hayır değil.
3. sezondan sonra senaryo kafayı yiyiyiyiyor. az sabır. sonra her şey çok güzel oluyor.

anlamaıdm 3. sezondan sonrası mı cok guzel oluyor yoksa 3. sezona kadar mı guzel?

ilk birkaç sezon çakma sezonlar. her bölüm bağımsız hikaye filan. sonraki sezonlarda adam gibi başlıyor.

supernatural o kadar da sağlam dizi değil aslında. karakterleri yakışıklı ve karizmatik, o yüzden tutuluyor.

baya baya iyi oluyor 3. sezondan sonra. sabret. şimdi biraz öcüböcü kovalayacaklar ergen father issuelarıyle. ama sonradan allah, şeytan, melekler ve diğerleri giriyor.
peygamber bile.
SAV.
devam.

ilk 1-2. sezon orda burda vampir, hayalet neyim avlıyorlar. asıl konuya 2. sezonun sonuna doğru girmeye başlıyor. yani asıl bir konu var. kahramanlarımızın hikayeleri filan anlaşılıyor. ordan sonra epey güzelleşiyor.

son sezonun son birkaç bölümü dışında süper.

pekı ben o bolumlerı atlasam dırekt o bolumlerı ızlmeye kalksam arada kopukluk olur mu? bagımsız sonucta o bolumler farklı konular var. ??

aslında kopukluk olmaz. ancak esas konulu bölümle ne zaman başlıyor tam bilemiyorum.

bir de supernatural'ın özelliği bu. arada 1-2 tane esas konulu bölüm gösterirler sonra 1 tane alakasız hortlak avlarlar bir bölüm. ilk 1-2 sezon dışında alakasız bölümler de çok güzel oluyor. sen olmadı 2. sezonun son 4-5. bölümünden başla. olmadı biraz araştır wikipedia da filan konuları yazıyor bazı dizilerin bölüm bölüm.

direk 3ten başla derim. hiçbir şey kaybetmezsin bence.

american horror story.

american horror story +1

the river

the walking dead (tabii bu aksiyonumsu daha çok)

American Horror Story ve The River'a şiddetle katılıyorum.

masters of horror'a da bak derim. ödünü koparmaz ama yönetmenler baba.

twin peaks :)

american horror story +4 mu oluyorum sayamadım.

kemik -kendisi o kadar erotikti ki yasaklandı toplatıldı bi ara sonra tekrar piyasaya sürüldü mü düzeltilip bilmiyorum gerçi-

Don Rigoberto' nun Not Defterleri var, erkeğin fantazilerini anlatıyor.
Ama aradığını verir mi bilmem, kitap onun üzerine kurulu değil çünkü.
Bir de Benim Gizli Bahçem var. Kadınların fantazilerini anlatıyor. Kitap onun üzerine kurulu.

lady chatterley'nin sevgilisi- d.h.lawrence
lolita- nabukov

edebi ötesidir iki kitap. cinselliğin yanına, toplumsal birçok şeyi de içerir.

harlequinn kırmızı seri

Nemfoman Bir Kadının Günlüğü - Valerie Tasso

Bi de Kocasını 300 erkekle aldatan kadının yazdığı bir kitap var
Çıplak Tenimin Hafızası - Şebnem Berrak A.

necati cumali: ay büyürken uyuyamam
yalniz roman degil, kisa hikayelerden olusan bir kitap

direk kaynak suyu, işin özü, esaslı edebi seks: georges bataille - story of the eye

necati cumalı- ay büyürken uyuyamam
bir de ahlaksız teklif var ama bir bölümü sadece ama süpr.

50 shades of gray diye bir roman bu ara çok popüler. okumadım, iyi olup olmadığını filan bilmiyorum ama çok görüyorum etrafta. erotik bir hikayeymiş. türkçesi çıktı mı haberim yok.

www.facebook.com

vimeo.com

zaten teoride var olduğu kabul edilen(standart model) bir parça gözlemlendi.
ama gözlemlenen parçanın higgs bozonu olduğu kesinleşmedi. higgs bozonuna benzer bir şey bulduklarını söylediler.

Michio Kaku anlatsın:

www.youtube.com (videonun açıklamalarındaki linklere de bakasın)
www.youtube.com

orijen iyi mamadır. bir de royal canin'in iran kedileri için bir maması vardı hatırladığım kadarıyla. bunun dışında kendiniz de mama yapabilirsiniz?

benm de iran kedim var royal canin persian 30 alıyorum severek yiyor. bildiğim kadarıyla royal caninde yeme garantisi var yani sevmezse kediniz geri götürüp değiştirebiliyorsunuz.

royal canin 30 +1

barf deneyebilirsiniz. (raw diet olarak da geçer.)

Valla benim kızım (14 yaşında) İran kedisi değil ama Royal Canin'i çok severek yiyor. Hill's, Proplan, Iams filan denediğimde yine yiyor ama biraz burun kıvırıyor onlara. O yüzden biz hep Royal Canin alıyoruz, siz de bir deneyin isterseniz.

Exigent mama

www.petsathome.com

proplan'ın tavuklusunu veriyorsanız balıklısını deneyin ya da tam tersini yapın bir de.
bunun dışında ben de barf'tan yanayım aslında.

kız belli bir yaşa kadar olan dişi insan için kullanılır, cinsiyetin kadındır yoksa. yaşla alakalı yani. o işe bekaret sokana da kafamı sokayım, bu kadar net.

hatun

hanımefendi diye bişi var. bana böyle hitap edebilirsin mesela :))

dişi olmalı bence. yaygınlaşmamış ve topluma göre kulağa hoş gelmiyor sanırım.

ingilizce'de "female" mesela yaygın ve topluma göre kulağa hoş gelir.

Hanım denebilir sanki. Hanımlar Beyler. Leydiiz en Centılmını?

hatun, dişi +1

ayrıca ben çoğul kullanımda karı kısmısını tercih ediyorum.

fakat bağyanlar genelde "kadın" kullanımını doğru buluyor.

feministler kendilerine kadın denilmesini ister. o bakire-bakire olmayan ayrımını yaratan kelimenin kız olduğunu düşünmekteler. lakin "5 yaşında bir kadın" demek de bana tuhaf geldiği için ben yine yaşı küçük olanlar için kız, büyük olanlar için kadın diyorum.

bence tam tersi, burada kelimelere takılanlar asıl cinsiyetçiliği yapanlar.

yaşı küçükse kız, büyükse kadın. cinsiyet açısından dişi.

yalnız böyle çağırırken bekaret akla gelmemeli, erkekler için kullanılan oğlan-adam-erkek gibi düşünülmeli.
bayan diye hitap etmenin yanlışı, bana göre, kişinin kendi düşüncesine göre karşısındakini "kadın" (bakire olmayan dişi) olarak gördüğünden bayan diye hitap etmesinden kaynaklanıyor. yani en başta kendi cinsiyetçilik yaptığı için bayan demek zorunda hissediyor.

tabii nazik konuşulacaksa hanımefendi de olur, bayan da. ama sırf hitabı nazik yapıp gerisini getirmeyince saçmalık oluyor.

ben herkese kız, herkese kadın ve herkese hanım diyorum.
erkeklere de bay, bayım, erkeğ denmesini destekliyorum.

bağyan sonradan olma ve sokak magandası stayla geliyor kulağa.
resmiyet varsa, hanım olur.
hanım olan minnoşsa veya küçükse: hanımkız -> n_n
"hatun" 90lar rakçı modu gibi geliyor. ama ruhu var.

y.dışındaki feministler ve pro-feministler dilden maskülen/feminen ifadelerin kaldırılmasıyle ilgili çalışmalar yapıyorlar diye biliyorum.

valla bilemem kadın mıdır kız mıdır

o kadar hitap yazmışız bir kere kezban dememişiz :S
bazı kesime de kezban diye hitap edilebilir.

Bekaret ayrımı yaratan kadın değil kızdır. Ben kadınım, zarım varken de kadındım, yokken de.

Çok güzel tartışmaymış kaçırmışım.

@bitter cikolata özetlemiş ama sadece sozluk anlamıyla açıklarsak eksik olur. Zira aynı yoğunlukta politik bir konu.

Bu işten anlayanlar diyor ki her sözcüğe anlamını onu söyleyen verir. Buradan yola çıkarsak, her politik çevre bazı kavramları sahiplenip kendilerine mevzii tutmuşlardır. Kimi çevrelerin bayrak-vatan-toprak-kan gibi kavramları sahiplenmesi de buna örnektir. Amaç bunlar üzerinden kendinden olmayana baskı kurmaktır. Elbette bir özgürlükçü,enternasyonalist vb. için bu kavramlar pek bir şey ifade etmez ama buradan kuruluacak baskıyla bu insanları "ülke ve insanlık düşmanı" olarak ateşe atabilirsin (burada aklımıza sivas katliamı gelsin, orada da insanlar '"din düşmanı" oldukları için yakılmışlardı).

Konuyu fazla dağıtmadan kadın-kız ayrımına dönersek, kadın diye hitap edenlerin hiçbirinin aklına "zar" gelmiyor. Çoğu rastgelmiştir oysa ki "ne münasebet" tepkisiyle söylediklerinin düzeltilmesine.

Olayın aslı şu:
Birine bay diye hitap edilecek bir durumda kişi dişiyse, bayan demekte bir sorun yok. Bayın karşılığı bayan, erkeğin karşılığı kadın, hanımın karşılığı beydir. Feministlerin karşı çıktığı şey bay-bayanlıkla hiçbir ilgisi olmayan durumlarda, bakirelik anlamı yüklendiği için 'kadın' demekten kaçınıp 'bayan' demek. Bakirelik anlamı 'kadın olmak' deyişi yüzünden var, ama kadın sıfatı 'kadın olunduğunda' kazanılmaz, yaşa bağlıdır. Olayın resmiyetine göre hepsini kullanabilirsin aslında.

benim de sorularım var: (umarım konunun sıcaklığı çok dağılmamıştır)

her ne kadar sözcük anlamı üzerinden gitmeyelim dense de, sözcük anlamlarını bildiğim kadarıyla yazıp burdan yürümek istiyorum.

erkek - dişi
oğlan - kız
adam - kadın (hatun kelimesi de sanıyorum kadının öztürkçe(?) hali)
bay - bayan
bey - hanım
koca - karı

soru 1: konuşma dilinde erkek kelimesi karşısına önce dişiden vazgeçip kadını koymuşuz sonra da bayanı koymuşuz. doğru mu anlıyorum? yani "erkek giyim karşısına aslında dişi giyim dememiz gerekirken biz neden "bayan değil kadın" ısrarcılığı yapıyoruz?

soru 2: kız kelimesine yüklenen anlamın verdiği rahatsızlık oğlan kelimesinde de var. yani ikisi de bekareti temsil ediyor gibi görünüyor halbuki bana göre tamamen çocuk/yetişkin anlamı içerir. kaç çocuğunuz var sorusuna "iki kız bi erkek" diye yanıt verilmemeli yani. doğrusu oğlandır. bunu da doğru mu anlıyorum?

soru 3: şimdi politikadan ve sosyal yaşamdan soyutlanmış bir bakış açısıyla yukarıdaki sonuçlara varıyorum. bayan değil kadın konusu da bu durumda yarım kalmış bir şekilde yaygınlaştırılıyor diye düşünüyorum. kadın sözcüğünün kullanımı gerçekten düşünülmüş bir manifestonun bir parçası mı yoksa dişi sözcüğünün yaygınlaştırılması öncesi atılan ilk adım gibi mi değerlendirilmeli? yoksa benim atladığım politik, sosyal, vs. bir bakış açısı mı var?

konu üzerine düşünmüş arkadaşlar, ne diyorsunuz?

