yeni programa başladıysa bilemem de, oprah winfrey show içinse hayır, sabah programı tarzı onunki.
yani bir ya da birkaç konukla, bir konuyu ya da bir olayı uzun uzun konuşuyor, sohbet ediyor falan.
talk show değil.

Esra Erol veya Esra Ceyhan'ın çok çok çok aşırı ünlü, güçlü, karizmatik, zengin halini düşünün. Neredeyse peygamber gibi tapan fanatikleri var bildiğim kadarıyla.

amerika'daki muadili: ellen degeneres
türkiye'deki muadili: seda sayan

kesinlikle komedyen degil. esra ceyhan kiyaslamasi tam.

bizdeki sabah programlarına benzer programlar yapan, yaptıran bir kadın.
komedyen değil; ancak arada bir komedyenler çıkıyordur diye düşünüyorum programına.

yok, almadım.
ekip halinde takılsaydık olabilirdi de; hep yalnız başımıza takıldığımızdan hiç lotr tadı alamadım.
o yüzden, beni hep melankolik yapıyor elder scroll serisi oyunları.
bir yerden sonra da, sıkılıp siliyorum zaten.

hayır, lotr evreni çok farklı. warcraft evreninde az biraz hissediyorum. gerçi warcraft evreni tolkien, lovecraftian ağırlıklı karakterlere ve hikayeye sahip bir evren.

Oblivion oynarken almıştım. Ama pangea'nın dediği gibi yalnızlıktan dolayı bir süre sonra bende de melankoli durumu yaratmıştı. Tabii dertlenmek hobim olduğu için bitirmeden bırakmadım, o ayrı. Müzikler, atmosfer falan. Soruyu okuduktan sonra kafamı çevirip oyunun kutusuna baktım ve o melankolik müzik kafamda çalmaya başladı. Keza LOTR de benim için melankoli sebebi.

Samsung a52

galaxy a71 aldım daha bir iki hafta önce, öneririm.

iphone se

A71 kullanıyorum ben de 1.5 yıldır, kamerası iyi değil videolarda özellikle. A72 tavsiye ederim.

samsung s20 fe leri gördüm iyiye benziyor

Samsung Galaxy S20 FE.
Kullanıyorum ve çok memnunum.

Bannerlord olabilir. Hikayesi yok (görevleri boşver), girip takır takır adam kesiyorsun sadece. Kılıç, yay ok falan mekanikleri güzel baya. Bi süre sonra sıkıcı oluyor ama oyalar bi 50 saat kafadan.

Hades var, 3070'in hakkını verecek bi oyun değil ama keyifli. Hack n slash.

belki de sorun oyunlarda değil de, sizdedir.
bazen, bana da oluyor; keyşfsizken keyif aldığım şeyler, pek zevk vermemeye başlıyor. böyle durumlarda, bünyeyi zorlamamak lazım illaha keyif almalıyım diye. sevilen uygulamaya biraz ara verdikten sonra zevk yeniden geliyor.
Ya da artık oyunlardan temelli sıkıldınız. onda olabilir.
o zaman rtx 2070 e talibim!
dm'den fiyat yazar mısınız??

Sorun bende dostum haklısın ama oyun oynamazsam kafayı yerim sıkıntıdan. Hele hele şu aralar havalar da bozuyor. Kart satılık değil maalesef, oynamadığımda mininge bağlıyorum.

gta
saints row
justcause
hades
ryse: son of rome

Gta tüm serileri seneler evvel bitirdim yaw. Online pek sevmedim. Saints row izledim biraz youtube'dan pek açmadı diğerlerine bakayım.

Little Nightmares
Superliminal
SUPERHOT
Shadow Tactics: Blades of the Shogun
Warhammer: Vermintide 2

Ya da belki;
Antichamber, The Talos Principle

Yazmayı unutmuşum fps sevmiyorum sevsem zaten cs:go atar geçerim.

Dishonored tarzi senaryoda diyalog secmecelerden tiksiniyorum acikcasi. Hic gelemiyorum. Cunku tum hikayeler kofti sonucta. Hikaye derdim olsa dizi izlerim. Gameplay onemli benim icin.

Ryse Son of Rome baya guzel gorunuyor bunu bi deneyeyim ben.

Bana kalırsa 2000lerin başında gözden kaçan bir çok oyun var. Bu işlerin çok içinde değilim ama
Reflexive Entertainment oyunlarına bak derim . Boyutları da düşük. Biraz aramayla ilaçları da bulunabiliyor .

Path of exile olabilir.

yaş başını almış gitmişse single player'lara girme.

en iyisi bir ortak bulup multiplayer takılmak.

bir ortak bulup

valheim'e girebilirsin. güzel
Insurgency'e buddy ile girebilirsin
HELLDIVERS'a buddy ile girebilirsin

illa single diyorsan

darkest dungeon güzel
eu4 güzel

Naptin baskan 100 yasinda gibi yazmissin, overwatch tavsiye ederim.

pcnin özelliklerini yazarsan iyi olur öteki türlü zor.

Half life 2 ve ek paketleri, F.e.a.r olabilir. Zamanının en yüksek puan alan oyunları.

kesinlikle deus ex.
oynadığım en derin hikayeye sahip oyun diyebilirim.

Crysis

ne kadar çöp bilmiyorum ama 2010 öncesi oyunu oynayabilirsen:
(bkz: bioshock)
(bkz: bioshock 2)
(bkz: bioshock infinite)

hikayesine atmosferine bayıldığım harika bir oyundur.

mafia
max payne
serious sam
hitman

Şu an çalıştığınız yerle konuşup durumunuzu anlatıp zam isteyin. Aynı şartları sağlamıyorlarsa ver elini Ankara.

Durdugun kabahat

İstanbul’dan kaçmak için daha iyi bir sebep olamaz. Aklıma takılan şey o maaşla nasıl geçineceksiniz? İstanbul’da yalnız mı yaşıyorsunuz?

ben olsam kabul ederdim

Yalnız yaşıyorum evet.

Kabul ederdim.

Ankara net ..

ben tam tersi iş imkanı durumunda bile ankara'yı tercih ederdim.

Ailen nerde ? İstanbulda kirada mısın ? Kirada isen düşünme çık gel.
Ailen istanbuldaysa orda kal

istanbulda ailenle yaşıyorsan ve ankaraya geldiğinde kiraya çıkacaksan eğer elinde 3000 tlden çok daha azı kalacak. yani geçinebilirsin ama eğer birikim vs yapıyorsan devam edemezsin. yine de şartlar arasında bütük fark var. cumartesi çalışma olmaması bile büyük lüks. o yüzden kabul edilebilir duruyor.

eğer istanbulda zaten kiradaysan hiç düşünme atla gel.

hic dusunme yabusdur.
sahibinden>emlak>kiralik daire>ankara> filtrele-dogalgaz...

aaa yazmayı unutmuşum arkadaşlar.
evet, istanbul'da kiradayım.
2000 TL'cik ödüyorum.

2000 tl kira ödeyip kalan 1000 tl ile nasıl geçiniyorsunuz? imkansız gerçekten. kesinlikle ankara yolu görünmüş size. hayırlı olsun şimdiden.

ankara sevdalısı olarak durma derim. ankaraya alışınca istanbulun keşmekeşliğinden kurtulduğunuza sevineceksiniz. ben de istanbulu zerre beğenmiyorum.

bu arada, maaşa 4500 yazmışım; ama 4000 olacaktı.

1000 lirayla gecinebiliyorsan(nasil hakkaten) burada kiral olursun kiralll gel gel

Mesai bitmeden evet diye yaz :)

ankara istanbul olayını geçtik ilk çalıştığın yer "kötü" bir iş yeri. mutlaka alternatif bulup oradan ayrıl.

2. iş, şu anki işinizin yarı kadar fazla maaş vaadediyor. ayrıca ankara bir memur/öğrenci şehri olduğu için istanbuldan çok daha az harcayacaksınız. kiralar daha uygun, yemek giderleri daha az. otomatik olarak para biriktirme veya yaşam kalitesinde bir artış olacak.. ben olsam giderdim. baktım sevmedim dişimi sıkar 3-5 sene çalışır para biriktirir sonra istediğim yere giderdim.

2014 yazında gitmeye başladığımda haftada bir gidiyordum. 6-7 ay sonra psikoloğumun haftada bir gelmene gerek kalmadı düşüncesiyle iki hafta bire indi.

2016'da pek gitmedim açıkçası. Sonbaharda tekrar gitmeye başladım. Tam hatırlamıyorum bir yerden sonra ayda bir gidiyordum. Gittiğimde randevu almıyordum. Birkaç hafta sonra birkaç haftaya randevu alıyordum.

Pandemi sürecinde de ayda birdi. Geçen aradığımda Ekime kadar müsait olmadığı söylenince öyle kaldı.

belki ilk etapta haftada bir olması gerekebilir, yaşadığınız size hafif geliyordur ama ağır olmasa bile orta şiddettedir ya da kronikleşmiş bir durum vardır onun çözülmesi gerekiyordur. bence ilk başlayan biri için en azından üç görüşme tekrar eden görüşmeler olmalı gibi düşünüyorum tamamen subjektif, psikolog değil danışanım. üç görüşmeden sonra anlattıklarım arasında daha rahat bağlantı kurabiliyor gibi gelmişti terapistim ondan yola çıktım.

psikanalize gidiliyorsa haftada 3
psikoterapi ise ayda 3

Hafif depresyon için ise gitme derim. Fakat işin içinde mesela elinde olmayan öfkeler, höfke kontolünde zorlanmalar, korkular, endişeler içinde yaşamalar vs varsa evet git. Çok bütçe ayırmalısın. Haftada 1 (bence tanışmak açısından 2) kez giderek başlamalısın, sonra duruma göre psikolog bunun periyodunu veya zamanlamasını ayarlayacaktır.

Ama lütfen önce imkanın varsa alanında en iyi olan psikologlardan bul. Rastgele kişilere kendini anlata anlata ömür geçiyor çünkü.

"Hafif depresyon için ise gitme derim"in devamını getirmeyi unutmuşum;

David burns - iyi hissetmek kitabını al, psikonet yayınlarından çıkmış bir kitap ki psikonet yayınları da Alp Karaoğsmanoğlu isimli psikiyatri profesörünün yine psikiyatr ve psikologlardan oluşan ekibiyle kurduğu bir yayınevidir. O kitaptaki bütün yönergeleri aynen ve hiç sektirmeden yaparak ilerle. Emin ol çok çok iyi gelecek.

benim meseleler, biraz fazla olduğundan haftada 1 defa online görüşüyoruz terapistimle.
ek olarak, kendisini çok sevdiğim için de görüşmek çok iyi geliyor bana.
şu sıralar elim sıkışık olduğundan ödemeleri daha sonra yapacağım peyder pey.
(öneriyi kendisi getirdi).

genelde haftada bir oluyor, çalışılan yönteme ya da gidişata göre farklilasabilir. önce kimden randevu alacağınıza karar verip ona göre hesap kitap yapmak daha makul olur kanımca

Haftada 1 gitmek baya bi zengin işi.
3 -4 ayda bir randevu aralığım

batman tişörtü giyiyorum. çok güzel bence ama seviyorum. desenine tasarımına bağlı çocukluk işi. bence olur. superman tişörtünü her yaşta giyen var.

Ben giyerim acımam 28 yaşındayım

28 yaşındayım, utanmadan sıkılmadan giyiyorum valla:)

28 yaşındayım batman giyerim superman giymem :)

Solup gidene kadar Batman t-shirt'ü giyiyordum. Giy sen de ne olacak? Yaşına uygun falan, geç onları.

33 yaşımın son aylarını sürüyorum batman t shirt'ü ile tanınan biriyim :)

Batman logolu t shirt hariç bir sürü çizgi roman, popüler kültür baskılı t shirtlerim de var.

