkisi var sanırım. benden çok daha büyük birisiydi ve 18 yaşında bi genç için mükemmeldi. şimdi biraz A-B birini seçmeye çalışmamda bu sendromu atlatma çabalarım da var galiba.normal bir ilişki yaşamak...

çocukluğuma gider bu :)
ama cidden teşekkürler böyle fikirleri okudukça kafamda ampuller yanıyor.iyi ki anlatmışım...

selam, bence sen A'dan hoşlanmıyorsun bile, sadece eskiden beraber olduğun birisi ve seni sevdiğini biliyorsun. bu yüzden sana kolay, ulaşılabilir ve tanıdık geliyor.

B'den de çok hoşlandığını düşünmüyorum açıkçası, yoksa bu arada kalma durumunu yaşamazdın. B'nin seni kullanmama gibi bir durumu olduğundan da bu kadar emin olma. ortak arkadaş çevreniz olması böyle bir şey yapmayacağı anlamına gelmez.

benim sana nacizane tavsiyem en kısa zamanda A kişisine umut vermeyi bırak, o da kendi yolunu çizsin. ikinci olarak da öncelikle kendini bi dinle, sen de aslında farkındasın ne istediğinin, daha doğrusu neyi istemediğinin. A'yı istemiyorsun, bu sebeple kıza da yazık etme. B'den de gerçekten hoşlanıp hoşlanmadığını görkmek için daha dikkatli gözle kendini ve onu. ona göre en doğru kararı verirsin.

çok kızdım ve sana laflar hazırladım caterpill :p bir dönem A kişisinin yaşadıklarını yaşadığım için kızdım sanırım. A'yı B'yi geç, alfabe gelse, senin sorunun kendinle öncelikle kendinle olan sorununu çözmelisin. yanlız kalmaktan ve ilginin üzerinden gitmesinden korkuosun. Ödün kopuyor A kişisi seni artık sevmez de egon yerlerde sürünür diye. B kişisini zorlayacaksın zaten bu çok belli, yoksa içinde kalır, onunla da olmazsa diye A'yı yanında tutmaya çalışıosun . A'yla denemişsin olmamış, neden bu bencillik, hala etrafında dolanıp ilgiyi sevgiyi canlı tutmalar? A sana heyecan vermiosa, aklın B'deyse, A'nın yanında işin ne? Söylediklerimi kişisel alma, yukarıda da yazdım neden celallendiğimi zaten, sen de benim için X kişisisin ve benim için en güzel senaryo; X'in B'yi tercih etmesi, A'nın B'den vazgeçmesi, başka aşklara yelken açması, sonrasında B'nin X'i kazıklaması ve X'in A'nın peşinde koşması :P :)
doğru kararı verirsin umarım :)

krurumların kredi başvurularını inceliyorsun genelde. müfettişlik kadar olmasa da gene gezintili zevkli bir iş.

halkbank da ilk 6 ay 900 ile çalışıyorsun sonra 1300'e yükseliyor aldığın toplam para. dil tazminatı falan da içinde.

Şubede gişe yetkilisi olarak başlayan birinden daha hızlı terfi edebilirsiniz.

Kurumsal ve bireysel bankacılık birbirinden farklı, işler hangi tarafa denk geleceğinize göre değişir.

Maaş da bankaya göre değişebilir, belki banka adı verseniz bir bilen çıkar.

kabiliyetlerinize göre (ya da tamamen kendi isteklerine göre) bambaşka dallara kayabilirsiniz. yani iktisadi araştırmalara da girebilirsiniz halkla ilişkilere de ya da kredilere de yada dış ilişkilere de. hangi departmana girerseniz yapacağınız iş ona göre değişkenlik gösterir. ama temelde düz bankacı olursun, ne yapacağın sana 1-3 ay arası öğretilir sen de yaparsın. aradan 10 sene falan geçince bir şubeye atanaırsın müd. yard falan olarak. böyle gider işte.

anladığım kadarıyla biraz sabırla çalışılırsa iyi bir geleceği olabilir.

bankanın adı albaraka turk.

tabi ilk maaş ev geçindirmek zorunda olan birisi için çok düşük.

albaraka türk insan kaynakları alanında bu sene ödül almış galiba ama çalışanlar memnun mudur acaba? nasıl bir firmadır?

türk meyhanelerinin suyu mu çıktı

Kurtuluş'ta Despina var.

pterosaurus ve uyuklayankedi önerilerinizi dikkate alacağım çok tşk ederim sağolun..

redskull bari burda ırkçılık yapmayalım yav

aslında arkadaş burada o hep anlatılan eski , mekanları merak etmiş
hani türk filmlerinde bile vardır,
sıcak küçük uygun ermeni rum meyhaneleri

onları arıyor galiba ondan türkçülük ermenicilik değil yaptığı

ama ne yazıkki yok öyle bir şey artık hepsi çok pahalı(:

demlikposet duygularıma tercuman oldun valla ankaradan geleceğiz arkadaşlara takılmak istiyoruzz..

cevap değil ama büyükada'da falan tonla var.

6 ay önce falan florya'da bir yere gitmiştik ama ismini hatırlayamadım. mekan sahibi ermeniydi ama rum mezeleri yapıyordu.

gurme boncuk restoran var. istiklal'in sonunda richmond otel'e kadar gidiliyor, onun karşısındaki sokaktan giriliyor (sokak sırtınız richmond'ta olunca hafif sol çaprazda kalacak). 20 metre sonra solda. küçük bi yer idi lakin artık 3 katı olması lazım. tam meyhane ortamıdır. dışarıda da oturulabilir. asmalımescit'deki adı çıkmış tadı kaçmış, boktan yemekler servis etmekten başka bi numarası kalmayan yerlerden değil. hafta sonları rezervasyon yaptırmak lazım. yemekleri çok güzeldir. hele "acayip meze" dedikleri bi soğuk meze var mesela abov diyorum. mevsimindeysek (bilemedim şimdi) asma yaprağında sardalya yaparlar ki ohş. bi de akordeonlu amcanın biri çıkıyordu haftasonları galiba. neşeli yerdir. 60-70ten aşağıda olmaz adam başı tahminim.

ayrıca fener-balat civarında varlar ama bi anda tarif veremeyeceğim.

bi de madem ankaradan gelip kafayı çekelim diyorsunuz, rum-ermeni meyhanesi değildir, hatta meyhane bile değildir lakin ısrarla; (bkz: set balık).