Bütün feminist örgütler "kadın" kelimesini kullanır, kız ise bebekler ve çocuklar için kullanılır, yetişkin dişi "kadın"dır yani. kadın-kız ayrımı erkek-oğlan ayrımıdır aslında. Bayan ise "kadın" diyememekten kaynaklanır, yani zarı var mı yok mu şüphesi "bayan" dedirtir. "kadın" demek ayıp hale gelmiştir, cinselliği olduğundan... erkekler için böyle bir sıkıntı yokken, "erkek mi desem bay mı desem oğlan mı" kadınlar için böyle bir sıkıntının olması zaten cinsiyetçidir, düşünmeyiniz, cinselliği sizi ilgilendirmez, cinsiyet kelimesinin Türkçe'de karşılığı kadın ve erkektir, bayan ve erkek değil; resmi işlemlerde de zaten "kadın/erkek" kelimeleri kullanılır.

@edaydin

soru 3: manifesto değil de koskoca feminist teori. ayrıca dişi sözcüğünün yaygınlaştırılması da ne demek? gizli gündem aramaya gerek yok, amaç kadını görülür kılabilmek.

@marido
ne gizli gündemi? (ne demek olduğunu dahi anlamadım ya neyse)
koskoca feminist teoriyi buradan anlamam/anlatmanız mümkün değil biliyorum, gender konusuna azıcık ucundan değmişliğim var ama o kadar. teorinin amacının doğruluğundan da şüphem zaten yok.

ben sadece konuyu sözcük/dil bazında kafamda anlamlandırmaya çalışıyorum. zaten en üstteki soru da konuşma dili üzerinden giden bir soru.

yani sözcüklerin karşıtlarıyla var olması durumu bu kadın-erkek meselesinde ters tepiyor. bunun tarihi, politik, sosyal, vs. sebepleri elbette ki vardır.

sorularım gerçekten "soru" idi. "doğru mu anlıyorum" demişim orda zaten değil mi?

@edaydin

1: eril-dişil çalışır. erkek karşısında kadın vardır.
ama böyle ikililikler kelimelerin ve nesnelerin doğasını tek tip anlamaya ve indirgemeye neden olur. aslında her kelime her anlamda kullanılabilinir. mesela benim kadın dediğim erkek arakdaşlarım olabilir. feminist (ve pro-feminist) teorilerin sonrasında, gender çalışmalarının da ardından sexuality studies'e de giren bir mesele. gender ile her şey açıklanmaz. sexuality önemlidir. ne hissettiğin, ne olduğun, ne olacağın/olabileceğin ve ne olmayarak kendini yarattığın/tanımladığın: bunların hepsi farklı şeyler ve ayrı ayrı anlamlılar. böyle ikililiklerle bakman halihazırda sana zarar verir. siyah-beyaz istiyorsan ille al, kadın-erkek. ama sonsuz sıfatı ve isimlendirmeyi ve ilintilendirmeyi çöpe atmış oluyorsun. bunu da bilinçli veya belli bir ajandaya, amaca, niyete, kanaate, düşünceye, değerlendirmeye bağlı yapmış olmuyorsun. kafana göre yapıyorsun, bu da cahillik demek. yoksa tabii ki de herkesin kendine ait fikri olacaktı.

www.bayandegilkadin.com 'a bir bak. bu insanların derdi bu mesela. başka insanlar da var bu şekilde düşünen. bazıları feminist bazıları değil. feminist-veya-değil ayrımı da bilahare saçma bu arada. yine siyah-beyaz oluyor o vakit. 80 anarşik misin sen? karikatürizasyonundan farkı kalmıyor.

mesele de bayan değil kadın ısrarcılığı değil dolayısıyle.

2: bu kadar önemli değil buradaki detay. 2 oğlum var ya da 2 kızım var arasında çok fark yok. biraz esnek bakmalısın dile. 2 kadın 2 erkek çocuğum var zaten garip gelebiliyor. ama geleceğin kadınını doğurdum derim ben ilerde mesela. ya da erkek 2.0 benden çıktı de diyebilirim ilerde. keyfim bilir.

3: yarım kalmış bir şekilde yaygınlaştırılmaktan kastın nedir?
bak illa tekil bir manifestoya ihtiyaç yok. kadın kelimesini ve kadınlığın erkeği kastre etmesini illa bir manifestoda arayacaksan scum manifesto'ya bak. ama genel itibari ile 60ların sonlarında başlayan kadın hareketinin, türlü feminizm türlerinin savunduğu bir şey olagelmiştir kadına eşitlik. bir çok feminizm türü farklı açıklamalar, farklı nedenler, farklı sonuçlar, çözüm ve öneriler sunagelmiştir. eğer konuya çok ilgiliysen pro-feminizme de bakabilirsin. raewyn connell'ı okuyabilirsin. gerçi okuyabileceğin tonla insan var. çarpıcı olsun diye connell'ı örnek verdim, çünkü transgender birisi. erkekten kadına geçti ve bir pro-feminist. 50-60 senedir bir çok teori ve fikir öne süren bir akımlar bütününü burada açıklamak mümkün değil, ama çok ilgiliysen makaleler bulabiliriz.
özet geçersek-> bazı feminist kollar aşırı köktenci bir değişikliği savunurlar (radical feminism) bazıları sosyal politikalarda yapılması gereken değişiklikleri irdelerler, bazıları da bedene erkek dokunmamalı diyecek kadar katidir. yani bir çok varyasyon var. çılgınbağıran feminist algısı, türkiye'de bir çok şey gibi, feminizmin de karikatürize edilip, tek yönden algılanıp, yorumlanmasıyla olur. diğer örnekler: solcu, sağcı, ve benzeri binlerde -cı, -ci'de vardır.
ve evet her şey politik, sosyal, kültürel, ekonomik açılardan ele alınabilir.
moldovalı kadınların çocuk bakmaları ile ilgili bir araştırma yapmak için illa feminist olmaya gerek yoktur mesela.

-konu üzerine düşünmeyi istemeyen ama açıklayan bir arkadaş.

İngilizcen varsa:
en.wikipedia.org
en.wikipedia.org

Doctor Who Confidential izlersen şayet, bir dizinin arka planında kimlerin neler yaptığını eğlenceli bir şekilde öğrenebilirsin.

al bi de bunu buldum: tr.wikipedia.org

türkiye'de işi takip eden, bulan buluşturan, aslında her şeylerle ilgilenen tipler oluyorlar. işin başında duranı boldur, arada yönetmen koltuğuna oturanını görmek şaşırtıcı değildir.
ama temelde filmi bir üretim süreci olarak göreceksek; bu üretim sürecinin aşamalarını planlayan, bunu organize eden insanlardır. kademelere göre günlük detaylarla uğraşanı da vardır, elinden projenin tamamının bütçe kontrolü geçen de.
dizi anlamında baya senaryodan, hikayenin temel elemanlarına kadar giriyor bu vatandaşlar. mesela carlton cuse & damon lindelof'un lostla olan ilişkisini düşünebilirsin. ama tepede de bir jj abrams vardır. cuse ve lindelof exec. prod. olurlar. işin yürütmesini hallederler. bir anlamda genel olarak projenin ve hikayenin devamlılığını ve maddi olarak karşılanabilirliğini sağlarlar.

ama mesela showrunner da denir bazen. ama showrunner aynı zamanda senaryo ekibinin başı olarak da geçer.

en.wikipedia.org
www.eksisozluk.com
www.bls.gov

prodüktör, o işin baş sorumlusu oluyor. tüm ekibi istihdam etmek, bunlara ödeme yapmak, bütçe ayarlamak ve sağlamak, diziyi satacağı kanalla olan ilişkileri yürütmek, işin istenen kalitede olmasını sağlamak üzere gerekli denetimleri, müdahaleleri yapmak temel işlevleri. işin teknik hususlarına karışanları da oluyor bazen, ama temel olarak bunları yapuıyorlar. bazı prodüktörler aynı zamanda dizinin/filmin finansörü de oluyor. bu durumda o işin allahı oluyor işte prodüktör, iş her şeyiyle onun işi oluyor.

kadın-erkek ilişkileri hakkında olsa süper izleyici çekerdi. dolayısıyla kadın-erkek ilişkileri.

ne için lazımdı?

ders için proje mi, iş mi?

şehir belgeseli bence

farkina varmadigimiz ortak hareketlerimiz..

ornek: herkes bir tanidigina sarilinca bir saga sola sallanir nedense..

ayakkabı belgeseli.

al bundy sağolsun bu saatte beni andı demek ki.

okyanuslarla alakalı bir şeyler çıkarabilirsin bence.

dünya gezegeninde en bilinmeyen bölgeler orada ve daha keşfedilmemiş bir sürü canlı da okyanuslarda yaşıyor.

ders için lazım önce projeyi yazıcaz

burda bu fikrin önemi, yapılabilirliği falan filan düşüncez.

vakit kalırsa da 3 dakikalık bi teaser fragman falan gibi bir şey çekicez.

cay gercekten harareti aliyo mu bu mit nerden cikmis, myth busters!

+Seri Katillerin Hayatları Psikolojisi Aile yapıları
+Batıl İnançlar bunlara inan insanlar vs inanmayan insanlar
+Dünyanın en pis işleri. Dirty Jobs vardı Discovery Channel'da hani görüntüleri fln da kullanabilirsiniz.

benim de aklıma fal belgeseli geldi, türleri tarihi falan böyle.

insomnia olsun bence. belki bizede faydası olur:)

teknolojinin hayatımızdaki yeri, 10 sene öncesiyle şimdi arasındaki karşılaştırmalar ve 10 sene sonrasının öngörüleri vs.

Anadolu talanını(bkz: Hes, Nükleer Santral vs) işleyen bir belgesel de siz neden çekmeyesiniz?

belgeseller hakkında belgesel. böyle bişey hiç izlemedim. aklıma geldi birden.

