tencereye tek seferde az miktar patates at. çok attığın zaman yağın kızgınlığı azalıyor ve patatesler düzgün kızarmıyor dediğin gibi yumuşak oluyor. yağ çok kızgın olacak olay bu.

ince doğramak/kızartmadan önce tuzlu suda bekletmek

* patatesler kesildikten sonra tuzlu ılık su içinde bekleyecek ki nişastası gitsin, ekmek gibi olmasın kızaran patatesler.
* yağ çok fazla ısınacak, patateslerin hepsini attığında cozzz edecek. yoksa yumuşak oluyor.

incecik de doğradım az da attım ama olmadı kıçları başları ayrı oynadı. sanırım nişasta yüzünden. tuzlu su nişastanın ebesini beller mi acaba ?

edit: vay arkadaş meğer bütün duyuru olarak ana gıdamız pattis kızartmasıymış cevap yazana kadar bir sürü cevap daha gelmiş. herkese teşekkürler.

Jamie oliverdan tarif sana

Yağ iyice kızmadan atarsan yağı emer yumuşacık olur patatesler. Yağın iyice kızmasını bekle öyle at, yalnız dikkat et yağ yanmasın. Patatesleri at kapağını kapat arada aç kariştır patatesler birbirine yapışmasın. Yağın uygun sıcaklıkta olup olmadığını nasıl anlarsın; yağın yeterince kızdığını düşündüğünde denemek için bir tane patates at cos diye ses gelirse olmuştur. Bir de patatesleri mümkün olduğunca ince doğra. Afiyet olsun :)

Edit: en önemli kısmı unutmuşum. Patatesleri doğradıktan sonra yıka ve kağıt havluyla iciye suyunu alıp kurula. Daha sonra kızart. Kizarttiktan sonra tuzlarsin.

Pardon mobilden düzeltemedim. Neyse yazıyorum:)
Patatesleri normal kes tuzla falan. Sonra kızgın yağa at. Biraz piştikten sonra al. İkinci partiyi at. Sonra o da piştikten sonra onu da al, ilk partiyi tekrar kızgın yağa at pişsin. Sınra da ikinci partiyi aynı şekilde. Mükemmmel oluyor.

1- aldığın patateslerin hepsini aynı boyutta doğra.
2- üstü açık bir kaba yağ koy
3- yağ iyice kızsın
4- yağdan taşmayacak, kabı satüre etmeyecek kadar patatesi kızartma için yağa koy.
5- kızarma emareleri göstermeden herhangi bir müdahalede bulunma, birbirine yapışık veya kırılmış kalabilir. hamurlaşma geçtikten sonra ters yüz yap.
6- imkanın varsa philips airfryer veya tefal acti-fry alıp daha sağlıklı hale getirebilirsin.

1 çay kaşığı kadar sirke çıtırlığına çıtır katar, bahsedilen doğru kızartma tekniklerini uyguladığın sürece tabii.

sirkeyi nasıl uygulıycam ?

yağa damlatacaksın ama yağ kızmadan biraz önce, yoksa sıçrama yapar.

yağ kızdıktan sonra koyacaksın patatesleri, öyle yaptın mı?

yağı kızdır, kapağı açık şekilde kızart.

yağı kızdırdıktan sonra attın di mi patatesleri tencereye?

yag isindi da kizdi mi bilmiyorum, bunu anlamanin basit bi yontemi var mi?

yağ kızdığı zaman çıtır çıtır sesler çıkarır, anlarsın.

kucuk bi ekmek ici parcasi at yagin icine, ordan anliyosun kizmis mi diye.

azıcık sirke damlat içine yağın, çıtır olmalarını sağlar.

diğer yazar arkadaşların tavsiyelerine aynen katılmakla birlikte bir iki hususa da değinmek isterim.
patatesin cinsi de olaya etki edebilir.
patatesleri mümkün mertebe ince doğramalı.

yağın kızdığını anlamak için patatesin bi ucundan tut, diğer ucunu sok. kızmışsa emin ol anlarsın.

sonra dondurulmuş patates kullanma, al soy kurut öyle koy tavaya.

süzgeçli birşey kullanmanın sana herhangi bi artısı yok..

hangi patatesten aldın ? ben mesela superfresh alıyorum baya güzel. hele catering tarzı olanları var şeffaf koca bir poşette 2.5 kg olarak satılıyor baya da uygun fiyatı. ama ben artık kendim pattisleri doğrayarak yapmak istiyorum. haa bir tavsiye de benden. çok karıştırma. yani at içine ve en büyük yerde en açık şekilde olsun ateş. 5 dakika öyle kızarsın sonra bir alt üst et bir beş dakika daha bekle o şekilde süper olması lazım.

kızgın yağa attığını varsayıp 2. aşamaya geçiyorum. ayrıca cinsi de kızarmalık diyelim .patates kızardı yea artık dediğinde çıkartıp süzüyorsun. 4-5 dk bekletiyorsun.sonra kızgın yağa tekrar sokup biraz daha kızartıyorsun. tam olunca, çıkartıyorusn .al sana kıtır patates.

Tencerenin kapağı kapalı mıydı hayır olamaz:d

sagolun arkadaslar degerli tavsiyeleirniz icin, kullandigim patatesler hazir dondurulmus patatesler, markasini hatirlamiyorum ama superfresh degildi, bir dahakine kendim soyup dograypi oyle yaparim.

bir de ben bu yagi tekrar kullanabilrim patates kizartmasi icin degil mi?

suzgeci kaldirip bekletmeyi falan bosver. tabaga koyarken, tabagin altina 1-2 kat pecete koy. patatesleri koy. ustune de 1 kat pecete koyarsin. oyle beklet 1 dakika falan, gider yagi.

en fazla iki kızartmalıktır o yağ, sonrasında yanar gider.

valla ben 10 defa kullanıyorum aynı yağı en az. zararlı diyollar ama umurumda değil o kadar para çıkacaksa cebimden gider et yerim.

Mc donalds tipi patates kizartmasi yapan biri olarak yukarida soylenenlerin tamamini bos olarak nitelendirmek istiyorum. optum

gece gece hazir bilgiler tazeyken hemen bi deneme yaptim :)

sonuclar;

tencereyi daha buyuk goze koyup biraz daha bekleyince yagin kizmis oldugunu anlayabiliyormusuz :)

kapagi kapatmadim, birazcik sirke damlattim yaga, bittikten sonra biraz bekleyip bi posta daha kizarttim.

sonuc bariz cok daha iyi ama gelistirmeye de acik. neyse, en azindan 101'i gecmis sayilacak kadar iyi. sirada advance patatesing var. yukarida bir duyuru vardi, ordan takip edeyim; www.eksiduyuru.com

bu da sonucun capsi; imgur.com

Şimdi aklıma geldi de, patatesi çok az una bulayıp kızartınca da değişik çıtır bişey oluyor. 1 kez denemiştim, iyiydi.

olur öyle. sık karşılaşılan bir durum aslında.

akvaryuma asla ağzına kadar su koyulmaz.

(bkz: harakiri)

suyu cok sicak ya da cok soguktur. benim de basima gelmisti. hayvani 1-2 metre ilerde halinin ustunde bulmustum

Yok ya ağzına kadar koymadım. Altta kalsınlar diye yani çıkamasınlar diye baya boşluk bıraktım.

Su ise oda sıcaklığında. 5 kiloluk içme suyu almıştım. Onlardan koyuyordum çeşmeden bile değil. Erikli ile besledim yine de yaranamadım :D

kamikaze?

içme suyu da olsa asla tamamını temiz su olarak koymamk gerekirmiş. eski suyu + yeni temiz su ile yarı yarıya doldurmak gerekiyormuş akvaryumu. tamamı temiz su ise bu sebepten olabilir.

akvaryum biyolojisini bozmamak adına @dahinnotha dediği şekilde temizlik yapılması gerekiyor.

You took the words right out of my mouth de

"i was just about to say the same thing" de diyebilirsin.

pre-intermediate ingilizcemle yazıyorum, o yüzden bana pek güvenmesen iyi edersin :))

I was going to say to same thing -exactly-. You said that faster than me.

that's what i was going to say.

bitrate daha önemlidir de hacı ben 17 inç monitorde izlemek için bile en az 15-16 gb'lık 1080p bluray indiriyorum. full hd tv'si olan adam niye 3-5 gb derdine düşer ki.

yine de soruya cevap verirsek 4300 bitrate'li 720p film daha kalitelidir burada. çünkü çözünürlük arttıkça bitrate de artmalı senin verdiğin bu örnekte 1080p için o bitrate çok az yetmez karşılamaz kalitesiz olur.

Net bir cevap olmayabilir. :)

Tersinden gidersek eğer, bir videoyu dönüştürmeye çalışınca çözünürlüğü ne yaparsan yap bitrate ne kadar büyükse o kadar büyük oluyor videonun boyutu.. Çözünürlük boyutta hiçbir şey değiştirmiyor.

Ben olsam bu durumda bitrate yüksek olanı seçerdim.. 720p.

@ctu, ben salladım bu örnekleri zaten, yüksek kalite indirmeye çalışıyorum. o yüzden sorayım dedim çünkü 1080p olup yüksek bitrate'li filmleri daha zor buluyorum, 720p olarak daha çok seçenek oluyor.

anladım. bak şöyle de düşünebilirsin. 720p film 1080p ekranda upscale oluyor ya. şimdi birisi 4300 bitrate ile upscale oluyor diğeri 2800 bitrate ile upscale edilmiş. 4300 olan kesinlikle diğerinden daha kaliteli olacaktır çünkü malzemesi daha çok. diğerinin malzemesi yetersiz gelecek kalitesiz olacak.

yapay zeka ve reklam işleriyle uğraşmış biri olarak söylüyorum basit düzeyde yapay zeka diyebiliriz evet.

edit: yapay zeka'da da kullanan çeşitli algoritmalar var. bunu baktıysa bunu getir gibi basit bi if'e yapay zeka diyemeyiz tabii ki. yapılan şey gezdiğiniz yerlere bakarak bir havuzda bulunan ürünlerden ilgilieneceklerinize karar vermek. bu da veri madenciliği dendiği gibi. ve bunda yapay zeka algoritmaları da kullanılır.

(bkz: bu cookie harika bişey dostum)

eskiden xss yöntemiyle verileri ele geçirirdik

yapay zeka olması için bence kendinden de bişeyler eklemeli işin içine, öngörüde bulunmalı, tahminler yürütmeli (tamamen kendi başına, başkalarının girdilerini dikkate almadan). bu senaryoda senin seçtiğin ürünü diğer sayfalarda da göstermesi onun zeka belirtisi değil, sadece programlananı yapması.

program ile yapay zekayı karıştırmamak gerekli. çok farklı şeyler. komut ile yorum unsurları var en başta.

ona tıklıyorsa bunu sun,
bunu tıklıyorsa şunu sun;
mantığında çalışan bir sisteme yapay zeka denmez. yapay zeka olması için çıkarım yapıyor olması gerekir.
mesela sen xperia z2 baktın. site bunu "akıllı telefon" olarak görecek. "akıllı telefon seçilirse karşısına cep telefonu aksesuarı sun" komutu varsa otomatikman kendi veritabanından kablosuz şarj cihazı önerileri çıkar. yani, her şey önceden planlanmıştır. yapay zeka olabilmesi için önceden programlanmamış bir komutu vermesi gerekir. "hmm, z2 almış bu, demek ki sony seviyor, kesin ps'i de vardır bunun. ne versek, hmm, yeni oyun almış mıdır acaba. indirimde watch dogs var, gösterelim bakalım bunu" derse yapay zekadır derim ben.

yapay zekanın temeli öğrenme ve sorun çözmedir. burada bir öğrenme prosesi yok.

Ortada bir öğrenme var mı? Atıyorum X marka ayakkabı incelediğinizde sadece X ayakkabıyı mı önünüze getiriyor, X ayakkabının satıldığı bir yeri mi önünüze getiriyor, "X ayakkabıyı seven, şunları da sevdi" diye bir katkıda bulunuyor mu? İlki pek yapay zeka sayılmaz, olanı önünüze sunuyor sadece, bir öğrenme yok. İkinci de Yapay Zeka'dan çok öğrenmeyen basit bir Veri Madenciliği işi, üçüncüsü ise Yapay Zeka'nın işi.

Eger programci bir deger X ise sonuc Y dir gibi bir algoritma yaziyorsa ve o isi algoritmanin kendisi yapiyorsa bu bildigimiz programlamadir. yapay zekada ise o isi yapan algoritma degil ögrenme algoritmasi yazilir. Bunu su sekilde basitlestirebiliriz. Basit bir program düsünelim, bilgisayara en sevdigin renk nedir diye soracaz ve bilgisayar bir renk söyleyecek. Temel olarak programlama algoritmasinda programci algoritma icinde ya o rengi verecektir, mesela cevap olarak "Mavi" diye cevap dön diyecektir, ya da rasgele bir renk dön diyecektir ama rasgele oldugu icin de dönülen renk nedensiz olacaktir. Ama yapay zekada programci bilgisayara deneyimleme algoritmasini yazacaktir, bilgisayar cesitli renkleri inceleyecek deneyimleyecek ve kendi zekasina göre degerlendirecektir. Buna karsilik bir renk dönecektir, rasgele olmayacak ve her bilgisayar farkli bir renk dönecektir. Yani kisaca bilgisayar ögretileni degil ögretilmedigi halde bilgi üretirse yapay zeka olur, programcinin etkisi sadece ögrenme yönteminin algortmasi ile limitli olur. Cookieler üzerinden yapilan reklam secimi yapay zekadan ziyade algoritmadir. programci tüm olasiliklari önceden kestirmisir ve sonucalari da belirlemistir.

Şuan dünyada tam anlamıyla yapay zeka adında birşey yok. Adına AI dediğimiz belli kuramlara ve disipline dayalı olarak olusturulmuş algoritmalar var sadece.
Yani şuan yapay zeka dediğimiz şey genelde hedeflenmiş veriyi yorumlama işleminden öte geçemiyor. Bu sebeple programcının önceden öngördüğü konulara,başlıklara veya amaçlar ilişkin sana bağıntılı gibiymiş gibi görünmesini sağlayan daha önceden hedeflenen ve yorumlanan içerikleri görüyorsun sadece.
Yapay zeka programcının inisiyatifi dışında enformasyon edinebilme ve bunu yorumlayabilme işlemidir aslında.

dediğin sistemi hepsiburada.com için yazmış birisi olarak söyleyim :) hiç yapay zeka ile ilgili değil :) çok basit bir algoritması var.Sadece reklamcılıktaki "retargeting" , "lead Pixel" i "Behaverol Targeting" konularına bakarsan işin yazılım tarafının kolay olduğunu göreceksin.kolay dediğime bakma mantık basit ama database tarafı bir hayli güçlüdür.

son olarak herşey cookie üzerinden gider.User'a ait bütün datalar cookie lerde.

