güney batı çok mantıklı bence. karadeniz kapalı havza.

bildiğimden değil sadece mantık yürütüyorum.

denizleri göller ve akarsular gibi düşünmemek lazım. sonuçta deniz seviyesi diye birşey var. yani yerçekimi veya potansiyel enerjinin sonucu bir akıntıdan bahsedilemez bence.

denizler arasındaki akıntı yogunluk farkının bir sonucu olması lazım. yani denizler havuz ve farklı yogunluktaki iki çözelti birbirine karışıyor gibi düşünüyorum şu an. bkz: bogazdaki çift yönlü akıntı.

yani iki yöne de akıyor diyebiliriz.

bunların dışında akıntıya dünyanın kendi etrafında dönüşü falan etki edebilir. bu okyanus akıntılarının falan yönünü o belirliyordur heralde. ama o akıntılarda sıcaklık farkından dolayı oluşan çözülmüş madde farkından oluşuyordur.

yalnız bunlar sadece tahminlerim. biraz cografya, bir hayli fizik, kimya bilgisi ışığında

karadeniz kapalı havza değil, çünkü marmara üzerinden okyanusa kadar gidersin. kapalı havza hazar denizi (ki aslında göldür) ya da van gölü gibi olur.

kışın marmaraya doğrudur akış. marmara da egeye akar yani. karadenizdeki yağış fazlasından dolayı. karadenizi besleyen eşşek kadar tuna nehri var, bütün avrupayı geçip geliyor.
tuz oranı düşük karadeniz boğazın hakim akıntısını belirler. marmaraya boşalır. yazın denge biraz bozulur. boğazın dip akıntısı karadenize akar ara ara.

yıllık düzensizliğin sebebi tuz oranıdır. rüzgar da etkilidir tabii. biraz da sıcaklık belki.ibre karadenizden akdenize akış, cevap: güneybatıya doğru akış baskın, hem yıllık olarak, hem de herhangi bir gün içinde.

bu da:www.radyo.mgm.gov.tr
denge ve baskın akıntıyla ilgili bir kaynak işte..

persler dışında bi alternatif yok mu

türkler

frankların herbaldier yok. pikeman var. uzayan oyunlarda altın bitip iş ekmekçi asker basmaya gelince franklar zora girer. adamların paladinleri sağlam ama altın bitince forsları biter. insana karşı oynarsan gereğinden fazla kale görürsün, yıktığın kaleyi hemen tekrar diker, 488 stone kaleleri. topçu olan millet seç hızlı ve hareketli oyunu sevenlerdensen. ya da japon seç, trabuchetleri hızlı kapanır açılır. frank topçusundan, paladininden kaçırman kolay olur. japonların uniqe askerleri de işe yarar.
zaten rakip frank kaleden çıkan asker basarsa skirmisherle yersin güzel güzel. kaleden çıkanları dert etme. bol ekmekçi bas.
frankların bi de otomatik farm upgradei var. ama oyunu fazla etkilemez, karşıdaki erken rush çalışmıyorsa.
ekleme: filin olayı yok, beş papaz 15 filini anında sıfıra indirir. hele kaleye falan saldırttıysan.

''40 dakika saldırmaca yok hocu'' mantığıyla, bir başka deyişle internet kafeci kafasıyla oynamıyorsanız oyundaki en iyi ırklar Hun ve Mongol'dur. Ciddi maçlarda bundan başka ırk alınmaz. (bazen Aztec alınabiliyor, deathmatch'te de takımdaki 2 kişiden biri Goth alır genelde)

Kafeci kafasındaysanız Frank'in karşısında durabilecek çok fazla ırk yok. Byzantine, Goth ve Chinese (scorpion bonuslarından dolayı) benim seçeceğim ırklar olurdu.

Eğer Post-İmperial Age oynamıyorsanız İspanyolları al tabi. Frenklerin Paladinlerine karşı bir Halbardier ordusu çıkarırsın ardından paladinleri salarsın. Tabii orduları oluşturduktan sonra bu oyunda satranç gibi. Karşının hamlelerine göre davranırsın.

biçok ırk işini görür. frank'in asıl olayı üstün beygirleri. pala'ları zaten halba spamiyle kesersin. onun dışında pek bi olayları yok. unique unite'leri de aman aman etkili değil. halba'ları olmadığı için atlı her ırk işini görür.
pers'le de bizans'la da rahat alırsın. yani özetle sende helberdier ve paladin olması gayetle işi bitirir.
ucuza kale yapmaları falan çok da önemli değil. kale dediğin çok da bi sikime yaramıyor imp çağında. tarla bonusları da imp çağda önemsizleşiyor.

bunları tabi imp çağına kadar oynadığınızı düşünerek söyledim. castle'da ya da feodal'de kazanacak tarafın belli olduğu oyunlar oynuyorsanız; mongol, hun, kore gibi ırklar seçilebilir.

1v1 oynamıyorsanız işler değişiri ama çok değişken olduğundan burdan yorum yapamayız.

hehehe, hüseyin damlar birazdan. bana da dolandırıcı gibi geldi. özellikle alttaki muhabbetten sonra daha bi inanmadım.

bana da.

dolandırıcı tabi. saadet zinciri.

uzmanlar ve drlar profesorler diyor.
kaynak kici sanirim.

mensupları imla kurallarından bihaber oluyor ekseriyetle.

urunlerini kullanmadim ama calisma bicimi dikkat cekici. bizde saadet zinciri denilen piramit seklinde bir yapilari var ki fbi tarafindan dolandiricilik olarak goruluyor.

www.fbi.gov

abes olur sene 2013

yok be dıdısının dıdısı, bak keyfine.

nolacak ya? kime ne salla, kızın da gönlü olursa neden olmasın?

hacı dayının torunu çok da dıdısının dıdısı değil sanki ya ne biliyim, kuzeninin çocuğu sonuçta. ha bak keyfine eyvallah ama çok da uzak değil gibi.

dayı torunu bana göre o kadar da uzak bir akraba değil.
bence de abes olur gibi.

kızın dayınızın ilk eşinden torunu olması dolayısıyla görüşmüyor olmanız genetik faktörleri etkilemeyecektir. bence abesten de ziyade özellikle ilişkinin geleceği olursa riskli.

bana da çok dıdısının dıdısı gelmedi. dayının hiç hoşuna gitmeyebilir. bence keyif kaçırmaya gerek yok, salla gitsin.

Bi öğrenmişsiniz abes de abes.
Kan bağı bazında zaten uzak. Onun dışında beraber büyümemişsiniz, farklı ortamlar, doğru düzgün görüşmemişsiniz. "Aynı köylüyüz" diye düşün. Benle ne kadar yakınsan onunla da öyle işte hocam. Hiç bir sıkıntı yok bence.

kızın, dayınızın ilk veya son eşinden olmasının bir önemi yok çünkü akrabalık bağı zaten dayınız üzerinden kuruluyor.

hacı kuzeninin kızı. ötesi var mı?! bildiğin abes kaçar!

diyen olmamış yeğenin oluyo amk..

vurmayın öldüm.

karşı taraftan diyebileceğim biri, onu ilk gördüğümde ima etmişti böyle bir şey.
ben de kızı bir kez daha gördüm dün. çok da güzel.
akrabam oluyor evet ama bu kan bağı dışında bağ pek yok. geçmişteki bazı problemler nedeniyle.

tabi bir hissiyatım yok şuan ona karşı. sadece fikir almak istedim.

hic tanimadigin bi kardesin olsa, ne de olsa farkli ortamlarda buyuduk ne olcek desen.

aslinda oyle dusununce oluyo ya.

abes değil, gönlün varsa bence gerisi çok da önemli değil.

ama akraba sayılırsınız bence. en azından kan bağınız var..
ama kafaya takmamak gerek, iki gönül bir ise bana ya da başkasına çok bişi düşmez genelde.

bir şey olmaz panpa. takıl gönlünce.

gelecekte biyolojik olarak bi sıkıntı olmayacaksa (akraba evliliği bazında)
abeslik yok bence. eski eşten olan torun ve belli bi süredir hiç görüşülmemiş. dayının veya ailenin problemi neden seni gersin yıllar sonra.

soy ağacınız yunan mitolojisindekilere benzeyebilir hacı. sonuçta nesil farkı da var.

kuzeninin kızı, uzak falan değil.

eskiler iki gobek donmus derler. iliski ilerlerse akraba evliligi durumu olmaz.

sen bakma bu osbirci, elitist tayfaya. hic oyle abes mabes falan da degil.

ayrica kormana da gerek yok. kaybedecegin hic bir sey olmaz. ne olacak yani amk?
tavsiyem kiza arkadasca yaklas. olaca varsa, gerisi zaten gelir.

hay arkadaş ya. elit osbirci olarak cevap veriyorum. soy ağacından bağlantıları takip edip müstakbel eşi bulana kadar araya giren her aile dışı evliliğin sonucu akrabalığın yarı yarıya azalıyor (genetik benzerlik olarak)
baban anan kardeşin sana 1/2 kadar yakın (ortalama). dede nine 1/4. dayı falan da 1/4 (anayla aynı genlerden alıyorlar çünkü). onun çocuk 1/8. onun çocuğunun çocuğu 1/16 benzemekte sana. tabii sadece genetik olarak. bu benim almayacağım risk. çekinik genle taşınan genetik hastalıklara yakalanma ihtimali var. bu o ihtimali arttırıyor. bence de azalmış değil aradaki kuşak sayısıyla. o eskilere de kafam girsin ayriyeten. zira bu işin ilmi budur.

akraba iyidir. ben de kuzenlerle evlenmek istedim ama hepsi red etti. öylece mahzun kaldım bir başıma çaresiz ortalıkta derbeder. bari sen mutlu ol kardeşim. gayret et ve al o kızı. sonuçta sevgi emek ister.

(bkz: ana bir bacı iki)

bu adamcağız anında karadelik oluyor. boy boy çeşit çeşit. evreni kendi içine bükmesi de muhtemel.
bu olmadı diyelim. kara delikler de açlık susuzluk gibi evrenin bi gerçeği diyelim. kendisinin eline beyniyle verdiği gözünü kaşıma emri birkaç yüz milyar yılda omuzundan aşağıya anca ineceği için hareketi fevkalade yavaş oluyor. beklemeye değmez.
diyelim telepatik yol buldu bütün elini kolunu koordine etti. zaman çelişkisi gibi bişey var. yani evrende zamanın sürekli olduğu sadece bir kabulden ibaret. zaman nedir bilmezken zamana bağlı hareketin sonunda ne olacak bilebilir miyiz?. hem evrenin ayarlarını bu kadar kurcaladıktan sonra alacağın cevabın ne önemi var ki?

Bir ucundan kuvvet uygulanan maddedeki kuvvetin diğer uca iletilmesi (kol kasının uyguladığı kuvvetin tüm kola iletilmesi) ses hızında olur. Bu ses hızı maddedeki hızdır tabi, hava değil. Maddeye göre değişir, metallerde saniyede 5 km falan. Bu adam kolunu bundan daha hızlı kaldırmaya kalksa (tek noktadan kas kuvveti uyguladığını ve tüm kolunu hareket ettirmek istediğini düşünelim), kolu o tek noktadan parçalanır. Daha yavaş kaldırmaya kalksa da zaten evrenin son anında falan ancak gözünü kaşıyabilir.

