tamam, çok teşekkür ederim, dediklerinizi anladım. ama katılmıyorum. buna zaman vermek ister misiniz, bilmiyorum. ben yine de sıralayayım:
*gerçeklik ilkesiyle kastınız freud'un tanımı ise bireyin tekil algısına yönelik bir tanımın gruplara genellenmesinde sorun görüyorum. bir kere tanım nörokognitif bile değil.
*gerçeklik ilkesine karşılık baudrillard'ın gerçeklik algısı üzerine söylediklerinden ve hyperreality'den, simulacra'lardan bahsedebilirim. bu durumda gerçeklik artık ortak algının -her zaman kontrol altında olmayan, bilinç tarafından varlığı henüz takdir edilmemiş olguların istemli veya istemsiz manipülasyonu eşliğinde- kendi gerçeğini yaratmaya başladığı bir hal alıyor; adeta bir matruşka gibi.
buna ek olarak okuduğum bir iki şeyden dilin, semantiğin bu gerçekliğin yaratımı sürecinde, olmayanın dil pratiği ile beyne hatıra olarak asimile olmasından,
reconstructive memory gibi kavramlardan bahsedebilirim.
* bunlardan konuşuyor olsaydık bahsettiğiniz yaftalama durumlarının gerçekten de hangi ortak algıya veya bundan farklı olarak yaratılmış ortak algıya girdiğini tartışabilirdik.
ama buna girmeye lüzum bile kalmadan, bu akademisyenlerin tekstlerinde benzer klişelerin, yaftaların, sloganlarla düşünmeye teşvikin çokça kullanımını görüyorum.
bu durumda yakın dönem gelişmeleri de aklıma getirmek durumundayım. neden bu grup bu bildiriyi suriye'ye girilirken ancak daha ışid ortada yokken, hatta el nusra, el kaide yokken ancak suk ve öso varken yayınlamadı? neden suriye halkı adına bir eleştiri yok; orada oluşmasını fişteklediğimiz vahşet çok daha büyükken?
neden, ölüme her halükarda karşı olmak bu bildirinin ortaya çıkmasındaki temel motivasyon ise, pkk'nın tüzel bir varlık olmayışının bir önemi olsun? "kürt halkı" derken hangi tüzel varlığa gereksinim duyulmuş? dahası buradaki temsil hakkı nereden geliyor? siz 20 tane haksızca yaftalanmış tanıdık akademisyen görüyorsunuz, ben de istemediği tarafından temsil edilen 20'yi aşkın kürt kökenli türk görüyorum. bunların bahsettiğiniz sonuca varmanızda kriter olması, bu haliyle, bana yanıltıcı ve yönlendirici geliyor. istemli veya istemsiz, bir imada bulunmuyorum yani.
* bildiride yapıldığı sayılıp dökülen işlerde ardı sıra iddia olması, daha olan olayın failinin bile tartışıldığı, bu dönem özellikle belge üretmek/belge gömmekle ünlenmiş bir ülkede, ne gibi bir ehemmiyet taşıyor? dünyadaki pek çok hükumetin hamasi söylemlerinden karakterce farkı nedir?
* gerçeklik ilkesini kaale alıyor olsaydık, sizin bu insanların kimisini özel olarak tanıyor oluşunuz ve "öyle ya da böyle" olmadıklarını bilmeniz diğer bireylerin gerçeklik ilkesindeki konumlarını nasıl değiştiriyor? bu genelleme sakat değil mi? gerçeklik algısının gerektirdiği, bu insanların temellerinin ne olduğunu bilmeden, ne dediklerine bakmak da olabilir pekala? herkesin biyografisini okuyarak, sonra o biyografiyi -o da yazılmışsa- yazanın nasıl biri olduğuna bakarak, mesela yanlı mı, yansız mı olduğunu anlamaya çalışarak kararlarımız alamayız. bu insanlar kendilerini böyle temsil etmeyi seçmiş oldular.
* "kürt halkı" ifadesi bile "elma sebzedir" gibi bir kabul içeriyor. ulus-devletler tanımında devleti oluşturan halk ile etnik kimlikler arasında net bir ayrım var. daha konuşurken bile yönlendirilen bir algı söz konusu. ben bunu bilmiyorsam, hiç düşünmemişsem, belki de kolay yönlendirilirim.
(toplum burada bir paranoya yaşıyorsa, söylediğim nedenlerden ötürü bu bildiriyi yayınlayanlar da yaşıyor demektir. eğer paranoya olmasından bağımsız olarak eleştiri yapılabilecek bir şey varsa bu bildiri neden eleştirilemesin? bir şeyin yaygılaşması ve içinin koflaştırılması onu her zaman geçersiz yapmadığı gibi yersiz olmayan şüpheye paranoya denebilir mi? bir sürü soru sorulabilir)
yani bu insanların beyanatlarını üzerinde konsensus oluşmuş bir gerçekliğe, olgular bütününe, diğerini de dayanaksız sanrılar içerisine sokan nedir diye soracak olsam hayli sübjektif cevaplar alacağım belli gibi.
işte bu nedenlerle söylediklerinize katılmıyorum, ancak cevap verdiğiniz için samimiyetle teşekkür ederim.
@protector: ben yazdığınızdaki içeriğe göre yorum yaptım. sanrıdan kastım geçersizlik, deyiminizle "kofluk, boşluk", yani ezberden ve dayanaksızca konuşmak. kısacası o bölüm neye göre, kime göre demek için var, yazıyı oraya doğru inşa ettim.
0