şişe kapakları ile ilgili mesela gazoz, maden suyu, bira
nerede üretilir, tasarımını kim yapar, kaç çeşidi vardır,
bunca gazoz kapağı nereye gider? gittiği yere zarar verir mi?
şişe kapağı dediğin kelebek misali. içeceğini gazlı ve temiz tutmaya yarayan
tsıp diye açıp bi anda hiç umursamadan attığın bi şey
sahi noluyo lan o kapaklara?
eskiden gazoz kapağıyla oyun oynarmış çocuklar oraya da değinip 3 dakikalık bi nostalji kısmı yaparsın mesela.

türkiye'deki forum, mesaj tahtası, arkadaşlık sitesi, v.b. siber alanlarda trollük kavramının yeri
trol neye denir
trol nerde yaşar
trol ne ile beslenir
günlük hayat ve popüler kültürde yeri nedir?
trol trol trolololo.


görüşmecilerinizin bir kısmı internet ortamından olabilir. kaynağına gittik dersiniz. plausible bir proje olur. anket de yaparsınız. gidip bilişimci adamlarla görüşürsünüz. etc.

aç discovery'i ona benzer birşeyler yap. şu an jiletin bulunuşu falan anlatılıyor.
aslında türk insanı üzerinde şu deneyi merak ediyorum www.eksisozluk.com
yalnız fikir babası olarak adım geçerse orada...

1-sosyal medyanın toplum yapısına etkisi, değişen alışkanlıklar
2-dejenere toplum , hatta bunu çekmek için çaba sarfetmeye bile gerek yok istiklalin bi köşesine koy kamerayı al kayda, bol bol malzeme çıkar, kurguda seçersiniz. hatta kameraya da gerek yok aç istweb.tv yi kaydet 1 gün boyunca yeter :)

NASIL YAPILIR belgeseli.

türkiye'de yok böyle bir şey. Olan da paralı kanallarda filan ama Türkiye için böyle fazla bir maliyete gerek yok.

Koyacaksın etrafı çevrilmiş bir şantiyenin içine kameraları, 24 saat canlı yayın yapacak.

Çimento kamyonu geldiği zamanki rating patlamasını gör sen o zaman.

ya da bak şey daha çok rating alabilir. Mahalle arası su şebekesi çalışması sırasında işçi yanlışlıkla boruyu patlatsın filan, su mahalleye yayılsın..

Öldüyse düştüğü yerde görürsünüz zaten?

daha önceden duyuruda okuduğum kadarıyla, bu tip bir durumda kedi bir yere saklanıyor, tırsmış bir şekilde. Kendisini bulmanızı bekliyor

eğer düşerken bir şeye çarpmadıysa (klima ünitesi, panjur vs.) muhtemelen bir şey olmamıştır. Ama o mesafeden ilk defa düştüyse biraz korkmuş ve kaçmış olabilir. Belki biraz da canı yanmıştır.

Yalnız siz onu evde beklemek yerine sevdiği yemek, oyuncak vs. yerine alıp sokak sokak arasanız fena olmaz gibi geliyor. Etrafta saklanabileceği yerlere bakmak akıllıca olur sanki.

3. kata çıkabilecek gibiyse geri döner belki. kısırlaştırılmamışsa biraz daha düşük ihtimal tabii dönmesi.

bu arada küçükse ayakkabıların içine bile bakın derim. geçen sene arkadaşımın bebek kedisine bakıyordum ama çok hiperaktif bir hayvandı. evimiz bahçeli olduğu için bir keresinde dış kapıyı açık bırakmışlar ve kedi de tam o sırada ortalıktan kayboldu. hemen kapıyı kapattım ve evde aramadığım yer kalmadı. tam emanet hayvana sahip çıkamadım diye ağlarken annem eve geldi ve ben durumu anlatınca ayakkabı dolabını açtı, kedi ayakkabılardan birinin içine girip uyumuş. giysi dolabında, girebiliyorsa koltuk içinde bile olabilir.

bonjurkes nin dediği gibi daha önce duyuruda aynı başlık açılmıştı, sonra kedi evin içinde bi yerlerden çıkıp gelmişti 2 gün sonra. saçma gelebilir ama eve iyice bi bakın bence bi kez daha.

düşebileceği, düşünce gidebileceği her yere baktım. mahalledeki çocuklara da sordum, gören yok maalesef..

ölmez 6 aylık kedi kendini 4 kere 3. kattan aşağı attı. 2sinde ayağı kırıldı birinde kalçası.

evin her yerine baktınız mı? bir keresinde benim başıma gelmişti. ameliyatlı kedim kayboldu. pencereden düştü sanmıştım. bütün gece aradık sokaklarda.

meğer mutfak tezgahının arkasına girmiş, sonra yaralı olduğu için ordan çıkamamış.

damağı yarılmış olabilir. umarım bulursunuz en kısa zamanda, bulduğunuzda mutlaka veterinere gösterin.

daha önce kendi başına hiç dışarı çıkmadı. evin her tarafına baktım yok, en ufak deliklere bile baktım, keşke çıkıp gelse..

benimki iki defa birinci kattan, bir defa da beşinci kattan düştü. maşallahı var.
damağı yarılır evet. beşten düştüğünde de ufak bi iç kanama geçirmişti, karnına kan sızmıştı röntgende gördük. ama bişey olmadı. buldugunu farz edelim, bikaç gün surat asar sana küser dinlenir. sonra kendine gelir.

ölmez bence. 1. ve 3. kattan düşmüştü kedim ve ölmemişti.
ama daha sonra öldü, o ayrı kitabın meselesi.
benimki de dışarı tecrübesi olmayan bir kediydi.
bence ara.
dışarda gubik yerlere saklanıyorlar tırsınca. benimkisi borunun üzerinde oturuyordu. iyice bak.

Arkadaşımın sarman arkadaşı da atlamıştı -düşmüş de olabilirdi, bilemedik hiç- aynı şekilde. O da 3. kattı, ne hikmetse! Her neyse, bu sarmancık evin bodrum katındaki iş yerinin bir köşesinde korkmuş-saklanmış-büzülmüş bir halde bulunduğunda fiziken turp gibiymiş..

2 hafta önce 4. kattaki evimden atladı, emanet baktığım kedilerden biri, geri döndü 3-4 gün önce apartmanın kapısında bekliyodu.

birisi almış hatta çalmış olabilir mi?

ölüsünü göremedim zaten yerde. umarım ölmemiştir de çıkar gelir.

birisinin çalma ihtimali hiç yok..

Kesinlikle ölmez.
Kırığı olabilir, damak yarığı kesin vardır.
İkisi de kolay ve hızlı iyileşir.
Veteriner kontrolü her durumda şart ama.
Geçmiş olsun.

kediye bir şey olmaz. bir tanıdığımın kedisi 8.kattan düştü, götü başı kırdı, 1,5 ay alçıyla yattı sonra bir şey olmamış gibi sahibini hayattan soğutmaya devam etti.

Her şeye bu kadar kesin yorum yapmak yanlış. 10. kattan düşüp ölmeyen gibi, masadan düşüp bir yerlerini kıran kediler var. Eğer bulursanız mutlaka bir hekime götürün. Geçmiş olsun.

buldunuz mu?

tekrar fikir vereyim, akşam olsun, alın elinize feneri gezin etrafta, arabaların altına falan bakın. Miyavlıyor olabilir, gece vakti sesi daha rahat duyulur. Fenerle etrafı gezin, malum kedi gözü ışığı yansıtır daha rahat bulursunuz

aradım ama yok bulamadım, feneri denemedim ama deneyeceğim. ilgilenen herkese çok teşekkür ederim..

"acı yok rocky, acı yok". aynen bu geçiyor içimden ve hiçbir şey olmamış gibi kalkıyorum ayağa. ayıptır söylemesi geçen sene istasyonda bir düştüm, kotum yırtıldı, dizim yarıldı filan, hiçbir şey olmamış gibi kalktım, etrafıma bile bakamadım utancımdan :(

ha gerçi benim düşme sebebim tamamen salaklığımdı, telefonda mesajlaşa mesajlaşa merdiven mi çıkılırmış :/ utanma sebebim de bu oldu büyük ihtimalle.

düşmek komiktir,düşene gülünür büyütmenin alemi yok. gülmeden sonra sağı solu kontrol edersin yırtık pırtık yarık varmı diye sonra geçer gidersin.

kontrolumde olmadan komik bir duruma dusersem ilk ben gulerim.. sonra kafamin acidigini hisseder, becerebiliyorsam ilk tedavime bakarim ( buz, kompres, ambulans ara vs ) kimden neden utanacagim.. elimde mi kazaya mani olmak..

çok pis bi ikilem gerçekten. benim tepkim ruh halime göre değişirdi. umursamamak lazım etrafın ne düşündüğünü bence.

ruh sağlığı ile alakası olduğunu düşünüyorum "rezil olduk" diye düşünmenin. yani hem bi yerimi yaralayıp hem de tüh rezil olduk dersem madden manen kötü bi haldeyim demektir.

fiziksel olarak ciddi bir zarar almazsam bana ne, salakça düştüysem cidden gülerim. ama fiziksel zarar görmekten nefret ediyorum. mesela son düşüşümde omurgama geldi merdivenin köşesi. ilerde fıtık dansı yapacağım günü bekliyorum. hoş değil.

Anadolu yakasında isen Hasan yada Şenol kolcuoglu

kolcuoğlu.

(bkz: etçii)

(bkz: beyti)
(bkz: özsu)

Kavacık : Birlik Kasap Beef house
Ataşehir: Mangal

Nakkaş ya. off hem de nasıl!!11

nakkaskebap.com

kalamış develi.

bütçeye göre değişir tabi ama kolcuoğlu iyidir. nişantaşı'nda bi adamın yeri vardı, sadece et yapan ama çok lezzetli yapan, günaydın'dan ayrılmıştı. adı aklıma gelmedi yerin. çok pahalı ama çok lezzetliydi etler, demişti giden arkadaşlar.

heh adı aklıma geldi nusret adamın adı yerin adı da nusr-et :)

Teşekkürler.

Oteline yakın olduğu için Hatay has kral sofrasınından yana kullanıyorum tercihimi.

bakırköy istanbul caddesinde vedat milor'unda gittiği bir kuzu/dana karışık dönerci var. (oha döner mi deme) harika bir eti var. biraz pahalı ve porsiyonu küçük. ama sanıyorum bir kaç porsiyon yersiniz. başka yemekler de var. abdulkadir adı. içki yok. goo.gl

Genel olarak asosyal bi toplum olduğumuz için.Sevgilim olsa ben internetimi bile kapatırım.ama nerdeeee,,,saydığın sitelerin hepsinde ben de takılıyorum,nedeni:yalnızlık george kardeş. :(

bence konuşmayı ve iletişim kurmayı, anlatmayı çok seviyoruz. hepsinden çok company olayını seviyoruz. yani yanında birilerinin olması hissini. bu yalnızlığın karşı anlamında değil. herkes yalnız kalmamayı başarabilir sonuçta. ama yol arkadaşlığı ayrı bir şey.

çünkü (bkz: türk genci tanışmak ister)

bence konuşarak yeterince anlatamıyoruz, ondan. anlatabilecek durumda olsak bile o anlatılacak kişiyi yakınımızda bulamıyoruz her zaman.

hayat bizim ülkede pahalı. sosyalleşme biraz da para diyelim.

Yalniziz.

