Normal değil. Param varsa asla kredi kartı borcunu geciktirmem. Ceza bir kere yedim. Onda da 1 hafta içinde ödemiştim. Niye enayi gibi geciktireyim ki %25 indirimli ödemek varken?

kredi notunuz düşüyor yoktan yere. İleride kredi çekerken çok sıkıntı yaşarsınız.

ilk kredi kartıma sahip olduğum zamanlarda böyleydim. üniversite öğrencisiydim fakat parasızlıktan değil de yok yere geciktiriyordum ben de hep. sonra kendi paramı kazanmaya başlayınca bu alışkanlık geçti, günü gününe ödedim faiz yememek için. sanırım para kazanmanın kolay olmadığını fark etmem sebep oldu buna.

kendinizden değil sizi bu konuda gıcıklayan birinden bahsediyorsunuz sanırım geçmiş olsun. ben de normal karşılamıyorum ya sorumsuzluk ya hayata bakış açısı bizden rahat biri. herhangi bir şeyin en pahalısına para verilebilir bu en dandik şey de olabilir ama durduk yere faiz yemeyi beklemek müsriflik de diyemiyorum sorumsuzluk en yakın kelime.

Firmanın Türkiye tarafi sarap/raki ve cesitli yiyecekler olan bir sepet, piyango bileti ve bir zarf vermisler belki hediye ceki vs bilemiyorum.

Yurtdışında bizde yok böyle, 175 euro hediye ceki verdiler her yerde geçerli.

kolonya ile defter verdiler :D

bizimkiler yılbaşı sepeti verirdi. bu sene korona bahanesiyle vermediler.

Çikolata takvim ajanda dolma kaalem anhatarlik sticker ve USB bellek olan bir kutu verdiler .

Kolonya çikolata :/

Üstelik kamu çalışanı olduğum için kurum vermedi. Bizim aidat gibi aylık para verdiğimiz bir sosyal komite verdi.

maaşı bir gün önce yatırdılar.

@orjinal nick bulamadim o sayılmaz bence. 3000 TL ikramiye veren duydum ben :/

@meraklitursucu biliyorum zaten. geyik olsun diye yazdım. bizim şirkette öyle bir şey olsa yarın kıyametin kopması banko.

geçen sene mütevazı bir hediye paketi vermişlerdi. marttan beri evden çalıştığımızdan olsa gerek, bu sene bir şey yok. en büyük hediye evden çalışmamız bence. hediye sepeti beklentim yok.

Boyner hediye çeki. Bir de her sene ajanda yaptırırlardı ama bu sene gecikecekmiş.

5cl Finlandia Vodka + ginger beer + süs müs. Hiç vermeseler de olurdu.

şirket gıda firması(et ürünleri). şirketin ürünlerinden bir paket yapmışlar onu dağıttılar(3kg et+salam sucuk sosis vs). ajanda ve şirket armalı orta kalite bir de mont.

Airpods 2, 250tl google veya ios kartı, kahve-cikolata-frenchpress-ajanda vb. şeylerle dolu bir kutu.

İçinde 'amerikan başkanı', 'uzaylilar', 'kacirilmak' geçen cümlenin en olağan kısmına vurgu yapması komik geliyor. Ben ona gülüyorum.

belki tamamen yanlış yorumluyorumdur ama "zira nedir?" gibi kültürel yanı olan bir espri olduğunu düşünüyorum. epistemic_regress de kısmen değinmiş zaten buna.

arif uzaylılar tarafından kaçırıldığını söyleyip amerikan başkanı dahil herkesin devreye sokulmasını istiyor ama arkadaşı muhtemelen "tarafından" kelimesine takılıyor. muhtemelen onun gözünde fazla resmi veya haber dilinde kullanılan bir kelime. arkadaşını uzaylı kaçırmışken takıldığı şey o kelime oluyor, sorabileceği onca şey varken "tarafından mı?" diye soruyor.

öyle zaten kahkaha atılacak bir espri değil bence ama çok absürt ve farklı olduğu için güldürüyor.

türk halkının bir kısmında, sorulan bir soruya yarısından kesilerek tekrar sorulması saçmalığı üzerinden espri yapıyor.
uzaylılar tarafından kaçırıldım?
..... orda sahneyi göstermiyor ama karşıdaki kişi muhtemelen tarafından mı? diye soruyor ve
evet tarafından diyor.

-uzaylilar tarafindan kacirildim!
-nee uzaylilar tarafindan mi?
-evet uzaylilar (demek yerine) evet tarafindan diye cevap veriyor.

Epistemic+1

Telefonun diğer ucunda "sora ara sora ara" diyen, göbeğini kaşıyan, umursamaz bir Muhittin var onu atlıyosunuz. Adam "nee, uzaylılar tarafından mı kaçırdın?" demiyor. Epistemic ve Der Meister'ın dediği gibi cümlede o kadar olağan dışı şey varken "tarafından" kelimesine takılıyor.

@hlot Epistemic'in yazdığı şeyden nasıl oldu da uzaylıların kaçırmasının normal olduğu anlamını çıkarabildin acaba? Tebrik ediyorum.

Ben anladığım halde gülmüyorum, öyle komik

Uzaylılara kişi, kurum muamelesi yapması komik olan şey o “tarafından” vurgusunda. Yani denir ya, cumhurbaşkanı tarafından onaylandı, dışişleri bakanlığı tarafından resmi bir açıklama gelmedi henüz. Gibi gibi. Komikliği absürtlüğünden.

juninho77 +1
bence de olay bu. uzaylılar kaçırdı demiyor, uzaylılar tarafından kaçırıldım diyerek kaçıran tarafa somut bir varlık, hatta bir statü, hatta ve hatta bir resmiyet katıyor. bunu da vurgulamak için muhittinin takıldığı noktayı bu detaya bağlıyor.

sakin döneminde albüm haline gelmeyen şarkıları youtube'a yükledi. onlar dinlenebilir.
ruj şarkısı da güzeldir ayrıca.

Hayata albümü Sakin’in demoları. Haydut gerçekten çok güzel olmuş. Onurr işleri de gayet iyi hem
Sürrrrmee diyorum o ruju dudaklarına :)

Hayata demoları senelerdir dinliyorum. Pop şarkılarını sevemedim.

ben de zamanında Sakin'in istanbul'daki çoğu konserine gitmiş biri olarak önyargılıydım yenilere ama 2017'de çıkardığı ''bir kahramanlık hikayesi'' albümünü seviyorum ve dinliyorum. fakat hemen ısınmadım biraz zaman aldı. ''Ağlayamam'' çok çok iyi bence. ''replik'' de iyi. sonra ''yediğim vurgun''... bunlar zaten ''ruj'' vs. gibi pop kafasında değil. ki ruj da iyi şarkı bence:) pop bile olsa kendini belli ediyor. bir keresinde bir yerde pop çalıyordu ki pek dinlemem. iyiymiş bu ya dedim. arkadaşım ''onur'un bu şarkı'' dedi. şaşırmıştım. şarkı da murat boz-janti idi:)

2 ay deneme süresi; hem işçi hem işveren ihbar süresine tabi olmadan istedigi an derhal iş sözleşmesini feshedebilme hakkıdır. Yani bu senin hakkın. Hiçbirşey olmaz merak etme.

iş kesinse hiçbir şey yapamazlar. Cv'ne de referans kısmına o arkadaşı yazmazsın olur biter. Ayrıca deneme sürecinde olan sadece sen değil; mevcutta çalıştığın şirket. Salla gitsin.

Yeni birini bulmak, terkar oryantasyon yapmak zahmet. O yüzden agresife bağlıyorlar. Tabii işe aldığım adam bizi beğenmedi gitti, bunun da bir itibar kaybı var yönetici için. Ben de bir keresinde 1. ay sonunda ayrılmıştım. Bize gelen bir çocuk 3 gün sonra ayrılmıştı. Oluyor böyle şeyler. Başını ağrıtabilecek bir koz yok ellerinde.

olabilecek en baş ağrıtacak durum bıraktığın şirkete dönememek olur, o da kesin değil.
onun dışında takılacak bir durum yok.

o artık senin yöneticin değil.
Burada dikkat etmen gereken, bilgisayar vs. gibi sana verilenleri teslim ettiğine dair bir belgen olması.

yok. atlasın taksiye gitsin diyorlar. kimse götüremez diyorlar.

Kurtköy'de özel hastaneden randevu oluşturup kısıtlamadan muaf olabilirsiniz sanırım.

evet refakate izin vermiyorlar.

kızılay'dan kan verme randevusu varsa da çıkılabiliyor. kurtköy'de varsa kızılay denenebilir. dolandırıcılığa girer dersen gerçekten kan verebilirsin. dişçi randevusu için de çıkılabiliyor.

Yolu iyice tarif ederseniz kendisi gidebilir bence sonucta cok da zor bir sey degil. Suraya cikip su otobuse bineceksin, ordan suna gececeksin vs gibi. Tabi ki zahmetli ama yapacak baska bir sey yok.

Ya da yakindaki taksi duragindan vs taksiyi cagirip soforun kulagini cekerseniz duzgun goturur.

mesa var en babalardan. antteras var beylerbeyi sırtlarında.

Ben Vadi İstanbul’u beğeniyorum. hem merkezi konum, hem restoranlar, hem nezih ve sakin bir avm’ye sahip olması, ormana bakması...

vadistanbul park

Çengelköy Ata-2
AlmondHill
Gazeteciler Sitesi

Almondhill+1

10 sene direksiyon başına geçmedim. yarım saatte çözdüm.

Otomatik araçta bence direksiyon dersine ihtiyaç olmaz. Ama içiniz ferah olsun diye 1 ders alabilirsiniz.

Evet otomatik vitesin teorikte zorlayacak bir şeyi yok, akülü çocuk arabası gibi bas git ama.. aynaları kullanmayı bilmek, şerit değiştirebilmek, nerede hızlanıp nerede yavaşlayacağını bilmek öyle ha deyince olmuyor. Önüne konsantre olmaktan aynalara bakamıyorsun, sağdan soldan araç geliyor mu diye incelemiyorsun. Trafik ışıklarını bile fark etmiyor olabilirsin başlarda. Bu yüzden ilk birkaç sefer, yanında bir şoför arkadaşının olması ve trafikte yaptığın hataları söylemesi lazım. Tam süre veremiyorum, 3-5 saat gibi. O değişir.

hic trafige cikmadiysan 2-3 ders alabilirsin. dersler 2 saat suruyor.

sen bakma herkesin yetenegi baska bu isler riske atmaya degmez. surucu kursundan bir hoca ayarlasan ve biraz zaman ayirsan cozersin.

Olurum.

olurum,

grip, zaturre, tetanoz asisini da cok arastirmadan oluyoruz

olurum, böyle şeylere değer veriyorum.

Aşı karşıtı değilim ama ilk yaptıranlardan olmam sanırım.

Yan etkileri belli degil geyigini de anlamiyorum, 30 sene bekliceksiniz yani?

Olmam, ilkokul zamanı yapılanlar hariç hiç aşı yaptırmadım çünkü hiçbirinin işe yaradığını düşünmüyorum.

aşı açıklanmadan olma ihtimalim vardı, olmadım ama çekindiğimden değil tembellikten.

Konetsu +1.

Biri dusuncelerimi dile getirmis nihayet, oh be.

Aynisini grip icin de dusunuyorum, grip olursam 1 hafta yatar iyilesirim, o yuzden asisini olmuyorum her yil. Yasim genc, bagisiklik sistemim guclu, yedigime ictigime dikkat ediyorum, 1 hafta hastaliktan yatsam hayatimda biseyler degismez, bu riski alabilecek luksum var. Henuz hic grip olmadim yetiskin olali. Tavsiye ya da aksini yapani yargilama degildir, kendi kendime uygun gordugumu anlatiyotum sadece.

Olursem de kismet.

Olurum çünkü araştırmaların başarı oranı var. Benim aşı olmam başkasına bulaştırmamam demek. 1 haftada geçiririm diyenlerin 2 hafta Korona karantinasında kalacaklarını zannetmiyorum, illa dışarı çıkacaklar, bu da aşısızlara bulaştırma demek. Hala bunları konuşuyor olmak garip.

Risk grubunda olsam, ya da etrafimda asemptomatik tasiyici olarak farkinda olmadan riske atabilecegim birileri olsa tabii ki de asisini olurum. Bu ayni hastayken kimseye bulastirmamak icin evde oturmak gibi bir sey. Su an bile, tam tamina 9 aydir, evden market/park disinda bir yere cikmadim, tanidigim insanlarla parklarda gorustum, daha kalabalik bir ortamda bulunmamin ardindan (hafta sonu parklarin normalden kalabalik oldugu zamanlar mesela) 2 hafta evden cikmayacak sekilde hareket ettim. Tum bunlarin arkadsindaki motivasyon, benim vurdumduymazligim yuzunden bir baskasina zarar gelmemesi, kendimi korumak degil.

