kulucka suresi kisiden kisiye, durumdan duruma 2 ile 14 gun arasinda degisiyor. ortalama 4 ile 5 gun. kulucka = virusun alindigi tarih ile semptom gosterilmeye baslanilan tarih arasi (o da semptom gorulurse) ANCAK bulastiricilik semptom gostermeden yaklasik 2 gun once basliyor.

Yani teorik olarak dun virusu aldiysan ve ortalamaya gore 4-5 gun icinde semptom gostereceksen, ayin 30'u gibi bulastirici olman MUMKUN.

duzgun N95 ve uzeri bir maske takiyorsam cok endiselenmezdim ben. onun disinda riskli evet.

Ben şuana kadar 6 7 defa test yaptırdım, hastaneye gittim vs. Hiçbirinde kapmadım.

ben geçen hafta başında 3 gün hastanedeydim (doktor görme/kan verme/sonuçları gösterme) ve cuma gününden beri pozitifim. çift doz aşılıydım, üstüne bu yıl enfeksiyon geçiren ve çift doz biontech aşılı aileme de bulaştırdım.

bu soruların hepsine yazıyorum bu yanıtı;

bayram haftasında bu belirtilerle başlayıp sonrasında yüksek ateş, aşırı halsizlik, derin nefes almada güçlükle acile gittim. acildeki doktor testiniz negatif çıksa da mutlaka göğüs hastalıklarına gidin, birkaç salgın daha var dedi. gittim ve bir sürü ilaç yazdı doktor, ciğerlerinize inmek üzereymiş dedi. hala tam atlatamadım. göğüs hastalıklarına gitmeyi ihma etmeyin negatif çıkarsa.

test ücretsiz.

pcr testi yaptırmadan önce hastane içi doktora gözüküyorsunuz zaten, size "şikayetiniz var mı?" Diye soruyor. gitmenizi tavsiye ederim.

bende hapsuruk ve burun akintisi olmustu, hafif de bir halsizlik. devlete gidip muayene oldum ve test yaptilar. negatif ciktim.

Hapsuruk, geniz kasintisi, burun akintisi ve bogaz agrisiyla eyvah diyerek test yaptim ve cok sukur negatif...
Gecmis olsun. :)

Su an sizinle aynı durumdayım. Gitsem mi gitmesem mi kararsızım, hastane bayağı bir uzak.

aynı semptomlarşa pcr + 3-4 kez antijen test yaptırdım. negatif. rhinovirüs filan gibi bir şeydi bence. bir haftada tamamen geçti.

Teşekkürler cevaplar için.

Ben de akşam dayanamadım gittim. Üşenmedim 40 git 40 gel 80 km yol yaptım. Testimi oldum. Sonucu bekliyorum. Burayı editleyeceğim sonuç gelince.

aynı şikayetler ile 2 hafta önce pazar günü hastaneye gittim test yaptırdım. negatif çıktı, ilaç verdiler kullandım 4 gün sonra perşembe günü yine test yaptırdım. negatif çıktı başka bir salgın var sanırım.

sonuçlar geldi negatif çıktım.

demek ki ekşideki nezle salgını başlığı boşuna değilmiş,maskeleri çift takmakta fayda var.

aynı sorun bende de var. ben ibuprofen yerine paracetamol kullanıyorum. bol sıvı, düzenli uyku, zencefil, limon, ıhlamur çayı vs ile de destekliyorum.

facebooktaki korkunc gurbetci gruplarinda yazana gore, eger test yaptirmadiysaniz almanya ucagina binemiyorsunuz. ayni sekilde araba ile kapikuleden cikis yaparken testi soruyorlarmis. genelde test sonucunu isteseler de sansiniza bagli olarak test sonucuna bakmayan oluyormus.

almanya'ya geldiginizde ise anladigim kadari ile havalimaninda test mest sormuyorlar ancak sizin gesundheitsamt'a test sonucunuzu bildirmeniz gerekiyor ki karantinada kalmaniz gerekmesin.

ayrica kimisinin test sonucu 2 saat icinde cikarken kimisininki 5 gunde cikmamis. 4 kisilik bir aile ayni anda, ayni yerde test yaptirmis, ikisininki 3 saat icinde cikmis, digerlerininkini 3 gundur bekliyorlarmis. yani iste bunlar hep kismet.

bu bilgilerin hepsi de facebooktaki yorumlardan alinmistir, almanya'ya girdikten sonra buraya bir guncelleme birakirsaniz cok sevinirim. biz ay sonunda gidip, eylulun 3. haftasi donmeyi planliyoruz cunku. gerci o zamana kim bilir neler degisir.

@the end of time, teşekkürler. facebook'ta olmadığım için oralara bakamadım. kafamdaki en büyük soru almanya'ya indiğimiz saatten itibaren 48 saat içinde yapılmış bir test sonucu isteyip istemedikleri. testi geç olsam sonuç yetişmeyecek, erken olsam 48 saati geçecek, tam catch-22. yazdıklarınıza göre tamamen şans işi, bakalım ne olacak.

cuma günü uçuşum var. test sonucumu alabilirsem burayı güncelleyeceğim.

galiba test sonucu ciktiktan sonra 48 saat icinde ucaga binebiliyorsunuz. bu arada hastanelerden ayni gun icinde randevu alip test yaptirabiliyor musunuz?

test sonucu çıktıktan sonraki 48 saat mi yani @kifayetsiz pluton ? ben sürüntü örneği alınan saatten itibaren diye düşünmüştüm.

evet ben oyle duydum. bu arada hastanelerden hemen randevu alip beklemeden test yaptirabiliyor musunuz?

Evet bilgi doğru. Test sonucu sonrası 48 saat. Rahat ol.

geçen ay içinde arkadaşım son 48 saat içinde test yapıp negatif sonuç almasına rağmen almanya havaalanından geri gönderildi. karısı almancı, çocukları da orada yaşıyor olmasına rağmen.

@rahmi pinkfloydoglu niçin geri gönderildi peki? testin süresi dolduğu için mi?

bu arada edit: sabah 2 adet devlet hastanesine test olmak istediğimi söyleyip ellerim bomboş geri geldim. hiçkimsenin bir şeyden haberi yok - bakanlığın belirttiği ortak halk bankası hesabına para bile yatıramadım. banka veznesi test olacağınız hastanenin kendi iban'ına yatırmanız gerek diyerek geri yolladı. hastanelerde de doktorlar sürekli sistem değişti, biz yapmıyoruz, semptom göstermeniz gerek vs vs gibi gerekçelerle geçiştirdi. ben de doktorlara laf anlatamayacağımı bildiğimden geri döndüm. halbuki almanya uçuşunuz varsa bakanlığın belirttiği listedeki hastanelerde biletinizi göstererek test olabiliyorsunuz.

bugün havalimanına gidip orada test olacağım. her yerde 2 ile 5 saat arası sonuçlanıyor diyorlar ama iga'yı aradığımda 24 saat içinde çıkıyor, en az bir gün öncesinden gelin dediler.

@fapple sebep yok hocam. kayınbiraderi, kaynanası ve kendisi. aynı hastaneden aynı anda test yaptırdılar, üçüde negatif sonuç aldı. buradan bindiler gittiler almanyaya havaalanında kayınbirader ve kaynana zaten almancı olduğu ve orada oturumları olduğu için sıkıntısız girdiler ama bizim elemanı almadılar. istanbuldan gitmesine rağmen adana uçağına bindirip geri gönderdiler.

@rahmi pinkfloydoglu
eger almanyada ikamet etmiyorsaniz negatif bile olsaniz turist vizesiyle almiyorlar. oturumunuzun almanya'da olmasi lazim almalari icin.

onun test ile bir ilgisi yok yani, yazik olmus arkadasiniza ama malesef kendi hatasi.

çay ve buz kompresi. bir de kaşıma, kaşıma isteği oluştukça yüzünü yıkayabilirsin, ellerine hakim ol.

Alerji hapı denedin mi?

Evet Deloday içiyorum

Ben duş alınca ve buzla rahatliyorum

Amaclari farkli. Turistik vizeyle zaten ogrenci olamazsin. Bir de turistik vizenin suresi kisitli. Yuksek lisans dedigine gore en az iki yil kalacaksin. Oyle demezler, almadan gidersen orada sorun olabilir.

ulusal vize diye bir sey yok.

oturma izni var. oturma iznini turistik vizeyle oradan almana polis sikinti cikarabilir, ulkesine/polisine gore degisiyor. en iyi konsolosluk bilecektir bunu, arayip sorabilirsin.

Tekrar basvuracaksib. D tipi vize icin. Sonra gittiginde oturuma cevireceksin.

Eğer Turistik vizeyle oraya gidersen oturum izni alamazsın. D-tipi vize dedikleri Ulusal Vize'ye başvurman lazım.
Benim de şu anda Kasım ortasına kadar geçerli Shengen'im var Almanya için. Ama doktoraya gideceğimden dolayı tekrar vizeye başvurmalıyım.
Burada halledip öyle git bence.

Yanlis bilgiler verilmis. Turistik vizen de olsa elindeki okul kabul evragi, banka hesabi, odeme dekontu, ev sozlesmesi ve pasaportun ile basvurunu yapabilir, pasaportuna kirmizi damga vurdurabilirsin. 2-3 ay sonra da kartin cikar.

not: ulusal vize tabi ki var. pasaportunda kirmizi damga oldugu surece polisin senin uzerinde herhangi bir yetkisi yok. o isler straz graniczna'nin yetkisinde.

Konaklama bedava olursa biriktirilir

Konaklama ve sağlık sigortasının ödemesi bana ait olacak.

kirana göre değişir, 1000euro'luk evde de oturabilirsin 300 euro'ya da
sigorta 80euro aylık

ayda 700 euro harcasan, 500 euro da kira ödesen, eh 200 euro biriktirebilirsin.

açılın, hiç görmediği şehirler hakkında destekli sallayan numbeo manyağı geldi.

numbeo diyor ki, bugün şehir merkezinde 1+1 ayarında bir dairenin kirası 650€ civarında ortalama. berlin için. berlin çok büyük bir şehir ve dolayısıyla çok fazla veri girişi olmuştur, dolayısıyla rakamları güvenilir kabul edebiliriz. ha bana çok düşük geldi, o ayrı. ben tam aksine, almanya'da emlak sıkıntısı var diye biliyordum. neyse.

sen tek başına dairede kalmayıp başkasının yanında eve/yurda çıkacak olursan sanırım 500€ veya daha altına konaklama işini halledebilirsin. almanya'da öğrenciler için aylık 700-800€ bildiğim kadarıyla gayet iyi bir rakam, bununla yaşanır yani, tabii ki 500-600€'ya kalacak yer işini halledebildiğini varsayıyorum.

ben sözü ustalara bırakayım. gelmezlerse eğer: kuehles blondes avusturya'da yaşıyor, almanya'daki koşullar hakkında muhakkak bilgisi vardır. letheavendangered direkt almanya'da yaşıyor, kendisi de öğrenci.

bence yeter ama. öyle geniş geniş yaşayamazsın, vay efendim alman bir hanım bulup über çocuklar yetiştireyim, bahçemde barbekü yapıp hertha berlin kombinesi alayım diyemezsin ama öğrenci hayatının bir tık üstü yaşanır gibi bence 1500 euro'yla. fena para değil.

Bence tek basina eve cikmamalisin o maasla. 400€ bandinda bir ev bulursan ok ama 650€ eve bir de yakit vb de gelecek.
Bence wg denilen, herkesin bir odasinin oldugu evlere bakmalisin. Yani oda tutmalisin.
Avrupa'da allahtan herkesin yiyecegi/icecegi kendine, milletle bir sey yapmak zorunda da degilsin. Kimse kimseye de karismaz. O yuzden privacy olmayacak filan diye uzulmene gerek yok hic.

Berlin genel olarak uygun fiyatli bi sehir. market vb ucuz, hele sebze, meyve ve et alisverisini turk market ve pazarlarindan yaparsan daha ucuz. (Viyana'da hep turk kasabindan alirim ben mesela)

1450€ ile gecinilir. (Net maas herhalde bu? Degilse 1200e filan duser ki yine gecinilir ama biraz kismak zorunda kalirsin)

300-450€ bandinda bir oda buldun mu, fistik gibi olur kisaca.

almanyanın pahali büyük kenti münihtir, berlin değil. bazı ev bulması sıkıntılı şehirler de var ama - ben döneli 5 sene olmakla birlikte- berlin bu şehirlerden birisi değildi, daha rahattı. 300-350 € civarına tek oda stüdyolar vardı. hadi 400 verirsin ya da WGde kalırsın 250 gibi verirsin veya önce biraz yurtta kalır biriktirirsin. gibi. bu konuda alternatifler değişik içi tam yapılı olmayan evler -erkeksen ve kendin monte edebiliyorsan- epey uygun olabiliyor. almanlar 3-5-8 ay bir yerlere gidip kendi evini kiraya vereibliyor gibi. bişeyler çıkar. ha sen 60 m2 olsun terası olsun merkezde olsun vb. dersen elbette işler değişir.
Berlin her türlü türk ürünü bulabileceğin, kendini zaman zaman afyonda zaman zaman erzincanda hissedeceğin bir yer. simitinden çeyrek altınından karpuzuna herşey türk usulü ve uygun fiyatlı. dışarıda yemek içmek ucuz. biletin 6 aylık kart olur. ev kirası (kalt miete) üstüne aidat, yakıt, su vs. biniyor, bir elektriği ayrı söylüyorlar ama aslında o da kira olarak ödediğin paranın içinde ayda 15 €'ya filan geliyordu, bu ek ödemeler sene sonunda mahsuplaşılıyor kısacası ev için her ay tek bir ödeme yapıyorsun. ayrı ödeyeceğin faturan: net ve cep -bunlar için çok alternatif gelişmiştir şimdiye onu bilmiyorum. buradaki gibi olur aşağı yukarı.
ben geçinip biriktiriyordum.

cok rahat. berlin'de 800 eur'a geciniyorum.

