kayan tribe diye geciyormus kabile.

ring on neck.

boyun esnek degil, cikardiginda eski haline donmez.

halkayi çıkarınca boyunları desteksiz kalip kiriliyormus diye okumustum.

saçma bir şekilde bu sabah ben de aynı şeyi merak ettim.

s-media-cache-ak0.pinimg.com

Eminönü'ne baktınız mı? Orada pasta malzemesi satan yerlerde vardır bence.

malesef istanbulda değilim:(

www.besanmutfak.com
Oradaki en büyük pastacılardan birinin online satış sitesi de var. Buyrun, linki kopyaladım, beyaz damla çikolata için. İstanbul dışı da satış vardır sanıyorum. :)

Metro gross market var mı, orda çok geniş bir pasta malzemeleri reyonu var.

marketlerde satilmiyor benim gozlemledigim kadariyla. boyle durumlarda ben bir kalip cikolatayi havlu kagit vs gibi seylerin arasina koyup merdaneyle vura vura parcalamak suretiyle iri damlalar haline getirmeyi tercih ediyorum.

kendiniz yapabilirsiniz ki. cok kolay gorunuyor.
www.hafiftarif.com

waffle'cilara sorun

kahve dünyasında olabilir

ben çene cerrahisine gitmiştim ama bahsettigin diğer bölümler hakkında fikrim yok.

perio protez ve cerrahi üçü de yapar

en güzel protez yapar

bir diş doktorundan duydum, diş sıkma problemi için bazı kaslara botox uygulayıp sıkma sonucu dişlere zarar gelmemesini sağlayabiliyolarmış. bu güç azalması normal çiğneme fonksiyonlarını da etkilemediğini söyledi. araştırabilirsiniz.

diş hekimi, diş sıkma için psikiyatriye yonlendirmisti plagın asıl çözüm olmadığını soyeyerek

botox da bir tedavi yöntemi ama ondan önce daha minimal tedaviler denenmeli plak yapımı gibi. psikiyatriye konsülte edilebilir sonuçta adam durduk yerde sıkmıyor dişlerini . belli ki bir stres kaynağı var hayatında. problem çözülürse diş sıkma da geriler. ama tabi o arada dişleri korumak lazım bunu da gece plağı yapar

evet diş sıkma için çene cerrahına gitmek gerekiyor. yalnız diş sıkmanın altında yatan nedenleri araştırmak için de bir psikiyatriye gitmekte fayda var.

uçuk. viral. imuneks i deneyin, deneyimlerinizi de bizimle paylasin

karbonatı biraz sulandırıp kıvam alınca uçuk bölgesi ve etrafına sürün.

viral değil imiş. terramycin ile tedavi ettim.
imuneks yerine yaban mersini derim. farmasötik dozajdansa tercihim bu olur.

ama imuneks iyidir, yazın üretiminde bulundum.

2- Evet.
3- Kadro acilana kadar bekliyorsun.

1- mecburi hizmetin tazminatını ödemeniz ve ilişiğinizi kesmeniz gerekir. mecburi hizmet devam ederken öyp ile atanamazsınız. aktif olarak gitmeniz gerekiyor tabii ki, sabah 8-akşam 5 mesai var. atandıktan sonra eğer atandığınız üniversitede yüksek lisans-doktora bölümünüz yoksa 35'le görevlendirirsiniz (kaç sene giderseniz o kadar zorunlu göreviniz olur).

2- maaş araştırma görevlisi maaşı.

3- bitince arş.gör.dr. oluyorsunuz, yrd.doç. olmak için kriterleri karşılamanız (yabancı dil puanı+akademik puan) ve kadro açılması lazım (üniv. ve yök faktörü). yani garantisi yok kadro alabileceğinizin.

4- bu sene son öyp ilanları yapıldı, bir daha öyp ilanı açılmayacak. bir de buna bile "gugıl!pls" demeyin demişsiniz ama araştırma görevlisi olmayı düşünüyorsanız hayatınız araştırma olacak. adanmışlık gerektiren bir meslek, eğer hakkını vererek yapmayı düşünüyorsanız tabii.

tesekkurler. derdimi bilseniz, dağlardan büyük. kendi mesleğim de fazla adanmislik gerektirdiği için bu işleri soruyorum.

mecburinin yarısını bitirmisken bu son sefer bile olsa bulasmayayim, madem ikisi bir yurumuyor:/

Fotoğraf çok net değil, yaprakları pek seçemedim ama açelya sanki.

annem de acelyaya benzetti

Yardır.

gir gir... hiç gün kaçırma.

girilir. sadece kullanılan günlerde ilişki yok.

ecnebiler böyle M yapıyor

adam asmacadaki darağacı'na benziyor başka bi anlamı varsa da ben bilmiyorum.

orak çizilmeye mi çalışılmış acaba

normal değil evi kerhaneye çevireceğini zannediyor götveren.

abi inan adama "bak kardeş seni mağdur etmeyeceğim, demirbaşına zarar gelirse karşılaşayacağım, en az 15 gün önceden çıkacağımı haber verip kiranı da peşin vereceğim. evde de tek kalacağım. bunları sözleşmeye de ekleyebiliriz."

diyeceğim ama hayvanlar fırsat vermiyor ki? "bekar mısın gardaş?" "evet" "o zaman olmaz."

Onlarin ben amk uyuz oluyorum. Hele oyle bi ozguven var ki dalyaraklarda sen sizli bizli kibar konusuyorsun adam sana gardash diyor sizi bizi birak hayvan gibi konusuyor. Ki genelde konusmayi bile beceremiyorlar ama naparsin ev onlarda.

Ev sahibinin de seçici olması gerekiyor. Sonuçta bir şey satıp kurtulmuyor. Devamlı bir ilişki var ve para kazanacak. Sana ev bol ona kiracı bol.

want2die +1

Ona ek olarak evde daha az hasar olur daha temiz daha düzenli olur algısı var. Sözlü güovencenin de hiçbir garantisi yok. Sözleşme bile kurtarmıyor. Bazıları öyle içine ediyor ki evin baştan yaratman gerekebiliyor.

Tabii bunu namus bekçiliği yapanları tenzih ederek söylüyorum.

erzurumdayım.

burada 1-2 sene önce karadayı inşaat skandalı oldu bilen bilir.

ben de hacının tekinin evinde kalıyordum. o zaman 3 kişiydik. ev de merkezi ısınıyor ve inanılmaz yakıt parası ödüyoruz. ayda 700-800 falan...

bu hacı ev sahibi de 220 milyarını bu skandalda kaybetmiş.

iki arkadaşın tayini çıktı ben tek kaldım. kışın ortasındayız.

dayı arada bir gelip yokluyor. baya da yaşlı adam. "sen çıkarsın diye bizim hanım korkuyor. sen çıkarsan biz yakıtı nasıl öderiz diyor..." deyip duruyor.

ben de acıdım, tek odada yatıyorum, 150 metrekare evin 700 lira yakıtını veriyorum. sırf adam mağdur olmasın diye. o da karşımızda oturuyor hemen.

bir gün dayıya gittim, "dayı bak ben çıkıcam ama sen kiracı bulmadan çıkmayacağım. söz, mağdur etmeyeceğim seni." dedim. ama tek istediğim bana 1 hafta önceden haber ver dedim.

adam "oo ne demek tamam ben seni mağdur eder miyim?" falan dedi.

bir gün telefon açtı. işteyim. bana dediği şu: "kiracı buldum 2 gün içinde çık. adam mecburen 2 gün içinde taşınmak zorundaymış..."

neyse kavga-tartışma derken ben kabul ettim. çıktım. baya dindar bir adamdı çıkarken kendisine de karısına da haklarımı helal etmediğimi söyledim. bu da o arada "gel bizde kal." falan diyor... baya bi kötü oldu öyle deyince.

hasılı buranın ev sahipleri orrrrrrrrrrrospu çocuğunun önde gideni. istisnası: ekseri... hepsi değil elbette.

kiracılar yasal olarak çok korunaklı. bekar adamın kaybedecek bi şeyi olmuyor, iki gün sonra kirayı almaya gelen yaşlı ev sahibine "sikerim belanı yavşak kirayı da vermiyorum, evden de çıkmıyorum" dese ev sahibini aylarca avukatla mahkemeyle uğraştırır. bu sürede de kirayı ödemez. mahkeme sonuçlanacağına yakın da hop diye kaçsa gitse. yeniden sana mahkeme açılacak, yeniden avukat masrafı, mahkeme seni bulacak da parayı ödetecek de.. evli adamlar daha günügününe kirayı ödüyorlar ve mahkemeye düşmekten falan da imtina ediyorlar genelde. eve seks arkadaşı getirtme, alkollüyken gürültü yapma, duvarlara çivi çakma ve genel kirlilik vs. bunları söylemiyorum bile.

gençlere, bekarlara, dönemsel işlerle uğraşanlara, sanatçılara toplumun bakışının en uç noktaya geldiği yer sanırım ev arama süreci. daha önce kiracılarla yaşadıkları problemin nedenini algılayamayan ev sahibi ve emlakçıların dümdüz akıllarıyla problemi sadece "kiracının genç, erkek, bekar olması" olarak görmesinin çok ileriye gitmiş bir sonucu bence. kirayı ödüyorsun, depozitoyu ödüyorsun, emlakçının ücretini ödüyorsun, bunları ödemeden kimseye ev falan vermiyorlar. yani en az üç aylık kira çıkarıyorsun cebinden. buna rağmen mesleğini beğenmiyorlar, nasıl yaşayacağına karışmaya çalışıyorlar, eve girip çıkanları takip edip dedikodu yayıyorlar. ulan size içgüveysi gelmek için bir de para mı veriyoruz? koyucam toplumuna da...

