rajaz doğu ezgileriyle dolu olduğu için türkiye'de sevilmesi normal. progresif anlamda daha başarılı eserlerinin de türkiye'de çok sevilmemesi normal.

Haklı olabilirsin. Sahara da 54 numarada. Yine de bu kadar büyük bir uçurum içime sinmedi.

Neal Cassady haklı evet, Rajaz'ı insanlar progressive olduğu için değil güzel olduğu için dinliyor. Dream Theater'dan Another Day, Wither gibi 'genele hitap eden' parçalar bir sürü progresif şaheseri parçanın üzerinde listelerde.

3 inek= 75 tl
2 koyun= 20 tl
20 tavuk= 5 tl.

kesin bi itnelik çıkacak, balıklama daldım mevzuya.

tum parayi kullanmak zorunda miyiz?

3 bilinmeyen var: inek koyun tavuk
2 denklem var: toplam hayvan sayısı ve para

bir denklem daha lazım sanki tekil çözüm için.

1 inek = 25 lira
4 koyun = 40 lira
95 tavuk = 23.75 lira

toplamda 100 hayvan ve 88.75 lira

edit: bir denklemin az olması normal çünkü optimizasyon problemi :)

"100 hayvan olacak, yani fiili olarak 100 tane canlı olacak" mı?

soru "100 hayvan alınacak, paranın hepsi harcanacak" şeklinde ise çözümü yok bu sorunun. daha önce başka sitelerde de görmüştüm.

Tüm para harcanacaksa soruyu çözemiyorsun.

yav niye mantıksız bir soru olsun?

bunun üzerine kurulmuş koca bir bilim dalı var.

1 inek : 25 TL
1 koyun : 10 TL
98 tavuk : 24.5 TL

Toplam 100 hayvan : 59.5 TL

En mantıklı çözüm bu verilen kriterlere göre.

bu gerçekten de bir optimizasyon problemi ve eğer tam 100 lirra harcanacaksa çözüm yok ama minimum para harcamak istiyorsan model şöyle oluyor

x1 inek sayısı, x2 koyun sayısı ve x3 tavuk sayısı ise

min 25x1+10x2+0.25x3

25x1+10x2+0.25x3<100
x1+x2+x3=100
x1>=1
x2>=1
x3>=1

yaptığında 1 inek, 1 koyun ve 98 tavuk toplam 59.5 tl ediyor. 49.5 tl cebine kalıyor.


25x1+10x2+0.25x3<100 yerine 25x1+10x2+0.25x3=100 dersen çözüm yok.

burdan sorun cevaplansın. başkaları da yararlansın.

Sparkle +1

O öyle birkaç ayda çözülecek bir mevzu değil. Bence rahat bi sene sürer kararın netleşmesi.

bildiğim kadarıyla 2/3 çoğunluk aranmakta böyle durumlarda. tabi iş bu aşamaya gelmeden önce deprem risk raporu gerekli. apartman riskli bulunmaz ise dönüşüm söz konusu olmaz.

Deprem risk raporunu sormak lazım geliyor demek...

Sorup, şuraya durumu ekleyeceğim arkadaşlar.

Cevaplar için sağ olun.

Ayni durum bizim apartmanda oldu. Kimse onaylamadi,oturdu yerine. Cogunluk gerekiyor. Anlastigi bir muteahhit var ise cikar durumu soz konusu olabilir. Kentsel donusumu oyle bir yorumluyorlar ki takdire sayan.

oldugu yere yıkıyorlar hıcbır sey olmaz. kordonda bıle yıkılan ve yapılan ıkı apartman arası yenı bınalar var

mümkünse belediyeye gidip oranın imar planını bir görün. Yol mu geçiyor park mı var aynen ev olarak mı kalacak öğrenmiş olursunuz. Müteahhitle anlaştıysa blöf yapıyordur, panik halinde kandırmak, ikna etmek daha kolay olur insanları.

mevzu netletşi, ege üni. deprem yönetmeliğine uymuyormuş apartman.

belediye ihbar yapıp yıkabiliyormuş bu durumda.
bakalım ihbar gelsin 2 ay falan süre veriyolarmış..
o sırada taşınacaz artık.

cevaplar için sağolun.

Kesinlikle LTE versiyonunu almamalısın, GSM versiyonunu alacaksın. Ve sim-free olacak. 5S aldır gitsin. Contract-free, sim-free iPhone 5S sordurman lazım yani.

İşte şu an sim free'si yok, bu T-Mobile versiyonu için de LTE bilmemne bir şeyler yazmışlar. O zaman sim free'sini bekliyim bakalım birazcık, çıkarsa bu bir ayda ne ala, yoksa kalacak artık mecburen.

çıkar çıkar da alabilir misiniz orasını bilemem.

kapış kapış gidiyor ve ilk zamanlar bulması çok zor olabiliyor.

ha bide 2700 lira ney lan. üstüne az daha katar araba alınır.

Unlock, freesim satan zaten T-Mobile kendi sitesinde mevcut herşey.

"The unlocked iPhone 5s model is A1533 (GSM)."

store.apple.com

Sim Free değil bu dediğiniz, T-Mobile sim kart ile birlikte geliyor. Yazıyor orada dikkatli okursanız. :) Benim de sorduğum tam olarak eğer bu sim kartı da alırsam ne olacağı idi.

"If you buy iPhone for T-Mobile, it will arrive with a nano-SIM card already installed that you can activate by visiting an Apple Retail Store or a T-Mobile store or by calling T-Mobile."

cihaz çıkmadığı için o durum şu an, bknz 5c

unlock henuz cikmadi. eger 1 ay icinde cikmaz ve hala istiyor olursaniz bana mesaj atin, ben ekim sonu ve kasim sonu gelecegim istanbul'a

3.199 TL

www.darty.com.tr

çalışma sistemi olarak en profesyonel firma yoyo. tabi fiyat konusunda hoşunuza gider mi bilemem...

Ankara'da maalesef yoyo yok. avis'i deneyin.

www.rentalcars.com

Central varsa şiddetle tavsiye ederim. Ama şimdiden rezerve yap

www.centraltr.com

1. pro
2. araclar yeni ve km.leri dusuk (10 bin km uzerinde arac yok)
3. fiyatlar makul.
4. sadece vw ve audi var.
5. ankara daki tek ofisleri havalimaninda.

tavsiye ederim.

Sixt de iyidir.

opeth - ending credits

www.youtube.com

imperial march demek isterdim ama zarif olsun demişin hocam. en büyük hayalimdi de gerçekleştiremedim anasını satiim.

ravel - bolero olabilir mi klasik klasik?

www.youtube.com

www.youtube.com klişe mi bilemedim ama güzel gidiyor.

tren>otobüs

otobüs ftw

Tren kesinlikle.

mesafe ne kadar en önemli şeyi yazmamışsın.

bu durumda tren daha mantıklı, aradaki parayla akşam yemeği yersin

cok karisik yazmissiniz, trene binerseniz, 22 kilo yukle 15 dakika yuruyus mu olacak?

kesinlikle otobus o zaman...

bmw 1 serisi görünce dönüp bakan birini tanımıyorum.

Alfa romeo o kadar ucuz mu ya, 40-50 bin falan? (Kusura bakmayın araya girdim ama bana çok klas bir araba markası gibi gelmiştir hep).

alfa romeo daha fazla tarz arabası. benim en beğendiğim arabalardan biridir mesela Alfa Romeo 159.

Giulietta'nın arkası muhteşem, karanlıkta led'lerin görüntüsü falan harika, sinyalleri bile ayrı güzel. ama önden tipsiz malesef.

Alfa'nın servisi çok pahalı diye duymuştum. yedek parça olayında sıkıntı yaşayabilirsin. milletin dönüp bakmasını ne yapacaksın. BMW'nin adı yeter..

marka olarak kesinlikle bmw derdim lakin senin sundugun modelleri goz onune aldigimda giulietta diyorum

bmw'nin 1 serisinin eski kasası çok yakıyor. bmw'nin adı yeter demekle olmuyor maalesef.

kaldı ki yine bmwnin içi çok basık ve rahatsız bir ortam sunuyor. arka diz mesafesi evlere şenlik.

jülyete daha binmek daha nasip olmadı ancak dizel olması yakıtta avantaj. kaldı ki fiat'ın multijet motorunu kullanıyor, hp/tork bazında iyi bir motor. ayrıca sağlam ve uzun ömürlü.

servis olayını net bilmesem de fiat bakıyor ve parçalar kesinlikle bulunur. hatta bmwden daha ucuzdur.

alfayı severim ama son kararım her daim BMW olur..gotun başın sıkısır satmak istersin alfa elinde patlarken BMW yi bakkala gotur alır.

Alfa Romeo ( buraya kalp işareti yapabilseydim keşke)

Yakit ekonomisi giuletta
Konfor bmw
Goruntu giuletta
Karizma giuletta
Masraf azligi bmw
Kolay satis bmw
Erkek arabasi giuetta
Guc ve tatmin giuletta (evet, garip ama boyle)
Surus zevki bmw

Alfo romeo çok seksi tabi ama içinin işçiliği nedense berbat ve verdiğin paranın hakkını verecek seviyede değil.

Giuletta yerine 159 düşünmez misin? kardeşinden daha kaliteli ve 1 serisinden çok daha iyi sürüş zevki var.

Giulietta tip olarak muhteşem bir araç, iç tasarımı da eh işte (işçilik kötü olsa da). Ama esasında bir Fiat maalesef. BMW ise hem 50:50'ye çok yakın ağırlık dağılımı, hem arkadan itişi, hem yüksek devri, hem ZF şanzımanı, hem iç tasarımıyla hayvan gibi araba tabiri caizse. 1.18i kullandım bi kere, hayatımda öyle bi tecrübe yaşamadım tekrardan. Yeni kasaları (2011'den sonra) gerçekten çok başarılı.

Özet olarak al-sat yapan, zevkine kullanan biriysen Alfa al tabii, ama öyle değilsin sanırım. BMW al derim hacı. Servisi falan da sorun olur Alfanın.

öğrenciye beleş. öğrenci ol hemen. :D

Lan nasıl beleş? Ben öğrenciyim zaten.

Edit: Aradım sordum, öğrenci belgesi gönderin kaydınızı yapacağız dediler. Teşekkürler :)

dediklerini birebir yaşamadım ama bir yeşil pasaport sahibi olarak cevabım:

- oturma izni alman lazım. sen eğitim sebebiyle gidiyorsun, yeşil pasaportun sağladığı imkanlar arasında bu yok. ama ne olursa olsun yeşil pasaport 3 ay kalmana izin verir, her şekilde oturma izni alıcaksın.

- yeşil pasaportun olduğu için almanya'ya giriş yaptığın tarihten itibaren vizesiz seyahat hakkın var. normal şartlarda oturma izni almadıkça almanya dışına çıkman yasak ama yeşil pasaport bu sorunu çözüyor. 3 ay içinde oturma izni alacağın zaten bir problem olmuyor. (avrupa'da gezerken kimse pasaportunu sormayacak, o da ayrı.)

bilgim bu şekilde ama dediğim gibi birebir karşılaştığım bir durum değil, o yüzden kesin bilgi diyemem.

avrupa birliğinin verdiği uzun süreli d tipi vizeler şengen olarak geçerlidir. örneğin dokuz aylık vizenin 4.5 aylık şengen kullanım hakkı oluyor. bu tabi denetlenemediği için rahatlıkla kullanabilirsin.

almanya özelinde bilmiyorum fakat aldığın vize olur. oturma izni yerine kaldığın yeri bildirmek zorundasın orada. evsahibin veya yurt yetkilisi onaylı bir evrak olacak.

yanlışım varsa affola.

Oturma izni almak zorundasın, yoksa kaçak durumuna düşüyorsun. Yeşil pasaport ancak turistik gezi imkanı sağlıyor, eğitim daha ayrı bi olay.

evet oturma izni alman gerekiyor, cunku yesil pasaportla TURKIYE DISINDA 6 ay icinde en fazla 3 ay kalabilirsin. sonraki uc ayi turkiyede gecirmen gerekiyo.
yesil pasaportla vizesiz bir sekilde almayada oldugun zaman sadece turist sayiliyosun, okula kaydin, ikamet kaydin, banka hesabi acma, sigorta vs oturma iznin olmadan yapilamaz. haliyle oturma iznin olmadan almanyada ogrenci olman mumkun degil.

ilkokul 3 sınıf öğretmenimiz "yazın" dediğinde yazmaya başlamıştım ben. her gün yazmasamda bugüne kadar bayaa bi defter bitirdim ve artık yazmıyorum.

bir yandan iyi; aklında ki düşünceyi, sıkıntıyı yok edercesine yazıyorsun.

benim için kötü kısmı ise; basit şeyleri bile abarttığımı hissetmem, olayların yazdıkça dallanıp budaklanması, aklında yokkken üretilen şeyler. üstüne üstlük geri dönüp okumamla unuttuğum şeyleri(geride kalan iyi- kötü anılar) hatırlamama sebep olması.

