Xperia z3

xperia z3 compact

ön de kaliteli olsun diyorsan en önemli seçenek şu oluyor:
www.youtube.com

ama genel olarak en iyi kamera en son çıkan en pahalı telefonlarda oluyor, ultimate kamera performansı için onları düşün derim. arka kamera en ucuza ulaşayım diyorsan da z2 compact derim, z3'le aynı kamera-daha ucuz.

wp olarak lumia 1020 hala piyasadaki en iyi kameralı telefon. 930 da iyidir, ön kamera performanslarını bilmiyorum yalnız.

Ben de 930 veya 1020 önerecektim ama ön kameraları pek iyi değil.

930'un kamerası ile alakalı şöyle de bir durum var hatta.
m.teknokulis.com

youtube'da yayın yapan insanların yüzde 70'i dijital fotoğraf makineleriyle hallediyor bu işi. tabii ki hepsi olmuyor da, 1000 lira üstü dslr'lar işini görür ama sadece görüntü için. ses olayı biraz daha farklı, ya fotoğraf makinesinden mikrofon uzatıp amfiye yaklaştıracaksın ya da ayrıca güzel mikrofon alıp bilgisayara kayıt yapacaksın, aksi takdirde pek hoş bir şey çıkmaz ortaya muhtemelen. yeterli ışığın varsa son 2 senede çıkmış üst model cep telefonları da video konusunda işini görebilir, eğer profesyonelce bir şey olsun istemiyorsan.

iyi bir ses kartı alıp direk bilgisayara kaydedersen ses için en iyisi olur. görüntüyü de iyi kötü telefon kamerasıyla bile halledersin.

kamerayi hallettin varsayıyorum,

ses icin bir tane external ses karti aliyorsun (maudio nun herhangi biri olur, ben fasttrack pro kullanıyorum). gitarı amfiye ve ses kartina takıyorsun ya da sadece ses kartina takip, bikgden bir amfi simulator programi kullanıyorsun.

kaydederken ses girisi icin ses kartini seçiyorsun ki videoya ses olarak enstrumanin alinsin.

bu kadar

(ses karti kullanmazsan latency olur, dorek bilgin ses kartiyla olmaz kayit)

hee beni de aradılar hakkaten ya, havadan sanırım, naapsak ki..

ben kimseyi aramadım. bence havalar normal.

aynen, bi kavanoza sakladım birazını, dinliyorum kaç saattir "ara hadi ara" diye fısıldıyor kulağıma. halbuki masada duruyor, nasıl duyuyorsam artık fısıltısını...

benide kimse aramadı hava çok güzel o yüzden

beklentileriniz ve ekonomik durumunuz cok onemli. once su sorulara cevap verin:

cogunlukla ne izlersiniz? hangi amacla tv istiyorsunuz?
smart tv ister misiniz ve nasil bi sey oldugunu biliyor musunuz?
tv'nizi bilgisayara baglayacak misiniz?
ekran ne kadar buyuk olmali?
3d'yle araniz nasil?

internetli diye satıp, kurulduktan sonra 'internete bağlanabilmeniz için 60 tl olan bilmem ne aparatından almalısınız' dememelerine

o zaman ne yapiyoruz? dikkatli arastiriyoruz. wifi ready degil wifi yazanlara bakiyoruz.

sonunda hz yazan sayı ne kadar yüksekse o kadar iyi, 200 hz'ten aşağısını tercih etme.
harici uydu alıcısı kullanmayacaksan kendi içinde var mı, varsa hangi standartları destekliyor ona dikkat et.

Statu sembolu olarak kullanildigi dusunulmemeli, statu sembolu olarak kullanilmamali.

yo. kendini ait hissediyor ne güzel diye düşünüyorum ben, hangi okul olursa olsun.

kimi yerde ( basit bir çadır kampına giderken vs) daha rahat sosyalleşmeni sağlayabilir, aynı okuldan olan insanlar iletişim kurmak isteyebilir. Bunun dışında şehir içinde kullanmak dediğin gibi görgüsüzce görülebilir

yoo ne tür bir statü olabilir ki?

görgüsüzce? hayir. olumsuz? hayir. statü sembolü? kismen.

bulundugum ciktigim okulla gurur duyuyorsam ait oldugu camia düsüncelerimi yasantimi tasvir edebiliyorsa, giymekten cekinmem, cekinmeyene de saygi duyarim.

GAP, Abercrombie, lacoste, victoria secret zara vs diye bas bas bagiran hoodieler, sweatshirtler, tshirtler giyerken sorun degil, üzerinde lise üni logosu var diye mi sorun olsun? asil son dedigim markalarin yürüyen reklami olmak görgüsüzce. hatta aptalca. markanin ideolojisi var benimsedigin. parcasi olmaktan mi memnunsun? reklamini yapiyorsun diye mi para veriyorlar? hicbiri degilse asil rahatsiz olunmasi gereken kesim bu. özellikle markaya para veriyorum ismi de görünsün diyen, kilif kullanmayayim da iphoneum belli olsun logosu diyen insanlar. okullarini tasiyanlar degil.

@limoncello, robert koleji öğrencisinin "bakın ben robert'lıyım" demek için giymesi mesela. ya da sadece parayla değil zekayla da statü belirlendiğini düşünenlerin odtü, boğaziçi ürünleri giymesi; gibi.

@wiillii, bahsettiğin markalar kalite de sunuyor, hatta neredeyse hepsi kalite sunduğu için bulunduğu duruma gelmiş markalar. diğer tarafta tek sebep "ben bu okuldayım" demek değil mi?

valla çocuk o okulda okuyorsa ya da mezunsa giyebilir ama bence asıl mesele insanların buna statü anlamı yüklemesi yani. I brain odtülü tişört giyen adamın zekayla statü taşıdığını düşünmek sıkıntı. Ona gelene kadar altta da demişler birçok marka var. Sütçü İmamda okuya adam da kendi okulunun tişörtünü giysin ben 2sinin arasında fark görmem.
Aslında aidiyet duygusuyla alakalı belli bir komüniteye. Dediğin okullarda türkiye de top okullar olduğu için insanlar daha bir gerine gerine giyiyorlar. Bence aidiyet duygusuyla alakalı olarak giyiliyor en çok.Odtülüyüm Boğaziçiliyim ielliyim falan diye.

@baba jo, hocam aslında bunlara bu gözle bakmada ben bi çekememezlik/hard core kıskançlık seziyorum ki inanıyorum ki öyle değildir. :)

adam içinde bulunduğu camiaya ait hissediyor kendini belki, belki de hakkaten kaliteli bu ürünler ve üstünde eşşek gibi gap yazandan da ucuz. benim bu şekilde okulum x2 + bölümde dönem olarak yaptırdığımız bi dünya şey var hatıra niyetine.

aşlsdkfj ne kadan çok çekemeyen varmış la hagaten. hiç böyle düşünmemiştim :D

ben millet öyle mi düşünür diye almadım şimdiye kadar. yalnız içimde bir heves var alayım benim mezun olduğum üniversitenin sweatshirt'ünü diye. %70 alacağım ama dur bakalım. :)

benim yok şu anda ama okulumu sevdiğim için giyerdim ve statü maksadıyla değil.
fener forması giymek gibi bişey

@baba jo:

robert koleji öğrencisinin "bakın ben robert'lıyım" demek için giymesi mesela. YA DA SADECE PARAYLA DEGIL ZEKAYLA DA STATÜ BELIRLENDIGINI DÜSÜNENLERIN odtü, boğaziçi ürünleri giymesi; gibi.

acik acik konusalim, robertli kimden niye nefret ettin? ortamlarina mi almamazlik ettiler, ne oldu? yukarida acik acik direkt roberte giydirmissin de simdi farkettim.

olay su, her kesim her kitleden mükemmel insanlar var, ama sinavla alindigindan, benzer egitimden gecildiginden, bazi okullar genellemeler yaratiyor, belli bir mezun olusumunu sagliyor. ister kalite de, ister benzer "özellikte" de. adamlar da bundan gururlu. ait hissediyorlar. kimisi bunu alman, amerikan ekolünden geldiklerinden ediniyor, kimisi mezunundan ögretim kadrosundan, kimisi mezunundan, kimisi yatililarin kenetlenmesinden. ama hemen her okul kismi ya da acik acik benzer özellikler kazandiriyor mezunlarina. bundan da memnunsan gururluysan bir tisört gecirerek bunu hatirliyorsun, baskalarinin gözüne sokmak bu degil ya da öküzlük bu degil.

ben lise günlerimi cok ariyorum unide farkli insanlar tanidikca. okuluma dair de bir sey giymekten vs cekinmem. ama bu bizden degil muamelesini de ne duydum, ne tanik oldum, ne de olabilecegini hissettim. o yüzden bence gayet normal, olumsuz bir özellik degil nerden mezun olduklarini tasiyor olmalari.

para insanı avlamak için en iyi yemdir.

çok hoşuma giden bir söz.

napolyon

(bkz: paran varsa yancıkta sikin oynar amcıkta)

Paran kadar konus. Parasiz adam gereksiz adam

"o paraya öküz alırık."

Son ağaç kesildiğinde, Son nehir kirlendiğinde, Son balık avlandığında, Paranın yenmeyeceğini anlayacaksınız.

Winnebago Bilgesi.

money talks..

Para varsa umut vardır.

İnsanın parası varsa çalışmak zorunda kalmaz. Böylece zamanı satın alır. Bu kalan zamanda da kendini mutlu edebilecek şeyleri yapar. Yani para mutluluğu satın alır. [Albert Camus]

Paranin cozemeyecegi tek sey daha cok para

bir sokak atasözü der ki "paran varsa range rover, paran yoksa game over."

Groucho Marx demiş ki "Parayla mutluluk olmadığı muhakkak ama en azından nasıl mutsuz olabileceğini seçebilirsin". Paralel olarak "Mutluluk parayla alınamaz ama Ferrari'nin içinde ağlamayı tercih ederim" diye bir şey de vardı.

Oscar Wilde'ın "Gençken paranın her şey olduğunu düşünürdüm. Yaşladım ve emin oldum" gibi bir sözü vardı ama tam böyle miydi hatırlamıyorum.

Bir de "Paranın alabileceği şeyleri almak güzeldir ama arada paranın alamayacağı şeyleri kaybetmediğini de kontrol etmek gerek" diye bir şey vardı.

"Men make counterfeit money; in many more cases, money makes counterfeit men."

"İnsanların yaptığı sahte paralar kadar, paraların yaptığı sahte insanlarda vardır."

Sydney J. Harris

Arap'ın tersi para.

frank underwooddan gelsin.

He chose money over power - in this town, a mistake nearly everyone makes. Money is the Mc-mansion in Sarasota that starts falling apart after 10 years. Power is the old stone building that stands for centuries.

(bkz: money for nothing)

Kardeşlerinin vücuduna adamın kafasını montelediler.

Adamla birlikte kafasi da olmedi mi? :)

Hollywood efektcileri bu işlerde 1 numara :)

İyiki de sordun. İki gündür ben de bunu merak ediyordum.
Peki hangi sahneleri öyle çekmişler belli mi? Ben hiçbirini anlamadım da.

son veda sahnelerinde sırıtıyordu biraz, arabadaki kısımlar falan sanki kendisi değil gibiydi ama onun haricinde ben hiçbir fark görmedim gerçeğiyle. fav'lıyım da tam öğreneyim ben de.

bence sadece en son sahnede arabayla yanına geldiğinde bi fake durumu vardı. Sanki daha önceki bi araba sahnesinden alıp kafayı oraya koymuşlar gibi ama gerçekten bu işte iyiler. Anlaşılmıyordu hiç..

Hayatımda izlediğim en etkileyici filmlerden oldu bu film. O nasıl son sahneydi ya, yol ayrımı falan.

tish-o iyidir malzeme kalitesinde.

laptop istiyor. monster bakıyordu ama çok kararsız kaldı. www.teknosa.com buna da bakıyor, limit 3bin.

Vallaha yeğenim laptop bakınıyordu uzun ısrarlar sonucunda masaüstüne ikna ettim şuan yatıp kalkıp bana dua ediyor. 3.000 TL sini çöpe atmak istiyorsa laptop alsın tabii.

msi-model?
bir de okula gidip gelecek, evde tolanacağız vs. masaüstü olmaz yani.