(Burada bile bu muhabbeti yapanlar olaya dümdüz bakıyor genellemelere boğuluyor ya ne diyeyim. Bu bakış açısı yüzünden olay ne kadar ileri gidiyor kimse farkında değil mi? Hukuki olarak kiracı daha avantajlı durumdaysa gitsinler hukuki anlamda haklarını arasınlar. Biz neden eve at sokucak muamelesi görüyoruz abi?)

bu gerizekalılığı yapan kafa, aynı zamanda kan vermeye gittiğinde sağlıklı olup olmamanı, kan verebilip verememeni evli olup olmamana da bağlayan kafanın aynısı. olayın içinde de iki çok temel mesele var:

1- önyargı ve ayrımcılık
2- arz/talep dengesi ve ona bağlı olarak tok satıcılık.
3- mahalle baskısı (komşuların rahatsızlığı)

önyargı ve ayrımcılık meselesi bu kan verme konusuyla bağlantılı olan. o kadar beyinsiz yaklaşıyorlar ki, neden-sonuç ilişkisi kuramıyorlar ya da yanlış ve/veya önyargılı kuruyorlar.

arz/talep dengesini want2die demiş zaten. ev sahibi en başta yalnızca evli ve 3 çocuklu profesör tıp doktoruna vermek isteyerek başlayabilir ve 1 yıl boyunca bu adayı bulamadığında önce profesör unvanından, sonra doktorluktan, sonra çocukluluktan, en son da evlilikten vazgeçerek senin benim gibi işsiz güçsüz bekar kıllı zibidiye verebilir. popüler bir muhitte düşük fiyatla istediği kiracıyı bulma şansı çok daha olası olabilir tabii mesela.

komşular ne der, çağımızın vebası. kimi muhitlerde özellikle bu çok ön plana çıkar, mahallenin genel sosyo-ekonomik hali fiyatları belirlediği için buna dönük bir filtreleme/ayrımcılık da yapabiliyorlar.

ben şahsen allem edip kallem edip ev sahibini ikna etmiştim, ne apartmandan şikayet var, ne ev sahibinden şimdilik. iyi ev sahibi önemli, eğer ki bulabiliyorsan uzakta yaşayan bir ev sahibi bulmaya bak. ev alma komşu al meselesinin yaşım itibariyle güncel versiyonu; ev alma ev sahibi al.

yok tam olarak değil, emlak piyasasında fena bir "günlük kiralama" tipi insanlar var. "iyi" bir emlakçı evle ilgilenen insanın
1)evin kirasını gerçekten ödeyebilecek ,
2)komşuları rahatsız etmeyecek,
3)evin amına koymayacak ,
4)evi günlük kiralamaya açıp kerhane olarak işletmeyecek,
bir insan olduğundan emin olması lazım.
Bekar mısın sorusuyla 2,3 ve 4ü istatistiksel olarak güvene almış gibi hissediyordur kendini. Kişisel algılamamak lazım.
Deneyim: 6 ay ev aradım 220 değişik daire gördüm 70 tane emlakçı telefonu var telefonumda. Ayrıca kendime ait başka bir dairemi kerhane olarak işlettiler, binadaki diğer insanlarla papaz oldum.

yaradan rabbim herkeslere mustakbel ya da mevcut ev sahibinden yana benim yasadigim zevki yasatsin. o kadin ki 3 milyara yaptırdığı vestiyerine zarar verecegimizi ima etti, birkaç kalem nasıl dudukleyecegini sıraladı, evin en gunes alan odasına kendi eşyalarını dolduracagini söyledi. 2 ay gecmedi ki gece cocugunu sehirdeki tek çocuk acilin kapısına getirmiş. kimsenin colugundan çocuğundan cikmasin, tabii ki cocuga bakarken hicbir ima, bakişta bulunmadim ama kadının beni görünce suratinin aldığı hal paha bicilemezdi. aylardır ilk defa bunu da burdan itiraf ediyorum.

(bkz: altruizm)
tr.wikipedia.org

Maslow'un Ihtiyaclar Hiyerarsisi'ne bak ve buna getirilen elestirileri oku.

Cocuklarin icin kendini feda ettigini dusun. Ben cocugum olmusken hayatta kalacagima cocuklarimin yasamasini tercih ederim.

Cocugum yok ama benim icin hayattaki en onemli sey cocugum olabilir baskalari icin de kedisi kopegi. 20 yasinda kopekleri olan insanlar var ve 20 yildir beraberler. Bu kisileri nasil elestirebiliriz. Eminim bircok insana gore kedileri kopekleri cok daha yakin hissetturmistir onlara.

Ben bunun 'bencillik dışı' olduğunu düşünmüyorum. Hatta pek bencilce geliyor. Kişi fedakarligiyla var olacak, benliğini besleyecek. Herkes bir şekilde var olma cabasindayken bazılarının aşırı fedakarligiyla öne cikmasinin kötü bir bencillik olmadigi kanısındayım.

Edit: loveinaflipbook'un linkine istinaden bunları demiştim. Sizin asıl sorunuz icinse zeka ile bir bağlantı kuramadim. kendini adama, başka baglanacagin bir sey yoksa güzel bir davranış yonelimi. elbette çoğu şeyin de asirisi biraz bozukluk.

house m.d.'de bununla alakalı bir bölüm vardı. psikolojik değil fizyolojik bir sıkıntı olabilir bazen.

bu otun bitkinin oksijene çok katkısı yok diye biliyorum ben, alg filan yetiştirmek lazim:)

bitkilerin harcadığı oksijen çok düşük miktarda. evi yağmur ormanına da çevirsen hatta yağmur ormanına bizzat gidip uyusan gene bir şey olmaz.

Ben yıllarca icmesem aklıma gelmez.

günde 2~3 bardak iyi benim için.
havalar soguk diye bazen bir kac bardak daha içiyorum.
herhalde aramazdım.
demlik demlik içenleri anlamak zor :)

iki gün içmesem ararım. çaya bayılırım, tiryaki bile sayılırım.

hayır.
onlar sadece cay yüzünden mi gidiyorlar dostum azcık saçma olmuş

yılda bir kaç kez içiyorum, oda ikram edildiği zamanlarda bir iki yudum için kalanını bırakarak. tadını sevmiyorum.

ben bikaç saat bulamazsam bayılırım:p şaka bi yana, yurtdısına giderken bile mutlaka poset cay alırım yanıma. olur da bulamazsam korkusuyla. ama 40 yıl kahve içmesem aklıma gelmez.

bi kac haftadan sonra zaten alisilir bence

çay içmeyince gaz oliyi.

Her sabah 1 bardak içerim alışkanlık. Bi kac hafta dayanamam.

1 gün içemeyince arıyorum.

daha az önce 15. bardagimi bitirdim :o

saymadim tabi de yurtdışına çıktığımda ilk öğrendiğim sey siyah cay'in karşılığı oluyor.

aramam. aylarca içmediğim oldu.

hiç çay içmem. ondan bi kaç hafta bulamıcak durum olsam bulamadığımı farketmem bile.

Cay makinem bozuldu, evde caydanlik yok 1 gece dayanabildim bugun gidip yeni cayci aldik ne bikac haftasi :D

Icecegim gunde 1 bardak ama keyif veriyor iste, ariyorum evet.

birkaç hafta mı? bir gün içmesem, burnumda tüter. öyle tiryakisiyim. günde ortalama 10 bardaktan aşağı içmem.

Yemegin ustune 1 bardak icmem lazim. Yoksa midem bulaniyor, yediklerimi sindirememis gibi hissediyorum.

olmasa da aramam

Baş ağrısı yapAr

çay göçü :))
ben de aramam hiç çayı, kahveyi tercih ederim. adaçayı, ıhlamur falan dah alezzetli gelir hep.

2 saat içmeyince ararım bırak haftayı...

çok ararım. çay nerde, ben orda..

Kahvaltı için "Keşke olsa" derdim ama aramazdım. Yine de kahvaltının yanına ıslak, sıvı bir şeyler arardım.

sabah bulamasam öğleye ararım.

bir kaç saat bulamazsam ararım. akşama kadar hiç içmezsem başım ağrıyor.

Onume gelince icerim ama aylarca icmeyim yine de hic aramam.
Kahvaltida cay icebilirim ama soguk icecekler oncelikli tercihimdir kahvaltida.
Bir de cayi tek basina icersem midem bulanir, yaninda atistirmalik bir seyler olmali.

elim ayağım titrerdi, kendimi keserdim.

Özellikle aramam. Güzeli oldu mu içerim.

mantikli

tıp okumanın mantıklı olduğu kısmını hallettiysen 5 sene gecikmeli bile başlasan sorun olmaz

geç olmaz. 3. 4. senesinde kazanan adamlar var..

turkuaz+1. tıp demek hayatın boyunca okumak eğitim görmek demek. bunun farkında değilsen gelme güzel karşim.

istiyorsan sene kaybını çok takmayacaksın. her meslek için geçerli. bir de 6+4 diye hesaplama çünkü ne olacağı belli olmaz. mesela 8+4, 9+4 aşamalarına da geçebilirsin :)

+4 aşaması zorunlu mu yahu, her şey mi canım tus! adım samuel,25 yaşım.

"tıp okuyanları görünce ben de yapabilirim demeye başladım" ne lan afsdghjklk

@nrmnm o lafı benim yorumumun üstüne dedi, alınmak uzereyim:) ya espirinin zamanı geçti ya da arkadasin genç olmasindan

kendi kardeşime o kadar kotuledim. ikinci kez hazırlandı tip fakültesine girdi. yoksa içinde kalacaktı. o yüzden insanlar ne dese boş, şansını dene bence, başarılar

gercekten tipa karar verdiysen bir sene gecikme sikinti olur mu lafina bir taraflarimla guluyorum kusura bakma :) tipa girersen bir sekilde biter ama sureyi hesap etmeyeceksin cunku tipta kalmak cok zor degil 3-4 sene kaybi olanlar var okurken 1-2 sene kaybeden sayisi az degil. uzmanliga girdiginde bazi hocalar kafadan 6 ay uzatiyor uzmanligini, sebebi yok adamin cani oyle istiyor. neyse sure hesabi yaparsan kafayi yersin akisina birakirsan her turlu bitiyor :) (ben de 5 ay uzattim. sene tekrarinin da kiyisindan dondum sanslilardanim)

sevgili büyüklerim, hayatım boyunca okuyacağımı biliyorum sorun orada değil. sorun kendi dönemimden arkada başlamam kötü mü olur iyi mi orada

1 yıl yaş farkı için mi açtın duyuruyu arkadaşım? 1 yaştan ne olabilir nasıl bir beklentin var? olmaz yapamazsın yazma gibi bir cevap gelse ciddiye mi alacaksın? adafsdaas

Okurken para sıkıntısı yaşamayacaksan 70 yaşına kadar bile okunur

+1 turkuaza katılıyorum. Çok güldüm :)

3 sene kaybım var ve bu sene tıp için hazırlanıyorum, arkadaşım var dershanede 24 yaşında tıp istiyor, başka sorun var mı?

Çok dar bakıyorsun.
1. Hekimlik bir yaşam tarzı. Tıp eğitimi hayat boyu devam ediyor. Diploma alacağın tarihten önce bunu düşünmen gerek. Ne insanlar tıp okuyor dediklerinin bir çoğu hekim falan değil, sadece diplomaları var. Öyle olacaksan gelme.
2. Liseyi 5 yıl okuyanlar var.
3. Üniversitede hazırlık okuyanlar var.
4. Kalanlar var.
5. Afla dönenler var.
7. TUS'ta uzatanlar var.
8. Asistanlıkta uzatanlar var.
9. Bir sene geç başlıyorum diye vazgeçiyorsan yeterince sevmemişsin demektir.
10. Fakülteyi ilahlaştırma demiş aşağıda bir arkadaş. Gerçekten ilahlaştırma. Fakültede eğitim olarak bir şey verdikleri yok. Bol bol ezber var. Sonrasında insan hayatıyla oynamak için yetki vermeleri sorun.
11. Malpraktis davaları da günden güne artıyor. Not düşeyim.