(bkz: Ernst Hemingway)

Hatta bir de şu var:
en.wikipedia.org

en.wikipedia.org:Writers_who_committed_suicide

sylvia plath
nilgün marmara
özge dirik

(bkz: umit yasar oguzcan)

sanirim oglu olmustu uyo'da defalarca intihara tesebbus edip en sonunda olmustu. 4 ciltlik siir kitabinin son cildinde mektuplar vs vardi.

Paul-Laura Lafargue
Paul Celan
Cesar Pavese
Virginia Woolf
Walter Benjamin
Sadık Hidayet
Gilles Deleuze
Antonin Artaud
Ziya Gökalp

Çoğunun hikayesini ve hatta bazılarının mektuplarını Google'dan bulabileceğinizi sanıyorum.

kendini sokak lambasına asan şair. (bkz: gerard de nerval)

Ahmet Oktay'ın da güzel bir şiiri vardır bu adamla ilgili.

nasıl unuttum, bir de bu var: (bkz: beşir fuad)

ölürken yazdıkları: "Ameliyatımı icra ettim, hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum kapıyı kapadım, diyerek geri savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı."

fiyuv!

mart'ta başlayıp mayıs'ta tepe yapan bir intihar eğrisi vardır, dikkate almak isterseniz. virginia woolf'un intiharında bunun da bir faktör olduğu söylenir. diğerlerinin aylarına da bakmak lazım.

nilgün marmara
jerzy kosinski
pavase

mayakovski vardı bi de

(bkz: intihar eden şairler)

(bkz: intihar eden yazarlar)

(bkz: intihar eden ünlüler) (bu ba$lıkta da edebiyatçılardan bahsedilmi$tir.)

yakın zamanda david foster wallace

sappho nun da intihar ettiği söyleniyor

118 i arayıp isim soyisim fln soyleyip telefon numarasını ogren ?

ttnet rehberide kullanabilirsin online olarak belki vardır orada

aynı isimden birden çok kayıt varmış hem de baya çok. ttnet rehber de de tc kimlik no ile sorgulama yok maalesef
bir de acaba turkcell de çalışan fln bulsam bir faydası olur mu ki?

haklısın ben hiço açıdan bakmamıştım.
kendisi benim yalnızca ilkokul birinci sınıf arkadaşım. babası doktordu ve o zaman van a tayini çıktı
bi kaç yıl mektuplaştık sonrasında izini kaybettim. adı mehmet şerif aydın. googleda aratınca kendisinin istanbul üniversitesinde fen öğretmenliği bölümünde okuduğunu öğrendim resmini görünce de tanıdım. eski resmiydi çünkü. not sayfasıydı sanırım girdiğim veya öyle birşey orda tc kimlik nosu çıktı. yani herhangi bir artniyet sözkonusu da değil.

eftalit tc kimlik numarasını aramıyorum o zaten bende var. nasıl bulduğumu da anlattım. tc kimlik numarasından ona ulaşmak istiyorum sadece. ulaşmak dediğim de mektup olur mail olur tabi en güzeli telefon olur. he tabi anlattıklarımın samimi gelmemiş olması da muhtemeldir takdir sizindir.

Ha kusura bakma o zaman. Facebook'un filen varsa o dediğin bölümün mezunlar grubuna kaydolup o dönemde mezun olan birilerine sorabilirsin. illaki birisi nerde olduğunu, mailini filan biliyodur.

istanbul üniversitesi fen öğretmenliği bölümünü araman en mantıklısıdır kanımca. hatta hala okuyorsa git kapıda bekle eheh. olur niye olmasın. olur bence. gibi, olur gibi.

aslında oraya gitmek en güzeli de ben adapazarındayım işte problem orda (: ama bölümü aramak güzel sanki, bide facebook grubu. mezun olduğu bölümü bilmiyorum gerçi. bide facebooktan arattırdıgımda çıkmadı hiç..

avukatların kullandıkları bir program var, bu programı satın almak için telefonla arama yapıyorsun ve deneme amaçlı tc kimlik numarası ile sorgulama yapıyorsun. işte sende tc kimlik numarasını verirsen onlar sana adres verir.

sgk sitesinden sorgulasana bi çalıştıgı yer fln cıkabilir.

Seçmen kütüğünde kaydı varsa Yüksek Seçim Kurulu'nun sitesinden yaşadığı il/ilçeyi öğrenirsiniz, çok sayıda aboneden eleme yapılabilir böylece (Telekom ve GSM firmalarına numarasını sorarken).

ysk.gov.tr'den seçmen sorgulamaya giriniz.

seçmen kütüğünden arattım istanbul çekmeköy çıktı
sgk dan arattırınca da çıktı bi kaç bilgi. işyeri kodu yazıyor orda acaba o koddan hangi işyeri olduğunu bulabilir miyim? çok sağolun bu arada (:

sgk daki işyeri no sunu buldum ama ordan adres telefonu çıkaramıyorum

sgkyı arayıp sorarak kolayca öğrenebilirsiniz işyeri adres ve telefonunu...

Valla ben 85 kilo ile normal doğuma girdim, epidural vuralım dediler, vurdurmadım. Ama demek ki o kiloda epidural alınabiliyormuş, ben istemeyince ebeler salak salak yüzüme bakmışlardı. Normal kilom 65-66, BMI 21.5 civarı.

öncelikle neden normal düşünmüyorsun ki? diğer çocuklar da sezeryan olacak. ayrıca sezeryan dediğin basit bi çocuk alma operasyonu değil bildiğin ameliyattır ve riskleri vardır. sütün de geç gelir normal doğuma göre. sen bilirsin.

aşırı kilo alındığında epidural anestezinin etki etmediği durumlar olabiliyor sanırım. o riski göze almak istememiş olabilir doktor.

Sezaryen için çok önemli bir gerekçe yoksa doğal yolu seçseniz? Durduk yere bebeğin daha erken dünyaya gelip yeterince bağışıklık kazanmadan hayata başlamasına engel olursunuz hem?


Hayırlı olsun, analı babalı büyüsün...