Bir ışık yılı uzunluğunda bir sopa düşün, bir ucundan itersen diğer ucu ne zaman ilerler? Cevap: kuvvet ses hızında iletilecek şekilde ilerler. Sen bir ucu ses hızından daha hızlı itersen, savaş uçakları gibi ses duvarına çarparsın, çubuk kendini parçalayıverir ses bariyeri noktasında.

onu bilmem de herkesin gitme potansiyali var. ailelerimiz bile bir gün malesef gidecekler. böyle düşünmek daha doğru bence.

doğru mudur bilmem ama yanlışlanamaz. karl popper'la konuştum o da öyle dedi. bana kalırsa family over everything. böyle sicilya usulü aileler ama..

bilakis güvenmek gerekir bence. kimseye güvenmeden hayat mı geçermiş amk. birilerine güvenmek beraberinde mutluluk getirir.

benim de inandığım, güvendiğim bir sözdür. ben ölürken yanımda kimse olmayacak.. doğduğumda da kimse yoktu.. yalnız yaptıklarımızdan sorumluyuz falan filan..

Bir dene bakalım yapabiliyor musun o dediğini.

güvenmeden olmaz güvendiklerinden küçükte olsa goller yersin ama bu da doğal. Aslında en güzeli çok yaklaşma yanarsın uzaklaşma donarsın kıvamında tutbilmek ilişkileri.

yalnız doğar yalnız ölür de nicelik değil nitelik ararsan aradaki zamanı nasıl geçirdiğin önemli hale gelir. bu zamanı biraz deşersen aradaki insanların önemini anlıosun

güvensizlik diyemeyiz buna.
herşeyin geçiciliği nedeniyle bazı şeyleri bekleyemeyiz/beklememeliyiz aslında diğer insanlardan.
ağaca yaslanma yıkılır, insana yaslanma ölür demişler, bu tip bir durum. yoksa güvensizlik insanı yıpratan bişi, gerçekçi ve tedbirli olmaksa öyle değil.

guveneceksin ama her seyin bir sonunun oldugunun farkinda olmak, hayatin senin tekelinde olmadigi bilmek daha bir mutlu ediyor insani.

herkesin özgürlüğü bidir

bi abla var dolores cannon - convoluted universe diye bazı konuşmaları ve kitapları var .bahsettiğin öngörüyü ondan duydum.
lightworkers diye bir grup var bunlar da bu konularda bilgi veriyor beacons of light messages da her ay yaptıkları toplantıları yayınlıyolar.
bunların hepsi channelling denen medyum işleridir bunu da belirteyim de. dolores abla da regresyoncu hipnozcu, yani önceki hayatlara döndüren hipnozcu. ayrıca dna aktivasyonu, evrende suyun azalması gibi konulara da bakabilirsin kekstra olarak. bunlar bilimsel konular değil tabi ki.
11 boyut meselesini inceleyebilirsin, sanki o daha bir bilimsel, ama ondan da tam emin değilim çünkü bu konuların büyük kısmı bilinmiyor, anlaşılamıyor. he bi de çoklu evren teorisine de bakabilirsin, multiverse. bunlar hep toori.

yok öyle bir bilim. dolayısıyla bilimsel sitesi de yok. ayrıca onlar teori değil, hipotez. öyle kalifiye hipotezler de değiller. tevatürden ve çarpıtmadan ibaret deli saçmaları desek daha isabetli.
mark twain "get your facts first, then you can distort them as you please" demiş. nedense geliverdi aklıma.

Edinirdim, gelecek planlarım dahilinde bir olay zaten.

Edinmem.

yapmayı düşünüyorum da nasıl olacak bilemiyorum. bu arada evli çift için bile evlat edinmek çok zor iken bekarın hali nasıl olur bilinmez.
not: ben evliyim yav.

herkes şimdi edinirdim yazar. la millet kendi öz evladından bıkıyor artık. ben çocuk olayına komple karşıyım.

edinmem.

evlat edinmeyi planlıyorum ben.

ben kendime bakamıyom. bakabilecek bir adam olursam edinmek isterim. çok zengin ve çok boş vakti olan müthiş şanslı bi adam olursam pitt-jolie gibi bissürü edinirim hem de.

zencilerden ön libero, savunmacı ve yırtıcı forvet yapacam. benim kendi katkılarımla yaptığım beyazları da kanatlara, forvete, orta sahaya yerleştirecem.

evlat edinmeyi de, cocuk sahibi olmayi da planlamiyorum.

yeterli maddi durumum olursa hem çocuk yapıp hem evlat edinmek isterdim.

evlenmeyi düşünmüyorum ben yalnız looser olarak yaşamayı planlıyorum

Nasıl bir ideal için?
Edinmem elbet.

edinmem.

insanın kendi evladı gibisi yok.

'ideal' icin evlat edinmek mi bu nasil bir bencilliktir yahu?

edinmem

çocuk doğurmak da istemem evlat edinmek de istemem.çünkü çocuk çok büyük bir sorumluluk.ona iyi bir gelecek sağlayamazsam yazık olur,bu yüzden istemem.tabii bir de koruyamamaktan endişe ediyorum bunun da etkisi var.

patates yemeği yap?

fava olabilir sanki?

zaman daraldığından fava tercihine giriyorum risk alıp. aslında patatesle de lezzetli bi şeyler yapılabilir ama bu seferlik fava olsun böyle olsun. kötü olursa yazarım iki saat sonra falan.

fava çok iyi evcini.com daki tarif duruyosa bi bak.

merdivenlerin genişliğine göre: iki tane güçlü kuvvetli adam bulacaksınız. düz ve sağlam bir tahta gibi bişey ya da bir sandalyeye ananenizi oturtacaksınız. iki kişi yanlardan tutarak, taht gibi taşıyacak. anane arkaya düşmesin diye sandalye daha iyi olabilir. ama dar ve dönmeli merdivense biraz zor.

sırta alma işi sakat olabilir, bi tarafına bir şey olur falan. en mantıklısı 2-3 kişi sandalyeyi kaldırarak çıkartmak.

yanlarında kol koymalı sandalyeler vardır, onlardan bulup oturtarak, 3-4 kişi ile taşınabilir sanki.

en az 3 kisi yapsaniz iyi olur. birisinin ayagi takilir eder vs. benzetmesi ayip olacak ama esya tasirken bile bu tur riskler varken insan tasirken oldukca dikkatli olunmali. kisilerin iri yari olmalarindan daha onemlisi tasima kulturleri olmalari. en ufak bir yorgunlukta durup dinlenecek. kolay degil 4 kat.

bunun disinda merdiven cikan zimbirtilardan satiliyor bu tur hastalari tasimak icin ama merdiven turune uyum saglamakta sorun yasayacagina eminim. bir dunya da para isterler kesin. daha evvel capa'daki yerlerden birisinde gormustum.
aletin calisma mantigi basit aslinda. onde bir tur tekerlekli mekanizma var. itiyorsunuz bir ust kisma cikiyor, orada sona ulastiginda diger kisim atliyor. dedigim gibi bunun patlama olayi oldukca yuksek cunku merdiven araliklari ve donuslu olup olmamasina gore ayarlanmasi pek mumkun bir zimbirti gibi gelmemisti bana. cok incelememistim gerci.

Kesinlikle kol koyma yerleri olmayan sandalye ile taşımanızı öneririm. Anneanneniz kollarını yanlardan tutan kişilerin omuzlarına atar hem böylelikle denge sorunu da yaşamamış olursunuz. Sonucu bildirirseniz sevinirim.

hafifse sandalyeyle iki kişi taşıyabilir. ama ağırsa zor olur. biz annanemi (90 kilo civarı) ambulansın bez sedyesiyle 4 kişi aşağı indirmiştik. bunu deneyebilirsiniz. medikalcilerde olabilir. çadır bezi gibi bir şey. yandan sağlam tutamakları var. şöyle bi şey alırsanız hem sedye olarak kullanırsınız hem de tekerlekli sandalye: www.sedyeler.com

@merhum senin önerdiğin çözüm tam bize göre fakat 310 €, pahalı bir çözüm. Buna benzer bir sandalye demir profilden yaptırsam işimi görecek ama biraz ağır olacak.

yerli yapım uygun fiyatlı olanları vardır. fındıkzade'deki karagül pasajını bi dolaş. başka bir şey bulrsun belki.

şurası:harita.yandex.com.tr

@merhum dostum Ankara dayım maalesef, yardımların için teşekkür ederim. En azından bana neyin lazım olduğunu anladım sayenizde. YArdımlarınız için teşekkürler.

battaniye.

kendisi battaniyeye yatar. 2 kişide battaniyeyi uçlarından tutarak yukarı tasır.

www.bizrice.com
bununla zorlanmadan kademe kademe çıkarılabilir.

@mayday dün annenannemi hastaneden çıkarttık. Buradaki yardımlarınız ve yorumlarınızdan kafamda nasıl çıkaracağım konusunda bir fikir oluşmuştu. Hastaneden kimliğimi bırakarak tekerlekli sandalye ödünç aldım, eve geldiğimizde, iki kişi alttan iki kişi üstten tutarak, bazı yerlerde de tekerlekli olmasından dolayı çok rahat bir şekilde çıkardık. Hepinize teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın.

Merdiven çıkan tekerlekli sandalyeleri araştırdım ancak karşıma çok fantastik şeyler çıktı. Merdiven çıkan pazar arabaları var. Bunlarda kullanılan üçlü tekerlekler ayrı olarak satılıyorsa bu tekerleklerden alıp bir sandalyeye monte ederek ucuz yollu bir şeyler yapılabilir.

www.indisepet.com

havaş var. bildiğim kadarı ile 24 saat çalışıyor. Taksim'e kadar gidersin. Oradan taksiye binersin...

yenibosnaya taksiyle gidin, metrobüse binin ordan.. zincirlikuyuda inin. zincirlikuyudan etilere de ya taksi ya da otobüse binin.. sarıyer hattı sabaha kadar çalışıyor.

gecenin o saati yolcuyu havaalanından alıp yenibosnaya bırakacak taksici eğer peygamber ruhlu bir insan değil ise kesin tatsızlık çıkaracaktır. havaalanında o saatte artık ne kadar beklediyse yolcu için, iki adım sonra indireceği yolcuya da o kadar saydırır. o yüzden havaalanının taksi durağını değil de havaalanına yolcusunu henüz bırakmış bir taksiyi tercih etmek gecenin o saati gereksiz gerginlikleri engeller. böyle bi olay başıma geldi ondan biliyorum ve hala küfrediyorum.

Dikkat Havataş gece 1 ile 4 arası çalışmıyor en iyi yol taksi sahring(paylaşımı) çekinme mutlaka birileri çıkar bu arada taksime taksi max 40 lira yazıyor aklında olsun bazı zeki taksiciler 70-80 liraya götürürüz istersen abi diyorlar...

iç yalıtım malzemesi olarak asbest falan kullanılmadıysa sorun yok, polyester falan anca yanarsa kanserojen bi malzemeye dönüşebilir. zaten çıplak tenine giymeyeceksin montu. zaten terlesen falan bile derin polimerleri emecek kadar gözenekli değil. yani rahat ol demeye getiriyorum. hani kullanılan boya falan neyse ama kumaşların ham halinde sorun olmaz.

hocam içlik olarak giyicem. direk tene temas edicek yani. atlet niyetine. marka termo form

pardon ya içlik kısmını atlamışım okurken. gittim dolaba baktım, bütün spor malzemelerim bahsettiğin malzemelerden yapılmış. koşu için şort, basket şortu, v yaka tişört, iki tane tayt var falan. hepsi benzer karışımlarda, bol terlemeli sporlar için üretilmişler. marka güvenilirse sorun yok.

yemezsen değildir.

yün içlikler koku yapıyor. böyle bir sorun da var.

mesela şey gibi sanki, evin çok küçüktür ya da bir odada kalıyorsundur ama dünya kadar insan çağırır misafir etmeye çalışırsın.
yani imkanları fazla, gereksiz yere zorlamak sanki?

Fare deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış

tr.wiktionary.org

Biri kendini zorla partiye davet ettirmiş olsun mesela. Utanmadan tutmuş bi de yanında bir arkadaşını daha getirmiş. Bu durumda arkadaşı kabak oluyor.