"tıbbın hakkını verir miyim vermez miyim diye günlerce düşündüm durdum insanlar gibi puan gelince tıbba atlamadım" bu çok sağlıklı bir düşünce değil, tıp fakültelerini bu kadar ilahlaştırma kafanda. hadi onu da geçtim, düşünüp taşınıp bir karar almışsın ama sadece başka insanların tercihleri sebebiyle verdiğin kararın yanlış olduğunu düşünüyorsun. kendine güvenin bu kadar az mı?

gerçekten @turkuaz çok güzel özetlemiş olayı. 1-2 sene tıp eğitimi için hiç bir şey değil. benim zamanımda bir sene içindeki 4 yada 5 komitenin 1 tanesinden dahi kalsan o senenin tümünü tekrar ediyordun mesela. okurken bile kafadan 1 sene kaybetmek bu kadar kolay ve olası. ayrıca her mezun uzman olmuyor ya da ilk girişinde kazanamıyor tus'u. afla döneni, tekrar yapanı, başka bölümü bırakıp geleni, branşını sevmeyip başka uzmanlık dalına geçeni, sonradan heves edip kazanıp geleni derken her dönemde her yaştan adam var. özetle: sen ne istediğine karar ver sadece..

23 yaşındayım. her şeyi bırakıp, yeniden sınava hazırlanıyorum. hedefim öyle tıp falan da değil. idealimdeki bölümün peşinden koşuyorum sadece.
bir yıl geç mi allasen?

şuan 29 yaşımdayım. Birisi giderlerimi karşılasa sınava hazırlanır, tıp kazanırım. Hala Mantıklı yani.

gecikmeli tıp fakültesi mi olur? doğu ekspresi mi bu tehir yapsın? bence saçma sapan bir soru. mühendislik okuyunca da 1+4+2+4 gibi bir formasyona girebiliyorsun.
bir de şu var o öyle 6 senede bitecek diye bir kural yok.


lise mi evladım burası bir yaş fark etsin. bizde kızı ilk okula giden dönemdaşı doçent olmuş adamlar vardı.

(bkz: üç gün yatak dördüncü gün toprak)

mumkunse uykudayken gitmek.

@yahveyire :D

tık diye

bilinçli bir şekilde. ailemin ölmeme alışması lazım. burda hiç kimsenin ailesi yok galiba herkes hemen ölmek istiyor. kendinizi düşünmüyosanız sevdiklerinizi düşünün.

Hayatta her duyguyu (iyisini ve kotusunu) tatmak istiyorum, hayatimi mutluluklarim ve acilarimla seviyorum.
Bu yuzden olecegim zaman bilincli olmak isterim. Tabi ki muthis aci cekebilirim, ama zaten olecem ne fark eder ki. Yanimda sevdigim birileri olsun, onlari sevdigimi soylesem yeter.

Bilinçli.

uykuda veya hop diye

@giggs
erken ölümden bahsetmemiş ki

Tık ama öyle bir tık ki "Bir şey mi oluyor" demeye, korkmaya zamanım bile olmadan. Yani kalp krizi, deprem gibi arada saniye bile olsa süre olacak şeylerden değil. Geçen gün bir video vardı. Uçak teknikeri motorun önünden geçerken pilota kuleden "Motoru çalıştır" emri veriyorlar. Motor çalışınca adam salisesinde motor tarafından çekilip öğütülüyor. Yavaş çekimle gösterdikleri kısım bile aşırı hızlı. Adam ne olduğunu anlamamıştır bile. Tam bir an var, bir an yok gibi ama onun genç yaşta olmayanından. Ondan mümkünse. Örneğin, 80 küsur yaşında uçak motoru tarafından çekilerek.

@cause uykuda ölmek erken değil mi hiç hastalık yokken

ölümün de hayırlısı. ama mümkünse hani, kalp krizinden pi anda pıt diye terk-i diyar eylemek.

videoyu açmadım ama babinski mi soruyosun kuzu?

evet bi yapsana ya ikinci yapilan ayak lakayt mi

yoo simetrik çıktı bende? hatta geçen hafta 2 kişide daha baktım onlar da simetrikti

yani babinski(-) simetrik bende.

Ikisi de negatif. Babinski benzeri diğer reflekslere de bak.

@coyote; kendini kastiysan, ayak taban derisi kalin ya da yeterli güçte cizilmediyse tepkisiz olabilir. Lim5 in de dedigi gibi bu refleksle birlikte bakilan diger reflekslerin de muayenesinin yapilmasi gerekir

lazanya attim firina kanka.

klasik olmuş baştan çıkartıcı birşey yok :)

bence biraz daha hamur işi ve çikolatalı şeyler denemelisin.

bizde karnıbahar var :(

Bizde ne olduğu henüz belli değil. Ya hindi tavuk dolduracağız thanksgiving stayla, ya da pirzola falan olacak. Tatlı olarak kadayıf var. Sonsuz kuruyemiş var. Cips var. Çikolata var.

@exxe sozumona diyette insanlariz caktirma ;)

tel taktırdım 2 gün önce, yumuşak şeyler yicem mecbur.

Daha ne olsun? Ben zehirlendim, bağırsağımın enfeksiyonu ile yatıyorum. Muhtemelen patates haşlaması ve muz ile seriyi tamamlayacağım. Evde neler oluyor, haberim yok pek :)

Steak yapicam aksama henuz sofra hazir degil bi gidebilseydim eve.. simdilik hazir olan tek sey noel babalar

i.hizliresim.com

ishalin adi bagirsak enfeksiyonu mu olmus :D

Bi kiside o pastanin kosesinde turuncu ne niye oyle diye sormamis :p

@la noix ananas? portakal? ondan ziyade hazır pandispanya mı kullandınız o dikkatimi çekti ilk :D

aynen pastaban kullandık. ben cheesecake yapıcaktım ama annem pastaban almış, yorma kendini bi puding dök üstüne hızlı olsun falan dedi. sadece pudingli yeterli gelmedi bana :P ama eşim de muz-portakal falan sevmiyo tatlıda o yüzden sadece o köşeye koydum :P

arkadaşlar sadece sen gel dediler, hazir sofraya oturacagim :) belki iş çıkışı vaktim olursa portakal kabuğundan kase yapıp içine jöle doldururum. çok da güzel bir şey değil ama dilimler hoş duruyor

Kirmizi et sarap falan var galiba. Eve gidince ogrenirim bu kadarla kalmamistir umarim :d

@la noix, geliyim mi bende çok canım çekti :)

bende pizza var :( bekar adam yılbaşısı işte.

annem sebzeli börek yapmış. dünden etli türlü, bulgur pilavı ve tavuk sote var. ben de 8-10 çikolata, 3 cips, 3-4 litre de meşrubat aldım. tabii kendim için değil, 5-6 kişiyiz.

ailemleyim, ortam güzel ama nasıl desem ben bu yılbaşlarında falan ezik hissediyom ya. bizimkiler dindar mesela böyle kutlamadır şeydir hiç yapmazlar. ben de kutlamam zaten ama ne bileyim işte böyle güzel güzel özel yemekler yabılıyo, kadınlar güzel güzel giyiniyo, laik ve ateist bi ortam oluşuyo ben böyle yerlerde ve durumlarda kendimi çok salak hissediyom. o yüzden hüzünlüyüm biraz. anamın yanında, kardeşimle sebzeli börek yemekten memnunum ama diyorum ya işte böyle şarapmış etmiş görünce garip hissediyorum. yapmayın böyle şeyler :((

@selam gel gel ama karşılığında 1 saat çocuğa bakarsın ahahahah

o değil de bebe nedeniyle biz yılbaşını erken kutladık. öğle yemeği oldu ispanyol usülü. 2 saat sürdü valla yemek :D şimdi oğlanlar siestada ben de şarabımı aldım tv başındayım :)

@der meister 2 sene önceye kadar alemlerden alemlere partiden partiye koşuyodum. ee noldu? geçen sene annemlerle yemek yedikten sonra eşimle arkadaşım playstation oynadı, bu sene gece 12'yi görür müyüz bilmem. gençliğinin tadını çıkar :D

ahaha afiyet olsun da sevgiyle hazırlandı diye mi duyuru gönül işlerinde?

Ben Guacamole yaptım, isteğe göre fotoğrafını çekip yüklerim. :)

@nawar ifşaları gönül işlerinde açıyoruz diye açmıştım ama seninki daha iyimiş ahahaha sorarlarsa öyle diyim bari :P

Ben disarida yiyeceğim. Evde bir halt yok maalesef.

afiyet olsun. etajer cok güzelmis. nerden?
ve mutlu yillar :)

@shi aila, neferkitty'ye sordun dimi etajeri :D

Benim etajer mi? Gerci ben onu tv unitesi olarak kullaniyorum. 130 tl ye marangoz bir mobilyaci var burda kendisi istediginiz gibi siparis uzerine yapiyor dileyene tarifini vereyim :p
Besiktas esnafi :d

ingilizlerin, fransizlarin, almanlarin ve benim etajer (etagere) dedigim bu:
upload.wikimedia.org

türkceye farkli gectiyse benim sucum ne :(

Epic fail olmus bizimkisi :)

puhahahahahahha :D:D:D

annem almıştı altında interim design yazıyo. bi daha görüşürsek sana hediye edeyim ama :) ben pek kullanamıyorum hatta bugün içimden geçti "yau nereye koysam sığmıyor masanın üstünde duruyor" falan diye :D

@yirmisantim, paylassana guacamoleni:) biz genelde yapardık kayda deger bişeler, bugun balıkla gecistircektik ama pastaya katılan sutun bozuk oldugunu kesfedince(ki yemiş bulunduk) ondan da vazgectik. kavurmalı pilav stayla

beyaz leblebi cin tonik. fotoğraf göndermeye bile gerek yok.

churchill mi o etajer :)

Artık reçetenin bile kodunu veriyorlar. Islak imza dip.no bile kalmadı.

Az önce sgk'nın sitesinde ve muğla eczacılar odasında okudum kaşe olmadığı takdirde dip.no ve imza yeterli diyor.
Reçetenin kodunu veriyorlar derken?