3 bine alacağı laptop full hd çözünürlükte shadow of mordor'u babalar gibi oynatmaz. he oynar ama bişeylerden(çözünürlük, aa gibi) kısmak zorunda kalır; bunun bilincinde olsun arkadaşın.
aynı bilinçte olan ben monster abra a5'te karar kıldım mesela, 2.600'lere bulunuyor. araştırsın 3 bine daha iyisini bulur ama kendini "ohh kralım ne çıksa oynarım" diye rahat hissetmesin.
he bi de, o asus'la olmaz o iş.

monster notebook +1

fanlarına toz dolmadığı sürece ısınıp kapanması neredeyse imkansız. bilgisayarı en son 15 gün önce kapattım. o günden beri aktif olarak render alıyor, upload/download yapıyor.

illa tek pc olmak zorunda değil bence oyun için masaüstü alsa 1500 falan harcar 2500 lük laptoptan daha perf lı olur + 500 civarına acer es1-111m gibi bi laptop alsa(fansız ısınmıyor şarjı uzun gidiyor) 2000 e hem en üst seviye oyun hem en üst seviye mobilite

Witchet 3 demişsin; lakin bu oyun henüz çıkmamış bir oyun ve çıktığında da çok çok yüksek bir grafik teknolojisi kullanacak. Peki bunu neden belirttim? Laptop Alıp da bu oyunu oynarken ansızın laptop inip yanmasın diye. Velhasıl oyun için toplama masaüstü pc toplayınız.

zevce
yok değil galiba. dunno lol.
google->awesomescreenshot.com

(bkz: müjde uzman)

ne var bunda? ne demek eğitim gelir düzeyi falan. nerede yaşıyorsun sen uzayda mı?

işte ankara müziği. aynı anadoludan neşet ertaş da çıkıyor bunlar da çıkıyor yapacak bir şey yok.

awd sayende kültürüm düştü. eğitimli insanlara hitap eden sarkı değil. gelir seviyesi ile ilgili çıkarım yapamam bu ülkede kiroyum ama para bende diye bir laf var.

gelir düzeyi veya eğitim düzeyi arttıkça angara havasından brütal metal'e mi geçiliyor bizim mi haberimiz yok?

neticede ortada bir çalışma var, kimseye zorla dinletilmiyor. isteyen dinliyor isteyen next'e basıyor. radyoda kanalı değiştiriyorsun falan.

napsın adam mozart mı dinlesin sen tatmin ol diye? :)

Ben dinlerim. Düz adamım ben.

abi yalnız sözleri çok iyi değil mi? ankara havalarından nefret eder oldum son yıllarda ama aşk bu kızılötesi yaralı müzesi hareket edememden bin kat daha güzel ve anlamlı sözleri yok mu?
"keşke annen babana o gece de olmaz başım ağrıyor diyeydi", otel-5 yıldızlı atıfları falan; günümüz popüler müziğindeki saçma sözlere tercih ederim valla.

müzikal açıdan çok şeetmemek lazım bence, belli sample'lar üzerine yerleştirilmiş enteresan sözlü anadolu müziği olarak bakmak lazım. anadolu rap'i diyebiliriz mesela, sözler ön planda.

gelir düzeyiyle eğitimle filan pek alakası olduğunu sanmıyorum. bir ton mühendis arkadaşım, burssuz okuyan arkadaşım var. bu tür müzikleri çok ağır sanat için dinlemiyorlar tabiiki, kimse dinlemiyor. goygoy hep başka bir sebebi yok. biz de ankaralı, bu tür müzikleri dinleyen bir babanın çocuğu olsaydık büyük ihtimal favori şarkılarımızdan biri olurdu bu.

fularımı yaktım dinliyorum şu an=( bu ne olm

kültür düzeyi icin bisi solıyemıcem ama gelir duzeyı muhtemelen 10 bin 20 bin aylık.


O kadar ayı ancak o paraya olunur.

Ankara'da pavyonların bol bulunduğu bir caddenin hemen arkasında oturuyorum. Bu müziklerin cenneti yani burası. Tarlayı tapanı satıp bütün parayı bir gecede yiyen adam da gidip bu müzikleri dinliyor, Porsche ile Mercedes ile gezen adam da. Kapıdaki arabalardan anlaşılıyor. Ama diyebilirim ki fakir adamdan ziyade azcık paralanmış orta anadolu insanı dinliyor bunları.

Bir de bu müziklerin kökü sanırım bildiğimiz türkülerden değil de Konya, Çankırı, Kırşehir civarlarında yapılan oturak alemlerinden geliyor, o nedenle böyle garip bir kafası var.

hahahah. ahahaha. ehm. "müzik piyasasının liglerini neye göre belirliyoruz, seçkinci modern sanat anlayışı çökeli çok olmadı mı, ne yani halka inen ve halk tarafından üretilen eserler sanat ürünü sayılmıyor mu?" gibi postmodernist sorularımı şuracığa bırakıp gidiyorum ben. hohoho.

kasmaya gerek yok, yoresel müzikli temaşaya amerikan kültürü bulasti biraz sadece.
buna müzik degil de temaşa, eğlencelik bi seyler olarak bakmak gerek. youtube cikmadan once de bu adamlar boyle eğleniyordu.

Hacı baba şarkı gayet güzel, benim puanım dohuz kanka. Favorilere aldım, bu arada 21 e uni son sınıf, mekan 69(Fransa), vatan 59(Türkiye).

hareket ettiginiz surece 2.

araba dizelse korkma, 2 viteste stop etmesi için duracak kadar yavaşlaman lazım. tabii arabadan arabaya değişen bir şey bu, o yüzden boş bir yolda 2. viteste arabanın hangi şartlarda stop ettiğini, hangi şartlarda titreme yaptığını deneyimleyip ona göre karar verebilirsin.

benzin mi dizel mi?

araç benzinliyse yokuşta olmadıktan sonra 1. vitesi sadece kalkış için kullanabilirsin, onda sıkıntı yok. vites uygunluğunu da hıza göre değil devire göre algılaman lazım. aracı titretmeyeceksin işte.

hocam eğer tecrübe sahibiysen, tam da senin durumunda uygulanan bir sürüş tekniği var. (ki bu soruyu sormandan biraz daha tecrübelenmen gerektiğini düşünüyorum). hell n toe, taktiği var ralli pilotlarının kullandığı. 3-4 saniye uzunluğunda, internette de nasıl yapıldığını anlatan yavaş çekim videolar var bunlara bak derim.

Viraja yaklaşıyorsunuz. Sağ ayağınız ile frene basarken sol ile debriyaja basıp vitesi küçültün. Bundan sonra sağ ayağınızın topuğuyla veya yanıyla (sağ ayağınızın burnu hala fren üzerinde kalacak şekilde bileğinizi bükerek) gaz pedalına hafifçe dokunup motoru hızlandırın ve debriyajı bırakın. Evet hepsi bu.. Böylece darbesiz ve yumuşak bir şekilde vitesinizi küçülttünüz.

bu tamamen aracın marke modeline (vites aralıklarına), hızına ve yolun eğimine bağlı olarak değişir. bir standardı olamaz. mesela yeni 1.16 dizel motorlarda tümseklerden geçecek kadar yavaşladıysanız araba saçma şekilde 1. vitesi istiyor ama ille de genelleme yapmak gerekiyorsa çoğunlukla 2. vites daha uygun kalır

2'de debriyaja bas, yavaşla dön toparlayınca da kaldırıp debriyajdan gaza bas bu kadar basit. stop etmez giden araba öyle lank diye çekmezsen.

Benzin lpg.

Stop ettirme korkusu haricinde donusten sonraki hizlanma berbat oluyor 2' de olunca. Devir 1200'e kadar inmis oluyor mesela 1200-2000 arasi yillar geciyor sanki gazi yemiyor. 2000'Den sonra hissediyorum gaza bastigimi. baska araba kullanmadim benim arabada olabilir sikinti

Hell n toe beni asar hocam :-

www.youtube.com sürücü dediğimi 11. saniyede yapıyor dikkatli izleyin. Siz bunun yavaşını düşünün, yani pilot 1 saniyede bunu hallediyorsa siz bunu 4-5 saniyede yapsanız da kafidir. Tam virajın iç kısmında stop ediyorsunuz muhtemelen, bunu yapın ve virajdan hızlanarak çıkın.
Vites küçültmeden dolayı oluşacak ve viraj dengesini bozacak motor freninide (yağmurlu havalarda çok tehlikeli oluyor) önlemiş olursunuz. Bir taşla 2 kuş, mis gibi :D

Ben sorununuzu daha ince sanmıştım. yoksa araba gitmiyorsa yetmiyorsa vites küçültün. Bu kadar basit. ya da otomatik bir araç alın.

Donerken stop ettirmedim henuz sadece devir cok dustugu icin stop eder mi lan diyorum donerken onu sorun ediyorum. Video harikaymis bu arada

bir şey söyleyeyim; araç çok az da olsa belli bir hıza giderken, boşta stop etme ihtimali, viteste stop etme ihtimalinden daha çok. vitesteki arabanın stop etmesi için rölanti devrine inmek gerekir (çoğu araçta bu 800 devirdir). diğer durumlarda mesela 2. viteste iken gazı komple bırak araç istediği kadar yavaşlasın, 1000 devrin altına indiğinde sabit devir ve hızla gitmeye devam eder. stop etmek için rölanti devrinin altına inecek kadar frenlemek lazım. bu bir anlamda durmak demek.

arabayı boşa almak tehlikelidir, boşta viraj dönüldüğünü ilk defa duyuyorum, yapılamayacak en büyük hata araba hareket halindeyken hele bi de viraj dönerken boşa almak olur(kırmızı ışığa yanaşma haricinde) aracın hakimiyetini kaybedersiniz elinizde sadece fren kalır bu da kaza yapmaya sebebiyet verir, misal viraj dönerken boşa aldınız sağ viraj dönüyorsunuz diyelim arabayı boşa aldınız tam dönerken sol yanınızdan aracın hakimiyetini kaybedip size doğru geldiğini düşünün veya da boşa alıp dönerken karşınıza bir araba çıktı ve çok ani hareket etmeniz gerekti, gaza basıp manevra yaomanız gerektiğinde vitesi boşa aldığınızda ışık görmüş tavşan gibi kalırsınız.

trafikte böyle şeyler yapmayın, güvenli sürüş için araç her zaman hakimiyetinizde olmalı, sizin için ve trafikteki bizler için.

edit:viraj derken dönüşleri kastettim soru soran arkadaşın dediği gibi viraj ifadesini kullanmam yanlış oldu.

normal yolda virajda ikinci vites olabilir ama sokak kösesi dönerken 1. vitese atmaniz gerekli. Sokak kösesi dönerken trafik kuralarini dikkate alirsan normalde önce durup sonra devam etmen gerekli (cocuk, bisiklet felan cikabilir). Türkiyede bu durum bircok durumda uygulanmiyor, o nedenle en kötü ihtimalle iyice yavaslayip dönmelisin, bu durumda da 1. vitese atmalisin. 2.vitesle dönersen araba cok az daha hizli dönecektir ayagini gazdan ceksen bile, bu durumda hafiften frene dokunman gerekli. Frene dokunup yavaslayacaksan ve tekrar kalkista arabanin devirini alirken zaman kaybetmektense. 1.vitese al, araba motor freniyle cok fazla hizlanmadan dönsün. Dedigim gibi bu durum sokak kösesi dönerken (cünkü hiz bircok durumda 10 km/h nin altina, cok düsük devire düsmen gerekiyor), yoksa normal yolda viraj dönerken yolun seyri, hiz ve devrine göre ayarlamak zaten cok zor degil. Farkli arabalarda farkli istisnalar da olabilir, tamamen arabayi tanimak lazim.

emrahday'ın dediği gibi en sağlıklısı 1.vitese düşürmen veya dönüşün durumuna göre yarım debriyaj yapman(balatalar için iyi değil ama)

dönüş yapmadan önce hızınızı iyice düşürmeniz, dönüşü yapabilecek hıza inmeniz lazım ki dönüş sırasında frene basmayın, aynı şekilde gaza da basmayın araç savrulabilir ağrılık dağılımndan ve yol şartından dolayı.

doğrusu kızlar teknolojiyle ilgilenmiyor olabilir. anlamıyor ifadesi bir eksiklik belirtir ve bir şeyden anlamamanın cinsiyetle bağlantılı olduğunu düşünmek cinsiyetçi bir söylemdir.

evet.

genelleme yapman evet

Evet+1.