Tor.

(bkz: zenmate)

vpn

tunnelbear bağlanamadı. o yüzden sordum.

bulurlar ve atarlar gibime geliyor, su bile almıyorlar içeri.

kadın varsa yanında çantasında sokma riski alınabilir. itü'de geçen sene girdiğim bi konserde arkadaşımın çantası aranmadı mesela, risk alacaksan böyle dene. ama genel olarak pek mantıklı değil, yanına al, erkenden girmeye çalış. sokarlarsa ne ala, sokmazlarsa kenarda içip öyle girersin.

iki tane matarayı pipinin oraya koysan bakmazlar bence.

En iyisi @baba'nin lafini dinlemek gibi. Nevizade de icmekteyim kardesimle, durmak yok cekmeye devam.

Cay süzgeci ya da varsa daha büyük bir tel suzgec

kullanmadığın bi t-shirt?

sağlam bir kağıt havlu varsa çok katlı yapıp deneyebilirsin. uğraştırır ama işini görür.

çay süzgeci ile kafayı yerim sanırım 3 saatte bitmez :P

kızartma yaparken sıçramasın diye kullandığım bi nane var, o da iş görür mü acaba?

beyaz, boyasız desensiz t shirtüm yok :/

sifir posa istiyorsaniz kahve filtresi. isi cok uzatir ve zorlastirir yalniz.
en guzeli daha fazla posayi goze alip tel suzgec, balik kraker'in dedigi gibi.

atlet

sağlıklı ve düzenli beslenme, sağlıklı beslenme, düzenli beslenme.

temiz beslenme diyor ve sonrasında da açıklıyorum ben.
temiz beslenme uygun aslında. anlaşılmama sebebi bilinmiyor olması. "clean"de de aynı durum mevcut aslında. bilmeyen birine açıklamak durumunda kalıyorsunuz cleanden kastınızı.

dosyanın içeriği de önemli. tek tek klasörler çoksa yavaş atar. tekil .rar dosyasını mesela daha hızlı atar. bi de iki tarafın da 3.0 olması lazım. hem hdd, hem bağladığınız portun.

@icim urperiyor, tek dosya bluray film. 186'lık birden fazla klasör içeriyordu, dediğin sebepten ötürü daha yavaş oluyor o halde. hdd zaten 3.0, bilgisayarınkiler de 3.0 belirttiğim gibi.

Konvansiyonel diskle alabileceğin en yüksek hız zaten o civarlarda. USB 3 olmuş 2 olmuş farketmiyor. Disk yavaş zaten.

Zincirin en zayıf halkası ne kadar hızlı transfer yapabiliyorsa o kadar hızlı kopyalanır dosyalar.

Aynı hard diskten bende de var. Bir şikayetim yok.

Teracopy (codesector.com) kullanın. Format sonrası her bilgisayarda bulunması çok faydalı bir programdır.

@vanwarantion, peki bu durumda zincirin en zayıf halkası bilgisayarım mı olmuş oluyor, düzeltebileceğim başka bir şey var mı?
edit: teracopy ile 14 saniye daha çabuk yazdı, teşekkürler.

@baba jo, öyle görünüyor.

Eski windows sürümlerinde vardı böyle bir sıkıntı. Transfer bir yerde yavaşladığı zaman tekrardan hızı arttırmıyordu kopyalarken. Belki hala öyledir.

Eğer Linux da kullanabiliyorsanız bir ara "dd" komutuyla test yapıp tam transfer hızını görebilirsiniz.

www.youtube.com

van halen yazdigina göre klasiklerden ariyorsun diyerek:

www.youtube.com

mesela

pantera - mouth for war

Sweet Child O' Mine - Guns N' Roses
Purple Haze - Jimi Hendrix Experience
Iron Man - Black Sabbath
Whole Lotta Love - Led Zeppelin
Breaking The Law - Judas Priest
Cowboys From Hell - Pantera
Rainbow in the dark - Dio
Angel of Death - Slayer
Benimle Uçmak Ister misin? - Yavuz Çetin
Highway To Hell - AC/DC
Whiplash - Metallica


Aklıma ilk gelenlerden yazdim biraz. cok ama cok var aslında.
Seviyorsan bu tarz sarkilari, swedish death'e yonelebilirsin. In flames'in ilk albumlerini dinle. Mesela Stand Ablaze sarkisini dinle, ne demek istedigimi anlayacaksin.

ukulele

sesi çok tatlı, minnacık,

piyano. hep meraklıydım, şimdi kurs araştırıyorum. neden bu kadar beklediysem.

piyano, elektrogitar ve keman istiyorum ama sikintiya gelemiyorum o yuzden ogrenmiyorum erteliyorum hep.

neden sorusuna cevap vermemisim. sesleri orgazmik cunku.

piyano
www.youtube.com
bu videoyu gördükten sonra.

klavye. elektronik müziğe bayılıyorum. kendim de yapmak istiyorum. o yüzden. keman bi de. klavyeyi oturup bilgisayardan bile büyük ölçüde öğrenebilirim aslında ama üşeniyorum. kemanın da dersleri falan çok pahalı. bi ara üşenmezsem elektronik müziğe keman katarak müthiş bi şey yapıcam.

pek sanmam ama trombon öğrenmek isteyenlere itina ile yardımcı olurum

//reklam
benim de öğretmek istediğim müzik aletleri var ama öğrenci bulamıyorum.
elektrik gitar(shred falan bilmem tabi. pop kafaları)
piyano, rhodes, org falan filanlar
synthesizer(programlama mevzuları ve hatta sampling)
müzik prodüksiyonu
//reklam

evde bansuri var. hint flütü. 5 yıldır yatıyor. çalabilen kimse olmadığı için öğrenemiyorum. koskoca ülkede çalmayı bilen yok.

bu vesileyle sorayım. bilen var mı?

Piyano.

Ogrencem olm

Piyanooo!

Ayrica saksafon ve celloyu da siddetle istiyorum. Elektro gitari iyi kotu otturuyordum, uzun zamandir yatiyor.

piyano. amma çok isteyeni varmış ha.

saz. biraz vakit bulayım hemen el atıcam.

Klavye çalmayı çok isterdim. Dinlediğim müziklerin hemen hepsinde ana enstrüman kendisi çünkü. French horn çalmayı da öğrenmek isterdim çok. İnanılmaz görkemli bir sesi var.

www.youtube.com

çello. en çok sesi böyle köpürterek çıkartması. ses, biçim ve çalınış olarak bu kadar zarif bir enstrüman daha yok.

Klarinet, trompet, flüt, mızıka. Nefesimin içerde kalası yok galiba.

buzuki. çok güzel sesi var :(

trompet. www.youtube.com


onun haricinde bas gitar öğrenmek isteyen gençlere vaktim olduğunda yardımcı olabilirim.

ayrıca elimdeki sax notaları,armoni kitapları(caz ve klasik armoni) sight reading ve solfej kitaplarını paylaşabilirim. yaklaşık bi raf dolusu kitabın haricinde 7 8 gb de pdf dosyası vardır.



edit: melodika öğrenmek isteyene de kullanmadığım melodikayı hediye edebilirim.

hang drum. her ne kadar acayip yeteneksiz olsam da bence bunu becerebilirim.

piyano istiyorum çünkü çoq havalııı..
gitar çalıyorum, bir de piyano öğrenip kendi müziğimi kendim yapma isteğindeyim ama 1-2 aya kadar boş vaktim yoktu. çok özeniyom yutubta bissürü bişey çalıp milyon kere izlenen abi ablalara :(

Ukulele pek bi revaçta gururlandım bildiğim için iyi alete yatırım yapmışız :p gitarı daha adam gibi çalabilsem keşke diyorum şimdi bi de harmonica ama zor o biraz

tar. param olunca insallah öğrenicem.

viyalonsel.

nirvayana eriyorum dinledikce.
Calsam neler olur kim bilir.

yenikapı-hacıosman hattı ve füniküler 1'e kadar, tramvay 2'ye kadar uzatıldı. tünel, marmaray eskisi gibi 12 de bitiyor.

kartal metrosu hakkında bilgim yok ama o da 1'e kadar uzatılmıştır heralde.

*İstanbul için.

lhunardaien +1. 1 saat önce metroda okudum duyurusunu.

Kartal-Kadikoy metrosu 01:15 civarina kadar uzatildi. Ramazan bitene kadar. Kesin bilgi.

gelirin asgari ücreti geçmediği sürece kesilmez yazıyor kyk'nın sitesinde ama ben 4 ay asgari ücretten yüksek maaşla çalıştım kesilmedi.
www.kyk.gov.tr

nette biraz araştırdın mı? herkes farklı cevap vermiş. buradan da alacağın cevaplar muhtemelen pek işine yaramayacak.

kyk ''Asgari ücret düzeyinde bir aylık veya sürekli bir işte çalışanların veya gelire sahip olanların burs/kredisi kesilir."

yani part time çalışırsan, asgari ücretten düşük bi ücret alırsan kesilmez. kimisi demişki üç aylık iş sürekli sayılmaz diye. ama bir aylık veya sürekli dediğine göre 2 ay da sürekli sayılır ve bu durumda kredin kesilir.

patronla konuşup maaşı düşük göstermesini isteyebilirsin. ayrıca bu iş şans işi. kyknın haberi olmazsa kesilmeyebilir.

kredi kesilmez. kendi paranı alıyorsun. burs anında kesilir ama.

kredi de kesilir. ben sormuştum geçen sene, part time-full time fark etmez, asgari maaştan yüksek ücretle çalışırsan kesilir.

ben sormuştum geçen sene nedir ya? üniversiteye başladığımdan beri part time ve full time farklı işlerde çalıştım. en son çalıştığım yerde ise 7 ay çalıştım. kesilmiyor. bırak krediyi, full time çalıştığı halde bursu kesilmeyen arkadaşlarım var. kimseden de duymadım, hepsi canlı örnek. bilip bilmeden kafa karıştırmayalım.

ben sormuştum geçen sene demek: ben geçen sene kyk'yı arayıp sormuştum ve bana tam olarak bu cevabı vermişlerdi. bunun neresi kafa karıştırıcı? bu sene değişmiş olabilir diye de geçen sene sorduğumu belirttim. kağıt üzerinde geçer bir kuralsa ya da keyfi uygulanıyorsa bilemem, bilemezsin.

pardon o zaman, ben sağda solda kulaktan duyma bilgi sandım. kyk'nın öyle dediğini ben de duydum çünkü bursu olupta işe giren arkadaşlarım çok araştırmışlardı, ama hiç birine hiç bir şey olmadı. yine de şans işi tabii. kimseye vurmaz sana vurur, ama ben kimseye bir zarar geldiğini görmedim. zaten bu şekilde o kadar öğrenci, o kadar burslu kredili insan arasında da seni takip edip bulmalarının ne kadar zor olduğunu biraz düşündüğünüz zaman bulabilirsiniz.

türkiye'de calculus la fizikle bişeyler yapan mühendisler üniversitede hocalar. onlar da 2500-3000 lira alıyorlar. doktor ol.

@omer gibi turkiye'de degilim. Bulundugum yerde muhendislik hakkiyla yapiliyor. Tip fakultesinden cabuk sikilirim benden iyi doktor olmaz o kadar fedakar degilim ben.

bence o ayının canı sıkılmış. ilgi istiyor. birinin çıkıp sen yaparsın sen halledersin demesi lazım.
su dediğin şeyleri üniversiteye başlamadan ben yapsam insanları önümde diz çöktürür töbe dilettirirdim.

kendinden 3. tekil kişi olarak bahsetmemesini öneririm öncelikle. sonralıkla; mühendisliğin hakkını verememe diye bir şey yok, bünyede etik ikilemler oluşturacak bir meslek değil, yapabiliyorsan yapıyorsundur. bu ayının sorunu başka. ya korkuyor, ya üşeniyor, ya da kendine güveni sıfır. olmak istemiyorsa da olmasın, detaylı rota hesaplayan herkes mühendis olmak zorunda değil.

benim de coğrafyam iyiydi lisede, öss'de hepsini bildim en birinci coğrafyacı ben oldum ama okuduğum bölümün alakası yok coğrafya ile. o yüzden yapabildiklerine bağlı kalma, ne yapmak istiyorsun onun üzerinden düşün.

@baba jo hocam yok oyle bi ayi degilim ilk yapisim bu can sikintisindan.
Hocam 3u birden. Korkuyorum cunku defalarca bolum degistirdim, artik secip bagli kalmam lazim. Useniyorum cunku cok agir geliyor egitimi ve hakkini vermeden yapmazsam hic yapmiyim daha iyi diye bakiyorum. Hakkini verme de etikliginden falan degil benle ilgili bir sey. Kendime guvenmeme aslinda guvenme, bundan da kisa sure sonra sikilacagima guveniyorum.Muhendis olmamak kotu bir muhendis olmaktan daha iyi geliyor.

siktiret o zaman olma mühendis, çok mu matah bişey sanki. he ama diyorsan ki ne seçersem seçeyim böyle çekincelerim olacak, o zaman seç ya da daha az çekince oluşturacak bir şey oku.

Sevdiğin şeyi yap kardeş, seversen, gerçekten seversen hakkını vermemek diye bir şey yok. Hakkını da verirsin, iyi bir muhendis de olursun. Sıkılma mevzuu da tamamen seninle alakali. Ayran gönüllü biriysen bi gün o bölümü seversin bi gün başka bir bölümü. Ama bu böyle devam etmez. Karar vermek en iyisi. Bir de ne okursan oku belli bir süre sonra sıkılıyorsun o anlarda yapman gereken biraz kafa dinlemek, kafanı boşaltmak sonra tekrar işinin başına koyulmak.

Ve fiziği sev kuzum ya, calculus seviyorsan fiziği de seversin aslında. Çok benziyorlar bence. İç içeler. Boşver kimyayı, fiziği sev. :)

Ya iste bir suru sektor var calisabilecekleri, kariyerinin basinda onlar kadar iyi kazanan meslek pek yok. Sonra kendi isini kurma olayi vs olabilir. Istersen master yapip finans vs onlara fa kayabilirsin. Ucu cok acik geliyor.

@Kendi kendine yasayan yavrucak haklisin hocam iste ben o kadar sevdigimi zannetmiyorum.

Herkes oyle diyor valla bakalim calculuslu fizigi daha almadim eylulde alacagim oturur belki bir seyler lisede ezberletiyorlardi.

Öncelikli olarak salt meslek kaygısıyla meslek seçmek bana pek sağlıklı gelmiyor. Sadece o avantajlı geliyorsa tekrar düşün derim.

