gerisi gelmiyor derken? ortak ödemeye yanaşmıyor mu yani? sana mı ödetiyor? gerçekten böyle kadınlardan çok var mı ya? aklım almıyor.

cevabım: uzak dur o kadınlardan. cinsiyetini, aklını buna kullanan insandan olmaz.

Yapmayın gençler :)

Ben Amsterdam'da "date" yapıyorum, yine ben ödüyorum hesabı. İlk tanışmada erkek öder, bu her yerde böyle, ne zannediyorsunuz?

Bir kezbanlıktır tutturulmuş, "chivalry is dead" mi dedirteceksiniz illa?

Ha "ben kadınım, hesap ödettiririm, bana bakacak beni taşıyacak adam arıyorum" diyen kızlarla işiniz olmasın. Kız teklif etsin, yine de siz ödeyin.

Üçün beşin hesabını yapmayın.

İlk kez buluşmaya gidildiğinde kız teklif etse dahi erkek öder, bu genel geçer bir kuraldır.

Kızlarda bunu yapmadığını farkedince daha işin abece'sinden habersiz biriyle takılmaz istemez haliyle.

Arkadaşım olsan ben bile seninle bi yere gitmek istemem lan, 10 lira hesap ödemeyi birini satın almak olarak görüyorsan demekki on liralık adamsın derim.

bir kadın olarak, sırf hesabı ortak ödemek istedin diye sende uzaklaşmaları saçma.

ama aynı zamanda bir kadın olarak bu ortak ödemek de pek hoşuma gitmez. üç ben öderim, iki sen ödersin falan, umrumda olmaz, yani bence para mevzu bahis olmamalı çünkü.

ha ilk buluşmada hesap istendiğinde, bırak ben ödeyeyim, bu benden olsan bi sonraki senden olur falan derim ve ödetmem de, adamın ısrarına da bağlı tabi ama o anda karşı taraf bunu ödüyorsa ikincisini ben öderim. dengede tutarım yani bunu.

ilişki ilerledikçe de umrumda olmaz hangimizin ödediği.

sonuç: uzak dur o kadınlardan zaten.

yaptığında yanlış yok. ama şöyle bir gerçek var ki böyle şeyleri hiç önemsemem diyen hatunlarda bile ilk görüşmede yaptığın için bir soru işareti oluşuyordur, benim genelde gördüğüm bu.

yani şöyle düşünüyor "ilk görüşmede bile para istedi benden, demek ki o kadar önemli değilim onun için" bu düşünceyi de onlara aşılayanlar klasik türk erkekleri. onlar para ödetmeyip bunu onları önemsedikleri için yaptıklarını ve ödemezlerse rahatsız olacaklarını söyleyerek yapıyorlar. dolayısıyla bu hangi tip kız olursa olsun bilinç altına işliyor.

ha tabi bir de bu işi bilerek yapanlar var onlara değinmiyorum bile.

not: ben yazana kadar herkes bir benzerini yazmış.

kadın erkek ilişkilerinde (ya da romantik ilişkilerde diyelim) ilk kez bir kızı yemeğe çıkardığı zaman hesabı erkek öder.

aynı şekilde birini (kadın-erkek fark etmez) bir yere yemeğe davet ederseniz, ona hesap ödetmezsiniz. arkadaşınız dahi olsa. bu gerçi artık pek geçerli olmuyor, ama yine öyledir yani.

bu bütün dünyada böyle.

kimse de kimseyi bir yemek ısmarlamakla satın falan alamaz.
bu konunun medeniyetle, görgü kurallarıyla falan ilgisi var.
2., 3. ve sonraki buluşmalar ayrı.
o kişilere, durumlara, maddi imkanlara vb. göre değişir.

ilk buluşmada davet eden (ki genelde erkek davet eder), yemeği ya da sinemayı işte ne yapılacaksa, onu karşı tarafa ısmarlar.

her şeyin bir yolu yordamı var.
karşındakine saygını kaybediyor olman bence senin ilişkileri algılamanda bir sorun olduğunu gösteriyor.

edit: efrasiyab87 çok haklı. ben de yol yordam bilmeyen biri olduğunu düşünürüm. çok hoşlanıyorsam ayrılmam da, takibe alır gözlem yaparım ve hoşuma da gitmez.
çünkü bu başka birçok şeyin göstergesidir.

ohoooooo..
işin var senin.
olm hatun kısmı para ödemez.
alman hesabı mı var lan bu devirde.
haa sevgilin ise ödemez.
ufak tefek şeyse hesap 15-20 tl ise yine ödemez.
paran yoksa gitmeyeceksin.
5 kere sen ödeyeceksin 1 kere hatun ödeyecek.
bu işler böyle.

ya gerisi gelmiyor derken soğuyabiliyorlar. satın almak derken, arkadaşlarımın hesabını öderken olmuyor bu, yeni tanıdığım birine karşı oluyor, 1 aydır birlikte olduğum birinin hesabını ödemekten hiç çekinmem yani, zaten 2 taraf da o zamana kadar umursamaz(en azından ben umursamam). Ama bu yeni buluştuğum birine, tanımak istediğim birine para vermem bana çok sahte geliyor ve o ilişkiden hayır gelmeyeceğine inanıyorum sürekli.

(26 yaşında- kadınn)
yaşa, konuma bağlı bence biraz da. öğrenciyken genelde ortaktır mesela ama sonra biraz daha büyüyüp iş hayatına girince, genelde daha bi erkeğin ödemesi şeklinde gelişiyor roller.
bence de ilk buluşmada erkek öder, alıştığımız gördüğümüz bildiğimiz budur. pek bir nedeni yok aslında, belki buluşmayı genelde erkeğin teklif etmesindendir, hani davet eden öder hesabı.
çalışan insanlar arasında bu kadar para mevzuu olmaz ya bi de, geçenlerde de vardı benzer soru, çok dert olmamalı bence. zaten ilişki ilerledikçe o yakınlık oıuştukça ortak ödenir ama sıra mıra çok itici bence. bu kadar hesap kitaplı olunmaz.
efrasiyab87'ye de katılıyorum, satın aldığını hissetmek ilginçmiş, nedir yani bi yemek altıüstü!

genelleme yapılmamamalıysa bile bizim ülkemizde bu tip kızların sayısı çok aga. dediğin tarzda kız çok.

6 yıllık ilişkim var ve para hiç sorun olmadı.en yakın örnk vermem gerekirse benim külüstür telefondan kurtulmam için amerikada ki arkadasına iphone ısmarladı.parasının hepsini o ödemeyecek sonuçta ama ben 5 kuruş vermesem, o da istemez.

gece barda takılıp tanıdığım/tanımadığım kızlara 2-3 bira/şarap/votka ısmarlayıp güzel gece/geceler geçirdiğim zamanlarda oldu.

Ama sanal ortam erkek özgüveni üzerine kurulmuş bir sistem.

kızların para yemesi olayı ise bambaşka bir durum.

valla aga ben bu yaşıma kadar:

bir erkekle bir kızın ilişkisinde erkeğin maddi olarak battığını çok gördüm ama

kızın maddi olarak battığını hiç göremedim.

bir ilişkide, kızın cep telefonu faturasının erkeğin faturasından büyük veya eşit olduğunu da göremedim.

küme, kendi gördüklerim.

kendi adıma konuşmam gerekirse, "sen kapat, ben arayayım" da dedim, hesabı 2 kere o ödediyse, 2 kere benim ödediğim de oldu.
ne kimseyi batırdım, ne de kendim battım.
bana da hediyeler alındı, ama ben de hediyeler aldım.

bence kiminle karşılaşıldığına göre çok değişen bir şey.
sanmıyorum ki herhangi biri benim arkamdan paramı yedi desin ya da onun yüzünden çok para harcadım desin.

sadece şu var; bu devirde artık herhangi bir ilişki yaşamak masraf.
yani evden çıktığın an para harcıyorsun.
bu kadın için de, erkek için de geçerli.
insanın bir ilişki yaşaması oraya buraya gitmesini gerektiriyor.
ama dışarı çıkmayalım, boşuna para harcamayalım demeyi de bilmek lazım tabii.

telefon faturası ya da ilişki içinde harcanan paraları bilemem, sonuçta kimsenin ilişkisinin içine o kadar girilmez, ama çevremde de para yiyen kız durumunda olan pek fazla kız görmedim.

İlk buluşmada hesap paylaşılmaz, erkek öder. bu Amerika'da Avrupa'da bile böyledir. Türk kızına özgü bir durum değil. Hatta ilişkiye başlanana kadar ki "date" ler erkeğin yönlendirmesinde gerçekleşmelidir.

İlişkiye başladıktan sonra ya da evlilikte para hesabı yapmak ise acizlikten başka bir şey değildir.

evlilik tamamen ayrı bir konu.

nedense evlilik söz konusu olduğunda bir söğüşlenme durumu olduğunu ben de fark ettim.
çevreye karşı oluşturulmak istenen imaj yüzünden adam-kadın birbirlerine kazık atıp duruyorlar.
zaten bence ilişki içinde değil, o zaman daha çok ortaya çıkıyor bu meseleler.
daha fazla masraf ve para söz konusu çünkü.

ha, ama zaten bu tip çiflerin evlilikleri de genelde pek sürmüyor gördüğüm kadarıyla. çünkü bu çift olmanın doğasına aykırı bir şey.

bulduğun kızla alakalı tamamen. senin sen olduğun için seven bir kız bulursan seninle yarım tavuk ayran ikilisiyle bile mutlu olur. ama yok para içinse iflahını kurutur, evlenirken beşi biyerdeleri önüne sermek durumunda kalırsın.

beyler yapmayın, en lüks lokantalarda da yemek yedim, sanayi de kokoreçle tükürük köftesi de yedim. hesapları ben de ödedim o da ödedi. 500 tl telefon faturası ödediğimi de bilirim, adamın kasko borçlarını ödediğimi de. ben de olur ben öderim, onda olur o öder.

kızın sizi söğüşlediğinizi düşünüyorsanız niye hala berabersiniz. demek ki ona layıksınız. beraberken yaptığınız harcamaları "kıza para yedirmek" olarak görüyorsanız demek ki o işin sonu görünmüş zaten.

evlilikte para,pul konusu ise bambaşka. hala senin paran, benim param bahsi oluyorsa en yakın aile mahkemesine uğramanızı tavsiye ederim.

ha douchebag'in dediği de doğru. özellikle ilişkinin başlangıç aşamalarında genellikle erkek öder hesapları, o da kızların genellikle kendini ağırdan satma (diycem olmayacak ama başka da bişey bulamadım) havasındandır.

kedi normalde ev yakınlarına ya da yaşadığı yere kaka yapmaz. çiş de yapmaz. yapsa da gömer. bu da kokuya sebep olmaz.

yaptığını varsayarak söylüyorum. kaka yaptığı yeri iyice temizleyin. sirke ve kolonya ile temizleyin ve kokunun tamamen çıktığına emin olun.

eski yerde bulunan kakayı alın, yapmasını istediğiniz yere koyun. kediye de bunu gösterin. mekan nasıl bilmiyorum ama bahçe, toprak vs. yoksa kedi kumu kullanırsanız işiniz daha kolay olur.

kediler doğuştan tuvalet eğitimlidir aslında.

tuvaletini yapmasını istediğiniz yere -ki bu yerde kum gibi bir şeyler olmalı- götürüp patisini sürtünce olur.

kediler pisliklerini örter aslında. hmm.

kedinin cinsiyeti erkek mi?
ve kızgınlık dönemine girecek kadar büyük mü?
yani en azından 5-6 aylık var mıdır?

eğer öyleyse işaret bırakıyor olabilir, çünkü dediğiniz durum gerçekten sıra dışı. ama eğer sizin dediğiniz gibiyse arkadaşlar açıklamış yapılması gerekenleri.

eğer kızgınlık döneminde olduğu için yapıyorsa gidip kısırlaştırın, zaten iyi de yapmış olursunuz.
veterinerlerin çoğu ücretsiz ya da çok uygun fiyata kısırlaştırıyor sokak kedilerini.
bağlı olduğunuz belediyenin barınağına da götürebilirsiniz pek tavsiye etmesem de.

zaten bahçeye yaptığı için gömüyormuş. fakat ona rağmen koku oluyormuş.
kedi dişi ve daha çok küçükmüş. 5-6 aylık değildir herhalde.

tuvaletini yaptığı yerden bir parçayı falan başka bir yere götürmeyi denemeyi düşünmüştük biz de. bakalım bakalım.

ben diane 35 kullanırdım. psikolojim üzerinde bir sıkıntı yaratmadı, mide bulantısı falan da yaşamadım hiç. kilo da almadım kullandığım dönemde. her şey seyrinde devam etti yani. ama tabii bünyeden bünyeye değişir.

buradan gelecek ilaç tavsiyesine göre mi hareket edeceksin? "doktordan öğk geldi" ne demek? hastalığın herkeste olması etkisinin olmaması veya sizin sallamanız gerektiği anlamına gelmiyor.

kendi doktorunuzdan memnun değilseniz başka bir jinekoloğa gidin. kendi kafanıza göre ilaç almayın, yan etki şikayetlerinizi de doktora söylerseniz size uygun bir ilaç tedavisi yapar o zaten.

@orrange coffee sen kesin annesin=) kafama göre ilaç almıorum korkma sadece merak ettim yasmin dışında iyi bi ilaç var mı die..

bunu da hiç anlamam. millet bir şey olmaz dedi diye doktora gitmezlik yapılır mı?
üstelik polikistik over hiç de "takma geçer" denecek bir şey değil.
kanser de neredeyse herkeste var, ama bir şey oluyor ve kendi kendine de geçmiyor, değil mi?

bu işin yapılış şekli, doğum kontrol hapından memnun kalmayınca doktora gidip memnun kalmadığını söylemek ve onun söylediği hapa başlamaktır.
ha doktorun anlamadığını düşünüyorsanız, o zaman doktor değiştireceksiniz.
ki zaten her kadın hayatında kendisine uygun bir jinekolog bulma serüvenini yaşıyor sanırım.
ben de çoğu kez doktor doktor dolaştım.

umarım prozac'a doğum kontrol hapının psikolojik etkisi nedeniyle başlamamışsınızdır.
eğer öyleyse söyleyecek söz bulamıyorum.

doğum kontrol hapı beni de psikopata çeviren bir şey.
her şeye ağlayan, hassaslaşan, konuşmaktan bile çekinen tuhaf bir kadına dönüştüm son kullanışımda. ama bir hastalık nedeniyle kullanmadığım için rahatlıkla bırakabildim.
bu etkiler de bıraktıktan sonraki birkaç haftada geçiyor zaten.

ki artık bu etkileri göstermeyen ilaçlar olduğu da söyleniyor.

