bişey yapma napıcaksın. kız yunanca dedi diye araklanmış mı oldu. komşu ülkelerin dillerinde biribirlerinden almış oldukları sözcükler var ve bu kötü bişey de değil. araklamalık bi durum yok.

amerika kitasina hosgeldin. burada her sey "yunan". bana cok batmiyor acikcasi sonucta topluluklar karisikti; hangi yemegin spesifik olarak nereden ciktiginin pek bir onemi yok. hepimiz ayni insaniz'a baglamaya calisiyorum.

edit: en unlu yunan yogurtlarinin (chobani) sahibi turk biliyorsun.

araklayip araklamadigimiz tartisilir aslinda ama cacik oldukca supheli duruyor.

tamam yogurdu biz (nasi fasizan bi yaklasim) bulmusuz ama salatalik tarimi yapan aslinda yunanlilar. yan biz salataligi bilmiyormusuz eskiden.

sorun ilk kimin aklina geldi yogurdun icine salatalik dogramak. iste bunu bilebilmek mumkun degil. biz diyoruz ki cacik turktur, yunanlilar diyor ki hayir caciki yunandir. gerci yunan usulu caciki turk usulunden biraz daha farkli.

haa karagoz-hacivat, musakka, lokum, kahve, vs darken adamlar bizim herseye ortak cikti zaten. ee biz de cacik bizimdir diyelim madem.

little miss rejectee +1

amerikada her sey greek yoghurt, greek coffee, greek sarma. bize ait hic bisey yok anasin satayim. haa eger arap marketlerine de gidersen bu sefer de arap sarma, arap baklava, arap kebap.

reklamini nasi yaparsan, o ulkenin mali olur. adamlarda muthis bir milllietcilik ve tanitim var. bu ise kaynak ayiriyor, pr calismasi yapiyor, gelen turistlere hanutculuk degil pazarlamacilik yapiyor resmen. bizse turizm olarak gelen turisti soguslemek anlayisini benimsedigimizden kulturumuzu tanitalim, ogretelim diye bir kaygimiz yok.

bizim kultur ve turizm bakanligi da uyusun daha. amerikada her ulke kultur tanitimi yapiyor. konserler, dans gunleri, yemek kurslari ve tadim gunleri, film-belgesel gosterimleri. bizim elcilikte daha tik yok. haa anca bir turk gunu olacak da o zmaan yuruyus korteji yapilacak. bi laf vardir, yollar yurumekle asinmaz diye...

Türk'leri yaklaşık 60 senedir mallar yönetiyor çünkü.

Yurt dışında çoğu yerde öyle. Almanya'da bile cacık Türk değil, Yunan yemeği olarak biliniyor. Bir organizasyonda hatta sarmayı bile Yunan yemeği olarak yutturmaya çalışmıştı oradaki Yunan grup, ismine de sarmaki gibi bir şey diyorlardı. Yani ismi atıyorum apostolakis falan olsa, biz de yemeğe apostol desek diyeceğim ki Yunan yemeği gerçekten, biz çalmışız. Bazı şeylerin sahiplenilemeyeceği fikrine katılıyorum. Örneğin rakı mı uzo mu? İki kültür harmanlandığı için bazı şeylerin kökenini bilmek zor. Hatta yoğurdun da o zamanlar Osmanlı topraklarında yaşayan Bulgarlar tarafından bulunduğu söyleniyor. Böyle bakarsak yoğurt bizim de değil, Yunanların da... Ama sarma vb. gibi şeylerin sahiplenilmesi bence de ayıp. Gerçi belki de bilmeyen insanlar yapıyordur bunu zaman zaman. Ama bir dükkan sahibinin sattığı yemeği bilmemesi gibi bir durum olamaz kanımca.

@tepedeki psychedelic adam bir sey yapacagimdan degil sakasina soyledim efenim :)
birbirlerinden almis da.. kelime hangi dildendi sorusuna yunanca demek.. yanlis bence bilmiyorum randevuya turkce demek gibi bir sey


@little miss rejectee @halanne vallahi sadece amerika'da olsa iyi.
@uckac in da dedigi gibi cacik zaziki diye satilir almanya'da bile ki almanya yani. sokakta gordugun her 5 10 kisiden birinin turk oldugu bir yer

@uckac

Yoğurt, Osmanlı, Bulgar size mantıklı geliyo mu? Osmanlı kurulalı, 730 sene olmuş. Bulgar toprağını fethedeli de 600 sene olsun. Yoğurt 600 yaşında olabilir mi? Yani yoğurt 600 sene önce bulunmuş olabilir mi? Peki yoğurdu icad eden Bulgar niye Bulgarca bi isim vermemiş bu yiyeceğe? Yani Türk, Anadolu'ya adım attığında yoğurdu bilmiyomuş öyle mi? Biraz mantık biraz izan hocam. İstediğiniz sözlüğü açın bakın yoğurt Türkçe bir kelimedir. Madem yoğurdu Osmanlı vatandaşı Bulgarlar buldu, nası oluyo da, Kutadgu Bilig ve Divanu lugati't-Türk yoğurdu annatıyo o zaman? Hiss-i kablel vukû mu olmuş 300 sene öncesinden? Yoğurdun Orta Asya'da bulunduğu aşikâr hocam. Geçin o Bulgar masalını!

Nişanyan ustaya göre, baklava, eski Türkçe bir kelime ve baklağı, baklağu kelimesinden geliyor.

www.nisanyansozluk.com

Nası oluyo da, Yunanlar (evet Yunanlılar değil, Yunanlar) herşeyimize sahip çıkıyolar?ın cevâbını, Zeytindağı'nı okuduğunuzda annarsınız. 1890 - 1923 arasındaki 33 senelik dönemde, memlekette erkek mi kalmış lan? Ya şehit düşmüşler, ya da gazi olmuşlar. Neymiş efenim, Arab'ı savunacakmış, püsürü savunacakmış. Okuyun Zeytindağı'nı hocam, okuyun ve okutun! Sonra gelin, Ellis Island'a ayak basan göçmenlerin listesine bakalım. Kaç Memet göreceeniz, kaç Yorgo göreceeniz! Amarikâ'daki daynırlar niye Yunan'ın elinde? Herif Osmanlı mutfağından geliyo. Eli armut mu toplıycak? Tabii ki yoğurdu sahiplenecek, tabii ki dolmayı sahiplenecek, tabii ki döneri sahiplenecek, cacığı sahiplencek. Cacığa baktım şimdi, Nişanyan usta, Farsça ve Kürtçeye bağlamış. Nereye Yunan? Dolmades, baklavades, Greek Salad, demeynen olmuyo o işler. Yunan'ın baklava dediği 'şey'in içinde bal var lan bal! Bal koyuyo herifler, muhallebi kimin bişey de koyuyolar. Güllüoğlu 2004 yılında Brooklyn'e gelince çok heveslendiydim ama, en son Manhattan'dakine gittiğimde büyük hayal kırıklığı yaşadım. Baklava İstanbul'dan donmuş ya da cafcaflı tâbiriynen 'şoklanmış' olarak geliyo ve şerbetini New York'ta döküyolar. O şerbetin içindeki şekerse ben de şimendiferim.

Neyse, gene de Güllüoğlu'nun sattığı o tatlıların yanından bile geçemez o Yunan baklavası.

Geçennerde fayfim hoca yazdıydı. Almanya'da Almanca kursunda, hoca, Almanların dünyaya meşhur ettikleri ne yemek var diye sormuş da, karının biri döner demiş. Hoca da tasdik etmiş, evet döner diye...

Yemeyenin malını yeller, adını keriz kollar. Biz Amarikâ'ya zamanında gelemediğimiz içün atı alan Üsküdar'ı geçmiş. Ama yavaş yavaş yayılıyoruz. Çok yavaş olsa da... Geçen bi Türk lokantasına gittim. Tek Türk müşteri bendim.

Hatta bu konuda bi başlık vardı sözlükte, ben de bi entari diktiydim ama hatıllayamadım şindi. Hatıllarsam yapıştırıyım.

Bu arada, baklavanın Türkçe olduğunu bu yaşına kadar sen de bilmiyodun. Bilsen, susmaz konuşur, kaynak gösterirdin. O kıza da doğrusunu öğretirdin.

Biz ekâbiriz, biz muhtarız, bizim şöhrete, unvâna ihtiyacımız yok ya, varsın biraz da Yunanlar heveslerini alsınnar havasındayız, ondan oluyo bunnar... Siz hiç, humus, lahmacun, musakka Türk yemeğidir diye iddia eden birini duydunuz mu? Derse de cehâletinden diyodur. Üçü de bal gibi Arapça bu kelimelerin. Ama git Yunan lokantasına, musakka da bulursun. Sorsan, Greek der.

Greek coffee diyen var la! Bizde bi Yunan kadın var, Turkiko diyo, Turkiko! What does Turkiko mean? dedim? Turkish coffee dedi! Tam tercümesi, Türkçük (minik Türk) heralde.

Hey yavrum hey, çığır İbo çığır, mağrurlanma Padişahım, seni de benim gibi Yaradan var!

@compadrito ben de biliyorum bunun orta asyaya dayandığını. benim bahsettiğim sadece insanların konuştuğu bir teori, doğruluğu veya yanlışlığı değil. Bakterinin isminden kaynaklanan bir düşünce bu insanlardaki.

@uckac İki kültür harmanlandığı için bazı şeylerin kökenini bilmek zor. Hatta yoğurdun da o zamanlar Osmanlı topraklarında yaşayan Bulgarlar tarafından bulunduğu söyleniyor. Böyle bakarsak yoğurt bizim de değil, Yunanların da... Ama sarma vb. gibi şeylerin sahiplenilmesi bence de ayıp.

yazmışsınız hocam! Bu cümlelerden, yoğurt Türk olmayabilir mesajı alıyorum ben... ''Yoğurda bişey diyemem ama dolmayı çalmasınlar'' diyosunuz. Sizin yoğurda dair bilginiz bu kadar olursa, herifçioğlu da gelir iddia eder tabii, yoğurt benim diye... Meydan boş çünkü.

Yoğurtla ilgili bilgim bu kadar değil. Bunu yabancı bir arkadaşımdan duymuştum. İnsanların algısı bu yönde. "söyleniyor" yazmışım bak. Benim fikrim veya bilgimle alakalı bir durum değil.

200 kelime veya 1000 karakter 1 birim eder, birim başı 4-6 TL arası değişir çevirinin niteliğine göre.

4-6 tl olarak değişmez. metnin türü ve konusuna göre çevirmen bir fiyat belirler, anlaşılırsa çeviriyi alır. 4-5 TL'lik çeviriden hayır gelmez.

oyle agir hukuk tip makaleleri icin demiyorum yalniz, onu belirtmeyi unutmusum.

anlatayim, bana email geldi kayitli oldugum bir siteden. kelime basi ucretinizi yazin diye.. ben de ne yazacagimi bilemedim acikcasi cok az ya da cok fazla istemeyeyim diye sorayim dedim. teknik seyleri ceviremem tabi, o yuzden ortalama bir fiyat ogrenmeye calisiyorum

o zaman 6-7 TL fiyat ver 1000 karakter için. arada pek bir fark yok belki ama 4-5 TL amelelik, en basit metinler için bile.

kelime başı 10 kuruştan çalışıyorum. 1000 karaktere 5-6 TL'den 5 sene çeviri yaptıktan sonra eeehh eytere bea diyerek dış piyasaya açıldım. mutluyum.

sayfa başı 20-30 civarı alıyorum. ücreti duyunca pek itibar etmiyorlar ama 1 kere yapıyorum temiz yapıyorum. hem benim için hem de onlar için daha iyi bence

kitap cok sikar.. istedigin kadar eglenceli olsun.

khanacademy oneriyorum. ingilizceniz varsa orijinalinden dinleyin tabi turkce hepsini cevirdiler mi bilmiyorum ama 1. 2. sinif matematigini anlatan adami dinlemistim baya sikiciydi. orijinali khan academy yi bulan adam hem iyi anlatiyo hem zevkli espri falan yapiyo arada

brisbane australia. melbourne cok kalaba hacim yasanmaz 3 milyon galiba. hem havasi da bok gibin. brisbane tadindan yenmez.

Auckland, Yeni Zelanda da olduğu için orada yaşamak isterdim, gelişgin bir şehir ve dünya da bulabileceğiniz en güzel manzaralara bi gıdım mesafede.

hong kong, singapore olmaz mı? oralarda hava her zaman sıcak, yemekler ve egzotik meyveler çok güzel :)

@mea

oyle yerler olmaz ya. dediklerim ayarinda yasanilir degiller. kalabalik, yogun, bakimsiz.

San Francisco
dizilerde falan hep orada yaşıyorlar ya ondan özenmişimdir hep.

hong kong ve singapur'u diğer yerlerle karıştırma. epey kaliteli yerler. görenler söylüyor.

vancouver veya frisco

vancouver.. digerleri cok sicak.

auckland in havasini bilmiyorum merak etmemisim hic sanirim, aslinda o kadar yuksek degil gibi dereceler ama nem cok gorunuyor.. kotu olabilir
yani vancouver

Vancouver (kanada)

Çünkü 2 ay yaşadıktan sonra cennet olduğuna karar verdim.

SF veya Barcelona. SF çünkü teknoloji ve startup dünyasının merkezi, iklimi falan da güzel. Barcelona çünkü hem eve yakın, hem şehir, hem iklimi güzel, hem insanı.

Melbourne. Kardeşim Sydney'de yaşıyor 7 senedir. Melbourne oranın her açıdan en güzel şehriymiş. O olmasa Auckland derdim. Avustralya ekonomik şartlar açısından daha iyi. Sağlık, eğitim, sosyal devlet vs. açılarından da. Amerika'dan uzak dururdum. Çok önyargılılar. Kanada çok soğuk ve sıkıcı gidenlerden duyduğum kadarıyla. Avustralya'nın tek dezavantajı var ki büyük bir dezavantaj,24 saat sürüyor ve 2500 au doları tutuyor yol. En fazla yılda 1 kere gelebiliyor normal kazanan biri. Bol şans.

çok kazanıyorsam barselona, pahalı diyolla.

hong kong veya japonya'dan fukuoaka.

vancouver, kanada cennet resmen. amerika'daki bolluk, cesit, imkan + avrupa rahatligi, gevsekligi - (avrupa'daki sacma sapan hizmet anlayisi + amerika'da icine girdigin paranoya).