E receteden bahsetmis oligomer. E recete yazilamadigini belirtip kase imza varsa veririm ancak ilaclari. Illere gore uygulamalar degisebiliyor. Kase yoksa vermem, her turlu bize patliyor sonra.

Kase yoksa islak imza dip no falan ile vermesi lazim ama malwethiel gibi munferit eczacilar olabilir

Kaşe yok, diğerleri varsa ilacı veriyor ama kalfayı da doktorun peşine salıyor eczacı. Basacaksın diyor, bas kaşeyi kimsecikler üzülmesin

Teşekkür ederim cevaplarınız için. Anlamadığım kısmı şu, kaşe zaten onları yazmaya uğraşmamak için her köşe başında 10 liraya yaptırılabilen bir şey. Neden kaşeye bu kadar takılıyorlar önemli olan dip no ve ıslak imza değil mi?

cins değilmis

belçika kurdu kırmasına benziyor. almanlık da olabilir.

bir çeşit çoban kırması ama o kesin.

Masa ve sandalye önemli konular. Uzun süre kullanıyorsun. Haliyle biraz daha paraya kıyıp daha iyilerini alabilirsin bence.

Masa olarak tavsiyem: www.ikea.com.tr

Sandalye olarak: www.adoremobilya.com

Bunlar iyi ve en uygunları. Daha iyileri de var tabii ama pahalılar. Genelde masa başı çalışanlar ve sağlığına önem verenler 1.000TL'nin altında çalışma sandalyesi almıyor :)

www.hepsiburada.com

ben bunu aldım 1.5 sene falan oldu.. rengi çok hoşuma gitmişti. üst tablası kalındı... beyazı da vardır.. koltuğu mağazadan aldım. birebir aynı şekle sahip koltuklar arasında fiyat farkı vardı.. onunda nedeni oturduğumuz kısmın altındaki demirin kaliteli olması. yoksa kırılabilir demişti adam..

dostum evideadan almayı düşünüyosan önce ekşideki başlığına göz atmanı tavsiye ederim. sonra zaten kendiliğinden vazgeçeceksin. evmanyaya bakabilirsin. bendeki çalışma masası da beyaz. ben gayet memnunum. bazen tükenmez kalem lekesi oluyor ama kolonya ile çıkıyor @mamsusmahal'in attığı masanın rengi de güzel.

beyazı özellikle secmedim aslinda, fiyatini uygun gordum diye onu sordum. hatta beyazdan endişeliyim. calisacagimdan değil de insan almak istiyor işte..

İlaç bilmiyorum ama ılık ada çayı bende hep işe yarar.

Gelorevoice pastil

Dekort ampul al, meyve suyuna karıştırıp ic

dün yine bi kaç tane başlık vardı bununla ilgili.

ballı turp gibi bir öneri vardı. siyah turpun üstünü kesip cukur yapıyorsun; bir kaşık balı içine döküyorsun. turpun altında da küçük bir delik açıyorsun. sonra bunu bir bardaga oturtup 24 saat bekliyormussun. bardakta biriken ballı turp suyu karışımını 3-5 saat arayla içiyormussun.

denemedim ama bunu öğrendim.

geçmiş olsun

Bepanten pastil. Mutlaka dene super bi icat.

youtu.be

tansiyon sorunu yoksa (yukselmesi) dolorin cold

Şıkka kadar gelmenize gerek yok nasilbulacagimi soylesenir yeter

Cevap a mi, ona göre yazicam

Evet

1 gram kapta n/31 tane atom var. n (1 mol) tane olması için 31 le iki tarafı da çarp. 1 mol maddenin ağırlığı 31 gram oldu. 1 mol x= 31 gram

1y=1 akb 1 mol y= 1 gram

Xy3= 31+3 = 34
Soruda yarim Mol kactir diye sormuş. 34/2 =17
N 14, h 1.3 ==> 17

X4 teki 4u hiç kullanmadık ama bana böyle gibi geldi

ben korkardım valla çok korkunç. geldiği gibi gitmesini beklerdim bir şey yapmadan.

geçen kış dana kadar keklik konmuş. karşıdaki kahveci abiler soyledi, falanca amcanın kuşuymuş. perdenin arkasından silüetini görmem ürpermeme yetti. havluyla yakalayacakmişim! o amca kendi alsin dedim. amca da aslında dedeymiş, hareketleri filan yavaşti, kaçırdı hayvanı.

yalnız cinsinden kaynaklı büyükmüş, o dev cüsse balkonumdan adeta bir anka kuşu, bir toruk makto gibi bilinmezlige uçtu. keske korkmasaydim da ben tutsaydim. canim dede çok üzüldü

arkadaşın balkonuna şahin yuva yaptı, yavrular büyüyene kadar balkonu kullanmadı, klimayı çalıştırmadı.

edit : benim balkonda da klima arkasına güvercinler yuva yapıyordu kaç senedir, klima ünitesini duvar dibinden taşımak zorunda kaldık, evde 2 kedi var, kazaya kurban gitmemeleri için strese giriyorduk.

Korkarim ama izlerim kacirmadan ne degisik hayvan.

önce fotoğrafını çekerdim sonra google amcaya kuşun cinsini cibiliyetini sorardım.
doğal yaşam parkına ve kuş cennetine yakın mesafede oturuyorum. doğal yaşam parkından geldiyse diye yetkilileri bilgilendirmek üzere internet sitelerinden orada bu tür cins kuş olup olmadığına bakardım. varsa yetkilileri bilgilendirirdim.

arada onu ürkütmeden hala orada mı diye kontrol ederdim. ben bunları yapıp bitirene kadar muhtemelen o uçup giderdi.

Buyur bi çay iç gadasını aldığım derdim. Karşılıklı oturup çay içerdik. Uzun yol hikayesi çoktur bunda.

ben güvercinden bile ürperiyorum bi kere güvercin ölmüştü şöyle hisler yaşamıştım

www.uludagsozluk.com

iki kere kondu, ikisinde de aldım yetiştirdim, vatana millete hayırlı evlatlar haline getirdim.

obarey o.o
olurdu.

Yemini suyunu verir salondaki antik heykellerin yanında yer ayarlar eşe dosta 2. abdulhamit döneminden kalma tarihi eser diye tanıtırdım.

beslemeye çalışırım. kedi maması falan atarım önüne, balık falan yiyodur zaten bu büyük ihtimal o gıdıyla. selfie yapayı da ihmal etmem.

ansızın post apokaliptik bir evrene geçiş yaptığımı düşünürüm.

ağır travmatik vakayı beyin kendi kendine unutur. hatirlatici uyarandan mümkün olduğunca kaçınmalı.

hayvan sahiplenmek.

edit: yavru olması tercih sebebidir.

distopya, felaket, apokalips... bu temalarda kült filmlere dalmak.

mor bembombom +1

Travmayla yüzleşmedikçe bilinçaltında birikip birikip günün birinde, zarar verecek bir biçimde patlar zaten...

O yüzden uzman ve iç dökme diyorum ben de. Ancak hayvan sahiplenmek de bu süreçte yardımcı, rahatlatıcı olabilir. Acayip iyi geliyor bana kedilerim ve sokaktaki hayvanlar. Gidip kaplumbağa da alabilirsiniz tabi ama kediye, köpeğe sarılabilirken insan sevgisini daha bir coşa coşa yaşıyor. Çok da empati kuran hayvanlar. Bana çok iyi gelmişlerdi çok uzun bir depresyondan (aslında depresyon değil yas ama etkileri aynı) sonra. O yüzden makarnavodka'ya da +1

beyin olabildiğince kısa sürede unutmaya çalışacaktır zaten, bazen bu unutma tepkisi seni o an kaldıramayacağın aşırılıktaki yoğun duygulardan koruyan birşeydir. bazen de takıntı haline getirebilir insan travmatik olayı ya da bir türlü unutamayabilir. evet bilinçaltına atmak da tehlikelidir ama bazen de daha güvenli olandır. travmatik anılarla yüzleşebilmen için önce güvenlik duygusunu tesis edebildiğin bi durumda olmalısın. bu yokken o anılarla yüzleşmeye çalışırsan daha beter olursun, delirebilirsin de. travma konusunun şakası yok, bu konuyu hakkıyla bilen birilerinin yardımı olmadan ya da bu konuda yeterli bilgiyi edinmeden hareket edersen çok kötü olabilir sonuçları.

Kendine daha güvenli bir travma yarat. Vallaha bak. Ama bir yandan da hep istediğin bir şey olsun. Git bi macbook a 5bin lira ver. Ya da hep gıcık olduğun bir arkadaşa git posta koy.Dan dun içindekileri dök. Saçını kıpkısa kestir ya da dövme yaptır.Saçmala yani. illa ki saçmalamak istiyor beyin çünkü. Bari kontrollü bi şey yap.

sarılık geçirdi kardeşim. o da öyle. iki ayda bir kan vermeye gidiyor. kan çöpe sonra.

Polisitemidir muhtemelen. Aciller almiyor normal olarak. Dahiliyeyle görüşmesi lazım, alırsa orası alir. Kan bagisina engel bir durumu yoksa kizilay'a verebilir

polisitemi?
kuzen kaç yaşında?

26 yaşında kuzenim.

önemli bir hastalık mıdır peki polisitemi ise eğer?

yaşadığı şehrin rakimi yüksek mi? Polisitemi kırmızı kan hücrelerinin fazla olması, rakim fazlaysa bu olabilir, düzenli kan verir. Bir de polisitemia vera denilen hastalık var ayrı.

edit: şimdi aklima geldi de esansiyel trombositoza da çok kan uretiliyormus diyorlar. geçen biri dedi yani, genel bir kullanım olabilir. o hastaliga tedavi yaklaşımı da bambaşka.

istanbulda beylikdüzünde yaşıyor kuzenim. herkese çok teşekkür ederim.

yüksek hemoglobin mi? hmm benim de hemoglobin değerim yüksek son zamanlarda. ayrıntılı bir tetkik işine girsem mi?

ne kadar yüksek ama. mesela benim de hgb değeri 20'ye yakındır. ama doktorlar bir şey söylemedi bana bu konuda.

16. Evhamlı mıyım?

abi 16 normal seviyede değil mi zaten, gerçi hastaneden hastaneye skalalar farklılaşabilir, bilemiyorum da, benim yaptırdığım hastanede üst sınır 17 civarıydı. benim de 20 dediğim gibi.

Doktor 12-16 arası iyi demişti bana. Pek üstelemedi açıkçası. LDL'ye takılmıştı kendisi. 140mg/L çünkü.

physicalculturist.ca

man building himself yazınca çıktı, adını bilmiyorum

edit: wuhuu buldum, "self made man"

Kadın biraz sıkıntılıymış. "evlenince değişir" kafa yapısındaki insanlara saygı duymuyorum. Başlarına gelenleri hak ediyorlar bence. Bir de bu kafa ile çocuklarını, kardeşlerini evlendirenler var. Bu kafa yapısı ile evlendirilen erkekler ile evli kadınların %80'inin hayatı zehir oluyor.