Hayatta giymem. Aynen dedigin gibi cocuksu. Muzik grubu tshirtu giymek cok daha normal bana gore onu bile lisede biraktim.

giysem, giysem anca evde giyerim.
yaş 32.
bana da çocuksu geliyor.
biraz da yapı meselesi.

35 yaşındayım,umrumda olmaz giyerim

Dizi kitabı geçip devam etti. Martin dizinin arkasında kaldı, şu anda yazdığı kitap bile final değil bildiğim kadarıyla. Diziden farklı bir yol alıcak hikaye. Belki de oberyn ölmeyecek, hodor ölmeyecek; bilemiyoruz.

hodor'u bilemem de, kitapta da obreyn ölüyor zaten.
onun harici dizi belli ölçülerde 4.sezona kadar kitaba sadık kaldı; ama 4. sezondan sonra senaristler içine etti dizinin.
karakterler hiç kendilerine uymayan şeyler yapmaya başladılar; dizi sadece jon snow'a odaklanmaya başladı; iyi ve kötü çok keskin çizgilerle çizilmeye başladı vs.
kısaca, senaristlerin bu kadar derin bir evreni ve çetrefilli hikayeyi devam ettirmeye kapasiteleri yetmedi.

Kanka oturma aygıtım ile cevaplıyorum.
Fiber yağ gibi asfalt. Vdsl toprak yol. Şerit sayısı aynı olabilir ama kalite farkı var.

Hiç fark yok.

VDSL ile alabileceğiniz maksimum hız 150 MBit kadar olabilir. Fiberde ise bu sınır 1 GBit'tir (1024 MBit). Ama 35 MBit ile sınırlandırılmış hizmette bir fark olmaz. Hat yoğunluğu gereği ikisi de 35'in altına inebilir.

vdsl'i stabil alamazsın. ismi 35 olsa da, gün gelir 20 çalışır gün gelir 35 tam alırsın. hız düşüşleri, ping süreleri, bakır hattın durumuna göre de bağlantı kopmaları olabilir. saha dolabına'da mesafe önemli vdsl'de

fiberi de stabil alamayabilirsin, yıllarca fiber kullandım 50 megabit sınırlı. O hız 8 megabit mi olmadı, oyunlarda 3000 ping mi olmadı.. Fiberde de stabil olma garantisi yok yani, en azından bende stabil değildi hiç lol

@nundu fiber'in stabil olmaması tamamen servis sağlayıcı problemi. fiber'de bir sıkıntı var ise ya çalışır ya çalışmaz. kısıtlı veya yavaş çalışır diye bir durum yok.

maalesef türkiye'de servis sağlayıcıların internet çıkışları problemli ve yoğunluğu azaltma amaçlı bilerek internet musluğunu kısma yoluna gidiyorlar.

VDSL belli bir yerden sonra evine bakır kabloyla tasinir. burada tesisatin kalitesi onem kazaniyor. santrale / bakıra gecis yapilan kutuya uzaklık alabilecegin maksimum hızı belirliyor. servis saglayici tarafinda bir kisitlama olmasa bile uzaklik / tesisat kalitesi problemleri dolayisiyla modemin 35mbit baglanmayabilir.

fiberde ise oyle bir durum yok. servis saglayici suni olarak hizi kesmedigi surece baglantin varsa alabilecegin maksimum hizi her turlu alirsin.

Ping çok fark ediyor. Fiberde hız daha stabil +1

eski oturduğum evde 25mbit fiber kullanıyordum. 18-25 arası gidip geliyordu.

şuan 25mbit vdsl kullanıyorum. 25-35 arası değişiyor hız. altyapı önemli.

ikisini de kullanmış biri olarak,
fiber>vdsl.
@allah yazdıysa bozsun çok güzel ifade etmiş mevzuyu.
fiber'de hem ping oranı düşük oluyor, hem de vaad edilen hıza ulaşabiliyorsun.

yapabilir en azından kendi deneyimim öyleydi bir dönem kullamıştım, hafiften çenemin düştüğünü ve çok ses çıkardığımı farkediyordum bir gün cafeden kalkarken hesabı ödediğim sırada işletmeciye kusura bakmayın çok ses yaptım galiba demiştim

Ne kullandın hacı abi

sosyal anksiyete gibi bir sebepten konusmuyorsan ve ilac o sorunu cozerse konusursun. yoksa kisiligin neyse oyle devam eder ilacla alakasi yok.

çok konuşma değil de; kendini daha rahat ifade etmeni sağlıyor antidepresanlar bence.
en azından benim deneyimim öyle.


effexzorspor.

messinin de belgeseli var. belgesele konu olunca daha iyi olunmuyor ki.
bu arada messi mi ronaldo mu diye sorarsan aşağıda her ikisinin fanboyları kapışırlar. kapışma seyretmekten keyif alıyorsan sözlükteki başlığı bul ve oku.
zlatan ibrahimovic de büyük futbolcu ama messi ve ronaldo kadar efsane değil. messi ve ronaldondan önce de zidane ve diğer ronaldo efsaneleri vardı. eskiler bu ikisini daha çok beğenir mesela.

Renault Megane mi Ford Focus mu diye sormaya benziyor bu.
İkiside aynı segment, aynı işi görüyor. Konfor, ekonomi, güvenlik, yol tutuş vs. diye karşılaştırıldığında ikisininde birbirine üstün ve düşük yanları var.
Kimisi Renault sever ve seçer kimisi Ford.
Ben karşılaştırma yapmak yerine ikisinden de keyif alma taraftarıyım.

ronaldo'dan kasıt, brezilyalı "gerçek" ronaldo'ysa ronaldo.
yoksa, messi.

yav ne gerçek ronaldosu bırak bu işi ihtiyar

Subjektif bir gerçeklik söz konusu olamıyor mu bu tarz kıyaslamalarda? Birinin kupası daha çok o zaman o daha iyi diyemiyoruz değil mi bireysel bir oyun olmadığı için bu futbol?

Ben messi izlemeyi seviyorum. Bana da ronaldo mekanik geliyor izlemeyi sevmiyorum.
Ayni şekilde hayatimda izlemeyi en çok sevdiğim futbolcu ronaldinho.

Bunun subjektif bir tarafı olamaz. Ama bu mantıkla misal Messi'de 6 tane yılın futbolcusu ödülü var ronaldo'da 3 tane. Ha bana göre bunlar çok önemli şeyler değil.
Misal ronaldo'da kupa fazla ama o farkli takımlarda oynadı. Messi sirf la liga. Messi'de misal 10 tane var ronaldo'da 2 tane. Ama şampiyonlar ligi ronaldo'da 5 tane Messi'de 3 tane.

Ikisinin yanina yaklasabilecek futbolcu yok. Eski ronaldo, ibrahimovic, pele, maradona falan onlarla alakasi yok yani sirf eski futbolcu diye böyle yapılıyor.

messi saf yetenek, ronaldo hırsın ve çalışmanın güzel bir örneği.

yani bu doğuştan zeki olup başarılı olmak mı, yoksa çok çalışıp başarılı olmak mı sorusuna benziyor bence :)

Ediyorum içime içime ediyorum :). Öğrencilere önerdiğim enstrumanları düşünmeden alamaz hale geldim kendi adıma. Her defasında sizin düşündüğünüz gibi yurtdışında çoluk çocuğun cep harçlığı ile aldığı aletler olduğunu düşünüp canlar sıkılıyor gerekli her ekipmanda.

Highend şeyler zaten hayal oldu müthiş bir şekilde.

Ediyorum ama olabildiğince düşünmemeye çalışıyorum. Arabayı falan geçtim bu ülkede sağlıklı beslenebilmek bile aşırı pahalı.

Morali bozmayın, yaşlar kaç bilmem ama şu hayatta zamanı gelince her şey oluyor. Tabiki maalesef şartlarımız bir avrupa, amerika değil ama onlara bakıp üzülmek yerine papua yeni Gine’ye bakmak lazım (ülkeyi espri olsun diye attım, takılmayın)

Hayatta hiç bir şey elde edemeyeceğini zanneden kişilerin maddi manevi, iş, eş, araba vs elde ettiklerini görecek kadar yaşadım. İnsan elbet üzülüyor, ben şuna buna hiç sahip olamayacağım diyor, bir kedim bile yok anlıyor musun diyor ama sonunda ne diyor, hadi gülümse.

Karanlığın en koyu olduğu zaman şafağın atmaya başladığı andır. Belki ülkecek bir anda beklediğimiz muasır medeniyetlere erişemeyeceğiz ama yine de bireysel bazda güzellikler yaşanabiliyor. Buna odaklanmak lazım. Herkes emeğinin karşılığını elbet bir gün alır. İsyana bağlayıp gardı düşürmek yerine arzu edilen hayatı hayal etmek ulaşmak için basamak olabilir. Neden olmasın?

Hala bu ülkede işlerin düşüneceğini falan zannediyorsanız yazık. En kötü ihtimalle geren card Lotosuna katılın. Bana kalsa onu bile yapmayın. Gidin doordash şoförü falan olun. Bir evlilik ayarlayın ve dönmeyin. Avrupa hayali bile kurmaya değmez. Hedefiniz ABD olsun. Bu ülke Afganların Surilerin ve onları buraya getirenlerin ülkesi artık. Geleceğin Pakistan’ı.

Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun şiirinde dediği gibi

"Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernuş
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun..."

Ediyorum tabi , ama bu ülkede işler hiç düzgün olmamış zaten. biz şimdi bu döneme denk geldik diye sanıyoruz ki 90 ler süperdi.

70,80,90 her dönemin zorluğu vardı. Muhtemelen o zamanlarda yaşasaydıkta elde edemicektik ev, araba vs. Aileden ev,araba kalmıyorsa artık bunlar hayal, bunu kabullenmek lazım.

E bide tüketim alışkanlıklarımız değişti, araba almak için her gün sağı solu zorlayan 5 bin maaşlı arkadaşım 1 haftadır koy koy geziyor :) Döndüğünde yine sisteme sövecek :)

Tabi ki gezecek bu arada, tatilini yapması bile lüks sayılıyor kafasına girmeyin hemen, demek istediğim şu, bu coğrafyada oyunun kuralı her dakika değişiyor, eğer ayakta kalmak istiyorsan değişen kurala ayak uydurmak zorundasın

ediyorum. bir de zamanında cesaret edip, eli, yüzü düzgün bir ülkeye gidemediğim için de kendime sövüyorum.

Ediyorum hem de çok. Araba alma niyetimiz var ama niyetten öteye gidemiyoruz. Kazandığım parayı doya doya harcayamıyorum. Tatile gitmek için bile bir sürü düşündük acaba gitmesek mi, araba için önemli bir meblağ, kenara mı atsak diye. Ama bir sene boyunca köpek gibi çalışıp bir tatil bile yapamamak sinirlerimizi bozduğu için tatili de yapmaya karar verdik. Sonu yok, araba alsal çoluk çocuğa bir şeyler bırakmak için birikim yapmak isteyeceğiz vs. Zor işler, düşündükçe içinden çıkılamıyor. Düşünmemeye çalışmanızı tavsiye ederim.

Aslen ikisi de yapar ama devlette çalışan psikiyatristler genelde ilaç yazıp gönderiyor. Konuşarak bir terapi istiyorsan iyi bir psikolog bulmalısın.

klinik yüksek lisans yapmış psikolog ya da psikiyatrist

Psikolog ve psikiyatristlerin psikoterapi eğitimi almış olanları yapar.

Psikiyatriste gittiğinizde terapi eğitimi yoksa sizi ilacla tedaviye yönlendirecektir.Psikologsa da klinik psikoloji yüksek lisansını tamamlamış olmalı der yasalarimiz.

Geçenlerde bir PDRci ile konuşuyordum. Biz yapıyoruz dedi. Psikologlar yüksek lisanstan sonra yapıyor, Psikolojik danışman lisanstan sonra sanırım.