Yerine göre tek başına da eve çıkarsın o parayla. aha al bu m^2 başına düşen aylık kira parası listesi www.morgenpost.de

yeşil tonlarda olan yerlerde kalırsan 50 m^2 bir yeri 300-400 €'ya getirirsin rahat. 1000€'ya yaşamak da sana kalmış, hayat tarzına bakar.

Galiba 300 Euro'ya oda buldum :)

Yemeği kendim evde hazırlamayı düşünüyorum. Okula giderken de sandviç vs. ya da yemek kaplarında hazırlayıp götürebilirim.

Cevap veren herkese teşekkürler.
Duyuruyu siviyırım :)

tk gibi sigorta sirketleri hangi hizmetleri sagliyorsa, at11 ile ayni hizmetlerden faydalaniyorsun. at11'i zaten bu sigorta sirketlerinden birine veriyorsun ya aslinda o sirketten sigortalanmis oluyorsun, sadece parasini turkiye cumhuriyeti veriyor. para falan odemiyorsun. kim demisse yalan demis. tk'dan yaptirdigin 80-90 euroluk sigortayla ayni.

Teşekkürler @ubi dubium ibi libertas

Benim aslında özel sigortam da var. Ama her defasında önce para verip sonra şirkete yazmak form doldurmak filan acayip zor geliyor. AOK'ya gitsem ve sigorta kartımı alsam kısıtlama olmadan yararlanabileceğim yani, süper.

kisitlamasi olmamasi lazim. ozel sigorta almanyada sakat, faturalari sisiriyorlar. alman doktorlar, ac gozlu pic.

interpals, ülkeni turkey yaparsan biraz sıkıntı yaşayabilirsin.

(bkz: tandem)

(bkz: livemocha)
(bkz: italki)

seks, meditasyon, spa, duj, kopuklu banyo, spor...

suyla temas. havuz, deniz artık hangisini bulursan.

baseball sopasiyla dolap parcalamak. rehberler, kisisel gelisimciler, bir iki psikiyatrist tanidim.

ömrümde bu kadar rahatlamadim.
bir baska rahatlama icin odun kesmek, balta kullanmak.

bedensel olarak agir bir seyin altina girmek ve bir seyler parcalamak, zihnimi kapatip pamuk gibi olmama yardimci oluyor. kano vsde bu listede olabilirdi ama yikici seyler daha cok rahatlatiyor beni.

Kum torbasına girişmek de iyi oluyor.

Koşu, yoga, toprakta çıplak ayak yürümek, deniz kenarında yürümek, bisiklete binmek vs.

bedenimde biriken korku, öfke vs. gibi duygular boğazımda ve özellikle karın bölgemde birikmiş durumda birazda göğüs çevresinde özellikle buralar için, stres atmanın yanında daha da psikolojik özellikle çok uzun yıllar stres altında kalmış hala da devam eden bünye için?

YOGA

Yasmin ve Biteral kullandığımı hatırlıyorum aynı anda. Bir sıkıntı yaşamamıştım yan etki vs gibi.

Kem küm biraz... Azerice ile türkçeden daha ayrılar onu biliyorum. Tabi fince ile apayrılar hiç alakaları yok o kesin.

Finlandiyanın 2 resmi dili var: isveççe ve fince,dolayısıyla en azından bu 2 dilin insanlarının az da olsa anlaşabileceğini düşünüyorum ama dil yapısı benzerliği var mı bilmiyorum

İskandinav dilleri birbirine benzese de Fincenin bu dillerle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Norveç dilini bilen biri Danimarka dilini bir nebze olsun anlayabilse de, Finceye aşinalığı yoksa eğer onu anlaması mümkün değil.

Norveçli arkadaşım Danca anlıyordu ve Danimarkalı arkadaşımla epey iletişim kurabiliyordu.

norveç - isveç - danimarka anlıyor.

izlanda ve hollanda bunları anlar mı bilmiyorum.

finlandiya, estonya bunlar apayrı diller. ural-altay hatta, aile grubunun en üstünde bizimle akrabalar.

Norveç, İsveç ve Danimarka neredeyse aynı dili konuşuyor ama Finlandiya farklı. Onların dili Estonya ile yakın. Norveç, İsveç, Danimarka Hint - Avrupa Dil Ailesi'nin German dil ağacında, Fince ise Ural dil ailesinde. örneğin Türkçe de Altay dil ailesinde. Türkçe köken olarak Asya dili.

@ eindaclub Ural - Altay dil teorisi çöktü. Artık onlar iki farklı dil ailesi olarak kabul ediliyorlar. Hatta bu teorinin reddi 50 yıl kadar önce gerçekleşti ama Türkiye'de ders kitapları çağdaş bilimleri geriden takip ettiğinden okulda eski teoriyi öğrendik. şu anda Türkçe, Altay dil ailesinde. Fince de bağımsız olarak Ural dil ailesinde.

hangi bölümlere gideceksen arasından birini seçip başvur. oradan yönlendirirler seni.
göğüs bölümüne git dedilerse oraya ranndevu alıp gidersin. rapor alıcam dersin onlar şuraya şuraya git derler. değişmediyse 200 lira alıyorlar.

Çok teşekkürler. Üni hastanesi ve SSK'lıdan 200 TL alıyorlar, öyle mi? Vah.

pratik ve lezzetli olsun diyorsanız. şu aç bitir salamlardan alıp yanında iyisinden izmir tulumu. ekmeğe katık edip yersiniz. enfes olur.

evde tost yap, götür. en temizi.

Is yerinde buzdolabi var mi? Ben evden getiriyorum.

iş yerinde buzdolabı varsa evden götür. sandviç vs gibi. hatta mikrodalga fırın varsa akşamdan kalan yemeği götürüp ısıtabilirsin bile.

nudo noodle al, bitaz sıcak suyla 3 dakkada hazır. ben çok yaptım, güzel oluyor

Mikrodalga +1. Gözümde direkt saklama kabında ıspanak ve tavuk canladı. Mikrodalga yoksa bile sebze yemeklerinin çoğunu soğuk yiyebilirsin yanında yoğurtla. Salata da yaparsın, sosunu sonradan dökerek. Ben hep imrenirdim.

@Traveller evet buzdolabı var.

Hazir sandviclerden alabilirsin, dardenia mi ne, o tarz

gece okulda çok kaldığım ve mikrodalga da olmadığı için hem dışarıdan yemek hem de hazır market yemekleri gurusu oldum, biraz yardımcı olayım:

öncelikle, aç bitir salamlar iyi güzel de, hem çok tuzlu hem de çok sağlıksız, bir zaman sonra yediğinden iğreneceksin, tavsiye etmem.

ben birkaç gün üstüste okulda yatıp kalktığım vakitler için, krem peynir-zeytin ezmesi- tabi bıkmadığım dönemler için aç bitir salam- uno test ekmeği olayına giriyordum, pratik oluyor. eğer meyve-sebze yıkayabileceksen, salatını iş yerinde de yapabilirsin, ama muhakkak ki meyve götür yanında, bu çok önemli. mandalina olur, muz olur, erik olur, elma olur, pratik yenebilecek ne varsa muhakkak ye, gün içinde çok iyi geliyor.

hazır çorbalara da bakabilirsin de, sorun şu ki aç bitir salam gibi bıktırabilir bir süre sonra.

zeytinyağlı yemek yapmak ve götürmek en iyisi. bir arkadaşım ise makarnasını, sulu yemeğini, pilavını getiriyordu gayet. börek getiren de çok gördüm.

tost/sandviç ve hazır çorba olayına girebilirsin, ikisi güzel gider, hem doyurucu olur. özellikle de kepekli sandviç ekmeği -hazır çorba- üstüne de 1 elma ya da muz iyi gidiyor.

atıştırmalık kuruyemiş süper oluyor, özellikle badem.

noodle da çok yedim, güzel ama bıktırabilir gene, bir de fazla baharatlı olabiliyorlar -mesela nudo'nun körilisini yedim geçende, midemi mahvetti. makarneks'in de domateslisini sevmedim. indomie noodle çok güzel oluyor, yediğim hazır noodle'lar arasında en iyisi. bir de kungfu ramen var, o da fena değil ama bazı çeşitlerinin baharatları ağır gelebilir. bir de palmiye yağı falan koyuyorlar, o çok ağır oluyor, eğer yağlı ve baharatlı sevmiyorsan o yağı ekleme derim.

hazır sandviçlere gelince, baricci cidden gurme ama pahalı. dardanel'in mister no'su var, bazı türleri çok pahalı ve fiyata da değmiyor -mesela italyan salatalısı hiç güzel değil. tavuklu, ton balıklı ve salam-peynirliler güzel. tada'nın sandviçleri mister no'ya göre daha ucuz, beyaz peynirli-domateslisi biraz mide yakıyor ama güzel, ton balıklı biraz ekşi ama fena değil. pesto soslu tavuk da tat olarak fena değil ama çok kuru. mister no'nunkiler daha iyi bence ama o fiyat için de çok ufak kaçıyorlar, doyar mısın bilemem? ayrıca eğer ayrı bir biçimde yiyebileceğin bir yer varsa, hazır çiğ köfte dürümler var. ya da ısıtabilirim dersen hazır tavuk-et dürümler var. ayrıca önceden pişirilmiş ve soğuk bile yiyebileceğin hindi-tavuk-et dönerler ya da köfteler oluyor. bir de hazır patlıcan musakkadır, ne bileyim yaprak sarmadır, kuru fasulyedir, bunların hep yemeye hazır konserveleri var, bunlar da yenebilir ama ben çok zorda kalmadıkça -yani okulda kalmadıkça- yememeye çalışıyorum böyle şeyler, geneli çok tuzlu ve mideyi rahatsız edici. aklıma gelenler bunlar. ha bir de, eğer uyku yapmıyorsa, tek porsiyonluk sade yoğurtlar-meyveli yoğurtlar iyi oluyor.

Marketten minimum miktarlarda alınarak hazırlanabilecek haftalık menü (tutarlar , max değerlerdir)

1. Gün salata : Doğranmış yeşillik+erzincan tulumu + domates + limon z.yağı (hazır salata sosları da var)+ tahıllı ekmek -8-10 tl

2. Gün çay saati : unlu mamüller reyonunda satılan böreklerden ıspanaklı patatesli peynirli yanında da çay 5-6 tl

3. Gün kahvaltı : zeytin + peynir + domates+ salatalık+ reçel / tahin helva+ simit + çay -10 tl

4. Gün balıklı gün: ton balığı + yeşillik/çiğ ıspanak tercihe bağlı elle parçalara ayrılır + domates + az yağlı beyaz peynir + üzerine nar ekşisi Z.yağı+ tahıllı ekmek -10 tl

5. Gün makarna günü: noodle + yoğurt/ kutu içecek - 5 tl

Marketten wasa kraker, trakya birliğin mini peynirleri var 5'li pakette içinde gouda, cheddar, edam vs var, onlardan al. Bir de muz ya da mevsimine göre meyve al. Ben öyle yapıyorum bazen.

nudo ve çeşitleri

Ben çelik kapta bulgur pilavı bazen de makarna götürüyordum okula inip yemekhanede insanlarla birlikte yiyordum. Öyle bir masa varsa düşünülebilir ama bilmiyorum belki iş yeri ortamında saçma kaçan bir hareket olur görgüsüz damgası yapıştırmayın hemen. -.-

Hazır makarna türü şeyler yemektense aç gezmeyi, şekerimin düşüp bayılmamı tercih eden birisiyim. Uzak durmakta fayda var bence.

Kimse söğüş dil sevmiyor haliba. Sonra zeytinyağlı yemek götürebilirsin. Az yağlı yoğurtlu makarna olur.

biz bi ara öyle sıkılmıştık dışarıdan yemekten. üç dört kişi marketten salam, kaşar peynir, krem peynir falan alıp dolaba koymuştuk bi de sandviç ekmeği alıp onu yiyorduk öğlenleri. öyle bir şey denenebilir. konserve yiyecekler de olabilir, ton balığı falan gibi.

Avusturya sen jorj hastanesinde adli bey cok ilgili ve pozitif bir doktor, tavsiye ederim.

Hastane karakoyde. Ayrica kadin jinekolog tercih ederseniz ayni hastanede Neptun hanim da var. (adi neptundu galiba, venus de olabilir unuttum)

Teksen çamlıbel , jinemed hastanesinde beşiktaşta.

Sen Jorj Adli Bey aynen. Çok ilgili, tatlı ve saygılı bir doktor.

maslak acıbadem tansu küçük kesinlikle

acıbadem, baha celal doğan. işinde de iyidir, insan olarak da süperdir.

Hocam bi muayeneye git ama kendini çok zorluyor olabilirsin.

Ben de spor salonuna giderken oluyordu bu, hastaneye gittim mitral kapak prolapsusu var dedi güvenmeyip üniversite hastanesine gittim 1 şey yok yap istediğin sporu dediler orda. Ikonciye güvendiysem de spor salonuna devam etmedim, bisiklete başladım.

Bisiklette çok efor sarf ettiğim oluyor sık.sık dik yokuşlar falan ama kalmadı öyle 1 sıkıntı. Salona gittiğim zamanlar hem kiloluydum, kilo verme amaçlı spor yapıyordum, hem de ilk 1 saat kardiyo yapıp üstümü değiştirdikten sonra ağırlık çalışıyordum. Fazla kilonun da etkisiyle tempo ağır gelmişti sanırım, artık yüksek efor bisiklet için en azından sorun çıkarmıyor.

