gideceğin yöne göre değişir.

genel olarak nilüfer ve pamukkale tercihimdir.

Pamukkale iyi

pamukkale, nilüfer ve kamilkoç.

pamukkale>kamilkoc>varan>nilufer

Pamukkale

Boss vardı bi zaman.
Şimdilerde ulusoy pamukkale nilüfer kamil koç

Ben istanbul-izmir gidip geleceğim yani ana hatlardan biri sayılır onu söyleyeyim de.

Pamukkale>nilüfer>metro suit hatları(2+1 koltuklar)> diğerleri...

Pamukkale, kamilkoc. Cok fazla otobusle seyahat etmisimdir oyle ilginc bi yamuklarini gormedim.

Bi kere ailecek metroya binme gibi bi hata yaptık bizim dahil 4 5 kisinin bavulunu otogarda unutmuslar :d

Belki klasik olacak ama elektronik gibi bu da şans işi.

Tüm firmalarda sorun yaşanıyor , ha bazılarında daha fazla yaşanıyor. Önemli olan o bazılarıyla gitmemek.

Pamukkale'nin PK plakalı araçlarını görürsen kaçırma derim.

Şans işi olduğuna katılıyorum hatta dönemlik olarak değişiyor.

ben 2 sene'de bir sağa sola sorarım,araştırırım sakata gelmiyim diye.

ve inan zaten ayda en az 2-3 kez otobüse biniyorsan kendin de bu değişimi farkedebiliyorsun.

ben kamilkoç ve Pk plakalı pamukkalelerden hep memnun kaldım.

asgari ucrete gore dusunursek evet bence pahali.
ankarada sahaflarin oldugu bir yer vardir mutlaka oralara bakabilirsiniz.

arz talep sanirim bunlar hep :/

İşlerimin yoğunluğu ve biraz da başka uğraşların ardına takılma isteği nedeniyle epeydir kitap okumuyorum. Arada kitapçılara giriyorum, gerçekten pahalı. Babam İstanbul kitaplarını çok seviyor. Bazen kitapçılara uğruyoruz beraber, bakıyor araştırıyor sonra arka kapağına bakıp yerine koyuyor. Bu ülkede kitap okumanın bedeli çok ağır.

Genel olarak konuşayım, eskiden herkesin ulaşabildiği, hatta avamca olarak kabul edilen eğlenceler, uğraşlar şu an çok pahalı duruma gelmiş durumda. Oyuncaklarımızı elimizden alıp yerine sosyal medya diye bir acayip şey vermişler gibi.

Neyse, babam zaman buldukça sahaflara bakıyor, bende bir adet kindle var, kitap okuyacağım zaman oradan halletmeye çabalıyorum.

olgunlar veya zafer carsisi. yerlerini biliyorsundur sanirim. bulamazsan mesaj atabilirsin.

Ayda 1 kitap alan insana pahalı gelmez belki ama ben edebiyat öğrencisi olduğum ve okumayı sevdiğim için çok sık kitap alıyorum ve bana biraz pahalı geliyo.

İnternetten alabilirsin. Orion kitabevi var selanik 2de olması lazım onların fiyatları dosta göre daha uygun. Zafer çarşında da kitapçılar var oraya da bakabilirsin.

biraz değil çok pahalı. özellikle çeviri kitaplar. ben kütüphaneden kitap alıp önemli bulduğum (elimde bulunsun laım olur dediğim) yerleri fotokopi çektirmeyi tercih ediyorum.

Çoluğumun çocuğumun rızkını kitaba veriyorum yıllardır valla :/ Bence İletişim, Can, Doğan gibi bazı yayınevleri fazla pahalı. Ama İş Bankası, Yky ideal gibi geliyor bana. En azından fazla pahalı değil fikrimce.

Ama yayınevlerinin kendi kitapevleri hariç, dokunarak pek kitap almam ben. İdefix, babil candır. Çok daha ucuz oluyor böyle. Bir de sahaflar var tabii. Ankara'da bulamazsan istediklerini, nadirkitap.com 'a bi bak.

Pahalı. O an çok ihtiyacım yoksa korsana yanaşmadan kitabın ucuzunu bulmaya çalışıyorum. Mesela babil.com'da enpara kullanarak kitapları yarı fiyatına alma kampanyası var (Bu ay son). 100 liralık kitabı 50 liraya getiriyordum. Aynı şekilde idefix'te yılbaşı indirimi vs oluyor. O zamanlarda toplu halde kitap alıyorum.

bence de pahalı. genelde internetten kampanya takip ediyorum. haftada iş yoğunluğuma göre, zaman bulabildiğimde 1-2 kitap okuyorum ve haftada 60-70 lira veremeyeceğimi biliyorum. ancak bu durumda da dilediğim ölçüde seçici olamıyorum, izmirde var bilmiyorum başka şehirlerde de var mı, satılmayan kitapları 3-5 liraya yığan kitapçılar var, geçen bir kitapçı bordo siyah yayınlarının bütün kitaplarını 3 er liraya yığmıştı, sırf ucuz diye insan arka arkaya tolstoy, austen, bierce, victor hugo şeklinde bir sıralamayla okuyunca, biraz tuhaf oluyor.
bence en mantıklısı internetten bakmak, ciddi indirimler oluyor hep, birinden birinde.mesela 75 liralık poe hikayelerini, 35 liraya almıştım geçen ilknokta.com indiriminde.

Asıl bedel kitaba ödediğin para değil kendine yaptığın yatırımın bedeli. Bu anlamda 40 lira fazla bir tutar sayılmaz.

Evet pahalı. 15 TL'den fazla olmamalı hiçbir kitap ki insanlar kitap okusun, zaten okuyanlar da orijinalini alsın.

Okulda Toplumsal Sorumluluk Projesi dersi adı altında bi şeyler yapmıştık. Köyde bi anaokuluna oyuncak götürmüştük. Yine bi köy okulunun 3. sınıf öğrencilerini de Bilim Merkezi'ne götürmüştük. Ama derneklerle işimiz yoktu bizim. Çocuk Esirgeme Kurumu'nu ziyaret eden arkadaşlarım vardı yine bu dersler altında.

teşekkür ederim.

başka kimse sosyal sorumluluk alanında bişeyler yapmamış sanırım :)

benim gibi.

Biz şimdi yeniye girecekmişiz. Sormuştum ben. Yenileri çözün demişlerdi.

kafka. ama yerinde olsam bira değil rose şarap içerdim.

etrafına baka baka yürü büfeciler hariç çoğu mekan öyle. üstteki entry burger house'ın karşısında my chef diyor.

my chef, thales (bunlar barlar sokağının bir üst paralelinde)
yer, muaf, güverte, pedro (bu yeni açıldı ama dışardan hoşuma gitmişti ve istediğin gibi olması lazım) (bunlar moda'da)

Zeplin

mosquito cafe var barlar sokağının karşısındaki sokakta. tabii öyle restoran değil. yıllardır giderim, alkolsüzdü. kışın gittiğimde bira servisi başlattıklarını görmüş idim, devam ediyordur herhalde.
bir de restoran değil aslında ama hani illa restoran olsun demiyorsanız, birçok barın mutfağı oluyor zaten. :i
biraz daha restoranımsıysa thales ve kafka +1 diyüm.

Zeplin

my chef çok güzel yer. rexx'e gelmeden önceki köşede

Kokoreç-bira seversen mercan süper olur.

Boğanın hemen orda Redkit var

mosquito +1

en hesaplısı mosquito herhalde, onun sokağında az ilerde bi mekan daha var ben gittiğimde alkol lisansı alamamışlardı hala ama şimdi almış olabilirler.

mychef gereksiz pahalı ve lezzetli değil bence.

beppe pizza

Mosquito da Erol abi yemeyi unutma

Uyanir uyanmaz kahve icmek biyolojik sirkulasyonu saglayan hormon seviyelerini olumsuz etkiliyor o yuzden uyandiktan en az 1 saat sonra kahve icmek lazim. Eger gec kahvalti yapiyorsan ic ama paket nescafe biseye benzemiyor zaten

ac karnina ya da kahvaltida kahve icmek beni circir yapiyor :(
pogaca ile tadi kotu olur diye dusunuyorum.

çay iç. olmadı meyva suyu o da olmadı su iç.

@sutlu nescafe

entry nick uyumu. kahvaltıda su icemem ben ya:)

ben denedim güzel gidiyor bence

afedersiniz ama dünyanın en leş kombinasyonu

yıllar yılı kahvaltıda nescafe içen birisi olarak berbat bi durum. kahve içmekten kahvaltı yapmaz oldum. tavsiye etmem

kahvaltıda kahve içilebilir. dolayısıyla nescafe de içilebilir düzgün kahveye erişiminiz yoksa. ama açma poğaça ile falan kötü olabilir. gerçi bütün avrupa kahve kruvasan muhabbetiyle gayet de kahvaltı yapıyor. ben de kahvaltıda kahve içiyorum ama hamur işi tüketmiyorum o yüzden bilemedim. avrupadayken kruvasan vb. hamur işleriyle tüketiyordum gerçi gayet güzel oluyor.
not: türkiye'de kahvaltıda kahve içmek mahalle baskısını göğüslemektir. herkes oo olur mu öyle bu ne be falan diyecektir. bunu göğüsleyemeyecekseniz vazgeçin.
not2: bir de bir açma 1 tl bir kahve 1 tl deseniz sabah alın bir deneyin. beğenirseniz devam edersiniz :)

kantinimizin çayı çok kötü olduğu için koca bir üniversite eğitim hayatını ben ve benim gibi yüzlerce öğrenci poğaça ve nescafe ikilisi ile geçirdik, ölmedik. hatta alışkanlık olmuş, hala arada canım poğaça nescafe ikilisi çeker.