Auckland. Çünkü orada tanıdığım çok kafa motorcular var :)

tropik iklimi tek geçerim.

vancouver filan güzel de çekilmez o kadar kar, soğuk fırtına.

yaz kış aynı mevsimi yaşayan yerleri sevemiyorum ben. iklimi normal olan neresiyse orayı seçerdim.

vancouverda 3 ay gecirmistim 10 sene once. sidi nasil bilmiyorum yasam cok begendim, yasanilir. burdaki google earthcilerin dedigi kadar soguk da degil ama iliman da degil. bana super renkli bir sehir gibi gelmedi. 9-5 simcity gibi yasarsin.

barcelonaya tatil icin gitmistim. avrupanin en guzel ve renkli sehirlerinden biri bence. civil civil, aksiyonu bol. ama butun omrumu gecirecegim bir yer degil. sorunu katalanca-ispanyolca. ayrica is yok, kriz cok. kavgaci, gurultucu, kultursuz, anasini bile satacak ispanyol insani.

auckland'a gitmedim ama kucuk bir yer. butun nz gencligi avustralya'ya kaciyor.

sf'yi bilmiyorum ama ny'de yasadim. sf kultur olarak bence usa'nin en karakterli sehirlerinden biri. is imkani cok, zengin, rahat bir yer diyorlardi hep.

honolulu'da napican aga, egzotik tatil yerleri 20 yasinda backpackinle 3 gun balikcilik yapip 4 gun icip en fazla 2 ay kalacagin yerler.

san diego'da kuzenim okumustu hep la'ya kactigini soyluyordu. issizlik cok, meksikali cok.

sydney'e cok defa kisa sureli gittim. kalabalik, pahali, turistik. suc giderek artiyor, ekmek bulmak giderek zorlasiyor, sehirde avustralyali gormuyorsun bile cbd'deki beyaz yakalilar haric.

melbourne'de 2 seneye yakin kaldim. su yazdiklarin arasinda kesin tercihim olur. brisbane'de asil hava bok gibi. nufusu 4 milyon ama sehir istanbul'dan buyuk. is var, sidney kadar pahali degil, ulasim super, aktiviteler super (tenis, f1, melbourne cup vs.) canli ve avustralyanin en avrupai sehri. su an baska sehirdeyim ama haziranda burdaki isim bitince tekrar tasinacagim.

@mea

singapur, hong kong'da km'ye dusen insan sayisini dusun, kutu gibi residencelere, kol gibi para verdigini dusun, evet tatil gezme icin guzel yerler ama yasanmaz milyon tane asyaliyla o ortamda, dil yok yemek yok vs. ayrica singapurdaki yilin 8 ayindaki nem orani alanya yazinin 3 kati yuksekliginde, nefes alinmaz boyutlarda. asya'da yasanmaz aga, tamam git 1 sene gor kultur dolas yasadigin yerin etrafini, sangay'di, hk'di' macau'du ama yasanmaz.

@ermanen yasini soyle, ailen var mi onu soyle, kac yil kalacagini soyle, omur boyu mu, 2-3 yil mi? boyle nerde yasanir gibi genel soruya anca google earthcilerden, wikipediacilardan cevap alirsin.

benim aklimda tekrar ingiltereye donmek var mesela bi 4-5 yil icinde. yasim 30 su anda. sahil sart degil, londra'ya 2 saat mesafede gol kiyisinda bir kasabada aile kurmak var. tr'ye super yakin, avurpa trenle 2 saat, ingilizce konusuluyor, egitim guzel, olmasi gerektigi kadar medeni, kulturu var vs.

her sey yasa, meslege, sureye, amaca bakiyor. disaridan baktigimda au, kanada, us, uk hep ayni bana. hepsi gelismis, ulkeler, hepsinde yasam ayni asagi yukari. sokaklar bal dok yala, elmayi taneyle aliyorlar vs. gibi geyik konulari ayni. ama su sorduklarin arasinda 1. siraya melbourne'yi koyarim. sonra sf gelir heralde, vancouver'da bronz madalyayi alir.

San Francisco, Barselona ve san diego'da bulunmuş biri olarak ben bu 3'ü arasında en çok diegoyu beğenmiştim

melbourne. dünyanın en yaşanabilir şehri.

San Francisco Bay Area (yasiyorum), sebepler:

- Is ortami (ozellikle hi-tech industry'de iseniz)
- Guzel sehir
- Sicak (SF downtown Agustos - Eylul basi civari oldukca soguk olabilir, Eylul ortasi ve Ekim'de cok daha sicak olur) ama zaten SF downtown'da yasanmaz (ben isim orada olmasina ragmen yasamiyorum mesela) guneyde Peninsula'da yasarsaniz soguga maruz kalmazsiniz.
- LA, Vegas gibi buyuk sehirlere ABD standartlarinda yakin.
- Sosyal hayati gayet canli
- Guzel sehir demis miydim ?

Ote yandan, ABD'nin en pahali sehirlerinden biri olmasi negatif unsur.

San Diego guzel ama bir kac gunlugune turist olarak giderseniz, yasamak icin cok iyi bir yer oldugunu soyleyemem *cok daginik bir sehir, sosyal yasam kotu [surfing..vs. disinda], is yok*

Barcelona'yi turist olarak gezdim cok begendim ama yasama konusunda nasildir bilemiyorum, dil problem olabilir zira o konuda cok hassaslar ama cok guzel sehir.

Honolulu gayet guzel sehir olmakla beraber Hawaii anakaraya oldukca uzak bu yuzden hersey cok cok cok pahali fakat doga, okyanus, iklim cok guzel. Ote yandan radyasyon ve yanardag ciddi riskler.

Vancouver (kanada)

Her ne kadar İzmir'de yaşasam da sıcağı sevmediğim için tercihim Kanada'dan yana olurdu..

yıllar önce senin gibiydim,şimdi kendim oldum,mutluyum.

hesap odemek icin kalkildigi zaman dur ben bi labavoya gideyim deyin gidin bi 3 4 dk seramikleri inceleyin elinizi yikayin dondugunuzde odememis olurlarsa yine o cebellesme olursa bilin ki rol yapiyorlar. o yok ben odicem olayi yalan olabilir yani.

biz de ısrar edince iyi sen öde senle mi uğraşcam diyorum. ama çevrem de kimse bu olaya takılmaz,nakit kim de varsa hemen ödeyip kaçma durumundayız kredi kartıyla öde falan zaman kaybı geliyor. şöyle de bir durum var hesap 1-2bin lira gibi geliyorsa zaten direk bölüşelim deriz ne gerek var o kadar sokmaya da:D

herkes yediğini ödesin abicim. cift gitmişseniz en fazla yanındakinin hesabını ödersin. bütün masanın hesabını ödemenin alemi yok.

diyelim 10 kişisiniz ve 4'ü erkek. o zaman gelen hesabı dörde bölün bitsin. tabii illa hesabı erkek ödeyecek takıntıız var ise.

Yani madem atlıyorsunuz, o zaman size kalmasına da şaşırmamak lazım.
Hesap gelince herkes elini cebine atar, duruma göre ortaya bir şey koyar. Duruma göre dediğim, belki arkadaşlarınızdan biri çalışmıyordur, parasızdır ya da dendiği gibi kızlar vardır ödemesinler istersiniz şu bu. En mantıklısı kaç kişi ödeyecekse bölünüp yuvarlağının konulmasıdır. Üstü de bahşiş falan olur işte. Payınız atıyorum 17 lira ise 20 verirsiniz, olur biter.

Ona can dayanmaz. Bölüşün mantıklı olarak. İlkinde çekinirsin, sıkılırsın ama ikincide alışmış olursun

(bkz: almanlıktan aldığım tadı hiçbir şeyden almadım)

bu gecenin eğlence konusu da bu oldu sanırım :)

uzak dur yea, seni de düşürmesin :(

bence ulke capinda seminer duzenlemeliler liselerde

hani bir ara geldiler seks egitimi verdiler ya liselerde prezervatif falan dagittilar, kizlara da ped nasil takilir onu ogretmislerdi sanirim

aynisini su olay icin de yapmalilar.

soruna gelirsek yapis abi kacmaz bu kiz. " içimde meksika dalgası yapıyorum" burada da sesli guldum

Hayır

betimlemelere biraz daha özen göster.

abi ben de sonuna takıldım. kız bildiğin koşarak uzaklaştı mı nedir? nası lan? ben bi lavaboya gidip gele... hoooop yok. :)

abartıdan uzak dur. hikayelerini daha sade yazmaya çalış.

nebraska

the wolf of wall street. daha izlemedim ama fragmani yetti

Ben de evlensem alan olur mu acep?

sadece para odulu veya madalya oluyor baska cok bir getirisi yok. yani 3.5 ustu almakla birinci olmak arasinda ego tatmini disinda bir fark yok -yurtdisi dahil-.

imza: hem lisans (odtu) hem master (abd) birinciniz

iş görüşmelerinde yardımı olur, net.

master doktora başvurusunda artısı büyüktür. iş görüşmelerinde de avantaj sağlar.

heralde bazi ulkelerde latin seysi veriyorlar ama o da birinciye mi yoksa belli bir ortalamayi gecene mi bilmiyorum
magna cum laude summa cum laude vs. onlari diyorum

hangi okulda hangi bölümde olduğunuz da önemli tabii ama:

akademik açıdan bakarsak okul birincisi olmak bir etikettir. fakat şu da bir gerçek ki 4.00 ile mezun olan adam ile 3.90 ile mezun olan adam arasında ayrım yapabilmek çok zor. yani biri okul birincisi ama diğeri değil diye birine önceden artı puan vermek zor.

yurt dışı başvuru işinde ise şöyle bir durum var. 4.00 veya artık kaç ortalamayla mezun olunduysa o ortalama iyi okullardan kabul almak için bir şart (amerikan üniversiteleri için). tabii eğer üstün başka akademik başarılarınız yoksa. lisanstayken çok iyi dergilerde 4 tane makale yayınlatmış bir adama da " ama cınım sen okul birincisi değilmişsin ortalaman düşük" demezler.

fakat başka bir konu da artık akademide inanılmaz bir rekabet var. yani takdir edersiniz ki iyi üniversitelere başvuranların çok büyük çoğunluğu zaten okulunun birincileri.

çin'de hindistan'da singapur'da tayvan'da okul birincisi olan adamlar hep amerikada şimdi. dolayısıyla iyi üniversitelerde herkes okul birincisi (abarttım tabii herkes değil).

burs olayında ise ingilizce bilip bilmemeniz de önemli bir belirleyici. toefl puanınız düşükse burs vermek istemeyebilirler (teaching assistant olmak düşük toefl puanıyla zaten zor).

iş görüşmelerinde ise bence iyi bir artıdır. yani işverenler genelde bunu bir ön puan olarak hanenize yazarlar. iki tane eleman arasında kalındığında okul birincisini almak isterler genelde (her şeyin eşit olduğunu varsaydım).

fullbright bursu için başvurabilirsiniz. ben başvurmadığım için şartları nelerdir bilmiyorum ama akademik başarı istediklerini duymuştum. fullbright bursu almak size amerika'nın kapılarını açabilir.

divit+1

bi de kocası buna dil okulu açtı alakasız bi şekilde ljdslfLKFjSDF

LAME.

divit+1

bi de kocası buna dil okulu açtı alakasız bi şekilde ljdslfLKFjSDF

LAME.

evet, basvuracaginiz okula email atin ne sekilde istediklerini. bazilari noter onayi apostil vs de ister. mesela gonderilecek belgelerin zarfa konulup okul tarafindan muhurlenip gonderilmesini isteyen de var. okuldan okula degisiyor yani

ayrica okulunuzdan ingilizce transcript alabiliyor olmalisiniz onu da bir sorun

yeni diplomalar hem ingilizce hem türkçe olarak çıkabiliyor. öyle bir durum varsa diplomanızı yeniletin. ayrıca üstteki yorumun da dediği gibi ingilizce transkript alabiliyor olman gerekir. okulda böyle bir hizmet olması şart.

iki arkadaş da açıklamış güzelce. ingilizce transkripti en az iki üç tane al. noter tasdiği lazım olursa 80-90 lira bayılırsın.

ben yaşamadım ama benimle beraber rusyaya gelen bazı arkadaşların yaşadığı bir sıkıntı oldu bu konuda. türkiyede tercüme ettirdiler. okul o tercümeleri kabul etmedi. bunu teyit et ve öyle çevirttir. boş yere masraf çıkarırsın. bir de gideceksen ailenden birisine vekaletname ver ki lazım olduğunda bu tarz işlerin için türkiyede koştursun.

diploma için tercüme ettirip notere onaylattıktan sonra apostil aldım (kaymakamlık).

transkript için okuldan ingilizce versiyonda aldım, olduğu gibi gönderdim. sorun etmediler.

doğru değil.
ayda ortalama 40 saat çalışması var ögrencılerin.
kaldı kı, cafe de falan calısırsan, sıgorta falan yatırmadıkları ıcın pek dert olmuyor saat hesabı.

erasmus için verdikleri vizede yılda 180 tam veya 90 yarım gün çalışma izni var. daad'ın sitesinden baktım normal eğitim esnasında da geçerliymiş bu, masterda da sorun yok yani.
edit: 180 tam 90 yarım gün diye bir şey olur mu, tam tersi işte. silmeyeyim de ibret olsun bana mallığım.

ögrenci olarak hiwi dedikleri sekilde istedigin kadar calisabilirsin. ona ek olarak yilda 120 tam veya 240 yarim güne denk gelecek sekilde calisabilirsin disarida.

isin teorisi bu sekilde yalniz okula basladigin sene ve hatta sonraki sene calismayi düsünme bence. dil kursuna giderken vaktin olur ama dersler basladiginda hem is hem okul yürütmek cok zor. okulu ekstradan 1 dönem uzatmis olsan o kazanacagin paranin cogu bosa gidiyor zaten, bi de is bulmanin garantisi yok tabii ki.

en temizi dersleri rayina oturttuktan sonra üniversitede hiwi dedikleri ögrencilerin calistigi islerden birine kapak atmak.

@botamaniaensis yalniz ilk senesinde dil okulunda olacak. ogrenci statunuz olabilir ama universiteye gittiginizde ogrenci belgenizin ustunde dil okulu yazacak + oturum kartinizi almaya gittiginizde de dil okulu kaydinizi vs gostereceksiniz.

ben sarti kabul alip gittigimde dil okuluna giderken yoktu calisma iznim mesela.

onun disinda normal ogrencilerin var part time calisma haklari tatilde degil sadece. ha almanca olmadan duzgun is bulabilir misiniz o size kalmis

bu arada deutschstudent.de yi tavsiye ediyorum bu tarz sorularin cevabini bulabilirsiniz orada

@ben de studentische hilfskraft lar benim bildiğim sınırsız degıl ya, sigorta falan yattıgı ıcın o 120/240 hikayesine girmiyor mu? (o da ortalama 40 saat ediyor ayda, hesaplamıstım) ustune benım burada zorunlu yaptıgım stajı bıle saydılar ya saat olarak, üstelik saat ücreti falan almıyordum.

dil okullarını bılmıyorum dogrusu, ama ogrencı statusunde birebir 240 yarım gun calısma ıznı verılıyor. (unıversıtede hazırlık okusabıle alabılıyor benım bıldıgım)

bana verdikleri oturum iznine baktim da tekrar, orada 120 tam ve ona ek ögrenci olarak calisabilirsiniz yaziyor. bana calistigim yerden de öyle demislerdi.

ek olarak söyle bir sey buldum:

www.daad.de

7. sayfada üniversitede istediginiz kadar calisabilirsiniz yaziyor.

senin dedigin söyle bir sey olabilir; belli bir limitin üzerine ciktiginda vergi ödemen gerekiyor, ama onu da ögrenci olarak sonraki yil geri alabiliyorsun.

herkese teşekkürler bir kaç bi şey ekleyeyim

almancam b1'i bitirdim var yani, daha önce almanyada çalışmışlıgım da var erasmusta ama semester tatilinde.
şurda: www.internationale-studierende.de
Dil kursunda çalışamazsın diyor aslında onay alırsan semester tatilinde çalışırsın diyor mesela.