Kimileri için okuyacağı bölüm bir tutkudur, kimileri sadece hoşlanır kimilerinin ise o alana yetenegi vardır ilgisi olmasa bile yaptıkça sever. Kimse hiç beceremediği bir şeyi sevmez sonuçta. Bazıları becermek için emek harcamaz çok kolayca yapar kimileri ise ciddi efor sarfeder ama yapar. Bunların kesin çizgileri yok. Bazen kendimizi tanıyamıyoruz ve net cevaplar veremiyoruz çünkü. Kendini tam olarak nerede görüyorsun onu bir düşün. Bu arada mesleğine tutkuyla bağlı insanlar ile çok kolayca yapabilen insanlar çok çok azdırlar. Onlardan olmaman seni kötü biri yapmıyor sadece sıradan biri yapıyor. Ben de şahsen çok sıradan biriyim.

Hoşlanıyorsan ve az buçuk istikrar varsa yapabileceğine inanıyorum ben. Çok klişe bir laf olacak kimse bir tesla bir einstein değil burada. İllaki emek harcayacağız öğrenmek için. İllaki bıkıp usanacağız, illaki pes dediğimiz zamanlar gelecek (bazen duygusal manada bazen mental olarak) o anlarda durup, düşünüp kendini tekrar toparlayabilirsen ve o alana karşı az buçuk da olsa becerin varsa yapabileceğini düşünüyorum. Ama bunları yaparken duygusal olarak yıpranmamak için insan yaptığı işten hoşlanmalı. Çok sevmese bile sevmeli.

Bence kendini tanımaya çalış biraz. Niçin istediğini tekrar gözden geçir. Sadece iş hayatındaki kolaylıkları ve maddi getirisi mi yoksa aynı zamanda hoşlandığın bir alan olması mı?

Düzgün yorum kriteri diye bi şey yok. Orda olan kişi maçın canlı olması itibariyle ayrıntılı analiz de yapamaz yani. Millet niye bu kadar kızıyor sinirleniyor anlayamıyorum hiç.

Kızma gibi bi durum yok da yorumcunun biraz teknik yorumlaması gerekli gibi geliyor bana. Mesela sonraki maçlarda rakipler nasıl tedbir alır diye soruyor spiker, orada almanya şu sistemde oynuyor bunu yaparlarsa şu olur bu olur değil de "illaki tedbirli olmaları lazım" diyor. E bu mu diye soruyorum o zaman.

şaka maka trt'nin diğer yorumcu kadrosuna göre beğeniyorum.

anlamaz olur mu 1-0 giden maçta gerideki takım için gol atarsa maça ortak olur diyor bu adam da futboldan anlamıyorsa kimse anlamıyordur cık cık cık

Trt'den para almadığı için öne çıkıyor. Yolsa vasataltı.

bu ülkede herkes bu işlerden anlıyor, o yüzden sıkıntı yok bence. bir çeşit fenomen oldu futbol dünyasında; tıpkı sabri gibi, dalga geçiliyor ama bir yandan da eğlenceli geliyor insana, içten içe sempati duyanlar çok. mesela ceyhun'u duyduk arada, hemen aradık kendisini. evet çok teknik değil ama canlı maç esnasında öyle uzun uzun teknik yorumlar da yapılmaz zaten.

Nadiren doğru düzgün şeyler söylese de genellikle sıradan analizler yapıyor. Yani kendisi kadar yapabilecek başka kişileri de getirebilirler kolaylıkla ama hem kitle (biz, ben de dahilim) kendisini istiyoruz adam kült oldu hem de ücret almıyor.

Ayrıca başkası çıkacağına Ömer Üründül çıksın. En fazla sahadaki oyuncuyu/taktiği beğenmez. Kimseyle tartışmaz, laf sokmaz, öyle fanatiklik falan yapmaz. Doğru düzgün bir adam kendi halinde, futbolu seviyor bu çok açıkça belli oluyor. Elimizde muhteşem yorumcular olmadığına göre Ömer Üründül ile mutluyum ben.

bu adam işin teknik ve analiz kısmını pek anlamıyor...fakat arkadaşlarında belirttiği gibi maç esnasında analiz yapmak , çok doğru değil...dozajını biraz kaçırdınmı sıkıcı olabilirsin...murat kosovayı çok çok beğensemde bazen bu analizlerin dozajını kaçırıp sıkıcı olabilir...onun için bu abimiz o toplara girmiyo...gayet düz mantık yorumluyo ve yorumları öyle çok absürt yorumlar değil...bizim milletimiz abartmayı sevdiği için yorumları beğenmiyoruz

bu arada şunuda söylemeden edemicem , turnuvanın başında ceyhunun yorumculuğunu gördükten sonra ömer abi ilaç gibi geldi...ki piyasada maç yorumlıcak adam sayısıda bi elin parmaklarını geçmediği için eleştirilerin biraz acımasız olduğu kanaatindeyim

rezalet bence. kaleci olmasaydı goldü falan diyor adam.

Dilforum.com

Sınav Akademinin çözümlü deneme kitabını öneririm. bir de www.english-test.net düzenli soru çözerseniz 70in altında almanız çok zor.

nesibe öndeş ve els iyidir. 1980'lerin sonlarından 2007'ye kadar ne çıkardılarsa çözüp o zamanın dil sınavından 94 doğru yapmıştım. 6 sene sonra yds'ye girdim onda da 91,5 yaptım. az çok bütün kaynaklar birbirine benzer. önemli olan metot edinmek. zaten 8-10 soru çeşidi var. tavsiyelerim klasik şeyler. bilmediğin kelime çıkarsa altını çiz, ne olduğunu tahmin etmeye çalış. cümleyi anlamazsan evir çevir yeniden oku, bi mana vermeye çalış. eleme yöntemini her zaman uygula. kesinlikle bu olmayacak diyorsan üstünü sil geç bi daha dikkatini dağıtmasın. arada kaldığın soruları nadasa bırak ve zaman harcama sonra geri döner bakarsın, eğer yeterince hızlıysan bayağı zaman kalıyor sınavın sonunda. kelime sorularında genel kültür önemli. cloze test ve gramer sorularında present past perfect falan tense uyumunu soruyorlar. aynı anlamdaki cümle ve çeviri kısımlarında her zaman tutarlılık ve tam çeviri bekleme. en uygun şıkkı işaretle. eleme burada çok işe yarar. paragraflarda dikkat ve konsantrasyon önemli. kelimeler öyle çok zor olmuyor ama okuma konusunda biraz deneyimli olmalısın. burada tavsiyem paragraftan önce soruları ve şıkları üstünkörü okuman. sana paragrafla ilgili bi fikir kazandırır. sonra da geyik ve çerez sorular var işte, diyaloglarda en sağduyulu cevabı vermeye çalış, en sonda da hangisi uyumsuz kısmında cümleleri baştan sona 2 kere oku ve konsantrasyonundan kalan son damlalarla cevaplamaya çalış. sonra akşama kadar zombi gibi dolaşacaksın zaten. ama en önemli tavsiyem soruyu okuduktan sonra c'yi görüp aa doğru cevap dememen ve şıkları sonuna kadar okuman. bu gerçekten çok önemli.

els'nin konu kitapları ve test dergileri başarılıdır, onlarla hazırlanıp kazandım ben de.

penaltı için aldılar ama adamın bi penaltı kariyeri var gibi görünmüyor. diğer kaleci konsanstrasyonunu kaybetmiş vb olabilir.

derken kurtardı adam bi tane ^^

edit: 2

diğer kaleci daha toy ondan.

diğer kaleci toy olduğu için şimdiye kadar tüm maçlarda 90 dk oynadı dimi? saçma sapan yorumlar yapmakta üstünüze yok. taktik icabı aldı. krul kostarika'lı oyuncuların yunanistan maçında kullandığı penaltıları defalarca izlemiş bu arada. penaltılarda kaleye geçme ihtimali yüksekmiş zaten.

van gaal maçın penaltılara gitme ihtimalini düşük bulmamış ki son dakikaya bir değişiklik hakkı bırakıp krul'u oyuna sokuyor. rakibin takım savunmasında iyi olduğunu çözmüş ve realist davranıp krul'u penaltılara hazırlamış, kosta rika başarılı penaltı performansı sergiledi zira. nitekim işe de yaradı, dünya futbol tarihine geçer bu hareket.

krul izlerken toy kaleci kızlarla kaynatıyodu zaten :)

cesaret depolayabilirsin. kararsızlık demek korkaklık demektir, "ya öbürünü seçince daha iyi olacaksa" demeyip cesaret göstermen gerekir. kendine güven + gamsızlık= kararlılık.

işe, bu durumunun saçma olmadığına inanarak başlayabilirsin.
"Eğer patates püresi ile sosu karıştırırsan daha sonra ayıramazsın, sonsuza dek. Baba'nın sigarasından çıkan duman bir daha asla içine dönmez. Geri dönemeyiz. Seçmek, bu yüzden zordur. Hem de konu bir pasta olsa bile." gibi replik + temaya sahip bir film var, mr. nobody diye. tercihlerin hayatımızda ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyor somut şekilde. sen bu filmi izle, bak bakalım bu özelliğinden kurtulmak isteyecek misin? :)

@baba jo
tam da bu "ya öbürünü seçince daha iyi olacaksa" düşüncesini kafamdan bir türlü atamıyorum.

@m e b
bu özellik hayatımı zorlaştırmaya başladı açıkçası en azından karar verme aşamasını kolaylaştırmak istiyorum :(

ulu bilgeye sormuşlar: hayatta başarının sırrı nedir?
''doğru kararlar!'' demiş
peki doğru karar almayı nerden öğreneceğiz? diye sormuşlar,
ulu bilge derin bir iç geçirmiş ve ''yanlış kararlar!'' demiş.

ben askerliğimi yedeksubay olarak yaptım. yedeksubay okulunda gördüğümüz en önemli dersin adı taktik idi. yanılmıyosam, taktik, harp okulları ve harp akademileri'ndeki en önemli derslerden biri aynı zamanda. size savaşta nasıl karar vereceğinizi öğretiyor. oradan aklımda kalan bir şey var: durum muhakemesi. durum muhakemesinde de, bize şunu öğrettiler: genel olarak, kararsızlık, yanlış karar vermekten daha olumsuz bir durumdur. çünkü bir kararın yanlış olduğu 2 birim zamanda ortaya çıkarsa ve kararsızlık 5 birim zaman sürecekse, sizin yanlış karar vermiş olmakla, doğru karar için u dönüşü yapma zamanınız 2 birim zaman olur. halbuki kararsızlık hâlinde 5 birim zaman geçmiştir ama hâlâ yanlış karar verme ihtimaliniz vardır. hayattaki bütün kararlar bu kadar lineer hâle indirgenemeyebilir. ama bu bilgi sizin için çok değerli. peki bu bilgiyi şimdi o ulu bilgenin verdiği dersle birleştirelim o zaman. doğru karar verebilmek için ille de önce yanlış karar vermek zorunda mıyız? tabii ki hayır!

her kararı verirken, beyninizin yaptığı iş, durum muhakemesi. kafanızı sürekli olarak buna yorarsanız, çok çok iyi mesafe kat edebildiğinizi görürsünüz. tabii oturup arpacı kumrusu gibi düşünerek olmaz bu işler. peki naapcaz?

kararlarımızın doğruluk ihtimalini arttıracağız. peki neyle? bilgiyle. daha doğrusu veriyle. karar verilecek konuda veri toplayacaksınız. bu veriler, sayılarla ifade edilebilen veriler olabileceği gibi, ölçülemeyen, muğlak bilgiler de olabilir.

zaten nihai hükmünüzü vermeden önce, veri toplama aşaması, o verilerin kağıt üzerinde, bilgisayarda ve beyinde işleme tâbi tutulması, o verilere dayanarak durum muhakemesi, içgüdüler yani kalbimizin sesi, içimden bi ses ööle yapma, bööle yap dedi, sezgilerimiz, önsezilerimiz kullanılır ve bunların vektörel bileşeniyle hüküm verirsiniz.

beynin karar veren yeri her neresiyse, karar vere vere, bir sonraki kararlarını daha rahat ve daha isabetli verir hâle gelir. mesela benim bir gözlemim var: doktorluk mesleğinde cerrahlar, daha iyi başhekim oluyorlar. neden? çünkü büyük bir ameliyatta bir cerrah 10 bine yakın karar veriyor ve o kararları da saniyeler içinde vermek zorunda. her bir ameliyat yeni bir macera çünkü. başhekimlik nedir? yöneticilik, yani doğru kararlar vermeyi gerektiren bir iş. peki senelerdir ameliyat yapan bir adam mı daha doğru ve daha hızlı karar verir yoksa, bir hastaya ilaç yazıp, şu tedaviyi bi deneyelim, bununla bi yere varamazsak iki ay sonra başka reçete yazacam diyen adam mı?

sorunuza dönecek olursak, o durum hiç saçma bi durum değil. yanlış yapa yapa yapmamayı öğreneceksiniz. marifet, her yaptığınız yanlıştan bir ders çıkarabilmeniz. voltair'in bir lafı var: tecrübelerinden faydalanan, akıllı bir kişidir. başkalarının tecrübelerinden faydalanan ise çok daha akıllı bir kişidir. tekerleği yeniden icâd etmekle uğraşmayacaksınız. ıkhtıyara gidip soracaksınız. ey ıkhtıyar, hâl böyleyken böyle, ne diyon sen bu işe? tabii bu ıkhtıyar, nikotinman, alkolik, yüksek kolesterollü, yüksek tansiyonlu, diyabetli, alzheimerlı filan olmıycak ki beyin damarları sikilip atılmış olmasın. tercihan eski bir yönetici, hatta daha da güzeli, özel sektörde yöneticilik yapmış biri olsun. ıkhtıyar size bi yol gösterecek. ıkhtıyarın dediğini hemen yapmayacaksınız. neden? çünkü değişmeyen tek şey değişimdir. ıkhtıyarın devri sonra ermiş, onun doğruları artık az doğru hâle gelmiş olabilir. sormaya devam edeceksiniz. ama bu soruları sormadan önce ev ödevinizi çok iyi yapmanız lâzım. yani karar verilecek konuda çok iyi veri ve bilgi toplayacaksınız. ıkhtıyara durumu çok net bir şekilde özetleyeceksiniz ki muğlaklık, belirsizlik azalmış olsun. sora sora, o konudaki ''ortak aklı'' tespit edeceksiniz. ekşi duyuru, ortak akla çok güzel bir örnek. ama ortak aklı kullanmanın şöyle bir sakıncası var: sürü psikolojisiyle, doğru olmayan bir hükmün peşine takılabiliyor insanlar. bir de sizin için hayâti olan mesele, başkaları için leblebi çekirdek. onun için, kime ne soracağınızı iyi belirlemeniz, verilen cevapları da aklınızın süzgecinden geçirmeniz lâzım. bi lafa bakarım laf mı diye, bi de söyleyene bakarım adam mı diye? meselesi yani.

benjamin franklin metodu da çok faydalı bir eserdir: kağıda muhasebe bilançosundaki gibi bir çizgi çekiyosunuz. bir tarafa artıları diğer tarafa eksileri yazıyosunuz. hangisinin daha ağır bastığına bakıyosunuz. insanın düşünmesini kolaylaştırıyor.

pirimiz, mirimiz, üstâdımız hippokrates'in bir sözü var: hayat kısa, sanat uzun, tecrübe aldatıcı, hüküm vermek güçtür!
tabii bu söz tıp sanatı için söylenmiş. ama genel olarak bütün kararlara uyarlanabilir. tecrübe aldatıcı kısmı, ıkhtıyarın da sizi yanlış yönlendirebileceği ihtimaline değiniyor. hüküm vermek güçtür kısmı ise, sizin ''bu saçma durum'' diye nitelediğiniz şey. karar vermek, hüküm vermek kolay iş değildir. beynin en üstün fonksiyonlarından birisidir. ama bu yola başınızı koymanız, yani beyninizin karar veren yerini geliştirmeye sürekli olarak çaba harcamanız hem çok zevklidir, hem de hayâtınızı değiştirir. haaa, unutmadan söyliyim. hayâtınızda vereceğiniz ennnnn önemli kararlardan biri, hayâtınızı kiminle geçireceğinizdir.

