genelde bir tane olur. hatta yeni ince/kucuk modellerde slot da olmuyor, yer tasarrufu acisindan anakarta entegre oluyor. eski laptoptaki diski cikartip yenisine takarsan driver'ler uyumsuz olacagi icin biraz sikinti yasarsin. ama internete baglaninca windows yeni driverlari yukler ve calisir. tabi butun donanim degistigi icin eger OEM lisansin yoksa windows lisansin gecersiz hale gelecek.

dvd okuyucusu varsa onu çıkarıp ssd takabilirsin. internette bunun için özel slotlar satılıyor.

cd rom slotunu çıkarıp ssd takmak için kullanacağın kızaklı parçaya hard disk caddy diye aratarak ulaşabilirsin.

Laptop almadan evvel makinenin slotlarini ureticinin global sitesinden koduyla beraber aratip bakabilirdiniz veya iletisime gecip anakartin genişleme yivalari hakkinda bilgi alabilirdiniz. Oyuncu laptoplari genelde hem m2 hem de sata3 formatında ssd destegi sunuyorlar.

dvd okuyucu yerine ssd koymak için gereken parçanın linkini atar mısınız? ben hdd için buluyorum nedense.

ssd'yi usb'ye bağlayıp okutabilir miyim acaba? böyle bir dönüşüm ve parça var mı?

Ssd=hdd diye düşünün. (almadan önce buraya yazın da bakalım tabi)

Ayrıca ssd yi usb ye bağlayıp okuyabilirsiniz ama içine takip içindeki diski cdrom yerine takmak ya da usb den okumak hız performans açısından daha mantıklı

x,y olarak bikaç değerin olsun. bunlardan trend line çıkarman lazım. uzun yolu plot çizip plotun üzerini tıklayıp add trendline demek. sonra da özelliklerden trendline ın formülünü plot üzerinde göster i aktive edersin. formülü görünce onu kenara yazıp istediğin ara değeri interpolasyon ile bulursun.

bunun kısa yolu da var. plot çıkarmana gerek kalmıyor. otomatik bu formülü alıyorsun. eğer ihtiyacın buysa ve kısa yolu işini görmüyorsa:
www.youtube.com
.

tasarimi garip geldi, heni bir markada tum modellerde ortak bir tasarim anlayisi vardir ya, bunda o yok.

ornegin bmw'ye bakiyorsun tum seriilerde far yapisi olsun, arka tasarim olsun bir devamlilik, bir uyum vardir ama tesla bunu kamyonet tasarimiyla yok etmis

Tasarımı çok basit geldi, çok şaşırdım açıkçası. Tesla'dan beklemezdim. Kağıt araba gibi olmuş.

Teknik özelliklerini bilmiyorum, arabalardan pek anlamam. Ama tasarımını sevdim. İlk bakışta garip geldi ama biraz daha bakınca sevdim. Avangard tasarımların genel karakteristiği bu zaten; ilk bakışta yadırgarsın hemen sonra alışır ve seversin.

Bana ilk bakışta direk uzay dizi / film'lerinde kullanılan roverları andırdı, muhtemelen ileride onla alakalı birşey çıkar atlından.

Tasarımı tırt çünkü dümdüz. Bunun da sebepleri var. En büyük ve güçlü press makinaları var ellerinde. Şekil şukul vereceğine hem sağlam hem dayanıklı ve böylece, maliyetleri düşürmüşler. En yakın rakibiyle 15bin dolar daha ucuz bu bağlamda. Arabayı devirsen bir şey olmaz algısı güzel. Ayrıca arkası jeep'lerdeki gibi kamp eklentisi falan konulabiliyor. Çok güzel olmuş. Al atvni git dağa kampa takıl sonra gel yat. İşlevi önemli tipi değil.

olumlu düşüncelerim daha fazla...

youtu.be

Kıyak

Delorean aşığıyım, o güzel çelik görünümü görmek inanılmaz hoşuma gitti açıkçası
Bana kalırsa 10/10

Sürekli aynı tarzda araba modelleri gına getirmişti. Böyle futuristik modeller yaygınlaşmalı. 80’lardan 2020’ye zamanda yolculuk yapacak birisi arabaların sadece daha gelişmiş modellere evrildiğini görür. Ama bunun gibi tasarımlar 2050’ye kadar yaygınlaştırsa ve 2050’ye bugün zamanda yolculuk yapacak olursak sanki çok uzak gelecekteymiş gibi hissederiz.

Yani geleceğin gelmekte olduğunu hissetmek adına iyi bir gelişme.

Amerika'da olsam sahip olmak isterdim. Çok füturistik duruyor, hem çirkin hem de aynı sebepten çok cool. Birkaç model sonra çok daha iyi hale gelecektir ama farklı şeyler görmek cidden heyecanlandırıcı.

Sunumundaki rezaleti de sayarsak, niçin 3 ton çektiğini anlamadığım bir araç.

3 ton bir araç nasıl doğa-dostu olmaya yakın bir araç olacak? Tamam, Tesla benzinsiz araç üretmesine rağmen, tam olarak doğa-dostu alternatif olmayı hedeflemiyor, ama "geleceğin aracı"nı yapıyorsan, enerjiyi tasarruflu kullanmak zorundasın.

Pickup hastalığı olan Amerikalılar için bir alternatif olabilir. Pickupin kullanım amacını da anlamış değilim zaten. Avrupa'da satışa çıkar mı, bilmiyorum. Ama Avrupalı için uygun bir araç değil.

zamanın ötesinde bence.
çok dikkat çekiyor, bedava verseler süremem. ferrari ile dolaşmak gibi.
bu arabaya binip markete alışverişe gidilmez. çok acayip. acayip

Benim çok hoşuma gitti.

Bizim dandik üniversitelerden gençler cikar ya zaman zaman "bilmem ne universitesi yerli bilmem ne yaptı" diye haber edilir, iste o çocukların yaptığı cirkinlikte :)

aracı görünce aklıma yeni nesil askeri hummer jip prototipi yapmışlar geldi

güzel ve fiyatı uygun.

Ben tasarlasam ağzıma sıçardınız ama tesla yapınca:

- avangard abi yea
- fütüristik bro
- eskilerinden sıkılmıştık
- efsane kasa moruk

yapılan iş değil yapan kişi/kurum çok önemli.
cevap: bok gibi olmuş.

polyester spor ceket veya mont tarzı ürünler mantıklı. sweatshirt veya tshirt mantıklı değil. çünkü terleyince nem uzaklaşamadığı için ıslak kalıyor.

olur da pili tedarik edip kendin de değiştirebilirsin.

sonuçta uzay mekiği bilgisayarının cmos pilini değiştirmiyorsun alt tarafı saat pili.

15 tl den fazla etmeyen bir işlem

Kendiniz de değiştirebilirsiniz. Yalnız su geçirmezliği sağlayan lastiğine değişik bir krem/sıvı sürüyorlar ona dikkat etmek lazım. Lokal bir saatçi de varsa daha garanti olur. 10-15 Tl.

kendiniz değiştirmeyin. kapağı açarken kasayı çizme riskiniz var. ayrıca yine açarken oringe zarar verebilirsiniz.

çok ucuza yaptırayım derseniz marka yerine çin malı dandik pillerden takabilirler. pil takılırken markasını sorun. maxel veya varta gibi markalar iyidir.

herhangi bir yerde değil, saatçide değiştirin. hem oyuncak, hem telefon satıp hem saatçi olanlar değil, sadece saatçi olanlar. tezgahta sadece genç çırak varsa, ona da vermeyin, ustası ortalarda ise verin.

ben daha geçen gün 8 liraya değiştirdim. marka: sony.

ben bjk da saatçilerde taktırıyorum tissot saatime.

bi tanesinin taktığı 1 sene gitti diğeri 2 sene oldu, ama başka bi farkı olmuyor, arkadaşların dediği gibi gerçekten saatçi olan bi yere taktırabilirsiniz.

Yemek yeme isteği gibi.
Yaparsın ya da yapmazsın

var. iradene sahip çıkıyorsun. şu an o süreçteyim. kendimi deli gibi tutuyorum çünkü atmamam gerek. o ayrıldı.

Oyumu mesaj atıp boyunun ölçüsünü almandan yana kullanıyorum. Sonra atmak istemeyeceksin.

Her yerden engelle. Sonra o istek geçince istersen kaldır engeli.

Olmaz olur mu var tabi. Uzun süre direndim. Sonunda duygusallığımın tepe noktasında olduğum bir anda attım gitti. Pişman değilim. Söyleyemediğim ve net olmayan şeyler vardı. Onları hallettik. Rahatladım. Bir ay kadar sonra mesaj attı rüyamda gördüm falan diye ama ben çoktan kafamda bitirmiştim demeyi çok isterdim ama bitir(e)memiştim. Yine de hayırlısı dedim, önüme baktım.

soruna cevap değil ama neden böyle hissettiğini ve neden yanlış yaptığını anlatan güzel bi yazı:
ingiliççe
saferelationshipsmagazine.com

ben bakıyorum ve bence kişisel bakımına dikkat eden her kadın almalı. alan/almayan beni bağlamaz tabi yine de.

Almalı

koltuk alti degil bu arada, kollardan bahsediyorum.

erkegim.

cok asiri kurk gibi olmadigi surece bence alinmamali, dogal hali cok daha guzel geliyor bana. hormonal, Genetik bozukluk vs gibi durumlarda gerekliyse alinabilir. bunun disinda bence kadina gereksiz vakit kaybi. seni kolunda tuy var diye sevmeyecek adam sevmesin daha iyi.

Erkek. Benimkinden daha kıllıysa çok hoşuma gitmiyor açıkçası ama onun haricinde np. Kadın olsam almazdım sanırım.

ben de dikkat ediyorum.alınmasını tercih ederim.

erkek.

almasa da olur rahatsız olmam, erkek

Bakarım, almalı.

'temizlik' diyen arkadaslar, ozellikle erkekler, hakkaten cok saskinim, hic kolunu, bacagini alan erkek tanimadim, onlar pis mi ya da kadin neden pis oluyor kolunu almayinca - tekrar, koltuk alti degil - hakkaten anlamadim. nasil bagdastiriyorsunuz pislikle?

Özellikle siyahsa böyle erkek gibi duruyor, biraz seksapeliteyi öldürüyor açıkçası. Almalı almamalı demek bize düşmez tabii herkesin kendi bileceği iş ama bir erkek olarak bazı kadınlarda cidden dikkatimi çekiyor yani. Hoş durmuyor bence.

erkek de kadın da en azından "fazla" kıllarını almalı.
temiz ve estetik gelmiyor bana.
kadında kolunun rengini değiştirecek kadar, erkekte kabartı olacak kadar kol kılı varsa azaltılmalı, ölçümüm bu.

bakarım. kıllar siyahsa libido killer oluyor benim için. alıp almaması kendi tercihi.

meli mali diye bir sey yok. kisisel tercih meselesi bu. ben kadinim, alinik daha estetik oldugunu dusunuyorum. ayva tuyu gibi olsalar almazdim.

yalniz anlamadigim, @yedek'in yazdigina istinaden soruyorum, temizlik ile nasil bir baglantisi var acaba kol kilinin? bilmedigim bir sey mi var acaba bu konuda?

ben de almıyorum. kollarını alan arkadaşlarıma dokunuyorum sakal gibi sert sert çıkıyor.

bakarım. kıllar siyahsa libido killer oluyor benim için. alıp almaması kendi tercihi.

+1

alinik daha estetik

+1

Epey şaşırdım yorumlara yaa. Yazdım yazdım sildim. Almıyorum ben, belli de olmuyor. En azından bence. Bir de sayın erkeklere sormak lazım. Kol kılı ifşası mı başlatsak..

genelde aldırıyorum. ama bu aralar aldırmadım mesela. lazer bile yaptıracaktım ince kılı artırıyor diye yaptırmadım. ( kadınım)

öyle temizlik falan yalan bence, kol kılı seksi gelmediği için aldırılmalı diyor herkes. yoksa birinde görmek baba kılı gibi olmadığı sürece gözüme çarpmıyor.

Kıl var kıl var. Tüy ise zaten hiç gerek yok, ama kıl ise kıl kalınlığı, rengi, ten rengi ile alakaı bir durum.

Her kadın almalı diye bir şey yok, ama bazı kadınlar alsa daha güzel durur.

Kadınlarda kol bacak ve yüz kıllarının bakımlı olmasını seviyorum. Genital bölge konusunda ise tercihim tam ters yönde nedense..