Fusha, pdr mezunları lisans eğitimlerinde psikopataloji bile görmezler doğru düzgün. yasal olarak da terapi yapmaları doğru değil ama Türkiye'de ne düzgün işliyor ki bu sistem doğru işlesin. Pdr mezunları 'danismanlik' yapabilir, terapi değil. Bu yüzden büyük kısmı klinik psikoloji yüksek lisansı yapmak istiyor. Yapabiliriz demekle olmuyor; yetkinlik, yeterlilik önemli şeyler ve onların eğitimleri buna müsait değil maalesef.

Terapi ciddi bir iştir. PdR'ciler terapi yapamazlar, yapmamalılar.
Psikoterapi eğitimi almış klinik psikologlar veya Psikiyatristler yapabilir ancak.

Peki danışmanlık dedikleri tam olarak nedir?

psikoterapiyi terapi eğitimi almış kişiler yapar. bunlar psikolog, psikolojik danışman veya psikiyatr olabilir.
hangi ekolden terapi almak istiyorsanız onun lisanslı eğitimini veren uluslararası dernekleri vardır. (psikodrama enstitüsü, bilişsel davranışçı psikoterapi, varoluşcu psikoterapi, psikanaliz derneği vs gibi) orada terapistlerin isimleri yazar. bunlar harici terapi yapıyorum ben diyen kişilerin belgelerinin sorgulanması lazım.
terapistlik en az 5 yıl süren bir ek eğitimdir. (lisanstan bağımsız olur)

psikolojik danışmanlar danışmanlık yapabilirler. bu derinlemesine terapi değildir. daha yüzeyseldir. klinik psikoloji yl olanların da okullarına bakılması gerekir. malum, klinik psikoloji rant kapısı gibi pek çok üniversitenin ilk açtığı bölüm oluyor.

her klinik psikoloji yüksek lisansına sahip olan bu işi net güzel yapar diye bir durum yok. kendinize iyi gelen uzmanı bulmanız lazım.

%100 haklısın ama ülkemizde sonuç alamazsın.
polis, dava açmak falan pek işe yaramıyor.
evi değiştirme imkanın varsa evi değiştir, en üst kattan tut.

Tatil zamani 11deki sese rahatsiz olmak biraz abartmak evet

Rahatsız oluyorum ama apartmanda yaşamanın normal ve zorunlu bir parçası olarak kabul ettiğim için abartı bir durum olmadığı sürece kimseye sessiz olun demiyorum.

Ust katimda surekli kavga gurultu var. Cok rahatsiz oluyorum. Kavga sesine tahammul edemiyorum.
Obur taraftan avludan da muzik sesi geliyor. Ama nasil kro kro muzikler. O da rahatsiz ediyor.
Cozumu guzel bir kulaklik almakta buldum.

Bence de abartmışsınız. Her gün oluyorsa sorun tabi ama haftada bir ayda bir normal şeyler bunlar. Sese karşı bu kadar duyarlı insanların (ki ben de öyleyim), gidip köye dağa falan yerleşmeleri lazım. Şehir hayatı gürültülü bir şey. Yani komşuyu çözdün, bunun ezanı var trafiği var sokak köpeği havlaması var, hangi birinden kaçacaksın.

abartmıyorsunuz. yasalar bunun için var, 9'dan sonra apartmanda gürültü yasaktır. tatil kime göre tatil? herkes tatilde değil, insanlar sabah kalkıp işine gitti bugün. gün içindeki şehir gürültüsüyle akşam kendi evinde maruz kaldığın gürültü aynı değil. apartmanda yaşanıyorsa kurallara uyulmalı diye düşünüyorum. ben başıma iş almaktan korktuğum için uyaramıyorum o ayrı.

İnanılmaz rahatsız oluyorum. Bu yüzden ev değiştirmişliğimiz var. Bu sabah 8de penceremin önüne park etmiş bir sığır son ses müzik açmış arabasını temizliyordu. Cama çıkıp uyarınca da ben agresif oluyorum. Adım emekli albaya çıktı:) insanların saygısızlığına tahammül edemiyorum.

Alt komşumuzun ergen çocuğu abartısız iki senedir her allahın günü ailesiyle kavga ediyordu. Sesi de kalınlaşmış apartmanı inletiyordu, nasıl rahatsızlık verdiğini size anlatamam. Biz peki bir şey yapabildik mi hayır. Uyarsan da insanlar düzelmiyor çünkü. Babam sadece çocuğun babasına kız kardeşiyle mi kavga ediyor sesleri geliyor diye sormuştu anlasın diye rahatsız olduğumuzu...

Abartmıyorsunuz. İnsanların evlerinde işi var gücü var hastası var ders çalışanı var. Kimse kimsenin bangır bangır müziğine tahammül etmek zorunda değil. Ben geçen gün bununla ilgili soru da açmıştım hatta. Gidip insan gibi konuşmayı denedim, işe yaradı neyse ki. İşe yaramasa ya şikayet edecektim ya da gecenin köründe arabesk açacaktım, başka yolu yok.

sokak sesine pek bir şey diyemem ama üst kat sesi çekilecek dert değil. üst katımızda mağara ayısı bir aile yaşıyor. çocukları bütün gün evi başımıza yıkıyor, kendileri de borazan sesleriyle sabahın köründe kafamızı şişiriyor. ayda yılda birse akşam 11'de normal ama her gün yapılıyorsa normal değil.

Karşı komşu ile salonlarımızın duvarları bitişik. Evin babası evde olmadığı zamanlarda iki ergen kız son ses müzik açıp tepiniyorlar evde. Pandemi süresince her gün bu böyleydi. Sonuçta çocuklar dışarı çıkamıyor, okula gidemiyor, evde de yapacak pek bir şey olmadığı için ses çıkarmadım ama bazen aşırı abarttıklarında duvara tık tık vurduğum da oldu. Anladılar mı? Anlamadılar ama kapılarını çalmadım hiç. Bu kadar iç içe apartman dairelerinde oturup herkesin kütüphane sessizliğinde yaşamasını beklemek abes. Eğer arada bir yapılan eğlenceye tahammülünüz yoksa müstakil ev bakabilirsiniz. Gece 11'de ben evimde eğleniyorum diye bana bağıran komşum olsa zerre umursamam.

Özetle abartmışsınız.

tam olarak himmet dayi +1

bir de kavga, gerginlik, çocuk tepinmesi dışında insanların gülüp eğlenmesi hoşuma gidiyor.
üst komşuya arkadaşları geldiğinde (ki pandemi nedeniyle zaten bir yıldır kimseden ses çıktığı yok) kahkaha seslerine bazen kendi kendime tebessüm ettiğim bile oluyor.
insanlar kendi evlerinde sohbet edip gülebilmeli tabii ki.
duvarlar ses geçiriyor diye fısır fısır konuşacak halleri yok.

balkon belki daha açık ama yine de evin bir parçası ve her gün olan bir gürültü de değil.

insan içinde yaşıyoruz, şehir kültürü buna belli oranda anlayış göstermeyi gerektiriyor.
o kadar da gergin olmamak lazım.

bir de şunu söylemek istiyorum.. müzik dinlerken dışarı çok gitmeyecek kadar da açıp dinleyebilirler. yani parti olunca son ses müzik anlayışı zorunlu değil. öyle tam teşekküllü parti için gecelik villa kiralayabilirler. ben kendim evde her gün müzik dinlerim çok da güzel bir ses sistemim var. bir gün komşum gelip duyuyoruz rahatsız oluyoruz demedi. dese çok utanırım. insanlar evde dinlenmek ister.

Üst katta iki tane çocuk var. Bir şey demediğimiz halde anneleri çocukların çok gürültü yaptığını söyleyerek özür dilemişti. Zaten pandemi döneminde çocuklar eve kapandığı için sorun etmemiştik. Gerçi rahatsız olmuyoruz gürültülerinden. Herhangi bir şey dememiştik bu durumla alakalı.

Alt komşumuz ise rezalet. Sürekli televizyon seslerini çekiyoruz. Ve bunu sadece akşamları değil günün her saatinde yapıyorlar. İnanın sabaha karşı bile televizyon sesi çekiyoruz. Maç varsa yandık zaten. Annem mesajla uyarıyor zaman zaman ama sadece o an sesini kısıyorlar sonra aynen devam.

abartmıyorsunuz ama belli ki sorun bizde. kulaklıkla müzik dinlerken ders çalışanlar hatta uyuyanlar var. televizyon seslerinden uyuyamadigim zamanlarda teknoloji caginda yasadigima uzuluyorum ve kul hakki diye bir sey olduguna inanmak istiyorum. tasinma ihtimalim dogdugunda tek tek komsulari gezip televizyon izleme saatlerini sorasim var.

üst kat komşum gece 3te mobilya falan çekiyor bişiler çakıyor vs. uykudan sıçrasam da yalnız yaşayan yaşlı biri olduğu için şikayet etmiyorum. ama partili şarkılı türkülü ve her akşam tekrarlayan bişi olsa idi karakolu arardım heralde. gerçi ne yönetim ne karakol sallıyor bunları.
ama umarım alt kat komşumu da ben rahatsız etmiyorum. zira tvler açık ve hep kavga sesi var bizim dairede de.
sanırım kıstasım gelen sesin keyfi olup olmaması noktasında olurdu. keyfi gürültü yapılıyor ve tekrarlıyor ise abartmıyorsunuz

ben hiç rahatsız olmam şahsen. hatta hoşuma bile gidiyor, ne güzel işte canlı apartman diyorum. öbür türlü çıt çıkmasa bana daha rahatsız edici geliyor.
alt katımda üç günde bir tavla turnuvası yapılıyor. üst katımda da bir hanım topuklu ayakkabılarıyla yürüyor çoğunlukla.
ikisi de rahatsız etmiyor. özellikle üst kattaki hanımın ayakkanbısından gelen yürüme sesini çok seviyorum ne yalan söyleyeyim.
galiba fetişim var bilemedim :)

Bir psikolog olarak sadece online değil genel olarak terapist seçerken nerelere dikkat etmeniz gerektiğinden bahsetmek isterim.

Psikologlar için; lisans diplomasının psikoloji olduğundan emin olun. Yüksek lisansı klinik psikoloji olmalı (noropsikoloji, aile danışmanlığı gibi yüksek lisans mezunları da terapi yapıyor bence bir sakınca yok terapi eğitimi aldilarsa, yurtdışında da bu şekilde işliyor sistem ama klinik psikoloji tercih sebebi. Örnek veriyorum endustri psikolojisi yüksek lisans mezunuysa bir durup düşünmek lazım. Yetkinligini sorgulamak lazım. Yasalarımizda sadece klinik psikologlar terapi yapabilir diyor.). Hangi terapi ekolunde psikoterapi eğitimi almış, bunları sorgulayabilirsiniz. Şema terapi yapıyordur ama eğitim geçmişinde hiç bu konuyla ilgili bir şey yoktur. E o zaman nasıl yeterli olacak ki? Supervizyon, eğitim çok önemli terapide. İki saat eğitim alıp 'ben bdt yapıyorum' diyen kişilere de inanmayin. Kaç saat olduğu önemli bir detay. PDR mezunuysa ve sadece terapi eğitimi almışsa o da havada kalıyor. En azından klinik psikoloji yüksek lisansı olmuş olsun. Normal şartlarda PDR mezunu birinin terapist gibi çalışması yasal değil, doğru değil. Diplomalarını, eğitimlerini sorgulamak en doğal hakkınız ki çoğu psikolog buna mahal vermemek adına duvarına asar tüm bu belgeleri.

Online terapi kısmına gelince pandemi dönemiyle birlikte çoğu terapist online terapi yapıyor artık, yetkinlik yeterlilik mevzusu aynı yukarıdaki şartlar gibi bence. Etkililik kısmına gelince, bu süreçte online destek alıp verimli geçtiğini söyleyen çok arkadaşım oldu. Ben online terapi yapmayı da, online terapide danışan olmayı da deneyimlemedim. Ama belirli teknikler için önyargılı olsam da genel süreçte danışan terapist arasındaki bağ kurulduysa gayet olabilir gibi geliyor.