Neskafe başlı başına gereksiz bir şey zaten. Filtre kahve içebilirsin onun yerine, gider. Ama en iyisi beyaz ya da yeşil çay fikrimce.

Kahve iyi de granül kahve dandik. Ha eldeki imkan buysa bir şey diyemem tabii. Gerçi ülkemizdeki köylülük düzeyi kahvaltıda kahve içmeye olanak vermiyor ama güne biraz enerjik başlamak için ideal. Tabii bununla birlikte, yanında poğaça yemek de granül kahve içmek kadar dandik bir olay.

olm iş yerınde nerden bulayim lan filtre kahveyi. cay var icersen. bide neskafe.

iç gitsin ne olacak ya. ona gelene kadar...

ama evet, nescafe kötü. normal filtre takılmaya çalış.

Hömm pardon hocam iş yerinde olduğunu okumadı ben. Ama bir ihtimal küçük termos ile götürebilirsin evde yapıp, ben öyle yapıyordum bir ara. Neskafe içmeyin, içtirtmeyin be :/

Harika bir sey. Uyanmaya bire bir. Hatta ben koyu kahve severim. Her sabah makinede yaparim is yerinde ofiste.

Bircok magaza partime eleman calistiriyor. Mesela aksam 5te basliyorsun. Aksam ona ladar. Haftada 30 saat parttime oluyor.

Bunlarun haricinde cafe bar isleri de var. Ama eger ilk defa calisacaksan magaza bakmani oneririm.

Ben okudugum donemde turizm okumaninda verdigi bir avantajla kongre turizmi yapan acentalarda parttime calismistim. Tabii turizm okumak sart degil fakat o donemlerde (2001-2002) cok bilinirligi yoktu. Isler gunluk calisma mantigiyla yuruyor. Cok guzel, ciddi tutarlar eline gecebilecegi gibi gordugun, gezdigin sehirler, yediklerin, ictiklerin de kar kaliyor. Tabi bu isin tek handikapi devamsizlik...

bkz: tıp, diş hekimliği.

ajanslar oluyor, el ilanları dağıtıp, fuarlarda falan standlarda duruyorsun onları bi araştır istersen. elin yüzün düzgünse şansın yüksek.

Çevirmenlik yapıyorum, okuduğum bölümle de alakalı. Ama getirisi çok değil benim işimin, piyasada isim yapmaya çalışıyorum.

5 yıldır okuyorum, 5 yıldır da çalışıyorum. bu dönemle birlikte 6 olacak ve okuma bitecek inş. :)

en başlarda çeviri yapıyordum, teslim tarihine kadar iş yetiştiği sürece kimse karışmıyordu ne zaman çalıştığıma. zaten ofise filan gitmek de yoktu, yazıp yazıp gönderiyordum.
sonraları organizayon işlerinde çalışmaya başladım. genellikle yapım ekibinde yer aldım, onun dışında da bazı ik şirketleri aracılığıyla gelen işlerde amelelik yaptım.
sonra biraz daha eli yüzü düzgün işler bulayım dedim ama aradaki boşlukta kısa bir süre garsonluk ve bulaşıkçılık yaptım okulun bulunduğu mahallede.
bir reklam ajansında çok büyük bir markanın kampüs temsilcisi olarak 4 ay çalıştım, koşullar gittikçe sertleşince bıraktım. daha sonra yine organizasyon işlerine döndüm ve okulda yapılan organizasyonlarda çalışmaya başladım, "organizasyon komitesi" denen kurulda yer aldım, organizasyonların en başından planlanması vs işlerini yaptım. aynı zamanda organizasyon sırasında da sahada görevli olarak ve ekip lideri olarak da bulundum.
sonra tüm bunlar olurken üyesi olduğum kulüpten (okuldan) bir arkadaşım bir tv kanalında işe başladı biraz da benim sayemde. ondan 3 4 ay sonra aynı yerde ben de çalışmaya başladım. hiçbir bilgim olmamasına rağmen almışlardı beni. şimdi oradaki 3. seneme hazırlanıyorum. yaz tatilindeyiz biz de, yatışlardayız. :)

edit: ben iş seçerken sürekli olarak bana ne faydası olur diye düşündüm alacağım paranın yanı sıra. bulaşıkçıyken yaptığım işten utanmamam gerektiğini öğrendim, çalıştığım yere aşık olduğum kız sürekli geliyordu filan. organizasyon işinde takım çalışması nedir, ekip nasıl yönetiliri öğrendim. öncesinde de prodüksiyon işleri nedir, nasıl yapılır nasıl iş bağlanırı öğrendim. marka temsilciliği yaparken insanlarla nasıl iletişime geçebileceğimi öğrendim. insanlarla artık hem korkmadan hem de korkutmadan konuşmaya başlayabiliyorum hiç tanımasam bile. tv işinde de anlık kararlar alırken çok kısa sürede en az hasarla atlatabileceğim şeçenekleri nasıl görebileceğimi öğrendim. daima tetikte olmam ve her kelimeyi dinlemem gerekiyor yayın sırasında.

sana da tavsiyem paranın yanı sıra işin sana neler katabileceğini düşünmen. çok kişi işsizlik çok yea diyor ancak bahsettiğim kalifikasyonlara sahip kimse işsiz kalmıyor. g.tüme zor gelmese çalışmak mesela şu yaz tatilinde de ekstradan çalışacaktım ama ulan iki ay ücretli tatil yapıyorum daha ne dedim boş boş yattım.

yazları alanya'da otelde barmen olarak çalışıyorum (gerçi son iki senedir gitmiyorum)
freelance çeviri, transkripsiyon, proofreading falan yapıyorum.
bu sene de ebeveynlerin memletine, fındığa geldim. baya fındık var :D

Ben özel ders veriyordum. 7 yaşında çocuğa da, 16 yaşında çocuğa da ders vermişimdir. İyi para geliyordu ayda 3 4 öğrenciden

kimse sadece aşağılamak için 20 dk tutmaz, ışık görmüşlerdir sende o yüzden bence.

ama ışık gördüğün birine son senende neler okudun dediğinde mesela catullus dedim hangi vezinle yazar dedi yahu. hoca felsefeci ben klasik diller nereden bilecek veznini? bilemeyeyim diye sordu sanki herşeyi. aristotalesten yunanca cümle sordu ya. yunancasını soruyor antik yunanca. alt tarafı yükseklisans. kadın çalışmaları bu arada başvurduğum bölüm.

yalan söylediysen, unut bu işi. ha yok dediklerimin arkasındayım diyorsan, bana da umut verici geldi. onların kaldıramadığı şey yalan söylemek.

hayır hiç bir yalan yok ama kendimi ifade edemediğim doğrudur. yani seni almak istiyorum ilgimi çekiyor dediklerin ama sadece diyorsun bilmiyorsun bunları diyor. yüzeysel kaldın diyor. yani tabii yüzeysel olacağım uzmanı değilim ki. ben eksiklerimi bile söyledim. yöntem bilmiyorum. okumalarımı yönetecek birine ihtiyacım var dedim. ben böyle dedikçe onlar acayip şeyler sordu.

Yüzde doksan alındın hacı sen. Sonuçlar ne zaman açıklanacak?

27 ağustos ama ben o zamana kadar kendimi bitireceğim.

@cosmicstring resmen son cümlen duygularımı ifade etti. rezil olmak evet aynen öyle hissediyorum. olmadım mı diyorsun. zaten kabul almamak değil bu beni üzüyor. kulaklarım yanıyor eve geldiğimden beri atlatamadım. çok ağır geldi bu duygu.

Sorulara nasıl cevaplar verdin, yeterli mi vb. bunu bilemem. Ancak sosyal yönden eksikliklerin olduğu aşikar. Bu eksiklikler Türk akademisyen hayatında çok batmayabilir ama anlattıklarından alanında ortalama bir Türk akademisyeninden daha ileride olmak istediğin anlaşılabiliyor. Bunun için sosyal eksikliklerini kapatman lazım. Çünkü düşünsel yaratıcılık ve doğru bir sosyalleşme oldukça bağlantılı.

Bunun dışında, Türkiye'de girdiğim yüksek lisans mülakatında, bu kadar olmasa da, beni de zorlamışlardı. Oldukça zor ve üstüne uzun süreler düşünmem gereken sorular sormuşlardı. Ancak oradan çıkınca bir hocamla konuşmuştum; sen seviyeyi arttırdıkça onlar da arttırır demişti. Nitekim programa kabul de ettiler. Ama senin durumda iş küçümsemeye ve alakasız sorular sormaya girmiş. Anlattıkların ışığında, mülakatta bir bit yeniği arayabiliyor insan.

@protector valla yunanca sorduğu cümleyi kuramadım çünkü gerçekten zor bişey ben okuldayken de kurmadım yunanca cümle sadece metin okurduk. ama hocaya böyle sorulmaz demedim tabii ki. sorduğu vezne cevap verebildim. sonra başka konulardan kendim bahsettim dinledi.hayır yanlış biliyorsun dediği bir şey oldu o da benim kendime çok güvendiğim bir konuydu. ama hani bazı konular vardı sadece yazarak ifade edebilirsin yoksa havada kalır ya öyle birşeydi. sosyal yönden eksik olduğum meselesinde tam üzerine bastın ama biraz hayat şartlarım biraz karakterim beni buraya itiyor. zaten yükseklisans yapma isteğim de sosyalleşir yol yordam öğrenirim diyeydi biraz da. ben 22. kişiydim. 10 kişi alınacaktı ve arkamda 40 kişi daha vardı. belki adamlarını buldular diye düşünebilirim. yada benden sonra daha iyi bir şey çıkarsa değerlendirebilmek için suyumu çıkardılar.