Haa diğer bi mevzu da, bazı hâllerde, mutlak doğru karar yoktur. Doğru kararlar içinde alternatifler vardır, bir de yanlış kararlar vardır. Bu konuya da kafa yorun biraz.

Bu cevâbımı beğendim. Ben bunu sözlükte karar vermek başlığına yabıştırıyım.

ekleme: seksen9'un yaklaşımı, karar verme konusunda hataya düşürebilir. bazen tuttuğu da olur. yani veriler bir yönü gösteriyodur ama içgüdüler, sezgiler, önseziler, başka bir yönü gösteriyodur. siz içinizden gelen o sesin dediğini yaparsınız ve ileride doğru karar vermiş olduğunuzu görürsünüz. ama bu her zaman geçerli olmaz. şu durum daha çok görülür: karar verme görevinin ve mecburiyetinin yükünü herkes taşıyamaz. bu nedenle, gerekli donanıma ve eğitime sahip olsa dahi herkes yöneticilik yapamaz. karar verme mecburiyetinde kalmak, bir stres faktörüdür. diğer bir deyişle insanı gerer. bu süreç biraz da uzun sürerse, insanı köşeye sıkışmışlık hissine bile sokabilir. işte o hissin son derece beklenen bir durum olduğunu, doğru ya da doğruya en yakın karar vermek suretiyle, o gergin dönemin atlatılacağını ve o gergin döneme katlanabilmenin mükâfatının görülebileceğini bilenler o süreçten kazançlı çıkarlar. yani karar verme sürecinin sancılı olduğu, insan rûhunda gerginlik yarattığı ama bunun da son derece normal olduğunu bilmemiz ve bu gerginliğin ve köşeye sıkışmışlık hissinin bizi esir almadan, kararımızı etkilemesini engellememiz gerekir. işte bu herkesin becerebildiği bişey diildir. sırf o belirsiz, sancılı, gergin durumdan bir an önce kurtulabilmek için, amaaan, noolacaksa bir an önce olsun! diye verilen kararların genellikle yanlış olduğu bir süre sonra ortaya çıkar.

(bkz: the dice man)

alakasiz cagrisimimi kenara birakirsak, cok uzun vadeli düsünmeyi birak, bunu yaparsam bunlar olacak diye, olasi olasi seyler uzar gider bu liste, sonra cat, her seciminden pisman olursun. ani yasa.

ha diyelim ki bunu yapamadin sunu koy senaryolarina, eger Ayi degil Byi secseydim isler böyle güzel olabilirdi ama bak böyle bomb.k da olabilirdi. demek ki iyi secim yapmisim diyerek diger secenegi kötüle.

plan yapmayi gene kesemediysen yarin trafik kazasi gecirip öldügünü, elektrik carptigini yemek yerken bogulup gittigini düsün. karar vermedigine pisman olmayacak misin önceden?

ha bunu da mi beceremedin, o durumda otur egrisi dogrusu maddele. analitik ol, iki secenegi arti eksi yatir. sonra bunlara iyi kötü yazarken ciddi ciddi es manada seyler yaz, mesela isle alakali bir secim var, iki firma var. birine parasi iyi yazarken digerine merve orda calisiyor <3 yazma yani. sonra otur say bunlari artisi cok olani sec. eger bu konuda kararsizlik yasiyorsan, göz göre göre önündeki iyi secenegi secmeyip hala digerini düsünüyorsan git digerini sec, cünkü icinden digeri geliyor.

bu asamalardan hangisine gelebildiysen, zamanla yukari dogru tirman dediklerimde, 3. dedigimi yapar hale gelince 2.yi dene. 2deysen biri dene. birdeysen dertsizsin zaten.

ha bir de azcik aci cektir kendine. otur hayvan katliamlarini oku, vahsi belgeseller izle, zamanda tarihte bir gram degerinin evrende bir yer etmedigini anla. sonra gelip de acaba bunu mu giysem ya da ne yesem sorusuna pisman olursan deepwebde insan ticareti üzerine arastirmalari oku, türkiye gündemi oku, fakirligi hastaligi derdi tasayi gör, sonra senin icin hayati olmayan tüm dertlerin kararlarin üzerine geri düsünüp aglanmayacak buna degmeyecek oldugunu anlarsin.

benim tavsiyem budur, yanlis olma hakkimi sakli tutuyorum. kisiden kisiye degisebilir her sey tabi ki.

ikisini de düşün sonra kalbine hangisi daha sıcak geliyosa onu seç. akıl değil kalp önemli.

ikizler olduğumdan 3 dakkada bir fikrimin değişmesinden sıkıldım, aklıma gelirse bunu uyguluyorum. bazen işime gelmiyo tabi.

Pisman olma konusu disinda ayni problem bende de var. Basit birsey bile olsa en dogru secimi yaptigimdan emin olma takintim var. Konuyu takip edecegim.


Edit: Bendeki cok fena, mesela sinemaya gidiyorum, hangi filme girecegime karar verene kadar canim cikiyor.
Terapiye de gittim kararsizlik problemi icin.

internet bizi bu hale getirdi tabii yatkınlıkta var onu arastır bunu aratır kıyasla saolsun mal icin konusyorum firmalar da aradaki cok az farkla farklı versiyonlar cıkardı derken kısadevre olduk amk

"iki kere düşünme tamamdır"

(bkz: mükemmeliyetçilik)

babamın hastalığı. siktir et de kararını ver bence.

sen de benim gibisin. karar vermek benim için işkence. en basiti geçende dışarı çıksam mı çıkmasam mı diye düşündüm. 500 kere karar değiştirdim. sonunda iyi hadi çıkayım dedim, üstümü giydim, ayakkabılarımı giyip evden çıktım. apartmanın bahçesinde karar değiştirip çıkmaktan vazgeçtim. tekrar eve gidip pijamalarımı giydim oturdum. sonra keşke çıksaydım dedim tekrar hazırlanmaya meylettim yine vazgeçtim. ağır ikizler burcu olduğum içindir belki :)))
yapabilecek birşey yok sanırım. hani bazı şeyler artık kişilik özelliğidir kolay değişmez. çocukluğumda da böyleydim.

cevapları merakla bekliyorum, küfür etmediğim mi kalmadı, bağırıp çağırmadığım mı kalmadı. hala aranıyorum eskisi kadar sık olmasa da. benim bunlarla herhangi bir geçmişim de yok, nerden yapıştılarsa.

çağrı merkezlerinde arama yapan birim aboneye bakarak aramaz. önünde bir liste vs. vardır, oradan sırayla arar ya da ekranına düşer. yani siz aranırken "haa bu salak müşteriymiş aramayalım" deme imkanları yok. en fazla ne olur, görüştüğünüz kişi başka aramada yine sizi aramakla görevlendirilmişse ve sizin o salak müşteri olduğunuzu hatırlarsa üzerinize çok gelmez. ya da tam tersi, sizin bilerek salaklık yaptığınızı düşünüp iyice üstünüze gelebilir. ama "bu salakmış bunu aramayalım" gibi bir durum söz konusu olmaz. belki aramaları organize eden yetkili durumdan haberdar olursa aranmamanızı sağlayabilir ama bununla uğraşacaklarını hiç sanmıyorum, özellikle abone sayısı yüksek olan digitürk'te.

tek numaradan aramıyorlar ki, her sefer başka bir numara arıyor. artık bayi midir çözüm ortağı mıdır ne halttır. keşke aynı numaradan arasalar da engellesem kurtulsam.

akbank 2 haftadır arıyordu. hep aynı konu. ya sigorta ya da kredi. sonunda açmamaya karar verdim. abartmıyorum pazar hariç günde 4 kez falan arandım, toplamda 48 ediyor aşağı yukarı. hiçbirine cevap vermedim. üç gündür aramıyorlar. numarayı engellemek de bir çözüm olabilir. muhatap olmaya gerek yok bence.

hocam 0212 473 73 73'ten arasa açmıycam, engelleiycem ama bambaşka numaralar arıyor. tanımadığım numarayı açmama lüksüm yok, iş ile ilgili de arıyorlar tanımadığım numaradan. mecburen açıyorum.

crm sistemlerinde her zaman aynı kişiye denk gelmezsiniz. bu durumda birini sinir etseniz bile aramanın bir sonucu olmayacağı için 2 ay sonra tekrar aranabilirsiniz. 2 seçeneğiniz var.

1. sms ve arayan no bloklayan bir program kullanmak. ben sabırla 2 ay gibi bir sürede çoğundan kurtuldum.

2. arandığınızda x kişisi vefat etti bu numara başkasının kayıtlarınızdan çıkarın diyebilirsiniz. hatta gıcık olduğunuz biri varsa onun numarasını verebilirsiniz..

sikayetvar.com üzerinden bu yazdıklarınızı yazın. en fazla bir hafta sonra sizden özür dileyerek veritabanlarından numaranızı sildiklerini söyleceklerdir.

baska numara verirken o numarada baska biri olabilir mi sorusunu sormayi ihmal etmeyin. bir de böyle durumlarda numara güncellemesini check ediyorlar isimden, kayitli mi adiniza gibi ya da numara kullaniliyor mu gibi, o yüzden onu artik önermem ben pek.

bir de duyuruyu silmeyin iyiymis ben notumu aldim.

Ekşi Sözlük'ün şu anki durumundan şikayet edip daha entelektüel bir mecra arayan birine göre insanların kıçına kozalak sokma fanteziniz çok çelişkili geldi bana. Zannediyorum Ekşi Sözlük'ün şu anki yazar profiline daha çok uyuyorsunuz siz. Devam.

Edit: Yazdığınız şeyleri siliyorsunuz, ona istinaden yazdıklarımızı okuyanlar "Ne yazmış lan bu" diyor sonra arkamızdan. Ayrıca Vikipedi var, tam aradığınız yer.

@angelus

adam 'kic' demis, 'got' demedigi icin sorun yok bence.

ne yazik ki oyle bir mecra yok, secicilige yonelik biseyler yapilip eksi'de takilmaya devam edebilirsin.

Sanırım şunu da eklemek lazım: Ciddi soruyorum.

öyle bir mecra yok çünkü bahsettiğiniz "yozlaşma" sadece ekşi'de değil internetin her köşesinde gerçekleşti. bazıları buna nerede çokluk orada bokluk diyor, ben de "değişen dünyanın global etkilerinin internet çağına etkisi" diyorum daha entel görünmek için.

değişmeyen tek şey değişimdir.

34 yaş insan ömrü açısından ihtiyar yaşı değil ama değişimin bu kadar hızlı yaşandığı bir mecra için çağın gerisinde. sizden 10 yaş küçüklerle sizin aranızda bir nesil farkı var şimdi. peki çağın gerisinde olmak, nesil farkının farkına varmak kötü bişiy mi? tabii ki diil. çünkü bu yolun sonu belli diil.

bundan 10 sene önceki lezzeti alamıyor oluşunuzun tek sebebi, ortalığı Y kuşağının istila etmiş olması değil. aynı zamanda sizin beyniniz de gelişti ve gelişmeye devam ediyor.

değişimi olgunlukla karşılayın ve hesâbınızı dondurun.

Yaştan da daha öte kalabalıktan da kaynaklı bir şeyler var. Sözlüğün mini modeli olan kısım Duyuru'da, sonuçta aynı yaş grubundan örneklemli gibi ama burası kat kat iyi sözlükten çünkü yetişebiliyorsun bir şeylere, sözlüğün ilk hali gibi. 2 saat kaybolduğunda yakalayamıyorsun sözlükteki bir şeyi. Çöp de çok gerçekten, bundan her yaş grubu şikayet ediyor zaten. Sadece "Nerede Mir'im bizim zamanımızdaki başlıklar" durumu yok. Yeni neslin büyük bir kısmı da sevmiyor o çöp başlıkları. Nesil farkı da var, onu reddedecek değilim ama sadece nesil farkı değil olay. Biraz "Nerede çokluk, orada bokluk" gibi. Moderasyon bile "Eyh eytere bea" dedi zaten.

Bir de sözlüğe üye olunca kaç yıldır beklenen fırsat ele geçmiş gibi oluyor, biraz "sonradan görme"lik ortaya çıkıyor, ilk an insan bir cıvığını çıkarabiliyor. Kitle kitle, büyük alımlar da yapılınca çöpleşmesi çok normal. Ama bir alternatif sunamıyorum, ancak ben de bu duyuruyu takip edebiliyorum.

sonuçta adam ölmüyor bence spoiler değil.

hiç house md izlemedim. ama kapak fotoğrafını baktım direkt house denilen kişi ölmüş herhalde dedim. belki de dizide ölmedi bilmiyorum da benim aklıma direkt o geldi. eğer gerçekten ölmüşse baya bi spoiler oluyor.

aşağıya da geçtim ama yapcak bişi yok.

yok be abi ne alakası var.adam işten ayrılmış,şehirden taşınmış,kaybolmuş vs de olabilir.ki adamın başrol olduğu bir dizide akıllara ilk bunlar gelir.

edit:hee ama sanki arkada kilise motifi falan var ondan sordunuz herhalde.onu kaçırmışım da yine pek spoiler değil bence.

@theseachange, ama hani öldü sanıyoruz ya bi yere kadar, ondan dedim.
@mesa, ben de senin gibi düşünüyorum ama bilemedim, sonradan küfür yemektense...

diziyi şu an izleyen biriyse girer bence.