şimdi ekimde gitmeyi düşünüyorum 1 aylık intensive kurslar var C1'e ulaşmam için 2 ay yeter sonra dsh yapıcam bu arada üniversite şartlı kabulum olmuş olacak ama şimdi dil kursu ve dsh diyelim sene sonuna kadar bitti. E ocakta ne yapacagım? o zaman çalışabilir miyim? dil kursum bitmiş olacak semester tatili şubat martta o zaman çalışabilirm yani? onun dışında ocakta da çalışmak istiyorum mesela.
Dil kursu sürerken çalışmak haftasonu mümkünse derslerimi etkilemez 2-3 saatlik bir iş eminim. ama önemli olan hakkım olup olmadıgı.

daad'nin linkinde daha detayli aciklamislar, ordan yaziyorum:

dil kursu ve studienkolleg ögrencileri ilk yil calisamazlar demis tatil günleri istisna olmak sartiyla. tatil zamanlarinda calisabilirler ama bunun kararini yabancilar bürosu (ausländerbehörde) verirmis. son olarak da demisler ki türkiye'den gelenler icin bazi istisnalar gecerli olabilir iki ülke arasindaki anlasmalar cercevesinde. ikinci yilinda diger ögrenciler gibi calisma hakkin var.

simdi yukarida yazilanlara göre evet ocak ayinda calisabilirsin kurs bittigi icin. eger ki sinirlari zorlamak istiyorum biraz daha fazla calisayim dersen en temizi ausländerbehörde'ye gidip bi danismak, ki zaten yukarida da onu önermisler.

bu tarz durumlarda direkt gidip konusurum yerinde olsam, cünkü orada calisan görevlinin baya bi insiyatif kullanma hakki var. hakkinda kötü bir kanaat olusturmadigin sürece gerekli esnekligi gösterirler diye tahmin ediyorum.

çok teşekkürler! haftasonları tatil günü sayılmıyor mu ya bunlar da bir acaip. benim derdim aslında dil kursu sürerken haftasonu 1 gün bile olsa çalışabilmek dil kursu bitince de semester tatilinde full ya da part normal çalışabilmek işte.

ya çalışırsın kafede falan kimse denetlemiyor küçük kafeleri falan.
ama yani örneğin berlin gibi bir yerde kafede iş bulabılmen ıcın gercekten tanıdıgının olması lazım. ya da saatlıgıne 5 euroya calısacaksın falan.

Nereye gideceksin bilmiyorum ama kardesim esmer ve el kaide tipli diyebilirim. O sekilde pasaporta koydu resmi sorun yasamadi.

yaratmaz. kesin bilgi.

problem olmayabilir belki ama soyle dusunun efenim pasaportu ne kadar surelik alacaksiniz? genelde 10 aliniyor en mantiklisi o fiyat acisindan. 10 sene icinde pisman olmayacak misiniz oyle bir fotografla cikarttiginiz icin? olmam diyorsaniz sorun yok

"Küpe takan ibne ama sola takan değil" algısını oluşturmak için

saga takan vurduruyormus sola takan vuruyormus, sonradan saga takan vuruyor/vurduruyor ikisi de olmus genel olarak gay yani ve sola takan heteroseksuel olmus. ama simdi farketmez imis, 80lerde kalmis olay..

ca.answers.yahoo.com
answers.yahoo.com

www.imdb.com

bilmiyorum sacma mi olacak ama kanser?

randy pausch un the last lecture ini izlerken diyordu basinda kanserim falan ama gayet yerinde gorunuyor sagligim tarzi bir sey diyordu sonra sinav cekiyordu.

ayrintisini bilmiyorum ama.. ne kadar yardimci oldu bilmiyorum

mide kanseri.

pankreas kanseri.

orak hücre anemisi

Pankreas kanseri +1

cok ingilizle tanismadim ondan emin degilim, kanadalilar ve almanlarda gordum

Bu tum yabancilarda olan ortak bir ozelliktir. Afferim iyi swzmissin. 30 yaşına kadar ses kalinlastirir bunlar.

dilden olabilir mi?
benim ingilizce konusma sesimle turkce konusma sesim cok farkli mesela.

@bilan dalga mi geciyorsun ciddi misin anlamadim abi. uzakdogulularda yok mesela

@fauxhumanitas 30 yasina gelince baska dil konusmuyorlar?

hayir, sana fonetik olarak, ses olarak tuhaf geliyor olabilir ama kendi dilleri ile ilgili bir sey, sen o dilin icerisinden bir insan olmadigin icin sana yapay geliyor olabilir. fakat dogal konusmasi budur. cunku benim rastladigim almanlar boyle degil. kanadalilar da oyle degil. dil fonetigi ile alakali bir dissallik durumu olabilir.

hakket bağırarak konuşuyor davarlar. bir okul bahcsince kalabalığın arasından çok rahat secebilirsin iki ingilizin kendi arasındaki konuşmayı.

@fauxhumanitas hmm ingilizcenin icinde sayilirim senelerdir.. tabi ki anadilim degil ama.. izledigim hic bir filmde insanlar boyle konusmazken, radyoda boyle konusulmazken tv de boyle konusulmazken talk showlarda boyle konusulmazken ve dedigim gibi belli yasi gecmis insanlar boyle konusmazken yasitlarimin bu sekilde konusmasini aciklamiyor soylediginiz sey?

belki de bana denk gelmistir hep bilmiyorum. ya da belki siz dikkat etmemissinizdir

benim dikkat etmemem mumkun degil. ya senin karsilastiklarin oyle, ya benim karsilastiklarim oyle degil. agree to disagree diyelim.

hayir, kotuler kral hayati yasiyor

evet.

evet. amma bu dünyada, amma öteki dünyada.

bence de kismen cunku kotu insan mutlaka bir yerde kotulugu yuzunden baska bir kotu tarafindan sikilir. ama mesela acliktan hastalanan, olen cocuklar, iyi insanlar da var. yani karmayi saglayan bir guc yok ama mantiken kotuysen sikilirsin muhakkak.

hangi coğrafyada geçiyor bu olay yaklaşık olarak?

notunu gordum fakat buyuk bedel deyince benim aklima gelibolu geliyor.

buldum beyler. yazayımda siz de hatırlayın hatta cümle içinde kullanın :)

(bkz: prius zaferi)

ben de öyle diyince herkesin aklında olan bir şey zannetmiştim. prius desek adamlara hö derler :D neyse bu sefer tikler bizden sana geliyor.

bu arada prius demeyin amerikalilarla falan konusuyorsaniz sunu anlarlar www.google.com.tr :)

sozluk de duzeltiyor zaten pirus ve pyrrhus olarak

1 ya da 2. sezon olması lazım ama bölümünü hatırlayamicam.

Sezon 1, bölüm 10 diyor imdb.

Kendim hatırlamadım ama google 1x10 dedi. En azından ananas deyince bu çıktı.

en.wikipedia.org

1x10 dogru

2. Sezon 3. Bolum
5. Sezon 20. Bolum

dizi-takip.com

Bir tanıdığımın tanıdığı (ben tanımıyorum), bu tanıdığım ile İskoçya'ya gitmiş. Oradan da bir kıza aşık olmuş, onunla evlenmek istemiş. Onlar da böyle klan klan yaşıyorlar. Klana girebilmek için bir milyon testten geçmek zorunda kalmış. İşte direk taşıma, güllemsi şeyler fırlatma gibi, klana yeterince güçlü olduğunu kanıtlamış. O yetmemiş, bizimkine de yaptırmışlar bunu. Öyle evlenebilmiş.

Ama onun dışında döndüğünden beri İskoçya'da, İskoçya diyor. Çok misafirperver ve süper insanlar olduğunu, oraya yerleşmek istediğini söylüyor. İrlandalı bir iki kişi tanıyorum, onlar da "sülalem raad" havasında çok neşeli insanlar. Kimse için de senin nereden olduğun umurunda değil, keyiflerine bakıyorlar. Gelip "n'aber matey" diyorlar, sarılgan insanlar.

Al işte İrlanda
www.youtube.com

Ek olarak şunu söyleyeyim: Hatta genel olarak Avrupa'da olan burnubüyüklük pek yok gibi.

@aychovsky ahahahah cok iyi ya. direk braveheart taki gulle sahnesi geldi aklima

simdi bulundugum yerde de cok iskoc cok irlandali var cok tatli insanlar gibi geliyor. izledigim takip ettigim komedyenler de irlandali conan olsun bill burr olsun louis ck olsun.. vallahi bir sey var bu insanlarda insani ceken

iskocya ya gittigimde kapidaki polis son derece guleryuzlu welcome sir dedi. passport please dedi. 2 sohbet etmistik. avrupa ulkelerine gittigimizde karsilastigimiz uyuz bakislar itilmeler kakilmalar ve tacizlee yoktu. nufus orani cok dusuk. dag bayir ova ve muazzam. yani firsatin varsa dusunme kardesim. boyle bi memleket yok.

çok iskoç tanıdım. mal gibi herifler. zorunda olmasam konuşmam bir daha.

@faaip de oiad biraz daha detayli cevap verirseniz memnun olurum

@darknum_ stereotype lar bosuna yok. genellemelerin cogunun dogru oldugunu dusunuyorum. tecrubelerimle de onayladim defalarca.. bir kac toplum disinda bati ve kuzey avrupalilarin irkci oldugunu dusunuyorum evet. sozlukte okuduklarimdan degil bizzat yasadiklarimdan yola cikarak konusuyorum

valla panpa 4 sezon full UK vatandaşı gelen bir otelde çalıştım. çok esmer değilsen sıkıntı çıkacağını sanmıyorum.arap sanip fobi olabiliyor. ama onların kafa yapısını,sistemini çözmen lazım ki bu da çok almaz 2-3 aya anlarsın ne tarz bir insan olduklarını.bize normal gelen onlara ekstrem geliyor ya da vice versa. belki de çoktan çözmüşündür.

ama sorduklarında from Turkey dediğinde iskoçyadayken bir hayal kırıklığı ifadesi görebilirsin bazı insanlardan.

ama ingiltereye göre daha az türk varsa daha iyidir senin için.

maalesef Türklerin çok olduğu yerde Türkleri sevmiyolar avrupanın çoğu yerinde,neden diyince orda yaşayıp iş yapan adam bunlara aklınca kazık atmış,bir ipnelik çevirmiş oluyor o açıdan dedim sakat.

Türk'ün çok olduğu yerden kaçıcaksın aga.

türkiye'de yaşayıp da avrupa'daki ırkçılıktan korkmak da ilginç bir durum.

@rudeboy abi bu soylediklerin irkciliga giriyor iste.

benim anlamadigim mesela italyanlar o kadar sene amerika'da mafya vs acayip suclar islemisler sadece dolandirma vs degil sayisiz cinayet vs. kimse italyan deyince hayal kirikligi yasamiyor, tam tersi bayiliyorlar. ben de bunu anlamiyorum.. o dolandirilma vs yalan bence o kadar salak olamaz insanlar, bir kac kisinin yaptigi seyi 70 milyona yaymak nasil bir zeka ornegidir? o zaman breivik bir suru insan oldurdu norveclilerden korkalim. oyle sey mi olur la. bu kafayi anlamiyorum ben de

@baldur turkiye'de degilim artik neyse ki.. turkiye cok bambaska bir durum abi haklisin. turkiye bitmis..

iphone macbook olabilir.. ps4 ne kadar farkli bilmiyorum. telefonun kayit sikintisi var tabi. cok rahat satamayabilir getirdigi elektronikleri garantisi oluyor mu bilmiyorum

de bos geliyorsa maple syrup getirsin dogalindan alsin ama paraya kiyip.

yalan söylemiyolar işte, ya da umut tacirliği yapmıyolar.

kanka şartlar sürekli değiştiğinden öyle söylüyorlar.biz de 10-20 yıl sonra onlar gibi söylüycez öğrencilere çok büyük ihtimalle:)

kendileri kıçlarını yırtıp ay sonunu getiremezken dev yatıyla boğaz turu yapan patronları ilkokul terk olduğu içindir kanka.

Mesleğimi seviyorum ama gerçek şu ki çok mezun var. En basiti, ben kazanmış ve bitirmişken 4-5 psikoloji bölümü vardı, al sana geçen yılki durum www.nkfu.com
E bu kadar bölüm demek, her bölüm başına en az 30-40 mezun demek. Bunları istihdam edebilecek işyerlerinin öyle aman aman artmadığını düşünürsek, sen hesap et gerisini ;)

turkiye degil butun dunyada durum bu bence.. bir iki meslek disinda tabi.

turkiye'de cok universite cok mezun varsa bati ulkelerinde de cok fazla yabanci var. butun dunya bati avrupa ya amerika ya kayiyor rekabet her yerde cok fazla yani.

"genclere umut vermesi gerekirken" ne abi ne umudu. umut degil gaz vermek gerekiyor. durumun kotu oldugunu anlatmak, ona gore kendinizi gelistirmeniz lazim denmesi gerekiyor

ayrica cogu insan isini sevmez zaten. adam tip okumak istiyordur puani yetmedi diye muhendis olmustur ya da muhendis olmak istemistir isletme okumustur vs bunlarin sayisi da cok fazla. bu tabi hafiften turkiye'ye ozgu :)
ya da bok gibi maas aliyordur yaptigi ise gore ki cok iyi maas alanlar bile bok gibi maas aliyorlar bence yaptiklari ise gore. su son dedigim her meslek ve her ulke icin gecerli bence. avustralya'da senede 200k yapan madenci abi haric :)

vallahi doğru söylüyorlar. haklılar haksız değiller. kendi aramıda da bunları konuşuyoruz dostlarla. napıcaz la? diye

Mado'nun çok abartılmış bir yer olduğunu düşünüyorum, bence değmez, daha iyi yerler vardır mutlaka. Kahvaltısı belki iyidir, lezzet açısından bilemem ama çalışanlarının tavırlarından ve alaturka dekorasyonundan hoşlanmıyorum. Büyük ihtimal 25 tl civarındadır, saat sınırı olduğunu sanmam.

kahvaltiya disarda gitmekten nefret eden bi adamdir para mi verilir lan kahvaltiya diyen bir adamdir ama izmir de madoya gittigimde sut receli vardi cook sevdim sirf onun icin bi daha gitmistim. onun disindaki seyler kotuydu ama.. degmez.

edit: olum kimse uyarmiyor adamdir adamdir yazmisim.. adamimdir olacak

keci sutu receli gibi bisey var, ufacik ama guzel. onun disinda kahvaltisi iyi degil.

15 liraydı sanırım o paraya daha güzel kahvaltı edebileceğiniz mekanlar var.istanbul'daysanız başka yerleri öneririm.