"ayranı yok içmeye atıyla gider sıçmaya" gibi bir şey sanırım.

"fare sığamadığı deliğe kuyruğuna kabak bağlayıp da girmeye çalışırmış" diye biliyorum onun aslı. zaten zor bi işle uğraşan bi kimsenin işlerini daha da zorlaştırması manasına geliyo.

açıklama yapılmış. üstteki arkadaşa ilaveten battı balık yan gider de bu ekolden.

sonradan görme insanların hem kültürsüz olup bi de bu yetmez gibi cemiyette sürekli öne çıkmaya çalışmasının doğal sonucu olarak sıçıp sıvamasını anlatan bir deyim olarak aklımda kalmış.

Erken teşhis edilen her hastalık çok daha rahat ve hayat kalitesi çok düşmeden atlatılabilir. Bu yüzden gerçekle yüzleşip hemen sorunu halletmek uzun vadede çok çok önemli. Bu yazdıklarımı ona anlatın bir şekilde.

ölmekten hatta sürünmekten korkmuyor mu peki? biyopsinin kötü sonuçlanacağını nasıl bilmiş?

kanserin yüksek moral ve kişiye özel el bebek gül bebek bakımla iyileştirilebilecek bir hastalık olmadığını anlat ona. ileride çaresiz bir durumda kaldığında acıyı ve sorumluluğu hepinizin sırtına yükleyeceğini anlat. yalnız başına istediği şekilde ölebileceğini ama etrafında onu seven insanlar olduğu sürece o insanları düşünerek sorumluluk alması gerektiğini anlat.

durumun ciddiyetini ve annenizin kişiliğini tam bilmeden farklı bir fikir olması açısından yazıyorum, onu doğrudan zorunda hissettirmeden yani kendin için değil de bizim için yapmalısın gibi moralini bozabilecek veya strese sokabilecek bir durum yerine, biyopsinin rahat yapılmasını olumlu yanlarını anlatarak( kısa sürüyorsa, acı yoksa, kolay bir işlemse gibi) en azından sonucu bilip ona göre tedavi olmanın böyle bir belirsizlikten daha iyi olduğunu hissetirebilirsiniz belki. Bilinmezlik huzursuzluk yaratır ve devamlı kafasını meşgul edebilir ama kısa bir işlemle gerçeği öğrenip belki hiç strese gerek olmayan iyi bir sonuç alınabileceğini veya kötü bir şeyse de tedaviye erkenden başlamanın bu bilinmezlikten daha iyi olabileceğini anlatabilirsiniz. Bu süreçlerde de sevdikleri yanında olursa ikna olabilir diye düşünüyorum.

"Bak bi seneyi gecirdin, hala iyisin. Muhtemelen bu kötü bi sey cikmayacak. Sen de rahatlayacaksin, biz de rahatlayacagiz, hadi annecim, lütfen daha fazla üzme bizi!"

ben direkt boşanırım.

ben olsam kadını döverdim.

toplumsal cinsiyet işte çok derin mevzu bu türkiyede, ufaktan beri kafamıza işlenmiş kodlar var, erkek tarafıyım kadının benden fazla para kazanması beni mutlu eder :)

Tutup bunu sürekli yüze vuruyor olası anlaşmazlıklarda koz olarak kullanıyorsa 2 saniye düşünmem bırakır giderim.

karısını çok sever

duyuruyu silme. banim hanım benden hem daha başarılı hem daha iyi kazanıyor. beni boşarsa falan buraya yazacam.

edit: banim ne lan, arada böyle arap bacı gibi typo yapıyorum bütün ciddiyetim sıfırlanıyor amk.

edit2: evet hacım boşanıyoruz. sorun benim uzun süren işsizlik ama.. yani mesleki bir kast farkı yok görünürde. ya da var ama bana hiç belli etmedi bunca zaman.

sorun olmamalı bence bu durum
ayrıca gayet guzel bır sey.

kadından daha çok kazanmayı bırak, eve ekmek getirmek zorunda olmayan erkekler de var
www.5harfliler.com

bizim ailede nerdeyse sürekli durum böyle oldu. hala mutlu mesut annemle babam.

benim için de sorun olmazdı karımın benden daha çok kazanması, ne güzel lan işte derdim.

düşündüğün şeye bak, mutsuz oluyorsanız eşin senden daha çok kazandığı parayı hayır kurumlarına bağışlasın eşit maaş alın.

iliski icindeki insanlara bakar bu. adam daha az kazaniyorum diye kendini ezik hissetmeyecek, kadin daha cok kazaniyorum diye erkegi ezmeyecekse hic bir sorun olmaz.

Bu kadın daha çok çalışıp eve geç de gelir ama?
Neyse bu başka bi duyuru konusu gibi oldu.

"ben senden daha fazla para getiriyorum bu eve" diyerek erkeğin otoritesini sarsmaya çalışmadığı sürece problem yok.

kadınlar güce tapar diye bir laf var ya hani eğer o laf doğruysa ve şuan da güç diye bize sunulan paraysa büyük sorun olur bana sorarsan sorun olur.

kadınım.erkek olsam eşimi kıskanmak komplekse girmek yerine bunu sıradan ,normal olarak görürüm.niye bunu problem yapayım?niye bundan rahatsız olur bi erkek?ayrıca dead and broken erkeğin otoritesi diye bi cvümle kurmuş ama erkek otoritesi diye bir olay artık bu yüzyılda kabul edilemez.erkek ve kadın eşittir.lütfen bazı erkekler ve bazı hemcinslerim bu durumu kabullenin.içinde yaşadığımız çağda hala bunları konuşuyor olmamız gerçekten çok ayıp.

işi bırakır evliliğe yancı statüsünde devam ederidm:)

Akilsiz ve gelismemis bir erkekse, kiskanir, mesele yapar. Bazilari acik acik söyleyemese de, uyuzluk eder.

Akilli ve gelismis bir erkekse, karisini destekler, onun hayatini kolaylastiracak seyler yapar ve karisiyla gurur duyar. Bunu bir övünme vesilesi yapar.

@rock n roll, kabul etsen de, etmesen de erkek otoritesi diye bir şey var ve olacak da. ataerkil bir dünyada yaşıyorsun. ayrıca, erkeğin otoriter olması, kadını eziyor anlamına gelmez.

bir erkek olarak demişim ki, "ben senden daha fazla para getiriyorum bu eve" diyerek erkeğin otoritesini sarsmaya çalışmadığı sürece problem yok. bak problem yok diyorum, sen gelmişsin erkek otoritesi kısmına takılmışsın. anlayamadım.

dünya var olduğundan beri, aile hayatında da, toplum içerisinde de, devlet yönetiminde de erkek otoritesi vardır ve dünya yok olana kadar olacaktır. kadınların yönettiği bir ülke hayaliyle yaşayan kadınlar var, inanın çok gülüyorum onlara.

dead and broken,ben de sen ve senin gibi düşünenlere çok gülüyorum.nedense eşit olmaya tahammülünüz yok.illa biri otoriter olacak,öbürü pısıp oturacak değil mi?bu nasıl bi bakıştır,inanmak inan çok zor.ne kadar seviyosunuz höt zöt yapmayı.başkaldıran olduğunda da sinirlenip ağlıyosunuz.yazık.biraz medeniyet, sorunu çözecek aslında.umarım sen ve senin gibi arkadaşlar biran önce komplekslerinizi yenip sağlıklı bir ruh haline kavuşursunuz.

@rock n roll, ben gayet sağlıklı bir ruh haline sahibim teşekkür ederim iyi dileklerin için. yalnız sen çok yanlış anlıyorsun, otoriter olmak karşısındakini ezmek vs. değil, sözlük anlamında olumsuz yanını görebilirsin ama erkeğin doğasında vardır sahiplenmek, kol kanat germek. kadının doğasında da sahiplenilmek vardır. dolayısıyla, bunu öyle yıkıp atamazsın. ne istiyorsun? aile reisi sen ol, karşında pısırık bi adam olsun. öyle mi? sen onu eziceksin, zaten senin de asıl isteğin bu, erkeği ezmek. yoksa senin de eşitlik gibi bir şeyi savunduğunu sanmıyorum.

dead and broken,bence sen beni hiç anlamamışsın.ama şaşırmıyorum normal.eşitlikten bahsediyorum,ezmekle ne alakası var.ayrıca aile reisi o evde yaşayan herkestir.kimsenin beni sahiplenmesine ihtiyacım yok.ben kendimi korurum,hatta eşimi de korurum.kendi paramı kazanıyorum,kendi ayaklarımın üstündeyim.sığ ve maço tavırları da yemiyorum.inşallah bütün kadınlar benim gibi kendine saygılı ve güçlü olurlar.

@rock n roll, bak sana sadece kendi cümlelerinden örnek vericem, bakalım kimin amacı ezmekmiş?


dead and broken,""ben de sen ve senin gibi düşünenlere çok gülüyorum"".nedense eşit olmaya tahammülünüz yok.illa biri otoriter olacak,öbürü pısıp oturacak değil mi?bu nasıl bi bakıştır,inanmak inan çok zor.ne kadar seviyosunuz höt zöt yapmayı.başkaldıran olduğunda da ""sinirlenip ağlıyosunuz"".""yazık.biraz medeniyet"", sorunu çözecek aslında.umarım ""sen ve senin gibi arkadaşlar biran önce komplekslerinizi yenip sağlıklı bir ruh haline kavuşursunuz"".

sözlerinle beni ezmeye çalışıyorsun, bir de eşitlik diyorsun.

zaten başından beri ben eşitlikten yana olduğumu ve kadının erkeği ezecek bir davranışa girmediği sürece erkekten fazla para kazanmasında bir sorun olmadığını söylüyorum. bu kadar.

dead and broken,bu yazdığım yorumdan seni ezmeye çalıştığım sonucunu nasıl çıkardın bilemiyorum,ama alakası yok.ayrıca eşitlikten yana olan bir insan da otoriteden bahsetmez.

korsanlığa mı başlayacan kanka? al, açıktır bugün pazar. ama hayvana eş de al, darlanmasın kafayı yemesin seninle baş başa kalıp

feromonları dinle tabii ama sonra entelektüel ihtiyaçların tatminsiz de kalmasın. dikkat et.

hakkında söylediğin tek olumlu şey "tatlı".
yeterli mi sence?

tatlılığı yeter diyorsan neden olmasın? ama ortak paylaşımlar olmadığı sürece o pek yetmiyor.

sonuna gelmeden kiz sandim. egitirim ben bunu, sabrederim adam ederim diyorsani, annelik icgusu ile felan olur. Olana kadar ask sevgi vs kaybolur. Ilismeyin. uzaktan sevin datlu ise.

sevişmek içinse sadece. seviş gitsin. yoksa bulaşma.

olmaz.

salla entelektüel bilgi birikimini falan, bugüne kadar müzik zevki için ayrılan çift görülmemiştir. sen bach, o orhan gencebay bile dinleyebilir. sev gitsin. özlü sözlerse çağımızın bir gerçeği.

"bi erkek" kısmına kadar "böyle kızlar cidden var mı yaa" dedim.

yokmuş..

böyle bit tipten hoşlandıysan

satılmayacak mal yoktur derdi babam.

Seks

imkansızlık, cesaret vs.

inanilmaz derecede basejumping yapmak istiyorum. ama oncesinde skydiving yapmam lazim.