Etik kismindaysa videoların, seslerin kayıt edilip edilmediğini; kaydediliyorsa sizin dosyalarınızın sifrelenip sifrelenmedigini sorgulayabilirsiniz. Sonuç itibariyle bilgisayarın calinmasi ve kaybolması durumunda sizden habersiz danisan-terapist gizliliği zarar görebilir, tüm o süreci başka biri izleyebilir.

Ben pandemiden beri online psikoterapi almaktayım. Vaka sayıları azalıp, aşılandıktan sonra terapistimin kliniğinde de terapi aldım zaman, zaman.
Şu sıralar iş çıkışımın onun programıyla uyuşmadığı için akşamları online terapi alıyorum kendisinden. İmdiii, sorulara geçelim.
Soru 1- Online platformlar hakkında bilgim yok; zira terapistimi kendim buldum şans eseri. Şöyle ki, daha evvelden iki farklı terapisti aramıştım; gel gör ki ikisi de telefonuma cevap vermemişti. Daha sonra başka bir terapisti aramaya karar verdim. Ne bilecektim hayatımda ki en doğru kararlardan birisinin bu olacağını.

Soru 2- ÜFF! Hem de nasıl! Düşünüyorum da terapiye başlamasaydım vay halime! kendime yaptığım en öenmli yatırım diyebilirim.

Soru 3 - Var: Tuğba Kaplanhan.

Soru 4 - burası mühim! bundan yıllar, yıllar önce terapist bozuntusu bir kadına gitmiştim. kadın, bir terapist neler yapmamalıdırın cevabı gibiydi. sürekli kendi inançlarını bana empoze etmek istiyor, dalga geçiyor, kişiliğime saygı duymuyordu. kendisinin gerçek terapist olmadığını da düşünüyorum bu arada. gerçek bir terapist bence danışanına "kız gibisin oğlum!" diye kızmaz ya da danışanının kişisel özellikleri sırf kendi "doğrusuyla" uyuşmuyor diye onu yargılamaz, bu özelliklerini sanki değiştirilmesi gereken kabahatli tutumlar olarak görmez. o zamanlar çok çekingen ve utangaç olduğum için böyle demişti bana mesleğinin yüz karası şahıs.
buradan şu sonuç çıkıyor: terapist, kendinde olanı hastasından/danışanından uzak tutmalı ki danışanı da yargılanma veya küçümsenme korkusu olmadan rahat bir şekilde kendini açabilsin.
Bu meseleyle ilgili dm'den de yazabilirsin. deneyimlerimi seve, seve paylaşırım.

@fraise

Detaylı cevabınız için çok teşekkürler. Söylediklerinizi hem kafamdakileri toparlamak hem de başkalarına faydalı olması için özetliyorum:

Lisans: Psikoloji (PDR de olur, eğer yüksek lisansı klinik psikoloji ise)
Yüksek lisans: Klinik psikoloji (noropsikoloji, aile danışmanlığı vb de olabilir ama klinik psikoloji tercih sebebi)
Terapi ekolu: Eğitim geçmişine bakıp kaç saat eğitim aldığı kontrol edilmeli (yeterli süre eğitim almış olmalı)

Bir de soru eklemek istiyorum:
Güvenilir bulduğum bir online platformda ücretler 160 TL ve sabit. Piyasadaki ücretlerle kıyaslandığında çok düşük kalıyor. Buradan terapinin kalitesiyle ilgili bir çıkarım yapılabilir mi?

@pangea

Çok teşekkürler. Özellikle de soru 2'nin cevabı için. =]

işe giderken gördüm. beşiktaş için konuşuyorum.
ikisi de açık.

monopoly deal. ilk 4-5 el çok sarmıyor gibi ama sonrasında eğlenceli olmaya başlıyor.

Tam olarak kart oyunu sayılmaz ama Catan baya iyidir.

Dixit

Dixit +1

kart oyunu değil ama catan + 1

illa kart oyunu olacaksa "epik büyü savaşları" diye bi oyun var eğlenceli oluyor. munchkin e de bakabilirsiniz.

herkese hitap ederler, çok detaylı değiller.

magic the gathering.

monopoly deal +1 bir de codenames de güzel ama kalabalık oynanınca

Dün ilk kez oynadık, öğrenmesi hızlı, kalabalığa uygun, Saboteur. boardgamegeek.com
Bir de Dixit +1

tr'de 2 doz sınovac olmustum. burada (almanya) henüz kabul edilmedigi icin 3. doz olarak biontech oldum. 20 gün sonra 4. doz olarak bir biontech daha olucam. :)

edit: biotech 2 doz arası burada 6 hafta. sonra yanlıs yorumlanmasın. benim 2. doza 20 gün kaldı.

annem mart ayında 2 doz sinovac oldu. açılınca hemen gidip biontech yaptırdım. hafif bir kol ağrısı haricinde bir yan etki olmadı.

4,5 ay önce sinovac olmuştum.
bugün bir doz biontecth olacağım.

Soflens kullanmadim ama birkac marka model deneyip hic memnun olmadiktan sonra biofinity denedim ve o zamandan beri kullaniyorum. Benim denediklerim arasinda boyle iyisi yoktu. 3 yildir falan kullaniyorum sanirim.

encrypted-tbn0.gstatic.com

oaysis accuve.

Beyoğlunda Limonlu Bahçe geldi aklıma.

Tünele doğru Varuna Gezgin var, arkadaki bir yeri de almışlardı aynı sokakta 2 tane Varuna var, girip bakarsın istersen.

Manzaralı bir yer bilmiyorum, bu üstteki iki mekanın da hala açık olduğu varsayıyorum, kapatmamışlardır umarım.

çarşıda thales var.
ortamı güzeldir.

Beşiktaş Misket teras,

Kadıköy'de Barış Manço Kültür Merkezi'nin karşısında Oblomov var. Hem kokteylleri güzel hem de güzel ortam. Manzarası yok maalesef.

Beşiktaş Beergarten.

ben ssd değiştirince hiç sormamıştı. bios gömülü olması olayından sanırım.

bazı windows'lar donanıma gömülü olarak geliyor.
ben de zamanında anakartı değiştirdiğimde aynı hatayı vermişti.

ben olsam geçmezim. arada sahiden o fiyata değecek bir fark yok bence.

bi ust model verseler hayir demem ama elimde duzgun calisan iPhone varken bir ust modeli de satin almam. ama kardesiniz iPhone 11'i zaten sizden alacaksa o zaman dusunulebilir.

Kardeşine söyle 1000₺ daha koysun 0 alsın, 64 GB.

11’den 12’ye geçiş çok gereksiz. İlla bir geçiş lazımsa 4-5 aya 13 gelecek ona geç. Ama o bile gereksiz

hotline miami 1-2

benim listemin en tepesinde.

(bkz: stardew valley)

Yeni çıkanlardan;

Streets of Rage 4 (gerçi bu pek pixel sayılmasa da).

Bir de konsolda oynuyorsan şu iki koleksiyonu indirebilirsin;

Contra Collection

Capcom Beat'em Up Bundle (online oynama özelliği mevcut)

Forager

adventure seviyorsanız techobabylon
(git: store.steampowered.com)

Zamanında Epic'ten 60 liralık kuponu kullanarak almıştım. Madem o ucuzluk önemli değil, ekran kartın ve monitörün ne, pc'nin artsını görecek misin onu hesapla.

Ben gtx1080 ile fullhd oynadım, ps4'ten çok daha iyi göründüğüne eminim. Ama hikayesi oynanışı da çok iyi yani ps4'te de gayet iyi gelir tahminen.

@nhk hocam yanlış anlamışsın ben fiyat açısından soruyorum sadece. kupon önemli değil derken kast ettiğim o kuponu bunda kullanmasam da her türlü kullanırım ben, onun ekstra indirimini de katarak en ucuz hesaplaması yapılmasın diye söyledim. sorduğum şey yaklaşan steam summer sale'de 190 liradan daha hesaplıya gelir miydi esasında veya epic'teki gelecek indirimlerde.

şahsen cyberpunk 2077'yi beğenmedim.
oynanış çok hantal, senaryo zayıf, dialoglar yapmacık, animasyonlar kütük gibi. bir türlü sarmadı.
red dead redempdation 2'ye gelirsek...
oyundan ziyade, sanat eseri mübarek! değme western filmine taş çıkarır. ps4pro'mu satmadan önce oynamıştım ve bir kez daha ikna olmuştum: rockstar dünyanın en başarılı oyun geliştiricisi.
şahsen ben olsam, tercihimi rd2'den yana kullanırdım.
ben uzun süre rd2'nin fiyatının düşeceğini zannetmiyorum. bir: ülkede ki ekonomik kriz.
2- rockstar'ın oyunlarının fiyatları kolay, kolay düşmüyor.

fiyatları ben de bilmiyorum ama cyberpunk'ı silip (hem de daha %10'unu bitirmeden) rdr2 yükledim. zerre pişman değilim hatta keşke daha önce yapsaymışım 10/10 oyun..

Kayıpsız sıkıştırılmış müzik dosyası. Kalite, MP3 ve diğer kayıplı sıkıştırma dosya türlerine oldukça fazla oluyor. Tidal destekliyor şu an. Yakında Apple music ve Spotify da sunmaya başlayacak.

ikiside ses sıkıştırma algoritması, mp3 boyuttan kazanmak için ses kalitesini törpülerken flac ses dosyasını törpülemeden sıkıştırıyor.

yüksek kaliteli mp3 ile flac arasındaki farkı anlamak için yüksek kaliteli kulaklık ve gerekirse kaliteli bir amfi kullanmak gerekiyor.

flac bir ses dosyası formatı. tıpkı mp3 gibi. mp3 ses dosyası olarak kötü bir format aslında, kalitesiz müzik dinleniyor sıkıştırmadan dolayı. aynı şarkıyı flac olarak dinlediğinde biraz daha iyi müzik dinlersin. lossless diye geçiyor ama flac de çok iyi bir format değil tabii ki. ortalama kullanıcıların ulaşabildiği bir format olmasından kaynaklı bilinir oldu diye düşünüyorum. apple için ikamesi alac. daha iyi formatlar wav, aiff, dsd şeklinde gidiyor.

Flac oynatacak düzgün bir cihaz ve onu duyuracak kulaklığın hoparlörün yoksa farkı hissedemeyeceksin.

Ve duyacak kulak:)

8k çözünürlüğün resimsizi.

8k tv yoksa elinde veya dinlemekte olduğun içerik zaten en başta o şekilde kaydedilip işlenmediyse bir boka yaramıyor.

deezer da yannılmıyorsam flac hizmeti veriyor.

Radyoda çalışırken neymiş la bu flac deyip bakmıştım. Sağlam kulaklık ya da iyi bir kulak yoksa wav ile mp3 ten farkı yok.

Torrent ile flac album paylasiliyor

İnternetten edindiğin her Flac kayıpsız olmuyor. Kayıpsız olması için orijinal kaynaktan flac formatında sıkıştırılmış olmalı. İnternette public olarak bulunabilen flac dosyalarının önemli bir kısmı 320kbps mp3’ten flac’a dönüştürülmüş, basit kulaklıklar veya ses sistemleri ike fark anlaşılır olmadığından çoğu kişi fark etmiyor.

çok üst düzey bir kulaklık veya ses sistemi yoksa, mp3 ile olan kalite farkı pek anlaşılmıyor.
tidal var mesela, spotify'ın alternatifi.
orada flack dosya formatında parçalar da var.
onu da deneyebilirsiniz.