Beş para etmez işletme.
Daha güzel yerler var

melemeni guzel bence. onun disinda kotu degil ama cok da abarti bi olayi yok. istanbuldaysan rumeli hisari kale daha guzel bir tercih olur

İğrenç.

hiç internet devrimcisi numaralarını sevmem ama beyoğlu'ndaki göstericileri sopa ile döven çalışanlarını gözümüze soka soka çalıştırmaya devm ediyorlar. niye gideyim ben buraya?

ayrıca hiç bir kalitesi yok. madoya gelene kadar yüz çeşit yer var. kahvaltısının da güzel olacağını hiç sanmam.

mado mu? uzak durun.

mado ne ya, boğazına dizilmeyecek mi orada yediğin her lokma?

karşim memlekette bile dostum yok ama ilerde çok güleceksiniz bu anılara.

oha melih? senin duyurun mu lan. sokakta mı kaldın olum dhjfgffrhgj.

edit: önerim şu; geri dön euro çok pahalı annenin aklı sende.

gidin bi genclik hosteline? vardir ucuza mutlaka. dus alirsiniz en azindan

belediyenin barinaginda banyo yok mu ayrica? cok mu pis

Erasmusla gidip kalacak yeri olmamak nasıl oluyor ki!

Ünlem değil ? Olacaktı o sondaki şey

@empty space ben bu sokakta kalan elemanlardan birini galba tanıyorum. o yüzden nasıl oluyor ki değil, nasıl olmasın denir yani asdfhjkl.

Tamamdır, arkadaşlar sorun çözüldü arkadaşım da ben de ev bulduk.

gecmis olsun, couchsurfingden haberiniz yok mu bu arada?

hic bi zaman temizlenmedi abi. temizlense ne yazar. o adamlarin kurdugu sirketler ya da naziler sayesinde guclenen sirketler almanya'yi saka kaldiran sirketler zaten. biraz arastirirsaniz gorursunuz buyuk alman sirketlerinin otomotivden bankaciliga beyazesyaya giyime kadar hepsi ya nazilerin kurdugu sirketler, ya batmak uzere olup nazilerle calistigi icin guclenen buyuyen sirketler.

ulke olarak ozru bilmiyorum da bu sirketlerin bir kismi hala ozur dilemis degiller. tazminat odemis olmayan sirketler var..
siemens vw hugo boss thyssen krupp vs bunlari bir arastirin.. daha cooook var. olum kamplarini kimler kurmus o insanlarin yakildigi firinlari kim uretmis bakin. bunlar hitler olunce bir anda yok olmadilar, devam ettiler ve bugunku almanya yi almanya yapan sirketler oldular.

deutsche bank in hikayesini hatirliyorum da.. auschwitz in insaasi icin nazilere kredi veren banka bu arada, ve bunu 1999 da acikliyor. 15 sene once sadece. cok ayrintilar var aklimda ama savastan sonraki kismini anlatayim boluyorlar bankayi 10 ayri bankaya. bunlar sonra 3 bankaya birlesiyor gene. sonra gene deutsche bank oluyo 50li yillarin sonunda. saka gibi resmen.

neyse.. almanlarin hayvan gibi borcu vardi zaten. borcun yarisini sildiler ingilizler amerikalilar diger yarisini da odeme plani tarzi bir sey yaptilar heralde oyle hatirliyorum. ee sonra urettiler ihracat yaptilar parayi kirdilar..

uzun zaman oldu okuyali boyle hatirliyorum yanlisim olabilir

abd dünya kadar yardım yaptı almanyaya ikinci dünya savaşı sonrasında baya akıllıca değerlendirdi onu almanlar da. babamasoliim'e ekliyim onu da.

Konrad (Hermann Josef) Adenauer'dir. Başkaları da var ama savaş sonrarı en önemli işleri bu adam rayına sokmuştur.
Not: Ihtiyar bir evsahibimiz vardı, söyle demişti: biz tam on yıl günde 3 patatese çalıştık. Anladın!

Amerika sırf insanlık namına dünyanın bir ucuna (amerikaya göre bir ucu) asker indirip savaşa katılır mı sence? Nazilerin sonunu sadece amerika değil rusya getirmiştir. Leningrad direnişinde ruslar normandiya çılartmasından mislice kayıp vermiş ve resmen nazilerin rusyayı işgali durdurmuştur. Bundan sonrası tam bir köşe kapmaca. Amerika ve rusya nazilerin boşalttığı cepheleri resmen kapışmıştır öyleki rusya leningrad'dan berline kadar olan yerlerin tamamını topraklarına katmış hatta amerika ile o kadar burun buruna gelmişlerki avrupanın ortasına o utanç duvarını çekmişlerdir.

Amerika'nın bu işten çıkarı neydi peki? Doğal kaynaklar açısından öyle çok ahım şahım bir yer olmayan yıkılmış almanya'yı kurtarmanın karşılığı muazzam bir teknoloji ve ar-ge alt yapısının ve dolayısı ile beyin göçünün amerika'ya yönlenmesidir. Şöyle düşün ülken yıkılmış herkes senin ırkından nefret ediyor, bir yandanda daha büyül bir baskı komünist rejim geliyor. Alternatifin ise özgürlükçü amerika. Sen olsan hangi tarafı seçerdin? İşte böyle böyle bütün bilimadamlarını toparladılar. Bu beyin göçünün en bük meyvesinide 69 yılında ay'a ayakbasarak aldılar. Almanya'nın başarısını. Arkasındaki güç amerika'dır. Hatta şöyle bir bilgi daha vereyim amerika'nın avrupadaki en büyük askeri üssü almanya'dadır ve hala devam edip etmediğinden emin değilim ama savaş sonrası alman ordusunun kapasitesinin ne olacağına da amerika karar vermeye başlamıştır. Yani almanya öyle kafasına göre asker istihdam edip tank üretemez.

naziler cephe mephe boşaltmadı, ruslar ve amerikalılar savaşa savaşa her adımda kan dökere berline kadar geldiler.

ABD almanya sonrası tüm nazi dönemi patentleri üstüne aldı, teknolojik gelişmeleri bilim adamlarını vb amerikaya taşıdı. Rusya ise fabrika parçasına dek soydular.

peki hitler sonrası nazi olmayan ilk başbakan kimdi ? ve seçim kaç yılında yapılmıştı ?

bence olaya yanlış bir bakış açısı ya da algı var. nazi döneminde, nazi partisi o kadar büyümüştü ki ülkenin önde gelenleri hep nazi üyesiydi. yani nazi üyeliği standart bir şey gibiydi.

ülke savaştaydı sonuçta. burada hem kendi çıkarları için hem ülke çıkarları için ülkenin önde gelen pek çok kuruluşu naziliydi.

ama nazi deyince akla hemen savaş veya holokost gelse de, her nazi üyesini insanlık suçuyla suçlamak abes olur. örneğin valkyrie operasyonunda hitlere darbe yapıp onu öldürmeye çalışan subaylar da nazi üyesiydi, hatta bazıları üst kademeydi. ya da nazi deyince bugunkü anlamla antisemitist, faşist, hitler sevdalısı insanlar gelse de kanaatimce o gün nazi üyesi insanlar konjektürden ötürü nazi üyesi oluyorlardı. anti semitist, aşırı milliyetçi veya hitler hayranı oldukları için değil. tabi bunlar arasına holokosttan ya da savaştan bizzat sorumlu olanları katmıyorum. demek istedim nokta, nazi üyesi değilseniz kazanamıyordunuz o dönem.

özür konusunu tam net bilmiyorum. bazı iddialar toplama kamplarının içeriğinin sadece üst düzey kişilerce bilindiğini söylüyor. ha pek tabi bu doğru olmayabilir.

mesele deutsche bank aushwitz için kredi vermiş. ama benim bildiğim kadarıyla o zamanlar çok popüler olan her ülkede var olan çalışma kampı mantığıyla kurulmuş kamplardı bunlar. bu kampların daha sonra veya en baştan itibaren ölüm kampı olarak planlanması yani insanların sistematik olarak yok edildikleri bir yere dönüştürülmesi veya salt bu amaçla yapılmasında mesela kredi veren bankanın bilgisi ya da ne bileyim orası için gerekçler üreten bir fabrikanın bilgisi var mıdır bilmiyorum. herhalde hiç bir zaman da bilinmeyecek bu.

olayın savaş sonrası boyutunda şöyle bir pislik var, mesela nazi üyelerinin pek çoğu beyin göçü yaptı amerikaya. bunlar arasında gerçekten masum pek çok insan var. yani onlar sadece nazi üyesiydi, ama yaptıkları bilimsel çalışmalar veya başka tür çalışmalar (örn. mimari) nazi'nin güçlenmesiyle veya insanlık suçu işlenmesiyle alakalı değildi.

fakat örneğin mengele gibilerinin varlığı gün yüzüne çıkarılmadı. belki mengele'nin ölümüyle ilgili bilgiler çıktı sonradan ortaya, ama mengele gibi bizzat insanlık suçu işlemiş ya da işlenmesine bilinçli olarak katkıda bulunmuş pek çok kişi yargılanmadan, ceza almadan amerikanın kanatları altına alındı. işte bu iğrenç bir şey.

@antonin artaud son paragrafla ilgili: deutsche bank hadi tamam.. bilememis olabilir. siemens insan yakmak icin degil belki ekmek pisirecekler diye uretti firinlari. peki ya calisma kamplari icin tonlarca zehirli gaz ureten sirket icin ne dusunuyorsunuz? bunu ureten sirket insanlarin calistigi bir kampa biz neden on binlerce litre zehirli gaz satiyoruz diye dusunmemis midir hic?

edit: son paragraf degil sondan 3. olmus

bu konuyu kesinlikle daha doğru bilgi vererek yanıtlayanlar olacaktır, pek tabi o gazın üretilme amacını biliyorlarsa ve üretmeme fırsatları varsa, buna rağmen üretiyorlarsa, pek tabi o insanlar da insanlık suçunun bir parçası.

benim bahsetmek istediğim nokta ziyadesiyle şuydu ki, savaş dönemi herkes kağıt üzerinde naziliydi. ülkenin ileri gelenleri. birincisi, hitler despotluğu doruk yıllarına ulaşmamışken yani daha muhalefet varken, neredeyse bütün muhalifler ya öldürüldü ya da toplama kamplarına gönderildi.

hal böyle olunca bir korku imparatorluğu başladı, gestapo ve ss'in öncülünde. muhalefet bitti.

ikincisi ise ülkede kazanmak için nazi ile iş yapmanız gerekiyordu. mesele filmiyle de çok meşhur olan oskar shindler de bir nazi üyesiydi, hatta fabrikası, cephe için üretimler yapıyordu. oskar shindler için bazıları kahraman bazıları ise iş işten geçtikten sonra yahudileri kurtardı der. gerçekliğini bilemeyiz. ama mesela oskar shindler diyelim ki, filmde olduğu gibi, toplama kampları gerçeğini gördü ve aklına bir plan geldi. naziler için üretim yapacak ama bu sayede 2 bin kişinin hayatını kurtaracak. iki ucu boklu değnek gibi bir durum. adam nazilere yardım ediyor, çünkü eli mahkum gibi bir şey bir yandan, ama öte yandan da 2 bin küsür kişinin hayatta kalmasını sağlıyor.

ya da operasyon valkyrie'deki gibi. hitler'e karşı suikast planları vardı. tabi tarihin o boyutunu da bilmiyoruz. mesele valkyrie operasyonu başarılı olsaydı, yönetim hitler'i mi devirecekti sadece yoksa faşist, insanlık suçu işleyen bir rejimi mi? belki valkyrie'yi yapanlar sadece hitler karşıtıydı, yani hitler ölseydi bile toplama kampları faaliyetlerine devam edecekti.

almanya israile milyarlarca dolar tazminat ödedi soykırım nedeniyle. hala daha ödüyor olabilir.

Olayi o gunun kosullarinda degerlendirman gerekir. Bugun itibari ile bildiginiz gercekler o gunlerde insanlara fazlasi ile carpitilarak, saklanarak ya da abartilarak ulasiyordu. Zaten nazi almanyasinin bu kadar genis kitlelerce benimsenmesinin nedeni de bu propagandaydi. Yani "ulan hepiniz oradaydiniz be" demek dogru olur ama biraz haksizlik olur. Bence bu konulara merakliysan ve okumadiysan goebbels hakkinda bisiler oku mutlaka. Hayati falan degil ama yaptiklari uzerine akademik bisiler.

@naughtyfishermanekşi Goebbels kim ? tr.wikipedia.org bu mu ?

göbbels bu evet. ayrıca bildiğim kadarıyla alman hükumeti israil'e her yıl bütçesinden belli bir oran ayırmak zorunda ve yine bildiğim kadarıyla bunun sona erdiği bir tarih yok.

Evet aynen o goebbels! Alman halkinin anti-semitist nazi ideolojisinin pesinden suruklenmesine yonelik propagandalarin hepsi bu adamin işidir. Sonuçlari her ne kadar çok trajik olsada hukumetlerin halki istedigi gibi manipule edebilmesi adina bugune kadar gelmiş geçmiş en başarili iletisimcidir. En one cikan soylemi;
"bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar. hıristiyanlığın bu kadar etkili olmasının sebebi 2000 yıldır aynı şeyi söylüyor olması."dir.

Hatta recep tayyip erdogan'nin bazi gercekleri israrla carpitarak soylemesini de bu adamin taktiklerini kullaniyor olmasina yoranlar hic de azimsanmayacak kadar coktur.
Orn; camii de icki ictile & basortulu kadinin uzerine işediler.

Onu bunu bilmem de gerçekten ilginç bir hikaye okumak istersen google'a " brezilya ikiz nazi" yaz. Okuduklarından şok olacaksın. ;)

bu arada yahudi ve israil kismini yazmis herkes. abi tamam da insan ölmüs sen onun ogluna torununa ya da onlarin kurdugu devlete para versen nolur. para nedir ki? ben seni oldureyim sonra torununa milyon milyar dolarlar vereyim ne yazar.. adalet yerini bulmadi yani. bulamaz da hic bir sekilde isterse almanyayi bolsunlar 4e birini yahudilere birini zencilerin torunlarina birini homoseksuellere birini cingenelere versinler yine adalet olmaz.. yok iste yahudiler israili kurmus cok guclenmis bilmem ne. sanki olen yahudilar guclendi aq.

bu arada zencileri homoseksuelleri cingeneleri dusunen kimse yok tabi onu da esgecmeyelim.

berlin'de yahudi aniti -ki ironik bir sekilde olum kamplari icin zehirli gazi ureten sirket bu aniti yapacakti, olay oldu bu sirketin o sirket oldugu ortaya cikinca, yapmasinlar vs muhabbeti olmustu heralde sonra neyse hadi yapalim da bedava yapalim dediler, yahudiler de inanilmaz bir olgunluk gostererek yapmalarina izin verdi- var. o anitta ve yahudi muzesinde almanlarin yaptiklari saygisizliklari gordukten sonra hic bir saygim kalmadi almanlara. sevgim zaten yoktu.. dedelerinin torunlari olduklarini dusunuyorum. midemi bulandiriyorlar artik yuzde biri disinda. o yuzde biri de denk gelirse tabi. sozlukte almanci cok var kendini alman olarak goren almanlarin tasagini yiyen ben onlari anlayamiyorum zaten su basit seyleri nasil goremiyorlar. adamlar o kadar yaptiklari insanlik disi seylerin ustune bir de o sirketlerin isimlerini bile degistirmemisler. heralde yikip yakicak halleri yok fabrikalari ama insan ismini degistirir lan? nazilerin isimlerini yasatiyorlar o sirketlerde calisabilmek icin gotlerini yirtiyorlar o sirketler sayesinde ekmek yiyorlar. bundan daha mide bulandirici bir sey yok benim gozumde

hassas oldugum bir konu uzun yazdim kusura bakmayin

ozet gec pic diyenler icin: almanlarin mina koyum.