"tabii ki" doktorunuza danışın. kimse doktora gitmeye bayılmıyor. ama ilaç bunlar, şeker değil. üstelik hastalığınız da var.
lütfen bu kadar rahat davranmayın.

ekleyeyim: anne değilim.

yok prozac a depresyon için başladım.

not: psikiyatriste gittim
not 2: yasmine devam ederken girdiim depresyonu tetikledi.
not 3: gitmediğim jinekolog kalmadı ankarada... üniverste hastanesinden özel hastane devlet hastanesi her yeri denedim.
not 4: bitkisel tedavileri de denedim.


ya arkadaşlar hakkaten şuraya insanca girip arkadaşça soru soruyorum. saflığımdan olsa gerek herkesi yarı şaka yarı ciddi cevaplar vercek diye düşünüyorum. azarlama gereği duymanızın, insana kendisini aptal hissettirmenizin özel bi nedeni var mı?

ayrıca deneyimlerinizi düşüncelerinizi de paylaştığınız için çok teşekkür ederim..

kusura bakma ben öyle hissettirdiysem, ama polikistik over teşhisi koyulmuşken milletin takma geçer demesini dinlemen gerçekten biraz öyle hissetmen gerektiğini düşündürdü bana.
o yüzden sert çıktım.

eğer doktorundan memnunsan ısrarla hapını değiştirmek istediğini söyle.
yeni bir şeyler çıkmış, hiç ara vermeden mi ne kullanılıyormuş.
pek bilgim yok da, belki o tarz bir şey verir doktor.

bu arada dediğim gibi ben de resmen depresyona girdim hap yüzünden.
yani ilaç kullanmadım, psikiyatra-psikologa da gitmedim, ama gitsem depresyondasın derdi.

düzensiz adet, tüylenme falan varsa bir an önce kontrol altına alman lazım bu durumu. elbet sana uyacak bir doğum kontrol hapı bulursun.

ya da belki doktor doğum kontrol hapıyla birlikte başka bir şey almanı tavsiye eder depresyona girmemen için.

greencard için biyometrik fotoğraf çektirmen gerekiyor.
dolayısıyla fotoğrafçıya gitmelisin.

300 dpi olacak, telefonla cekilip fotosopla halledebilirsiniz. fotografciya gitmenize gerek yok.

travel.state.gov

burada ornekleri gorebilirsiniz:
travel.state.gov

peki telle 1600x1200 çeksem kalite bozulmadan 600x600'e nasıl getirebilirim? bunun için biraz uzaktan mı çekmeliyim fotomu? bunu en iyi hangi programla yapabilirim?

ya dpi'yini yuksek tutup deneme yanima yoluyla yapin derim, ben oyle yapmistim. Sonucta en az 300 dpi olmasini istiyorlar ama isterseniz daha yuksek tutabilirsiniz. ben photoshop ile yapmistim da bedava olan programlardan hangisi ayni gorevi gorur tam bilemiyorum. Emin degilim ama belki gimp ise yarayabilir...

@icince
bi baksana pm attım.

kara listeye girmesine neden olmuş olan bankalardan borcunun kalmamış olduğuna dair kağıt almalı.
sonra da emekli maaşını aldığı bankaya gidip, emekli maaşına karşılık kredi başvurusunda bulunmalı.
o belgeleri de bankaya götürmeli tabii.

bildiğim kadarıyla maaşının 15 katı kredi alabiliyor emekliler.
en kolay o şekilde alabilir.

karalisteden çıkmak için 5 yıl geçmesi gerekiyor.

karalisteden çıkmak için 5 yıl gerektiği için gidip bankalardan kağıt alması lazım.
yoksa 5 yıl geçince otomatik onaylanır kredi zaten.

banka şubesine kalmış birazda. tanıdık bulunabilirse alınır.

Kara liste fln yok amk kim çıkarıyo bunları ya dosyaların kapandığına dair elinde kağıt varsa her türlü alır.

benzer durumu iş bankasıyla yaşadım, kapattığımı düşündüm iş bankası kredi kartımın 20 tl borcu kalmış ancak arada adres değiştirdiğimden ihtarname ulaşmamış, başka birşey için iş bankasına gittiğimde öğrendim ve kapattım. bundan 3 sene sonra da yapı krediden kredi kartı aldım ama limiti aşırı düşüktü. Bir bankacı arkadaşıma (yapı krediden) sistemlerinden baktırdım. İş bankasından dolayı .. yılında kara listeye girdiğimi ve notumun bu sebeple düşürüldüğünü; 5 sene sonra silineceğini söylemişti. Yada ayrıca başvurmak gerekmiş erken silsinler diye.
Dolayısıyla bankaların bunla ilgili ortak bir sistemleri olduğunu söyleyebilirim.

agapia

çiya

happy moons. sıcak bi atmosfer arıyorsanız tabii. ciddi bi iş yemeğiyse olmayabilir.

agapia+bimilyon

fajita ve suflesi dillere destan..

çiya'nın ilersinde hamsi var mesela balıkçı istiyorsanız.
ya da orada gözünüze hoş görünen herhangi bir balık restoranı da olur.

agapia'ya gittik. ortam gayet hoştu, yemekler de güzeldi. tavsiyeler için teşekkürler

ben de benimki bebekken o mamayı kullandım şimdi proplan kullanıyorum.

yüksek bir kap al ki kum etrafa sıçramasın.

avrupa ve amerikada güncel kısırlaştırma zamanı 4-5-6. aylardır. kısırlaştırmak için bir yaşını geçsin ya da bir kere çiftleştir diyen hekimden uzak dur. o gitsin kasabada ineklerle ilgilensin.

bi önceki duyurunda yazdıklarıma kulak ver.

Kedilere tuvaleti alıştırmak çok dert edilecek bir şey değil. Onlar kolayca alışıyor zaten. Kumunun üzerine kediyi koyun, kumun eşelenebilir bir şey olduğunu göstermek için patilerini elinizle tutarak kumu eşelettirin. O oraya işini görmesi görektiğini programlar kendi kafasında.

* royal canin iyidir. alternatif istersen proplan ve hill de iyi markalardır.
* tuvalet eğitimi için bişey yapmana gerek yok, içgüdüsel olarak kuma yaparlar zaten. ha çok küçük, yapamıyo olursa da zamanla ve kendi kendine öğrenir. ama tuvalet kabı için, üstü ve çevresi kısmen kapalı olan modelleri seçersen daha iyi olur çünkü, kimi hiperaktif kediler epey bi kum saçabiliyolar etrafa, bu dediğim modeller bunu engelliyor.
* kısırlaştırma 1 yaşından sonra yaptırılmalı diye biliyorum. ama aşı için belli bi yaş kriteri var mı bilmiyorum.

- evde yapabileceğin mama alternatifleri için barf/ raw diet diye geçen çiğ beslenmeyi araştır. her zaman olmasa bile ara sıra yapabilirsin. yurtdışında pek çok veteriner tavsiye eder ve ciddi anlamda yararı olduğunu savunanlar var.

-yavru kediye şeffaf olan kumlardan almamak gerekiyor.

-kediyi alır almaz veterinere götür. 2 aylık kedi yeterince büyük. veteriner söyler zaten tam bilmiyorum.

-pet shoplara para bayılmamak için 'diy for cats' gibi kelimeleri aratabilirsin.

iki arada bir derede +1
kısırlaştırmak için 1 yaşını bekleme.

barf/raw beslenmeye geçeceksen bir öyle, bir böyle yapmamanı tavsiye ederim, çünkü geçişlerde kabız olabilir.

ben de barf'ı tavsiye ederim, yani doğru olan o.
ama istemiyorsan proplan bence kuru mamalar içinde en iyisidir.

kapalı kum kutusuna alıştırman bence de iyi olacaktır.
goldentitan'ın dediği gibi mutlaka veterinere götür, bazı aşılarını yapabilir.

hocam gaza gelme, git adam gibi kit kat al; hem hayvan severek yiyor hem fiyatı uygun bulursun. profesyonel mamanın hiç bir anlamı yok.

1nci yaşında yapacaksın kısırlaştırmayı. daha evvel yapma. erkekse pısırık, dişiyse annelik güdüsünden yoksun ve saldırgan olur.

kedi tuvaleti markası hiç önemli değil. heyecanını anlıyorum ama, ilk etapta tava yoğurt kabı bile olur. kumunu silikon alırsan sen rahat edersin.

şehir efsanelerine ve herkesin bildiği yanlışlara inanma yani. özelden ulaş, cinsini falan da söyle tam bilgi al.

öpt. kib.

@spiritus sanctus

bir kere o silikon değil silika?

sen kitekat yedir 3 sene sonra hayvanın böbrekleri çürümüş et paröasına dönüşsün.

avrupa ve amerikada bilim otoriteleri kısırlaştırma yaşının 4.5.6. aylar olduğunu söyler ama bizim türk insanı her şeyin en iyisini bilir, her şeye muktedirdir. dağları ve denizleri o yarattı her şeyin de en iyisi bilir. tey allam... cahil her yerde cahil..

spirus sanctus'u dinleme.
tekrar, iki arada bir derede +1.

buradaki arkadaşların bir çoğunun hayatı kadar kedi bakmış, beslemiş, büyütmüş bir insan olarak söylüyorum;

profesyonel mama saçmalığı para tuzağı ve tam anlamıyla saçmalıktır. whiskas amerikanın en çok satan kedi mamasıdır. yok efendim böbrekleri bilmem ne; adamın ciğerini sökerler amerikada kolaydı öyle.

12 yaşında kedim var, geçen gün parkta köpek kovalıyodu gene eğlence olsun diye.

purina, royal canin falan bunları çakan veterinerlerden uzak dur.

bak; kedinin önüne dana sosis koyduğunda yer, kokteyl sosis koyarsan yemez. kedinin burnu alır o kokuyu. profesyonel mamalara yaklaşmaz kediler.

bide bunlar ayak yapar, yok alıştırın bilmem ne diye.

profesyonel mamada kedin tüy döker. çünkü mutsuz olurlarsa tüy dökerler.

falan filan.

al whiskas, kitekat; kedin mutlu olsun. yalanlara kanma.

silikon değilde silikaymış. ha ondan.

ekstra (kısırlaştırma) ; bütün bilimsel makaleler dermiş ki ilk 6 ay. evet ilk 3 ve 6 ay arasında yaptırın derler. çünkü gecikirse erkek kediler kavgacı olur, dişi kediler de korkusuz ve inatçı olur. yani kişiliklerini alırlar. ne istiyosun ?? oyuncak mı? gdo lu kedi mi?

@spirus sanctus:

hayvan kurtarma amacıyla aktif olarak çalışan biri olarak, sağlıklı ve sağlıksız elimden binlerce kedi geçmiştir.

yani biz de evde 1 kedi besleyerek konuşmuyoruz.

kedi ve köpekler için her zaman en sağlıklı beslenme yolu barftır.

bunun dışında kuru mamayla beslemek isterseniz, en kaliteli mamaların ne olduğu bellidir.
sizin kediniz (?) profesyonel mamaya yaklaşmıyor olabilir.
bugüne kadar profesyonel mama ve market mamasıyla beslenen kedilerin iyileşme hızlarının arasındaki farkı gözlerimle gördüm.
kediniz 12 yaşında ve muhtemelen siz bir şey anlamadan böbrek yetmezliğinden ölecek.

ha bu arada bunun dışında bir kere ben de mama alamadığım için whiskas almıştım marketten. bir kereden bir şey olmaz diye.
hayvanların tüyleri perişan oldu. birinin kulaklarının çevresindeki tüyler döküldü.

yani ölçek buysa eğer, benim kişisel tecrübem de öyle.
bahsi geçen kedi sayısı da 8.
yani evimde 8 kedim var.

erken kısırlaştırılmasının tavsiye edilmesinin nedeni de, kızgınlık dönemine girdikten uzun süre sonra kısırlaştırırsanız, hayvanın aynı içgüdüyle kısırlaştıktan sonra da yaşayabiliyor olması.

özellikle erkek kedilerde bu sorun çok yaşanır. kediniz kızgınlık dönemine girer ve eğer koku bırakmaya başlarsa, kısırlaştırdıktan sonra da içgüdüsel olarak bazı yerlere çiş yapabiliyor.

bunun dışında yine tekrar ediyorum. binlerce kedi köpek kısırlaştırdım. hepsi de kendilerine has, farklı karakterlere sahiplerdi çok şükür.

evimdekiler de bunlara dahildir.

kısırlaştıracaksanız 1 yaşını beklemek hayvanın hormon dengesini daha çok bozar, o yüzden erken yaşta kısırlaştırmanız gerekir.

merak etmeyin, benim kızlardan biri 5-6 aylıkken kısırlaştı, yeterince inatçı ve kavgacı.

neye güvenerek böyle konuşuyorsunuz anlamıyorum.

"bak; kedinin önüne dana sosis koyduğunda yer, kokteyl sosis koyarsan yemez. kedinin burnu alır o kokuyu. profesyonel mamalara yaklaşmaz kediler."

kedilerin koku alma duyuları çok kuvvetlidir, evet.
ve hepsi her şeyi yemez.
profesyonel mamalara yaklaşmaz kediler cümleniz zaten kediler konusunda ne kadar tecrübesiz olduğunuzu gösteriyor. kusura bakmayın.
insanlara yanlış bilgi veriyorsunuz.

bir yere sürtünmüş falan olabilir mi?
ya da alerji yapabilecek bir şeyler yedi mi son zamanda?
çok fazla o bölgeyi yaladığı oldu mu?

pire damlası yapıyoruz ya, o bi yerine temas ederse yara veya tüy dökmesi yapabiliyor. daha önce olmasa da sonra olabilir. 3,5 yaşında kedim var. pire damlasını düzenli yapıyoruz. yaz aylarında bir defa aynı şekilde uyguladığımız halde ensede tüy döküldü, tahriş oldu çok hafif. pire damlası yaptıysan ve arka bacaklarına bir şekilde damla temas ettiyse ondan olabilir. kaşınıyor mu kendi kendine sürekli?

mama değiştirdiniz mi yakın zamanda? bazı tip mamalara alerjik reaksiyon gösteriyor olabilir kediniz.

mama değiştirme gibi bir durumumuz olamıyor çünkü yaş-kuru hazır mama yemiyor kedi. tavuk- ciğer filan yedirmek zorundayım hep. o bölgeyi sürekli yalıyor. nedenini hala bulamadım. bi kaç gün sonra veterinere götürdüğümde belli olucak artık

benim almancam çok kötü. hatta yok yani. ama stirb nicht vor mir, feuer und wasser, spring ve frühling in paris'i dinleyip duygulanmayan adam yoktur bence.

bu şarkıların sözlerinin anlamlarını biliyorum. evet almanca türkçe kadar esnek değil ama bence kesinlikle duygu eksikliği olan, yetersiz kalan bir dil değil. dediğim gibi ben pek almanca bilmem ama almancanın inanılmaz zengin bir dil olduğunu biliyorum.

ha mesela bu şarkılar etkileyici ama sözleri basit geldi, değişik kelime yok, vuruculuk yok dersen eyvallah. ama var abi, nasıl yok :/

c2 sertifikasını aldın ve bunları söylüyorsun. ciddi misin :) yoksa sertifika yok da almancana bakıp "seviyem c2'dir herhalde" mi diyorsun? c2 ciddi bir çalışma ve toplumu, dili, kültürü farklı yönlerden tanımayı gerektirir. en azından fransızca için bu şekilde. sıradan bir fransızın c2'ye girip de 100 üzerinden 50 alamama ihtimali olduğunu düşünüyorum.

cervatrova'ya katılıyorum ve almanca edebiyat dilidir diyerek cevabımı burada noktalıyorum.

bu arada şu da var:

bir dili edebiyatıyla, kültürüyle değil, sadece sertifika bazında öğrenmenin ne kadar yanlış olduğunu göstermiş oldun.

bunu seni eleştirmek için söylemiyorum. belki sadece o şekilde de öğrenmedin, bilemem.

ama burada hafta sonu yapacak bir şey bulamayınca dil öğrenmeye kalkanlar olduğu için belki bir şeyler ifade eder diye ekleyeyim dedim.

Anadilini konusmadigin bir yerde yasamanin en büyük dezavantaji bu bence. Türkce de bile dile hakim sekilde konusmak cok sik rastlanan bir durum degil.

Philipp Poisel inn sarkilarina bak adam gayet romantik, belki bir seyler kaparsin.

Sertifikamı alalı 5 sene falan oluyor, ama evet, bildiğin C2 yani :) Okudum zamanında -C2'ye gelene kadar epey kasıyorsun zaten bilen bilir-, ama resmen işin edebi yönünü unuttum. Bana o zaman o itici gücü veren şeyleri kaybettim, bildiğin yok şu an yani.