---- biraz spoiler----

ben biliyodum mesela sonunu hiç hoş olmadı. izlerken bunu görsem de anlardım ölücek kesin derdim. hem di'li geçmiş var dediğin gibi hemde cenazede konuşuyor gibi gözüküyor zaten ortam falan. yani ben izlerken görsem söverdim malesef.

ama güzel kapak fotosu olurmuş

Was/were direkt ölenin arkasından. Wilson ağlamaklı. Arka taraf vitray. İnsanlar çıkarım yapabilir.

marketlerde falan yok bildigim kadariyla, varsa da denk gelmedi bana.. thales draft'ini satiyordu eskiden, gecen gittigimde yoktu sanki ama halen satmaya devam ediyorlarsa yine haberim yok..

taps bebek'te yine draft'i var, guncel ve teyitli bilgi yayalim..

Metro markette 8 lira kutusu.

Beşiktaş'ta United Pub'da var.

bebekteki bazı marketlerde de mevcut.

barlarda gereksiz pahalı, tadı da idare ederdi.

irlanda'dan uzaklaştıkça iyice suya dönüyor sanırım. artık taşı toprağı suyundan mıdır nedir bilemedim.

sıraselviler la cave şarap
2 hafta önce vardı.

thales'te, thales rock'ta var.

mister ile miss kelimelerinin dilimizde karşılığı olsun diye uydurulmuş kelimeler onlar. ingilizce "are you mrs." (kadın mısın) diye bir kullanım olamayacağına göre türkçe'de de olamaz. yani cinsiyet belirtmek için değil, o cinsiyete hitap edebilmek için var bu kelimeler. bay ahmet, bayan merve gibi kullanılması lazım.

bay/bayan hitap şekli, kadın / erkek cinsiyeti belirtiyor. nasıl ki bay basketbol takımı değil de erkek basketbol takımı deniyorsa, bayan basketbol değil doğrusunun kadın basketbol takımı olması gerekiyor. biraz kalıplaşmış şeyleri değiştirmekle alakalı aslında.

konuşma dilinde de genelde "bayan bir saniye bakar mısınız?" kullanılır örneğin. "kadın bir saniye bakar mısınız?" denir mi? hiç duymadım. hitap ve cinsiyeti karıştırmamak lazım.

kadın / kız ayrımı yapmaktan çekinen insanlar bayan der.
bu da işte kadının üzerindeki baskıyı farkında olmadan arttırır. kadın / kız ayrımını bekaretten değil, yaşa/olgunluğa bakarak yapmak lazım..

"pardon bayan" yerine "pardon hanfendi" diyebilirsin.

hanım-bey
kadın-erkek
kız-oğlan

bunlar kafi gibi.

Bay-bayan su durumda, kadin/erkek su durumda kullanilir degil, bay/bayan diye birsey yok diyorlar direk, altini cizeyim.

Cinsiyet için zaten erkek kadın deniliyor. Senin de dediğin gibi cinsiyet belirtirken de bayan kelimesini kullananlar var zaten itiraz buna. Bayan bay kelimesinden türetildiği için sevilmiyor ve bir hitap kelimesi. Kadın ise hatun kelimesinden geliyor. Hatun han ile eşit konumdadır eski türk devletlerinde. bay bayan yerine de hitap için bey hanım tercih edilebilir.

dikkat etmeye çalışan birisiyim kadın tabirini kullanmaya, fakat konuşma ve yazı dilinde bir hitap şekli olarak kullanılan "bayanlar ve baylar" girizgahı dönüştürülemedikçe başarıya ulaşma şansı az gibime geliyor toplumun çoğu tarafından benimsenmesi bakımından. bu dönüşüm adına yıllardır mücadele verenler var, zor bir süreç hakikaten.

Mr-mrs karsiligi olarak kullandigimiz surece sorun yok, yanilmiyorum degil mi?

baba jo'nun da dediği gibi bay/bayan, mr/mrs. kelimelerinin karşılığı. yani bayan diyorsan ardından kadının adını veya soyadını da söylemen gerekir ki bizim kültürümüzde böyle bir şey yok. o yüzden bu kelimeleri kullanmanın da bir manası yok. bayan kelimesini, kadın demekten korkan magandalar popülerleştirdi ve günümüzde kendisinden hiç beklemediğim insanlar bile maalesef kullanıyor. Kadın, erkeğin karşılığıdır. Aklınıza bekaretle ilgili bir şey gelmesin. Her zaman kullanabilirsiniz. birine hitap edecekseniz de hanımefendi deyin. özellikle hitap ederken bayan demek büyük ayıp. "bay, bir saniye bakar mısınız?" diyor musunuz, demiyorsunuz.

Kadının karşılğı erkek ise, adamın karşılığı ne?

Excuse me miss diyoruz ama ingilizcede, bence bayana gereğinden fazla yükleniliyor, ama kadın denilmesi gereken yerlerde, bayan öğrenciler, bayan arkadaşlar falan demek itici bir olay.
Yani bayan her durumda yanlış değil, bayım bir bakabilir misiniz? Bayan eşarbınızı düşürdünüz gibi
İngilizce de var; mister can you tell me where My love has gone?
Miss can you hold this for a second

geçiyor ama ebesinin körüne gidiyor, harem'de inip vapurla 20 dakikada karşıya geçip 20 dakikada da kampüse ulaşmak daha hızlı. harem'de in, servisle üsküdar iskelesine git. oradan beşiktaş vapuruna bin, inince hemen önünde 30m otobüsü var, ona bin. otobüsteki ekranlardan maçka durağını takip et, hemen okulun önünde durak.

Nilüfer veya Kamil Koç'tan al biletini. Taksim'e servis kullanacağım de. Taksim servislerinin kalktığı durakta inersin, indiğinde biraz bekleme ile servise biner taksime gidersin. Taksim'den sonrası yürüme mesafesi zaten. Google Map'ten bakabilirsin.

Otobüslerin bir kısmı Harem'e hiç girmiyor artık. Ama Taksim'den rahat gelinir ama ilk gelen karıştırır o yolları. Beşiktaş'tan 30M'ye binip ikinci durakta inmek en kolayı.

sherlock,
black mirror
the lost room

oneririm

person of interest
six feet under
fringe
oz
prison break
the wire
spartacus serisi
band of brothers

fringe

sherlock holmes tek geçerim.

true detective

black mirror +1

masters of sex

Oz ve Spartacus.

battlestar galactica

sherlock kesinlikle. hem bölüm olarak çok fazla değil. hemde her bölümü film gibi.

film tadı dediysen true detective'den başkası yalan. bütün bir filmi çok uzun olduğu için bölüm bölüm izliyorsun havası var kesinlikle, başka diziler gibi konu dallanıp budaklanmıyor.

dexter. nasıl unutulur?

sherlock
prison break

hannibal

@duyulmasi gerektigi kadar +1. sana öncelikle büyük ekran lazım, mega ve note 3 bu ihtiyacını karşılayan telefonlar. mega güçlü bir telefon değil, sıkıntı yaratır. ayrıca note 3'ün kalemi de işine yarar.
1020'nin kamerası teoride 41 mp çekiyor ama pratiğe uygulaması zor. çözünürlüğü zaten 30 civarı oluyor da, onun haricinde fotoğrafı işleme süresi, hafızası derken olay pratiklikten çıkıyor. ayrıca tasarım olarak da şişik arkası bence hoş değil, taşıması sıkıntı. ayrıca note 3 piyasada bulunan telefonlar arasında kamera kalitesi açısından 1020'den sonra en iyisi. s5, z2 ve g3 çıkmamıştı ben araştırma yaparken ama aralarında büyük fark olmaz, o yüzden kamera performansı da tatmin eder seni.
dediğin gibi 5s'i anlatmaya bile gerek yok, mega ile beraber listenin en gereksiz telefonu.
note 3 tam senlik.

mein kampf

favorim değil ama Thomas Mann'dan Venedik'te Ölüm. kısadır ve hakkında bir şeyler bulabilirsin.

Tabii ki Die Leiden Des Jungen Werthers.

batı cephesinde yeni bir şey yok

(bkz: der schwarm)

hermann hesse'den bir şeyler olabilir.

ama tabii ki ben de "genç werther'in acıları" derim.

Ben de Genç Werther'in Acıları için geldim.

stefan zweig-die welt von gestern. zweig avusturyalı ama alman edebiyatına da dahil edilebilir. 19.yy'ın ikinci ve 20. yüzyılın ilk yarısına merakın varsa mutlaka oku derim.

das parfum

michael kohlhaas

Hermann Hesse - Der Steppenwolf / Bozkırkurdu

Kamuran Şipal çevirisinde bazı yerlere belki orijinaline ya da İngilizce çevirisine bakma ihtiyacı hissedersen diye...

vk.com

www.kkoworld.com

Hermann Hesse - Der Steppenwolf +1

schachnovelle oku panpa

stefan zweig sayiliyorsa schachnovelle benden de.

almanlarin iki klasik yazarindan baslayabilirsin: kafka ve gothe

die verwandlung olabilir.

baba jo + 1
der Schwarm

Kafanı karıştırmak istemem asla, biliyorum bu tercih şeyleri insanı deli ediyor lakin bu devirde filoloji okuyup ne yapacaksınız yahu? İletişim bundan çok daha mantıklı bir tercih günümüz koşullarında.

valla tercih işlerinden çok anlamam ama yaz yine de, gelmesi muhtemel.
ayrıca illa ingiliz mi istiyorsun? amerikan vb. de düşün derim.

@fengari
sözel bölümlerde pek düzgün bir şey yok malesef. iletişim de yazabilirim duruma göre ama İng Dili & Edebiyatı istiyorum aslında. Hem edebiyat severim hem de freelance çevirmenlik yaparım hiçbir şey yapamazsam kendime yetecek kadar kazanırım.

@les miserables
onları da yazarım ama ilk tercihleri İng. dili yazmayı düşünüyorum. Daha hoşuma gidiyor.

filoloji her devirde okunabilecek bölümdür, iş hayvanı olmak için okumuyor herkes üniversite. kaldı ki iş imkanı da yok değil.
yaz istanbulu da, fazla kaçsa ne olacak ki? ben 5 sene önce girdiğimde istanbul 1600'lerde alıyordu, ben ilk sıraya yazdım, 1800'le 79. girdim. 2800'den itibaren yazmaya başla derim.

@baba jo: iş hayvanı nedir yahu? arkadaş biraz üslup öğrenin, özenli yazın bir şey yazacaksanız da. karşında kim var, kim yok, kaç yaşında bunları da hesaba katın biraz.

geçen sene tercih yaparken ankara üniversitesi ingiliz dili ve edebiyatı istiyordum, puanım ve sıralamam bölümünkinden yüksekti ama yine de gelmedi. kontenjanı az olup fazla talep gören bölümlerde olabiliyor böyle şeyler, bir de hacettepe ingiliz dili düşününce olmayabilir diye düşünüyorum.

a şıkkı

ikisi de değil. tek bir kıza yazan ama bunu arkadaşlık adı altında yapan, onu 'teselli' eden ve erkek arkadaşına karşı dolduran orospu çocuğudur meriç.

kızlar da orospu olduğundan bilseler de görmezden gelirler. ego beslemesi hoşlarına gider.

ilk dediğin değil, meriçlik daha "aşağı" bi kavram. bi kızla gönül ilişkisi kuramayacağını bilen, bu yüzden o kızın yanında arkadaş olarak takılmaya çalışıp "belki bir umut" diyen yılışık erkeğe denir meriç diye. kıza yaranmak için her şeyi yapar, kendini o kıza adamıştır. kıza sarılmak ister ama sevgili olarak sarılamayacağı için yakın arkadaş olmaya çalışır, bari çok yakını olarak görsün de öyle sarılsın der.

sevişmek istediği kızlara kanka ayağına yaklaşıp, dert dinleme adı altında kızların ilişkisine karışıp sevgilileriyle aralarını bozan, kız sevgilisinden ayrılınca ağlanacak omuz gibi davranıp vesileyle duygusal açıdan zayıf kızdan faydalanmaya çalışan, ya kardeşimsin sen benim aynı yatakta yatarız nolucaak, ya benim yanımda giyinmekten mi utanıyorsun ilahi, gel kucağıma otur kankyyy selfiee çekelim şeklinde kızlarla sürekli fiziksel temas kuran, yani bir nevi kızlara kendini zararsız gösterip fırsat kollayana denir.
kıza aşık olup yanında arkadaş gibi dolanmak başka bir şey, o friendzone, meriç gibi yavşak ve fırsatçı değildir yani, amacı sikmek değil işte. meriçlerin bir de tek bir kız değil bütün bir kız grubunun meriç idirler, hepsine aynı şekilde yavşak yavşak davranırlar, hangisi düşerse artık.

hiç bir bilgim yok ama ben genelde sadece erkek ortamı olan tiplerin kız-erkek yakın arkadaşlığında erkek tarafına meriç dediğini duydum. başkaları da bu tarz bir şey olduğunu söylemişti.

ne yani şimdi masumiyetteki haluk bilginer meriç mi oluyo aq

aynen alice ben de öyle biliyorum ama bi uzlaşamadık, duy r_u_h duy.

@sen git ben geliyorum +1. ayrıca meriçlerin hiçbir şuçu yok, sıfır. meriçlere kıl olan adam da net geri zekalıdır. gerçi, meriç varsa kız prim verdiği için meriçtir, kızın sevgilisi de doğal olarak cins bir adamdır.