Sıvamalık bir söz değil bence. Abartmaya gerek yok, cinsiyetçilik ağır bir itham cünkü. senin gozlemlerin sonrası oluşan kanı bu olabilir yüzdelik dilime bakarak.

Herhangi bir şeyin cinsiyetçi, homofobik veya ırkçı olduğunu test etmek için şöyle bir yöntem uyguluyorum ben: İlgili kelimeyi kaldırıp başına "Türkler" ekliyorum, anlamı milleti aşağılıyorsa, o lafın ayrımcı olduğunu düşünüyorum. Örneğin, burada "Türkler teknolojiden anlamıyor" diye bir laf çıkıyor. Şimdi bu normal mi, ırkçı mı? Eğer "Türkler" dediğim teknolojiyle hiç tanışmamış kabile olsaydı, olumsuz olmazdı. Sonuçta teknoloji ile tanışmamış birinin teknolojiden anlamasını beklemeyemeyiz. Eğer "Türkler teknolojiden X kadar anlamıyor" desem (X başka bir ülkenin halkı) ve bunu destekleyecek bir makale, çalışma, vb.ye işaret edecek olsam, bu sefer de ırkçı olmazdı. Ama "Türkler teknolojiden anlamıyor" demek, hem tüm halkı genellemek ve anlayan kişileri yok saymak demek hem de aşağılama içeriyor, bu nedenle ırkçı.

Aynı şekilde kızlar teknoloji ile hiç tanışmamış canlılar olsalardı, bu normal olurdu. Eğer elinde verilerle "Kızlar erkekler kadar teknolojiden anlamıyorlar" dense, bu da normal olurdu. Ama kızlar teknolojiden anlamıyor kısmı oldukça cinsiyetçi. Bir de baba jo'nun dediği kısım var tabii ki.

çok teşekkürler yorumlarınız için arkadaşlar. aslında burada niyet tabi ki kadınları genellemeye sokup teknolojiden "genetik" olarak olarak anlayamayacakları meselesi değil. ancak "ilgilenmiyor" yerine "anlamıyor" kelimesini kullanmamız belki bilinç dışından gelen bir cinsiyetçiliğin yansıması da olabilir.

genellemeler yanlış ancak, her şeyi, her cinsiyetten insanların eşit olarak bildiğini mi düşenerek yaşasak mesala.. yani "ya işte güzel film torrenten indirebilirsin" dediğinizde karşınızdaki yeni tanıştığınız bir kıza, tedirgin olmaz mısınız? torrenti bilmemesi çok büyük ihtimal.
--

şahsi olarak teknolojiyle ilgili bir firmada çalışıyorum. teknik işleri teknolojik işleri erkekler yapıyor. pazarlama işlerini de kadınlar. 7 senedir çalışan dahi ne sattığını bilmeyerek pazarlıyor. hiç, ürettiğimiz teknolojik ürünlerin ne olduğunu merak etmiyor. dolayısıyla "anlamıyor" dan ziyade dediğiniz gibi "ilginemiyor" ya da anlamadığı için ilgilenmiyor. Genetik sepebler yerine, kızların toplumda yetiştiriliş/yönlendiriş tarzından olabilir. kadınlar zamanında yakalayamadıkları teknolojik ilgiyi, erişkin zamanlarında takip edemeyecek, anlayamayacak hale gelebilir pek ala. bu onları cinsiyetlerinden dolayı teknolojiden anlamaz yapmaz, toplumsal yönlendiriliş, yetiştirilme yapabilir ancak.

evet.

c++ ile ilgilenen kaç erkek var ki kadınlar anlamıyor diye genelleme yapılabiliyor?

cinsiyetçi bir söylem değildir abi. her şeyi bu kadar kalın ve sert çizgilerle etiketlemeye gerek yok. son dönemde böyle sorular da oldukça çoğaldı. 'bir işi adam gibi yapmak' da cinsiyetçi bir söylem midir diye soruluyordu geçenlerde. değildir, cinsiyetçilik başka bir şeydir hocam. artık dile oturmuş kalıplar var.

c++'tan tut, java'ya kadar hiçbir alanda bir kız gördüğümü duyduğumu hatırlamıyorum. onları geçtim, indirdiği bir şeyi televizyona bağlayıp da izleyemeyen kaç tane kız tanıdım. tabii ki teknoloji bu kadar basite indirgenecek ve üzerinden cinsiyet ayrımı ya da yargısı çıkarılacak bir şey değil. ama anlamadığına yüzlerce kez de şahit oldum, oluyoruz. bunu kötülemek ya da ayrım yapmak için söylemiyorum. kız arkadaşlarımın bilgisayarlarına format atmaktan ömrüm heba oldu. e bırakın da az biraz fikir beyan edebileyim.

bugün nasıl makyaj bir disiplinler bütünü ve ben makyajtan anlamıyorsam, ki bu durum da beni gram germiyorsa, kızların da bir şekilde teknolojiden anlamadığını dile getirebilirim. tabii ki, illaki bilgisayar mühendisi ya da yazılım gurusu kızlar da vardır; teknolojiye yön veren şirketlerin üst yönetimlerinde kızlar da bulunabilir. ama bu durumu bütün bir cinsiyete de mâl edemezsin.

benim için durum bundan ibaret.

bence
"kadınlar teknolojiden anlayamaz" cinsiyeçi iken "kadınlar teknojiden anlamıyor/anlamaz" cinsiyetçi değildir.

insanlar ilgi alanlarına girmeyen bir konudan doğal olarak pek anlamaz.

türkler buz hokeyinden anlamıyor ırkçı değilse bu cümle de bence cinsiyetçi değil.

rica edeceğim özgür yazılım günlerine gelin ve ne katılan hanımlarımızı görün yada women hackers etkinlikerini takip edin kadın yazılımcı blogunu takip edin, bir sürü hanım yazılımcı teknik personel var, gözlerinizi bağlamaya gerek yok.

@selam. tabii ki o özgür yazılım günlerine katılan kadınların olması bile "kadınlar teknolojiden anlamaz" genellemesini yerle bir eder. peki özgür yazılım günlerine katılan teknoloji gurusu kadınlar, diğer kadınların çoğunu teknolojiden anlar yapar mı?

erkekler makyajdan anlamaz desek. bu minvalde bu da cinsiyetçi bir yaklaşım. bir sürü makyöz, makyaj yapan kuaför erkek var, makyaj malzemesi satan dükkanlarda çalışan erkek var. (tabi yönelimleri farklı olanlar da var) ancak birisi "erkekler makyajdan anlamaz" dediklerinde. terimsel olarak hatalı bu çıkarıma karşı çıkmaya değer bir tartışma konusu olmaz.

sen anlamıyor dedikçe birileri bunu içselleştirip inanacaktır, anlamak istese bile sırf sen bişi dedin diye kariyer seçimini değiştirecektir bunu hiç düşündünmü?

sırf biri bana ingilizce bilmeden yazılımcı/sistemci olamazsın dediği için ingilizce öğrenmedim, yurt dışındaki şirketlere arkadaşlarım baş vururken ben onlardan teklif aldım, gidebildim mi? hayır, çünkü ingilizce bilmiyorum, neden? herifin biri bunu ingilizce bilmeden yapamazsın dediği için.

kadınlara evde otur çocuk yap, kadının en büyük kariyeri anneliktir gibi söylemlerle kadınların nasıl teknoloji içeren bir iş yapmasını düşünürsün ki?

bu anlamamazlık durumu aynen senin laflarında gizli zaten, kadının biri bir konuda yardıma ihtiyacı olsa sen kafadan nasılsa kadın bu anlamaz diyip anlatmak yerine o işi onun yerine yapmayı tercih edeceksin ve kadının öğrenmesinin önüne geçeceksin sonra da e anlamıyor işte diyeceksin.

anlamıyor değil, anlatılmıyor.

eskiden (90 lı yılların başı) iş dünyasında kadının da yeri yoktu şimdi ise başarılı bir sürü kadın yönetici ve girişimci var. nasıl anlamıyorlarmış?

yine senin dediğine gidersek eğer;

istanbulda 15 milyon insan yaşıyor, 15 bini teknoloji işinde diyelim, bu 15 binin de 14 bini erkek olsun, peki çoğunluk erkek diye şehirdeki çoğunluk erkek toplumu c++, java, python, javascript biliyor ve anlatırsan haa tamam anladım diyebilecek mi sence? bir dene istersen karşı komşuna git ve ona c++'ı anlat bakalım.

örgütlü olarak Kürt ulusculuğunun ve milliyetçiliğinin varlığı yahut da Kürt bağımsızlığı, dili vesairesi için silahlı-silahsız mücadelenin varlığı son 3 yılda ortaya çıkmış birşey değil ki lakin?

ben Türkiye'de iken de, kendimi bildim bileli bilip sorana da söylerim etnik kimliğimi örneğin. çevremdekiler de farklı değildi. dilleri git gide unutulan halklar ona karşı yol arıyorlar ama onun da Kürtler ile alakasını, ben en azından, göremedim.

kürtlerin değerlerine sahip çıkması olayı geri kalan kesim tarafından "helal olsun adamlar nasıl kültürlerine bağlılar" olarak değil "adamlar ülkeyi bölüyorlar" olarak algılandığı için dediğin yönde etkiye sahip olmadı, büyük ölçekte. yoksa tabii ki kişisel olarak "kürtler gibi olamadık asimile oluyoruz" diyenler vardır.

ben bunun sebebini diğer etnik kökenlerin kürtler gibi dışlanmışlık yaşamamasına bağlıyorum. bir çoğu da asimile olmaktan dolayı şikayetçi değil zaten, umurlarında bile değil çoğunun.

@baba jo çoğunun oldukça umurunda tam tersine.

onun dışında, başka halklar ve diller için de sorunlar vardı Türkiye'de - bilinmemesi onların yok olduğu anlamına gelmiyor.

Bu oyunlar işe yaradı, doğru.

İnsanlar günlük hayatta hiçe sayıldıkça bir yere ait olarak bir şey olmak cazip gelmeye başladı. Takım tutar gibi.

Şu unutuluyor: Buradaki herkes karışık. Herkesin etnik kimliği var.

Azınlık olarak ortaya çıkmak isteyenlerden farkımız bu kimliklerimizi kullanmamak.

Aslında bize dedikleri şu: "Çıkarlarımız gereği sizin gibi üst birleştirici bir kimlik istemiyoruz. O yüzden etnik kimliğimizle ulus kimliği elmayla armutu eşitler gibi eşitlemeyi başaracağız, algıyla oynamaya devam edeceğiz ve uluslararası finansmanımız vedahi stratejistlerimiz mevcut."

edit: bir de şu var, "öze dönüş" yanlış bir ifade bana kalırsa zira herkesten önce hititler, frigler, iyonlar, asurlar, urartular vs ondan önce de kimbilir kimler vardı ve kendilerini hangi isimle anıyorlardı.

www.eupedia.com n1c1 yüzdesini diğerleriyle kıyaslayabilirsiniz.

buradan anladığım şu: daha karışmış olan herkes bu toprak üzerinde daha saf olan diğer herkesten daha eski. (homojen karışmış mikser içeriğine yeni bir sebze attığınızı düşünün.)

bu toprakta ne kadar kalındığı, azınlığın çoğunluğa farklı gibi görünen ama aynı olan ölçekte*farklı tercih yaptırabilmek adına söz sahibi olmasında bir etkense eğer - kendilerine azınlık diyenler böyle yapmaya çalışıyor- o zaman kendi tartışmalarında yenilirler. ama bunun bir önemi yok. siyaset ve tarih pazarlama işidir zira.

-editleyeceğime gönder yapmışım herhalde ki ikinci kere göndermişim, düzelttim-

evet. kürt hareketinin bu anlamda olumlu bi katkısı olmuştur. ama sadece ona bağlanamaz, dünyanın her yerinde insanlar zaten kendi kimliklerine sahip çıkıyor artık. çağın getirdiği bi şey bu. üst kimlik birleştirici olmaktan çok ayırıcı bi şey oldu hep. tersini iddia edenler bana bi tane ermeni kökenli general gösterebilir mi? veya yahudi kökenli savcı? peki birileri bana neden azınlık okullarında müdür yardımcılarının ve tarih öğretmenlerinin türk kökenli olarak atandığını açıklayabilir mi? hem de yazılı hiçbi kural yokken? masallar gerçek olsa keşke, pek de eşit vatandaşlık falan yok.

turgut özal aşiretten gelme ve kendini kürt kökenli olarak tanımlayan biri diye biliyorum.

tayyip erdoğan'ın rum ve gürcü kökenleri olduğu söyleniyor, ne kadar doğru bilmiyorum.

arkadaşlar anlamıyor. bu ülkede saf Türk diye bir şey zaten yok. yani masalı siz dinliyorsunuz. bir yerlere gelmiş herkesin birkaç kökeni var. bunu kabul edip böyle şeyler söyleyemezsiniz. kabul etmeyip söyleseniz anlayacağım.