Kadınım, aldırıyorum. Hemcinslerimde de dikkat ederim.

kadınım, kendimde alınmış halini daha güzel buluyorum. rengi belli olsun olmasın pürüzsüz parlak halini seviyorum. isteyen almasın

Kadınım almıyorum. Baya da var aslında bazen alsam mı diyorum belki sonra lazer yaptırırım. Sorduğum insanların hiçbiri alman lazım demedi. Bu durum karşıdaki için kriterse benim için de kriter, ben kendimi nasıl rahat hissediyorsam öyle yaparım. İsteyen alsın istemeyen almasım bize ne.

aldırılmamalı. aldırdıktan sonra çok daha kötü çıkıyor ve alınması için biraz uzaması gerekiyor bildiğim kadarıyla, o süreçte daha da çirkin duruyor. parlak bir kolda tek tük batıklı falan tüy görüntüsü daha kötü.

aşırı siyah ve bileklerde falan yoğun değilse asla düşünmezdim. benim de var normal ama aldırmıyorum. bi de onunla uğraşamam herkes işine baksın beni sinirlendirmesin :)

genç kuşakta var bu tür takıntılar, internette görsel bombardımana maruz kalmaktan oluyor. şahsen ben takmam, ister alsın ister almasın.

Ben çok yoğun olduğu için rahatsız olup erken yaşta almaya başlamıştım. Artık biraz azaldığı için de gözüme batmıyor hiç. Çıkınca da umursamıyorum pek.

Hijyenle bağlantısı olmadığı sürece böyle şeylerin dikte edilmesinden hoşlanmıyorum. Kol tüylerini almanın da hiçbir alakası olmadığına göre isteyen istediği gibi takılsın.

kadınım ve kadınlarda siyah siyah kol-bacak kılı görmek biraz midemi bulandırıyor. algılarımızı nasıl bozmuşlarsa artık...

öte yandan aşırı kıllı erkek kolu-bacağı da midemi bulandırıyor.

"Yapmalı, etmeli" gibi bir zorunluluk veya kural olduğunu düşünmüyorum ama ben alıyorum, bana böyle daha hoş geliyor. Keza erkek arkadaşım da parmaklarının her boğumuna kadar kılı olan biri olsaydı o da alsın isterdim. Gözünüze hoş gelmiyorsa, içinize sinmiyorsa alın diye düşünüyorum. Ama "kadın dediğin kolundaki kılı alacak aga" falan diyen biri olsa karşımda "tövbe allahım, cahile bak" derim içinden.

Killari alinammis kadin kolunu hayal bile etmek istemiyorum oyle soyleyeyim. Kadinin butun cekiciligi biter gozumde, huzursuz olurum kol killarini gordukce. Aman allahim..
Libido killer +1
Erkegim.

Eşim almıyor, çok belli de olmuyor zaten o yüzden abartı olmadıkça rahatsız olmam, olmuyorum.

Alinmasi taraftayim

Kadınlar için, alınıp alınmaması konusunda söz hakkının biz erkeklere düşmemesi gerektiğini düşünüyorum..

ben alıyorum ama öyle bazı kadınlarınki gibi ayva tüyü gibi değil benimkiler. belli belirsiz görünse almazdım.

belki de almak istemiyordur, bize ne?

Bireylerin, sırf belli bir küme öyle buyurdu diye ferdi seçimlerini biçimlendirmesi yanlış ve komik.

Almak istemiyorsan almak zorunda değilsindir. Kıl senin, karar senin.

Şu tarz ise kötü görünüyor malesef :/

i.hizliresim.com

İsterse aldırır, istemezse aldırmaz.

Dikkat çekecek kadar belirginse kesinlikle alınmalı. Dikkatimi çekmiyorsa problem etmem açıkçası.
Tabii ki son söz hakkı yine kadının.

siyahsa göze batıyor, en azından oksijenle felan sarartsın, tüy gibi olsun

Kadınım, bu konuda hiçbir şey düşünmüyorum. Kişi nasıl rahat ediyorsa öyle yapmalı, kimseye laf düşmez.

yani kötü duruyor bir erkek gözüyle(libido killer +1) ama vücut kiminse onun kararı.

siyah değilse boşver

"almali" degil ama ben kadin olsaydim alirdim buyuk ihtimalle.

matbaa.

hazır kek vb. yapmanızı sağlayan toz halindeki ürünler.

ekşi şeyler'de de bir yazı vardı. abd'de 1950'lerde ilk piyasaya sürüldüklerinde ev hanımı kocasının kekini, tatlısını kendi yapmayacaksa ne işe yarar diye yadırganmış. sonra ufak pazarlama kampanyaları ile ancak tutturulabilmiş. günümüzde çorbadan keke, pudingden pastaya hepsinin hazırı var.

hazır bebek bezi.

seyler.eksisozluk.com

şemsiye

tüm buluşlar bu kapsama girer

(bkz: pazar direnci)

Sony'nin icadı bir pilav makinesi vardı.

2016'da ipod'un çıkışının 15'inci yılı sebebiyle çeşitli makaleler yayımlanmıştı, çıktığında internette yapılan yorumlardan derlemeleri görünce inanamamıştım, neredeyse tamamı ne kadar saçma ve işe yaramaz bir şey olduğu, asla kullanılmayacağı ve rafa kaldırılacağıyla alakalıydı.

Bal ayı gibi şeker içeren bir ürün, r evolution'ın dediği gibi kızarmış ekmeğin üstünde tereyağıyla güzel gidiyor, onun dışındakiler satış stratejisi. 1 birim faydası varsa 10 birim zararı vardır.

bazı balları arılar glikoz şurubu içerek yahut uyanık arıcının koyduğu şekerleri yiyerek üretiyorlar. bazı balları da çiçeklerden derliyorlarmış.
hangisi iyi hangisi kötü bizim burda teyze var ben bilirim diyor lakin hangi balı götürsem 10 numara hakiki der.

antiseptik özelliği var. mide rahatsızlığı olanlara aç karınla tüketilsin gibi kocakarı tarifleri var ama tıbbi dayanağı var mıdır bilmiyorum. ama kimseden duymadım ki bal yiyip kötü olsun

şekerden daha faydalı (ya da daha az zararlı) bir tatlandırıcı.
antiseptik
bağışıklı sistemini güçlendirici etkisi var.

iyi bal kötü bal ayrımı; arının nerede neyle beslendiğiyle ilgili. sunni destek gıdası mı yoksa vahşi ortamda özgürce mi besleniyor, havası suyu temiz ortamdaki bitkilerden mi topluyor bununla ilgili.
çam, çiçek, kestane ve çamın çeşidi, çiçeğin çeşidine göre de değişiyor.
bi de tamamen sahte; içine şeker katılan vs ballar var.

Soruya kayniyorum, propolis ve polen icin de bi gereksizlik durumu var mi

digg.com


işin özeti kendini öldürdü deyip üstünü kapatmaya çalışıyorlar. adamın ölmesi adamın müşterileri ve yakın çevresi için faydalı. olay onlara da uzayabilir. çünkü olaya kesin politikacılar, milyarderler de dahildir.

ölmedi öldürüldü, araştırılsın demek isteniyor. unutulmasın, örtbas edilmesin, konuya ilişkin kim varsa ortaya çıkartılsın diyorlar.

meme lere dahil edip de bi şekilde gündemde tutulması amaçlanıyor

Adam son derece taşaklı kişiler (işadamları, içinde clintonların falan olduğu son derece yüksek profil politikacılar) hakkında skandal yaratacak bilgilere sahipti. Kendine has böyle taşaklı kişileri götürüp getirdiği seks adası, çocuk yaşta kızlar falan filan inanılmaz olaylar. Yakalandı, tam ifade verecekken “intihar etti”. Yersen tabii. Adam öldüğü sırada zaten suicide watch altındaymış, ayrıca boğulma izleri de intiharla paralel değilmiş. Adamı içerde öldürdüler dünyanın gözü önünde, şimdi de olayı öyle geçiştirmeye çalışıyorlar yani. Geyik bununla ilgili.

geçmiş olsun. sorunuza cevap değil ama rahatsız etti dediniz diye soruyorum. kim satıyor bu bilgileri? nasıl ulaşıyorlar size? merak içindeyim.

@sttc bilginin kaynağı acil servisler gibi. Bilgiyi ele geçirme şekillerini bilmiyorum ama sadece kazazedelerin iletişim bilgilerine ulaşıyorlar. Arayanların tamamı kaza nasıl oldu, ne zaman oldu, sizde sorun ne gibisinden sorular soruyor. Ücretsiz avukat yönlendirmek istiyorlar yüzyüze görüştürmek için. Farklı bir iş kolu olmuş ama etik değil.

Doğrudan benzer bir olayı yaşayan taraf olarak söylüyorum. bu kişiler bu bilgileri hastanelerden elde ediyor. ölüm/yaralamalı trafik kazası kaydı tutuyor hastaneler. bu kayıtlar sayesinde insanları arayıp sigorta firmalarından para koparma gayretleri var. Evet yasal olarak bir hak doğmuş olabilir ancak bunu mağdurun talep etmesi gerekir. Şöyle; yaşadığınız olay için öncelikle geçmiş olsun ancak tedaviniz sonrası bir şikayetiniz yoksa ve aracınızın maddi hasarını karşı taraftan halihazırda tanzim ettiyseniz bir talebinizin olmaması gerekir. bu avukatlar sizi bulup size hastanelerden %5-10 iş görmez/engelli raporu aldırıp sigorta firmalarına dava yoluna gidiyorlar. kanımca bu raporlar bile şaibeli ve rüşvetle sağlanıyor olabilir. bu sayede size 5-10 bintl para verip sizden aldıkları vekaletname ile sigorta şirketlerinden 15-20 bin belki daha fazlasını almak için uğraşıyorlar.
bu mekanizmayı denetleyen, engelleyen bir yapı olmadığı için bu iş dolandırıcılık boyutuna da varmış durumda. mağdurlardan para alıp dava bile açmadan ortadan kaybolan sahte avukatlar bile duydum :)
varsa bir şikayetiniz karşı tarafın ya da kendi sigorta şirketinizi kendiniz arayıp bilgi edinin.sigorta şirketleri kazadan haberdar ve sizin yaralandığınızı bildiği için yardımcı olacaklardır. şikayetiniz yoksa da hayatınıza devam edin. 5-10 bin tl için 17 yaşında bir haytanın hayatını karartmayın. affeden, bağışlayan olun.
sigorta vb detaylı bilgi için bana ulaşabilirsiniz. tekrar geçmiş olsun.

“17 yasindaki bir hayta” bir insanin olumune de yol acabilirdi! ben olsam direkt dava acardim. guzel bir ders olsun diyecegim ama ders falan da olmaz.

öncelikle geçmiş olsun. yorumlarda yazılanları okudukça daha da üzüldüm.

arkadaşlar, sigorta şirketleri veya avukatlar olmazsa 17 yaşındaki velet yarın daha kötü olaylarda da yer alabilir. caydırıcı bir ceza gereklidir.

avukatlar ile ilgili yazılan diğer yanlış yorumlara da şöyle bir açıklık getireyim; kazazedelerin bilgilerini araç sigorta şirketi zorunlu olarak bildirmektedir. yaralanma durumu da olduğu için kamu davası olma ihtimali de göz önünde bulundurulur. ve ne yazık ki ülkemizde dava açma hakkı olduğunu bilmeyen ve canıyla uğraştığı için bu işlere akıl yoramayan tonlarca insan var. avukatlar da bu insanların hakkını arıyor ve koruyor sigorta şirketleriyle birlikte ki 17 yaşında ehliyetsiz şekilde trafiğe çıkan ve çıkarttıran daha dikkatli davransın böyle süreçlerden sonra.

o yüzden gönül rahatlığıyla bir avukatla anlaşıp dilekçe takip, yanlış oldu kabul görmedi vs. ugrasmayın, kafanız ağrımasın. avukat ve sigorta şirketi takip etsin durumu, siz de kendi işlerinize kafa yorun. herkes kendi ekmeğini yesin.

üstteki arkadaşa katılıyorum.

hakkınızı savunmanızı dilerim.


mesaj attım.

üstteki arkadaşa katılıyorum.

hakkınızı aramanızı dilerim.

mesaj attım.

Tazminat hesaplaması yapılırken şu temel unsurlar göz önünde bulundurulur:

Mağdurun yaşı ve mesleği
Gelir seviyesi
Çalışma gücü kaybı oranı (maluliyet oranı)
Hastane ve rehabilitasyon masrafları
Geçici veya kalıcı sakatlık durumu
Bakıcı ihtiyacı
Manevi tazminat talepleri
Bu unsurlar uzman bilirkişiler tarafından değerlendirilerek, belirli hukuki hesaplama yöntemleriyle tazminat miktarı belirlenir.

cozumavukatlik.org

arabanin parasi + isgöremez durumdaki maddi kaybinizin karsilanmasi + manevi tazminat

cok temiz para karsim. hayrini gör.
maluliyet döneminde evde bakicim vardi + yemegimi hep disaridan istemem gerekti + evimin temizlenmesi gerekti gibi sebepler geliyor, siz is yerinden maasinizi almis olsaniz dahi.

% 90 alerji

Yeni moda bu.15 gun falan suruyor.hic bir sey yok kuru oksuruk.uyku uyutmadı bana.azalarak bitti,sukur.burada yazanlarda oldu,disarida da rastliyorum.

prospan benim öksürüğü geçirdi. gece oluyordu benimki. bitkisel bir şurup ama sana iyi gelir mi bilemiyorum..
elbette bir ciğer filmi çektirmek lazım. allah korusun da zatüre falan çevirmesin..
bir kere bende de öyle oldu ilk kutu antibiyotikte geçmedi dr. ikinciyi verdi.. ertelemeden dr. a tekrar gitmek önemli oluyor böyle durumlarda.