Maddi olarak başkasına bağımlı olmayı asla istemem. Ne kadar yakınım olursa olsun, ne kadar fazla kazanırsa kazansın maddi bağımsızlığım çok önemli.

Yaptığım işi seviyorum. Sevmiyor olsam, söz konusu kişi istediğim işi yapmam için sermaye sağlasa, mevcut işimi bırakıp ona geçebilirim. Ama maddi olarak bağımlı hale gelmeyi asla kabul etmem.

Birden derlerse 'hayirdir ne is' derim. Oyle bir anda bu kadar gelen aylik para kuskulandirir beni. Yok hep oyle oldugunu varsayiyorsak da ben yine de kendimi garantiye almaya calisirdim. Yani tamam, aylik bana bir miktar veriyorlardir da bu hep boyle mi gidecek? 5-10 sene sonra pasa gonulleri oyle istedigi icin vermeyi kesseler ben ne yapacam?

O yuzden direkt onlara bel baglamam.

Çalışırdım. Ya da Bana müstakil ev yapacak kadar para ver ben yolumu bulurum derdim. İşi bırakır mıydım bilmiyorum.

Uzun vadeli sürekli para almak, maaşa bağlanmak gibi şeyler kabul edilmez şeylerdir. Tek seferde büyük para koparıp yoluna bakmak en doğrusudur. Benzeri bi durumda olduğum oldu iyi bilirim o psikolojiyi

Keyif alacağım işte çalışırdım ya da kendim bir şeyler yapmaya çalışırdım. Şu andakinden daha cesaretli davranırdım herhalde.

Master+doktora+post doc yaparım sonra çalışırım. Bana burs verilmiş gibi olur.

Bunları yapmaktan vazgeçersem de işten çıkmam. Ne münasebet ben evcil hayvan gibi bakılma fikrinden hoşlanmıyorum.

Bi sıkıntısı yoksa insan neden çalışmayıp eş eline baksın ki.

Çalışmam, vaktimi yeteri kadar kiraladım zaten patrona bundan sonra kendim için kullanırım. 30-40 kat diyoruz ağabeyler uyanın, asgari ücret bile kazansanız deli para yapıyor ki burada en düşük maaş alan min 20 bin dolar kazanıyor. Ne çalışıcam

Okul üstüne okul okurdum agahshs bu da nasıl tanımlamaksa :)

Hobi olarak yapabileceğim az buçuk da para kazanalabileceğim bir işi yapardım. Atölye açardım mesela.

Okula falan imkani yok donmem.

Calismaya devam ederim, cok daha fazla risk alirim totom rahatta oldugu icin. Bende ayni seviyeye gelmeye calisirim. En kotu batarim, sifirdan tekrar baslarim.

30-40 katı kazanıyorsa, babam rahmi koç herhalde. çalışmam, dünyayı gezerdim. ayda bir babacım para bitti, para gönder derdim. o da göndermez, gir bir işe çalış derdi. koç ailesi böyle, geleneklerine bağlı. tamam, o zaman güler sabancı olsun. o iyi.

Annem veya babamsa çalışmam ama eşimse çalışırım. Ne olur ne olmaz :)

Çalışırdım ama aynı işte çalışmazdım, daha fazla risk alabileceğim işlere girişirdim. Kendimi tatmin etmek üzere yani, kafama göre merak ettiğim işler kurardım.

30-40 kattan bahsediyoruz, 3-4 kattan değil. 30-40 kata çalışılmaz.

kendimi çok yormayacak şekilde bir yardım kuruluşunda çalışırdım.

çalışırım ama hobi olarak. kazandığım parayı da ölümüne ezmek için kazanırım. yani başkasından aldığım parayı borsaya bitcoine gömemem ama kendi kazandığım kısmı gömerim.

anne baba ayrı eş ayrı, eş olayı sıkıntı, para üzerinden bi süre sonra hakimiyet kurma olayı başlar, kim olursa olsun başlar, beklentiler değişir. iş çirkinleşir yani. yorumlardaki bi tavsiyeye +1; her ihtimalde daha az kazanacağım daha rahat bi işe geçerdim.

Çalışmazdım. Asla. Kat'a. Son derece erkek ve mağrur halimle söylüyorum bunu. Mutlaka bir iş kurar, ne yapar eder hayatıma bir başkası adına çalışmayacak şekilde devam ederdim. Her yeni yaşımda dünyaya sadece bir kez geldiğimi iliklerime kadar daha çok hissediyorum. Ne iş yaptığın, kime çalıştığın, üretkenlik anlamında ortaya koyduğun bu gerçeği ne yoğunlukta hissedeceğini direkt olarak etkiler ama nihayetinde şu masada her gün ömrümün 8 saatini benimle hiçbir alakası olmayan şeylerle geçirmenin anlamsızlığı değişmiyor. Hatta "işini seviyor olmak" söylemi bile dünyadaki varlığıma, bağımsız ve hür oluşuma ihanet gibi geliyor. İşini sevmeyen, nefret eden birinin sitemi gibi görünmesin söylediklerim. Yeterince boş vaktim var, işim kolay.

ek : anne/baba durumu için bu yazdığım.

legal şekilde kazandığını varsayıyorum.

evli olduğum senaryoda, anne babam dese kabul etmem

eşim derse çalışmaya devam edebilirdim ya da işi tamamen bırakmak yerine daha şahsi bir çalışma düzeni oluşturabilirdim. üretiyor/para kazanıyor olmayı sonlandırmanın bünyeye iyi geleceğini düşünmüyorum.

ya da gider para yuzunden alamadığım eğitimleri alır, yurtdısında yüksek vs yapardım.

Niye calisayim ya salak miyim milletle deadlinelarla sinir stresle ugrasmaya devam edeyim. Isten ayrilim gider gezerim, seramik atolyesi falan açar takilirim. Patronlara kolelik yapacagima sevdigim bir seylere harcarim enerji ve vaktimi, bunun sonucunda gene gelir getirecek bi is yapiyor olsam bile elaleme para kazandirmak icin kendi hayatimdan verdigim bir is olmaz en azından.

ben iyice düşündüm taşındım, başkası için çalışmaya asla devam etmem. çalışmana gerek yok dese annem/eşim/babam o saniye patronumu arar kusura bakma ben artık çalışmak istemiyorum derim. gerçekten şu hayattan beklentim sıfıra çok yakın, dolayısıyla sadece beni mutlu edecek şeyler yaparım. giderim bir barınakta part-time gönüllü olurum, aşçılık kursuna yazılırım, resim yaparım, ne bileyim normalde mesai saatleri olacak saatlerde gider ormanda ağaca kuşa bakarım.

böyle bir fırsat verilse beni tatmin ettiği sürece bu fırsatı kullanırım, tatmin etmediği noktada da kendi yoluma odaklanırım. çalışmak istesem iş bulur çalışırım, bir işten istifa etmek sonsuza kadar işsiz kalacağım anlamına gelmiyor ki. teklifi niye kabul etmiyim, teklif müthiş, keşke olsa.

sabahtan öğlene kadar çalışırdım, sonrasında da hobilerime zaman ayırırdım bolca gezerdim
yarın diyet olarak karşıma bişi çıkması söz konusuysa iş değişir

bu imkanlarla daha rahat riske girer dener kazanmaya çalışırdım tutturursan zaten sen de kazanan biri olursun

ben bunu yaşıyorum. babam da eşim de benim yıllık kazanacağım parayı bir ayda kazanıyor.
işimi çok seviyorum, gelirimle kendim kısa sürede alamayacağım evimi arabamı babam almıştı, kazandığım parayı yalnızca kendi gezmeme, ev geçindirmeme harcıyordum.
evlendikten sonra da durum değişmedi. senin paran benim param meselesi olmadı. gerek büyüdüğüm ailede, gerek kurduğum ailede senin paran benim param meselesi yoktu. illa kendi yaptığın işten kazanmaksa para, şu an yaptığım meslekte ilerledikçe zaten kazancım artacak. belli olan bir durum bu.
ama benim yaşam tarzımda bir değişiklik olmadı.
hep üretimin içinde olan bir insandım, hala daha öyleyim, öyle olmaya da devam edeceğim.
yalnızca hayat standardım olduğu seviyeyi hiç değiştirmedi. büyüdüğüm evde nasıl yaşadıysam, tek başıma yaşarken de öyleydim, evlendikten sonra da aynı şekilde olmaya devam ettim.

istifa etsem tüm gün evde ne yapacağım? yerine dolduracak bir şeyler bulsam, belki yaptığım iş fazla yorarsa veya devlet yerine özelin bana daha avantajlı olacağı bir seçeneğim olursa belki istifayı düşünürüm ama yine çalışmak için işimi bırakmış olurum. bu da pek bir değişiklik yapmıyor zaten. :)

üretmeyen, sabah uyandığında bir amacı olmayan bir insan bir süre sonra sıkılır, saracak bir yer arar. o nedenle bir amaç lazım, kimininkisi çalışma olur, kimininkisi sabahları spor salonu, sauna, alışveriş vs olur.
hayat amacı lazım.

calistigim iste mutlu olsaydim sanirim devam ederdim ama ayrildim. esimin maasi benim 4-5 katim. gerci kendisi de ayrildi isten mutlu olmadigi icin. simdi ikimiz de issiz ve mutluyuz :)

anne, babam derse kabul etmem; ancak eşim, gel evinin erkeği ol. parayı dert etme, ben sana veririm derse, ev erkeği olmayı kabul etmem 1,04314 nano saniye sürer!

Valla emekliliğim gelmiş zaten. Keşke dese eşim böyle bir şey. Öyle rahat ederim ki muhtemelen bu rahatlıkla daha fazla iş fırsatı çıkar karşıma.

Bu durumun 2 olumsuz tarafı var;

1-Bağımlı oluyorsun
2-Belirsizlik, 5 sene 10 sene sonra ortada kalma ihtimalin var

Böyle bir imkanım varsa, bununla yaşamak değil de bunu kullanıp kendi yolumu bulmak isterim.

hepsi için opera yeterli oluyor %95 reklam çıkarmıyor. telefonda youtube uygulaması yerine operadan youtube açarsan çalışıyor.

normal android youtube uygulamasında reklam engelleme şansımız yok yani? illa tarayıcı ile açılacak?

Normal uygulamasında reklam engelleme şansın var tabii ki. Youtube premium üyesi olabilirsin, reklam engelleme özelliği olan VPN kullanabilirsin. Ücretsiz VPN de var ama internet performansın olumsuz etkilenir. Bir de donanımsal reklam engelleyiciler var. O modeme bağlı hiçbir cihazda reklam görmüyorsun.

kim demiş android'de youtube için reklam engelleme yok diye!
ballı gibi var.
youtube vanced adlı bir uygulama var. google'dan aratın; çünkü playstore'da yok.
bu uygulamayla youtube'da reklamsız, kesintisiz video izleyebilirsiniz.

Pangea ya ek olarak vanced arka planda da çalışıyor.

Surfshark ı bir deneyebilirsin

OkFreedom var.
Biraz ne üdüğü belirsiz bir firma; ancak bayağı uygun fiyatlı.
Öyle, çok alengirli işler çevirmeyeceksen ideal.

urun.n11.com

buna benzer bir şey al dostum.-bu sadece örnek, bu saatte detaylı bakamadım.

www.amazon.com.tr

Bundan var. 2 seneyi devirdik. Aşırı memnunum.

Bende nitecore şarj aleti var.

Pil olarak da hem duracell hem gp pro (siyah) şarjlı pil kullanıyorum. Gp pro sanki daha iyi gidiyor.

Fifa da oynuyorum doom da. Titreşim açık. Neredeyse her gün açarım konsolu ve 10 günün üzeri gidiyor. Toplamda 4 pil ayırdım konsola, biri bitince diğerini takıp devam ediyorum.

ben xbox charge and play kit kullanıyorum, kablo ile direkt gamepad içindeyken şarj edebiliyorsun.