2 senedir yazmıyorum, geçen yıllara dair de az şey hatırlıyorum. daha hafifim.

Günlük değil de ayda 2 kere falan o aydaki tespitlerimi yazıyorum. İzlediğim filmleri, okuduğum kitapları falan da bi kenara yazıyorum hep not verip.

4bin tl

bekarken geçerli tabi. düzene oturması için evlenmiş olmaya da gerek yok ya.

not: istanbul için.

minimum 5 6 bin tl

kendimi 2 çocuğu olan, 35 yaşında, evli ve istanbulda yaşayan biri olarak hayal edersem, maaşı bilmem ama rahat etmek için evimize totalde ayda 7-8 k girmeli diyorum. bu paraya düzgün yaşanır.

millet rahat geçinirken herhalde her akşam götüne buzlu badem falan tıkıyor, neyse bir şey demeyeceğim.

tek başına yaşayan biri 3.000tl maaş ile gayet rahat yaşar ve birikim de yapar.

4 kişilik bir ailede de eşin ekstra olarak 2.000 lira getirebiliyorsa gayet rahat yaşarsınız.

tchuck +1

bıde bu 4-5binler 8 binler diyenler istanbul için mi bahsediyorlar acaba.

la 5 bin lira maasım olsa istanbul ankara dışında bi şehirde 2 ev kredisi cekerim aq

@8bini cok gorenler; bilmeniz gerekir ki herkesin yasam standartlari farkli. herkesin rahat yasama anlayisi farkli.
@bysb hayir istanbul icin demiyorum. oteki kentlerde hayat cok ucuz saniyorsaniz yaniliyorsunuz.

rahat yaşam standartları farklı falan değildir.
lüks yaşam standartları farklıdır. rahat yaşam: kirasını ödeyip yemeğini yiyip haftasonu dışarı çıkan ve kenarda birikim yapabilen insandır. (ödeyemediği faturası olmayan da diyebiliriz)

lüks yaşam: sadece belirli markalardan giyinen, 2-3 ayda bir yurtdışına çıkan, zorunlu olmayan şeylere büyük paralar verebilmektir.

öteki kentlerde de yaşam ucuzdur. mesela izmir'de 500 lira kira ile oturursunuz gayet güzel bir şekilde. izmir'de her mesafeye 1.75tl kentkart parası ödeyerek gidersiniz (çift vesaitte ek para ödenmiyor). 2.000tl'ye izmir'de son derece rahat bir yaşamınız olur da diyebiliriz. yani 500tl+aidat+yol parası+elektrik+doğalgaz+internete 900 lira para ödersiniz.

ha lüks yaşamak istiyorum dersen, izmirde çıkarsın 1200 liralık yere. ondan sonra "para yetmiyor" dersin ama işin aslı paranın yetmemesi veya rahat yaşamamak değildir. lüks yaşamaya çalışmaktır.

@nax biz diğer şehirlede de yaşamasını biliriz ve yaşadıkta :)

tchuck gereken cevabı vermiş zaten

ev kendimin ve bekar isem istanbul için 6 bin tl ile raad raad geçinirim.

sevgili tchuck;
insan neden rahat yasamak icin baskasinin evinde kirada kalmak durumunda olsun?
uc ayda bir yurt disina cikmak veya sadece belli markalari giymek bir tercih meselesi. zengin olmadan veya sizin deyiminizle luks hayat yasamadan da bu dediklerinizi yapabilen insanlar var.

istanbul, min 6 bin

ev kira ve bekar. en az 6bine rahat yaşanıyor ha :)

çok merak ediyorum o 6bin ile napılıyor. ona lüks yaşamak deniyor rahat yaşamak değil :)

ayrica belirteyim oteki kentler hic ucuz degildir; cogu yerde tek bir ust ile tum yili gecirebilecekken kimi yerlerde yazlik ve kisliklariniz olmak mecburiyetindedir. kisin yakit giderleriniz cogu ilden daha masrafli gelebilir. ayrica cofrafik konum itibariyle her seye kargo parasi da eklenince ulkenin en pahali meyve sebzesini tuketmek durumunda kalabilirsiniz. bir yere gidecek olsaniz, kezaa yine uzakliktan oturu bilet fiyatlari normalin 4 kati olabilir.. yani yasamasi istanbuldan daha pahali olan kentler de vardir.

şehir:istanbul
meslek: bilgisayar mühendisi
tecrübe: 2 yıl
maaş: söylemiyim, çok tanıyan var hesabımı.

yıllardır istediğim üzere tek başıma yaşıyorum. kira 800 tl. faturalar yazın 150 tl kışın 250 tl oluyor. ortalama ayda 1000 tl gidiyor.

ayın en az yarısında akşam yemeğini dışardan söylüyorum/dışarıda yiyiyorum. 15 tl ortalamadan 250 tl yapar düz hesap. haftada 1 dışarı çıkıyorum ortalama. 200 tl yapsın aylık. öğle yemeği multinet, kahvaltı ucuz zaten, onu saymıyorum. aylık tahmini 100 tl ulaşım masrafım oluyor.

1550 tl yaptı, ucuz gözüküyor.

böyle hesaplayınca süper, ama hiç bir zaman bu standardı tutturamadım. zaten 1 senedir aylık 1000 tl(en az) kredi kartı borcu ödüyorum. ev eşyaları taksitleri + giyim kuşam taksitleri.

en düz hesapla, gerçekten minimum hesaplayarak 2550 tl harcıyorum ayda. diyeceksiniz ki ev eşyası taksiti bitecek nasıl olsa. o zaman daaraba taksitine girererim falan, o 1000 tl minimum gider öyle.

maaşın geri kalanını düşününce:

birikim yapmak vs. gönlünce yaşamak.

ben ikincisini tercih ediyorum. bu yaşımda yapmayayım da ne zaman yapayım diye düşünüyorum. ömrümün sonuna kadar da gönlümce yaşamak isterim. bunun için de elime en az 2000 tl daha geçmesi lazım. evim daha iyi olacak, daha iyi araba alacağım vb. isteklerim bitmeyecek yani. zaten hayatın sonuna kadar "hep daha iyisini isteyerek" yaşamıyor mu insanlar?

işçi baba/ev hanımı annenin oğluyum, yokluk çok çekmesem de, ekonomik anlamda rahat da olmadım çevremdeki bir çok insana göre.

hülasa, insan ihtiyaçlarını karşılayarak tek başına 2000 tl ile de yaşar istanbulda. lakin isteklerini yerine getirmek için(her istediği her anda olmayacak olsa bile) aylık 5000 tl en az parası olmalı. bu 1 kişi için. bir aile için 10000 tl çok değil, hele ki çocukların eğitimini düşünürsek.

5000 yetmiyor,ay oluyor 6500 bile yetmiyor,
istanbul,
ciddiyim.

aynısına bende tilt oldum ama naptım ilk önce tebessüm ettim sonra bastım eksiyi.

entry süpermiş hakkaten :)

yazdıklarına katılıyorum aynen

Bence bunu yazanlar haklı, sıkıntı bizi az parayla iyi yaşadığımızı sanmamızı sağlayan iş ve maaş sistemi ülkemizdeki. İstanbul gibi bir metropolde en fazla üst orta sınıf olursunuz gerçekten de aylık 10 bin lirayla.

@whoosie, ne demek orta sınıf oluruz ya? abi bana adam akıllı açıklayın. ortasınıfın bir üstü uçakla falan mı gezmeli?

her haftasonu yurtdışına çıkacka kadar para kazanan adam ortasınıf falan değildir.

ortasınıf senede 1 hafta 10 günlük yaz tatili yapan veya birikim yapabilen insandır.


edit: yani hepsini geçtim, 10.000tl maaş alan adamın hayvan gibi kredibilitesi vardır ve bu kredibilite ile sırf ev alıp kiraya vererek bile gelirini katlar yani. kimse kimseyi kandırmasın.

biraz yaşam standartları, life style denen bok ve hayata bakış ile alakalı.

2.000 tl kira
250 tl aidat
ort 300 tl fatura
ayda 2 depo olmak üzere 500 tl yakıt
ortalama 3000 tl kredi kartı (mutfak, giyim,tatil vs)
sigortalar, vergiler vs için ortalama 1000 tl
haftada 1 gün dışarda yesen ayda 600 tl (2 kişi)
tasarruf (Bireysel emekliik) 500 TL
kredi geri ödemesi 2000 tl

aha oldu sana 10.000 tl. bu bana göre standart ya da orta sınıf ya da azıcık üst orta sınıf masraf kalemi. 2 kişilik çocuksuz bir aile için.

fakir diye adlandırabileceğimiz sınıf için bu rakamları 4 ya da 5 e bölebiliriz sanırım.

her ikisi de yaşamını sürdürür ve her ikisi de gelirinin yetmediğini düşünür.

anlayamasak da anlayışla karşılamak lazım.

tamamdır işte ayda 3.000 lira mutfak, giyim, dışarda yeme vs. harcama yapan adamın ortagelir olma ihtimali yoktur.

zaten 10.000 maaş alan adam da kirada oturmaz, kendi evinde oturur mantıken.

orta sınıfla ortadirek'i karıştırıyorsunuz. Bir insanın 10000 lira maaşı varsa düzgün bir evde oturur ve bir şeylerden kısmazsa her haftasonu yurtdışına falan da çıkamaz. Hele zaten çocuk falan varsa hiç olmaz. Haftada 3 gün maksimum dışarı çıkıp düzgün bir yere gitse ve bizim gibi "abi bira orada 7 lira şurada 8 lira" diye kovalamasa anca yeter. Buna neden kızıyorsunuz onu da anlamıyorum.

eyyorlamam bu kadar: eksisozluk.com

abi bir sey diycem, bana da soveceksin. fakat aylik 10000 tl gercekten oyle cok imkansiz yuksek bir gelir degil. iyi para, ona bir sey demiyorum ama yeni mezun haliyle 6-7 bin alan bir suru insan var sonucta. yalniz yasayan birinin ona gore masrafi cok olur. zaten cocuklu bir aileden bahsediyorsak hic fazla sayilmaz, cocuk varsa hicbir miktar cok degil sonucta. bir tek cocuksuz ve ikisi de o civarda para kazanan bir cift icin gercekten avantajli herhalde.

@sendelemeden,

4 kişilik aileye çk fazla sayılmaz?
ailen kaç para maaş alıyordu seni büyütürken mesela? zorlamadan büyütmek için 15.000 20.000 falan alıyorlardı umarum yoksa yokluk içinde büyümüşsünüdr.

istanbulda kaç kişi 5000 TL maaş alıyor allah aşkına.

bekar biri 2500-3000 tl ile çok rahat geçinir. fakir falan da değildir.

Çabuk bir örnekle gideyim İstanbul için;

- Ortalama üstü bir evde iki kişi kalsın; bunun kira + faturası 1000 liraya yaklaşır, ara sıra olan ev masraflarıyla 1000 diyelim.
- Bazen evde, bazen dışarıda, lükse çok nadir kaçarak yemek yiyen; normal düzey kıyafet/elektronik alışverişi yapan; haftanın 2 günü eğlence/alkole para harcayan bir insan bunların hepsine, ev alışverişine, ulaşıma kafadan toplam 1500 lira harcar. Ki harcıyor da.
- Yılda 1 büyük, 1-2 küçük tatil yapsan, bir spor salonuna kayıt olsan, ara sıra hediye aldığın bir eşin/sevgilin olsa aylık 500 lira eder.
- Araban varsa ayda 500 diyorum.

Bunlar iyi bir orta sınıf için olması gerekenler; 3500 ediyor.

Bunların üzerine ev/araba/öğrenim kredisi falan ödüyorsan, rahat yaşayıp biraz da para biriktirebilmek için 5000 lira maaşa ihtiyacın olması çok anormal değil.

Çocuğun varsa bu miktar ciddi anlamda artıyor.

"3000 ile açlık sınırında yaşanır" demiyorum, insan tutumlu olursa çok daha düşük miktarlarda da geçimini sağlar aç/açıkta kalmadan, iyi/kötü eğlenerek. 10 bin lira yüksek bir miktar, onu da beğenmeyen biraz abartıyor ama "güçlü bir orta sınıf" için 5000'in üzerinde bir maaşa ihtiyaç olduğu kesin.

toplam 15 civari kazaniyorlar herhalde su an. ben kucukken daha azdi. (enflasyon adjusted hali ile de azdi yani) ve evet, cok rahat buyudugumu dusunmuyorum. ortalamaya gore biraz iyiydim sadece, o kadar. bir de uc kardesiz zaten. o sonuncuyu yapmayin dediydim de dinletemediydim.

neyse onemli olan benim ailem, senin ailen degil ki. aylik bin lirayla da yasaniyor diye iki bin kazanan adama zengin diyelim o zaman senin mantiginla.

ben demek farklı bir dünyada yaşıyormuşum.

benim etrafımda hiç kimsenin ailesi toplam 10.000 lira kazanmıyordu. ama ben hiçbirimizin de yokluk çektiğini görmedim.

kardeşimle beraber ortadirek olarak büyüdük, 10.000 liranın 3te birini kazandık en fazla ama o parayla tatilimizi de yaptık, her türlü giyim yiyim sıçım ihtiyacımızı da karşıladık bugüne kadar. hiç zorlanmadan büyüdük. demek annemler farklı insanlarmış, cebine 100 lira koyunca 300 lira olarak çıkartıyormuş onu.

demek benim ve etrafımda tanıdığım kişiler dışında herkes 10.000 lira maaşlarla büyümüşler. mesela bir akrabamız vardı, 15.000 lira civarı maaş alıyordu. 2 çocuğu var. en son 2. yazlığını alıyordu, 2 adet de villası vardı biri kirada biri kendi oturdukları.

vay anasını iyi ki girmişim ekşi sözlüğe. yoksa 10.000 liraya zar zor çocuk büyüteceğimi bilmezdim. iyi ki öğrenmişim.

nasıl elit bir fanusta yaşıyorsa bizim sözlükçülerimiz, 10.000 liraya ortalama maaş diyorlar. gerçekten müthiş.