Alerji olabilir, yine de doktora görünmelisiniz. Alerjikseniz uygun tedaviyi belirleyecektir.

Astım var mı?

sinüzit varsa alerjik astıma sebep olmuştur. geniz akıntısı sanırım bahsedilen.

arkadaşlar alerji de sinüzit de yok . en kısa zamanda doktora gideyim en iyisi .

şuana kadar kaç kere üşütüp öksürmeye başladıysam öksürük 2 aydan önce tamamen bitmedi. çok hızlı başlıyor, çok yavaş iyileşiyor. bekleyin bence. daha kötüleşmediği sürece bekleyin.

sarımsakları ez, az bir zeytinyağına koyarak macun haline getir. gece yatmadan ayağının altına sür, çorap giyip yat. sabah prenses gibi kalkarsın.

geçmiş olsun.

mide probleminiz var mı? reflü de öksürük yapabilir.

Ben giderdim. Seni buralara bağlayan bir sey yoksa git bence.
@xportant i okuyunca hak verdim. Dil ve isletme tecrübesi yoksa cok sıkıntı olur.

@forgi, kalıcı ve düzgün bir işim var ama maaşlı çalışan vahşi beyaz yaka cangılında ormanın kıralı olacak azim ve hırsa sahip değilim.

@amaranta ursula, ailem var ama onlara çok bağlı değilim; 2 ayda 1 gelsem ziyarete sorun yaşamam.

@xportant, arkadaşımın bu tipte işlettiği 2 restoranı var fransa'da. ikisini de gelmeden o işletiyordu, hatta 1 tane daha varmış onu satıp da gelmiş buraya. 1 restoranla başlayıp oranın yemeklerini yapıp sonradan büyütmüş, yani işin mutfağından ve zorluklarından gelen biri. 2 restoranı kendisi buradayken yürütüyor bir şekilde ama ben oradayken daha çok kazanıyordum, sorumluluk verdiğim kişi işleri güzel takip edemiyor diyor. yani 200 bin euro'luk yatırımını bana emanet etmeyi göze aldığına göre bir şeyler biliyordur diye düşünüyorum ben, en azından neyin kötü gidebileceğinin farkındadır. sorumluluk sahibi ve gastronomiye dair ilgisi ve bilgisi olan biri olarak benim açımdan sorun çıkmayacağını düşünüyorum ama ona "sen bana bırak abi ben hallederim uçururum" demedim, demem de.
az buçuk almanca ve fransızcam var günlük anlaşabilirim ama civarda çok türk varmış zaten. bir de ingilizcem var iyi seviyede.

Ulkeden gitmek ya da gitmemem, bu ayri mesele de oyle elin isine guvenerek hayatinda kokten degisiklik yapilmaz. Cok fena canin yanabilir. Sen simdi diyeceksin ki yahu ne eli, arkadasim kankam kardesim falan. Oyle bir apisip kalirsin ki.
"orada kurulu is var, git islet, bana guvenilir biri lazim" bunlar insani kisa zamanda tav eden cok tehlikeli ifadeler. Yani adamin kotu bir niyeti olacak diye bir sey yok. Isler onun da tahmin ettigi gibi gitmez falan, anliyor musun?
Kisacasi tr'den gidip gitmemeyi degil bu ise guvenilir mi mevzusunu olcup tart bence oncelikle.

ulan millete ne arkadaşlar var be.
buralarda tutan yoksa git. ama dil ve iş zorluğu var gibi.

@stavro, onu da düşündüm aslında ama kaybedecek bir şeyim yok gibi geliyor. işi bırakmış olacağım en fazla, onu da döndüğümde bulurum. yaşayacağım kötü tecrübeler sıkıntılar arkadaşla bozuşmak göze alabileceğim şeyler; başka da gelmiyor aklıma canımı çok yakacak bir şey.

gitmeyip hayatının geri kalanını pişmanlıkla geçireceğine gidip, pişman olup, geri dön. geri döndüğünde cv'ne yurtdışı tecrübesi bile ekleyebilirsin. kesinlikle git!

Daha once yurtdisina cikmadiginizi veya en azindan baska bir ulkede bir donem yasamadiginizi varsayiyorum.

1- Fransizca biliyor musunuz?
2- "Orta-uzun vadede giderim"lik bir yani yok ki bunun? Kimse kolay kolay 45 yasinda gidemez, zira "hadi gel istedigin zaman" seklinde islemiyor. Yurtdisina yerlesmenin esas olayi erken gidip ilk 5-10 sene sikinti yasayip sonrasinda sefasini surmek. Ilk kapagi atma olayini da ya evlilik, ya yuksek lisans ve sonrasinda kalma veya turkiye'de iyi bir okuldan mezun olup kisa surede yurtdisinda is bulma seklinde yapiyor bir cogu. Bu yuzden herhalde hic yurtdisinda yasamadiniz dedim.
3- "strasbourg küçük ve istanbul'a göre oldukça sakin bir yermiş." yine buradan da daha once cikmamis pek cikarimi yaptim. Istanbul'a gore kiyaslama yapma hastaligina yakalanirsaniz mutsuz olma ihtimaliniz %100. strasbourg'un buyuk kucuk olmasinin da gene konuyla alakasi zayif, zira burada esas soru dil biliyor musunuz? Bir de oradaki lokal halkla kaynasmak icin ekstra bir giriskenlik ve enerji sarfermezseniz illa ki sikilacaksiniz, bu "istanbula gore kucuk strasbourg"a da gitseniz boyle veya daha buyuk new york'a da gitseniz boyle. her turlu sifirdan bir cevre yaratmaniz lazim.
4- restoran isletme girisimcilik vs konusunda bilgim yok. o da dil bilmeden yol bilmeden nasil yapilacak biraz kafam karisti. duz masa basi maasli is olsaydi atla derdim.

ben de bu aralar yurt dışında yaşam için harekete geçmiş biri olarak size fikirlerimi yazmak isterim.
öncelikle, yazdıklarınızı okuyunca sizin başka bir ülkede yaşam ile ilgili çekinceleriniz olmasından ziyade bunu istemiyorsunuz izlenimi oluşuyor. yani kararsızlığınız orada yaşayacağınız zorluklardan çok türkiyeyi terk etmek ile alakalı gibi görünüyor. eğer işin zorluğu konfor alanından çıkmak ise onu dirayetli bir şekilde aşabileceğinizi düşünüyorum. ben genel olarak görüşlerimi yazayım;

düşünülmesi gerekenleri yazarken türkiyedeki aile, eş, çocuk vs. konularına girmiyorum. bunlar zaten sizin ilk düşündüğünüz şeyler olsa gerek, ailevi koşullar uygun olmasa zaten bu fikre kapılmazdınız. bunun dışında birkaç faktörü dikkatlice ele almanız gerektiğini düşünüyorum;

1. yabancı diliniz orada yaşamak için yeterli mi?
2. daha önce fransada bulundunuz mu? fransız yaşam şekli size uyar mı?
4. orada eşiniz dostunuz, arkadaşınız vs var mı?
5. uzun vadeli olarak kendinizi orada görüyor musunuz?
6. eğer giderseniz yaşam kaliteniz yükselecek mi?

bana sorarsanız en önemlileri 2 ve 5 numaralı faktörler. o yaşam tarzı size uyarsa zamanla yaşam kalitenizi de artırabilirsiniz, dilinizi de geliştirebilirsiniz. eğer uzun vadeli düşünmüyorsanız ise sizi oraya götürecek motivasyonun ne olacağını iyice belirlemelisiniz (çok para kazanıp türkiyede o parayı kullanmak gibi).
çalışma ortamının arkadaşınızın yanı olması avantaj, bürokratik süreci de onunla birlikte aşacağınız için yine şanslısınız. strasbourg neredeyse avrupanın tam göbeği. muhtemelen 4-5 ülkenin en güzel yerlerine istanbul-ankara mesafesinde ulaşıyorsunuz.

son olarak bence bir izin kullanıp gidip orada bir hafta on gün süre geçirin. karar vermenize yardımcı olacaktır.

@hot potato, yurt dışına çok kere çıktım, avrupa'da toplamda 2 ay kalmışımdır çok sefer gidişte. fransa'da 1 hafta kaldım ama strasbourg ya da çevresinde değil. konunun yurt dışına çıkmamakla alakasını da anlayamadım pek; ne kadar çıkmış gitmiş olursan ol kurulu düzen kurmadıkça bilemeyebiliyorsun zorlukları.

istanbul'a kıyaslama yapıyorum çünkü istanbul'da yaşıyorum, hayatımın rutininde ne kadar değişiklik olacak bunu en net bu şekilde görebilirim. bir şeyler kaybedeceğimi biliyorum ama gideceğim yer herhangi bir avrupa başkenti değil, haliyle ayrıca küçük ve sakin olacak. sıkılmamın sebebi insanlarla kaynaşmamak değil yapacak etkinlik olmaması, ben istanbul'da da yalnız takılıyorum genelde.

az buçuk almanca ve fransızcam var günlük anlaşabilirim ama civarda çok türk varmış zaten. işletmede çalışan garson aşçı vs'nin dil sıkıntısı olmayacak, aralarında türkler de olacak. dilimi geliştirmem 2-3 ayımı alacaktır maksimum.

bu adamın orada bir tedarik sistemi, çalışacak profesyonelleri(garson, aşçı, satın almacı vs.) var zaten. ben ise o insanların işlerini doğru yaptığından emin olacak ve muhasebe konusunda doğru bilgi verip arkadaşımın söylediği doğrultuda değişiklikler yapacağım. direkt işletmecilik tecrübem olmamasını bu yüzden çok sorun etmiyorum çünkü aktarımı doğru yaptığım takdirde arkadaşımın bilgisi ve tecrübesi ile hem uygulamayı halleder hem de işi öğrenirim diye düşünüyorum.

yaşını bilmiyorum ama 30 altı ise git dilini geliştir en azından. 3-5 sene kalır dönersin. strasbourg sakin yer ama köy değil en azından. etrafta Colmar, Freiburg gibi gezilecek yerler de var, o bölgeyi gezersin, zaman geçer. zaten Alsace bölgesi, mis gibi doğa, şarap.

ama işletme sahibi olacaksın, sorumlulğun yüksek olacak, muhtemelen haftada 50-60 saat çalışacaksın. esnaf gibi dükkanda durup tüm gün türklerle muhabbet edip bunalabilirsin. ofis işi dğeil sonuçta.

bol şans

@sttc, muhtemelen en büyük sorunum da bu çalışma saatleri konusu olacak. iş-özel hayat dengesine önem veren bir insan olarak bu konu çok kafamı kurcalıyor ama getirilerinin yanında götürüleri de olacak bu işin elbet. bunun üzerine biraz daha düşünmem lazım ama, ona katılıyorum; teşekkürler.

Emin olamamanız gayet normal bence. Anlattığınız kadarıyla çok fazla gri alan var. Gitmenin bir sürü yasal vs. prosedürü var. Türkiye'de ev kapatmak bile bir sürü iş. Ben olsam tam karar vermeden önce işverenle gri noktaları gidermek için görüşürdüm. Eğer 1-2 yıl içinde düz beyaz yaka olarak 9-5 mesaili konforlu bir iş bularak gitme ihtimaliniz varsa nispeten düşük ücretli, başka bir iş bulma ihtimalinizin yüksek olmadığı, yoğun mesaili ve stresli bir işi kabul etmenin bir esprisi yok.

@bruce mclaren, eğer mevcut işim üzerinden düşünürsek yine beyaz yaka olarak öyle bir ihtimal var 2021 için ancak orası muhtemelen romanya olacak. bunun için de romence öğrenmem lazım, hem bu dert hem de romanya<fransa.
iş değiştirirsem ne olur bilemem ama o kısım tamamen muallak, o yüzden hesaba katamıyorum.

@el cevap, yok kızmadım tabii ki istanbul karşılaştırmasına. demek istediğim şuydu, neleri kaybedeceğimi görmek adına bu karşılaştırmayı tabii ki yapacağım. belirttiğim gibi istanbul'un muadilini zaten aramıyorum ama bir barcelona, paris, londra'ya da gitmediğim için normalden ne kadar daha fazla şey kaybedeceğim, bunu net olarak anlayıp ona göre kabullenmem gerekecek ya da göze almayacağım; bunu belirtmek istedim. istanbul'un aynısını aramıyorum yani, öyle olsa avrupa'da paris ve londra'dan başka seçeneğim yok bunun farkındayım örneğin.

dil konusunu sorun etmiyorum, dediğim gibi günlük anlaşmayı sağlayabilirim ve kısa süre içerisinde öğrenirim ama bunun önemli olduğunun farkındayım. sosyallik boyutunu özellikle ilk başlarda çok vakit ayıramayacağıma düşünürsek o sürede geliştireceğim dilimle aşarım diye düşünüyorum.