8-9 yıl önce orta okuldayken nike'ın total90 serisi ayakkabıları vardı bütün okul onu giyerdi anasını satiim o yaşta çok özenmiştim, peh peh içimde kalan ender uktelerden biridir :(

inançlı, mesut, bahtiyar, herkes tarafından kabul gören, hayatın sırlarına vakıf bir kişi olmak istedim. olamadım.
şüpheci, rahatsız, huzursuz, marjinal götleğin teki oldum.

evime giren hırsızın kafasına silahı dayayıp etkisiz hale getirdikten sonra kafasını gözünü kırıp işkence yapmayı çok istemiştim ama komşular seslere uyandı ve 30 saniye içinde kapının önü ana baba gününe dönmüştü ve dolayısıyla birşey yapamadım. hala içimde uktedir.

istediğim zaman istediğimi almak. bişi canım istiyorsa 3-4 hafta para biriktiriyorum öyle sahip oluyorum. mesela bugün canım behzat ç yi izledikten sonra rakı çekti ama bi 50 lik rakı benim 2-3 haftalık yol param. gel de çık işim içinden. ulan neden hep fakirin halinden anlıyoruz. bi kere de ben zenginin halinden anlamak istiyorum. çok parası olanın ne gibi sıkıntıları var ben de yaşamak istiyorum o sıkıntıları. bi kerede birisi al şu 1 milyon doları anla bakalım biz zenginler ne sıkıntılar içindeyiz desin.

@want2die
aynı münir özkul adile naşit gibi. ne güzel hayat len.

Komik buluyorum kedileri ^^

evciller.

sevimli oluyor keratalar .

sevmeyeni daha çok bence. ben de sevmem kendilerini.

köpek kadar uğraştırmıyor. temiz hayvan. tuvaletini falan kendi yapabiliyor. çok salaklar bi de. utanınca falan yorganın içine giriyor çıkmıyor benimkisi.

bu "nankör" muhabbeti nedir? ben anlayamıyorum bu konuyu. nankör falan değil kedi, sadece ne olursa olsun bir insana pek güvenmez ve bireysellik duygusu çok güçlüdür. insan egosu da her şeye sahip olmak ister, kedi egosu da insan egosuna benzerdir, dolayısıyla ikisi çatışır. kediye "ben sana sahibim" dersiniz, kedi "hayır, ben sana sahibim" der hareketleriyle. bu nankörlük değildir. köpekler biraz fazla sadık ve çok çabuk güveniyorlar sadece, insanın sahiplenici, her şeye "benim" diyen yapısına daha uygun hayvanlar. kedi "kusura bakma senin değilim canım" dedi diye nankör muamelesi görüyor...

cevap vermeyi unutmuşum, çok sevimli ve karakterli oldukları için :)

kedileri sevmiyorum, sevemem, onların varlık amacı beni çok aşıyor, onları sevmem sanki onlardan daha üstün olabilmemle mümkün gibi ama değil, yani onlardan üstün bir şeyin olması imkansız gibi. onlardan üstün olamayınca onları hakkıyla takdir edebilmem mümkün olmuyor haliyle. hayranlıktan daha adi, daha bayağı bir his bu. onları daha yüksek bir bilinç seviyesiyle anlayabilsem ve onlara hakkını verecek kadar yoğun bir bağlılıkla hayranlık duyabilsem keşke. böyle utanç verici düşkün hallerini gördüğümde, en ufak bir rahatsızlıklarında, yaşlandıklarında, çaresiz bir hastalığa tutulduklarında.. içimden bir parça kopuyor. evrenin şefkat dolu bir yer olmadığını anlıyorum tekrar tekrar. onlara layık olabilecek kadar sevgimi gösterebilsem ve bana istedikleri nankörlüğü yapabilseler daha ne isterim?

nankor, iyilik bilmez demek. kediler icin bunu soylemek tamamen kedileri tanimayanlarin yakistirmasi olabilir ancak. sarki marki yazmislar bir de boyle, deyimler uretmisler. baya bilince islemisler bunu. ama yok yani oyle bir sey.

insanlara iyilik yapinca insanlar nasil davraniyorsa kedilerden de bize oyle davranmalarini istiyoruz. bu cok insanbicimci bir yaklasim.

ben tum turlerin yasam hakkini savunuyorum. iletisim kurabildiklerime ise dogal olarak yakinlik duyuyorum. kedi veya kopek; onemli olan bir turun digeriyle bir seyler paylasabilecegi sekilde iletisim ve empati kurabilmesi.

kopege kediyi, kediyi de kopege tercih etmem. ikisi de ayri bakim istiyor. insan hangisine en iyi bakimi saglayabilecegine inaniyorsa ona yoneliyor. bende oyle en azindan.

@sharksmile

kedigiller çift göz kapaklı göze sahip. doğal etoburlar ve avladıkları hayvanları yerken yüzleri kan içinde kaldığından bu ikinci göz kapakları kanı göz yüzeyinden olabildiğince uzak tutmak için evrimleşmiş bir avantaj. tabii avlanmasalar da, bir insan tarafından beslendiklerinde de gözlerini ihtiyaten kapattıklarından bu verilen yemeğe saygısızlık, yemek verene nankörlük olarak algılanıyormuş falan hesapta. o yüzden nankör deniyormuş. cahillik işte..

ben hıc sevmem mesela,gayet ıtıcı hayvanlar.

@kargn

iyi de yemek yerken gözlerini kapatmaları aşırı sevimli bi şey :D insanlar ilginç tabi, ne diyeyim...

köpek bahçede kedi evin içinde bakılır.

kedi bu kardeşim, bütün ihtiyaçlarını karşılayamaz ki! ihaleye mi gireceğim de beni son dakikada satacak.

tüylü, kucağa alınca mırlıyor. bi ipe tav olup beni eğlendiriyor. çok büyük bir buhran yaşamıyorsa ortalığa da pislemiyor.

daha ne? canlarım benim ^^

kedi nankor kopek sadik meselesine bir aciklik getirelim.
kopekler bildiginiz gibi grup halinde hareket eder. kopek sahibini grubun lideri bilir dolayisiyla onu takip eder. kedilerde grup durumu yok. bireysel hareket eden avcilar. dolayisiyla sahibini takip etmesini beklemek sacma.
tabi bu demek degil ki kediler sosyal degil. gayet sosyal hayvanlar. sadece grup mantalitesi yok.

ben izmir'e taşınana dek kedilerle pek muhattap olmamıştım, Ankara 4. Cadde Mado yanındaki sokakta yaşayan ve ne zaman pisi pisi desem koşarak gelen kedi hariç. her neyse. abi bi geldim buraya, evde 5 kedi, 1'i kocaman tek gözlü canavar bir şey, seviyorum onu da ama korkuyorum bir yandan da. 4 tane de yavru var, geldiğimde iki avucuma sığıyorlardı (hani bu twilight kitabının kapağında kalp tutma şekli var ya avuçlarımı öyle düşünün) şimdi büyüdüler.

hepsinin kendi huyu var (mutlaka köpeklerin de vardır ama köpeklerle hiç muhattap olmadım neredeyse).

Tekir, yakışıklım benim; oyuncu, sevecen, arsız, sevgi arsızı bir de. kucakta göğüste, omuzda, bacak arasında, sırtta uyumayı seviyor. bir de bazen kıçını burnuma dayayıp uyumasa. bıraksan saatlerce nereyi bulursa yalayacak. ha bir de mama tasına abanması yok mu?

Pika, salako; aslında çok zeki bir çocuktu bu püsük ama ne olduysa bir gün tırnaklarının kesilip, azarlanması ile değişti, önce küstü bize bir iki gün evin içinde küs küs dolaştı. çok sevdiği dudak emme eylemini bile yapmadı. köşelerde yattı durdu. salako demiştim ya, sabahları uyanınca unuttu küstüğünü aradan biraz zaman geçince anımsadı. neyseki atlattık o süreci. şimdi yine arsız. bir de midesine düşkün sormayın. buzdolabı, fırın kapağını açtığımızda bitiyor mutfakta, elimizde eğer bir şey görürse miyavlamaya, elimize ulaşmaya çalışıyor. kek manyağı bir de. dudak emme huyuna da geri döndü ama artık aşk ısırıkları da veriyor. (malesef) yere konmayı bile bilmiyor garibim. salako işte.

üstübü, sinsi prenses, kezban; aman efendim bir küsmeler, triplenmeler. tam kezban. kardeşleri mama yerken uzaktan kesmeler, katılmamalar. kendi başına bir yerlerde uyumalar hep bunda. bir odaya mı girmek istiyor, miiv miiv o kapı açılacak yoksa susmak yok. bir yerden çıkmak mı istiyor, yine miiv miiv. kucağa gelmek ister, alırsın ama yok 1 dakika dolmadan gidesi gelir.

Oscar, prenses, leydi; uzun tüyleri, sessiz, sakin yapısı, efendiliği ile en prensesi en hanım hanımcığı kardeşlerin. kucağa gelir, yanında, koynunda, ayakucunda, göğsünde uyur insanın. kardeşleri kadar arsız değil ne yemek konusunda ne de şımarıklık da. "-oscar, gel." dersin gelir. kapı mı açılacak? miiv miiv, o kadar. açılmıyor mu? bir köşeye geçer uyur. dertsiz tasasızım benim.

panter, canavar; kocaman bir şey bu, ben diyeyim 10 kilo sen de 3 kilo ama görelidir ya hani algılarımız bana 100 kiloluk bir "gerçek" panter gibi geliyor. korkuyorum abi. arada patiliyor 4 ufaklığı bir tek o zaman kendimde cesaret bulabiliyorum buna kızacak. sevmeye çabalıyorum ama tırnak geçiriyor. olmayınca olmuyor işte.

abi nasıl sevmezsin ki bunları?

kedi alıcam, hangi tür alıyım?

"Tarihe baktığımızda ilk kedilerin oligacene döneminde Afrika'da ortaya çıktığı sanılıyor. Keskin dişli kaplan (Halaphoneus) ve günümüzün modern kedisi (Dimictisti) olmak üzere iki tür... Evcil kedilerin nasıl ve ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor ancak en eski kayıtlar, evcil kedilerin 5 bin yıldır var olduklarını ve Mısır'dan geldiğini gösteriyor.

İnsanoğlu, ilk olarak 20 bin yıl önce köpeği evcilleştirdi. Bundan ancak 15 bin yıl sonra vahşi kediyi evcilleştirebildi. Yani, 5 bin yıl önce Nil vadisinde tarım yaparak yaşayan insanlar, ürünlerini depoladıkları ambarları haşare ve fare basınca kedilerin fareleri yakaladığını fark ettiler. İşte, kedilerin mısırda kutsallaşmaya başlaması bu tarihlerde oldu. Ambarlar doldukca fare nüfusu da arttı. Bunun üzerine firavun devreye girdi ve kedileri korunması için üstün yaratıklar ilan etti.

Mısırlılar, Yunanlılar gibi doğa güçleriyle özdeşleşen tanrı ve tanrıçalar sisteminden geldiler. Tanrıları arkalarına alan kralların her zaman kral olmaktan öte bir ayrıcalıkları vardı. Bu üstünlükleri krallara, önce yarı-tanrı, daha sonra da tanrı kral -firavun- olma özelliğini de getirdi. Kedilerin firavunla ilgisi ise; kedilerin tarihe ve mitolojiye konu olmalarının tek nedeni fare ve haşare yakalamadaki hünerleri değil. Bütün kediler firavunun olduğu için kediyi incitmek ya da öldürmek çok büyük suç sayılırdı. Kedi öldürenlerse idam edilirdi. Ev yansa önce kedi kurtarılırdı çünkü insanlar sadece insandı ama kediler firavunlar gibi yarı-tanrıydılar. Kedi eceliyle öldüğünde öteki dünyada birlikte olabilmek için hemen mumyalanırdı.