Nasıl ırkçı bir kafa arkadaş. O zaman ben de size Orta Asya Türk'üne benzer bir ordu komutanı gördüğünüzde siz de bana haber verin, diyeyim. Ya da devletli.

Kayda geçirilmedik diye etnik kimliklerimiz mi olmayacak, ne sanıyorsunuz siz.
Kendimize Türk diyen bizler zaten sizin kadar Anadolu geni taşıyoruz.

Kaldı ki gen ölçümüyle verilmiyor vatandaşlık hakkı. Türkiye Cumhuriyeti'ni tanıyorsan, vatandaşısın. Üzerinde doğmuş ve nüfusa geçmişsen vatandaşısın. Nüfus cüzdanında sadece bir din hanesi var. O da olmasa şahane olacak*.

Kısacası bu ülkede herkesin seçme seçilme hakkı anayasayla koruma altında. Boş boş konuşmayın lütfen.

Girmeyin o zaman meclise, bari doğru konuşun da gam yemeyelim. Hıncınızı resmen halktan çıkarıyorsunuz. Asıl azınlık kafasıyla başa gelip yönetenler mahvetti bu ülkeyi. Sanki bunlara oy verenler biziz. Sanki darbe döneminde coşanlar bu halk. Bu ülkenin bir gerici grubu vardır, her şeye alet olur çünkü ancak alet olarak geçinebilmektedir. Tek derdimiz bu olmalıyken nelerle uğraşır hale geldik.

Ben daha fazla tartışmak istemiyorum. Bir yere gelemem bununla. Gürcülüğümü ve Kürtlüğümü zerre umursamıyorum açıkçası.En yaygın dili herkes konuşsun isterim ama. Konuşsun ki arkamızdan dolap çevirmesinler. Tercümede kayıplar olmasın. Hatta bütün dünya bir dili konuşacak olsa, o dil ne olursa olsun, o dili de kabul ederim.

turgut özal'ın kürtlüğü ne zaman konu olacak diyodum ben de :) valla bu ülkede tansu çiller de başbakan oldu ama türkiye'de cinsiyetçilik, kadına karşı ayrımcılık ve şiddet olmadığını iddia eden de yok heralde? turgut özal başbakan olduğunda kürt kimliğiyle değil, siyasi kimliğiyle ön plana çıkardı kendini. kürt olarak değil. tansu çiller'in tavırları, giyimi, üslubu, vs hakkında da bi şeyler okumuştum, o da keza bir "kadın" olarak başbakanlık yapmadı.

tayyip erdoğan'ın rumluğu ve gürcülüğü en fazla onu karalamak için iddia edildi. yahudi olduğu da söylendi, ermeni olduğu da. yani "olumsuz" olabilecek ne kadar yafta varsa kullanıldı. kendisi de "bana afedersiniz rum, ermeni dediler" diye ne kadar büyük hakaretlere maruz kaldığından dert yanmıştı... aa pardon, başbakanımız bile ırkçılık yapmaz ki bizim halbuki, biz çok eşitik :)

sorun insanların hangi etnik kökenden geldiği değil. elbette ki herkesin geldiği bi etnisite vardır. araştırılsa ben japon da çıkabilirim, brezilyalı da. konu kendimizi tanımlamakla ilgili. kendini türk olarak tanımlamak bi tercihtir ancak türk olmadığını net bi şekilde bilen biri de zorla türk olduğunu söylemek durumunda değil.

haklarımızı seçme ve seçilmeye indirgeyip sorduğum soruları milyonuncu defa havada bırakıyosunuz. çünkü cevap veremezsiniz. o zaman eşit vatandaşlık haklarından da bahsetmeyeceksiniz. diyeceksiniz ki, biz rum, ermeni ve yahudi vatandaşlarımıza güvenmiyoruz, onlara karşı tedbirli ve ayrımcı davranıyoruz (devlet geleneğinden bahsediyorum). bu kadar basit.

kimse ekonomiden türkleri temizlemek için 6-7 eylül gibi saldırılara girişmedi yanlış hatırlamıyosam? veya din görevlisi olmak isteyen hiçbi müslüman genç bunun için yurtdışına gitmek zorunda kalmıyor yanlış bilmiyosam? halbuki azınlık mensubu bi genç ruhban okulu olmadığı için ve üniversitelerde ilahiyat dersi islam üzerine olduğu için din görevlisi de olamıyor türkiyede. tabi bunlar çok basit mevzular, aman nolcak canım değil mi? cumhuriyet kurulalı kaç sene geçmiş, halen böyle saçmasapan sorunlar varsa bi zahmet o ülkede ırkçılık, ayrımcılık, insan hakları problemleri olduğunu da kabul etmeliyiz.

ben de siz o çirkin, mantık dışı, her yerde de kullanılan klişe argümanları ne zaman dizeceksiniz diye bekliyordum.

istatistiki olarak buradaki herkesin zaten kendisini bir sürü kimlikle tanımlayabileceğini anlattıktan sonra daha konuştuğunuza göre zaten algıda seçicilik probleminiz var demektir. yani örnek sıkıntısı hiç yok. hepimiz her yerdeyiz. ha bir savcı, bir devlet adamı, bir ordu komutanı ben zart zurtum diye dolansa epey gülerdik sanırım. öyle dolanmak isteyenler anlayamıyor ama bunu.

bu ülkede sayılabilecek o kadar çok hak yeme ve vahşet olayı varken* ve bunların nedenleri gün gibi ortadayken 10 olaydan azınlıklara yöneltilmiş birini seçip konuşmakta istediğiniz kadar özgürsünüz.


havada kalan tek şey sizin kavram karmaşanız. medeniyetleri çatıştırın, çelişkileri yağdırın, her hak yenmesini baz alarak ayrı devlet kurun ne de olsa 1980 vb size oldu, maraş size oldu, yanlış ayıklayacağımıza bölündükçe bölünelim, hiç uğraşamayacağım.

comptrol'dan özür dilerim. istek olursa cevabımı silerim, soru içeriği saçmasapan bir hal aldı. *yaka silk*

Türklük bir üst kimlik filan olmadı ki hiç. O milliyetçilerin yanılsamasıdır :)

@sevgi, ayni ulkede yasadigimizi gosteren ortak payda diyeyim o zaman. Usa'deki gibi dusun, adam hispanik ama amerikaliyim (da) diyor.

dün hıristiyan roma vatandaşı olanlar bugün müslüman türk vatandaşları. veya ortodoks ermeni olanlar sünni kürt etnisitesinde devam ediyor. dini bağlardan ziyade bir üst millet şemsiyesi altında yaşamayı tercih ederim. türkiyelilik terimi maalesef tutmadı. türk sözcüğü de milliyetçi olmayan insanları ürkütüyor.

@godoşu beklerken: dna ile ilgili saptamalarının yanlış olduğunu düşünüyorum. en saf olan dna grupları anadolu'da çok daha eskidir. birçok dna sonucu görmüş biri olarak şunu söyleyebilirim ki, bazı bölgelerde türk diyerek tanımlayabileceğimiz genetik miras sıfırdır nerdeyse. ancak, milli kimlik genetikten bağımsız bir şey, eğer kafatasçı değilseniz. yani bugün birisi çıkıp dese ki ben kendimi ermeni hissediyorum ve bu kültürü yaşıyorum, ermeniyim. ona hayır değilsin diyebilir misiniz? tam tersi de doğru.

@burya: hayır, elbette buna hayır demem. ama hepimiz diyebiliyorken o da şunu diyebilsin isterim "ulusum Türkiye Cumhuriyeti'dir, ve ben Ermeni Türk'üyüm** Yani keşke vatandaşlık ve etnik kimlik yanyana barınsa, Russian-American der gibi. Neden birbirini dışlıyor ki. Bunların kategorisi farklı.

ben kafatasçı hiç değilim, etnisitenin özgürlükler konusunda bir kriter olduğunu düşünenlerin buna meyilli olduğunu düşünmekteyim yalnız*. çok zorlama bir düşünce tarzı sürekli empoze edilmekte.

dna konusunda gelince, katılmayabilirsiniz. bunlar zaten düşünce, açıkçası saptama demem. ancak o zaman bana birinin hiç alınmadan, bir öğrenciye açıklar gibi açıklaması ya da bir yönlendirme yapması lazım:

anadolu'da ciddi frekanslara sahip genlere bakarak karma olanın saf olandan daha yaygın olduğunu düşünmem, safın bu coğrafyada en eski olduğunu düşünmek için o zamandan bu zamana içevlilik olması gerektiğini düşünmem neden yanlış?

konu elbette gen değil. vatandaşlık hakları üzerinde inatla ondan durdum. etnisiteden bahsedince, "neye göre?" sorusu devreye giriyor yalnız. o devreye girince "senin etnisite anlamında kendine azınlık diyebilmen ve buna dayanarak somut ayrıcalıklar talep edebilmen için benden çok başka özellik ve haklara sahip olman gerekiyor" diyorum. e etnisite kelimesi de genlerle alakalı*. vatandaşlıkla ilgili haklarda etnik kökenin ulus kimliğiyle eş tutulması çok garip geliyor bana bu yüzden.
---
bu arada bana mı öyle geliyor yoksa üst kimlik ifadesini üstün kimlikle karıştıracak kadar saçmalayan kimseler mi var. yoksa onlar şovenizmle milliyetçiliği de mi aynı şekilde karıştıyorlar? comptrol+1 bu arada. aynı şeyi çok söyledim zamanında, çamura yatan çok oldu.

Aslında etnisitenin dna ile ilgisi yok. Dna açıkça etnisite belirtmez çünkü. Etnisite ortak değerler, ortak kültür ortak bir tarih anlayışından gelir.. Ama türkiyede din bazlı etnik kimlikler de yaygın, sadece Türkiye'de de değil, bir Ermenistan Ermenisi Müslüman bir Ermeni'yi dışlar zira Ermeni dediğin Ortodoks Türk dediğin Müslümandır bu mantığa göre..

@burya:

teşekkür ederim cevap için. anlamadığım bir-iki şey var yalnız.

sosyolojik olarak terimin denotation anlamında tanımı üzerinde anlaşıldı mı?
anlaşılmadığını varsayıyordum ben açıkçası. sosyal şema olduğu da tartışılan bir şey değil mi bu?


bu sübjektiflikle nasıl bilimsel olunuyor?

bunun objektif olabilecek tek yanı ırksal da demeyeyim gensel etnisite olmuyor mu? en azından bir gözlem söz konusu oluyor çünkü. zaten halk da bunu ilk olarak bu anlamda almıyor mu?

aslında çok güzel bir noktaya değindiniz. işin garabeti bence zaten burada. hayatımda bu kadar sentetik bir kavram görmedim açıkçası.

bugün kendimi x dinine ait yarın z dinine ait tanımlayabilirim.
bugün x dilini konuşabiliyorken, yarın bir dili sırf ona ait olabilmek için öğrenmeye kalkabilirim.
bugün x olmak, yarın y olmak isteyebilirim.


yapamayacağım tek şey kafatasımın yapısını, tenimin rengini vesairi değiştirmek. ve bu da vatandaşlığımla hiç alakası olmayan, üzerinden tanımlanmak istemeyeceğim bir şey olur.

etnisite kavramında bir bilimsellik var mı/ yok mu?

yoksa onu neden kaale almak zorundayız?

Etnisite kavramı zaten tartışmalı bir kavram.. Ama şunu söyleyebilirim genetik bir etnisiteyi kesin olarak belirlemez.. Ama şu da kesin bugün Türk olarak tanımlanan genetik bağlantı bazı bölgelerde çok zayıf belki de hiç yok.. Ama o kişiler türküm diyorsa Türktür ötesi yok.. Ermeni kökenli aleviler veya kürtler de var aslında..O da ayrı bir tartışma konusu

ebay'deki birbirinden farklı top-rated seller'lardan 10'dan fazla yakın telefon kılıfı ve aksesuarı aldım, hiç birinde çakma ürün ya da herhangi bir problem çıkmadı; olay satıcıyı bulmakta. istersen benim alışveriş yaptığım satıcıları söyleyebilirim, genelde her modele uygun ürünleri oluyor bu tarz büyük güvenilir satıcıların.

cok makbule gecer (bu sozy kullanmakistiyordum bayadir :D)

zidane söyledi bunu ilk. oglu zidane olurmuş zidane da ronaldo.

zidane'ın brezilyalı ronaldo için söylediği bir övgü cümlesi, kendisi ronaldo olurmuş.

olcay şahan için söylemişti zamanında. zidane'la alakası yok.