Hocam bana da alınacaksın gibi geldi. Durduk yere uğraşmazlar öyle 20 dakika, hele de sırada bekleyen adam varken.

Yani, daha iyi olur. Nehir roman niteliğinde çünkü. Önce Ölmeye Yatmak, sonra Bir Düğün Gecesi, sonra Hayır. Seri demeyelim aslında ama sıralı okunmazsa kafada bazı noktalarda soru işaretleri olabilir.

peki o zaman o şekilde yapayım.çok teşekkürler :)

Whiplash

whiplash

dıbıdıbıdıdım... whiplash! dıbıdıbıdıbııbıdıbıbıbı

Not quite my tempo.

30 tl, max 40.

39.90'dan şansını dene :)

en fazla 50 falan

Ben de 30-40 düşünüyorum. Fazlası değil

5 lira.

20 liraya internette 10 liraya pazarda var.

kullanılan malzemeye, dikiş kalitesine göre değişir. benim buna model olarak çok benzeyen bir çantam var, 100 tl'ye almıştım birkaç ay önce.

başkasını bulmuştur

Belki taktik yapıyordur. Ama daha yüksek ihtimal başkasını bulmuştur.

Gururuna yediremiyor da olabilir.

E vazgecmis senden. Gecistirerek sogutmussun kendinden yuksek ihtimalle.

Başka biri yok hayatında.

Daha fazla egonu tatmin etmek istememistir.

Reddetmissin o da akilli her insan gibi uzaklasmis. Napsin egonu mu sisirseydi her gun?

Kadina helal olsun.

Kadın gibi gel-git yapma.

haberlerde çıkmadımı 13 yaşındaki cocuga babası yat almış en keyif aldığı şey yatın çıkardığı köpük değilmiydi hayır yani anlamadığım neden 1 milyon dolarlık dünya turu yapsında isterse ro-ro gemileriyle yapsın :D

eğer moral durumları işine katmazsak benim için zenginlik hiçbirşey yapmamaktır işe dair. tabi bunun için en tepede oturmak gerekir. uzay seyahatine kaydolmaktır. uçağın en pahalı koltuğunu alıp dünyanın başka bi ucuna gitmektir. zenginlik yarını düşünmeden yaşamaktır.

@cesario
dün stuttgartta gördüğüm mercedes taksilerden sonra dediğine sonuna kadar katılıyorum

zenginlik, vaktinin senin olmasıdır.

zenginlik, insanlar metrobüste birbirini fortlarken senin lüks aracınla yanlarından geçmendir.

:(

yaşamımı idame ettirmek için hiçbir "zorunluluk" olmaması. hiçbir şey için. uyumak, uyanmak, belli bir yerde olmak, belli bir şey yapıyor olmak... hepsi tamamen tercihe bağlı olduğunda zenginlik oluyor. artık bunu ayda bin tl alıp her gün kuru ekmek yiyerek mi sağlarsın yoksa bir milyar dolar ile mi o sana kalmış. benim şu an bu dediğime sahip olmak için aylık ihtiyacım olan para 3 bin euro. yani havadan gelecek üç bin euro. çalışmayacağıma göre.

Yemekleri vs. de yapan kalıcı bir hizmetçi sahibi olmak.

kişisel yaşamda özgürlüktür. patronun hariç kimseye hesap vermemektir.

elif mağazada denediği tek elbiseyi pahalı diye alamazken bihter ziyagil'in aynı mağazadan denemeden 15-20 tane elbiseyi satın alıp tezgahtara "paketleri arabaya indirin olmazsa geri yollarım ;)" demesidir

benim için zenginlik başka birinin fakirliğidir.
o kadar fakirim işte =)

Calismadan istedigin her seyi yapabilmek.

ölene kadar içine zevkle gömülüp hazdan haza koşabildiğin bir tutkun olması benim için zenginliktir.

temel ihtiyaçların karşılanmış olması da zenginliktir. doğru zamanda koşulsuz sevgiyi, sağlıklı bireyleşebilmeyi de katıyorum bunun içine. sonra sağlıklı olmak, elden ayaktan düşmemek...

her gün nasıl yaşayacağını düşünmemek veya gelecek kaygısı gütmemek zenginliktir. bunun için yakın gelecek veya sonrasını ipotek etmek zorunda kalmamak, başkalarının önüne "tırman yoksa sana yer yok" diye koyduğu basamakları tırmanmak zorunda kalmamak...* bunlar da öyle.

kısa ve ölümlü hayatını verimle ve üretken bir biçimde geçirebilmek. aldıklarına karşılık gerçekten bir şeyler verebilmek...

epey yoksulum galiba, çitin öbür yanına baktığımda gördüğüm bu :)tek zenginliğim patronum olmaması, emir almamam, riayet edeceğim bir şey olmaması.

edit: ikinci örneğini düşündüm de... bir de şu sıra duyuruda olan intihar vakasını*. bunları düşünmek zorunda kalmamak da bir tür zenginlik, evet. stresten uzak olabilmek vs. ve bunun için insanoğlu birbirini kesiyor. ironik.

Sağlığı yerinde, kendine ve sevdiklerine ayırabilecek bir parça fazla zamanı ve parası olmak.

Kizli erkekli derken erkek sayisi 3 ve uzeriyse ve ayni anda hepiniz birden uyumayacaksaniz (ki uyumazsiniz) uygundur.
Caddebostan sahil daha tercih edilesi bir yerdir ama. Aklinizda olsun.

caddebostan sahil +1 hiçbir sorunla karşılaşmazsınız.
moda sahil'de de bir aksilik yaşama ihtimaliniz oldukça düşük.

aha gene caddebostan. her yerde karşıma çıkıyor burası, hiç gitmediğim için bilmiyorum ama gerçekten öyleyse orası da olur tabi.

moda sahil de oturuyorum ve bazı sabahlar çok çok erken saatte sahilde uyuyan insanları görmüştüm , tahmin ettiğinizden fazla insan kalıyor o bölgede . ben olsam sabahlamaya korkarım ama yine de istanbul'da çoğu yere göre güvenilir bir semt.

Sırtları birbirine dayayıp oturun, her yerde gözünüz olsun, popolar da sağlamda dursun :)

Şakası bir yana, kalabalık olacak iseniz sıkıntı çıkmayacağını düşünüyorum; ancak şu da var ki, zilyon tane şey çekmiş insanı geçtim elinde cam bira şişesi ile yanınızdan bir iki kişi geçse bile istemsizce tedirgin olacaksınız.
ortamda kızlar da varken kafası iyi birinin salça olup para istemesi, bira istemesi olasıdan da öte.

Bir de sivil polis muhabbeti var ki, gelip kimlik filan sorabilirler.

hiçbi şey olmaz. bu anlattığın senaryoyu defalarca yaşadığım için rahatlıkla söylüyorum.

hiç bir şey olmaz rahat olun.

Hiç bir şey olmaz da sabah çiğ yağabilir yaz ortası olsa da. Ayrıca kokma-kokmama olayı bir saat içerisinde değişebilir.

kalkarsınız. biz geçen cumartesi 2 kız bi erkek ordaydık. gerçi uyumadık ama uyuyanlar da vardı orda.

Gece 2den sonra kıçlar donuyor (teyitli)

söyledikleriniz caddebostan için de geçerli mi?

caddebostanda geçen yaz bi sefer gece 00.45 ten sonra çimlerdeki gizli fıskiyeler çalışmaya başlamıştı. tam ortasında kalmıştık. süperdi yaaa :) bu yaz hiç o saate kalmadım.

ayrıca #kokmamasınasevindim :)

Hahahahah paralel yaaa cidden. ayrı kıtaların insanlarıyız sadece :)

koreografi denmez de sahne düzeni farklıdır tabi. sahne düzeni yönetmenin yorumudur, kimi vinç koyar kimi ağaç koyar. kendisi nasıl hayal ediyorsa sahneyi artık.
oyucular da farklı zaten aynı tadı almayı bekleme.

@cekilmis gayfe ben eylüldekinden bahsediyorum,belki tarihi belirtmeliydim.

Erdal Beşikçioğlu oynuyor. farklı değil.

aynı oyun geliyorsa dekoru da gelir zaten

yönetmen de aynı, cem emüler. aynı yani merak etme.

2

2, ama sonsuza kadar yapmam yani 2-3 sene calisir cikarim.

2. Genclik enerjim varken is icin kullanirim. Para biriktiririm.

2'yi şu an yapıyorum. 10 bin mi veriyorlarmış benim işe?

2'yi seç. çok eğleniyoruz. paranın birazını da bana yolla ama.

2 haliyle.

ikinci işin koşulları önemli. hiç haftasonu olmayan, bayram tatillerini bile bölük pörçük yapan, gecelere kadar çalışan ama parası çok iyi olan böyle işler var. genelde finans sektörü. ancak benim yakından gördüğüm kadarıyla çoğu kişi 6 ay filan anca dayanıyor sonra basıyor istifayı. kolay değil, çok mutsuz oluyor insan. işe başlarkenki yaparım, gencim motivasyonunu anında bitirirler adamın onu söylim.

Dayanabildiğim kadar 2yi. Bıktığım anda 1e benzer bir iş aramaya başlarım.