Yakinimda riske atabilecegim kimseler, colugum cocugum vs yok. Korona sonrasi olusabilecek saglik sorunlarinin da riskini almaya raziyim kendim icin. Yasadigim yerdeki saglik otoritelerine de epey guveniyorum. Su asamada asiyi nufusun 1/3une yapacak sekilde planladilar, risk grubundaki insanlari onceliklendirecek sekilde.

güveniyorum. gelip saplasalar keşke enjektörü de kurtulsak. bıktım artık bu kapalı hayattan

evden çalışıyorum, yalnız yaşıyorum, zaten şu anda bile istesem de istemesem de karantinadayım işlerden dolayı.

nüfusun üçte biri zaten olacak, bu da salgını oldukça geriye çekecektir.
özellikle risk grubundakilerin olması elbette gerekli, aşı karşıtı değilim ama ilk etapta yaptıranlardan olmam.

grip aşısı da hiç yaptırmadım ve grip olmuyorum yıllardır.
ama konu bundan çok aşının fazla yeni olması.
yaşam tarzımdan dolayı süreci inceleme lüksüm olduğu için yaptıracaksam da beklemeyi tercih ederim.
sürekli insan içinde olsam farklı düşünebilirdim belki.

edit:
bir de eklemek isterim ki, "aşı geldi, corona bitti" gibi bir şey yok.
grip aşısı da var ve gribin de kökünü kurutamıyoruz çünkü her yıl mutasyona uğrayan bir virüs söz konusu.
her yıl yapılan grip aşıları da buna göre yenileniyor.
bakteri olsa tamam, o farklı.

yani "herkes aşı olursa hastalığın kökü kuruyacak, aşı olmayanlar yüzünden kurumuyor" durumu söz konusu değil.
herkes aşı olsa da bu devam edecek.
aşıyı olanın bile hastalanmayacağı kesin değil, en ufak bir mutasyona bakar.
sadece aşı olanın ölme riskini azaltacak ve toplum genelinde öldürücülüğü ve salgının gücünü aşağı çekecek.

olurum

Konetsu +1

Multimilyarder şirket daha da zengin olsun diye kendimi denek yapmaya hiç noyetim yok. Herkes olacak diye şart olsa dağa kaçarım, yine o aşıyı olmam. Panik sebebiyle bu şekilde yalap şalap piyasaya verilen bir aşıya hiç güvenim yok. Cahil diye siz yapistirmadan söyleyeyim, avusturyada moleküler biyoloji doktora öğrencisiyim.

Olurum. Bünyem çok kuvvetli. Yan etki falan da olmaz bende.

Bir tarafta koronayi vefat etmeden gecirsek bile cigerlerde yaratacagi hasar diger tarafta asi. Ben asiyi alayim

çoğu kişi olmadan olmam.

Ben olurum. Kendi tahminlerimden çok kendi doktorumun önerilerine uyuyorum.

Olmayana da “aşı karşıtı gerici” muamelesi yapmam. Herkesin kendi vermesi gereken bir karar.

Güvenirim ve olurum.

Kasıtlı olarak aşı olmayanlar yarın birgün dünyada birçok ülkede hastaneler, kamu hizmetleri, toplu bulunan alanlar (kafe, restorant vb.) banka şubeleri, sınıflar, ofisler ve hatta toplu ulaşımdan bile faydalanamayacak göreceksiniz.

bizi ülkeye gelip de sıra bana gelen kadar (öncelik sağlım çalışanları, yaşlılar, kronik hastalar vs olur) zaten etkisi az çok belli olur, ona göre pozisyon alırım. büyük ihtimalle olurum yani.

muhtemelen şöyle olur, şu an çoğu şirket home office çalışıyor herkesi yavaş yavaş ofislere çağırırlar ama aşı olduğuna dair belgeyi şirkete iletmek kaydıyla. hali hazırda sahada çalışanlara bu belge zaten zorunlu olur.

yani pek kişisel tercihe bırakılmaz bu durum. tabii yeterince aşı dozunun tedarik edildiğini varsayarsak.

ben herhalde kendi isteğimle olmazdım, karantina-maske-sosyal mesafeye dikkat ederek yaşamaya devam ederdim bir süre daha.

Cocukken, 10 yaşlarındayken grip aşısı olmuştum annem ol dedi diye. Sonra orta kulak iltihabı geçirdim. Denenmisi bile böyle olabiliyorken çalışmaları için önceden yine o çalışmaları gerçekleştiren kurum ve mevkilerdeki kişilerin kısa olduğunu söylediği sürede çalışmaları tamamlandı denen bir aşıyı olmam. Olmak için kosturanlara da bundan sonra şüpheyle bakacağım.

bugün sözlükte paylaşılmış, ibb'nin ilçe ilçe analizi. olası bir depremde hangi ilçenin hangi mahallesinde kaç hasarlı bina olur, kaç kişi ölür gibi ilginç tablolar var.
linkten ilçeyi seçip pdf'i indirebilirsiniz.

depremzemin.ibb.istanbul

bence asıl soru "binam, bulunduğum bölgenin zemin yapısına uygun temel mühendisliği hizmeti almış mı?" olmalı.

mesela binanız kayalık zeminde diyelim. eğer malzeme, tasarım ve uygulama üçlüsünde hata varsa, zemininizin sağlam olmasının bir önemi yok.

yani bugünkü mühendislik bilgisiyle kil zemin üzerinde 40 katlı binayı 8.0'lık depreme dayanacak şekilde tasarlayabilirsiniz. zemin mühendisliği ve zemin iyileştirme teknikleri bunun için var sonuçta.

depremzemin.ibb.istanbul

İBB'nin hazırladığı Mikrobölgeleme haritalarında, Ataşehir'in zemini C sınıfında gösterilmiş. Yani "Çok sıkı kum, çakıl ve sert kil tabakaları veya ayrışmış, çok çatlaklı zayıf kayalar".

ataşehir sınırını politika çiziyor zemin tabakasını doğa. oturduğun parsele kadar inmen lazım. yeni eprem haritasında maksimum zemin ivme değerini bulabilrsin.

Zamanında ben de soruşturmuştum, zemine değil özellikle binaya odaklanın demişlerdi ataşehir için. Bina eskiyse riskli olabilecek bir bölge diyorlardı.

ne kadar surelik bir gidis? donulecek mi? donunce o esyalara ihtiyac olur mu? hala degerli / kullanilir olurlar mi?

ilerde yaninnninza almak istediginiz seylerse cevrenizdekilere dagitin, gidip geldikce goturursunuz.

biz giderken her seyi sattik/verdik, iki uc koliyi de annelere biraktik.

1 ay sonra geri gelinecek birkac gunlugune. sureli geri donussuz temelli gidis. Orda da kullanilacak temel seyler aslinda. Sadece evi kapattigimiz icin acikta kalacaklar 1 ay.

eger aile/ arkadas evlerinde yer varsa biraz onlarda kalabilir. bir ay cok bi sure degil.

yoksa internette depo yazinca cikan yerler var. onlara bakinmistik bir ara. guvenilire benziyorlardi. aramistik birkac tanesini hatta. ama bir ay kisa bir sure yer ayarlanir sanki?

Benim şu an eşyalarım depoda. İzmir’de bıraktım, İstanbul’a döndüm. Senin söylediğin kadar eşyanın sığacağı bir depoyu aylık 57 tl’ye kiraladım. Home office çalışma bitene kadar orada bırakacağım. Depolama şirketinin adı pratikdepo.

Sanırım şöyle oluyor; 1 gün içinde, televizyonda 2 ayrı gün yayınlanacak çekim yapıyorlar. Bu yüzden yedek kıyafet getiriyorlar yanlarında. Yani mesela, cuma günü hem cumartesi yayınlanan oylamayı, kaybeden takımın dokunulmazlık oyununu ve pazar günü yayınlanan eleme oyunlarını çekiyorlar. Son oyun zaten dış çekim olduğu için o daha önceki gün çekilmiş oluyor. Haftasonu ise çekim yapılmıyor.

bütün yarışmacılar değil ya, eleme potasında olanlar valizlerini toplayıp götürüyor o gün elenebilir diye, saçma iş.

Yok yahu eleme potasında olmayan barbaros falan da vardı.

ama onun valizi yoktu.

E Adana'ya gittiler, dış çekim vardı. Dünden önceki gün bölümde gosterdiler sanırım.

önce adana'da yapılan çekimleri, ertesi gün de otobüse bindiklerini mi gösterdiler? yarın da geçen haftanın otobüsünü mü gösterecekler böle karman çorman?

benim bildiğim, daha doğrusu mantığımın söylediği şu ki, eğer bavullarını alıp adana'ya giden otobüse binme görüntüsü göstereceklerse bunu adana bölümü yayınından önce gösterirler. niye adana bölümü yayınlanmış bitmiş bitmiş, ertesi günkü bölümün başına sokuştursunlar ki?

juninho'nun ve jelly bear'ın dediği gibi olsa gerek. şimdi tekrar izledim, eleme potasındakiler koca koca bavullarla çıkıyor, diğerleri ufak sırt çantalarıyla. büyük ihtimalle 2 günlük çekim için sadece yedek kıyafet almışlar. ama potada olanların toplanıp çıkması saçmaymış. elenmeyen geri dönüp tekrar bavul mu yerleştirecek? niye ki?

kendi açımdan, 31 yaşıma geldiğim için bir başkasıyla yaşamazdım kesinlikle. ne o öyle üniversite öğrencisi gibi. sabah banyodan çıkmasını bekle. eve birilerini getirecek falan..

stüdyo ve 1+1 arasında sadece 50 birim fark varsa 1+1'i seçerdim. stüdyo daireyi sadece lokasyonu daha iyiyse seçebilirim.

stüdyo'da yaşamak biraz zordur. 1+1 daha iyi olur.

o zaman da maliyeti ev paylaşımının iki katı oluyor. bir gariplik var gibi.

ev paylaşımı uk'de çok popüler bir olay. iyi bir ev arkadaşın varsa hayat sana güzel ama bazen kabus gibi arkadaşlar da olabiliyor. pimpirikli biri kafayı yiyebilir.

dolayısıyla bu sorunun cevabı sende saklı.

Soruna cevap bence maaşında gizli. haftalik net 600 aliyorsam min ( londra oldugunu varsayiyorum ) 1+1 e 1200-1300 veririm aylik. 200 de bills ıvır zıvır 1,5 kafadan, eline de 1000 kalır rahat rahat yeter.

500 haftalik aliyorsam oda paylaşırım, 1 kişi gayet ideal biz 4 kişi 3 oda şeklinde kalıyoruz memnunum ama daha yüksek alsam 2 kişi yaşamak isterim toplam öğrenciyim burda ben.

ek bir soru olarak, lokasyonlar neresi ? fiyatlar çok uygun geldi bana.

Paylaşımı geçelim, geniş bir stüdyo her türlü iki minicik odalı 1+1'den daha kullanışlıdır.

Öğrenciysem paylaşımlı, çalışıyorsam 250 birim olan.

Aylık fatura vs giderlerinizi hesaplamanız gerekir, belediye vergisini tek başınıza ödeyeceksiniz çünkü. Yine internet vs de aynı şekilnde.

500 birim olsun benim olsun. Başkasıyla uzun süre aynı evde kalmak, hele ki tanımadığın birisi ile çok zor. Maceraya gerek yok.

Stüdyo ve 1+1'in her ikisinde de kaldım, tek yaşadıktan sonra bir fark yok açıkçası. Maliyet açısından sen karar ver.

bu iki seçenek dururken paylaşımlı evi kesinlikle tercih etme derim.

Ankara - Çiğdem Mah. - 3-1 100 Mt2 - 3 kişi - 1.650 kira + 375 Aidat

zekeriyaköy - 5400tl. eşim ve ben.

pandemi sonrası gelirimiz yüzde 60 azaldı. bu yüzden sözleşme bitişi ayrılacağız muhtemelen.

İstanbul - Sarıyer 1+1 4.500 TL tek başıma kalıyorum.

İstanbul, Marmara Üniversitesi civarında 2+1, tam emin değilim ama 80 m2 kadardır, 1670 TL, tek başıma yaşıyorum

la bu ne la? millet 4k 5k kira veriyor?!

ben yalovada 1100 lira veriyorum, fazla zam yapmasın diye dua ediyorum

halkalıda bosphorus citye 2400 veriyorum. 1+1 eşyalı. ama burada kiralar astronomik uçtu

Acıbadem
2900
3+1 2 kişi

İstanbul 5. Levent 4100
Tek

Nisantasi 5500 3+1

Ataşehir 2+1, tek, 1700

erenköy 2+1 1750tl+100 aidat 2 kişiyiz. ancak buradaki kiralar 3000 lira üzeri. bizimki biraz şans.

Ankara bağlum, 12.kat,üstte bi kat daha var, 175 metre kare, geniş kilerli bi üç artı bir. Yalnız yaşıyorum, 850 kira, 125 aidat.

ankara - demetevler 670 kira + 220 yakıt+aidat

zemin kat. o yüzden ucuz. ama hiç memnun değilim evden.

Galata
Eşim ve ben
3100

Mecidiyeköy, 2+1 eşyalı 2500, 2 kişi.

Son kirayı bu ay başında verdim ay sonu kontrat bitiyor askere gidiyorum.

Dönünce tek çıkarım artık yaş 30'a dayandı dedim ama kiralar gene mokoko.

istanbul - zeytinburnu
5900 tl
3+1, sitede, kapalı havuzlu, otorparklı, spor salonlu, yeni nesil güzel sitelerden biri işte.
anne, baba ve ben.

Eskişehir Odunpazarı 1+1 iki senelik ev 65m2 475 tl kira

izmir balçova'da 2+1 1.500 TL

bir buçuk sene önce eskişehir'de yaşarken 1+1 eve 600 TL veriyordum.

istanbul, reşitpaşa, 2+1, 1500 TL, tek.