Almanca okumalarım da hep haber, makale, falan filan üzerine, e zaten mühendislik okuyorum, edebiyattan uzağım, bir de baktım ki bu yetimi tamamen kaybetmişim. Mühendis almancası direkt, konuşuyorum tamam, iş bağlarım, muhabbet ederim, vesaire, ama olay edebiyata gelince, çok keyfim kaçıyor. Ki türkçede de kelime oyunlarını, imaları çok kullanan bi kişi olduğum için aynısını yabancı dilde yapamayınca kendimi yetersiz hissediyorum.

Ne önerirsiniz?

Bu arada Kimse çok iyi anlamış demek istediğimi, yani olmuyo abi, yetersiz kalıyorsun bi yerde, ben bu konuda yetersiz olduğumu hissedince duyuru ahalisine sorayım dedim.

almanca olabildiğince kaba bir dil, istediği kadar edebiyatı olsa da duygu katamazsın zaten.

bana ne kadar örnek verirlerse versinler bir divan edebiyatındaki hissi göremedim hiç birinde.

ben henüz b2ye yeni geldim dolayisiyla daha temel problemlerle ugrasmaktayim ama hic bir zaman bir alman arkadasim gibi sunum yapamayacagimi anladim ya da yillar alir diye düsünüyorum.

Alman edebiyati okumak bence cok ise yarar. O seviyelere gelince ilk planim bu.

öteki ben +1
Almanca gibi bir dilde edebiyatın dibine de vursan karşı tarafa his geçmez. Hiç ısınamadım ben.

Hermann Hesse tavsiye ediyorum.

abi türkçe'de sanat yapmayı nasıl bu dilde sanat yapanlardan öğrendiysen aynısını almanca için de uygulamalısın bence. dünyanın en aciz diliyle bile insanları etkileyebilir, dünyanın en aciz dilinden bile etkilenebilirsin. ki bu almanca, köklü bir dil. ben hiç bilmem alman kültürünü falan ama sen bilirsin muhtemelen. "çok akıcı ve sanatlı bir anlatımı var" denilen yazarları al ve oku. olacaktır.

çayı değiştir.

yaradana sığın bir miktar daha sabret.

ya şekerli içeceksin ya da tüyleri keseceksin.

şekersiz içmeye devam et. belki bir-iki hafta daha zorlanacaksın. sonra düzelir kesin.
ben yıllarca çay bardağına 5 küp şekerden aşağı atmazdım. bir anda bıraktım, zorlandım ve alıştım.

Valla bir yerden sonra geçer mi, alışır mıyım? Çay içen biriyim günde 5-10 bardak bazen (nadiren). O yüzden şeker fazla gelir. Yarım marım işlerini de sevmiyorum.
Çay kaçak, onlarca insanın onayladığı bir çay :(

bana da aynı şekilde oluyordu. hatta kahvaltı ederken tadı saman gibiydi ama artık alıştık. forever şekersiz çay <3

valla millet yaslandikca cayda sekeri azaltir, benim anneannem 5 kup seker atmaya basladi son yillarda. psikopat kadin.
bana kalirsa sekersiz cay iskence abi. tamam, cay sevmem ben, ama katlanilmaz oylesine. sen normal bir insansin. dort seker candir.

bana ekşi değil de, acı gelir tadı.
limon denesen?
belki limonun kattığı ekşilikle katlanılabilir olur?

çay sevmediğim için verdiğim tavsiye ancak bu kadar oluyor.

iyi demleyebildiğinize emin misiniz?
çok fark edecektir.

-Bayramın 1. günü baktım ard arda 3 kişi çay kaşığını geri koydu tepsiye, eyvah dedim yola geldim. O andan beri şekersiz...
-Yani belki de ekşi doğru kelime değil :) aynı şeyi hissettiğimizi sanıyorum :)

Evet çay gayet demleniyor ve koyu çay seviyorum. En koyunun bir açığı gibi, belki 2 açığı...

ekşi gelmesi çayın kalitesinden olabilir. bildiğimiz marketteki çaylarla kaçak çayı karıştırabilirsin veya marketten aldığın çayı bergamotlu çayla da karıştırabilirsin. karışım oranları deneme yanıma yöntemiyle tamamen kendi damak zevkine göre. alışana kadar demini az koyabilirsin zaten zamanla çayın tadını daha iyi alabilmek için demi artırırsın. şekersiz içmeye devam et ; en azından ilerde şekersiz içiyorum o halde pastalardan yiyebilirim diye bahanen oluyor :) 7 yıldır şekersiz içiyorum bu arada.

bekle biraz daha 1-2 haftada alışıyor insan

Ben bigün kahvaltı yapacakken şeker bulamadım ve o gün şekersiz bi çay içtim.O gün bu gündür lan böyle güzel oluyomuş dedim ve şekersiz içiyorum.

Yani benim şekersiz çaya alışmam direk o ilk şekersiz çay ile oldu.

kahveyi sert ve şekersiz içerim. çayı bırak şekersiz içmeyi, az şekerle (ki bu az çay bardağına iki çay kaşığına denk geliyor) içmeyi beceremiyorum ben.

yavaş yavaş azaltmayı dene bence. ben belki de 10 yıldır 2 şeker atıyodum. geçen yaz farklı bir uygulamaya geçtim. bi ara 1 içtim sonra 1 buçuk yaptım sonra yarım oldu bazen yine 1e döndüm sırf zevkine. ama 2ye dönme isteği uyanmadı. yani bu yolla ister istemez insan azaltıyor bir şekilde.

çayı şekersiz içen bir daha şekeli içemez, çok net.

büyük olasılık ya çok demli içiyorsun ya da gerçekten kötü bi çay ve/veya kaçak çay içiyorsun.

Earl gray tarzı yumuşak içimli bir çay dene ve çok demli olmasın.

Haa baktın hala istenmeyen tüy sorunu yaşıyorsun demek ki sen şekersiz çay içmiyorsun, bırak inadı şekerli iç.

Afiyet olsun,

fayfa+1

ayrıca alışma sürecinde çay ile birlikte tatlı tuzlu ufak atıştırmalık şeyler ye.

hamam sauna masaj termal sıcak su dolu havuz(lar) vs va.

agacım spa para harcayacak yer bulamayan tiplerin yeni nesil soytarılığı.

ayak masajı falan var ya mesela. yani adamın sırtına ayakla masaj.

elin hintlisi sırtımda tepinecek 20 dk için 200lira vericem bir de utanmadan anlatıcam.

adamı ıslak odunla döverler normalde.

spa var, spa var.

işini doğru yapan bir yere gidersen, gerçekten kendinden geçercesine rahatlıyorsun.

bu arada ayak masajı konusunun espri olduğunu düşünüyorum. :)
eğer değilse her ihtimale karşı açıklayayım:

ayak masajı derken ayak tabanına uygulanan masaj kast ediliyor.
akupunktur noktaları uyarılıyor vs.

(bkz: refleksoloji)

bu arada fırsata bakamadım, tamamı açılmadı nedense.
normalde otellerde spa kullanımı ekstraya girer.
onu araştır.

ayağa yapılan masaj DEMEDİM.

çiğneme masajı tadında adamın sırtına ayakla çıkma masajı.

@ayemverihat:

tamam, kızma.
o kadarını duymamıştım da, olabileceğini düşünemedim sadece.

ya da düşünmek istemedim diyelim. :)

bi ibnelik düşünüyo ama ne olduğunu bilemedim. quinn'e verdiği paranın da ne için olduğunu bilmiyoruz zaten şimdilik.

aynı anda polisten kaçarken polisi mi kovalayacaktı? meeh

ayrıca yakalanacağını hesaba katmamış olabilir.

yakalanacağını bence de hesaba katmadı.
ayrıca kelepçelerle içeri götürülürken dexter'ı gördü ve kendi kendine güldü.
kesin bir şey düşünüyor.

bu amerikanın yasaları da çok sikko. yine bi sik bulup çıkartırlar :D

hayır.
halkına kıymet vermeyen bir devletin, halkından saygı görmesi mümkün değildir.
ayormalamambugadar.

ayrıcana, halk filan dersen o iş iyice karışık: yenisafak.com.tr

hayır duymuyorum. hem birbirlerine hem da halka saygılı değiller. insana değer vermeyen, avrupanın kıyısından geçmeyen bir ülke olmamızın sebebi olarak görüyorum.

hayır.
yönetenlerin eğitim/kültür seviyesinden dolayı. (tabii ki tek neden bu değil)

duymuyorum.
onların gözünde değersiz olduğumu düşünüyorum.
kendimi güvende hissetmiyorum.

Hayır.

Devlet dediğin aygıt daima egemenleri halktan koruyan bir örgüt olmuştur. Devlet köpek gibidir ne sahibi egemenler saygı duyar ne de köpeğin hırladığı halk.

Devlete saygi duyuyorum ama devleti yonetenlere duymuyorum.Halkina saygi gostermeyen,milli bayram kutlamalarini bile halkina guc kullanmak icin firsat olarak goren,anayasada yer alan ozgurluklerini kisitlayan,vatandaslarini degil kendi cikarlarini dusunenlere niye saygi duyacakmisim ki?

Hayır.
Devlet dediğin şey bürokrasi ağından ibaret. En azından öyle olması gerekir. En azından literatürde öyle. Dosya kağıdına, tel zımbaya, delgeçe ne diye saygı duyayım?

Hayır.

Genel konsept olarak devlet biraz sıkıntılı geliyor bana. İlk kuruluş amacı, halk tarafından hayatı kolaylaştırmak ve güvenli bir ortam oluşturmak olmalı devletin ama ne yazık ki amacından anında sapan bir oluşum. "Halk için, halk tarafından devlet" bir süre sonra "devlet için halk, halka rağmen devlet"e dönüşüveriyor. Konsept olarak kendisine karşıyım, ütopik derecede mükemmel olmadıkça. Yoksa survival of the fittest işlesin, kabulüm. (ilk ölen de ben olurum tahminen bu durumda) Şu karın ağrısından iyidir.

TC'ye, hiç saygı duymuyorum. Sıfır. Zero. Null. Hangi görüş olursa olsun yıllarca insanların kanından beslendiler.

teoriden gitmemiz lazım.

devlet demek biz demek. ben kendime saygı duyuyorsam bize de duymam lazım. ozaman devlete de saygı duymam lazım.
evet devlete saygı duyuyorum. sevgi ayrı bir olay. zaten devlete sevgi duymak bayramda EGM'nin arabanızı tikatli kullanın mesajlarına "tamam hacı" diye cevap atmak gibi bir eylem olduğunu düşünüyorum.

****ayrıca kavramlara tamamen hakim olduğumuzu devlet ve hükümet kavramlarını asla karıştırmayacağımız varsayımı altında sesli düşündüm.

malesef hayır.. devlet baba olarak değil de polis devleti olma yolunda bir izbandut olarak görüyorum. devletin gereksiz olduğu fikrini yaygınlaştırıyor bu devlet.

hayır, çünkü bizden değiller, kötü olabilirler, soyup soğana çevirebilirler, şeriat getirmek isteyebilirler, ama eğer kendi düşünceleri buysa, başkalarının maşalığını yapıyorsa olmaz

Ben kendime saygı duyuyorsam devlete saygı duymam gerekmiyor. Neticede dünyaya gelen her insan kendini bir devlet içinde buluyor, sorulmuyor kimseye devletin bir vatandaşı olmak ister misin diye.

Hadi soruyu cevaplayalım, fakat bunun güncel iktidarla bir alakası yok, cumhuriyet kuruldu kurulalı askerlik bir mecburiyet, halbuki bana sorulmadı istiyor musun diye, peki ben böyle bir devlete neden saygı duyayım? Devlet ne zaman gerçek amacına ulaşılır, o zaman böyle bir soru sorulabilir belki.

hayır.

o vatandaşın bedenine saygı duymuyorsa , siyasi haklarına saygı duymuyorsa , tercihlerine saygı duymuyorsa , kendi adına karar verebilme yetkisini elinden alıyorsa , hak ettiğini vermiyorsa , adaleti sağlayamıyorsa , -bu böyle uzar gider- ben devlete saygı duymuyorum.

ama senin saygı duyup duymaman neye yarıyor? seni kim ciddiye alıyor?

çok sinirlendim , susuyorum.

hayır.
çünkü güvenmiyorum.

facebook'ta hayvanseverler'e yaz istersen.
en iyi hayvan sahiplendirme performansı onlara ait.
üzüldüm gerçekten.
iyi bir sahip bulursun umarım.

Gazete veya kağıdı buruşturup onunla ütünün altını çitile.

ütüyü son derecede iyice ısıt, gazete kağıdının üzerine bolca tuz dök, buhara falan basmadan kuru kuru tuzu ütüle. no buhar, kolay gelsin.

Cif denedin mi? Bir de ütü porselen tabanlı mı normal mi söyleseydin. Bir de yabışmak nedir? Sen nerelisin?

bir sürü taban çeşidi var.
sendekinin ne olduğunu söylersen daha iyi yardımcı olunabilir.
bir de çıkarayım derken ütüyü iyice kullanılmaz hale getirme.

normal.
biraz kendi haline bırakın.
stresten olmuştur.

yarın normale döner.
isterseniz veterinerinizi bir arayın, ama zaten ilaç vermelik bir durumu olduğunu sanmıyorum.

özellikle sevdiği bir oyuncağı ya da yemeyi sevdiği bir şey varsa biraz neşelendirmeye çalışabilirsiniz.

Teşekkür ederim. Normalde ben kucağıma alınca neşelenirdi ama hiç oralı değil şu an. Bıraktım ben de kendi haline. Öyle sevdiği bir oyuncağı yok, gazoz kapağı yakalayıp getirmeyi seviyor ama o da pek umrunda değil şu an. Biraz sakinleşsin, olmazsa veterinerini ararım.

yüzde 90 ihtimalle psikolojiktir.
iyice uyuduktan sonra falan kendine gelir muhtemelen.

rica ederim.

bizimkisi aylık periodlarla kusuyor..ilk zamanlarda biz de panik yapmıştık.
veteriner kendi tüylerini sürekli yalayıp temizlediği için ara ara tüy kusar, çim adam ya da yeşil bitki yedirin, iyi gelir dedi..

hakkaten çıkardıklarını eşeleyince (ıyyyk:p) böyle toparlak toparlak tüyler:s..neyse işte..