önce sesi sonuna kadar aç, sonra ses kısma tuşuna 8 kere bas. normal sesi kıstıktan sonra titreşime alıyor. ondan sonra bi kere daha kısınca tamamen sessize alıyor, titremiyor da.

onu biliyorum ama ben ses çıksın titreşim olmasın istiyorum. titreşim motoru bozuldu cazur cuzur ses çıkarıyor.

aramalar icin kapatabilirsin ama bildirimler icin titresim uygulamalar tarafindan ayarlaniyor. normalde telefonun ayarlarindan bunu kapatamazsin. custom rom yuklersen yada root isen 3rd party uygulamalarla mumkun olabilir

Siz garipsiniz.

Sevgiliniz olacak tabii, sevginiz değil...

bence sende gariplik var. ben her gün görüşmek isterim, en kötü haftada 3-4 görüşmek normal olan bence. insan özler sevmiyorsa o kadar sık görüşmek istemez diye düşünüyorum

@rivulet, neden??

Gerçekten aşık olduğunuzda asıl garipliğin sizde olduğunu fark edeceğinizi düşünüyorum.

@sta, açıkçası, seviyorum. Ayni evde olursak da oldukça mutlu olurum. Ama anlamsiz geliyor belli şeylere katlanip haftada birkaç kere aynı şeyleri yapmak.

@trumanshow sizinle eski sözlük hesabimdayken konuşmuştuk, adinizi biliyorum heheh, birkaç yıl oldu sanirim. peki neden bu kadar katisiniz? Belki de gercekten haftada bir goruserek kararinda ve ayarinda ilgi/sevgi gosterecektir??

valla hacı abi ben sevgilimi her gün görmezsem elim ayağım titriyor. ha bunun için seni gariplikle suçlamam, herkesin yapısı farklı. haftada 1 benim için çok az.

@amelie, neden boyle dusundunuz? Asik oldugumu dusunuyorum, dusundugum zamanlar oldu on onceden ve 5-10 gun araligi her zaman cok hos gelmistir benim icin.

Kimseyle haftada bu kadar fazla gorusmek isteyecegimi zannetmiyorum.

hiç de garip değilsin. insan insandan sıkılır amk, dünyanın en eğlenceli insanı olsa da sıkılırsın. aşkmış, gören de aşık olunca sıkılınmıyor sanır. her gün görüşüp görüşüp sonra "yemeği ağzıyla yemesi bile batmaya başkadı artıııık" diyen tiplerle dolu etraf. bir şeyi de dibine kadar sömürmeyin amk, bırakın da tadında kalsın. aşkmış, hastalar sizi.

benim de 1 seneyi aşmış ilişkim var, 3 kere görüştüğümüz hafta sayısı 10'u bulmaz. ortalama 2, en az 1'dir. yav onu geçtim, işi gücü oluyor insanların, nasıl bi düşüncesizlik bu her gün görüşelim. vay amk, nasıl sinirlendim.

Zaman zaman sık, zaman zaman nadir görüşülen dönemler olabilir bunun kesin bir kuralı yok bence.

Yeri geliyor markete gitmeye üşeniyoruz, bayık modda olabiliyoruz bence bu karşıdakini sevmediğimiz anlamına gelmez. Ha ben her dakka hazır ve nazır olurum öyle değilim ama yakın arkadaşlarımda bu duruma şahit olabiliyorum.

Bir de karşıdaki kişi ''göz görmeyince gönül unutur'' mentalitesinde biri değilse sıkıntı olmaz , ama 3 gün görmese unutacak yapıda insanlar da var.

İnsanlar çeşit çeşit, bir kuralı yok, uyumlu olan kazansın!

@truman agzinizdan yel alsin efendim. hic der miyim oyle sey.

Belki de inancinizi kaybetme sebebiniz haftada bir gorusecek birine sancili surecler yasatmaya olan egiliminizdir :0

@mesgulsn abi dikkat ediniz kendinize. Risk grubundasiniz. Gordugym her iliskinin son yuzde 25lik kismi kadin tarafinin iliskiyi bitirdigi tarih ile, ayrilik durumunu da erkek tarafina bildirmesi arasindaki gecen sure oluyor. hic goremeyince nasil titrersiniz siz bir dusunun. Ben de kesinlikle gariplikle suclamiyorum sizi tabii ki.

aşk değildir, aşk olsa duramazdın..

Belki de siz haklısınızdır, insan yapısı farklı farklı sonuçta. Ben dayanamazdım, her gün 24 saat görüşmeli insan demiyorum ama haftada 1 çok az değil mi ya?

İş güç dolayısıyla haftada 1 görüşmek farklı, kafama göre süreyi uzatırım demek farklı. Görüşme süremizi kafasına göre uzatan bir sevgilim olsaydı muhtemelen değersiz olduğuma inanırdım. Ha tabi diğer zamanlardaki ilgi alaka seviyenizi bilemem, belki son derece tatmin edicidir. Sevdiğim insanı özlerim ve bir süre sonra her fırsatta görmek isterim demek istiyorum sadece.

Ama herkes böyle olacak diye bir kaide yok elbette. Garipsiniz lafımı geri alıyorum.

@baba jo; cok naziksiniz. Tesekkur ederim. hem telefonda konusulsun butun gun hem de gorusulsun iki gunde bir... bir sey de somurulmesin yahu.

Tamamen iyi niyetle baslanan iliskilerin dahi, bu batakliga suruklenmesi cok elim!!!

@neferkitty goz gormeyince gonul unutur kafasini yasayan bir cok insanla karsilastim. Bu, dupeduz, karsi tarafa saygisizliktir ve olasi bi problemde yuku sucu karsi tarafa yuklemektir.

zaten karsi oldugum nokta da bu konuda ozellikle kadin tarafinin belli bi standart tutturma egilimdinde olmasidir. Bazen ben oldugum icin mi gorulmek isteniyorum yoksa sevgili oldugum icin mi isteniyorum, anlamiyorum :(

her ne olursa olsun, gorusunuz icin tesekkur ederim sayin neferkitty.

o zaman evliler ölsün

@orijinalinden guzel; gorusunuz ve ilginiz icin tesekkur etmekle beraber, bu iliskiye COK EMEK VERDIGIMI belirtmek isterim. Lutfen boyle seyler demeyin bana :(

@amelie; yo yo, garip diyebilirsiniz, dusundugunuzu soylemeniz cok hos. Ancak, bazen kendi kendime gecirdigim vakit o kadar tatli geliyor ki, toplu tasimada telef olmayi goze alamiyorum herhangi bir sey icin.

Ilgi seviyesi kimin icin tatmin edici olmus ki de benimkinin olmasi beklensin:(

haftada 3 4 kere gorusuldugu zaman taraflarin birbirine anlatacak neleri oluyor merak ediyorum. Bana bu konuda yardimci olmaniz benim icin sevindirici olacaktir epey. Cevaplariniz icin yeniden tesekkur ederim.

@sta, ayni evde yasamaktan mutlu olacagimi dile getirmistim. O halde, evliler olmesinler :/ ama bence o cok daha farkli bir adaptasyon gerektiren bi sey. Sevgililik iliskilerinin evlilik simulasyonu gibi degerlendirilmeye calisilmasi beni uzen sey :(

Haftada bir gayet makul bence..
İnsanlar çalışıyor/okuyor, yol derdi var, aile meseleleri var, maddi sıkıntıları var, yorgunluğu var..
Buluşup da yorgun argın asık suratlı oturacağına yanında uygun gününde buluşup güzel vakit geçirmek daha manalı bence..
Kız arkadaşınıza da durumu açıklayabilirseniz ve anlayışla karşılamasını sağlarsanız hiçbir sıkıntı yaşanacağını düşünmüyorum..

Haftada bir az da haftada 2 olabilir. Mesela. Son iliskim de ben de senin gibiydim haftada bir gorusme taraftariydim
Sonra cok da saglikli olmadigini gordum. Her gun veya iki gunde bir de bana gore degil. Kendime ayiracak zamanim olmasi lazim. Haftada 2 uygundur evet.

son sevgilimle 1,5 sene boyunca neredeyse her gün birlikteydik, kesinlikle olmuyor/saçma. eğer aynı evi sadece ikiniz paylaşmıyorsanız, ilişkide de çok gelecek görmüyorsan her günü geç, haftada 4-5 bile fazla. çünkü sonra arkadaşlarına zaman ayıramıyorsun ve tek kişiye takılı kaldığın için bir sürü insan kaybediyorsun. bir de benim gibi her sevgilisinden kazık üstüne kazık yiyen biriysen vay haline. geçen zamana üzülüyor insan.

öte yandan haftada 1 görüştüğüm ilişkilerim de oldu, kimi zaman karşıdakinin isteğinden kimi zaman da ikimizin de okul/iş yoğun olduğundan. o da yetmiyor, yeteri kadar çok şey paylaşamıyorsun. mesela bir arkadaşım var 6 yıldır sevgilisiyle haftada 1 görüşüyorlar, gerekli gereksiz bir sürü şey saklıyor. birbirimizi özlüyoruz daha iyi oluyor diyor da yeteri kadar samimi değilsin zaten, o zaman sevgili demesen de olur.

yani ben bugüne kadar ya haftada 1-2 ya da her gün görüştüm, ikisi de olmuyor. en güzeli zorlamadan ''buluşma günü'' gibi kurallar koymadan 3-5 gün, akışına bırakarak.

haftada bir nedense bana fuckbuddly'likden farksız gibi geldi, kendine de zamanayıracağın şekilde 3/5 iyidir, her gün her gün sürekli beraberlik bir süre sonra bende stress yapıyor.

Haftada bir biraz fuckbuddy modu oluyor.

sen normalsin. ben de haftada 1-2 taraftarıyım.

araba varsa sorun olmaz çünkü sapanca'nın içinde bişey yok. sadece göl manzaralı ev yeter diyorsan sen bilirsin ama o bünye bi süre sonra sıkılırsa oradan adapazarı'na arabasız zor olur. ilçede yamuk derken, sakarya bütünüyle muhafazakar bir şehir, sapanca'nın da geri kalır yanı yok genelden.

tüm üniversite hayatını orada geçirmiş biri olarak söyleyeyim muhafazakarlık olayı Türkiye'de denk geldiğin kadar. wishesin söylediği karşılaştırma tamamıyla doğru.

sapanca yaklaşık 20 km uzaklıkta merkeze ama yolculuk tem üzerinden yapıldığından hızlı gidilebilir. (alternatif yollar da var tabi) serdivanı tavsiye ederim tamamıyla öğrenci bölgesi çom rahattır. merkezdeki ve Sapanca'daki tutuculuk yoktur. Esentepeye çıkmayın götünüz donabilir. ama manzarasında bira içmenin keyfi başkadır.

istanbullu olarak söylüyorum

54 > 34

yanında güzel vakit geçirdiğin bir insan bul, bu derdini yenmek için onunla alıştırmalar yapmak istediğini söyle. siz güzel vakit geçirirken bu sakız çiğnesin ama kademeli kademeli. dayanamadığın yerde söyle dursun, ne kadar dayanabiliyorsun o süreyi hesapla bir kaç deneme sonrası. devamındaki buluşmalarda o dayanma süresi boyunca sakız çiğnesin o kişi, sen de zamanla alışacaksındır.

Alisilacak bir durum degil, ven de nefret ediyorum. En guzeli kulaklığı takip etrafi duymayacak sekilde müzik dinlemek.