@freekara aslinda haklisin ama.. bizzar gorunce yaptiklari saygisizliklari.. igrenclikleri.. bu konuda cok hassasim. dogru yahudiler bile bu kadar ustunde durmuyor o anitin yapilmasi konusunda dedigim gibi.

atiyorum biz yapmis olsak, atiyorum ermeni soykirimi kanitlansa tamam kesin yapilmis.. turkiye'de anitlar yapilsa.. oraya geziye giden turk cocuklarinin o anitin ustune cikip oyun oynadigini gorsem tasak gectiklerini gorsem aynen barbar turkler derim.

ne ilgisi var abi yaa. efsane bunlar hep.

soyle ki vize formunda -turist vizesi icin bu- bi soru var. daha once amerikaya gocmenlik basvurusu yaptiniz mi tarzi bir sey. "immigration petition" diyor. green card cekilisine yazilmayi "gocmenlik basvurusu" diye cevirmedim ben. internetten bir iki sey okudum onlar da cevirmemis. petition diye gecmiyor diye green card cekilisi hayir dedim. sorulmadi da konsoloslukta bir sey. 10 senelik aldim turist vizesini

nickini hatirlayamadim simdi ama duyuruya vardi birinin abisi green carda basvurdugu icin wat icin vize alamamisti. muhtemelen o soruya evet yazdi ve problem oldu.

o soruya evet yazilirsa bence problem olur. ama green card basvurusu immigration petition midir? bence hayir, o yuzden yalan beyan falan yapmadim yani.

sehir efsanesi. annem gercek immigration petition asamasindaydi ve vizede hicbir sorun olmadi. greencard lotosundan da bir sey olmaz. yine de hayir diye doldurun.

alamıyor diye bi şey yok. sadece sana vize verirlerken bunu da göz önünde bulundururlar, yani senin oraya kapağı atmak niyetinde olduğunu. hehehe

Patates ve havuç ekleyerek güzel bir sebze yemeği yapabilirsiniz. Genelde ben de makarna sosu olarak kullanırım o sosu, birgün artan sosun üstüne yumurta kırdım, efsane oldu. Size de tavsiye ederim.

mantarları 5 e bölüp(domatiz gibi değil ince ince) soğanları kavur, salça ile kıymayı kavur, tam suyunu çekmeden mantarları at, çok güzel bi yemek olur.

@trumanshow ahahah aslinda cok guzel olur da ekmek yemiyorum pek

@blues buzz patatesi hasladiktan sonra mi ekleyeyim yoksa direk mi? direk eklersem piser mi duzgun?
kiymali yumurtayi boyle yaparim zaten cok guzel olur evet :)

Ben bir süredir ayrı haşlayıp koyuyorum. Nişastasını attığı için daha lezzetli oluyor, yemekte sırf patates tadı almıyorsunuz.

@killerbee salca haric oyle yapiyorum zaten, ama direk bunu yemek sikar bi sure sonra. cok sik yapiyorum, o yuzden yaninda farkli bir sey olmali ki sikilmayayim.

sacma bi soru soruyor olabilirim ama ne kadar sure haslamaliyim? dusundum de hic patates haslamadim simdiye kadar

haşlama bence küp şeklinde kesip kızart, sonra tabakta yanına koy.

sonuçta haşlamaktan daha lezzetli olacağı kesin.

kıymadan köfte yap fırında. mantarı da köftelerin üzerinde pişir.

Doğrayarak haşlayacağınızı varsayarsak 15-20 dakikayı geçmez sanıyorum. Ben hiç dakika tutmadım, gidip gelip kontrol ettiğim için net bir zaman veremiyorum.

@killerbee onu da tavukla yapiyorum :) tabi ustune bi de krema..

etle de olabilir tabi.. ya bulundugum yerde direk tavaya atmalik et ve tavuk pahali biraz. kiyma ucuz. o yuzden kiymali bir seyler ariyorum. balik da ucuz ama baliktan gina geldi

@armagan kofte iyi fikir ya.. cok yapayim hatta atayim buzluga.

@blues buzz tamamdir tesekkurler

@killerbee cevabi silmissin, neyse. benim de canim kizartma cekiyo aslinda da mumkun oldugunca saglikli beslenmeye calisiyorum got gobek bagladim cok. tabi kiymali makarnayla da erimiyor da.. iste :)


aslinda bi sorum daha var. sogan ve kiymayi kavururken yagi az koyarsam yapisiyo.. bunun bi cozumu var midir az yag ile nasil yapabilirim? dogal zeytinyagi kullaniyorum

Zeytinyağı yabışıyor, evet. Ben o yüzden ayçiçek yağı kullanıyorum çok az.

makarnaya sos olur

Kıymalı mantarlı krep yap.

Krep için 250 ml un, 150 ml süt 1 büyük yumurta çok az z.yağı ve tuz ekle manyak çırp.

Geri kalan herşeyi yukarıda anlatılanlar gibi kavur, varsa çok az krema ekle, krebin içine koy 10 dakka fırınla ve buna fransızca bi isim uydur.

"Sizlere daha iyi hizmet vermek için çalışıyoruz.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Morhipo Takımı"

duyuruya atin capsi

indirim yapmışlardı. millet yüklenince patlamış sanıyorum :)

yaşa göre uygun ama belirttiğiniz vücut tipine yakışmaz bu mont.

iyidir iyidir

fiyatının ederi değil.

birinin üzerinde görsem incelemeyeceğim için belki kötü olduğunu düşünmezdim. Fakat şu an bu soru üzerine açıp inceleyince, pek beğenmedim açıkçası.

Normal bir mont, özel bir albenisi yok bence.

bu fiyata kotu bence. ama zevk meselesi tabi

beğenmedim, daha güzellerini bulabilirsin

öndeki devasa ceplerde kayboldum.

montun tipine göre çok pahalı. güzel deri ceket bile var bu fiyata.

149 a satılmıştı sanki

pahalı, güzel değil, mağazaya gidip üstünde deneme şansın varken internetten alma, çuval gibi mont ya!
eskisi gibi havalar çok soğuk değil. çok soğuk olsa bile eskiden olduğu gibi sokaklarda değil, klimalı sıcak avmlerde takılyıoruz. doğal olarak bu kadar kalın bir mont almana bence gerek yok. hemde 250 lira :O

lan sevgili benim/senin oda benim/senin kime ne deli olmayın sevgilisi olan herkes tek başına mı yaşıycak

ben oluyorum şahsen.oda benim diye bişey yok aga,oda onun olsa da kızla gürültüsü patırtısı ile beni rahatsız etmeye kimsenin hakkı yok.ha gelir sevişir gider ona tabi bişey diyemem.

ben sevişmeyi dinleyen taraf olarak değil de sevişen taraf olanlara soruyorum yalnız bu soruyu, sonuçta pek tanımadığı etmediği adam yani evdeki, insan rahatsız olmaz mı ya ?

Bir erkek olarak, eğer ev arkadaşım yıllardır tanıdığım bir insan değilse kızı getirmekten rahatsızlık duyarım evet. Diğer adam da getirse rahat edemem, evde tanımadığın bir kadın. Bu konularda en iyisi yalnız yaşamak.

once +1. o yüzden eve çıkamadım ben de 2 yıldır burdan falan birini bulup.

valla sevindim ben gibi aynı dertten muzdarip başkaları da varmış.

ünide 2 yıl aynı odada yakın arkadaşımla kaldım. her ikimizin de kız arkadaşı geldiğinde diğerimiz salonda ikamet ediyordu. hiçte sorun olmadı. biraz anlayış lazım aga.

ben karma yurtta kaliyorum, 6 kisiyiz yurtta. banyo, wc, mutfak ortak. kiz arkadasimla birbirimize gidip geliyoruz haftada birkac kez, ev arkadaslarimi taniyor. bazen beraber yiyip iciyoruz. diger oturanlarin da cogunun sevgilisi var, sikinti olmadi simdiye kadar.

diger sorunun cevabi yazdigin gibi. ilana cevap yazip odaya bakiyorsun, cok talip varsa hepsini bi günde cagirdiklari da oluyor. orda anlatiyorsun iste kimsin, nesin, ne yaparsin vesaire. sonra karar veriyor evde oturanlar.

ögrencisin sanirim, bence gayet rahat davran ev bakmaya gittiginde. ilani veren oturan degil de ev sahibiyse zaten ögrenci olarak isin zor baya, oluruna birak en güzeli.

biraz anlayis lazim +1

kiz arkadasin gelmesi problem olmadi simdiye kadar. ne benimkinin ne ev arkadasiminkinin

@ben de ev bakmaya gitmiycem ben, ev arkadaşı arıyorum da nasıl bulunur düzgün insan, nerden anlaşılır hiç bilmiyorum bu konuları, birini evine almak zor bir karar ya.

şöyle izah edeyim, sevgilim yok. ev arkadaşım da yok. ama tam klozetin sağında kalan duvar, orada apartmanın girişi var. ve ben çatııııır çatır s.çyorum. oysa yarım metre yanımdan en az dakikada bir kişi giriyor apartmana.

ne onlar rahatsız ne ben. çünkü arada duvar var. ha evde cıbıl manitayı kovalama fantazisi zor olur. o ayrı.

bunları önceden konuşacaksın.kardeş benim sevgilim gelir rahatsız olur musun diyeceksin.adam kabul etmezse başka birini arayacaksın.

şu an kız arkadaşımla yaşıyorum ama önceden öyle bir durum vardı.
şöyle özetleyeyim, sikimde bile olmuyordu. ev arkadaşlarım da eve biriyle geldiğinde sorun olmuyordu. yani aslında, bunun sorun olacağı filan aklıma bile gelmiyordu. hatta güzel sohbet-muhabbetler dönüyordu. bir arkadaşımla kız arkadaşı terli terli sevişmenin üzerine odama geldilerdi. (kafalar da biraz güzeldi.) şeker gibi tipleri vardı ikisinin de. ha böyle yazıyorum, dağınık biri gibi gözükebilirim ama tam aksine çok da düzenliyim. kaldığım evler de hep öyle oluyordu. bu noktada ev arkadaşının kim olduğu çok önemli pek tabii... ayrıca biraz deneyimle birlikte, açılma ve alışma da önemli sanırım. ilk cinsel deneyimimin olduğu dönemlerde seks hakkında konuşmaktan çekinirdim; ancak şu anki arkadaş grubumun hepsinde cinsel yaşamla ilgili sohbetler hep var.

ikincisi ise, yazışıyorsun. (nereden yazıştığına bağlı olarak kişinin profilini filan inceliyorsun. şahsen, serdar ortaç paylaşmışsa, profilinde milyon tane vatan millet fotoğrafı varsa mesajlaşmayı kesiyorsun filan mesela. bunlar ön yargı gibi duruyor ama uzun vadede hayat kurtarıcı ön yargılar. kötü deneyimlerle sabit.) sonra doğrudan eve gidiyorsun. kiralayacağın odayı görüyorsun. evi gördüğün esnada hem sohbet muhabbet ilerliyor, hem evdeki düzeni, yaşayışı anlıyorsun aslında. ona göre yerleşiyorsun. gayet basit bir yöntem.
bu kadar uzun ne yazmışım amk.

iki taraf da rahatsiz oluyor.

2 kiz ayni evde kaliyorlar: dinleyen taraf muzdarip genelde. sikayetci olma tavir alma veya napiyorsunuz siz lan diye uyarmaca vs oluyor. dinleten kisim ise bu baskilardan sikayetci. bir de apartman vs ufak yerse sikinti yaratirlar.

2 erkek kaliyor ise: kiz arkadasini getirene satasiliyor. muhabbet vesaire degisiyor olgun adam gibi biri degilse. kiz arkadasini tartan vs dahi cikabiliyor. genelde b.ku cikartiliyor.

1 erkek bir kiz ayni yerde kaliyorsa: bu durumda zaten direkt sevgili kismi olay cikardigindan misafir kalmaca olmuyor.

yasadiklarim ve gözlemlediklerim bu sekilde. tamamen olgun akli basinda muhabbeti düzgün seviyeli insanlarsa güveniyorsaniz taniyorsaniz hicbiri gerceklesmez. ama genelde insanlar cacik cikiyor. hiyar cikiyor.

1) siz veya sevgiliniz rahatsız olmuyor mu?

şu anki durumu düşünecek olursak, ben kendi odamda sevişirken rahatsız olurdum evet. istediğin kadar kapat sağı solu, ses gidebilir. gitmese de rahat edemem. sevişemeyik. ev arkadaşlarımın sevişmesinden rahatsız olmam bağırmadıkları sürece, "hmm yan odada seks yapılıyor, hmmm" diyecek değilim, yapsınlar istediklerini bana ne.