Bu radikal yorumdan sonra konuya dönecek olursak o evlilikten hayır gelmez. Hazır çocuk da yokken ayrılsınlar güzel güzel. Kadının değil, erkeğin "ne gerekirse yaparım" demesi gerek. Çünkü alkol sorunu olan kişi erkek.

psikiyatristler hastanın kendisinin gelmesini istiyorlar, çünkü alkol bağımlılık tedavisi için servise yatırmak gerekiyor. psikoz değilse kimse kimseyi zorla hastaneye yatiramaz ya da kimseye zorla ilaç kullandiramaz. adamı bir şekilde ikna etmek lazım. kadını çok iyi anlıyorum, mümkün değil gibi gelecek bu. yalnız bazı ilaçlar var, alkol biraktirma ilacı diyince eczaneler el altından veriyor. alkol kullanırken o ilacı kullanmayı psikiyatristler önermiyor. evet, alkolle birlikte iken muazzam bir rahatsızlık ve kusma yapıyor ama onermediklerini biliyorum. eğer duyup da yemeklere o ilaçtan koyma gibi bir yola girerse diye uyarmak istedim.

icim rahat etmedi editi: aslında ikna aşaması için yöntem söyledim, çok gizli soylemisim. son care olarak güzel ve akılcı bir telkin ile bir iki bu ilaçtan kullanıp adamı huzursuz etmek denenebilir.

adam psikiyatri servisine yatip doktor bagimliliktan kurtulmada istekli ve tedavisi iyiye gidiyor demeden kadin donmesin. cocuk sakin yapmasin yaziktir.

dedigim gibi servise yatmasi yeterli degil doktorun olumlu konusmasi lazim.

fallopian, o ilacı çocukluğumdan beri biliyorum. o ilaçla kocalarına içkiyi bıraktıranları da biliyorum. hele biri sabah kahvaltısında başlardı içmeye. anası o ilacı kullandı, adam bıraktı. ilacı alınca içki alırlarsa kötü oluyorlar, soluğu hastanede alanlar oldu.
ben onu öneremedim, başka biri için önerecektim internet var ya şimdi biraz araştırdıydım, tehlikeliymiş ölüm riski varmış.

kadın evlenince huzur bulur bırakır umudundaydı. adamın ailesiyle ilgili sorunları var ondan içiyor filan diyordu. ----

bu cümle kadar gerzekçe bir şey duymadım.. sen onu öyle kabul etmişsin zaten..

erkekler için elde edince bitiyor hikaye.. başta sorsa bırakırım ağzıma sürmem falan derdi kesin.. yapacak bir şey yok..

Ahh bu "evlenince duzelir" umudu ne hayatlar karartti ve karartiyor... Hicbir erkek evlenince adam falan olmaz. Nikahta keramet falan yoktur. Afedersiniz, bir adam kazma ise kazmadir, evlenince de kazmaliga devam eder. Yazik.

yeni bilgi;
kadın daha öncesinde güzel güzel konuşmuş, adam da bırakmak istiyormuş ama tedavi olamam demiş.
adam memur mu sözleşmeli mi öyle bişey. tedavi görmesi işine zarar verirmiş, bildiriyorlarmış galiba.

adamin tedaviye istekli olması çok güzel, yalnız konusulup anlasilsa doktorla, yatarak tedavi etmeseler bile en azinadan gündüz hastası olacak, her gün gidip gelecek. diğer türlü zaten olay bağımlılık tedavisi olamaz, bosuna kürek cekerler

Haberler çok iyi :)) Çok sevindim, sizinle de paylaşayım istedim :)

Hayir tabii ki o nerden cikti.

yok artık mk

lan o zaman neden cümlenin öğeleri bulunurken beraber alınıyor? hasta etmeyin adamı.

gecenki soruda kastettiğini şimdi anladım. Linkteki anlamca kaynaşmış kısmına bir bak

www.turkcebilgi.org

kars erzurum yolu çok güzel. kapansa bile açarlar, aktif yol. ani yolu da öyle berbat değil, bir de karlar geri eridi bu taraflarda, ben de hayretle izlemekteyim.

Geçen yıl Ocak ayında 2 araç yola çıktık, yollarda hiçbir sıkıntı yoktu, baya bomboş ve tertemizdi, TEM otoyolu rahatlığında ilerliyorsunuz. Sadece gece yolculuğu yapılacaksa gizli buzlanmaya dikkat! İyi yolculuklar.

yeşil soğan ise her salataya gitmiyor ama bazılarına çok güzel tat veriyor

+1 taze soğanı severim ama salatayı trollüyor hiç sevmem salatada

Ben de hiç sevmem salata da.

sevmem

taze soğan ise salatada sevmem ama kuru soğan ise kesinlikle olmalıdır bence.

Yakışır severim.

marul salatasının olmazsa olmazıdır.

yeşil soğan ile zeytin yağı birbirine değmeden salata olmaz benim için

Her türlü yerim ama kuru soğan daha güzel olur

yesil sogani seven ama salatada yemeyenlerdenim ben de

ivit

Yeşil de olur, salatada kuru soğan daha iyi.

Kuru soğanı ben de severim salatada.

sadece patates salatasında. diğerlerine yakışmıyor.

Beyaz kismi ozellikle hastasiyim.

bayılırım.

sevmem, yeşil soğan daha güzel.

tuzla öldürülse olabilir bazı salatalar için

jane eyre, ehh mutlu son diyebilirim.

madem öyle bridget jones'un günlüğünü okusana? gerçi 3. kitabı daha okumadım ama, tatlıştır cidden, zaten aşk ve gurur'un böyle modernize versiyonu gibidir -daha doğrusu ondan esinlenmiştir, erkek karakterlerin soyadları bile aynı, dahası aşk ve gurur'un dizisinde bay darcy'i oynayan colin firth, bridget jones'ta da mark darcy'i oynuyor. ha bi de bridget'ın colin firth ile olan röportajı da var kitapta askdjaşsdj tabi adam o röportajı okuduktan sonra filme dahil olmaya nasıl ikna oldu bilmiyorum asdjkaşljaşaşdaj XD

onu da okumuştum. Mutlu sonlulari lise hazirliktayken epey okudum, iste bunların tadını tekrar hissettirecek bir seyler lazım :)

Başka öneri??

eğer travesti bir dedektifin -ki audrey hepburn hayranı kendisi :) - enteresan dedektiflik hikayelerini okumak istersen, mehmet murat somer'in hop çiki ya ya serisini tavsiye ederim, çok tatlış ve eğlenceli bence. ama eğer kadınsan, bir zaman sonra "olm ben kendime hiç bakmıyom yaaa :/ " derken bulabiliyorsun, kendini, söyliyim :/

benim hüzünlü orospularım. adına aldanma bence sonu mutlu bitiyor.

ya hatırlamıyorum ben öyle romanların sonlarını... aklıma şunlar geliyor:

*lady chatterley's lover (d.h. lawrence)
*far from the madding crowd (thomas hardy)

fazla okummaışım bunlardan sanırım.

yazdigin kitaplari ben de cok severim :)

klasik degil fakat tatlis bi kitap :) "the rosie project"

@godosu beklerken, sonu mutlu değilse tobe okumam şimdi :) ciğergah olmuşuz burda, sonu belli olan kitaplara dusmusuz heyhat

genç kızlar - nihal yeğinobalı

okundu mu?

edit: "ergen kız"ken okuyup çok beğenmiştim.

@whimsical okumaz olur muyum, çok beğenmiştim. hele yazarın kitabı bastırma hikayesi:) filmini de izledim bu arada, hülya koçyiğit türkan şoray ediz hun'lu. ne güzel hatirlattin

ben orta okul öncesi hazırlıktayken okumuştum, o zaman mahlas ile yayınlanan baskısı vardı. yabancı kitap çevirisi diye okudum. çok sonra öğrendim yazarın gerçek kimliğini.

filmi olduğunu bilmiyordum, ama ediz hun olmamış gibi geldi bana şimdi düşününce. yunan tanrısı gibi tasvir ediliyordu kitaptaki hoca. ayhan ışık gibi bir oyuncu daha çok uyardı sanki. :)

birbirimize söyleyemediğimiz onca şey - marc levy
güzel bir eser, ben çok beğendim.

bilumum jane austen kitapları; gurur ve önyargı, sense and sensibility (bunun türkçesi ne bilmiyorum), emma, persuasion falan.

Kombinin ideal derecesi olmaz. Evinizin yalıtımına, odaların büyüklüğüne, havanın ısısına ve sizin ısı algınıza göre özel olarak belirlersiniz.

faturayı ben belirlemiyorum ama:)

Haklısınız, fiyat elbette en büyük etken ama altın tüyo şu, yatarken kombiyi kapatmayın. En düşük seviyeye getirip çalışır halde bırakın. Böylece ilk çalışma için gerekli yüksek enerji sarfiyatının önüne geçersiniz, eviniz de soğumaz.

bildiğim kadarı ile öyle bir optimal değer yok. evden eve değişir, @cok sey hakkında az set bilen adam'ın da dediği gibi yalıtım, sağının solunun kapalı olması vs her şey etkiler. geçen sene oturduğum evde yalıtım yoktu, 60-70 dereceye de getirsem ev ısınmıyordu, şimdi ise altımızda, üstümüzde, sağımızda solumuzda ev var :D minimum'a getiriyorum ev ısınıyor. hatta insanların doğalgaz açtığı zamanlarda açmadığımız bile oluyor.

aç kapa yapmıyorum allahtan, sabit hep acık.

geçen ay fatura 322 gelince ben de bunu sorguladim. dün eve gelen sıhhi tesisatciya da sordum. adam deney yapmış resmen, her derecede 1 gun calistirip kw olcmusler. dedigine gore 38 degil 40 değil 39'da yakicaz. ya da daha soguklarda 50 derece civarı için de 49'da. su sıcaklığı için de 55 i geçmeyin dedi. significant difference'li cümle kuracak diye korktum ama deneyeceğim.