(bkz: #23899175)

bu bir şeyler ima eder mi kamera ?

(bkz: bırakınız yazsınlar bırakkınız konuşsunlar)

:D:D

@long, güçlü bir orta sınıf için tabi ki 5000 üstü lazım. ama 3000 lira alan adam çok rahat yaşar. hiç öyle sözlükte bahsedildiği gibi eli başında, dertli dertli ay sonunu nasıl getiririm diye düşünmez.

ha bir zahmet takım elbiselerini 2000 3000 liralık modellerden seçmeyiverir ki bu da ortadirekliğini bozacak bir şey değildir. ama insanlar anlamıyor işte.

ama anlayacaklar. ellerine 2000 lirayı tutuşturduklarında, bununla bile rahat rahat yaşamayı öğrenecekler.

klasik ekşici işte. bunları ciddiye mi alıyosun?

Tamam, güçlü bir orta sınıf için 5000 üstünü kabul ettin. 2 de çocuk olsun, düzgün okullara gitsinler, kenara da 1-2 bin lira para atmak istersen 10 bin olmasa da 8-9 bine ihtiyaç oluyor.

Kendi anne-babandan, 15 bin lira ile 2. yazlığını alandan bahsetmişsin ama şartlar eşit değil. 15 sene öncesinin 15 bin lirası bugünün 30 bin lirası eder. Kaldı ki İstanbul dışı için bahsediyorsan, aynı şartlardaki hayat için İstanbul'da aldığın maaşın %70'iyle başka bir ilde idare edersin.

Yani bugünün 10 bini = 15 sene öncesinin 5000'i. İstanbul dışındaysa onun da %70'i 3500 eder. Baban 3500 maaş alıyorsaydı "güçlü orta sınıftı" diyebiliriz kabaca. Daha düşük aldıysa; sen rahattın belki ama onlar tutumluydu, dikkatliydi, çok rahat değildiler. Sen özel okulda okumadın vs vs.

5.000 lira aylık kazancı 4 kişilik aile için söyledim. eşinin de çalıştığını hesaba katarsak.

15.000 maaşı son 5 senede almaya başladı.

3000 lıra maaş alan fakirsin diyenin aq.

mevlam ona asgari ücretle çalışmayı nasip eylesin

mat couthon çok doğru yazmış, tamamen katılıyorum. sandığınız kadar büyük paralar değil bence. kızmamızın nedeni, sinirlenmemizin nedeni fakir olduğumuzu fark etmemiz. maalesef böyle yani. (istanbul)

tamam 10 bine laf et de 3.000'e dokunma. 3 bin tek gelirse yeterli değil bir aile için.

3.000tl ile de 4 kişilik aile yaşar. ha onlar birikim yapamaz, borç da çevirmek durumunda kalabilirler özellikle okul dönemleri vs. ama çok karamsar bir tabloları da yoktur.

5.000 liraları olursa da rahat yaşarlar.

tek kişinin aldığı 10bin tl ile orta sınıf hayatını rahatlıkla yaşarsın. orta sınıf hayatı alt sınıf hayatına göre elbette daha çok para gerektirir. 10bin tl alanın hayat kalitesini karşılamak için ona göre harcama yapması gerekir.

nedir yani? adam taksim'de 6 liralık bira kovalamaz gider 20 liraya da birasını içer. o paraya 10 kilo kıyma alırdık demez gider nusr-et'te yer. ya da senin benim para biriktirip aldığımız giyimi kuşamı alet edevatı aygıtı leblebi alır gibi alır düşünmeden. sen 150 liralık ayakkabı giyersin ( çevren de 300 * 50 lira arası giyer ), adam 1500 liralık ayakkabı giyer. baban senin cebine 50 lira koyar, o adam çocuğunun cebine 500 lira koyar. çocuğunu alt sınıfın gittiği okula göndermek istemez özel okula verir vs.. bu standartlar ona ve çevresine normal geldiği için / entryi yazan büyük ihtimalle 300-400 lirayla ay sonunu getirmeye çalışan biri olsa da, varsayalım öyle biri var / 10bin lira ile ancak adam gibi yaşanabildiğini düşünür.

Petrol mühendisi ve endüstri mühendisi görmüşlüğüm var. İkisi de baba yazılımcıydı.

yazılım işi kişinin kendini geliştirebilmesiyle alakalı, lise mezunu, matematik terk, fizik mezunu ve bir de jeofizik mühendisi çok iyi yazılımcılar biliyorum olmayacak iş değil onun için, avantajın mihendislik eğitimin, dezavantajın biraz geriden başlayacak olman. başarılar.

teoloji eğitimi alanını biliyorum ben sen ne diyorsun!! -ilahiyat değil bildiğin teoloji- tamamen sana kalmış istersen lise mezunu ol senin yaptığın işler konuşur o sektörde, ha tabii ki mühendislik eğitimi iş başvurularında + etken olur. ama bildiğim kadarıyla çok rekabet var; ilgili eğitim veren okulların iyice artmasıyla hatta verilen programcılık eğitimleri falan... zor bir sektör olabilir.

elektronik bitirip yazilim firmasinda calisan bir insan taniyorum. ama adam hayatinin cogunu ukrayna'da gecirmis bir rus ve su an kanada'da ikamet ediyor (vallahi dalga gecmiyorum). okul surerken birkac yarismaya katildi, okul icin de projeler yapti filan, sonra bir is gorusmesinde verilen testi halletti, aldilar ise. hangi meslegi secersen sec birkac sene junior olarak suruneceksin.

çok alakasız mıdır bilemiyorum ama elektrik mühendisi bi yazılımcı tanıyordum, alakasız bölümleri yarıda bırakıp sağlam yazılımcı birini daha tanıyordum, lisede fizik dersinde onlar sorularını çözerdi ben de soruların üzerine kodlar yazardım vs derdi. bunlar hep kendini geliştirmek

Ben gemi inşaat müh. bitirdim ve ben de yazılımcı olmak istiyorum. abim ve dolayısıyla arkadaşlarının çoğu bilgisayar müh. onlardan akıllar aldım. okulda c eğitimi almıştım. öncelikle kendim bir kaç kaynak bulup c/c++ gibi temel dilleri öğreneceğim. arkasından iyi bir yerde yazılım uzamanlığı kursuna gideceğim. bu kurs sonunda microsoft sertifikaları alınabiliyor. sonra Allah nasip ederse sektör değiştirip yazılım sektörüne giriş yapacağım. bu anlattıklarım 7-8 aylık bir süreyi kaplıyor.

not: konuyu takipteyim. sormak isteğiniz bişey olursa abime sorabilirim.

avantaj adınızın mühendis olması. yeni mezun iseniz dezavantajı yok, geç kalmamışsınızdır. ne yazılımcılar var piyasada bir görseniz.

Lise mezunu bile var epey. Hiç alakası yok eğitimle valla, kendini geliştirme olayı tamamen.

muhtelemen dahacok para kazanırsın yazılım isiyle.

Yorumlar icin cok tesekkurler. Ciddi ciddi dusunmeye basladim sanirim bu yolda devam edebilirim. Ileride belki kendi alanimla vs birlestirebilirim bu yazilim olayini, cunku ucu acik gibi.

Olayla ilgili bir sorum daha var.

Sanirim devlet direkt yazilim ya da bilgisayar muhendislerini ise aliyor.

Fakat Ozel sektorde bir yazilim muhendisi kadar yukselme sansim var midir kendimi gelistirdigim taktirde?

Yoksa bir noktadan sonra "hop sen dur bakiim cevre muhendisi" tarzi olaylarla karsilasirmiyim?

genel olarak özel sektörde adam senin verilen işi nasıl bir performansla yaptığına bakar. sen işini düzgün yaptıktan sonra zannetmiyorum adam seni bu şekilde kısıtlasın. ha kısıtladıysa da gider kısıtlamayan başka bir yerde iş bulursun bu kadar basit, her şey sende bitiyor bu sektörde.

Haa, bi de, ssg lise mezunu...

asla yanıldıgımı kabul etmezdim şimdi eskisi gibi degilim artık hiç yanılmıyorum lanet olsun çok zekiyim.

rakip güçlüyse mal mal savaşa devam etmek yerine geri çekilmeyi ve rakipten bir şeyler öğrenmeyi öğrendim.

rakip: iş, okul, aşk, yarışma her şey olabilir.

hiç bir egosal problemim yok, hatta hiç bir konuda problemim yok...
üstün insanım, übermensch'im ben.

ucanspagetti ye tik atmazsan gözümden düşersin.

insanlara çok yakınlık göstermem... insan derken, karakteri ucuz, labali insanlar... kendimi asla hoşlanmadığım insanlarla sıkmam... birlikte olmak zorunda olduğum insanlarla da saygı çerçevesinde mesefemi tutar, iyi ilişkilerimi de zedelemem.. çok optimum bir samimiyet dengem var... laf olsun diye kıyaslanmayı az etmem ve birinin herhangi bir kötü, adice bir davraşına şahit olursam yüzüne acı konuşurum... bunların egosallıkla ne alakası var diyeceksin... aslında bunlara dikkat edilmedikçe ego refleksi gelişiyor.. ama karakter önceliklerini bir kenara bırakıp söylemek gerekirse,,

rakibin üstünlük kurması sonrası, seyircilerin rakibe bakması.. sonra bana bakmaları...

Egom gururumdur. Henuz duzelmedi.

alınganlık sayılıyor mu? çok alıngandım az alınganım. niye beni de çağırmıyorlar, bende bir sorun mu var? diyordum arkadaşlarım bir yere çağırmayınca, fark ettim ki zaten beni arkadaşları olarak görmüyorlarmış :D ama alınganımdır gene de biraz.

ha bir de gururlu olma durumu da vardı, azalarak bitecek diye umuyorum -gurur dediğimiz şey kibir de getiriyor da, onu da ben sevmiyorum.. sevmediğimden yani :))))) -


bir de, kırılınca söylemezdim ben. karşımdaki anlasın diye beklerdim. konuşmazdım. gururdan geliyor gene sanırım bu. sonra bir arkadaşımın çabaları sayesinde onu biraz kırdım. aslında en önemli problemim buydu sanırım. gene de insanlara hala güvenemediğimden, öyle gidip de "sana şundan dolayı kırıldım." vs diyemiyorum, kırıldığım şeyleri kendim de çocuksu bulduğum oluyor çünkü, eğer onu aşabilecek alınganlık seviyesindeysem sorun yok, ama bazen aşamıyorum işte.

umarım yaşlandıkça daha da olgunlaşırım, ki önümüzdeki ay 28 yaşında olacağım -alıngan terazi'yim, evet :) - daha nereye kadar devam edecek bu çocukluk bilmiyorum. büyümem lazım, biliyorum ama bana hala 17'mişim gibi geliyor ki? onu ne yapıcaz bilmem :/

Biri bana bir kere aşık olduysa yaşam boyu aşık kalmak zorunda. Bunu çözemedim. Çözdüğümde haber veririm.

Birisinin bana aşık olduğundan emin olmadan ve yine aykı kişi benim için bir fedakarlık ve iyilik yapmadan, hiçbir şekilde o kişiye ilgi duymam. Neyse ki erken farkına vardım.

kendimi çok zeki zannederdim. diğer insanların benden daha zeki olabileceğini zamanla kabul ettim. bunu kabul etmiş olmaktan memnunum.

egom bazen çok şişik bazen çok sikko. acayip dengesiz.

Evet. Hatta Devlet daha karlı yanlış bilmiyorsam. Arsa rekor bi fiyata satıldı.

Devlet çok daha karlı. Gs olası kardan büyük zarar etti. Stad tam olarak planlara uygun yapılmadı

arazi galatasaraya ait değil.

durum tam tersi.
ama galatasaray üst kullanım hakkına, yani ali sami yen'e sahip olduğu için devlet istediği gibi çıkaramıyordu. (aslında çıkarabiliyordu, kirayı ödemedikleri için)

durum şu:

kiracını kanunen evinden bir türlü atamıyorsun.
sonra uzlaşma yoluna gidiyorsun "ben sana ev yaptırcam sen oraya yerleş evimi bana bırak kardeş"

www.sabah.com.tr

buradan anladığım gs daha karlı çıktı. arazinin de sahibi gs olmadığına göre.