"her şeyin en iyisini ben biliyorum, ahkam kesmeye bayılıyorum, kadının rahmindeki çocuğun dışarı çıkış şeklinde bile bilirkişilik taslamak adetimdir" insanlarını burada da görmek çok güzel.

sui, xyoney, teşekkür ederim cevaplarınız için.

normal doğum olsa epiduralin işe yaramaması riskini bir nebze göze alabilirler ama sezaryen için herhalde genel anestezi olsun güvenilir olsun diye düşünmüşlerdir. sonuçta karnınızı kestiklerinde canınız yanmaya başlarsa iş epey zorlaşır. epidural için çok bir engeliniz olduğunu sanmıyorum, oradaki yağlar nedeniyle belki de tam noktasına uygulayamazlarsa diye öyle söylediler size. ama ufacık bir risk için bile değmez diye düşündüler herhalde. bence doktorlara güvenin. anestezist de açıklar zaten, rahatlarsınız. ayrıca artık anestezi olayı çok değişti, bir iğne yapıyolar küt bayılıyosun, bi iğne yapıyolar bıııraaraarara diye biraz titreyip açılıveriyosun. bebeğini ancak yıkar temizler sana verirler hemen. :) biraz uyuyosun hop geçiyor.
kolay bir doğum dilerim :)

İyiniyetle yazılan ve iyi dileklerle sona eren bir cevaba çemkirmek de yeni modaya uygun modellere münhasır olsa gerek.

Küsuratları hatalı olabilir ama normalde 5 liraysa 7 lira gibi oluyordu. Buraya girip bilgileri doldurun, kesin olsun:

www.yurticikargo.com

çıkmanız için başka sebep yoksa, kira günü geldiğinde ödemeyin. bikaç gün sonra aradığında, ne zaman bu camı ve kombi bakımını yaptırırsan o zaman kiranı öderiz deyin.

ödenmemiş 6 kira borcu olmadan mahkemeye bile veremez. hiç korkmayın.

Camı taktırıp kombiyi tamir ettirseniz ve giderleri belgeledikten sonra kiradan düşseniz, hem işiniz görülmüş olur...

Yalnız biz artık evden cıkmak istiyoruz. Onu da yazmayı unutmuşum, yani yazmışım ama çok çıkmak istiyoruz onu beklirtmemişim. Bu saatten sonra yaptırsada fayda etmez biz o adama para kazandırmak istemiyoruz, 800 lira kira veriyoruz eski püskü evine, 20 lira düşüp kombiyi yaptırmıyor. Buna göre cevap verirseniz seviniriz.

bir ay önceden haber verdikten sonra hiç bi bok yapamaz.

adam depozitonun üstüne yatacak diyorsanız, kıyın 50-60 lira paraya, noterden şu tarihte evden çıkacağız depozitomuzun şu tarihte mahsuplaşılmasını ve depozitonun kalan kısmının ödenmesini rica ederiz diye tebligatta bulunun. veya tanıdık, akraba, vs. bir avukata vekalet verin, o tebligatta bulunsun, aynı işi görür.

ogün ya sisi. ya da sese paranızı ödeyecek.

avukata vekalet verme noter kanalıyla tebligatta bulunmaktan daha ucuza gelir. ama avukat tanıdık olmazsa bir de avukatlık ücreti ister, o da ek masraftır.

Peki evde şunları yaptırmıyor desek bi tutanak tutturamazmıyız? Nerden tutturacağımızı da bilmiyoruz o ayrı da, bi hukuk hakkımız olmalı bu konuda, adam ne desek yok diyor, bizde başımız ağrımada çıkmak istiyoruz.

o işler kiracıyı daha çok korur şekilde düzenlendi diye biliyorum. son ay kira ödemeyin, sorarsa geçiştirin, çıkacağınız ay da haber verin ve faturaları 'borcu yoktur'ları ve yedek anahtarları mutfak tezgahının üzerine bırakın. yok öyle "kontratın var otur oturduğun yerde" falan. senet yoksa hiçbir şey yok(ki bu da yasak artık). rahat olun. kontrat 1 ay önce haber verilince hükümsüz gibi oluyor zaten.

Depozitoyu kiraya saycan dedik ev sahibine. Avukatla geliyorum konuşalım dedi. Dedim gel. Gelemedi, 7 haziranda boşaltıyoruz evi bu kadar :)

kuzu kapamaya benziyore

kaburga?

kuzu kaburgaya benziyor.

google'dan resimlerine bakıyorum da benzetemedim gibi dediklerinize?

sanki iki kaburganın arasına et konulmuş gibi...

kuzu pirzola olabilir mi ?
olamaz sanki.

çünkü google'daki bütün kaburgalar ters duruyor. şu yemeğin alt tarafını görüyorsunuz google'daki imajlarda. bu tarz pişirmediğimiz için pişmiş imajlar da buna benzemiyor.

diye düşünüyorum.

Bir hayvanin kaburgasi bu. Ama hangisi, onu ben de kesin soyleyemiyorum. Domuz diyecektim, onun bu sekilde servis edildigini gordugum icin daha once.

canım acayip çekti ha. lan kurban bayramı olmasa et met yiyemicez:p neyse (şener şen gibi) ay başında gidelim de alalım bari et met yiyelim.
sdöçgmsdg

Yeminle ağzım sulandı.

ahaha. çok iştah açıcı gözüküyor yahu.

Kuzu tandıra benziyor. Ben koyun ve kuzu eti yemem de, evde seven birileri var. Bazen pişmiş olarak alıyorum.

domuz kaburgası gibin.

taksimden bir okmeydanı (54 olması lazım otobüsü olur). Biraz daha para verip mantıklı olanı yaparsan taksimden cevahire metroyla gidersin ordan 54 ve türevlerine binersin.

Edit: Metrobüsle mecidiyeköye geldikten sonra ikinci satırı yapman daha mantıklı.

Mecidiyeköy'e gelin, oradan çok yakın, 5 dakikada varırsınız. Şimdi otobüsü anımsayamadım ama İETT'nin web sitesinden Mecidiyeköy ve Cevahir Otel olarak bakın, Nasıl Giderim gibi bir seçenek olacaktı.

500A'ya biniyorsun, önünde iniyorsun.

metrobüsün çağlayan durağında in, caddeyi geç üst geçitten, 200 mt falan yürürsün en fazla.

doğrusu How I can go to " olacak sanırım

Avrupa Yakası Posta İşleme Merkezi galiba, sanki Topkapı tarafında gözüme çarpıyordu vaktiyle.

davutpaşa'da olması lazım. alt geçit/hemen zemin geçit olan tramvay istasyonunda inip bahsi geçen alt geçidi kullanarak hafif bir yokuş çıkılıp varılabilir.