Öykülere, efsanelere konu olan kediler, Tanrılık katına çıkartıldı. Nil vadisinin insanları kediyi, neşe ve müziğin, güzel şarkıların, kıvrak dansların temsilcisi kedi kafalı tanrıça Bastet (Bast) ile özdeşleştirdiler. İnanışa göre, kedi miyavladıkça evin içi tanrıçanın insanlara hediyesi sayılan neşeyle dolarmış. Mısır mitolojisine göre Bastet, tanrılar tanrısı Ra'nın ve İsis'in kızıydı. Efsaneye göre, Bastet bir gün babası Ra'ya kızarak Mısır'ın güneyindeki Nubia çölünde inzivaya çekilmiş ve bir aslana dönüşmüş. Bir süre sonra Ra kızını affedip Mısır'a geri çağırmış. Bunun üzerine aslan görüntülü Bastet, Assuan yakınlarında Nil'in suyunda yıkanmış ve hemen orda bir kediye dönüşerek, üzerine bindiği kayıkla Bubastis'e gitmiş ve bu bölgede tanrısal yaşamına devam etmiş. Babasına kırgın olan Bastet, bu neşe dağıtan, uysal, sevimli yaratık kedinin simgelendiği güzel bir tanrıça oluvermiş. Bastet'in tanrısal özellikleri bununla bitmemiş. Başta cinsellik ve doğurganlık tanrıçasıyken, daha sonra ölüleri koruma, yağmur yağdırma, hastalara ve çocuklara şifa verme, müzik ve dans, ay, analık ve aşk tanrıçası haline de gelmiş. Mısırda kedinin tanrılaştırılmasının nedeni, fare yakalaması dışında, kedinin avlanma yeteneğine duyulan saygı, güzelliğine duyulan sevgi, ve gizemli kişiliğine duyulan korkuyla karışık hayranlıktı. Bir başka efsaneye göre, M.Ö. 525 yılında pers kralı 2. Kambis, askerleriyle mısırın kapılarına dayandığında peluzda bekleyen Mısır ordularının direnişiyle karşılaştı. Ancak kurnaz pers kralı, Mısırlıların hassasiyetini göz önüne alarak çevrede ne kadar kedi varsa, askerlerine toplattırıp onları birer kalkan olarak kullanmış. Mısırlılar da tanrıça Bastet'in temsilcisi kedilere zarar gelmesin diye silahlarını bırakarak teslim olmuşlar. Kimi zaman tanrıça kimi zaman şeytan sayılan kediler, erkeğe oranla kadına daha yakın olmuştur. Kedi tanrıça Bastet, dişiliğin simgesiydi. Bir tarihçi, "kedi tanrıça, garip bakışı, çekik gözleri, kıvrak beli, soylu duruşu ve hayvani hayasızlığıyla, her mısırlı kadının aklını karıştıran ve benzemek istediği bir yaratıktı,"diye yazıyor. Bir başka tarihçi de, "kadınlar -günümüzün vamp kadını gibi-kedinin yürüyüşüyle salınarak yürüyebilmek için çok uğraşırlardı. Hatta Kleopatra da bu hevese kendini kaptırmıştı, diye ekler."

e1211.hizliresim.com

e1211.hizliresim.com

@solo,

bizi kafaya mi aliyorsunuz anlamadim ama benzer bir soru soracak herkes icin yazmis olayim; kedinin turu degil sizin kediyle nasil iletisim kurdugunuz onemli. kedilere iyilik yapmak istiyorsaniz petshoptan degil sokaklardaki bakima muhtac kedilerden veya gecici bakimevlerindeki kedilerden birinin sorumlulugunu ustlenin.

bana çok estetik geliyorlar. yürüyüşleri olsun, oturuşları olsun vs.
bir de patilerini sıkasım geliyor.

ama köpekleri daha çok severim. daha enseye şaplak hayvanlar.

Eğer o nefretten geçip eh bari hissiz olayım adama karşı nötr olayım demek istiyorsan Wristcutters seyret.

1- bu kadar sevilen adamı 3-4 şarkısını dinleyip gerizekalı diye nitelemek, sence gerizekalı insanların işi değil mi?
2-sesini, sigara içişini seviyorum. sigara içmeyide içenide seviyorum.

ses tonu. sen niye bu kadar hırslandın onu anlamadım ama. git bi hava al. boş beleş şeylere kafayı takan boş beleş adamlardan da ben nefret ediyorum.

yalnızlığın melankolisini seven bir insan olarak yalnızlıktan aldığım hazzı artırıyor. buğulu sesini seviyorum. sigara ve kahve'yi seven bir insan çok sever tom waits'i. yeşilaycısın sanırım, "gerizekalı"?

lan amma alınmışsınız adam bi gerizekalı dedi diye. aşağılamak, yandaş bulmak için değil de "la olum ne buluyonuz bu amk malında?" minvalinde cidden sormak istemiş adam.
olur böyle şeyler. sırf birileri seviyor diye baştan soğuruz bazı adamlardan, müziklerden dizilerden vs. ya da bazı müzikler vardır mesela, önce nefret eder sonradan ısınırız.
muhtemel bu durumlardan biridir hocam seninki de.

mesela bu dünya tatlısı ikili sana sevdirebilir tom waitsi :) www.youtube.com

@klark, kızları siktir et de alttaki yorum çok iyiymiş lan cCc fikirtepe cCc

@henrychinaski eheheh aynen ya

tom waits, endüstriyel müzigin pop ikonlari arasında artik pek dikkati cekemeyen bir gelenegin, ozan-sarkici geleneginin bir üyesidir, woody guthrie gibi, pete seeger gibi, paul kelly gibi, nick cave gibi, joan baez, bob dylan, pattie smith, leonard cohen, bruce springsteen gibi, olay müzigin temelleri ve insanlarin nicin sarki söyledigi ile ilgili. işin bu kısmı ile ilgili degilseniz, neşet ertaş'ın eksik nota basıp şarkı sözlerini atlamasi gibi bu insanlarin da detone, hatalı ve cirkin söylemesi sizi rahatsiz edebilir.

Ben şahsen hiç beğenmiyorum,yalnız değilsin.

@komple üsttekiler

arap kerim fikirtepe arap kerim

@atmacaged

yav otantizm de bi yere kadar, bak kızlar ne kadar güzel yorumlamış barok ressamlarının mandolinli kız resimlerini izler gibi izledim. detone olmasalar daha iyi bence.

Sonuc itibariyle alkol icisi, sigara icisi gibi muzikle alakasiz seyler on plana cikiyor. Yani bir nevi hatunlarin pic tercihi durumu var.

şu olay nasıl?
www.youtube.com
tavsiye değil tabii, yaratıcılığı kısıtlamak da istemem ama tişörtü tual gibi kullanmaya bir örnek sanki.

(bkz: nijerya'dan gelen e-mail)

spam bariz ilk cumleleri googleda aratın hatta

www.eksiduyuru.com

"the war has just begun" diyor hacu. üç vakte kadar sana büyük macera var. tabii sen de kabul edersen..

saçmalamış bir söz bence. daha dandik olsa da ben şöyle bir söz duydum:
"kahvaltını sıkı yap, öğlen yemeğini paylaş, akşam yemeğini düşmanına ikram et (ya da itele)"

önce çalış işini bitir, sonra rahat rahat ye.

adige kişisi mantıklı söylemiş

akşam yemeğinin anlam ve önemi.

soyleyen kisi anne olabilir.

Sabredersen (güzel yemeğe kanmadan beklemisini bilirsen) en mükemmel imkanı (her şeyden güzel akşam yemeğini) yakalarsın (keyfince yersin) diyor.

adige'den yola çıkarak,

kapitalist sistem yüceltilmiş gibi. öğle yemeğinde güzel yemeklere ağzını ayırıp vaktini harcama, akşam ağzın yüzün yamulmuş bir şekilde evinde yediğin yemek seni daha verimli bir köle yapacaktır. çok mu kastım la?

henrychinaski +1

tam onu diyecektim, sanırım bu protestan ahlakının parolası gibi bir söz

bu mantik amerikanya semalarinda var.
suradan geliyor:
biriyle date etmek icin ogle yemegi asla en iyi plan/opsiyon degildir; aksam yemegi her zaman daha promising/anlamli/yollu/cezbedici/date-like/verinays-tir diyor.
date aksam yemegi ile olur, ogleler istedikleri kadar mukemmel olsunlar...... . gibi.
ya da speak low when you speak love gibi bir sey. klise, calisabilir.
guzel.

sopa

saman
pusula
eyer
baston

balta

tekerlek

iğne

kıyafetler icat mıdır?

çakmak

tornavida

Ayni tarzda olmasa da cadir-tas devrinden kalma.ya da canak comlek olabilir

ip/iplik. temel olarak hala aynı şekilde elde ediliyor mekanikleşse de.

dayak

sandalet

kaldıraç

ayna

röntgen cihazı, çok ciddi değişim göstermedi =)

balık tutmak için yapılan kancalar hiç değişim göstermeden , belki de geliştirilmeden demeliyim, aynı tas aynı hamam olarak devam etmektedir. Rezzan Has müzesinde örneklerini görmüştüm.

Sopa +1. Ucu sivriltilmiş olanını düşünme, meyve vs düşürmek için kullandığın düz sopayı düşün.

kezbanın öcü

hangi bağlamda?

aha kafası yarıldı.

-CAMSiL-
You're doing it wrong.

-sen bir şahinsin ben garip serçeee♪♫
♪♪attın kalbime derinden peeençee♫♫
bir tsm saatinin daha sonuna geldik, esen kalın.

takarsan ayıp olur. damat mısın sen amk ne alaka.

sözse salla. nişansa ve yerli yemekli falansa tak, takmasan da olur bence ama. evde yapılan nişansa bırak allasen. onlar ne masraf yapmış ki sen katılacaksın daha nişan zamanında. hem ne malum yüzüklerin atılmayacağı di mi? yaa yaa.

annen bilir ona sor.

bizim geleneklerde nişanda da düğünde de ayrı ayrı takılır. (çok zenginiz amk :D ) o yüzden bir aile büyüğüne sorup, aile geleneğine göre hareket edersen daha iyi olacaktır.

evet yakışıklılaşır.özellikle benim gibi karizmatik bir yüzünüz varsa daha bi iyi olur.

müsterih olunuz, götünüz yerli yerinde. erkeklik hormonları uzun vadede etkisini keskinleştiriyor. erkekliğiniz pik yapıyor. allah arttırsın.

erkeğine göre, mesela mark knopfler gençliğinde çok tipsiz olmasına rağmen yaşlandıkça biraz toparlamıştır

evet

çoğunlukla öyle. ama ihtiyarlayınca gidiyor o yakışıklılık.

cogunlukla evet; erkek yillandikca guzellesirken, kadin cirkinlesiyor...

genç: encrypted-tbn3.gstatic.com

yaşlı: encrypted-tbn1.gstatic.com

sen yaşlandıkça senin yaş grubun kızlar da yaşlanıyor haliyle. ve o kızların olasılıkları azaldığı, vakitleri daraldığı için beklentileri düşüyor.

yani değişiklik sende değil karşındakinin seçim kriterlerinin degişmiş olmasında.

doğrudur, robert pattinson'dan hugh jackman'e evriliyorum ben de.

40 yaş üstü karizması geliyor üzerinize olabilir, yaşı bilmiyorum tabi ama.

yaşlanmak derken yaş kaç ki?
üniversite sonrası kızlar da erkekler de toparlanıyor bence. denemeler bitiyor, tarzı giyimi saç modeli vs daha bi oturuyor bence.
ama 30 35ten sonra yavaş yavaş gerileme başlıyor bence.

kişiden kişiye değişiyor.

bazıları yaşlandıkça daha çirkinleşiyor,
bazıları yaşlandıkça daha güzelleşiyor.