@lambada:

kedilerin hepsi dediğin gibi tüyleri atmak için arada bir kusar.
ama alicia'nın anlattığı biraz daha farklı.
muhtemelen strese girdiği için olmuştur.

tırnaklarını kesmekle başla işe hocam.

kedinin huyu buysa yapacak bi'şey yok, küçüktür büyüyünce düzelir diyorsun ama benimki 2.5 yaşında, hala aynı. kollarım da façacı gibi. :)
bunun tek çözümü henüz küçükken 2. bir yavru kedi bulmak, o zaman bütün enerjilerini birbirleri üzerinde atıyorlar. başka türlü büyüyünce geçecek diye bekleme yani.
ancak 1-2 yaşından sonra kısırlaştırıldıklarında baya sakinleşiyorlar ve bitiyor bu saldırganlıkları.

sen yine iyisin be hoca evde bir tane dev cyclops var. çok korkunç. 4 tane de yavru var. huyları birbirinden farklı.

ama dev hariç hiçbiri saldırmıyor.

tabii, pika'nın dudak, göz, parmak emmeleri, tekir'in burun, kulak ısırıp nereyi bulursa yalaması, oscar'ın kendince gelip sevmesi, üstübü'nün sevmeyi ve sevilmeyi bilmeyip sevmeye ve sevilmeye çalışmalarını saymazsak.

birgün ellerinde kalacağım korkuyorum. imdak.

bu arada carline doğru demiş, tekir hariç birini alsan ya bunların. ben sana cyclops'u öneririm hazır alışmışsın da saldırgan kediye. hem beni de kurtarırsın. :) cici cici geçinir gidersiniz. şaka bir yana valla birini al hacı bu yavruların, tekir hala olmaz.

tırnaklarını kesin ve ilgisini çekecek bir oyuncak alıp, onunla oynatarak enerjisini tüketin.
yavru kediler çabuk yorulurlar.
yavru kedilerin en karakteristik davranışlarından biri budur.
elinizle değil, bir oyuncakla oynamasına alıştırırsanız huyu değişir.
elinizle oynamasına izin verirseniz elbette yetişkinliğinde de alışkanlığı devam eder.
kediler cezadan anlamaz.
istemediğiniz bir şey yapınca ilgisini çekecek bir şeyle dikkatini dağıtmanız lazım.
özellikle 10 aylık falanoluncaya kadar yüzüne bakıp bağırsanız bile anlamaz.
ancak büyüdükten sonra azar işittiğini anlar, ama bir köpek gibi eğitemezsiniz yine de.

yavru kedinin elbette canı sıkılır ve çok oyun ister.
lütfen hayvan evlat edinmeden önce bu tip şeyleri araştırın.
2 haftada sıkıldıysanız keşke pelüş oyuncak alsaydınız.

bu arada tırnaklarını veterinere kestirmeniz lazım ya da kedilerin tırnakları için olan özel makaslardan alıp kendiniz kesmelisiniz, aklınızda olsun.

@blatta hiberna ben küçükken elimi ısırmasına izin vermiyordum, odaya kapatıyordum ceza olarak. oynarken de elimi kolumu ısırır ya da çizerse oyunu kesiyordum, bana da öyle demişlerdi alıştırma diye. sürekli oyuncaklarla oynatıyordum ama huyunda varsa değişmiyor, eğitilmiyorlar. mayışıp kendini sevdirirken bile bir anda kalkıp ısırabiliyor mesela bu huyu olan kediler.

ben mesela hayvanın saldırganlığına katlanabiliyorum zaman zaman çileden çıksam bile, ama katlanmak istemeyenler için yaşıtı ve aynı cinsiyetten bir kedi bunun tek çözümü. tabii kediye bakmayı düşünüyorsanız.

@carline: huyunda varsa zaten değişmez, o konuda yapılacak bir şey yok.
ama pek meraklı değilse ve sadece oyun için bebeklik huyu olarak yapıyorsa atlatabiliyorlar genelde.
yani benim kedilerimin bazıları da şimdi çok mıncıklandıklarında mutlaka bir diş atarlar ya da tırnak geçirirler falan.
ama sürekli buna izin verip oyun haline getirmezseniz biraz durulabiliyorlar.

umarım kediyi vermeye karar vermemişsinizdir. alışmıştır size iki haftada bile çünkü. :/

hayir vermeyecegim. elim hasat oldu ama deger o sevgiye. ben de o'na alistim.

kullandım, tavsiye ederim.
etkisini görmek için düzenli ve uzun süreli (en az 2,3 şişe)kullanmak gerek

teşekkür ederim motivasyonumu artıracagını düşünüyorum en azından .
kullananlardan etkilerini duymak daha iyi olur

ben de kullandım, çok memnun kaldım.
ama onu alırken sor eczacıya.
yani hem onu, hem balık yağı vb. kullanmana gerek olmayabilir.
zaten balık yağı ya da b vitamini falan alacaksan onu da solgar alabilirsin gitmişken.

ama bana sadece bu yetmişti.

balık yağınıda alternatif olarak ekleyebilirim

1-hangi yabancı dil sana ilgi çekici geliyorsa ona yönelmelisin. burda yazılan şuna yönel buna yönel diyenlere bakma. en işine yarayacak olanları rusca, farsca ve fransızcadır.

2- ToT

rusça fransızca (farsça ? hı ? ) vs vs'yi ticaret hayatında kullanıp verim almak için, ortalama bir rusa "of be harikasın ingilizce konuşacağımıza rusça konuşuyorsun benimle, bana benim dilimden hitap ettin, özüme indin, ruhumu okudun artık senden başkası ile iş yapmam" dedirtmek için kaç sene emek harcamanız lazım ?

tekrar edeyim, konu rusça fransızca bir iki selam merhaba değil, konu bu dillerle ticaret yapmak.

bazen 2 türk türkçe konuşurken adamla ticaret yaparken insan geriliyor, anlaşamıyor.

bizzat örneklerim var sıfırdan rusça fransızca için yıllarca kasıp da hala iki lafı bir araya getiremeyen.

bence onca emeği tekrar ingilizceye harcayın ve 10 kat karşılığını alın.

türk insanının rusça fransızca (farsça hı ?) gibi dilleri ticaret hayatında sihirli dokunuş muhteşem icat süper olay sanması da ayrı olay.

ha nedir rusça bir merhaba demek ticaret hayatında kapıları açacaksa gidin öğrenin madem.

ingilizce bilene almanca kolay geliyor. bence almancaya başla hem fransızcaya ispanyolca italyanca rusçaya nazaran daha kolay

ingilizce bilene almanca kolay gelmez de, almanca bilene ingilizce kolay gelir.
zira almanca ingilizceden kat kat daha zor bir dildir.

ha tabii gidip orada konuşmayı öğrenmekten bahsetmiyorum.
dilbilgisiyle, edebiyatıyla vb. öğrenmekten bahsediyorum.

yani "dil bilmek" kavramının sizin için ne ifade ettiği çok önemli.

aynı şey her yabancı dil için geçerli.

o zaman şöyle düzelteyim, ingilizce bilene almanca diğer dillere nazaran daha kolay gelir.

konu dış ticaretse rusça çok işe yarar diye düşünüyorum. hem baya sarıyor, garip bi dil.

1. soru için konuşuyorum; dış ticaret için fransızca geçerli bir dil, sadece fransa ile değil sömürgeleriyle de rahat iletişim kurarsınız, cezayir falan iyi pazarlar.

ama ben özellikle ispanyolca öğrenmenizi tavsiye ederim. popülasyona bakarsanız, ulaşabileceğiniz ülkeler çok fazla ve kalabalık (aşağı yukarı tüm latin amerika, ispanya, meksika, amerika'da da ispanyolca bilen büyük bir kesim var). önümüzdeki 20 yıl içerisinde amerika'da anadili ispanyolca olanların sayısı amerikan ingilizcesi olanları geçecekmiş.

yaptığınız işe de bağlı tabii ki. mesela ben gıda makineleri satıyorum, daha çok un değirmenlerinde kullanılan makineler. dolayısıyla arapça bilsem benim için büyük şans olurdu, katığın bol olmadığı yerlerde ekmek ve dolayısıyla un önem kazanır, afrika'da da genelde insanların yabancı dili arapça'dır. yine de ispanyolca öğrenmeye çalışıyorum, çünkü latin amerika'da ekonomi çok kötü, isim yapmış avrupa makineleri yerine daha mütevazı fiyatlara bizim makineleri tercih ediyorlar, ayrıca benim ürün gamım oradaki tarımsal faaliyetlere çok uygun.

dilforum adlı komedi sitesinde de vardır böyle tavsiyeler.

"ispanyolca dünya dili" "farsça süper oğlum" "korece bilmeyeni adamdan saymamak lazım" "çince dünyanın anasını ağlatıyor"

1. hem bu dillerin işlevinin sıfır olduğunu (bu dilleri konuşan YOK demiyorum işlevi sıfır. yani pizza yapmak için italyanca sumo güreşi için japonca öğrenmek gibi)

2. hem de kursu az pratiği zor filmi az şarkısı az vs vs. unutmanız kesin.

3. bu var mesela: www.zaytung.com

4. fransızca almanca rusça kursa giden heves eden ispanyolca takılan milyon insan gördüm de 2 lafı bir araya getirebilen göremedim. ben bunu dile saygımdan dolayı yazıyorum yoksa amacınız "merhaba selam" demekse 10 dil öğrenin ziyan değil.

5. anlamayanlar için tekrar edeyim, iki ülkenin ticareti ayrıdır, o iki ülkenin o dili arasında kullanması veya o dilin o ticarette etkili olması ayrıdır.

6. ve yine yukarda yazdığım gibi, bir iranlıya rusa ispanyola "lan bizim adam var kjswbdlkjfdlkj adında bir türk, adam bizim dilin anasını ağlatmış, siktiret ingilizce aracılığı ile ticaret yapanları ben bu adamdan şaşma be" dedirtin, yıllarınızı harcayın, ilk önce ben tebrik edicem.

7. zaten bu korece fince farsça vs vs türkiye'de çok değerli ve süper ve o nedenle iş ilanlarında 7-8 sonuç ancak çıkıyor. bunun da hemen hepsi "ingilizce yanında bu dili de bilse iyi olur" tadında ilanlar.

8. amacınız antalya'da dönerci açıp ruslara "merhaba abi gel buyur" demekse zaten sorun yok da ticarette kullanacaksanız diye diyorum. sıkıldım aynı lafı anlatmaktan. daha da çarpıcı örnekler verirdim de kolay gelsin.

niye alamayalım ki, alınır. bütün gün yatarak falan olmaz tabii de, olası var yani.

bence bunda katlanılacak bir şey yok, çünkü bence böyle bir şey yok.
hayatta kimin ne olacağı hiç belli olmaz.
bir yerde başlarsın, hiç aklına gelmeyecek bir yerde bitirirsin.

anlamsızca sınırlanmak çok saçma.
belki arzu nesnene hiç sahip olamayacaksın, ama bunun seni nasıl etkilediği ya da etkileyeceği önemli aslında.

insanın kendini sınırlandırmaması gerekiyor, ama arzu nesnesi ya da nesneleri için yaşamaması da gerekiyor.

burada fakirken çok zengin olmuş ya da çok zenginken sürünerek ölmüş insan örnekleri vermeye gerek yok, ama sonuçta hayatta başladığı gibi bitirenden çok, başladığından çok farklı yerde bitiren insan var bence. maddi ya da manevi. sonuçta arzu edilen şey her zaman bir nesne olmayabilir.

o yüzden bunlar insanı kısıtlayan ve hatta bir açıdan yanlış düşünceler.

sen gittin o porşu aldın, trafikte benim tofaşın yanında kaldın, ne anladım o işten?

insan yaşamını bu objelerin kölesi olmaya indirgemeyerek. hayata bu kadar sığ bakmayarak.

porsche berbat bir örnek olmuş. etrafımdaki memurların bile çoğunun 250-300 binlik evi var. bazılarının 2-3 tane evi var. ev parası bile değil yani.
neyse. sorunun özünü anladım ve esasında o alınamayan şeyler çoğu insanın umrunda değil. o alınamayan şeylerin hayata ekstra bi getirisi de yok çoğu kez. ali sabancı'nın alamayacağı bir şey yok ama gidip 30 liralık us polo tişört giyiyor sürekli zira 3000 liralık tişört giydiğinde ona pek bi karı olmayacak.
veya ali ağaoğlu at kılından yapılma 150 bin liralık yatakta yatıyor ama benim aldığım 500 liralık yataktan çok da rahat değil.
çok fazla para harcayarak hayat kalitesini artırmayacak şeyler alan adam kısmen bir şeylerin ezikliğini yaşıyordur zaten. hoş bir şey de değil eziklik yaşamak.

Niye alamayasin oglum devir firsatlar devri kafayi calistir al

roket, haklısın abicim. aynı şeyleri ben de düşünüyorum. kendi adamın olmayacak olması sıkıyor beni de. belki olsa, sikerim adasını diyip 3 gün sonra sıkılıcam ama, istiyorum işte.

he bi de o adaya kendim tasarlayıp ev yapmak istiyorum. yeraltı sığınaklı, sinema salonlu, iskeleli..

adriana lima vs. deseydin keske

Umurumda değil açıkçası.

100 miyon tl (eski parayla 100 trilyon) mal varlığı olan birisi parasının yarısını kaybederse mi, yoksa 1000 tl (eski parayla 1 milyar) mal varlığı olan birisi mi parasının yarısını kaybederse daha çok mutsuz olur ? İlkinde paranın büyüklüğünden dolayı zengin olanın daha çok üzüleceği, fakir olanın duruma daha kolay alışacağı çok açıktır.Çünkü ilkinde para geçim için gerekli bir araç olmaktan çıkmış bir güç haline gelmiştir.Aslında bırakın yarısını malvarlığının 100 de 99 unu kaybetse bile geriye kalan 1 milyon bile birçoklarının hayalindeki paradır.Yani eğer para, yaşamak için gerekli olanı satın alabilecek ve asgari yaşam koşullarında yaşayabilecek olanı sağlama aracı dışında bir güç haline gelirse yada en azından para kazanma bir hırs haline gelirse kaybedilmesi durumunda ciddi mutsuzluk yaşanabilir. Elindeki para asgari yaşam koullarını sağlayacak kadar olan herkesin bu durunmdan mutlu olmaması sadece parayı bir güç yada o güce ulaşmayı bir hırs haline getirmesi sonucu olabilir.

Para için çalışır hale gelip, iyi yaşamak için kullanılan bir araç olmaktan çıkardığınızda aslında elinizdeki parayıda doyasıya harcayamazsınız.Artık yaşınız elinizdeki parayı istediğiniz gibi kullanamayacağınız duruma geldiğinde ( yaşlılığın getirdiği nedenlerle) geçmişe yanmaktan başka yapacak bir şeyiniz de kalmaz.
Para sizin için bir güç ve bu güçte bir mutluluk aracıysa kaybetmeniz yada eksiltmeniz sizi ciddi anlamda uzer.”Beklentilerinizi çok geniş tutmadan isteklerinizi karşılayacak para mutluluğunuz için yeterli olacaktır. “ demek en doğru sonuç cümlesi olur sanırım.

Arzu nesnesi için yaşanmaz. Çok reklam izlemenin yan etkileri bunlar. Dünyada hiçbir insan bir nesneye sahip olmak için yaşamaz. Zaten hiç kimsenin de porşa ihtiyacı yoktur.

girişimcilik para için yapılmaz. girişimciliğin amacı salt para kazanmak olursa. o işin başarıya ulaşma şansı çok düşük olur.

porsche veya ferrari daha uca gidelim bugatti veyron. hiçbiri sahip olunamayacak şeyler değiller. fakat getiri/maliyet analizi yaptığında hiçbiri verimli yatırımlar değiller. çoğu durumda bi oyuncaktan öteye gidemiyorlar.

sorunu anladım aslında insanlar bi çk şeye asla sahip olamayacaklarını bile bile nasıl yaşıyorlar demek istiyorsun. iki şekilde bir kısmının sahip olma beklentisi zaten yok. arzu olmayınca acı da olmuyor. ikinci grup bir gün bir yerde piyangı çıkacağına, ticaretden kazanacağına, zengin koca bulacağına vs. inanarak süreyi geçiriyor.

Senin gibi düşünüyorum bazen. Burada laf edenlerin yüzde 95 i hayallerine ulaşamayacak.

edit: bazıları demiş ki olsun porsche sevmiyorum zaten. bu sorudaki mecazı anlamamışlar(bu yüzden senden bir cacık olmaz kardeşim). tamam onu istemiyosun dünyayı baştan sona gezmekte mi istemiyorsun? harvard üniversitesinde okumaktamı istemiyorun? kendini milyon dolarlara satan hergün hayalini kurarak mastürbasyon yaptıgın kişiyle birlikte olmakta mı istemiyorsun?
ya paran olmayacak, para yapayım desen zamanın olmayacak. her zaman birşeyler olmayacak emin ol :) ama bazılarının dayısı milletvekili tak diye gidiyor harvarda full burslu 3,5 senede o hayalini kurdugun paraları yapıyor belki ve demin saydıklarımın hepsini yapıyor

Bir panamera s modelinin 1 milyon liraya kadar fiyatı var. Deposu bu ülkede 500 Tl ye dolar. yıllık vergisi 17.500 Tl. Siz neyin peşindesiniz? Porsche oldukça uçuk bir örnek bile olmuş. Türkiye'de bir atın götündeki bok sineği gibi yaşıyoruz. Porsche'yi, Ferrari'yi bırakın siz, yurt dışına çıktığınızda, o acı medeniyet farkını hissetmek, 3. dünya ülkesi vatandaşı olmak daha katlanılmaz.