çapkınla meriç farklıdır arkadaşlar. meriç aşık olup açılamayan, friendzone'un aynı anda hem kralı hem kölesi olmuş tiptir. kızın sevgililerine bok atar, dedikodu yapar, kızlar sevgililerine onun için "yaa o benim 4 senelik arkadaşım, öyle şey yapmaz" derler. korkaklığından kıza yanaşamamıştır, arkadaşlığını da bilmez, bişey olsa da kız yanaşsa diye beklerler.

gel kucağıma otur vs vs diyecek kadar özgüvenli, kimi götürürsem kar diyecek grubun meriçi olmaz ona yavşak denir.

en basit ve doğru şekilde sen git ben geliyorum açıklamış.

meriç, arkadaş olarak yaklaşıp, kızı sevgilisine karşı dolduran elemana denir. budur. eğer bunu yapmıyorsa meriç değildir bence, yani potansiyel meriç olabilir ama meriç sıfatını hak etmez. meriçlik çok aşağılık bir müessesedir. amaç, hatuna yaklaşıp onu elde etmekten ziyade, hatunu kendi adamından uzaklaştırmaktır.

dışardan bakınca evet tam bir şerefsizlik ama ben az yapmadım bunu lan. sormayın olum bana ilişkinizi falan. ayrılayım mı diye 100 tane sebep sayıyosunuz, "ayrıl o zaman" deyince suçlusu biz oluyoruz.

buyrun meriç benim.

daha önce öyle bi operasyon yapmışlığım var ki.. meriç fazındayken kıza her tür mantıklı öneriyi yaptım. bu sıra birinden kötü şekilde ayrılmış, başka birini de hazırda tutuyordu. ben daha o kötü şekilde ayrıldığı adamla beraberken kendisini tanımış ve ilk görüşte göz koymuştum. sonra biri olduğunu öğrenince (yani 20 dakika sonra herif bunun yanına gelip öpünce) vazgeçmiştim. neyse efendim bunlar çok uzun zaman önceydi.

ben ortalarda yokken birinden ayrılıp öbürünü hazırda tutmuş. ben sonra alakasız bi zamanda tekrar olaya dahil oldum. baktım yine geç kalmışım amk. son derece meriç gibi öncekiyle yaptığı hataları ve sonraki muhtemel sevgilisiyle yaşayacağı muhtemel sorunları falan. buraya kadar niyeti bozmamıştım.

sonra bir gün... bu yeni lavuk baktım benden iyi biri değil. eski zaten tam bi dangalak. kız da iyi. yani kafa kız. dedim ben bunları ayırırım. sonra kızdan bi sinyal geldi. ben de karşı sinyal yaptım. iki gün içinde iş bitti.

gerçek bir meriç asla niyeti bozmaz. ben imitasyon bi meriçtim. niyeti bozdum. kız da meyilliymiş. kız meyilli değilse meriçlik kalkanı kolay kolay delinmez. meriçliğe saplantılı ve silik bir aşık olma önkoşulu da gerekmez. meşrebine göre bir meriç cinsel olarak aktif olabilir de olmayabilir de. yani kıza çakabilir de.. meriçleri genellemeyin. kınamayın. herkes bir gün meriç olabilir. günahkarlardan değil günahtan sakının. kendinize iyi bakın.

bir de meriçlerin genelde ilişkiye başlama sürecinde sorunları olmaz. teklif de eder. meriçlerdeki orospuluk nüansı, birden fazla kadınla cinsellik vs beklentisi gütmeden yakınlaşıp (ya da en azından başarıyla o rolü oynayarak) birden fazla boştaki hatunu mundar etmesindedir.

meriçleri nefret edin ama onlara asla acımayın amk. böyle diyince ben de sinir oldum ibnelere.

tanımlara göre ben de meriç oluyorum zaten namus ninjası :) utanmana gerek yok.

sen git ben geliyorum +1

ikincisi meriç'tir. kadın hali de nihal'dir.

ilki taylan ya da bora gibi bi şeydir.

(bkz: meriç/@devilred)

bunları izlediysen batman serisini de izleyip yazmayı unutmuşsundur diye düşünüyorum

cehennem melekleri bol aksiyonludur
süper kahramanlı değil ama aksiyon tatmin edicidir.

Aksiyonu bol değil ama yine de izlenmesi gerek: Watchmen.

(bkz: fantastic four)

sucker punch izle eğlenirsin hem zack filmi

İron Man serisini es geçmişsin sanırım. İzlediklerine en yakını ve olmazsa olmazı bence.
cehe.net

hard reset olayı çözüm getirir ama içindeki bilgiler silinir. isterseniz bilgisayara bağlayıp içindeki bilgileri kopyalayın, sonra deneyin?

Saçma buluyorum aşırı derecede.

ben seviyorum, oruç tutarken aklın bir nevi meditasyon yapmış oluyor. ruhunu terbiye ediyorsun.

sacma +1.

1500 yil once belki mantikliydi bunu yapmak ama, simdi adam butun gun ac duruyor, sinir stres, sonra milletle kavga... gunaha gir. aksam da tika basa yemek ye. guya aclik nedir onu ogrenecek? milletin ramazanda kilo aldigi herkesce bilinen bir sey. kilo alarak acligi ogrenmek de logic 9000.

edit: ruh terbiye etmek icin daha iyi yollar var.

@she was my baby; işte marifet onca sinir strese rağmen milletle kavga etmemekte, çeneni tutmakta, sabretmekte.

aslında mesele sadece açların halini anlamak değil bir nevi meditasyon. tabii bunu ben söylemiyorum islam bunu söylüyor ama ben bunu zerre anlamıyorum. 12 saat aç kalmanın bana hiçbir faydası olmadı daha önce tabii oruç tutmuyordum anca sinirli oldum, etrafıma sataştım midemin ağzına sıçtım ama en ufak bir ruhsal fayda göremedim yani ben daha çok bunun açıklamasını bekliyorum. yani aç kalmaya rağmen sükunetimizi korumanın ne anlamı var bunu 1 ay yapıp 11 ay oburluk, aç gözlülük, müsriflik yapmıyor mu herkes e o zaman bu riyakarca bi şey. 12 ay bu dediklerimi yapmayan düzgün islama göre yaşayan birinin ise oruca ne ihtiyacı var o zaman ?

evet ruhunu terbiye etmek için müslümanlar oruç tutuyor, her dinin yöntemleri elbetteki farklı. bu arada bildiğm kadarıyla oruç tutmak (farklı şekillerde olsa da) bütün dinlerde var.

çok anlamsız bulduğum bir ibadet şekli.

eskiden çok severdim, artık sevmiyorum. ramazan'ın kendisiyle derdim yok ama fakirlerin halinden anlamak için akşam restoranlarda iftar yapanlar, milletin yiyip içtiğine karışanlar, nefsini terbiye ederken oruç başına vurdu diye insanlara sataşanlar, açlıktan ağzı kokanlar, yemek yediği için tacize uğrayan hatta dayak yiyenler... kaosa dönüyor koca ay resmen.

dediğim gibi ramazan'ın kendisiyle bir derdim yok, kendi halinde orucunu tutan hiçbir insana ağzımı açıp bir şey demem ama bu insanlar toplamın %20'si ancak ediyor.

yani düşünün sabaha karşı ymek yiyorsun ve o saatten itibaren etrafında bir sürü yiyecek ve içecek olduğu halde ve kimse senden bunları almadığı halde tamamen kendi iradenle yememeyi tercih ediyorsun.

hah aynen pescador eskiden severdim inanmasam da ki çocukken de inanmazdım ama severdim ortamı falan güzeldi e bir de çocuk olduğum için bana bi şey diyen eden de yoktu yani ramazanın bana zararı değil yararı vardı akşam güzel yemekler toplanmalar falan ama sonra büyüdük ve ya dünya kirlendi ya da kirlenmiş dünyayı fark edecek kadar aklımız kesti.

kışken severdim.

güzel sofraların kurulması, insanların sosyal iletişime girme kısmını seviyorum.
gündüz aç kalıp sağa sola çatan manyakları sevmiyorum.
eskiden pideyi seviyordum ama artık çok dandik yapıyor gibi fırınlar.
dışarda su ve içki içer yemek yerim kimse karışamaz tabii ki bence oruç tutmayan insanlar gereksiz kısıtlıyor kendini. kendini kısıtlaması gerekenler oruç tutanlar. (siz yine de gidip de esenler, sultangazi gibi semtlerde falan ramazan'da içki içip dayak yiyip bana gelmeyin:)
ps. ateistim

hayatımı mümkün olduğunca izole yaşıyorum şu sıralar (ev-iş). sikimde değil açıkçası. elimde suyla falan gezdim geçen sene kimse dönüp bakmıyor zaten.

@füt: aslında tam olarak kendi iradesiyle olmuyor etraftaki yiyeceklere yeltenmemesi. cezası var, 61 gün oruç olarak. onun da bir caydırıcılığı var. o noktada oruç zaten benim için samimiyetini tamamıyla kaybediyor.

ruhu terbiye etmek için, fakirleri anlamak için veya türlü türlü olumlu amaç için oruç tutuluyor. peki orucu bozunca/tutamayınca ceza vermek niye lan madem?

müslüman değilim ama ben ritüel olarak güzel buluyorum. oruç tutmam ama tüm aile birlikte ezanı beklemek, birlikte yemek yiyip sonradan çay içip muhabbet etmek falan, hoşuma gidiyor benim. tabi son zamanlarda ailemle birlikte değildim ramazan'da, çok tadına varamıyordum ama 1 haftaya gidicem, güzel olacak.
yiyip-içme konusu ise çok problem olmuyor bana. sokakta gayet içiyorum suyumu, şu insanlar oruçluymuş ben de önlerinde içmeyeyim demiyorum. ha gidip de kimsenin yüzüne yüzüne içmem ama ben içerken kimse görmesin gibi bir kısıtlamaya da gitmem kendim için. yemek işi ise biraz farklı, normalde de sokakta bişeyler yemem, o yüzden burada bir sıkıntı olmuyor. yemek servisi yapılan yere ise bir oruçlu geliyorsa o kendisinin problemidir, kendimi kısıtlamam.

ramazan'ı seviyorum aslında mutlu eden bir tarafı var beni. bunun sebebini bilinçaltıma sormam gerek.

oruç tutuyorum, tutmadığım zamanlarda da yemeğimi ortada yemiyorum, suyumu çayımı oruç tutanların yanında içmemeye özen gösteriyorum ama bu da beni hiç rahatsız etmemişti. içselleştirmişim galiba. bunun da dışında agresif, anlayışsız insanlar sıkıntı oluyor ki ona da pek rastlamadım.

ama açlıkla sınanmak, aç insanların halinden anlamak, ben gerçekten bu anlamda bir şeyler kazanıyorum. normalde elbet farkındayım açlığın kötü bir şey olduğu fikrinin ama akşama kadar olan açlığın bile beni ne hale getirdiğini görünce duyarlılaşıyorum; bu anlamda ramazanın etkisi yadsınamaz her ne kadar akşam tıka basa yiyip doysak da.
şu anki tek düşüncem kurs, ders vs derken bu ramazanda çok zorlanacağımı düşünmek. hava çokk sıcak, kurs uzak, ders yoğun. bunları düşününce içimi sıkıntı basmıyor da değil.

Sadece ramazan pidesi bile sevmek için yeterlidir bence..

iftarla sahur arasındaki o ambiyansı seviyorum. muhafazakar bir sitede oturuyorum, cıvıl cıvıl oluyor gece yarısı çoluk çocuk herkes dışarıda. bir de bir sürü yerde iftar çadırları kurulduğu için mutlu oluyorum durumu olmayan insanlar için. ayrıca dinle alakası olmamasına rağmen oruç tutan insanların olduğu yerde saygılı davranan, değil yemek yemek, yemekten bahsetmekten dahi imtina eden insanları gördükçe daha bir seviniyorum. o kadar umutsuz vakalar değiliz lan aslında diyorum.

fakat bir yandan da 17 saat aç susuz kalmayı beceremediğim için de suçluluk duygusu hissediyorum hafiften. bu da olumsuz tarafı.

hiç sevmiyorum. ailemden baskı, iş yerinde baskı, sokakta baskı. her yerden baskı altındayım. şimdiden ruhum sıkıldı.

Ateist olduğum için hiçbir dini organizasyonu mantıklı bulmuyorum. Haliyle sevip sevmeme gibi bir problem de olmuyor bu şekilde.

@jacknife: pardon ama ne cezası? tamamen manevi birşeyden bahsediyoruz, kapına ceza müfettişleri gelip ceza makbuzu bırakıp mı gidiyorlar, ne cezası? oruca inanıyorsan cezasına da inanırsın, kaldı ki çok çok hayati şartlar olmadıkça orucunu bozmazsın, yani şuana kadar bilerek isteyerek oruç bozdum 61 gün cezasını tutuyorum diyeni hiç görmedim. yaaaaani kısaca tamamen gönül işi çocukken öğlen ezanına kadar tutardık, unutarak ağzına bişey attığında günah olmaz derdi büyüklerimiz, gönül işi bunlar.

Ben sadece oruc tutarak sigarayi, ickiyi ve daha pek cok kotu aliskanligi birakmayi basardim.
Insanin iradesini hakkiyla tutuldugunda inanilmaz gelistiriyor.
ama bunu bir vazife olarak yapmayacaksin gercekten inanarak ve bunun senin icin bir gereklilik olduguna inanrak yapacaksin ki oyle sinirlenip iyi bisey yapayim derken kotu birsey yapmayasin.

ben gercekten deneyip faydasini gormus bir vaka oldugum icin sadece teorik konusarak "ayyy cok sacma" diyenlerin ne kadar sacma oldugunu da belirteyim.

Mantik acisindan bakacak olursak, insani kotu davranmaya iten her zaman bitmek bilmeyen istekleri olmustur.
Ozellikle icinde bulundugumuz tuketim caginda insanin surekli herseye sinirsiz olarak erisebildigi bu zamanlarda oruc tutmak, insanin kendini bir sureligine de olsa kontrol edebilme yetisini gelistirebilmesi icin son derece gerekli.
Bunu baska turlu de yaparim diyenler kendini kandiriyor.

Herseyden cok bu devirde tutulmasi gerekli orucun. Zaten oruc tutmaya basladiktan bir sure sonra hayatta onem verdigiiniz seylerin oncelik sirasinin degistigini sasirarak goruyorsunuz. Ve iste insani gelistiren de bu deneyim.

ben seviyorum. bence derin anlamları var. açlikla sinanmak çok başka bir şey. yaşamayan bilemez. ramazanda sadece belli bir süre aç kalıyorsun ama yılın bütün günü aç kalan adamın halini düşün bir de.

pide güzel.

Cok seviyorum.cocuklugumuzdaalistik ve dinimin inancimin geregi tutuyorum.son nefesime kadarda tutarim ins.ailecek yapilan iftarlarin sahurlarin tadi hic birseyde yok bana gore.pide kuyrugu bile beklemek guzel.tutamadigim zamanlardada etrafimda tutan vardir diye dikkatliyim.

Ramazanı seviyorum. Oruç tutanları gördükçe o durumda kalmadığım için seviniyorum. Ayrıca içki içmek yemek yemek problem olmuyor. Musul sokaklarında problem olabilir. Ama İzmir, istanbul veya turistik batı şehirlerindeki iyi muhitlerde problem olmaz.