Yanlış hatırlamıyorsam fiyatlar belli ve en ucuz bilet 40 ya da 40 küsür liraydı.

Son günler bilet kalmayacak gibi duruyor. Şu sıralar almak en mantıklısıdır...

Biletlerin yarısı bitti zaten, doğudan kalmamış hiç. Fiyatlar zaten belli biletixte.

hocam bilet bitti oldu neredeyse elini çabuk tut alacaksan..

twitter.com

metalurji hayalimdeki bölümdü ve kazandım gibi bir olayın yoksa geç endüstriye daha iyidir.

ne alanda çalışmak istediğine bağlı. gelecek için ne düşünüyorsun?

not: endüstri ile metalurji alakasız bölümlerdir, fabrikada çalışıyorlar diye aynı işi yaptıklarını düşünme.

@pasp elecek için endüstrinin bana daha uygun olduğunu düşünüyorum. belirgin farkları nelerdir?

biri surec yonetirken/iyilestirirken, oteki surecin cekirdegindeki uretim isi ile ugrasiyor. biri kaynaklari planlarken/satinalma/etkinlik calismasi yaparken, oteki yeni urunler icin ar-ge yapiyor. biri calisanlari yonetirken, oteki calisanlara is yaptirir.

biri endustri
oteki metalurji.

tamamen alakasız iki bölümdür. eğer işin yönetimsel kısmında çalışacaksan, endüstri müh., çünkü bir fabrikanın işletilmesinden sorumludurlar. ama bunu makine müh., metalurji müh. de yapar aslında, bu alanda yüksek yapsa mesela ya da işin içine girince falan. end. müh. arkadaşlar alınmasın, ama türkiye'de en azından durum bu. ha, çok para alırlar, ona bir şey demiyorum, ama metalurjiye göre çok daha rahattır, en azından benim çoğu endüstri mühendisliği okuyan arkadaşımda gördüğüm bu. zaten inşaat, makine, bilgisayar vs. gibi mühendisliklere göre de çok rahat, üretim alanında rol tabi ki de alır, ama fabrika işinin daha ziyade "işletme ve iktisadi" kısmındadır. o yüzden diyorum, işin içine giren başka bir mühendis de bunu yapar diye. ha, tabi o disiplinden gelmek de ayrı bir şeydir eminim.

metalurji ve malzeme mühendisliği disiplinlerarası bir bölümdür. bu bir. ikincisi de, endüstri müh. gibi afili bir adı yoktur ne yazık ki, üstelik de çoğu şey bunlardan sorulur. mesela elektronik devre dersi de alır, nano da alır, nano elektro mekanik sistemler dersi de alır, seramik üretimi de alır, demir-çelik üretimi de alır, demir dışı metallerin üretimini de alır, yapı malzemeleri de alır. bunlar işin "pratik dersleri". bir de milyon tane teorik ders vardır: malzeme kimyasının ve fiziğinin temelini alır. quantum chemistry görür -her üni.de olmaz- quantum physics de görebilir -gene her üni.de olmaz- ama fiziksel metalurji gibi malzemenin fiziksel özelliklerini ya da ekstraktif metalurji/metalurji termodinamiği gibi hem iş hayatında kimyasal hesaplamalar yapmanda, hem de malzeme kimyasının teorisini öğrenmede geçerli dersleri de görürsün. biyomalzemelerden tut, takım tazgahlarına kadar pek çok ders görürsün. makine elemanları da görürsün -makinenin dersidir-, cevher hazırlama da görürsün -maden müh. dersidir- inşaattan da hoca gelir dersine, elektronikten de. bazen de gelen malzeme müh.tür ama kendini atıyorum, semi conductors üzerine geliştirmiştir, o adam bilgi verir derste. plastik enjeksiyon üzerine ders görürsün hatta organik kimya da görürsün plastikler söz konusu olduğunda.. falan filan. akademik olarak çok güzeldir, ar-ge ve kalite kontrol'de de çok güzel çalışırsın, ben çalıştım çünkü. ama türkiye'de genelde metalurji kısmı ön plana çıkar, hala ağır sanayi ülkesiyiz çünkü. ama bosch ya da arçelik gibi yerlerde itü'lülere genelde yer vardır, itü'nün eğitimi iyidir -odtü'nün de mesela öyledir bu alanda- o yüzden ileri teknolojik bir alanda da çalışabilirsin, mesela şu anda bosch bsh'da çalışan arkadaşlarım var, ki otomotiv için de parça üretiyorlar, bize parça getirdi, hatalı olan parçada ne sorun var diye ona baktık. bunun için metalografik inceleme yaparsın, ne bileyim, çeşitli mekanik testler yaparsın, hatayı bulursun. bir de yurtdışına itü'den gitme imkanın çok fazla, iyi bir üniversiteye gidersen çok güzel çalışmalar yapabilirsin. ama dediğim gibi, ülkemizde daha çok ağır metal üretimi -mesela atıyorum, anadolu döküm, ereğli demir çelik vs. gibi - ya da çok basit plastik enjeksiyon gibi, direkt olarak kullanılıp hemen üretilebilecek ve pek de hassas teknoloji gerektirmeyen işler yapılıyor. ha, çok ince iş yapanlar da var, mesela nano boyutlu ileri teknolojik seramik toz üretenler de var, bunu yurt dışına pazarlayıp -avrupa ülkelerine ve amerika'ya, ki bu malzemeler uçak-uzay sanayiinde kullanılıyor- parayı kıran da var, ama çok çok çok az. yani sen bitirirsen, ağır sanayide de çalışabilirsin. ha ben geçenlerde mesela alüminyum üzerine çalışan bir firmadan teklif aldım, ar-ge kuruyorlarmış, siz başına geçer misiniz? dediler, yani bazı geleneksel yöntemle ilerleyen firmalar, yani deneme-yanılmayla ilerleyen firmalar, yavaştan ar-ge kurmaya başladılar. mesela çanakkale seramik'in yıllardır ar-gesi var ve adamlar sadece yer-duvar karosu üretmiyorlar, UV ışınlarına, yangına ve radyasyona bile dayanan seramik karolar üretiyorlar, en azından benim öğrenciliğim zamanında bunun üzerine çalışıyorlar, seri üretime geçtiler mi bilmiyorum, adamlar robotlarla çalışıyorlardı, insan eli bile değmiyordu, düşün.

neyse, çok uzattım. ben akademik alandayım malzeme müh.te, cidden çok zor, kafayı kırdığın vakitler olur. o morfolojiyi göreceğim diye halüsinasyon göremeye başladığın olur. sertlik testi yaparsın, cihazın bıraktığı izi ölçeceğim derken gözünün numarası artar -benim birer numara arttı- sana abartı gibi gelmesin, bu alanda ilerlersen, çok keyifli ama çok zevkli olur. bir de, lisans mezunu, dökümde çalışan bir mühendis olsan bile, işin içine girdikçe gene keyif alırsın, üretimi direkt yapıyorsun çünkü. onu yapmasan ürünlerin iyileştirilmesini yaparsın ya da yeni ürün geliştirme yaparsın. gerçi artık sırf lisans mezunu olmak yetmiyor bunun için ya, neyse. ha, para kazanmak dersen? satışta çok kazanırsın, aslında iyi bir fabrikada da üretim hattında kazanırsın bence, ama iş bulamayan da çok var. makine ya da kimya mühendisi yerine ikame edebilir zannediyorlar bazen ama sonradan çok duyuyorum bu mühendisleri işten çıkaranları. aynı şey değil.

para ve rahat iş diyorsan, endüstri diye düşünüyorum ben. uğraşamayacaksan oraya geç. ciddiyim. kimse de seni yargılamaz. yüksek lisans ya da doktorada malzemeye geçip yarım bırakan çok makine müh, kimya müh ya da kimyager gördüm. ya da farklı bölümlerden insanlar. disiplinlerarası olsa da zordur. ama endüstri mühendisi en kötü bir bankada çalışır -böyle çalışan arkadaşlarım da var- iyi de para alır, düzenli de işi olur. fabrikada hangi müh. olursan ol gene vardiyalı çalışırsın. ha endüstri müh.ler de tabi fabrikada olursa vardiyalı çalışabilir, söyleyeyim. ama işleri gene bir nebze rahat.

not: bunları diyorum diye kimse alınmasın, keşke ben okusaydım endüstri müh., ama kahretsin ki bölümümü seviyorum. sorun orada.


not: soracakların varsa ayrıca yanıtlayabilirim, kendi çalışmamdan bahsedemesem bile, gizlilikle çalışmayan arkadaşlarım var, onların çalışmalarından bahsedebilirim. tabi mesaj yoluyla :)

geç.

ağır hardcore mühendislik mi istiyorsun yoksa böyle daha kurumsal tatlı iş zekası yönetim falan mı? bu sorunun cevabını bulmalısın.

Yok. İstemiyorsan o kişileri silmen lazım.

Standart bir ayarı yok.
Her yer bildiriminde tek tek elle ayar yapman lazım.
Yer bildirimi yaptığın gönderinin tarihinin yanında bir dişli çark sembolü var.
Ona tıklayıp, açılan menüden "özel"i seçersen, o gönderiyi kimden ya da kimlerden gizlemeni istediğini soruyor.
Gizli kalmak istediğin kişinin adını yazıp onaylıyorsun.

Ne alakası var.
Ama onun yerin Golf tavsiye ederim. Donanım olarak daha dolu bir araba.

özel üniversite sanırım, derler.

BMW 1 Serisi kız arabasımıdır?
cevap: bence hayır.

cevap hayır.

Ama bence o paralara giriş seviyesi bmw alacağına sağlam bi golf al derim @poseidon1 +1

Neresi kız arabası lan, saçmalamasınlar ahahhahah. Gayet mis gibi araba. BMW yerine Golf tavsiye eden adam otomobilden net anlamıyordur. Arkadan itiş, 50:50'ye yakın ağırlık dağılımı, ZF 8 şanzıman. Daha ne.

Çok güzel, çok kaslı, nispeten güçlü, uygun fiyat/ performanslı ve unisex idi.

"idi" diyorum, zira artık o bir kadın arabası. Kullanan, gayet memnun olan adamların bile sırf bu nedenle satıp 3 serisine geçtiğine tanık oldu bu gözler. Hiç öyle değildi ama artık öyle.
Üzgünüm.
c3 gibi oldu lan

208'den iyidir ama dalga geçilebilir. şakacı arkadaşlara "şahinle mi gelelim birader" gibi bir tepki verirsen sorun olmaz sanırım.

kesinlikle yeni kasaları çok daha kötü. 2005 kasaları on numara ama sonraki kasalar çok ufak, gıcık. benim de tercihim yeni kasa golf olurdu.

ama genel olarak bakarsan tüm hatchback arabalar kız arabası gibi.

Eger kendine Mini yi yakistiriyorsan 1 seriside uyar, önemli olan senin kendine yakistirman. Ama ben sahsen rahat bulmuyorum. 187 boy icin rahat degil. Bence en iyisi 3 serisi. Ne cok büyük ne cok kücük. Illaki evet hayir cevabi istersen; evet kiz arabasi

kiz arabasi degil. tam universiteli genc arabasi. bmw candir.

eski kasasi daha iyiydi diyenlere katiliyorum.

Bisikletine bile el konulabilir. Ordu neyi uygun görürse, neyin lazım olduğunu düşünürse ona el koyar.

sadece ordu degil, bir afet durumunda valilik de tüm iş makinalarına, arazi araçlarına, kamyonlara ve uygun gördügü diger techizata el koyar, hasar halinde tazminatini verir. yeni bir mevzu degil.

aslında teorik olarak devlet istediği anda tüm malvarlığını kamulaştırabilir...

konur tabi ama tabiki de bu listelerde öncelikler hükümete muhalif olanların sahip olduğu 4x4 özellikli taşıtlar olacaktır.

izmittesin demek. pati cafe'ye git. dövmeli dayıların yanına otur. garson kızlara falan bi sor bakalım napıyolarmış :)

O arkadaş seni kandırmış gibi biraz. O kedi kesme muhabbetti bildiğim kadarıyla yalan, bizim Türk medyasının işi. Gerçek satanizm diyorsan, öyle vahşilik falan yok. Başka gizli, ayinli vs. diyorsan da Wicca coven'larını araştırabilirsin. Hoştur.

Senin çocukluğunda karşına çıkanlar tamamen ahmak, özenti ve en en en iyi ihtimalle Laveyan Satanizmini götünden anlamış (bak anlamış bile değil) birkaç vasıfsız zevatmış. Türkiye'de paganizmin birçok dalına (Wicca, druid, satanist) inanan insan mevcut, hatta bir iki tane witch/wicca coven'ı da var; ama öyle toplanıp kedi kesmeli yüz boyamalı ayinler tamamen deli saçması. Satanizm, düşünce yapısı olarak İbrahimi dinlerin de ötesine gider esasında. Böyle kaybetmeye mahkum kişilerce, karanlık, izbe yerlerde ve çoluk çocuğun elinde oyuncak haline gelecek kadar aşağı olması bizim ülkemizin özentileri yüzünden. İntihar edenler de hayvan ya da insan öldürenler de bunlar zaten.