Çok farklı cevaplar gelmiş, enteresan. Porsche burada dediğiniz gibi lafın gelişi verilmiş bir örnekti, bunun yerine para gerektiren farklı şeyleri de koyabilirsiniz, hope ender'in dediği gibi dünyayı gezmek te olabilir, başka bir şey de olabilir.

Enteresan bir konu. İşin asıl beni rahatsız eden tarafı, son yorumdaki konu, yani başka bir diyarda, sizden daha dandik adamların çok daha rahat ve çok daha insanca yaşayabiliyor olması. Tabii ki Afrika'ya bak akıllı ol ibret al falan da denebilir ama, insan işte, istiyor yani.

Aslında bu arzu nesneleri de onlara ulaşamayacak olmanın getirdiği hisler de bana çok "yapay" geliyor. yani öyle hissedelim diye ortada kurgulanmış bir şeyler var sonuçta. "sistem" desek de demesek de olur buna. önce nesnenin sonra da o nesneye olan ihtiyacın yaratıldığı bir zamanda dünyaya gelmişiz. ben kendi kendime hatırlatmaya çalışıyorum arada bu durumu. çünkü kaptırıp porsche, ev, araba, dünyadaki en güzel elbise, pariste alışveriş, estetik, en lüks spor salonuna üyelik vs. isteyerek çıldırmak ve çılgınca para kazanma yolları aramak en olası sonuç gibi görünüyor cidden.
bence bu daha çok Amerika gibi kapitalizmi doruklarda yaşayan ya da bizim gibi biraz daha az gelişmiş ülkelerde "Amerikan Rüyası" olarak var. Gördüğüm kadarıyla orta gelirli kesimin mutlu mesut yaşadığı avrupa ülkelerinde pek öyle zengin olayım, çok kazanayım derdi yok. Arzu nesnesinin tanımı mı değişmiş oluyor o durumda onlar için bilemiyorum..

belki size tuhaf gelecek ama hiç öyle istekleri olan biri değilim :)ben evimde kitabımı okuyum,resim yapıyım,ailem,sevdiklerim yanımda olsun,sessiz sakin bi hayat istiyorum.beni idare edecek param olsa yeterli.çocuk düşünseydim (düşünmüyorum) belki daha çok para isteyebilirdim ve daha çok beklenti içinde olabilirdim hayattan.böyle şeyler hiç önemli değil benim için,hiç de umurumda olmaz :)

etrafında yeni bebeği olmuş bir çift varsa onları gözlemle yavruu bir köpeği alıp bakmakla yeni doğmuş bir çocuğa bakmak arasında bir fark yok sen düşün zorluğu artık

en büyük sıkıntı bir yerlere gitmek. güvenip bırakacağın biri varsa iyi. köpek insana çok bağlı ve gerçekten bence çoğu da şehir hayatına pek uygun değil. yalnız kalmayı da sevmiyorlar. çok hareket ve ilgi istiyorlar. tabi yetiştirmene de bağlı. etraflıca düşünmeden girişme bence. alacağın köpekle de iletişimin iyi olsun.

benim bi köpeğim var. 4.5 aylık. bayılıyorum, mutluluk kaynağım. canım sıkıldığında yüzümü yalıyor falan. bahçede duruyor ama, o yüzden hijyen-tuvalet gibi konularda sıkıntımız yok. tüm boyutlarıyla düşün işte, aylık maddi bir yükü de olacak, o da var ama büyük paralar değil tabi. ama seversin, insanı çok mutlu eden bi şey.

Ilk zamanlar cidden kucuk bir bebek gibi oluyorlar,ben altina bez bagliyordum dusunun artik :)evet baslarda biraz zor oluyor ama zaman gecince o kadar alisiyorsunuz ki ben simdi keske almasaydim diyemem,cocugunuz gibi oluyor bir nevi.

Her sabah aynı saatte uyandırılmak istersen,dışarı çıkana kadar asla tependen ayrılmamasına katlanabilirsen,kışın akşam soğuğunda dakikalarca dolaşıp hasta olmam dersen,mamasına,ilaçlarına hatta diş taşlarını temizlettirmeye(en son 450tl falan demişti veteriner hele ki pekines gibi bir cins alırsan bazen gerekebiliyor)tamam dersen buyur al.

-tatile giderken ya pansiyon gibi bir yere bırakacaksın ve için rahat etmeyecek ya köpek kabul eden bir yer bulacaksın ya da gitmeyeceksin.

-yatak döşek yatıyor, ateşler içinde yanıyor da olsan çıkıp dolaştırman gerekecek.

-hastalanacak, kusacak, ishal olacak. kaka, kusmuk, çiş, kan temizleyeceksin. ilaç vermek için peşinde koşacaksın. gerekirse uykusuz kalacaksın.

-bir derdi olduğunda çoğu zaman anlamayacaksın, anlayıncaya kadar göbeğin çatlayacak. belli bir yaştan sonra anlıyorsun gerçi her şeyi.

-"mamasını beğenmedi", "bugün az mı su içti sanki?", "neden bu kadar huzursuz?" gibi şeyler ilk dönemlerde kafanı çok kurcalayacak.

-eğitim süreci/yavruluk boyunca terlikler, kablolar, halılar kemirilebilir.

-evde yalnız bırakıp arkadaşlarınla eğlenmeye gittiğinde aklın onda kalacak, oturduğundan anlamayacaksın. dışarı çıkarman gerektiği için eğlenceyi yarıda kesip eve döneceksin.

-hastalanırsa ya da ciddi bir sorun yaşarsa bazen maaşının yarısı veterinere gidecek. şu anda hoşuna gitmese de, o zaman pek umurunda olmayacak gerçi.

-zaman içinde büyüdükçe olgunlaştığını, daha az hareketli olduğunu göreceksin. bir süre sonra bir hastalığı olmasa bile yaşlılıktan bir yere çıkamayacak, bir yerden inemeyecak, ağır işitmeye başlayacak, dişleri dökülecek, gözleri görmeyecek. gerekirse gençliğinde baktığın gibi yaşlılığında da bakacaksın.

bunlar aklıma ilk gelenler. bunun dışında insanlardan şöyle bir farkı var; teknik olarak hiç büyümeyen bebekler gibiler.

benim köpeğim 14 yaşında. ilk geldiği zamandan beri değişen tek şey daha az hareketli olması, daha uslu olması. bu kadar süre içinde bir çocuk doğsa, 14 yaşına gelmiş, eşek kadar adam olmuştu.

ama hiçbir zaman konuşmayı öğrenmiyor, kendini besleyemiyor, kendi suyunu koyamıyor, bir yeri ağrıdığında sadece gözünün içine bakıyor vb. yani doğduğu günden öldüğü güne kadar hep aynı ihtiyaçlara sahip oluyorlar.

o yüzden elini kolunu bağlıyor bazı açılardan.

ne kadar yaramaz olursa olsun, ne yaparsa yapsın hiç keşke almasaydık falan demedik. hatta (allahtan ağır bir hastalığı falan yok) yaşlandığı için hepimiz çok üzgünüz.

günde minimum 2 kere dolaşmaya çıkartacaksın(egzersiz+tuvalet ihtiyacı hepsi içinde) buradan pay biçebilirsin.
bir de; kedilere nazaran evde yalnız bırakılması çok daha tehlikeli bir canlı.

ben babamın köpeğine bakmıştım 4-5 günlüğüne. bir kere o akşam gezdirmeleri siz kanepede yatarken öyle bir koyuyor ki anlatamam. onu alışkanlık haline getirmeniz lazım. hem araştırmalara köpek sahipleri günde 30 dakika bile olsa yürüdükleri için daha sağlıklı kalabiliyorlarmış.

benim sorunum köpekle. babamın evi apartman dairesi ve günde 2-3 kere gezdiriliyor ama köpek belli ki çok sıkılıyor. siz her kapıyı açtığınızda koşuşu, kuyruk sallayışı, bakışı falan. yüreğim dayanmıyor açıkçası benim. iş güç okul derken her dakika da gezdiremezsiniz. çok üzülüyorum ve o yüzden kendim beslemek de istemiyorum.

adamı köpekten soğutmak için bütün çaba harcanmış, helal.

merhabalar. yavru köpek bakımı genç-yetişkin köpeklere göre daha meşakkatlidir. yavruyu günde 3 veya daha fazla doyurmak gerekir. yediği ölçüde çiş-kaka yapar. enerjisi daha yoğundur, zor tükenir.

sahipleneceğiniz köpek 1 yaşına basmak üzere, 1 yaşında veya üzeri olabilir. hem hayvan mutlu yaşar, hem de siz. ikiniz de birbirinizden bıkmamış olursunuz. golden olsun, doberman olmasın, aman terrier mi ööğk demiyorsanız, sokak hayvanlarını sahiplendiren hayvan derneklerine ulaşın ve arkadaşınızı seçin derim.
sokaktan gelme hayvanlar daha dayanıklıdır ayrıca hastalıklara karşı. daha güçlü bi sistemleri var. ve daha zekiler. insanlar o kadar üşengeçler ki. hele teknoloji çağında... kendi kakalarını yapmaya üşeniyorlar. köpek bakmak tabii ki dehşet vericidir onlara göre.
yağmur-çamurda giyeceksiniz montunuzu, köpeğe de yağmurluk alırsınız en fazla 45-50 lira olsun. misler gibi yürüyeceksiniz. dönüşte, evin kapısında ayaklarını sileceksiniz, bu kadar basit. uğraşamam diyorsanız köpek pabuçları var. alırsınız, giydirirsiniz.
fırtınada gezmez zaten köpek. çok hoşlanmaz deli gibi yağan yağmurdan falan.
evden çıktığınızda hemen yapar çişini, varsa kakasını ve eve dönmek ister genelde. bu havaları seviyorsa da, belirttiğim gibi malzemeleri alırsınız, keyfini çıkarırsınız havanın.
bağımlılık olarak görmezseniz, bu sözcüğü kullanmazsınız. köpekle bi yerlere gitmek, kediyle gitmekten daha kolaydır. sürekli şehirlerarası yolculuk yapan biriyseniz, köpek sever bi arkadaşınızdan rica edersiniz. günde iki kere uğrar, halleder. köpek sever arkadaşınız yoksa da, ya birlikte gideceksiniz (araba-uçak) ya da gitmeyeceksiniz, kırıp bacağınızı oturacaksınız evinizde. bi' şey olmaz. hayatınızı ona göre şekillendiriyorsunuz ya. bence bu kadar düşünmemek gerek. mutlaka oluyor çözüm yolu.
şehir içi gezmelere çıkıyorsanız, 1 yaş ve üstü köpekler 10 saatten fazla çiş kaka tutabilirler. ha unutmadan, sokak hayvanlarının arasında da onlarca golden, husky, doberman, rot, jack russell, blmem neler var. ve çoğu evden atılmış. çoğunun tuvalet eğitimi oluyor.
sabah okula ya da işe gideceğiniz için, yürüyüşünüz kısa sürebilir. bunun telafisini akşam yapabilirsiniz rahatlıkla. ne var yahu, 30-45 dakikadan bahsediyoruz. bunun nesi zor olabilir?!
sabah, akşam ve gece çıkmak yeterlidir. zaten düzenli besleneceğinden, sindirim sistemi o düzene uyum sağlayacaktır bir süre sonra. hangi yürüyüş vakitlerinde kaka yapacağını bilirsiniz. beden dilinden anlarsınız.

ilgiyi herkes ister. ilgiyi köpek de ister. sürekli okşanmak, yalanmak değil ki istediği ilgi. yürüyelim, oyun oynayalım, uyuyalım, takılalım işte.
yalnız kalabilirler rahatlıkla. diyelim ki, siz ali beyde bulunan köpek akif'i sahiplenmek istiyorsunuz. ali beye sorarsınız. orayı burayı kemiriyor mu, yalnız kalabiliyor mu, bir sıkıntısı var mı...
kişilik yapısını anlatır size, uygun değilse veli beydeki köpek elif'e bakarsınız.
sosyal olması iyidir. kediyle, köpekle, insanla kötü geçinmeyen köpeklerden yana kullabilirsiniz tercihinizi. hepsiyle iyi geçinmek zorunda mı? değil. en azından biriyle geçinse fena olmaz.

bütün köpekler büyük hastalıklara yakalanır, cüzdanınız boşalır safsatalarına inanmayın. bahsedilen rakamlar olağanüstü durumların sonuçlarıdır. köpek değil hamster alırsın. kafesine bin lira ödersin. saçma yani bu düşünce tarzı.

yatak döşek yatarken çişimizi-kakamızı yapmaya kalkıyorsak, işe-okula gidiyorsak, sıkıntı yok. dostunuz için rahatlıkla kalkarsınız. gocunmazsınız.

4 pit, 2 doberman ve 1 golden ile aynı evi hep birlikte paylaşmış biri olarak, uyku sersemi halimle anlatmaya çalıştım. faydalı olabildiysem iyi olur. sevgiler.

@jalapeno:

dediklerinin hepsine katılmakla birlikte, bir şeye dikkat çekmek istiyorum kendi adıma.

benim uzun uzun (sorana göre kötü, ama bana göre kötü olmayan yanlarını) yazmamın nedeni, köpek alacak kişinin bunları bilmesi gerektiği.

bu saydığım nedenlerden dolayı barınaklara o kadar çok köpek bırakan var ki.
köpeği alıyor, "ay tatile gidemiyoruz, olmuyor böyle" diye bırakıyor.
o yüzden sorumluluksa sorumluluk, yani bunu bilerek alacak.

burada vurgulamaya çalıştığım şey (yine kendi adıma diyorum), "köpek alma aman çok zordur" değil. sonuçta bana sorarsanız dünyanın en güzel sevgisi belki de. henüz anne olmadım, belki bir o önüne geçer diye düşünüyorum.

sorun şu ki, insanlar sanıldığı kadar pratik ya da "aman ne var bunda?" dediğimiz konularda rahat olamıyorlar. adam o yağmurluğu giydirmeye de üşeniyor, mamasına para vermeye de kıyamıyor vesaire.

yani biri köpek almadan önce olabilecek her şey bilmeli eğer soruyorsa.
çünkü ben evime köpeğimi alırken bunların hiçbirini düşünmedim bile.
sadece geldi ve bizimle yaşamaya başladı.

eğer bunları düşünüyorsa, yarın öbür gün vazgeçme ihtimali var demektir.
o yüzden alırsa zaten biraz kötülenmesine rağmen alsın, bunda sakınca yok. o zaman zaten gönülden istiyor demektir.