Yani diyeceğim o ki gidip 1 muayene ol ama kafana da takma,bünyene göre ağır başlamışsındır belki.

@materyalist imam, benim kilo sorunum yok. ilk kez de koşmuyorum/spor yapmıyorum. koşmanın verdiği kafayı başka bir spor vermediğinden pek bırakasım yok koşmayı ama öte yandan nabzımı filan etkiledikçe tırsmaya başladım. neyse teşekkürler. güvenebileceğim bir hastane/doktora görünsem fena olmaz herhalde.

Geç saatte nabzı çok yükselten aktiviteler iyi değil. Uyku düzenini bozar. Ayrıca şu aralar hava sıcak ve nemli. Nem, akciğerlerden alabildiğin oksijen miktarını düşürüyor. Bu da nabzını yükseltebilir. Sabah, serin saatlerde sporunu yap. Doktora yine de görün tabi.

Gorusmeye gitmen gerekiyorsa eger orda belirtebilirsin ya da formu hala editleyebiliyorsan bence evet diye editle. Dilekce yazip durumu aciklayabilirsin. Red yedim ama eksik belge yuzunden, tamamlayinca verdiler zaten, siz de gorebilirsiniz diye. O yaziyi eklemen daha iyi olur.

İngiltere vizesinde görüşme olmuyor. Belgelerinizi teleperformance konsolosluğa yolladıktan sonra sizinle iletişime geçmeyecek konsolosluk, direkt değerlendirip tekrardan teleperformance a verecekler size iletmeleri için.

ben yerinizde olsam düzgün bir ingilizce dilekçe yazarak derdimi anlatırdım.

@fapple ben ingiltere vizesi icin gorusmeye gitmistim (ama turkiyeden basvurmamistim o sebeple bilemedim turkiyeyi)
Ama evet dedigim gibi duzgun bir ingilizceyle yazilan, durumu aciklayan dilekce cok yardimci olur. Ayrica hala editleyebiliyorsa (ben 4-5 kez editleye editleye doldurmustum o formu, tek seferde dolduracak vaktim yoktu) belki olur oyle.

@kuehles blondes, başvuru yapmış ama, nasıl editleyecek ki? başvuru formunu gönderdikten sonra editlemesi mümkün değil.

@fapple dun baya gec oldugu icin ben resmen atlamisim. Online formu editlemek olarak dusunmustum ben. Nedense coktan basvurdugunu atlamisim.

merhaba belgelerini teleperformance a birakmis ise arkadas artik muhattap istanbul decision centre. Ama henuz birakmamissa teleperformance da degistirebilir. online formu kaydetttinten sonra edit yapamiyor cunku.

belgeler istanbula gitmisse secenek sizin.

Kesin olduğunu düşündüğüm cevap:

Belgeler bu şekilde giderse red alırsınız. Yakın bir arkadaşımın aynı durum başına geldi, ordan biliyorum.

Ne yapabileceğinize dair bir fikrim yok ne yazık ki. Gerekli değişiklikleri yapıp tekrar başvurunca olumlu sonuçlanabilir. Bir kere olumsuz oldu diye tekrar olumsuz olacak diye bir kaide yok.

para zorluğu çektim, çalışmak o kadar zor geldi ki eve geri dönmesem delirecektim.
ailemleyken de evde yemek yeme, ütümün yapılması gibi kolaylıklarım yok aynı zibidilikte yaşıyorum.

ben çalışan kişilerin durumlarını öğrenmeye çalışıyorum daha çok, öğrenci evleri değil malesef

her gun yemek yapmanin, bulasik yikamanin, camasir yikamanin ne kadar zor oldugunu ogrenip, annemi daha cok sevmeye basladim.

5 yıldır ailemden uzakta yaşıyorum. 2 yıl ev arkadaşlarımla, 3 yıl da kız arkadaşımla yaşadım. 2 aydan beri de tek başımayım evde. Bundan sonra da böyle devam edeceğim.

zorluklar:

-para
-yemek
-en büyük derdim olan bulaşık
-temizlik.


başka hiçbir zorluğu yok. Öyle melankolik adama falan da dönüşülmüyor. Çok rahat yalnız yaşamak. Evde istediğini yap, istediğini giy (istersen hiç giyinme), istediğini çıkarıp istediğini istediğin yere koy... Kafa çok rahat oluyor.

en buyuk zorluk 1-2 hafta geçince ev shakerda sallanmış gibiydi. fark ettim ki arkamızı toplayan yok. buna adapte olmak biraz zorladı.

Hiç bi zorluk çekmedim. İlk etapta evi gönlünce kurmaya çalışırken para sıkıntısı oluyor o kadar. Düzenli toplayıp temizlediğinde ahıra da dönmüyor ev.

Evin işi gerçekten hiç bitmiyormuş, bunu anlamak biraz zor oldu benim için. Her gün pişirecek yemek bulmak da zor oluyor. Anneme "dünkü yemeği mi ısıttın?" ya da "ben x yemem" dediğim günler için aşırı üzülüyorum şu an.

bence anne rahatlığına alışan her erkek bi süre bi yalnız yaşamalı, görmeli anyayı konyayı
çok uzun süredir yurt/ev vs. şeklinde zaten aileden uzak yaşıyordum, o yüzden zorlanmadım ama şimdi oturduğum semtteki bazı tuhaflıklara alışmak zorladı--bunu dedim de mesela yaz geliyor 3 ay angaranın bağları dinleyecem :/

Yalnız bir erkek olarak tek başıma rahatlıkla yaşıyorum, düzenli dengeli besleniyorum. Kendi yemeğimi çok güzel yaparım, hiç üşenmem. Fakat dağınıklık oluyor tabii. Bundan şikayetçi değilim gerçi. Seviyorum dağınıklığı.

Eve birini getirmek zahmetsiz oluyor. Aile evine cimağ arkadaşını getiremiyorsun.

Para kazanmıyorsan aile evinden ayrılmak da büyük saçmalık. Belirteyim. Önce iş bulmak lazım.

tabi ki yalnızlık en zoru. bi süre sonra kendi rutininiz oluyor, oyalanıyorsunuz falan ama eve ziyarete gidip geri döndüğümde ben çok kötü oluyorum mesela. eve geldiğinizde bekleyen birinin olması, pişen yemeğin kokusunun olması, hasta olduğunuzda farkeden, size bakan birilerinin olması, evde ses olması... bunlardan vazgeçmek zor. bir anlamda herşeyinizi kendiniz yapmaya anca başlıyorsunuz.

-Ani karar verdiğim için para
-Kadın olduğum için güvenlik kuşkusu, tamirat işleri için usta peşinde koşturmak falan

şu an ailemle yaşıyorum ama önceki üniversitemde 2 yıl yurt dısında tek basıma yasadım.

zorlukları: evi idare etmek zor oluyor üşengeç adamsan yani haftada en azından bir kere bastan sona temizlemen lazım evi, bulasık, camasır, evin bütün faturalarını bokunu püsürünü kendin yatırma (otomatik ödeme değilse), arkadaş çevren yoksa yalnızlık (benim cok saglam vardı cok sükür). bunun gibi seyler.

güzel yanları: evde etrafta kimse olmaması istediğin gibi donla dolasmak rahatsız edecek biri olmaması, istediğim zaman kız atıyordum, istediğim zaman arkadaşlarım geliyordu fifa film takılıyorduk falan..

benim aile bırakma meselem keyfi değil zoraki, psikolojik nedenlerden dolayı ayrılmak durumundayım. şuanlık mecburi duruyorum evde. 4 sene öğrenci evinde kaldım öğrenci evlerinin zorluklarıyla ilgili bilgim var.

Hiçbir zorluğu yok. Öğlen annemlere gittim, koşa koşa geri döndüm. Yalnızlık süper.

fapple gibi koşa koşa gidip gelebileceğin bir aile evin varsa tabi zor değil :))
Ama uzakta yaşıyorlarsa işte esas sorunlar o zaman başlıyor .

icki icenler 3'e ayrilir.

1. sosyal iciciler(es, dost biraraya gelince hafif dumanli kafayla muhabbet edip mac izlemek vs..)
2. ergenikuslar (tek amac ozentilik)
3. alkolikler (hergun icen tipler)

1 disinda icki icmek tamamen malliktir.

bir başka içici tipi de benim gibi sevdiği için içenlerdir.
4'e ayrılıyormuşuz

tamamen mal olduğum için.

soruyu tam olarak okumadım da, şimdi bakınca söyleyeyim. ulan içkiye sığınmak nedir? sen hiç sevdiğin için bir şey yapmıyor musun? hep zorunda olduğun şeyleri, başkalarının dayattığı şeyleri yaparak yaşamak işkence değil mi lan?

kısmen senin gibiyim, tadını sevmedim pek çok içkinin, içki kafasına ihtiyacım yok zaten her türlü muhabbet ediyorum :)
biranın hem kokusunu sevmiyorum hem hamallık gibi geliyor niye içilir hiç anlamadım. bi de ilginç şekilde içince de iyi içiyorum ama sarhoş olmuşluğum da yok.
şimdi ilaç kullanıyorum biraz da dini sebepler diyelim, uzun süredir hiç içmiyorum.
öte yandan illa tad alacam dersen bence kokteyl dene, vodkalı-rumlu esmer şeker ve limette vs. katılan şeylere bak.

sevdigimiz icin olabilir mi?
mmmm aradiginiz kadar derin bir cevap olmadi ama....

Tadini seviyorum. Sarhos olana kadar degil tadindan biktigim ana kadar içiyorum.

birkaç yıl önce kafamı güzel yaptığı için bol denebilecek seviyede tüketiyordum. ama artık 1 birayı bile bitiremiyorum. hiçbir zaman tadını sevemedim zaten ve hevesimi de aldığımı düşünüyorum.

Valla kaliteli, içimi yumuşak, aroması bahar esintisi gibi hoş buz gibi bir bıradan yudum almak, bildiğin keyif..
15-16 yaşıma kadar biradan baya nefret ediyordum.
Sonra farklı biralar tatmaya, farklarını görmeye başladım.
Keyif ve zevk işine dönüştü..

çünkü tadı güzel, içince mutlu yapıyor. alkole sığınmıyoruz alkol amaç değil araç. uyuşturucuyla alkolü karşılaştırmak için de baya ağır kafalar yaşamak lazım bence aşslskks
ben de senin adına üzüldüm şimdi :(

şarabın tadını seviyorum. hafif çakırkeyif olup düşünmeyi bırakmak da hoşuma gidiyor çok fazla düşünen biriyim. bir aydır falan içmiyorum ama öyle deli gibi alkol arayan biri değilim. çok sosyal içici de sayılmam ortamda içsem bile susuyorum içtikten sonra. ayıkken daha eğlenceli biriyim

Seviyorum. Özellikle şarap ve rakı içerken keyif alıyorum. En sevdiğim yemekleri tamamlıyorlar. Bira sosyal ortamlarda güzel gidiyor, ya da yazın sıcağında soğuk soğuk içmek çok keyifli. Değişik tatları denemek de hoşuma gidiyor. Ne var ki bunda? Siz keyif almıyorsunuz diye başkalarının da sizin gibi düşünmesini beklemeyin.

Eş Dostla, muhabbetle, sigarayla çikolatalı süt güzel gitmediği için gitse onu içerdik.
Her kültürde eğlence ve dost ortamında içki muhakkak vardır.romalılar fıçı fıçı şarap içmesi,rusların votka zevki
Türklerin rakı Sevmesi gibi

kırmızı şarabı, rakıyı ve bazı biraları (buğday birası gibi, red ale gibi) tadlarını çok sevdiğim için içiyorum. diğer içkilerle pek aram yok.

mojitoyu da yazları sürahi sürahi içebilirim. bayılıyorum onun da tadına.

İnsanlar dertlerini unutmak, kafalarını güzel yapmak için sadece içki içmezler. Koşuya, yürüyüşe de aynı sebeple çıkabilir, çikolatayı da aynı beklentiyle yiyebilir, seyahat yapmayı da tam bu saydığınız gerekçelerle yapabilir. Sizin düşünce yapınız epey yanlış bence.

tadı güzel - sana kötü geliyorsa, güzel içki içmemişsin büyük olasılıkla.

keyifli bir sosyal aktivite ve de, lakin tek başına gidip bir yerde içmek de keyifsiz değil.

edit: "güzel içki içtim, hıh" diyerek mi tiklemedin, ne yaptın?

Alkol bence de hamallik. Zararlari yararlarindan on kat daha fazla, bildigin zehir. Sevmiyorum hic, ayda yilda bi arkadaslarlayken iciyorum artik. Duzenli icmek sacma.

Ayrica alkol de bir uyusturucudur, hatta en tehlikelilerindendir. Bir cok uyusturucu alkolun yaninda masum kaliyor, legal diye daha zararsiz oldugunu dusunen varsa google dan 10 dk lik arastirmayla aydinlanabilir.