19.00'da istiklal'de olduğunu düşünerek yavaş adımlarla 1 tur at ve 19.58 yatsı ezanını müteakip cemaatle namaz kıl. bu sana 40 dk'ye yakın zaman kazandırır saat 20.45 gibi camiden çık ve ardından bu sefer yavaş adımlar ile tekrar bir tur at. böylelikle saati 21.50 yapmış olursun. yorgunluğunu atmak için özsüt'de çay iç garsonların hareket kabiliyeti vs 25-30 dk otur. çıktığında saat 22.25 olacak. gideceğin yerin uzaklığına göre yürüyerek ya da araçla yola çık saat 23.00'da gideceğin yere varırsın.

Fazla seçenek bırakmamışsınız ama Ramiz'de bir köfte yiyin bol salata ile. Sonra şuralara gidilebilir:

www.istanbul.net.tr
www.istanbul.net.tr
www.istanbul.net.tr

kızılkayalarda patlayana kadar ıslak hamburger ye sonra kalk istiklali boydan boya yürü.sigaranı da yak,dumanına da bak,göt kes sonra d&r a dal emrah ablakın aman ne komik kitabını al nevizadeye otur hem oku hem iç hem gül zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksın.

www.salom.com.tr

pesah diye aratırsanız daha çok bilgiye ulaşırsınız.

pesah bayramı 29 martta baslıyor..mesaj atarsan nereden ne temin edebilecegini soylerim..
gecmiş olsun

york testi sonucu mu öğrendin bunu?

İstediğiniz cevap değil ama, hem bilgi, hem de alternatif olsun diye yazdım. Lor ve çökelek mayasız cinstenmiş, asitle çökeltilir ve enzim kullanılmazmış. Ayrıca, şöyle birşey buldum:

Maya kullanmadan peynir yapmak için sütü kestirerek peynir yapılmasını sağlayabilirsiniz. Kaynatılmış süte limon sıkılarak kolayca kesik adı verilen peyniri elde edebilirsiniz.

@kotukediserafettinineskikankası: aynen öyle, york sonucu öğrendim.
@uyuklayankedi: onu evde denedik, maalesef tadı hiçbir şeye benzemiyor

mesaj bekliyorum sizden adres tarifi için..avrupa yakası mı yoksa asya mı?

Daha dün Üçler Market'ten lor aldım, tadı harikaydı, taze, tuzsuz ve krem peynir kadar sürülebiletisi var ekmeğe.

@uyuklayankedi: şuan yanlış hatırlıyor olabilirim ama geçen gün marketteki tüm peynirlere baktım hep maya vardı içlerinde, belki loru atlamışımdır. tekrar bakacağım

kaşar loru denen peyniri tavsiye ederim.

bir de benim buraya yazmayı unuttum bir şey var ki o da inek sütü de yasak, koyun ya da keçi sütünden yapılmış olması lazım peynirin

1 hafta peynirsiz duramıyor musunuz yahu? ben 21 gündür peynir yoğurt süt bulamadığım için yiyemiyorum. aklıma geldi de kalsiyum eksikliğinden güm olabilirim sanırım.

daha neler..
rahat olun.

Ziyaretinizden itibaren 6 ay süreniz var, daha ne olsun? Fazlası gerekmez zaten evropa'da da.

genelde okullar için börtü böcek çiçek isimleri idealdir. hem suya sabuna dokunmaz. bizim tee lisede kardelen diye dergi vardı. o olabilir mesela.

Gökkuşağı

ışık

Hulahop

Düldül...

şaka yapmıyorum; hem akılda kalıcı hem de çocukların çok seveceği bir isim. logo olarak da gülümseyen eski model bir araba ve içinde mutlu mesut çocuklar resmedilirse çok tutar emin olun:)

7. teneffüs

kabul ederek baslar, uzerine giderek bitirir. ilk adimi atmissin.

kibir zaten kompleksleri örtmek için bir kalkan. bir insanın kendine kibirli demesi tuhaf geldi bana. hem de kompleksleri olan birinin.

insanlarla benzer yönlerinizi izleyin, yakın çevrenizden başlayın. kendinize bile itiraf etmediğiniz birçok problemi etrafınızdaki insanların da yaşadığını görün. bazen "herkes gibi" olduğunu görmek insanı yalnızlıktan kurtarır ve kendine güvenini -kibire varmadan- sağlıklı bir şekilde geliştirir.

bugüne kadar dünya üstünde sekkisyüsellibinmilyon insan yaşamış, aralarında senin ne farkın olsun ki, sen de bir fanisin işte hepimiz gibi. benden neden üstün ya da düşük olasın? ya da başka herhangi bir canlıdan? üç kuruşluk canımız var elimizde sadece. gerisi kandırmaca :)

1) a) Zamanınızın ve b) uzamınızın minicik olduğunu (Canlı ve cansız varlığın geniiiş zamanı içindeki minicik yeriniz ve uzaydaki miniminnacık yeriniz),

2) Ayrıca da dünya-yı bekada değil, dünya-yı fenada olduğumuzu (dünyanın baki değil fani olduğunu) fark etmeniz yardımcı olur. Soyut gelecek tabii, ama girizgah için işe yarayabilir. Pratik bunların üzerine inşa edilirse kolay değil ama daha köklü bir yaklaşım olur, kanısındayım naçizane.

bu duyurun sayesinde son bir saattir kibirlerimi ve komplekslerimi düşünüyorum. :) sana bir öneri getirmeye çalıştıkça kendimi de çözdüm, teşekkür ederim :)
ben bu soruların cevaplarını budizmde arıyorum. düşünceleri takip etmek, doğduğu noktayı bilmek, ne tür eylemlere yol açtığını görmek... filan böyle şeyler.

içerisinde bulunduğu çevreyi/bulunma olasılığı olan çevreyi değiştirerek/ince eleyip sık dokuyarak. bazı kötü özelliklerin (sizce) sizde yer ettiğini düşünüyorsanız da bunları tetikleyen kişi/kurum/kuruluşlar var olabiliyorlardır hayatınızda. düz mantıkla; hayatında hiçbir iletişim bağı olmayan kişiler olsaydık hayatta kompleks diye bir şeyden söz de edemezdik. kibirden de. çevremizi yok edemeyebiliriz ; fakat o çevreyi bu bilinçaltını daha da aşağılara itecek insanlarla doldurabiliriz. bazı insanlar eğitir.
psikiyatrik tedavi de olası. hadi kurtulduk hoppala gibi bir şey olmayabilir bu. belki de olur. bilemedim.

Bence insanları dinleyerek başlayın. Herkesin kendi hikayesi olduğunu, en ummadığınız insanların bile size bir şeyler katabileceğini fark edebilirsiniz böylece. Her insanın ne kadar derin ve özel olduğunu görmeye başladığınızda zaten kibir kendi kendini boğacaktır.

