Ithalati sadece devlet yapmiyor. Daha detaylu anlatmaya gerek gormuyor ve gidiyorum.

Ihracat da yapiliyor. Neyse...

dısarıya gıden paralar o rezervlerden degıl.

vergı dıye bısey var? hıc odemedıysen tebrık ederım.

kalan acık da tahvıl vs gibi enstrumanlarla saglanıyor.

durum şöyle, şimdi senin hiç paran yok, hiçbir şey de üretemiyorsun. gidip elin adamına diyorsun ki, gel kardeşim benim ülkemde 80 milyon adam var, bunları istediğin gibi sömürebilirsin, adam da tamam diyor, geliyor buraya, para da getiriyor, sen bu adamdan vergi almıyorsun, adam istediği gibi at koşturuyor, dünyaya teknoloji üretip para kazanıyor, senin de adamlarını istihdam ederek maaş veriyor, sen de o adamların maaşından vergi vs gasp ederek, bu firmadan para kazanmış oluyorsun, yani hem firma sana geçiriyor, hem devlet. firma da sana verdiği maaş ile kendi ürününü de satıyor, bu firmaların ürünlerine harcadığın para ve devletin kesintisi sonucu dar gelirli olarak çıkıyorsun ortaya. yani köle gibi çalışıyorsun.

sandık üyesi değil de müşahit oluyorsunuz sanırım oy ve ötesi adına. orada da pasif kalınacak bir şey yok. sadece görevlendirildiğiniz sandıktan ıslak imzalı bir seçim tutanağı alıp oy ve ötesinin istediği adrese teslim edeceksiniz. imkanınız varsa mutlaka katılın.

orada yapacağınız oturup izlemek. varsa bi yamuk itiraz edersiniz belgelendirirsiniz.
resmi olarak bir sandık başkanı ve bir sandık memuru oluyor. ikisi de memur. ve partili müşahitler. kavgaya gider gibi gidecekseniz gitmeyin zaten.

geçen cb seçimi öncesi benzer bir duyuru açmıştım, merak etme halledersin. zaten aktif olarak bir şey yapmaktan çok oturup izleyeceksin. zaten orada tek başına olmazsın, oy ve ötesinden en 1 kişi daha olur, bir de parti temsilcileri falan olacak.

hiçbir şey yapmadan 200tl kazanırsın. paraya ihtiyacın varsa kesinlikle yazıl. hiçbir şey yapmayacaksın zaten, partililer yapacak, sen oturacaksın kenarda.

ram hız arttırmaz, kapasite arttırır. ssd hız arttırır deneyin görün.

840 serisi yerine 850 serisiini oneririm daha hizli ve stabil

Seninki gibi kısmen yaşlanmış emektar bilgisayarlara ilaç gibi geldiğini donanınhaber'de çok kez okudum. Bilgisayar adeta yeniden doğuyor diyorlar.

SSD sıcak fırsatlar başlığı var orada, geçen gün 169 liraya 120'lik SSD vardı. Al tak bir tane, 5 saniyede açılsın 8 saniyede kapansın. :)

ssd takınca uçarsın.

ram'i 8 yapıp, ssd de takarsan hız konusunda uzunca bir süre endişelenmen gerekmeyecek. Ama grafik kartına dokunamayacağın için oyunlarda bir performans artışı bekleme. Sadece bekleme süreleri dramatik şekilde kısalır hemen her işlemde.

düşündüğümüz kadar basit bir takas durumu olsa burda sormazdın herhalde. istersen tam anlat. sorun olma ihtimali neden kurcaladı kafanı?

dünyanın en eski adeti. takas. 5000 yıl önce bile yapılagelmiş, en temel alışveriş.

Orhan pamuk okumanı Şiddetle tavsiye ederim.

Olabildiğince farklı kesimlerden cevap almaya çalışıyorum vize projem için, o açıdan birinci ağızdan günlük yaşamlar çok daha işime yarar

doğup büyüdüğüm şehir. anlat anlat bitiremem, istanbul eroin gibi, biraz uzaklaşınca nefesim kesiliyor, kokusunu bile özlüyorum. kaosu seven insanların şehri, her yerde bir koşuşturma, kalabalıklar, bayılıyorum.

pointwhitedrive.files.wordpress.com

Alışmasına alıştım ama bana hala çoğunlukla kaos. Daha rahat denebilecek bir şehirde büyüdüm, İstanbul bana biraz sorunlu sevgili gibi. Tam kendimi vereyim diyorum, bir arıza çıkarıyor ve bağlanmamı engelliyor. Onsuz yaşayabiliyorum, uzaklaştığımda daha iyi nefes alabiliyorum, onsuz da gayet mutluyum. Küçük şehir hayranı değilim ama herhangi bir metropolün de hayranı değilim. Taşınmak için ciddi planlar yapıyorum ama çok kısa sürede gerçekleşmeyecek gibi. Beni orada tutan şey çalıştığım kuruma bağlılığım. İstediğim yerdeyim, sadece istediğim yer İstanbul'un içinde bulunduğu için oradayım.

trafik, kalabalık, itiş kakış felan genel olarak. hayatın büyük bir bölümü işte ve işe gidip gelme oluşturduğu için. onun dışında istanbul'da beni en çok cezbeden yerler anadolu kavağı ve adalar sanırım. aksaray gibi bir yere gittiğide her türden pislik insanı görebileceğin gerçeği (abartıyor olabilirim) taksim ise bir mozaik, hırsızından tüm milletten insanına kadar envai çeşit insanla karşılaşma ihtimalin var. toplu taşıma kullandığında izmir'deki gibi güler yüzlü insanlar göremezsin. ha sadece bunları mı içeriyor o benim dar perspektifim. çok daha fazlası, bana kalırsa özetle yaşamak için ideal bir yer değil.

ben polise maşşallah demeye geldim sadece. Umarım cezası vardır ama hiç sanmıyorum.

savcılığa verebilir aslında polisin hakkı yok ama ceza alma ihtimali düşük sen beni nasıl şikayet edersin deyip evini basar bu ülkede pek aklı başında polis yok bunu kabul edelim.

iç güvenlik yasası çıkmışken 'görev başındaki memura whatsapp'dan cevap vermemekten' gözaltına bile alınabilir.

Polis sizin düşmanınızdır, katilinizdir. Elbette hak hukuk falan yok.

Telefon numarasını alıp uykularını kaçırabilirim ve bir miktar stres yaşatabilirim polise dilersen.

böyle bir hakkı yok tabi ki. bir kere şikayetçi olduktan sonra karakola gitmeyi gerektiren bir durum da yok ayrıca.

kız telefonuna gelen whatsapp mesajlarından rahatsız olduğunu dile getirsin öncelikle, aynı numaraya sms yollayarak (mahkemelik bir durum olursa whatsapp kayıtlarına ulaşılması uzun sürer yurtdışından geleceği için, ama sms kolay iş) ve artık mesaj göndermemesini "rica" etsin. devam ederse amirine bir dilekçe yazıp, mesajların da ekran görüntüsünü kaydedip çıktısını alıp şikayet eder.

direkt şikayetçi olunması halinde polis kendisinden bilinmeyecek bir şekilde rahatsızlık verebilir diye düşündüğümden bunu öneririm.

benim de hukuk fakültesinden bir arkadaşımın polis kimlik kontrolünü yapmış sokakta, akabinde facebook'tan mesaj yollamış. durum böyle maalesef...

yahu arkadaşlar dalga mı geçiyorsunuz? ne güzel işte whatsapptan yazıp karakola gel ifadeni alacağız demiş, kapına mı gelsin? sana bilgilendirme yapıyor, bunu illa mektupla mı yapsın? kapına mı gelsin? yani diyelim ki sana telefon açıp karakola gel dedi, bunun bundan ne farkı var? mahkemeden de arıyorlar, savcılıktan da arıyorlar, artık teknoloji değişti adam whatsapptan yazmış ne güzel.

hzben, trollüyor musun?

ifadesi şikayetçi olurken alınıyor zaten. sonraki ifade duruşmada sorguda alınır hakim tarafından. kimse de aramaz mahkemeden, "duruşmanız var" diye, celp yollanır. usulü bilmeden sallamasak?

kardeşim celp nedir ya? hangi dilde bu kelime, hala 100 yıl öncesinin kafası, memleketin okumuşu da cahil, belki imza atmamıştır? belki eksik bir şey kalmıştır? bilgilendirme yapıyor adam, yok efendim celp yollayacakmış, celp nedir kardeşim? hahahah.

@hzben burada herkes polisin niyetini biliyor, eğer imza atmamışsa karakol telefonundan aranır neden çağırıldı söylenir. "meraba tatlı kıs tanışabiir miyiz?" der gibi whatsapp'dan yazılmaz.

polissin galiba pek bir savundun meslekdaşını.

Kesinlikle vatsaptan engellesin. Amirine şikayet etsin diyeceğim ama yine de başına bela alabilir. Polise güven olmaz. Arkadaşın yardım almak için gittiği karakoldan özel telefonuna mesaj atılıyorsa niyet belli. Polis görünce uzaklaşın. Bir polis çocuğu olarak teşkilata giren yeni yetmelerin hiçbirine güvenmem.

polisi iki dakikada tacizci yaptınız be. adam teknolojiyi kullanmış işte ne güzel, keşke tüm polisler, hakim savcılar böyle olsa, yıl olmuş 2015 hala celp yollayacak kafasını yaşıyor adamlar, ben olsam facebook messenger dan yazardım. tabi insanlarda ön yargı olduğu için hala 100 yıl öncesinin tekniğine takıldıkları için tacizci damgası da yememek elde değil, ama bu kafa değişecek, ne kadar direnseniz de değişecek.

Karakolda sabit telefon varken kendi kişisel telefonundan bir başkasına mesaj atmak ne demektir ya? Ne olursa olsun olay yanlış anlaşılmalara gayet müsait. Ararsın sabit hattan dersin ki karakola gelmeniz lazım bitti. Yarın birgün tekrar rahatsız etmeyeceği ne malum?

hiç tartışmaya gerek yok gecenin 10'unda polis

ayşe mrb yazmaz. @hzben'i dikkate almıyoruz.

tamam, olay gerçekten de saçma ama art niyet de aramamak lazım bence. Whatsapp ücretsiz bir araç, bence polis iyi niyetli. Yaptığı kesinlikle yanlış, whatsapp mesajı ile karakola çağırmak yanlış; ama polis ile ilgili her olayın içinde yanlış aramak da hiç doğru değil.

o işlerde para olmadıgına inanıyorlar. haksız da sayılmazlar.

garanticiler.

çünkü girişimci değil, rantçılar. dolayısıyla ar-ge'ye para yatırmadıkları için güzel bir çalışma ortamı yok; ortam olmadığı için de yetişecek girişimci yok. yani burada yok, çünkü hepsi amerikaya gidiyor.

bir türk görmüştüm internette. adam girişimci bir eleman. ota boka yatırım yapıyor; bitcoin işine giriyor, yıldız falan satın alıyor. düşünsene, adam hayatında milyon kilometre yakınından geçemeyeceği ve her gün gökyüzüne baktığında gördüğün 10-15 tane yıldızı satın almış. ha çok da sağlam bir örnek değil ama adam o kadar ileriye dönük düşünüp yatırım yapıyor. ama tabi amerika'da yaşıyor. gibi gibi.


edit:


adamın biri de yıldız satma işine girmiş :D
al sana girişimcilik örneği:

www.yildizal.com (yıldızlar indirimdeymiş. paketi 170 tl. kaçırmayın)

yildiz mi satin aliyor? kim satiyor o yildizlari :D marstan arsa alalim bari biz de ilerde degerlenir.

teşvik eden de yok ki. cumhuriyet döneminde kaldı o yerli sanayi için teşvikler falam.

aslında inşaatta olmamız iyi bişey de onu da bence beceremiyoruz. öyle büyük çapta projelerin müteahitliğini daha yeni yeni yapmaya başladık. şuan dünyayı biz inşaa ediyoruz. bu da ekonomik açıdan iyi bişey olması gerekir heralde.

icat denilen şeyin ortaya çıkması en az 3 yıl..pazara alışması falan 4 yıl..tutacağı tutmayacağı garanti değil.. tutsa bile ne kadar getireceği muallak.. çok getirse bile bir başkasının (çin) onu kopyalaması %85 ihtimal..onu koruyacağım vs derken harcayacağın para ve elde edeceğin başarı muallak.

bu türklerde cidden felsefe, düşünme mantığı diye bir şey yok..sokağa çıksan herkes aynı soruyu sorar niye çıkmıyor falan diye..aynı soruyu avrupalıya sor derki lan ar-ge senin neyine? senin ülkene giren para ne? gsmh ne kadar?

şu listeye bir bakın arkadaşlar..
tr.wikipedia.org

türkiye'den sonraki devletlere bir bakın..
Estonya, Slovakya, Hırvatistan, Polonya, Letonya, Litvanya, Seyşel Adaları'dan biri gelse dese ki 'hacı bizden neden bi musk çıkmıyor' dese dersin sen kimsin amk..
ama biz kendimizi devler aynasında görüyoruz..japonya,ingiltere,amerika ile aynı paraları kazanıyoruz ya bizden niye çıkmıyor diye hayıflanıyoruz..

20-30 yaş arası neslin 'çok paraya rahat iş' aradığı iki konuşmasından birinde 'çekip gideceksin aslında bu ülkeden' dediği bir dönemdeyiz arkadaşlar.. başka ülkeye gitse zaten ne arge yapacak ne bir düşünce geliştirecek ne de başka bir şey yapacak..ingiltere'de asgari ücret 1.244 euro lan yaşarım ben onla diyecek..