* (bkz: thesaurus.com)
* (bkz: grammarly)
* benzer örnek raporlar nette var mıdır bilmiyorum ama onlara bakmak

ben de aynı işi yapıyorum ama realized yerine actualized'ı kullanıyorum :)

udemy'de düşük fiyata güzel eğitimler var. 28 tl falan. youtube'da da var ama udemy daha derli toplu. uzun içerikler, tek bir başlık altında. bi de para verince eğitimi tamamlamak için daha fazla motive oluyorsun. :)

hazırlarken quillbot kullanabilirsiniz. kelime çeşitliliğini arttırıyor. ben başta ödevler için kullanıyordum ama daha sonra o kadar çok kullandım ki ordan da bazı şeyler öğrendiğimi keşfettim. faydalı olabilir.

kap'ta şirketlerin ingilizce audit raporları oluyor. onlara bakabilirsin.

bundan başka, global şirketlerin kendi internet sitelerinde investor relations sayfalarındaki finansal raporlarını inceleyebilirsin. apple, ford, bp, shell, aklına ne gelirse.

www.bp.com
www.bp.com
www.shell.com

Grammarly premium hesabıma ortak arıyorum. Gittigidiyor gibi sitelerde plati üzerinden aldıkları çalıntı hesapları satıyorlar. Bir yıl boyunca sıkıntı yaşamadan az kişinin kullandığı bir hesap arıyorsanız mesaj atabilirsiniz.

Doğru olur.

Şirketler anne-baba-arkadaşınız değil. Başka yer daha iyi imkan sağlıyorsa oraya gidersiniz, kimse de buna alınıp gücenmez.

Çok doğru. Düşünecek bir şey yok bence. Açıkça söylerdim durumu. İyi ayrılmaya çalışırdım artık ne kadar mümkünse.

sence çalıştığın yer senin yarı maaşına başkasını çalıştırabiliyor olsa seni şutlamaz mı?

evlenmiyorsunuz, para karşılığında çalışıyorsunuz.

Duygusal bakmamak lazım. çalıştığı kişilere 2 katı teklif aldım dediğinde zaten güle güle git derler.

Hocam sirketler yuksek maas teklifi alip giden kisilerin arkasindan of puf yapmazlar. Sen ciktiktan sonra bi ilan cakarlar ertesi gun yerini doldururlar. Ki kurumsal bi firma diyorsun. Aile sirketi olsa bi nebze hadi.

Abi 7 senedir aynı firmadayim . Şimdiki aklım olsa ilk sene is değiştirirdim . Hiç durma yüksek paraya git.

Bizim şirkette, ayrılsa bayağı büyük boşluk olur diye düşündüğümüz birkaç kıdemli insan bu sene ayrıldıktan sonra yokluklarını pek hissetmedik. Hemen rolleri doldu. Bir şekilde işler devam ediyor. Onları düşünmene gerek yok. 2 kat maaş çok iyiymiş.

5. Günün önemli olduğunu duymuştum. Ne kadar bilimsel bilmiyorum. Şu anda ben de covid tedavisi alıyorum ve 5. Günde ciğer ve kan sonuçlarına bakıp taburculuğa karar vereceğini söyledi doktor

İlk 1 hafta-10 gün civarj önemli. O kısım ağır geçiyor.

Benim de doktor arkadaşım 5. gün belirtiler kendini göstermeye başlıyor demişti.

Genel olarak’tan kastım herkeste genel olarak değildi yav bi laf sokmadan yaşamaya çalışın :) hastalığı ciddi geçiren insanlarda genel olarak kaçıncı gün ciddileşmeye başlıyor demiştim.

Bir de belirtiler ne zaman göstermeye başlıyor değil, belirtiler kendini gösterdi diyelim. Eğer durumun kötüye gidecekse kaçıncı gün belirtiler ciddileşiyor demek istedim.

5 ile 11 gün diyorlar.

Yatarak covid tedavisi aldım. Oradaki hekimin demesi, virüs vücuda girdikten 2-5 gün sonra belirti veriyor. Sekizinci günü onemsiyorlar, eğer tablo bozulacaksa bu genelde 8 ila 11 gün içinde oluyor. Ancak tabii bu günleri hiçbir zaman olarak tespit edemiyorlar aslında..

eşyaları satmaya çalış. ya da eşyaları bir garibe hibe et. yeni ev bulunca yeni eşya alırsınız.

evinin bir odasında eşyalarını daha ucuza tutabilecek insan bulabilirsin.

yerim olsa aylık 250 liraya kiralardım bir odayı :D

Depoya eşyaları taşıma masrafı, deponun kendi ücreti vs derken ev kıranızs yakın bir masraf çıkar yine aylık olarak. Onun yerine belkı eşyaları satmayi deneyebilirsiniz.

uguresyadepolama.com soyle sitelerde cesitli fiyatlar var

Bire bir aynı durumdaydım geçen hafta. Şöyle hallettim. Eşyaları depoya verdim. Firmanın adı pratikdepo.

Çok eşyam yoktu, daha doğrusu eşyalı ev kiralamıştım zaten. Benim kendi getirdiklerim bir halı, bir kilim, yorgan, mutfak malzemeleri, portmanto askılık falandı. O yüzden en küçük depoyu tuttum. Kendim götürdüm depoya. Aylık 57 tl. Çok eşya varsa orta boy depo tutmak gerekir oda 150 falandı sanırım. Bir de onlar gelsinler alsınlar dersen nakliye parası veriyorsun.

Bi ara cok az izlemistim ama zaten birbirlerinin dedikodularini yaparlarken de duymuyorlar gibi gibiydi :d

Mikrofonların işlevi sesin yayına gitmesini sağlamak senin de dediğin gibi. Ses yükseltmek için değil. Fark edersen yönetmen canı istediğinde farklı gruptaki mesela balkondaki insanların kendi aralarındaki konuşmalarını yayına veriyor. Diğerlerinin sesi arkadan uğultu şeklinde geliyor. Şefler en arka masadaki adamlara seslenebilmek için sesini yükseltiyor zaten. Mecburen.

Ses duyuluyor en arkadan, gerektiğinde yükseltiyorlar seslerini zaten.

Juni +1

Ciplak sesle mumkun mu allağaskina

tepe mikrofonları var o sesleri yönetmen yayına veriyor.
ama sütüdyodakiler birbirlerini çıplak sesleri ile takip ediyor.

Stüdyo içinde Çıplak ses. Kesin bilgi. Hatta o sebeple yüksek sesli ve bağırarak konuşuyorlar şefler.

selam. ben çok kalmadım, sadece 2 sene.
ofisler arası geçiş derken, farklı şehirdeki ofisler arası geçişi soruyorsun sanırım. izmir'deki yakın arkadaşım, bizim istanbul ofise çok rahat bir şekilde, sadece talebini yöneticisine ileterek geçmişti. rotasyon çok olduğu için geçişler de kolay. bizden sonraki sene amsterdam ofise falan bile geçen oldu. bir furya vardı o dönem. hem de öyle yüksek seviye değil, 3-4 senelik insanlar.

yani stabil bir hayat olmadığı için big4'da bu tarz geçişler sık ve normal.

hayırlı olsun.

@juninho77, doğru tahmin etmişsiniz, şehirler arası geçişten bahsetmiştim. çok teşekkürler hocam :)

selam.
bir buçuk-iki sene izmir ofisteydim, şimdi istanbul ofiste çalışıyorum. arkadaşlarımdan da geçenler oldu. rahat oluyor geçişler ancak istanbul'dan bölgelere geçmek biraz uzun sürüyor.

@iste o kavunici balik, teşekkürler hocam :)

şubat gibi annemler bununla geldiler, çok rahat geçmiş. ben pamukkale ile gönderdim, gittiklerinde bir sürü laf yedim. kamil koç ne güzeldi, niye bundan aldın diye :D üstelik pamukkale 110 kamil koç 85 civarıydı. hem kazık yedik hem laf.

Pamukkale çok iyiydi ya. Koltuklar falan çok geniş. İkramlar klasik. 3 kere falan turluyor muavin. Kamil Koç ekspresi bilmiyorum ama muavin olayını kaldırmışlardı yabancılara satıldıktan sonra. Bu 5,5-6 saatlik hatlar yeni otobandan hiç mola vermeden gidiyorlar. Pamukkale Bursa otogarda duruyordu sadece. 25 lira fark varmış. O kadar fark muavin olmamasından olabilir bence. Tabi net bilgim yok. Hiç kullanmadım. Sadece tahmin.

Ben pamukkaleyle tam 6 saatte gitmiştim gece 12 sabah 6. Esenlerden bindim. Çok rahattı.

ben aynı sektörde 9 yıldır çalışıyorum, son 1 yıldır şef pozisyonundayım. inanın o 1 yılda ilk yıllarda yaptığım hataların çoğunu tekrarladım. ama şu an %99 işe hakimim diyebilirim.

inanamıyorum, duyuruyu noktalama işaretlerine kadar ben yazmış gibiyim :)
6 sene iş tecrübesinden tut, bütçe-analiz-raporlama işlerine kadar ve iş konusundaki tereddütlerin de dahil aynılarını bire bir yaşıyorum.

benim gözlemim, sanırım en önemli şey aynı şirkette uzun süre kalmak işe tam hakimiyet için. bir konu çıktığında bilmememizin sebebi o case'le daha önce karşılaşmamış olmak.
önceki işyerimde 3 sene kadar çalışmıştım, ilk zamanlar ürkek bir ceylan gibiydim işlere hakimiyetim çok azdı, 3. senemin sonunda soru sorulan kişi olmuştum. çünkü artık nerde ne çıkacağını biliyordum orda.

7 ay önce başka bir şirkete geçtim. yine ürkek bir ceylan gibiyim. eski şirkette öğrendiklerim işe yaradı ama burada daha fazla sorumluluk var. sürekli skype toplantıları oluyor ve her seferinde büyük stres yaşıyorum çünkü yeni yeni karşılaştığım şeyler çok. bu kadar operasyonel süreçlerin içinde değildim önceki işimde. raporlamacıydım. şimdi controller pozisyonu. neden olmuş, ne olmuş diye sürekli sorgulamak gerekiyor. ne soracağını bilmek için de konuya hakim olman gerekiyor. bende o hakimiyet yok.

evet bence de ilacı zaman ama etrafımda iş öğreten, sorumluluğu paylaşabileceğim biri olsa çok daha iyi olacaktı. direktöre bağlıyım ve ara pozisyon yok. müdür sorumluluklarım var ama müdür değilim. zor geliyor.

Yaptığın işe %100 hakim olsan kendine hakim olamazsın burada harcanıyorum diye. 100'e yaklaştıkça o pozisyondan kopup yönetici yörüngesine gelirsin. Bu genelde böyledir. Yönetici olduğundaysa 100'den aşağı düşüp zamanla körelmeye başlarsın ama kritik noktalarda vereceğin kararlarla bu performansa ihtiyacın olmaz. Artık anı full performansala geçirmekle değil, ileriyi görmek önemlidir senin için. Sen tek bir konuda uzmanlaşmayıp, farklı dallarda bilgi sahibi olduğun için bilakis ileride yöneticiliğe daha yakınsın aslında.

bence önemli olan, hakim olduğun %60'ın hangi %60 olduğunu bilmek. yani yaptığın şeyden ne kadar eminsin? neyi bildiğini bilmediğini biliyor musun?

eğer birileri seni böyle bir pozisyona getirdiyse, sende bir şey görmüşler demektir. sen de bu yüzden kendinden emin ol. dikkatini ver, hata yapmazsın.

Abi konuşacak daha ne var hala?
Kaos kesin, izmir nüfus artar, orada da yaşam pahalılaşır ama izmir tek başına nasıl kaldırsın.
Öte yandan istanbulda kaos demek, türkiyenin bir uçtan bir ucuna ekonomik ve sosyal açıdan çok acılar çekmesi demek olur.
Sağ kalanlar ne yapar bilinmez ama büyük travma yaşayacakları, ciddi psikolojik sıkıntılar çekeceklerini biliyorum.
Bir mucize olur da küçük çapta atlatırız demekten başka teskin edici bir şey yok.

Kaos mesela nasıl olacak? Sağ kaldın,evin yıkılmadı. Evinde oturuyorsun. Silahlı kişiler gelip,hırsızlık,yağma vs olur mu? Yardim bekleyen insanlar olacak,öyle kaçıp başka sehire gitmekte doğru değil gibi. Kaosu biraz açalım demek istiyorum.

bir binanın yıkılması için binanın inşaatında, yapımında, malzemesinde çok fazla hatanın bir araya gelmesi gerekir diye bir analiz okumuştum. Evet çok bina yıkılacak muhtemelen ama çok daha fazlasına da hiçbir şey olmayacak. Bir şeyi olmayanlar zor durumdakilere yardım edecek. Diğer şehirlerden yardım ekipleri gelecek. Özetle kaos olmayacak. İlk girkaç gün olsa da çabuk toparlanacak. Tamam kendimizi çok gömüyoruz ama yardımseverlik konusunda iyi bir milletiz. Çabuk atlatırız. Dünyaya hiçbir katkısı olmayan futbol kulüpleri bile milyonluk topçularının maaşlarını ödeyebilmek için yardım çağrısı yaptığında bir sürü insan parasını esirgemiyor.

Depremi düşünerek yaşanmaz şahsi kanaatim. Tamam evim sağlam onu biliyorum ona göre ev seçtim ama geçen gün en yakın arkadaşımın evine gittim, bina 40 yıllık falan. Napayım gitmemeyim mi, bir çayını içmeyeyim mi?

İzmir’e göç konusunda, evet 7 ay önce izmir’e taşınma durumum olmuştu iş için, emlakçı bu ara istanbullular bayağı teveccüh gösteriyor şehrimize demişti. Ufak depremler oluyordu o ara sık sık istanbul’da. Büyük depremde bayağı göç olur.