Zayıf noktalarınızı düşünün. O noktaların hangi tür komplekslere neden olduğunu bulmaya çalışın. Yani bu sefer de kendinizi dinleyin. Kendinizle uğraşın biraz. Genelde kompleksler kendilerini tanımayan ve kendileriyle barışık olmayan insanlarda ortaya çıkıyor gözlemlediğim kadarıyla. Zayıf noktalarınızla barışın, kendinizi onlarla sevmeye çalışın. İlk önce bu bir çaba gerektirecek fakat daha sonra bir de bakacaksınız ki gerçekten kendinizi sevmeye ve kabullenmeye başlamışsınız.

Zayıf özelliklerinizin üzerine gidin. Atıyorum, boyunuz kısadır mesela, kompleks yapmışsınızdır. Önce boyunuzu kabullenip aslında size yakıştığını görmeye çalışarak başlayın. Daha sonra kendinizle barıştıkça kendi kendinizle dalga geçebilecek hale gelince komplekslerden eser kalmayacaktır. Kendisiyle barışık ve kendi kusurlarının farkında olup onlarla dalga geçen bir insanın ne kibiri ne kompleksi kalır.

derin bir nefes al...ve siktr et...kurtulmak zorundaymışsın gibi bir hava yaratılmış olabilir...kurtulamayacaksın...bu imkansız...eğer gerçekten bu dediklerine sahipsen onlardan kurtulman imkansız...her ikisinin de 456789 tane sözde zararı olduğu gibi müthiş uç noktalarda faydaları olur sana, oluyordur da biliyorsundur...tahminim genele karşı dışarda kaldığın için böyle bir karar almak zorunda hissetmiş olabilirsin kendini...dediğim gibi...siktir et...

2001 krizi, öncesi ve sonrası, seçimlere etkisi vs. binlerce makale bulursun konuyla ilgili.

Mesaj attım, bir bakınız.

ingiltere sanayi devrimi ve pax britannica.

büyük buhran ve keynes.

düzenli seks hayatı.

Geçmiş olsun. Bana kansızlık teşhisi koyan dahiliyeci, ilaç vermeyi tercih etmeyip jinekoloğa gönderdi ve aşırı regl kanamasını azaltmak üzere bir doğum kontrol hapı verdiler. Kanamalar normale döndükten sonra da kansızlık için ne bir ilaç, ne de özel bir diyet uyguladım. Yıllardır kan değerlerim ortalama Türk kadınınkinden yüksek (diyorlar). Kansızlığa yol açan başka bir sorun olup olmadığı araştırılmadıysa araştırılsın ki, kanı takviye etmek yerine başka çözümler düşünülsün.

Şunu buldum bir de:

Yarım litre kaynamakta olan klorsuz suyun içine 8-9 tane kuru incir atınız.
Yaklaşık 7 dk. kadar ağzı kaplı olarak kaynatınız. 7 dakika kaynadıktan sonra ılımasını bekleyip süzünüz.
Süzülen suyu iki veya üçe bülünüz.
Yemeklerden 15 dakika önce , yani aç karına içiniz.

Not:
Günde iki defa olmak üzere 21 gün içip 7 gün ara verilmelidir.
Bu ilacın toplam uygulama süresi 42 gündür. Yani ik defa 21 gün. Aradaki 7 gün dahil değildir.

taze zencefil azicik rendeleyin mesela findik buyuklugunde bir parcayi balla karistirip yutun, bedeni hem isitir hem direnc artisi saglar ve de bol bol aci yiyin.

gecmis olsun.

yoga'da kullanılan bir tür nefes var. dilinizle boğazınızın bir kısmını kapatıyorsunuz, dalga sesi gibi bir ses geliyor. genizden nefes almak gibi.
bu nefes tekniği ile eğilip kalkarsanız, biraz hareket ederseniz kanınız ısınacaktır.
burundan tabi alacaksınız nefesi, burundan vereceksiniz.

demir iğnesi ol. ilaçlar hemen işe yaramayabilir ama iğne etkili. ayrıca demir emilimini azaltan yiyecekleri yeme (yoğurt, çay gibi) ilaç aldığında.

(bkz: anakronizm)?

Anakronizm mi?

anakronizm daha farklı bir şey sanırım. benim aradığım her tartışmaya girişte kullanılan "olayları oldukları tarihe göre değerlendirin, 1800'lerde olmuş olayı 2010'da olmuş gibi değerlendiremezsiniz" lafının tek kelimelik hali. iki yıl önce sözlükte rastlamıştım ama bulamadım bir türlü.

tarihselcilik, yabanci karsiligi historizm

Olayları gerçekleştikleri zamanın koşullarına göre değerlendirdiğimizde onların tarihselliğini göz önüne almış oluruz, gerçekleştikleri zamanı dikkate almadan değerlendirdiğimizde de tarihsel olmayan (bence anlamsız) bir yaklaşım sahibiyiz demektir. Ama tarihsel olmayan anlamında bir terim anımsamıyorum, İngilizcesi unhistoric tahmin edebileceğiniz gibi.

Ben de merak şimdi.

Etnosentrizm?

Edit: ama bu yaşandığı tarihe göre değerlendirmek değildi şimdi hatırladım... yaşandığı kültüre göre değerlendirmek gibi bişiydi.

Etnosantrizm etnik kökeni merkeze alan yaklaşım, siyasette, psikolojide falan daha çok rastlanıyor.

Biraz sallıyor gibi olacağım ama tutar belki:
paradigma yahut onunla ilişkili bir kelime mi idi?

maalesef o da değil. galiba murat bardakçı'yla hakkı devrim'e sormak son çare.

Anakronizm dediğiniz anlamda da kullanılıyordu, maddi tarih hatası olması gerekmiyor. Ama siz bir başka terimin varlığından eminseniz bir şey diyemem. Şu var:

"Lucien Febvre tarafından "tarihçinin karşı karşıya bulunduğu en ciddî tehlike" olarak gösterilen anakronizm bilhassa tarihe içinde yaşanılan zaman merkezli yaklaşım biçiminde kendisini göstermektedir."