Ben de ayniyim ve 1 sene boyunca her gün öyle sakiz cigneyen biriyle karsilikli calistim ayni masada :(

Bende resmen kompleks oldu senin durum. Ciddi Ciddi geriliyorum insanların sakız ciğnemesinden. Bundan 10 sene evvel kavga çıkarmışlığım da var. Artık koşarak uzaklaşır hale geldim. Etrafımda tanıdık birisi varsa söylüyorum rahatsız oluyorum diye. Direkt söyle abi kimsenin ağzının içini görmek, şapırdatmasını çekmek zorunda değilsin. He dediğin gibi tanımadığın adam geliyorsa yanına sen uzaklaşacaksın en sıkıntısız yolu bu.

kulaklığım yanımda yoksa otobüsten indiğim zamanlar oldu. bunu yenmek çok zor. çok denedim. sesi duymamak için müzik falan dinlemek gerek. başka türlü çözümü yok.

spor salonunda var adamı görsen abi çekersin adam cak cak cak sakız çiğniyor. bak cezası olmasın hukuk diye bir şey olmasın yemin ediyorum boğarak gebertirim bu insanları ölesiye nefret ediyorum ya. ağzın kapalı çiğnesene arkadaş sen nasıl bir hayvansın ki böyle? ben de ayrıca çekirdek çitleme sesine karşı da alerji var. parklara falan gidemiyorum bu yüzden. bir de kabuklarını yere atarken görüyorum, geriliyorum...

kendin de sapirdatarak cignemeyi denesen? cok sinir bozucu ama insan kendine daha rahat tahammul edebilir belki. sonra da sesi normallestirmis olursun kafanda.

Bildiğin Deliriyorum!!
öyle 1 saatlik yolculuğa falan gerek yok bi çıt sesi bile beni köpürtmeye yetiyor. Genelde rica ediyorum sessiz çiğnemesi ya da samimiysek çiğnememesi için ama genelde tanımadığım insanlara denk gelirsem çıkıp gidiyorum aynı ortamdan. sanki bıçakla göğüs kafesimi çiziyorlarcasına canım yanıyor o sesi duyunca.
İş yerindeki arkadaşlara da ilk sakız denemelerinde durumumu anlattım, ciddi anlamda sorunum bu benim üzgünüm katlanamıyorum ya da duymazdan gelemiyorum dedim sağolsunlar çiğnememeye dikkat ediyorlar dalgınlıkla çiğnerlerse kibarca uyarıyorum hanımlar biliyorsunuz beni diyip hatırlatıyorum onlar da biraz çiğneyip atıyor ya da gerçekten farkettirmeden çiğniyorlar.
Ama geçen akçam arkadaşlarla aynı evde toplandık bir arkadaşın eşi çıkardı sakızı attı ağzına çıtlata patlata başladı çiğnemeye çıkar şu sakızı diyebilecek samimiyet de yoktu bir de adamın eşi yani şimdi ne kadar doğru olur yani bilemedim bana müsade diyip kaçtım direk yoksa delirecektim.
ben de yenemiyorum bu ağız seslerine olan şiddetimi. Sadece sakız da değil diş arasından hava çekme, şapırtı, salak saçma her türlü ses işte..
bir gün katil olursam inanın bundan olacak eminim..

Bu tarz seslere karşı duyulan nefretin bir rahatsızlık olduğunu belirten kaynaklar var. Adı da Misophonia imiş: en.wikipedia.org

Gerçekten ben de deliyorum bu tarz seslere. Sakız çiğneme sesi de 1 numaradadır sanırım. Kendimi kaybediyorum. Çok zor gibi geliyor bana bundan kurtulmak ama "Misophonia'ya karşı neler yapılabilir?" tarzında bir araştırma işe yarayabilir.

hayir. lisansli muzik, video ve diger iceriklerden youtube size odeme yapmaz. sikayet gelirse de siler.

support.google.com

tıklanma başı para ödeme işi efsane. öyle birşey yok.
36 milyon insandan hiçbiri tek bir kez bile videoda çıkan reklama tıklamazsa o videodan kazancın 0$ olur.

1000 tık 1 dolar diye bir şey dönüyor nette ama bu 1000 tıklanma içinde reklamlarına tıklanma oranı fazlaysa 30 40 $ bile kazanabilirsin. yani para = reklam tıklanmaları

genelde uyanıyorlar, telif hakkıyla ugrasmamaya çok özen gösteriyor youtube. videoyu silmeyebilirler ama videodan kazancı plak sirketine verebilirler.

o zamana kadar aldıgın para ne oluyor bilmiyorum.

@melancholia +1

farrytikki2 -1. videodan para kazanmak için reklama tıklanmasına gerek yok. her videonun başında reklam yok zaten. izlenmeye veriyor para, 100bin civarı izlenme bin küsür dolar diye biliyorum, ülkeye göre de değişiyordu sanırım. ama melancholia'nın dediği doğru, özgün içerik olması lazım. özgün içerikte kullandığın şarkı bile başkası tarafından lisanslandırılmışsa onu monetize edemiyorsun. anca o müziği satın alman lazım, onu kanıtlarsan yutub'a edebiliyorsun.

@baba jo, sevgili arkadaşım videonun 10. saniyesinde başlayan reklamlardan bahsediyorum ben. eğer bu videodan para kazanmak istiyorum demişsen o reklam çıkar videonda ve buna bağlı olarak para kazanma kaynağın reklamdır. video öncesi çıkan reklamlardan da para kazanılıyor ama çogunlukla 10. saniyede çıkanlardan kazanılıyor.

bilmiyorsak, okumadıysak bilenlere saygı duyak.

dönüştürmene gerek yok zaten, mx player varsa o oynatıyor mkv. dosyayı kopyala, telefonda istediğin bi klasöre at. sonra dosya yöneticisinden bul ve oynat.

Atarken dönüştürmeye çalısıyorsa, usb ile bağladığında bildirim kısmında media cihazı olarak bağlandı yazar, oraya dokunduğunda veya ayarlardan xperia bağlantı altından media cihazı yerine usb cihazını seçersen normal belleğe atar gibi atabilmelisin.

@baba jo hocam sorun başka , sayın @atom karncanın torunu yardımcı oldu bana

Ben ev yogurtlarini yiyemiyorum ya. Annen yillardir yapar ki herkes cok güzel oldugunu soyler; ben yiyemem. Yoksa tabii ki ev yogurtlari daha sağlıklı.

benim yediğim ilk yoğurt ev yoğurtudur, evde hep ondan vardı ona alıştım; o yüzden ev yoğurdu seviyorum. onu yerken hazır yoğurt sevmezdim hiç ama sonra evden ayrılınca hazır yemeye alıştım, onu da yiyorum. tercihim ev yoğurdundan yana ama, ekşi ekşi negzel.

ev yoğurdunu daha çok seviyorum ama 1 kere denedim beceremedim cıvık oldu mayası tutmadı sanırım.market yoğurdu resmen şekerli gibi geliyor bana, tatlı hissiyatı alıyorum.
şuraya bi de yoğurt tariflerinizi yazsanız ne güzel olur :(

marketten aldığımız günlük sütlerden yapıyoruz. daha lezzetli geliyor. annem mayalayacağı zaman bunu fırında yapıyor (fırın çalışmıyor tabi, sadece ısıyı hapsetsin diye kullanıyor). yoğurdumuz cıvık da olmuyor.

@neferkitty
Benim bildiğim normal mayalıyor. Yalnız mayası önemli. Mesela market yoğurtlarından koyuyor annem. Bazen hafif market yoğurdu tadı olabiliyor. O yüzden her markayı kullanmıyoruz.
Süt ise market sütü değil. Bizim fırıncının oğlunun inekleri var. Ondan alıyoruz büyük ihtimal sütle de alakalı.

@Sour
Bir sefer öyle denedik çok ekşi oldu. Market yoğurduyla gerçekten harika oluyor. Senin dediğin gibi de denedik kalan yoğurt ekşiyince olmadı. Birde haftada iki kere alsakta bazen süt gelmeyebiliyor öyle olunca eski yoğurdu bekletemiyoruz. Ekşiyor. Yani süt olunca senin dediğin gibi. Eski yoğurt ekşirse market yoğurdu.

ev yoğurdu tercihim. birkaç kez yapmayı denedim çoğu tutmadı 1-2 tanesi tuttu. çoğunluğu tutmayınca vazgeçtim yapmaktan :( şimdi yörsanın ev tipi yoğurdu var ondan alıyorum.

yorsan.com.tr

anne yogurdunu sevmiyorum. 2-3 aydir pazardan "kese yogurdu" aliyorum. yemeden once sulandirilip yeniyor, tadi cokeyi

Ev yoğurdu... Hem mis gibi sağlıklı :) (Ama üşeniyom bi süredir)

annem yapıyor kendisi bizde iken, cıvık oluyor sevmiyorum. yarım yağlı market sütünden yapıyor, günlük süt alalım ondan yap diyorum olmaz diyor. market yoğurdu alıyorum ben de.

ben market yoğurdunu ilk kez 14 yaşında yurtta "gördüm" daha önce yoğurdun marketten alınan bir şey olduğunu bilmiyordum :P yiyemedim de
31 yaşındayım hala yiyemiyorum, farklı denediklerim de oldu yine yiyemiyorum belki bazılarını çok az
anlaşılacağı üzere ev yoğurdu forever

Süt iyiyse ev yoğurdu 10 numaradır. Marketten alınana yoğurt demek hata.

ev yoğurdunu ağzıma sürmem, kıvamsız, ekşi çirkin birşey. market yoğurdu her türlü kazanır bu karşılaştırmayı.

ev yoğurdu akar, düzgün süt alabileceğin bi sütçün varsa tabii. markettekilerin adı yoğurt.

@sour birkaçı düzelttim. diğerlerinde anlaşılmayacak bişi yok senin anlayışsızlığın olmuş.

hadi canım git işine :)

tabi ki de ev yogurdu.
konusu acilmisken sorayim, ben de deneyecegim de. yogurdu dinlendirirken kullanacagimiz kap, cam yayvan kap mi olacak? vakumlu kapakli soyle bir sey olur mu? www.a101.com.tr
yoksa kapakla cam kap arasindan hava girebilmeli mi?

Ev yoğurdu yapılırken kullanılan süt bildiğiniz market sütüyse çok da fark etmiyor esasında hangisini yediğiniz.

@jimicik
Benim annem kavanozlara bile koyuyor. Hatta onlar daha da güzel oluyor diyebilirim. Büyük kaptaki yoğurt bir süre sonra sürekli kaşıklanıp kullanıldığından sulanıyor. Kavanozda öyle bir sorun olmuyor.
Soruna gelirsek bence olur. Benim annem her şeyi kullanıyor. Yalnız iyice sarman lazım. Annem kat kat kocaman bir yumak yapana kadar sarıyor.

kendi yoğurdunuzu yapmanın üstünlüğüne inanan birisi olarak ben de araya kaynamak istedim bir konuda belki bilen cevaplayan güzel linklere-videolara vs. yönlendiren olur.

Şimdi, market-hazır yoğurtların içinde çeşitli maddeler var deniyor süt-yoğurt mayası haricinde. Markette elimi hangi yoğurda atsam o maddelerden hiç biri yazmaz, inanın hangi maddeler olduğunu merak ediyorum, bir markanın yoğurt yapım aşamalarını anlattığı şeffaf bir video falan varsa paylaşın da biz de öğrenelim. İkinci olarak daha önce bu ortamda ben de sormuştum şu köy tipi yoğurtları, diğerlerinden farkı ne oluyor ya da tava yoğurtları falan, bunların arasında yapım aşamasında hangi farklı maddeler kullanılıyor ya da hangi farklı süreç işliyor da o hali-o adı alıyor.