Şarjlı pillerden ben de bıktım yılda bir kere 50lik kalem pil alıyorum yetiyor o ya. Daha pratik geliyor. Biraz pil atığı biriktirdim ama olsun.

Bu arada şarj edilebilir xbox controller bataryası da çok mantıklıymış. En sorunsuzu o olur gibime geliyor. Ama yine de benim elimde her zaman dolu bir pil olması hayat kalitemi daha çok artırıyor.

duracell'in şarjlı pilini kullanıyordum pc'de oyun oynarken.
de... artık oyunun ortasında biten pilden sıtkım sıyrıldı.
yıl olmuş 2021, hala kablosuz gamepad'de pil kullanıyoruz.
zaten ön tetik tuşlarını da beğenmiyordum Xbox Controller'ın bu vesileyle Dual Sense geçiş yapmak istiyorum; ama o da pek pahalı be.

Ben pilden vazgeçtim en sonunda, uzun kabloyla kullanıyorum direkt. Bilgisayar ya da telefon şarj aleti uzak kalsaydı, büyük powerbank ile kullanırdım herhalde. Pil dolu mu, bitik mi, yenisi hemen yakında mı, dur titreşimi kısayım uzun gitsin, aman boşta açık kalmasın vs hepsinden kurtuldum.

bende 3 set eneloop var duracell gibi uzun gidiyor masallah. ama ben haftada 8 saat anca kullaniyorum cok degil yani. mesela son seti degistireli 1,5 aydan fazla oldu

"Giving way too much emphasis" olur mu?

interpreting too much into it
making more of this than it is

context.reverso.net

Aradığınız kelime reaching olabilir

www.urbandictionary.com

ne oldugunu direk cikartamadim ama sanki over... ile baslar gibi

@gabe h coud: bu olmuyor.
@pangea: Anlattığım kadarıyla bu oluyor ama benim kullanacağım bağlamda tam karşılamıyor.
@IncredibleMau: birincisini kullanacağım. Teşekkürler.
@ryhmer: reaching "uydurma" gibi duruyor ama Althusser'in yaptığı ilişkilendirme o kadar da alakasız değil.
@turkuaz: Benim de ilk tahminim oydu. Ama "over-" ile "attributing a meaning" arasında ilişki kurmamı sağlayacak kelime kullanımını bulamadım.

turkuaz kopyayi vermis saolsun istediginizi karsilayan overstate, overestimate, overrate the meaning of X/ the significance of X kullanilabilir bence.

overinterpretation gibi bir kelime varken diğerleri gereksiz. birebir ingilizce karşılığı tam olarak bu.

Mate

Buddy

friend

buddy
mate

Bro

youtu.be

Denedim, oyunculuklar tahammül edilir gibi değildi. O gün bugündür özellikle oktay kaynarca nın yer aldığı hiçbir şeyi izlemedim.

TV'de yayinlandigi donem ilk sezonunu izledim. Sonrasinda neler olacagini hic merak etmedigimi fark edince gerisini izlemedim.

hiç izlemedim, mafya dizisi olduğundan değil de her türlü dandiktir diyorum. soprano'dan sonra da öeh yani :)

izlemeyi denedim ama oyunculuklara, özellikle de oktay kaynarca ve necati şaşmaz'a tahammül edemedim +1
belki zamanında tv'de yayınlanırken izlesem kötü gelmezdi.

bilen bilir ciddi derecede fanıyım dizinin, ilk 97 bölümden bahsediyorum.

lakin, benzer konuların işlendiği (benzer konulardan kastım, mafyacılık, kabadayılık, silah, külah, racon kesmiyorum kafa kesiyorum değil, dizinin asıl konusunu oluşturan ve ilk bölümden son bölüme kadar süren hikaye) dizileri seven karım, ya gel şunu bi izleyelim, ben 25. kere de olsa izlerim, bak valla bi izlesen seveceksin dediğim halde bir türlü izlemeye yanaşmıyor.

feci bir önyargı var diziye karşı. bu biraz da zamanında "bu bir mafya dizisidir" diye sunulmasından kaynaklı. yayınlandığı zamanda sokakların boşalması, ergenlerin polat alemdar'a dönüşmesiyle falan alakalı.

izleseler sevecekler, ama önyargıdan izlemiyor bir çoğu. ya da bu tarz konuları sevmiyorlardı, onlara her türlü saygım var, zevk meselesi.

onyargisi olmayip izleyenlere gore gelmis gecmis en iyi turk dizisi. senaryo, kurgu, karakterler tek kelimeyle muhtesemdi.

gelmis gecmis en iyi demek subjektif bir konu icin kolay degil ama kesinlikle o tartismada adi gecer.

Bir bu dizi, bir de töre dizileri. Ülkedeki vasatlığın sembolü benim için.
Ergenlik zamanları herkes izliyor diye 1-2 bölümüne baktım, rajon kesen, kabadayı tiplemeleri, mermiye kafa attım tripleriyle zaten kalitesizlik akıyor. Bu tip konularda gerçeklerden uyarlama filmler dışında tat vermiyor. Oyunculuk desen ayrı fecaat. Senaryo desen alt kültür propaganda konusu.

Sinif farki turnuslouydu o dizi. Dizi populerken lisedeydim. Varos, meslek liseli, okumamis cirak, kalfa takiminin dizisiydi o. O kesim seviyorsa dandiktir hic sasmaz. Zaten dizinin toplumda cok kotu yansimalarini gorduk etraf cakma Polatlarla dolmustu kabadayilik, hodukluk, dayilanma falan cok moda oldu o diziyle, toplumun kanina isledi epey.

O dizi izlendiği zamanlarda STV oyunculuğu, greenbox ile cehennem efekti, Sarı Bıyık falan dönemiydi. İzleyenler de ortaokul, lise öğrencileriydi. Yani ne senaryo ne kurgu ne de oyunculuk konusunda kritik yapabilecek bir bilgi birikimi ve tecrübeye sahip olmayan insanlar izledi. Şimdi düşünüyorum da TR standartlarında fena değil ama dünya klasmanında tırt.

hayatımız böyle derin devlettir, mafyadır, cinayettir yeterince barındırdığı için, ben sevmemeyi daha olağan buluyorum.

yıllardır ekşi'de göklere çıkaran, "derin analizlerle" debe'lere giren entry'lere denk geldikçe açar youtube'dan bakar, entry'de link verilmişse üşenmez göz atarım.

her seferinde tırtlıktan tüylerim ürpermiş şekilde kapatıyorum o linkleri.
aynı şeyi aşk-ı memnu için de yaşadım, yaşıyorum.

ben televizyona çok uzun zamandır uzak kaldığımdan da olabilir, bilmiyorum.

Bilimum leş Türk filmi ve dizisine göz atarım, bazısı da sarar izlerim ya da yarıda bırakırım. Kurtlar vadisine bi kaç kere hevesle göz attım ama bu dizinin ergenlere yönelik yapılmış gibi bir havası var. Konuşma tarzları müzik falan diziden itiyor. Bir de dizide işlenen olayları ve yakın tarihi okuyup biliyorsanız hiç çekilmez hale geliyor. Ekşide bu diziyi sürekli debeye sokan arkadaşlara da tavsiyem, bu olayları anlatan çok güzel kitap ve belgesellerimiz var.

Ben ilk 97 değil, ilk 55 fanıyım. 55 sonrası osman sınav diziyi bırakınca dizi çok ergenleşiyor. Polat çok kasılıyor, devlet işlerine giriliyor, dizinin yer yer komik havası yerini full kasıntıya bırakıyor. Her sene açar bi ilk 55 gömerim.

Beni dizide tutan şeyler derin devlet işleri falan değil. Diyaloglar, laf sokmalar, hala yer yer kullanılan lafların oradan çıktığını görmek. Oyuncular zaten çok iyi, hatta polat bile ilk 55 bölüm sahiden iyi rol kesiyor. Sonradan mallaşıyor o adam niye bilmiyorum :D Kılıç'ın çakır'a istanbul sefirliğini verdiğindeki yüzünün bir tarafıyla gülümsemesi ama diğer tarafıyla ciddi durması falan çok iyiydi :D Laz ziya'nın harika özlü sözleri.

İlk 55 ağır ağır üzerinde çalışıldığı belli olan bir şekilde işlerken, 55 sonrası polat bir anda çok hızlı yükseliyor. Ne olduğunu anlamıyorsun. Buraları çok ergence işte, zaten o dediğiniz polat özentiliği burada başlıyor.

netflix diziyi necati boşundan satın alsa da, konsey üyelelerinin gençlikleri, yükselişlerini, konseyin kurulmasını falan izlesek diye hep hayal eder dururum.

bence ilk 97 değil ama ilk 55'e bir şans verin derim.

hiç izlemedim. hiç merak da etmedim.

denedim ve yanıldığımı farkettim!
meğer düşündüğümden de dandikmiş.

arkadaşlar, amacım diziyi savunmak değil, seven sever, sevmeyen sevmez. ama diziyi sevmemek ile dizinin dandik olması kavramlarını karıştırıyorsunuz.

bütün dünyaın ayılıp bayıldığı, ölüp bittiği game of thrones'u da ben sevmem. ama niye sevmem? o diziler tarzım değil çünkü. 5 dakika izlemeye çalışıyorum, tahammül edemiyorum, çok sıkılıyorum, çünkü öyle fantastik kuntastik şeyleri sevmiyorum. dünyanın belki en iyi film serilerinden biri olan yüzüklerin efendisi'ni de sevmiyorum, 5 dakika tahammül edemiyorum, sıkılıyorum. ama benim sevmiyor olmam yüzüklerin efendisi'nin veya got'un dandik olduğu anlamına gelmiyor.

cevaplardan gördüğüm kadarıyla sevmeyenler ya bu tarz konuları sevmediği için dandik diyor, ya da soruda bahsedildiği gibi tamamen ön yargılı oldukları için şans vermeden (meslek liseli varoş izliyorsa kesin dandiktir, hiç izlemedim ama kesin dandiktir, ilk bölüme baktım silahla racon kesen adamı görünce dandik olduğuna karar verdim vsvs) dandik diyor. lan siz zaten şans vermemişsiniz ki? polisiye filmdeki öpüşme sahnesine denk gelip erotik film zanneden dayılar gibisiniz.

Game of Thrones'u tarzın değil diye sevmezsin. Ama benim tarzım da mafya dizisi değil yine de gidip keyifle Sopranos izledim. Breaking Bad, Dark, Fargo, Designated Survivor izledim süper keyif alarak. Bir tanesi bile tarzım değil.

Buradaki sorun oyunculuk ve hikaye. Kurtlar Vadisi'nde hikaye tırt, yan karakterler tırt, oyunculuk tırt, birini öldür hooop yeni birini yücelt olayı var. Ana karakter ölümsüz. Sonu ne olacak belli. Polat hariç herkes piyon.

fakat şunu belirtmen zorundayım. oyunculuk tırt dersin eyvallah, karakterler tırt dersin eyvallah, ana karakter ölümsüz böle saçma şey mi olur dersin eyvallah (ki bundan bahsettiğim onlarca entry'im var sözlükte).

ama kurtlar vadisi için (ilk 97 bölümden bahsediyorum elbet) hikaye tırt diyen çarpılır. böyle bir hikaye gelmiş geçmiş hiçbir yerli dizide görülmedi bugüne kadar. dizi 2003-2**5 yılları arasında yayınlandı. üstünden neredeyse 20 yıl geçti, daha benzeri çıkmadı.

turkn*t almayın da ne alırsanız alın. hız yok, ilgi yok.
turk telekom kötünün iyisi. prime hizmeti ile veriyorsunuz gelip çözüyorlar sorunu hiç değilse.

Dsma.t kepazelerine de asla bulaşmayın sakın.

türk telekom adında ki rezil firmayı kullanmayın da, hangisini kullanırsanız kullanın. hem fiyatları aşırı pahalı, hem verdiği hizmet yetersiz ve servis elemanı bulmakta fermana mahsus!
ben yandım; bari siz yanmayın.