Ama merakını giderecekse söyleyeyim, farklı pagan dinlerine inananlar genelde toplu değil bireysel ayinler yapıyor kendilerince. Dini kitlesel değil daha spiritüel gördükleri için zaten toplu ayınlar az oluyor. Pagan federasyonu falan var ama en yakını Yunanistan'da. Laveyan Kilisesi de(Bunlar da satanizmin angut bir kolu kısaca) Türkiye'de yok.

Bir de ekleyeyim peşinen, pagan ya da satanist değilim, hiç olmadım.

Edit: Ben yazana kadar millet doldurmuş gerçi altını; ama aşağı yukarı aynı şeyleri anlatmışız.

o arkadaş seni kandırmış. ben de bu kedi öldürme olayları pek gerçeği yansıtmıyor medyanın şaklabanlığı diye biliyorum.

satanizmi paganizmin bi kolu olarak tanımlamak da ilginçmiş. yok öyle bişey.
keza wicca, druid filan bunların satanizmle alakası yok.

Merkezi olmayan her din pagan dinidir. Enkianism gibi sembolist satanist inanışlar da pagan inanışıdır. Biraz bilmek, okumak falan lazım tabii yoksa oturduğum yerden ben de derim yok öyle bir şey diye.

Wiccalık, Druidlik de coven örneği için yazıyor orada. Önce okuduğumuzu anlayalım.

şöyle komik bir kitap okumuştum zamanında, hala kitabın sonu aklıma geldikçe gülerim:

www.google.com.tr

@g man
merkezi olmayan dinden kastın ne bilmiyorum. herhalde semavi olmayan dinlerden bahsediyosun. ama genel olarak insanların satanizm için tanımının şeytana tapmak olması ve senin paganizm - wicca, druid, satanist filan bunlar işte - gibi kullanman okuyan insanların kafasında bunları aynı kefeye koymaya neden oluyor ve insanların çoğunluğu günümüzn popüler tek tanrılı dinlerine inandığı ve bunlarda şeytan güçlü bi karakter olduğu için ha bunların hepsi satanist şeytana tapıyolar gibi bi algı yaratır kafalarında senin yazını okuduktan sonra ki ateistlerin de satanistlerle aynı kefeye konması da benzer bi düşüncenin ürünü.
sonuç olarak en başta dediğim gibi satanizmi paganizmi olarak düşünemeyiz. bu gerçekten önemli bi yanlış olur. bence. ve her inancın merkezinde de bir şey ya da şeyler vardır. satanizm olsun paganizm olsun hıristiyanlık olsun müslümanlık olsun.

her insanın pişman olma hakkı var. içten bir pişmanlıksa kabul edilebilir bu durum. ama yok, pişman değilse ki bana pişman gibi geldi, ne hali varsa görsün.

Bir arkadaşım kendisine mektup attı ve mahkum olan arkadaştan gelen mektubu da bize okuttu. Kendisi zor durumda ve bence tıpkı senin benim gibi normal bir insan. Mektupta yazılanları burada paylaşmak istemiyorum; fakat yine de fotoğraf göndermeseniz de kendisine bir mektup atarak "olanları anlat" diyebilirsiniz. Nasıl bir psikolojide olduğunu anlamanız açısından.

Dünyanın hiç bir yerinde bizimki kadar arabesk bir hapishane kültürü yok. Adam, birini öldürmüş. Düşünebiliyor musun? Herifin tekini evinden binlerce km uzakta boğmuş ve öldürmüş. Şimdi sadece hapishanede olduğu ve dışarıyı özlediği için ona acıyoruz. Acımamız gerekiyor mu gerçekten?

Ben katılmıyorum göndermemiz gerektiğine. Siyasi bi suçlu olsa, okey. Tartışmalı der geçersin. Yardım edersin. Mektup yazarsın en kötü. Çağrısına cevap verirsin. Ama öldürdüğü sabit, kesin yahu. Ötesi var mı?

pişman olmuş olabilir, bundan doğal bişy yok.
Onun gibi binlercesi vardır.
Hatta hiçbir suçu olmayıp sırf düşünceleri yüzünden oralarda çürüyenlerle dolu özellikle f tipi cezaevleri.
madem bişyler yazıyorsunuz,(bkz: utku kalı)ya da yazın
f tipinde yatanlara nasıl ulaşılır bilmiyorum ama şu da var:
www.geziparkitutsaklari.org

Bir insanın güvenini kazanıp sonra suç ortağınla pusuya düşürüp öldürmenin cezasının hapiste yatarak çekildiğine inanmıyorum ben şahsen. Boğarak bir de hani, ters bişi söyledi, sinirlendim bıçakladım-vurdum (tabii ki daha iyi bir şey olduğundan değil) durumu da yok. Planlı bir şey yani büyük ihtimalle. Elbiseleri soyulup parası alınıp ormana atılmış.

Asıl soru, insanlıktan çıkma sınırı nedir olmalı bence. Hayal kurmak istiyorsa önce adamın ailesini düşürdüğü durumun hayalini kursun.

Bundan kullanıyorum, epey idare ediyor: www.ttec.com.tr

50-70 tl arası harici şarj cihazı alıcaksın.4000-5000 mah lık.

roket adamın gösterdiği daha estetik portatif ve dandik bir şey. taşınabilir şarj aleti diye arat.

ne alaka başkan.

adı üstünde seçmeli ders.başka seçersin olur biter.bizde sadece ilk yılın birinci döneminde seçilen seçmeli dersler zorunluydu o kadar.

okul;mimar sinan güzel sanatlar üniversitesi.

ben hacettepe'deyim. dersten direk kaldıysan yani f ise dilekçe verip sildirebiliyorsun. yerine başka ders yazmana bile gerek kalmıyor. bence sizin okulda da farklı değildir. zorunlu olmadığı sürece sildirebilirsin gibi. ama bu olaylar bölümden bölüme de değişiyor olabilir. bölüm sekreterinle ya da fakülte dekanlığı ile görüşebilirsin. internette de bu konuyla ilgili prosedür yazıyordur bence. sıkma canını. her şeyi geçtim, okulu bitirmen için tek seçmeli derse kaldıysan mutlaka bir yol vardır. çok saçma olur öteki türlü.

kocaeli'de başka seçmeli alınabiliyordu bizim dönemimizde. sor bi, ona göre alırsın. ben de o şekilde okulu bir dönem uzatıp bitirmiştim.

sanırım o geçilemeyen seçmelilerin alttan alınma zorunluluğu msgsü hariç her okulda var.
bence de saçmalık. adı üstünde "seçmeli"...
yönetmelikde kesin yazıyordur seçmelilerle ilgili kısımda ya da alttan alınan dersler bölümünde falan.

Üniversite Seçmeli Ders Yönetmeliği var, onda şu madde var mesela: (odb.kocaeli.edu.tr)

c- Öğrenciler başarısız oldukları ÜSD’ini tekrarlamak zorunda değildir. Başarısız olunan ÜSD yerine, başka bir ÜSD alınabilir.

Ama ders seçimini yapan hocalar tam tersini savunuyor. Şimdi ben seçin kardeşim siz, mezun etmeyen varsa dilekçe milekçe yazar rektöre kadar taşırım demek durumunda kalacağım sanırım. Çok saçma ya.

hocalar onu niye yapıyor biliyor musun?
şimdi seçmeliyi vermek zorunda olmadığın için programda çakışmadıkça olayın bokunu çıkarabiliyorsun.
aynı dönem 10 seçmeli aldığımı bilirim. kaçını verdim? sadece 2 sini.
ben böyle seçmeli bolluğunda yüzerken, kontenjanlar dolduğundan hiç seçmeli alamayan arkadaşlarım vardı.
böyle olmasın diye işin cılkını çıkarmasınlar diye hocalar öyle bir önlem alıyorlar.
yani birsürü ders alıp kalmaktansa iki tane al geçmek zorunda kal gibi bir mantık var ortada.

ben yine de mezuniyetin söz konusu olduğu için yardımcı olacaklarını düşünüyorum. hoş yardım etmek de değil bu hakkın olan.

keske sadece gaz maskeyile kimyasal saldiridan korunulabilinseydi.. radyasyon sizintilarinin oldugu, nükleer silahlarin denendigi, bir sürü kimyasalin tüketildigi dünyada suan zaten yediklerimizle ve soludugumuz havayla zehirleniyoruz.
bahsettigin savas gibi bir ortamda koca tüplerle zaten hareket edemezsin, benim cok güvenilir bir yerim var oraya oksijen tüpleri yiyecek stoklari vs yapicam dersen ayri. ve de savaslarin silah endüstrisinin para kazanmasi icin yapildigini düsünürsek, manyetik silahlar vs. de kullanilacaktir. yani tam tesekküllü korunayim dersen astronot gibi gezmen gerekiyor. yarim yüz ya da tam yüz gaz maskesi alip, yedek filtrelerini de almak yeterlidir bence.

@la fon doten haklı tabi ama ben sadece soruya yanıt veriyorum,
1-Paraya kıyarsanız tüm gazlardan koruyan versiyonları var. O a1,a2 gibi işaretlerin hepsini kapsıyor. (Onu delip geçen bir gaz üretildiyse bilemem.)
2-Evde mümkün değil.

Esad'ın elinde sinir gazı var, atarsa ondan atar. Gaz maskesi falan bi işe yaramaz, ancak atropin iğnesi yaptırıp, sürekli yanında gezdirip, şüphelendiğinde lap diye kendine batırman lazım.

işyerim evime çok uzak. günde 3 saatim yolda geçiyor. bunun totalda 1.5 saati ise sıkış tıkış bir minibüste. bunu hak ettiğimi düşünmüyorum. teşekkürler.

Çok şükür çözlemeyecek büyük derdim yok,
Ev Kredisi ödüyorum işte böyle yani,

roket adam +1 10 gün sonra okulum başlayacak ve haftaiçi her gün tramvay+metrobüs+otobüs 1.5+1.5 saat yol çekeceğim. başka bi derdim yok.

üniversite 4. sınıf çok yoğun yahu. sevdicekle birbirimize zaman az kalacak diye dert ediyorum. tıp ve diş hekimliği okuyok.

istanbul'a cuma akşam mı gitsem cumartesi sabah mı bilemiyorum. planı ise hiç yapmadım, onu düşünmem gerek.

sevgilim çok erken yatıyor, konuşamıyoruz hiç. konuşmak isteyince de gereksiz asabileşiyor.

1 haftadır kedim eve gelmiyor.

dişimdeki dolguyu nasıl becerdiysem kaydırdım. dişimin sivri kısmı yanağımı yara yaptı.

çalışmam gereken birkaç şey var. tembellik edip yapmıyorum. vicdanım rahat değil.

bir de 2 senedir başıma bela olan bir durum var. bitecek gibi, hadi bakalım.

2 ay sonra askere gidicem. çok acayip bi duygu lan. sevgili ile görüşmek için aileme bir kurs var ona geliyorum diye yalan söyledim. hala üniversitesini okuduğum şehirde bomboş vakit geçiriyorum. bu aralar ayrılacak gibiyiz 2 ay daha bomboş olacağım.

1. hiç sevgili olayı olmasaydı da rahat rahat kasıma kadar gezseydim?
2. düzgün sevgili olsaydı da rahat rahat gezseydim?

ailemi düşündüm maddi nedenlerle üniversiteyi bıraktım. şimdi 1-2 .. 4-5 sene derken işsizim, cebimde 5 kuruş para yok. ay sonunu toplayabildiğim işlerle getirmeye çalışıyorum. iş başvurularım kabul edilmeyi geçtim incelenmiyor bile. ha çevreme sorsanız beni kendini yetiştirmiş, saygılı, sevgili, çok kafadar görüyor. bilmiyor ki içimde ne fırtınalar kopuyor. kimsenin yüzüne bakamıyorum, dışarı çıkmak istemiyorum. ilişki desen arkadan vurulduk. buda geçer diyerek ömür geçer mi? aylık çıkan bir dergiye yazıyorum. yazı işlerine laf çarptırıp anlasın diye uğraşıyorum. bu iş senin cv'nde iyi referans olacak deyip 1 yıldır para vermiyorlar. belki önüm açılır diye bekliyorum. açılmıyor! çıkıp dışarı isyan etmek istiyorum olmuyor ulan. Allah herkesin gönlüne göre versin...

kendimim

Kendimim +1

herkesin öküz çıkması, insan tanımadaki acizliğim.
yarın erken kalkacağım, uykum yok.
dördüncü sınıfta alttan üç dersim var, korkuyorum.
ilişkilere bir dakika imrenip diğer dakika onlardan soğumam.
repeat'e aldığım şarkının iki dakika olması sonucu yaşadığım sinir.
izlediğim dizinin bi sezonunu bitirmem ve sadece tek sezon kalması, sonra bekle dur senelerce.
böyle yazdıkça sorunlarımın çıkması. evet bu da sorun artık.
anket doldurmam.
"insanlarının dertlerini okuyunca kendi dertlerini mi unutuyorsun?" diye soramamam.

sevgiler.

hiç kahve sevmeyen birisiyim, sabah sporundan sonra kahvaltı yaparım hep, bugün öncesinde bir büyük filtre kahve içtim, midem bulandı, ağrıdı :(

daha kahvaltıcı çocuk gelmedi, ona da üzüldüm. açım aç. gelsene oğlum.