1
harcamaya vakit olmadıktan sonra o kadar parayı ne yapacaksın

2 tabi ki. çoğumuz tatillerde mail cevaplıyoruz, bu ekstrem birşey değil dostum.

bence 1.
şu an 1'deki gibi bir işte çalışıyorum. her sene en az bir kere yurtdışı tatili yapıyorum. izin günlerimde, tatillerde mutlaka bir yerlere kaçıyorum. hobilerim var, onlarla uğraşıyorum. deşarj oluyorum, kafam rahat.
para her şey değil, bu gençlik yıllarınız bir daha gelmeyecek. evet diğer türlü bankada daha fazla paranız olacak ama bir 10 yıl sonra geriye dönüp baktığınızda en güzel yıllarımı non-stop çalışarak geçirmişim diyeceksiniz.
karar sizin.

Kesinlikle 2.

2'deki iş imkanını bulsa hemen zıplar 1 diyenlerin hepsi (çoğu demiyorum, hepsi!)

2'yi yap, 1 sene mi 6 ay mı neyse yap. zaten harcayacak vaktin olmayacak gibi. sonra dayanamaya yazarsan 1 çıkar gibi bi işe girersin.

2 numaradakine yakın bir iş yapıyorum ve kazancım 1 numaradakinden bile az amk.

2 numaraya yarı fiyatına fitim.

2.

@animalman, bulmadığımı nereden biliyorsun?
şu anki kazancımın iki buçuk katını kazanabileceğim bir iş buldum, kabul edildim ancak şartları ağır, tatili belli değil, bayramlarda da çalışıyor diye gitmedim.
bazıları paraya o kadar tapıyor ki aksi gibi bir durum olabileceğini kabul etmek bile istemiyorlar:)

Dayanabildiğim yere kadar 2, devamında da 1'e benzer bir iş.

2. En azından birkaç yıllığına.

2'de çalışırım. Haftasonları yaparım tatilimi. Tatillerde mail cevaplamakta bir şey yok açıkçası, söz ve yetki sahibi olduğun her pozisyon için geçerli bir durum o. Kendi işini yapan adam da aynısını yaşıyor.

2'nin maaşı 1'in maaşı x 2 + 2000; 2 hafta yıllık izin olmayabilir/tatillerde mail trafiği yok diye 1'i seçmek için "salak" olmak lazım. 2'deki yıllık izni de kullan(a)masanız bile sonraki seneye birikiyor.

Edit: Yanlış anlaşılmaya yol açtığını fark ettiğim kısımları düzelttim. Teşekkürler @peggy.

@whimsical adam 1-2 sene yıllık izne çıkamayabilirsiniz yazmış. yanlış okudun sanırım.

edit: ok ben de tam anlamamışım. o zaman işveren ile görüşüp kullanmadığın yıllık izinlerinin yanmayacağına dair garanti al derim. yoksa, "sen 2 sene izin kullanmadın, hadi bu sene 45 gün kullan" falan diyecek kadar rahat bir firma gibi gelmedi bana. kanuna göre her şey ok ama pratikte deli gibi hak yeniyor. yoğunluktan öğle iznine dahi çıkamayan, ofiste sandviç ile idare eden insanlar tanıyorum.

Doğru okudum. Adamın hakkı yok değil, var. İş Kanunu'nda var o hak, işverenin bir lütfu değil yıllık izin; ama kullandırmayacaklar/çıkamayacak 1-2 sene (o da belki), o zaman o izin yanmayacak sonraki seneye aktarılacak. Açıklayabilmişimdir umarım.

Bir de önceki cevapta yanlış anlaşılan kısımları düzelttim.

para gençken kazanılır.Hiç şüphesiz 2.

Bir de şuna inanıyorum iş yaşamında çok çalışanlar genelde sistemsiz olup da verimli çalışmayanlar, hantal çalışanlar oluyor hep.

Çok para alıp sisteminizi oturtabilirsiniz

vodafone.

Avea ile vodafone arasinda kendi gozlemlerim acisindan cok fark yok.O yuzden avea diyorum.(butce acisindan)

Vodafone

Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün İngilizce çevirisi var, o olabilir bence.

Yaşar Kemal, Orhan Pamuk gibi isimleri sevebilir belki. Çevirileri de mevcut.

www.amazon.com

Saatleri ayarlama enstitusu italyanca'ya da cevrilmis. Fiyati 20€ civari simdilik asti beni. Diger alternatiflere bakabilirim oncelik olarak.

Yusuf atilgan ve oguz atay da seedebilirsin.(tutunamayanlar i onerme tabi :D)

E İngilizce çevirisini alın, o ucuz (20€ değil yani): www.idefix.com www.idefix.com

Bi de yaşar kemal i onermezsen ayip olur

sabahattin alinin diğer kitapları da çok güzeldir.

Murat Uyurkulak'tan Tol veya Har'ı okut, almanca ve fransızca çevirileri var diye biliyorum.

ilk defa mı dışarı çıktın ?

bunca zamandır nerede yaşıyordun çok merak ettim :) norveç'te doğup büyüdün türkiye'ye yeni mi geldin?

var tabi, bir sürü.

benim iş arkadaşım vardı.bir kaç defa uyarmama rağmen; "giymesinler bizde bakmayalım! erkekliğin doğasında var." şeklinde kendini savunduğu için tartışmıştık.

bu tarif ettiğini yanında eşi varken ve bebeğinin pusetini iterken yapan bir sürü adam var. kız arkadaşının elinden tutmuş giderken yapan var. yanından geçerken gözlerini kadının yüzüne kilitleyip geçip gidene kadar bakan var. kolu bacağı sürtecekmiş gibi yapıp 1 cm payla yanından geçen var (bunu yaparken de suratına bakıyor tabii). saymakla bitmez. ve kadınlar için her gün böyle. güzellik çirkinlik falan da değil cidden nefes alsan yeter.

yurtdışındayım, şu tarz hareketleri yapan daha bir tane avrupalı adam görmedim. ne zaman denk gelsem ya bizimkiler ya da başka bir ortadoğulu, asla şaşmaz.

bunların daha beteri avrupa da da var. gayet net. bi bizde yok böyle ayılar.

eski sevgilim bana iki yıllık ilişkimiz boyunca tam yedi kere "otobüste/vapurdayım bir adam var gözlerini dikti korkuyorum" diye mesaj attı. bu onun fark ettikleri sadece. yanında ben varken kimse bir sik yapamazdı ama. anca yalnızken. orospu çocuğu korkak sinsi piçler. allah'a binlerce kez şükrediyorum amına kodumun memleketinden siktir olup gittim diye.

Adam yakışıklıysa veya zengin görünümlüyse bakınca sorun yok. Bir şekilde ilgi çekici değilse sapık. Enteresan kafalar..

İşe yarayacağını düşünüyor. Aynen subwoofer'ı kökleyip Şahin'de İsmail YK çalmak gibi.

Tam neyi kastettiğini anlamadım.
1-) bu bakan arkadaşımız göz teması kuruyorsa ve gülümsüyorsa(ki gülümsemesi bile şart değil) bence gayet normal bir olay. Karşılık alırsa zaten sevgili oluyorlar. Okulda, parkta hatta her yerde yapılması doğal. Ki insanlara bakıp gülümsemek medeniyet göstergesi.

2-) Eğer bu insan şehvetle bakıyorsa olay biraz sıkıntılı. Bunun yapılmaması gerekiyor. Ha şehvetle bakıp sevgili yapabilenler yine var. Ama haddi aşmamak gerekiyor. Bu daha az normal bana göre. Eğer kız rahatsız olduğunu bir şekilde hissettirirse yapılmaması gerek. Ha kız buna da geri dönebilir ve fakbadi tarzı olaya gidebilir bu iki insan.

Ama türkiyede olduğumuz için. Tacizin ve tecavüzün yaygın olması nedeniyle bu insanlara kötü bakılması doğal. Zaten türkiyenin sorunlarından biri de bu. İnsanlae herkesi kötü biri olarak tahmin ediyor. Halbuki dışarda insanlarla tanışmak, birbirlerini keserek tanışmak gayet normaldir yurtdışında.

Puma'nin ustu mesh bir modelini giyiyorum. Super.

Ayaklarim da firinci kuregi gibi. Sikinti yok.

Toms

nike

evet takıyorum ama mutlaka deniz gözlüğü kullanıyorum

lens ve deniz gözlüğü aynen

denizdeki canlıları görmekten cok tırstıgımdan denizde deniz gözlüğü kullanamıyorum. lenslerimden de vazgeçemiyorum etrafı iyi gormek için. sıkı sıkıya kapalı gozlerle idare ediyorum.

Günlük lens takıyorum. Gün sonunda hoopp çöp :)

tak bence problem olmaz denize değil ama deniz suyu arıtmalı havuzdaydım bu yıl sürekli. hiç sorun olmadı.

kullanabilirsiniz fakat kesinlikle su altında gözünüzü açmayın. bir sene o şekilde kullanmıştım baya sıkıntı yaşadım. o gün bugündür gözlük yoksa hiç açmıyorum gözlerimi suyun dibinde.

Benim su kaçıyor arada bi şey olmaz herhalde?

hassas bir bünyeniz yoksa göz iltihabı yazıp gugıl görsellerde bir aratın.

deniz gözlüğü takmadan yani su ile gözlerinizin irtibatını kesmeden deniz veya havuza kesinlikle girmeyin.

takıyorum genelde ama su içinde gözümü açma gafletinde bulunmuyorum :) bi kere kaybetmiştim lensin tekini yanlışlıkla açıp. rezalet bi histi.

prospektüsüne göz gezdirdim, yan etkileri ciddi. onun yerine daha doğal şeyler kullanmanızı öneririm.

edit: etken maddesinin denenmesi ile ilgili çalışmayı okudum bir de. depresyon aşırı yaygın değil ancak hem ihtimali azımsanmayacak düzeyde hem de madde(izotretinoin) vücutta birçok farklı yapıya etki edebileceğinden tahmin yapmak güç.