Ülkemizdeki zengin adamlar neden üretmiyor diyecek yerine 'ben neden üretmiyorum amk' dediğimiz an değişir bu gidişat..ki tüm dünya dursa 300 yıl sadece türkiye ilerlese anca yakalarız o çizgiyi..

imza
ar-ge firması olan bir yazar..

Inovasyon yapan adam parasızlıktan ölür

çünkü eğitimde, bilim ve teknikte geriyiz. akılcı bir toplum da değiliz. tembeliz.

ek olarak gsmh'den ar ge'ye ayrılan yüzde olarak da batılı devletlerin gerisindeyiz. "zengin değiliz, para yok."u geçerli bir bahane olarak kabul etsek bile buna göre olmamız gereken noktanın da gerisindeyiz.

beyin yok.

Bunu sözlükte de yazmıştım. Çılgın projelerin büyük çoğunluğu bize ait değil. Yüksek hızlı tren, Marmaray vb. sadece parasını veriyoruz ve adamlar(yabancılar) gelip yapıyor. Parasını verdikten sonra bir uzay istasyonu da kurarsın, uzaya da çıkarsın.

innovasyon için akıl, zeka, bilgi birikimi, organizasyon gerekir.

neden 3 tane inşaat yapıp hiç risk almadan milyon dolarları götürmek varken. teknolojiyle bilimle uğraşsın adamlar.

çünkü bilim, teknik, eğitimde gerideyiz (-1) (eksi bir)

öyle bir dünya yok..bilim, teknik, eğitimde geride falan değiliz..bugün türkiye'nin herhangi bir bölümünde top 5 üniversitesinde oku..dünyanın her yerinde yapılan icatı, makaleyi, bilimsel çalışmayı anlarsın..amerika'da ki japonya'daki ingiltere'deki adam sana daha dün çıkan teknolojiyi anlatsa hemen kavrarsın..cern'de nasa'da çalışan türk bilim adamlarına bakın yurtdışına giden türk öğrenci sayısına bakın..

olay tamamiyle maddi..parasal..senin yeni şeyler yapabilecek, fabrikalarını kurabilecek paran yok..bu kadar basit..

şuradan nasa'nın bütçe rakamlarını türkiye'de herhangi bir kurumla karşılaştırın..
www.nasa.gov(1).pdf
www.hurriyet.com.tr

yani senin icat vs yapabilmen için yeterli paraya, belirli koşullarda yaşama standardına ihtiyacın var..arada bir şansa bala bir iki tane adam çıkar elbet ama süreklilik ekonomik istikrar ile olur..

birden zengin olan adam hükümetlerin desteği ile olur. (bkz acun ılıcalı, ali ağaoğlu, vs) hükümet desteği ile her türlü pis işe yolsuzluğa bulaşırlar.

bu hükümet gidince veya ..ktiri çekince ne yapacak bu adamlar? yatırım yapsa parasını ülkeden kaçıramayacak. onun yerine kısa vadeli girişimler yapıyor ki en fazla 3-5 bina maliyeti olsun. bak uzan'lara hükümetle ters düştü mallarının %80'i belki de tmsf'ye devroldu.

bu konuda devlet desteği sıfır. desteği geçtim devlet yerli markaları bile bir şekilde reklamlarla popüler hala getirip yerli ürünlere özendireceğine dış pazar mallarının borazanlığını yapıyor. yerli ürün olsa kimse kullanmaz bizde.

abi gözünüzü seveyim nasıl devlet desteği falan sıfır diyebiliyorsunuz ya?

türkiye'de kaç tane kalkınma ajansı var?
kaç tane ilde kosgeb destek veriyor?
tübitak kaç tane destek yayınlıyor yılda?
kaç tane avrupa birliği projesi çıkıyor yılda?
sanayi bakanlığının kaç tane destek projesini biliyorsunuz?

ya araştırmadan etmeden hemen herşeyi nasıl böyle yazıp çiziyorsunuz?

sanayi bakanlığının yayınladığı teknogirişim sermaye desteğine 1000 başvuru oldu bu yıl 300 tanesi onay alıcak..100.000tl %100 destek var..üniversite bitirme şartı bile istemiyor adamlar.. adamlar bile diyor ki ulan neden bu kadar az başvuru oldu..300.000 başvuru ve üstü olması gerekirken sayı 1000..

biraz da kendinizi suçlayın babuşlar..biraz kendinizi..

Destek, zeka vs. sebepler bunlar degil. Hatta o kadar ki destek verilmesin, yeter ki kostek olunmasin cok super girisimciler cikar. Ancak ozel bir teknoloji girisimcisinin hic sansi yok, cunku devletin tepesi bulut bilisim kafayi yedirir diyor, ben kitap okumadim kitap okuyanlar sefil oldu diyor. Teknoloji nosyonu yok tepedeki adamlarda, sen nereye uzaya cikiyorsun?

Umarim ulkedeki teknoloji kulturunun, is ahlakinin, siyasi yoneticilerin bu kafasi nedeniyle nasil bicildigini anliyorsunuzdur. Teknoloji isi, kultur isidir, tartisma isidir, ifade ozgurlugu isidir.

Ha uretime gelirsek orasi da cok fena. Teknoloji uretimine gelmeden sanayici ve tarim ureticisi de bicilmis durumda. Bu da plansizliktan, rantciliktan ve yine uretime deger vermeyen o yonetim kafasindan kaynaklaniyor.

ek: Devletin destek konusunda iyi oldugunu, sucu girisimcide aramak lazim geldigini iddia edenler olmus. Son zamanlarda ar-ge desteklerinde rakamsal artis var, ancak ne bu destekler gitmesi gereken kurumlara gider, ne miktar diger ulkelere gore yeterlidir, ne de bu is sadece parayi acarak olur. Once yolu acacaksin, para daha sonra bulunur.

Cunku bizdeki zenginlerin cogu egitimli degil, bu konuda belli bir vizyonlari yok, ne yazik ki bir cogunda da kiroyum ama para bende gibi bir yaklasim var, hele ki ben bunu antepte fazlasiyla goruyorum, bu zihniyetteki bir adamin boyle bir bilince sahip olmasini tabi ki bekleyemezsiniz

bilim, teknik, eğitimde gerideyiz demek ayrı bir şey..
üretimde gerideyiz demek ayrı bir şey..

ben onu zaten yazdım.. üretimde elbette gerideyiz.. çünkü çok basit para yok..

ama bilim, teknik, eğitimde gerideyiz demek çok çok yanlış olur..bugün sen herhangi bir dal da mezun olan öğrencilerin yeni çıkan bir makaleyi okuduklarında yorum getirebiliyorlar mı? anlayabiliyorlar mı? yurtdışında y.lisans yaparken biz bunları hiç görmedik gibi sorunlarla karşılaşıyorlar mı? karşılaşmıyorlar ise okudukları makale, çalışmları vs anlayabiliyorlar devamını getiremiyorlar ise bu %60'da öğrencilerin ayıbıdır..

konu başka bir yere gidiyor ama cevap vereyim..

Celâl Şengör hocanın öz geçmişine bakalım..
Robert Koleji yıl
State University of New York at Albany'den jeolog
State University of New York at Albany'den y.l.
State University of New York at Albany'den doktora

şimdi bu adamın zaten nereden baksan 12 yılı NY'da geçmiş..adam elbette türkiye'de üni yok diyecek..adamın standartları yüksek..bugün gidin istediğiniz üniversite kütüphanesine çok değil 2013 yılında çıkmış teknik kitapları sorun.. diyin ki araştırma yapacağım.. kaçında vardır sizce ? sonuç çok acı işte.. o yüzden adam üniversite yok diyor.. kitapsız üniversite mi olur?

ama bunların hiç biri mazeret değil..yani bu tür konuşmaların insanları gaza getirmesi gerekirken millet iyice salıyor kendini..sanki amerika'ya japonya'ya kore'ye o kitaplar gökten indi..

çalıştığım bir şirket ayda 1.5 milyon $ ciro yapıyordu, bi gün patronla (sahibi ile) konuşuyoruz dedim ki ya bişi yapalım büyük bişi yapalım vs. dedi ki sen teknik adamsın youtube yapmak istersin ama ben youtube'dan para kazanmak istiyorum. (yani hazır yapılmış bişiyden) mantıkları böyle yani.

"üretim az çünkü para yok" cümlesi niye "para yok çünkü üretmiyoruz"un yerine kuruluyor onu anlamıyorum.

bak ne diyorum..

''üretimde elbette gerideyiz.. çünkü çok basit para yok..''

örnekleyeyim.. bilgisayar işlemcileri mesela? 2 tane büyük firma var benim bildiğim intel ve amd..

biz türkiye'de işlemci üreteceğiz..inanılmaz bir nanoteknoloji bilgisi gerekiyor.. teker teker türkiye'de ki hocaları, mühendisleri dolaştık olumlu cevap alır mıyız? bence alırız.. ama o tesisi kurup en az 15 yıl yürütecek para var mı hem devlette hem özel sektörde? yada bu risk alınır mı? yok..

Gencler burasi somurge bir ulke lan?

Abd de iki uc donemdir demokratlar iktidarda diye emperyalizmin cilginligini unuttunuz sanirim?

Uretim ekonomisine gectiginde ithalata dayali ekonomiyi sonlandirmis olursun. Dolayisiyla emperyalistlerin acik pazari olmaktan cikarsin. Bu durum sana savas, isgal veya iyi ihtimalle ambargo olarak geri doner.

1950 lerden bu yana agir sanayi ve turevleri bu topraklarda yasaklanmistir.

En fazla disardan hammadde getirip burda montajlarsin ve buna uretim dersin. Ornegin otomobil sanayi gibi veya birtakim beyaz esya ve sonadan akilli telefon urettigini iddia eden sirketler falan gibi.

Bu kadar yani.

sanırım olay eninde sonunda gelip kalitesizliğe bağlanıyor. yöneticilerdeki ve akademisyenlerdeki kalitesizlikten dolayı doğru kanallara harcama yapılamıyor. onca kosgeb, tübitak, zırtpırt hibesi heba oluyor. gerçekten güzel ve nitelikli bir projesi olan kişi bunu uygulayacak maddi kaynak bulamıyor, bulmak isterse de maddi kaynak sağlayacak paravan bir proje daha üretmek zorunda kalıyor.

5 üniversiteyi bir kenara koyarsak tr. ortalamasını incelediğimiz zaman ortalık okuduğunu anlamaktan aciz, mühendis olacağım diyerek hesap makinesi bile kullanamayan, basit bir dilekçeyi yazarak kendi işini bile göremeyen bir yığın insan yetişiyor. akademisyenler de zaten intihallerle yalan dolan makalelerle bir yerlere gelebiliyor.

olayın sanayi boyutunda üretim var fakat katma değer yok. vestel bile, yeni ve başarılı bir teknoloji ortaya çıkarmak bir yana, türkiye genelinde ürünlerinin kalitesizliğiyle konuşuluyor.

dedim dedim kime dedim

cok basit para yok diyorsun da uretmeden para nasil gelecek acaba gokten mi?

para nasıl gelicek?

işte başımızda adam akıllı insanlar olsaydı bu çoğrafyada bu soruyu sormazdık..

şimdi genel bir politika izleniyor..türkiye üretim yeri..asgari ücret 420 euro civarı avrupa'dan ucuz..yer ucuz..yabancıya teşvik var..döviz değerli..(ingiltere 1200 euro asgari ücret) türkiye işçi olsun..türkiye işçi olur.. harıl harıl çalışır.. titizdir işini yapar.. buradan zaten faydalanıyoruz..

şimdi yeni bir akım ar-ge yapalım diyorlar..aslında bu mantıklı.türk kafası sonuç odaklıdır..direk sonuca gider..yani türkler ar-ge yapsa kralını yapar..ama düşünce sistemimiz çok yanlış bizim..bir şeyi düşünürken bütün önemli ayrıntıları atlıyoruz.. sistematik bir düşünce biçimimiz yok..bu avrupalılarda çok sağlam işte..bize çok sağlam 5-6 felsefeci lazım aslında ülke olarak..onun dışında birde çok ar-ge yapmak için para yok..

şimdi yine mesela yazılım furyası çıktı..türkiye yazılım ülkesi olur mu? olum nasıl olsun? gezmeyi tozmayı pikniği cartı curtu bu kadar seven bir toplum nasıl günde 16 saat bilgisayar başında kodlama yapsın? yılın genelde 9 ayı güneşli ılıman geçen bir iklimdeyiz.. kuzey avrupa yapar bunu.. mantıklı.. hindistan yapar.. ama biz? yani elbette yapılacak ama bunda üst seviyelere çıkılabilinir mi? bence zor.. amerika vs yıllarca hindistan'a kodlama yaptırtmadı mı zaten?

bana kalırsa bu çoğrafyanın türkün yapısına en uygun şey..satış ve pazarlamadır..bir çok kez aksini görsekte aslında türk firmaları çoğu yurt dışı firmalara göre çok daha güvenilirdir.. açılan iş davaları türkiye'de avrupa ülkelerine göre oldukça azdır..biz sıcakkanlıyız hemen samimi oluruz kolay kolayda hemen ayrılmayız.. türkiye'deki insanları eğit, ver ücretsiz dil eğitimlerini, ver ithalat ihracat bilgilerini destekle biraz insanları ülke dışına çıkarmayı.. millet depolasın burada ister avrupaya satsın ister asyaya ister rusyaya göndersin ister kuzey avrupaya yada göndersin afrikaya..

bana kalırsa türkiye kendini satış ve pazarlamaya kaydırmalıdır..bir mühendis olarak bunu söylemem garip ama..bence türkiye'nin kazanacağı para böyle bir model oluşturulur ise logaritmik artar..aynı zamanda yürüt yazılım, ar-ge, üretim-imalat çalışmalarını bak o zaman ne oluyor..