İncelikli, zevkli, zarif. Metnin kalanına hangisi daha çok uyarsa, bence incelikli.

yoğunlaştırılmış, arttırılmış.

kobuzchu +1
@pangea, burada context dizayn uzerine. sofistike renk seciminden bahsediliyor, rafine petrol seker falan degil.

okfreedom.

Protonvpn +1

moda'da fahriye kafe çok uygun bu dediğinize.

üçüncü sezon güzel başladı ama bence kötü bitti. ben tekrar izlemem. 1 ve 2'yi izlerim. 2'ye niye kötü diyorlar bilmiyorum, 2'de çok fazla ve güzel karakterler var.

ben beğendim şahsen.
belki 1. kadar kült değil; ama kesinlikle kötü bir dizi de değil.

2 muhtesem. Final bölümü bence dizi tarihinin en etkileyici bölümlerinden biri .

Birinci ve ikinci sezonu çok seven biri olarak ben izleyemedim.

Olmamis 3. Sezon maalesef.

2, kisim kisim aklima dustukce hala tuylerimi diken diken eder. 3'un anasiyla bacisiyla oynanmistir.

Yani 2’yi mi izleyelim? Üç biraz sıktı zaten

1 de iyidir. 1-2'yi göm, zirvede birak.

ha afedersin, 1'i sey yapmissiniz zaten. 2 yeterli evet.

örnek :

organik beyinler
biraz konuşabilir miyiz ?
kalt'ın podcast'i
paraşüt'le üretim bancı
açık bilim
5 kişi

rabarba, biraz konuşabilir miyiz ve floşş

Üzerine kafa yorduğum alternatif para sistemleri konusunda şunları takip ederim;
bitcoin 2140 open.spotify.com
what bitcoin did open.spotify.com

her podcastlerini dinlerim:
kalt
beyhan budak

arada:
oitheblog
deniz göktaş
how stuff works
o tarz mı
bunu ben de yaparım

nasıl olunur

fularsız entellik
42.dakika
the secular talk

ünsal ünlü

Ohoo. Vizonlara bulaştı. Danimarka yüz binlerce vizonu itlaf ediyor. Hatta koronavirüs ilk çıktığında şempanzeler korumaya alınmıştı. Hayvanlara da bulaşabiliyor ama kediler için son durumu bilmiyorum. Kaplanlara ve aslanlara bulaşıyor.

evet insanlardan kedilere bulaştığına dair haber de vardı.

Kesin olarak bir şey söylemek zor.
Bulaştığını dair bazı haberler vardi; ama ne kadarı doğrudur orasını kestirmek zor.

konunun uzmanı değilim ama bu mesele çok önemli. lütfen işin doğrusunu bilelim kulaktan kulağa yanlış bilgi yayılmasını engelleyelim.
kedilere köpeklere o lanet hastalık bulaşmıyor.

Covid 19 dediğimiz şey bir virüs çeşidi. Bu tip virüs ailesinin temel adı "Corona" bugün gündemimizdeki de bunun bir yeni türü.
Kedilerin kendi içlerinde de bu isimle adlandırılan bir virüs var. Ama onların "Corona"sı ile bizim "corona" mız birbirlerinden tamamen farklılar sadece isimleri benziyor ve hatta aynı. Ama sadece üst aile isimleri aynı yoksa farklı farklı şeyler.

Kedi-köpekten yana endişemiz yok.
Ama başka hayvanlarda olabilir mi olabilir diyorlar. Virüs komple yepyeni olduğu için bilgi birikimimiz de yok her şey olabilir. Çalışılıyor, öğreniliyor.

Kedi - köpekten yana endişemiz yok. Bizden onlara - onlardan bize bulaşmıyor, yayılmıyor.

Yamuluyorsam düzeltin. ( konunun uzmanı değilseniz düzeltmeyin. yoksa birisi o ihtimale inanıp hayvanları katledebilir. )

Gripte hayvan hastalığı domuzdan insana bulaşıyor. Ama insandan kediye bulaşıyor mu ? Veterinerlere sormak lazim.

Biden zaten fiyatlanmıştı, tcmb başkanı da ilk defa değişmiyor o da büyük ölçüde fiyatlanmıştı, 9 olmaz bence. Ytd.

tabii ki artacak. faizleri de dusururler.
allah sonumuzu hayretsin. Zink diye 9 olmas da. 8.65'leri goruruz cok rahat faizleri indirince.

resmen bile bile lades yiyoruz. icim yaniyor :(

Biden'in tursusu cikti+1 Ama m.bankasi baskani olayi iyi olmadi bu zamanda, 8.70-8.80 bekliyorum (ytd yazalim uzmanligimiz yok sonucta)

10 olmazsa öpüp başınıza koyun.
Kesin 9'u gorecek.

8.57 civarı dolanır durur. 8.60 görür ama çıkmaz pek.

Biden dan yana bişey olmaz
MB başkanı değişikliği bir miktar kuru oynatmalı ama bu bilindiğinden önlemi alınmıştır bunu dengeliyorlardır, biz görmüyoruz diye düşünüyorum.

Faiz artırmayacakları için o gün yine bi dolar yükselmeye çalışacaktır onu da engelleyeceklerdir ama ondan da sonra ortada hiçbi şey yokken birden kur yine sıçrayıp gider diyorum.

Benim yorumlamam bu kadar

ben 1 gun 2018 agustos'undaki gibi 1 lira birden artacagini dusunuyorum ama hangi gun bilmiyorum, onumuzdeki 3-5 ay icerisinde olabilir.

Valla burasi Turkiye. Sen pyasayi ne kadar takip edersen et, Ekonomi bakani instagramdan'dan istifa edebilir, dolar dusebilir yani. Olmaz olmaz diye bir sey yok:)

Joystick kullanan kalmadı artık. Bahsettiğiniz joypad mi?

xbox wireless aldım çok güzel
aynı soruyu sormuştum bende
eksiduyu.ru

xbox one gamepad'ler sorunsuz, sıkıntısız çalışıyor PC^de.
Ben de kullanıyorum ve çok memnunum.

İlker Kocael
www.youtube.com

Harrari'nin kitapaları - özellikle sapiens ve 21. yüzyıl için 21 ders- benim ufkumu bayağı açtıydı.

Ben okumadım ama not ettim bunları. YouTube'daki Hayat Okulu kanalından:

1) Dale Carnegie - Dost kazanma ve insanları etkileme sanatı
2) Robert Greene - Ustalık
3) Daniel Kahneman - Hızlı ve yavaş düşünme
4) Chirs Voss - Sen bitti dediğinde
5) Ryan Holiday - Ego düşmanındır
6) İktidar - Robert Greene
7) Napoleon Hill - Düşün ve zengin ol
8) Marcus Aurelius - Kendime düşünceler

Daron Acemoğlunun kitapları iyidir.
Tarih için erin hosbawm iyi, Alaeddin Şenel’in insanlık tarihi çok kapsamlı ve güzel.
Şuanki dünyanın nasıl böyle şekillendiğini anlamak için; Why the west rules for now
Evrim için: Why evolution is true
Thinking fast and slow
Sapiens

Bunlar benim dünyanın işleyişini anlamama yardımcı oldu ve ufkumu genişletti. Ama daha iyi bi insan olmak istiyorum dersen bence edebi eserlere yönelmelisin.

youtube
kültür tarihi sohbetleri
çeviri konuşmalar
toplum ve siyaset

kitap
engin geçtan'ın kitapları biraz daha psikoloji ile ilgili ama insana dair de güzel tespitler mevcut.
edebiyatla biraz ilgiliyseniz nurdan gürbilek'i muhakkak tavsiye ederim. oğuz atay ve tanpınar'ı güzel okuyor.

ingilizce biliyorsanız mit dersleri, burada sosyal bilimlerle ilgili olanlar var: ocw.mit.edu

pangea +1
Belki kimilerine göre harrari kitapları giriş 101 tadında kitaplar olabilir ama benim gibi bu konularda eksikliği olan biri için son derece keyifli bir okuma deneyimi oldu. Çok keyif aldım okurken ve ufkumu açtı.

Bunun dışında;Tanıl bora ve Gündüz Vassaf'a da çok şey borçluyum diyebilirim. Türk yazarlarda sosyal bilimler denince aklıma bu iki yazar gelir. Okumadıysanız tavsiye ederim kesinlikle.

Son olarak da dünya edebiyatından Eduardo galeano tavsiye edeceğim. Tüm kitaplarını okuduğum isimlerden. Baya baya hayatıma yeni anlamlar katan bir yazardır.

Podcast
Kaçık prens
Yeni medya 451
Zihnimin kıvrımları

Kitap
Byung-Chul Han şeffaflık toplumu

www.youtube.com
www.youtube.com

hddyi çıkarıp ssd takmak.

32 bittir ondan dolayı ram desteği daha fazla yoktur. yapabileceğiniz tek şey ssd taktırmak. Bir de linux lubuntu tarzı bir işletim sistemi kurmak biraz daha ferahlatabilir.

Win7 home basic yükle .

Win 7 64 bit
+4 GB ram
128/256 GB ssd

Zincir ile masaya bağlarsın kaçmasın diye

ssd, 8gb ram ve linux minx benzeri hafif bir işletim sistemi.

Peki, burada bahsettiğiniz ssd, şu masaüstü bilgisayarlarda kullanılanlardan mı, yoksa laptop için farklı bir ssd modeli mi var?

laptopa takacaksan 2,5 inç sata ssd alacaksın. windows yerine de lubuntu veya xubuntu kur.

laptopuna göre 2.5 inch 9 veya 7 mm ssd.
çıkan diskin modeline göre anlarsın zaten.

Öncelik sırasıyla ssd, win7, ram
windowsa bağımlı değilsen linux mint gibi windowsa çok benzer arayüzlü bir linux dağıtımına geçebilirsin.

@Cesario ahgddsghfdsgshfd baya güldüm

İlk cümleniz ve sorunuzun geri kalanı çelişiyor.

Hayır inanmıyorum.

hayır inanmıyorum, inananlarla da yakın iletişim asla kurmuyorum.

bir arkadaşımız hepimize borç taktı, nefes koçu oldu, koçluk yaptığı insanlarla bereket çalışması yapıp bu çalışmalardan ne kadar fayda sağladığını anlatıyor. borçları duruyor. hayatı yolundaymış gibi yaşamak, giyinmek, yemek içmek için başkalarından borç almaya devam ediyor. facebookta baksan bu enerji çalışmalarıyla köşeyi döndü, gerçekte herkes iletişimi kesti, sırf borç bulabilmek için yeni arkadaşlıklar kurdu.

Doğaüstü şeylerin hiçbirine inanmıyorum.

Bunların gerçekliğine inanmıyorum ama şuna inanıyorum, kişi neye çok inanıyorsa o gerçekleşiyor. Mesela su içtiğinde bile kilo aldığına inananlar su içince gerçekten de kilo alıyor, çok yese bile kilo almadığını söyleyenler gerçekten de sürekli yemek yedikleri halde kilo almıyor ki ben de onlardan biriyim. Bunu her şeye uyarlayabiliriz.

Bu durumda da bu ritüellerin işe yaradığına gerçekten inanan birisi için bunların işe yaraması oldukça mümkündür. Ben bağ kesme ritüeli yaptığımda eski sevgilimi unutacağıma kesin olarak inanıyorsam gerçekten unutabilirim, tıpkı (bkz: placebo effect) gibi. Aynı şekilde ben mor çorap giydiğim gün bütün işlerimin ters gideceğine inanıyorsam mor çorap giydiğim gün gerçekten berbat geçebilir.