Olumsuz yorum yapanların çoğunun şuan evinde köpek var, düşünün nasıl bir sevgi veriyor ki size bütün mızmızlanmalarına rağmen hala o canı veremiyorlar:)
Benimki 5 aylık, yaklaşık 4 aydır yanımda, çok zorlandım alışma sürecimiz çok sancılı geçti gün geliyor kızıyordum hatta sinirimden ağlıyordum bile ama akşam yanıma gelip başını dizime koyuyor ya işte o paha biçilemez... Ama şu da bir gerçek ki şimdiki aklım olsa en azından 1 yaşını geçmiş bir köpeği sahiplenirdim. Bebeklik dönemleri gerçekten çok yıpratıcı.

bence worldcard en iyisi, ama kart aidatı isteyecek elbette.
istemeyen yok hatta sanırım.

kart parası istemeyen kredi kartı yok diye biliyorum. varsa üniversite öğrencilerine çıkarılan kampüskartlar vardır ancak o şekilde.
finansbank kullanıyorum ben. faiz oranı %1 civarında bir şey. en iyi yanı her yerde manyak taksitler yapılıyor oluşu. bir de vade farkı çok gelmiyor.

kuveyttürk istemiyordu galiba.

iş bankasının öğrenci için olan kartları bile ücret alıyor sen düşün artık.

şahsen ikisini de beğenmedim

ya da bu var olsun.

Dediğin kıyafetlerle uyumu düşünmeden 2.si daha hoş diyorum.

olacaksa 2.si olsun. 1. bok gibi çünkü.

1.'ye dikkat et.

kolları ve beli lastikli. 45 yaş üstü "aman çocum soğuk girmesin" amcaları için yapılmış yani. onu direkt ele, lastikli şey alınmaz.

2. de fena sayılmaz ama çok fazla cebi var. cep de az olmalı.

2. daha güzel.

@buff resmen geberttin beni :/

Changeling bence.

hatta ben de annemle izlemiştim, çok da etkilenmişti.

aslında aile ile izlenir mi diye sorarken, hani cinsellik vs den çok hangisini ilzeyip daha çok severler anlamında sormustum (sürükleyicilik-anlaşılabilirlik vs açısından)

snatch baya eğlenceli bir film tavsiye ederim

olmaz basit işlem
okmeydanı ağız diş sağlığı 3 5 liraya hallederler

özele gidersen;öyle bir kerede temizlenmez,en az 2-3 seans gelmelisin der türlü hikayeler anlatır ve 400tl gibi bir rakam ister.

özel bir kere de temizliyor 80 lira alıyor

@ seyyar satici

devlette temizletmek için birkaç kere mi gitmek gerekiyor?

ben devlette temizlettim, kendi dişçim arkadaşım olduğu için baktı, tam olmamış diye üstünden geçti tekrar.

ayrıca birkaç kere diş taşı temizliğine çağıran dişçi zaten kazıkçıdır, ona gidilmez. (aşırı durumlar dışında elbette)

suadiye'nin göbeğinde pahalı sayılan, ama çok iyi bir dişçi bile 150 lira alıyor diş taşı temizliğine.
özeldeki fiyat o civarda olur yani.
100-200 arası.

edit: horace wells'e katılıyorum. aşırı derecede baştan savma yapıyorlar. ve rahat da etmedim. üzerinden kaç gün geçti, dilim hâlâ dişlerimde dolaşıyordu, temizlikten sonra rahatsız oldum.
neyse ki adam gibi bir dişçi tekrar yapınca düzeldi o his.

it crowd?

(bkz: it crowd), (bkz: how not to live your life)

it crowd, how not to live your life, black books

new girl

erkeksen- izlemediysen kesinlikle two and a half men. İlk 3 sezonu daha yavaş, 4-5-6-7 kopartır, 8'in ortasında Charlie Sheen çıktı zaten sonrası pek keyif vermiyor. Bir süre sonra Charlie-Allan-anneleri vs. herkes aileden biriymiş gibi geliyor müthiş bence..

rodriguez2 +1

bir de, sana ne kadar uyar bilmiyorum, ama will and grace diyorum.

black books.

coupling'in de oluru var, my name is earl de ilk 2 sezon çok güzeldi.

ya bi de eski ama fawlty towers ölümcüldür.

yoksa bile götürmeyin. tenis maçı bu ne kadar süreceği belli olmaz. çok küçük. sizi de üzer kendi de yorulur.

ben smyrna +1

ayrıca tenis için sukunet gerekiyor.
orada gürültü yapar, ağlar, sıkılır falan rezil olursunuz.
çocuk sonuçta.
izlediğinizden de bir şey anlamazsınız.

vallahi açık kort olsa hiçbir endişem yok.
girdiği her ortama çok iyi uyum sağladığı için cesaretlendik. kızımı bilardo oynamaya giderken de playstation oynamaya giderken yanımda götürüyorum. annesi yokken bile 7-8 saat dışarıda vakit geçirebiliyoruz. kaldı ki bu sefer anne de yanımızda olacak. aslında ağlama sorunumuz da yok ama çocuk gene de. bir sürpriz yapar mı bilemiyorum.

tam olarak bilmek istediğim organizasyonun bir yaş sınırı var mı? biletix'te gözüme ilişmemişti. kapıdan çevrilme ihtimalimiz var mı?

hayat kısa takma bu kadar

değilsin abi cimri falan. cimrilik lazım olan, gereken parayı harcamamaktır. seninki tutumluluk. devam :)

edit: pardon hepsini okumamıştım, göz gezdirmiştim. abla. ama arkadaşına ısmarladığın oturmasın yahu içine, baba parası olduğu için oturması normal de olabilir ama.

kızım, benim paramı harcarken bu kadar koyuyorsa kendi paranı hiç harcayamayacaksın canım.

açık açık cimrisin.
baba parası böyle içine oturuyorsa, yarın bir gün kendi kazandığın parayı hiç harcayamazsın.

Bence kusura bakmayın ama cimrisiniz.Hadi operatörünuz para kesince üzülmenizi,babaniza yük olduğunuzudüşünmenizi bir nebze anlayabilirim de arkadasinızin hesabını odeyince icinize oturması da nedir yahu?bu kadarı cimriliğe girer bence ve hic hos seyler degil.ileride evinize gelen kaç bardak çay icti diye hesap yapacakmissiniz gibi geldi bir an.bu kadar takmayın parayı derim.

cimri sayılmazsın. kendi paranı kazandığında bu konularda daha rahat olacağına eminim. birilerine yük olmanın yarattığı kaygı sebebiyle ve bir de para içinde yüzmüyorsan bunları düşünmen doğal. dert etme, herkes acayip zengin olmak zorunda değil.

cimri değilsen de buffer'ı az biri olabilirsin.

bilgisayarla alakan varsa, buffer'ın az olmasının ne olduğunu bilirsin zaten ama özetle şöyle diyeyim: sorunsuz bir hayat için ucu ucuna yaşıyor olabilirsin, yani paranın yeri eline geçtiği an bellidir, dolayısıyla şuna 3 lira şuna 5 lira harcayayım dediğin an ufak tefek sıkıntılar başlıyordur.

eğer ucu ucuna geçinmiyorsan, paranın büyük kısmı sabit giderlere gitmiyorsa, ay sonunda cebinde para kalıyorsa bariz cimrisin. yani o 3-5 liralar seni ay sonunda parasız bırakmıyorsa buffer'ı geniş ama cimrisin.

Ben de böyle hesaplayan adam turundeyim. uc bes liranin hesabi doner hep kafamda istedigim kadar param olsun. Ama cabuk unuturum, öyle evlat acisi gibi oturmaz hic. Bir de arkadasa ismarladigim yemek/icki hic koymadi, o baska. Tabi enayi yerine koyuldugumu hissetmezsem ki, hic hissetmedim daha.

Parayi babamdan alirken de ayniydim, ama harclik sistemi oldugundan bizde durum farkli; kendi parammis gibi dusunurdum.

Soruya cevap verebilmem icin biraz subjektifim sanirim o yuzden. Kendi kendime dusuyorum cok bu ikileme; cimri miyim yoksa tutumlu mu..

Ekleme yapayim: Ay sonunda paran kaliyorsa cimrisin dusuncesinde olmasa da; 3-5in muhabbetini yapmayan, atiyorum otobusle cok rahat gidilecek bir yere taksiye binen tipte cok tanidigim var. Cok iyi paralar kazananlar da var aralarinda, ama 1 ila 3 yildir bir bok biriktiremediler.

sana bi tuyo, hesabina para yatiran kisi eksik yatirmis. havale/eft ucreti para yatirilan hesaptan degil, yatirandan kesilir. arkadasiniz size yatircagi paradan bu kesintiyi dusmus de yatirmis.

para yatırırken masrafı yatan paradan kes diyebiliyorsun pek çok bankada.

para sadece bir malın değil aldığın hizmetin de karşılığı olabilir. bu gibi bedellere alışmalısın.

Arkadasin cakallik yapmis ve ayip etmis. Alicidan kesilmez ucret, gonderenden kesilir hep.

parayı yatıran insanın yanında sadece yatıracağı miktarda para vardı belki?
zaten parayı bankaya yatırınca onaylama sırasında işlem ücreti olarak 4 lira kesileceği söyleniyor, o da ok'lemiştir.
belki haberi yoktu bundan.
biraz insanlık hallerini düşünmek lazım.
3-5 lira için ayıp böyle şeyler.

ayrıca insan kendi kazandığı parayı her zaman daha zor harcar.
o yüzden gelecekte daha da kötüye gideceğini düşünüyorum.
bana gerçekten cimriymişsin gibi geldi, kusura bakma.

bunun para biriktirmekle, hesaplı olmakla ilgisi yok.
hiçbirimiz ya da çok azımız parayı abuk subuk şeylere saçıyoruz.
herkesin kendine göre bir hesabı vardır sonuçta.

ama yedirilen, içirilen şeyde göz kalması ya da parasının içine oturması korkunç derecede ayıp ve (özür dileyerek) biraz da görgüsüzce bir şey.
yapma böyle şeyler.

cimri falan değil, tutumlusun. insan böyle böyle kısarak yatırım yapabiliyor.
banka para yatırırken ücret kesiyorsa, ücret almayan bankalardan hesap açtırırım.
çok samimi arkadaşım değilse ve ısmarlamalar karşılıklı değilse, kimseye kolay kolay yemek ısmarlamam.
gsm bayisi lira yüklerken para kesiyorsa (önceden mutlaka sorarım) haftalarca kontörsüz de kalır, yine onlara para yedirmem.
internetten bir şey alacaksam, bütün siteleri arar tararım, 50 kuruş bile ucuzsa, o siteden alırım alacağımı.
bi ara 'nasıl olsa onla da doyuyorum' diye sadece kuru ekmek ve domatesle besleniyordum. şimdi meyve & sebze ağırlıklı besleniyorum. hem ucuz hem sağlıklı.
yaşadığım yerden şehir merkezine gideceksem ve yollar kalabalıksa metroya biniyorum. zira dur-kalk yapınca daha çok benzin gidiyor. otopark ücreti ödememek için uzağa ara sokaklara, 1 km ötesine parkedip yürümeyi göze alabiliyorum.
babanın gönderdiği parayla geçindiğin için (ben de öyle) sana harcamak zor geliyor. çok çok normal bi durum. ama bu tutumluluğun güzel, kendi paranı da böyle harcarsan güzel birikim yaparsın.
ha, bak mesela bu kadar tutumluyum ama o biriktirdiklerim sayesinde şu öğrenci halimle 2 aya bir yurtdışına çıkıyorum,
gezmediğim ülke kalmadı. bana cimri diyenler anca götlerinin üzerinde oturuyorlar, şehir dışına bile çıkamıyorar, kıskançlıktan çatlıyor bazısı :))

özetle, ota boka para saçmak marifet değil. devir ekonomi devri.

birazcık cimri

@black sabahat da cimri :)

zaten cimri dediğimiz insan 3 kuruşu kendi konforu veya sosyal ilişkilerinin sağlığı için harcamaya değer görmeyen insana deniyor.

@ buyuyup buyuk adam olacaktim: cıks, bence cimri çok parası olup da yine sefalet içinde yaşayandır. bi nevi varyemez.

@black sabahat: iyi diyorsun, hoş diyorsun da, resmen para gitmesin diye kuru ekmek yemişsin.
insan durumu bozuk olunca ne bulsa onu yer, o ayrı da; bir de "nasılsa karnım doyuyor" diye yemek var.

çevrende herkes seni "kıskanıyor" olabilir, ama ben senin çevrende olsam, "yurt dışına gidiyorum diye heves edeceğime, önce canımın istediğini yerim" derdim.
yani bu herkese göre matah bir şey olmayabilir, onu diyorum.
ve evet, sen de cimrisin, hatta daha cimrisin kusura bakma :)

edit: yani parası olup, kuru ekmek yiyen adam da, parası olup sefalet içinde yaşayan adam demektir zaten bana göre, onu demek istiyorum. daha ne olacak yani sefalet?

@blatta hiberna: yemeğe çok düşkün bi insan değilim, o yüzden doymam yeterli. gırtlağıma düşkün olsaydım gider dışarda yerdim her gün ama yaşadığım ilçenin dışına bile çıkamazdım harcadığım para yüzünden.
bu, parayı nereye ayırmaya değer bulduğunla alakalı. evde pişirdiğim yemeklerle sağlıklı beslenebiliyorsam, az sonra sıçacağım bir yemeğe 15-20 kağıt vermem mesela ben.
dediğin gibi cimri olsaydım o parayı istiflerdim, bütün paramı gezmeye harcamazdım ;)

@black sabahat:

peki sefalet ne demek ki o zaman?
giymemek, yememek, içmemek.

sebze meyveyle beslenip, hazır yememek ayrı bir şey, ekmek domates yemek ayrı bir şey, onu söylemeye çalışıyorum.

yani beni ilgilendirmez tabii de, sağlıklı bulmuyorum.

@blatta hiberna: işte dediğim gibi, gırtlağına düşkün biri için sefalet sayılabilir ama bana fazla bile geliyordu, yarım ekmekle tüm gün idare edebilen bi bünyem var.
dediğim gibi, kişinin bakış açısına ve fiziksel sağlığına bağlı bir şey bu ;)

@black sabahat genel yaklaşımınız benimkisine benzese de; gırtlağın hayatınızdaki önemi istediği kadar düşük olsun, kimse yargılamaz ama sizin yaptığınız biraz sağlıksız olmuş. Tabi sağlığa verdiğiniz önem de bizi ilgilendirmez..

yedirilen/içirilen şeylere laf atanlar, kuzey avrupaya adımını atmasın bence. Bir bira ısmarlamaya kalkarsan adama, adam seni tersler. (bkz: alman usülü) yani yargıladığınız, küçümsediğiniz şey kültüre o kadar dayalı ki; koskoca medeniyetlerde normal karşılanabiliyor.

fiiller falan çok zor olur.
tabii kendi dilinin ne olduğu da önemli, ama fiiller için yine de erken olur.
önce ingilizce öğrenir gibi basit kalıp cümlelerle giriş yapın bence.

yani adın ne, kaç yaşındasın vb. gibi kalıp cümleler ve cevapları vesaire.

dilbilgisi ve kelime bilgisinin yanısıra bence en önemlisi okuduğunu telaffuz edebilmek ve dinlediğini anlayabilmek.
harflerin okunuşunu öğrettim demişsin. o zaman çeşitli hecelerin nasıl okunduğunu ve duyduğu şeyleri nasıl yazacağını öğret. dikte çalışması gibi.
ben bir alman arkadaşıma biraz türkçe öğretiyordum, çok işe yaramıştı.
en azından okuyup yazması sağlam olur. kelime her türlü öğrenilir.

evet, önce günlük hayatta kullanılan kalıpları ve yapılarını öğretebilirsin.
daha sonra "bu bir elma", "masada iki kitap var" gibi temel dilbilgisi öğreterek devam edersin.

kafadan dilbilgisine girme tiksindirirsin. Önce kalıp cümleleri öğret, daha sonra grameri öğretmeye çalıştığında zaten ezberindeki cümleleri ayırarak daha hızlı öğrenecektir.

geliyorum, gidiyorum gibi basit fiillerle başlanabilir. çekimlere çok sonra geç, baştan korkutma bence. kişi zamirleri (ben,sen,o) ve basit fiiller olabilir.

normal dvd setinde bulunan birçok bölüm ve sahne bu sette bulunmuyormuş anladığım kadarıyla.

yani hd olduğuna kanıp almayın, diğer dvd setlerinden eksik diyorlar işte.

bu setteki bölümler, TV de yayınlanan bölümlermiş, yani tv zamanına uygun, yani kısaltılmış, dvd versiyonundaki extra kısımları kesilmiş.

alo 153 ü ararsan ve istanbuldaysan ilgilenirler fakat öyle toplalıyordur falan deme biraz abart gelmeme ihtimali olabilir.