Çok şükür halimize halledilemeyecek sıkıntımız yok

havalar serinledi :/

yaparsın.

Yaparsın tabii. Alet şahane.

yaparsın ama kafanı bulandırayım. niye pro değil de air? yeni pro'lar neredeyse air gibi. 400 gr fark var aralarında.

*diplomaların ekleri oluyor (bazı saygın üniv. için konuşuyorum) orada eu standartlarında diploma notunun neye denk geldiği falan yazıyor genelde; yani evet. tr'deki pek çok okul için eu'da diplomanın tanınırlığı var.
**avrupada çalışma iznin yoksa seni almayı tercih etmeyeceklerdir. çünkü şirketler senin adına devlete ekstra bir vergi ödemek zorunda kalıyor. belki alacağın maaştan daha bile çok..
***göçmenlik ve benzeri başvurularda bulunabilirsin; uk için ankara antlaşması, avustralya/yeni zellanda, kanada gibi..

Hayırsız'ın verdiği bilgi yanlış. Ünivesiteye göre değişiyor (bunu Boğaziçi tanınır ama Konya Selçuk tanınmaz olarak algılamayın, Bologna süreciyle beraber çoğu üniversite 'diploma eki' vermeye başladı jimjimin dedği gibi. Bir sürü üniversitede var artık.) Burada asıl sorun çalışma iznin olmaması. Jimjim'in dedikleri doğru.

ayni yerdeyim. artik ciddilesmeye basladi isler. universite bitti bitecek, askerlik evlilik ve is ucgeninde ailem harcamak istiyor beni.

aynı yoldayız dostum.

sözlükte yazılmış:

(bkz: mezuniyet + iş + askerlik + sevgili)

Ben bilseydim kasmazdım okul,askerlik ve iş için daha rahat olurdum gerek yokmuş, öyle böyle bir şekild eoluyor sen içindeysen ve gerçekten istiyorsan.
En önemlisi 20li yaşlardaki hayattan alınan zevk maksimumda, zaten insan bunu tekrardan kazanmak için yıllarını veriyor emekli oluyor ve enerjisi kaldıysa ikinci baharını yaşıyor.

fakat ideal yaşam değil ki mezuniyet+askerlik+iş+evlilik döngüsü. kaç kişi bu düzene sıkışmak istiyor? işin garibi kimle konuşsam bu kıskaçtan kaçıyor, ama paşa paşa yakalanıyor.

ben de kaçıyorum. yakalanmak da istemiyorum! şimdiki düşüncem böyle. ileride bu düşüncemi ben mi değiştireceğim yoksa hayatın şartları beni de bu kıskaca sürekleyecek mi bilmiyorum. düşüncemi değiştireceğimi sanmıyorum, öyleyse yapacağım şey bu kıskaca sürüklenmemek olmalı.

sorum da bu, bu yaştayken böyle düşünüp de 30lara 40lara geldiğinizde " gençken şunu yanlış yaptım, yapmamalıydım" dediğiniz şeyler üzerine.

Ben 30 yaşındayım ve anladım ki bu ülkede yaşadığım için pişmanım, şuan hala imkanımı zorluyorum gitmek için. Para biriktiriyorum deli gibi..
Okul iş ne varsa zorlardım bilseydim daha rahat olurdu geçiş. Ama işte keşkeyle yaşanmıyor.

O yaşın iki katı var bende ;)
21 - 25 yaş arasına ilave bir öğüt vermezdim. Ben işe 25 yaşında başladım, Ünv. o sırada bitmişti. O yüzden 25 yaşıma şu öğüdü verirdim: işte kimseye güvenme. İşte iyi çalış, fırsatları yakala ama başkasının sözüyle kendini riske atma.

agaliti bu düzene girmek istemiyorsan düzene alternatif bir şeyler yapmak zorundasın. hayatın ciddileşmesinin en büyük ve belki de tek önemli sebebi iş. her gün işe git, hesap ver, canın istemeyince gitmeyeyim diyeme, üç gün oraya buraya kaçama, eee? ciddileşiyor tabii. iş hayatına atılan arkadaşlarım o kadar değişti ki, artık onlarla konuşurken call center ile konuşuyormuş gibi hissediyorum.

alternatifin var mı para / iş konusunda? farklı bir iş imkanın? yeteneğin? kendi şirketini kurma olayı? babadan kalan miras? bunların hiç biri yoksa, üniversite hayatında da kendini geliştirmediysen, ne bileyim alternatif çıkaracak bir altyapı geliştirmediysen geçmiş olsun, artık geç bile.

iyi haber: insan alışıyor :)

(bkz: hayatta öğrenilenler/@compadrito)

Senin gibileri "herhangi bir şey" görmüyorum; ve senin gibilerin de beni "herhangi bir şey" gibi görmemesini diliyorum. Bir tane hayat var. Herkes nasıl istiyor ve hissediyorsa öyle yaşasın ve yaşamalı işte. Kimse kimseye müdehale edip değiştirmeye çalışmadığı sürece hiçbir ön yargı, problem vs yok.

hayatımda bir yudum bile alkol almadım(içki anlamında). Dinen yasak ama başka günahları işliyoruz o yüzden direk dine bağlamıyorum olayı, sağlık(küçükken geçirdiğim karaciğer rahatsızlığım), kötü kokması, içenlerin halini görmem(altına işemeler, duvarlara kusmalar falan) bunlar etken oldu içki içmememe,

İçmeyenleri cahil görmüyorum, içenlerede farklı/kötü bir gözle bakmıyorum tabi ki.

hiç alkol kullanmadım, öğrenciyken ev arkadaşlarım sünger gibi içerlerdi, hatta evde sazlı sözlü alemler de yapılırdı. ben de katılırdım ama alkol içmezdim, mezelerden tırtıklardım.

onca zamanda ne ben onları hakir gördüm ne de onlar bana bir şey dedi. ne ben onları cehennemlik olarak gördüm ne de onlar beni yobaz olarak gördü. mesele karşındakini sınıflandırmadan olduğu gibi görmek. ha içmeyenle yobazlarla işim olmaz diyen "ilerici" vatandaşlar yok mu? var. o da onların teranesi.

ne önyargım olacak. karpuz sevmemek gibi bir şey. ne yapak zorlaylım mı insanları, keyif için yapılan bir şey, keyif almıyorsan içmezsin bu kdr basit. rahadol.

çevremde kullanmayan var, hiç bir ön yargı duymuyorum, umrumda değil. içen kendine, içmeyen kendine.
günah diye alkol kullanmayan ama esrar içen adamları da tanıyorum.

içmeyene hiç bir önyargım yok hatta çok vardır arkadaşlarım yılbaşında bile içmez kendi eğlenebiliyorsa içmeden bana ne, kendiyle çelişiyorsa içki günah diye içmeyip çevresindeki haksızlıklara göz yumuyorsa o zaman da arkadaşlık etmem bu ön yargıdan olmaz kişiliğini sevmemişimdir

önyargım yok, bana karışmadıkları sürece sorun yok.
alkol kullanmıyorum demesi bana yeter bi cevaptır.

Alkol ben de kullanmıyorum arkadaş çevremin %90'ı kullanıyor. Nadiren bazı kişilerde ee ama bi kadeh bari iç gibi şeyler duyuyorum bunu takıntı yapanlar var. Ama genel için konuşursak kimse kimseyi alkole göre değerlendirmiyor. Yobaz olmadığım 3 cümle konuşunca anlaşılır bişey.

git wiki'den falan oku etki mekanizmalarını. en güzel öyle ikna olursun

bir de b12 ile antidepresan nasıl aynı kefeye konulur, inanılır değil

öncelikle bir psikyatr antidepresan kullanmanızı tavsiye ediyorsa büyük ihtimalle(edit) kullanmanız gerekiyordur, doktorunuzdan emin değilseniz başka bir doktordan da görüş isteyebilirsiniz, mail yoluyla bir çok doktora ulaşabilirsiniz(türk/yabancı).kişiliğe yönelik etkilerini bilmiyorum ama karaciğer açısından pek hayırlı olmadıklarını okumuştum.

valla wiki de okudum baya da bi okudum en son bu soruyu soruyorum.

sen de oku dedigin kadar okumus olsan b12 türevleriyle neden gecistirmek istedigimi bi nebze anlayabilirdin inanılır gibi degilmis tepkiye gel

siz eksiciler niye boyle saygisizsiniz la

Kesinlikle değiştiriyor insanları, kişilikleri değişiyor direkt. Daha umursamaz bi insan oluyorsun mesela, kullananların çoğunluğu bu moda girer. Sallamaz. Bu etraına da yansır. Kasmazsın yani.

bu tarz yaklaşım yüzünden ve artı olarak "ben deli miyim de psikyatriste gideyim?!" diyen milyonlarca insan var. halbuki beyin de her organımız gibi hastalanmaya ya da işlev bozukluğu yaşamaya müsait. bunu ülke olarak kabullenmemiz zaman alıcak gibi gözüküyor ama sen onlardan olma doktorunu dinle. bişey olmayacak. özellikle senin deyiminle "mal" olmayacaksın korkma:) geçmiş olsun şimdiden.

Sanmıyorum alacaklarını.

Ödeniyor evet m daha avantajsız. 20 liraysa 15 dolar gibi bir şeydi.

servis ucreti 10 lira , 6-7 dolar gibi bisey alırlar en kotu . sorun daha fazla vermek degil de muavinin kabul etmesi. tesekkurler cevaplar icin

herkesin sabit fikri bu zaten. fikre sermaye bulmya çalış, sermayeye fikir değil. fikir.

1 çalışıp çıkacaksan hiç girme. çok küfür yersin ayrılırken.

bi şey olmaz işi beğenmedim dersin bırakırsın. çalış al paranı. etik metik diyenlere aldırma.

çalış tabi

çalış

onlar soracaktır sana zaten ne kadar çalışacağını, sormuyorlarsa haketmişlerdir zaten etik falan kalmaz ortada, çalışabiliyorsan çalış.

Çalış.

3 ay deneme suresi gibi bir durum var zaten. ilk 3 ay isveren ya da sen ilisigi neden gostermeden kesebilirsin.

kurumsal bi yerse 15 gün muhabbeti var.ben takıldım.1 buçuk ay sonra maaşını alma ihtimalin de var.aklında olsun yine de.

çalış tabi, paraya ihtiyacın da varmış. öğrenci için iyi para sonuçta

çıkarken işi beğenmedim, beklediğim gibi çıkmadı, zor geldi, uyum sağlayamadım falan dersin.

ilk 3 ay deneme suresidir kurumsal firmalarda. o arada isci ya da is veren tek basina isten cikabilir/cikartabilir.

ilk maasi aldiktan sonra "ben burada verimli olamiyorum" gibi absurd ama karsi tarafi kirmayacak bir neden gostererek cikarsin. onlarda senin yerine baskalarini bulur.

agaliti, şirketin çalışma alanlarını, faaliyetlerini falan araştırıyorsun tamam mı çok detaylı bi biçimde. sonra güçsüz oldukları noktalar olur, içerideki detaylar olur, ilgi çekici işler olur, bunları bi araya getiriyosun, diyosun ki:

'ben sizin şirketi araştırdım, şu pazara yönelik faaliyetler yapıyorsunuz. o pazarda x y z önemli olabiliyor, ben de bu noktada kendimi daha önceden şurada geliştirmiştim, sizin şirkette a b c olarak çalışarak size fayda sağlamayı planlıyorum' gibi.

tecrübesiz adaysa ve şunları katarım derse ukelalık olarak algılanabilir bence. iyi çalışırım, çabuk öğrenirim falan demesi daha makul.

adaya bagli. kendine güveniyorsa sizin sirketi bi üst level a tasirim da der.

ben sirkete bagli cevap veriyorum, roket adamin dediklerine benzer, arastirip sirketi bi cevap üretiyorum.

ben eser bırakmaya çalışmıyorum öldükten sonra adımın hatırlanması bence çok büyük bir kaygı değil.

Ben öldükten sonra çokda önemli olmadığını düşünüyorum yani şimdi truvalı helen mezarda kemikleri kalmamış adını andıkta ona ne faydası var?

Edit: Bu arada yaşım 30.

@basond

aslında öldükten sonra adının hatırlanmasından ziyade, tam anlatamamış da olabilirim, şu an yaşadığım sırada benim şu anki işe yararlık ve eser çıkarmayla ilgili kaygım.