2) ev arkadaşı bulma işleri nasıl yürüyor?

herkesin tarzı farklıdır bence ama genel olarak ilan verme, mail veya telefon yoluyla görüşme, sonra da buluşma şeklinde oluyordur herhalde. ben şimdiki ev arkadaşımı duyurudan buldum, şöyle oldu,

* burda ilan verdim
* adam kendisiyle, genel yaşantılarıyla, diğer arkadaşla ilgili özet geçti bilgileri verdi (mail yoluyla)
* kafama yattı, istanbul'da direkt eve gittim, oturup 1-2 saat muhabbet ettik evi odayı falan gördüm
* "tamam o zaman 15'inde geliyom" deyip çıktım
* 15'inde bavullarla geldim zile bastım anahtar attılar yukardan, girdik tanıştık konuştuk.

ev değiştirecek olursam benim ilk tercihim yine duyuru olacak. iyi kötü yazıp eden, huyunu suyunu bildiğim, hiç değilse böbreğimi çalmayacağını bildiğim insanlarla eve çıkma ihtimalim doğal olarak daha yüksek... o yüzden dandik dunduk ne idüğü belirsiz sitelere ilan vermeden önce duyuruya yazıyorum.

yıllardır manyak gibi internette takıldığım, sosyal hayatımı da internette tanıştığım insanlarla sağladığım için artık çoğunlukla milletin yazısından bile anlıyorum çoğu şeyi. bu tip "kardeşlik" ortamları ev arkadaşı aramak için güzel. ben mesela ev arkadaşı ararsam buradaki herhangi bir duyurucu karşısına çıkacak tipin ne olduğunu az çok bilir. hatta açıp duyurularıma bakarsa çook fazla bilir.

amma uzun yazdım allah belamı versin ya gece gece

edit: çok uzun değilmiş ya kafam yavaşladığı için bana öyle gelmiş

(eve çıkacaksan fiberi olan bi' yerde mümkünse az ev arkadaşlı bi yerde çık hacıt, dota oynuycaz)

benim bi ev arkadaşı odaya iki kızı aynı anda atmıştı. vay amk bile dememiştim lan. ne kadar fesatlık var millette. zaten çok iyi çocuktu, gel beraber ava çıkalım derdi. fukara babasıydı. kullanılmış kaputlarını etrafa bırakırdı. bi olumsuz tarafı oydu ibnenin.

benzer şeyleri ben de yaşadım hocam, aynen dediğin gibi. 6-7 sene öncesiydi işte, lise bitmişti ve artık bende üniversiteli olabilecektim. okulumu şehir dışında okumak istiyordum; antalya’da. şans yüzüme güldü ve akdeniz üniversitesi’ni kazandım. hiç vakit kaybetmeden istanbul’dan antalya’ya geldim.

ancak bir sorun vardı; hiç düşünmeden antalya’ya gelmiştim fakat benim kalacak yerim yoktu. yapacak birşey yok, otobüsten indim artık. bari sahile inip iki bira içeyim dedim.

kendime sakin bir yer bulup güzel deniz manzarası karşısında biramı yudumlarken, 15 – 20 metre ilerde güzel bir kızın tek başına oturduğunu gördüm. yanına oturup hiç birşey söylemeden diğer birayı ona uzattım, o da hiç birşey söylmeden aldı. bir – iki dakika sessizce oturduk ve ben “tanışalım mı” dedim. “olur” dedi; “ben dilara“. ben de “devran, memnun oldum” diye ekledim. “ben de” dedi.

havadan sudan sohbet ettik birkaç saat boyunca. hava kararmaya başladıkça kalacak yerimin olmadığı aklıma geliyordu ve tedirgin oluyordum. sohbet muhabbet derken başıma gelenleri de anlattım. “bir planın var mı peki” dedi. “hayır, sahilde yatarım büyük ihtimal” dedim. “ayy, durum vahim” dedi ince bir sesle. ben de duygusal bir ses tonuyla “keşke, güvenebileceğim insanlar olsaydı” dedim. bir – iki saniye sustu, yavaşça “bana güvenebilirsin mesela” dedi. “güvensem ne olur ki? bu, kalacak yer bulana kadar sahilde yatacağım gerçeğini değiştirmez” dedim. bir sessizlik oldu, biralar yarıya gelene kadar hiç konuşmadık.

havanın rengi iyice kızıla dönmüştü, çok romantik bir ortam vardı. yaklaşık 100 metre ileride bir barda canlı müzik vardı ve bende hafifçe mırıldanarak çalan parçaya eşlik ediyordum. “biliyor musun, benim erkek arkadaşım yok” dedi. ben sormadan böyle birşey söylemesi hoşuma gitmişti, “benim de kız arkadaşım yok” dedim ve “ne kadar çok ortak yönümüz var değil mi” dedim. tebessüm ederek kıkırdadı ve “evet, haklısın” dedi.

biraz daha sohbet edip birbirimizi tanımaya devam ettik, sanırım muhabbet koyulaştıkça bana daha çok ısındı ve güvenmeye başladı, “istersen bir süre bende kalabilirsin” dedi. ben de nedense gurur yapıp, “hayır canım olurmu öyle şey” dedim. “bal gibi olur” dedi. gülümsedim. gülümsedi.

biraların sonu geldiğinde hava çoktan kararmıştı, saatime baktım; 21:43. “istersen kalkalım saat geç oldu sizinkiler sorun yapmasın” dedim. kafasını sağa sola sallayıp, “yok hayır, ailem istanbul’da. ben buraya üniversite dolayısıyla geldim” dedi. nedense içimde bir sevinç oluştu; “neden daha önce söylemedin ki” dedim. “sormadın ki” deyip hafifçe güldü ve ekledi; “hadi kalkalım“.

evi yakınmış, yürüyerek gittik ve bu süre içinde biraz daha sohbet ettik. ev arkadaşının olup olmadığını sordum. “tek kalıyorum” dedi. “ne güzel” dedim. “istersen bir süre değil de, sürekli bende kalabilirsin” dedi. “evet çok iyi olur ama masraflara ortak oluruz” dedim ve güldüm. “evet, tabi ama ben yemek yapmasını bilmem, sen anlar mısın” dedi. “sadece makarna ve hazır çorba” dedim. “olsun seninle ne olsa yerim” dedi. şaşırmıştım, ne diyeceğimi bilemedim, durup birkaç saniye bakıştık. gözlerinin içi gülüyordu, bakışları kalbimin derinliklerini ısıtıyordu. ne yapacağımı bilemedim, istemdışı dudaklarım dudaklarına gitti…

birkaç saniye sonra dudaklarımız ayrıldığında hala ağzımda yarrak tadı vardı. “noluyor lan” dedim. meğer kaşla göz arası ağzıma vermiş travesti pezevenk. “napıyosun lan sen” dedim; “bu yarrak nerden geldi“. sırıttı; “ne bekliyodun ki? neden yalnız olduğumu sanıyorsun? bu kadar güzel bir kızı sahilde yalnız bırakırlar mı” dedi. hiç birşey demedim, nedense ona kızamamıştım. “ev arkadaşı olma teklifin hala geçerli mi” dedim. böyle dedim, çünkü başka seçeneğim yoktu. tüm üniversite boyunca sahilde yatamazdım. “evet, tabi hala aynı evde kalmak istiyorsan” dedi ve beraber eve girdik. eşyalarımı falan yerleştirirken çok yoruldum, zaten saat geç olmuştu. “ben yatıyorum izninle” dedim. “iyi geceler yarın görüşürüz” dedi.

sessizce yatağıma uzandım, ona neden kızamadığımı anlamaya çalışıyordum. güzel gülüşü gözümün önünden gitmiyordu, bir yandanda bi travestinin nasıl bu kadar güzel olabileceğine şaşırıyordum.

saat ilerliyordu fakat uykum gelmiyordu. onu düşünmeye devam ediyordum, içimdeki hisse anlam veremiyordum. aman tanrım! galiba ona aşık olmuştum. “hayır olamaz” dedim neredeyse bağırarak. “birşey mi oldu” diye seslendi diğer odadan. “yok hayır, sana iyi geceler” dedim.

bu düşünceyi kafamdan atmaya çalışarak kendimi müziğin yatıştırıcı etkisine bıraktım. gözkapaklarım ağırlaşıyordu, içime huzur doluyor ve duyularım kayboluyordu. ve sonunda uyuyup kaldım.

sabah uyandığımda gece yattığımdan çok daha üşüdüğümü fark ettim. üzerimde battaniye yoktu, yüzüstü yatmıştım ve boynum tutulmuştu. doğrulayım derken, bir serinlik hisettim. kıçımda bir ıslaklık vardı. elimi attığımda”lanet olsun” dedim. orospu çocuğu beni sikmiş!

derken, elinde keyif sigarasıyla kapıdan içeri girdi; “ne oldu gülüm? ava giderken avlanmak nasıl bir duygu” dedi. gözlerim doldu. 19 sene koruduğum kolladığım götümü, anasını siktiğimin bir travestisi sikmişti. ne yapacağımı bilemedim. sırt çantamdaki 14'lü tabancayı alıp götüme sokup patlatarak intihar ettim.

gurur duyarım. istediği gibi sevişebilirler.
sabah kahvaltıyı hazırlasınlar ama... en fazla çay koyarım!

sevişmekten ne korkuyoruz valla, her anlamda cinsel konularda tabularımızı yıkamıyoruz! yenge ulan o! eskiden ataerkil evlerimizde geniş aile yaşarmışız ya, o rahatlık ne zaman gitti amk!

@ hulki bey
amk sonuna kadar okudum lan ben bunu
araya troyu sokmasaydın ne guzel senaryoydu be

@hulki sadece "ben dilara"ya kadarını ve bi de son paragrafını okudum. güzel hikaye birader. sonu çok vurucu.

insanlar o kadar sikko ki kimin ne olduğu, ne yapacağı hiç belli olmuyor.

bu biraz benim yaşadıklarımla alakalı olabilir fakat gayet sağlam zeminlere oturttuğum bi doğru bu, sokakta saatin kaç olduğunu soran adam bile bir şey koparmanın peşinde, insan ırkı kesinlikle güvenilemez bir yapıda.

kaldı ki ben böyle bir ortamda sevgilimin uyuduğu odanın bitişiğinde bir 'tehdit unsuru'nun uyumasına izin vereceğim.

istisnalar yok mu var, tertemiz insanlar da var, lakin tek gecelik ilişki peşinde koşmuş/koşan, bakışlarında garip bir çakallık sezebileceğim(ki ben bunu çok rahat algılayabilirim), laflarının altında küçücük bile olsa, şaka yollu bile olsa bir ima sezdiğim insanı evimde bulundurmam, gece 3de donuyla kapının önüne koyarım.

hepsini geçtim internetten, daha önce hiç tanımadığım ve ölçemediğim bir insanı kaldırıp evime yerleştireceğim.

ben bunu tek başıma yaşasam bile yapmam, hep bi gözüm açık uyumama sebep olacak bi hareket bu.

öte yandan tanıdığın güvendiğin insan olsa bile yine hiç belli olmaz, geri dönüşü olmayan şeylere sebep olabilir.

tabii bunların hepsi benim abartılı, çarpık doğrularım sonucu ortaya çıkan şeyler, bi adam çıkar burda 'biz gayet yaşıyoruz bi sorun da yok' der bi cevap veremem yani.

yapabilen insanlar neye güveniyor, nasıl içleri rahat ediyor hayatım boyunca da anlayamayacağım, türkiye lan burası?

merak ettim şimdi. diyelim ki ev arkadaşınız lgbt. bilmiyordunuz. belki o da bilmiyordu. belki de öyleydi. ev arkadaşı kabul edermiydiniz?
diyelim ki kabul ettiniz.
odasında partneriyle hunharca şevişmesi sizi rahatsız eder miydi? hardcore ya da gangbang ve benzeri faaliyetlerine izin verir miydiniz? ya da siz sevişseniz hetero ev arkadaşınız ne derdi?
merak ettim!!!

@cliquot etmezdi.

sans tamamen. hollandayi tam bilmiyorum ama almanyaya neler neler goturenler gordum. bazen hic kontrol olmuyor problem olmuyor bazen hepsi cope gidiyor + ceza bile yazilabiliyor.
hollanda icin de ayni olacagini dusunuyorum. cig et zaten gitmesin yani o kadar saat.. bozulur. ucus cok surmuyor da sizin buzdolabindan cikartip havaalanina gitmeniz check in pasaport kontrol ucagin kalkmasi indikten sonra taksi yine pasaport kontrol derken 8 saat geciyor nerden baksaniz. goturmeyin efenim sucuk var avrupa'da. hatta ben turk sucugundan daha cok sevmistim

komple et mi yasak yoksa çiğ et mi?
sucuk poşetlenmiş kavurma gibi şeylerin en az bir güne kadar dayanabileceğini düşünüyorum.

yurtdışına ya da yurtdışından ülkemize hayvansal ürünler sokmak yasak.
hastalık vs konusu...
genelde sınırda yakalanıyor, cozur cozur yakılıyor.

salgin tarzi bi durum oldugunda dikkat ediyorlar özellikle. hatirliyorum deli dana popülaritesinin doruklarindayken baya siki tutuyorlardi kontrolleri.

siz havaalanina indikten sonra cok büyük bir ihtimalle kontrol olmaz. cogu zaman cikis kapisinda polis bile olmuyor. oldugu vakit de aradan secip kontrol ediyorlar. misal elinizde sigara veya icki sisesi falan varsa toplamda ne kadar aldiniz diye bakmak icin bavul actirabilirler. ama dedigim gibi düsük ihtimal.

arabayla gidenlerin burdan tursu yufka vs götürdüklerini biliyorum almanyaya. ucak kanalinda ise sansa bagli. bir iddiaya göre vakumlu halde yaptirilirsa her seyin gectigine dair. hersey derken cidden herseyi kastediyorum.

ama benim bildigim kadariyla denenler dogru. sansiniz varsa acmazlar bakmazlar. yoksa bavulu durdurup acip ceza vs dahi kesebilirler.

tabii ki gerçek. bu zaman kadar hiç görmediysen iyi bir çocuk olamamışsın demektir :(

;)) volkan nın ve devilred in olayı güzeldi ;))

buyudugun halde hala merak ediyorsan ciddi sorun var demektir.

evet, cok guzel waffle yapiyorlar. aslinda bi de envai cesit bira yapiyorlar iciyorlar da cizgifilminde o yok nedense

Kızsan, seni bu sorunun sana kattığı tatlılık için öpme isteği oluştu bende.
Yanaktan tabii.
Canım benim.

Gerçekler, Pierre Culliford tarafından yaratıldılar.

en.wikipedia.org

nutella'yı azaltın :)

ermanen kız mıymış.

gerçek değil.

sirinler gercek degil; ama seker kiz candy gercek. sidika vardi bi de benim eski hatun. evet, adim kenar.

Yokluğu kanıtlanamadığından gerçek, evet. *

bunu demin ben de düşündüm filmi vardı keza. sanırım gerçek değiller

gerçek ama köylerini basıp yedim hepsini. gargamel benim!!!!

vizeye gerek yok. avrupa birliginin olayi o.

ama gidip belediyeye kendinizi kayit ettirmeniz gerekiyor olabilir. belcika vatandasi tanidik oyle yapmisti fransaya gittiginde diye hatirliyorum

bunlar parali calismak icin, gonullu calisma calismadan sayilmiyor diye biliyorum. ama kaydettirme olayi calisma durumundan bagimsiz da olabilir

ab vatandaşısın istedğin yerde istediğin gibi çalışırsın kimse sana bir şey diyemez.

Hepinize teşekkürler :)

minimumunu mu soyleyelim? yani yetenekliyse ve gunde 10 saatini bu ise ayiracaksa 6-8-10 ayda hallolur. surekli dinlemesi surekli kelime ogrenmesi lazim. da tense ler yokmus henuz.. temeli bi oturtmak lazim. ama azme bakar. 6 ayda sifirdan toefl in almanca versiyonunu veren (yani toefl 78 benzeri not alan) tipleri gordukten sonra ingilizce cok rahat yapilir diye dusunuyorum artik.

özellikle TOEFL isteyen bir yere başvurmayacaksan, onun yerine IELTS'e girmeni tavsiye ederim... Universite yeterlilik, Yüksek lisans, Bankaların sınavları, dünyadaki çoğu üniversitede geçerli.... Niye? IELTS (general course) çok çok daha basit... Ne için kullanacaksan o kuruma bir sor derim... Seni daha çok rahatlatır...

sex, i love it.

enginar, kestane, şarap. zaafım var.

ihtiyaç anındaki temel ihtiyaçlara.
yemek, sex, uyku, eğlence, herşey.

ha mesela doyduğun halde neye karşı açgözlülüğün var dersen, kadından çok yemek derim.

valla guzel bi dunya turuna hayır demem, sinirsiz olaram ekler-profiterol-pizza yeme gibi bi duruma hayir demem, son model bi arabamin olmasina hayir demem, iyi bi isimin olmasina asla hayir demem, guzel mutlu bi yuvamin olmasina mumkunati yok hayir diyemem.