EK: şöyle bir yabancı örnekle soruyu biraz somutlaştırayım, İngiltere'nin bilinen marketlerinden Tesco'da bizim yoğurdumuza yakın Greek Style yoğurda baktığımda www.tesco.com içindekilerin neler olduğu ve 100 gr içeriğinin yağ oranı falan belli, şimdi böyle bir market yoğurdunda sadece süt kullanılmadığını mı düşünmemiz gerekiyor içindekilerde sadece süt yazmasına rağmen, bunun denetimi zartu zurtu oluyordur muhtemelen, bizim ülkemizde de bu kadar detaylı bilgilendirme olmasa da süt ve yoğurt mayası göruyoruz içindekilerde, bununla ilgili denetimlerin yapılmadığını tüketicinin kandırıldığını falan mı düşünüyorsunuz ya da düşünmemiz mi lazım her ürünü bu şekilde?
EK2: market-ev yoğurdu arasındaki farkı sadece sütün işlenmesi sırasındaki pastörizasyon-homojenizasyon-UHT indirgemek mümkünse ve tek bu sebeple market yoğurdu tukaka ise içerisinde herhangi bir şekilde süt bulunduran her ürünü tukaka yapmamız gerekmez mi başta peynirler olmak üzere?

babam çok meşhur bir süt ürünleri zincirinin kurucusu ve sahibi, markette satılan şeyin ismi yoğurt ama yoğurtla alakası yok emin olabilirsin, yiyen varsa da derhal bıraksın

ev yoğurdu, eskiden annem yapardı, şimdi kendi evimde kendim yapıyorum. yapması inanılmaz kolay, kendi evime çıkana kadar hiç yemek yapmayan biriydim ama yoğurtta hiç problem yaşamadım.
market yoğurdu iğrenç geliyor.

koyun ve manda yoğurdu alıyorum muhtelif tedarikçilerden.

muhtemelen tünele girmeyip meydana doğru sürüyorsun, finansbank falan var onu geçince u dönüşü yapıyorsun sonra ordan parkın bitiminden sağa dönüyorsun.

bay b+1. oradan sağa döndükten sonra bir daha sağa dönüp intercontinental otelin yanından devam ediyorsun, o yol akm'nin önüne çıkan yol. park yeri biraz zor ama geldiğin bu yolun bi arka yolu var, gümüşsuyu otobüs duraklarına çıkıyor, orada kenara park edebilirsin. onun için de intercontinental otelin oradan değil de, hafif soldaki aşağı inen yoldan girip otobüs duraklarının sağındaki ara sokaktan girmen gerek. sarı dolmuşlar da o yolu kullanıyor sıraya girmek için, bütün yolcularını indirmiş bi sarı dolmuşu takip etsen bulursun.

tünele girmeyip sağından devam ediyosun meydandan u dönüşü yaptırıp tekrar şişliye dönüyor yol, ilk sağa dönersen asker ocağı caddesine çıkacak ordan da ilk sağ bahsettiğin caddeye çıkacak. o cadde üzeri ispark hep, orda yer bulursan park et akm otoparkından daha insaflı olur fiyat olarak.

bi ara ben de öyleydim uzun süre. ne denediysem çare etmedi. kolay gelsin.

su ile temas da iyi geliyor diyorlardı statik elektriğe.

yün olarak sadece atkılarım var onu da ofis ortamında takmıyorum zaten. ama lavaboya ne zaman gitsem kapının kolundan çarpılıyorum.

ayakabı ne giyiyorsun? onunla alakalı olabilir. Ofisin zemin ve ayakabı ilişkisi.

@innerbliss

söylediğin mantıklı olabilir düşündüm de yeni bir ofise geçtik o günden beri böyle. ofiste yerler de halıflex ama sadece bende böyle oluyor diğer kimsede bi şey yok.

halı olan bir ortamda olup giydiğin ayaakkabı ile alakalı.

tek çözümü, farklı ayakkabı giymelisin.

yürürken de ayaklarını yere sürtmemelisin.

Bende de oluyor ama fark ettim ki bu botu giydiğimde oluyor sadece, botun tabanı baya kalın sanırım o yüzden

taharet bunun çözümü.

benim bir botum var soğuk yağışlı havalarda giydiğim, onu ne zaman giysem ofiste çat-çut çarpılıyorum.
spor ayakabı veya başka bir ayakabı giydiğim zaman "0h bugün rahatım çarpılmıycam"diyorum.

havasız ortamlarda oluyor.havadaki su buharı eksilince elektriklenme başlıyor ortamda.
rutin ofisi havalandırırsan geçecektir.

toprakta çıplak ayakla gezmeden de olur. evde saksı falan varsa ya da bir şekilde toprak bulursan ellerinle temas etmen de işe yarar. avuç içlerini 15'er dakika bastır her gün, bir süre sonra atarsın.

evet

Evet ayıb olur.

kravatsız görüşmeye gidilmez.

Aga. Kravat giyersen ne kaybedersin ki? Yani bu kadar kucuk dusunmeye ne gerek var ki?

kravat yoksa takımın ne anlamı var ki a dostlar

taam lan vurmayın öldüm, takıcam :(

takim elbise giy demislerse kravat takmani beklerler tabi. kravatin mi yok?

Papyon tak bence.

kravatsız giyilen şeyin adı takım elbise değil ki

Takım elbisesiz iş görüşmesine gidilir. Bir yazılımcı olarak iş görüşmelerinin çoğuna kanvas pantolon-yarı spor gömlek ile gittim ve birçoğundan teklif aldım. Ama takım elbiseyle gel diyorlarsa tam takır gideceksin hacı.

Kiravatsiz takim elbise diyince aklima ilk polat alemdar ve tayfasi geliyor. Bence kseinlikle kravat takmalisin. Yani takim elbise ve kravat takip gel demeyeceklerine gore. Zaten kravatla gelmen gerektigini anlamissindir diye dusunmuslerdir.

oluyor her sezonun teması ve konusu farklı

rahat rahat izle diyeceğim ama olmaz yahu, dördüncü sezonda önceki sezonlara bağlamalar var. ı ıh, diğerlerini önce izle.

evet bir şey olmaz, bağlantılar detay seviyesinde, genel akışı bozmaz. ama bana sorarsan yapma, sevmeyip ilk 2 sezonu izlemezsen çok şey kaçırırsın çünkü ilk 2 sezon çok iyi.

Bence sırayla izleyin..
2 ve 4 bağlantılı yerler var ama zamanlama olarak hangisini önce izleyeceğiniz fark etmiyor..
4 diğerlerine göre daha düşük tempolu, izleyip beğenmeme ve başarılı sezonlardan mahrum kalma durumunuz söz konusu olabilir..

ilk üç sezonu yalayıp yutmuş biri olarak 4te sıkılıp bıraktım. gerçekten de ilk sezonlardan başlamak +1.

sondan başa doğru git bence, ilk iki sezon en iyisiydi.

istersen birlikte içeriz hehe.

sahibi geldi kaçın sdjfşah. ekşi markette bi sahte içki vukuatı yaşanmış o yüzden dikkat etmeye çalışıyorum, kişisel algılama lütfen @monsieur turti.

fransa'dayken çekilmiş fotoğraf iste :)

Capacity'de bi tane vardı ama kapandı iş yapamadığı için.

cevahir 6. katta var ama adını bilmiyorum, burger house'un yanında.

çin yemeğini açık büfe tüketmeyin. çin mutfağı genellikle oldukça dikkatli yapılması gereken yemekler içeriyor (özellikle deniz ürünleri) ve açık büfede bu özeni yeterince gösterebileceklerini düşünmüyorum. ihmal sonucu sağlığınız tehlikeye girebilir, bu yüzden terciğiniz iyi bir çin lokantası olsun.

Cevahir graeat dong fang. Capacity şubesi daha iyiydi ama kapandı. Hep giderdik oysaki oraya. Bu arada ek bilgi olarak 21 lira açık büfesi.

Cevahir'deki hala duruyor mu bilmem ama açık büfe çok kötüydü orada.

birbirine benzeyen şeyler aynı bulamaca bulanarak kızartılmış. tabağın yarısı yenmiyor. (ki hayatta yemek bırakmam. ayıptır, günahtır ama yenmiyor bunlar)

velhasıl elinizdeki paraya biraz daha ekleyin. içecek içmeyin filan iyi bir yerde ağız tadıyla 1-2 çeşit yiyin yeter.

Taksimden gumussuyuna inerken ki yerde vardi cok da guzeldi. Alman kons. Gelmeden sagda kaliyor. Fiyati da uygun

(bkz: eylemsizlik)

öne doğruysa götü iner, arkaya doğruysa eğim götü kalkar sadece arkayı kitlediği için oluyo bu

önden çekişli arabalara özel olcağını zannetmiyorum sonuçta normal fren yaptığımızda dört tekeri de kitliyor ve böyle bir durum olmuyor. ama el freni sadece arkaları kitliyor

önden çekişli araçlarda oluyor sanırım o.

@baba jo,
araba durduğu yerde de oluyor, orada nasıl bir bağlantı kurabiliriz eylemsizlik ile?

@metehan,
sadece arkayı kitlediği için neden havaya kalksın ki?

kapınının çalışma prensibi ile aynı.


el freni çekildiğinde ön tekelerler menteşe görevi görüyor araba da o eksende dönüyor.

aynen menteşe gibi denebilir burnuna doğru eğim varken ön tekerler dönmeye çalışıp arabayı ileriye götürmeye çalışıyor eğim ters yönde olunca tam tersi

@burfak, dururken el freni çekince poposu kalkan bi araba görmedim ben hiç.

ilk defa duydum, bilmiyorum. (k)

Ben de ilk kez duyuyorum.
Ne demek?

bir fallik obje olarak bayrak direği.

kesin kocası olmayan falan anlamına geliyordur.

valla erkek için ''evimin direği'' denir ya, belki ona istinadendir, hani boş, sevgilisi, kocası falan yok diye.

ne demek? ilk kez duyuyorum.

marido'nun söylediğinden türeterek kadın demek diye düşündüm.

arabaların arka ve ön kapı camları arasında herhangi bir direk ya da engel olmaması durumuna deniyor direksiz diye, mesela:
farm1.static.flickr.com

"Omurgasız" gibi bir şey olabilir mi? Hafifmeşrep, hoppa, motor, kaşar vs. anlamlarını çağrıştırdı bana.

"Erkeksiz" demek olduğunu zannetmiyorum. Bayrak direği veya evin direği anlamlarında olacağını sanmam zira bu ifadeler biraz daha naif. Bunların karşıtının "direksiz" olacağını tahmin etmiyorum. "Tokmaksız" gibi bir anlamı olması için de "direk" yanlış tercih bence.

Erkeğim ve tahmini konuşuyorum. Bunu bilen bir kadını tanıyıp tanımadığımı bilmiyorum.

Ben biliyorum. Eski Amerikan arabalarına, klasiklere merakım olduğundan. Kadınım.

hız farkı var tabii ama dediğin sebeplerden değil. o an zenmate'in yoğun olan serverları daha yavaş olur. boş olan serverları daha hızlı olur. yani almanyadaki server yoğunsa ordan giriş yavaş olur, ingiltreden hızlı olur. ingiltere yoğunsa tam tersi olur.

yani millet zenmate'de en çok hangi ülkeyi kullanıyorsa orası daha yavaş olur.

@cthulhu, o halde hız testi yapıp en hızlısı, yani en boş server hangisi belirlesek hedef siteye en hızlı erişim yolunu bulmuş oluruz, sitenin hangi ülkede olduğu fark etmeksizin; doğru mu anladım?

evet aynen öyle ama gerek yok o kadar kasmaya ya amerika dışında genelde hızlı oluyor zaten. bende sürekli ingiltere seçili ve bi hız sorunu yaşamıyorum.

server yoğunluğuyla alakalı bir şey bu. sever'ın sana cevap verme süresi var, istersen 100 metreden bağlan istersen 100 bin metreden ikisi de aynı. ama o an zenmate i ingildereden çok fazla kullanan varsa o zaman ekstra bir yavaşlama zenmate ten kaynaklanır.

çenemiz gelişme döneminde sürekli büyüyor ve diş değiştirmesek kocaman çenede ara ara minicik dişler kalacak ve çiğnemek için yetersiz kalıcak haliyle.

en düz mantıkla sebebi bu , fizyolojik olarak yetersiz kalması :)

zaten bunun en büyük ispatı da mesela süt dişi erken çekilmiş , o bölge boş, alttaki dişin sürmesine daha çok var ama çiğneme etkisiyle fizyolojik kuvvetler o dişi erken sürmek için uyarıyor. diş boşluğu bizlerde fizyolojik olarak olmaması gereken bir şey.