"Tosh, şimdiki zamanın gözüyle bakılan tarihin güncel toplumsal sorunlarla ilişkili
olma iddiasını taşımasının olumlu bir adım olduğunu ve geçmişin bir resmini
çıkarabilmek için gerekli seçimleri yapma avantajını taşıdığını ancak yüzeysellik ve
tahrifat riski taşıdığını da vurgular. Buna göre şimdiki zamanın gözüyle bakan tarih,
geçmiş ile bugün arasındaki farkları hafife alma eğilimi gösterir. Günümüzde şimdiki
zamana bağlı kalma (anakronizm) suçlaması, genellikle sol kanattan halk tarihi ya da kadın tarihi savunucularına yöneltilmektedir (Tosh, 1997: 134-135)."

@endless dream, @uyuklayankedi; son mesajınızı ve sözlükteki anakronizm başlığını baştan sona okuyunca emin oldum, çok teşekkürler. bir yıllık karın ağrısıydı benim için.

presentism var bir de.

Fazla taze yoğurt veya ayranda ben de tatlımtrak bir tat alırım, sevmem. Belki bir-iki gün sonra ayrana benzer, atmayın bence.

Taze yoğurttan yapılmıştır. Ben de süt içemem. Bu yüzden süt kokusu alırsam, taze yoğurt ve türevlerini ağzıma sürmem .

tansaşın ayranı pek güzel. tavsiye ederüng.

Ayran artık yoğurttan değil direkt sütten yapılıyor, üretim sonrası kısa bir zamanda rafa konulduysa veya başka bir problem olduysa bu normal.

safra kesesi ameliyati artik laparoskopik teknikler cikmasi nedeniyle ileri bi evre degilse cok da populer bi doktor tarafindan yapilmasina gerek olmayan bi ameliyattir. en kolay ameliyatlardan bir tanesi. hasekiden bi doktor arkadasima danisip sana geri donebilirim.

hım. istanbul'u bilmediğim için kimseyi öneremeyeceğim, ama hastanız kilolu ise gerçekten usta bir doktora gitmenizde fayda var.

Kardeşin kaç yaşında ve bu ameliyat neden zorunlu? Safra kesesindeki taş/taşlar mı alınacak? Safra kesesinin tümü mü? Eğer taşlar küçük değilse, safra kanalını tıkama durumu yoksa ve bol su içse bir süre daha böyle idare edebilir. Bahar aylarında biraz sorun yaşar, yediklerine dikkat ederek sorunsuz geçirebilir. Bir süre sonra demişsin, acil bir durum yok sanırım. Mevsim geçişlerinde, yediklerine çok dikkat ederek uzun yıllar o taşlarla yaşama şansı var. Karar sizin elbette. Doktor konusunda ise kararsız kaldım. Hastane de doktor kadar önemli ameliyatlarda. Açık ameliyat mı, laparoskopik mi yapılacak, bu da önemli. Kediebesi demiş, karın bölgesinde olduğu için kilo faktörü önemli. Ben geçirdim bu ameliyatı. Sormak istediklerine, cevap verebilirim. Geçmiş olsun. .

Bir ay kadar önce ablam sorunsuz, gayet iyi bir ameliyat geçirdi; laparoskopik idi, 4 yerden deldiler, bir gece yattı, ilgi alaka iyiydi, bir hafta sonra da dikişleri alındı, bitti. Türkiye Hastanesi'nde kadın bir hekimdi. Bu hastaneye alerjiniz yoksa diyeyim (Alerjisi olanlar var da yakın çevremde. Ben hekime bakarım asıl olarak). Ana binası çok güzelmiş bu arada, odalar falan da gayet iyi.

@july14
kardeşim 15 yaşında, kesede taşlar bulundu apandisti fln rahatsız ediyormuş. doktorlar laparoskopik ameliyata karar verdiler. ana yüreği devlet hastanesini kaldırmadığı için güvenilir bir doktor arıyoruz.

@uyuyankedi
tavsiye için teşekkürler

Çocuklarda safra kesesi taşı görülme riski çok düşüktür. Altta yatan ya anatomik bir bozukluk ya da herediter sferositoz, orak hücreli anemi gibi bir kan hastalığının olması gerekir. Ayrıca kardeşiniz 15 yaşında olduğu için ameliyatı genel cerrahi değil bu işi bilen çocuk cerrahının yapması doğru olur. Geçmiş olsun.

@plastik turambar
şu anda kan testlerinin sonucunu bekliyoruz zaten. doktorların da aklına ilk gelen onlar olmuş. verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler.

(bkz: şakirin camii)

Bir kadındı galiba mimarı, ya da mimarlarından biri. Şakirin Camii mi? (Buysa bana hitap etmediğini söyleyebilirim. Evet, bizzat gördüm. Beğendiğiniz tek camii olmadığını umarım.)

galeri.netfotograf.com

Mimarı değil de iç dekorasyoncuyu da buldum: Zeynep Fadıllıoğlu
Ama iç dekorasyon da dahil esas olan mimarsa: Hüsrev Tayla
Medyada Zeynep Hanım çok yer almıştı...

Tabii orda burda yapılan gelişigüzel şeylerde iş yok. Şakirin için de Selçuklu mimarisinden etkilenmiş diyollar. Adana'da Sabancıların bir camii var (yakında gördüm) yarım binyıl yaşayacak türden yani...

evet özellikle o kubbelerdeki köşeler falan selçukluyu andırıyor. ya bilemiyorum son zamanlarda gördüğüm en iyi yapılardan birisi.

adanada ki camii ye de baktım şimdi de, yani çok da farklı bir şeyler yapılmamış bilemiyorum : ))

Ha, farklılık yeterli bir ölçüt mü diye düşünmek lazım. Gelenek diye de bişey var ve bence çok da hafife alınmamalı, taklit diye bakılmamalı. Bin tane birbirinden farklı camii olsa "camii"den bahsetmek pek de mümkün olmaz sanki. Bunu sadece mimari için söylemedim. Ha, değişiklik yenilik her daim olabilir ama geleneğin yok olması pahasına değil. Öyle hasbıhal içün yazıyorum, fikir alışverişi gibi, yanlış anlaşılmasın...

Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde ücretli muayene çok uygun fiyatlıydı. Orada KBB'ye görünsün olmazsa. KBB Tepebaşı'nda, Acil düşünürseniz de Kuledibi'nde.

İnternet ve telefonla randevu var, bazı bölümlerde ise gidip kayıt alınıp çok uzun olmayan bir süre beklenebiliyor, öğleden sonra giderse daha sakin olabilir.

www.beyoglugoz.gov.tr

kızıly bakırköyde 15/20 lira bişeydi muayene.gidebilirse bi koşu gitsin.