Neden: Cunku istiyorum. Hayal de mi kurmayah?

oofff fazla turk filmi izliyorum galiba. Pembe gozluklerimi cikarsam iyi olacak.

bamya
kapuska
pirasa
kereviz


cok severim

kurabiye. mikemmel cunku

tantuni. nedene gerek yok bunun icin

pizza ve sucuklu yumurta, birayı da unutmamak lazım..

kekik. çok seviyorum be. kokoreç mesela; kekik olduğu için çok severim onu da.

Edit: Kekikli ruffles'ın üretimden kaldırıldığı zaman çok beddualar ettim. Tutmadı galiba.

steroid

kullanmıyorum gençler sakin olun, dalgasına yazdık :D

güzel yemeklere, eğlenceli bir tatile, sevdiğim insanın hiçbir isteğine hayır demem.

nesquik

Danışmanımın istekleri, uyku, yüzme, sürekli yaz, birkaç sütlü tatlı.

guzel bir tatile ama yanimda mutlaka erkek arkadasim da olmali. parfum ve kremlere; cesit cesit olsun benim olsun hepsi.

Makarnaya !

Kıymalısına, kremalısına, mantarlısına, tavuklusuna, domateslisine, sebzelisine, yoğurtlu salçalısına -bu böyle uzar gider- hiçbirine hayır diyemem..

demli bir çaya

fındık içermeyen her çeşit çikolata

kilit nokta "asla". herkes sevdiği şeyi yazmış.

tıka basa yedikten sonra bize sevdiğimiz yemek sunulsa yiyemeyiz sonuçta.

benim cevabım "dinlenmek". her zaman yapabilirim sonuçta.

daha spesifik yazarsam "tropikal bir sahilde uzanmak".

kendi zevkim dışında bi de "para" geliyor akla :D kimse de yazmamış hayret

meme

olaya hep yemek açısından bakmışız :))
diyecek bir şey bulamıyorum şu an
daha yaratıcı şeyler bekliyordum açıkçası
bekliyorum da :))

meme

ve aşk!

2 bira

düşündüm de, benim hayır diyemeyeceğim bir şey yok galiba. nasıl düz bir insansam artık.

spor, müzik, edebiyat ve golden retriever.

dünyadaki hiçbir şeye değişmem bunları.

bunlar yemek degil abi.. pizza tantuni meme nesquik bunlar yemelik degil yaninda yatmalik. ozellikle meme

toplumlar çok uzun yıllardır etkileşim içerisinde. bu kadar basit. basit olmayan; "etkileşim" dediğimiz olgunun sayısız açılımları.

kadim uygarlıklar ve diller.

@yalnux elbette ortak bir geçmiş söz konusu ancak modern kültürlerde böyle vücut bulabilecek kadar değil bence.

Büyük ihtimalle eski edebi eserlerde yer alan laflar bunlar bütün dillere çevirilen eserlerde. Tabii önemli nokta var o da "bazı" deyimlerin aynı olması çünkü o deyimler evrensel geçerler için var. Gümüş ve altının değeri bütün dünyada aynı olunca birebir karşılığı olması doğal daha özgün bir şey olsa karşılık bulunamaz etkileşim tam olmaz.

muhtemelen ingiliz dili edebiyati okuyanlara cok normal basit bir seymis gibi gelecek ama yeni ogrendigim bi kelime ya da bildigim bi kelimenin 2. 3. anlamina bakarken guzel bi siteyse nereden geldigi yaziyor.
mesela bir kac kez sunla karsilastim; "x kelimesi normalde ingilizcede su anlami tasiyor ancak shakespeare in su su eserinde ilk kez su anlamda kullanmasindan sonra ingilizceye bu anlami yerlesti." boyle bir sey oldugunu bilmiyordum ben baya sasirmistim :) yani bir yerde bir kez kullanilmasinin - tamam shakespeare edebiyatin en onemli adamlarindan biri olabilir ama yine de - anlamini degistirmesi cok sasirtmisti

bence de eski edebi eserlerdeki laflardir, turkceye cevrilirken direk cevrilmistir. ya da hangi dillerde varsa iste. bir kez oyle cevrilse yetebiliyor, heralde dile direk oyle yerlesiyor.

wallcan +1 yani

bi de elleriyle kebap ve lahmacun yapan abiler var asil onlari dusunmelisiniz. doner yine neyse bence.. ustune egilmezse dusmeyebilir

o abilerin genelde parmaklarinda benim kafamdaki kadar sac var bu arada

lezzeti oradan geliyor aga!

kokoreç kestiği tahtanın üzerinde para olacak bi kere!

kesinlikle haklısınız. beni şahsen rahatsız etmesede bazı kurallara dikkat etmelleri gerek. ha sakalını kesip dönere yapıştırsa tadı güzel olacaksa yerim pis bir adamım ama hijyenik değil ve toplum sağlığı açısından önemli de keşke tek sorun sakal olsaydı.

Bunu anlattığımda arkadaşlarım pek bi tiksinirler bende bol bol anlatırım. Geçenlerde bi dönercide girdik normal çıplak elle abi dürümlerimizi falan hazırladı yedik sonra ben bi tuvalete gideyim dedim. Aslında iş yerinin bi lavabosu vardı sadece el yıkamak için de ben sıkışmıştım. Beni arkada etlerin olduğu bölümde -işin mutfak kısmından git- en sondaki kapıda dedi.Girdim bi tane teyze pis bi ortam. Hani flimlerde olan şekilde pis. Neyse tuvalete girdim yerde et var. Baya dönere konan etler vardı. Altına naylon sermişler etleri koymuşlar üstünede gelişi güzel bi naylon koymuşlardı. 2 metre kare alaturka tuvalet. hayal edebilrsiniz ben tuvalet ve etler dipddibeyiz. çıkardım sıçrata sıçrata işedim elimi yıkadım sonuçta hijyenik bi insanım.

bu tarz bi olay sadece benim gördüğüm dü daha neler yiyiyoz kim bilir. Bunu görünce sakala o kadarda takılmam sanırım.

sen en iyi dnerci nerde var onu bilirsin, ben en iyi nerde dönerci var oralarda çalıştım, cem yılmazın anlattığı bi hikaye var bir yemeğin sivaslı ustaların elinden geçmesiyle ilgili, az bile anlatmış, mutfak restorant ne kadar sağlıklı hijyenik olursa olsun sen o ustaların burunlarını karıştırıp, bilmemnerelerini kaşıyıp yada tuvalete girip suyla taharet alıp elini yıkamadan mutfakta işe koyulup koyulmadığını bilemezsin, onun için emin ol sakalda bişey yok, sakal iyi. ama kesmeleri lazım tabi yemeğe düşmesin

devletin elinde olan bir şey değil de, o yerin sahibiyle alakalı bir şey olsa gerek. saç, sakal, kılık kıyafet gibi şeylere o mekanın sahibi karar verir diye biliyorum.

bu arada nerelerin döneri iyidir onları da yazıver bari, istanbul avrupa yakası olsun mümkünse. (bahar pide salonu ve şu sirkeci'deki kasap osman hariç tabi)

dostum o zaman sana çooook ilginç genel bir şey söyleyeyim. hani şu lüks görünen lokantalar falan var ya işte efenime söyliyim pahalı asortik mekanlar falan işte orada hazırlanan yemeklere aşçılar her yerlerini sürüyorlar emin olabilirsin. yemeklerin çoğu elle hazırlanır kıvamlar elle kontrol edilir yumuşaklık sertlik falan hep elledir. eliyle döner kesen adam gördün mü peki ?

aslında bu restorant işlerini az çok bilirim. yurtdışında bu işi yapan tanıdıklarım var. (dönercilik vs) işin mutfağında bulundum yani. ama hepsi saç sakal olayına çok dikkat ediyordu. mutfak biraz dağınıktı tabii.

aynı zamanda türkiyede de 4 yıldızlı bir restorantta 6 günlük çalışmayı deneyimim oldu. ondan sonra sikerim lan böyle işi diye çıkmıştım. her neyse. burada da çalışanlar göze temiz gözüküyordu ama genel durum sizlerin bahsettiği şekildeydi tabii.

lan keşke dikkat edilse hijyene mijyene.. neyse henüz ölmedik..

dostlar aşçı olarak bir dur diyorum. çok yanlış bilinen birşey var. asortik mekanlarda evet herşeyi elimizle kontrol ediyoruz, eldiven denen sikko lastiği takmıyoruz ama bizim el yıkama limitimiz maksimum 30 dakika. yani 30 dakikada bir en geç ellerimizi yıkıyoruz. sigara içtiktn sonra, yemekten sonra, tuvaletten sonra yıkamayı söylemiyorum zaten. hani balık temizleyip ete geçiyorsak arada el yıkanır o derece titiziz. ayrıca saçı uzun olan bone takar, sakalı olan maske takar-ki sakal yasaktır katiyen-

ayrıca sakalda yasaklanmalı, yukarıda şaka yaptım. sakal, saç gibi vücut atıkları elbet yasaklanmalı. yukarıda atarlı bi arkadaş yasaklarla milletin sekötürnü laga lugasını yapmış. be arkadaşım ben oraya para verip yemek yiyorsam mecbur muyum herifin saçını sakalını yemeye?

pain of liberation, nasıl bi atar bu anasını satym? herifte sakal kıran olup olmadığını nerden bileceğim?

çok rahatsız ediyor. meydanın göbeğine birkaç ay önce bi dönerci açıldı adam abartmıyorum ladin gibi sakalla döner kesiyor bütün gün. sırf hizmet sektöründe diye yasaklanmaz diye bir şey yok. madem gıda sektöründe iş yapmayı tercih ettin, o zaman bazı şeylerden feragat edeceksin. herkes kendi mesleğine göre zorluklar yaşıyor. (kimisi bütün gün üniformayla, kimisi gece nöbetinde, kimisi soğukta leş gibi kokuların içinde çöp topluyor)bunların yanında bi sakalından feragat etmek çok zor bi şey değil. kendim almadığım gibi çevremdekilere de aldırmıyorum oradan.

ben özel sektörde çalışıyorum. işim bilgisayar ile hiçbir müşteri ile yüzyüze gelmiyorum. 2 gün traş olmayanca olay oluyor. yemek olayında hacı sakalı iğrenç bişey. parmaktaki kıllarda alınmalı. daha hjyenik olmalı bu yemek sektörü

bu beni daha çok rahatsız etti:

royalindustriesinc.com

"senin hayatın boyunca sakalından kıl düştüğü oldu mu ki" diyene cevap vereyim evet sakalım biraz uzadığında sayısız defa kıl düştüğüne şahit oldum. yemek yerken yemeğin, çorbanın içine düştüğü de oldu.

"SAKAL DEDİĞİN DÖKÜLMEZ LAN" diye bir şey yok yani. bal gibi de dökülür.

yazıları sildim. deli gibi sakalım var, çekiyorum çekiyorum elime gelmiyor ama tamam kardeşim, dökülür. he dökülür yani, daha ne diyeyim.

her kuşu siktiniz bir leylek kaldı.

sakalını çekince eline gelmiyor diye yeryüzünde yaşayan milyarlarca erkeğin sakalının hiçbir şekilde dökülmeyeceğine karar verip bunu iddia edebiliyorsan asıl bizim diyecek bir şeyimiz kalmıyor burada.

cok meshur bir raki balik restoraninin mutfaginda fare tekmeliyorduk. ne gunlerdi be. zaten o lokanta sozlukte de itin gotune sokuluyor.

evet ediyor, sadece sakal vs. yönünden değil. güzel güzel yazılmışı var, kısa bir entry, tıklamaya üşenenler olabilir diye, yapıştırıyorum. compadrito' nun bir entrysi. başlık: fekal oral yol.

insanların dışkı bulaşmış şeyleri bir şekilde yutmaları ile meydana gelen bulaşıcı hastalıkların, meydana geliş nedenini tarif eden yol. ağıza feçes (dışkı) bulaşması demektir. bunlardan birisi, içine kanalizasyon suyu karışmış suları içmekse, bir diğeri de taharettir. çünkü taharetlenme sonucu dışkıya bulanan eldeki koliform bakteriler kolayca giderilemez. bu el hem kendi sahibinin, hem de etrafindakilerin koliform bakteri (escherichia coli) yeme ihtiyacını karşılar. yurdum insanı, poposunun temizliğiyle övünür ama tırnak aralarındaki ve parmak uçlarındaki dışkı miktarını bilmez, anlamaz. sabunla elini yıkadığında gitti zanneder. bu temiz kardeşlerimizin yoğurduğu köfteler hemen kızartılmadığı, bekletildiği takdirde, köftede, sonradan kızartılmakla etkisi kaybolmayacak toksinler oluşur. okul, yurt, fabrika, kışla gibi toplu yerlerde görülen ve adına kibarca ve salakça besin zehirlenmesi denilen hadiselerin coğuna bu toksinler sebep olur. aynı kardeşlerimiz hastanelerin yeni doğan birimlerinde ve yoğun bakım bölümlerinde de yoğun olarak çalışırlar. üstelik, sadece suyla yıkadıkları (kendi deyimleriyle taharetledikleri) popolari temiz filan da değildir. keza, dışkıyla atılan barsak kurtçukları ve bunların yumurtaları gene bu caaanım taharetlenme sayesinde ağıza geri dönerler. buna da reenfestasyon yani kendi barsak parazitini ellere yar etmeme, parazitlerin geri kazanımı denir. sözlük kullanıcılarının mensup oldugu sosyokültürel katmanın, türkiye ortalamasına göre seviyesi göz önünde bulundurulduğunda, bu kavrama altıbuçuk yıllık sözlükte daha önce başlık açılmamış olması da ayrıca düşündürücüdür.

edit: (bkz: escherichia coli/1)
edit 2: arada bir sol elinin tırnaklarını koklayan arkadaşıma da burdan selam ederim.

son söz de benden gelsin. bence taharetlenirken o lastik eldivenler giyilmeli. yani taharetlenmek isteniyorsa. artık gerisi size kalmış. ne yaparsınız, bilemem.

@oinone pe taharetlenirken illa eli kıça sürmek gerekmiyor ki

haklısın.
@babamasoliimbananickaldirsin bro kebap elle yapılır.

@buhebu abi yanlis ifade etmisim kendimi. heralde elle yapilacak. da o abiler ellerini kac kere yikiyor gunde? eldiven takan zaten simdiye kadar hic gormedim onu gectim de.. o elleri goruyorum.. o killarin dusmemesi imkansiz

bunlar ekonominin kolay dersleri. muhendislik okudum, bunlari biz bile aldik. bizim iktisatci arkadaslar hep ekonometriden nefret ederlerdi. en kotusu o sanirsam. alabiliyorsan onu al.