(örneklerle uğraşamayacağım şimdi)

yaş 30 ama gösterdiğim yaş dersen max 25

basmaz şerefsizler. bulamazsan mesaj at, galiba bende fazladan var bi tane. kargoyu sen ödersen yollarım. bakayım bende yoksa nadir kitapa bak

birkac senede bir basiyorlar, hemen bitiyor. 0 bulamayabilirsin ama sahaflarda cok cikiyor karsima. nadir kitap'ta mutlaka vardir diye dusunuyorum.

kitapsan.com.tr
kitapsan.com.tr

www.kitapyurdu.com

Kadıköy Alkım kitabevinde birkaç ay once dağ kadar vardı. Ortada ustuste yigmislardi. Hala ellerinde duruyor olmalı.
Bir de Tübitak'ın kitabı oldugu icin Tübitak'ın internet sitesinden de sipariş verebiliyorsun

@tdl tükenmiş yazıyor orda..

Bu arada eğer kitapçılarda bulamazsan kitabın ciltli baskısı bende var. Ama daha okumadım ve okumak istiyorum. 3 aylığına sana gönderebilirim, fakat sonrasında geri göndermen şartıyla :)

imza günü olan ve başı çok kalabalık olmayan bir yazar bul. çok tanınmış olmasın. sonra iki dakika falan muhabbet edebilirsen, adamla/kadınla konuşmuştum, çok da sevmiştim deyip kitabı bitirmeye bir motivasyon kaynağı oluşturmuş olursun. sonra başka bir kitabı falan derken bir bakmışsın bayağı bayağı kitap okuyorsun.

Tübitak kitapları okuyup zevk aldıysan zamanında, belki devam da edersin. Şuradan katalog'u incele o halde: esatis.tubitak.gov.tr

o tübitak kitapları artık tarih oldu. fuara gidersen tübitak standında işe yarar kitap kalmadığını göreceksin, üzülme. metin ol. standın %90 kısmı ortaokul seviyesinde boyama kitabı gibi şeylerle dolmuş lan. hüzünlendim ben yeminle.
neyse. varlık kitabevi standında 10 tl ye üç kitap var. kafka var içlerinde. topla onları. dava, dönüşüm vs.
tübitak okudun madem, o şekil devam et, modern romana boka püsüre bulaşma bence daha fazla.
sahaflara git. istiklalde var öyle mesela, galatasaray lisesinin karşısında tarlabaşı taraflarına uzanan yolda sağda.. eski basım kitaplar al. öncesinde ufak bir araştırma yap, denk gelirsen 1-2 tlye kitap bulursun, kondüsyonuna bakmadan topla gitsin. 5 liraya kadar kitapları topla. klasikleri bırakma. bulursan camus deme, gonçarov deme, steinbeck deme. hepsini indir çantaya.

tübitakın yeni basımları bok gibi. onun yerine aç yabancı dil varsa science blogs olayına gir.

Kafası Güzel Filler ve En Acayip Deneyler*Alex Boese*Gürer Yayınları
Quirkoloji Gündelik Hayatın Tuhaf Bilimi*Richard Wiseman*Pegasus yayınları
Baş Belası İcatlar Parlak Fikirlerin Karanlık Tarihi*Robert Winston*Say Yayınları
Brandwashed*Martin Lindstorm*Optimist Yayın Dağıtım
Şifreler Kitabı İşaretler- Semboller- Kodlar- Gizli Diller*Paul Lunde*NTV Yayınları
60'lar Hikaye 70'ler Terane 80'ler Şahane*Muharrem Kaşıtoğlu*Profil Yayınları (nickime yaraşır bi öneri olsun dimi?)

İlgini çekerse önerileri çoğaltabilirim

ben de seninle neredeyse aynı durumdaydım (tübitak kitaplarına kadar aynı hatta, ahaha), sonra benim de canıma tak etti ve bir kitap kulübüne girdim geçtiğimiz aylarda. hem daha önce adını bile duymadığım güzel kitaplar okumuş oldum hem güzel insanlar tanıdım. eğer çevrende böyle bir oluşum varsa gidebilirsin, yoksa da sen başlatabilirsin :) düzenli yapılan bir iş olması epey etkiliyor olayı, okuduktan sonra tartışma olayının faydasına değinmiyorum bile.

ne kadar uyar bilemedim ama şöle bişey var
"dinime küfreden, müslüman olsa"

edit: geç kalmışım ama bak kamuoyu kanıtı sana,

bir de hafif uzak ama, şu da var

"Öküzümün alnı sakar, kendi adını bana takar."

ele verir talkını kendi yutar salkımı?

değildir.

ikisinin de çıkış noktası türkiye değil. dww ingiltere'de, dwb fransa'da ortaya çıkmış. yalnız dww'nin alt kolu doctors worldwide turkey, türkiye çıkışlı, şu anda daha çok somali ile ilgilendikleri belirtiliyor. ikisi de tarafsız ve insani yardım için mevcut ancak dww kültürel farklılıkların altını çizerken dwb'nin böyle bir kaygısı yok.

en azından ben okuduklarımdan bunu anladım, buyrun siz de okuyun;

www.doctorsworldwide.org
www.doctorswithoutborders.org

biri diğerinin islami hassasiyetli versiyonu

Türkiye adına da siteleri olduğu için "acaba?" dedim ilki için. kargn'ın tanımı daha uygun oluyor sanırım. teşekkürler.

hotel rwanda diycem ama görmüşünüzdür herhalde.

film değil belgesel, darwins nightmare

blood diamonds mu ne var bi de

teşekkürler hotel rwanda ve blood diamond filmlerini izledim. Belgelese göz atayım; ama film şu an daha tercihimdir.

invictus

last king of scotland?

last king of scotland'ı da izledim; teşekkürler ama öneriniz için.

country of my skull var bir de.

onu da izledim; ama teşekkürler :) bayağı da izlemişim yahu bakınca.

(bkz: shake hands with the devil)
(bkz: shooting dogs)
(bkz: johnny mad dog)
(bkz: moolaade)
(bkz: tsotsi)
(bkz: l'Ennemi intime)
(bkz: Lion of the Desert)

the constant gardener
tsotsi
the last king of scotland
nirgendwo in afrika
shooting dogs
invictus
amistad

(bkz: Cry Freedom)
(bkz: A Dry White Season)

kurumsal hizmetler hariç, bireysel olarak gitmemenizi tavsiye ederim.

ole takılayım diyosan git,
ordan aldığım bir sertifikayla işe girerim diyosan gitme

yok öğrenmek amacıynan.

bilgisayar müh. falan okuyorsan git gelişirsin ama yeni bir dal olsun bana o sertifikayla iş bulurum diyorsan gitme gerçekten.

yok müh okumuyorum bilg. pro 2. sınıf okuyorum myo ya öyle diyosunuz ama giden 1-2 kişi tanıma fırsatı oldum gayet övüyorlardı?

e dikey falan yaparsın işte ordan, ilgiliymiş neticede bölümün git bence benim 3 tane bilg. müh. arkadaşım gitti yazılımın y sini bilmiyorlardı 2. sınıfken gittiler, projeleri bitirme tezini falan çok kolay yaptılar çok faydası oldu.

bide ben bilişim eğitim merkezine gittim işte hocayla konuştum hoca benim yazılım öğretmem için dedi pc yi kapatıp açabilmeniz yeterli falan dedi bilge adamla tek aramızdaki fark orda saat fazla mı ne öyle bişiyler söyledi sadece.

zamanında orada (nispeten yeni açıldığı zamanlarda) çalışan bir arkadaş vardı. gelecek satıyoruz diyordu.
bence sahte bir hesapla hazırla bir cv, yolla kariyer netten falan. o dediğin belgeleri yazıp bi de yazmayıp başvur. geri dönüş farkına göre git ya da gitme.

bence gitme, bir ara iş ilanlarında xxx bilen ve bunu bilge adam'da öğrenmemiş olan yazıyordu kriterlerde.

ondan birşeyler iste
ona ihtiyacın olduğunu bilsin, anlasın
olabildiğince sakarlaş bu arada
hata yap, ergen davranışlar sergile
annemde işe yaramıştı

iyi de adam ayağının ğstğne zor basarken sırf moralini düzelteyim diye ofise mi getirteyim adamı. bastonla falan zar zor yürüyor adam. ya ayağının iyileşmesi için çözüme ihtiyacım var, ya ayağı iyileşmeyecekse bu halde adamı yormadan moralinin düzeltecek çözüme ihtiyacım var. zor durumdayım gel desem alır bastonu, ayağı acıya acıya, topallaya topallaya gelir. bunu istemiyorum.

valla okurken bana bile fenalık geldi.ne biçim hastalık bu?sadegazozun dediğine katılıyorum.ona ihtiyacın olduğunu hissettir.geçmiş olsun.

büyük hükümdar Timur'un topal oldugunu hatırlat (:

öncelikle çok geçmiş olsun. umarım en kısa zamanda babanız sağlıgına kavuşur. ayağının üzerine basamadığı için zamanının çoğunu evde geçiriyordur. evde yapılacak onu mutlu edecek bi şeyler bulabilirsiniz. sabırlı bi karakteri varsa basitten zora doğru birkaç tane puzzle alıp bitirince çerçeveletip asarsınız. belki hoşuna gider?

geçmiş olsun. arkamdaki kitaplıkta bir nöroloji kitabı var. yazarı kürşad kutluk. kitabın adı (derdiniz olan konudan bağımsız) "iskemik inme".
giriş kısmında şöyle bir paragraf var. aynen yazıyorum:

"akut inmeyle vücudun yarısının felç olması ağır bir kayıptır. ancak inmeli hastalarımın böyle bir kayıp yaşamamış insanlardan pek farklı davranmadıklarını gördüm. olaydan hafif defisitle kurtulduğu halde ağır depresyona girenler de oldu, ileri sakatlığa uğrayıp neşesini hiç bozmayanlar da. bunu sadece sağ ya da sol hemisferik lateralizasyon, frontal ya da oksipital lokalizasyon, akut ya da kronik dönem özellikleriyle açıklayabilir miyiz, bilmiyorum. belki felçli hastalarımız tıpkı inme inmemiş "normal" insanlar gibi, mutluluğu ya da mutsuzluğu seçiyorlardı."

böyle new age filozofları gibi akıl vermeyi inan ki istemezdim, sonuna kadar pozitif bilime güvenirim yalnız tıbba karşı hep şüpheci tavır takınmayı da elden bırakmam (bkz: iatrojenik), bkz: tr.wikipedia.org şu halimle babana maalesef yeteri kadar ilgi gösterilmediğini düşünüyorum, yani dikkat etmişler belki biaz ama ilgi göstermedikleri için sonuca varamamışlar doktorlarınız. bence öncelikle babanın depresif hallerini doğru yorumlamaya çalış, ona özel bakım için seferber olun. tıbbın uzak köşesindesiniz. bak varis çorabı gibi işe yarayan ve benim de ilk aklıma gelecek çözümlerden biri olan öneriyi yapan da yine akrabanız. yardım motivasyonu tıpçı değil aileden biri kimliği ile harekete geçirmiş onu.
demem o ki, bana kalsa yaraları kötüleştirmeyecek şekilde al pederin ayağı kucağına, günde iki set halinde 15er dakika ovala (ciddiyim). sonuçta primatız. şempanze akrabalarımız birbirlerinin bitlerini temizleyerek sosyal düzen kuruyor, düzenlerini sürdürüyor. ben olsam böyle yapardım.

iltihap var dediğiniz için diyorum, benim dayımın da ayağında oluşan bir nasırı kesmişler daha sonra burda açık yara oluştu kapanmadı, derken yara kapandı ama ayak hep şiş ateşler içerisinde yanıyor adeta, en son ayak kesilecek dediler yıkıldı tabii dayım falan ama başka bir doktor duyduk ona gitti, istanbul'da kendisi www.ufuktalu.com bu da adresi, şu an çok iyi tamamen iyileşti, ayak da kesilmedi yani, istanbul'da çok uzak değil ankara'ya bence bir gidin. çok geçmiş olsun.