(biraz hastayım kafa dumanlı fazla çoşmuş olabilirim kusura bakmayın..)

mühendisler ekonomi hakkında konuşunca böyle oluyor demek ki...

arkadaşlar diyoruz ki; burada KRALI gelse üretim yapamaz.

çünkü YASSAH.

(bkz: elon musk)

bilgisayarlar hayatımıza girdiğinden beri hesaplamalar ve olasılıklar, artık yıllarca süren araştırmaların ardından ancak bir makalelik buluşlar şeklinde zuhur ediyor.

ted'in bu konuda bir sunumu vardı. artık klasik yöntemlerle keşfedebileceğimiz bir şey kalmadı.

ta ki yeni bir yöntem bulana kadar. bu yöntemler de, şu anki fizik kurallarının tekrar gözden geçirilmesi, çekim kuvvetinin tam anlamıyla anlaşılabilmesi ve herşeyi birleştirebilecek bir "herşeyin teorisi"ni bulduktan sonra ortaya çıkacak.

benim tahminim bu yönde.

Deha tanımına göre değişir. iq olarak bakarsak elbette ki vardır ama belki yozgatta eşek kovalıyodur bilinmez. Bilimsel çalışma bazında bakarsak da artık "tek deha" devri bitti. Bilim, tek bir kişinin tamamına vakıf olamayacağı kadar genişledi. Hatta matematik gibi tek bir alanın tamamına vakıf olan son kişi poincare idi sanırım. Artık büyük bilimsel gelişmeler ekipler tarafından yapılmak durumunda.

tesla dediğin adam 1856 doğumlu..yani aradan 159 yıl geçmiş..159 yılda senin deha kavramın arasına girmiş bu adam..yani 159 yılda bir gelecek olan adamı 20-30 yılda aramak garip.. 2174 yılına kadar biri çıkmaz ise keşfedemiyoruz demektir keza diğer bilim adamları da öyle..

elon musk cok cok basarılı bi girişimci ama deha tanımına girmez bence. bugunun dehası yasadıktan cok sonra kesfedilecek diye dusunuyorum.

art vandaley, elon musk'ı sadece "girişimci" olarak tanımlamanın yeterli olduğunu düşünmüyorum. elon musk bir steve jobs, bir m. zuckerberg değil. solarcity, tesla motors, spacex de basit "girişimler" değil. yüzyılımızda interdisipliner çalışmadan hiçbir şeye varılmıyor, birinin bu çalışmaları da yönlendirmeleri, önünü açması gerekiyor. yani bir insana deha diyebilmemiz için yarı-iletkenlere bir şeyler katmasını mı beklemeliyiz mesela ya da ispatlanamamış bir teoremi ispatlamasını mı ?

hawking?

memeleri büyük olsaydı kesin keşfederdik. meme önemli.

hala mı tesla... :)

yaşayanlara örnek olarak edward witten var. medyanın önünüze koyduğu adamlara ilah diye bakmazsanız daha çok deha var.

bilim alanında önemli buluşlara imza atan insanların %80'inin halen yaşadığını biliyor muydunuz?

Mutlaka ki var ama ödenek bulmada sıkıntı yaşıyorlardır. Şu anda üniversite sistemi tamamen proje üzerine ve bağış yapan şirket ve insanlar ya kendi projelerinde iyileştirme istiyorlar ya da ayakları yere basan şeyler. Eğer bir ön öalışma veya bir kanıt yoksa uçuk projeler için fon sağlamak çok zor. Büyük ve değişik şeyler yapılıyor hala ama o kadar uçuğa fon nerede? Ad yaomış insanlar para alabiliyor sadece. Bir iki istisna var ama genel yaklaşım bu. 100 yıl önce havadan elektrik iletmenin bugünkü karşılığı ne ise, o kadar çılgınlık yeterince fon bulamaz. Son 20 yılda bu sistem iyice sanayi projesi odaklı hale geldi. Ki Tesla'nın ta o zaman bile fonu kesilmişti. Şu kulesini tamamlayamadı.

türkiyede de var 1 tane, otobüs şoförlüğü yapmış, uzun boylu falan. tesla ile kafa kafaya zekada.

bir de belgelerim ya da c sürücüsüne bak orada oyun ile ilgili bazı dosyalar olacak onları da sil.

bazı oyunların save dosyaları (ingilizce windows için yazıyorum)

c/documents and settings/ user/ user/ appdata/ roaming türü yerlerde oluyor, onları da silmeniz gerek.

youtube'a english interview yazıp aratırsan tonla video var, çok ta faydalı oluyor.

explorer ve mozilla da proxy girilmiştir, internette sınırlama olmasın diye. bak bakalım var mı, varsa kapat.

kendi bilgisayarından mozilla'yı aç ve modem ayarlarına gir önce (modemin arkasındaki 192.168.0.1 falan bir adres olmalı, orada user - pass de var ki user name: admin, password: password olur genelde).

user pass girdikten sonra gelen ekranda "kablosuz" sekmesine tıkla. ilk açılan ayarlar temel ayarlardır ve orada "kontrol kanalı" diye bir yer var. oradaki sayıyı sil, farklı bir şey yap. mesela 4 yap. ayarları kaydedip çık. o şekilde dene tekrar eşinin bilgisayarından.

benim ayarlar şöyle mesela: i.imgur.com

kolay gelsin.

hayır hissetmemelisin.
zaten etmemelisin.
yani içinden gelse de doğru olan ah vah etmek değil enerji anlamında.

bunu ayrıntılı olarak konuşuruz çekirge. :)

eğer hasta olmadığı halde sürekli hastalık yaratıp kendinden bahsediyosa, ilgisiz ve sevgisiz kalmıştır belki, o şekilde ilginizi çekmeye çalışıyor olabilir

yok cidden hastaysa bi zahmet ah vah edin anneniz o sizin

Hasta olmak istiyor ve oluyor. Ve fakat bazen katlanamiyorum annem olsa da.

@blatta: konuşalım master ;)

bunları çocuğun yapsaydı zoruna gider miydi? insanoğlu da yaşlanınca aynı çocukluk yıllarına dönüyor işte. şu an çocuktan farkı yok, ona göre davranacaksın.

Cocuklasacak, bilincini yitirecek kadar yasli değil. Aynini cocuklarima yaparsam koysunlar kapının önüne zaten. Kimseye boyle derin bir iç sıkıntısı yaşatmak istemem.

annen olması demek; onu koşulsuz, her haliyle sevip/sayıp sonsuz ve karşılıksız bir ilgi/alaka göstermen gerektiği anlamına gelmemeli diye düşünüyorum. anne babalar da bunu bilerek çocuk yapsınlar. yani o çocuğun onların ileriki yaşlarındaki güvencesi olduğunu düşünmesinler. "ben ancak yaşamasını sağlarım, o yaşamı ne kadar kaliteli (özellikle duygusal anlamda) verebileceğim beni ilgilendirmez ama o her zaman beni saysın/sevsin, koşulsuzca kabul etsin" gibi bencilce bir düşünce olamaz. sonuçta biyolojik bağlardan gelen bir düşkünlük ister istemez oluyor anneye babaya karşı ama bir yere kadar. çocuk dediğin şey bir yerden sonra birey haline geliyor ve seninle ilgili kabullenemediği/tasvip etmediği şeyler ortaya çıkıyor. çok da haklı oluyor birçoğunda. ebeveynler bunu kabul etsin ve sindirsin. edemiyorlarsa çocuk yapmasın.

bak yanılıyorsun, çocuklaşmak için bilincini kaybetmesine gerek yok.

insanın fıtratı bu. insan çocuk olarak doğuyor olgunlaşıyor, sonra fıtratı gereği tekrar geriye dönmeye başlıyor, yaş ilerledikçe de daha bir çocuklaşıyor ve sonra ölüyor. insan doğası bu, bunu bir araştır, yaratılış tersine dönüyor.

menüyü falan açabiliyorsan, orada otomatik arama gibi bir seçenek bulacaksın, onu başlat kendisi halleder hepsini.

tamamen sallıyorum,
şimdi tork dediğimiz şey zaten gücün karşılığı, yani sen diyorsun ki güç artsın ama döndürme momenti değişmesin, o halde ya sürtünme artacak, ya da torku dengeleyecek başka bir faktör ortaya çıkacak.

Biraz da ben sallayayım. Torq dediğin nane dönme hızlıyla olakalı olduğuna göre, piston kolunu kısaltırsan aynı beygiri elde etmek için daha çok devir gerekir torku da arttırmış olursun. Alternatif olarak krank miliyle oynayarak da bir şeyler yapılabilir mi? emin değilim.

torpille aradan kayırmışlardır hocam

ananom modluk uygulaması galiba, hollow olabilir.

monstro, birazdan seni uçuracak olan mod. f word ile haşmetli moderatörümüzü aynı cümlede kullanırsın ha?

@sadakatsiz; sitede biz yazıyoruz hocam. onların sitesiyse içerik sağlayıcısı biziz. dolayısıyla kullanıcıların da söz söyleme hakkı var.

pandispanya duyuru kullanıcısı. tekniklikten dolayı duyuru kullanıcılarını aday kabul edemediğini söyleyen compumaster pandispanya'yı nasıl moderasyona alıyor? duyuru kullanıcılarından herkesin onaylayacağı düzgün bir aday çıkabilirdi belki eğer onların da değerlendirileceği bilinse.

çok yanlış bu boktan sitede uygulamalar.

hollow is back.

Ikisi de ayni kisi, bana bu olaylardan sonra 1.5 sayfalik bir email yazdi, ve 2010'dan beri cesitli sitelerde yaptigi moderasyonu gosterdi. Bu sitede de cesitli kullanicilarla hesabi oldugunu soyledi. Tum kullanicilarina baktim, sitede aktif olmasina ragmen moderasyon tarafindan silinmis duyurusu yok. Bu kurallarin son derece farkinda oldugunu gosteriyor. Diger modlarin da hic birinden bir itiraz gelmedi.

cok bilinen populer birisi yerine ne yaptigini bilen, ve daha once moderasyon konusunda cok deneyimli birisinin olmasi daha dogru geldi.

anonimlik gelir hala, cok zor degil onu yapmak zaten. torpil falan da yok, monstro'yu bana email atana kadar hic tanimiyordum.

yani böyle bir yere moderatör olmaktan daha kolay ne var ki? işin gücün olmayacak bedavaya akşama kadar milletin yazdıklarını kontrol edeceksin, bu iş neden size torpil gibi gözüküyor anlamıyorum, bence angarya.

f- 'i ben editledim bu arada.

Selamlar,

Monstro benim. Compumaster'ın koyduğu kural gereği (sözlükte yazar olmayan duyuruda moderatör olamaz), moderasyon başvurusu sırasında sözlük nicklerimi de kendisiyle paylaştım. Kendisi kendi gerekçeleri sebebiyle iki hesabı da aktive etmeyi uygun bulmuş. Bilgilerinize sunarım.

mea maxima culpa kendi cevaplarını sildiği için uçuruluyor, pandispanya hesabına bakıp da 333 tane kendi kendine silinmiş cevap görüyoruz. ama kendisi moderatör oluyor.

monstro... gecelerin yargıcı. ayak sesleri duyulmayan adam. gölgesi olmayan kahraman.

mea:
Silinen Cevaplar (SİLDİĞİ DEĞİL)
Toplam kayıt: 237

mea girdiği tartışmalarda hep aynı şeyleri yazarak insanların hep aynı kelimelerle damarına basan, kendi cevaplarını silip muhatabını havada bırakan bir üslubu benimsemişti.
noolur noolur emsal göstermeyin.

beni aday gösterin diye kapattığım sözlük hesabımı açtım dün o kadar.
oylama oldu mu? üste taşındı mı? hepimiz niye bu kadar taktık? :D

ben hep kurallara uyduğum için beni etkilemeyen durum.

bakınız: moderasyon şeysim <3

illa sözlük yazarı olması gerekliliği için mi iki nickli olmuş ki. nick altı da yok monstronun. gereksiz olmuş iki nick hayırlı olsun.

o diil de zamanının en süper forumlarında moderatörlük burada hesap lazımsa 8+ üzeri hesabımla bana çok ayıp olmuş :v

soruya cevap: yeni mod

pandispanya'ya kefilim ben de.

daha iyi bir tercih olamazdı. ama onun da yeterli zamanı olacağını sanmıyorum. işi gücü var.

ogrendigimize gore kendisi pandispanya'ymis, bu durumda iki kere 'cok da iyi olmus, cok da guzel olmus, tamam mi?' diyorum zira duyuru'daki 3-5 duzgun kullanicidan biri bana gore.


mea maxima'ya gelince bu zamana kadar ucurulmamasi hataydi zaten, bu kadar depresif bir insan reel hayatimda hic tanimadim ben.

@compumaster

benim merak ettiğim konu şu. sitede kaç cevap silinince uçuyoruz?
ya da bir formülü var mı şu kadar zamanda bu kadar başlık silebilirsin yoksa uçarsın tarzında?
tekrar söylüyorum mea'dan zerre hazzetmeyen birisi olarak mea'ya bu yapılan haksızlık. ha dersen ki site benim istediğim gibi atarım istediğim gibi alırım. orda hak veririm.

rakican +1 mea maxima ile ezelden kavgalıyız.

mea maxima gelsin, tamam aynı gün yine uçurulsun. ama uçurulma sebebi "çok silinmiş cevabı olması" olmasın. bunu demek haksızlık. mantıklı da değil. 2 ayda 500 cevabı olur 100'ü silinmiştir, yine tamam da. yıllarca burada 6000 cevap vermiş birinin 237 silinmiş cevabı yüzde 3 bile etmiyor. %97'yi çöpe atmak bu.

şurada yazılanların çoğu soruya cevap değil diye silinebilir. bunları toplarsan yine yıllar boyu (compadrito deyişiyle) yekün tutar.

neyse, 2 centimi şuraya bırakır giderim :P

douchebag'ün söylediğinin üzerine birşey söylemeyeceğim. aynı şeyi düşünüyorum ve söylüyorum.