Beklenen deprem, kesin olacak diye bir şey yok. Bazen enerjiler ufak deprem ile boşaltılıyor.
Beklentinin en tepe noktası 7,6 deniyor ki maks bu... yani öyle abartı bir durum yok. Nasıl tahayyül ettin bu kaosu anlamadım

bu tarz bir paylaşım vardı

seyler.eksisozluk.com

para sorunu çözülür de o kadar kişi enkaz altında kalsa, yaralansa, kaçmak isteyenler nedeni ile yollar kapansa yardım nasıl ulaşacak. zaten ilk bir kaç gün önemli.

Insanlar felaket tellalligini seviyor. Ne kaosu..
Sanki butun sehir dumduz olacakmis gibi..
Sen saglam bi ev al yeter. Istanbul bitmez, yasanmaz hale gelmez yani.

belediyenin güncel deprem tahminleri ilçe ilçe .

depremzemin.ibb.istanbul

Şener üşümezsoyu dinle,deprem birikmiş enerjisini 99 da attı zaten dedi.Bende inanmıyorum deprem risk haritaları arazi değerlerine göre bi kaç sefer değiştirildi zaten.

öyle bir durumda sakin kalmaya ve hatanı telafi etmenin yollarını düşünmeye çalış hocam. bugün bu olayı düşünerek geçer ama yarın hiç bir şeyin kalmaz, en azından bende öyle oluyor. iş hayatında bunlar doğal şeyler. özlem mevzularında da yeni hobiler, yeni uğraşlar edin. ilgini başka alanlara yönelt. zamanla o da geçecek.

Aynı sorundan muzdarip olduğum çok zaman oluyor. Genelde bu tarz insanların dediklerine kulak asmamaya çalışıyorum ama tam anlamı ile başarılı olmak için sallamama sınırına ulaşmanız gerekiyor. Son olarak bunun için yakında iş değiştirmeyi de düşünüyorum.

Ayrıca zaman zaman şöyle de düşünüyorum kimse benden daha değerli değil. Değmeyecek insanlar için kafana taktığın şeyler sağlığına zarar verir, bir yolunu bul ve sallama.

Eger is yerinde olsaydiniz isteseniz de cok aglayamazdiniz merak etmeyin. su icip biraz dikkatini dagitacak haber oyun vs bakardiniz 5-10 dk. cokup aglamazdiniz temin ederim

Is yerinde aglamayip servisten iner inmez eve gidene kadar ve evde 6-7 saat araliksiz aglamistim hsjs

sanırım senede 1-2 kez böyle çok şiddetli bir kötü hissetme anım oluyor.
ben şöyle başa çıkmayı öğrendim, ne kadar kötü hissedersen hisset o his geçiyor. e madem geçeceğini biliyorum, o zaman çok da dert etmeye gerek yok. yani o anın nadiren başına gelen, gelip geçici bir durum olduğunu o anda idrak edebilmek.

''Müdür bir laf dedi çöktüm adeta'' da çok tanıdık geldi. bekle bakalım ertesi günü. negatif mi gidecek iletişimin yoksa yarın hiçbir şey olmamış gibi devam mı edecek.

üniversiteyken olmuştu. idealist bir profesörün sınavında boş kağıt verdim diye çok sinirlenmişti. en son koridorda ''öğrencilik bu değil'' diye bağırdığını hatırlıyorum. yiyip bitirmiştim kendimi öyle dedi diye. o ara çalışkan değil ama hocalarına saygılı davranmış hep de saygı görmüş bir öğrenciydim. koymuştu. fakat daha sonra çok samimi olduk o profesörle.

bi kere de deli gibi aşık olmuştum birine. ilk ve son kez. kısa bir birliktelikten sonra ayrılınca mahvolmuştum. bütün insanlar çok sönük geliyordu onun yanında. saçmalığa bak. 2 sene falan geçti. yüzünü bile tam hatırlayamıyorum şu an.

yani özetle, o kötü hissetme hali geçiyor. ne başına gelirse gelsin geçiyor.

lafa bakiyorum laf mi diye sonra adama bakiyorum adam mi diye :D
hakliysa, oturup aglayip, sonra da yanlisimi duzeltmeye calisiyorum. ama genelde kisisel bi problemi olan kisilerden laf duydugum icin sallamiyorum.

kendi bombok hissettigimde, boyle hissetmeme sebep olan ne olursa olsun, atliyorum motosikletime, takiyorum kulakligi pervasizca gazliyorum. eve tek parca halinde vardiysam moralim duzelmis oluyor.

ömrümün ne kadar kaldığını bilmediğimi kendime hatırlatarak kendime bunun için üzmeyeceğimi telkin ediyorum. ve o an o problemi çözemeyeceğim kesin ise o dk o problemi düşünerek anımı kötü etmeyeceğimi söylüyorum ( bazen işe yarıyor bazen yaramıyor :(( )

Bence psikolojik olarak bağışıklığın düşmüş, kendini güçsüz hissediyorsun gibi görünüyor. Belki profesyonel yardım almak çok iyi gelebilir. Şu videolara bir göz atmak da iyi gelebilir: www.youtube.com

İs yerinin yAnındaki otelin tuvaletine girip bir saat hickira hickira aglamistim, resepsiyondan geldiler, eger hakliysan, neden agliyorsun, umursuyorsun dediler, haksizsan da insan hata yapar, duzelir.

Burda is yerindeki insanin huyu onemli, ertesi gun hic bir sey olmamis gibi yeniden baslayabiliyor mu? Genel olarak size saygı duyup deger veriyor mu?

Yoksa bu durumlar icin firsat mi kolluyor? Ikıncisinde nihayetinde degstirmek gerekiyor isi, once veya biraz sonra.

hicbir sey yapmiyorum. bu kadar zorlamaya gerek var mi acaba gercekten?

kötü bir anin, kötü oldugunu ve o günün tatsiz gececegini kabul etmek gerekiyor.

tabii ki sozerim, kizarim, eve gidip bir sarap acarim, yuruyuse cikarim, gereksiz uyurum vs. vs... ama en önemlisi o boktan duyguyu ertelemem. yasarim ve biter. ozellikle takintili bir insan olarak, bu degistirmeye calistigim bir durum, boktan durumlari kabul etmece. yoksa daha uzun süren bir huzursuzluk söz konusu oluyor.

Mekan değiştiriyorum. Evdeysem evi toplayıp duş alıyorum. İşteysem çıkıp kahve içiyorum.

arkadaslar sana kendinden kacis yollarini onermisler. hep yaptiklari sey zaten.

bu soruyu sorman bile kendinden kacisin bir yolunu bulmak istemendir. kendin hakkinda kafanda bir görüntün var, tum keyfin bu görüntne dayaniyor. biri bu dusunce yiginindan olusan görüntüne bir laf ettiginde keyfin kaciyor.

sana onerim yok. bir sey yap ya da yapma demiyorum.

Nefes egzersizleri yapabilirsin.

teamsden davet atıp bilgisayardan görüşülüyor bizde, sektör yazılım

bana önce skype görüşmesi yapalım dediler, ertesi gün arayıp uçak biletinizi karşılayalım yüz yüze görüşelim dediler. transfer için taksi ayarlayıp taksi parası verdirtmediler.

hayatımda kendimi hiç bu kadar lord gibi hissetmemiştim.

insanlar genelde bulundukları şehirde iş arıyorlar.

ya da normalde atıyorum sakaryada oturuyor ama cv ye adres kısmına istanbul yazıyor, istanbulda yaşadığını gören ik cı da o adayı davet ediyor.

yoksa ben istabnuldaki pozisyon için sakaryadaki adamı çağırmam.

ama tabi branştan branşa değişiyor. özellikle son dönemde skype,teams üzerinden yapılıyor ilk mülakatlar..

"Uyuşturucu kaçakçılığı ekseninde gelişen bir mafya filmi" yorumu, filmin en üst/yüzeysel katmanı. Filmin neden çok iyi olduğunun uzun uzadıya bir yorumu yapılabilir ama eminim internette zaten vardır. İyice araştır derim.

Aynen ben de senin gibi düşünüyorum. İzlemeden önce adından herhalde derinlikli mesajlar filan vardır diye düşünüyordum alakası yokmuş. Ya da ben göremedim. Tekniğine bir şey diyemem o konu çok hakim olduğum bir alan değil ama bence 4 Oscar da alacak kadar iyi değil valla. Nedense aklımda elinde tüple dolaşan psikopat bir Javier bırakmaktan öteye gidemedi. Zevk meselesi tabi bir de, seveni de çok. Önce kitabı yutup sonra filmi çok beğenen de var. Değişik.

Ben de sana katılıyorum gram etki bırakmayan balon bi film

Bu filmde gay ilişki yok muydu? Yanlış mı hatırlıyorum ? O yüzden oscar aldı gibi kalmış aklımda

Amerikanın toplumsal sorunu, felsefesi sosyolojisi avrupa'dan hayli farklı; hele ki bunların sinemaya aktarılış şekli çok daha farklı. Senin filmde görmek için aradığın tarz sanırım Avrupa sineması tarzı. "sanat filmi" dediğimiz, derinlikli ve anlatmak istediği şeyler olan filmler yani. ABD alternatif sinemasında ise işler daha farklı yürüyor.

No country for old men'in değindiği toplumsal sorunlar, vermek istediği mesaj bizim bildiğimiz sorunlar değil. Veriş şekli de bizim anlayış şeklimiz gibi değil. Teksas'ta yaşıyor olsaydık daha vurucu gelecekti film bize muhtemelen. Abd-meksika-göçmenlik-uyuşturucu-bireyselcilik-yoksulluk-kanunsuzluk keywordleri üzerinden bir sonuca varmışsındır zaten diye düşünüyorum. Fazlası da yok zaten ama fazlasını amaçlamıyor zaten film.

ABD bağımsız sineması da dahil olmak üzere, çekilen "kaliteli" filmlerin ekseni bildiğimiz sanat filmi işlerinden farklı. İyi ya da kötü diyemem ama farklı. Bana da çok hitap etmez mesela, son yıllarda izlediğim en güzel film olan captain fantastic bile sinemaya sanat açısından bakınca "ortalama üstü" bir film gibi geliyor. Kaldı ki captain fantastic normal bir abd filmine göre çok fazla göstere göstere toplumsal, politik ve felsefi anlatım kaygısı güdüyor. Ama alıştığımız "sanat filmi" kompleksliğinde değil.

Bence bunun sebebi izlenebilirlik kaygısı. Anlamak için beyin patlattığımız caché toplumsal mesajını verirken izlenmesi zor bir hal alıyor. ABD sineması bundan kaçıyor ya da ülkedeki film kültürü farklı işliyor diyelim; her yönetmen bunu ne maksatla yapıyor bilemeyiz. Ama hakim yaklaşım, bir şeyler anlatma derdi olan filmlerin anlatımını daha bireysel yaklaşım ve tecrübe üzerinden, karakter duygusunu ve temposunu yansıtmak üzerine kurması. Tarzı avrupa sinemasına daha yakın diyebileceğimiz denis villenueve bile incendies ile geldiği noktadan blockbuster olacak dune çekmeye evrildi. Sicario taş gibi "derdi olan" bir filmdir ama bunu tempoyla yapar, silahla yapar, fbi-kartel çatışması gibi beylik temalar üzerinden yapar ki izlenebilsin. Öte yandan karakter gelişimi ya da anlatımı öyle kuvvetlidir ki filmin içine girersin.

Avrupa sineması ise seni bile isteye filmin içinden çıkarır, helikoptere bindirir, günlük hayatında görmediğin bir açıdan, tepeden baktırır. Her şeyi daha bütün görürsün ama bakacak çok şey vardır, nereye bakacağını bilmiyorsan dağılır gidersin. İzlemesi daha zordur ama alışan ya da bilen için daha doyurucudur.

bir filmin güzel olması, ödül alması vb. izleyicinin beğenisine göre belirlenmiyor. jüri üyeleri "abi ne film yapmışlar be" demiyorlar yani. tamamen teknik konular ele alınarak (ve tabii seyir keyfi de göz önünde bulundurularak) değerlendirme yapılıyor.

no country for old men ile ilgili incelemeler fazlasıyla var internette. bu filmde önemli olan senaryo. filmi kavrayabilmek için en başta coen kardeşlerin yüzyıllardır gelen klasik kahraman anlatısını nasıl bozduğunu bilmek gerek. aldığı oscarları hak eden bir film kanımca. ha ben olsaydım there will be blood filmine verirdim hepsini, orası ayrı.

edit: ayrıca, tek kriterler senaryo ve oyunculuk da değil. bunların dışında görsel efekt, ışık, montaj, ses kurgusu, oyuncu yönetimi vb. pek çok kriter var. sinemayı sinema yapan her şey hesaba katılıyor yani.

Javier Bardem'in oyunculuğu çok üst seviyeydi.

aynı yıl gösterime giren "there will be blood" her yönüyle bu filmden daha iyiydi ama akademideki moruklar böyle bir seçim yaptı işte.

Mükemmel bir film bence. Acayip bir gerilimi var. Klasik sinema anlayışından biraz farklı bir kafada. Beğenmeyenler bu yüzden beğenmiyor olabilir.

@fobfilm senin yorumun ne? ben internetteki yorumları değil, buradaki insanların yorumlarını önemsiyorum.

@bruce çok güzel özetlemişsin. burada aslında derdim avrupa sineması veya sanat filmleriyle kıyaslamak değildi.
filmde bir derinlik, bir mesaj göremedim. yani onu en iyi film yapan ne, bunu anlayamadım.
sadece oscar da değil, avrupa'da da birçok festivalden ödülle dönmüş.
o yılın adaylarına baktım, there will be blood gibi kült bir film var. kesinlikle bu filmden açık ara önde bir film. hikayesiyle, alt metinleriyle, göndermeleriyle...