Havalara bağlayayım o zaman bu modu :D
4 aydır kullanıyorum hapı, 1 aydır bu durumdayım, demek haptan değil :)

Herhangi bi şey yaşamadım 7 ay kullandım, yan etkileri okuyunca ya acaba mı diye kendi kendinize öyle düşünüyor olabilirsiniz.

Yok, yan etkileri okumadım açıkçası etkilenmeyeyim diye.
Ama zerotanin = deprsyon muhabbetini duymuşluğum vardı.
Son 1 aydır sebepsiz bir depresiflik söz konusu olunca "acaba ben de etkilenmiş olabilir miyim?" diye düşünmeden edemedim.

ben kullandım görmedim :d tek yan etkisi dudaklarımda oldu çok kurudu. başka yan etkisi yok

7 ay accutane kullandim, muadili. Depresyonu gectim o donem moralim bile bozulmadi. Doktorunuz onerdiyse biraz gozu karartip kullanmak lazim, muazzam sonuclari var.

roaccutane kullandım 7 ay, muadili. yok öyle bir şey. iyi ki kullandım hatta, aşığım o ilaca be. tek kötü yanı dudaklarımın çok afedersin ağzına sıçmasıydı. o da geçti zaten tedavi bitince.

Boğaziçili değilim ama:

2) Tezli yüksek lisans programlarında da harçlar kalktı. Programın olağan süresi boyunca bir şey ödenmiyor.

Tezli yüksek lisansta harç yok. (Belli bir süreyi uzatırsan ödüyorsun sadece, o da cüzi sayılır)
Akşam dersleri yani 2. Öğretim de yok tezlide.

Sosyal bilimlerin başvurusu bitti yalnız. Hatta fen bilimlerinin de bitti galiba.

@hot potato bir sabah uyanıp "dur ben bir yüksek yapayım" demedi heralde, bir hedefi var ama sorularım genel olduğu için belirtme gereği duymadım. :))

@sadakatsiz

bu netliği seviyorum işte buradaki.

eksisozluk.com

Kanadiysa asi olacaksin. Kacari yok

www.youtube.com

gene de aşı yaptirin sokak kedisi sonuçta.

Bilmeden yorum yapmayın, yapanlara inanmayın. Herkes her şeyi biliyor. Kuduzun kanamayla falan hiçbir ilgisi yok. "Kedi tırmaladığında kanamazsa sorun yok, kanarsa aşı şart" tamamiyle uydurma ve saçma bir bilgi. Bence aşı olmalısınız. En yakın hastanedeki Enfeksiyon Hastalıkları polikliniğine (İntaniye olarak da bilinir) başvurun, oradaki hiçbir doktor da size "bişey olmaz" diyemez, emin olun.

yıllardır tırmalanıyorum bi'şey olmadı, senin yerinde olsam aşı olmam ama sen yine git ol, duyurudakiler de beni linç etmesin

Büyük devlet hastanelerinde ücretsiz olarak yapılıyor aşı, 3 toz, hayvan yaşıyorsa ve etrafta görüyorsan son 2 aşıyı olmana gerek yok, zaten yazmışlar.

Hayvanın kuduz olma ihtimali milyonda bir belki ama bu ülkede hala kuduzdan ölen insanlar var. Avustralya dışında tüm kıtalarda kuduz var, bu riske değer mi sen bilirsin.

olmaz. fakat garanti olsun diyorsanız, önce kanayan bölgeyi mümkünse beyaz sabunla iyice yıkayın. sonra git kuduz ve tetanos aşılarını olun.

ama olmaz. rahat olun :)

bosuna nankör kedi dememisler. sen besle, namussuz seni tirmalasin...

kanın ne kadar olduğunun bir önemi yok. tırmıktan kuduz bulaşması düşük bir ihtimal olsa dahi var. sokak hayvanları tetanos riski de taşır. yaptıracağın şey çok basit. tam teşekküllü bir devlet hastanesine başvuracaksın (istanbul anadolu yakasında haydarpaşa numune var). kayıt açacaklar ve gidip aşını olacaksın. ben gittiğimde (2014 ortaları) bu aşılar ücretsizdi (hala öyle olmalı).
koldan 5 adet aşı yapacaklar o kadar.

Genel olarak söyleyeyim, her şeyi sorabilirler 4 yıla dair. Alanınızda temel kaynakçaları okuduğunuz bölüm zaten 4 sene boyunca söylemiştir sanırım, onlara bakın ve çalışın. Eğitim bilimlerinden de temel şeyleri bilin. Yabancılara Türkçe öğretimi konusu popüler bir de bu aralar. Bilginiz ve fikriniz olsun o konuda mutlaka.

Özel olarak birkaç şey daha öğrendim. Onlara da dediklerinize de bakacağım. Teşekkür ederim.

iksv'de gönüllü oluyor. mesela konser için gelen sanatçılara yabancı dil bilen gönüllüler rehberlik yapıyorlar. havaalanından alıp, otellerine yerleştiriyorlar vb.

iş kulelerinin vardı böyle bir şeyi, yer gösteriyordun gelenlere. bazılarının güzel bahşişler verdiklerini de üniversite zamanımızda gönüllü olarak çalışan arkadaşlarımdan biliyorum. :)

ankara'da bilmiyorum ne kadar bu tip fırsatlar olduğunu.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinde müzik, resim, drama gibi dersler verebilirsin.

Sinemasal

Tatuta

vizyondaki filmleri bilmem de popcorntime.io iş görür

popcorntime +1
başka siteye falan gerek yok. arşivi çok geniş.

merkezde pek bişi kalmadı. artık herkes yahyakaptan civarlarındaki mekanlarda takılıyor. arastaparktaki mekanlar ya da yuvam hoşgör güzel.
sembol diye bir alışveriş merkezi açıldı yahyakaptan karşısında orda da bazı mekanlar var.
dayıcım için de foursquareden bakabilirsiniz yerine

Dayıcım'ın biri Yahya Kaptanda ama bokum gibi, boşver.

Merkezde Ncity'de girişteki Alaçatı Muhallebicisi'ne gidin. Harika bi yer. Ya da Hoşgör Yuvam.

Onun dışında bence de Kaptana gelin, bura varken merkez çok gereksiz. Symbol'de bir sürü güzel kafe var. Arastada da öyle.

seka park'a gidin turlayın, dondurma falan yersiniz. alaçatı'nın orda da şubesi var orda da yiyebilirsiniz tatlınızı. merkeze en yakın yeşilli yer seka park, avm yerine oraya gidin daha iyi.

Cok tesekkurler. Merkezdeyiz simdi de burayi bile cilginlar gibi unutmusum, yahyakaptana gitsem kesin kaybolurum. Alacatiya ugriycaz, dayicimin oralarda kahveciler acilmis death wish falan var. Degismis izmit ya guzel. Tesekkurler tekrar.

(bkz: Arthur Miller )

Çok var ama ilk aklıma gelenler:

Murathan Mungan
Melih Cevdet
Behiç Ak
Sabahattin Kudret Aksal
Özen Yula
Güngör Dilmen

Shakespeare (fikrimce bir dehadır)
Gogol
Brecht
Beckett
Dario Fo
Peter Shaffer

gogol
duşan kovaçeviç

sam shepard
william flanagan
eugene o'neill
tennessee williams

martin mcdonagh

sartre

1. adidas ya da siyah Puma.

5 veya 6

ben de galiba 1nci adidas, siyah puma ve 3ncü porche 356 adidas arasındayım.

1 ama beyaz renk aradım hep siyah seçmişsin

4 ve 6 yı beğendim ben de.

oradaki "tutunamamak" sosyal ya da ekonomik statüye bağlı bir şey değil, ruhsal bir durum. yani paraya/eşe/işe bağlı günlük sorunlardan kaynaklanmıyor. bir nevi weltschmerz, dünya ağrısı.

tutunamamış olmak, öyle bir şey değil ki.

(bkz: kardeş sen çok yanlış gelmişsin)

Ya daha adamın kitaplarını okumamışsınız, bu abiyi çok severim, reyizlerimden biridir falan diyorsunuz! Kitabını okumadığınız adamı nasıl seviyorsunuz? Siz sadece 'Tutunamayanlar' adını çok afili bulmuşsunuz hepsi bu. Ona göre kafanızda bir şeyler uydurup Oğuz Atay'a da buna göre bir don biçmişsiniz, şimdi bize niye böyle diye soruyorsunuz.

Git uzaklaş buradan yabancı! Yoksa korkarım sana bir ziyanım dokunur!

okumadan yorum yapmaman gerektiği gibi sevmen de ilginç geldi bi yandan. yani itü'de doçent oluşunu mu sevdin mesela. bilmem.

microfiction +1

bi' de ne alaka yani, 5 senede 7 kitap yazan adamın derdinin işinde başarılı olup aile kurmak olduğunu mu düşünüyorsun? güzel bir aile kurup iyi bir iş sahibi olmak falan çoğu insanı tatmin edecek bir şeydir, güzeldir de bunu kimse reddedemez ama oğuz atay zaten bunu "tutunmak" için yeterli bulmadığından ötürü oğuz atay.

tutunan olsaydı dalgasına bakardı niye 7 tane kitap yazsın adam. ben hem tutunamıyorum hem yazamıyorum amk beni düşün sen, boşver oğuz atay'ı.