Ay lav mea demek istiyorum bence ucurulmamaliydi, moderasyon denen olusuma inanmiyorum o yuzden kimin modaretor oldugunun bence hic onemi yok

meayı sevenler şöyle uzak bi yerde sevse fena olmaz hani.
vergi afları nasıl ki vatandaşı vergi ödemeyen arsızlar haline getiriyorsa bu uçurup geri almalar da beni öyle etkiliyor ya geçici uzaklaştırma cezası olsun ya da giden biraz zorlu bir yoldan dönsün. böyle büyük önder kim yong il'in peşinden gözyaşı döken kuzey koreliler gibi olduğunuz zaman sempatik olmuyorsunuz.

8 gb ssd'yi taktığına değmez.

notebooklara 2.5" harddisk takılıyor.

Almışken 120-160 GB'lık SSD tercih edersen daha iyi olur, daha uzun süre kullanırsın. Diğer türlü sistem dosyaları SSD'de, programlar HDD'de, yeterince verimli çalışmaz.

Hibrit alma, ayrı ayrı tercih et bence.

windows'a 8 gb yetmez. Arkadaşımın 24 gb SSD'li hard diski var, o kadar titiz davranmasına rağmen en ufak güncellemede 24'lük kısım doluyor.

Gerçek hız ve performans istiyorsan ve bütçen varsa bilgisayara 120'lik veya 240'lık bir SSD tak, depolama için de 150 liraya 1 TB'lik bir hard disk alırsın.

8gb ssd ve windows, imkansız.

linux kullanmayacaksan hayır. hele para verip alacaksan, bir yerden denk gelmediyse veya zaten elinde yoksa asla.

120gb altı ssd almak sadece delilik. boşa para vermiş olursun.

arkadaş bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak ne kolaymış ya. 8 gb'ı taktığına değmezmiş, yok oraya windows sığmazmış.

arkadaşlar oraya windows kurulmuyor zaten orası swap alanı olarak kullanılıyor. oradan boot oluyor windows ve açılış kapanışlarda fark ediyor. gidip araştırın: sshd

Bi seyler ogrenmis diye havasini atmak icin pusuya yatmak ne guzelmis ya. Adama 100 liraya 8 gb ssd mi aldiracaksin sayin arastirmaci.

100 lira farka değmez.

www.vatanbilgisayar.com

hala okumadan bilgi satma peşinde olanlar var. her konunun elitizmi komik oluyor.

hybrid'dir o kesin. yine değmez. ram'in yetersiz geliyorsa düşünebilirsin ama ram konusunda sıkıntın yoksa ram her türlü çok daha hızlı olduğu için ssd'lerden ve ikisi aynı anda okuma-yazma yapamadığı için aynı bilgi için ve öncelikle olarak ram'de depolanacağı için gereksiz.

@proletarier
sen çok yanlış gelmişsin. bir de atar yapmış ya :)

öncelikle laptopa 3.5 inch yerine 2.5 inch hdd almak daha mantıklı sanırım.
ikincisi ilerde ssd'de alacaksan boşuna hybrid(ssd+hdd tümleşik) alma.
üçüncüsü belirttiğin ürünler arasındaki tek fark ssd değil. yani 100 tl yi (bazılarının iddia ettiği gibi) sadece ssd'ye vermiyorsun. daha performanslı ama daha çok güç harcayan bir ürün o.
dördüncüsü @comptrol + 1

atmye bundan daha kotulerini kaktirmisligim cok. bi dene.

yalniz kasiyerde de ne goz varmis arkadas.

bankamatik alır bunu.

Sahte değilse ziraat şubelerinde değişir.

Milattan önce kalma bilgimle sahte paralar belirlenirse delinir diye biliyordum. Eğer sahte olduğu için delinmişse malesef senin de başka birine itelemen gerekecek. Para sahte değilse bankalar alır.

@intihar, sahte paralar delgeçle çift deliniyor, bu sigara yanığı gibi bir şey.

paranın yarısından fazlası duruyorsa bu para geçerlidir. sen bakma bizim esnaf en ufak yırtıkta geçmez diyor, bu parayı her banka alır, esnafın almaması tamamen cehaletten kaynaklanıyor.

Evet bu daha çok sigara yüzünden yanmış gibi görünüyor. Neyse yarın gidip halletmeye çalışıcam.

ben belediyede çalışırken böyle paraları ziraatin mutemetler alıyordu.

linux backtrack yüklü bir bilgisayara harici olarak bağla. al yedeklerini, sonra at çöpe.

Bir kaç kez benim flash belleklere oldu. chkdsk yapınca cmd den düzelmnişti ama bu olay o kadar basit değil gibi.

Benimkinde de boyut gözükmüyordu. Format deyince formatlamyıordu diski.

Windows için aygıt yönetcisindne diske sağ tıklayıp policies sekmesinde "optimize for better performance" yaptım, işe yaramadı. Normalde işe yarardı.

Sonra chkdsk /f Z yaptım , düz<elmişti. Z burda adı neyse o.

İşe yaramazsa recovery programlarıyla kurtmaya çalışmak olabilir de, sağ tıklanıp boyut görünmüyorsa o da olmayacaktır.

Ruhuna el fatiha.

Veri kurtarma yapabilen bir arkadasin varsa beklemeden ver. Veri kurtarna sirketleri de var ama batarsin. Cok cok pahali. Ayni sorundan (benimkine ek olarak baska sorunlar da vardi) hard diskim gitti. D tamamen yedeklendi. Ama C hicbir sekilde yedeklenemiyordu. Neyse ki basli basina veri kurtarma sirketi gibi olan bilgisayarci arkadasim sag olsun C'yi yuzde yuz olmasa da kurtarmayi basardi. Gitmis tabii gidenler de en azindan cok buyuk bir kismi kurtardi.

Normal alelade bir bilgisayarciya goturursen ve D ya da C'yi gormuyor yedekleyemedim derse sakin pes etme. Format atmamalarini kesin dille soyle ve veri kurtarma olayina gir. Hatta hard diskine bir takim islemler yapilacak. Sanmiyorum ama belki kurtulabilir de. Dusuk ihtimal. Ama verilerin konusunda dediklerimi unutma. Ilk gun verdigim serviste biraksaydim bugun butun verilerimi kaybetmis olacaktim. Tatilde olusumu falan dusunmeden bilgisayarcida calisan arkadasima kargolamistim ve verilerim hala benimle.

Liderlik yapiyor, pazarliyor, fikir uretiyor, yeni fikirleri su yuzune cikariyor. Bunlardan para kazaniyor.

amma sallamışlar. nereye yazmamış? adam daha insanlar bilgisayar nedir bilmezken program yazmaya başlamıştı. apple için belki yazmamıştır.

yamıyo çalıyo

apple için hiç yazmamış.
www.businessinsider.com

apple'ın ardındaki daha doğrusu başarısının ardındaki adam çok farklı. apple'ı apple yapan kişi steve jobs değil. ancak stece jobs halka nasıl hitab edeceğini iyi biliyor. marketing yani. dolayısıyla kim göz önündeyse insanlar onu god mode'a yüceltiyor.

d vitamini takviyesi.

Nick-duyuru uyumsuzluğu :) yediklerinizi bir gözden geçirmeniz iyi olabilir, pekmez, ceviz, kestane balı vs. vücut direncini artıran yiyecekler.

Doğup büyüdüğünüz yerlerin mevsimsel durumunun da önemi var tabii. Kalkıp Adana'dan Erzurum'a geldiyseniz alışmak biraz uzun sürecektir, acele etmemek gerekir.

Ruslar vodka kullanıyordu. Bide termal içlik.

ben de aynı senin gibiydim, sürekli kalın giyinir soğuktan korunmaya çalışırdım. kendimi hep sıcak tutma çabasındaydım çünkü, bu yüzden en ufak soğuklarda hasta oluyordum, sonra kalın giyinmeyi bıraktım, çok sıcak yerlerde durmuyorum,

geçen gün kar yağışında mesela, içlik falan giymedim, o fırtınada 1 saat yürüdüm, kara girip çıkmaktan ayakkabımın içi ıslandı, çoraplarım sırılsıklam oldu, ama hasta falan olmadım, eskiden olsa 1 ay yatardım büyük ihtimalle.

Soğuk duş + 1.

Tipik bir duyuru insanı olarak spor yapmak çok işe yaradı bende. Önceleri kışın 7-8 kere hasta oluyordum; hepsi de ateşli, antibiyotikli idi. Ne zaman ki sporu düzenli hale getirdim, bağışıklığım önce-sonra reklamlarına çıkacak kadar güçlendi, hastalık sayım da azaldı. Bu sene bir kere hasta oldum, onda da ateşim çıkmadı (gerçi 5 gün süründürdü).

Hala donuyorum, tir tir titriyorum ama hasta etmiyor.

Bir de sevgikusunkanadinda + 1. Sıcak ilden soğuk illere taşınmışsanız alışmak çok zor oluyor. Ben yaklaşık 15 yıldır alışamadım mesela, memleketin soğuğuna sövüp duruyorum :)

kimseyi ilgilendirmez

123456 alıyorum innmazsan dene aha nikim aha sifrem

Kullandığım bi şifre var sağlam olan onu da çoğu yerde kullanıyorum. 14 haneli. Tlf şifresi korumalı.

Genel geçer forum Sitelerinde 8 haneli şifrem

Bankacılık tlf onaylı mailler de tlf onaylı elimde tlf olmasa bi bok yapamıyorum yani :)

F=m.a formülünü kullanıyorum ben

lastpass ile türetiyorum. Neredeyse bütün şifrelerim 13 karakterli, ve büyük-küçük harf, rakam, özel karakter içeriyor. Bazı siteler özel karakterli veya 8 karakterden uzun şifreleri kabul etmeyebiliyor, istisnalar bunlar. Ki türetirken bu parametreleri kendiniz belirliyorsunuz.

Özlü sözler falan

sürekli dönüp duran 4-5 şifrem var. bunlar çalınsa sikler miyim diye kategorilenmiş şekilde. en kazığı 15 karakter en önemli gördüklerime bunu koyuyorum. diğerlerinin önemine göre 4-5 şifre değişiyor. çoğu zaman nereye hangi şifreyi koyduğumu unutup 32 denemeden sonra giriyorum.

kişisel hiçbir bilgi yok şifrede tamamen denk gelmiş kelimeler cümleler sayılar vs.

bir şifre oluşturma kombinasyonu için çok uğraştım ama mümkün değil. bankamatikler sadece rakam istiyorlar, tekrarlı olmayacak doğum tarihi falan olmayacak vs

1354 yaptın diyelim, sonra bazı bankalar 5 haneli istiyor,
13548, şimdi içinde harf olacak diyor birileri
13548A, karakter de olacak diyor
1354A*, en az 8 harf olacak diyor,

bu böyle uzayıp gidiyor, hiçbir şifre birbirine uymadığı için sacma sapan şifreler oluşturmak zorundasın. sonradan hangisi rakamdı hangisi 8 haneliydi bunları da unutmayacaksın, en mantıklı iş şifreleri bir belgeye kaydetmek.

ne yap ne et gececi ol. ben askerliğimde acayip rahat etmiştim.

bu arada isme ve yere aldanma, ne birlikler gördüm güzel görünüp içi sürgün yeri olan, ya da leş gibi yerde olup içi cennet olan.

askerde rahat etmek diye bir şey yok, onu kafadan geç bir kere, ben rahatım diyenlere de inanma.

66. mekanize piyade'ye gitmek için topkapi habipler tramwayına bineceksin, 50. yıl durağında ineceksin, orada 3 tane tugay var, tahminimce, topkule, baştabya 1 tane daha var, bunlardan birisi, ama gitmeden önce telefon açıp hangisi olduğunu öğren, 3ü de yan yana zaten.

Barışgücü olunca yurtdışına falan asker gidebiliyor. benim askerlik yaptığım yerde lübnan'a asker seçmeleri olmuştu. bizim tugay da barışgücüydü.

Esenlerde değil sultangaziye yakıb bir yerde.

Eğer tahmin ettiğim yer ise Eminönü'nden 336-Arnavutköy // Mecidiyeköyden 336M-Arnavutköy otobüsüne binip şöföre söylersen bırakır ama orası mı emin değilim

Esenler ile Metris Cezaevi arasındaki yer.

Metris cezaevindeki kapısına arkadaşların dediği şekilde gidebilirsin.

Diğer kapıya,

Eminönü'nden 33, 33TE

Mecidiyeköy'den 33M, 33TM

Bakırköy 98G

Yenibosna'dan 36CY (Bu otobüs diğer kapısından da geçiyor.)

binip Atışalanı Lisesi'nde durağında ineceksin.

Arkadaşlar arabayla bırakacaklar ama tam olarak şimdi Metrisin kapısına mı gideyim

O zaman iki kapısından da girebilirsin. Sorun olmaz. Hangisinden girersen gir, biraz ilerledikten sonra durdururlar zaten, nereye gidiyorsunuz diye sormak için.

limitless güzeldi diye hatırlıyorum, diğerini izlemedim.

limitless

limitless.

limitless ama transcendence'i de izle

limitless

transcendence

transcendence'ın sonunda boku çıkıyo artık. bence de limitless.

limitless iyi bir film değil. spoiler bile verirdim izleme diye. o kadar kötü. veriyorum, adam o kadar zekasıyla gidiyor amerikan başkanı olmak için seçimlere giriyor. bu mudur zekilik?

www.tvyo.com

takılıyor, başka yok mu?

Digiturkplay'den izle.

idmantv izle hocam. ben oradan takip ediyorum. :)

tivibu web'e her ay para ödüyorum

marka falan yada fasulye tanesiyle olmaz o iş. yazmalı yaparsanız kahvede oynayabilirsiniz, kimse dikkat etmez.