Beyoğlu Göz Eğitim ver Araştırma Hastanesi'nde netten randevu olmuyor sanırım, TC Kimlik No seçeneği var :)

Gerçi kendisine de ulaşabilmiş değilim şu anda, büyük ihtimalle geceye kadar topladığım bilgileri anca ulaştıracağım.

Evet doğru, telefonla randevu alınıyorsa ararsınız, değilse gidip kayıt yaptıracak zaten.

volume of 3d objects daha iyi gibi, solid pek bi türkiş duruyor.

solid. doğru.

ocanal acaba 3 boyutlu olmayan bir obje var mı?

"volume of solid objects" gayet dogru ama kisaca "volume of solids" de diyebilirsin

En uygunu " volume of solids".

@kediebesi

Matematikte, teorik fizikte 3 boyutlu olmayan cisimler gayet mevcut.

aidiyetsiz
peki bunlar katı cisim olarak değerlendiriliyor mu?

:)

ve uyuklayan kedi kedi ebesine gülümser.
obje dedigini elle tutacan hacı.

@kediebesi

daha çok tabaka diye bahsedilir, ya da kabuk ama katı cisim denmez. Sonuçta noktadan dahi cisim olarak bahsediyor hem fizik hem matematik. (bkz: nokta )

Çok daha eskisini (abartısız 3-4 yıllık) tab ettirmiştim, başına birşey gelmemiştir muhtemelen.

cekmecenin bir köşesinde kaldıysa bir şey olmaz ama güneş falan alan bi yerde kaldıysa risk var.

makara halinde hala banyo edilmemiş. dolabın içinde duruyordu güneş görmemiştir ihtimalle.

saklama kosullarina gore bir kisim fotografin renklerinde bozulma olabilit. ama cogunu kurtarabilmeniz lazim.

nem almadığı+ışık almadığı+soğuk sıcak şoku yaşamadığı sürece mis gibidir.

6 yıllık film tab ettirmiştim, makine içinde duruyordu film, kalite bozulmuştu ama bir şekilde tatmin ediciydi.

tam olarak markasi nedir acep? bozulma kalitesi markaya gore de degismektedir. ayrica isi saglama almak istiyorsaniz buzdolabinda saklayin. su ilac saklanan, nem almayan kisimlarda.

20 yıllık var sapasağlam.

Yirmi yıldır lens kullanıyorum, böyle bir şeyle karşılaşmadım. Ama olamaz diyemem. Kirpiklerin içindeki bölge galiba. O kısma göz kalemi kullanıyorsanız sorun olmuş olabilir. Kirpiklerin altını boyamak sorun olmaz, ama göze yakın üst taraf sorun olabilir sanırım. Altı da boyasanız, göz makyajınızı lensi taktıktan sonra yapın, takarken bilmeden temas etmesin. Makyajı da lensi çıkarmadan yapın, aynı nedenle.

lensle alakası yok. ömrümce lens kullanmadım, arada bende de çıkıyor. dediğiniz gibi kazıyınca geçiyor. önemli bir şey olduğunu sanmıyorum.

@uyuklayankedi evet o bölge. ama ben pek makyaj yapmıyorum zaten ayda yılda bir ancak.

kirpik dibi iltihabı denen bir durum var. bir nevi cilt hastalığı. pullanma oluşuyor. kaşıntı, kızarıklık falan da oluyorsa bir doktora görünün.

@xyoney hiç öyle belirtiler yok. sadece aynaya çok yakından baktığımda farkedebiliyorum, ayna olmasa hiç haberim olmayacaktı yani :)

özellikle çok uykusuz kaldığım dönemlerde, çok bilgisayar başında kaldığım dönemlerde, kısacası gözlerimi çok yorduğum dönemlerde bende de çıkıyor. azıcık uğraşınca kayboluyor evet ama ellemediğimde de bir süre sonra kendiliğinden geçiyor. yanında başka bir belirtisi veya başka bir rahatsızlığı olmadığından doktora gitme gereği duymadım hatta ciddiye de almadım. başıma da henüz bir iş gelmedi. ama ciddi değildir demiyorum yine de.

Muhtemelen retansiyon kistidir. kirpik diplerindeki Moll bezlerinden kaynaklanırlar. Tehlikeli bir durum değildir. Geçmiş olsun.

(bkz: musa ustam ocakbaşı)

Umut Ocakbaşı (Büyükparmakkapı'da Hasnun Galip Sk.ta)
Beyoğlu Ocakbaşı (Taksim'den Mis Sk.'a gelmeden Bekar Sk.ta)

www.hamdi.com.tr

tek kalmalı ya da kız arkadaş bulmalı. yoksa ayrılmanız içten bile değil. her gün gelip misafir olarak kalması bir yana eve 2.olarak çıkması ilişkinizi yıpratacak belki de bitirecektir.

finansal olarak bir cozum arasaniz cok iyi olur. mesela her ne kadar erkek arkadas baska bir yerde kaliyor olsa bile, sizin eve de masraf yapabilir, bununla baglantili olarak kendi evine daha az masraf yapar vs vs.

duygusal olarak ise tamamen size bagli bir sey. ayni seyi yapip bir dolu ayrilan, bir dolu evlenen biliyorum

sorunun cevabı aslında sizde gizli. tamamen kişiliğiniz ile orantılı duygusal boyut. arkadaşlarınız olmadan kendinizi bir başınıza hissediyorsanız, hayatınızın önemli bir bölümünü sosyal çevrenizle şekillendiriyorsanız yalnız yaşamak zor olabilir. ama çözüm yok değil: house party ler bunun için var. haftanın belli günleri evinizde konsept partiler düzenleyip bu engeli aşabilirsiniz diye düşünüyorum.

finansal açıdan ise yaşadığınız şehire, muhite göre sıkıntılar yaşayabilirsiniz. örneğin istanbul'da bir öğrencinin tek başına ev tutması için babasının kayseri'de pastırma tüccarı olması gerekli :) şaka bir yana batıdan doğuya gidildikçe öğrenci evinin yaşanabilitesi artar, dört duvarlar olur birer saray yavrusu.

erkek arkadaş meselesi zamanla sorun teşkil edebilir. tek başına yaşamak isteyişinizin sebebi yalnız kalmak, kafa dinlemek ise ziyaret sıklığını "zırt pırt" düzeyine çeken bir erkek arkadaş çekilemeyebilir.