Bir alkoligim ve bunu söylemekten utanmıyorum. Son bir aydır 3 şişeye düşürdüm,yardım almadan. 10 Yıldır sürüyordu ve o paraya cidden Öküz alırdım.Ancak insanların kadehine karışmasından her daim nefret etmiş olsam da..evet,Uludağ gazoz da güzel. Son olarak;çirkin öldü de güzel ölmedi mi? :)

keyif için içiyorum. evde çok nadir içerim. genelde öyle dışarıda arkadaşlarla. çakırkeyiften öte kafasını sevmiyorum. sarhoşlardan nefret ediyorum. arkadaşım evde sarhoş olsa odaya kitler, dışarıda sarhoş olsa bir daha onla içmem.

biranın tadını sevmem fakat sıcak havada buz gibi bira iyi gidiyor. bir de sohbet vs. ortamında bir tane alıp uzun süre içilebilen ve kalorisi en az olan içki. biranın kalorisi az değil, aynı miktarda başka içki ile karşılaştırınca az.

viski: tadını ve o biraz yakma hissini seviyorum. viski tadı sevdiğim için sorunlu biri olabilirim. keyif içkisi.

rakı: sohbetini, mezesi ve yemeği ile sofrasını seviyorum. tadı pek güzel değil ama uzun süre alkolsüz kaldıktan sonra içince hayat öpücüğü gibi geliyor.

eskiden çok içerdim şimdi baya azalttım. hem kilo yapıyor olmasından hem de fiyatların çok yüksek olmasından dolayı.

Tamamen keyif. Alkolik olunmadığı sürece bir problem olduğunu düşünmüyorum

alkoliğim ondan içiyorum.

neden alkolik oldun dersen; çok hoşuma gidiyor kafası. olmak istediğim insanı içince oluyorum.

Mayeskuel'in dediği sosyal içicilerdenim, ayda yılda bir içerim.

Hangi şartlarda içerim?

Muhakkak yanımda sevdiğim, muhabbet edebileceğim birileri varken, muhakkak keyifliyken.

Hangi şartlarda içmem?

Yalnızken, kızgınken, stresliyken, hüzünlüyken.

Zaten içki ucuz bir şey değil ki bu ülkede. Alkole verecek param yok kimse kusura bakmasın.

Neden içmeli?

Az sıklıkta ve az miktarda alkol gerçekten kısa süreliğine güzel hissettiriyor, keyif veriyor.

Neden içmemeli?

Sağlığa zararlı, karaciğeri çok yoruyor, beyin hücrelerinin yıkımına sebep oluyor, insanı öldürüyor.

"Ne öldürmüyor ki?"

Bizi öldüren şeylerden ne kadar uzak durursak o kadar sağlıklı ve uzun bir ömrümüz olur. Bu yüzden sigara da içmiyorum. Arada tek tük, biranın yanında bir dal. Bu kadar.

Velhasıl, çok içmek iyi değil. Ara sıra içilen içkinin de kimseye zararı olmaz. Tabii ki herkesin kendi hayatı, kimse karışamaz. Sabah uyandığında alkolsüzlükten elleri titrediği için gece yatarken rakıyı kocaman tasın içine doldurup sabah zangırdaya zangırdaya tastan rakı içen, içine ekmek doğrayan adamlar var. Hiçbir şeye bağımlı olmamak en iyisi.

hafif dumanlı kafayla muhabbet daha iyi oluyor. ben genelde bunun için içerim. ortamı ısıtmak, muhabbetin akışını hızlandırmak için katalizör etkisi gösterir. artık kardeş gibi olduğumuz 3-4 arkadaşım var farklı şehirlerde, 3-4 ayda biraraya geliriz orada da baya bildiğin uçmak için içerim çünkü hep ileride anlatılacak komik anılar ortaya çıkar genelde.yalnızken içmem, muhabbetin sarmayacağı ortamda kolay kolay içmem.


ayrıca şu uyuşturucu'ya bağlanmak gibi olayını anlayamadım. sosyal içici isen keyiflenmek için içiyorsun. halihazırda olan şeyi daha akıcı bir şekilde yaşamak için. içinin kıpır kıpır ettiği günler olur o günler hareketli müzik dinlersin daha da coşarsın değil mi? işte öyle bir şey. e zaten keyifli değil miydik? müziğe mi sığındık daha iyi yaşayabilmek için.


bağımlılık konusu ise ayrı bir nokta tabi. önemli olan kendini bilerek içebilmek bu şeyi.

tat konusunda da rakı ve biranın tadı gerçekten hoşuma gidiyor. diğer alkoller hoşuma gitmese de bir iki bardaktan sonra çok farketmediği için içebiliyorum. bir de tabi arada bi ismini bilmediğğim kokteyller denk geliyor, onlardan da arada iyileri çıkabiliyor.

hayır ama peki ya ait olman gereken yer neresi dersen ona da bir cevap veremem.

Hayir. Ait oldugum bir yer oldugunu da sanmıyorum. Uzayli gibiyim.

hissetmiyorum. hayal ettiğim çok başka. ressam olmak istiyorum, etrafımdaki herkes sanatla alakalı olsun. sanatçıların ruh haline sahip olabilmek, onlar gibi düşünebilmek isterdim. sürekli resim yapıyorum, hep çalışıyorum. hatta güzel sanatlar fakültesine hazırlanan öğrencilerden daha fazla çalışıyorumdur eminim. keşke sergi açabilsem.

Hayir da ait oldugumu hissettigim yerlerde de daha sonra ait olmadigimi hissettigim cok oldu. Maymun ihsathli miyiz neyiz.

Kesinlikle ait hissetmiyorum. Bu şehirde değil de komple başka bir gezegende olsam eminim ortama bu kadar yabancı hissetmezdim kendimi.

kesinlikle hayır. sadece seyrediyorum cevrem de olan biteni..

aklıma ilk olarak şu an içerisinde bulunduğum oda ve ev geldi. sonra karakterim, sonra istanbul... hayır. hiçbirine, hiçbir şekilde ait hissedemiyorum. ev arkadaşlarım gerçekten çok iyi çocuklar, yani internetten bir ilanla böyle insanlarla aynı eve çıkabilmiş olmam büyük şans ama ben yaşam alanımı başkalarıyla paylaşamıyorum. artık rahatıma mı fazla düşkünüm, yoksa ruh hastası mıyım bilmiyorum ama yakınımda kimse olmasın istiyorum.

3 yıldır istanbul'dayım, hala en büyük keyfim eminönü-kadıköy vapurunda gazete okumak. haseki'ye giderken tramvayda hala çocuk gibi dışarıyı izliyorum sürekli. istanbul'a ne kadar yabancı ve turist kaldığımı bunu yazarken fark ettim aslında. ben üst üste iki gün yaşamaya bile üşenen birisi olarak vapura bineceğim zaman heyecanlanıyorum. 3 yıldır. sen hesap et işte istanbul'a, kendime, yaşadığım yere ne kadar yabancı olduğumu.

arkadaşlarım kadıköy'de barlar sokağına, oraya buraya gider mesela. benim de gitmişliğim vardır. ama kendimi hep orada böyle nasıl desem, fazlalık değil ama, yabancıymış gibi hissederim. "burası onların yeri, ben misafir olarak geldim" gibi. ben 1 sene barlar sokağı'nda yaşadım halbuki. orayı en iyi bilmesi, en çok benimsemesi gereken benim. orada aylak aylak dolaşan veya bira içen binlerce kişiden biri olmuştum ben de ama hep "burası onların, ben sadece arkadaşlarım burda olduğu için buraya geldim öylesine, misafirim" kafasında oldum.

şimdi düşündüm de, son 4 yıldır kendimi rahat hissedebildiğim hiçbir ortam yok. ev, okul, aile yanı... girdiğim hiçbir ortamda, gittiğim hiçbir yerde iyi hissetmiyorum. sadece psikologla konuşurken, o da yargılamayacağını bildiğimden ve beni güya iyileştirmek için dinlediğinden dolayı.

ha bir de duyuru sayılabilir. duyuruda deli dana gibi çarşaf çarşaf yazmasam sanırım çoktan kafayı yemiştim. hakkımda her şeyi biliyorsunuz ama beni tanımıyorsunuz. win-win. çogzel. seviyorum sizi. rahat hissedeceğimi bilsem, çekinmesem hepinize çay söylerdim. DUYGULANDIM BE. KENDİME BİR RAKI SÖYLEYEYİM.

kendimi; yaşadığım ülkeye ve şehre, okuduğum okula ait hissetmiyorum.

Kesinlikle buraya aitim ve tam da olmam gereken yerdeyim. Ne bir eksik, ne bir fazla.

Yanlış topraklarda yaşayan bir dünyalı olarak görüyorum kendimi.
Çocukluk ve ergenlik zamanlarımda Türkiye'de ama ülke insanından ziyade yabancı kültürlerle temas ederek büyüdüm.

Bu nedenle bu ülkedeki genel yaklaşımlar, insana saygı anlayışı, empati vb birçok şey bana oturmuyor.

İnsanlarla temastan kaçınmam çoğu zaman asosyallik olarak algılanıyor.
Oysa herşey kendimi yabancı hissettiğim bir kültürün içerisinde mutlu olamamaktan ibaret.

Gideceğim ülke bile belli 5 yıldır. Evleneceğim kişiyi ikna edebileceğim ilk günü bekliyorum.

trumanshow'a 554245 kere katılmakla birlikte, kocaman kocaman HAYIR yazmak istiyorum.
bulunduğum eve ait değilim. şehre de.

@der meister: hepimize çay söyle ^^

bilgisayar başında=evet
türkiyede=hayır
dünyada=evet

Evet, doğrusal artan bir fonksiyonla hem de. Eskiden hissetmezdim, yaşadıkça yabancılığım daha çok artıyor aksi olması beklenirken

şu an yatağımda üç köpek, iki kediyle yatıyorum ve evet buraya ait hissediyorum^^

Nein.

arkadaşlara katılıyorum.."hayır ve ait olduğum bi yer var mı bilmiyorum" +1

ve ait olmak istediğimi sandığım yerlerde mutsuz olup geri dönme, yani maymun iştahlılık da +1

en kötüsü kendini kendi zihnine ait hissetmemek çünkü naparsan yap kimle nerde olursan ol kendi kafanda sıkışıp kaldıysan ne dışardan yardım gelebiliyo ne içerdeki bunaltıdan kaçabiliyosun

dualizmden de hiç hazzetmem halbuki:/

efsane hissetmiyorum. çocukluğumdan beri.

onlar kendi arkadas gruplarina cekildi.

sen cok idealize etmissin bi de.

Böyle biri bahsettiğin arkadaş grubunda muhtemelen garip biri diye dışlanır, konuşulan konuları salakça bulduğu için nezaketinden lafa dalmaz millet asosyal diye dalga geçer.

bugün ekşichatte böyle bir grup kuralım dedim yorum bile alamadım.

not: yukarıdaki insan değilim. mesela az konuştuğumu sanmıyorum.

sen çok ama çok fazla idealize etmişsin bence kusura bakma. bunca özelliğin bir insanda araya gelmesi neredeyse imkansız. ayrıca seni temin ederim, böyle bir insan tanırsan çok daha çabuk ve çok daha yıkıcı bir hayal kırıklığına uğrarsın. boşver "çoğu" insan salak olmaya, "az" insan ilgini çekmeye devam etsin. normali, doğrusu budur zaten bana göre. saydığın kadar "mükemmel" birisi olduğunu da düşünmüyorum işin açığı ama olsa bile dediğim gibi, daha kötü olur. ayrıca böyle bir insanın neden iyi veya güzel olduğunu anlamadım. neden böyle birini istiyorsun sence? böyle birini tanıdın diyelim, ne olacak ki?

o insanlar bir yere gitmedi çünkü hiç var olmadılar bence. en donanımlı, en uysal, en nazik, en harika insanların bile pek çok abuk sabuk düşüncesi ya da özelliği olabilir. hiçbirimiz siyah ya da beyaz değiliz. renkler menkler bunlar hep güzel şeyler.

@ der meister

bunlar gitar çalsın, vücudu gelişkin olsun, memesi büyük olsun, çok parası olsun, arabası bmw olsun türünden şeyler değil ki. tamamen karakter ve beyin ile alakalı şeyler. birkaç tanesi diğerlerini de getirir zaten. niye hayal kırıklığına uğrayayım ki? niye kötü olsun? bunların cevabını vermemişsin. böyle birini tanırsam beraber vakit geçirip mutlu olacağım. burada abuk sabuk düşüncesi olmasın denmemiş ki. ayrıca renkli bi insan bu. seni temin ederim o giysi programındaki kızların çoğundan daha renkli bir insan.

sen kendin öyle misin cidden?

sen bu insanlari idealize etmiyorsun, ben öyle insanlara layığım, ama etrafımda yok diyerek kendini idealize ediyorsun aslında. egonuzu törpüleyin, insanları olduug gibi kabul edin. herkesin arkasında kocaman bir göt deligi var ve oradan oluk oluk sıçıyorlar her gün. kimse mükemmel degil.

Benim birtakım atlarim vardi, güzel. Verdim bunlara, bindiler gittiler.

yahu böyle biri ile arkadaş olmak istemek neden ego olsun? ayıp mı yani? benim böyle biri olduğum iddiam da yok zaten. hep güzel şeyler yazdım. beğendiğim şeyler yazdım. insanın beğendiğini istemesi ayıp mı?

beni yazmışsın. salonda oturuyorum.

ramiz dayı arıyorsun sen resmen.

ataşehir'de evdeyim. çekirdek yiyom şimdi. buyur beklerim bir ara.