(bkz: why do turkish people add me on facebook)

bar gibi sosyal ortamlarda türk kızlarının iletişim kurmadan uff snne be slq modunda takılmasının türk erkeklerini daha güzel ve insancıl yabancı hatunlara yöneltmesi

Diğerlerini bilmem ama connected2.me sitesini kuranlar zaten Türk.

dışarı çıkıp yaşamayı bilmememizden. insanlarla tanışmaktan korkmaktan. mesela bir zirveye ile kimseyi tanımıyorum diye gelmiyor insanlar. ama o insan oraya gelmediği zaman ne yapayım diyip conneted da takılıyor. olay bu yani.

Sevişecek partner bulmak için iyi bir yol olduğunu düşünüyor insanlar bunun. Cinselliği ve sevgililiği doğal olarak yaşayamayan bir toplumun yan etkisi.

yüzyüzeyken, çoğunluğun duygularını ifade etmekte sorunları olduğuna inanıyorum.
buna kendim de dahilim.
klavye başında daha dingin, derli toplu oluyor sanki insan.
buna kendim dahil değilim.

ben olsam İzlanda'ya giderdim. Bir arkadaşım kız başına gitti diye biliyorum. Datalarım bunlar.

Izlanda. En pahalisida o olur. Gerci izlanda soguk kacacaktir ekimde. Guvenli diyorsan avustralya yeni zellandayida listene almalisin.

Guvenlik olarak İsveç - Norveç - Danimarka üçgeni.

alman bir kız arkadaş nepal'e gidip 4-5 ay kalmıştı tek başına, sağ salim geri döndü...

katmandu onermem. ben haziran-agustos( 2011)aylarinda oradayim -ki yazi bile cekilmiyor kisi pislikten gecilmez ve hem de gezmede zorlanirsin.

Yeni zelanda en mantiklisi gibi geldi

Nordik ulkeler de olabilir ama olabildigince uzak olsun istiyorum

(bkz: We are the winners of eurovision)

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

Elektronik Supersonik - Zlad bu vardı arşivimde diğer ikisi aptalca olsun diye yapılmış. teşekkürler yine de. dediğim gibi ciddi olsun diye yapılıp güldürenler.

grup vitamin - ismail

bence atası : Andrew Thompson - We're In Business
aşırı seviyorum.
www.youtube.com

www.youtube.com

lkflşsdf bu Mc Yakışıklı şarkının sonunda kendi dediğine de inanmıyor ha.. sinirleri bozuldu falan.

Tamam madem ilgilisiniz, 2 tane daha. Ama arşivin vaz geçilmez parçaları:

Karl Biscuit - "La Morte" : youtu.be
ve
tabii ki ANKARA'NIN YILDIZLARI - yarasa!!!! (ya buna hazır mısınız cidden bilmiyorum)
ahhaha
youtu.be

www.youtube.com

(bkz: şule güleç )

www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com bu bomba
www.youtube.com

www.youtube.com

müslüm baba'nın coverları hoşuma gidiyor mesela. arabesk değil de türkü, türk halk müziği gayet söylerim.

sevmek değil de...dur anlatayım.

otobüste giderken mecburen dinlediğim bir arabesk şarkı vardı.arabesk gerçekten hiç sevmem ama öyle bir şarkı ki hala sözleri,ritmi aklımda ve bundan nefret ediyorum.bu tarz bir işkence varsa bu zirvesi olmalı;sözleri de yazayım:

gözlerim yollarda bekletme ne olur
bana sensizliği öğretme ne olur
yokluğun cehennem cennetim sensin (x2)

www.youtube.com

Arabesk tabirinin kisitli kullanilmasidan suregeliyor. Arabesk sevilmez mi? Kim demis sevilmiyor diye. Nerden uyduruyorsun bunlari. O saydigin muzik turlerinin hepsinde arabesk mevcuttur.

ümit besen'e ayrı bir saygı duyarım. saygılar abi.

diridinidiridiridiiinidiririrididiniiin
sevmek zormuş dindiridiriidiin
sevmememek çok zor diridindiriridirdir
sevilmemek çok zor dirindiridindiridirin
sevdim ama sevildim mi bilemiyorum diriii dirriii diiiiii.

arabeskin de kalitelisini mi sevmek zorundayız? yalnızken içli içli şunu söylemeye doyamam mesela.


yar yar yar yar
vurma beni derinden
zor zor zor zor
vazgeçip kopmam senden
bir sor, haber ver gittiğin o yerlerden
yanar yanar tutuşurum
habersiz kalsam senden

geçen bir yerde ferdi tayfur'un bana sor şarkısını duydum, çok hoşuma gitti mesela, ama tam damar o. ferdi özbeğen'in dilek taşı da güzeldir. bi de ibo'nun var 3-4 tane, içkiyle filan iyi giden...

ben hiç çekinmem şahsen, arada fbook ve diğer yerlerde de paylaşırım: Selami Şahin candır. bence çok tatlı bir insan. suratı aydedeye benziyor. oye. ahahah

Hamam tası gümüşten
Yeni geldim o işten
Beni beni pavyona alıştıran da
Senin adi enişten
Yalellim yar yar

Arebesk rock guzel bence. Erkin koray rules.

ben yıllar önce uzunca bir dönem her sabah "hepimiz kardeşiz bu kavga ne diye" diye uyandım. hala da arada takılır dilime.

sevdiğim arabesk parçalar da var tabi, ustalara saygımız sonsuz.

rock müziği gerçekten çok çok seviyorum arabesk şarkılarda da sevdiğim bir şeyler nadiren de olsa çıkıyor:
ibrahim tatlıses'in mutlu ol yeter'i,
müslüm gürses'in nilüfer'i,
mahsun kırmızıgül'ün benim meskenim dağlardır yorumu,
ismail yk'nin bas gaza şarkısı ilk aklıma gelenler.

bir de bazı alevi türkülerini çok seviyorum, mesela dağlara küstüm ali, haydar haydar gibi.

eskiden söylemeye utanırdım ama yaş ilerledikçe utanmıyorum, aksine beğenileri ayıplayan insanları çiğ buluyorum.

çok alakalı mı bilmiyorum ama son 10 yılda türkçeden çok ingilizce konuşmuşumdur. Yabancı müziği neredeyse hiç dinlemedim yurtdışında da bas bas türkü dinliyordum gecenin 2sinde Ahmet kaya ile inliyordu laboratuvar :)
daha arabeske çalan şeylerden:
Fatih Kısaparmağın bazı şarkılarını severim, Cengiz Kurtoğlu dinlerim, Tatlıses'in sanırım bütün albümlerini dinlemişimdir ama kendisini sevmediğimden şarkılarına ısınamam.
Arada pek kimsenin bilmediği şarkıcı/türkücüleri de dinlerim.

asla gizlenmiyoruz ;) bu elemanları takipteyim her daim..
www.istanbularabesk.com

şevval sam'ın has arabesk albümüne bitiyorum.
zaten kendisine hayrandım, bu albümle kendisine olan saygım daha da arttı.

lazerle oynat enerjisi azalsın? hehe

valla lazerle oynatmaya kalkarsam o sinirle elimden alır beni oynatır

www.youtube.com


hahah şuna ne tepki verir çok merak ediyorum

Çok harika bir kedi doktorum vardı Bostancı civarlarında. Ahmet Bey. Numarasını bulabilirsem yarın atarım sana da.

maalesef istanbulda değilim, ankara veteriner önerilerine açığım

yok ararsın, sorarsın, dersin böyle böyle ben ank'dayım diye. olmadı ben de aramadım kedim öldüğünden beri. bi ben ararım önceden, arkadaşım arayacak derim. yine de ilgilenir bence. bi deneriz şansımızı. hatta ben de sorarım ank'da tanıdığı var mı diye.

çok iyi olur, çok teşekkür ederim

ben ubuntu ve windows kullanıyorum. ubuntu'nun kullandığı sürüm bana son stabil sürümmüş gibi geliyor hep. şu anda 13.0.1 gözüküyor yüklü sürüm. ve smooth.

Ubuntu güzel de bu yaştan sonra kod mod girmek zor geliyor bünyeye. Şu 1301'i deneyelim bakalım bi.

kod girmiyorsun sürekli artık çok daha kolay. bir flash belleğe yükleyip, tadına bakabilirsin hemen! www.ubuntu.com
tavsiye ederim :3

Temiz kurulumla son sürümü kur, sorun yaşamazsın. Ne yazık ki Google Toolbar yok.

(bkz: #26643074)

siteden ziyade program veya güncelleme olabilir mi ki? ayrıca belki desktoptaki hardware sorunu da olabilir madem tekrarlıyor. belki aynı nedenden değildir?

aynı nedenden olma ihtimali yüksek. zira peş peşe sorunlar yaşamak çok mümkün değil. kablosuz modem kullanmıyorum bir süredir, o ihtimal de pek yok. dediğim gibi kuşkulandığım tek nokta bu twitter uygulaması.böyle bir vesileyle sistem sorunları yaşatabilirler mi emin olamıyorum bir türlü.

program olabilir.. de, eğer programsa chrome, ccleaner,combofix ya da opera'dan kaynaklanıyor olmalı ki ihtimal vermiyorum açıkçası(bunları kuruyorum ilk olarak).

benim de geçen ay aynı gün içinde 1 desktop ve 1 laptop bozulmuştu. desktop un anakartı yanmış, laptop'un da hard diski bozulmuş.

o gün caddedeki elektrik kabloları patlamıştı. ilk kattaki evlerin dükkanların filan camı kalmadı. ben ondan şüphelendim.

Niye çöktüğünü bilmiyorum ama voltaj sorunu da olabilir. İstanbul Avcılar'da oturuyorsan 1930 model elektrik şebekesi var burada, voltaj tahtaravalli gibi bi gidiyor bi geliyor.

1 televizyon 2 tane de uydu alıcımın anasını ağlattı.

Senin makinelerinin de bu şekilde peş peşe gitmesi voltaj problemini getirdi aklıma

yok ya hu elektrik işi değil bu. başka bir şey var. başka bir olmalı daha doğrusu alüminyum.

opera ilk 2 ay güzel gidiyor, sonra makinanın aklını karıştırıyor. ama konumuz bu değil. bence desktopınki hardware sorunu bence. twitter'dan ne gelebilir ki. aklım almadı. ben geride kaldıysam bilmiyorum. malwarebytes AVG kombosuyla bir tarat istersen yine de?

teşekkür ederim mir'im. ben buna sabah detaylıca bir bakayım.

o boy cipslere zam gelmiş. 2.50tu bugün. fiyatı 2 yazıyordu, kasada 2.50 deyince ben de markette cıngar çıkardım.
2ye aldım.
ama zam geldi yani.

İyi de dün 2 liraya aynı yerden aldığımız Doritos.

sigarayı da dün daha ucuza alıyorduk, sonra zam geldi. buna zam diyoruz. ertesi gün değişiyor fiyatlar. gerçek kesit.