Ha şurası ayrı sen diyorsan ki bir eser yapayım herkes adımı duysun herkes eserimi dinlesin beğensin o konuda evet bende isterim, bilimsel alanda bir gelişmeye önayak olayım birşeyler bulayım insanlar faydalansın ama bunu gelecek nesiller adımı duysun diye yapmam.

Sanatçı -özellikle müzisyen- olmayı çok isterdim ama o yaratıcılık herkese nasip olmuyor maalesef.

belki absürd gelecek ama içinde bulunduğun durum kapitalizmle ilgili. Ve onun yarattığı katı sınıf/sosyal statü çizgilerine hapsolmuş olman.
Kendi ekonomik veya sosyal sınıfından olmayan birileriyle birarada olmak sana iyi gelecek bişy. Sokak çocuklaıyla ilgilen, yoksul mahalleleri ziyaret et, yaşlı, hasta olup da pek kimi kimsesi olmayan birilerine git, dert dinle, sohbet et, mümkünü varsa dertlerine derman ol. Kan bağışı yap, ilik nakli donörü olmak için başvur. Görme engellilere kitap oku, hatta bunu bilgisayarının başında getem aracılığıyla da yapabilirsin. İşaret dili öğren. Müzik aleti çalabiliyorsan sokakta çal(izin meselelerin bilmiyorum ama zor değildir tahminimce)...
Böyle şeyler.

aynenn. ben de aynı şeyi düşünüyorum, daha 23 yaşındayım ama ne bileyim bir mozart'ın, bir sakıp sabancı'nın, bir robert bosch'unki kadar iz bırakamıyor olmak çok can sıkıcı gerçekten.

mailde yazdığın şeye cevap verilmediğinde orospu çocuğu denecek kadar önemli bir şey yazdığın halde bunu onlarla konuşmak yerine burada gelip duyuru açmandan senin bulunduğun pozisyona yakışan kalifiyede olmayan bir insan olduğunu düşünüyorum.

Bu küfürü onların yanında edersen ağzını burnunu kıracaklarını düşünüyorum.

@pain of liberation yazdığım önemli önemsiz fark etmez. çok meşgulum ayağına yatıp götünü devirerek çalışan birçok insan var. hepsini tek tek arayıp sen orospu çocuğusun diyemem ya.

milletin arkasından orospu çocuğu diyeceğime kenara çekip "birader bu yanlış, bunu yapma" derdim sanırım, düşüncem bu. her insanın tatlı dilden anlayabileceğine inanan bir insanım, en azından ilk aşamada. Ha bunu yapamayacak kadar özgüven sorunu yaşayan birisi isen tekrar bir konfirmasyon maili atarsın, müdürünü vs. cc'ye koyarsın.
velhasıl, çok stres yapma kendine :)

Cevap vermediklerinde bu durumu lehime kullanmaya çalışırdım. Söz gelimi attığım mailde bilmemne raporunun durumunu sorduysam ve o bilmemne raporu müdüre verilecekse bir daha asla sormam ve hatırlatmam o kişiye.

Müdür o raporu sorduğunda da "bilemem şu kişiden haber gelmedi" derim.

Ya da attığım maile şefimi/amirimi/müdürümü de cc veya bcc eklerim. Maile de "bu sefer yanıt vermeniz ümidiyle" gibi birşey eklerim.

O kişilerin o.ç değilde aptal olduklarını düşünüyorum.

Buraya olumsuz mesaj yazanların da bizzat o cevap yazmayanlar olduklarını düşünüyorum.

coding4life çok haklı. bu pasif agresif duruşunuz hiç bi işe yaramaz şu aşamada.

öğrendik ki maile cevap atmayan insanlar karşıdakilerin özgüven sorunu yaşadığını düşünüyormuş. ne alakası var arkadaşım. 20 tane mail atıyorum, 5 tane cevap geliyor. 15 kişiyi tek tek kenara çekecem ki içinde kadınlar da var, birader bunu yapma diyeceğim, yoksa özgüvensiz oluyorum öyle mi. onun yerine direkt orospu çocuğu diyorum işte daha mantıklı.

arkadaşın dediği gibi bir sonrakinde cc ye müdürü koy, yine cevap gelmiyorsa yine müdürü cc ye koyup ivedi cvp rica ediyorum yazarsın olur biter.

Düzeltici  / Önleyici / İyileştirici Faaliyet ( DÖFİ ) kaydı açabilirsiniz.
kurumunuz kalite yönetimine ne kadar önem vermiş ve kurumsal yapısı ne kadardır bilmiyorum ama gönderdiğiniz kişi sayısı baz alınırsa ve işlemler mail üzerinden yapıldığına göre kağıt işlerinde bir kalite yönetim sisteminin var olduğunu düşünüyorum.çalıştığım kurumda bu şekilde bir uygulamamız var hatta kendinizden üst pozisyonda birisi için bile döfi kaydı oluşturabiliyoruz.

Şuradaki yurtları teker teker arayıp sorman lazım, ya da wg-gesucht.de'den zwischenmiete arayacaksınız. Bir an önce başlayın derim, çok geç kalmışsınız, eylül tam da sezon açılışı.

Öğrenciyseniz (lisans, yüksek lisans fark etmiyor) yükseltmiyorlar. Değilseniz, yeni bir yasa çıktı geçenlerde sanıyorum. O yasaya göre, maaşa endeksli olarak limit arttırılacaktı sadece. Hatta "1000TL maaşı olana, 1000TL limit" şeklinde örnek verilmişti haberde.

garanti adisi bana da yapmamıştı.
anlam veremiyorum ben de...

düzenli ödeme yapıyorsanız arttırmamaları gayet normal. çünkü siz onlar için ideal bir müşteri değilsiniz...ideal müşteri; bankaya borçlanan müşteridir. çünkü bolca faiz öder :)
üniversite döneminde aldığım "işte üniversiteli" kredi kartımın limiti, hiç bir zaman düzenli ödememe yapmamama rağmen 350'den 4000'e kadar kademe kademe arttı. ve bu artışlar olurken hiçbir talebim olmadı, kendi kafalarına göre arttırdılar.

Bunun tam tersi de gecerli. 2-3 ay borcunuzdan daha fazla yatirin. O zaman arttirirlar limiti. Bankalarin tum yapilan islemlerde degisen puan sistemleri var. Duzenli ayni sekilde borcu kapatiyorsaniz oradan puaniniz artmaz ama fazla para yatirmak, normal hesabinizda surekli hareketlilik olmasi filan bunlar puani arttirir.

biraz geçiktir faiz öde gelecek ay yükseltirler

geciktirmeyle hiçbir ilgisi yok sakın geciktirme. sicilin bozulur sadece. babamdan biliyorum acayip bir limiti var şu an ve hiç geciktirmemiştir.

kendi talebinle de arttırabilirler, talep ettin mi?

maaş hesabının bulunduğu banka mı? kredi falan kullandığın bir banka mı? bunlar da artı puan verir.

öğrenciyken yükselttiler bende, 2000 mi 2500 mü ne yaptılar, daha da artırmak için aradılar da yok dedim. aylık alışverişim 600 lira falandı maksimum. resmi gelirim yoktu (kayıt dışı çalışıyordum) iş bankası.

otomatik limit artırma talimatı vermen gerekiyor, belirli aralıklarla artıyor o zaman limitin. ya da limit artırımı için başvuracaksın, internet şubesinden bir günde onay/red çıkıyor.

benim limit 5000 di kendim yükseltin dedim 10.000 yaptılar geçenlerde kendi kendine 13.000 olmuş düzenli öderim bende.

Jailbreak var mı? Sanki Jailbreak'le yanlış custom firmware atılmış gibi cihaza.

bu iphone'un multitasking'inin çalışma şeklinden kaynaklanıyor. iki uygulama arasında geçiş yapıyorsun, varsayalım telefonunun 1 GB ram'i var, bu uygulamalardan biri 800 biri 400 MB ram kullanıyorsa sen bu uygulamalar arasında geçiş yaptığında, yeni geçiş yaptığın uygulamanın bellek ihtiyacını karşılamak için arka planda'ki app'lerin geretiği kadarını öldürür, belleklerini free'ler ve mevcut uygulamaya verir.

"iki app arasındaki geçişte önceki app'in state'i korunsun" gibi bir şeyi garantileyemezsin, ancak arka plandaki diğer uygulamaları kapatarak bu ihtimali azaltabilirsin. orada kapattığın uygulamaların da aslında kapalı veya açık olabilecekleri, senin bunu bilemeyeceğin aklında bulunsun.

bu durumun son zamanlarda daha ayyuka çıkmasının sebebi ise ios'un güncellendikçe yeni versiyonunda daha çok bellek kullanması. bu sebeple app'lere daha az bellek kalıyor ve aynı anda iki-üç app'i ram'de tutamıyor cihaz. bir yandan da app'lere sürekli yeni feature geliyor, bu da daha fazla bellek kullanımı demek.

çözümü ise daha yüksek ram = daha yeni telefon, iphone 5 mesela. android'in bu olaya yaklaşımı nasıl tam bilmiyorum ama o da çözüm olabilir.

RAM'i yetersiz kalıyor telefonun, bende de aynı sorun var. Samfisher'ın anlattığı gibi direkt. Yenisini alıcaz mecbur.

çok afedersin ama tek kelimeyle: GERİZEKALILIK olarak buluyorum.
senin seçme şansın olmayan, kendi çabanla becermediğin bir konuda hava atmanın, ya da gururlanmanın anlamı nedir?
ha şöyle bir konu var onu anlayabilirim biraz, azınlık oldukları için hor görülen asimile edilmeye çalışılan insanlar kendi alt kültürlerine biraz daha sarılırlar bu savunma mekanizmasıdır.

abi şöyle; alman kökenli olsam hiç düşünmedem atarım havamı siemens var audi var, kolay değil bunları üreten bir ulus olmak ama çok afedersin çerkesmiş, arnavutmuş, türkmüş, kürtmüş bunlar dünyada pek de bir şey yapamamış milletler, hava atılacak bir şeyleri yok. kısacası MALLIK olarak görüyorum.

bana da baya acaip geliyor, bir de hani kendi çocukluğunda ailesi göç etmiş olur, ya da mesela kuzey ege de tahtacı köyleri vardır, yalnızca alevilerin yaşadığı, kendi kültürlerine göre yaşadığı, öyle bir yerde büyümüş, bizim hepimizin dışında belli spesifik bir kültürde yetişmiş olur neyse de.
baya bildiğin istanbul, ankara, adana vs. de doğmuş, hayatında bulgaristana gitmemiş, ya da çerkez köyünde, alevi köyünde, türkmen köyünde vs. büyümemiş adam gelmiş biz böyleyiz biz şöyleyiz diyor, sanki kendi görmüş de biliyor hıyar.
bir de osmanlının küçülme dönemlerinde, belli yıl aralıklarında balkanlardan türkiye ye dönüp yerleşmiş, türk asıllı insanlar vardır ya, mesela dedemin babası da oğlan kardeşleriyle beraber gençliğinde bulgaristandan türkiye ye dönmüş, burada yerleştiği ege kasabasında evlenmiş, aradan kaç kuşak geçmiş, ben hayatımda bulgaristanı görmedim, o kültürde yetişmedim, benim durumumda olup da ya biz bulgar göçmeniyiz o yüzden böyle bir göçmenlik var tabi diyenler var ki, tam dayaklık. az buçuk araştırsalar bir de bulgaristan dan türkiyeye gelen büyük büyük babalarının ondan da bir 100-200 yıl önce osmanlı nın genişlemesiyle yeni alınan yerlere yerleştirilen, konya lı bursa lı türkler olduklarını görecekler ya, atalarım bi 200 sene bulgaristanda yaşamış, ordan kız almış o kültüre kaynaşmışlar, o yüzden 100 sene evvel türkiye ye de dönmüş olsalar, ben hiç bulgaristanı bile görmemiş olsam da göçmen olacam.hakkaten acaip.
sempatik değil, çoğu durumda da denyoca.

e çok normal değil mi bu? çocukluğundan itibaren alevi türküleriyle büyüyen bir insanın alevi türküleri açması kadar normal bir şey yoktur bence, ya da göçmenlik de aynı şekilde. göçmenlik, başka bi göçmenin olduğu bir ortamda ortak bi noktadır, muhabbeti açılır, konuşulur, kompleksli insanlar gıcık olur, kompleksli değilsen de 'ulan değişik bir şey var burada, bi dinliym bakalım ne diyorlar' diye dinlersin, bir şeyler öğrenirsin.

ayrıca göçmen olmanın getirdiği bir azınlık duygusu var. bizim ailede 'dedemler' gelmiş direkt, annem arnavutluk'ta doğmuş, bi bavulla kalkmış savaştan kaçıp trye gelmişler, türkçe dahi bilmiyorken çok ciddi bir servet ve eğitim birikimine ulaşmışlar. göçmen mantığı 'berabersek güçlüyüz, ayrılırsak kayboluruz' olduğu için bu insanların bu konuda çok daha hassas olması çok normal. bir göçmen daha bulduğu anda o adam boynuna sarılası gelecek, geliyor.