Mikro al bence

iyi de makro, mikro zaten temel dersler. yatirim danismanligi icin alabilecegin en faydali dersler finans dersleri. businessa hic girmiyorum. ders iceriginizi bilmiyorum ama yine alakasiz duruyor. sadece bu uc ders varsa, makro al. en cok onunla iliskisi var. ama donem sonunda kufur etme.

@crucio ekonometri diye bir ders goremedim valla.

@amuzende daha yuksek dersleri almam icin bunlari vermek lazim once. neden kufredeyim?

neden mikro neden makro tavsiyeleri geldi sebep de yazarsaniz cok guzel olur

tesekkurler

mikro tabi ki. ekonominin temellerini öğreniyorsun. işletme öğrencisiym

makroekonomi al.

mikro tabii ki

www.eksiduyuru.com

squat mi ki?

edit: yazmislar pardon

oha ben olsam okulu yakardim. once bi gidin hocayla konusun bence.

anormal değil, talihsizlik olmuş sadece. bütü sadece zorunlu olduğu için yapan bir hocaysa bilerek böyle yapmış da olabilir. ama her halukarda şikayet edebileceğin bir şey yok (eğer not açıklama yada büt tarihi akademik takvime aykırı değilse)

Marmara'da okuyorsan normal.

20 yas üstü oldugu icin arabalarin toplatilmasinin söz konusu dahi olacagini düsünmüyorum..bu konuda ancak caydirmak icin vergilerinin yükseltilmesi yoluna gidilebilir. bunun da türkiye sartlarinda caydirici seviyeye ulasmasina ihtimal vermiyorum. tüv'den gecen her arac trafige cikabilir. 20 yil önce 30 yil önce aldigi arabasini satmayip zevk icin kullanan bircok insan var.
bunun disinda.. bu araci alip masraf yapmadan binerim düsüncesindeyseniz yanilabilirsiniz. cok bakimli bir tanesini bu fiyata alma ihtimaliniz nedir bilmiyorum dogrusu. her ihtimale karsi 4500 arti 1000 cepte bulundurmakta yarar var.
alinir mi alinir.. iyi bir bakim yapilarak da gayet kullanilir. ha masraf 1000 olur 2000 olur, isini bilen bi ustaya danismak lazim..

lpgli mi?

ayda ortalama 200 tl tamir parası ödersin. 300 de benzin tutsa 9 ayda arabaya harcayacağın para arabanın değeri kadar olcak. sigortası vergisi hariç. satayım desen 71 model vosvosu satamazsın elinde patlar.

motosiklet al

ayda 200 tamire vereceksin diyen arkadaş.her arabada olucak diye bişi yok kanımca?

new beetle düşündün mü?

bence bis al :) cok tatli olum ya. o da ise yarar.. tabi boy 1.80+ degilse

4500 de yanında harcarsın. çektiğin eziyet de yanına kalır. 74 model hacı Murat aldım zamanında varımı yoğumu yedi. alma. net. O paraya broadway, spring falan al illa alacaksan.

al dostum. en fazla 4500 tl kaybedersin. diğer masraflar her marka model arabada olabilecek masraflar.

yazın kesin su kaynatır.

araba hava soğutmalı, su kaynatır diye arkadaşa gelsin :)

genelde okuldan okula degisiyor
A+ pek olmuyor.

BA dedigin A- ve B+ gibi bir seye denk gelir (ikisi farkli)
normal sistemde BA AA diye bir sey yok zaten (Amerika'da hic gormedim, Odtu'de vardi).

referans olsun:
www.princeton.edu

Sizin okulun not sistemi farklıdır. Bizde AA BA BB diye gider, misal Hacettepe'de A1 A2 A3 B1 diye gider.

o zaman bizim okul cok kral, ya da dandik. bilemedim simdi. 80-100 A 65-79 B diyor. burada 80 alan adam A alirken princeton da B- aliyor ha. benim okul baya dandik o zaman. hocalarin notlari cok kit ama yine de.. bu kadar buyuk fark olmasi..


ne + - var ne iki harfli sistem var. tek harf yazmislar.
hadi ya amerika'da yok o zaman iki harfli sistem.

ama dusununce cok sacma degil mi bu? 80 alan adamla 100 alan adam arasinda fark yok ?

sizin okulda 80 alanla 100 alan arasinda fark yokmus demek evet.

Benim bildigim 90 ve 93 ustu 4.00 a denk gelen "A" dir. 80 -90 arasi da 3.70 e denk gelen A- dir.
Hepsinden 80 alirsaniz 3.70 civari bi ortalamaniz olur. Tabii hocanin curve alip almadigi da onemli burada. Siz 80 alirsiniz ama en yuksek not 85 tir mesela, o zaman muhtemelen A gelecektir falan...

curve falan yazmiyor o durumlari hic bilmiyorum. ama bizdeki sistem baya farkliymis. 80 ve ustu direk 4.00a denk gelen A imis bizde.

aradaki fark teknik ve refleks. ben 91 kiloyum şu anda ve o dayıyının 10 saniyede falan kemiklerini kırabilirim. ama o da benimle aynı teknik ve reflekse sahipse o zaman vücut avantajı öne geliyor. ama bu çok ucu açık. ben zayıflığımı kullanıp bile dövebilirim onu ya da o kemik yapısını kullanıp beni dövebilir

Tamam da dayıyı kas kaplayınca dayının kilosu artmıyor mu? 100 mü kalıyor. Kas yağdan ağırdır. Ağırlık aynı zamanda daha az hareketlilik anlamına geliyor. Elbette istisnalar mevcuttur. Devirebilirsin yani bence. zaten boksta esas olay kafaya aldığın darbe kafaya darbe almak yoruyor yani vurabilirsen sorun yok ama vuramayacağın kadar atik hemide bir o kadar kuvvetli diye düşündüğün zaman zaten işte mike tyson, m.ali falan oluyor.

evet sadece kilo.

o kilonun ne kadarı yağ ne kadarı ne kadarı kas sana kalmış. ister kas kütlesi ol ister yağ tulumu. aynı kilodaysan ve ringe çıkarsan kapışırsın.

ha gibson'ın dediği de çok doğru. o devasa amcanın çenesine isabet eden sağlam bir sağ kroşe amcayı direkt yere yıkar. eğitimli değilse tabii. aksi takdirde, o ölçülerle madara eder adamı.

ve fakat, vurma ağılıklı değil de direkt tutup bükme ağırlıklı dövüş sporlarında amca çok avantajlı olur. jiu jitsu, judo vs gibi.

100 kilo birinin 90 kilo birine attığı yumrukla, 90 kilonun 100 e attığı yumruk eşit güçte değildir.o yüzden kiloya göre belirlenmiş. 2.15 lik böksör nikolay valuev şu ana kadar hiç maç kaybetmemiş sanırım.

dendigi gibi judoda falan siker o abimiz.. boksta farkettiriyor mu sanmiyorum emin degilim.

ha bir de ne yapsinlar mactan once parmaklari mi olcsunler :) kilodan baska neye gore belirlense iyi olur dusundum bulamadim

asitli ve paket gıdaları bırak kaç yaşına geldin.

sarı kola

@katusha her gün yediğim yok, ayda bir alıyorum. ama alınca da bir şeye benzesin istiyor insan.

cam şişelerdeki kolalar ötekilere göre daha asitli sanki. onlardan al.
albeniyi bilmem.

albeni yerine twix alabilirsin. ve cam şişe kola +1

ben de tam tersine kutu kolaları daha çok seviyorum daha asitli geliyor. plastik şişelerdeki kolaların hiç sansı yok.

Albeni twixin cakmasidir. Twix al bir daha albeninin yuzune bakmazsin zaten.

twix +1
kutu ve cam kola +1 ama bunun sebebi sanıyorum cam veya teneke olması değil de küçük miktarda olması.

albeni ayni siz buyumussunuz efenim. cocukluktaki tad tabi olmicak. bi cok sey icin gecerli simdi getirseler yumiyum bi heyecanlanirim evet ama yiyince bu ne lan derim. tofita yedim gecenlerde oyle oldu

Fabrikalara, laboratuvarlara, finans kurumlarına danışman olurlar, televizyona çıkarlar, kitap yazarlar, aklını kullanan iyi paralar alır..

bilginin para ettiği düzenlerde iy para kazanan hocalar olur. hepsi değil ama kazananı da çoğiy kazanır.

kendi aldığı maaş dışında, ders ücretleri oluyor, idari görevleri oluyor,araştırmalarda danışmanlık yapabiliyor, hazırlanan projelerden kazancı oluyor, yayımlanan eserlerine karşılık ücret alıyorlar vs vs ve bunlar hep para. :)

danışmanlıktan deli gibi para kazanabiliyorlar.

çalıştığım şirketin yangın danışmanı diye bir profa 70.000$ verdiğini biliyorum. zemin ile ilgili bir profa 5.000 TL vermiştik adam ile sadece bir kez görüşüp veriler hakkında yorum yapması için.

bizim hocalardan 3 tanesi, batmakta olan bir kimya fabrikasının sorununu çözmüşler. fabrika da bunlara 300 bin tl vermiş. bizim hocalar kabul etmemiş onun yerine fabrikaya bizden 3 tane öğrenci alın demişler. böyle böyle oluyor heralde.

istanbul da aylık geliri 10 bin liranın altında profesör yoktur.(net gelir)
bakmayın siz o gazetelerde çıkan devletin verdiği profesör maaşlarına...

ben bi olay biliyom da, detayını annatamam.

işi halletmek içün 1 milyon dolar istedi hoca.

şirket kabul etmedi ama herifin dediğini dinnemediği içün de gümledi...

bunnar uç örnekler!

Başka gelirler şöyle olabilir:

İdari görev - dekan, rektör yard, rektör
Projelerde yürütücülük - Avrupa birliği çerçeve programları, TÜBİTAK vb
Patent
Danışmanlık

o degil de cok iyiymis ya.. ben de bakip aciyordum helal diyordum.

peki profesor oluncaya kadar? asistanlar docentler vs. onlarda bu tarz danismanlik olanaklari var mi yoksa profesorlugu alacak kadar tecrube olmali mi?

hep soylerim almancadan igrenen nefret eden tam anlamiyla midesi bulanan bir insan olarak ave maria kadar guzel bir sey dinlemedim hayatimda

Schubert iyidir
Ave Maria mükemmeldir
Almanca çok tatlı bir dildir, ama tepe noktası bu mudur, çok tartışılır.

Misal, www.youtube.com

konserve bezelye, fasulye falan al çok kolay yapılıyor. tencerede biraz soğanla salçayı çevir (salça yoksa domates doğra), içine 1-2 patates havuç doğra, istersen hatta tavuk, et, kıyma falan at biraz, onlar piştikten sonra en son da konserveyi dök içine suyla beraber, suyunu tuzunu karabiberini koy kısık ateşte pişsin. afiyet olsun.

(bkz: en iyi sandviç kombinasyonları)

ızgara et veya tavuk. haşlanmış sebze. en az uğraştıranlar bunlar.

soğanını domatesini salçasını vs. hallettikten sonra hepsi aynı zaten hemen hemen. bunları yapacak iyi bir ekipman ve azıcık azimle güzel yemekler yapılabilir. şu an yeşil mercimek yapıyorum ben mesela.

patates haslayip patates salatasi yapabilirsiniz limonlu yesillikli vs.
ya da pure..

patates de genelde ucuz olur yurtdisinda guzel bi ogrenci yemegi aslinda

kolay yapilan pilavlar var bi de knorr un ya da uncle ben's in vs.

firinda donmus pizza? yurtdisinda ucuza bulabilirsiniz ayni sekilde

pilavin yanina mantarli biberli domatesli vs. et sote yapabilirsiniz

firinda somon.. cok kolay..

bulgur pilavı,
fırın varsa etin envai çeşidi ve sebze kombinasyonları
salata aceminin en büyük silahıdır ayrıca..

benim şu cevâba takıl:

www.eksiduyuru.com

yufkacılarda hazır mantılar oluyor, bir tencerelik yani 4 kişilik bir öğünlük satılıyor genelde. ve yapması pek kolay oluyor. makarna pişirir gibi pişiriyorsunuz sonra da sosunuzu ayarlıyorsunuz. en son bütün pişme işlemleri bitince tabağa mantıyı koyun ister sulu ister susuz. sonra yoğurdunuzu dökün. ardından sosunuzu dökün. en son nane, pul biber ve sumak serpin. mis gibi mantınız hazır.

Ben en tembel anlarimda yesil biberleri ince dograyip kavurup uzerine de kup kup kucuk dogranmis domatesleri dokuyorum. Oyle kavuruyorum. O an aci istiyorsa canim basiyorum acili salcayi pul biberi. Ister ekmek ban ye istersen makarnana sos yap ama muhakkak doyuruyor. Hatta konservelere yaptim bu karisimi buzdolabina attim. Canim istediginde direkt tavaya dokup salcaliyorum.

@bluesbass oha yurtdisinda yufkaci var mi? hangi ulke ora? varsa almanya'da vardir baska zannetmiyorum..

---tavuk kanat veya but al,5-6 tane de patates,birkaç tane de sogan al orta boy,tavukları bir tepsiye koy üzerine baharat(kırmızı biber,karabiber,tuz,yağ)ile güzelce karıştır,soğanları ve patatesleri dörde böl,tepside soğan,patates ve tavukları bie güzel karıştır at fırına 40dk kadar pişir,afiyet olsun.

---salata yap.

----5-6 tane domates al,kabuklarını soy ,rendele,bir tencerede yağ ve yemek kaşığı unu kavur(hafiften kahverengi olacak),üzerine domatesleri ve bir yemek kaşığı salça ekle,bir litre su koy,1su bardağı süt ekle kaynayıncaya kadar ara ara karıştır,en son 2çay kaşığı tuz at sonra karıştır sonra söndür,üzerine kaşar peyniri rendele.

----havuçları(4-5 tane) dilimle,bir tenceye 1su bardağı su koy,havuçları suyunu çekinceye kadar pişir,ardından biraz yağ ekleyip kızart,sarımsaklı yoğurt ile ye.

uyku sersemi yurtdışında kısmını feci atlamışım. ayrıca arayan istediğini buluyormuş hacı. misal babam kuveytte ıspanak bulup yapıyomuş lan. ben iyisini bulup yapamıyorum istanbulda

okuldan okula degisir. hollanda degil yani olay. bazi okullar hepsini emaille kabul ediyor bazilari postayla fotokopilerini istiyor bazilari postayla orijinallerini istiyor. bazi irispi cicikliri de apostilli bilmem ne bok pusurlu istiyor

karşındaki insan makul birisi ise sıkıntı olmayacaktır zira bu işlerin önemli bir ayağı ücret ve sende gördükleri potansiyel. epey teferruat bu husus. sıkıntı olmayacaktır diye düşünüyorum.

ders içeriklerinden herhangi bir sorun olacağını sanmam. transkript falan olsa kabul etmezlerdi ama.

burada kalsın, not olsun benim gibi sıkıntı çekenlere.

E-mail ile dosyayı kabul edip, confirmation e-maili geldiğinde ilgili dosyayı e-maille gönderdiğimi hatırlatmamı istediler. Benim gibi panık yapmanıza gerek yok yani.