@aeroflot

teşekkürler ama çipsiz oynamayız.

biz oynuyoduk. herkese 1000 ver ve ordan düşün. 1000=10 tl olabilir örneğin. en son tabelaya göre de alacak verecek işini halledersiniz.

aynen işin içine çip, leblebi, okey tasları falan girerse heryerden kovarlar. Biz 1-2 sene öncesine kadar fenerbahçe de oynardık mekan ismi vermeyeyim şimdi. Çip falan getirirdik bildiğin kumar dönerdi kuytu bi köşede ama tanıdıktı tabi, bizden başka oynayanı da görmedim zaten hiç. ev ortamı dışında zor o iş.

yasak. biz kahveye gidip ıstakalar hariç okey takımı ve deste istedik adam ne yapacaksınız dedi. poker dedik, dükkanı mı kapattıracaksınız dedi kovdu :)

Günlük daireler var onları kovalayın, bir umut.

ben de arkadaşlarımla sürekli poker oynarım. bir kere o poker pulları kumar gerekçesiyle toplanır, kahvede falan oynayamazsın. biz ev kiralıyoruz günlük.

Çorba iç bugün sadece yarın katiya gecersin

çekimden 2 saat sonra başlayabilirsiniz. çok sıcak, çok soğuk, katı, taneli şeyler yemeyin. pipet kullanmayın.

eğer cerrahi çekim yaptıysan 2-3 gün, hatta bu sırada ağzını su ile bile çalkalamaman lazım.

olur mu canım öyle şey :) cerrahi çekim de olsa 2 saat sonra yemeye başlanır. sadece dediğim şekilde yenecek birkaç gün.

Abi ben Su an tam benzerini geciriyorum. Aylardir suren bi durum. Cozumunu bilsem ah Sana soylemem mi. Of lan. Ne sacma.

annem de panik atak hastası(ymış)
neyse efendim bir gün çalıştığı şirketin doktora anneme dönüp "koskoca kadınsın utanmıyor musun böyle hallere girmeye? psikolojik işte üstesinden gelmen lazım noluyo lan" gbii bir şey demiş. sonra annem düzelmiş. ben hayatımda 1 kez gördüm ölücem dediğini onda da tatildeydik otelin içinde durup böyle bir şey dedi acayip korkmuştum tabi bu durumunu bilmiyordum annemin. neyse hikayeyi boşuna anlattım da yani sakin olmaya çalış doktora git hayatını renklendir vs vs
tavsiye almak vermek kadar kolay olsaymış keşke

ben bir iki gün yaşadım, öncelikle bunu yaşamaya başladığın anda başka şeyler düşüneceksin, sanki çok iyiymişsin gibi, beynim uyuşuyor, terliyorum, bunalıyorum triplerine kesinlikle girmeyeceksin, kısa sürede geçiyor, böyle böyle yap her olduğunda, eğer üzerinde durursan ve vücudunu dinlersen geri dönüşü olmayan yola girmiş olursun, dediğimi yap, umursama, normalmiş gibi davran, kısa sürede atlatırsın bir daha da karşına çıkmaz.

analı kızlı-bıcık(akıtma)-bumbar-borani

ye

www.youtube.com

nokia lumia modellerini araştır bence. 525 kullanıyorum ben, ön kamerası yok, flaşı yok. daha üst modellerde daha iyi kamera var tabii öncelikle, bi bakın istersen.

renklilik konusundaysa tamamen sana bağlı, istediğin tonlarda düzenleyebilirsin.

Ön kamerası falan olsun canım. En kötü ihtimal burnumda sümük kalmış mı diye bakabileyim :)
Ama önerin için çok teşekkürler

lumia 1520 ve 930 en üst modeller şuan, Nokia markası ile üretilmiş en iyi modeller de bunlar. microsoft adı ile çıkacak sonraki flagship, muhtemelen windows 10 ile yazın çıkar. 1520 930'dan çok daha iyi ama boyutu herkese uymuyor, ben memnunum. sıkıntı olmadı büyüklüğü de... kamera kaliteleri aynı. genel donanımları eşit. ama hafıza kartı desteğiyle, ekran ve bataryada 1520 açık ara önde.
kameraları da en iyi olanlar bunlar.
1020'nin fotoğraf kalitesi daha iyi ancak 1520 ve 930 4k video kaydı da yapabiliyor. ayrıca ekran kalitesi en iyi olan da lumia 1520.

Bu modelleri de araştırıcam şimdi teşekkür ederim

kamera istiyorsan lumia. adamlar her yerden kısıp kameraya yatırım yapıyorlar.

bir de s4zoom diye bir telefon piyasaya çıktıydı neydi tam hatırlamıyorum aklımda kalan tek özelliği kocaman kamerası.

@belkider her yerden kısıp derken? şuan navigasyon konusunda da oldukça iyi, tamamen offline da kullanılabiliyor haritalar indirilmişse.

batarya 3400mah, piyasadaki en iyi batarya performansını veriyor.

ips ekran renk kalitesi açısından qhd diye pazarlanan, en iyi denen ekranlardan daha iyi görüntü sunuyor ve daha az pil sömürüyor full hd olduğundan. yan yana bakınca gayet g3'den iyi görüntüsü var ekranın.

128gb micro-sd desteği var.

2gb ram var ki 1gb ram ile her şeyi yapamayan windows phone yok daha.3gb ram yeni yeni "android" standardı oluyor üst seviyede.

genel yapısı sağlam, düşürünce aman kırıldı mı derdi daha az. en azından ben defalarca düşürdüğüm halde kıramadım.

bakınca kısılmış bir şey göremiyorum şahsen, nesi kısılmış bu telefonun? kamerası da iyi evet, ama nesi kötü?
ön kamera 1.2mp, lazer odaklama yok, su geçirmez değil... başka?

@ucan spagetticanavar sen hangi modele baktın bilmiyorum da telefon almadan önce fiyat performans olarak araştırma yaoarken en mantıklı bulduğum telefon zenfone'du. ben herşeyden kısıyor derken aslında yermek istemedim telefonu, aynı rama sahip telefonlarda ki en iyi kamera onda alt metnini vermek istedim. normalde piyasadaki 3gb ram'e sahip telefonlarının kamerası lumia'lar da 1gb ram'e sahip telefonlarda var. belki kendimi iyi izah edemedim sen haklısın.

G2

huawei ascend p7

G2 +1

Hepinize teşekkür ederim araştırmaya devam ediyorum

mandal

Seninle ilgisi yok, yıllarca ayaktan çıkmamış çorap gibi kokuyorlar.

sigara içenler hep böyle kokuyor da diyet ilk günlerde gerginlik yapmıştır onun da tuzu biberi olmuştur gerilmenizde.

kendi düzeninizi bir anda değiştirdiyseniz bu tip hassasiyetler oluşması normal karşılanabilir. birkaç hafta içinde geçer. siz de şu an sigara bırakmaya çalışıyor gibisiniz psikolojik anlamda, diyet yapmak kolay iş değil.

sigara içen birisi değilim ama "sigara içenler leş gibi kokuyor" lafına hiçbir zaman anlam veremedim. anam babam da sigara içmezdi yani sigara içilen ortamda büyümedim. sigara içen kimsenin "kötü" koktuğunu görmedim. dişleri sarartır, ağzı kokutur falan tamam da vücut kokusunu etkilediğini zannetmiyorum. bugün herkes dışarı çıkarken parfüm, deodorant kullanıyor zaten. bunu kullanan sigara içse de içmese de aynı kokuyor. ya da kokmuyor.

bence diyet yüzünden bu ara hassaslaşmışsınız.

sigara içenler depsin narin burnunu :'(

ben de sigarayi biraktiktan sonra kotu kokulari almaya baslamistim.

sanirim koku duyusu hassaslasmisti. sadece sigara degil, agiz, curuk dis vs hepsi daha da rahatsiz edici olmustu.

hala öyle ama alistim. evet sigara icen insanlar maalesef kotu kokuyorlar, sigaranin sinen kokusu kotu. yoksa yeni icilen sigara kokusu cok kotu degil.

Ben de nefret ediyorum sinen sigara kokusundan. Bırak kitlelerin içtiği ortamları, sigara kullanan bir arkadaşım ile 3-5 saat oturup muhabbet ettikten sonra eve geldiğimde donuma kadar sigara kokusu sinmiş oluyor afedersiniz.
Bu öyle kokusu sinen, işleyen ve çıkmayan bir şey. Yoksa sigara içenin kendi beden kokusu kötüdür diyen yok, alınganlık yapmayın rica edicem. Evet, çevrede başka sebeplerden de pis kokan bi dolu şey var ama böylesine sinmiyor.
Ki benim bahsettiğim arkadaşım güya nanelisiden içiyormuş kokmuyor diye, ben pek hakim değilim, bilmiyorum.
Neyse çözüme gelelim, dıudaklarım çatlıyor diye blistex med plus kullanmaya başlamıştım. Mentollü bir şey, yoğun bir kokusu var, bir de nefest aldıkça dudaktaki koku geliyor burna ve ferahlatıcı. Onu kullanabilirsin geçici çözüm olarak.

ben eğer silah zoruyla değilse sigara içilen bir odaya ya da araca girmiyorum. diyetle alakası yok ben hayatım boyunca böyleydim. 5-6 yaşlarına kadar astımla da mücadele ettiğim için sanırım böyle bir tutum oluştu bende ama bu tutumumdan şikayetçi değilim.

vücudu bilmem ama sigara içen 10 kişiden en az 6 tanesinin nefesi kokar. net!
eğer koku duyarlılığınız az biraz gelişmişse ve sigara içmiyorsanız ayvayı yediniz demektir.

kapalı mekanda yakında olmasa bile birisi sigara içiyorsa kıyafetlere çok kötü bir şekilde siniyor koku, ve bu koku çok pis evet. ağız ve kıyafetlere çok kötü bir şekilde koku sindiriyor, dolayısıyla sigara içen kişinin bu bölgeleri pis kokuyor ister hassas kokuya duyarlı biri olsun ister olmasın bu koku rahatsız edicidir. ha tabii sigara içiyorsa ve kokuya alışmışsa bu o insanı rahatsız etmeyebilir.

sigara içen bir insanım eğer sigarayı hızlı bir şekilde içip direk kapalı bir ortama girerseniz kokar. yavaş yavaş içip sigara bittikten 3-4 dakika sonra içeri girerim. sigara kullanıyorum ve her sigaradan sonra ağzıma bir rocco ya da naneli şeker atarım. ben kendi kokumdan rahatsız olduğum zamanlar oluyor, karşıdaki insanlar için daima özen gösteririm.

kendi önlemlerim bunlar. uygulaması çok zor değil. haa evet sigara kokuyor olabilir de sokakta da sigara yasaklansın demek kokusundan daha kötü bir şey.

@sour insanların nerede ne yapacağına karışamazsın. beni de sokakda sakız çiğneyenlerin sesi rahatsız ediyor. böyle bir söylem olmaz. kaldı ki direk dumana maruz kalmadığın sürece açık havada sigara o kadar rahatsız etmez. böyle söylemlerle benim gibi insanları da soğutuyorsunuz. ben her koşulda karşımdakine rahatsızlık vermemeyi düşünüyorum. sigarayı atar atmaz toplu taşımaya binmemeye çalışıyorum bekliyorum biraz. fakat sen de hep ben hep ben dersen olmaz o iş.

ayrıca sigara içenlerden daha çok toplu taşımada duş almayı bilmeyenler var onlar daha kötü kokuyor. napıcaz adamı en son ne zaman duş aldın diye sorguya çekip öyle mi dışarı çıkartacağız

@aeroflot +1

@shenmuee herkes aynı değil. bu dediğiniz "sigara içmeyen insanlar da çok salak oluyor" diyerek cevaplanabilir, ikisinin de doğruluğu düşüktür. benim anlayamadığım, insanlar nedense bir görevmiş gibi sigara içiyorlar, bazen sokağa çıkınca fakir uzakdoğu ülkesi filminde gibi hissediyorum kendimi. bu arada "tiksiniyorum" ve "hassasiyetini". evet.

@velhasilkelam sigara içen on kişiden altısı az olmuş, belki dokuzunun ağzı kokuyordur ama burası türkiye, sigara içmeyen on kişiden "en az" beşinin ağzı da leş gibi kokuyor.

Sour demiş ya, "umurumda değilsin" heh işte, sen de sigara içenin umurunda değilsin. eğer rahatsız oluyorsan, umursanman gerektiğini fark etmen zor olmamalı. böyle nefret içeren söylemler yerine daha konuya akıllıca yaklaşıp farkındalık yaratmak daha verimli olmaz mı?
(gerçi biliyorum, zor bu ülkede farkındalık falan.) e sigara içmeyen sensin, çabalaması gereken de sen oluyorsun maalesef.

ben de sigara içiyorum, daha bugüne kadar hiçbir arkadaşım sigara koktuğumu söylemedi, kaliteli sigara içersen kokmuyorsun.

@sour haklısın ben de, elimden geldiği kadar içimeyenleri düşünüp rahatsız etmeyemeye çalışıyorum. Ayrıca her sorun yasaklanarak çözülemez. İyice yasaklara alıştık zaten. Toplumsal farkındalık yaratmak en etkili çözüm.

Banane yasaklansın diyince karşındaki dikkat edecekse de etmez. Bilerek zıttına gider. Uzlaimacı olmalı. Haa türkiyede yaşıyoruz orası ayrı.

2000tl

valla bana hiç denk gelmedi.

Bakaya durumda kalıpta bu ulaşım yolunu izlemiş bir arkadaş yol gösterebilirse sevinirim.

bilet alırken gbt'yi görmüyorlar diye biliyorum. o yüzden sıkıntı olmaz fikrindeyim.

yurtdışına dahi çıktım, bir şey olmadı.

hiçbir şey olmaz.