size tavsiyem bu tarz konuları kafaya takmayın. dünyanın her yerinde alt kimlikler ve onların gelenekleri / kültürleri ile alakalı muhabbetler yapılır. almanya'da bavyeralı arkadaşlrım kuzeyli arkadaşlarla kültür değiş tokuşu yaparken kimse 'ulan ibneye bak, bavyeralıymış, sikim' gibi laflar etmiyordu. ama aşağılık komplekslerimiz paçalarımızdan aktığı için sürekli birilerini susturmaya çalışıyoruz biz bu ülkede. enteresan.

kendi yaşadığımız kültür ortalama kültürden farklı olduğu için kendimizi anlatmak için yapıyoruz bunu. biz çok özeliz üstünüz demek için değil.

aydın'da büyüdüm, türkü diyince aklıma yörük ali efe türküsü geliyor. çerkes&türküm haliyle kürt adetleri değişik geliyor. nasıl kayserinin mantısı varsa kayserili mantıyı seviyorsa ( çocukluktan beri yediği için + mantıyı kim sevmez ) çerkes de kendi yemeğini seviyor söylüyor. ne varmış yani bunda? pohpohlama değil, sen çoğunluğun kültürüyle ortak özellikler taşıyorsundur, o kültüre göre hareket ediyorsundur ama adam evinde bundan farklı şeyler de yaptığı için yaptığınız şeyler değişik gelir o da anlatır. bu kadar basit.

ya da adamın kendisi göçmemiştir ama dedesi göçmüştür. tayin çıktı diye 2 yıllığına doğu görevine gelmedi o insanlar; orada evlerini, atlarını, topraklarını, sevdiklerini arkadaşlarını akrabalarını yollarda ölen bebeklerini bıraktılar, canlarını kurtarmak için geldiler. ösolu suriyelilere verilen paralar gibi paralar verilmedi o göçmenlere. o adamın torunu bu sıkıntıların uzantılarını yaşamadı mı sanıyorsunuz?

özet; saçma sapan konuşmayın la.

aman arkadaşlar, söylediklerimi kültürel faşizm yapıyormuşum gibi algılamayın. çok üzülürüm.

ben kendimi insancıl birisi olarak görürüm. batıda doğmuş olmama rağmen bir çok insandan daha iyi kürtçe biliyorum.

benim dikkatinizi çekmek istediğim nokta şuydu, bir sınıfınız var. ve bu sınıfla aranız çok iyi, her türlü kürtü ile alevisi ile, türkü ile kimliği belli olmayanı ile iyisiniz. ama belli bir kesim sürekli aralarda, o kadar insan otururken devamlı kendi köyünde kasabasında öğrendiği halayı sınıfın ortasında çekip, sesi son ses verip tililililili diye bağırıyorsa, biraz antipatik olmuyor mu?

ben böyle insanları kastediyorum.

benim doğrum şudur, bir ortama girdiğimde, benden farklı kimlikli insanlar da var ise o ortamda, kendi şovumu yapmam, empati kurup " lan adamlar benden değil ki, neden kendimi övüyorum" diye düşünürüm.

yoksa yörüğünden, lazına, çerkezinden kürdüne herkes candır, ciğerdir.

çerkesim, ve bende sevmem öyle konuşmayı. konu yemek olur mesela fikrimi söylerim, farklı bir mutfak çünkü herkes bilmez. ama şöyle bir şeyde var, kültürün yok olmasına izin vermemek. bu önemli bir şey ve göz ardı edilemez.

verdiğin örnek elbette abartı ve herkesi rahatsız eder. ben de kalan insanları dışlamamak adına bu muhabbeti o arkadaşlarla yalnızken yapmayı tercih ederim, o konuda haklı olabilirsin dediğin gibi. ayarını bilmek lazım.

daha once izlemediginiz bir seriye baslayin. kitap ya da dizi gibi.

Stephen king kitaplarını okuyun. Mesela the mist falan. Sonuçta bir yerlerde mahsur kalıyor, dışarı çıkamıyorlar falan. Sen de çıkmak istemiyorsun. Tam sana göre. :)

yeni bir şehirde iki ay dahi dayanamayacak kadar mı güçsüzsün? bu soruyu kendine sormalısın bence. dünyanın en salak şehrinde bile yapacak bir şeyler bulacağıma eminim, iki ay da çok kısa bi süre sonuçta.

öncelikle hangi şehir bu diye bir soruyla başlamak istiyorum. çünkü şehrini söylersen orada olan, olabilecek arkadaşlar daha iyi bir fikir verebilirler. Bunun yanında kesinlikle dizi seyret. evde otur, odana geç ve friends gibi akıcı ve izle izle bitiremeyecegin diziler önerebilirim.

La chaux-de-fonds isvicre diye cevap vereyim.Bu sehirden birini bulabileceğimi sanmıyorum zira cok küçük bir yer.Ayrica belirttiğim gibi yıllarca burada yaşadığım icin aktivitelerin hepsini ezbere biliyorum.

(bkz: evet)

bu arada reklam ajansı sahibi olan var mı aramızda?

bunu nokia'ya mail atsana. belki keşfederler, doğru diyosun bak falan derler ne bileyim. ben olsam öyle yapardım.

Western Union ya da Paypal ile gönderin.

western union anormal masrafli olur. ziraat bankasindan hesabi falan varsa turkiye'de yatirin turk lirasi olarak onun hesabina, parayi gitsin deutsche bank in atmlerinden ceksin.. cok az komisyon alinir.

hangi şehirde? ziraat bankası ya da iş bankası'nın şubelerinin olduğu bir şehirdeyse oradan hesap açtırsın, çok cüzi bi miktarla para gönderip alabiliyorsun trye trden vs.

roket adamin dedigi de vardi bak unuttum.. ben is bankasindaki parami sifir -ya da sifira yakin- komisyonla cekmistim yakinlardaki bir sehirdeki is bankasi atm sinden

banka transferi çok masraflı olabiliyor cidden, türkiyedeki hesaba yatırılması, ordan euro cinsinden çekilmesi daha iyi olabilir denildiği gibi.. tl cinsinden yatırmak gerekebiliyor çoğunlukla, ben euro yatırmıştım, yurtdışındaki atm'de döviz hesabına ulaşamıyorsunuz, hepsini bozmuştum sonra tlye öyle çekebilmiştim..

iki ucu boklu değnektir.

değnek ucu 1- girişken olursun, iş haricinde işlere koşmaktan keyif alırsın ama bir bakmışsın üstlerin ne kadar angarya iş varsa sana yıkıyor. artı, aynı işleri senden başkasından istediklerinde ve benim işim değil cevabı aldıklarında doğal olarak o kişiyle aralarında bir zıtlaşma olur ve problem yaşadıkları kişiler sana bilenirler.

değnek ucu 2- girişken olursun, ve bu tarz şeylere gerçekten kıymet veren üstlerin vardır, hızlı yükselirsin, ancak burası türkiye, ve her zaman senden daha girişken birinin göze girme çabasıyla üstlerinin yeni gözdesi olma ihtimali var.

benim tavsiyem, tamamen gördüğün saygı ve sevgiye endeksli hareket et; sağılacak inek olarak görüldüğün yerde ne yapsan boşuna, yüzüne gülüp arkandan enayi diye dalga geçerler.

Müdürü kenara çek. Deki;
Müdürüm, bu hanım işi bilmiyor. Yardım etmek isteyince de tersliyor. Arkamdan böyle böyle laflar ediyormuş. Şu son olayda bile sana ne dedi. Belki beni aşan bir şeydir ama ben gene de şirketimizin iyiliği için şu arızaya bakmak istiyorum izninizle.

girişkenlik sonucunda eline ne geçecek? ne kadar terfi edebileceksin, ne kadar getirisi olacak sana? bunu iyi tart, eğer bi getirisi olmayacaksa mesela siktir et gitsin. maaşını al geç :)

unorthodox'a katılıyorum bu noktada.

Romanya, Bulgaristan, Macaristan, Bosna. Bunlara bak.

Tabi bunları Avrupa ülkesinden sayıyorsan. :)

neden sadece romanya, bulgaristan, macaristan ve bosna, onu anlamadım? almanya'da yıllık harç ücreti 450 euro olan bir sürü okul var. 3000 lira az para değil. ben öneride bulunamayacağım ama harç ücretinin az olduğu pek çok yerde 3000'e yaşanır sanki.

1000 euro'dan fazla para demek. 1000 euro az para mı hehe.

lisanstan bahsediyorsan almanyada okuman için almanca bilmen lazım. testdaf ve benzeri bir sınavla b2 seviyesinde almanca bildiğini kanıtlaman lazım. bunun dışında fransada fransızca, italyada italyanca, hollandada hollandaca ispanyada ispanyolca, isveçte isveççe bilmen lazım. çünkü aklı başında ülkeler lisans eğitimini yabancı dilde vermezler. bu saydığım ülkelerde ingilizce eğitim veren bizim ilkokul seviyesinde üniversiteler de var ama hiç tavsiye etmem. bu durumda ingilizce bilgisiyle gidebileceğin avrupa ülkesi ingilteredir ki o da anglosakson üniversite mantığıyla çok pis domaltır eğer bir genius değilsen.

bu parayı biriktir, lisansı burada bitir, ortalamanı yüksek tut, yüksek lisansa yurtdışına çık. çok daha mantıklı bir yöntem.

devlete gecebilir diye biliyorum. Ozele gecerse bursundan feragat etmis oluyor.

peki devlete geçebilirse hangi kriterdeki okullara geçebilir?

bulunduğu üniversitenin bulunduğu bölümün taban puanı mı baz alınır, yoksa kardeşimin öss puanı mı?

sadece odtu bogazici filan bakiyor okul ve kardesinin oss puanina diger okullar not ortalamasi diye biliyorum.

sanırım özyeğin'de okuyor kardeşin.part time iş bulabilir rahatlıkla, ayrıca okul yurtları her zaman çok daha pahalıdır 3. veya 4.olarak eve çıkması daha mantıklı.bu devirde bilgisayardan anlayan birinin part time iş bulamaması imkansız.

anlattıgın gibi öss basarısı azsa bi sene dahi hazırlansa çok basarılı olamayacak, 3 senesi kalmış bence bitirsin okulu bu arada çalışması hem cv'sine olumlu katkı yapıcak hem de kalacağı yeri karşılar.

sanırım özyeğin'de evet. össyi falan boşverin de bitirmeye kassın, bi yandan da çalışsın derim ben. madem yazılım tarafı iyi en kötü ihtimalle freelance projeler arasın sağdan soldan, eminim bulabilir.

öss puanına bakmayan okullar da vardır ama genelde akademik ortalama ağırlıklı olmak koşuluyla öss puanı ve derslerin uyumluluğuna da bakıyorlar. okula göre toefl falan da isteyebilirler yüzde 70 not ortalamasına bakar diye düşünebilirsin yani kardeşin rahatlıkla bir okul bulabilir

Salaksın tabi. Eğer maaş % 50 fln fazlaysa direkt uç o tarafa

abi bu işin etiği mi olur. aranan elemansan, o kadar kıymetliysen hakettiğin parayı verecekler sana. vermiyorlarsa verene gideceksin. bu işler böyle yani. değil mi?

Ben sizi takip ediyor ve zeki buluyorum.

Yakında aklınız da yerine gelir ve doğru hamleleri oynarsınız. Bu oyunda baştan itibaren doğru hamleleri oynayabilen ya yok ya da çok az zaten.

Merak etmeyin, sizin geleceğiniz sağlam.

çok teşekkür ediyorum yorumlarınız için, net bir sonuca varmak mümkün değil gördüğüm kadarıyla. bir gün gelecek, hadi tamam lan deyip deneyeceğiz gibi, yani çok farklı olasılıklar var malum :) en mantıklısı biraz daha pişmek, taşlar tam olarak yerine oturduktan sonra diğer şirketleri düşünmek.

@cansıkıntısı, bilkentte okuyorsan muhtemelen hedeflediğin şirketler de atıyorum p&g'dir, ge'dir, vesairedir. uluslararası kurumsal şirketler öyle evet, ama onlar en gözönünde olanlar. bir de buzdağının görünmeyen kısmı var. teknoloji distribütörleri olsun, diğer ithalatçılar olsun, yeni yeni kurumsallaşmaya çalışan orta çaplı firmalar olsun çalıştıracak o tarz adam bulmakta zorlanıyorlar - bulduklarına 'sen ge'e gitme de bize gel' dedirtecek maaş veremiyorlar, dolayısıyla öyle bi açık oluşuyor pazarda. 'idareten aldıkları' adamlar da inanılmaz amatör oluyor, yılda 250-300 milyon dolar ciro yapan şirketlerin kadrolarını görsen, toplantılarını izlesen her şey allaha emanet yürüyor :)

compadrito, teşekkürler, umarım dediğin gibi olur :) dediğin çok doğru, deneye deneye öğreneceğiz.