@lesmiserables tabii ki izleyenin keyfine göre vermiyorlar. ama dediğin kategorilerin hepsi oscar'larda ayrı bir kategori.
ben de oyunculuğu, yönetmenliği vs. bunun dışında tutuyorum zaten.
bir filmin best motion picture seçilmesi için iyi de bir hikayesi veya senaryosu olmalı galiba diye düşünüyorum.
sinemayı sinema yapan her şey hesaba katılsaydı there will be blood alırdı herhalde :)

Bizde var bir tane ayrılıp geri dönen. Kendi aramızda problem yok Ama ilk geldiğinde klasik dedikodusu yapılmıştı. 2 yıl oldu geri geleli şimdi normal

Hocam yapma bence.
Bunu yapan tanidiklarim var ama sirket onlari buldu tekrar, onlar sirkete dönmek istemedi.

Is hayatinda safezonedan cikmak oldukca onemli. O sebepten biraz zorluk ve degisiklik yasamaniz sizin icin de iyi olacaktir.

Vallaha ben algilardim acikcasi.

Bence de bir şekilde şirket geri çağırırsa, eski ücretinize zam isteyerek dönebilirsiniz. diğer türlüsü problem.


.

Yapamadi kuyrugunu kistirip dondu, dikis tutturamadi, bu yarin obur gun gene bizi satabilir, birakip gider, burasi cennet, x'i gordunuz, ayrildi nasi kosa kosa geldi

Maalesef zihniyet bu

bire bir aynısını yaşadım. Hem de 1 ay içinde dönerek. Seninle aynı cümleleri kuruyordum, beceremedi döndü derler mi diye soruyordum arkadaşlarıma. Öyle olmadı, garipsendi evet ama bu durum hayatını çok değiştirmiyor. Yani niye gittin geldin oluyorsun en fazla. Döndüğümde başta yadırgayanlar oldu fakat 1 sene sonra, ''sahi ya sen gidip gelmiştin di mi bi ara'' olmuştu.

Gittiğim yerde çok cins bir yöneticiye denk gelmiştim. Eski şirketimde de kendimi mutsuz hissediyordum ama yeni yerle karşılaştırınca meğer hepsi melekmiş dedim. Yine olsa yine dönerdim. Daha doğrusu yine olsa geçeceğim yeri çok daha iyi seçerdim.

Daha detaylı konuşmak istersen yaz. Ben bunun psikolojisiyle uzun süre kendi içimde cebelleştim çünkü. Gereksizmiş kendimi hırpalamaya gerek yokmuş. Sen de öyle yapma.

exten next sevgili olaylarında olmaz. yapıştır devam et.

5 sene çalıştığım işyerinden ayrıldım, aynı işe yaklaşık 2 yıl sonra geri döndüm. ben başvurmadım; biraz firmanın emrivakisi, biraz da mecburiyetten oldu(geçen süre boyunca çoğunlukla işsizdim). Eskiye göre rahatım, pek çok şeyi takmıyorum. Ya da işimle ilgisiz şeyler istendiğinde, "o işler eskidendi" diyorum. yine de "memnunum" diyemem. hep bir kırgınlık var üzerimde. ilk fırsatta ayrılırım(ayrılırım diyorum ama tekrar başlayalı da 1,5 sene oldu, bilemiyorum Altan).

@neverletyou +1

Sana mobbing falan yaptılarsa daha fazlasını yaparlar.
Ortamı özlüyorum diye bir şey yok. Onlar senin iş arkadaşın, kankan değil.

çok var etrafımda bir sorun olacağını sanmıyorum ama insanlara da bağlı tabi.

1. karakter meselesi. aynı iş yerinden 2 kere ayrılıp 2 kere dönen arkadaşım var. şirketin de buna izin vermesi falan ilginç tabi. alan memnun satan memnunsa mutlu olduğun yerde çalışman daha iyi. sonuçta şirket de ya ben bu adamı tanıyorum biliyorum diye bakıyor olaya. biz bir iş yerinde hırsızlığı kanıtlanmış adamı bile işe geri aldık çünkü çaldığını biliyorduk kontrolü kolaydı. yeni alacağım adam hırsız mı değil mi nereden bileyim :)

2. patronlarla çok yakın çalıştığım için rakı sofralarının muhabbeti olacağın kesin. ne kadar üst düzey olursan ol en basit toplantıda bile giden gitsin bakın sonra x gibi dönüyorsunuz diye arkanızdan konuşulur. bunu patron şirketlerinde çok yapar patronlar çünkü kendisi için gurur kaynağıdır. egodur gidenin geri gelmek istemesi. egosunu okşarsın. egosu okşandıkça da hoşuna gider. kurumsal şirketlerde ise 1 ay dedikodun döner sonra unutulur. iki durumun da bir zararı yoktur.

yani ne olursa olsun 1-2 ay göğüsleyip işinize bakınca unutulur geçer diyorum.

ben şartlardan dolayı gittiğini söyleyenlerin -çıkış görüşmelerini genelde ben yapıyordum- yine aynı şartlara dönmesini garipsiyorum sadece. yani adam patrondan veya benden memnun değil ama yine aynı yere dönüyor. bu tiplerle iletişimi direkt kesiyorum mesela yalan söyledikleri için.

@ozdek
evet aynı şartlarda dönmeyi kabul etmeyeceğim ben de. maddi kaygılardan gittim sanırım şartları da düzeltecekler.

O halde kulakları kapatıp ait olduğumu hissettiğim yere geçmem olumlu olacak benim için.

yakin zamanda tekrar ayrilirim diyorsan yapma. bu sefer donunce en azindan 3-5 sene kalmaya calis ki adamlara ayip olmasin.

borca girip alacaksan alınmaz, ne olacağı belli değil. kenarda paran varsa ve ev aldıktan sonra seni hiç çalışmadan en az 6 ay geçindirecek kadar paran varsa almak için tam zamanı. hem paranı enflasyona karşı korumuş olursun, hem de kira gelirin olur.

ev almak zor iştir, böyle gözü kapalı olacak bişey değil.

hele yatırımlıksa kesinlikle zor bir iştir. ister 1+1 olsun ister 5milyondolarlık ev olsun.

kaldı ki ekonominin ne olacağı belli değil. hani emlak vergisini fahiş fiyata çekerler, mal vergisi çıkartılar, başka bişeyler olur biter. bin türlü ihtimal var.

Lokasyon çok önemli.

Tamamı 1+1’den oluşan bir binada yaşıyorum. Buraya 5 ay önce taşındığımdan beri birçok daire satılık ilanında, ancak satılamıyor. Sanırım oturanların çoğu da benim gibi kirada.

1+1 daireler, aileler için hiç uygun değil. Çocuklu aileyi geçtim, karı-koca için bile uygun değil. O yüzden böyle beyaz yaka, öğrenci falan kiralıyor sadece. Onlar da ev almaz. O yüzden satılmıyor bu daireler. Kiralanıyor. Yani demek istediğim evi aldın diyelim, ileride satamama ihtimaline karşılık sadece kiraya verme fikrine okey misin?

Önce 250-300 bin toptan ver, sonra gıdım gıdım 1500-2000 al bana çok mantıklı gelmiyor. Yani dediğim gibi kolay kolay satılamayacağı ihtimalini baz olarak söylüyorum. Değer de kazanmaz. Yani enflasyondan, kurdan, altından daha fazla değer kazanmaz.

Alıcaz ama yatırımlık değil oturmalık. Çocuk da düşünmediğimiz için öyle takılır gideriz mantığındayım yani.

1+1 oturmalık kesinlikle alınmaz
2+1 alman lazım en azından
ki cocuklu aileye 2+1 yetmiyor
1+1 ve 2+1 cok fiyat farkı yok kredi oranları da iyi
he ama cok ucuz buldun 1+1 yatirimlik girilebilir

sebze-meyveyi beyaz sirkeye batırın. temizlik sirkesi olarak da geçer.

Ben silebildiklerimi kolonya ile siliyorum; bazılarının kutularını, posetlerini direkt çıkarıp atıyorum. Örneğin bakliyatlari direkt kavanozlara aktarabilirsiniz. Yine tuvalet kağıdı, kağıt havlu ambalajlarinda aynı yolu izleyebilirsiniz. Şişe, konserve gibi şeyleri de suyun altında bulaşık deterjanı ile yıkıyorum. Meyve sebzeyi önceden de yarım saat sirkeli ve karbonatli suda bekletip sonra yıkayıp kuruturdum; aynen devam. Yeşillikler için kurutucu alırsanız sonrasında kaplara koyup 1 hafta kadar bozulmadan saklayabilirsiniz.

Bahsettigim kurutucu şu; www.ikea.com.tr

CnnTurk’de doktor tam da bundan bahsediyor şu an. Yüzeyden virüs bulaşması rastlanmamış bir şey diyor. Virüs de max 6-8 yaşayabilirmiş bir yüzey üzerinde.

@juninho77, sorun da burada zaten. Siz almadan yarım saat, bir saat önce alacagınız ürüne virüs taşıyan birisi dokunduysa ve siz o ürünü alıp evinize soktuysanız???

Tüm bu ihtimaller ve detayları düşünmek, dahası önlem almaya çalıştıkça aslında enfekte insanların her gün başkalarını enfekte ettiğini bilmek ve bu sonsuz döngü...gücüm tükenmeye başladı yavaş yavaş:(((

@fraise, ambalajları en baştan boşaltmak çok mantıklı, sağolun.

@anthemis, hayır kafayı falan yemediniz; sadece normal bir zamanda yapmayacagımız şeyleri yaparak olabildiğince güvende kalmaya çalışıyoruz ama bu çok zor:(( En son 2 sefer bunu denedim, iflahım kesildi herşeyi sil, yıka, sabunla.

Şimdi gördüm, sayı gene artmış, ki bu sadece tespit edilenler. Artık sinirlerim çok bozuluyor. Bu saydıklarımızı bile ne kadar yapabileceğiz? Bunu ne kadar sürdürebileceğiz?:(( Ailemi korumak istiyorum, çok kaygı içindeyim:(

Salata marul gibi sebzeleri önce karbonatlı sonra da sirkeli su da 15er dk bekletin diyordu diyetisyen. Tabi bu iki işlem ayrı ayrı

Yuzde 70lik etil alkole ulasabilirseniz fısfısa koyup ambalaj yuzeylerine püskürtebilitsiniz. Meyve sebze icin iyice yikayip soyup pisirmek.

Kaynanam bütün ürün ambalajlarını çamaşır sulu bezle temizliyor. manyak ettiler milleti.

Çamaşır suyu ile dezenfekte etmek benim açımdan zor ve sakıncalı da olabilir, çok iyi durulanması lazım çünkü.

Yeşillik için normal zamanda karbonatlı tuzlu sirkeli suda bekletiyoruz zaten ama şu an bunu yapmak yeterli mi emin olamıyorum sadece.

Katkıda bulunan herkese teşekkürler.

şöyle bir yazı yazmıştım tam da bugün:
kelimelerbenim.com

gitme canın sıkılıyorsa bir arkadaşınla buluş kalabalık olmayan bir yerde

yani işe gidip geliyoruz. birçok insan gidiyor. home office alanlar olmuştur muhakkak ama az. henüz öyle karantina durumlarında değiliz. italya da olmadık henüz, wuhan da. yani ne zamanki patır patır insanlar ölmeye başlar, o zaman evlere tamamen çekiliriz. ne yapalım da.

Spora gitme. En tehlikeli yer bence. Ben dondurdum bugün. Online oyun, film, kitap. Bunlara sarabilirsin. Ben de dışarı çıkmayacak ve ders çalışacak olan gruptayim. Spora gitmemek çok yıpratacak ama bir şeyler bulacağız.

Arkadaşların evine vs. Gelsin buluşmaya ya da sen git. Dışarısı harbiden problem.

Ben bugün kütüphaneye dahi gitmedim. Gidecektim. Hazırlandım evden çıkmadım. Ben de cahil gibi davranmak istemediğimden yaptım. Bir de İtalyan gençlerin yazdıkları falan Twitter'a düşüyor arada. Onları okuyunca toptan vazgeçtim.

Ben her gün "çok şükür eve attım kendimi biraz kafa dinliycem nihayet" mottosunda olduğum için benim acayip işime yaradı :D Gerçi evde de çok duran bi tip değilim ama oldum olası kalabalığa giremem, basıyolar. İsabet oldu. Aynen sen de kafa dengi bikaç kişi alıp temiz hava aktivitelerine yönelebilirsin belki.

Enfekte olunca semptomları çok hafif atlatsanız veya görünürde bir şey olmasa bile başkalarına bulaştırabilirsiniz. Virüs de ne kadar yayılırsa hastanelere kapasitelerinin üstünde hasta dolacaktır. Bu da ölümlü vakayı birden bire artıracaktır. Unutmayın, COVID-19 kısa sürede katlanarak çok hızlı yayılan bir virüs. Virüsün hızlı yayılmasını önlememiz önemli zira uzun zamana yayılmış enfekte hasta sayısı kısa zamanda patlamış hasta sayısından çok daha iyi. Önemli sayıdaki enfeksiyon kapmış hasta için yoğun bakım, önemli bir kısmı için de ciddi müdahale gerekecek. Bu yüzden biz hayatta kalsak bile virüsü yaymamak için her şeyi yapmalıyız.

Şu bir iki ay her şey normal seyrindeymiş gibi yaşama lüksümüz yok. Önceki nesiller neler neler yaşadı. İnsanların başına her gün ne felaketler geliyor. Bu kadarına katlanmak hiçbir şey.