Şimdi zam geldiği zaman mutlaka bir gün öncesinden daha pahalı oluyor fiyatlar. Arada bir gün olmasına rağmen.

yani bazı şeyleri ilerki bolumlerde acıklıyolar ondan oyle dusunmussundur.kitabını okursan kım kımın cocuguydu kım kımle yattı kım kımın piçi hepsini öğrenirsin.

silmarillion etkisi gibi bir şey bu. başta çok isim var, zamanla alışıyorsun.

bana da ilk bölümlerde öyle olmuştu sonra yerli yerine oturuyor. robb stark john snow falan hep birbirine benziyor gibi geliyordu. halbuki benzemiyorlar öyle dikkat çekici bir şekilde. 2. sezonu bitirdikten sonra ilk bölümlere şöyle bir gz attığımda herkes gayet birbirlerinden farklı ve olaylar da anlaşılırdı.

ilişki haritaları var milletin hazırladığı. onlar işe yarayabilir:

cdn.screenrant.com

nextround.net (bu biraz spoiler olabilir)

izleyen arkadaşlarınla 3-4 muhabbete gir, kimin kim olduğunu anlarsın, ezberlersin.

Dexter eksik bence.

boardwalk empire
dexter
mad men

Sherlock da iyi bence.

luther'i atlamisim.

Doctor Who (kozmos kadar yıldız)
Once Upon A Time (inanılmaz iyi hikaye, inanılmaz iyi bir senaryo)
Lie to Me (asıl karakter dizisi)
White Collar (çok tatlı referanslar var)
Freaks and Geeks (çok önemli)
Shameless - US versiyonu

Sen bırakmışssın ama ben bırakmam komedileri
Peep Show (bin yıldız)
Black Books (bin yıldız)
The Office - US versiyonu
Community (human being başlıbaşına bir ilham perisi)
30 ROCK (tina fey çok zeki kadın)
Weeds (ilk sezon)

en yenilerden continuum'u sevebilirsin bu arada.
heroes'u çoğumuz evlatlıktan reddettik ama fringe gibi yarım bırakabilirsin de. emin olamıyorum.

Doctor who ve sherlock en başa yazılmalı zaten. entourage diyeceğim, californication beğenmediysen beğenmeme ihtimalin var. Suits var, boardwalk empire var, dexter var.

var da var.

Yuh. Yoksa sen hala Rome'u izlemedin mi? Cık cık cık. Hemen izle de gel bakiim.

Dexter
Rome

The Borgias'a bir bak derim.

kadıköy, ya da beşiktaş. plase ümraniye.

ankaralı dediğin anadolu yakasında oturur :) beşiktaş avrupa'da dersen üsküdar'da oturup vapurla geçersin derim.

kadıköy yada beşiktaş. ben olsam beşiktaş ı seçerdim. buralarda evler, hayat koşulları biraz daha pahalı diğerlerine göre. ama maaşın iyi, bi sıkıntı yaşamazsın heralde.

tabi çalıştığın yerde oturmak zorunda da değilsin.

kiralar pahalıymış oralarda. geçinebilir miyim?

vallahi merkezdeki evler dandik ve pahalı.

çevredekiler ise güzel, ucuz ama uzak. ankara'nın uzağına benzemiyor yalnız, epey uzak.

yaşayabilirim diyorsan bir iki arkadaş paraya kıyıp güzel bir ev kiralayın merkezde.

esenler, bağcılar ve fatih'i kafadan ele. hayatın boyunca hiç görmesen de olur buraları.

şişli fazla kalabalık. içerde bir de.
ümraniye'nin insanı dandik. o da epey içeride.
küçükçekmece uzak kalır. ters bir yer.

geriye kadıköy ve beşiktaş kalıyor. ikisi de olabilir.

ankara'dan bağcılar'a geldi geçen sene arkadaşım. Bağcılar devlet hastanesinde dohtur kendisi. Kafayı yeme noktasında. o yüzden esenler bağcılar ve fatihi direkt ele gercekten.

Kadıköy öneriyorum. beşiktaş kadar pahalı değil. çalışmak için avrupa, yaşamak için anadolu yakası bir adım öndedir.

emek, bahçeli gibi bir bölgede yaşamak için kadıköy (göztepe, erenköy, şaşkınbakkal, suadiye, bostancı; kısacası bağdat cd. hattı)
kızılay + deniz için beşiktaş (kadıköy rıhtım ve moda da buraya)
ümraniye kendine has bir yer. ben sevmem. nadiren gitmişliğim var. fazla göç, çarpık kentleş-> pek uygun değil bir angaralıya.
küçükçekmece, esenler, bağcılar uzak ve korkutucu. direk pas.
fatih görece yakın ama muhit değişik. garip deneyimler yaşamak istiyorsan bilemem.
ve şişli var. şimdi şişli bence iyi ama klasik ankaralılar kaldıramıyorlar sanırım trafiğini ve yerleşim planını.
Geriye kalanlar:
hayatımın son 6-7 senesinde İstanbul'da yaşamış bir Ankaralı olarak Kadıköy, Şişli ve Beşiktaş'a dair çok tejrübem var.
Kira olarak vereceğin kiraya en temiz (ama ankara temizi, istanbul temizi ank kıyasla çok pis oluyor) evleri anadolu yakasında bulursun. marido gibi üsküdar opsiyonunu değerlendirebilirsin. ben yaşamadım Üsküdar'da ama fena evleri olmayan arkadaşlarımın ödediği kiralar Kadıköy-Şişli-Beşiktaş'a göre baya iyiydi.
Ya en iyisi sen şunları cevapla ona göre bir cevap vereyim: kadın mısın erkeğ mi? kaç yaşındasın? kiraya en fazla ne kadar verebilirsin sence? evde mi yemek yersin dışarda mı? bu semtlerden sana sıcak gelen var mı?

sultangazi,esenyurt ya da güngören e taşın. çok güzel yerler. rahat edersin.

o yüzden birinci nesillerin çoğu tası tarağı topladı gitti foruma dönüşmeler mi dersin kadına hakaretler saçma trollükler mi eskiden trollerin bile birşeyi vardı sözlük eskisi gibi değil artık pek kimse kalmadı eskilerden

sözlügün bozulmasının sebebi malesef fazla özgürlügü.
Eskiden (90lar) bilgisayar daha zengin kesimin elindeyken
Şimdi çarşı iznine çıkan asker bile bilgisayar başında.

Eskiden herkes okumuş, kafası basan kişilerken
Şimdi ak partili dindar salagı da orada, fetocusu da, pkklısı da

"Özgürlük" yalanı altında da kimseye bir laf edilmiyor

bu şekilde yazanların eninde sonunda bir gün faka basacağını ve format dışı entryler girip bu bahaneyle entryleriyle birlikte uçacağını düşünüyor ssg sanırım ama yazar sayısı çok yükseldi tabi. ne mümkün.

insanlar soru cevap maksadıyla ekşi duyuruyu kullanmayı öğrenemediler. ben de bilirdim ekşide başlık açmayı ya da nickaltında sormayı ama buradan www.eksiduyuru.com sorusunu sordum mesela cevap alamadım henüz.

ben senelerce sözlüğe başvurumu yarım bırakıp çıkmıştım. geçen gün girince üzüldüm cidden ve içten.

edit: biraz kapalı yazmışım. yani eskiden emin misin derdi, ben de emin olmayıp vaz geçerdim. şimdi öyle bir halde ki herkes fazla emin kendinden anladığım kadarı ile. bir de bilgi paylaşımı yok. atıyorum "yalancı insanlar" da "higgs bozonu" da aynı oranda önemli bilgiyle doldurulabilir başlıklar olabilir. ama mesela yalancı insanlara teenage atış yapmak ve higgs bozonu üzerine "atayist" geyiği çevirmek üzgünüm ama so lame. bir yerde bir çizgi vardı ve o geçildi sanırım. belki temizlenebilecek noktayı geçti. mesela sadece o da değil. insanlar mesaj atınca bile garip karşılayabiliyorsun artık. çünkü garip garip tipler slmnbrnsls gibi yazış mesajlar atıyorlar. trollük çıktı mertlik gitti gibi oldu sanki. bilmem.

tabiki yasal. wordpress tema en populer ornegi.

sakın ha! yapma. o projenin bütün hakları üreticilerin elinde, geliştiricilerin yasal bir bağı yok.

X diye bir program olsun, diyelim ki program regresyon analizi yapıyor. açık kaynak kodu ile birlikte sitesinde geliştirilmeye açılıyor. her geliştiren programı birilerine satarsa piyasada aynı işe yarayan milyon tane X olur. bu durumda programı aslı düzenleyip gelişime açanlar ciddi zarara uğrarlar.

türkiye'de kaç-ne proje var ki? zaten kaç kişi açık kaynak kodlu projelere katkıda bulunuyor? onun için bence her katkı çok önemli.
mesela ubuntu kurulum cd'sini aynı zamanda satın alabileceğiniz opsiyon sunuyor ama neredeyse sadece cd parasına mı ne satıyor. çünkü ubuntu'yu insanlar hep birlikte geliştiriyor. ancak merchandise ve secondary product olarak geçen şeyler paralı satılıyor. yoksa para karşılığına bağlanması açık kaynak kodlu işletim sisteminin çıkış-hareket noktasına ters, aykırı.
yok mu sourceforge'da programın gelişimiyle ilgili döküm notları, onları inceleyebilirsin. ki sourceforge'da da hepsi ücretsiz. zaten bir çok insanın kodlamaya katkıda bulunduğu bir şeyi satmak, korsanlığın doğasına aykırı ve açık kaynak kavramının da çıkışına ters olur.

ya mesela nopcommerce diye bir e-ticaret sistemi var. şimdi bunu geliştirip, görsellierini falan değiştirip, türkiye'deki sanal pos sistemleri ile çalışır duruma getirip ve müşsterinin isteklerine göre de eklemeler vs yapıp satmak ne kadar doğrudur acaba?
Aslında öyle bir düşüncem yok da örnek olması açısından bu projeyi söyledim.

Soruyu sormamın nedeni ise sadece merak.

Lisans türüne bakar. Kimi açık kaynak yazılım lisansları buna izin verirken kimisi vermez. O yüzden son yıllarda açık kaynak ve özgür yazılım kavramlarının farkı son yıllarda epey keskinleşti.

