Mesaj yollamaya, özellikle "Olumlu düşün, güzel şeyler olsun" olaylarına, hatta genel olarak sözdebilim (bkz:
pseudoscience) dallarına kesinlikle inanmıyorum. İnandığım şu: Mutlu veya neşeli isen biraz daha dayanıklılığın yüksek oluyor, özgüven verdiğinden, bazı yapamayacağını sandığı şeyleri yapmaya cesareti daha fazla olabiliyor kişinin. Bu da bence insanın kendini tanımamasından geliyor. Kendini iyi tanıyan ve bilen insan, bence bunlara gerek duymaz. Tabii kim kendini tanımış, o da ayrı konu ama bunlar bence konu konu ayrılması gereken ve konu ile ilgili bilinci de kapsayan şeyler. Örneğin, bir insan kariyer konusunda kendini çok iyi tanıyor olabilir, neyi yapacağını ve neyi yapamayacağını iyi biliyor olabilir. Bu nedenle de olumluya-olumsuza ihtiyaç duymaz, temiz bir şekilde yapar veya yapmaz. Ama aynı kişi aşk-meşk olaylarını bilmiyordur, kendini tanımıyordur. Bu nedenle, iyimserlik-karamsarlık kavramları onun atacağı adımları etkiliyordur. Bu nedenle, çevreden alamadığı gazı kendinin vermesi gerekir. Bu nedenle, işe baştan pes etmeden yaklaşması önemli olabilir. Örneğin, ölümcül hasta bir kişinin erken teşhiste olumlu düşünmesi önemlidir, kendisine savaşma gücü verir. Kişinin kendine kendine plasebo vermesidir. Salata yaparken kimse olumlu-olumsuz düşünceye ihtiyaç duymaz ama büyük bir karar vermesi gerektiğinde veya olaya kendi müdahale edemediğinde biraz da onun sorumluluğunu üstünden atmak ister. Bence buradaki olumlu düşüncenin de etkisi atla deve olmaz, ancak birtakım küçük engelleri atlamaya güç verir. Tabii, mutsuz mutsuz oturacağına, mutlu mutlu oturmak da daha rahattır, bu da bir faydadır.
Ama olumlu ile bunu kastetmeyip "Çok güzel şeyler olacak diyelim, güzel şeyler dileyelim, güzel şeyler olsun. Evren bu mesajı alsın, bize güzel cevaplar versin. Hadi bakalım hayırlısı." diye düşünmekse, o çok ama çok saçma. Feci hayal kırıklığı olarak geri döner. "Saldım çayıra, mevlam kayıra" bile daha iyi bir hayat felsefesi bence. Şansı ise tesadüf olarak yorumluyorum, büyük resimde aşırının da çok aşırısı derecesinde önemsiziz.
Bir de bunların çok kişisel olduğuna inanıyorum, toplumsal, evrensel veya uzamsal olarak baktığımda iyice gereksiz geliyor bana. Uzayın büyüklüğünün hayalgücüne bile sığamayacağını iyi bilen bir kişi, hala kuantumlarla oynuyorsa, vay onun haline. Tabii, burada da herkesin ayrı bir eşiği var. Kimininki yüksek, kimininki düşük. Herkesin de kendine göre bir kırılma noktası var.