öncelikle topallama şekline bakın. bacağında gözle görülür bir şekil bozukluğu yoksa, şişlik yoksa, topallarken az da olsa yere basıp sonra ayağını kaldırıyorsa yüksek ihtimalle burkulma gibi bir sorunu vardır. kendi kendine iyileşebilir demektir.

belediye ekiplerini falan çağırdığınızda hayvanın alıp götürebilirler ve yavruların da annenin de akıbetini bilemezsiniz.

kedili madam +1

bacağını havada tutarken kırık görüntüsü olup olmadığına bakın.
yani kaldırdığı zaman aşağı tarafı tamamen boşlukta kontrolsüzce sallanıyor mu?

yakından bakmaya çalışın. yüzeyde bulunan bir yara olabilir.
eğer pati kısmında bir şey olduğundan şüphelenirseniz zaten veterinere de götüseniz alçıya almayacaktır.

çıkık ve kırık olmadığı sürece hayati bir şey olmaz.

muhtemelen pek önemli bir şey değildir.
kedilere dair bi atasözü vardır "kedi götünü görmüş yara sanmış" diye. canları kıymetlidir.

en ufak bir olayda hemen topallarlar, depresyona girerler. uyuyup uyandıklarında 6 metreden aşağı atlarlar zıplarlar.

İstanbul anadolu yakasında gecenin bir vakti nöbetçi veteriner araması yaptığınızı, gittiğiniz kliniğin her yerde nöbetçi yazdığı halde kapalı olduğunu düşünün. İşte bu tam bir kabus. Bunu bir kaç klinikte yaşadık. Meğerse telefon açınca geliyorlarmış. Ama Remedy Veteriner öyle değil, gerçek manada bir nöbetçi veterinerdir. Çünkü gece için ayrı gündüz için ayrı ekibi var. Nöbetçi dediğin de böyle olmalı zaten. Bilginiz olsun, suadiye tarafında.

remedyveteriner.com

yarın yarım gün açık olur muhtemelen.
sabahtan bir bakın.

internetten al.internet bankacılığı. gerçi onun için sanırım euro hesabının da olması lazım. havalimanındaki atmlerden çekersin. ayrıca kesin açıktır abi dövizciler.

her tatil gününde o dövüz bürolarının etrafında elinde tomarla para olan insanlar var. onlar işleminizi gerçekleştirebilir.

normal kur üzerinden gerçekleştirir ayrıca.

dovizciler gercekten acikti, sasirdim. ayrica tarihe not dusmek adina garanti bankamatiklerinden kartsiz islemle euro alinabildigini ogrendim, belirteyim.

tüm belirtiler aynı şeyi gösteriyor. gözünüz aydın kediniz hamile:)

bizim ufaklığın hikayesine çok benziyor. veterinere götürdük, kediden kediye geçen ve insanlara bulaşma tehlikesi olmayan bir hastalığı olduğunu söyledi. kediler için tehlikeli imiş ama:| 2-3 hafta 2 çeşit antibiyotik içirdik. toparladı kereta şimdi o sakinliğinden eser yok.

Kedimiz hamile ise durum ciddi demektir çünkü erkek kendisi :)

az evvel çok feci şekilde ishal dışkıladı. barğısağını bozmuş insan gibi sesler çıkardı dışkıkarlekn etrafı da kendini de batırdı hafif bir banyo yaptırıp kuruladım mecbur. aşırı uysal ne yaparsam yapayım bana kızmıyor kumunu dışarı atmaya giderken yanımda gelmiş benimle sonra eve kadar geri geldi. şimdi çorbasıdan biraz daha içti benim kuruttuğum kısımları beğenmemiş kendi tekrar yalanıyor.

eğer insanlar için bir tehlike söz konusu değilse seve seve bakacağım kendisine ancak hastalık hastaları bilir insan atak sırasında pek mantıklı düşünemez boş yere sokaklara atmak istemiyorum. acaba diyorum bu yağmurda bulduğum gün mü üşüttü çünkü o sırada pek normal gözüküyordu ve eve geldiğinde ki ilk dışkısı gayet normaldi.

kedi nezlesi olabilir, veterinere götürün bir an önce. hem de aşılarını falan da yaptırın ki siz de zarar görmeyin.

kedi nezlesi insana geçmez ama kedi de daha sonra tekrarlayabilir.

bahsettiginiz belirtiler bir veteriner ziyaretini coktan gerektirmis diye dusunuyorum. hem kedinizin sagligi hem de kendi sagliginiz icin bir an once bu isi bilen birine danismaniz en iyisi.

şu anda bulunduğumuz yer açısından pek mümkün değil bayram sonunu beklemek gerekiyor. Kedilerde olup da insan için risk oluşturan ciddi bir rahatsızlık var mıdır internette bulamadım kedi tırmığı ve parazitli tüyün kist yapması en bilinenleri zaten.

Acaba bayram sonuna kadar beklemesi bir sıkıntıya sebep olur mu? bir de ne vermeliyim yemesi için acaba evde yedikleri mi dokunuyor. Geğirdi tam şu anda ben bunu yazarken uykusunda.

çok çok çok çok acilen veterinere götürmeniz gerekiyor.
ihtiyacınız varsa tavsiyede bulunabilirim.

aklınızda olsun, kediler için 1 gün bile çok önemlidir.
1 günde, geri döndürülebilir bir şey ölümcül olabilir.
ortalama 10-15 yıl yaşayan bir hayvan için saatler bile önemlidir.
o yüzden böyle şeyler gördüğünüzde zaman kaybetmeden veterinere götürün.

kedi hastalanmış ve size hastalık bulaştırması için gidip öpüşmeniz filan lazım. kediyi yıkadığınıza göre parazit filan bulaşma ihtimali de yok.
ishal olması yediği çorbadan olabilir. sulandırılmış süt öneriliyor kuru mama yiyemeyecek kadar küçük olan kedilere, eğer yiyebilirse yavru kedi mamaları var onlardan alın.
bir de herkesin dediği gibi veterinere götürün. şimdi bir şey olmaz gibi gelebilir ama ölürse en çok siz üzülüceksiniz.

bir de sokak kedilerinin de ekstra bir özelliği yok ev kedilerinden. iç-dış parazit aşısı oluyor ev kedileri. bir şey bulaşmaz yani.
şimdi okudum birkaç aylık demişsiniz, muhtemelen yavru kedi maması yer. mama alın en iyisi siz ona.

kedilerin yıkanması sonrası hassas oluyorlar. hemen kurulanmaları ve sıcak bir yere götürülmeleri gerekiyor. üstünü örtseydiniz keşke bir şeyle

tamamen yok eden bir yöntem var.
ama beyazlamamış olmaları gerekiyor.
yeni çatlaklar üzerinde etkili yani.

mezolift denen bir şey var.
mezoterapi gibi.
ama nerede yaptırdığınız ve doktorunuzun kim olduğu çok önemli tabii.

akademik olarak genel kanı tam çözümü olmadığı yönünde.
ama genelde konuyla ilgili bahsi geçen en etkili çözümler;
soyma işlemleri.
lazerle yapılanlar ilk sırada.

Seconds

ted

ya en iyi denebilir mi bilemiyorum da, animasyon olarak brave'i önerebilirim. yorumları nedense çok parlak değil, ama ben çok beğenmiştim.
sinema için gayet eğlenceliydi.

intouchables

a film with me in it

tvarsivi.com var mesela, oradan online olarak istediğiniz kanalın geçmiş programlarını izleyebiliyorsunuz.

onun dışında genelde her kanalın web tv'si oluyor.
televizyon yayınıyla eşzamanlı izlenebiliyor.
kanal d'nin var mesela.

bunun dışında program olarak bilemiyorum.

ariza tv var.

turkcell tv var bende mesela. ilk ay bedava yaptılar. normalde de 1,90 lira.

bi bakın isterseniz. turkcelltv.com.tr

bir gün biraz sabredip yarım saat ya da bir saat kaydır yatma saatini.
uyanma saatin de kayar belki böylece.

@sinsasaj

kafamı koyduğum gibi de uyuyamadığımı varsayarsak 6 saat civarı uyuyorum yani. bu da bence yeterli değil.

yatmadan once hafif egzersizler yapabilirsiniz, rahat uyumana yardimci olur

onu bulamıyorsanız frontline alabilirsiniz, o da çok iyidir.
veterinerinize sorun yine de.
yani stronghold bulamıyorum, frontline olur mu diye.

çok teşekkürler, araştırdım, nette o da yok... neyse ben bir de petshoplara bakayım var mıdır yok mudur, fiyatı nedir...Teşekkürler yeniden.

veterinerlerden de satın alabilirsiniz.
aklınızda olsun.

bimde satılan waffle'lar var onlara sar sonra da iki hamlede bitir. :)

süt, mısır gevreği, bolca taze sevdiğin meyveler ve gıda takviyen.

@cevab veremedi
toz halinde citir citir agzima gelir waffle icinde

@my december
dun sabah tam senin dedigin sekilde denedim, hatta tadi direk gelmesin diye aksamdan dolaba koydum, yine acaip zor ictim yarim kaseyi

portakal aromasi koymuslar bi de, portakaldan da sogudum sayesinde. direk yutamam mi ben bunu? agiz kismina degmeden?

günlük ne kadar tüketmelisin ki çok mu? bala yoğurda kattın mı? şimdi bi tür meyve var, internetten sipariş edebiliyorsun. bunu kemoterapi görürken yemeklerin kokusundan tadından rahatsız olanlara tavsiye ediyorlar, biz de denedik beğendik. şimdi efenim bu meyvemizin olayı onu yedikten sonra yediğiniz herşeyin tadını değiştirmesidir. sanıyorum ki dilimizdeki tat alma hücrelerini kaplıyor ve sirke içsen bal tadında oluyor, algı kapılarını zorlayan inanılmaz bir durum. en.wikipedia.org

portakal aromalıysa portakal suyuna karıştırıp içsen?
çok mu saçma oldu?
bir an aklıma o geldi.
kokusunu almazsan zaten rahatsız olmazsın diye düşündüm.

ütopya mı olacak bilmem ama sen bunları cidden hap yapsana. bu kapsüller var ya hani. boşunu bulup onların, ince ince içlerini bu tozla doldurup, gramlarını ölçüp, iki yemek kaşığına denk gelen kadarını her gün içsen mesela.

asıl cevaba gelirsek annen kardeşime zamanında böyle bir tozu reçele, pekmeze karıştırıp veriyordu.

akşamdan mı koydun:) tadı tam olarak geçsin diye mi. eti sosta bekletmek gibi olmuş.

bi yemek kaşığının içine bi damla sıvı koy şurup gibi iç, iki kaşıkta kurtulursun.

blatta doğru diyor.

kokusunu alma hacı.

burnunu kapatıp ye/yut/iç. tahine karıştır. kıvamlı ama içilebilir bir şey olsun ne bileyim pekmez vs.

blendırdan geçirilebiliyo mu? elde yapılmış çilekli veya muzlu süt içine koyabilirsin, meyvelerle beraaber at makinaya. gerçek meyvenin aroması daha kuvvetlidir herhalde.

ya da şey yap blendırda bak, bal ve kakaolu süt yap, onun içine dök. bu sandviç tost satan büfelerdeki enerjili çikolatalı meyveli içecekler de olur. şu an onlardan canım çekti sana anlatayım derken.

boş kapsüllere doldur sonra çikolatayla kapla kapsülleri , yutarken sıkıntı yaşamazsın böylece. bonibon gibi bir şeyler yap yani.

kapsulleri dusundum de okadar kapsulu nerden bulucam bosu satilmaz ki bu meretlerin, ilac mi alicam kutu kutu??

blendirda cok meyveyle karistirmak da iyiymis orda kaybolabilir tadi aslinda.

belki kapsüllere buradan ulaşabilirsiniz ; www.prokapsul.com

urun.gittigidiyor.com

www.magaza24.com

kapsülle alma.
adam sana toz olarak verdiyse demek ki bağırsakta emilmeyecek bu meret.
kocaman adamlarsınız hala ay tadı çok kötü, aman yutamayacağım galiba. olmuyor ocaan olmuyor...

heee bu kapsuller midede cozulmuyor muu?? olmazmis ozaman.

@kayranin kedisi
yaa valla oyle boyle degil, yakin zamanda fena hastalik gecirdim, kusarken, verdikleri portakal suyu burnumdan cikiyordu, simdi portakalli sey gecmiyor bogazimdan. icmesem daha fazla kivraniyorum. bi sekilde mideme sokacam onu da iste bakalim...

kapsulle icme veya bir seyin icine koyma. toz olarak veriliyorsa toz olarak tuketilmelidir. en fazla siviyla karistirabilirsin.
burnu tikamak en iyi cozum. burundan nefes almayacaksin bir sure. hemen ictikten sonra da acmayacaksin burnu.

baktin olmuyor, doktorunuza danisin tekrardan.

adı ne ilacın?

Psyllium husk

ilac degil zaten, %90i liften olusan bisey.

e solgar'ın aynı isimle satılan kapsülleri var.
neredeyse tamamı lif.
neden toz halinde vermiş ki illa?
doktora bir sor, belki onu kullanmana tamam der.

sordum tamam bi sonrakini hap olarak aliriz dedi serefsiz, tabi once bu kovayi bitirmem lazim.
portakal suyuna azar azar katarak iciyorum, gunde 1 litre portakal suyu icer oldum.

vişne suyuyla dene, aroması daha keskin.

bebek. daha yeni yeni yürümeye başlayan, habire gülen, ilgiye muhtaç bir bebek. 10 dakika ilgilensem pamuk gibi olurum.

kendinden daha kötüleri düşün. onları gördükçe haline şükrediyorsun.

resim yapmak ama böyle eni konu boyalarla uğraşmak. mümkünse tuvalle çalışmak. istediğin gibi saçmalıyorsun sonra dışarı çıkıyorsun, gayet rahatsın.
sevdiğin müzikleri buluyorsun bunları kötü gün müziği, güneşli gün şarkıları, koşarken, yürürken, trafikte diye ayırıyorsun. ( bıkmayacağın parçalar olsun ) tam sıkıntıya düşeceğin anda tak kulaklıkları...

dans etmek var ayrıca. dans kadar rahatlatan bir şey yok. stresini zaten atıyorsun. eğer hareketli bir dansla uğraşıyorsan zaten somurtamazsın pek. dans ederken dünya yansa umrumda olmaz.

son zamanlarda bu cevabı her şeye verir oldum, ama meditasyon diyorum.
mucizevi gerçekten.

o zaman melisa çayı iç bol bol. biraz uyku yapar ama koala gibi sakin ve rahat olursun. 1 hafta içinde etkisini görmeye başlıyorsun.

kedi yavrusu.

sarı kantaron nam-ı diğer st. john's wort, doğal anti depresan. yüksek tansiyon hastası ve ultra stresli babada denendi, etkisi kanıtlandı.

güne bununla başlayın, ya da alarmınız yapın vs..
www.youtube.com

ve kesinlikle yoga

(bkz: it might get loud) aslında belgesel bu. ama sıkıcı değil öyle. jimmy page, jack white filan var.
bir de rock'n roll değil ama doors'u görünce yazıyım dedim ian curtis'in hayatını anlatan control var.