Allah aşkına oraya buraya buraya sicip yaprakla sildiklerine inanmiyosun değil mi?

Orada tuvaletler falan var tabi ki. Sadece biz görmüyoruz. Duş da aliyolardir. Yoksa o kızların saçı süpürge gibi olurdu. Duş sırasında da yapiyolardir 31 falan.

paso kolpa zaten bu yarışma. bildiğin dizi gibi bir şey. yarışmacılara gatorade falan veriyor adamlar.

twitter.com

gerçek survivol ortamlarında insanın ilk düşüneceği şey su, yemek ve barınak oluyor onun için bu ihtiyaçlarını tamamlamadan cinsellik düşüncesi oluşmuyor, zorlasan olur ama ilk ihtiyacın yine yemek, su, barınak.

yıl olmuş 2015, bu kadar saf olmayın kardeşim. orası bildiğin tatil köyü, kamera arkaya dönse 50 tane adam göreceksin, günün belirli saatlerinde bildiğin tiyatro gibi çekim yapıyorlar, sonra tatil.

amerikada cekilen survivor gercek. adamlar 30 40 gunde acayip kilo veriyorlar. nazi kampi gibi. neyse

bunlara verilen tek yardim. tampon ve varsa medikal ihtiyaclar. onun disinda kendi baslarinalar. tabi tonla kameraman var arka planda ama oyle yani.

turkiyede cekilen survivor tamamiyle kolpa. merve buyuksarac dogruyu soyledigi icin acun buna dava acti.

bear grylls'in programında bile ne kadar kolpalık döndüğünü gördükten sonra survivor'da dönmesine hiç şaşırmıyorum.

Adaletin olmadigi yerde, insanlar kendi adaletini arar. Normal.

bu tür insanlara işkence yapmasınlar da yaptıkları yanına mı kalsın? zaten adam böyle bir vahşeti yaparak ona yapılacakları da kabul etmşl sayılıyor bence. ben de savunuyorum bu tarz insanlara işkence yapılmasını.

Hapishane korkutucu bir yer olmali. Insanlar hapishaneye girmekten korkmalilar. 'Yatarim paşa paşa' anlayışı yok olmali. Ve evet bu tarz insanlara her türlü ceza verilmeli.

mantığım olmamalı diyor gönlüm beter olsun pezevenkler diyor. ne kadarı doğru ne kadarı yanlış bilemem bu hikayelerin ama korkutuculuk sağladıkları kesin ve bu da iyi bir şey.

suç. ya savcılar çıkıp soruşturma başlatacaklar cezaevi görevlileri hakkında, ya da adalet bakanlığı bu entry i yazan hakkında suç duyurusunda bulunacak.

entry'i okumadım fakat ben işkence ne kadar insanlık dışı olsa da, karşı değilim.

hepimiz aynı şiddet kültürünün parçasıyız. işkence de bayağı "ceza" olarak görünüyor.

çok garip ama hapiste tecavüzcülere tecavüz edilmesini, büyük bir keyifle ballandıra ballandıra anlatan insanlar var. ülke vasatı bu tiplerden oluşuyor ve korkarım sözlük de bu vasata gittikçe yaklaşıyor.

millet yargılamaya güvenmiyor, iki üç yıl sonra ellerini kollarını sallaya sallaya çıkmalarından korkuyor, ve bu kısa süreç içerisinde başlarına gelecek en kötü şeylerin gelmesini istiyor. pek haksız değiller bilseler ki o delikte ölene kadar kalacaklar kimse bu kadar işkence çekmelerini istemez.

not: eğer karar verici bir merci olsam black mirror'un white christmas bölümünde ki gibi bir ceza verilmesini sağlardım.

ben de karşıyım suçu ne olursa olsun.

işkence insanlık suçudur ve kime, kim tarafından yapılırsa yapılsın uygulayıcısı halk düşmanıdır, insanlığa karşı suç işlemiştir.

Elbette bu demek değildir ki her tür şiddet kötüdür, aksine suça uygun ceza ve hemen her tür baskı ilerici ve insanlık yararı olduğu sürece meşrudur. Özellikle insanlığa karşı işlenmiş suçlara ben müdahilim, hele ki düzenin adalet anlayışı çalışamaz duruma geldiğinde. O vakit halkın adaleti denilen kavram devreye girer ve siviller veya halkın örgütlü gücü tarafından suça orantılı olmak ve işkencenin insanlık suçu olduğu gerçeğiyle çelişmemek suretiyle uygulanır.

(not: ikinci paragrafta yazdığım entry'i meşrulaştırma cümleleri değildir, entryde anlatılan kabul edilemez. Burada bahsettiğim kavrama örnek olarak devrimci sol mahalle savunma komiteleri veya 77deki halk meclisleri, ihtilalci bolşevik silahlı birlikleri vs. verilebilir)

Var olan öfkeyi örgütlemek ve halkın çıkarına uygun şekilde yönlendirmek, sınıf öfkesine çevirmek ve sorunun kaynağı düzene yöneltmek mümkündür, tercih edilmelidir. daha fazla bilgi için (bkz: devrimci şiddet)

isteyene bilahare çankırı hapishanesinde nasıl çözüldüğünü bu sorunun anlatabilirim geçmişte.

unutmadan, işkenceyi desteklemek de bir özgürlük değildir, suçtur. Düzen cezalandırmasa bile cezasız kalacak şey de değildir, ona göre atın tutun "işkenceye karşı değilim"ciler.

o tarz işleri bilgisayar başında zor bulursunuz ülkede herkes garson olur zaten vasıfsız eleman almazlar, o tarz işleri bulan da önce oraya gezmeye gidiyor orda takılırken yamanıyor birilerine

Headhunter lati bulup sansini deneyebilirsiniz

bak şimdi bir kere biraz nitelikli olman lazım. yaptığın işin global olması lazım.

mesela bir bilgisayar mühendisini düşün. adam java programlama dilinde iyi, aynı şekilde ingilizcesi de iyi. şimdi bu adam dünyanın her yerinde çalışır, çünkü yaptığı yazılım işi aynı, dil de var. bu adam için dünya bir pazar oluyor. korede de çalışır, amerikada da hindistanda da. önemli olan yetenek ve dil.

edit: ülkenin hali gerçekten çok kötü. yani içler acısı bir durum var. ne hissettiğini çok iyi biliyorum, çünkü aynı şeyi ben de hissediyorum. sokakta yürürken insanlara bak, internette, televizyonda. içler acısı bir durum var ve bu bunaltıyor insanı.

dil mutlaka bir etken fakat daha çok çalışmak istediğin sektörün ihtiyacı önemli. mesela ben inşaat sektöründe çalıştım uzun bir süre yurtdışında, şuan global dengelerin değişmesiyle (misal rusyada ruble çakıldı dolar fırladı vs) firmalar var olan pozisyonlarını dahi boşaltmak durumunda kalıyorlar. çok büyük türk firmaları hariç çoğu önümüzdeki yaz döneminde bir bir patlayacak. bu sebeple uzmanlık alanının önemi büyük, kalifiye olman ve dil bilmen gerekiyor. gerisi tamamen şansa ve bağlantıya kalmış. mesela kariyerden başvurupta rönesans'ın herhangi bir yurtdışı işinde çalışan birini görmedim ben. bir yandan iş ararken bir yandan da şansını göçmen alan ülkelerde (kanada, avustralya vs) denemeni öneririm.

garson olarak falan olmaz. mesleginde nitelikli ve yetkin olacaksin, o zaman gelmen daha kolay. ozellikle mesleginin ne oldugu cok onemli. muhendislikler ve ozellikle bilgisayar muhendisleri cok rahat yurt disinda is bulabiliyorlar. avrupa cok kolay, amerika biraz daha zor olabilir. cunku avrupada da adam akilli bilgisayar muhendisi yok. eger isinde iyiysen dil olarak da sorun yoksa cok rahat bir sekilde is bulabilirsin. bu sekilde is buldugunda nitelikli calisan statusunde oluyorsun ve vergi avantajin falan oluyor

soruna cevap: beni linkedin'den buldular.

avrupa icin konusuyorum; yaptiginiz isi sizin kadar iyi yapan kendi vatandaslari olan birini bulamadiklarina dair o ulkenin calisma bakanligina teminat vermek zorunda sirketler. oyle garson olayim tamam diye olmuyor, ab vatandasi olan ve garsonluk yapabilen yiginla insan varken kimse sizin calisma izninizle ugrasmaz.

@hzben'in dedigi gibi global gecerliligi olan bir isiniz varsa o zaman her sey kolay.

o fiş ampulün fişi değil.

Tecavüz rıza olmadan gerçekleşen bir olay. Bu da karşı koymaya dair izler bulunuyor demek. Pelviste kemiklerde, vajinada zorlamaya bağlı hasarlar görülebiliyor. Boğuşma olduysa bilek ve boğazlarda, elde vs. boğuşma izleri oluyor. Eğer kadına alkollü iken ya da ilaç ile tecavüz edildi ise de kanda çıkabiliyor. Öyle bağırma, oral sekse zorlamada penisi ısırma gibi şeyler olmadığı için tecavüz yok kararları alınan vak'alar vardı. Can ve acı çekme korkusu gibi kavramlardan bihaber insan safsatası bu.

Tek muamma konu tehdit ve şantaj ile tecavüz sanırım. Onun dışında iki tarafında rızası dahilinde olan birliktelikte "ya tecavüz derse" korkusu yaşamanıza gerek yok.

(bkz: adli bilimler)

ceset yakıldı diye üstünden delil alınamayacak diye bir şey yok. bir ceset yanmış bile olsa otopsi yapılabilir. ayrıca adli bilimlerin bir sürü disiplini var, her biri delil tmin etmek için çeşitli yöntemler kullanıyor. ayrıca yine tecavüz, kanıtlaması en zor suç falan değildir. sperm örnekleri, tırnaklardan doku örneği vs. aklınıza gelecek her şey kullanılabilir. zira (bkz: her temas iz bırakır) bir de yukarıda denildiği gibi zorlamayla vajinaya bir şey sokulmaya çalışdığında nawar'ın ve want2die'ın dediği gibi çeşitli bulgulara ulaşmak söz konusu.

öyle rızası var demekle de kurtulunmuyor. en basitinden boğuşma izleri olan bir yerde nasıl rızası var denilebilir? bir tek sanığın "rızası vardı" demesiyle oldu bittiye gelecek kadar kolay bir şey mi zannediyorsunuz işleri?

ayrıca ortada tecavüz girişimi olmasa bile diğer unsurlar sebebiyle ağırlaştırılmış müebbete hükmedilebilecek bir eylem var bahsettiğiniz olayda. kayganlaştırıc kullanıp bayıltması da kolay kolay yırtmasını sağlamaz. hele kadın olay tazeyken adli mercilere başvurursa iç çamaşırları ve vücuttan kit yardımıyla alınacak örnekler sayesinde tespit edilebilir. öyle her şey sandığınız kadar kolay değil.

Ben Özgecan'ın durumunda tecavüzün kanıtlanabileceğini zannetmiyorum. Adli tıpçılar daha sağlıklı bilgiler verebilir fakat yanarak deforme olmuş vücutta herhangi bir tecavüz bulgusunun bulunabileceği bana pek makul gelmiyor. Sanıklar da muhtemelen sadece cinayetten ceza alacaklar.

Cinsel organa kan gitmesi sadece erkeğe özgü bir şey değil. İki tarafın da razı olduğu durumda kadın da o tekme tokattan zevk alıyor olduğu için boğuşma izi olsa da "zorla giriş" olmadığından aynı deformasyon olmayacaktır.

Alkol, uyuşturucu ve türevleri idrar ve kan testlerinde ortaya çıkıyor.

@microfiction

Hocam herhangi bir şeyi kolay sanmıyorum. Şükürler olsun ne mağdur ne de suçlanan taraf olarak hayatımda böyle bir olayın içinde, çevresinde dahi olmadım. Gazetelerde, haberlerde her gün okuyoruz bu tür suçlanan kişinin ceza almadığı olayları.

Tabii ki aşırı şiddet kullanımı dikkat çeker ama diyelim ki, kız ya da erkek olsun, kurban sarhoş. Boğuşmuyor, karşı da koyamıyor ama razı da değil, olan bitenin farkında değil. Neler olduğunu ayılınca fark ediyor. Bir taraf suçluyor tecavüz diye, öbür taraf rızası vardı diyor. Nasıl çıkılıyor işin içinden onu merak ediyorum. İki kişi arasındaki ilişkinin boyutu, geçmişi vs de tabii ki önemlidir mahkeme gözünde ama işte merak ettiğim kısım bariz olmayan deliller olduğunda nasıl işliyor bu düzen.