Suyun sıcaklığını 55-65 (soğuk bir yerde iseniz 65, ılık bir yerde iseniz 55) dereceye sabitleyip, oda termostatı kullanmaya başlayın. Bu durumda su sıcaklığı değil evinizin iç sıcaklığı önem kazanacak. Büyük ihtimalle tasarruf edecek, tasarruf etmeseniz bile büyük bir konfora kavuşacaksınız. Programlanabilir termostat alırsanız evde bulunma, yatma saatlerine göre bile ayarlama yapabilirsiniz. Örneğin benim ayarlarım. gece 19-24 arası 23 derece, 24-06 arası 21 derece (uyurken çok sıcağa gerek yok), 06-07.30 arası tekrar 23 derece (uyandığımızda ve evden çıkış hazırlığı sırasında üşümek istemiyoruz), 07.30-19 arası 19 derece (evin tamamen soğumasına asla izin vermiyoruz). Programlanabilir almasanız bile evden çıkarken 19 dereceye ayarlayıp çıkın. Dönünce evin ısınması daha kolay olacaktır.

Tabi ki yolu var. Sevginizden emin olarak birbirinize güvenerek yola devam etmek. Gittiği yere kadar emek sarf ederek, bu yol zor bir yol ama imkansız değil. Temel sağlamsa zaman ve mesafenin çok önemi yok. Zorluğunu kabul edip yıkıcı değil Yapıcı olun yeter.

Uzakta olmak kötü değil.

8 aylık ilişkim var benim de ve hiç aynı şehirde olmadık. İstanbul'da yaşıyorum. İzmir'de yaşıyor, Ankara'da okuyor. 3 şehir arasında geçiyor ömrümüz. 2 haftada bir haftasonları görüşüyoruz, bazen aydan aya sarkıyor tabii. Hatta son dönemde aydan aya oldu iyice, zamansızlıktan. Ayrıca 2 3 ayda birlere düşmez o. O gelir görür. Ben sırf kahvaltı etmeye geceden binip sabah Ankara'ya gittiğimi biliyorum. 8 9 saat uykuyu yolda geçirir yüzünü görür sonra eve dönerim diyor insan yeri geliyor.

O yüzden, bozma moralini, devam et her ne yapıyorsan. ^^

Yatay geçişle gelebilirse süper, gelemezse kasma ayrıl.. Tüm üniversite hayatını başka şehirlerde okuyarak geçiren arkadaşlarım oldu.
1- Asosyalleşenler (internette yüzünü göreyim derken arkadaş bulamazsın)
2- Duygusal tatminsizlik (herkese elele sinemaya konsere giderken, sen tek kalırsın)

Bir de tıptasın. Mezun olunca TUS'ta ille de İzmir diye kasmak seni zorlayacak.

Üniversite bittikten sonra evlenen 1 çift var. Kalanı ya yarı yolda, ya da aynı şehre taşınınca ayrıldılar.

Romantikliğe gerek yok, hayatının en güzel en eğlenceli dönemini böyle geçirme.

zamanla koparsınız bana kalırsa. şimdi elinden geldiğince sürdür ilişkini, zaman içinde yürümediğini sen de göreceksin. hem daha çok gençsiniz, çok sevseniz bile daha köprünün altından çok sular akacak.
oluruna bırakın yani. kasmayın.
ama ben olsam, o zamanlarda olsam, şimdiki aklımla olsam, hiç düşünmez ayrılırdım. en güzel yıllarımı böyle sıkıntılarla geçirmez takılırdım bol bol :)

bulusabilme ya da bulusamama sizi gerecek. hayatını iliskine gore sekillendirmek de oyle. ne gerek var, ikinize de istirap

bilinen bir hastalık yoksa bobrekle karacigerle ilgili, için. bol su da için.

sevan nisanyan - elifin öküzü ya da sürprizler kitabı

cok eglenceli bir kitap.

www.idefix.com

Bye bye türkçe - oktay sinanoğlu
türkçe ve japonca arasi benzerlikler söz konusu. örnekleriyle bahsediliyor bir bölümünde.

Xxx words of xxx origin

Mesela english words of french origin diye aratabilirsin

Ya da russian words in arabic diye gider

Kaynak değil de, maksat komiklik olsun:

www.buzzhunt.co.uk

images-cdn.9gag.com

en.m.wikipedia.org

Uçaklar nasıl uçuyor...

Pilotlar yüksekten korkmuyor mu...

İyi bir amaç için yapıyorsun sonuçta. Ebeler de var, askerler de var, hemşireler de var, hepsi kan görüyor ya da kesip biçiyor.

kasaplar hayvanın derisini nasıl yüzüyor acaba. canlı canlı derisi yüzülen hayvanlar var. bunu yapan yaratıklar varken iyi bi amaç için çalışan doktorların yapması garip değil bence.

(bkz: yabancılaşma)

kasaplarin yaptigi daha zor bir is. her gun onlarca canliyi olduruyorlar. bunu bile kaniksayabildikten sonra doktorluk ne ki...

m.uludagsozluk.com

cerrahi branş secme, şiddet eğiliminin meşru bir yonelimi diye duydum geçen. magazin bir yana okurken zaten o ortam da görülüyor ve kafada yapabilirim yapamam oluşuyor. kan, et, kemik kendi kuralları olan birer materyal gibi geliyor. bir de ameliyathaneler bu dünyadan değil gibi, ben güzel buluyorum

aslında yabancılaşma sosyo ekonomik bir durum. Doktorların asıl olayı duyarsızlaşma.

Yabancılaşma deyince herhangi bir şeyin bilgisine veya kültürüne sahip olmamak gibi bir durum varken duyarsızlaşmada bir çoklarının tepki göstermeden duramadığı bir duruma veya olaya tepkisiz kalabilme, aldırmama durumu var.

herşeyi geçtim dostum, adli tıp uzmanları otopsi yaparken ne hissediyorlar her gün hem de.

onlarca kez otopsiye girmiş bir insan olarak söylüyorum bunu. alışıyorsun. çok sıradan geliyor sana o an olaylar. herkes işini yapıyor ve dağılıyor herkes evlerine sonra.

hatta bak nbc'nin bir zamanlar anadoluda filminde çok iyi bir şekilde örneklenmiştir bu.
mesela filmde ceset aranırken mübaşir ve şoförün kavunlar için kavga etmesi,
komiserin kızına rapor alma derdinde olması falan.

herkes kendi işini yapıyor ve herkes kendi derdinde aslında.

bu dediğin şeyleri düşünmeden, hissetmeden. bunları yapabilenler yapıyor zaten. mesela amputasyon ameliyatları genellikle damar tıkanıklığının bir sonucu olarak yapılıyor ve ameliyatta damarlar tıkalı olduğu için doğru düzgün kan bile akmıyor. hatta akarsa seviniyoruz öyle düşün. kalan dokular beslenebilecek diye. veya aspire ediliyor kan, göl gibi kanın içinde çalışmıyorsun yani. cayır cayır koter kullanılan ameliyatlarda koku biraz rahatsız ediyor belki. ama hiçbir şey bi normal doğum değil. 45 dakika gaita kokusuna 15 cm den maruz kalıp, 3 gün burnumdaki o kokunun geçmediği olmuştu. manevi kısmı çok tatmin edici. kalanları gözün pek görmüyor.

noodle / makarnada kullanabilirsin. ya da et/tavuk pişirirken soya sosuyla enfes olur.

tavuk yap efsane oluyor.

tavuğu soya sosunda marine et. hem çok harcanir

Helvacı Baba türbesinin toprağı buradan gelmiş. Biraz alsan ses etmez herhalde.

Namaz için mi?

Oranınki orada kalsın :) @nano mercy
Evet namaz için @difdiringi

Halkalı, camlikahve oralarda Şii camileri var Ümraniyede de var oralara git bi sürü alırsın para da vermezsin. Selam da söyle.))

Aleyküm selam ama benim oraları arayıp bulup gidecek zamanım olmaz ki, hem çekinirim yapamam öyle şey :) sipariş edecek yer bulaydık iyiydi. teşekkür ederim ama @difdiringi

bulamazsan ben gondereyim

edit: caferilerin kullandigiyla senin istedigin aynı midir? burda ondan var çünkü, yanlış olmasın, cok bilgim yok

buldum sanırım @fallopian olmazsa haber ederim çok sağ ol :)

kalın bir tabaka halinde vazelin sür tam üzerine. hidrofobik yaklaşım, şimdi kendim buldum adını

vazelin demeye gelmiştim.

aftlar için kullanılan bi krem var, sudan etkilenmiyor ve hava geçirmiyor. ben uçuk olunca onu kullanıyorum, hava değmeyince acı vermiyor.

aqua yara bantları satılıyor eczanelerde, su gecirmez.

miyop hipermetrop astigmat gibi bozukluklardan göz sinirindeki iltihaba ve hatta ms'e kadar değişen sebeplerle olabilir. önce göz uzmanı, duzelmezse norolojiye gidin

benim de böyle bir korkum var ama her defasında düşünüyorum "12 saat otobüste uyumadan yol gideceğime 1 saat korkarım ulan" deyip biniyorum.

flightradar.com'u acip zoom out yaparak ne kadar cok sayida ucagin su anda havada olduguna bak ve yarin sabah herhangi bir ucak kazasi haberi duymayacagini dusun. 24 saat boyunca Dunya'da ne kadar ucak havada bir bak. Korkunun ne kadar mantiksiz ve komik oldugunu anlaman lazim.

atarax, dideral iş görür. ama dersen ki ilacsiz olsun, o ilk baştaki hızlanma çok güzel değil mi derim. sırf yerden kesilmeden önceki o hız için binilir yani. bir de gokyuzundeyken insan inceliyor; yok hava durumları burdan oluyor, efendim surda yaşayan minnak bir canlı zerresi var midir? vay bu ince elyaf tabakasini buraya kim serdi, bursa kumaş pazarindan mi aldilar?
ya da ankara'dan doğuya gidilen yolda dağları ete benzetirsek-ki bordo gibiler, etin kalitesinin düşmesi. Kırmızı dağlar ustunde artan karları don yagina benzetmek saçma gelebilir ama takdir edersiniz ki yol aciktirip yoruyor

Aynı korku bende de var ve sırf bu korku sayesinde konuyla ilgili çalışma bile yaptım ama geçmiyor. Korkunun zaten saçma olduğunu biliyorsun ama bu yukarıda "Bu korku çok saçma" diye çığlık atmaya engel değil. "En güvenli ulaşım aracı ile gideceksin, hem de hızlı gideceksin" diye bileti alıyorum, uçuştan bir gün öncesini hayatımın son günüymüş gibi yaşıyorum. Havaalanına girdiğim an deseler ki "Uçakla sağ salim varacaksın ama otobüs kaza yapacak", otobüsü 10 kere tercih ederim. Mantığım engel olursa ne ala. Hatta konuyla ilgili ne hissettiğimi tam olarak anlatan şu entry'ye bayağı bir gülmüştüm, tanıdık gelecektir.
eksisozluk.com
Havaalanına girdiğim an soğuk ter boşanıyor, "Otobüsle gidip öleceksin ya da uçakla sağ salim varacaksın" deseler, hiç düşünmeden otobüse binerim. Uyguladıklarımı ve işe yarayanları anlatayım.