Bir şeyi sık sık tekrar etme tekniği de (affirmations vb.) bu durumda fazlasıyla etkili ki bir noktadan sonra kişi gerçekten o dediğinin gerçekliğince istemsizce inanmaya, onu doğruymuş gibi kabul etmeye başlıyor. Benden bunların bilimsel açıklamasını isterseniz veremem ama hayatta sık sık karşılaştığımız her durumun bilimsel açıklaması olduğunu düşünmüyorum.

kisaca, inanmiyorum.

whyamy +1

sosyal psikoloji bunu soyle acikliyor: self-fulfilling prophecy
sosyoloji de boyle: thomas theorem

İnanmıyorum diyorsun ama enerjiden falan bahsediyorsun. Sen gel vazgeç bu inanmama işinden. Ay may çakra tütsü seversin bak o işlere girersen. Hatuna da yürü işte takılın. Dolunayda falan öbün birbirinizi. İtikatın sağlam senin.

Bu "enerji mevzusu" son zamanlarda pek bir popüler! Benim arkadaş çevremde de var(ne yazık ki).
Hatta, kendi enerjisini bol bulup, sıkıntılı durumda ki arkadaşına, yakınına gönderen "hayır severler" de mevcut.

Böyle olunca, enerjiler daha da büyüyor, hızlanıyor ve Evren'e gönderilmek istenen mesaj daha çabuk ulaşıyormuş!

Bir nevi, fazladan ücret ödenen kargo gönderisi gibi bir şey yani.

Ne kadar çok enerji, o kadar çabuk sonuç!

Athena, akıl fikir versin hepsine.

placebo +1

Ayrıca buna inananlarla değil ama bunun ticaretini yapmaya çalışanlarla iletişimi kesiyorum. Bir arkadaşım enerji ayağına senden-benden yolunu bulmaya çalışıyor. Bir de kendi hayatına bakmadan "ben bundan yolumu bulurum" diye kurban seçtiklerinin hayatında yolunda gitmeyen şeylere büyülteç tutuyor. "Eee, senin hayatın tümden berbat" diyemediğim için böyle yancı gibi her ortamda karşıma çıkıyor sinsi.

Ateistim, asla inanmıyorum inanan insanlara üzülüyorum ve uzak duruyorum. Maalesef çalıştığım yerlerde bu tarz çok insan olduğu için acı çekiyorum.

Whyamy +1

Bunu da paylaşmadan edemeyeceğim youtu.be

kendisine iyi geldiğine inanıyorsa kendisine iyi geliyordur. var ya da yok bu sorunun cevabı değil. ben de ateistim ama bir müslüman namaz kılınca huzurlu hissettiğinde onu anlayabiliyorum. her insanın kendini iyi hissedeceği bir şeyler vardır. bunlara bir başkası "ne saçma bununla mı huzur buluyorsun" diyemez çünkü o şey gerçek olmasa bile etkisi gerçek.

Ya böyle diyenlerin hep kadın olması?

Ateistim ama okutunca siğil geçiyor tarikatıyla aynı gerçi

İnanıyorum, uyguluyorum, faydasını da görüyorum. Misyoner gibi kimseyi inandırma "dinime" davet etme çabam yok. Kimseye de bana para ver sana enerji göndereyim gibi bir çakallıkta bulunmam, bulunanına da inanmam.

Örgütlü dini sevmiyorum, bu İslam da olabilir paganlık da budizm de. Eğer baskın bir kesim kendi dinini kalanlara zorluyorsa, baskın olmayan kesim bir din etrafında örgütlenip baskınlaşmaya çalışıyorsa v.s. o işin içine siyaset ya da maddi kazanç girmiş oluyor. Onun dışında bireysel bakınca isteyen, başka birine zarar vermediği sürece istediğine inanır felsefesiyle hareket ediyor ve bu özgürlüğümü de sonuna kadar kullanıyorum. :)

boyle seylere inanmiyorum. inanip etki gorenlerin gordugu etkinin placebo etkisi oldugunu dusunuyorum. yapinca iyi hissediyor, iyi hissettikce yapmaya devam ediyor. kendi kendine biseyler yapip mutlu olmaya calisiyor o da, temelde bir seylere inanip baglanip medet umma var dinde de oldugu gibi. ateistim ama inanan hic kimseyi de yadirgamiyorum. kalkip cihat filan ilan etmiyor sonucta ayla suyla isikla toprakla oynuyor, varsin oynasin :)

bilemiyorum TR'de satışı var mı; ama ülke de ekonomik kriz olmamış, TL inanılmaz bir değer kaybı yaşamamış ve bunlara ek olarak da telefonumu aklıma estiğinde değiştirebilecek kazancı sağlayan bir işim olsa, OnePlus Seven Pro'dan başka bir tel düşünmezdim.
Özellikleri falan zaten über de; asıl beni görünüşüyle mest ediyor bu telefon.
Şu ana kadar gördüğüm en şık telefon.

deme hocam
s20 al
guzel kılıf cam koruma tak kullan
ama alternatif olarak s10+ da onerebilirim
mikkemmel bir telefon
fiyat performans

2. elde iphone dan baska deger kaybetmeyen telefon yok maalesef

xiaomi de yazılım boykotu mu var? mi max3 kullanıyorum, bi sorun yok şu anda?

11 al geç, powerbank taşırsın en kötü

kullanıcı profiline göre iphone 11.

Huawein başına gelenler basit bir çatışmadan ibaret görünmüyor bana, olayın çok daha karmaşık teknolojik kökenleri ve siber güvenlik boyutları var. Bu yasaklamaların ZTEye ya da Xiaomiye uygulanmama nedeni bence şu an için cepheyi daraltmaktan ibaret. Yakın gelecekte applestore gibi bir asyapasifik yazılım klubü olur mu ya da çin firmaları özgür yazılımları destekler mi (çinli firmaların da bu konuda bir hayli yol alması gerekiyor) bunlar gerçekten başlı başına tartışılması gereken sorular. Benim gibi son kullanıcılar için oldukça karmaşık konular ve bu konuları teknoloji gurularına bırakmak isterim. Ancak görünen uzak, uzak değildir diyen biri olarak da çinli firmaları şu anda tercih etmeme sebebim bu.

iphone 11'i iki haftadır kullanıyorum bayağı aşık oldum ve sizin isteklerinizi de karşılıyor. ama galaxy s20 plus hakında hiç bir fikrim yok onu da söyleyeyim

Ben şu anda gitmem çünkü artık hastalık riskinden çok maske takmak öldürüyor beni. Sırf maske takmamak için evden dışarı çıkmıyorum gerekmedikçe. Kapalı ortamda minimum 2 saat maskeli oturma fikri çok korkunç geldi şu an.

Gittim, 9 buçuk seansı, tenet.

Maske takmamak için dışarı çıkmıyorum. Gitmezdim.

gitmem

Gitmezdim çünkü kapalı ortam. Artı ortaklık şu an salgın başlangıcına kıyasla daha karışık.

Gitmem.

Gitmem...

gidecektim ama rezervasyon gerekiyormuş. bir de işim çıktı erteledim.

belki sabah ya da öğle saatlerinde, salon boşsa olabilir ama 22 seansına gitmem.

gitmem, normalde de gitmiyorum:)

Pandemiden önce bıraktım sinemayı

Valla ben genel olarak festival filmler ya da çok beklediğim bir film harici sinemaya gitmiyorum. O yüzden bu süreçte de gitmem.

Çok tehlikeli bir lüks oldu. Ben gitmem . Çevremde gidecek insan yok.

Sinemayi uzun süredir boykot ediyorum. Bir de bu şartlar altında.

İmkansız.

gitmem

gittim 6 kişiydik salonda, maskeyi de takmadım bi süre sonra

tenet'i sinema perdesinde izlemeyi çok istiyorum ama bu dönemde asla gitmem. malum ortamlara kaliteli versiyonu düştüğünde evde projektörle izleyeceğim.

Gitmem. Pandemiden once de gitmiyordum zaten, sinema kitlesi asiri malozlastigi icin(son 7 yilda 3 kere anca gitmisimdir)

Gittim hem Cinemaximum 10 liraya düşmüş hemde salon bomboştu geçen cuma.

normal dönemde bile gitmiyordum.

mısır yiyip ambalaj şangırdatanlar, full ışıklı ekranla telefonla oynayanlar, telefonda konuşanlar (yuh) falan oluyor.

haftaiçi 22 seansının kalabalık olmayacağını ve bu yüzden güvenli olacağını düşünüyorum. ama izlenmeye değer bir film olduğunu düşünüyorsanız muhakkak sizin gibi düşünenler olacaktır.

böylesi bir durumda gitmezdim.

ben normal dönemde de gitmezdin, şimdilerde hiç gitmem!
nedense sinemaya gitmenin artık bir espirisinin, bir tadının kaldığını düşünmüyorum.
keyif vermiyor artık.

genelde bu tarz şeylerde hep en düşüğe göre sistem çalışır.

2.0 olarak çalışır.

maalesef hayır.
laptop'ın da 2.1 portunu desteklemesi gerekir.

Hayir. 2.0 is gorur bu durumda.

kırıp dökme kesme biçme olmayan ufak ev sorunlarını kendim hallediyorum

erkek arkadaşım her şeyi çözüyor, yüzüklük bile yaptı; su, elektrik, tabletlik, laptop kaldırıcı, tabela, broşür tasarlama... ama uygulayıcı reklamcı, melzamesi, malzeme bilgisi ve çevresi var. kocası beyaz yaka olan arkadaşlarımın kocaları matkap kullanmaya kalkıp, bozuk olduğunu iddia ediyor, oysa fişi takmamış salak..

biraz merak-ilgi alanı, biraz da meslekle ilgili sanırım.

Boya

Alçı
Su ve elektrik tesisatı
Alcipan
Matkap işleri
Dolap kurma vs (iş değil)

Nasıl diyeyim, profesyonel olmaz ama baya iyi şekilde sıfırdan ev yapabilirim :)

Elektrik işinden korkuyorum, bir de tesisat işi büyükse girmem ama sizin gibi internetten bakıp sifon tamir etmişliğim var. Kullanım kılavuzu okumakla, bir iki video izlemekle çözeceğimi gözüm kesmezse hemen çağırırım ama ustayı, boyumdan büyük işlere girmeye korkuyorum.

Teknik lise mezunu olan ve elinden her iş gelen babama çıraklık yaparak büyüdüm, eve usta girdiğini pek görmedim. En son 5-6 yıl önce babamla evin banyosunu yeniledik, sıva yapıp fayans döşedim. Ben de fayans döşemeyi biliyorum diye gururlanıyorum valla, bence güzel şeyler bunlar.

En son bulaşık makinasının içini açıp anakarti değiştirmiştim bu konuda benden cimrisi yoktur sanırım o yüzden çatı kiremiti bile değiştirebilirim

Babam evde herhangi bir şey bozulduğunda, arızalandığında asla usta çağırmaz. Küçüklüğüm o bu işlerle uğraşırken yanında çıraklık yapmakla geçti. Mobilya kurmak, testere, matkap kullanmak, tesisat, elektronik aletlerin tamiri gibi birçok şeye dair bilgim var. Eski karyolanın parçalarıyla masa yapmışlığım, ekranı kırılan, şarj almayan akıllı telefonlarımın parçalarını değiştirirerek tamir etmişliğim var. Kadınların bu tür şeylerle uğraşması pek takdir edilmiyor, ama her insanın azıcıkta olsa böyle evle alakalı tamir işlerine, aletlerine dair bilgisi olması gerek diye düşünüyorum.

Kadınım. İkeadan aldığım lambayı kurunca -tornavidayla bir tane çivi döndürdüm sadece- aşırı gururlanmıştım. Onun dışında sifon bozulur, pimapen kapanmaz usta çağırırım.

Beyaz eşya tamiri ve elektronik hariç her şey.

Yeterli alet edevatla şu videodaki evi yapabilirim.
www.youtube.com

Meslekle alakasız,
Hobi