1 sene beraber yasanmissa, yine beraber yasansin. erkek arkadasla birlikte para 2 ye bolunsun, dolayisiyla yine finansal acidan sorun az olsun?

ha siz finansal derken, baska bir seyi mi kastediyorsunuz?
misal su da var, erkek arkadasiniz ev arkadasiniz olmadigindan daha rahat ve daha cok gelebilecek ve belki de boylelikle siz disarda bulusup yapacaginiz harcamalarin daha azini evde yapmis olacaksiniz.

iliski bazinda degerlendirirsek, gercekten de bunu biz bilemeyiz. sizin karakterlerinizden tutun hayat sartlariniza, gecmisinize, planlariniza , vs. gore degisir bence. bunu taraflari bildiginiz ve 1 senelik deneyiminiz oldugu icin, yine en iyi siz bilebilirsiniz gibi geliyor.

Türk tipi komşuluk ilişkilerinin geçerli olduğu bir ortamda oturacaksanız erkek arkadaşınızın eve gelmesi,

Ev arkadaşınız varsa: %80
Ev arkadaşınız yoksa: %99

sorun oluşturur komşular açısından.

Finansal açıdan ne oalcağı malum zaten, faturaların, kiranın, aidatın hepsini siz ödeyeceksiniz, yemek yapmaya üşenirseniz başkası yapmayacağından dışardan getirteceksiniz ve bulaşıkları hep kendiniz yıkayacaksınız.

Finansal kısmı bütçenize bağlı tabii, tek kiracı olacağınız için, kiranız önceki duruma göre ikiye katlanmış olacak, çoğu zaman iki kişi takılacağınız içinse diğer masraflarınız azalmayacak. Duygusal kısmı da ikinize bağlı, birbirinizi boğmadan, rahatsız etmeden takılabiliyorsanız sorun olmaz. Ama bunu (üçüncü kişi olmadan yaşamayı) daha önce denemediğinizden tam olarak nasıl yaşanacağını kestirmek (en azından duyurucular için) çok zor.

Bütçeniz zorlanacaksa ev arkadaşı edinmeye veya çok uygun kira denk getirmeye çalışmalısınız.

lanet Türk tipi komsuluk ilişkileri. buna ev sahibi - kiracı ilişkileri de dahil. eve cıkmakta asıl sebep aslında sevdicekle daha cok beraber vakit gecirebilmek ama işte ev sahibi sen benim evime erkek getiriyormussun derse durum cok cirkinleşir. hepinize tesekkurler.

yalnız kalmak her açıdan zor. komşuluk ilişkileri açısından değil tabi, maddi ve psikolojik olarak. bu arada maddi zorluk ikinci sırada. (bkz. çok yalnızım be sözlük)

o erkek gün gelir sizden sıkıladabilir. fazla icli dislı olmak dogru degil.

tez2.yok.gov.tr'den ayrıntılı taramaya tıklayıp sadece özet alanına röportaj yazarak birkaç tez görmeniz gerek, tümü de tam erişime açık. Bir bakın...

sonsuz teşekkürler..

"not to think much of"

cümle içinde şöyle kullanılmış,
Bill doesn't think much of the carpentry work in that house.

"not to deem proper" gibi bişi olmasın sakın =)

@balderdash

sagolasın, anlam yakın ama tam değil. not to think much of pek değer vermemek falan demek galiba. arada ufak da olsa bir nuans var. benim vermek istediğim anlam daha çok ilk karşılaşmada pek tutmamak falan gibi. gibi gibi...

@Tulga

yok olmasın bence de. :)

i have an eerie feeling about... desen, ya da bu minvalde bişiler?

hmm yok ya olmaz o da sanki...

tam olarak "o gün gözümün pek de tutmadığı bu okulun..." şeklinde bir cümle var kafamda...

not to consider fit: itibara almamak


gözü tutmamak ile itibara almamak türkçe'de aynı şey değil, ama ingilizce'de gözü tutmamaya yakın bir anlam taşıyabilir. deyimler birebir örtüşmüyor çoğu zaman.

eğer sonrasında olumlu devam edeceksen "the school that i didn't like at first sight turned out to be..." diyebilirsin..

1) sanırım nişanlınız haklı
2) ununu az, sıvıları fazla tutabilirsiniz. sakız kullanabilirsiniz.

1- (bkz: halkı askerlikten soğutma)

ya çok ilginç hakikaten.. o zaman ekşi sözlük'te mesela bayağı bir kişi bu suçtan hüküm giyebilirmiş yani, nasıl oluyor da oluyor o zaman, anlayamıyorum.. teoride var olan, işlerine gelmezse pratiğe dökülen bir yasa mı acaba.. neyse artık.. bir sürü de forum var mesela askere gidenlerin "askerliğin zorlukları"ndan bahsettikleri.. nişanlım onları okuya okuya iyice soğumuştu zaten.. çok ilginç diyorum başka bir şey diyemiyorum..

1) Evet, var.

2) Malzeme kalite ve miktarlarına ve hepsinin hemen hemen aynı sıcaklıkta (oda sıcaklığı) olmasına dikkat ettiyseniz eğer sanırım fırın sıcaklığından olabilir. Mini fırında yapıyorsanız verilen sıcaklıkta değil, daha düşük derecede pişirin. (Örneğin 200 yerine 150 derece). Ben de aynı sorunu poğaçada yaşadım, bir bilen sayesinde yumuşacık poğaçalar yiyebildik.

Çok meşhur bir cilt doktoru var şişli'de: kolsuz agop

edit: sözlükte vizitesi 300 tl yazıyor, ama bir arayıp sormakta fayda var. o kadar yüksek olduğunu bilmiyordum ben. yine de eğer önemli bir sorunsa, bir kaç doktora gidip zaman ve para kaybetmektense daha mantıklı olabilir tabii.

sorunun ne oldugunu belirtsen belki daha cok yardımcı olabilirdim ama mesela benler konusunda cerrahpaşada cok iyi bir uzman duymustum.

kolsuz agop kol gibi fatura çıkarıyor. zeytinburnu'ndaki sırp pırgiç ermeni hastanesi'ni methederler epey. ben çapa'nın dermatoloji kliniğinde ilaçlar hariç kuruş para vermeden tedavi olmuştum gerçi ama sizin sorununuza cevap verir mi orası bilmem.

Apeks Tıp Merkezi 50 lira fark alıyor SGK'lıysanız, Florence Nightingale 75 lira alıyor. Zekai Bey vardı Apeks'te, ama Alman Hastanesine geçmiş diye duydum. Alman Hastanesi'nden fiyat sorabilirsiniz.

Geçmiş olsun.

Amerikan hastanesi - Ülgen Hn.