(bkz: dazed and confused)
(bkz: across the universe)

24 hour party people izlemelisin
slc punk, sid and nancy, slc punk, control
edit: niye iki kez slc punk yazmışım?
bi ekleme yapacağım : submarine, çok güzeldir. gerçi rockla tek alakası alex turner, olsun seversin.

(bkz: this is spinal tap)

(bkz: detroit rock city)

bulabilirsen izle, eğlenceliydi.
özellikle kiss hayranıysan daha da çok seversin.

ehehe get him to greek
ucundan...

"prez. kullanmayıp içeri boşalma durumunda hamile kalınmıyor (umarım)"

peki nereye boşalınca hamile kalınıyor :) üsdat içeri boşalırsan hamile kalır tabi haplar etkisini göstermemişse hap konusunu bilmiyorum. içerideki dol gün içerisinde dışarı akıyor. ama mesele dol yeğen spermler.

d.k hapları 20 gün civarında etki göstermeye başlıyormuş (jinekolog beyanı).
içeri boşaldığında da ağır roman filminden müjde ar'ın leğende temizlenme sahnesini hatırlasan yanıt bulacaksın zaten. senin binbir zahmetle içeri yolladığımızı kadın zırt diye dışarı atıyor.

gebe kalmayla ilgili zorluk yaşayanlar için de içeri boşaldıktan sonra kadının yan oalrak yatmasının spermlerin hemen dışarı akmasını engelleyeceği ve gebelik oranını arttıracağına dair duyumlar da almıştım bir jinekologdan. günahı boynuna.

e akıp gidiyor.
içeri boşalma halinde spermlerin hepsi kadının içinde depolanmıyor.
zaten bir kısmı akıyor, korunma olmazsa belki birkaç tanesi yumurtaya ulaşıp döllenmeyi sağlıyor. doğum kontrol hapı gibi yöntemler de döllenmeye engel oluyor.

yani korunma olsun ya da olmasın, içeride depolanma, sonrasında atılma falan diye bir şey yok.

gümrük işini bilemiyorum, ama bu tip markalarda hangi ürünün nerede satılacağı bazı şartlara göre belirleniyor ve yeni ürünler getirtmek için farklı işlemler yapılıyor. yani katalogdan seçip, "şundan da yollayın" gibi bir durum olmuyor bildiğim kadarıyla.

ama yine de bir sorun elbette, belki yanılıyorumdur.
ya da müşteri memnuniyeti uğruna falan bir şey yapabilirler, belli olmaz.

fatura tutarı 70 euro altındaysa sıkıntı olmaz gümrükte. veya anneniz hediyelik bir eşya gibi size yollayabilir posta kargo ile. lakin diğer dhl, tnt gibi firmalar proforma fatura olmadan kabul etmezler kargoyu taşımayı.

75 euro uzerinde fiyati.O zaman gelmez mi diyorsunuz?

75 euro nun uzerindeyse hediye olarak isaretlenip gonderilebilir. takilip takilmayacagi biraz sansa kalir.

ikea' ile konuşmanız daha yararlı olur bence yardımcı olurlar

bu model insanlar laftan sozden anlamazlar, kendini yiprattiginla kalirsin. sana atar mi yapiyor, atarin allahini yapacaksin elindeki imkanlari kullanarak. bunu bilir, bunu soylerim.

deli deliden korkar derler.

fader + 98237498923.

kadinsiniz sanirim o yuzden sakal cikaramazsiniz. neyse buyukce bir kurk veya kaftan da olur. ne varsa sizi fiziksel olarak daha buyuk gosterecek onu giyin. uzun gosteren topuklu veya en iyisi topuklu bot varsa onu da giyin is yerine gidin. simdi ise size 20. yuzyilda abdulhamidin kurtlere ve ermenilere uyguladigi kurt kapani politikasini anlaticam. bu kiyafetle kadinin karsisina gecip butun hasmetinizle tepeden bakip burnunuzdan soluyarak hak isteyenin hakkini veririm, bas isteyenin de basini!!!! deyin. kadin o andan sonra size biat edecektir eminim.

belki sizden ileri durumda bir insandır,sizin onun üstü olmanıza tahammül edemiyodur.yani kesinlikle öyledir demiyorum,yanlış anlamayın.ama maalesef ülkemizde çoğu insan haketmediği yerde.mesela benim müdürlerim çok gerilerdi.o kadar gerilerdi ki ben problem yaşıyodum.istifa ederek kurtuldum onlardan.ya da egosu çok yüksektir,emir almayı gurur meselesi yapıyodur,isyankar olabilir.belki de gerçekten sorunlu bir yapısı vardır.belki de sizin yanlış davranışlarınız vardır.ayrıca alt konumunuzda çalışan biriyle mahalle stayla kavga etmemeliydiniz.burdan bile eksikleri olan bir yönetici olduğunuz izlenimi edindim.davranışlarınızı gözden geçirmenizi tavsiye ederim.

korma ilk başta,ardından sadece işinle ilgilen. kesinlikle umursama.
ikaz et, uyar. amıre sozle soyle yolunu yap.
prosedur ne dıyorsa onu yap,sınırlenme,korkma, laf yarısına girme.

köpekler sürekli evde bir şeyleri parçalayıp, kemirmiyor.

eğer öyle bir şey yaparsa ya yavru olduğu için yaramazlık yapıyordur, ki bu geçici süre yaşanır zaten ya da bir sorunu var, bir şeye tepki veriyor demektir.

mesela bütün gün evde yalnız bırakırsanız size ceza olarak yastığınızı falan parçalayabilir, bir şeyler yapabilir.

ama köpeklerde psikolojik ve sosyal iletişim çok kuvvetlidir ve rehabilite edilirler.

çok şey okumuşsunuz, araştırmışsınız, ama biraz yanlış olmuş sanki :)

köpeklerin çoğu evde birşeyleri parçalamaz, kemirmez. öyle yapıyorsa eğitim veya psikoloji ile ilgili bir sorun vardır. yeterli seviyede zaman ayırırsanız sorun olmaz, dışarda da vakit geçirmesini sağlamak lazım. onun dışında oynaması için oyuncaklar verilebilir...

ha, ama şu var.

köpek eğitmek, çocuk yetiştirmek gibidir biraz.
yani çok abuk subuk davranılırsa hayvana, bir evet, bir hayır denirse, kurallar olmaz, kafasına göre hareket etmesine izin verilirse, "bazı köpekler" dediğinizi yapabilir.

çocuk gibi köpek de şımarır yani.
ama böyle bir köpeği yetişkin haliyle bile alıp başka bir eve götürseniz ya da sahibini eğitseniz, köpeğin davranışı düzelir.

sizin söylediğinizin aksine köpekler her zaman sahiplerine ve birlikte yaşadığı aileye uyum gösterebilen hayvanlardır.

rica ediyorum evde köpek beslemeyin. köpekler koltuk takımının üstünde değil tozun toprağın içinde büyüsün, lütfen.

Kucukken bunu yapabiliyorlar.Ilk disleri cikmaya basladiginda kasindigi zaman cok yapiyordu benim kopegim,ozel kemiklerden aldim bu sekilde duzeldi.Simdi 7 aylik oldu,hicbir seye dokunmuyor evde.Oyuncaklari var onlarla oynuyor ki kendisine ait bir oda yapmayi dusunuyoruz yeni evimizde,o zaman hicbir sorun cikmayacaktir daha rahat edecektir diye dusunuyorum ben.

@badiparmagi:

köpekler ne kadar açık alanda bulunursa, o kadar iyi.
çünkü her köpeğin hareket etmeye ihtiyacı vardır.

ama hiçbir köpek buz gibi soğukta ya da aşırı sıcakta asfalt ya da toprak üstünde yatıp uyumayı sahibinin yanında uyumaya değişmez.

köpekler hayvan oldukları kadar sosyal canlılardır ve insanlarla iletişim kurmaya ihtiyaç duyarlar.

uzun lafın kısası, bütün gün bahçede koştursa bile, akşam gireceği bir evinin olması köpek için her açıdan daha sağlıklı ve mutluluk vericidir.

@blatta hiberna

nasıllll? köpekler akşam olunca sıcak bir yatak mı ister diyosun yani sen ? köpeklerin böyle evde beslenmesi, pet diye tabir ettiğimiz sektörün ortaya çıkması çok da uzun bir süre önce başlamadı kanımca. peki bu süreçten önce napıyordu bu köpekler? nerde yatıyorlardı, sevgi ihtiyaçlarını nasıl görüyorlardı çok merak ettim şimdi?

binlerce yıldır süre gelen köpek nesli 1900 lerden sonra mı sıcak bir yuvaya ihtiyaç duyar oldu? ben 2 yaşında safkan rottweiler sahibiyim. apartman dairesinde yaşıyoruz kendisiyle. ama şimdiki aklım olsa kesinlikle ama kesinlikle bahçeli bir evim olmadığı sürece bir köpek sahiplenmezdim. köpeklerin anatomisi gereği yaşayacağı ortam bellidir. sen tutup da sibirya kurdunu oda sıcaklığında beslersen o hayvana eziyet edersin, sevgisini kazanmazsın. o köpeğin ataları kar fırtınalarının içinde hayatını sürdürmüş ve ona göre bir evrim kazanmış köpek. izmir'de sibirya kurdu beslemenin mantığı söyleyin bana, lütfen?

benim rott akşama kadar(mecburen) evde tıkılıp kalıyor hayvan. balkona koyuyorum çoğu zaman orayı daha çok seviyor apartmanın bahçesine bakıyor balkon keşke bahçem olsaydı da eve hiç girmeseydi. çünkü rott çoban köpeğidir, kasap köpeğidir, almanyanın ayazında, dağlarında toprağın üstünde neslini sürdüren bir ırktır. ben ona şimdi işkence ediyorum ama artık iş işten geçti. atamam, satamam, onsuz yaşayamam!

demem o ki bana bu entel dantel hayvan sever muhabbetleriyle gelmeyin, rica ediyorum. böyle yaparak pet sektörüne destek olduğunuzu da unutmayın.

saygılarımla..

@badiparmagi:

1. benim dediğimle senin dediğinin ne alakası var? herhalde sibirya kurdunu gidip antalya sıcağında besleyen adama denecek laf yok. gider alır barınaktan bir hayvan, istediği gibi bakar.

2. senin rott'unu bulman için ben de uğraşmıştım hatırlarsan, bu da zaten ortalama 1 yıl önceydi ve sen daha önce köpek beslemiş olduğunu söyleyen biriydin. yani şimdiki aklın neden o zaman yoktu anlamadım.

3. orada yazdım: köpeğine gereken aktiviteyi yaptırman lazım. sen rott'u alıp, bütün gün evde yalnız bırakıyorsan bunu evde köpek besleyen herkes yapıyor diye bir şey yok. benim golden retriever'ım var. şu anda 14 yaşında. 10 yaşına kadar günde ortalama 10 saat açık havada koşup oynadı, akşamları da evde mışıl mışıl uyudu. şimdi sokağa çıktığında apar topar eve dönmek istiyor 2 dakikada yorulduğu için yaşlılıktan.

ki sana rott alma, sokak köpeği al, hiç değilse barınaktan al falan demiştim de, sen ev arkadaşım korkar diye yavru istiyorum demiştin.

yani senin verdiğin örnek, biraz senin durumuna özel olmuş.
sen koştur bakalım hayvanı günde 10 saat, ondan sonra balkonda mı yatacak yatakta mı yatacak fark ediyor mu? üstelik senin beslediğin cins ciddi anlamda antrenman isteyen bir cins.

sen şimdi evde yalnız bırakacağını, düzenli şekilde hareket ettiremeyeceğini bile bile rott alıp, sonra köpek besleyenlere laf etme bence.

burada cins üzerine değil, genel köpek kavramı üzerine konuşuyoruz.

bilmemkaç yıl önce köpek dışarıda uyuyordu, ama insanlar da zaten mağarada uyuyordu. böyle bir çağ farkı var.

o yüzden millet basbas bağırıyor yaşam şeklinize uygun köpek alın diye.

insanların bakmayı beceremedikleri, anlamsızca sıcağa ya da soğuğa maruz bırakılmış köpekleri biz tedavi ettireceğiz diye uğraşıyoruz veterinerlerde.

o yüzden bu saatten sonra kimseden hayvan severlik dersi alamam.

sen git ortalıkta bir sürü rott varken para verip yavru alacağım diye tuttur (ki zaten buna saygı duymuştum hatırlarsan), sonra gel bana pet sektörüne hizmet dersi ver.
o iş pek öyle olmuyor maalesef.

bak ne güzel dedin "bu saatten sonra kimseden hayvanseverlik dersi alamam" diye.

ben o zamanlar bu arkadaşın düştüğü konumdaydım, sen de çok iyi hatırlarsın.. o entry'i de tamamen iyi niyetimle yazdım. ben senden beklerdim ki ders alma, ders ver..

ayrıca duyan da köpeği akşama kadar evde tuttuğumu hiç dışarı çıkmadığını sanar, esneye esneye parklara götürüp antreman yaptırdığım da oluyor benim ve hiç bir zaman o köpeği eve tıkalı hale getirmedim, getirmem de.

barınaklardaki köpek konusuna gelince. söz konusu köpek, rottweiler. 2 yaşında bir rott'u affedersiniz ama kimse almak istemez, başınıza bela alırsınız. golden de tamam. 14 yaşında yine alır, bakarsın. onu da geçtim, karar verdim tamam alalım dedim bu kez bulduğun barınak istanbul dışına göndermek istememişti hatırlarsan. o anki saçma bi heycanla böyle hataya düştüm ama şunu emin olarak söyleyebilirim ki barınaktan olmasını ben de çok istedim kimse cebindeki parayı havadan harcamayı istemez.

verdiğin örneğe kendin inanıyor musun? cidden soruyorum bunu? biz magaradan geldik ama şimdi kendi ağırlığımızla uzaydan atlayıp ses hızını geçtik (bkz: free fall)

peki ya köpekler? ilk çağda da insanların dostu, korucusuydu ve hala aynı.. matematik kuramları geliştiren bir köpek gördün mü sen hiç? bi insan kendini nasıl hayvanla aynı kefeye koyar anlamıyorum. onun anatomisiyle seninki bir mi? komik olmayalım lütfen..

@badiparmagi:

sen bence benim yazdıklarımı tekrar oku, anlamamışsın.

peki, iyi akşamlar

1) bilmiyorum.
2) evet. sinirlerden ve derinin inceliğinden kaynaklı.
3) muhtemelen yoktur.
4) çıkar.

evet saç çıkar o sıkıntı olmaz.
kafama yaptırmadım ama dövmemin bi kısmı kaburga üzerindeydi. ve yapılırken acıdan resmen öldüm. çünkü adam dövmeyi işlerken kaburga kemiğimde o titreşimi hissediyordum ve bildiğin göğsüm sıkışıyordu. bunu bir de kafanda düşün

ben de bir arkadasimdan dolayi biliyorum ki direk kemik ustune yaptirilan dovme cok aciyormus. kafa, kaburga, parmak vb. iyi dusunmek lazim.

derinin ince olduğu ve kemiğe denk geldiği yerler gerçekten çok acıyor.

ama bunun dışında vücuda yapılan dövmeden farklı olduğunu sanmıyorum.

büssürü dövme sahibiyim, kemiğe ve kaslara çok yakın yerler çok acıyor onu biliyorum, ama öyle dayanılmıycak gibide değil tabi, dişçilerde estetik doktorlarda fln local anestezi yaptırılabilir işlem öncesi

kafa derisi ince değildir sadece kemiğe yakın olduğu için dövme acıtır.