@kint her yargılamada vaka elinize ne veriyorsa (ne olursa) ona bakılıyor. burada bu işin iki kelimelik "şu sayede oluyor" denilebilecek bir yanı yok. yukarıda dediğim gibi iççamaşırındaki semen olur, pubik kıllar olur, duruma göre - zaman çok geçmemişse - mağdurun kanındaki bayıltıcı madde olur vb.

zaten her yargılamada bir taraf oldu, bir taraf olmadı der ve iki tarafın hikâyeleri, senaryoları vb. çarpışır. bu işin "o zaman şöyle ispat olunuyor" diye özetleyebileceğim bir yanı yok. zaten burada ne desem bir "ama" çıkartacak insanlar.

ekleme: (üstte yazdığım cevap neden ve nasıl silindi bilmiyorum. moderatörler yaptıysa allah bildiği gibi etsin) hayatının bir döneminde (iki yıl) adli bilimler eğitimi almış biri olarak şunu söyleyeyim: ceset yansa da cesetten delil elde edilebilir. ayrıca başka emareler de var. cesedin ellerinin kesilmiş olması (tırnaklarda doku kalmaması için kesmiş) vb.

ceza yargılaması da öyle kolay bir iş değildir. eldeki bütün bulgular, bütün ifadeler değerlendirilir. aradaki mantıki tutarsızlıklar, hayatın olağan akışına uygunluk vb. hepsi dikkate alınır. "şöyle şöyle olsa nasıl ispat edilebilir ki"nin öyle formüle edilebilecek kolay yanıtları yok. ama yukarıda dediğim gibi adli bilimlerin birinci kuralıdır (emrah serbes sonra roman adı yaptı) (bkz: her temas iz bırakır)

Zehirlendi mi zehirlenmedi mi diye bakmak için 19 sene önce ölmüş adamın mezarını açabiliyorlarsa, yanmış cesetlerle ilgili olan duruma da şaşırmamak lazım.

bildiğim bir vakada, 40 lı yaşlarda evli bir çiftten kadın kocasının kendisi ile zorla anal ilişkiye girdiğini söylemişti. erkek bu suçlamadan 10 yıl civarı bir ceza almıştı.

40 yaşında karı koca, 20 küsür yıllık evliliklerinde çok kez anal ilişki yaşadıklarını belirtmiş olmalarına rağmen erkek ceza almaktan kurtulamamıştı. sistem bir şekilde işliyor yani.

@hzben evlilik içi tecavüz

Sözde sol görüşlüler ve gezi olaylarını, tüm protestoları solcuların yaptığını düşünüp, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde demirtaşın aldığı oy da dahil bir balondur şişiyor işte.

din odaklı partiler de 15 üzerine hiç çıkamıyordu ama şimdi 40 civarı. güçlüyü seviyoruz sanırım...

selo başgan iyidir.

CHP'nin içinden çıkılmaz bir duruma gelmesi ve giderek içindeki sol esansın da boğulmaya başlanması, Sarıgül gibi adamların en tepeye çıkarılması sonucunda lanet ede ede oy veren seçmende soğumalar başladı. Demirtaş'ın oy oranını HDP'nin de üzerine çıkartmasının sebebini burada görüyorum. Dolayısıyla içindeki toplamda 50,000 oyu olmayan sol örgütler veya BHH sayesinde değil, CHP'ye oy veren "eski solcu", açık görüşlü sosyal demokratlardan oy alabileceklerini düşünüyorum. Birçok kişinin barajın aşılabileceğine yönelik görüşü de bundan kaynaklanıyor.

Ancak özellikle Kobane eylemleri sırasında Kürt ulusal hareketinin sokağa dökülmesi ve bu esnada kendilerine yönelik gelen ulusalcı tepkiler bu oyları azalttı. Dolayısıyla durum yine de dengede diyebiliriz. Eğer kararsız kitle bu durumu gözardı eder veya kabullenirse HDP'nin şansı olacaktır.

Bu siyasi atmosferde HDP'nin işi kolay değil. HDP'li değilim ve hiçbir zaman da sempati beslemedim, dostane eleştirilerim bolca mevcuttur. Ancak meclisin meşruluğu tartışılır durumda olsa da, seçmen kitlelerini temsil etmeleri şart görünmekte.

Aeroflot dedigin mantiksiz. Akp neredeyse butun sagi birlestirdi. Akp hicbir zaman da refah partisi fazilet partisi kadar radikal olmadi. En azindan oyle gorunmediler diyelim.

akp'ye oy veren kurtlerin bir kismi akp'nin isid'e destegi, kobane olaylari sirasindaki tutumu, en son da tayyip'in agzi kulaklarinda 'kobane dustu dusecek' demesiyle akp ile arasina mesafe koydu. bu kesim hdp'ye yoneldi.

kürt nüfus artışıyla birlikte hdp'ye 18 yaşınu doldurmuş kürt seçmenler de oy verir oldu. bu da bir neden olabilir.

CHP'nin solu temsil etmediğini farkeden özellikle genç kesim ve Kürt hareketinin ezilen her kesimi kucaklamak için çaba göstermesi (HDP'nin kurulma sebebi bu zaten). Söylemlerine baktığınızda özellikle okumuş, az çok kafası çalışan gençlerin Selahattin'in söylemlerini beğenmesi pek şaşılası değil. Kabul görmek için sağa dönen, MHP ile ortaklık yapan, Ekmeleddin gibi adamı ortaya aday diye çıkartan CHP mi, yoksa LGBT'leri açıkça destekleyen, diyaneti kaldırmak isteyen HDP mi? CHP bilinçli gençlerden ziyade orta yaşlı/yaşlı eski solculara hitap edebilir, sadece laiklik iddiası ve anti-AKP'cilik gençleri tatmin etmez. Son cb seçiminde oy artışının sebebi budur, bu seçimde de bu etkiyle oyların artacağına inanıyorum ama %10'u geçer mi ondan emin olamıyorum. Ayrıca "çözüm süreci"nin boşa çıkması, hiçbir adım atılmaması, oyalama taktiği uygulanması ve Kobane'ye karşı IŞİD'i desteklenmesi sebebiyle de muhafazakar Kürtlerin AKP'ye desteğinin azalacağını umuyorum.

Sol ayağına yatıp kürt milliyetçiliği yapan bi parti. Bu adamların aldığı oyun içinde iyimser, pembe gözlüklü solcu arkadaşlar da vardır. Onları es geçmemek gerek

20 yıldır kürtlerin belki %20 si oy veriyordu hdpye. son seçimlerde de bu %80 lik kesim akp ye oy vermişti. ancak bu %80 lik kesimin büyük çoğunluğu akp den nefret eder duruma geldi, bunların hdp ye kayacağı düşünülüyor, bence büyük çoğunluğu kayacak. yani daha yüksek bir oran bile çıkabilir.

hocam donanımcılardan biri bir çözüm bulmuş gibi. işe yarar umarım sende de :

forum.donanimhaber.com

modemin firewall'unu kaldır, sorun çözülecektir.

1 yıldır çözemediğin problemi çözmenin verdiği huzurla bugün deliksiz bir uyku geçireceğim sanırım.

modemle alakalı değil ki nerden internete girsem aynı sorun peydah oluyor.

dns'i kaldır o zaman?

ya şimdi modemden değil, pc'den değil neden bu sorun? senin yaptığın bir şeyden... sen de en çok ne yapabilirsin? manual dns eklemişsindir... kaldır onu.

hocam dns koysam da kaldırsam aynı sorun var ve şu an olmadığı halde yine yapıyor

hiç bişey yapmadım bişey yapmam gerekiyor ama ne

donanımsal bir sorun olduğu belli. wireless adaptöründe problem.

o zaman üreticinin sayfasında wireless kartının driverını (en son yaydıkları) indir ve onu kur.

oda kurulu

wpa2 ise şifreleme protokolun onu wpa1 yapıp dene. wpa1 ise de wpa2 yap.

böyle bişey var i.hizliresim.com

1) hub olabilecek en dummy cihazdır. kendisine gelen hiçbir veriye bakmaz. bir portundan gelen paketleri diğer tüm portlarına gönderir. switch portlarına bağlı olan cihazların mac adreslerini öğrenir. herhanbi bir portuna gelen verinin hedef mac ine göre veriyi ilgili portuna gönderir. mac tablosunda o mac yoksa diğer tüm portlarına gönderir.

2) adsl modem zaten routerdır genel olarak doğru ama eksik. modem; modulatördür. gelen sinyali modüle/demodüle eder. modemin router özelliği çok çok basittir. bir tane default route u vardır. isp den aldığı default gatewayine tüm paketleri gönderir. o kadar.

router'lar farklı networklerin iletişimini sağlar kısaca. bir sürü rotaları olabilir. bu rotalara göre hedef IP sine göre yönlendirme yani routing yaparlar. isp lerin core routerlarında 500000 den fazla bgp rotası bulunur ve bu dana routerlar paketleri bu rotalara göre yönlendirirler. (özetin özetinin özetinin özeti bu ama burda bu kadar ancak)

3) bir ağ; ip adresi ve subnet mask ile tanımlanır. örnek olarak 192.168.1.0/24 ya da 10.10.10.1/28 gibi. 24 ve 28 nedir bilmiyorsan söyle. ip nin ilk bölümü ikinci bölümü diye bir şey yok. subnet maskına göre değişir işler. host dediği genelde tek bir IP adresidir. domain bambaşka bir şey.

hub aldığı datayı gönderirken tüm client lara sorar bu senin mi? diye, yani gereksiz networku meşgul eder, eskidi ve switch geldi yerine, switch te data hangi client a gönderilmişse sadece oraya yollanır.

modem ile router aynı şey.

ip dediğimiz şey, 8bit,8bit,8bit,8bit şeklinde noktayla ayrılmış abc.cbd.deg.fae gibi bir sayıdır. burada 2 uzeri 3 = 8 bit, şimdi bu adamın ip adresi
bu ip adresi hangi networkte bunu anlamak için de subnet mask kullanılır, mesela 1,0,0,0 için ilk bit 1 olduğu için sonrakilerin tamamını kapsar, yani 11111111,00000000,
bu da 255.0.0.0 diye gider.

buradan anlatmak zor, internetten biraz araştır detaylı bilgi alabilirsin, insanlar tonla para veriyor bunları öğrenmek için.

marmaray ı kullanın

yollar açık. hiç bu kadar açık yol görmemiştim. ümraniyeden metris kavşağına 30dk da geldim.

yollar açık +1

fekat metrobüs sayısı az.

Sogutlucesme-Zincirlikuyu kismind sorun yok ama daha ilerisi cok ama cok sorunlu. Binemedim, donuyorum

yüzüne vurmam ama artık "müsait" olmam. maddi/manevi yardım istediğinde bahane uydurur geçerim.

yavaş yavaş uzaklaşırım

tam bir paradoks benim için. çok sevdiğim bir arkadaşım bu söylediğini yapmaz, yapan birisi zaten çok sevdiğim birisi olamaz.

peki uzaklaşamadığınız zaman? yani aslında uzaklaşmak istemediğiniz zaman? çok mu acizce bir davranış bu sizce?

Fark ettiğim an kim olursa olsun ilişkimi keserim.

Sürekli yardım iste. zor durumda kalmış gibi yap. yardım etmeyecektir büyük ihtimalle. soğursun zaten.

Eğer böyle bir şüphen varsa, kendini biraz geri çek. Hep sen arıyorsan daha az ara. O senden sürekli bir şeyler istiyorsa, sen de bir şeyler talep et. Eğer, sen geri çekilince o kişi, işi düşmeden aramıyorsa veya sen bir şey istediğinde sallamıyorsa, şüphende haklı olduğun ortaya çıkar. Psikolojide buna Least Interest Principle denir. Yani bir ilişkinin geleceğini, o ilişkiyi en az umursayan belirler.

görüşmeyeye, konuşmamaya çalışıyorum. normal niyetle konuşmaya çalışsa bile art niyet olarak algılıyorum çünkü işlenmiş kafaya. konuşurum, ama fazla değil.

bunun doğruluk payını bilmek diye bir şey yok çünkü kafan çalışıyorsa çok rahat anlarsın karşındakinin niyetini.

ben bu yüzden kimseden bir şey istemiyorum, kendi işimi kendim yapıyorum. biri bir şey istediğinde yapınca ağam paşam, yapmayınca-istemeyince surat. birine verdiğim borcu tahsil etmek için aradığımda ne hikmetse sürekli elde dolaşan telefona bakılmıyor. kanka bana x getirecektin ne oldu ona veya kanka gelecem dedin nerdesin deyince ya kanka ben unuttum seni.

bu sadece insanı kullanmak değil, yüksek oranda salak yerine koymaktır. şimdi biri benden ne istese kendime kızıyorum nasıl bu kadar salak olabildim diye. sonra eski arkadaşlıklarımı hatırlıyorum, çok güzel arkadaşlarım vardı da işte. heyyy gidi hey

gerçi insanın ailesi bile bunu yapıyorsa elalem de yapar. x)

Mköy Levent 2.5 saat hocam ona göre hesap et işte

Ben kar yağdığında oradaki trafiğin aynı gün açıldığını hiç görmedim bugüne kadar. Ki son 10 yıldır o lokasyonda gidip geliyorum.

iş yerinde yat.

ofiste tekim. korkuyorum.

harita.yandex.com.tr
köprü dışında çoğu yer açılmış gibi hadi iyisin, yarım saate çık.

elbette var yapan, lakin ne alisverisi? elektronik mi? ayakkabi mi? giysi mi? seks oyuncagi mi?

ayakkabi

prosedür yok ki.
ürün kargo hariç 75 euroyu geçerse %20 vergi ödersin ekstra.
amazon 75 euro sınırını geçerse vergiyi otomatik alıyor, uğraştırmıyor.
ucuza demişsin de kime göre neye göre ucuz anlamadım.

ebay var, aliekspres var, ürün eline geçmeden onaylamıyorsun ücreti.

Sac bakım ürünü alıcam 3 adet. Türkiye de 900 küsüre geliyo yurtdışından aldığımda direkt adresime mi geliyor gumruge mi gidiyor nasıl oluyor süreç ?

direk adresine gelir, ama 75 dolardan yüksek ise vergilendirilir, aşağı yukarı aynı paraya mal olur hesabını iyi yap.