@Bruce, o zaman iş arkadaşımla süreci mümkün olduğunca beyaz yaka-işveren ilişkisi gibi yürütmeye çalışıp şansımı denerdim büyük ihtimalle. 2021'e kadar aynı iş ihtimalinin olup olmayacağı meçhul. Fransa ile Romanya arasında dağlar kadar fark var.

Ben bu sene içinde yurtdışına taşındım. Sakinliği ve düzeni seven biri olarak kolay kolay aynı sürece girmem. Hatta bir süre daha ülkeyi ve şehri geçtim, iş değiştirmeyi bile düşünmüyorum :) O nedenle "önce Romanya ile başlayalım sonra daha iyi ülkelere bakarız" benim için pek cazip bir plan olmazdı (ki sizin de çekinceleriniz benimkine benzer)

"inanılmaz bonkör bir adam, o yüzden 3 kuruşa falan çalıştırmaz beni onu biliyorum. "

bizim insanimiz yurtdisinda birbirini duduklemeye bayilir. bu sekilde yurtdisina cikip ciddi sikinti ceken, saga sola para kaptiran cok insan ile karsilastim. ben bu senaryoda once bir sekilde parayi saglama alirim. gerisi zaten bir sekilde gelir eger yurtdisinda yasamak istiyorsan, yasayarak goreceksin.

@cooperr, tecrübeyle sabit bir yorum yaptın gibi anladım, o yüzden ayrıca dikkate alacağım yorumunu :)
bonkör deme sebebim, biz buradayken bana elimi cebime attırmamaya çalışacak kadar bonkör. herkese karşı böyle, hatta ben diyorum bu kadar fazla verici olma söğüşlerler seni diye. bundan sebep sorun yaşamayız diye düşündüm.

Sadece bir kisiye bagli olarak kalkip baska ulkeye yerlesmezdim. Teklif en yakin arkadasimdan gelse de yerlesmezdim. Ancak siz gittiginiz ulkede, arkadasinizla olan is, diyelim ki bir iki sene sonra bittikten sonra da kalabileceginizi dusunuyorsaniz, gidin kesinlikle.

Sadece bir pozisyon ve bir arkadasa bel baglamak benim gibi hayatinda b, c plani olmasini isteyen bir kontrol delisini cok rahatsiz ederdi. Kendime sorardim: "O is yurumezse planin nedir?" Tatmin edici bir cevabim varsa, giderdim.

Sehir ve sosyal hayat konusunda cekinmezdim. Strassbourg, evet kucuk ama benim ilgimi ceken bircok kente yakin. Dil ogrenmek icin de guzel bir yer. Ayrica Elsass saraplari denilince benim kalbim daha hizli carpiyor. Gastronomisi de fena degildir, oyle olmak zorundadir zaten (EU Parlamentosu nedeniyle). Universitesi nedeniyle de cok duragan bir yer sayilmaz aslinda.

Tanidik biri icin calismakla ilgili turnosol kagidi olarak gordugum bir soru var :

Isletmeye ortak olmak. Ben olsam ne olursa olsun bunun benim icin buyuk bir degisiklik olacagini bu yuzden adimlarimi saglam atmam gerektigini izah eder ve boyle bir cozum buldugumu soylerdim ve kendisine ortaklik teklif ederdim. Senin odeyebilecegin bir hisseyle kabul ederim. Atiyorum %10 kar ortakligi gibi veyahut %30 direkt ortaklik. Bunun karsiliginda sadece var olan isletmenin isletmesi degil ayni zamanda buyume hedefleri koyacagimi isletmeyi belki baska lokasyonlarda subelerle gelistirecegimden falan bahsederdim.

Rakamlari salladim benzer bir sey onerilebilir. Buna yaklasimi bence bu konuda ne kadar samimi oldugu hakkinda bence cok bilgi verecektir sana.

Ve tabii ki her seyin sozde degil kagitta olmasi en birinci oncelik olmali. Bu baban olsa da sozler kagida dokulmeli.

Bir kisiye bagli olarak asla baska ulkeye gidip burdaki duzenimi degistirmem. Baskasinin lafina asla guvenmem. Daha once gittim yasadim orda kuzenim vardi o prosedurlerde yardimci oldu kalacak yer konusunda adaptasyonda vs ama ben ona da guvenerek degil b plani olarak parama guvenerek gittim. B planin varsa git. O is yerinde sorun yasayinca baska is bulabilecek motivasyon ve donanima sahipsen git. Aksi halde hic bilmedigin bi alanda, hic bilmedigin ulke ve baskasina guvenerek gidilmez. Turkiye döndüğünde beyaz yaka olarak tekrar is bulabilmek o kadar da kolay olmayabilir ulkede ekonomik kriz var. O riski de dusun.

Ben şu hayatta her 5-6 yıla bir düzenimizi kendi isteğimizle toptan sarsmamız veya sarsacak bir durum çıktığında da izin vermemiz, o akışa kapılmamız gerektiğine inanıyorum. Hatırladığım kadarıyla 27-28 yaşında falandınız siz. Herhangi bir dönüş ihtimalinde şu ankine denk bir iş bulmanız mümkün mü? Yani sektörden ayrı kalmanız size ket vurur mu? Misal, ben İngilizce öğretmeniyim, bir fırsat çıktı diye Amerika'ya gidip üç sene kalsam, sonra herhangi bir yerde tekrar iş bulabilirim zira o ara aksine benim yabancı dilimi ve international-mindednesslığımı (!) destekleyen bir şey olurdu. Sizin birkaç sene ara vermeniz telafi edilmesi çok zor bir açık yaratır mı?

Bunun cevabı tahmin edilebilirse, gidin bence.

Ha ama şunu kabullenerek gidin, arkadaşınızla aranız muhakkak bozulacak. Muhakkak olacak bu. İş ortaklığınız tamamen sona ermese de, çok defa "lan ne pislik herifmiş, evlerden ırak" diyeceksiniz. Bu sizin için önemli bir detaysa, gitmeyin.

-gelen malzemenin kalite kontrolü
-faturaların, tehir edilen ödemelerin takibi
-yiyecek ana malzemelerinin, içeçeklerin, kahve şuruplarının vb. stokların takibi
-kağıdından peçetesine, kırılan tabak çanağa, pipete, aşçı önlüğüne sarf malzemeleri
-belediyeye ödemeler, harçlar, elektrik/doğalgaz/su faturası
-işçilere ödemeler/sigorta
-işçilerin shiftleri, izin istemeleri, hastalanmaları, avans istemeleri, bitmeyen istekleri
-servis edilen yemeğin kalitesi
-müşterinin konforu, onları hoşgeldin beşgittinlemek. müşteriye aptallık eden çalışanların ardını süpürmen, toplaman
-müşterilerin güvenini kazanmak, çekirdek müşteri kadrosu için çabalamak
-çevre esnafla ilişkiler
-söylenmiş, (bkz: patrona hesap vermek)
-izne çıkacağın zaman patronla oturup konuşmak
-en önemlisi, adisyon. hesap almayı unutmamak. müşterinin ödemeden kaçmasına mani olmak. günsonunda çıkan yemek kadar adisyon toplaman.
-burada bağlamını herkesin ya da etrafındakilerin anladığı bir espriye orada kimsenin tepki vermemesi
-oraya; esprilerinden, hava durumuna, siyasetine kadar yeniden adapte olman, oriyenteyşın.
şimdi aklıma gelmeyen dahası.

arkadasinizla oturup dogru duzgun sozlesme yaparsaniz kimse kimseye yamuk yapamaz. her seyin bir cozumu var. yasiniz kac bilmiyorum ama eger gercekten istiyorsaniz, korkularinizin arkasinda yasayarak hayati yasamis olmuyorsunuz, istediginiz yasami degil korkularinizin yonettigi yasami yasamis oluyorsunuz, kendi hikayenizin basrolu degil baskasinin hikayesinin figurani oluyorsunuz. ulkenin %98'i gibi. dedigim gibi eger gercekten istiyorsaniz, once ne sorunlar olabilir, ne kaybedebilirsiniz, ne ters gidebilir bunlari bir gozden gecirin (turkiye'deki isinizden bahsetmiyorum, yapacaginiz isle ilgili) arkadasiniz o kadar yakinsa alin karsiniza konusun, cok sert olmasina gerek yok ama iki tarafi da koruyacak guzel bir anlasma yapin. arkadasinizin belli ki cok deneyimi var bu konuda, bu benim icin bir arti olurdu mesela. baliklama atlayin demiyorum ama yasamdan bu kadar korkmak cok sacma geliyor, almaya cesaret edemediginiz riskleri baskalari aldigi icin istediginiz hayatlari yasiyorlar ve siz de o hayatlara gipta ediyorsunuz (sizin ozelinizde soylemedim ama genel olarak durum bu).

ayrica strasburg'da sikilir miyim falan bana biraz komik geliyor, almanya'nin 10000 nufuslu bir koyunden bahsetmiyoruz, AB'nin bir cok organinin bulundugu bir merkezden bahsediyoruz, binlerce expat var, her yere tren var, strasburg stuttgart arasi bir saat, her yere ucak var, Avrupa'nin guzide sehirlerinden birinde sikilan insanlarin ciddi bir cogunlugu turkiye'de kafeye gidip oturmaktan baska sosyal aktivite bilmiyor.

önce tatlı dil ile uyarın konuşun. olmazsa belediye.

Mangal yakmalari yasak zaten. Mangali yerlesim yerinde yakamazsin, mangal icin ozel alanlarda yakabilirsin sadece.
Dolayisiyla belediyeye sikayet edebilirsin.

Yani dumani sizin oraya vermese bile şikayet edebilirsin her turlu.

Adam masraf etmis, cardak, baca falan yapmis, kim takar senin keyfinin kacmasini... tatli dille soylesen bisey degismez. Hatta kendini desifre etmis olursun. Zabita ise hiiicbisey yapmaz eminol. Adam kacak otel isletir, sabah aksam gelen gidenin haddi hesani yok, ne zabita ne polis karismaz. Burasi turkiye kardesim. Canin sikiliyorsa ya kendini degistirp rahatsiz olmiycan ya da sen yerini degistirip tasinican.
Bu dediklerim sana "yuh be ne diyo bu" diye dysunduruyor ama yasa ve gor. Ben yasadim ve goruyorum.Malesef, kahretsin ! Aksam aksam sinirim bozuldu yine. Hakkini arayamiyosun memlekette malesef.

Aracını başkasının yerine parkedenin silecekleri kaldırılır uyarı olarak bir dahaki sefere olacakları hesap etsin diye. Göze göz dişe diş hocam zabıta belediye değil. Kendini ele vermeden yapılabilecek misillemeler aklına gelir diye tahmin ediyorum.

yakılması yasak ise işiniz daha kolay. en azından duman geldi gelmedi muhabbeti olmaz. yasak denir, kullanamazlar mangalı. ama yasak değilse aranız komşu ile açılacak orası gerçek. sonuçta gidip söylesen e napiym diycek adam. hiçbieşy değişmeyecek. zabıtaya söylesen zabıta gelip söyleyecek, aranız yine bozulacak.

Eğer mangal yasak değilse ve zabıtaya söylemeden önce kendiniz konuşmayı seçerseniz ben olsam şöyle bi öneride bulunurdum. mangalın bacasının yüksekliğini artırsın (6-7 m belki). yükselirse dağılır, size gelmeden uzaklaşır.

@iddaaci arkadasa tamamen katiliyorum.

tatli dil iyidir.
kavga ve sikayet mevcut topraklarda cozum saglamaz.
sonucta ocakbasi restaurant isletmiyor ve 7/24 duman altinda degilsiniz.

ben olsam, 2 kangal sucuk alip komsum sunlari beraber pisirelim deyip kabul ederse misafir olur ve konuyu tam duman cikip sizin evi bogdugu an lisani munasip ile ifade ederdim.

2 parca duman icin insanlar hele ki komsulariniz ile kotu olmaya degmez.

yine de tavsiye isterseniz bizim corlu da bi akli evvel tanidik,
bahcesinde, kazanda kislik domates yapan biri icin tam duman sardigi an 110 itfaiye yi aradi iki kamyon geldi. sonra polis geldi. sonra da ben ne biliyim kardesim yangin sandim deyip asilsiz ihbar cezasindan siyriliverdi. daha da yapmadi sonra o domates pisiren amca ya da teyze.

sonuçta çözümü var, boruyu uzatacak ve motorlu yukarı fırlatanlardan takacak, bi misafirliğe gidin bu sırada hayırlı olsun yaptırmışsınız diyip konuyu da kibarca belirtin.

maya kültürü farklı olabilir. alkol oranı da üzümün şekerine bağlı. ama yüksek olsa da içilir, 100% alkol de içilir ama az miktar içmen lazım.