Eserlerini okumadan nasıl çok sevdiğinizi algılayamadım. Fakat Yıldız Ecevit'in hazırladığı biyografiyi okuyun diyeyim yine de. "Ben Buradayım".

arkadaşlar zaten olayı izah etmiş ama ben bir daha vurgulayayım: kitaplarını (en azından tutunamayanları) okumadan ahkam kesmeyin. hatta tutunamayanları okumak yetmez, zira herkes okuyup "oğuz atay çok reyizz ya" diyor fakat olayı anlamıyor; gidin tutunamayanlar üzerine de okuyun; niye mizah olduğunu, eleştirdiği kurumları, yerdiği kişi ve kavramları görün. ondan sonra anlarsın zaten neyin tutunan-tutunamayan olduğunu.

Okumadan fikir sahibi olmak. Turkiyede gayet normal :)

@der meister noktayı koymuş.cevabımı aldım.

"yada bu benim sorum şuna mı benziyor:kaybedenler kulübü;yaaa abi bu adamların nesi kaybeden yiyip,içip,çatur çutur bütün hatunları götürüyorlar işte."

Vallahi bu ornegi vermeye gelmistim ama sen zaten farkina varmissin.

oğuz atay güzel sanatlara meraklıydı, babası izin vermedi onun yüzünden mühendis oldu.

mühendislik yapmak istemedi, akademisyen oldu.

7 kitap yazdı (biri yarım kaldı) ama bu tutunmuş olmayı işaret eden bir olay değil. pessoa bir dönem portekiz edebiyatının tamamını oluşturdu tek başına, farklı isimlerde bir sürü şey yazdı belki hala bilinmeyen mahlasları var, o adam da huzursuzun önde gideni.

okumuş ve muhteşem şeyler yazmış olmasının sebebi çok zeki ve yetenekli olması. yazdığını yazmasının sebebi de dünya ağrısı littlejack'in dediği gibi.

ya bayılıyorum bu zihniyete. hayat size güzel.

nedir? hiç bir şeydir.

ne değildir? belki de bir şeydir.

kim bilir.

İç parazit hapını yutturmuşlar, sıkıntı yok. İstediğin gibi sev :)

Teşekkür ederim, bunu duyduğuma sevindim :) Boş yere endişelenmişim o zaman.

o parazitler 24 saat içinde ölüp gidecek. şimdiden rahmetli olmuştur bir çoğu zaten.

bir zarar yok. kedilerin üzerinde yaşayan parazitler insana nadiren gelir. insan üzerine gelseler bile metabolizmaları uyuşmadığı için yaşayamazlar insanlarda.

royal canin veriyorum aslında öyle çokta pahalı değil
sterilized olanlar kısırlaştırılmış kediler içindi yanlış hatırlamıyorsam

biz uzunca bir süre markette başkası yok diye whiskas aldık. sonra internetten royal canin aldım kendi cinsi için olanından. royal canin'den sonra tüy dökmeye filan başladı tekrar whiskas'a döndük. whiskas'ı sevmiyoruz açıkçası ve bayağı da şaşırdık bu duruma. ama bi ara yine royal canin denemeyi düşünüyorum.

goody mi ne var ya öyle dandik markaları yemiyor bizimki.

proplan somonlu. açık kiloluk paketlerde satılıyor veterinerlerde.

proplan. sadece yaş mama yiyen yavru bayıla bayıla yiyo. pet shop'tan açık aldım. fiyat farkı baya var.

7-8 yaşında ve kısır bir kedi böbrek problemlerine yatkındır. Tahılsız mama tercih etseniz daha iyi gibi. Mesela şu: urun.n11.com

Bu arada n11'de gezindiğim için linki oradan vermek kolayıma geldi, başka sitelerden de bulabilirsiniz.

Royal Canin ile Bonacibo'yu karıştırıyorum 5 kedim olduğu için. Ama tek kedim olsaydı Royal Canin ve/veya Pro Plan verirdim sadece.

Markette satılan af buyrun siktiriboktan mamaları verip tüm sindirim sistemini alt üst etmeyin hayvanların nolur. Hesaplı olsun istiyorsanız temizmama.com'dan Bonacibo alın.

Proplan Royal canin gibi mamalara o kadar para dokmek yerine uc bes fazla verip acana orijen n&d falan alin.
Onlari alamiyorsaniz temizmamadan bonacibonun kuzulu mamasini alin.

proplandan şaşma, 4 kedim var şuan.

ama kum için çok iyi bi tavsiyem var, pudralı topaklaşan ince kum ol, 10 kilosu 18 lifa, kristalden çok daha kaliteli

Orijen.

royal canin kısırlaştırılmış genç erkek. sadece veterinerlerde var galiba bu, diğerine göre biraz daha iyi gibi geldi bana.

aslında tahılsız mamalar daha iyi, orijen, acana vb. bi ara çok araştırmıştım. bi türlü geçmek kısmet olmadı.

orijen. mamaya fazla para veriyormuşsunuz gibi düşünmeyin, ileride mama kaynaklı sağlık sorunu çıkarsa daha fazla masrafa neden olur.

iş bankası'nda palto, burun ve bir delinin hatıra defteri birlikte, çevirisi de mazlum beyhan. iyi olduğunu düşünüyorum. iletişim'de de petersburg öyküleri'nin içinde olması lazım o da fena değil.

o değilde trt'nin palto radyo tiyatrosu var. Tadından yenmez sayın ivan ivanovic!

(git: www.idefix.com )

Budur hocam. Bunun içinde, Nihal Yalaza Taluy çevirisi.

spencer holst - kedilerin dili
çok zevk almıştım okurken

pessoa - şeytanın saati

aklımdaki yılan

Doğu yücel düşler kabuslar

göçmüş kediler bahçesi

bernard malamud - the magic barrel (türkçe çevirisi yok)
italo calvino - jaguar güneş altında

bir de şu:

www.youtube.com

edit: çok fazla okumadım ama caradoc evans ve dylan thomas öyküleri beni en çok çarpan öyküler olmuşlardır.

İlk aklıma gelenler, Göçmüş Kediler Bahçesi +1500
Hele "Usta Beni Öldürsen E" adlı bi öyküsü var orda Bilge Abimizin...

Dostoyevski, Beyaz Geceler.

Sait Faik, Lüzumsuz Adam, Alemdar'da Var Bir Yılan

Son olarak Sabahattin Ali'nin Kağnı-Ses-Esirler'i (özellikle orada Ses'te Köstence Güzellik Kraliçesi).

edit: Gogol'ün Petersburg öykülerini de ekleyeyim. Hatta en başlarda yazmalıydım.

thomas mann öykülerini severek okuduğunu hatırlıyorum...

what we talk about when we talk about love aldım kütüphaneden. haydi bisss.

teşekkürler...

yazmaya devam ediniz.

dursun burada kaynak olarak.

çehov'un öykü kitaplarından herhangi birisi.

mars yıllıkları, bradbury (şehir öyküsü değil deyip geçmeyin.)
bir de hasan ali toptaş var tabii.

onat kutlar - ishak
oğuz atay - korkuyu beklerken
ingeborg bachmann - otuzuncu yaş

1) 7-8 tane deneme çözdüm, onlar da çok kolaydı. yediiklim falandı sanırım hatırlamıyorum. piyasada yeni müfredata göre düzgün deneme yok pek.

ales bilgi değil de hız ölçen garip bir sınav. 85 üstü alabilmedeki en büyük olayımın herhangi bir soruya beş saniye baktığımda "ben bunu birbuçuk dakikada çözemem aga" dediğim soruları hızlıca pas geçmem oldu diyebilirim. bu dakika ölçme olayını da iki üç deneme çözerek test ettim. geliştirdim. olay bu.

Deneme çözdüm sadece. Ama sınav esnasında yaptığım şey şu: 5-6 tane türkçe, sonra 3 4 tane matematik, yine türkçe, sonra mantık, matematik... karışık.

Çünkü arka arkaya 40 türkçe ya da matematik adamı yoruyor.

yeni sisteme göre denemeleri çözdüğüm kaynak da yargının 10 deneme kitabı daha yedisi pirüpak duruyor ankaradan adresime gelip alırsanız verebilirim. benim işim bitti nasılsa.

hakan günday ve emrah serbes'in orhan pamuk'la ne alakası var ya... o ikisini seviyosan muhtemelen orhan pamuk'u sevmezsin.

neyse ben sessiz ev ya da kafamda bir tuhaflık'ı önereyim, en kolay okunan kitapları bunlardır.

kafamda bir tuhaflık

yeni hayat.

Hakan Günday ve Emrah Serbes'in Orhan Pamuk'tan çoook farklı kulvarlarda olduğunu belirteyim önce.

Orhan Pamuk yayım sırasına göre okunması gereken bir yazar. Aksi takdirde alman gerekeni alamazsın yapıtlarından. Çünkü önceki yapıtlarıyla metinlerarasılık kurar. Sen şimdi Kafamda Bir Tuhaflık'ı okursan "Ahmet Işıkçı kim lan?" diye düşünebilirsin. Sessiz Ev'i okumadan Beyaz Kale'yi okursan "Faruk kim ola?" diye soracaksın kendine.

Bu yüzden Cevdet Bey ve Oğulları ile başla. Sonra sırayla Sessiz Ev, Beyaz Kale ile devam et, yayım sırasına göre işte. Gidip Yeni Hayat'tan, Kara Kitap'tan başlama.