Yüksek evet

saç bakım ürününüzden kastınız sıvı krem, şampuan filansa onlar da gelmiyor diye biliyorum. ben hep elektronik, ıvır zıvır, tişört filan alıyorum fakat sıvılar hakkında direk kanun var

Saç bakım losyonu kerastase ın

valla ilgili kanun maddesini yapıştırmayı çok isterdim aradım ama bulamadım. kozmetik ürünleri gelmiyor yurtdışından, gelir ama gümrüğe takılıp geri gider. google'a 2011 kozmetik yasağı, kozmetik yurtdışı yasağı filan yazarsan inceleyebilirsin

buldum

“`Kozmetik ürünleri ile tedavi amaçlı olmayan gıda takviyeleri ve sporcu gıdalarının muafen posta ve hızlı kargo yoluyla getirilmesi tamamen yasaklanmıştır. Bunun dışındaki eşya için muafiyet hakkının kullanımına, 2 ayda en fazla 1, yılda en fazla 5 şeklinde bir sınırlama getirilmiştir”

www.kadinlarkulubu.com

peki biri getirebilir mi yurtdışından

ceza kanununda bir değişiklik olacaksa 276 diye biliyorum. ama hüküm geri yürümez.

Ceza kanununda degisiklik yapmak icin salt cogunluk yeter fakat normlar hiyerarsisi geregi anayasaya aykiri kanun maddesi olamaz. idam cezasi anayasaya aykirilik olusturur bence.

bunun icin anayasayi degistiemek lazim, anayasa degisikligi 330-367 arasi oyla yalnizca referandum ile yapilabilir. 367 ve fazla oy ile dogrudan anayasa degistirilebilir(tabi cb onayi da gerek)

milletvekiliyle falan olacak iş değil şu an. türkiye uluslar arası tonla protokole imza attı, öyle kafasına göre idamı geri getiremez.

@hzben

evet biliyorum..akp'nin her zamanki gibi seçmenine yönelik hareketleri.

yeterli sayı olsa bile geri getirmezler, ab normları vb. nedeniyle koymazlar geri.

ab kriterleri falan var, geleceğini sanmıyorum.

En akla mantiga uygun senin yol hocam.

Ama aklima gelen diger yol gebze harem ile sifa mahallesinde iner ordan 500 t yaparsin. Cevizlibag da inip metrobus sonra da merter den metro derim ama yine in bin yapacaksin her turlu

çok aktarma olsa da raylı sistemi kullanmak daha mantıklı.

aklın varsa otobüse falan binme. metrobüse de binme. metro ile gelmeye çalış.

bahsettiğin şekilde gitmek daha mantıklı, şaşma. trafik derdin de olmaz. rahat rahat gidersin. şimdiden iyi yolculuklar.

arabların analayacağı şekilde yazılmış işte. vicdan azabı yaşayacaksın deselerdi sallamazlardı ama yanacan orada deyince tırstılar.

tasavvufi bir ortamda şunlar anlatılmıştı. bal börek huri değil en güzel şey allahın suretine bakacak olmamızmış. yani aklımıza yemek içmek dahi gelmeyecekmiş. hurilerin farkında bile olmadan saatler değil seneler yüzyıllar boyunca sadece allahın cemaline bakarak mest olacakmışız. o günden sonra dinle falan ilgim alakam bitmişti gerçekten.

@ground
işte ben de orada takılıyorum.. tamam güzel, allahın suretine bakacak olmak muazzam bir şey olabilir, belki gerçekten kelimelerle de ifade edilecek bir şey olmayabilir; fakat kişi-ruh vs. onun üzerindeki yansımasını dile getirebilmesi gerekmez mi mevcut kitabın? yani sen maddi şeyleri ballandıra ballandıra anlat ama iş allaha gelince bunların hepsinden üstün de ve kes at orada (eğer bildiğim kadarıyla ise).. iyi de bal akan ırmaklar benim umrumda değil ki, sevmem zaten ben bal.. ee noldu, o zaman allahın kıymeti azaldı mı?

anlayamıyorum..

Bence dini kitaplar son derece somut yazılmış. Bu yüzden düşünceyi de fazla basite indirgiyor. Yoksa kim, nasıl anlayacak orada yazanları? Yaratan ile ilgili şeyleri anlamlandırabilmek için Kabala'yı tavsiye ederim.

kutsal kitaplarda freud psikanalizi ya da sartre varolusculugu mu ariyorsun :)
yeme icme ve seks odulu vaad ediliyor iste. biraz daha temel ustu insanlar icin de hic cailsmama, iyi insanlarla komsu olma, surekli keyif yapma filan var.

@cigerdelen

bence kendisi çok iyi biri olabilir ya da gerçekten çok ayarsız bir sistem kuran sakar biri de olabilir ama herhangi bir dine kısıtlamıyorum da kendisini.. yani onun varlığını illa bir din temeline oturtmak bana mantıklı gelmiyor ve dediğim gibi kendisinin de nasıl bir mantıka sahip yaratıcı olduğuna da emin değilim.. bu durumda benim zannım tederrüt barındırıyorken kendisini nasıl tahayyül edebilirim ki?

her yerde bir çelişki mi olmak zorunda ya da görmek zorundayım?

"Andolsun ki sen bundan gaflet içindeydin. İşte senin üzerindeki (gaflet) perdeni kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir." kaf 22.

yani dünyadaki gibi bir göz ve görmeye sahip olmayacağından bahsediyor.

@hzben

o zaman neden maddi tasvirler yapılmaya çalışılıyor, neden ballar, ırmaklar anlatılıyor da manevi boyut hiç paylaşılmıyor.. veya maneviyat bu kadar önemliyse niçin maddi tasvirler yapılıyor..

tamam şunu kabul ediyorum, sevdiğin bir insanın sana hissettirdiklerini anlat desen birine, ne anlatırsa anlatsın o kafaya erişemezsin, kabul.. fakat onu anlatma gayesi içinde olan insan da araya "bu arada havuzlu evi falan var, şaraplar gırla zaten, altta mahzeni var.. adeta küçük bir saray yavrusu" falan da demez, diyorsa da sevgisinin samimiyetinden ben şüphe ederim şahsen..

bilmiyorum ama her ne kadar tarafsız bir gözle bakayım da desem biraz eşeledikçe bir öğretinin, bir dinin samimiyetine inanamıyorum.. muhtemelen kendi inançsızlığımdandır, kimsenin düşüncesine bir şey dediğim yok tabii.. neyse..

bak şimdi kuran gönderildiği dönemin en seviyen yaşam şekillerine göre tasvir yapmış. yüksek döşeklerde oturmaktan bahsediyor mesela, sen şu an yüksek döşekte oturmak ister misin? burada yaratıcı insanların dünyada peşinde koştukları şeylerin ancak kendisi tarafından verilebileceğini vurgulamış. yani eğer iman ediyorsan senin dünya hayatında görebileceğin, ya da hayal edebileceğin her şeyi yapabilecek bir yaratıcı olduğuna inanmanı istiyor.

bugün sütten akan ırmak sana nasıl saçma geliyorsa o gün o insana ferrari ile gezeceksiniz demek te o kadar saçma olurdu.

hep genç kalmak, istediğin her şeyi elde edebilmek, bunun için çaba sarf etmemek, en güzel eşlere sahip olmak, gibi temel insan dürtülerine hitap etmiş. yani imanın asıl amacı 1400 yıl önce sana en iyi atı vereceğim diyen yaratıcının 2000 yılında ferrari verebileceğine inanmaktan geçiyor.

insanlar hala şiddetin şiddet doğuracağının farkında değil.

bu bilenler yüzyıllardır söylüyor. şiddet şiddeti doğurur. şiddeti ortadan kaldırmak için şiddet içermeyen tepki yöntemleri kullanacaksın.

babası çocuğa şiddet uyguluyor. çocuk daha sonra eşine, çocuğuna, kadınlara ve herkese şiddet uyguluyor. gücü yeten gücü yetene.

non-violent diyor ecnebiler. zamanında Gandhi söylemiş, şimdilerde Dalai Lama söylüyor.

Türkçeye bazen pasif diye çeviriyorlar ama bu pasiflik değil. sadece şiddet içermiyor.

şimdi diyeceksin Dalai Lama bunu söylemiş uyguluyor da noluyor? ülkesi Çin işgali altında. işte orada da çok karmaşık şeyler var :/

biraz karışık ve sesli düşünme gibi oldu burası.

şöyle bir gerçek var ki bir şiddet kültürü içinde yaşıyoruz. adam tecavüz ediyor, şiddet kullanarak hunharca öldürüyor. bunu kınarken tecavüzü çağrıştıran küfürler, dilekler kullanıyoruz. buna da tecavüz etmeli ki anlasın, anasına bacısına yapmalı. haydi olmadı cezaevinde tecavüz ederler diyoruz.

özgecan olayında içimizdeki adelet duygusu tatmin edilemediği için işalla içerde koğuş oğlanı olurlar diye konuşmaya başladı herkes. yoksa misal ben gayet hümanist bir insanım ama mevcut sisteme güvenmediğim için sedat pekerin yazısını okuyunca az da olsa içim soğudu. eğer sisteme inancım tam olsaydı bende derdim geniş geniş olur mu öyle şey şiddet olmadan kanunlara göre cezalarını çeksinler diye ama olmuyor işte.

insanlar adalete güvenmedikleri için başka şekillerde cezasını bir şekilde çekmesini istiyorlar, sadece bu olayda değil her olayda. mahkemeye çıksa kendimi savundum dese iyi hal vs bir sürü şeyden indirim alıp hemen çıkar nasılsa yapanın yanına kalır mantığı var adalet sistemi yüzünden. insanlar adalet istiyorlar aslında, yargı düzgün işlese vahşi çözümlerde aramayacaklar çareyi.

şiddeti seven bir toplum değiliz. kuru gürültü yapan bir toplumuz.

altyapı yatırımı getırmesı gerkeıyor. 50mb baglantı ıle 3mb baglantının altyapısı aynı degıl router ı aynı degıl kablosu aynı degıl. bunun bı de denızasırı kablolarla bırlesmesı fln var.

eksisozluk.com

altyapı yatırımı gerekiyor elbette de, verdikleri hizmete karşılık aldıkları para zaten çok yüksek. yanlış bilmiyorsam internetin en pahalı olduğu ülkelerden birisi de türkiye.

o aldıkları paralarla 40 tane altyapı yaparlardı da böyle daha rahat oluyor. hem altyapı yenilemesi için paraları gitmiyor, hem minimum hizmeti maksimum ücrete satıyorlar. firmalar için müthiş bir şeydir bu.

evet oyle zaten ?

şöyle düşün; adamın 3 tane arabası var ve bunları günlük 50tl ye kiraya veriyor, sonra diyor ki ben salak mıyım? günlük değil saatlik kiraya vermeye başlıyor, yine 50tl, 3 tane arabayı 1 gün içinde 50 kişiye kiralıyor bu şekilde. istese arabalarının sayısını artırıp yine para kazanabilir ama bu şekilde soygunculuk yapamaz. az maliyetle vurgun yapamaz. vatandaş ta ne yapıyor, 1 gün binebileceği araca, aynı parayı vererek sadece 1 saat binebiliyor.

kabloyu değil kapasiteyi kullandırıyor. operatörlerin yurt içi ve dışında sizden aldıkları veriyi geçirdikleri bir kapasite var. bu kapasite eğer her kullanıcı max. hızda veri kullanırsa dolup taşıyor. bunu engellemek için kapasite artışına ihtiyacı var. bu da sistem, kart, kablo yani bol sıfırlı maliyetler demek. burada operatör kendisi satıcı olduğundan akk işine geliyor. akk'nın limitinin artması operatörlerden değil de belki btk'dan beklenmeli.

Durmadığın sürece koşsan da yürüsen de bir şey değişmez.

Mythbusters in bununla alakali deneyi vardı arayın derim. Sonucu hatırlayamadım.

Koşmak her türlü daha az ıslatır. Yemişim bilimsel açıklamasını.

Birinde yağmura daha az maruz kalıyorsun, diğerinde daha fazla. Yok açı önemliymiş de, yok koşunca önden gelen yağmuru da alıyormuşsun da.

Bunu savunan arkadaşlar ağır adımlarla yarım saat yürüsün. Ben beş dakika koşarak gideyim. Bakalım kim daha az ıslanacak. Her türlü iddiaya da varım.

mythbusters'da baktılar buna. sonucu hatırlamıyorum. aratırsan çıkar, beraber izlersiniz. baya bilimsel yaklaşıyorlar.

ben mythbusters ın ilgili bölümü hatırlıyorum. bir şey değişmez sonucu çıkmıştı. valla çok da ikna ediciydi deneyleri. bildiğin bütün damlaları hesapladı adamlar

ben o deneyde hiç ikna olmamıştım.koşan adam her türlü daha az ıslanır bence.

klişe fizikçi sıçması soru.

koşan daha az hızlanır. ekstremini düşün. sıfır (epsilon) saniyede varırsan, neredeyse hiç ıslanmazsın. sıfıra yakın hızda gidersen de sonsuz derecede ıslanırsın. yavaş, hızlı, koşarak, yürüyerek bunların arasında şeyler.

@for day to break +1

www.selosepet.com

www.youtube.com

Zamanında akışkanlar mekaniğinde hesabını yapmıştık.

koşan daha az ıslanıyordu.

kesin bilgi yayalım.

o kadar saçma bir soru ki bu. soranların matematik bilgisi 0.

bak şimdi;
10 metre mesafe var, orayı koşarak 4 saniyede geçtin, biraz ıslandın.

aynı 10 metre mesafe, aşırı ağır yürüyerek yarım saatte geçtin, ne kadar ıslanırsın?

zamanında bir derste -ders neydi hatırlayamadım, ya akışkanlar mekaniğidir ya da ısı ve kütle transferi- koşanın daha az ıslandığı sonucuna varmıştık hesaplamalarıyla birlikte.

yukarıda gönderilen youtube mythbusters videosunda çok ilginç bir şekilde deneysel olarak koşarsanız daha çok ıslanırsınız sonucu çıkıyor. bu yorumu görmesem de inanmayacaktım ama gördüm: prntscr.com

yoruma göre itirazlar üzerine tekrar test etmişler ve koşarsanız daha az ıslanırsınız sonucu çıkmış.