İsveç’te böyle bir şarap içmiştim baya şekerli ballısı bile vardı iddaları bilmem kaç yüzyıldır ayni diyorlardı hakketen kafa yapmıştı kolay sarhos da olmam

geçmiş zaman şaraplari ile günümüz şaraplarının en büyük farkı standardizasyon.

eski şaraplarda üzüm üzerindeki mayalar ile fermantasyon yapılıyordu. bizdeki gibi hazır mantar kültürü yoktu. ancak adamlarda uzmanlık vardı.
alkol oranına gelecek olursak üzümdeki şeker miktarı ile orantılı bir olay lakin dışarıdan şeker bile eklesen oluşabilecek alkol miktarı sınırlı. şimdi bile internetten mantarlara bakarsan çalışma sıcaklıkları ve kaldırabilecekleri şeker/alkol oranları verilmekte.
özetle şimdiki teknoloji ile amaç odaklı her iş yapılabiliyor, ürün odaklı çözüm yeteneğimiz var.

alkol oranında çok farklılık olmaz. her sene babam şarap kurmakta. en kral üzümden yapsan yüzde 25 geçmez. üzüm çeşidi farkı olabilir belki. eski zamanlarda yemelik üzümlerden şarap yapıyor olabilirler ve ilaçsız üzümlerden yapıyorlardır. şaraplık siyah üzüm ekşimtırak ve kabuğu kalın olur. şarap fabrikasına 10 seneye yakındır üzüm veriyoruz. belli periyotlarda ilaçlanıyor, eski zamanlarda bu mümkün değildir.
bir de bir ağacın meyvesi ne kadar çoksa, meyveden aldığın tat düşer. ne kadar az meyve o kadar kaliteli ürün. eski zamanların farkı daha doğallık ve saflık.

Şarap ve yüksek alkollü schnappsler arasında her zaman fark vardı: Teknik.

Hatta üzümden yapılsalar bile, mesela grappa. Eski tekniklerde genelde meyve 'yakıldığı' için ortaya çıkan ürün, yüksek alkollü ve şaraba göre de az miktarda sıvıdır.

Şarapla ilgili birçok şeyi Roma kaynaklarından öğreniyoruz. Özellikle manastırlarda bunla ilgili bir ton yazılı kaynak var. Manastırlar yüzyıllardır şarap ve bira yapıyor ve bu konuda her yılın hasatı hakkında da defter tutuyorlar. Alkol oranı ile oynamak aslında her dönem trende bağlı. Şimdi daha az fıçı görmüş, daha az alkollü şaraplar moda iken, 80lerde fıçı kokan, ağır, yüksek alkollüler yeğ görülürdü. 'Eski zaman şarabı' diye bir şey yok. Romalılar'ın Moselle'de yaptığı şaraplar ve teknikler var, Romalılar'ın bu günkü Fransa'da yaptığı şaraplar ve farklı teknikleri var. Bunlar hakkında çok şey biliyoruz. Bu gün bilinen çoğu teknik, şampanya tekniği ya da barik şarabın da tarihi çok çok eski değil. 17. yüzyıldan sonra takip edilebilir halde.

'Eski zaman şarabı' denilince ben temiz tarımdan gelme, antioksidansız, doğal toplama yöntemiyle toplanmış, rengi değiştirilmemiş şarabı anlıyorum. Buna yakın şaraplar bu günün doğal şarapçılığında (natural wine, raw wine) az çok uygulanıyor. Doğal şarapçılıktan kastım, merdiven altı süryani şarapları değil. Avrupa'da çeşit çeşit label var bunun için. Genel özellikleri: Koruyucu madde yok ya da yok denecek kadar az. Elle toplama yapılıyor (her bio şarapta değil, hepsinin farklı standartları var.)

Eskiye dönme bu günün trendi şarapta. Hatta eski Roma bağlarının olduğu yerlerde şarapçılık yeniden canlandırılıyor. Örneğin Belçika'da.

Son soruya cevap, şarap su ile tüketilen bir şey. 19 ve 20. yüzyıl Türk eserlerinde bile var bu. "Bir genc kiz her dakika fotografyasini yaptirmaz, ba-husus fotografyalarini saga sola dagitmaz.(...) Hicbir zaman susuz sarap icmez ve daima sarabina cok miktarda su koyar." Ahmet Cevdet Pasa.

Yukarıdaki bazı yanlışlıkları düzeltmek gerekirse:

-İsveç noel mix içeceği glögg o. Ballı olan şey de, germen ülkelerinde de içilen met. Sıcak noel şarabı karışımlarının içinde bir shot schnapps vardır genelde. Yüksek şeker nedeniyle de iyi çarpar. Teknikle bir alakası yok. Tarifi basit ucuz şarap artı şeker. Baharatlandırılır da.

- Her şarap üzümünün kabuğu sert olmaz, mesela Pinot blanc. Bazı soğuk iklim bölgelerinde üzüm manüpile edilip başka kalın kabuklu üzümlerle çaprazlandırılırmıştır, mesela grüner Veltliner.

@buf-e kür haklı hepsi kalın olmaz. zaten pinot noir türkiyede güzel olmaz ben genelde shiraz öküz gözü çal karası gibi üzümler için bu tabiri kullandım. bizde şaraplık narince var tatlı ve ince kabukludur.

işim yoksa uyuyorum. uyanınca bazen geçiyor.

mesai çıkışını bekliyorum: kırmızı şarap iyi geliyor kafa dinleyeceğim. yarın akşam!

müzik de iyi gelir uyku da bu arada. bazan da yemek :D

Steam, viski, havuz.

depresyon bar

Radyo.

kitap, yuruyus, dizi-film, muzik, odev vs... bir sey bulunuyor her zaman. cogunlukla cok yalnizim ama yalniz olmamaktan ziyade doya doya "aaa yalnizim ya tuh" diyebilecek kadar zamanim olsun isterdim. bi sey yapmadan oyle bombos yasiyoz valla, yalniz olmasak ne olur.

Bira+dizi film

Ağırlık antrenmanı, PlayStation

bazı durumlar için bazı filmlerim/dizilerim var onları izliyorum. atıyorum mutluyken seinfield 3.sezon 7.bölüm mutsuzken himym 2.sezon 7.bölüm gibi. onları açar izlerim. bilmediğim dereye girmem.

Hemen telefonuma sarılır, acil durumda aranacaklar listeme bakar, oradan bir arkadaşımı seçer mesaj atmaya yeltenirim. Sonra diğer kişiliğim beni durdurur 'sen aramaz aranırsın, kalk dışarı çık, bir yere git otur zaten birileriyle yalnızlığını giderirsin.' der ve dışarı çıkarım. Sonra bir önceki kişilik sosyal iletişimde sıkıntı çektiği için yoldan geri çevirir beni ve yolumu yine bir arkadaşıma çeviririm. Arkadaşımla evde buluşup çay demleriz ve keyfimize bakarız.

Sıkılıyorum, sonra biraz daha sıkılıyorum, sonra bi çay koyuyorum.

sahile gidiyorum. daha da yalnız hissediyorum.
çay + cookie yapıyorum.
depresyon hırkası giyiyorum, camdan yağmuru izliyorum.

Yalniz hissetmekten hic rahatsizlik hissetmiyorum artik 27 yasindayim 20 yasindayken sorundu 17 yasinda kabustu ama su an mis gibi oluyor. Kronik yalniz degilim ailem arkadaslarim kardesim sevgilim okul is va derken yalniz kalinmiyor. Ama kaldigimda da dedigim gibi rahatsiz olmuyorum.

Bu his bana rahatsızlık vermiyor ama sokaklarda uzun uzun amaçsız yürümeyi seviyorum.

Dixit ve Munchkin.

@kobhuzcu kız: belirtmemişim, dixitimiz var. şimdi munchkine bakıyorum. :)

codenames

uno

boardgamegeek.com
O zaman bir de bu, oynaması epey keyifli.

grup kalabalıksa town of salem'in çakması gulyabani çıktı. town of salem biliyorsanız onun neredeyse aynısı. imkanınız varsa orijinalini oynayın tabi.

www.hepsiburada.com

scotland yard: www.hepsiburada.com

Tabu, jenga.

decrypto

Eğer 5 - 6 kişi olacaksınız one night ultimate werewolf oyununu tavsiye ederim. epey zevkli.

bohnanza'da güzel oyun. Fasulye ekip, hasat ediyorsunuz. Bu da baya zevkli.

Power grid; elektrik dağıtma strateji oyunu. Kafa yoran bir oyundur.

exploding kittens; çıtır çerez bir oyun. kaç kişiyle oynandığını tam hatırlamıyorum ama gayet zevklidir. Çok fazla kafa olmaz. Kafa patlatan oyunların ardından
2 - 3 el oynanabilir.

Catan!

Trivial pursuitte cok fazla soru var. elbette ayni sorular nadir de olsa denk geliyor ama cabuk tukenecek bir oyun degil.

catan.

çok net catan.

her harita ayrı bir oyun, her seferinde farklı bir zevk.

catan'ı oynayınca diğerlerine bakmazsınız.

Biliyorum yazılmış ama Dixit çok güzel oyun be. :-) Ondan öte ben Risk'i çok seviyorum.

monopoly trivial tabu favorilerimizdir. Jenga ucundan azıcık denebilir.

boardgamegeek.com

bu tamamen milletten bagimsiz. kac ülkede kac sene yasadiniz bilmiyorum ama milletle alakasi yok bu isin. görgü ile alakali.

bu duruma katlanmak zorunda kalmadiginiz zamanlarda mekanlardan uzaklasin. arkadaslari uyarin arada, bu cok güzel bir cözüm. "arkadaslar sessiz olalim" diyebilirsiniz.

sessiz olalım diyorum önce. herkesin bi keyfi kaçıyor. öğretmenden azar işitmek gibi bi his çünkü. beni takmayıp devam ediyorlar. ben de tekrarlıyorum. keyifleri kaçıyor, sinirleri bozuluyor. o atmosferin içine ettiğim için bi daha o heyecanlı yükselişler, gürültü vs olmuyor. olursa da bi çıkıp dolaşıp geri geliyorum

yüksek sesle, görüntülü konuşma yapanlara kılım ben. ayı gibi bağıra bağıra sokak, cafe fark etmeksizin konuşuyorlar. bir kere vapurda araplara hönkürmüştüm, bir kere sokakta bir kadına ve adama hönkürmüştüm. biriyle sağlam kavga edicem bu sebepten ama bakalım ne zaman.

Aynen senin gibi düşünüyorum. Sesler sanki kafamda yankilaniyor ses arttıkça. Bu sebeple hep müzik dinliyorum. Bu şekilde kendimi gereksiz sesten ve boş muhabbetlerden korumuş oluyorum.

beni de aşırı derecede rahatsız ediyor sırf bu yüzden TV bile izlemiyorum. boş lakirti muhabbetlere, kulak tirmalayici seslere tahammülüm yok.

rahatsız olduğumu belli ediyorum ya da ortamı terk ediyorum

@duygusuzromantik milletten bağımsız değil, yerine göre milletle %80,90 alakalı. Mesela bir uzak doğulu Japon, Koreli adamla bir italyanı aynı kefeye koyan çarpılır alimallah. İtalyanlar babadan oğula nesildir, Zengin, fakir, yaşlı, genç fark etmez. Ulan trene, kafeye, restorana girmeye korkuyordum, dünyanın parasını verip Michelin yıldızlı restoranına, lüks oteline bile gitmeyin, Bağcılar kafeleri kütüphane gibi kalır yanında. Keza ortadoğulular da bağıra bağıra konuşur, kavga çıktı, çıkacak hadi çıksın artık diye sabırsızlanırsın, ama gerçekte dünyanın en sıkıcı konusudur muhabbeti. Ülkemiz o kadar kötü değil bence. Avrupa'da birini uyarmaya kalksan are you racist bilmemne diye cevap gelir, al başına belayı, bizde oturan adamı kaldırıp yer istiyorlar, başkasına müdahale o derece fazla.