İşe gidip geliyorum, otobüste eldiven takıyorum. Ellerimi bol bol yıkayıp dezenfekte ediyorum. Spor konusunda kararsizim.

Evde durmak benim için sıkıntı değil hatta işime gelir ama hayatın bı yönüyle normal seyrinde devam etmesi psikolojim için daha faydalı olacak.

redditte zaman cabuk geciyor

Sen bize lazımsın hocam gitme.

Oyun bence riskli, bir dolu insan kapalı bir ortamda en az bir buçuk saat süreyle dipdibe oturacak.

Üye olduğum kütüphaneden bir süre tedbir nedeniyle kapalı olacaklarına dair mesaj geldi az önce bana. Kadıköy belediyesi de tüm etkinlikleri iptal ettiğini açıkladı.

evet ve uzun sürdü.

kadıköyde hissetmedim

Ben yine hissetmedim ya. Sözlük çökmüş.

*Ataşehir

İzmir de fena salladı, ekşi sözlük açılmıyor.

5-6 dk önce Eskişehirde oldu gibi hissettim. Bana öyle geldi gibi düşünmüştüm.

Eskisehir de sallandi

Akhisar 5.4

Kartal'da hissetmedim. İstanbul'da nasıl hissedildi bu deprem onu da anlayamadım.

Uskudarda hissetmedim.

Ulus Vadi'de köprüye yakın, fena hissettik

idealtepe sahilde yer hafif bir gidip geldi.
manisa 5.4'müş.
nasıl hissedildiğini ben de anlamadım.
marmara denizi değil neyse ki.

Beylerbeyinde hissetmedim.

izmir'de fena salladı +1

istanbulda hafifti ama uzun sürdü.

Hissetmedim,
Hem de Küçükçekmece de

Çengelköy'de hissetmedim. Bı de bizim zemin kayalık.

twitter.com

çengelköy civarında tabiki hissedilmedi. arnavutköy'de oturan sismik götlü kardeşim hissetmiş.

yok

haklılık payları kısmen var.mesela deniz bok kokuyor buna kimse itiraz etmez.Yine belediyecilik anlamında malesef çok iyi olduğunu söyleyemem

not:chpspor

Konak,Alsancak civarında kaldırımlarda kirin rengini, yapış yapışlığını açıkça görebilirsiniz. O kısmı ve bazı semtlerde koku konusu doğru.vatandaş da normalleştirmiş sanırım. Konak kemeraltındaki mekanların önü falan leş gibi ama bütün mekanlar dolu . Pislik manzarasıyla rahat rahat yiyip içiyor herkes.en azından geçen sene ben oradayken böyleydi.yeni başkan döneminde bir şey değişti mi bilmiyorum.

konak, eminönü gibi bir yer. herkes orada, mültecisi, turisti, alışverişe geleni temiz değil ve oradaki insanlar da pek güvenilir değil. gitmemek için özel çaba harcarım. bence her büyük şehirde olduğu gibi pis yerler var ama akp'liler bunu abartmayı seviyorlar tabii ki.

%90'ı uydurma. Bi kere deniz kokmuyor :) 24 yıldır bu şehirde yaşıyorum. Hemen her semtine de girdim çıktım. Denizin koktuğu bir yalan. Mesela kordonda yürürken spesifik bir noktada koku var, ama o nokta hani toplasan 10 metre karelik bir alanı kapsıyor. Onun dışında yıllardır bi kere almadım şu denizin pis kokusunu ne hikmetse..

Sokaklar da pis değil. Arkadaş Alsancak'ta, Konak'ta yerlere pislikler yapışmış yazmış ama neresi acaba ben niye hiç görmedim yıllar boyunca. Hani anlık olarak belki pis olduğu oluyodur çünkü Alsancak eğlence mekanlarının olduğu yerler, pislenmeye müsait. Ama kronik bir sorun yok.

Kemeraltı dağınık evet, orasıyla ilgili eleştirilere hak verebilirim ama Tunç Soyer başkanın en büyük projelerinden biri orayı ıslah etmek.

Yav onlarca yıldır İstanbul'u, Ankara'yı görüyoruz. Oralardan daha pis ya da bakımsız değil. Belediyecilik olarak da bence daha iyi. Aziz Kocaoğlu'na yıllardır çok sövüldü ama ben kötü bir başkan olduğunu düşünmüyorum asla. Tunç Soyer baya baya iyi başladı neredeyse geçen 1 yılda.

Ha mesela eleştirdiğim noktalar yok değil. Ulaşımda kritik otobüs hatlarının kaldırılıp raylı ulaşıma özendirilmesi çok kötü bir tercih değil ama şu an onu kaldıracak altyapı yok. Ama bunlar giderilebilecek şeyler. Onun dışında yok su yokmuş yok pismiş deniz kokuyomuş vs ben 24 yılda açıkçası çok bariz bir pislikle kokuyla karşılaşmadım. Ha sular arada bir kesiliyor, yılda bir büyük bir kesinti oluyor, o da devlet su işleriyle ortak yürütülen bir olay.

Melih Gökçek gören bir Ankaralı'nın, Kadir Topbaş deneyimlemiş bir İstanbullu'nun laf edeceği düzeyde bir sorun yok İzmir'de belediyecilik olarak..

geleli çok olmasa da, anlatıldığı gibi berbat olmasa da, mükemmel de değil. alt yapı sorunu var bana göre, yağmur yağdığında çoğu yer batıyor hala. ulaşım ciddi sorun, otobüsü izbanı zamanında gelmiyor bazı bölgelerde. deniz anlatıldığı gibi leş değil, en azından sahiller değil, koku da almadım hiç.

aslen izmirliyim, aile ziyareti disinda pek gittigim yok artik ama ailemden duyduklarim ve kendi tecrubeme gore belli bir kirlilik soz konusu. inonu caddesinde, konakta alsancakta yolda ucusan cop gordugum cok oldu. belki bunlar gecici seylerdi ama beni en cok sasirtan sey 20-25 yil once ben cocukken olan korfez kokusunun geri gelmis olmasi. korfez eskiden halicin koktugu gibi kokardi. Ahmet Piristina sagolsun atik aritma tesisini yaptirip bu kokuyu tamamen yok etmisti. son iki yildir gittigimde bu koku tekrar geri gelmis durumda hem de yaz/kis. ustelik eskisi gibi sadece konak, alsancak gibi sahil seridinde degil. hatay, buca gibi yerlerde de bu kokuyu aldim. izmirdeki arkadaslarimin soyledigine gore ya aritma tesisinin kapasitesi yeterli gelmiyormus yada tesis tamamen kapatilmis ve kanalizasyon tekrar korfeze akitilmaya baslanmis. bu kismi ne kadar dogru bilmiyorum. ama koku var ve eskisinden daha kotu. bir de en ufak bir yagmur yagdiginda kanalizasyonlarin tasmasi durumu var. sahil yolunda bile bunu gozlemledigim zamanlar oldu.

egeliyim şu an istanbula geldim bence izmir daha temiz. ayrıca izmir yanındaki manisa kadar hükümetten destek bile almıyor. tabiki pis kötü semtleri var ki bu heryer de var. izmirin yapılaşması istanbul gibi çok kötü denizi kokuyor ancak aynısı istanbulda da mevcut. chpnin yıllardır izmirde olmasıda dezavantaj adamcılık bölgecilik hep var. ama bu nüfusa bu kafa yapısına hangi parti gelse durum değişmez.

1 yıl önce istanbul fulya'dan izmir bornova'ya taşınmış biri olarak diyebilirim ki fulya'da çöp tenekesi sorunu yüzünden sokağa bırakılan çöp poşetlerinden sonra bornova bir cennet. fakat izmir'in bazı yerlerinde rüzgar sebebiyle denizden koku geliyor.

Temizlik de kıyas istanbul ya da Ankara olmamalı. İzmir gibi bir şehir den beklenti çiçek bi olması çevremde gördüğüm, haklı da bir temenni. Belediye upraşsa en azından popüler lokasyon ları çiçek gibi yapabilir. Ama bu oy garantisi, ceketimi koysam kazanırım muhabbeti etkiliyor kanımca. İzmire has bir durum da değil bu zihniyet, seçimi fanatik kazanacağını bilen partiler çok da hizmet için kasmıyor

Çok uzun zamandır İzmir'de yaşıyorum. İzmirliler bu tarz konularda ülkedeki en muhafazakar insanlardır. İzmirde Belediyecilik üç aşağı beş yukarı Türkiye ortalaması seviyesinde bana göre. Fakat Dünya şehirleri ile kıyaslanamaz bile
İzmirliler çeri çöpü gecekonduyu pisliği vs görmez, göstersen de görmek istemez
İzmir dediğin Belediyenin de tanıtımlarında kullandığı kadarıyla tüm körfez sahil şeridi, kordon tarafları, bir kaç gram da iç kesim. Geri kalanı tamamen çarpık kentleşme.
Örneğin Alsancak kordon, ne kadar fotojenik. Gir içeri 100 metre Alsancakın arkada sokaklarına Felluce mi burası dersin. Göztepe, gir kordondan 2 arkada sokağa yol yok kaldırım yok. En lüks yerlerinden biri Mavişehir; 250 metre, tren yolunun üst tarafına bir çık ortaçağ'a dönersin varillerde ateş yanıyor başıboş atlar falan geziyor.
İzmir'in %80i ya çarpık kentleşme ya gecekondu. Devasa gökdelenlerin Folkart'ın yanındaki dibindeki apartmanlara bir bak tam Getto
Şu kordon boylarındaki binalar var ya bir de onların arka taraflarına bak
İzmirliler hiçbirini görmez ama tam dışı parlak içi çürük elma
İzmir zaten kendi tanıtımını havaalanından izban'a binip şehri dolaşan misafirlerine çok güzel yapıyor.
Bu arada Diğer şehirlerimiz çok mu matah hayır. Laciverti

Ben de 2,5 ay önce taşındım İstanbul’dan İzmir’e. Ya koku algım çok yok ya da gerçekten bir koku yok. Rahatsız etmedi o durumdan hiç beni. Fakat altyapısı bence gerçekten zayıf. Yağmurda göl oluyor bir çok yer. Gecekondulaşma da çok. İstanbul’a ziyarete gittiğimde artık gözümde büyüyor şehir, tam bir metropole gitmiş gibi hissediyorum. 20 milyon mu artık kaçsa nüfusu, gerçekten o 20 milyonu kaldırabilecek kadar mükemmel bir şehir. Bence iyi yönetiliyor. Ama öyle ama böyle. Politikayla işim yok. İzmir’e iş için geldim, bi de ailemden ayrılıp kendime ait bir hayat kurabilmek için. Yazın belki daha güzel gelecek İzmir. Tatil yerleri elinin altında.

Doğma büyüme İzmirliyim...
İzmir hakikaten pis. Yollar berbat.
Toplu taşıma zayıf.
Yıllarca hep aynı belediyeye oy attık ancak şımardılar iyice...
Deniz kokmuyor, o çok eskidendi.
Araba ile dolaşmayın siniriniz bozulur. Çukurlara girmemek için ralli yapıyoruz.
Kentsel dönüşüm berbat, rantsal dönüşüm olmuş. Düşünün kentsel dönüşüm olan yerde çıkmaz sokak var, hiçbir planalama yapılmamış.
Dağlar ev dolu, gökdelenler ise gittikçe artıyor. Yeşil de gittikçe azalıyor.
Sadece merkez dışındaki sahil kesimlerin doğal güzelliği var, inşallah oralara da sıra gelmez.
Bu şehri çok sevdiğim için gidemiyorum, umarım daha iyi birisi gelir ve güzelleştirir...

Park&Go

Çok alakasız saatlerde gitmeme rağmen havalimanı servisini anında sağladılar. 10 dk mesafede. Ama günlüğü 20 tl idi. Yeni havalimanı civarında daha ucuzunu bulamamıştım.

Araftayım - Maaşı iyi ama gereksiz bir mesai ve bitmeyen bir kaos var

1 ay önce alınan mal bi kararla gerizekalınjn biriyle çalışmak zorunda bırakıldık
başka gerizekalılara da malesef arz etmek durumundayız
en çok o koyuyor

çok mutluyum. mutlu olmamın sebebi yorucu olmaması değil, bilakis oldukça yorucu ve iyi bir şekilde yapması zor bir meslek totalde. ancak sürekli öğrenmeye açık olmamı gerektiren bir işim var ve bu beni ateşliyor tabiri caizse. ha karşılığında 1 2 bin fazla kazanmam gerekiyor bence, ama onu da şimdilik kurcalamıyorum, piyasa genelinden ötürü.

hayır. para.

Hayir. Para.

Hayır. Şirketteki insan profilinden memnun değilim. Benim departmandakilerin çoğu ezik. Muhabbetleri çöp. Kötü bile olsa biraz daha alfa karakterli kişilerle çalışmayı tercih ederdim.

Aşırı mutluyum. Saatler rahat, iş havalı, yöneticiler 10 numara. Standartların üstünde kazanıyorum. Kendi işimde 3 katını alacağımı bilsem yine de ayrılmam sanırım.

Mutluyum. Ama normalde benim yerimde olsa cok daha fazla mutlu olacak insanlar da var. Fazla takintili oldugum icin mutlulugum azaliyor sanirim. Maasi iyi, kurumsala gore serbestligi iyi, kosullari iyi. Hafif mutsuzluk sebebi, is arkadaslari yer yer kotu, yaptigim isten tatmin olmuyorum, yoneticiyle bazi sorunlarim var.

evet. kafam rahat, huzurluyum, olabilecek en iyi müdürle çalışıyorum, ekibimi seviyorum, şirketin insani yönü çok iyi..

Hayr, para

Hayır, para.