Bence önce istanbul u oku seversen sırasıyla okursun, çünkü kitaplarda ortak karakterlerden bahsediyor.
İstanbul kendi hayatını anlatıyor. Nostaljisi, eski istanbul hayatı, doğu batı sentezi ortak noktalardan birkaçı. Bazı diğer kitapları da zaten aynı eksende dönüyor.

En güzeli yazma sırasına göre okuman; cevdet bey ve oğulları, sessiz ev, beyaz kale... kafamda bir tuhaflık.

bunca cevap arasında nasıl olmaz yahu?!

'kara kitap' tabii ki.

sonuna kadar kara kitap.

Başlangıç için istanbulu tavsiye edebilirim ben de. Gayet güzel sıkmayan akıcı bir kitaptır.

en ince kitabı okuyup beğenmezsen bende olmayan kitaplarını bana verebilirisin.

Benim Adım Kırmızı'ya veriyorum oyumu.

Masumiyet müzesi diyorum ben

emrah serbes filan gibi tipleri seviyorsan işin zor. orhan pamuk yer yer zorlayabilir seni.

kara kitap ağırdır. ondan sakın başlama.

beyaz kale ya da kafamda bir tuhaflık ile başla.

Yeni hayatla başladım ve gayet anlasilirdi sen milleti hiç dinleme. Hangisinden baslamak istiyosan onu al eline ve oku. Siralama falan fatketmez

Abiye falan kasma hazır giyim mağazalarından yazlık bi elbise alıver. Beyaz olmasın yeter.

Kotonda güzel elbiseler oluyor arkadaş düğününde giyilebilecek ya da fiyat olarak bir tık yukarı çıkarım dersen mango da olabilir.
Ben her kadının dolabında bir siyah elbisesi olacak fikrini savunanlardanım. kurtarıcı olarak görüyorum. takıyla makyajla tamamladıktan sonra düğüne de giy iş yemeğine de.

Mangonun fiyatlarıyla ilgili yorumumu geri çekiyorum. gayet uygun fiyatlılar da varmış. neden olmasın dediklerimden bir kaçının linki aşağıda:

shop.mango.com

shop.mango.com

shop.mango.com

shop.mango.com

şu da bütün elbilerinin linki:
shop.mango.com

Bu konuda konusma ben konusuyorum daha bitirmedim e katılmıyorum.
Sadece beyaz konseptli düğünler bazı bazı olsa da türk dişisi düğünde gelinden başka beyaz giyen istemez. Net. Bu yazılı olmayan kuraldır. O kadar geniş gelin değildir muhtemelen senin arkadaşın da.

Vücudun müsaitse şunun da gideri var kanımca.
shop.mango.com

herkes kıyafet tavsiyesi vermiş ama ben şey demeye geldim. abiye kıyafetin altına dolgu topuk giyilmez. dolgu topuk ayakkabı, çarşıya pazara giderken de topuklu giyeyim ama rahat olsun diyen kadınlar için üretilmiş günlük bir ayakkabıdır. düğüne olmaz. şimdi ucuzundan bir sivri topuklu ayakkabı 50 lira, paraya kıy al nude ya da siyah renk bir tane, her yere giyersin.

koton +1
beyaz olmasın, sakın:) türkiye şartlarında bir düğünde beyaz giyersen, hem gelin sana sinir olur, hatta aranız bozulabilir, hem de düğüne gelen bütün kadınlar tarafından ayıplanırsın. bizde yok öyle nedimedir, konsepttir falan..

senin koyduğun ayakkkabı dolgu değil platform bu arada. dolgu düğüne giyilmez ama ayakkabın buna benziyorsa olur. fiziğin müsaitse shop.mango.com
bunu ben de çok beğendim.

@shotgun ay hakkaten sen söyleyince bi daha baktım. alttaki gölgeyi ayakkabının tabanı yani dolgu kısmı gibi görmüşüm..... :D

bu da güzelmiş

shop.mango.com

fiyatı da acayip uygun. bunun altına da şöyle bi ayakkabı giyebilirsin mesela

www.hotic.com.tr

Koton'da çok hoş elbiseler var ve ucuzlar da, arkadaşlar söylemiş hocam Koton'a bak. 30-40 liraya güzel güzel bi sürü elbise vardı. Ama sakın sakın beyaz giyme.

Aranızdaki samimiyete bağlı, düğünden sonra anne demeyen bile var, 2 gün sonra anne diyen de var, sen artık duruma göre kendin ayarlayacaksın.

düğünden sonra denmesi daha uygun bence. nişan biraz daha cıvık bi şey. aileler tanışıyor, çeyizler hazırlanıyor falan çok ciddi ortamlar var. orada gidip de "anne ehe :)" dersen olmaz. düğünden sonra da samimiyete göre yardırırsın. bazı anneler de istemeyebilir.

mdc +1

Yüzük takıldıktan sonra. (söz ya da ikisi aynı anda yapılınca.)

nişandan sonra denmesi makbuldür

nişandan hemen sonra denilmesi bana "buldumcukluk" gibi geliyor. ne aceleniz var.
ben düğünden sonra dedim

41.günün şafağında.. Tam olarak o zaman

Ne zaman içinden geliyorsa o zaman. Ki bana göre de son derece saçma.

Hiçbir zaman.

anne diyeceksem de
isim anne derdim.

arkadaşlarımın annelerine ya isim sultan diyorum ya da isim anne diyorum ya.
sevgimden bazılarına ise isimle hitap ediyorum çok güzel oluyor
evlensem de değişmez yani ille anne demek değil yani saygıymış eşin annesiymiş falan, gayet rahat insanım ben.

harvey +1 hiç bir zaman

Kisiden kisiye degisiyor. Aradaki samimiyete bagli. Ben indescribable gibi yapardim.

hiçbir zaman katılığında bir insan değilim. sevdiğim de bir insan. sevdiğim kadının annesi olarak da ayrıca saygı duyuyorum. benim asıl sorduğum bu işin bir prosedürü var mı? yani zamanlama hatası yapmamak adına. teşekkürler, fikirler için.

Hiçbir zaman anne demezdim saçma o da benimkine demesin

Evlendikten sonra denir eğer ki denilecekse. Ben der miyim bilmiyorum.

Bu bi hissiyat meselesidir. Aranızda sevgi varsa bunu kompleks haline getirmezsiniz. Sevdiğiniz insanı da onun sevdiklerini de ve böylelikle kendi sevdiklerinizi de mutlu görmek istersiniz. Böylece herkes mutlu olur. Tavsiyem, kendi anne babanıza ne zaman anne/baba dendiğini duymak istersiniz onu düşünün. Ona göre bir zamanda siz de karşı tarafa söylemeye başlayın ufaktan. Bence nişandan sonra, düğünden önce bi zamanda ufak ufak alıştırmalarla başlanabilir. En başta "hissiyat meselesi" dediğimiz için kurulmuş saat gibi imzaların atılmasını bekleyip nikahtan 3 dk sonra anne baba demeye başlamak da bana garip geliyor. Başlarda belki x anne - y baba diye hitap edilebilir. Sonra ağız alıştıkça zamanla baştaki isimler kaldırılabilir. Güzel şeyler bunlar, şimdiden hayırlı olsun :)

İsim anne +1
Alkasız bir genetik kombinasyona anne demek cıvıklık biraz.

Bu arada isim+ anne/baba en samimiyetsizi ya adam gibi anne baba de ya da hiç deme bence ağızda çok sakil duruyor o laf

yüzükler takıldıktan sonra denir

seni unutamamış ve tekrar birlikte olmak istiyor. başka açıklaması yok.

çevresinde yeterince gönlünü hoş edecek erkek birey kalmayınca başa sarmıştır. bir süre sonra engellenmenle sonuçlanacak bir sürece girmişsin.

ufukcel +1

o yaşlarda olan yalnız bireyler çevresindeki karşı cinsten kişilere sarıyorlar. uzak dur derim.

Ayaklarını kıçına vura vura kaç. Kadın olarak söylüyorum ufukcel haklı, çok yaptım tamamen rezillik. Tşk.

Ufulcel haklı.

ben de sadece ufukcell'in haklı oldugunu belirtmek icin geldim. Ufukcell kesinlikle haklı.

Veteriner önerisinde bulunamam bilmediğim için. Ama toz gibi bir şey veriyorlar yavrular için, gidince sorarsınız. Hayvan severler acil'e yazın facebookta onlar öneride bulunabilirler.

Çapak normal ama siz yumuşak bir bezi çaya batırıp (ılık olmalı tabii) masaj yapabilirsiniz gözlere. Ama dikkat edin, bezin aynı bölgesini iki göze birden değdirmeyin. Her yavru için ayrı bez kullanın.

Su gerekiyor tabii. Soğuk ve temiz su olsun, birkaç saatte bir değiştirin.

kaynatılmış su ile ıslattığınız pamukla gözlerini 2 saatte bir silebilirsiniz. bir gözü sildiğiniz pamuğu diğerine kullanmayın. mikrop belirtisinden çok temizlikle ilgili problemdir. anne yalayarak temizliyor. anne olmayınca akıntı olmuştur ama ihmal ederseniz gözünü kaybedebilirler. göze masaj yampmayın. çapaklanma sadece dışta ise dış bölgeyi temizlemeniz kafi.
ishal çok tehlikeli bu kadar küçük yavrularda. parazit sebebiyle olabilir. bu noktada veteriner şart.
dış parazit damla yapılmaz ama bir sprey var üzerindeki pireeri döküyor. yavrulara onu uyguluyor veterinerler. pireler ve diğer parazitler gitmezse gelişimleri de yavaş oluyor.
1 aya kadar o mama yeterli. suya dahi gerek olmayabilir.
hava çok sıcak. sıcak suyu koyabilirsiniz ama bebeklerin üstünü örtmeyin. patilerinin altında sıcaklıklarını kontrol edebilirsiniz.
süt anne ilanlarına bir bakabilirsiniz. en iyi mama anne sütü.