Çok uzun ama bu işten para kzanmayı düşünüyorsan hatim etmek de şart:

en.wikipedia.org
en.wikipedia.org
en.wikipedia.org

hı birde yazmayı unutmuşum pil süreside uzun olacak.

www.teknosa.com

www.vatanbilgisayar.com

www.vatanbilgisayar.com

bir hafta teknoloji mağazalarından biri indirim yapıyor, takip edersen uygun fiyata alırsın

samsung n150 kullanıyorum 2 senedir. son bikaç aya kadar gayet güzeldi, şarjı 6 saat civarı gidiyordu falan, ama son 4-5 aydır alet kendini dağıtmaya başladı. bataryası öldü, inanılmaz yavaşladı, touchpad ara ara algılamamaya başladı falan.

yani kısacası alet(n150) çok güzel alet, ama bir buçuk seneden sonra benimki duman oldu.

acer aspire serisi de fena değil

şimdi adını ultrabook olarak peydahladıkları, netbooklardan daha güçlü özelliklere sahip, 13-15 inch dolaylarında gezen modeller de var. hem şarjları uzun gidiyormuş hem de ince-hafif tasarımları falan var. benim netbookum var. asus eee pc. genel olarak senelerdir iş görmesine rağmen sanki bu ultrabooklar iyi gibi. mesela samsung'a önyargılı bakardım ama hiç fena olmayan makineler üretmeye başladı. diyeceğim, sadece netbook değil, başka formüller de düşünebilirsin.
aynen indirimler de oluyor. illa çok farklı olsun diyorsan sony'nin mini mini modelleri var. çok tatlılar ve pahalılar.

edit: bütçeni görmemişim, afedersin. o zaman asus eeeler iyi. şarjı da ilk alındığı dönem özellikle 7 saat bile gidiyordu.

netbookta samsung öneririm ve mümkünse n570 işlemcili olanından alın

www.bimeks.com.tr

bunun trollük mertebesi dahi var.

ben sahsen gicik oluyorum böyle seylere, daha dogrusu söyle aslinda, bazen yazim yanlislari ve kullanilan dil cok dikkat cekiyo o zamanlarda ignelenebilir belki ama diger türlü "de ayri" seklinde uyarilara kilim.

anadili doğru kullanmak önemli bence. ha artık uyarmak can sıkıcı olduğundan ben fazla dikkate almıyorum. yalnız sözlükte ya da burada, "cahillerle muhattap olamam" tarzında ifadeleri görünce kendime hakim olamıyorum.

Konuyu birini uyaracak kadar abartmam, ama kendim dikkat ederim, bozuk yazım görünce de içimden sinir olmakla yetinirim. Ana dilimizi düzgün kullanmak gerek. Nasıl ki
ben bugün hastayım
yerine
benbugün hastayım
yazmıyorsak
ben de geliyorum
yerine
bende geliyorum
yazmayalım mümkünse :)

tamamen saçmalık. işi gücü olmayan adamlar millete de yi da yı ayırmayı öğretiyor. ayrıca karşı tarafın fikrini aşağılamak için de bu tarz yöntemler kullanılır. öyle işte.

şahsi fikrim şu: bu konuda yanlış yapanlar özensizlikten değil cehaletten yapıyorlar. çünkü eğer yeterince okumuş olsalar ayrı yazılması gereken de, mi olsun; noktalama işareti sonrası bırakılacak boşluk olsun, hata yapmaları neredeyse imkansız. çünkü meleke haline gelmiş olması lazım konunun. ergo, hata yapıyorsa yeterince okumamıştır, cahildir. dolayısıyla bir anda bu adamların fikirlerine olan ilgimi kaybedip okumayı bırakıyorum. sert tepki falan göstermiyorum ama. ilgim sönüyor sadece..

Ana dilini bizim kadar kötü kullanan sanırım kalmamıştır. Bu da insanı üzüyor. O yüzden tepki gösterilebiliyor.

imla hatası ile nasıl yazacağını bilememek ayrı şeyler, önce bunun farkını anlamak gerekli.
özellikle klavye ile yazarken çok sık imla hatası yapılıyor.

ama kendi anadilinde nasıl yazacağını bilmeyen adama ben 'cahil' derim. yeterince eğitilmemiştir.

Ben de şöyle bir açıklama getireyim, Türkçe çalıştırdığım yabancılar eklerin farkını, aynı -de yazımının kattığı mananın çeşidini, bu eklerin sözcükleri birbirine nasıl bağladığını görünce çok hoşlarına gidiyor ve mantıklı olduğunu söylüyorlar. Özellikle bir Alman'ım var, bu eklerin ayrı/birleşik yazımlarında hangi sözcüklere bağlandığını ok ile çıkararak gösteriyor kendine ve şaşırarak oy harika falan çekiyor.

Kısaca bunlar bizim dilimizi özel kılan şeyler. Ural-Altay dil ailesinden geliyoruz, Hint-Avrupa ve Semitik dillerin hakim olduğu bu coğrafyada özeliz. Yabancılar Türkçe'nin sırlarını çözemiyor, tam olarak inemiyorlar bu eklerin ayrımına. Google Çevirici Avrupa dilleri arasında artık neredeyse %90 başarı elde ederken, Türkçe'de hala çok zayıf. Bu da farklı bir dil matematiği üzerinde işliyor oluşuna dayanıyor.

Ve bizim bunu korumamızın çok önemli olduğu inancındayım.

Ayrıca Ural-Altay dillerini konuşurken beynin diğer dillere nazaran iki kat daha fazla işlem yapması gerektiği hesaplandı ODTÜ tarafından. Kısaca ne kadar iyi kullanırsan o kadar daha fazla beyin jimnastiği de yapmış oluyorsun.

"iletişim zaten kullanması yeterince zor bit teçhizat. millet oxford commasını tartışırken; türkiye'de çoğu insan temel yazım kurallarını bile bilmiyor.

türkiye'de bu kadar yanlış anlaşılma problemi, birbirini dinlememe problemi olması hiç şaşırtıcı değil. çünkü evet, sende ve sen de arasında cidden anlam farkı var. insanların kelimeleri ve yazım kurallarını bu denli kullanabilmekten aciz olmalarından dolayı iletişim de sekteye uğruyor. mesele anadil meselesi değil. dillere inanmıyorum. başka insanlarla başka dillerde iletişim kurabilirim. ama türkiye'de yaşayan insanların genelde tek bildiği dil türkçe. onu da bilmiyorlar. yani mesele, senin anladığın dilden konuşmak istiyorum, ama sen anladığın tek dili bilmiyorsun. yani ben başka dillerle ve insanlarla daha iyi konuşabiliyorum, ama türkiye'deki insanlar türkçe bilmedikleri için bunu onlarla yapamıyorum.
ha, bu türkiye'de yaşayan insanların suçu mu? Osmanlıca kaldırıldı. hmm, aslında evet. çünkü türkiye'de insanlar geniş çaplı halk hareketine sahip değiller. kimlik politikaları üzerinde ayrılmaktan hoşlanıyorlar. böylelikle bilinen dil siliniyor, sonradan olma bir dil geliyor. sonra bu sonradan olma dilin yapısını, kurallarını öğrenememiş insanlara kızıyoruz. hakkımız var mı? yok. ama var işte. çünkü kim sesini çıkardı ki? madem öyleydi; halk hareketi olsaydı osmanlıca'ya dönülmesi üzerine. bırak böyle bir halk hareketini, osmanlıca diye bir dilin varlığından haberdar değil ki insanlar. onun için bu kadar belleksiz, hafızasız, kendini bilmez bir toplulukla karşı karşıyayken, son 2 yıldır umursamıyorum kim nasıl yazıyor. şimdi osmanlıca gelse ne anlamı olacak? kaldı ki osmanlıca da çok çok mu köklü sanki? yamalı dil. hem yamalayarak gelmiş bu güne kadar, huyu böyle dillerimizin. eskiden arkadaş çevreme sokmazdım. şimdi ne hali varsa görsün herkes. zaten sonradan yapılmış bir dil, mükemmel değil, zaten kelime havuzu şişme havuzcuk kadar; yabancı kelime kullanmadan ifade etmek çok zor kendini... onun için üçün beşin hesabı olmaz. ha, nedir, ben düzgün kullanırım ki seninle iletişim kurabileyim. yoksa ben da zıvanadan çıkarsam, hiç kimse kalmayacak seninle düzgün iletişim kurmaya çalışan." çalışır.

Ben okulda edebiyatı kuvvetli olanlardan değildim. Ne lisede ne de öncesinde... Çok övünmesem de söylemeliyim ki pek kitap okumam. Alışkanlık haline getirememişim. Yine de bahsettiğimiz ek olan "-de" ve bağlaç olan "de" konusunu ilkokulda gördük. Bir zahmet yapmayalım artık bu hatayı. O kadarcık dahi hakim değilsek kendi dilimize, en azından umuma yazmayalım, çizmeyelim. Hata insana mahsustur. İmla hatası yapılabilir ya da bir paragrafta bir sürü de içinde 1-2 tanesi yanlış yazılabilir çünkü en nihayetinde klavye kullanıyoruz. Ama kabul edelim ki temel dil bilgisinden yoksun, azımsanamayacak bir kitle var.

Az yukarıda KPSS ile ilgili duyuru ve cevapları okurken aynı hatayı yapan arkadaşlar gördüm, yazıktır ki bazıları Türkçe'nin çok zor olduğundan yakınıyorlardı. Sınava girmedim, sorularını görmedim ama soru ekini ayrı yazmayı bilmesem zaten ne KPSS'ye girerdim ne de eleştirisini yapardım.

Erken çocukluğumda edindiğim, insanlarla iletişimimi sağlayan, düşünmemi sağlayan ana dilim husunda hassasım. Başkalarından da hassas, duyarlı olmalarını beklerim. Özellikle belli bir yaşa ve seviyeye kadar eğitimin mecburi olduğu memleketimde kendi dilini yazmaktan, konuşmaktan, anlamaktan aciz insanların olması ve ne yazık ki bu insanların bazılarının lisans mezunu olması hevesimi, umudumu kırıyor. Sözlükten ya da duyurudan, açıktan ya da özelden kimseyi uyarmadım -değiştirebileceğimi düşünnmediğim için. Uyarmanın yararında da inanmıyorum. Buna karşın insanların kendilerini tutamamalarını da anlayabiliyorum.

Ben onu uygulayamiyorum istediğimde. Yanlışlıkla istemediğim hatunlara uyguladım ve istemediğim hatunlar peşimden koşar oldu. Ben de mirkelam oldum.

Edit: ise yarıyor demeyi unuttum. Ama yanlış ellere geçerse cok tehlikeli bir silah olabilir. Bende olduğu gibi.

insan psikolojisi sebebiyle işe yarıyor evet yalnız bu şekilde aşık etme vs olmuyor. ilgi oluyor sadece ve böyle oyunlarla başlayan ilişkilerin sonu da hiç hoş olmuyor.
lise dönemi için mecbur bir yöntem olsa da ilerleyen yaşlarda bu metodu uygulayan kişilerden koşarak uzaklaşmak gerek.

adam haklı @lunedor dan bahsediyorum:)

ben harika insanların, sağlıklı ilişkilerinde bu tarz salak şeylere yer olduğuna inanmamak istiyorum diyeyim en yumuşak ifade ve hafif tabir ile.

ama dünya üzerindeki insan ilişkilerinin (buna aile, arkadaşlar, iş ve aşk kategorileri ve diğer zibilyon tane kategori dahil) neredeyse tamamında 'kaçan kovalanır' çalışır. tabii sende talep gören bir şey var ise*. yoksa odanda çürürsün.

ben kendim iyi bir örnek değilim, çünkü ben hem istemsiz olarak -bu tanımlar çerçevesinde- kaçan birisiyim hem de bilinçli olarak bunun taktik sınıfından kullanılmasını doğru bulmuyorum. açıklamak gerekirse; bir şey senin huyunsa, yani tabiatında varsa yaptığında üzerinde sakil durmuyor. bu her konuda çalışır. bir şeyi zorla yapanı sevmem. sonradan edineni sevmem. içinde olan güzellik ya da çirkinlikleri kullanarak kendine yol çizmen daha uygun olur. çünkü kendine içkin bir şeyi kullanmak, kendine ait olmayan bir şeyi kullanmaktan daha kolaydır. mesela eski arkadaşlarımdan birisi kendine kıskançlığı üzerinden yol çiziyor. bu konuda çok başarılı ve kendini böyle var edebiliyor. başka bir eski arkadaşım rus kadınlarına benziyor, o da bunu kullanarak kendine yol çiziyor. bunlar onların içlerinde olan şeyler. onun için kolayca uygulamaya geçirebiliyorlar. yani özet= sen bunu soruyorsan buna halihazırda sahip olmayan birisisin demektir. insan genellikle kendisinde olmayan şeylere karşı farkındalık kazanır ve sahip olmadığı şeyi irdeler. ben mesaj alınca bazen telefonu kapıyorum. hatta telefonu çoğunlukla açmıyorum. sıkılıyorum çünkü. bu benim içimden geliyor. durduramıyorum. bundan bir fayda sağlama beklentim yok. telefon melodisini duyunca sinirlerim zıplıyor. sen böyle hissetmeden neden böyle bir davranış göstermek isteyesin ki yahu?!