- Uyku gelsin diye doktor Atarax vermişti. Kendisi alerji ilacı olup uyku getirmesiyle meşhur ama korkunun kendisi uykuyu yeniyor. 17 saat göz kırpamadım. Üstleik önceki akşam 4 saat uyumuştum. (İki tanesi işe yaramadı)
-Passiflora: Bunun hapından evden çıkmadan bir tane, havaalanına gelince bir tane, uçuş kalkmadan önce bir tane alınca; uçuşta çok korkmuyorum. Korkunun fiziksel etkilerini hissediyorum. Avuç soğuk soğuk terliyor, diz titriyor, kalp hızlı ama umurumda olmuyor. Korkan bir kişi değil de, hafif anksiyeteli yolcu gibi gidiyorum.
-Yanımda benden daha çok korkan biri varsa, o an cesaret geliyor. Çok rahat uçakla gidebiliyorum. Hatta iki kere "Siz keşke hostes olsaydınız"ı da duydum ama nerede denk getireceğim o kişiyi.
-Önceki gece hiç uyumayınca, 35 küsur saat uykusuzluktan sonra, ister istemez bir süre sonra türbülans yoksa sızıyorum. Yan etkisi, uyandığım zaman uçakta olursam biraz daha dinç olduğum için korkuyorum. Pasiflora hemen üstüne.
-İçki: En son uçuşta bunu denedim. Uzun bir uçuştu, 18-20 saat. 3 kadeh şarapla başladım, o geçince vodka içtim, onun üstüne şarap içtim. En güzel uçuştu, türbülansta hoppidi hoppidi göbek atasım geldi. Üstelik neşeli sarhoş olduğumdan yandaki yolcuyla da iyi muhabbet ettik. Üstüne sızdım. Yan etki olarak 2.5 aydır içkiyi ağzıma koyamıyorum; o zaman çok içmişim, şimdi hiç içemiyorum.

ben de korkuyordum da, sonra düşündüm nasıl olsa öleceğiz ha havada ha yerde ne fark eder. uçak kazası da yılda 1 olan bir şey zaten. bin gitsin.

Bir ara ben de korkardim izledigim "air crash investigation" serilerinden dolayi. Ama soyle bir dusunup mantik yurutunce mantik korku karsisinda baskin cikti ve tamamen kurtuldum.
Ucakta olagan ustu bir ses,cok siddetli bir sarsinti, motordan ates falan cikmadikca korkmam.

hangi kısımdan ya da neyden korkuyorsunuz yardımcı olmaya çalışayım

ben de çok korkarım uçaktan. hele ki kalkış ve iniş anlarında resmen kalbim gümbürdüyor, soğuk soğuk terler boşanıyor, betim benzim atıyor, elim ayağım titriyor. bildiğim bütün duaları okumaya başlıyorum. yanımda tanıdık biri varsa elini kırasıya sıkıyorum. taa ki kalkıştan sonra bulutların üstüne çıkıpta kemer ikaz ışığı sönene kadar. ondan sonra türbülans vs olmadığı sürece rahatım. gerçi gene de uçak manevra yaparken sağa sola doğru eğilince bi içim gitmiyor değil. o yüzden fazla camdan bakmamaya çalışırım. tabi sonra iniş için alçalmaya başlayaınca hoop hepsi baştan başlıyor. teker yere değip de uçak düzleşene kadar resmen cenazemi planlıyorum. ama gene de s.ke s.ke biniyorum uçağa. allahtan şimdiye kadar sorunlu bir uçuş yaşamadım. bi de öyle olsa demek ki anca silah zoruyla binebilcem.

Air crash invasion izlemeyi bırakarak başlayabilirsin.

bişey olmaz korkma
not:uçaklar hakkında çok şey bilen birisi.

Eskiden senin gibi düşünüp çizmezdim ama sonra kitapları daha da kendime göre özelleştirdiğimi düşündüm. Çiziyorum sen de çiz

Basılı kitapta altını çizmem ama Kindle'da okurken yapıyorum sadece. Çizili kitap hiç hoş gelmiyor gözüme.

şu zamana kadar yapmıyordum da en son okuduğum kitapta ilgimi çeken yerler oldu 3-5 cümlenin altını çizdim

Kindle aldığımdan beri evet. Eskiden kitaba zarar vermekten çok üşendiğim için yapmazdım, kindle ile çok kolay.

çok çok elzem birşey değilse çizmem, ama kindle'da çılgınlar gibi çizer ve not alırım.

cümlenin kenarına bir işaret koyup sayfayı kıvırıyorum

Su fosforlu kalemlerle uzerini ciziyorum hatta cayir cayir. Kindle'da da ciziyorum.
Ciziyorum yani acimam. Kitap benim. Kitap degis tokus yapma, verme huyum yok. Vermissem de çizdiğim yerler onda ne uyandiracak merak ederim.

@doxanikee +1
Sadece e-reader'da çiziyorum, basılı kitaba çizmek benim de içime sinmiyor.

çizmek sorun değil de çizip ikinci el olarak satmaya çalışmayın o kitapları sahafçılara. hele hele çizik kitaplara teklif edilen fiyatları beğenmeyip can sıkmayın. çok küfür yersiniz. kendi kütüphanem kitapları kesinlikle vermem kimseye diyorsanız çizmek sorun değil bence.

ders kitabını bile cizmedim kiyamadigim için. pişmanım şimdi, nedir yani cizsem ne olacakti

Acemi, mesela sevdiğin bir cümle kuruluyor ya da ne bileyim önemli bir bilgi oluyor ciziveriyorsun. İlerde baktığında da 'aaa burada bu yazıyordu diyorsun.' yazdığın kağıdı kaybedersen olacak? Her şeyi ozentilik olarak algılamasak daha iyi sanki.


Tercih etmeme ya da benim gibi sebeklerden çizmeme kısmına bir şey diyemem tabii.

Kitabi bozmak istemiyorum, o yuzden onemli kismin oldugu sayfanin koseni katlarim.
Ama tam 45 derece olmali katladigim yerin acisi:)

hayir.

Asla ve kat'a. Begendigim bir yer oldugunda telefonla fotografini cekip o kismi kirpiyorum.

Kitaba zeval gelmesin diye neredeyse kapagini bile tam acmiyorum ben. O derece titizim bu konuda. Lutfen.

Ders kitabini hunharca cizerim ama. Hic affetmem. Kiymet vermiyorum cunku. Ama bir roman/siir kitabi oyle mi? Canini yerim onun ya, kokusunu sevdigim.

kindle ı herkes söylemiş zaten ben de orda okuyorsam yapıyorum. Normal kitaplarda da bu senelere kadar hiç çizmezdim, artık cümlelerin başına kurşun kalemle hafif nokta, çizgi ya da minicik çarpı atıyorum.

bundan önce sayfa ve sırasını not ederdim ama bu notlar hangi kitaba ait yazmadığım olmuş, hiç bir işe yaramıyor, karışıyor gidiyor.

elektronikse çiziyorum tabi ki, basılıysa fotoğrafını çekiyor veya not alıyorum. basılıya kıyamıyorum.

asla çizmem

romanları çizmem -yani gerek duymadım şu zamana kadar, ondan sanırım. bir de romanlarıma mümkün mertebe özen göstermeye çalışıyorum okurken diyeceğim ama, üstünde mandalina/portakal suyu lekesi olan varrr, çikolata lekesi olan varrrr, ne bileyim çay/kahve lekesi varrr, çoğu yırtılmışşş.. vs. vs. yani okuduğun kitap bir şekilde senden bir parça alıyor :) bu da çok kötü bir şey değil, sen de çizerek yapıyorsun işte :)

ama ders kitaplarını ya da makaleleri çiziyorum. ve özentilik olarak da görmüyorum zira benim ders kitaplarım genelde fotokopi olduğu için başka türlü göremiyorum, zaten görme ve algılamada bir sürü sorunum var, zaten çizme işi bu nedenle yapılır?? ek olarak, çoğu makale de zaten çıktı alındığında korkunç oluyor, artı her tarafı bazen bana yaramıyor oluyor -mesela şu anda yüzey karakterizasyonu ile ilgili bir ödev yapıyorum ve okuduğum makalelerin ödev konusu dışında ele aldığı diğer karakterizasyon yöntemleri umrumda değil, zira onlarla alakalı olmayacak ödev, altı üstü kim nerede hangi amaçla kullanmış onu anlatacağım, kalkıp da zaten karınca duası gibi yazılmış bir makalede işaretlemem gereken yeri işaretlemezsem, işimi uzatmış olurum. ki bilgisayardan okumak zorunda kalıyorsam onda bile hunharca adobe'un işaretleyicisini kullanıyorum, hatta firefox üzerinde kullanılan işaretleyici var, kimi internet sayfalarında onu bile kullanıyorum. işaretle gitsin yani.

rayde+1

çiziyorum. yıllar sonra okuduğun satırları çizilmiş görmek bile güzel. ki bence gayet iyi oluyor. geleceğe yatırım. ayrıca her kitabı zeval gelmesin diye çizmeyenleri de anlamıyorum.

Şimdi yapmıyorum. Eskiden çizerdim, şimdi bakıyorum o zamanki etkiyi uyandırmıyor bende.

romanlarda çizmem genelde de çizmem en fazla sayfayı kıvırırım.

Çizmesi önemli değil de, herhangi bir işaret eklemeyen (köşeli parantez) ve notlar almayan kişi kitabı okumuyordur. Elbette bu yorum akademik eserler için geçerli. Çünkü kitapla uğraşmazsa 1 seneye kalmadan (en fazla 2 sene) ne varsa unutacaktır.

Romanda daha az gerekli oluyor tabii ki çizim. Ancak yine notlar almazsa, önemli yerleri işaretlemezse; 5-6 sene içinde o romanı okurken girdiği düşünsel üretimi unutacaktır.