Ailem aşırı yüksek sesli konuşur. Hele babam... İnsanı delirtiyor. Anne tarafım da bağırarak konuşur. İş yerindekiler de aynı. Kulaklarım kanıyor bazen. Eşim ise ağzının içinden konuşuyor. Aynı odada duyamıyorum adamın sesini.

soruna kısmen cevap

en.wikipedia.org

wikiye göre
First six in line[n 1] from 23 April 2018
1. The Prince of Wales Charles
2. The Duke of Cambridge Prince William,
3. Prince George of Cambridge
4. Princess Charlotte of Cambridge
5. Prince Louis of Cambridge
6. The Duke of Sussex

elizabeth ölünce yerine oğlu geçecek. neden oğlu dururken torunu geçsin? önce büyük olanın geçmesi gerekmez mi? nerden bu düşünceye vardın?

kraliçenin ablası yok. kız kardeşi var. margaret. elizabeth büyük oldugu için tahta o geçti. sonra da onun soyundakiler tahta geçecekler. margaretin soyundakiler değil.

aslında çok basit. hükümdar ölünce yerine en büyük çocugu geçiyor. en büyük çocugu öldüyse onun en büyük çocugu geçiyor. bu böyle devam ediyor.
en büyük çocugu öldüğü zaman çocugu yok ise ikinci büyük çocugu geçiyor. böyle devam ediyor.
bir kaç sene önce çıkan yasaya göre kadın erkek fark etmiyor artık.
yeterince basit gördüğün gibi

Yaptırım güçlerinin ve ülkedeki konumlarının detayını bilmemekle birlikte gördüğüm kadarıyla İngiliz Kraliyet Ailesinin çok büyük bir marka değeri var ve bunun ülkeye olan ekonomik getirisi çok yüksek. Kraliyet düğünleri tüm dünyada canlı yayınlanıyor, insanlar onları merak ediyor ve bu da para demek. Sırf bu sebeple bile buna beslenmek olarak bakamayız. Öte yandan demokrasiyi ve yönetim anlayışlarını bir yana bırakırsak çok köklü bir geleneğe sahipler ve zaten bunu modern dünyaya uydurmuşlar. Avrupa'da da pek çok kraliyet ailesi hanedanlarını sürdürmeye devam ediyor sadece İngiltere değil ki bu.

sıra charlesta ancak charles yaşı ve 2. evliliğini yaptığından kendisi beklenen kral değil. yerine oğlu william geçecek ondan sonrada oğlu george beklenen varis. sıralama en büyük çocuktan başlar. ancak görünmeyen kurallar var. yani 2. evlilik yapmak, siyahiyle evlenmek vb şeyler seni taht sıralamasından eder.

ingilterede görünmez kurallar vardır. kraliyet artık son demlerinde, bu yüzden elizabeth fazla göz önünde durmuyor ve harcama yapmıyor.

TransferWise en az komisyon alıyor

transferwise ya da kapalıçarşı.

ben de transferwise'a +1 diyorum çünkü şimdiye kadar toplam 4 sefer, her biri 10.000tl ve üzeri olmak üzere para gönderme işlemi gerçekleştirdim ve max 3 günde sonuçlandı. çok az bir komisyonu var.

transferwise ı çok kez kullandım. gönderdiğin ülkenin kuruna göre transfer ediyor. miktarı yazdığınızda kuru kaçtan hesapladığını gösteriyor. gönderim ücreti var. gönderim hızı seçeneği var, hızlı ve normal diye. ama ben normalde de 2-3 günü geçtiğini hatırlamam. genelde aynı gün veya ertesi gün gidiyor.

bu da referans linkim:

transferwise.com

The factory has been established in 1977 (nineteen seventyseven) and named as (Konya İplik Pamuk AŞ). It has a trading volume* of over 4 (four) billion American Dollars and 17 (seventeen) thousands employees. The company takes part in 8 (eight) different sectors such as...

Şirketin ingilizce ismi olabilir, parantez içine o gelebilir yani. Türk hava yolları Turkish airlines gibi.
ciro için aklıma hiçbir şey gelmedi, tam karşılığını bulamadım, zaten garip bir terim kendisi. Türkçe'de bile ne demek yani bu girdi çıktı... Revenue denir genelde şirketler için ve gelir anlamında. Onun yerine trading volume dedim, business volume da olabilir.

sector'den emin değilim o yüzden örnek vermek iyi olabilir sonrasında.

your establishment was founded in 1977 in konya as "konya iplik pamuk". more than 4 billion turnover and 17 thousand employee, it is active in 8 different sectors in market.

Sorunuza cevap değil ama ben sizin soruya verdiğiniz cevabı biraz basit buldum. Ben sizin yerinizde olsam 77de kurulup bugün 17 bin çalışanıyla yıllık 4 milyon ciroya sahipsiniz. X y z d gibi 8 farklı sektörde faaliyet gösteriyorsunuz derdim.

edit: Cnrays ın yorumunu okuyun. bu yazdığım artık geçerli dğeilmiş

eğer edevletteki adresiniz yurtdışında değilse borç çıkabilir. emniyete gidip yurtdışı giriş çıkış dökümünü alın. emniyetten ayrılmadan dökümü kontrol edin (hata olabiliyor)
sonra bu dökümü sgk ya götürüp yurtdışında olduğunuzu kanıtlayıp çıkan borcu sildirin. hatta yurtdışında yaşadığınızı söylerseniz sistemden komple silebiliyorlar. gelecekte borç çıkmıyor

Sttc nin dediği 2014 ten önce oluyordu tavsiyem en yakın konsolosluğa gidip adresinizi taşıyın konsoloslukta adresinizi 20 iş günü içinde taşımadığınız için 20 euro civari bir ceza ödemeniz gerekecek.Konsolosluktan 15 ay boyunca yurtdışında olduğunuza dair belgeyi alın dönünce sgk'ya verin.Bunları Yurda giriş çıkış belgesiyle sgk'nın kapısından döndürülmüş ve borcu ödemek zorunda kalmış biri olarak yazıyorum tabii genede siz bilirsiniz.

Yani kabul ederler ise sansinizi dene diyorsunuz

Hayir öyle demiyorum yurda giris cikis belgesini yurtdisinda oldugunuza dair kanit olarak kabul etmiyorlar diyorum.Bence siz konsolosluga mail atin en dogru cevabi onlar size verecektir.

sürtünmeden olmuş gibi.. yakınlarda sürtündünüz mü? masaya olur halıya olur veya otobüste bir demire olur vb...

mantar gibi geldi bana. hiç gecikmeden doktora gidin. yayılır mayılır.

google da fungus on arm diye ara. ilk fotonun aynısı

sürtünmeyle alakası yok. mantar +1 diyorum, başka bir canlı da olabilir bakteri gibi.

mantara benziyor

Tinea Corporis gibi.

tam fotodaki gibi, yuvarlak gözüken bir mantar türü vardı, adını şu an hatırlamıyorum. ama büyük ihtimalle mantar. kaşınıyor mu?

kişi başı kaç lo?

Girebilirim

Bizim üni. ücretsiz premium erişimi sağlıyor. Eğer öğrenci iseniz kütüphaneniz ile görüşün.

geçmiş olsun. elindeki şirkete ait malları satıp borçları ödemeyi deneyebilirsin.

Eski duyurularınıza baktım gerçekten bir emlak ofisini mi batırabildiniz?

Tavsiye verilebilmesi için ; iş ne, alacak borç ne kadar, ne olduda finans sistemi çöktü ? gibi bilgiler vermezseniz alacağınız tavsiye ; olur canınızı sıkmayın herkes batıyor çıkıyordan öteye geçmez. Geçmiş olsun

@synax işler iyi gitti ama kendime engel olamadığım bazi zevkler beni batırdı.

Yüzünüzü değil ayak tabanınızı bile kızartıp vadelendirin borçları. Hiçbir esnaf 0 tl almaktansa makul ödeme planını red etmez. Verilecek hiçbir tavsiye iyi giden işinizi engel olamadığınız zevkleriniz yüzünden batırmanızı tersine çeviremez. Ticarette her şey olur ve bir şekilde çıkış yolu vardır ama sizin kendinize verdiğiniz tavsiye en güzeli tüm borçları yapılandırıp çalışın. O zevklere engel olamadığınız sürece yeni planda en fazla 6 ay işler.

ne gibi zevkler?

mesela bu bataktan kurtulsaniz, yine ayni duruma dusmemek icin neler yapmayi planliyorsunuz?

sektor nedir?

zevkler dediği kumar işte belli ki.


synax +1

kumarı bırak hocam

online olarak sosyal olup gerçek hayatta asosyal insanlar

fake hesap / kendi adıyla sosyal medyayı kullanıp çokça takipçisi olan ama hiç biriyle tanışıklığı samimiyeti dostluğu olmayan

Instagramda takipçisi olmamak.

Tüm storylerin izlenmesi

8-9 yil once ermenegildo zegna takim almistim 1000 liraya.

1. yatak+baza 1200 tl, 2016
2. düz siyah spor ayakkabı 300 tl, bu sene başı. o kadar para verince giymeye kıyamıyorum, şimdiye kadar 3-5 kere giydim müşteriye giderken fln.

evet fakirim, ruhum da fakir.

mobilya muhtemelen deri koltuk, 8 bin vermiştim tek koltuğa. ikili koltuk gibi tasarım bişey bişey.

kıyafet moncler mont almıştım iki sene önce veya tüvit takım elbisem var o olabilir. ikisinin de fiyatları yine 5 6 bin lira civarıydı. o zamanlar çalışıyorum tabi para bok... piii.

edit: şimdi çaya püsküt banıyorum.

2013 te timberland bot almıştım. 495 TL. çok pahalı gelmişti.

Koltuk almıştım lazyboy 7bin liraydı
Armani mont almıştım 5 sene önce 2500 liraydı
Brietling saat 5500 yuro
Kahve makinası 8bin aklıma gelenler bunlar

hic mobilya islerine girisecek hayatim olmadi, ailemin yanindan ayrildiktan sonra heredeyse hep mobilyasi olan yerlerde yasadim.

bu baglamda;

mobilya; yok, yani ucuz dekoratif bir iki bir sey aldim ama 3 haneli rakami bulur bulmaz.
giyim; 4 sene evvel 550 tlye bot almistim, artik boyle paralar harcamiyorum. mesela su an pantolon alacagim, yeni alirsam maks butce 200 tl, ama muhtemelen ikinci el alirim cok daha hosuma giden seyler cikiyor. kismet.

not; yasam alani; avrupa. botlari turkiye'den almistim

1- 3600 tl enza l koltuk
2- 400 tl zara mont

2011 yılında 800 TL tek kişilik yatak aldım

Mobilya bende genelde ikinci el. Antika giysi dolabına 1200 Euro vermiştim. Diğer her eşyam ucuzdur.

Hoodlamb nordik montum pre-order hala, 549 Euro verdim. 6-7 sene giyerim.

wordteki fotoğrafa yakınlaşabildiğin kadar yakınlaş sonra ekran görüntüsü alıp painte yapıştır daha sonra fotoğrafın olduğu kısmı paintte kes. aklıma gelen en basit yol :D

uğraştırıcı bir yol

wordteki resme sağ tıklayınca "resim olarak kaydet" seçeneği çıkıyormuş zaten....

resmin üzerine çift tık > sağ tık > resim olarak kaydet.

word dosyası .docx ise uzantıyı .zip olarak değiştirin ve dosyayı zip dosyası gibi extract edin. bu oluşacak klasöre girip media kısmında döküman içindeki tüm fotoları tek tek orjinal boyutunda bulabilirsiniz.

seldom zarf rarely sıfat
seldom arada bir olsa da yaparım gibi, rarely daha çok neredeyse hiç, "tek tük" gibi anlamlarının kuvveti biraz farklı.
genel olarak aralarında çok bi fark yok, ama ben dil edebiyat mezunu değilim iyi bilen birisi anlatsın :)

Bildiğim kadarıyla rarely grameri olumlu olan cumleyi olumsuz yapıyor.

rarely sıfat değil. rare sıfat.

seldom daha resmi (formal)
ikisi de negatif anlam katıyor.

seldom : not often, rarely: almost never
demiş biri şurda: www.italki.com

yani rarely seldoma karşılık daha az sıklıkta.

ikisi de zarf. İkisi de nadiren anlamında. seldom küçüktür rarely'den anlam olarak. Seldom: 40 yılda bir. O derece nadir
Rarely: ara sıra, nadiren.
Konuşma dilinde seldom kullanılmıyor gibi bir şey, Rarely kullanın gerekli olduğunda.

Seldom ve rarely zarf olarak kullanılabiliyor. İkisi de birbirine oldukça benzerdir. Eş anlamlı olarak kullanabilirsiniz yani çoğu zaman.

lastikler durduğu yerde eskiyor sertleşiyor. eski bridgestone yerine dandik ama yeni lastiği tercih ederim.
marka önerim yok ama inceleme varsa internetten araştırrabilirsin

Ben eptt AVM'den Petlas lari fabrika fiyatına almıştım. Oraya bak bakalım. Bu markalar aşağı yukarı aynı seviye. Uzun yol yapmıyorsan, Çok lüks aracın yoksa yeterli. Zaten lüks aracın olsa tanesine 800 verirdin mecburen orası ayrı konu.

falken ve dunlop' un üretimi petlas ile japon Sumitomo ortaklığı ile kurulan çankırıdaki fabrikada üretiliyor. Ben falken ziex914 eco run aldım geçen sene. 4 kanallı ve etiket değerleri çok iyi idi. Ben aldıktan sonra desen değişti ziex314 diye bir model geldi. Falkende kullananlar memnun bende çok memnunum. Dunlop konusunda da iyi şeyler duyuyorum.

falken ve dunlop tercih edebilirsin. Bu sırada Sumitomo japonyanın en eski ve köklü lastik üreticisi.

Dunlop bahsi geçen markalardan hamur olarak daha yumuşak ve global son testlerde yüksek puanlar alan bir firma hatta adac testlerinde ilk 3'de idi. Falken de uluslararasi piyasada iyidir.
Almışken de 2016 vs. alma 2019'dan şaşma.