Oyle insanlar var(iz). Ancak dediklerinizin bir kismi kisisel ozellik degil sizin ilgi alaniniz (estetik), bir kismi cevre etkisine cok acik ve turkiyede gittikce zorlasan ozellikler (sukunet), bir kismi da gercekci degil (hepimiz bazen salagiz).

tüm bu özelliklere sahip insan oldukça idealize de, benim asıl belirtmek istediğim şu; bu çizilen insan profilinde bazı hatalar var bana kalırsa. örneğin; her düşünceye eşit mesafede olan insan denmiş, bu insanın doğasına aykırı ve gereksiz de zaten, kendini gerçekleştirmiş insan, her düşünceye eşit mesafede yaklaşan insan değildir ki, elbette ki her insanın hisleri, duyuşları, tercihleri, seçimleri dolayısıyla her düşünceye aynı mesafeden yaklaşamaz, yaklaşması da gereksiz zaten. o zaman öznel yargıları olan bir insan değil, robot olur.

bir başka örnek; (yani futbol maçı ya da dizi seyretmek olmayan) futbol maçı seyretmek illa ooo feneri de ne siktik, cincona da ne soktukçulukla sınırlı ve kötü ve değersiz bir şey değil ki. aşırıya kaçıp, futbol maçı izlemeyi değersizlikle özdeşleştirmişsin gibime geldi. kötü örnekler üzerinden yanlış bir genelleme.

küfür etmeyen insan. küfür dediğimiz kelimeler, kullanılış biçimine göre bazen gayet yerindedir ve buz kırıcı etkiye sahiptir. örneğin öyle bir durumda ve yerinde bir ''ulan piiçççç'' dersin hiç de kabalık olmaz bu.

ki tartışma da kavga demek değil, aksine üslubunca tartışmaya giren insan, sürekli bir kibarlık kumkumalığı halinde olan, donuk biblo gibi tiplerden daha değerli ve saygındır.

bu gibi sebeplerden dolayı bence senin tarifin olan tip, pek gerçek dışı ve saçmalığa varır derecede garip.

"kufur etmeme" kriterin haricindeki butun kriterlere uydugumu dusunuyorum. ve evet "acaba bunlar insanlardan kaçıp kendi hallerinde mi yaşıyorlar?" aynen bunu yapiyorum. cunku kimse yukaridaki ozellikleri tasimiyor. yahut bana bu zamana kadar boyleleri rast gelmedi. ben de "diger insanlar" ile paylasacak seyimin olmadigini dusunuyorum. bundan mutevellit uzun zamandir aramayi birakmis vaziyetteyim. binaenaleyh bilincli yalnizligi sectim. kafam rahat.

@wilhelm:

"tüm bu özelliklere sahip insan oldukça idealize de, benim asıl belirtmek istediğim şu; bu çizilen insan profilinde bazı hatalar var bana kalırsa. örneğin; her düşünceye eşit mesafede olan insan denmiş, bu insanın doğasına aykırı ve gereksiz de zaten, kendini gerçekleştirmiş insan, her düşünceye eşit mesafede yaklaşan insan değildir ki, elbette ki her insanın hisleri, duyuşları, tercihleri, seçimleri dolayısıyla her düşünceye aynı mesafeden yaklaşamaz, yaklaşması da gereksiz zaten. o zaman öznel yargıları olan bir insan değil, robot olur."

ben bazı noktalarda özet geçmeye çalıştığım için yüzeysel kalmışım. kimse robot gibi hmm şu da ama bu da demez. bir insan ifadede sınırsız özgürlüğün tarafında olabilir ama biraz düşündüğünde din adına kendinden geçip kutsal gördüklerine hakaret edilince deliye dönenleri az çok anlayabilir. bahsettiğim buydu. tabii ki kendine özgü bir hayat görüşü olur. ama bu diğer hayat görüşlerini anlamamaya çalışmak olmaz. kastettiğim buydu.

bir başka örnek; (yani futbol maçı ya da dizi seyretmek olmayan) futbol maçı seyretmek illa ooo feneri de ne siktik, cincona da ne soktukçulukla sınırlı ve kötü ve değersiz bir şey değil ki. aşırıya kaçıp, futbol maçı izlemeyi değersizlikle özdeşleştirmişsin gibime geldi. kötü örnekler üzerinden yanlış bir genelleme.

futbol maçından ya da dizi seyretmekten kastım hayatta insanın kendine erdemli bir amaç edinmesi idi. sadece popüler kültürün bize sunduklarını beğenip bunlar üzerinden zevklerimizi belirlemekten bahsetmeye çalışmıştım aslında. sözlükte ich diye bir yazar var. onun futbol hakkında yazdıklarını okurken mest oluyorum mesela. öyle izlemek de var tabii ki.

küfür etmeyen insan. küfür dediğimiz kelimeler, kullanılış biçimine göre bazen gayet yerindedir ve buz kırıcı etkiye sahiptir. örneğin öyle bir durumda ve yerinde bir ''ulan piiçççç'' dersin hiç de kabalık olmaz bu.

ben de senin gibi düşünüyordum. hala da çok küfür ederim. bugün de çok ettim. zaten idealize birinden bahsediyoruz. ben hiç küfür etmeyen insan gördüm. o kadar naif özellikleri olan biriydi ki hayran oldum. belki küfür etmemesi bunları tamamladı bilmiyorum ama o adamın küfür etmeme konusunda gösterdiği özen ya da karakterinden bunu çıkarmış olması beni etkiledi. kötü ve olumsuz sözler moral bozar. hatta kimi insanlar olumsuz cümle kullanmamak için bir sürü uğraşırlar. küfür etmeyen insan görür ve bir süre gözlemlerseniz benim gibi düşüneceksiniz.
ki tartışma da kavga demek değil, aksine üslubunca tartışmaya giren insan, sürekli bir kibarlık kumkumalığı halinde olan, donuk biblo gibi tiplerden daha değerli ve saygındır.

tartışma kötüdür dedim mi? bu insanla fikir paylaşımı tartışma olmadan yapılır mı? tartışmadan uzak demişim ama kavga ile beraber kullanmışım. anlatmaya çalıştığım çatışmacı değil uzlaşmacı kişilik.

bu gibi sebeplerden dolayı bence senin tarifin olan tip, pek gerçek dışı ve saçmalığa varır derecede garip.

var böyle gruplar ama söyle bir sey var o dünyada herkes öyle, yani seninde o aradigin özelliklere sahip olman lazim. böyle tamamen entelektüel gruplar var ama kapali gruplar.

uzun uzun yazdiydim da sildim sonra.

neyin kafası bu?

e olabilir, sen de benim tarifimi gerçek dışı ve saçma bulabilirsin :)

fikrimizi sordun, hepimiz bir şeyler söyledik, elbette ki düştüğümüz şerhler seninle aynı paralelde olmak durumunda değil, örneğin; küfür ifadesi sayılan kelimeleri kullanmamanın tek başına kötü bir şey olmadığı fikrine hala aynı inançla sahibim. ama küfürden kasıt belirttiğim üzere ''hakaret'' vasfından arınık bir kullanım.

her neyse, sen sormuşsun, benim de fikirlerim bu, iyi günler:)

Kötülerin devrinde iyiler karanlıkta gezer.

Illuminati nasil kuruldu zannediyorsun?

Oyle insanlar yalniz. Diger insanlardan umutlarini kestikleri icin ogrenilmis caresizlik icinde kabuklarina cekilmisler buyuk ihtimalle. Sansli olanlari kendi gibi olan biri(leri)ni bulmus, onla takiliyodur. Sosyallik biraz herkese hitap edebilmeyi o da herkese benzemeyi veya gerektiginde benzer gorunebilmeyi, uyum saglamayi gerektirir. En kisa tabirle rol yapmayi. Bu insanlar kolay kolay rol yapamaz hale gelir, sosyallesme onemini yitirir hatta avam gelmeye baslar, yani varlar bence ama bulmak zor

saçdemeti +1

kendimle hep mücadele ediyorum da nereye kadar.acaba ben megolaman mıyım? hep ben saf, ben mi çok ötekiyim, onlar mı çok sıradan ve art niyetli? en çok sorduğum soru bu kendime. neden bu kadar ince düşündüm, sustum. itiraf etmedim en dürüst olması gereken duyguları, en basit olması gereken şeyleri.arkadaşlığın, dostluğun gerçekte ne olması gerektiğini. sen bana bir adım at ben sana koşayım demekten yoruldum. nereye kadar. ortama uyup laga luga yaşıyorum işte. bu gece hariç. ama hayaller gerçekten çoğu durumda bir sığınaktır benim için. küfür olmazssa olmaz. her ne kadar yaşamak bu değilse de çözüm yok şimdilik.

Küstüler, sıkıldılar, baydılar.

(bkz: Kopi Luwak)

karamel makihato.

Chai tea latte. Kahve değil ama.

filtre kahve?

yok çay içmicem, kahve olsun.

edit: evet filtre kahvesini denemedim hiç, olabilir.

white chocolota mocha? tam mocha sayilmaz. uzerine karamel sos da koydurursan biraz daha yumusak olur.

misto al geç hocam

toffee nut da güzel ama çok şekerli

kahve içme chai tea latte iç : (

ristretto bianco <3

filtre kahve ic. hem diger iceceklere gore daha ucuz.

flat white

latte, vanilyalı latte

soya sütlü filtre kahve

geçmiş olsun.
strepsilsin vardı.
www.eczane.com.tr

Ben daha yeni Pulmoll aldım şekersiz ama bence en işe yarayan bepanthene pastil ki her yerde vardır.

@icemint, bulamadım ben onu ya. Strepsils aramıştım zaten. Sen yakın Zamanda kullandın mı?

@domuz, bebanthene'in pastili şekersiz mi?

Bepanthene pastil şekersiz değilmiş.
www.ilacpedia.com
Bir pastil 100 mg dekspantenol içerir.
Yardımcı maddeler: Şeker, ıhlamur çiçeği aroması, portakal aroması

Otacı

yakın zamanda kullanmadım. yaz başı idi.
strefan al geç bence. tedavi etme özelliği de var.
şekersiz dediğinde de tatlandırıcı var zaten, aynı bokun laciverdi.

strepsils, strafenden daha etkili oluyor bende.

Benim izledigim oyle bir film yok sanirim:)

canım kardeşim severim

daha iyisi vardır izlediğim büyük ihtimalle ama aklıma gelmedi. gora. şimdilik.

edit: pardon da çok güzel filmdi.

3 arkadas

gora

Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü.

Neredesin firuze geldi aklima birden.

tabutta rövaşata, gemide, kader, bir zamanlar anadolu'da, kosmos, ağır roman, dokuz...

Masumiyet
daha çok var seçemiyorum.

bir zamanlar anadolu'da

merhaha. sonbahar/sevmek zamanı.

son zamanlarda panzehir'di kesinlikle.

(bkz: düttürü dünya)
(bkz: muhsin bey)
(bkz: her şey çok güzel olacak)

Şener şen'in oynadığı "namuslu","züğürt ağa" ve "eşkiya" filmleri.

Tabiki arabesk tabiki şener şen.

en iyileri diyelim;

vavien
kader
masumiyet
yeralti
hokkabaz

zor bir soru. kosmos ve kış uykusu arasında kalırım.

-kosmos kolay kolay hiçbir yönetmenin altından kalkamayacağı derecede ilginç bir deneyimdir. nuri bilge için ise; tarkovskicilik oynayan yönetmenleri hiç sevmediğim için nbc'ye ısınamamıştım (uzak hariç). ama biraz oradan-biraz buradan dokunuşlu uzak'tan sonra ilk defa bergmanesk bir film yapınca çok güzel buldum. ikisi de çok kaliteli filmler, fakat nuri bilge'nin bir-iki kötü oyuncu seçimi ve kurguda boş bıraktığı alanları da göz önüne alırsak, en iyisi "kosmos" abi. yok başka büyük.

Bir Zamanlar Anadolu'da

Canım kardeşim +1
Korkuyorum anne
Gölgesizler
Ağır roman

güzeldi

mustafa hakkinda her sey

Cok fazla yerli film izlemisligim yok ama benim icin Kaybedenler Kulubu 1 numaradir.

kis uykusu
eskiya

babam ve oğlum
hokkabaz
barda
kış uykusu
selvi boylum al yazmalım

Çöpçüler Kralı.

en iyi diyemem ama en iyilerdendir.

dar alanda kısa paslaşmalar

"Mustafa hakkında her şey" diyecektim, denmiş.

(bkz: güle güle)

kelebeğin rüyası

kibar feyzo, kapıcılar kralı mizah+içerik
korkusuz korkak ise bombacı mülayim ve dinleyin ulan develerden dolayı :)

sonbahar +1

yeraltı-zeki demirkubuz

yahşi batı yi begenmistim epey.itneler.

ferhan şensoy filmleri sadece :)

muhsin bey

hemencecik kısa bir beyin fırtınası ile buyurun;

pardon
selamsız bandosu
züğürt ağa
muhsin bey
aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni
canım kardeşim
uzun ince bir yol
sarı mercedes
zübük
değirmen
davacı
herşey çok güzel olacak
sultan
tosun paşa
milyarder
ne olacak şimdi
çöpçüler kralı
çiçek abbas
namuslu
deli deli küpeli
dütdürü dünya
dönüş
selvi boylum al yazmalım

not: liste sırası herhangi bir beğeni sırası değildir. akla geldikçe yazdım.

gölge oyunu

Aboov bir kisi bile yazmamis, soklardayim.

Karpuz kabugundan gemiler yapmak der ve noktayi koyarim.

Eşkiya

herşey çok güzel olacak

(bkz: her şey çok güzel olacak)
aklıma direkt bu geliyor.

kaybedenler kulübü

kız isen ve istanbuldaysan gel

başlığa cevap: tabi ki ölmesin. hepimiz yalnızız bi yerde.

içeriğe yorum: vizyon sahibi olmakla, ufkun genişliğiyle alakalı böle şeyler. insanlar genelde kendi çevresi kadarını bildiği için çevresinde yalnız takılmayı seven, yalnız tatile giden neblin yalnız bir şeyler yapan insan bulunmayınca herkesi koloni halinde takılıyor diye düşünüyor muhtemelen. ondan demiştir öyle, sen ne dert ettin bunu bu kadar?

etrafında hiç kimsenin olmaması içinde bulunmayı sevmediğin bir kalabalıkta olmaktan çok çok daha tercih edilesi bir şey bence de. çok insan sevmiyorum hayatımda. böyle de mutluyum.