"emekli bir genel cerrah olan eniştem dedi ki "abi senin ayağın ne gut, ne iltihap, ne kırık, ne plaka. bypass ameliyatından dolayı zaten o bacaktan bir toplardamar alındı. bir toplardamarın eksik. bir de kırık ameliyatından dolayı kesi yapıldı. ayağında toplardamar yetmezliği var, venöz yetmezlik, toplardamarlar kanı yukarıya yeteri kadar gönderemiyor. ilaca falan hiç gerek yok. külotlu varis çorabı giyeceksin geçecek". mantıklı geldi. babam her ne kadar istemese de sımsıkı külotlu çorapla dolaşıyor. iyi geliyor gibi, ama yine de arasıra ayağı yine şişiyor, yine acıyor. bu işin uzmanı diye kalp damar cerrahisine gitti, "benim konum değil" dedi adam, ilgilenmedi bile."

bir doktora daha götürmeye sabrin kaldi mi bilmiyorum hocam. ama yukaridaki paragrafta yazdiklarindan sonra, yani sizi kalb damar cerrahina sevkeden mantiginizdan cüret alarak, bir doktor önermek istiyorum müsaadenle:

Prof. Dr. İskender Alaçayır
Adres:
İran Cad. No:13 D:22
Kavaklıdere, Çankaya, Ankara
Tel: +90 312 428 83 64

Simdi bana "Bu kadar sacma sey olur mu? Agir sacmaladin!" diyeceksin ama, gercekleri yaziyorum:

Kalb Damar Cerrahisi ya da kardiyovasküler cerrahi diye adlandirilan bilim dali, "cevre" yani kalbten uzaktaki damarlarla pek ilgilenmiyor. (Diyeceksin ki, "E, bacaktan toplardamar almayi biliyor ama!" Dogru, isine geldigi icin, aliyor ama orada duruyor. Kol damari, bacak damari gibi islerle ilgilenmiyor.)

Tabii ben o gittiginiz kalb damar cerrahindan, sizi bir "periferik damar cerrahina" yönlendirmesini beklerdim ama yapmamis demek ki.

Sana o yazdigim isim de, Turkiye'yi bilemem ama Ankara'daki en iyi periferik damar cerrahIdIr. Cerrahlarin olaylara yaklasimina ve eniste beyin tecrübesine hürmeten, kurdugunuz bu mantigin dogru oldugunu düsünebiliriz. Eger periferik damarla ilgili olarak yapilmasi gereken ve simdiye kadar yapilmamis bir sey varsa, Iskender hoca, teshisi koyar ve yapar.

Ama "Bu sekilde varis corabiyla idare edeceksiniz, yapacak baska bir sey yok" da diyebilir. Gidecek olursaniz, bu cümleyi duymaya da hazirlikli olun.

Simdi konuyla ilgili olarak yazdigin 3 soruyu da dikkatle okudum ve aklima, pirimiz, mirimiz, üstadimiz Hipokrat'in su sozleri geldi:

Hayat kisa, sanat uzun, tecrübe aldatici, hüküm vermek güctür!

en.wikipedia.org
en.wikipedia.org

yok artık ... hangi yüzyıldayız yahu?

kişiye gidip sorsanız daha ucuz, daha kolay ve gerçek cevabı alırsınız.

görüntülenememiş

www.youtube.com

www.imdb.com

bir tek bu belgeseli yapan adamlar o an tesadufen orada olduklarindan goruntulemisler.

www.youtube.com

uymuyor da olabilir ama
tinysong.com
Kylie Minogue Confide in Me (The Truth mix)

- ikea'ya git, ya da internetten onlinle olarak kataloğu incele.
- bir dergi al, ev tasarım dergisi.
- google görsellerde "interior design" diye arat. sol taraftaki renk seçenkleri ile dilediğin renk ağırlığındaki çalışmaları filtreleyebilrisin.

ayrı renk, farklı boyutlarda içi boş 10-!5 tane çerçeve alıp birbirini tamamlayacak şekilde duvarın bir kısmını kaplamak. zamanla içlerini doldurursun. hattı aynı resmi birden fazla çerçeveye yaymak da çok hoş bir görüntü sağlayabilir.

İlginç tasarımlar, yaratıcı fikirler falan diye arasan zibil gibi şey çıkar. Hem çoğunu insanlar kendileri yapıyorlar, ekonomik de olur.

Ha bir de bit pazarlarını dolaşabilirsiniz. Ankara'daysanız İtfaiye Pazarı'nda güzel şeyler bulabilirsiniz, baya bi gezmek gerekiyor ama. Başka illerde de vardır eminim böyle yerler.

odan uygunsa bir köşeye puf minderler alabilirsin. hem ucuz hem de sana ayrı bir keyif köşesi gibi olur. tabi yerde oturmayı seviyorsan.

3.bp.blogspot.com

4.bp.blogspot.com

www.flickr.com

süs objeleri: saatlerce izlemekten hoşlanan biri değilseniz ortalıkta fazla biblo/maket/masa takvimi vs. bulundurmayın.
saatler akar mekanizmalı olsun, gece uyku kaçınca tik-tak diye girişmesin.
ne kadar masa olursa olsun, kişi başı 1 sandalye yeterlidir.
ev ortamında tekerlekli/dönen sandalye kadar saçma bir şey yoktur -denendi.
laptop için uzatma kablosu edinin.
yatakta/çekyatta uzanıp bacak bacak üstüne eller ensede film izleyebilecek şekilde ekranı/laptopu yerleştirebileceğiniz yer olsun.
her ihtiyacınız için bir eşya edinmektense var olan eşyaları değişik işlevlerde kullanabilirsiniz. mesela bir masa lambanız varsa gece lambasına, bilgisayarınız varsa dvd oynatıcıya, ütü masanız varsa org sehpasına gerek yoktur. (örnekler çoğaltılıp garipleştirilebilir.)

ufak tefek eşyalar için bir çekmece/raf üstü bir kutu ayırın.
en yakın kitaplığın bir rafını boş bırakın. geçici eşya yeri olsun.

tanım neye tekabül eder emin değilim aslında, evet sürrealizme yakın ama şart değil. yani mesela örnekteki the prisoner sürreal diyemem bana sorsalar. o sebepten örneklere göre verilecek bir cevap belki daha işime yarar.

- Mülksüzler (kitap)

- www.youtube.com

- www.imdb.com diye attım.

offf offf

The dreamers +1

Mülksüzler i de oku evet.

Aklima geldikce yazacagim daha bi düsüniyim.

@yokartikdahaneler
ilgi alanlarımız epey yakın anladığım kadarıyla. humming cuk oturmuş sanırım. hemen tüketmeyeyim diye 10. saniyede kapadım. dreamers da methini duyduğum kadarıyla epey isabetli.

yalnız bir itiraz: mülksüzleri bitirmeme 40 sayfa falan kaldı. çok sürpriz bir son olmazsa tanıma uymuyor. ya da belki ben fazla anarşistim, konu bana göre tam olması gerektiği doğrultuda gerektiği gibi akıyor :)

senin aradigin sey icin anahtar kelimeler

surrealism / transgressive / grotesque / gothic / modern avantgarde / theatre of cruelty / pornography / gore

bir bak gel, başka da ekleriz arada.

@atmacaged
cruelty veya gore pek kalbimin dayanacağı cinsten şeyler değil. apışıp kalmaktan çok mana ve alaka ararken inme indirmek istiyorum. ama kalanı güzel etiketler tabii.

antonin artaud ve vahşet tiyatrosu falan diye arattir bakalim google'da, hemen karar verme. ortalik yerde adam s.kmiyorlar afedersin, yapilan bir tür yabancilastirma. elini de korkak alistirma, beynimi özgürlestirecegim diyorsan, bildiklerinin tersini yapiyor olman lazim.

postmodernizm ve absürd tiyatro olarak da aratabilirsin.

pek anlamamis olabilirim ama basligi gorunce aklima the holy mountain geldi.

bu da aklıma existenz'i getirdi*, hatta buradan hareketle genel olarak cronenberg sinemasına bile göz atın. atmadıysanınız. orijinal the prisoner'a da bak bakmadıysanız.

*kemikli deniz canlısı benzeri, ne olduğu belli olmayan, daha sonra bir iki değişiklikle silaha dönüştürülen bir nane vardı. şu sorduğunuz ikinci soru aha bu nesneyi, dolayısıyla da existenz'i aklıma getirdi.

son anda da şu geldi şimdi: jacob's ladder.

bir ek daha: bence new-wave bilim kurgu yazınına da rahat rahat dalabilirsiniz. özellikle de philip k. dick'e. do androids dream of electric sheep'i okuyun, ardından da, belki kitaptaki o müphem havayı o derecede vermeyebilir ama blade runner'ı izleyin, tam olsun.

lem de bir diğer önerim.

yapmaya çalıştığım şeyin şarkısını yapmışlar:
jefferson airplane-white rabbit

şu sözlere bakınız ey cemaat:

when logic and proportion have fallen sloppy dead.
and the white knight is talking backwards and the red queen's off with her head
remember what the dormouse said
feed your head
feed your head

filmi de var, yeni izledim hatta, spoiler vermeyim diye susuyorum şu an. ama onu da izlerken durumu anladım, acayip tesadüf oldu tam şu üstteki duyurudan sonra. hayat ne garip.

the lost room
logan's run

shinboru ve taste of tea ikisi de film

bad boy bubby

sicko var.michael moore'un,güzeldir.

aa bak yeni aklıma geldi escape fire diye bi belgesel çıkcaktı şu sıralar istersen bi göz at konusu güzeldi.

şu liste güzel:
www.sprword.com

şu film var bi de:
fast food nation
www.imdb.com

bu yazılanların altyazıları mevcut mu?

"human instinc" belgeselinde besin tercihleriyle ilgili bir kısım olması lazım. İçgüdüsel olarak yağlı, vücudun depoladığı yiyecekleri daha lezzetli bulmamızla falan ilgili.

super size me'nin ardından çekilmiş bir başka belgesel var. super size me için dezenformasyon olduğu iddialarında bulunuyor. adını bulamadım ama sanırım aynı konseptte aynı diyet takvimi ile deney tekrarlanıyor. aksi sonuçlar çıkıyor. ama tv'de izledim ben bunu adını da iç hatırlamıyorum.

çalış tabi, bol bol soru çöz, bi noktaya gelince görür görmez bu lineer, bu tam dif. denklem diyebiliyorsun, hiç olmazsa birkaç adım çözümde yanlış yoldaysan anlayabiliyorsun. soru çöz ve denklem türlerinin formüllerine iyi bak. zor bir şey yok, çalışmamak için bahane arıyosun sadece.

Pazartesine kadar diferansiyel uzmani olur ve şanzımanı da dagıtmazsın. Nerelerden soru gelecegini bilemem ama, vizeden, 100 ustunden 10 almis ogrenciyle, 45 almis ogrencinin, bütteki durumu ayni olmaz. Birinde sermişlik, serkeşlik var, digerinde iyi kotu bi gayret var.