Ben yaz lastiği Falken kullanıyorum, memnunum. Pahalı lastiklerden tek eksiği yol sesi biraz fazla. Ama bu saydığınız markaların hepsinin yol sesi fazladır. 2016 üretim kesinlikle almayın, en yenisini alın.

dunlop kullanıyorum memnunum. sp sport'tu sanırım. biraz ses problemi var ama ıslak zeminde özellikle performansı çok iyi.

1dunlop 2milestone 3falken

kalkıp elimi yüzümü yıkıyorum, merdivenlerden aşağı inip kantinden bişeyler yiyip tekrar yukarı çıkıyorum. bazen dışarıda bi hava alıp geliyorum. işim varmış gibi dolaşıyorum.

ya da ofisten birine gidip bişeyler soruyorum. konuşurken uykum açılıyor.

Öğle arası çıkıp arabada uyurdum 40 dk falan evvelden. Çok güzel gelirdi o uyku bana. Çok da zinde uyanırdım. Gündüz şekerlemesini hep sevmişimdir.

Çalıştığım ilk iş yerlerinden birinde de içeride uzanmak için bir bölüm vardı. Patron ve patroniçe, karı koca ikisi de mimar, "çocuklar uykunuz gelirse çekinmeden dinlenin mutlaka" demişti. O koltukta hiç uyumadım.

Birisyle konuşmak. yoksa sarpa sarıyor

Sprey limon kolonyaları var. Masaüstünde bulunsun. Ele alna biraz da burun deliklerine sür kokla mütemadiyen.

uyuyorum. hatta bir keresinde öğle yemeğinin ağırlığı da çökmüş, bi uyumuşum, akşam mesai bitiminde uyandırdılar hadi gidiyoruz eve diye. çok tatlı bi uykuydu.

ben çay içip yanında da tatlı bir şeyler yiyorum.Bir de öğle arasında yemekten sonra 30 dk falan kestiriyorum.

Çıkıp biraz uzaklaşıp AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA diye bağırıp dönmüşlüğüm var. Başta eğlenceli ve işe yarıyor ama iki üç defadan sonra o da anlamsız oldu.

Ben de direk uyuyorum valla. Önünü alamıyorum, uyku tren gibi üstümden geçiyor.

tuvalete gidip klozete oturup bes dakika kapiyorum gozumu

espresso

ben transferwise kullandım biçok kez. kuru çok iyi ve komisyonu az. fiyatlara bi bak.

transferwise.com

referans linkim: transferwise.com

transferwise en uygunu idi yakın zamana kadar.

login.payoneer.com

Boyle seyler bati dillerinde de var gayet.

Dil bir tür bilinçaltı aslında. Zihniyet kötü olunca dil de böyle oluyor haliyle. Başka dillerde de var tabi ama böyle çirkin değil

çünkü namus gibi kavram var ve onur ile eşanlamlı kullanıyoruz. birileri sadece laf etti diye bile insanlar birbirlerini öldürüyor.

@stavro ve olaylar olaylar

hangi dillerde var ve örnek var mı acaba merak ettim

ingilizce. bir kere çok fazla orospu anlamına gelen kelime var. bizdeki gibi vajina ve penis yerine bir sürü alternatif üretilmiş. mesele tabi bu kelimelerin çeşitliliği biraz da.

Bu soruyu ben de her sabah uyanıp toplum içine çıktığımda soruyorum ve daha bi cevap bulamadım. Şu ülkede kadınlara verilen değeri de çok net özetlemiş tdk gerçekten! Daha söylenecek çok şey var bunun arkasından ama.. Ama işte..

Dildeki cinsiyetçiliğin tartışılması kesinlikle sadece bizimle sınırlı bir durum değil.

Örnek:
www.theguardian.com

Türkleri tüm kötülüklerin anası saymak gibi garip bir refleks oluştu insanımızda...

kelimenin sözlüğe giriş tarihindeki argo karşılığı önemli.
bugün bir sözlük yapsak inci sözlükten sonra "liseli" kelimesinin kazanndığı olumsuz anlamları da yazabiliriz. 10 yıl sonra liseli'nin sözlüğümüzdeki anlamını okuyan, konudan bihaber biri bizim öğrenci düşmanı tipler olduğumuzu düşünebilir.
takılmamak lazım.

Sadece Türkçe'ye veya Türk insanına özgü bir durum değil. Fransızca için şöyle bir video vardı:

www.nouvelobs.com

Çevirmeye üşendim, ama erkekler için farklı anlamlarda kullanılan birçok kelime kadınlar için kullanılınca direkt orospu anlamına geliyor diye atarlanıyor videodaki abla.

dilde bir problem yok, bu tarz deyisler olabilir. buradaki sikinti TDK gibi eskiden buyuk isler yapmis bir kurumun rezil durumudur. Turkiye'deki her kurum gibi TDK'da copluk durumda.
Ikinci anlami "Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü"nde vermisler. Bu bir "derleme sozlugu" mu, ne oldugu da belli degil? Sitesinde bu sozlukten arama yapmaya da izin verilmiyor. Gercek bir derleme sozlugunde yer, tarih verilir. Yok? Derleme sozlugunun mantigi dilin belli bir cografyadada kullanilan ama henuz ana sozluge girecek kadar yayginlasmayan soz varligini gostermektir. Bu yuzden bu sozcuk nerede tespit edilmis, hangi yorede tespit edilmis: onemli bilgilerdir. 1970'li yillarda TDK'nin yaptigi derleme sozlugunun yanina yaklasamiyorlar. Zaten "derleme" faaliyeti yapmiyorlar.

Derlenmis, kullanilan her sozcuk de her sozlukte yer almaz. Cinsiyetci, bir zumre, kimlik ya da milleti asagilayan deyisler ve sozcukler dilde var olmalarina karsin, sozgelimni hicbir zaman "genel turkce sozluk"te yer almazlar. Bunlarin bence derleme sozlugunde yer almasina da gerek yok. Ama bunlari dusunebilecek bir adam yok TDK'da.

@ebabil...

sozluk.gov.tr de ararsanız detay da verilmiş.

|||||||||||||||||||

DERLEME SÖZLÜĞÜ (TÜRKİYE TÜRKÇESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ)
artık (I)
Kızlığını gayrimeşru kaybeden kız.
*Eğridir köyleri -Isparta

Türkiye'de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü

Ankara,Türk Dil Kurumu,1963
cilt: 1
A ( a - az zu )
artık (II)
Geçmiş.
-Burdur

Türkiye'de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü

Ankara,Türk Dil Kurumu,1963
cilt: 1
A ( a - az zu )
artık (III)
Faziletli.
*Kırkağaç -Manisa

Türkiye'de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü

Ankara,Türk Dil Kurumu,1963
cilt: 1
A ( a - az zu )
artık (IV)
İki yaşından itibaren oğlaklıyan keçi.
*Niksar -Tokat

Türkiye'de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü

Ankara,Türk Dil Kurumu,1963
cilt: 1
A ( a - az zu )
artık (V)
Başka.
*Kilis -Gaziantep
-Maraş
-Niğde

Türkiye'de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü

Ankara,Türk Dil Kurumu,1963
cilt: 1
A ( a - az zu )
artık
Artık, bundan böyle, daha
Diyarbakır

Diyarbakır Ağzı, İnceleme-Metinler-Sözlük
Münir Erten
Ankara,Türk Dil Kurumu,1994
24+175 s.
artık
Artmış olan, artık
Uşak

Uşak İli Ağızları, Dil Özellikleri-Metinler-Sözlük
Gürer Gülsevin
Ankara,Türk Dil Kurumu,2002
396+16 s.
artık
Bundan sonra artık
Uşak

Uşak İli Ağızları, Dil Özellikleri-Metinler-Sözlük
Gürer Gülsevin
Ankara,Türk Dil Kurumu,2002
396+16 s.

@Ufuk: sagol, iste aynen boyle olmasi lazim :)
diger yorumlarim baki.

made for kalıbı for made olarak kullanılamaz. ama bu cümlede bence uygun değil çünkü birebir tercüme olmuyor.

Couchsurfing is a website that allows anyone to stay at your place for free.

Couchsurfing is a service that connects members to a global community of travelers. Use Couchsurfing to find a place to stay or share your home and hometown with travelers.

Bu metni çevirmeye çalışırsam
"Couchsurfing is a website that enables foreigners to stay at your home for free."

Ama Türkçe düşünüp de ingilizce yazılmış oluyor üstteki şekilde yazınca,
"for made" ve "as a free" şeklinde kullanımlar yok.
"made for" bu amaçla yapılmış oluyor ama senin cümlede aslında böyle bir şey yok.
"as a free" yerine "free of charge" kullanılabilir mesela.
"foreign people" yerine "foreigners" daha yakışır sanırım cümleye. Türkçe'de de söyleyecek olsak "yabancı insanlar" demek yerine "yabancınlar" derdik.

Kolay gelsin,

Foreigners değil travellers olmalı

Ayrıca yazdıktan sonra grammarly de de kontrol edin

anlamadim niye ceviriye rasgele yorum katiyorsunuz ki? cumle yabancilarin diyor, niye "travelers" "anyone" "global community" falan diye kendinize gore kasiyorsunuz. Ceviri sizin fikirlerinize veya ideallerinize gore yontulmaz ki.

Couchsurfing yabancıların evinizde ücretsiz olarak kalmasını sağlayan bir web sitesidir.

Couchsurfing is a website that provides for foreigners to stay at your house for free.

"Foreign" yabancı demek ama, başka ülke vatandaşı anlamında. Couchsurfing'de kendi ülkenden insanları da konaklatabilirsin evinde. "Tanımadığın insan" anlamındaki yabancı "Stranger" olur. Onun da bir miktar olumsuz anlamı da var ama yapacak bir şey yok ona.

"Couchsurfing is a website providing strangers to stay at your home free-of-charge"

gecen ntv'de bahsediyorlardi CR7 instagramda bir postundan yaklasik 1M USD aliyormus,

zenginin mali zugurdun cenesi

Kurgu o

gerçekten kazandığını düşünen var mı? :) aktv’nin başarısız bir PR çalışması :s

İşsiz mühendis +1 Yüksek lisans yapıyorum. 27,5k kyk var. Daha ödemesi başlamadı. Enseyi karartmıyorum yine de. Hiç bir şey için geç değil.

böyle köşeyi dönenlere veya küçük yaşta büyük başarı kazananlara odaklanmıyorum. çünkü hem moral bozuyor, hem kendimi yetersiz hissettiriyor hem de bişeyler yapmam için motive etmiyor çünkü istisnai başarılar. çalışsam aynı başarıyı kazanmam garanti değil, şans vs gerekiyor. o yüzden çıtayı düşük tutuyorum, gerçekçi olup küçük adımlarla yoluma devam ediyorum.

Üç-dört yıl önce kazansa miktara vay derdim ama şimdi;

"27 yaşında milyon lira
Çok da bir şey değil keke
yüz bin Euro
Sikeyim para pulu
Olamam kulu"

28.000 tl kyk + 2.000 tl gss

okuldan tanıdığım katıldı 1000 tl kazandı yarışmada. parasını aldı. 1 milyon hakkında fikrim yok ama 1000 tl kazanan tanıdığım var.

bana sıralama normal geldi. hangi adımda takıldın ve anlamadın?

bence değil çünkü çok farklı mimarideler. amd hep muadil ve ucuz alternatif oldu. ama şuan üretim fabrikalarında aynı teknolojiyi kullanan makinelere sahipler. asıl o makine üreticisi monopol. ASML diye arayabilirsin.

o amaçla "oluşturulmuş" değil, fakat intel çok çok öne geçse amd'yi çökertse büyük ihtimalle haksız rekabet davaları açılır aradaki fark biraz kapatılır.

ben de sanli nhk nin dediğini bir yerde izlemiştim. intel tek olsa abd yargısı hemen tekelcilikten intel in canına okurmuş. intel o yüzden amd batsın istemezmiş.

ama bir dönem intel in amd ye piyasayı dar etmek için firmalara baskı yapıp bundan hüküm giydiği, milyar dolar tazminat ödediği gerçeği var.

asıl bunların işlemcilerini qualcomm vs de dahil basan bi şirket var TSMC diye. o tekel.

şuan ARM ikisini de tokatlıyor.

@cliff: www.youtube.com

burada anlatıyor.

fotoyu büyütünce netlik aramak megapikselin yüksek olması demek gibi. istediğin lensi tak yine mp i düşük makineden çözünürlük bekleyemezsin.

makine inceleme sitelerinde örnek fotolar oluyor, onlara bakıp hatta diğer makinelerle karşılaştırıp fikir alabilirsin.

ayrıca eğer uygulama sabit ise 180 cm x 120 cm de kalite arıyorsan baskı kalitesine göre hesaplayıp (örneğin 1200 dpi ) en az kaç mp e ihtiyacın olduğunu hesaplayabilirsin. keskinleştirme vs için de belki yine bi uygulama kullanılabilir (photoshop gibi)

180x120 baskıda 18mp = 72dpi oluyor. Aslında uzaktan bakılacak büyük bir baskı için fena değil. Kalkıp onu 300dpi falan yapamazsın çünkü uzaktan bakılacak zaten. (o boyutta 300dpi olması için 300mp fotoğrafa ihtiyacın var ^_^)

bu arada sensör boyutu detayı-keskinliği etkiler. Yani evet fullframe'e geçmek biraz fark ettirir. Orta formata geçsen daha da fazla.