Yalniz insan beni arasin

ne çok takmışsın kafaya öyle :) alt tarafı kıytırık bir programdaki biri
veritasın dediği gibi herhangi bir şeye böyle tepki veren insanlar etrafında öyle insan görmediği için yapıyor onu. gerçek hayatta da çıkar böyle insan karşına. hazırlıklı ol diye söyledim.
madem herkes yalnız insan çağırıyor. beni de arayın anasını satiyim :)

@in vino veritas, zaten canımı sıkan ama unutmaya çalıştığım bir mesele bu. maalesef bu ülkede öyle düşünen çok insan var. bir yere yalnız gitmeyi dünyanın eeeen berbat şeyi görüyolar, boktan bir aktiviteye gideceklerle bile fellik fellik arkadaş/eşlikçi arıyolar..

herşeyi tek başıma yapmaktan alıştım sanki buna ben de. tabi ki ben de isterdim kafa dengi arkadaş veya arkadaşlarla tatile gitmeyi, işte olmuyor bazı şeyler. bizim payımıza yalnızlık düşmüş.

@dafuq bu mallardan gerçek hayatta da çok var. o yüzden yalnız bir yere gittiğimi söylemeye korkar oldum.

"eee haftasonuz naptın" diye soruyolar mesela, "sinemaya gittim" diyorum. arkasından hemen 2.soru:

-kimlerle ???

"tek" dediğim andaki bakışlar acıma dolu,"aaaa yazık, ezik " bakışı. onun için artık yalan söylüyorum "arkadaşlarla gittik."

yalan söylemek de içime sinmiyor ama napiyim. öbür türlü ezik muamelesi görmek ve acınmak daha boktan. hayır sen kimsin de bana acıyorsun, ingiltere kraliçesi misin?? yoksa abd başkanı mısın ? gel de anlat

ölmesinler tabii de güzel bir şey olmadıgı kesin. inkar etmeye gerek yok

takmayacaksın kafaya işte. kimsenin bakışını sözünü de ciddiye alıp umursama. mecburiyetten yaşanan/yaşadıkları ilişkilerde mutluymuş gibi görünen insanlar çoğunlukta malesef. seninki biraz daha cesur insan işi malum, herkesin gözünün keseceği şey değil. o da garip geliyor insanlara. "sebebi neydi ki?" diyorlardır muhtemelen :) sallaaa.

türk insanı böyle...başkalarının hayatını yargılamayı seviyor. idare edeceksin artık.

O sunucunun kendi acizliğiymiş. Dediği şeyler yalnız da yapılır, arkadaşlı da; hepsinin de tadı ayrı olur. Cafede eline kitap alıp okumanın keyfi ayrı, birileriyle laflamanın keyfi ayrı. Tatil de öyle. Ben de tek başıma gidiyorum bazı tatillere. Gayet de zevkli oluyor. Kendi kendime altını üstüne getiriyorum gittiğim yerin. Hatta orada birtakım insanlarla tanışıp hala iletişim kurmuşluğum da var.

Yalnızlık kısmına gelince, taşınma gibi durumlarda herkesin hayatında bir dönem başına gelen şeydir o. İlk birkaç gün, "Oh, kafa dinleyeyim" olan şey, bir süre sonra sıkıcılaştırmaya, kendini yaratık gibi hissetmeye neden olur. Ondan sonra da korku kaplıyor "Kimse ile hiç anlaşamayacak mıyım acaba" diye. İlk birkaç kafa dengi kişi ile geçiyor o, ama çalışırken de dışarıdan öyle insanlarla tanışmak zor.

Başıma gelen trajikomik bir şeyi anlatayım. Zamanında geçici bir çalışma için elalemin memleketine gitmiştim. Dil sorunu vardı arada, ortak dilimiz olan kişi sayısı toplamda 2 idi koca işyerinde. En son işyerinden bir kız, "İŞin yoksa akşam kahve içsek ya" dedi 1. ayın sonunda. Ben o kadar heyecanlandım ki, akşam dışarı çıkarken sanki mağaradan çıkmış gibi "Ne konuşuyorduk insanlarla" diye kafamdan ne konuşabileceğimi düşündüm, sanki sevgili ile dışarı çıkıyormuş gibi süslendim (çok heyecanlanmıştım, heyecan makyaj olarak vurdu suratıma), yolda giderken dizlerim titriyordu. İçimden "Çok ilginç, benim de herkes gibi arkadaşım olacak" demiştim. O bir aylık süre beni çıldırttı. Üstelik kızla da muhabbetimiz o kadar alakasızdı ki, iyi anlaşmamıza rağmen bir ton görüş ayrılığı nedeni ile zor geçiniyorduk. Sonra kız beni ekmeye başladı, bildiğin terk edilmiş hissetmiştim. Peşinden oranın dilini sökünce birtakım insanlarla tanışmaya başladım. Çat pat konuşmaya başlayınca da arkadaş edinip döndüm. Yine de çok edinemedim, çünkü dili sökmem çok zaman aldı. Yine de o dönemimi hatırladıkça "Yalnızlıktan ne mallaşmışım" diye kendi halime gülüyorum.

Bunları anlatma nedenim "Ay, neler yaşadım" değil, tam tersine iyi ki yaşamışım. Yalnızlığın bendeki karar denebilecek noktasını görmüş ve tanımış oldum. İyi ki yaşamışım, değişik bir tecrübe idi. En azından, sevgili anlamında değil ama arkadaş anlamında, kimse ile konuşmadan ne kadar yalnız kalabileceğimi ve kendi sınırlarımı öğrendim. Yalnızlığın insana öğrettiği çok şey var. Örneğin, o dönemde çok kitap, makale, vb. okumuştum; hala onların ekmeğini yediğim durumlar var. Sonra birtakım içsel, dışsal yolculuklar yapmış ve yazılar yazmıştım. Parklara oturup insanları, hayvanları izledim. En çok o dönemde film izledim. O kısımlarını özlüyorum bile artık. Hatta şu an şımardım bile, insanlar konuşunca "Aman ne çok konuştu" bile diyebiliyorum. Bu dönem de geçiyor, hem de öğrendiklerinle birlikte.

@tirt star öğrendim ben de artık :) eskiden çekinmeden tek başıma tatile filan gittiğimi söylerdim baktım garipsiyolar, artık arkadaşlarımla gittim diyorum.. napayım kendileri böyle istedi.

böylece "aa ezik" bakışının yerini yarı imrenme yarı hasetçi bakışlar aldı,o da ayrı komedi ya neyse

Ben tek başına takılamayan insanları çok garip ve eksik buluyorum. Tek başıma tatile de gittim, konsere de, haftanın 3-4 günü tek başıma bir yerlerde oturup yemeğimi yiyor işimi yapıyorum. Genelde sevgilisinin boynundan ayrılmayan kızlar bön bön bakıyorlar ama couldn't care less.

Mutluluğu başka kimselerde arayan insan hiçbir zaman mutlu olamaz. Bir insan ancak tek başınayken mutlu olabiliyorsa doğru düzgün bir insandır, olgunlaşmıştır ve o insanla bir yola çıkılabilir.

Rağmen bir aktiviteyi birileriyle yapmak için illa ki gönül bağı kurmanız gerekmiyor, herhangi bir platformdan tanıştığınız biriyle sinemaya gidebilir, oturup çay içebilir, kitap okumaları yapabilir, şehri gezebilir, yatağınızı paylaşabilirsiniz. Bunların hiçbir için sevgili olmaya gerek yok, bunları yaparken hâlen yalnız olabilir ve aktivite sonunda yine yalnız kalabilirsiniz. :)

Yalnız insanlara eksik insan muamelesi yapanların kendisi ham ve eksiktir, kaale almaya değmez.

@fapple bu ülkedeki pek çok insan abartı derecede önem veriyor arkadaşla takılmaya.

bir anımı anlatayım yeri gelmişken. bir akademik konfeans var, üniversite salonunda gidilip dinlenecek bu yani. o zamanlar arada bir takıldığım gerzek bir kız vardı, konferansa gitmek istiyor ve yanına arkadaş arıyodu !!!

sordu bana da, bir işim var ama yetişir mi bilemiyorum şu an dedim. kızın tepkisi:

- ya özlen lütfeeeen ayarla, ben bu konferansa gitmeyi çok ama çok istiyorum, tek başıma gidememmmm kiiiii. kimse olmazsa gidemem.

baya şaşırmıştım, hadi tiyatro, konser, brunch filan olsa anlicam da konferans yahu konferans !!

yalnızlık iyidir. kendini başkalarına göre kalibre etmek zorunda kalmazsın. mesela benim çevremde arkadaşım diyebileceğim 6 (altı) kişi var ve o bana yetiyor. yeni kişilerle tanışacağım diye kimseyle yüzgöz olmam da gerekmiyor.

@tururo şanslısın, keşke benim çevremde de bana yeten 6 kişi olsa.. ama yok ve kahretsin ki tüm mutsuzluk burdan çıkıyor.

oha altı(6) kişi var bana yetiyor diyo, vurun!!!

Ölmesinler bir köşe yaşasınlar kimseye zararımız yok ki:(

ya. istanbul iyidir. kadın cinsiyet zor. kolay dost bulunmuyor. Bi şeyleri değiştir. ölmesinler tabi.

@Özlen_06; çevrende mutlaka değer verebileceğin birileri vardır. bütün iş onları bulmakta. ilginçtir kendi içine çok kapanırsan da yanlızlaşırsın (ama merak etme gerçek dost olarak nitelediklerin bu durumu çok abartmadıkça (3-4 yıl aramamak gibi mesela) istediğinde arayıp konuşabileceğin insanlar zaten)

Tek basina tatile gidilmez havluyu calarlar

Yok, enkaz altında kurtarılmayı bekleme fikri beni çok korkutuyor. Öyle bir şey olduğunda yaşamaya çalışmak yerine bir an önce ölmeyi diliyorum.

Yok. 99 depremi zamani vardi. 7 yasindaydim ama aklim varmis demek ki. Hem evde vardı hem de arabanin bagajina icinde su kıyafet falan olan bi canta saklamistim.

Simdi niye yok? Anneme hazirlayalim diyorum hazirlayalim kizim diyo. Unutulup gidiyor sonra.

Haydi hep beraber hazırlayıp bir de bunun ifşasını yapsak ya?

yok.

bu gerçekle yüzleşmek fikri zor geliyor olabilir.
bilinçsizce bir davranış biliyorum fakat mümkün mertebe kaçıyorum deprem fikrinden.

yok. o psikoloji korkutuyor beni :(

Yatak yanında küçük bir şey, araba bagajında büyük bir şey var. Yatağımın yanında sadece bisküvi, su, el feneri ve düdük var. Arada tazeliyorum. Bagajdakinde battaniye, ped, tuvalet kağıdı ve büyük su var. Bagajın anahtarının yedeği abimin deprem çantasında. Yataktayken yakalanırsam (becerebilirsem eğer) o çanta başucuma gelecek şekilde kendimi yere atıp, cenin pozisyonuna geçmeyi düşünüyorum. Daha önce provasını yapmışlığım var ama gerçek bir anda ne olur, bilinmez.

yok malesef. aslında gölcük depremini gölcükte yaşamış biri olarak olması lazım ama şu anda en üst katta oturuyor olmama güvenerekten yapmadım hiç.

Yaşadığım apartman yıkılırsa kurtulacağımı sanmıyorum. Bizi kurtarmaya gelebilecek kimse olmayacak, ara yollar kapanacak vs vs.

Ulaşabileceğim bir yerde çakı tutuyorum ama. Günlerce taşın toprağın altında susuzluktan ölmeyi beklemek yerine bileklerimi kesip öyle ölmeyi planlıyorum.