*talep gören şey = güzellik, para, arkadaş çevresi, şeytan tüyü, zeka, başarı, sükse, seks, prestij v.d. gibi

@fauxhumanitas

güzel yazmışsın da, ben arada kaynamışım :) benim irdelediklerime baksak evren oluşur, o yüzden konu hakkında herkesin görüşünü merak ettim sadece.

bu taktigi uygularsan, herhangi bir karsi cinse cekici gelme ihtimaliniz en azindan %50+epsilon'dur. yani ise yarar. sebebi ise loss aversion denen bilissel yonelimdir, cognitive biasdir.

universitede ilgilendigim bi hatun vardi, hatun ilk basta biraz mesafeliydi, ben de sonra pek ugrasmak istemedim yoluma devam ettim. ben vazgecip sallamayinca bu sefer bu mesaj atmaya basladi. ben mesajlara gec cevap yazdikca, soguk davrandikca hatun daha da bi ustume dustu, 1 hafta icersinde bildigin asik moduna girdi. bu kendimi geri cekisimi, mesajlara kayitsiz kalisimi taktik olsun diye de yapmamistim ama farkinda olmadan hatunu baglamistim. o zaman kacan kovalinir lafinda bi dogruluk payinin oldugunu anladim. ama tabi her zaman bu boyle olacak diye bir sey de yok..

ha bi de soyle bi olay daha vardi, bi iki arkadasimin yazdigi bi hatun vardi. cocuklar benden yakisikli, hatun da fena degil ama pek benim takilacagim bir karakterde degildi. arkadaslarim yuzunden hatunla ayni ortamda bulunuyorduk. benim arkadslar hatunu etkilemek icin cesitli saklabanliklar yaparken ben pek orali olmuyordum. hatun sonra ikisini de s.ktr etti bana yanasti. bende de bu hatuna karsi hic boyle bi ilgi alaka yokken boyle bir seyİn olmasi dusundurmustu beni..

şahsen bi kız o tribe girdiği anda sikimde olmaz bi daha da aramam

Bunu bir erkek yapacak ardıma bakmadan kaçarım.

Şu an bu durumdayım cevap verilmiyor, telefonlarım açılmıyor duygularımı az çok biliyor ama böyle davranıyor. Üstelik ilan-ı aşk edecegim… Şunu söyleyeyim insan değişiyormuş ben değiştim... Ben 8-9 ay önceki ben olsam asla yüzüne bakmazdım ama şimdi bu sebepten dolayı vazgeçmek bana ego ya yenik düşmek gibi geliyor. Tamamen içimden geldigi için aramaya devam ediyorum cevap alamasam da.

Kızına göre değişir o. Beni mesela çok iter erkek kişinin kaçması, triplere filan girmesi. Hiç uğraşmam aynen yol veririm. Benim için savaşan bir erkek her zaman çekicidir. Ama savaşmaktan kasıt yağlı kara gibi yavşaması değil tabii ki. Ama ince ince ilgilenmesi filan. Naza çeken erkek mi? Aşkından ölsem de defterden silerim.

ileride kendime teknosa yada bestbuy tarzi elektronik magaza acmak istiyorum ve kendi isimin patronu olmak istiyorum.Magazamda elimde tesbih turlamak istiyorum

osmanlının yeniden kurulması, bu sefer 3 değil 6 kıtada(evet antartika dahil) hüküm sürmesini bekliyorum.

anlaşılmak en büyük derdim aslında. çok eksikliklerimin olduğu bir dönemdeyim şu aralar fakat bana "merak etme her şey çok güzel olacak" dediğinde gerçekten içimi rahatlatabilen biri olsa mutlu olurum her şeye rağmen.
hayattan biraz yardım etmeye başlamasını bekliyorum ben hani köstek olmasa da yeter aslında :)

evliiii mutlu çocukluuuu :P


değil tabi, mesleki tatminiyet çok önemli(tatminiyet kelimesini ilk defa yazdığımı anladım, eğreti gibi durdu, yanlış kullanmışsam bildirin lütfen)

huzurlu ama aynı zamanda da insanı zorlayan ve geliştiren bir aile. (illa nikaha gerek yok işte, anlayın gerisini)

cinsel tatminiyet (fırsat buldukça kullanacağım bu kelimeyi inat ettim)

uzun vadede soyun devamlılığını sağlayabilmek (evet ilkel dürtülerim böyle çok üzgünüm :((()

eh sağlık da önemlidir tabi mutlu olabilmek için. tüm bu üsttekileri tek kollu, solunum makinesine bağlı halde yapmak biraz kasar, hatta penis amputasyonu falan olursa adamın hayatı biter yeminlen)

son olarak cips fıstık. evet evet cips fıstık hani dışında turuncu cips olan, içinde fıstık olanlar var ya. bi de o. şimdilik aklıma gelenler bunlar.

az biraz iç huzuru, az biraz dış huzuru, az biraz gönlün istediklerinin olması ki azla kanaat etmeyi bilirim (belki de sürekli azla kanaat etmek zorunda kalmamın sebebi de budur, evrene doğru mesajlar yollamak lazım oysa), az biraz kendi kendime yetebilme ve az biraz da kendimi gerçekleyebilme.

eveettt, görüldüğü üzere 5 derdimden 4'ü kendimle.

@lunedor kendi kendine diyorsun en azından. eğer buna gerçekten inanmak istiyorsan, ben de diyorum: "merak etme her şey çok güzel olacak". ama zaten kendinden başka kim derse desin, senin diyeceğin kadar seni sana inandıramaz herhalde...

bana gelince, hayattan beklentim yok. hayat bana herhangi bir şey verebilecek-sunabilecek bir şey değil bence. benden bağımsız ve bana karşı da kayıtsız bir şey. olsa olsa, olmakta olan bir şeyin 'küme'sidir.
beni mutlu etmeye yeten bir şeyle şu ana kadar karşılaşmadım. mutlu olmak diye bir şeyin olduğuna inanmıyorum.

ben kendimden dünyayı ele geçirmesini istiyorum. dünyanın da buna izin vermesini istiyorum, dünyanın bundan çok hoşlanmasını istiyorum. bunu derken şaka da yapmıyorum. çok ciddiyim.

@fauxhumanitas işte beni benden daha fazla ikna edebilen biri olmalı aslında, kendimin demesi yetmiyor çünkü ve bu zor biliyorum bu yüzden tek isteğim ve yeter koşulum bu ya :)

not: ergensporlu değilim :) anlaşılmak filan demişim öyle gibi durdu sanki :S

@lunedor yok ondan değil de... yani ama insanlar yalan söylerler, sen kendin en azından kendine nerede yalan söylediğini bilebilirsin. hiçbir söz altında başka nedenlerden de parçalar-kırıntılar barındırmadan çıkmaz ki. ama sen kendi kırıntılarını kendi içinde toplayıp, kendine dair bir fikir sahibi olma şansına falan sahipsin. onun için kendi kendini daha iyi ikna edebilirsin gibi geliyor. mesela ben kendi kendimi bir şeye ikna etsem keşke. çünkü etrafımdaki insanlar bana o kadar çok inandılar ki benim kendime inanmaya ne vaktim ne de şımarıklığımdan yer kaldı. benim kendimi kendime inandırmam çok daha lezzetli olurdu. yoksa insanları inan(kan)dırmak da, insanları peşinden sürüklemek de çok kolay. sanki önemli olan insanın kendi kendini ikna edebilmesi gibi geliyor şu anda bana. fikrim değişirse şu anda dediklerim hükümsüzdür.

anlaşılmayı herkes istiyor, hiç kimse bunu itiraf etmiyor. hatta daha doğrusu bence herkes onaylanmak/beğenilmek istiyor. hem de o kadar çok istiyorlar ki insanlar bunun için neler yapıyorlar. delirmişler. ama anlaşılmayı istemek ne güzel. orman da ne güzel. her neyse. bak charlie kaufman seviyorsan, BAFTA konuşmasını dinle. yani ingilizce biliyorsan. çok güzel bir konuşma. uyurken dinlersin hem. guru.bafta.org (indirebiliyorsun da)

@fauxhumanitas
charlie kaufman'a taparım ve o konuşmayı dinledim daha önce bir kaç kez yine de teşekkürler hatırlattığın için :)

ve evet kendini kandırmak daha güvenli ama ben bunu uzun süredir yapamıyorum ve inanacağım kişi bunu söylerken dürüst olmalı zaten zorluğu da burada, güven sorunum had safhada olduğundan dolayı eğer birine kendimden bile fazla güvenebilirsem mutlu olabilirim gerçek anlamda, çünkü ancak o zaman gelecek kaygılarım yok olur.

@lunedor o zaman şöyle demek istedim: keşke tanrılar olsaydı ve bizim gözlerimizin içine bakabilme cesaretini gösterebilecek tanrılar olsalardı (:

@fauxhumanitas keşke ama berbat hayatların da ayrı bir tadı var elbet, herkesin mutlu olduğu bir ütopyada çok fazla şeyi kaybedebilirdik :)

huzur.

valla 2.5 senedir pesinde oldugum bi kari var, ona bi caksam hayat bana bayram amk. bakalim gorusemeden gecen 5 aydan sonra ilk defa bu aksam bulusacaz, sans dileyin panpalar :D

kahvaltı sonrası çay-sigara.

hızlı internet ve laptop ile yıllarca idare edebilirim aslında nerede olursam olayım.
onun dışında ilerisi için düşündüğüm mutluluk senaryoları: elektronik ürün ticareti, google-yandex gibi piyasanın "baba" şirketlerinden birinde çalışarak ömür boyu kendimi geliştirme imkanı, bi karavanımsı bişey alıp sokakta taze portakal suyu, hamburger vs. satmak.

ayrıca kesinlikle sabahın köründe uyanmak zorunda kalmak istemiyorum. şu anda mesela 18 yaşında olmama rağmen sabah 7:30'da dinç bi şekilde uyanıyorum, güzel. mesai saatim 9-10 gibi başlarsa şukela. hatta zaten kaliteli bi dijital ajansta calısırsam mesai saatinden ziyade performansım onemlı olacagından ofise istediğim zaman gider, istediğim zaman ordan döner, ister orda sabahlar ister evde uzaktan çalışarak sabahlarım. bu şartları kabul eden şirket bulunmazsa birkaç yıl buna boyun eğer, sonra kendi şirketimi kurarım. ama bulunur.

pulp

bu saatte snatch.

snatch

snatch o halde

pulp fiction

pulp fiction.

json olarak yedeklemiş olmayasın? yok html olarak yedekledim diyorsan ve yapacak başka hiçbirşey kalmadıysa bi internet sitesi aç, sonra yedeklediğin html dosyasını firefox içine sürükle bırak. orada senin yerimlerin gözükecektir. oradan tekrar ctrl+d kısayoluyla yerimlerine eklersin. 100 tane yerimi fazla değil, hepsini açıp yerimlerine tekrar kaydetmen gerekiyor, yani son yol olarak bunu deneyebilirsin. adresleri kaybetmekten iyidir. halledersin sen.