@r_u_h
bahane deil resmen kafam almıo.biraz da boşa gitme ihtimali var tabi o da kötü yönde etkilio olabilir.şu anda integral çarpanını bile tam olarak anlayamadım kategorilerdeki farkları kestiremiyorum.acaba ilklere çok asılmadan son konulara çalışsam daha mı iyi olur.adamın bi müh. problemi sorcağı garanti ben son konuya doğru olan bölümleri iyi bilsem kurtarabilir miyim?

ekonometri dersini hem teorik, hemde eviews uygulamalı alıyorum.
alıyorum dedimse yüksek lisas seviyesinde yani lisans 3 ekonometrisi değil.
ve ben en son türevimi sanırım lise son da aldım. lisans ise uluslararası ilişkiler. en son istatistikden örneklem ne demek tanım yaptım 3 4 yıl önce sanırım o kadar.

yani ekonometri için gerekli olan iktisat temeli yok.
matematik temeli topallıyor.
istatistik temeli; böyle tanımlanmış bi veri bile yok.

ama sanırım yaptım :)
ben bırakma derim.

damodar gujarati hocamıza da kucak dolusu öpücükler.

sen bilirsin.

ben de aynı dertleri yaşadım, önce eski bildiğin her şeyi bir kenara bırak hatta çöpe at, ön yargısız ve bilgisiz olarak, tabula rasa şeklinde çalışmaya başla. pazartesiye kadar kitabı bitirirsin. diferansiyel göründüğü kadar zor bir ders değil.

diferansiyelden anlayarak geçen görmedim. ezberle zaten. kimse senden bi laplace, bi euler olmanı beklemiyor.

flashdiskler bildiğim kadarıyla ssd disklerle aynı teknoloji. Bilgiler hareketsiz sabit bölümlerde olduğu için kolay kolay birşey olmuyor sanırım. SD kartların da flashdisklerin de ömürleri baya uzun ve çoğu düşmeye-suya-ezilmeye falan dayanıklı.

elektronik aletler enerji kullanamadığı zamanlarda kısa devre de yapamayacağından bozulamaz diye bir geyik var hani. ondan galiba. flashdiskler malum iç enerji kaynakları ya yok ya çok mikroskopik falan da ben bilmiyorum.

suyla mühadale ettiğinden elektirik akımı olmadığından kısadevre yapmıyor ondan diye düşünüyorum çünkü benimkide çok çok yıkandı.

daha geç pişmez ama daha çok su çeker. pirinç pilavından biraz daha fazla su koymak gerekir.

kabuktaki yağ oranı fazla. hidrofobik tabaka su çekmesine engel olduğundan sanırım. yağ içerikleri epey farklı paketteki tablolara göre.

www.habervaktim.com

Şu var, olur mu?

www.hurriyet.com.tr
doğalsa şüphesiz zararsız olmalı he mi?

Alev Alatlı nın safsata kılavuzu var, Google da arayınca çıkıyor. Güncel değil ama iş görür.

Hayat acıdır biber de acıdır o zaman hayat biberdir.

şimdi aramaya fena üşendim ama rauf tamer ve rıza zelyut köşe yazılarının tamamı potansiyel örnek

fanatik.com.tr

alev alatlı safsata kılavuzu. zaten haberlerin abartısız yüzde89'unda var dostum. dersini aldık biz bunun cümleten bayıldık.

lazımsa alternatif bir kaynak:
nodrylight.wordpress.com

şunda straw man'in kralı var:
www.radikal.com.tr

çok teşekkürler, derste biz de alev alatlının kılavuzunu kullanıyormuşuz zaten, derslere gireydim iyiydi. ödev için farklı örnekler isteniyor da ondan sordum.

ahmet davutoğlu gözleri bozuk olmadığı halde neden gözlük takıyorsa ondan.. olmadıkları gibi görünmeye çalışıp duruyorlar.
www.yasamoykusu.com (bakınız camlarda en ufak bir kırılma yok.)

bu yüzden bir dahaki seçime oyum zaphod beeblebroxun

camlar antirefle olmasın?

yani kesin net biliyor musunuz davutoğlu'nın sıfır numara gözlük taktığını?

yıllarca gözlük taktım, gözlerim bozukken zor katlanırdım. adam neden taksın ki paso gözlük?

gerçi bu antirefle bakana parlıyordu sanki. bilemiyorum.

kesin bilmiyorum tabii ki, bilemem. gözlükçüsü ya da çevresi değilim. sadece her açıdan çekilmiş fotoğraflarına bakıyorum, yüzüne düşen gözlüğün gölgesindeki kırılmaya bakıyorum. bir de 20 senedir gözlük takan biri olarak şimdiye kadar gördüğüm tüm cam çeşitlerinin kırıcılığını düşünüyorum. sonuç bu. miyopi, hipermetropi yok. astigmat olabilir sadece. çok ağır bir astigmat varsa, bir gözde diğerine göre aşırı fazlaysa ve ben hep sağlam göze baktıysam belki. ama iki gözde de durum aynı.
kişisel yorumum biraz daha vakarlı görünme çabası. klasik siyasetçi imajı: iktidardaki daha otoriter görünmeye çalışır (tayyip icabında halktan görünmeyi iyi beceriyor, artısı o), muhalefetteki daha halktan görünmeye çalışır.
bi de antirefle refleksiyon olmayan demek. çok az mor ve yeşil tonları yansıtıyor. sarıları, mavileri iyi geçiriyor. daha fazla ışık alıyor ama tabii gözlük polarizeyse ani parlamaları alıyor olabilir. o da gereksiz gerçi, adamlara en yakın fotoğrafçı 5-6 metre yaklaşıyor açıklama yaparken, açık güneşli havada çekilen fotoğraflarda zaten gerek yok. yani bana kalırsa tümden gereksiz. eğer çok rahatsız eden durum varsa kolormatik tercih edilebilir. mis gibi gözlük kolormatik. içinde gümüş iyonları var.

20 sene gözlük taktım. antirefle hayatımı değiştirdi. fotoğrafçının yaklaşması ile falan alakası yok.

fotoğraf için antirefle değil polarize olanın faydası var. polarize gözlük parlamaları alır.

prompter'daki yazıyı daha iyi görebilmek için gözlerini açıyordur.

öğretmen beleşe mi biniyormuş, ben neden binemiyorum? Öğrenciden hallice veriyoruz biz de...otobüs 1,30 metrobüs 1,60.

Asrın sorusunu sordun, nobel ödülünü hak ettin.
Tahminlerim şu şekilde;
Öğretmen bedavaya binmiyor,
Polis görev gereğide binebiliyor bunun ayrımını yapamıyorsun,
Basın özgürlüğü,halkın haber alma özgürlüğü gibi gerekçelerle habere toplu taşıma aracı ile gitme durumuna karşı ücretsiz biniyor olabilirler.
Öğrenciler zaten ucuza biniyor,
Asgari ücretlide ucuza binmeli bu noktada sana katılıyorum.

Öğretmenler beleşe binmiyor sanırım, basının beleşe binmesinin sebebi zamanında basın örgütlerinin devletten aldığı bir hak, polis ise "benim memurum" kontenjanından.

bir nobel de benden
♥öğretmen kutsaldır ana gibi
♦polisin durumunda çarpıklık var, deniz hatlarında mesela çok kötüye kullanmaya çalışıyorlar, bandırmaya gitmeye çalışan var (bu da mı görev icabı?)
♣basından otobüse binmeye tenezzül edecek birileri varsa o da gariban, namuslu ve bu sebepten adam olamamış muhabirlerdir. dokunmayın bence.
♠öğrenci zaten beleş binebilmeli, liselisi bile evet, yanlış duymadınız.
◘asgari ücretli zaten devrim yapmalı, o paraya geçinilir mi bee
ulaşım haktır, barınma haktır, su haktır, zamanında sanayine işgücü yapmak için memleketinden kopardığın garibanı kentsel dönüşüm ayağına tekrar yerinden koparıp şehir dışlarına sürüp o adamın okuyan çocuğundan, o adamın kendi temel ulaşım ihtiyacından, o adamın tek sosyalliği olan ailece gezmeye çıkmasından kısmaya zorlayamazsın. yani bence zorlamamalıyız.

öğretmen ana gibi kutsalsa o zaman annem de kutsal. annem de indirimli binsin.

benim için mesele zaten şudur, çok sembolik bir ücret ödeyeceksek ödeyelim, ya da hiç ödemeyelim.
tanıdığım öğretmenlerin önemli kısmı, değil emeklisi, istanbulda göreve başlayanları bile kısa sürede araba alıyor zaten, bunların da toplu taşımaya anca garibanları tenezzül eder. onu öyle söyledim geçtim sadece zira bence tur operatörleri de kutsaldır, dayı gibi.

kapatamazsın, zehirlenirsin.

o menfezin konulması zorunluluk. igdaş falan kontrolde ilk ona bakar. sakın kapamayın. bir aksilikte, karbonmonoksit sızıntısında hayatınızı kurtarır o delik.

la bu zamana kadar bir şey olmadı. ben o deliğin kasıtlı konulduğunu düşünüyorum evi soğutup fazla yaksınlar diye.

gelin kapatıyım ben.

Ben o delikleri gazetelerle kapadım. Böylece hava akışını tamamen engellemiyor, içeriye soğuk girmesini de engelliyor. Tavsiye ederim. Aksi takdirde eğer ben gibi en üst katta duruyorsanız çok soğuk giriyor odaya.

illa kapatacağım dersen mutlaka gaz dedektörü koy.

her ne kadar event ne demek bilmesem de yardım etmeye çalışayım. iş ciddiye bindiği an portör muayenesi raporu alman gerek dağıtımı yapan her personel için. konuyla ilgili bildiğim tek şey bu, catering işi yapmadım. işyerimizdeki firmayı denetlemek gerekiyordu. bir tek buna bakardık biz. firmanın diğer sorumlulukları nelerdir bilmem..

para kazanmak istiyorsanız ne kadar faturasız çalışırsanız o kadar kar. firma eventi alırsanız da fatura kesmeyeceğim, %18 indirim yaparım dersiniz.

Tıp alanında bir insanın ideolojisi yaptığı işi etkilememeli. Yaptığı işte de ruhun varlığından etkilenecek bir şey yok.

öncelikle; (bkz: ruh sağlığı ve hastalıkları)

ruh, 'tanrı' kavramı gibi fizikötesi bir kavram değil. yani insanların duygularını nasıl fark ediyorsak, ağlayıp gülüyorsak; ister 'ruh' de, ister mutluluk hormonu de, sonuçta kimyasal fiziksel olmayan bir yere dayanır. aslında, bütün duygu ve düşüncelerin kimyasal ve fiziksel karşılığı vardır. bu da tıpta 'psikosomatik' semptomlardır. ama sonucu ne kadar 'somatik' yani maddi olsa da, kaynağı mutlaka duygusaldır.

mesela, bir insanın stres veya üzüntüden ağzında yaralar çıkar, siz tutup ilaçla tedavi etmeye çalışırsınız; bu defa başı ağrır, olmadı gözü seğirmeye başlar, midesi yanar, saçları dökülür falan.

psikolojik meselelerin dışında, insan organizmasını 'ruh' kelimesini anmadan anlatabilirsiniz. ama dönüp dolaşıp insanın 'manevi' yönünü mutlaka kabul edersiniz.

elimden geldiğince 'stv jargonu'ndan kaçındım:) ayrıca ateist arkadaş ölünce tv'nin fişi çekilme mevzusu falan... ölene kadar herkes çeşitli tahminler yapabilir. bilmem anlatabildim mi:)

o kimilolonun bahsettiği ruh, bilinç. senin dediğin ruh değil.

bilim, ruha bir varlık olarak bakmıyor. insanın inanışıyla ve bilişselliğiyle ilişkilendiriyor. akıl olarak da bakabiliyorlar. sanırım daha çok psikoloji alanında irdeleniyor.

ewt bence de tüya bilincin ürünü olarak kabul görür herhangi bir bilim dalında.

vizdilva güzel açıklamışsın ama şimdi de şunu merak ettim.ruh ve sinir hastalıkları mevzusu hiç aklıma gelmemişti.doktor insanın manevi değişimi çevreden etkilenmesi vs. durumlara mı ruh diyor.

ermanen aradığım bu olabilir aslında.dediğin gibi sanırım