Lens şu açıdan önemli, chromatic abberation veya köşelerin de net olması (kötü lenslerde bulanıktır) gibi konularda iyi lens kenardan kenara iyi görüntü almanı sağlar. Mümkünse prime lens al. (35mm, 50mm, 55mm, 85mmm vs. yapacağın işe göre değişir) Daha basit optik = daha net görüntü. Kaliteli zoom lens bulmak zor veya çok pahalı. Full manuel çalışabilirim dersen Samyang lensleri önerebilirim, fiyatları uygun olduğu için. veya Sigma Art serisi iyidir, Sony makine ile çalışırsan Sony-Zeiss 55mm 1.8 çok keskin bir lensti. Canon'un prime'ları da iyidir tabii.

bu arada RAW çekip işliyorsun değil mi? Örnek verdiğin "bozuk" fotoğraf daha çok jpeg artifact gibi. Raw'da daha noise gibi nokta nokta pikseller görünmeli.

Canon 5DS veya Sony A7R II gibi 48-50mp makinelere yönelebilirsin. Sony iyi fakat Canon'a biraz dikkat etmen lazım, iso başarımı çok iyi değil diyorlardı zaten stüdyo fotoğrafçılığı için yapılmış diye biliyorum. Yani şöyle, aynı sensörü çok piksele bölersen her pikselin aldığı ışık azalır, noise artar. Mesela a7s II sadece 12mp, full frame, bu yüzden çılgın isolarda çok temiz çekebiliyorsun -ama çözünürlük fotoğraf için yeterli değil-, video için kullanıyoruz. Aynı sensörü 48mp'e bölersen de ışıktan yiyorsun.

@sttc
eos m'in mp'si 18. üzerinde de kendisiyle gelen 18-55 mm lens var.

bahsettiğim 180x120 cm'ye büyütme laptop üzerinde. baskı almıyorum ben ama p.shop üzerinden görüntüyü büyük boyutlara getirip detaylı resim yapıyorum. sadece ekran üzerinden baskısız çalışıyorum yani.

@nhk ni youkosu

yukarıda bahsettiğim gibi baskı almıyorum.

raw la yeni yeni çalışmaya başladım. evet örnekteki görüntü kötü ve raw sız muhtemelen ama demek istediğimi yansıttığı için yolladım.

şimdi raw lı bir görüntü atayım.

eksiup.com
eksiup.com

bu fotoğrafı canon eos m ile manuelde çektim. raw da biraz netleştirdim. görüntüyü 180 cm boyutlarına kadar büyütüp taşın detayına baktığım zaman bu şekilde bir bozulma oluyor. amacım işte o taşı da net görebilmek.

diğer marka makineler biraz kafamı karıştırabilir. Sony A7R'ye baktım. çok iyi görünüyor. Fakat ona lens de almam gerekecek. canon 5d veya ds ise dediğim gibi şu an biraz pahalı.
bunlara yakın fiyata 6d ve iyi bir lens de alınırsa benzer görüntü yakalanabilir mi?

hacım bir dakika, image size'dan çözünürlüğü mü artırıyorsun? Niye? Yani %100 baktığın 18mp fotoda her piksel okey ve daha üstüne çıkartırsan yapay olarak piksel çoğaltıyor.

Sonuçta baskı mı alınacak? Sen 18mp işle o şekilde ver, onlar bassın bana kalırsa. Bilgisayarda illa yükseltmeni mi istiyorlar (bence anlamsız ama bilmiyorum da)

Bu arada şöyle bir baktım dış mekan işleri için 100dpi falan diyorlar. Zaten yakından baktıysan onların yakından baya kötü ama uzaktan güzel göründüğünü görürsün.

Ama dediğim gibi interlace yapmak sıkıntı, normalde 18mp fotoya %100 baksan o sıkıntı oluşmayacaktır.

kadınların 74% ü kullanıyor diyor. kullananların arasında kadın yüzdesi 74% değil yani. küme sadece kadınlar.

aynısı erkekler için de 62 mesela

bu veriler facebook için uçuk değil mi? kullanan kalmadı ki?

2019-2018 arasi %8.2 artti aktif Facebook kullanici sayisi. Hangi veriye dayanarak kullanan kalmadi diyorsunuz bilemedim ama veriler normal.

yüzdeler çok uydurma ya da sadece internet kullanıcıları baz alınmış olabilir.

dünya nüfusunun neredeyse yarısı internet kullanmıyor zaten.

exponansiyelin asimptotu y eksenine paralel, logaritmiğin x eksenine paralel. yani logaritmikte y ekseninde bir limit var. 100 rihter ölçeğinde bir deprem mümkün değil sonuçta.

@stc evet doğru. ama bu "7.2 ile 5.7 arasında muazzam fazla fark var çünkü deprem şiddeti logaritmik artıyor" cümlesini haklı çıkarmıyor. logaritmik artsa deprem şiddeti 3 ve 4 arasındaki fark, 6 ve 7 arasındaki farktan çok daha "fazla" olmasını gerektirir?

katılıyorum, ölçek logaritmik ama kağıda çizdiğin fonksiyonun artışı üstel.

"The Richter magnitude of an earthquake is determined from the logarithm of the amplitude of waves recorded by seismographs..." en.wikipedia.org

google'da gördüğüm tüm sonuçlarda "richter ölçeği logaritmik" deniyor ama "richter ölçeği logaritmik artar" gibi bir şey yok. aksine "powers of 10" yazıyor mesela.

dediğin gibi "deprem şiddeti logaritmik olarak artıyor" bence ya matematiği ya türkçesi kötü birine ait bir cümle.

bonus: lh5.ggpht.com

ha tamam anladım. magnitude ile amplitude arasıdaki farktan kaynaklanıyor bu. ilki diğerinin logaritması. dolayısıyla 1 ile 2 richter arasındaki fark sadece 100-10=90 amplitude ikne, 7 ile 8 arasındaki fark 10^8- 10^7 gibi astronomik bir amplitude veriyor.

Lineer olmayan artışlara logaritmik/üstel artıș deniyor. Sadece depremde değil başka alanlarda da kullanıyor. Örneğin lineer ve logaritmik olarak iki çeşit potansiyometre (elektronik) var.

Richter derecesinin logaritmasını aldığın için yanlış gibi görünüyor oysa richter ölçeği depremde açığa çıkan enerjinin logaritmasıyla orantılı bir değer, ifade doğru yani.

Kulaktan dolma bilgi olduğu için böyle oluyor. Deprem şiddeti değil, richter ölçeği logaritmik olarak artıyor. Richter büyüklüğünün 1 birimlik artışı deprem şiddetinde 10 kat artışa denk geliyor.

muhteşem bi duyuru, yanıtla ilgili hiçbir fikrim yok ama bunu söylemek istedim. 10/10

şurada buharlaştığından bahsetmiş. tabi ne kadar sürede olduğundan ve yüzdesi hakkında bir bilgi yok.
atakpetrolgrubu.com

evet buharlasir ama benzindeki gibi cabucak olmaz. bu arada hatirladigim da su dizelde yakit alirken araba calisir olabiliyor amq benzinlide bu olamiyor.

Buharlaşır ancak buharı cok tehlikelidir kolay alev alir bu sebeple komple yikatmasan dahi bilasan yerlere tas ile su dök

mazot çok bela bir şey, kıyafetten lekesi çıksa da kokusu çıkmıyor. uçsa da yağlı doku kalır.

yakıtların içinde 20 den fazla hidrokarbon çeşidi var. parlayıcı olanlar buharlaşacak ve zamanla gidecek ama yağlı kısmı leke olarak kalacak. koku da azalarak bitmesi lazım. rahatsız olmazsan bırak.

motor yıkamacı basınçlı suyla yıkamayı düşündü muhtemelen. evet kesinlikle motora öyle basınçlı şeyler sıkmayın. kablo bağlantıları zarar görebilir. onun yerine bulaştığı noktayı tespit edip kontakt temizleyici gibi spreyler sıkarak ulaşılabiliyorsa peçete ile silmek gerek.

Bir kaç oto yıkamaya daha sor. Bu işten anlayan biri çıkar muhtemelen.

Havalar sıcak olmasına rağmen yaklaşık 3 hafta sonra mazot tamamen buharlaştı ve koku bitti. Sonucu da not düşeyim belki birilerinin işine yarar dedim.

expat, short duration housing gibi keywordlerle de arayın. süre az olduğu için zaten biçok ilana başvuramayacak. min 1 yıl kontrat isteyen çok yer var.

eğer ev şart değilse oda da kiralayabilir. sublet yapanlar oluyor. fb gruplarına da bakabilirsin. maastricht + huur, housing, room, kamer, rental, short stay vs gibi keywordlerle gruplara bak, en büyük gruba katılıp ilanlara bak veya ilan oluştur.

en.wikipedia.org

aradığın kronoloji üstteki linkte. ama tr de wiki kapalı olduğundan göremeyeceksin. o yüzden alttaki linki ekiyorum. muhtemelen birkaç saat aktif kalır:

webpagetopdf.com

Wiki tr de "w"dan önce 1 koyunca okunabiliyor:)

www.wikizeroo.org

Thomson tarafından elektron keşfedilince anlaşıldı. Yük olabiliyorsa bunun eksi yüklü bir parçacıktan kaynaklanması gerektiği fikri zaten ortaya atılmıştı. Deneyle de kanıtlanınca atomun en küçük parça olmasının mümkün olmadığı ortaya çıktı.

iki sene sonra da artı yüklü parçacık (alfa) keşfedilince olaylar gelişti. Rutherford tarafından.

başka bi numaran arayın müşteri hizmetlerini
bayidekiler tarafından yanlış bilgilendirildiğim günler oldu, o yüzden ben güvenmezdim

Virgül yerine soru işareti koyulabilir ama en sona soru işareti olmaz diyorum.

Ben soru işareti koymuyorum. İçinde soru eki olabilir ancak cümlenin bütününde soru anlamı yok.

www.turkedebiyati.org

linkteki şu cümleye benziyor:
Bu olayı bize ne zaman anlatmıştı, hatırlamıyorum. (soru kelimesi nesneye dahil)

makine mühendisliği diğer mühendislikler gibi çok geniş bi meslek. staj yaptıysa biraz fikri olmuştur. ne gibi pozisyonlar arıyor, nasıl işlere yatkınlığı var bunlara karar verip başlayabilir. bakım mühendisliğinden, teknik kontrol, saha, üretim mühendisliği, seri imalat fabrikada üretim mühendisliği mi metal işleri atölyesinde üretim müh mi, veya proje mühendisi, arge, modellemeci, kalıp tasarımı, doğalgaz sistemleri mi enerji mi... sabaha kadar sayarım.

özet olarak karakteri neye yatkın, atölyede vardiya kaldırabilecek, sanayilerde dolaşıp esnafla muhattap mı olmak istiyor, bilgisayarda çizim tasarım modelleme mi yapmak istiyor yoksa sadece yönetim tarafında proje takibi mi istiyor.

Pnomatik konusunda piyasada kalifiye eleman acigi oldukca fazla.

Bizim sirkette calisan muhendislerin cogu ingilizceyi orta seviye de bile bilmiyorlar.

Ayrica maaslar ve yan haklar oldukca iyi. Ben yerinde olsam bu konuya yonlendirirdim.

aylık 3000 civarı.

yeni ev aldım, kenara atmayıp eve yatırım yapıyorum. o da aylık 1000 civarı. şimdi aylık 50-60 lira hisse senedi almaya başladım. 900 - 1200 arası diye düşünebiliriz.

2000+

1000, aile evi. içki sigara sevgili yok.

maaşımın %20 si.

0

0

aylik min. 3bin civari. uce bolup altin dolar ve euro aliyorum. ikramiye aldigim aylarda yaklasik iki kati oluyor bunun.

2-3 civarı

3 civarı

-100,150

Kenara para atmak ne?

2-3 civarı

0

600-800 pound arası.

Hiç atamıyordum ama bu ay itibariyle en az 2bin atmayı düşünüyorum. Yaşam kalitem düşecek ama yapacak bişey yok. Kenarda birikmiş hiçbişey yok çünkü.

oo bakıyorumda krizden ekşi ciler de etkileniş. Aylık 15-20 bin atıyorum diyemiyorlar artık.

Ben de bu 3-4-5 diyen arkadaşların gerçekte aldıkları maaşın tamamı kadar atıyorum kenara, genelde gram gram altın olarak banka hesabında tutuyorum

Ayda +-4000$

Hic duymadim boyle bir sey, XL prezervatif almazsa ya da kadin islakligini kaybetmezse olmaz bence.

penis sertliğini kaybettiği için çıkar, başka türlü saçma.

penis arada yumuşayınca fırtlıyordur kondom, nihayetinde allah yapısı değil