Evet deprem riski yüzünden psikolojim pek iyi değil.

artık istanbul'da yaşamıyorum ama aileme yapmalarını söylüyorum sık sık. yapmıyorlar o ayrı. 99 depreminden sonra birkaç sene arabanın bagajında deprem çantamız vardı. içinde yedek eşofmanlar, ilaçlar, biraz para, battaniye, fener, pil vardı.

deprem çantası haricinde bence herkesin yatağının yanında, altında değil yanında, su, fener, bisküvi ve düdük olması lazım.

sıkışıp kalma durumu olursa ancak yatağın yanındaki boşlukta kalacak şeyler hayat kurtarabilir.

yok, aşağı yukarı içinde @want2die'ın yazdığı şeyleri ekleyip her odaya (mutfak ve banyo dahil olmak üzere) birer tane koymayı planlıyorum.

artı sadece çanta yetmez, kendi evim dışında başka bir yerde uyuyacaksam uyumadan önce olası bir deprem halinde odanın en güvenli yeri neresi diye bi düşünüp öyle yatıyorum. gerçi kendi evimizde olmadığımız zaman da deprem bizi bulabilir, misafirliğe bile çantayla gitmek lazım sanki ajsdasjk

yok. deprem oldugunda aklima bile gelmez canta manta. japonya'daki turk reyiz gibi direkt pencereden atlarim zaten birinci kattayiz. evde degilsem eh zaten ise yaramayacak.

deprem cantasi degil de bence stok lazim eve. en azindan bir ay yetecek su ve yiyecek depolanmali. elektriksiz neyin pisirilebilecek ya da pisirmeden yenilebilecek seyler falan.

simdi dusunsene deprem olmus her yer yikilmis. millet dukkanlari yagmaliyor. ortada ne polis kalmis ne itfaiye, yikilmis her yer. istanbul perisan. evde yiyecek bir sey yok. ne yapacaksin? dur lan bakkaldan ekmek ve sucuk aliyim deyip esofmanla cesetlerin arasindan hoplaya ziplaya bakkala mi gideceksin?

yoo dostum yoo. olur da evin yikilmazsa, evde bir ay boyunca yasamaya calismak en iyisi. disarda katliam olur "buyuk" depremde. kesin bilgi yayalim.

ayrica deprem cantasina neden konserve falan degil de biskuvi koyuluyor ya onu anlamiyorum ben. neden? yav zaten deprem olmus biskuvi mi yenir o kafayla? sekerli sekerli pis pis daha cok aciktirir insani.

o bisküvi dediğiniz şeyler göçük altında kalma riskine karşı kullanılmak amacıyla konuluyor. bisküvi derken yüksek enerji veren ve uzun süre dayanıklılığını koruyan şeyler.

ayrıca deprem çantaları için aynı zamanda konserve de tavsiye ediliyor. o da dışarı çıkmayı başaran kişilerin uzun bir süre eve dönememe ihtimaline karşı.

ben kıyafet, nakit para, battaniye gibi hazırlıkların uzun vadede; su, bisküvi, düdük gibi eşyaların ise göçük altında kullanılmak üzere olacak şekilde iki farklı deprem çantası ayarlanabileceğini anlıyorum. ya da tüm hepsini tek bir çanta içinde toplayıp, yine düdük, su, bisküvi, fener gibi eşyaların çantanın kolay ulaşılabilir gözlerine koyulabilir. ancak ne olursa olsun yatağın yanında mutlaka bir çanta bulunması gerek. bence. ben yapıcam. :)

1999 depreminden sonraki ilk yıllarda deprem çantam hazır bir şekilde bekliyordu yanı başımda. yıllar geçtikçe ben de artık hazırlamamaya başladım, etkisini yitirdi. halbuki yıllar geçtikçe daha çok dikkat etmek lazım aslında.

@dessy, tabii ki bir sebebi vardır, "haylayf çok güzel lan ondan koyalım" diyerek böyle bir şey söylememiştir uzmanlar ama bana saçma geliyor. ne çeşit bir bisküvi uzun süre enerji veriyor insana? ben şekerli bir şey yiyince enerjim direkt olarak kayboluyor, daha çok acıkmaya başlıyorum. tuzlu olsa da fark etmez, rahatsız ediyor o hazır bisküviler. ayrıca kan şekerimde de bi şey yok, heç "sen sorunlusun" demeyin.

bana güven sen, konserve tercih et. bisküvi yeme. çok zararlı bisküvi. göçük altında kalmışsın hala bisküvi yiyosun. madem ölmeye o kadar meraklısın bina yıkılınca ölseydin. çok ayıp.

şşşşt! çok ayıp!

:P

seçim sonuçta herkesin damak zevkine ve metabolizmasına kalmış. bize sadece paylaşmak düşüyor.

deprem çantam yok çünkü aklıma gelmiyor, hep unutuyorum. uygun bir zamanda aklıma gelse uygun bir çantam bile var (bunu da düşündüm yani), bir ara içini dolduracağım. içine koyacağım şeyler de bol bol pil, minik bir radyo, çeşitli kesici aletler, ilk yardım malzemeleri, vs vs pratik işe yarayacak şeyler olur herhalde. boy boy çatal iğne setini de unutmayın, doğada iki şeyi birbirine tutturma konusunda süper bir icat.

Yok. Hazırlamakla uğraşmak istemiyorum. Hazır olanını satsalar da almam. Heryere o çantayı mı taşıyacağım?
İlaç depolayamam zaten. Vakti geldiğinde alıyorum eczaneden. Hem 2500 lira hem de buzdolabında durması lazım.

Öneri olarak pili radyo fener yerine dinamolu daha güzel. Alacaksanız öyle alın. Şiddetli bir depremde bina yıkılır zaten. Diyelim ki çantam var, diyelim ki evdeyken deprem oldu. Bina altında çantayı ne yapacam o da ayrı mesele. Ölürüm heralde.

var

tuvalet kağıdı, ped, bisküvi, çeşitli kuruyemişler, ıslak mendil (bolca), poşet, pilsiz fener, düdük, 2 tane 1.5 lt'lik su, birer kat giysi

eksik olanlar: önemli evrakların fotokopileri.

ev sağlam. antreye koyduk çantayı.
ayrıca cizdanım, araba ve ev anahtarları falan günlük kullandığım öantanın içindedir sürekli. o çanta da antreye yakın. böylece acil durumda 2 çantayı alıp evden hızlıca çıkabilirim

3-4 ayda bir de içindekilerin skt'sine bakıyorum, değiştiriyorum zamanı gelenleri

ben bu akşam hazırladım ve çok mutluyum.

allah tabii yaşatmasın kimseye.

lakin, istanbul'a büyük bir deprem vuracağı kesin. sokaktaki kedi bile biliyor neredeyse.

acil durum çantası asıl bina yıkıldığında gerekli bence. yanıbaşınızda bulunan bir çanta içinden göçük altından (hayat üçgeninden) sizi bir süre idare edebilecek suya, bisküviye (veya yiyecek ne koyduysanız), düdüğe (dikkatleri bulunduğunuz yöne çekebilmek için), fenere vs. ulaşabilmenizi sağlar.

üşenmeyin arkadaşlar, ben hepinizi çok seviyorum.

hayır yok. göçük altında kalırsan çantaya yetişemezsen bir faydası yok. sokakta kalırsan da elbet yiyecek bir şey bulursun. bir de ben istanbul'da yaşıyorum. mesela bir avcılarda, bir adalarda vb. riskli yerlerde yaşıyor olsaydım ya da binama güvenmeseydim kesin çantam olurdu. fakat kadıköy'de yaşıyorum. yaşadığım bina sağlam. onun zarar göreceği büyüklükte bir depremde (örneğin beklenen istanbul depremi) sizi deprem çantasından ziyade, silah hayatta tutar.

uzunca bir entry vardı. onunla birlikte düşününce nawar'ın dediği silah daha mantıklı geliyor.

anommm

arkadaşlar, hayat üçgeni. hayat üçgeninde bağdaş kurup yemek yiyebilecek durumda olmayacaksınız ama bir ihtimal, yanınızdaki çantanın ucundan sizi yaşama bağlayabilecek bir takım şeylere ulaşabilecek durumda olabilirsiniz. elbette umarım hiç yaşanmaz, umarım başımıza böyle trajik olaylar gelmez ama yine de, deprem bölgesinde olduğumuzu ve İstanbul'u büyük bir depremin beklediği gerçeğini de unutmayalım.

Neyse, hazırlayan hazırlar :) Ben bu akşam hazırladım. Bilgi paylaşımında bulunan herkese çok teşekkürler <3

99'dan beri deprem hazılığı ile ilgili haberler, programlar yapıldı durdu. büyük ihtimalle istanbul depremine kadar da yapılıp durulacak. senin dediğin gibi çanta hazırlayın, merdivenlerden inmeyin, asansör kullanmayın, dolapları duvara sabitleyin, evin şurasında durun, hayat üçgeni yapın vb. şeyleri söyleyenler var. ama ben hiç duymadım engelli/hasta/yaşlı insanlar şöyle korunabilir/korunsun diye.(internette yazıyormuş bak demeyin. herkesin internet imkanı yok. bende bakmadım açıkçası.)

çanta hazır ve yanı başında olsun. felçli biri nasıl yerinden doğrulup kendini koruma altına alacak? kendimden örnek vereyim. romatizma hastasıyım, yürüyemiyorum, kendimi korumak için hayat üçgeni olsa dahi oraya nasıl giricem. hadi girdim diyelim. elimi kolumu bacağımı nasıl uygun pozisyona getiricem? normal hareketleri dahi yapamıyorken.

hadi kendimden geçtim. çok şükür felçli değilim öyle böyle hareket ediyorum. felçli insan ne yapsın? yakını kendini mi düşünecek yoksa hastasını mı? evcil hayvanını bile bırakmayanlar var(ki bırakın ölsün demiyorum).

sen yine çantanı hazırla hayat üçgenine gir ama herkes bunu yapabilecek durumda değil. bir taraftan da bunu düşün.

gençler hayat üçgeni + cenin pozisyonuna o kadar da güvenmeyin. en iyi şansınız o ama onu yaptığınızda hayatta kalacaksınız diye bir şey yok. kaldı ki o üçgene varamadan kafanıza bir şey düşme ya da yolunuzun kapanma ihtimali daha yüksek.

yanlış anlaşılmasın. üçgen olayına girmeyin demiyorum. özellikle de giriş katında değilseniz ve kibritten evde yaşamıyorsanız lütfen ama lütfen camdan atlamayın. atlayıp yaralanırsanız ya da ölürseniz "can" değil "mal" kaybı olarak geçersiniz. ha belki atladığınız yerde havuz vardır o başka.

üçgenlerinizi gösterin bir de. diyelim ki 2. kattasınız ve üzerinizde 4 kat var. o tonlarca ağırlığı engelleyecek bir üçgen ayarladınız mı? alternatifleri düşündünüz mü?

sorun en sağlıklı kaynakta çözülür. unutmayın deprem değil bina öldürür :p

@nawar, bildiğim kadarıyla kadıköy depremde en çok etkilenecek bölgelerin başında geliyor. ben de kadıköy'deyim ve bayağı tırsıyorum işin açığı. birincisi, depremin dışarda yakalama ihtimali var, hatta avcılar'da bile... ikincisi, dediğim gibi kadıköy de yıkılacakmış diyolar, bizim ev yıkılmasa ne değişir ki? dediğimiz şey, açlık susuzluk kaos yağma... iyisi mi hem yemek hem mermi stoğu yapalım.

aynen, hayat üçgeni illa hayat kurtaracak değil. riski minimuma indirebilir. yanlış anlaşılmasın. hayat üçgeni yapın, oraya da çantanızı koyun, oooh misler gibi yaşamaya devam edin demiyorum.

millet olarak lafı bir tarafından anlamaya çok müsaitiz.

sutlu nescafe, evet, dediğin durum konusunda evet sıkıntı var. ben de görmedim açıkçası fiziksel engelli arkadaşların nasıl kendini koruyabileceğini. sen de bu konuda ilk adımı atabilirsin? duyuru'ya girebildiğine göre akut'la da iletişime geçebilirsin? Onlardan bilgi almayı deneyebilirsin? => E-POSTA: [email protected] - [email protected] Kendin için olmasa bile başkalarını bilgilendirmek için de yapabilirsin bunu. Evet, herkesin imkanı maalesef yok ancak bilgi günümüzde artık çok daha hızlı yayılıyor. bunu avantaja çevirmek lazım.

Ek bilgi olarak şunu paylaşayım, google'da direkt çıktı zaten: www.earthquakecountry.org

rems.ed.gov

aci durum çantası bina yıkıldığında ve sen binanın içinde kaldığında gerekli olan bir şey değil

muhtemelen hareket edemeyeceğin bir pozisyonda tuvalet kağıdını, 1.5 lt'lik suyu ne yapacaksın? göt kadar yerde kalacaksın, en fazla düdük işine yarar, ona da uzanabilirsen. çanta, ilk deprem anı geçtikten sonra açığa çıktığında birkaç gün seni idare edebilecek şeylerden oluşur. marketler açık olacak vs zannetmeyin. ciddi bi afette yağmalar birkaç saatte başlar. evden çıktıktan sonra bulurum yhaa diye bi olay yok. götünden kan alırlar. az bi walking dead izleyin bari.

bina çökerse o çanta seni hayatta tutmaz.

bir ihtimal, şanslı olabilirsem eğer, binadan sağlam çıkabilenlerden olursam, o çantanın içindekileri başkaları adına kullanabilmek için de hazırda tutuyorum. salt kendim için değil yani.

@dessy taş bana mıydı?