Taşıma kabının üstüne koyu renk bi örtü örtün.
Veterinere danışmadan bir şey vermemenizi öneririm. Dozunu ayarlayamayabilirsiniz, zararlı olabilir vs

"berna moran - edebiyat kuramları ve eleştiri" isimli kitap ile başlayabilirsin.

hocam batı edebiyatı örnekleri olsa benim konum için biraz daha yardımcı olabilir.

ismail çetişli - edebi akımlar.

Berna moran'ın kitabının akımlarla bir ilgisi yok. Edebiyat teorisi, kuramlar, eleştiri yöntemleri ile ilgileniyorsan yararlı olur ama.

Aradığın bilgilere ismail çetişli'nin batı edebiyatında edebi akımlar adlı çalışmasından ulaşabilirsin. Akçağ yayınları.

hepinize teşekkür ederim birazdan almaya gideceğim , bayram tatilini kolay atlatmama yardımcı olur umarım.

lg g2 işini görür bence.

note 2

hala taş gibi bebeğim benim.

sen samsung chok rereröööcülere kafanı takma, gerisini bilmem ama note2'mle bir tek sorun dahi yasamadım bugune kadar 3 yıldır. adeta yeni neslin 3310u.

note 2

bi 3 4 yıl daha götürür.

İphone 5 kullanıyorum 2 senedir, cok memnunum.
Hiç bir sorun yaşamadım diyebilrim

Şuan en gelişmiş kamerayla gelen G4 fotoğraf çekmeye gerçekten en mantıklı verilecek karardır.
Ucuz bir şey G2.

2 gün önce iphone 6 aldım. öncesinde iphone 4 kullanıyordum. 4 ten de memnundum ama baya bir yavaşladı. uzun süre idare etsin diyosan iphone 6 düşün derim. 4 yıl sorunsuz idare eder.

lumia 1520

Iphone 5s öyle hızlı ki elime diğer marka telefonlarını alınca bi şeyi açmak için 3-4 kez tıklıyorum istemsiz noluyo lan niye açılmıyo diye. Meğer normal hızda açılıuomuş. Iphone alan pişman olmaz. 6 pek ergonomik değil elden kayıp düşüyor. 5s çok şükela vereceğin paraya değsin.

Birçok telefonu denedim hepsinin kendine has bir artısı var fakat benim telwfondan beklentim dayanıklı ve fonksiyonlarını hakkıyla kullandırsın. En son elediğimde geriye kalan

İphone
sony

oluyor. Sony xperia t3 olabilir bence. Bu arada samsung alma bence

İphone'dan şaşma hocam. Şaşacaksan da samsung'tan uzak dur. Durmayacaksan da note serisi harici alma. Daha da ne diyeyim artık :D

ayfon 5s

iphone 4s

benimki o kadar yavaşladı ki bir şeye bastığımda on saat açılmasını bekliyorum

İç parazit için hap da yutturabilirsiniz daha ucuz olur o. 45 gün ya da 60 günde bir (en geç).
Aşı için de en geç 3 ayda bir olmalı.

Dış parazit için aşı olmaz ki, ense damlası olmalı. O da 3 4 ayda bir idealdir.

Evet yani karisik söyleyiverdim iste. Dis parazit icin damla yapiyor veteriner. Ama 2 ay cok erken geldi bana. Sanki para yolmak icinmis gibi.

bizimkinin de iç paraziti 2 ayda 1 oluyor. 1 yaşına kadar böyle dedi sonra daha uzun sürelerde olacakmış

evet 2 aydır normali. ilaç vucutta 2 aylık bi süre için koruma sağlar. kışın köpeklerde de bu sure 2 aydır ama yazın daha fazla gezindiklerinden 1 aya çekilir. sizin de kediniz bahçede dolaşıyor dışarı çıkıyorsa 1 bucuk ayı geçirmeyin.

ben artık güneş kremi kullanmıyorum. canan karatayı dinleyip güneş kremsiz, güneşin en tepede olduğu zaman 20 dk güneşleniyorum o kadar. eskiden güneş kremi mi vardı hangisi kanser oldu?

Lütfen yapmayın ya. Canan Karatay falan of off

nesi var?
kendisi prf doktor. sen nesin acaba?

La roche possay ve avene çok iyidir hocam. Eczanelerde bulabilirsin.

Solante önerisi aldım ben de. Pigmenta ve Acnes diye çeşitleri de var.

Dr oz da harvard mezunu bir hekim ve şu an meslekten ihracı tartışılıyor. Senin gibiler bitmedikçe böyleleri de bitmez zaten. Hepinizin köküne kibrit suyu. Zaten üsluptan belli ne olduğun. Duyuruyu daha fazla kirletme lütfen.

sta kardeşim okulumdaki profların %80i o zata şarlatan demiş bulunuyo. atimi'nin ne olduğunu bilmiyoruz ama sen karatayın avukatısın galiba ;_;

solante +1 diyorum

@sta ona bakarsan eskiden komple kanser mi vardi sanki? bugun olan oluyor ama onu napicaz?

@shotgunwoman öğrenciyim ya ben ;_;

@çılgın eskiden de kanser vardı. Doksan yaşında çay içerken şeker yerine bal yalayan, her gün kırk çeşit ot yiyen adam kolon kanseri olup gözümün önünde eriyip bitti. Neyse konumuz bu değil;_;

Solante iyi mi övüldüğü kadar? Bir de ne farkı var çeşitleri arasında?

hmm süper tespit. başarılar ne diyim

Solante +1
Ve avene yapış yapış olmamada bir numara bence.

Solante mı alayım avene mi? Bir de çeşitleri varsa çeşit de belirtirseniz süper olur.

la roche posay anthelios serisinde hem yüz hem vücuda kullanılabilen 50 faktörlü sprey var, onu tavsiye ederim.

Güneş kremi değil spreyi al. Gaz içermiyor normal parmak basıncıyla çalışan püskürteci var. Vücuduna süreceğin ya da yiyeceğin ürünlerin markalı olmasına dikkat et yeter. Spreyi vücut kıllarına komik desenler vermeden ve kreme oranla on kat hızlı şekilde uygulaybilirsin. Ben amele yanığı yapmasın diye kollarıma kullanmıştım %100 işe yarıyordu. İki saate bir tekrar püskürtmek kaydıyla...

Güneşte 20 dakikadan fazla kalınacaksa ve koruyucu ürün kullanılmıyorsa kanser elbette tetiklenecektir. En çok öldüren kanser türü cilt kanseridir! Karatay'a muhalefet edecek bir şey yazmadım fakat not olarak; Kendisini güneşten korumuş fakat bunamadan koruyamıyor. Bilincinizi kimseye teslim etmeyin.

La roche bakayım. Teşekkürler.

@neotunc sprey mantıklı gerçekten. Yalnız markalı gıda da sorun var. Yumurta vb. kendimizin sorun olur mu? Bir de ne marka tavsiye edersiniz?

Heliocare diyorum. Çok pahalı da değil hem.

öncelikle canan karataya laf ettirmem ama güneş kremi yaz kış kullanmalısın hem leke hem de yaşlanma ve kırışıklığı ayrıca kanseri deönler özellikle açık tenliysen babeyi öneririm yağlı cildin varsa yağsızından al.

Yahu kafamda iki marka vardı herkes başka bir şey söyledi:////

Piyasanın en iyisi solante. Sivilce güneş lekesi vs cilt problemin de varsa spesifik bi çeşit bulabilirsin. İsviçre üretimi diyim sen karar ver. Yoksa problemli bi cildin yoksa rengi de açılsın falan demiyosan avene in yapış yapış olmadığını ve beyaz beyaz bırakmadığını garantilerim. Vücuda sprey olabilir ama çok kalıcı değiller. Yüze kesinlikle dediklerimden biri.

Saç fırçası, çikolata, parfüm, terlik.

Madde olarak verilebilecek ve uzayda yer kaplayan şeylerden ziyade daha çok tecrübe olarak yaşanacak şeyler olabilir. "Bu akşam boyama / dans / tiyatro,vb. atölyesine gideceğiz", "Topla bavulu, şuraya gidiyoruz" (yakın bir yerler, aniden uçak yolculuğu olmasın), "Hazırlan, parkta piknik yapalım" gibi şeyler. Evdeysek, oynanabilecek ya da o an kullanılabilecek (banyo köpüğü, vb.) bir şeyler olabilir.

abi sırf ev eşyası ve yiyecek ya...

kadınlar çılgın.

kindle paperwhite 2.

herhangi birinden alsam mutlu olurum ama, hatta kendim alsam dahi.

saat olabilir, eşyalarımla aramda duygusal bağ var -adamla da varsa- o saati 50 sene filan takarım :P saatim de yok
eflatun veya mor herhangi bir şey olabilir zira beni bilen bu renkleri çok sevdiğimi bilir, bunun muhabbeti illa ki edilmiştir.Mesela mor saten bir gecelik olabilir, şahane.

Yurtdisi tatil bileti.

yürürken anlık koparıp verdiği çiçek

www.sephora.com.tr

Butik bi cikolata dukkanindan boyle degisik cikolatalar olsa guzel olurdu simdi.

MSA dan workshop, herhangi biri olabilir.

www.msa.com.tr