Şekilci olacağız derken; yazma ve düşünsel üretim alışkanlığını kaybediyor insanlar. Ki bu kitap okuma alışkanlığından daha önemli bir alışkanlık, onsuz kitap okumanın değeri oldukça düşüyor. Kitap okumak basit; sistemli düşünsel/yazınsal üretim zor.

ek: en önemli edebiyat eleştirmenlerinden susan sontag'dan roman nasıl okunur/çözümlenir örneği: pbs.twimg.com :large

Ders kitapları, akademik yayınlar vs. dışında dokunmuyorum. Kitabın cilt kısmının aşınması, biraz kabarması vs. hoşuma gidiyor biraz ama çizmek, sayfa kıvırmak falan aşırı geliyor. aslında yapmak lazım. hem tekrar okuduğun zaman için hem de bazen gerçekten güzel cümleler oluyor not tutmak için vs. ama sonuç olarak yapmıyorum :D

Ders amaçlı okuduğum kitapları çizerim not alırım yazarim. Aynen @protector arkadaşımızın verdiği örnek gibi olur hatta. Bundan zevk de alırım. Bana aitmiş hissi veriyor galiba o.
Ama ders dışındaki kitapları çizmem karalamam. Cizilmesini de istemem.

sontag'ın örneğini göze sokmak için verdim. Elbette herkes o kadar çizmeyecek ve her roman o kadar çizilmeyi hak etmiyor (resimdeki finnegans wake, apayrı bir roman). Ancak bir kitabı okuyorsan ve 5 yıl sonra hala o kitabı okumuş olmak istiyorsan; belli bir miktar çizim ve karalama yapman gerekiyor.

Kitap okuyucusu bir program kullanıcısı değil; kitap okuyucusu kitabı ikinci olarak zihninde parçalayıp tekrar kurar. Bunu yapmıyorsa, zaten kitabı okumamış, televizyon reklamı izler gibi göz gezdirmiştir. Belli bir süre sonra unutacaktır. Bu sebeple gerçekten okumuş olması için, kendi bağlamını unutmaması lazım.

Neden bu 'nasıl okunur' muhabbetine taktığımı da söyleyeyim; yoksa çok gereksiz duruyor yaptığım açıklama. Türkiye'de bu kadar roman basılıyor ve satılıyor. En önemli isimler hem de. Selim ileri de demişti bir keresinde "bu kadar ulysses baskısı var ve satılıyor, o zaman insanlar nasıl hala bu halde?" diye. İşte bundan dolayı; herkes okuduğunu iddia ediyor ama tahammülsüzlük, araştırma eksikliği ve ideolojik çağırmalara kapılıp gitme son sürat devam ediyor. Demek ki insanların okuma eyleminden anladıkları şey yanlış. İnsanlara kitap okuyun demekten ziyade, nasıl okuyacaklarını göstermek gerekiyor.

Her tarafını çiziyorum çizmeden anlayamam

çiziyorum, soru işaterleri, ünlemler vs. koyuyorum, yanlarına notlar alıyorum. yetmiyor arka sayfaya notlar alıyorum. kalemsiz kitap okuduğum nadirdir. romanları kalem olmadan okuyorum.
kitap başvuru kitabı gibiyse notlar kolaylık sağlıyor. hımm şu bölümde şu konu vardı filan diyorsun. veya şimdi yaptığım gibi aradan uzun zaman geçip tekrar okuyunca eski senle yeni seni karşılaştırabiliyorsun. iki üç gündür 21 yıl önce okuduğum bi kitabı okuyorum, o zaman aldığım notları görüyorum. bazı notları şimdi almazdım, bazılarını alırdım, yeni notlar ekliyorum.
kitabın sayfaları sararmış, yaprakları gevremiş... duygular şelale:)

Nö

çizerim, çok da severim. kitabın okunmuş olduğunu hatırlatıyor bana. bir de aylar sonra kitabı karıştırıp neresini çizmişim acaba diye bakarım. altını çizdiğim yerleri okurum, o an ne düşünüyordum acaba diye düşünürüm filan. sırf çizemiyorum diye arkadaşlardan ödünç kitap almayı sevmiyorum.

ankarada 5 dk havaalanına eşimi bırakayım dedim arabanın camsuyu dondu valla çılgın soğuk var.

starbucks da bir başıma oturuyorum sıcak sıcak

Spordan geldim, portakal yiyorum sobanın yanında.

Battaniyenin altinda sinav kagidi okuyorum. Kalkip bir sahlep yapanim olsa diye icimden gecmiyor degil.

Arkadaşla sinamadan döndük, cem yılmaza üzülüyorum biraz sanki eskisi gibi gişe yapamıyor diye. gelirken de kazandibi aldım onu yiyorum. bimden aldığımızla yetinmeye çalışıyoruz işte. kazandibini bimden alıyoruz, sinemaya arkadaşımızla gidiyoruz, ne olacak lan böyle..

aslında varya ne kadar insan var su anda sıkılan, dısarı cıkcak kısı denk gelmeyen. her semtte localar olsa sıkılan gıtse falan ne guzel olmaz mıydı

ama yok dusundum de garıp garıp tipler dolardı oraya da

Cay demledim ders calisiyom. Firinda borek vardi pisti actim kapagini mutfaga sicak sicak hava geliyor jajshs

Böyle bir mutsuzluk var üstümde, Önümde test kitabı soru çözüp oylanıyorum dizim başlayana kadar.

arkadaş şu hava soğuk muhabbetinden bıktım ya. ne kıyamet koparıyonuz amk. sanki tezek yakıyonuz her sabah.

ulan erzurum da yaşıyorum sizin yaptığınızın 10 da 1'i yaygara yapmadım lan.

erzurumda yağış olduğundan kuru esen rüzgar (göt donduran ankara ayazı) kadar sıkmaz adamı. öle diolar.

kütük Erzurum/horasan

Biraz karnim agriyo, evde sicak sicak pofuduk sabahligimla oturdum dizi-film izliyorum, sicak birseyler iciyorum.

iskender söyledik onu bekliyoruz

pizza söledim. kaloriferin dibinde kemireceğim.

Kızımı uyuttum, şimdi yatağının ayakucunda oturuyorum. Kızım biraz üşüttüğünden hırıltılı nefes alıyor, acaba ne yapsam da biraz rahatlar diye düşünüyorum.

sabahtır disaridaydim. sigara icilen kapali mekani olan yerler arasinda it gibi surttum. -13 falandi gündüz bile.
sigarayı bırakıp içliğe başlamam lazimken tam tersini yapıp geçen icliği bıraktım yanlışlıkla. beyin gücüyle soğuğu yenicem.

Hanımla birlikte Big Brother'ı izliyoruz.

mac in extreme dimension lash

fiyatı da 65 tl.

lancome hypnose drama

max factor - clump defy

edit: mac hic kullanmadim ama max factor'e 50 tl verecegine 65 tlye mac alman daha mantikli olabilir tabi :D

@der grund - oldu sana sorucaktik

Loreal Volume Million Lashes Excess Black

lancome grandiose

hiiç para dökme bu iş için, 10 liraya essence'in get big lashes serisinden volume curl maskara'sını alıp çok da güzel kullanabilirsin. önceden griydi, şimdi turuncu olmuş sanırım. yani sırf denemek için bile alabilirsin kesinkes öneriyorum.

1-Lancome Hypnose Drama
2-Estee Lauder Double Wear
3-Benefit They're Real

chanel- le volume de chanel dolgunluk verme konusunda çok başarılı.

loreal mega volume collegene

helena rubinstein - lash queen feline blacks.

dolgunluk, kıvırma ve ayırma tüm özelliklere sahip.

chanel bende cok dokulme yapmisti. lancome'un her rimeli guzel.

Uygun fiyatli olarak loreal telescopic ya da maybelline rocket volume 25-26 aralik gibi yilbasi indirimi olur o zaman alabilirsin.
Yuksek fiyatlilardan ysl baby doll ya da lancome hypnose drama.

maybelline colossal kajal

mac haute and naughty.
2 fırçası var, biri dolgunluk veriyor, biri tel tel ayırıp uzun gösteriyor.

allah kolaylik versin ayni durumda sayiliriz. 2 ay sonra atamam var.

ayrica evet ogretmenlerin calistirilmadigi yere bizi atamalari nasil bir mantik? biz insan evladi degil miyiz bizim ne farkimiz var?. sen oranin guvenligini saglayamiyorsan orasi senin topragin bile sayilmaz beni ne hakla devlet mecburi gorevi diye gonderiyorsun?

oradaki insanlarin da saglik hizmetine ihtiyaci var eyvallah doguda calisirim da ama can guvenligimin olmadigi yerde benim ne isim var?

doguda mecburi hizmette doktorum. geçtiğimiz aylarda aynı il içinde gorevlendirdiler beni de. görevlendirme bittiğinde la noix ile konuşmuştuk. Mecburideki doktor kabul etmezse gonderemezler demişti. Benim için iş işten geçmişti ama belki size yararı olur.

Hocam yazı bakanlıktan geldi olağanüstü hallerde olabiliyor galiba.. gerçi orada olağanüstü hal ilan edilmedi ama yazı bakanlıktan kriz merkezinden geldi.. napacagim bilmiyorum teşekkürler..

her türlü reddedin. atıp tutmak istemiyorum ama denk getirdiklerine dayiyorlar afedersiniz. arkadaşım da reddetti yine terörü bölgede aynı ilin icinde, hiçbir şey olmadı.

EDİT: ato.org.tr

Ohal ve afette il disi gorevlendirme olabiliyor ama suresini hatirlayamadim simdi, devlet hizmet yukunlulugu mevzuatindan bakabilirsiniz

Bi de yine 112'ye gorevlendiriyolar dimi? Obur turlusu oyle kolay olmuyor cunku 1 yaziyla

@la noix; ben halk sağlığına bağlıyım, acile vermişlerdi (gerçekten ihtiyaç varmis, gün aşırı nöbete girdim çünkü). arkadaşı da muhtemelen acile verirler il dislarina gerek duyacak durumdalarsa

Kurumlar farkli, mevzuati iyi okumak lazim

www.saglik.gov.tr

"Kanun kapsamına dahil kurum ve kuruluşlar, Devlet hizmeti yükümlülerini kura ile atandıkları görevlerinden (2) yıllık süre içinde ancak önemli afetler ve salgınlar sebebi ile ve bir aylık süreyi aşmayacak suretle, geçici olarak bir başka göreve atayabilirler."

Yok hastaneye götürecekler 10gun orda kaliyoruz hep..giden bi abi diyor ki gerekirse ambulans ile çıkıyoruz olay yerine diyor.. 112 değil acil yani..

oje sürme

temizlik. 2015 yılında hala köpüklü bi şekilde suyun altına girmeden temizlenemiyoruz. evi temizlemekten bahsetmek bile istemiyorum.

yatmadan once makyaj çıkartacak ama uyku açmayacak bir şey. mendil de değil.

araba kullanmak. lazer algılayıcılar var, radarlar var, kameralar ve görüntü işleme teknolojisi var, neden hala ben kullanıyorum lan arabayı? gerçi otopilot teknolojisi geliyor gibi ama dur bakalım.

Akşam Maslak'tan Başakşehir'e gitmek.

Kişisel uçuş ekipmanı. Yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya kalkış yapılabilen. Mekanik kanat vb.