Yaz günlerinde çok zor olmasına rağmen seviyorum. Oruç tutabildiğimde de mutlu ve huzurlu oluyorum.
Bu arada oruç Allah'ın her şeyin sahibi olduğunu idrak etmek ve bize verdiklerinden ancak O'nun istediği zaman faydalanıp böylece emrine yerine getirmektir. Bu sayede de çayın, suyun aslında bize verilmiş ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlayıp şükretmek. Tabi ki fakirleri anlamak ve bunun yardımlaşmaya teşvik etmesi de diğer etkileri. Ama esas olan Allah'ın bizden istediğini yerine getirmek.

bana/insanlara karışıldığı sürece sevmeyeceğim. yoksa isterlerse aylarca aç kalsınlar. sokakta su içtiği için dayak yiyen insanlar olduğu sürece sevmeyeceğim keza. hep bahsettikleri nefsini kontrol etmekse olay, ister su içer insanlar, ister bira. onlar da kontrol etsin kendilerini.

edit: davulcuyu nasıl unuturuz? beynimi sikmek zorundalar çünkü her gece. alarm diye bir şeyin icat olduğundan haberleri yok tabii ki. 3-5 tane gereksizin cebine para koymak zorundalar.

pide güzel + 1
ve de güllaç güzel.
başka hiçbir şeyini sevmem ramazanın. soruda bahsedilen problemler + sabahın dördünde davulcu gürültüsüne uyanmaktan nefret ediyorum.

ozzpwnz hakkaten lan ! o davulcuların ben ! illa oruç tutan tutmayan herkesi uyandıracaklar sanki herkes mecburmuş gibi kaldı ki davulla uyanan var mı hala merak ediyorum.

orucu tutan biz sicagi acligi susuzlugu ceken biz yine de sukreden biz tribi atan tutmayanlar olmus. Ulan siz azinlikken bu kadar kafa utuluyosunuz allah esirgesin cogunluk olsaniz ortada musluman birakmaz kursuna dizersiniz. Sevmiyorum sizi.

yüz vermemek lazım. şahsen şu güne kadar tek başıma değildim, ailemden ayrıldığımdan beri ilk ramazan olacak. kapımı çalacak olan davulcuya kapıyı açıp siktir çekip göndereceğim.

bak sevindim lan böyle düşününce, tavsiye ederim benim durumumdakilere.

sizin gerizekalı triplerinizi çeken biziz ya lan? artisliğe bak. istersen 365 gün aç gez bana ne amk? yok bira içmeyin, yok su içmeyin. yok yemek yemeyin. gören de iftar çadırının önünde bira içiyoruz nazire yaparcasına sanacak. sokakta su içenlere önce adam gibi davranmayı öğrenin.

ben seviyorum,

Sen istediğin kadar dışarıda ye, iç, oruç tut, tutma benim umurumda olmuyor.
Başka insanları bilemem.

Ha sanki insanlar normalde melek herkes iyi geçiniyor da, oruç tutunca sinir stres oluyorlar komik bir bahane bence.

Ha bide çok insan ben dinsizim haberiniz olsun demek için fırsat kolluyomuş burada onu gördüm.

ben islama inanmadığımdan şahsen kendi davranışlarımda etkisi yok, ne aç kalıyorum ne susuz... ne de başkaları ne der diyip dışarıda yiyip içmeyi kesiyorum. aynen devam benim için...

ama o oruç tuttuğu için kendini üstün gören, tutmayanı yargılamaya çalışan, ateist olduğumu söylediğimde hakaret etmeye kadar işi ilerletenler...
açlıktan ağzı kokanlar, orucu bozar diye dişini bile fırçalamayanlar, herkesi kendi gibi olmak zorunda sananlar... bu gerizekalılar yüzünden nefret ediyorum.

ozzpwnz yazınca hatırladım sahi, şu ramazan davulu denen rezalet de sabah ezanı ile birlikte en nefret ettiğim gürültülerden...

ucan spagetticanavari güzel açıklamış ama bu ishak gibiler yok mu işte. empati diyor bir de. ah canım. ah kıyamam. oralara medeniyet uğramamış garibim napsın.

bak gerizekalıya anlatır gibi anlatayım.

ben ne senin davulcunla uyanmak zorundayım. ne ben senin "kafirler içki içiyor" muhabbetini çekmek zorundayım. hoşgörü bekleyen kim ayrıca? gelip kadıköyde barlar sokağında ben biramı yudumlarken yapsana şu artistliğini? mecbursunuz. katlanacaksınız. istediğiniz kadar kudurun.

yoksa kendi halinde oruç tutana lafım yok.

2-3 yıl önce, ramazanda, kadıköy'de barlar sokağında -shaft ve hayal kahvesi olan barlar sokağı- bıçakla milleti yaralayan 3-4 arkadaşı unuttu herkes galiba.

son 10 yıla bakınca hiçbir sarhoşun dininin ibadetlerini yerine getiren birine saldırdığını hatırlayamıyorum ben oysa.

Kucukken hosuma giderdide simdi pek sevmiyorum.

ben kadıköyde yaşıyorum. kimse de kimseye karışmıyor. çünkü burası kadıköy. cesareti olan arkadaşlar fatihe falan gidip su içsin, iran'dan afganistan'dan farkı var mı görsün. iki üç semtten yada şehirden ibaret değil bu ülke.

Seviyorum. Kimin ne yaptığı umrumda değil, isteyen istediğini yapar. Ben kendime bakarım.

@esmeralda ve ishak, siz oruç tutmayın bence. size farz olduğunu sanmıyorum, o erişkinliğe ulaşamamışsınız daha. içki içenlerin ağzı 12 ay kokuyormuşmuş adjsfdasjfkl. bahaneye gel. ulan her şeyden mi mağduriyet çıkarılır. ne utanmaz, ne arsız insanlarsınız be.

@esmeralda dünya üzerindeki suç oranını içki 230% arttırıyorsa din 2300% arttırıyordur(en az)... emin olabilirsin.

burada inanan herkese değil lafım.
düzgün içen adama da tüm alkoliklerle aynı muameleyi yapma hakkın yok.
yobaz olan şerefsiz dincilerin sayısı alkolik olduğundan çevreye zarar verenlerden daha fazla.

Gerizekalı toplum yüzünden sevmiyorum. Aç olduğu için en ufak şeye sinirlenen, trafikte terör estiren, oruç tutmasına rağmen her türlü pis şeyi (kıza laf atmak, kavga etmek, küfretmek, yere tükürmek...) yapan insanın yavşaklığına tahammül edemiyorum. Fırınların pide ve ekmek dışındaki ürünleri 1 ay boyunca üretmemesine uyuz oluyorum. Bir de ramazan davulcusu var, dürbünlü tüfeğimi hazırladım bekliyorum.

Not: Kimsenin oruç tutmasıyla, inancıyla ilgili sorunum yoktur. Öfkem yukarıda saydığım kişileredir.

diğer aylardan bir farkı olmasa severdim ama bu fark insanların yaşamını sekteye uğrattığı için tabii ki sevemiyorum.

oruç turmak aç insanları anlamak için olamaz kesinlikle. aç insanın yiyecek bulabileceği meçhul, bulabilirse de yaşamını sürdürecek miktarda/çeşitte bulabilir; ama oruç tutanlar yemeğe kavuşacağını bilerek hareket ediyor, bu sebeple anlamaları imkansız. haa, iftarda da sadece su, ekmek, buğday vs. gibi(veya sadece karpuz-ekmek, zeytin ekmek falan olabilir) şeyler tüketerek olacaksa o zaman açları anlamak olur.

olay sadece allah'a itaat ettiğini kendisine kanıtlamakla alakalı bence.

Seviyorum çünkü değişik bir atmosfer oluyor.Ayrıca da iftar ve sahur saatlerinin tadına doyulmuyor.Bir de dört gözle benden yardım bekleyenler var onlar adına seviniyorum.
Sevmediğim bir tarafı belediyelerin bitmek tükenmek bilmeyen gereksiz eğlenceler tertip etmesi..
Otuz gün boyunca gün içinde yemek yemedi diye sinir stres yapan kişilerden de hoşlanmıyorum. Strese neden oluyorsa oruç tutmazsın olur biter.Aç kaldım diye sağa sola salça olmanın anlamı yok.

seviyorum. getirdikleri hoşuma gidiyor. çocukluğumdan beri oruç tutarım. namaz falan kılmam ama. cumaya bile zor gidiyorum. çoğu zaman gitmiyorum hatta. fakat ramazan bana çok farklı geliyor.

yalnız "gündüz aç insanların sinir stresiyle karşı karşıya kalmak, rahat rahat yemek yiyememek dışarda, rahat rahat içki alamamak ve en önemlisi de rahat rahat dışarda içememek." bu yazdıklarından dolayı sevmiyorsan, düşüncen yersiz bence.

birincisi, sinir stres çekmeye mecbur değilsin, karşındakini bu minvalde uyarmalısın. "sen oruç tutuyorsun. herkes oruç tutmak zorunda değil. bu yüzden benimle konuşurken lütfen daha dikkatli konuş." gibi gibi. bu minvaldeki cevaplara tavır takınırsa zaten orucu da boşuna tutuyor demektir. sal gitsin.

ikincisi, rahat rahat yemek yiyebilirsin. o senin tercihin. pek tabii oruç tutmayabilirsin. göstere göstere, inadına yemiyorsan sorun yok bence. ki bu bile senin tercihindir. adam/kadın senden etkilenip oruç tutamayacak raddeye geliyorsa tutmasın zaten.

üçüncüsü, rahat rahat içki alıp rahat rahat dışarıda içebilirsin. bu senin hüsnü kuruntun gibi geldi bana. şahsen ben önümde yemek yiyen, önümde içki içen adam/kadın hakkında bir şey düşünmem. aklıma gelmez bu tarz şeyler.


isteyen istediği gibi yaşamalı. takma bence. içinden nasıl geliyorsa öyle davran. diğer insanların özgürlüğüne müdahale etmediğin sürece sorun yok bana kalırsa.

haziranı seviyorum.

"sen oruç tutuyorsun. herkes oruç tutmak zorunda değil. bu yüzden benimle konuşurken lütfen daha dikkatli konuş."

trafikte gözünü hırs bürümüş, açlıktan sağlıklı düşünemeyen, dünya üzerindeki en doğru ve kendince en kutsal işi yapmışcasına bir tavır takınan, sözde aç insanları düşünüp iftarda yemeğin neredeyse içerisine düşen insana bu cümleleri kur bakalım o gergin anında. fazla iyimsersiniz ne yazık ki. keşke herkes senin gibi olsaydı papillon.

Cok seviyorum.

yazdiklarin salt onyargi.

@papillon7 türkiye'de yaşamıyor ya da kurtarılmış, steril bölgelerde yaşıyor sanırım.

papillon7 +1

1-2 saat sonra dün ve önceki günlerde yaptığım gibi biramı alıp atıcam kendimi kadıköy sokaklarına ;
kişisel olarak sevmiyorum ramazan ayını.. saygı göstermek zorunda olduğumu da hiç düşünmüyorum ; köpek sahibi olarak gördüğüne itaat ediyorsa bu köpeğin seçimi beni bağlamaz diyorum.

sevmiyorum genel olarak

1. oruç tutuyor musun, tuttun mu, şu tutmamış, yok bu tutarmış da artık tutmaz olmuş... abi gına geldi yemin ediyorum. her yıl milletin oruçsayarı gibi sağı solu tartıp ölçen uyuz tipler var. hepsi sevapsayar, günahölçer amk.

2. bilgiçlik taslayanlar: "şöyle yaptın oruç gitti, oruçsun ama küfrettin, oruçken karı kıza baktın ne anlamı kaldı orucun, oruç ağız yalan söyleme..."
herkes bir anda n. hatipoğlu oluyor. ilahiyat mezunu gibi her kafadan bir ses.

3. tv'de aptal programlar, nerde o eski ramazanlar geyiği...

4. arkadaşlar dışarda iftar açmazsa ölecek hastalığına tutulur, normalde yemeyeceğin yemeğin 2 katı miktarına 5 kat fiyat bayarsın. daha bir de bunun için rezervasyon ıvır zıvır yaptırırsın.

5. iftar vaktine yakın trafik allak bullak, ortalık sinirli insan dolu, herkesin ağzı açlıktan kokar. millet sıcaktan çıldırır.

6. orucum diye kimse efektif çalışmaz, devleti de özeli de salar, millet işte uyuklar, işi olmayan evde uyur. sonra biri çıkar "orucu uykuya tutturmayın" he amk. ölek.

7. şeker hastası, kalp hastası oruç tutmaya kalkar, sonra komaya girer, kimi ölür kimi acile gider. aciller iftar sonrası çılgın atar, yemeği yiyen acile koşar.
bir de bu ara "serum orucu bozmuyormuş, ilaç içmesem serum taksanız" çıktı, hastaneler mundar olur.

8. ekmek için bile sıraya girersin, bir ton beklersin. her şeyin iyi kötü ilerlediği şehirler allak bullak olur. her şey iftar saatine göre planlanır. çoğu proje 1 ay ertelenir. çokça duymuşumdur "hele ramazan geçsin halledelim. "

uzun oldu, kusruma bakma hocam. içimi döktüm. oh

la vie en rose \ yeniköy

canyon'daki d&r'ın içinde mrs.cupcake var çok lezzetli tavsiye ederim.

Merve's Cupcakes/Taksim
Happy Cookie Day/Nişantaşı

mecidiyeköy/trump avm'de de cupcake yapan bir yer vardı, hatta cupcake'i süte atıp frappemsi bir şey falan bile yapıyorlarmış reklamlarından anladığım kadarıyla, ilginç olabilir.

yummy cupcakes tek kelimeyle mükemmel. mrs. cupcake yedim ama yummy kadar başarılı değil bence.

bu ülkenin bir kısmı böyle eğleniyor.
alışmamız lazım, çok tuhaf değil.

Dans figürleri ve özgüveni için tebrik ediyorum.
Yüksek topuklarla böyle hareketler yapmasını sağlıksız ve tehlikeli buluyorum.
Türbanlı bacımız olması sebebiyle başörtüsünün mantığını anlamadığını ayrıca dinde gösterilen kadın figürüne uygun olmadığını düşünüyorum.

inandığı dine aykırı hareket ediyor. dolayısıyla çok büyük günaha girmiş. muhtemelen bundan sonra cennete gidebilmesine imkan yok.

tebrik edilecek bi yanı yok, oksimoron çünkü. utandım izlerken.

Niye her türban takan müslümanmış gibi düşünülüyor dedirtti bana.

leş gibi dans ettiğini düşünüyorum. bu özgüven bende olsa var ya... dedim bir de içimden hahaha.

evet bide patlıyor.

çok pis patlamış saygı duydum

hani marjinal bendim diye düşündürttü.

ucuz club dansçısı dansı bu, ya eskiden öyle bir yerde çalışmış da sonradan hidayete ermiş, ya da iyi bir gözlemci.
işin şöyle bir boyutu var tabi, türbanlı olduğu için bu dansı konuşuluyor, şort ve badi giyen biri olsaydı bu dansı yapan burada duyurusu açılmazdı. bu demek değil ki konuşulmasın; bu tarz erotik hareketler beklenmez bir türbanlıdan, o kılıkla oldukça tuhaf duruyor. yine de bence çok başarısız değil, biraz geliştirse dansçı olur kendisinden.

asgdasgfdasg bir kişi de demiyor ki ne yapıyor bu? herhalde kendi aralarında normal birşey. valla izmirli laikçi kadın(!) olmama rağmen ben birinin düğününde böyle götü-başı dağıtıcam annem etlerimi koparırdı, eve gidince de bana gösterirdi. çok iyi oluyor bunların böyle hallerini görmek, gerçeği-çakması ayırt ediliyor. anlayana tabi.