Valla mutluyum.
Şirketim iyi, amirler ve patronlar iyi. Devamlı sahadayim, bi yere bağlı değilim. Saatlerimi kendim belirliyorum. Maaş çok iyi değil ama ortalamanın üzerinde. Ne kadar çok satarsam o kadar kazanıyorum.

asla mutlu degilim cunku sektor bana gore degil+ayrilmaya cesaret edemedigim bir kurum+homeoffice sansi yok ise gitmeyi sevmiyorum. isin kendisi gyzel ama sartlari agir
bunun disinda tek bir alternatifim var elimde. ona da henuz yukselemedim

Maksimum model yili
Minimum fiyat
Dizel
Maksimum donanim
Ortalama güvenlik
Maksimum ikinci el degeri
+________________

Peugeot 301 & Citroen C-Elysee


Minimum model yili
Maksimum guvenlik
Maksimum surus keyfi
Ortalama donanim
Benzin veya lpg
Maksimum yol tutus
Ortalama konfor
+_____________

2007-2010 ford focus (bulabilirseniz style paket)

al geç.

olmadı pejo 301 al, fiat linea al, citröen c-elyesse al, skoda rapid al.

her arabanın kusurları var, hiçbir araba mükemmel değil. zaten bir araba mükemmel olsaydı, sadece o üretilir, diğerlerini kimse almazdı. yorum okumanın faydası yok. beğenmezsen satar değiştirirsin.

Sozlukte su basliga bakin.

eksisozluk.com

Ford fiesta güzel araba

Olabildiğince modeli yüksek b sınıfı dizel bir araç alın. Bu sınıfta iç mekan kalitesi, yol tutuş, araç özellikleri bakımından aralarında atla deve fark yoktur. Hepside benzer kalitede araçlar. Düşük km ve düzgününü bulabilirseniz 2013-2014 toyota yaris tavsiye ederim. Bulamazsanız yine o sınıfta punto , clio, 208, fiesta bunların dizellerini tercih edebilirsiniz.
Model yılı düşük c sınıfı da bulunur elbet ama eski arabanın derdi bitmez hocam. Kaldı ki dizel istiyorsunuz, hayvan gibi km yapmamış 8-10 yaşında dizel araba bulmakta imkansız.
4-5 kişi binice ağlamasın demişsiniz ama 45bin liraya alınabilecek -büyük motorlu güçlü araçlar hariç- 5 kişi binince ağlamayan araç yoktur.

Bire bir aynı beklentilerle Polo 1.2 manuel dizel bir araç aldım 3 ay önce. 44 bin tl. Kazasız. 2013 model.
Tavsiye ederim, ilk arabam ve ilk trafik tecrübem olduğunu da belirtmeliyim. Yani karşılaştırma imkanım yok başka arabalarla. Ama rahatsız olduğum bir noktası yok aracın. Zaten az yaktığı için işe de gidip gelmeye başladım. Sabahları servise yetişcem derdim kalmadığı gibi neredeyse 1 saat fazla uyuyorum. Toplu taşımayı da bıraktım. Gideceğim yere daha hızlı gidiyorum. Bir anda hayat kalitemi arttırdı. İyi ki almışım.

Araba akacak olsam ve Volvo’ya param yetmese Mazda alırdım.

benzinli focus astra kovalıcan. 301 c-elysee bulursan temiz.

sorunsuz bir araba istiyorsan kesinlikle focus 3 almalısın. 2011 dizellerini 47-48'e rahatlıkla bulursun. asla üzmez.

Mazda 3, honda jazz geldi aklıma. Hızlı satamazsın ama subaru impreza 1.5 olanı sınıfına göre iyidir.

Macera arama. Linea al geç

Polo.

45.000 TL (maksimum) e 2. El olarak,

Hyundai i20 1.2 dcvvt 2013-2014 Sense

Modelini tavsiye ederim.

Genel olarak piyasada B segmenti olup geniş bagaj hacmi ve ultra donanıma sahip diyebilirim.

Yağmur, far, park sensörü
Cruise control
Navigasyon
Gündüz led
Elektrikli ayna
Otomatik kararan dikiz

En belirleyici özellikler.

Piyasa geniş

2015 te 32.000 TL ye aldığım 10.000km deki aracı, 2017 de 42.500 TL ye 40.000km de sattım. 2 yıl benzin, sigorta hepsi kar kaldı :)

Uygun viteste sürüldüğü sürece yığılma olmuyor. Servis ağı geniş, bakımlar ucuz

araba almak ile sosyal aktiviteleri karşılaştırmak yanlış.
bence her gelir düzeyinde araba olmalı.

Araba alsan da trafikten pek araba sürecek yer mi kaldı, ayrıca maliyetler de yükseldi. Bence toplu taşıma + başka aktiviteler.

arkadaşım var. araba almak yerine gideceği her yere taksiyle gidiyor. arabadan daha ucuza geldiğini söylüyor.

Ev iş yakınsa, başka semte çıkmıyorsan, hastane okul, eş dost vs elinin altındaysa alma.
Yoksa al, bi palio olsun ama acil durumda taksiye kösülmekten, normal durumda toplu taşıma ile gitmekten iyidir.

ben, hatta 26 yasina geldim ehliyetim bile yok. gerci artik taksici tribi yemekten gina geldigi icin 60-70 bin bandinda bisey almayi dusunuyorum ama daha karar vermedim

Aylık 1500 nasıl oluyor ya?
Ben yakın zamanda ilk arabamı aldım, aylık yakıt masrafım 200 tl. Dizel ve manuel olduğu için yakmıyor araba. Polo 1.2
Hadi ben pek gezmiyorum sadece işe gidip geliyorum. 300 olsun, 400 olsun çok gezen insan için.
Arabayı şu an satsam aldığım paranın üzerine bile satabilirim.
Kasko, mtv, zorunlu trafik sigortası masrafım oldu işte 2500 falan toplamda. 1 yıllık toplam sabit giderim bu oldu ekstradan.
Araba bence direkt hayat standardını doğrudan yukarı çeken bir şey. İstanbul’da toplu taşıma malum. Trafik saatinde de çıkmayıverin. Köprü geçmediğim için belki böyle rahat konuşuyorum.

Ben İstanbul'da yaşasam araba kullanmam. 80 bin liraya araba alacağına taksi tut her yere, hatta düzenli gittiğin yerlere über veya kaçaktan taksi ayarla kulun kölen olurlar.

Bir de arada sırada metro, otobüs, metrobüs de yapılabilir. Gezmeye geldiğimde araba falan kiralamıyorum. Alayına taksi kullandım.

Araban var derdin var.

Bakım, trafik, cezası, çevirmesi, park yeri derdi, sigortası, kaskosu, muayenesi, vergisi, hgs'si, kış lastiği, yaz lastiği, suyu, sileceği, yıkaması ööööf ne gerek var lan. Fakir boş adam işi araba.

yaşadığın semte göre değişir.Metronun dibinde İstanbulun ortasında yaşıyorsan bekarsan arabaya ihtiyaç duymayabilirsin.Ama şehrin hafif merkezi dışında yaşayan evli barklı biri isen arabasız ne yapacaksın? İstanbul genel olarak arabasız konforlu yaşam sürmeye göre dizayn edilmemiş.

Etrafimizdaki araba sahibi kisilerin cogundan daha iyi gelirimiz var, istesek hemen araba alabiliriz ama arabamiz yok zira kullanamiyoruz :) Ben Istabul'un trafiginden cok korkuyorum, erkek arkadasim da araba kullanmayi hic sevmiyor. Genelde taksi kullaniyoruz.

Birkac kere araba almaya yeltendik, gittik baktik filan ama kullanamayacagiz diye korktugumuzdan almadik. En sonunda ders alip oyle araba alalim dedik. Bence asil Istanbul'da araba ihtiyac zira toplu tasimalar rezalet. uzak yerlere gitmek isteyince de lazim oluyor muhakkak.

istanbuldayım, kira ödeyerek yalnız yaşıyorum. güzel bir gelirim ve iyi bir araba alacak param kenarda var. ama almıyorum. lazım olunca şirket arabası, şehir içi ise toplu taşıma. taksiye bile acelem yoksa binmiyorum. iş yerinin servisini bile kullanmayıp çoğunlukla toplu taşıma kullanıyorum. araba almak hiç mantıklı gelmiyor. ailemle aynı ilçede oturuyoruz. onlarda da araba yok. araba gereklilik. ama çok fazla masraflı. her şeyi vergi. ayrıca araba alacağıma o parayı başka yerlerde, hisse, borsa, döviz gibi yerlerde değerlendirip üzerine koyuyorum. park sorunuydu, bakımıydı, yakıtıydı, arızasıydı akıl alır gibi şey değil. çok masraflı. inanın taksi kullansanız çok daha ucuza geliyor.

taksi+vapur+metro+saridolmus+uber.

Bunlarla yaşıyorum, araca pek ihtiyacım olmuyor.

volvo s40?

Polo 1.2 aldım 3 hafta önce. 44 bin tl. Kazası kaydı vs yok. Manuel-Dizel. Çok az yakıyor.

toyota corolla

Manuel dizel fiestam var. 2014. 60.000km
sadece 45000tl ye satıyorum.

@juninho77 model yılı?

www.sahibinden.com
bu nasıl?

bilişimi bilmiyorum fakat borsa istanbul'da finansla ilgili bir departmandan tanıdığım biri teklif almıştı. uzman seviyesi net 11 bin tl. özel sektördeki muadili pozisyonlar en fazla 6 falan alıyor. buradan piyasası hakkında belki bir fikir edinilebilir.

Bistle gorusmustum giris seviyesi icin 4.5-5 gibi bir sey teklif etmislerdi. Yan haklari da fena degildi.

Avea (simdi tt oldu) 3 civariyla baslatiyor. Yan hak olarak aklimda kalan ilk giriste 500-600lira telefon yardimi yaptiklariydi yeni telefon alacaksaniz. Bir de 10gb lik bi paket bedava miydi, cok mu ucuzdu neydi. O aralar 10gb internet cok cazip gelmisti :D cok spesifik bir sey oldugu icin aklimda kalmis.

Garanti teknoloji 4-5 civari oluyor mesailerle filan. ( mesai cokmus :( )

Thy 3300 veriyordu 2015 yazinda.

Simdi baktim da amma yerle gorusmusum :(

Arkadaslarimdna hatirladiklarim:
Yapi kredi: mesailerle filan 3500 gibi bir sey geciyor ellerine
Hepsiburada: net 3500
Tcmb:7-8 civari veriyorlar ama aradiklari mutant gibi bir sey.
Tib(simdi btk oldu galiba, kapadilar 15temmuzdan sonra): arkadasim 8-9 gibi bir seye basladi. 1-2 sene tecrubesi vardi, giris seviyesi mi degil mi bilemedim.
Trendyol: 3 civariydi, trendyol.com'da %20 indirim var bir de.

reina zengin kesimin takıldığı bir gece kulübü değil mi, ekşici ne arasın orda.

@juninho77 her biri en az 5000 tl maaş alan ekşiciler için mi söylüyorsun bunu:)

Bir tane vardı. Ben okurken gördüm. Ama nickini hatırlamıyorum.

Biz ev bakarken deprem açısından değerlendirip alıyoruz. Düşünen başka bildik yakınlarım da var.

Sen doğrum düşünüyorsun.

yeni yapılan binalar depreme dayanıklı yapılıyor diye söyleniyor. kentsel dönüşümde de bahane genelde binaların daha sağlam yapılacağı bilgisi. gerçekten dayanıklı mı yapılıyor bilemiyorum da deprem hayatımızdan çıkalı çok oldu ve sürekli bununla yaşamak zor. teyzem uzun süre büyükada'da oturmaya akıl sır erdiremezdi, deprem olursa tehlikeli olur, hatta tsunami olur diye felaket senaryoları çizerdi çünkü. ama geçtiğimiz ay adadan ev aldı :) o korkuyla yaşanmıyor sanırım.

bir deprem olsun o zaman korkmaya başlayacağız yine.
tipik türk hareketi bu.

başların gelmediği için. maalesef, acı gerçek.

ben hem 17 ağustos'u hem 12 kasım'ı göbeğinde yaşadım. şehrimde taş üstünde taş kalmadı. yıkılmayan şeyleri de yıktılar. çoğu insanın cesedini bile bulamadılar özellikle 12 kasım'da.

olacağı varsa olur mantığı çok saçma. istanbul'u büyük bir felaket bekliyor. bu çok konuşuldu. sözlükte bu konuda yazılmış çok detaylı ve güzel entryler de var. maalesef bu konuda ciddi bir önlem alınmıyor. kentsel dönüşüm vs deniyor tamam ama şehrin göbeği, merkezi ne olacak? şişli'nin tamamen yıkıldığını falan düşünsenize bir?

herkes önlemini almalı. gerekirse şehir dışına taşınmalı, gerekirse istanbuldan taşınmalı. istanbulun zemin olarak kuvvetli yerlerine göçülmeli. evet, her şey ölümünüze sebep olabilir ama göz göre göre bunu beklemek doğru değil.

kfk +1 iki depremi de yaşadım. bu yüzden de aradan 17 sene geçmesine rağmen hala şu an deprem olsa nereye kaçarım diye her gittiğim ortamda keşif yapıyorum. böyle yaşanmaz evet o ayrı bi durum :) ama insanlar başlarına gelmediği için yok sayabiliyor. bu kadar olan biten gündem arasında kimse depremi hatırlamıyor.