@pescador kadıköy büyük bir ilçe. neresinde oturduğuna bağlı. denize yakın yerler, moda vs. sağlam zemine sahip değiller. binaların da çoğu eski. risk o yüzden var. fakat liste başı değil kadıköy. çok daha gevşek zeminler var. fakat daha önce de dediğim gibi, ne kadar gevşek ya da sert zeminde olduğunuzdan önemli olan, binanınızın sağlamlığı.

deprem riski için oturduğunuz bölge ile ilgili, hidrojeoloji, jeoloji, heyelan, fay vs. haritalarına bakmanız bunları karşılaştırmanız lazım ya da bunu daha önce yapmış güvenilir kişilerin raporlarına bakmanız lazım, gebze'den pendik'ten bilmemnereden kendilerine ev hediye edildikten sonra "istanbul'da deprem o kadar büyük risk değil" diyenlerin değil.

ne taşı allasen nawar :)

bu arada, nawar'ın verdiği bilgiye ek olarak, yine nerede okuduğumu/gördüğümü hatırlayamamakla birlikte İstanbul'da sahilden ne kadar çok uzaklaşılırsa, zeminin o kadar daha sağlam olabileceğini bilgisini hatırlatmak istedim. Gerçi hepiniz biliyorsunuz ama olsun :)

zemin konusunda nawar'a güvenin :D
ama çanta konusunda da bana :D

Marble cover notebook deniyor ona. Amerika'da klasik ve ikonik bir defter. en.wikipedia.org

selpak var mı? burnum akıyo deriz ya, defter diyince, ilk akla gelen şey bu olabilir. adını bilmiyodum, öğrenmiş oldum.

abi klasik defter işte :)

amerikada bizim kadar gelişmiş kırtasiye sektörü yok. olanlar küçük çocuklar için genelde koreden filan geliyor. amerikan üniversitelerin kendi basım defterleri bile aynı defterin kapağının değişmiş hali. logo filan koyuyorlar işte. ayrıca türkiyede de var bunlardan müdavimi olanlar var. klasik çizgiden şaşmayanlar. babamın üniversite defterleri de hep bunlardan.

uzmanı değilim ama gözlükçüler genelde numaralı güneş gözlüğü yaptıklarında orijinal camları çaktırmadan kendilerine saklarlar. doğrudan da sizin model olması şart değil. aynı renkte ve kesildiğinde sizinkine uyacak şekilde camı olan varsa uygun fiyata size satacaktır muhtemelen. sorun soruşturun derim ben.

ben de geçenlerde tek camı kırılan wayfarer'ımı yaptırdım. doğubankta elif optik'ten almıştım, oraya götürdüm onlar da rayban'dan iki camı birden 120 tl'ye getirttiler. tek cam değişmiyormuş.

abi şimdi bu herifin üstündeki palto nereden baksan 2000-3000 usd dir. yani dikişi, kalıbı vs çok özeldir.
biz de yok mu böyle paltolar var elbet. sarar, bisse, polo, hatemoğlu nda falan varda, bu adamın üstünde durduğu gibi durmuyor bu meretler...
arada ciddi kalite farkı göze çarpıyor bence. yani en azından ben öyle hissediyorum.

benaslindayohum+1. Dikiş bilen biri gözüyle söyleyeyim, kesinlikle bizdeki fason üretim işi gibi değil bu palto. Ha Hugh Lauri nin fiziği de düzgün tabii mükemmel duruyor. Network e filan da bir bakın derim.

Son bir ayda 8 kilo aldigimi biliyor ve beni kirmamak icin boku bizim amator tekstilcilere atip vazgecirmeye calisiyor gibisiniz.
Peki oyle olsun gidip o cirkin gobegimi gizleyecek pofidik kaz tuyu bir mont alacagim...

Marks and Spencer

panpa vazgeçme. git dene. bir sürü marka var. üstünde gör. hakikaten tam oturabilir... hatta hiç tahmin etmeyeceğin markaların kesimleri de çok şahane olabilir. ben pofidik mont al demiyorum:) ama önce bir dene. içine sinerse alırsın zaten.

kotonda vardı buna benzer ama daha kısa gibiydi

cok benzerini zarada gormustum sanki.. ama siyahti

Ol bence çok zahmetsiz ve acısız bir işlem. İstanbul'daysan sadece Haseki ve Şişli Etfal'de yapıyorlar Avrupa yakasında.

Çok zayıf ihtimal. Bir şey olamayacaktır ama o ihtimali göze almaya değer mi? Hayır. Geri döüşü yok çünkü. Hem aşı beş yıl koruyormuş. Rahat rahat kedi mıncırırsın beş yıl artık :)

Her zaman aynı hikaye :( madem korkuyorsunuz, huylanıyorsunuz, niye sokakta kedilerle elleşiyorsunuz anlamıyorum, sonra böyle yazınca da biz kötü oluyoruz

Bence kendinizi korumak icin asinizi olun, hem sonrasi icin de rahat olur sizin için.

bence aşıya hiç gerek yok. 4-5 aylık yavrudan bir şey olmaz. kedinin kuduz olması ihtimali çok düşük. şu işinize yarayabilir:
www.mihav.com

tetanoz zaten kedi tırmalayınca yapılmaz, paslı demirlerden geçer tetanoz, onun için yapılan bir aşı o. yaptıracaksanız kuduz aşısı yaptırmanız lazım.

olacasan hemen ol. geç kalırsan 2 doz kuduz aşısı birden yapıyorlar o da zayıf bünyelerde yüksek ateş halsizlik vs yapıyor. çünkü vücuduna enjekte edilen yüksek sayıda yazıflatılmış mikrobu öldürebilmek için aşırı antikor üretiyorsun. ama bana kalırsa hiç olma kuduz öyle her yerde olan bir şey değil. tetenoz aşın zaten vardır heralde.

tetanozu da kuduzu da yaptirmaniz lazim. kuduzun riski alinmaz.
tetanoz icin de mutlaka pasli bir seyle yaralanmak gerekmiyor. clostridium tetani yani tetanoza sebep olan bakteri, her turlu acik yaradan, cizikten vs girebiliyor. derler ki bir gul dikeni bile tetanoza sebep olabilir...

izin verildiyse kesilmez. önemli olan da zaten izin alabilmek. benzer bir şey de hiç duymadım. dekanınla konuşsan emin olmak için ?

@ puc
izin çıkarılacak bana, dekanla o konuda anlaştık. olmadı zaten soracağım ona da ama bilen eden çıkar diye burada da sormak istedim. "benzer bir şey hiç duymadım." derken, izin verilmesini mi, maaşın kesilmesini mi kasettiniz?

yok yok, maaşın kesilmesi durumunu kastettim. maaşı öyle kolay kesemezler. gerçi bazı saçma sapan durumlarda döner sermaye kesilebiliyor ama bu sizin durumdan ayrı birşey.

Ben gayet yapıyorum. Hiçbir sıkıntı olmaz.

bilmiyorum

6. is. sut, musli, bal.

12 falan gibi kalkarim. Kruvasan kaldiysa onu yerim cayla. Olmazsa yine tosta talim.

7. ders. hiçbir şey

8, iş, (hazırlanma hızıma göre) yumurta veya poğaça

8-8:30 arası-iş-zeytin,peynir,domates,tereyağ-salça ikilisi,çay

7. iş. nesquik mısır gevreği

Altıda uyanacağım. Çalışacağım. Kahvaltıda kahve, peynirli jambonlu tost ve portakal suyu olacak. Ardından çalışma süresi boyunca da kahve eşlik etmeye devam edecek.

06:15, 1.5 saatlik yol-okul, büyük ihtimalle mısır gevreği

kaçta uyanırım bilemiyorum. kahvaltıda süt, yulaf ezmesi, yumurta beyazı, beyaz peynir, hindi füme var.

Uyumayacağım sabaha kadar çalışacağım o yüzden uyanma ve günayma mevzuları olmayacak. Muhtemel kahvaltı boyoz-çay.

7 uyancam okul gitmek için , kahvaltı yapmicam derse girmeden 5 dk önce çay+poğaça.

7, iş, kömeç

6, iş. İstifa sonrası son iki.
kepeğe kaşar domates tost, fiks..

7.30 ders salcali tost

hiç uyumicam. kahvaltı: starbucks. evden 8'de çıkarım muhtemelen

9'da kalkacağım. Çarşamba dersim 11'de başlıyor. Saat 10'dan biraz sonra çıkınca trafik de olmuyor, rahat rahat gidiyorum ne güzel.
Omlet olabilir.

7-8 arası.
kahvaltıda bilimum yumurta var. yarın sanırım otlu peynirli yapıcam.
erken kalkmayı seviyorum. kalkamıyorum çoğunlukla o ayrı.

8 gibi. İş. Granola + yoğurt ve yeşil çay (douchebag alert)

6:45, iş, komşufırından tahıllı ezine peynirli sandviç+kahvaltım meyve suyu (fiks)

7:30
İş var, bilmediğim bir yere gideceğimden erken varmak istiyorum
Açık büfe kahvaltı, yok yok

5te uyanacağım,koşuya çıkıyorum 1 saat sahilde sonrada duş alacağım.

kahvaltıda peynirli omlet ve kahve var

9da da okulda olmam lazım

vücut ne zaman uyanmak isterse. 5 günlük tatil yapmış olucam fakat perşembe sendromu başlıyor yarın.

müsli yerim 99%.

edit: ayrıca işe okula giderken 8'de uyananlara imreniyorum. ne güzel bi hayat.

7.30. is icin. kahvaltida yogurt-tarcin-elma-badem karisimi yiyecegim.

6.30
iş
domates, peynir, zeytin, kahvaltıya zaman kaldıysa omlet.

tchibolarda cekirdek kahveleri french press icin cektiriyorsun.

orada aromatik, yumusak, sert falan diye sorarsan sana onerirler

www.tchibo.com.tr

bak bunlari cektiriyorsun. sitede ozellikleri yaziyor

hıı anladım,peki kahvelerin tek tek açıklamasının olduğu bir site falan yok mu ? ne biliyim guetamala yumuşak içimlidir dolgun lezzet zart zurt şeklinde?

African Blue: Yoğunluğu 5/5, aroması 5/5, yumuşaklığı 0/5
Schattenwald: Yoğunluğu 4/5, aroması 3/5, yumuşaklığı 4/5
Guatemala: Yoğunluğu 4/5, aroması 3/5, yumuşaklığı 3/5
Wiener melange: Yoğunluğu 5/5, aroması 2/5, yumuşaklığı 5/5

hocam valla çok sağol ya tam aradığım açıklama.teşekkür ederim.

syd nin açıklamasına katılmakla beraber manuel olanlarla uğraşamam derseniz media markt gibi yerlerde otomatik değirmenleri de bulmanız mümkün.

@syd french press çekimi yapam değirmen mi var?

bende merak ettim french press için çekim yapan el değirmeni var mı ?

Tchibo guatemala diyorum. Demin içtim nefis.

syd ye cevaben: ben şimdiye kadar öyle bir acılık almadım ama dediğinde kendince haklı da olabilirsin. mantığım, içinde metal bıçak vs. mekanizması bulundurmuyorsa el değirmenleri ile bir derece daha iyi rayiha-lezzet yakalanabileceğini söylüyor.

değirmen olayına falan girersek benim pahalıya kaçcak herşey ben en iyisi çektirip güzelce kapaklı bi kutuya koyim :D

böyle keyif olaylarının dibini bulamazsınız arkadaşlar, kahve tamam öğütme tamam dersin, muhafazasına kafa yormaya başlarsın, sonra acaba kullandığım suyu değiştirsem neler olur dersin, fincan-kupa olaylarına kafayı takarsın, her şey tamam dersin, sonrasında bir bakarsın farklı bir kahve türünün daha çok hoşuna gittiğini görürsün, dünyevi şeyler bunlar en nihayetinde:)

bu arada tchibo dışında önerebilceğiniz kahveler var mı ?

şu ana kadar denediklerimin en iyisi; ponstan fort.

ama hemen şimdi elindekiler arasında kullanman lazımsa etol fort.

buscopan plus? majezik mide ağrısı yapıyor çoğu kişide.

ponstan forte

(bkz: Ulus Baker)

maksimum 400 ise salcano iyidir. ikinci el kron, carraro, bianchi de bakabilirsin.

Bianchi vs Salcano olursa Bianchi alır mı?

fiyatlar hakkında güncel bilgim yok ama bianchi 400 var mı ki? daha pahalıdır.

Hmm. Esnek tutmak zorunda kalabilirim o zaman bütçeyi @ete summer

ikisinin de geniş bir yelpazede bisikletleri var. biri daha iyi diyemeyiz.

pattis var mı pattis, sovan sarmısak?

tuz+pul biber+kekik üçlüsüyle güzelce terbiyele (yağı da unutma) çok lezzetli olur.

patates soğan da yok.

yoğurt var mı

fırın torbası varsa baharat ve yağla marine edip fırın torbasına tık, acayip lezzetli oluyor.

yoksa tavuğu haşla ve didikle , sonra yağda kavur, içine de kavururken baharatları at gitsin. yanına da pilav. ;)

36 bazen 35.5

Ayagimdan utandim akhxhsha

51

38

35 diye numara mı var?
39 benim

36 giyiyorum ben.

37

ekleme; yok kadının ayak numarası, meme büyüklüğü, yok adamın penis uzunluğu derken çıldırdınız yahu.. sonra da aşk yok meşk yok diyin bu kadar dar sığ şekilci olursanız sonuç duygusuzluk olur..

sevmiyorum demek başka olur mu yaöyle ayak deyip aşağılamak başka..

40 benimki

39-40

kusura bakmayın 175 boya 37 numara ayak olmaz.

43

taraklı

anlayışlar kıt tabi. sadece kendini savunmak için yanlış görülen şeylere itiraz edilir sanıyorlar. mal dolu ortalık normal, alıştık biz size. zoruma gitmedi ve sana bunu ispatlamak zorunda da değilim. yaptığın şey şekilcilik faşistlik bi yerde. ben de buna itiraz ettim ama tabi kapasite yetersiz, anlayış kıtlığı malum. sen de haklısın, elinden gelen bu. yazık.

soruya cevap vereyim, 37,5 - 38.

anında değişmiş cevap. silmiyorum dursun böyle.

ben sana johnny depp olamazsın demedim, adam olamazsın dedim.

sen ekledikçe ekleyeceğim, faşistlik büyük ayak sevmiyorum demen değildi zaten ama bunu neden yaptığına ilk paragrafımda değinmiştim. faşistlik "37den büyük ayak mı olur çok çirkin lan. 37den büyükse kesin yetidir." yaklaşımı. insanları kendi tercihleri olmayan şeylerle bile aşağılama çabaları. hitler de yahudi doğdukları için yüzbinlerce insandan nefret ediyordu. ilişkiyi sen kur diycem ama boşa açıklıyorum. mühim olan ayak değil iq bi yerde tabi, olan var olmayan var.

37

ya bıraksana, zavallıca bi kız düşürme yöntemi işte. önce bok atar sonra mesajlarında beliriverir. meh meh meh.