Anaa bi yandan türbanını düzeltiyo lan. Paradoksa gel.

uyuşturucunun dalgası olmaz, komik değil der geçerim.

kiz ayri da arkadaki insanlarin bakisi vs cok bomba.

Başka bir mahallede doğsaydı dansçıydı şu an. Umarım yeteneği heba olmaz.

o topuklularla adim bile atamayacak tipler yine atardan atara kosmus, hey allaam.

ex'le bir alakasını göremedim.

Güzel biçimde dans etmiş. Bu arada türban takmasıyla dans etmesi arasında ilişki kurulması son derece tehlikeli, karşımızdaki insanın düşüncelerini, inançlarını okuma kısmına giriyor.

Türban takan bir insan, dinin ona emrettiği şeylerden sadece birini uyguluyordur. Türban takan biri yalan söyleyebilir, namaz kılmayabilir, para çalabilir. Fakat bizim toplumuzda türban takan biri direk insan statüsünden çıkarılıp, hiçbir günah işlemeyen azize statüsüne yükseltiliyor ve bu anlayışın da toplumsal barışa fayda sağlamayacağı son derece açık

ex attıgı kanısına nasıl vardınız?

---düz mantık on---
sabunla elinizi yıkarken sabun durulanıyor ama koku kalıyor.
---düz mantık off---

Elime kezzap atmadan önceki son durağa kadar gelmişsem artık dışımdan "Temiz bu", içimden "Ya kirliyse" derim. En son dışım-için birleşerek "Öeh, daha ne yapacaktık" der ama içime sinmez. Bilimsel bir şey düşünemiyorum şu an. Kokuyu almak için paslanmaz çelik bir madde ile buz gibi suda yıkayın derler.

@ay nov kung fu, sabun temiz bişey olduğu için burada bahsetmedim çünkü kokuyu bırakması sabunun görevi, hani el yıkadıktan sonra o koku kalsın diye kullanıyoruz zaten kokuluları. ama evet, temel mantıkta doğru, onun da kokusu durulandıktan sonra kalıyor. o kokuyu aldığımız sürece elimiz temizmiş gibi geliyor mesela ama belki o ara pislenmiş çoktan. ne tuhaf hal aldı bu soru amk...

Ellerin ve ayakların kalıcı floraları var, bir de geçici floraları var bildiğim kadarıyla. Öyle eli iki sabunlayıp suya sokmakla kalıcı flora pek etkilenmez, geçici floranın ise bir kısmı etkilenir. Kalıcı derken yani elimizde normalde bulunan, geçici ise bir olaya girme sonucu elimize bulaşan flora. Flora dediğim şey de bakterilerin türleri falan işte. Ondan sonra bu koku olayı aslında bu canlıların artığıyla alakalı. Aslında kokuyor dediğimiz şey bilmem ne alkolününün kokusudur, ya da işte amonyağın kokusudur falan. Yani bakterilerin kendisi kokmaz da, sentezledikleri maddeler kokabilir, yani elinizi yıkarsanız bakteriler ölür ama onların ürettiği maddeler kimyasal olarak elinizde kalır. Onların boyutu atomik olduğundan hemen atma şansınız yok. Balık kokusu biraz yağla alakalı. E yağ da bizim besinimiz olduğundan sen o kokuyu pis olarak algılamazsın tabi. Ama örneğin üre koksa, sen üre tüketmediğin için o sana kötü gelir. Yani sana kötü gelmiyorsa o şeyin senin vücudunla da alakası vardır diyebiliriz.

bilimseli bilmem ama kokuyorsa o madde elindedir hala bence de. Çare sirke!!!!1

@hohoya, peki o bakterilerden arta kalan maddeler pis midir ki, genel bir şey söyleyebilir miyiz? bakterinin kendisi hayırlı değil(çoğu en azından) geri kalan maddesi nasıl hayırlı olsun mu diyelim buna, "en yetkili abi cevabı" senden geldi aydınlat bizi bence.

Sabunla yikayinca bakteriler olmez. Sabun sadece bakterilerin elden kayip gitmelerine yarayan mekanik bir temizleyicidir ve bakterilerden %100 arinmak hicbir zaman mumkun degildir. Elin hala kokuyosa bu bakteriler (ya da f_d'nin dedigi gibi kokuya sebep olan partikuller) hala elinde oldugu icindir, elinin kokmamasi da bakterilerin elinde olmadigi anlamina gelmez.

Koku dedigimiz sey partikullerin buruna girmesi ile algilanir. Elin bok kokuyorsa elinde bok vardir. Ama bu demek degildir ki elin pis. Pislik temizlik hissiyati psikolojik bir nane. Ayni sekilde elinin kokmamasi da temiz oldugunu gostermez. Elinde bok olup burnuna partikul bile girip sen algilayamiyor olabilirsin.

abi kimyasal maddelerin pisi temizi olmaz, zararlısı ya da zararsızı vardır. bu bahsettiğim bakterilerin ürettiği artıkların miktarı çok düşük seviyelerdedir. enfeksiyon vs. oluşturmadıkları sürece yüzeylerde sorun oluşturmazlar. örneğin nasıl ki ayakların terlediğinde kirler falan kabarıyor diyoruz, işte o kir dediklerimiz bildiğin bakteri yumaklarıdır, hatta içlerinde de kokuya sebep olan birçok madde vardır, güzelce temizleyince yüzeyde görünür olarak hiçbir şey kalmaz, yani yüzey temizdir ama atomları spatula gibi deriden kazıyamayacağın için çok az miktarlarda bu maddelerden kalacaktır, o madde de işte koku yapar ve zaman geçtikçe o maddelerin dokudaki miktarları azalır ve koku kaybolur, aslında koku olur da biz pek anlamayız bunu. yine örneğin insan kendi ayağının koktuğunu hissetmez ama etrafındaki biri bu kokuyu alabilir. olay biraz da burnumuzla alakalı. Enfeksiyon, bulaşma gibi korkuların varsa bunlara pek takılma, eline mikroskopla bir kere baksan bir hafta aç kalırsın.

iki ihtimal var ya canın çok sıkılıyor yada telefonu tuvaletemi düşürdün?

Bilimselden anlamam ama çaresi karbonat !

Dışkı için spesifik konuşursak elinde kalan kokulu partikuku parfüm diye sıkıyorsun zaten.

en.m.wikipedia.org

Elini el yıkama kurallarına uygun olarak yika, tırnak aralarını da fircala ve kısa tut. Soğan sarımsak için metal kaşık tutarak yikayabilirsin. Senin derdin bakteriler olmalı, kalan koku veren maddenin çok yüksek miktarda olması gerekir ki seni zehirleyebilsin. Kolonya dökmek mantıklı bir hareket.

Agiz kokusuna neden olan, gece boyunca agizda ureyen bakterilermis. Yani kokuya neden olan dokundugun seydeki bakteriler olabilir, sadece tahmin yurutuyorum. Ayrica ne kadar yikarsan yika vucudun en mikroplu kismi ellermis.

bakteriler icin normal sabun, kokular icin metal sabun kullanilir. metal sabun "teknik olarak" temizlemez, sadece kokuyu alir. ikisinin partikulleri ayri olabilir, ayri ajanlara tepki verebilir.

pratik metal sabun ikamesi icin kasik kullan. aynen suyun altinda elini sabunlar gibi surttur, koku cikar. hicbir sabun %100 "temizlik" saglamaz, velev ki ameliyathaneye girer gibi strelize etmissin:))

ellerinizi veya başka bir yerinizi dışkıya bulaştırmayın kesinlikle. yıkamakla temizlenmiyor.

bilheal.bilkent.edu.tr

yazıdan alıntı aşağıda, okumaya üşenmezseniz.

Sağlıklı bir insanda idrar mikrop içermez, ancak dışkının her milimetre küpünde milyonlarca bakteri bulunur. Bunlar bağırsaklarımızdan atılmış olmasına rağmen, herhangi bir yolla tekrar vücudumuzun iç ortamına bulaştıklarında hastalığa neden olurlar. Bu nedenle özellikle dışkılama sonrası temizliğin özenle yapılması çok önemlidir. Dışkılama sonrası temizlik, daha önce de belirtildiği gibi idrar çıkışı açıklığına ve kadınlarda vajina girişine mikrop bulaştırmamak için mutlaka önden arkaya doğru yapılmalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken diğer noktaysa, dışkılama sonrası temizlik yapılırken ellere mikrop bulaştırılmamasıdır. Dışkılama sonrası temizlikte doğrudan eller kullanıldığında kirlilik öyle artmaktadır ki etkili yıkama ile dahi eller tam olarak temizlenmemektedir. Bu nedenle dışkılama sonrasında ilk temizliğin, gözle görünür bir kirlilik kalmayıncaya kadar yinelenerek her seferinde kuru temiz tuvalet kağıdıyla, daha sonra yine el değdirilmeden fışkıran suyla ya da ıslatılmış kağıtla yapılması ve bölgenin tuvalet kağıdı ile kurulanarak temizliğin bitirilmesi en uygunudur. Bu işlem bittiğinde eller mutlaka aşağıda el temizliğinde anlatılan şekilde etkili bir biçimde yıkanmalıdır. Özellikle ellerde istenmeyen bir bulaşmanın olduğu durumlarda kullanılan musluk, sifon ya da kapı kolu ve benzeri bir yüzeye dokunmak gerekiyorsa, buralara doğrudan temas yerine tuvalet kağıdı kullanarak dokunmak, tuvalet kağıdının ruloda kalan bölümünü kirletmemek, hem daha sonra kendimizi hem de birlikte ortamı paylaştığımız insanları, dışkı ile bulaştırmamak açısından önemlidir.

maalesef ezik psikolojisi var bizde.

trt spikerleri disinda olayi abartan gormedim ben, hatta "niye cuneyt cakir gidiyor?" diyenlere bile rastladim. devlet televizyonunun, hele ki turkiye gibi kuzey kore'den hallice bir ulkede bu tip gazlamalar icin spikerlerine direktif vermesi gayet dogal. bir tane insan gormedim yoksa ben "oley hakemimiz var buyuk gurur!" diyen.

ha gormedim ama bununla ovunulmesi de gayet normal bana kalirsa. ben ulkenin mevcut halinden, genel olarak insanimizdan nefret ediyorum ancak bir turk olarak, bizim hakemimizin orada bulunmasi beni mutlu ediyor. daha bir dikkatle ve heyecanla izliyorum pozisyonlari.

birakin bari cuno'yla ovunelim yahu, zaten baska da bir haltimiz yok iste.

başarı nedir, daha önce yapılamayan/uzun süre yapılamayan bir şeyi yapabilmektir. biz doğan babacan'dan beri, yani 1974'ten beri dünya kupasına orta hakem gönderememişiz. yani cüneyt çakır'ın orada olması bir başarı, hem de büyük bir başarı, ve genelde büyük başarılar kutlanır. abartıdan kastın nedir bilmiyorum, ben hiç cüneyt çakır tezahüratı yapıldığını duymadım, ya da futbol muhabbeti açıldığında cüneyt çakır'dan hiç bahsedilmedi bile arkadaş arasında kupa boyunca.
spor kamuoyuna yön veren kişi/kurumlar bu tarz tarihsel başarılara önem verirler, görevidir onların çünkü haber niteliği taşır bu olay. ben abartıldığını düşünmüyorum.

Elbette hoş bir şey orada bir hakemimizin olması ve ben de hiçbir arkadaşımdan Cücü'yle ilgili bir şey duymadım. Sadece spikerlerin tavrı çok abartı geldi ama başarının tanımıma göre abartı olmaktan çıkıp az bile gelebilir bu hareket.

Not: Cüneyt Çakır'ın her iki maçı da kusursuz yönettiğini düşünüyorum.

olayın içinde yer almak istemekle alakalı bu. bizim de bu şampiyonanın içinde yer alabilmemizi sağlayan tek şey hakemimiz.

Mobil olayini bilmiyorum ama internet sitesinden ebay yonetim panelinde ayni gittigidiyordaki gibi bir panel mevcut. Bu panele urun kargoya verildikten sonra bilgiler girilmekte. Oradan urunun hangi kargoyla ve o an icin nerede oldugunun takibini yapabilirsin.

Item location: United States
Shipping to: Worldwide
Excludes: Brazil, Israel


türkiyeye gönderim var sanırım şuan için beklemem yeterli mi? türkiyeye geldiği zaman evde olmasam nasıl anlarım nasıl ulaşırım bu konuda bilgi verebilcek var mı

ödemen tamamlanmış. eğer aldığın ürün free shipping ise kargo takip numarası olmayacaktır beklemekten başka çaren yok yurt dışından aldığın her ürün ptt kargo ile gelir eğer kargo ücreti ödediysen ve kargo açıkmalamasında takip no diye bir şey geçiyorsa satıcıdan iste. bu takip numarasıyla pttnin sitesinden yurt dışı hareketleri dahil ürününü takip edebilirsin.

eğer ürünün eve geldiğinde sen yoksan ptt görevlisi kapıya kağıt bırakır sen de o kağıtla gidip kargonu hangi pt subesindeyse alabilirsin

ptt kagit birakir bluebey

usps first class bildiğim kadarıyla takip numaralı bir shipping tipi değil, o yüzden büyük ihtimalle takip numarası olmaz. ama satıcın güvenilir satıcı görünüyor buradan, ben şu ana kadar hiç takip numaralı alışveriş yapmadım ebay'den, hepsi güvenilir satıcıdandı, hiç birinde sorun çıkmadı. 13-18 gün içinde gelmiştir bana genelde. ve evet, ptt gelip veriyor ama evde yoksan kapının oraya ya da posta kutusuna koyup giderler.

çözünürlük, ses kodekleri?

Video codecleri. Ses codecleri olmasa bile goruntu olur ses olmaması gerekir.

oynatamadığım film 3d, x264, arena-tr'den indirdim, kendi ripleri sanırım. yine aynı şekikde 3d x264 arena rip'li başka bir filmi oynatıyor ama? dosya>özellikler yapınca orada sadece formatı gösteriyor, diğer ses-çözünürlük codec'lerinin nereden öğrenebilirim farkı anlayabilmek için?

MediaInfo diye küçük bir programla öğrenebilirsin.

mediaarea.net

forum.divxplanet.com


okumanızı öneririm

@baknedicem, aha, ben de o tintin filminden bahsediyorum! açan filmde "mkvmerge v6.4.1 ('Omega Point')" yazıyor, açmayanda "mkvmerge v5.3.0 ('I could have danced')". ama açmayan filmde header stripping diye notlar geçiyor arada, bahsedilen header olayı o sanırım. linkte bahsedilen çözümü deneyeceğim.

o zaman sende bizdensin şunuda okumanda fayda görüyorum gel yanaş

forum.divxplanet.com


sonucuda bana bildirirsen çok iyi olur

"Without question" olacak.

Ayrıca "heard of" dersen hakkında duyduğum olur. "Listened" dersen dinlediğim olur.