Yeni yapilan evler guncellenmis deprem yonetmeligine uygun yapildigi icin insanlar cok da dert etmiyor olabilirker.

yeni yapılan evlere de güvenmiyorum, müteahhit üstüne mutlaka en az bir kat daha koyuyor kar etmek için. 7 katlı ev ne kadar sağlam olabilir diyorum güvenemiyorum. hatta bi öğretim görevlisinin de kentsel dönüşüm sonrası yapıların sağlamlığına güvenmeyin diye bi beyanı vardı. umarım yanılırım.

Sözlükte deprem denetimlerine giden birisi uzun uzun yazmıştı; İstanbul Marmara açıklarındaki evlerin %99'u depreme dayanıksız. Hele Kadıköy vs gibi eski yerleşim yerleri yerle bir olacak düzeyde kötü. Eskiden kullanılan deniz kumu gibi son derece dayanıksız malzemeler, ölçüm için daha örnek alma aşamasında dağılıp parçalanıyormuş. Yani Zeytinburnu-Kartal şeridi hattı sn derece riskli. Risk kuzeye doğru şertitte azalıyor, fay hattından uzaklaştıkça yani. En güvenli bölgeleri kuzey kesimleri ancak onlar da merkezden oldukça uzak. Zenginler filan genelde kuzeydeki villalarda filan yaşıyor zaten, ama onu dışında kentsel dönüşüm filan gelse de fay hattının hemen dibindeki güney şeritte depreme dayanıklılık kısmı pek inandırıcı gelmiyor bana maalesef. Ancak insanların başka seçenekleri olmadığı için haydi deyip taşınamıyorlar. Bir de İstanbul'da büyük depremde zaten Walking Dead gibi bir ortam oluşacaktır, uzun süre yardım filan gelmeyecek,yağma, cinayet vs her türlü kaos oluşacak ve insanlar kaçamayacak bile. Anında ölme fikri daha cazip geliyor.

@burya +1000

biz sessizce kaçtık istanbul'dan.

istanbulda deprem olunca, bina sağlamsa sana bişey olmaz diye bişey yok. 7.6'lık bir istanbul depreminde binaların yarısı yıkıldığında şunlar olacak:

depremden sonraki ilk hafta:

- görece daha zenginler hayatta kalacak, daha fakirler evsiz kalacak.
- istanbul içinde ulaşım zaten zor, trafik saatlerce tıkanıyor, depremde o yolların üstüne binalar yıkıldığında şehre giriş çıkış komple bitecek
- ayakta kalmış marketler talan edilecek, şehirde yiyecek ve temizlik malzemesi bile bulamayacaksın.
- dandik altyapı yüzünden sular ve elektrik kesilecek
- dandik doğalgaz yüzünden ısınma imkanı da kesilecek.
- sağlık imkanı olmayacak, sağlık malzemeleri çoktan talan edilmiş, hastaneler dolup taşıyor olacak.
- sokak ortasında silahlı soygun, bıçakla tehdit gibi yöntemlerle millet birbirinden yiyecek içecek çalacak.
- Devlet hızlı bir arama/kurtarma operasyonu yapmayacak (bkz bir sonraki madde)

depremden sonraki ilk ay:

- ayakkabı kutularındaki paralar, tayyip'in "yastık altında para saklamayın" mesajları, doların artmasına rağmen piyasaya dolar süremeyen ve faiz düşüremeyen merkez bankası gibi şeyler hep devletin kasasında para kalmadığını gösteriyor. bu yüzden devletin hızlı ve etkili bir arama kurtarma operasyonu, veya milyonlarca kişiyi barındıran şehirde yolların hemen açılması, 15 milyon kişiye her gün yiyecek içecek temiz su dağıtılması gibi hayaller kurmayın.
- AKUT bile tasfiye edildi, binalarına el kondu, çünkü başkanı AKP'li değil. O yüzden özel yardım kuruluşlarından da yardım beklemeyin.
- Sağlam binada oturan zenginler elini kirletmeyecek, yıkılmış binada oturan fakir kendi derdinde olacak. Halktan da enkaz kaldırma gönüllüsü beklemeyin. 100 kişi gerekiyorsa 1 kişi çıkacak. Onun haberi yapılacak.
- Yıkılan binalarda kurtarılabilecek kişiler çoktan öldü, cesetler kokuyor.
- Yıkılmamış apartmanlarda oturan kiracılar hayatlarına devam edemeyecekler, ev sahipleri, az sayıda kalmış sağlam binalardaki kiraları iki katına çıkartma hevesiyle sizi kovmaz mı sanıyorsunuz? Mahkemeye verseniz kazanırız mı sanıyorsunuz? O yeni binalar kentsel dönüşümde AKP yandaşı müteahhitlere verildi, yine yanlaşlara peşkeş çekildi. Mahkemeler sizden yana değil.
- Dandik binalarda oturan ve evlerini kaybedenler: marketlerde kasiyer, su tesisatçısı, berberler, hamallar, vs vs. Bu kişiler memleketine akrabaların yanına kaçtı bile. Sosyal düzeni sağlayacak kimse yok. Yıkılmamış plazalardaki beyaz yaka gömlerleri ütüleyecek adam yok.
- O kadar yıkılmış bina var, tecavüzler bitmedi tabi ki daha da arttı bu noktada. Silahlı soygun, yağma, talan devam ediyor.

Depremden sonraki 1 yıl:

- Siz hayal edin, ben yoruldum yazarken. "Ekonomi", "emlak", "ticaret", "eğitim öğretim" kilit kelimeler.

Sizin bina yıkılmayınca da hayatta kalamıyorsunuz yani.

sozlukteki insanlardaki dusunce yapisi toplumun dusunce yapisini cok yansitmiyor. buradaki insanlar devamli gelecek kaygisi ve yapilabilecek sey arayisinda ama diger insanlar gunu yasama derdinde. yani olacakla olecege care yok lafi bosuna cikmamis. kaybedecek cok seyin varsa korkarsin, yoksa zaten neye korkacaksin. evi birak arabaya parasi olmayan adamin bin tane derdi var, depremin uzerinden de uzun yillar gecti...

10 şiddetindeki depreme dayanıklı evin var diyelim. deprem olduğunda evinde olacağının garantisi var mı? veya alırken dayanıklı dediler ama gerçekten dayanıklı mı?
iş yerinde olabilirsin mesela. belki dışarıda müşterileri ziyarete gittiğin bir işin var...
arkadaşına, akrabalarına ziyarete gidersin orası depreme dayanıklı mı olacak? hadi çıkalım bi cafeye gidelim dedin ya orası?
çocuğun varsa eğer veli toplantısı/görüşmesine çağrıldın. okul dayanıklı mı?
allah korusun hastanede bir işin oldu. orası dayanıklı mı?
seçenekler arttırılabilir. tabiki sağlam, depreme dayanıklı bir ev araman çok doğal ve hakkın. diyelim ki yukarıdaki saydığım tüm ortamlar da dayanıklı. ama istanbulda büyük kaos olacak. evime kapanırım dışarı çıkmam dersen, dışarıdan gelebilecek tehlikeyi bertaraf edebilirim dersen sağlam denen evinde otur.
sonuç olarak şunu diyeceğim. sağlam ev almakla bitmez iş. deprem oldu, evdeydim, ev yıkılmadı, hayatta kaldım. ee sonra?

öyle bir felaket senaryosu yazmışsınız ki, öldük bittik kapatalım dükkanı gidelim. şimdi sevin, sevmeyin, nefret edin akp'nin bu kadar geniş kitlelere hitap etmesinin en önemli sebebi belediyecilikteki başarısı, sağlık, devlet hastaneleri vs. gibi sosyal hizmetlere getirdiği çeki düzen. hal böyle olunca da olası bir kriz anında da sosyal devlet reaksiyon gösterecektir. bir kaos ortamı ilk başta olur ama düzen sağlanır. akp en çok bundan puan topluyor.

sokakta insanların elindeki yiyeceği çalmak için birbirini çekip vurması falan çok uçuk düşünceler. istanbul'dan ibaret sanki dünya. istanbul'da yaşayan hemen herkesin türkiye'nin bir yerlerinde akrabası vardır. sokakta adam vuracağına en kötü onların yanına giderler.

depremden neden korkmuyorsunuz soruna gelince. yeni bir binaya taşındık birkaç sene önce. eski 40 senelik binamız olsa daha bir korkardım ama burada yeni bina olmasının bir rahatlığı var. daha ne yapabilirim? fay hattında yaşıyoruz diye şehir mi değiştireceğim? işim burda gücüm burda.

Ben korkuyorum. 17 ağustos istanbul depremlerini de yaşadım. Habire avizeye bakıyorum deprem mi oldu diye, bayağı paranoyak yaptı. 97 eylül aylarında olan depremdeki evdeyim hala, sağlam gibi. Ama işte yolda filan her şey şansa.

22. 7 yıl.

23yaşında / bi buçuk sene oldu.

21.25

25 yaşımda bitirdim, iki yıl oldu.

24, 2 yıl.

23.5.

5.5 sene oldu bitireli.

23. 2 yıl oldu.

26.75

22. 5 yıl.

23, 4 ay.

25 yasinda, 5.5 sene icinde bitirdim.

21.5, Haziran 2014'te bitti.

26/11

25 yaşında.
2 senedir çalışıyorum.

23. bitireli 5 sene oldu

21/14

23-10 yıl

21.5 11.5 yıl

22 yasinda, 4.5 sene olmus, vay arkadas.

Universite yillarim cok zordu ya. 5 senelik okulu 4 senede bitirmek zorunda kaldim. Bir sene dondurdugum, okula gidemedigim icin.
23 yasinda bitirdim.
29 yasindayim. 6 sene de yardimci docent olmusum. Vay be.

21 yaşında meslek yüksekokulu mezuniyet
26 yaşında üniversite mezuniyet. (çift anadal diploması ile)

10 sene olmuş :)

23

22'im dolmamıştı.
3 sene oldu.

21 yaşında bitirdim. Aradan 7 yıl geçti.

niye ama +1
21.5, 11.5 yıl oldu

21. 5.

24 yaşında bitti. 3,5 sene oldu.

22. 4 yıl oldu.

23. 8 yıl.

25. 3.

girdiğimde 21 di. mezun olduğumda 24. mezuniyetten 2 ay sonra 25 oldum.

4 ay oldu

24 hala okuyom ocakda mezun olcam, 2. üniversitem bu, 1.yi 2013te bitirdim

24/ 1,5

Olm bi de 21 yaşında nası bitirdiniz amk, ben 19da liseden mezun oldum.

24 yaş. 16 yıl oldu bitireli.

23/ 8 ay oldu.

23, 4 ay oldu.

22'de 1. lisans, 25'te 2. lisans, 27'de de yüksek lisans bitecek.
ilk lisanstan bu yana da 3 yıl oldu.

20

25-8

Ben hala Boğaziçi diyorum.

Edit: Şehitlere sonsuz saygım var, ben iktidarın onları yaşatma tarzını beğenmiyorum. Yeni yapılara bu şekilde isimler verilebilir, ancak ülkenin tamamına mal olmuş yapıların, meydanların adlarına dokunulması anlamsız.

hayır tabi ki. gayet rezil bir isim.

ben de antakya sakini olarak bu adın öylece kalması taraftarıyım. hatta olaganüstü halin 3 ay uzatılmasından öte evden dışarı çıkar çıkmaz etkisinin hissedilmesini istiyorum. nasıl hak ettiysek öyle yönetiliriz. -o halde- sorun yok.

aptallık. her bokun adına 15 temmuz eklemişler. kızılay meydanının bile adı 15 temmuz demokrasi tırıvı olmuş.

Yılların köprü ismini meydan dokak ismini değiştirilmedine uyuz oluyorum. Yeni yaptığına koy bu ismi de..,

Nope, memnun değilim. Daha doğrusu manasız geliyor. Can kaybını engellemek için tek bir cümle bile yetebilirken şimdi ölümleri bu şekilde anmak, posterler yapıp metrolara asmak vb. bence komik.

bu vakitten sonra o köprünün adı rte köprüsü bile olsa herkes 1. köprü yada boğaz köprüsü demeye devam edecek. o yüzden çok önemsemiyorum.

Değilim, Boğaziçi diyorum. İsim değiştirmeyi çok gereksiz ve zorlama buluyorum.

çoğu insan hala 1.köprüyü ya da boğaziçini kullanıyor. ben 1.köprüyü hiç kullanmazdım, boğaziçi derdim. bir de isim vermeler bana göre amaca uygun değil.

Memnun degilim. Ama illa ki yapilacaksa bu kadar uzun isim yerine sehitler koprusu gibi kisa bi isim kullanilabilirdi.

değilim. değişse kaç yazar ayrıca ben yine boğaziçi diyeceğim. dediğim kişi anlamazsa bu onun sorunu olacak. evimden almak isteyenler varsa da beni özelden seslensinler adresimi vereyim.

iki bilgi vereceğim.

1) Ankaradaki Kızılay meydanının resmi adı Kızılay meydanı değildir ama herkes Kızılay der

2) İzmirdeki Konak meydanının resmi adı Konak meydanı değildir ama herkes Konak meydanı der.

Kısaca devlerin,resmi kurumların ne kabul ettiği önemsiz.Halk nasıl benimsediyse öyle kalır.

sonradan isim değişiklikleri yadırganıyor ne olursa olsun ama belli bir nesil geçince kullanılacak. biz hala atatürk havalimanı'na yeşilköy deriz mesela ama yeni nesil bunu bilmiyordur bile.

1.ci köprü veya boğaziçi demeye devam.

Tabi ki sacmaligin daniskasi. 3.koprulerine verselerdi ya da ucuncu havalimanlarina.

Umarim bunlar gidince yapilacak ilk is tekrar bogazici koprusu yapmak olur ^^