İçe akrarma ve yedekleme > tekrar oluştur > dosyayı seçin

Şimdi olması lazım.

bundan sonra bilgisayarlarınız arasında senkronizasyon, yer imlerinizi online yedekleme, istediğinz zaman indirebilme yapabilen xmarks'ı öneriyorum.
addons.mozilla.org

Sokak adı?

edit: abartmayın öyle kötü bir yer değil feriköy. tek sıkıntısı hacuhüsrevin kapısı konumunda olması. oradakilerin de yavaş yavaş kurtuluş son durak ve feriköye kaydığı da doğrudur. ev hangi sokakta ona göre değişir aslında bu sorunun cevabı. bir kere parası çok değil. ama değer mi? net söyleyeyim süleyman seba tesislerinden bomonti yönüne doğru ise çok da sıkıntı gelmez otur derim. ha ama ters yöne hacıhüsrev yönüne doğrudur ev, o zaman bence boşver. bence kurtuluşa doğru çık biraz. orada korkma. mahalle aslında son durak kısmı dışında gayet sakindir ve mahallelinin başına hiçbir şey gelmez.

senin yerinde olsam taksimde cihangirde 850 lira yı gözden cıkartıktan sonra odasını kiraya veren birilerinden oda kiralar , eşya alma ev kurma zahmetine girmem ; feriköy cok tekin bir yer sayılmaz .. polisin bitmek bilmez baskınlarından sonra hacıhüsrev sakinleri feriköy kurtuluş kasımpasa gibi semtlerine yakın semtlerde yaşamaya başladılar..

bağyansan ;ev ark.ı arıyoruz mecidiyeköyde evimiz.

fazla. feriköy biraz sakat bir semttir 500 de bulursun 7-8 yıllığını ama bence feriköye gitme

@barkopasa iskinin yanındaki taksi durağının olduğu sokak. tuğba pastanesinin olduğu.

@mortac kendime ait bir eve çıkma konusunda hayallerim var. ondan ankara'da kurulu düzenimi bırakıp istanbul'a geliyorum.

@chemnil erkeğim.

@stayout ilk defa arabayla gelirken epey çingene mahallesinden falan geçtim. feriköy stadının da yanında anlayamadığım bir siyahi kalabalığı vardı. ondan biraz kafam karıştı :/

siyahi kalabalık seni sakın korkutmasın gayet zararsız insanlar. hatta muhabbetleri güzel. son 2 yılda çoğaldılar oldukça. onları da kalabalık halde görmenin sebebi toplantı günlerine denk gelmendir. ben de geçen denk geldim sordum. her hafta kendi içlerinde bir cemaat tadında birlik olmak ve işte maddi manevi birbirlerine destek, sorun paylaşımı için toplanıyorlarmış.
barkopasa mahalleden bildirdi.

maps.google.com

link vermeyi pek bilmiyorum ama şurda batı caddesi üstünde

tavsiye etmem ozaman. o bölgede binanın yaşlılığını çok dert etme temiz bakımlı ev olsun yeterli derim. zaten sağlam bir bölgedir. bence baruthane caddesiyle kesişen sokaklara bak. bahsettiğin yerde de çok sorun yaşamazsın ama için rahat etmez. benim tavsiyem odur ki baruthane caddesiyle kesişen sokaklara bir bak. fiyat açısından özellikle gediz, çobanoğlu, kuyulubağ, bilezikçi ve eşrefefendi sokaklara bak, diğerleri çok pahalı. bu dediğim sokaklar hem temizdir rahattır hem de sıcak bir mahalle kültürü vardır seversin. ama tabi fiyat da 900-1000 aralığındadır.

barkopasa+1.

baruthane caddesi ile kesişen sokaklar. özellikle kurtuluş caddesi ile baruthane caddesinin kesiştiği noktanın çevreleri iyidir. daha aşağısı biraz sakat.

o halde haftasonu istanbul'a geldiğimde bir de o taraflara bakayım. burası nasılsa tanıdık cepte belki oralarda başka evler de bulabilirim.

peki burdan otobüsle taksime gitmek kaç dakika alır?

evden çıkmanla taksim meydanında olman 15-20 dk arası sürer. daha uzun sürmez. ama taksim için de pek otobüse binilmez herkes metro kullanır. nispeten daha hızlı, daha temiz, daha lüks ve daha nezih olduğu için.

Eğer bulamazsan, senin dediğin bölgede sahibinden 750 tl ye de var katta.
www.sahibinden.com

mortac ve nesilsiz +1

Baruthane'ye kadar derken, sokakların Baruthane cd. ile Ergenekon cd. arasında kalan kısımları: Bilezikçi, Baysungur'un Baruthane'ye kadar olan kısımları gibi. (girdikten sonraki 2. kesen Baruthane.)

Baysungur'dan 900'e çıktım yeni.

bir Ankaralı olarak, evler gerçekten çok fena evet. ama bulan da var.
1250'ye Teşvikiye'de arayınca bulunur.
900-1000'e Nişantaşı'nın alt-üst taraflarında bulunur:
alt= beşiktaşa doğru, yokuşlu, ama güzel.
üst= osmanbey, gürültü, ulaşım kolay.

900e Baysungur'da tuttuğum dönemde 800e Osmanbey'de (nr.39 ayakkap tasarımcısının old. sokakta - adını unuttum sokağın ama Rumeli cd.nden girilen ilk sokak mı ne olması lazım) bir daire vardı. küçüktü ama çok güzeldi. keşke orayı tutaydım o zamanlar.

Feriköy'den tutma özetle. mahalledir. ama alışman zor olur. Kurtuluş'a bile alışması zor oluyor insanların, ama aslında çok korkulacak bir yanı yok.

sen yine de Nişantaşı-Osmanbey-Cevahir (Fulya'nın içi değil, üst kısmı) civarından da bak. belki denk gelir, bulursun aradığın gibisini. hem Cevahir civarında metroya yakın olursun. bu saydığım yerlerde iyi daire 1000e bulunur, o da nadiren düşer der emlakçılar, sen ARA. sahibinden olan ilanlara bak, sahiple pazarlık yap.

pazarlık yap ama mutlaka.

feriköy ,samatya ile birlikte istanbul2un en eski semtlerindendir.aslen rum semtidir. bahsettiğin sokağın bitiminde mahmut şevket paşa i.ö.o. olması lazım. doğma büyüme feriköylüyüm.temiz ve heryere ulaşımı kolay bir muhittir.vasıta bulamasan bile 15 dk. da taksime yürüyebiliyorsun.ayrıca kira oldukça uygun.çünkü deprem bölgesi olarak en az riske sahip semtlerden biri .

Sistem geri yüklemeden, yakın tarihli bir geri yükleme noktasını seçersen - ki bu tarih muhtemelen senin bu yüklemeleri yapmandan önceki ana ait olacaktır- dosyalarına kavuşursun. Bilgisayarın deli değilse hiçbir dosya kaybı yaşamazsın. Sistem geri yüklenene kadar 1-2 loading beklemesi haricinde çok ekstrem bilgisayar bilgisini gerektiren bir durum oluşacağını sanmıyorum. Zaten seçimler seni yönlendirecek.
ama linkler:
www.chip.com.tr
Google'a "bilgisayar açılırken sistem geri yükleme" dediğin zaman gayet yönlendirici anlatımlar var.

Ankara daysan iletişime geçelim. Teknik Destek merkezimizde Bilgilerin kaybolmama garantisiyle işletim sistemini baştan yükleyip teslim edebiliriz.

Teknik Servis Ücreti 30.00 TL (ekşi duyuru özel fiyat) Normal fiyat : 50.00 TL

gerçek hayatta bir şekilde tanıyorsan dursun derim. sanaldan tanıştıysan sil gitsin.

en temiz yöntem böyle arada kaldıkların için yeni bir grup oluşturup paylaşımlarından o grubu çıkartmak.

Ben o şekilde yapıyorum.

Artık f.book'un 'acquaintances' yani tanıdıklar diye bir listesi de var. Bu insanları o listeye ekleyebilir ve privacy ayarlarını da bu insanların neler görmesini istediğine göre düzenleyebilirsin.

sil gitsin. ben düzenli aralıklarla öyle temizlik yapıyorum

Ne yediğine, bir hastalığı olup olmadığına falan bağlıdır en nihayetinde. İnsan ağzı temiz midir diye de bir soru ben ekleyeyim. Hepimizin "ağzı" olduğu için hiçbirimize ağzı pis gelmez ama gidip herhangi birinin ağzını yalasak çok da temiz bulacağını sanmıyorum bunu. Sevgilinin ağzı? O zaman başka.. E hepimiz insanız, benzer şeyler yiyoruz ediyoruz? Bilemedim ben onu.. :)

Dini açıdan soruyorsan köpeğin salyası, dili, ağzı "necis"tir pistir, yaladığı şey mekruh olur yenmez. Ama kedi ağzında salyasında öyle bir sıkıntı yok.

hacı kimi zaman kendi çükünü yalıyorlar çükü pis midir bilmem ama olma ihtimali var.

köpeklerin ağız içleri salgıladıkları tükürükten dolayı bakteri biriktirmez, tükürükleri antiseptiktir. ağız içleri insandan temizdir.

Dünyadaki çoğu yerde mikrop, bakteri vardır. Galahad'ın dediğinin yarısına katılarak; salyayla atıyorsa bu köpek, senin üstüne atıyordur. O salyalar hiç güzel değil öyle. Bundan dolayı kedi en güzel bir hayvandır.

"it kursağı yağ tutmaz" diye bir atasözümüz var bu konuynan alakadarlı..

diskavıri çenıl'da mit bastırs ekibi insanın ağız içi salyası ile köpeğin salyasını labaratuvarda test ettiler. sonuç; köpeğin salyasında daha az bakteri vs var.

@elxa, benim öpüşmeyi tercih ettiğim kişiler genelde benim çükümü yaladıkları için benim için problem yok.

it kendi çükünü yalıyor.