@neferkitty, peki dişler niye büyümüyor kemik gibi, yenisini çıkarmak yerine olanları büyütsek olmaz mı?

diş dokusunda üstteki mine büyüyebilecek bir özelliğe sahip değil.
kök hadi bi nebze büyüse, üstteki mine kısmı nasıl büyüyecek,yine aralık kalır.
minede öyle bir hücre yok çoğunluğu inorganik kristaller, büyüyebilmesi için hücre bölünmesi vs ihtiyaç var.
öyle de bir hücre yok o kısımda.
alt tabakada bir takım hücreler var ama bizim gelişmemize cevap verebilecek düzeyde değil ve üstteki mine tabakası sınırlıyor kendisini.
zaten öyle çoğalabilen hücreler olsa çiğneme basıncının etkisine dayanamayıp ölür hepsi, çenenin kuvveti öyle hafif bir şey değil azımsanmayacak kadar çoktur.
fizyolojik kuvvetlerle başa çıkabilecek en iyi dizayn bu.

küçük küçük salatalık turşuları çok güzel oluyor.

patates var klasik.

beyaz leblebi de çok seviyorum ben.

acili cips veya beyaz leblebi

beyaz leblebi dediginiz su cerez tabaginin dibinde kalan, kimsenin yemedigi sert kabuklu kucuk leblebiler mi?

elmadilim pattis fırında ama bi de kaliteli beyaz peynir

turşu +1

havucu ince kesip limonlu bardağa koyarsan güzel olur,eski kaşar güzel oluyor.

lay's fırından, yoğurt ve mevsim yeşillikli. bi de arnavut ciğeri ve kalamar tabii.

beyaz leblebiyi öyle tadım, peyman cart curt güzel yapamıyor. büyükçene olacak kuruyemişçiden alınacak. ben de sevmiyorum onları çok sert oluyor. atatürk de beyaz leblebiyle içermiş rakıyı mesela, pek yabana atılacak bir şey değli çok lezzetli oluyor doğru yerden alınca.

Çiköfte

soslu mısır ve kaju

jelibon!
bir de alkol şekerle alınınca çabuk kana karışıyor, hemen sarhoş oluyorsun muhabbeti var ama bana kalırsa çok bir etkisi yok o konuda.

biranın yanında burger aramıyorum ama, burger yerken bira içmeyi tercih ediyorum.

doritos, yeşil ambalajlı olanından.

abi ben çikolata yiyorum:(

doritosun ayak kokulu cipsi. cipsi tek el ile yiyip, birayı diğeri ile içmek önemli. cips bittiğinde parmakları yalamak gerekiyor.

Şokta amigo var cips onun mavisi güzel. Pizza bir de. Ince hamurlu ama.

Beyaz leblebi - özellikle stoutlarla ile birlikte
Soğan halkası
Kornişon turşu

trakya meyhanelerinde biranın yanına eski kaşar, limonlu dilim salata, isli et gibi mezeler de verirler alışık olandan farklı.

ikisi arasında tercih yapamıyorum ama turşu ya da patlamış mısır.

Amadeus var bir tek bildiğim :(

(bkz: 20000 days on earth)
(bkz: control)
(bkz: tous les matins du monde)

'CBGB'. Hilly Kristal'ın hayatını, Cbgb'nin nasıl kurulup popüler olduğunu ve grupların nasıl ünlü olduğunu anlatan belgesel ama müzikal güzel bir film. Bi de 'The Broken Circle Breakdown' var, belgesel değil ama mükemmel bir film. Muhakkak izle, izlettir.

once

@sta onun konusu müzik değil. vıcık vıcık bi aşk filmi ve müzikleri içimi bayıyor. teşekkürler yine de.

tamam o zaman siliyorum :)

les choristes

Almost famous diye bi film vardı. Rock gruplarına takılan groupie kızlarla tüysüz bi elemanı filan gösteriyodu film. Imdb puanı yüksek bayağı da bana kalırsa ortalama bi film, bilmiyorum ilgini çeker mi.

The commitments

klasik müzik demişsin ama bunu da izle bence:
(bkz: sound city)

Vier Minuten www.imdb.com

frank
www.imdb.com

bir de şöyle bir şey var (bkz: sound of noise)

müziğe bambaşka bir bakış açısı getiriyor. hatta klasik müziğe tepki barındırıyor içinde. fakat oldukça eğlenceli bir film, izlemediysen tavsiye ederim.

(bkz: Farinelli)
Bir Lascia Ch'io Pianga dinlenir ki kulakların pası gider.

bu olsa gerek.
alkislarlayasiyorum.com

gece gece feriştahım kaydı bunun neyini merak ettin birader

american life'ı öneririm, ingilizce öğrenme amacın neyse ona göre eğitim veriyorlar. yani sadece günlük konuşma öğrenmek istiyorsan gramere boğmuyorlar seni, temeli verip konuşma ve dinleme derslerine yoğunlaşıyorlar. linguafolio diye bi sistem var, oradaki kriterlere göre müfredat belirleniyor falan, öneririm.

01.10.2013-01.02.2015 arası için 1560 tl civarı. yan haklarını katmadığını varsayarsak.

zam sözünü tutmayan adam paşa paşa al tazminatını saldım seni der mi pek emin olamadım, onu bi demek isterim önce.
freya + yıllık iznini kullanmadıysan onu alırsın.

konuşma nereye gidecek onu bilmiyorum tabi ama tazminatımı vereceğini tahimn ediyorum. bakalım. teşekkür ederim cevaplar için.

muhtemelen 0 (sıfır) tl ödeyecektir. dava açman ve istifa etmek için haklı gerekçen olduğunu (mesela sgk primlerinin gerçek maaş bedeli üstünden yatırılmaması gibi) ispat edersen mahkeme tazminat ödenmesine karar verebilir.
kolay gelsin.

tazminat alamazsın, sözleşmede belirtilmiş zam konusu yok ki nereye alıyorsun tazminatı? adam söz vermiş sadece.

eğer sadakat gibi bağlılık gibi ne bileyim adamın babacanlığı gibi aranda özel bir durum yoksa asgari maaş olayını şikayet et, adamı hoplatırlar.

senin yerinde olsam patrona bile acır yapamazdım bunu ama sen ben biz böyle şeyler yapmadıkça, bu ibneler tutamayacağı vaadlerde bulunmayı kendine hak görüyor. hakkını ara kardeşim ki kimseye yapamasın ibneler böyle şeyleri.

tazminati mahkeme yoluyla her turlu alirsin almasina da mahkeme sureci alacagin paraya deger mi onu iyi dusun. mumkunse patronu ikna edip is mahkemeye varmadan tazminatini almaya calis.

ynb.datassist.com.tr

zam yapmayacaksa ve seninle tersleşecekse direk şikayet et. Biraz burunları sürtsün

olası bir başarısızlık/mutsuzluk durumunda geri döndüklerinde iş bulana kadar yeterli paraları olacaksa gitsinler de erkek işsiz mi gidecek? erkek de iş bularak gidicekse olabilir neden olmasın. mevcut düzenleri de "rahat battı" dedirtecek cinsten.

sizin sartlarinizdaki insanlar icin belki de en guzel ülke turkiye burada mutlu olabilmek de ayri basari, İngiltere'de mutsuz olursunuz demiyorum ama turkiye'de mutlu olmak guzel bisey. Hakkinizda hayirlisi.

Erkeğin yerinde olsam ve orada beni idare edebilecek (aynı statüde olmasa bile benzer bir iş) bir iş bulsam arkama bakmazdım. Burada zemin kaygan. İngiltere, daha doğrusu Londra çok yaşanılası bi yer.

ingiltereye gitseler erkek ne iş yapcak orda

Gidersen iş bulmadan gitme. İş bulsan bile mutsuz olursan yengenin başına kakma (senin yüzünden geldik vs. gibi) yada ufak ufak laf sokma durumları mümkün. İş bulur içime sindirir isteyerek giderim dersen git yoksa 2-3 yıl yenge istiyor diye maceraya gerek yok bence. Ayrıca 2-3 yıl için gidilmez bence madem gideceksin en az 8-10 yıllık bir plan ile gidin.

(erkeğe öğütler)

oha amk hayata bak.bana yaşam koçu olsalar ya bunlar :)
neyse buradaki yaşamdan mutsuz iseler gitsinler.ben deli gibi yurtdışına gitmek isteyen biriyim fakat hiçbir zaman yapamazsam döneriz gibisinden dönerim diye düşünmüyorum mesela.tabi ihitimaller var ama öyle bi niyet ile gidersen olmaz o işler diye düşünürüm neyse konu dağıldı :) demem o ki mutlu iseler kalsınlar bence.maddiyat olarak söylemiyorum bunları.

bu şartlar altında gidilmez. ancak gidilmezse bir ömür kadın tarafından senin için hayallerimden vazgeçtim dırdırı yapılır.

ayrıca izmir gibi bir yerde bu yaşam standardında bile ülkenin siyasi geleceği, insan kalitesi, toplumun durumu vs. diye bahane arıyorsanız ülkenin geri kalan kısmı ne yapsın?

bence önce kadın gitsin önden, baksın durumlara, hem ülkeyi, hem de işi tartsın. ok verirse erkek de işini ayarlasın, artık ingiltere'de iş mi bakar, başka bişey mi olur bilemem. sonra ingiltere'de yerleşik düzene geçme planları yaparlar.

büyük hayat değişiklikleri çok kolay olmuyor, bunun gibi durumlarda böyle ayrı kalmalar çok normal, belki 2-3 ay belki 6-12 ay. belki ordaki ortama ya da kültüre çok yabancı hissedecek kadın, belki orasıyla ilgili başka şeyler çok zorlayacak onu (hava koşulları, çevre gibi) ve geri dönmek isteyecek. bu durumda hazır kurulu düzenin bozulup yeniden yapılandırılmaya çalışılmasındansa, en azından çok sıkıntı olmadan yeniden başlamak çok daha kolay. bazı hevesler gerçeklerle yüzleşince kolay sönüyor, sonrasında da hayatınızın sıkıntılı olmaması için buşekilde yapmanızı öneririm.

Yanlış anlamayın, kızmayın ama bi laf vardır ya hani "rahat battı" diye, aynı o durum olmuş. Kurulu bir sistem, harika bir yaşam, harika bir maaş ve mutluluk var. Rahat var. Ama rahat batıyor, erkek işsiz olacak, hiç bilmedikleri yerlere gidip baştan başlamaya kalkacaklar. Oldukça mantıksız bir hareket.

Erkeğin işsiz olarak gitmesi ve muhtemelen İngiltere'de halihazırda sahip olduğu standartlarda bir iş bulamayacak olması ilişkide ciddi sıkıntı yaratabilir.

Çocuk yoksa kadın kendi başına gitsin. 2-3 sene dediğiniz nedir ki? Eğer kadın orada dikişi tutturur ve kocasını da yanına aldırabilirse yeni ülkede yeni düzen kurarlar ama kadın orada yapamazsa da buradaki düzenleri bozulmamış olur. Bence kimsenin kendi kariyeri için başkasınınkini çöpe atmaya hakkı yok. Bu insanlar evli diye illa her saniye birlikte olmak zorunda da değiller. Aksine, aralarındaki bağ ve arkadaşlık kuvvetliyse bir iki yıl "gidip gelerek" idare edebilirler. Kazançları güzel olduğu için uçak masrafı çok koymaz. Hafta sonları buluşurlar, biletleri önceden ayarlarlar. Bence kadın gitmeli, adam beklemeli. Sonraki duruma göre de kimin geri döneceği/taşınacağı şekillenmeli.

Ayrıca "satış" işi öyle bir alan ki, teknik işlerle alakasız, bulunduğunuz ülkenin hatta bölgenin kültürüne göre inanılmaz değişiklikler gösterir. Yani burada bölge müdürü olan adam, İngiltere'de hiçbir şey ifade etmeyebilir. Mühendis olaydı, sanatçı olaydı, elinde başka bir altın bileziği olaydı durum farklı olabilirdi ancak hele ki İngiltere için iş önceden ayarlanmadıktan sonra, alınması hiç de mantıklı bir risk değil. Çocukluk olur. Kadın gidip ortalığı bir kolaçan etsin işte. Yapamazsa geri döner yuvaya. Yapabilirse kocasını da alır.

Arkadaşlar cevaplar için çok teşekkürler, arkadaşım yanımda o okuyor (konu kendisiyle ilgili).

Ricam şu, okuyan kim olursa olsun bir iki dakika ayırıp kendi fikrini yazabilir mi? Yazanlara çok teşekkürler, başka fikirler var mı?

yani bence kalmak daha iyi gibi ama kadının aklında kalacak. sonuçta aranızda anlaşmanıza bağlı.

ben olsam giderim ama herkesin almak isteyeceği bir karar değil bu. erkek bunu kabul edecekse olası sorunlarda bunu kadının yüzüne vurmayacak, gerekirse karın tokluğuna yaşamayı kabullenecek, gibi şartlar oluşabilir ki bu da her insanın razı olacağı şartlar değil. aynı şekilde kadın da erkeğin bu şartlara uyup uymayacağını düşünerek hareket etmeli, gerekirse gitmeyelim demeli. karşılıklı oturup anlaşma gerektiren zor bir durum yani.

kadının maaşı adam iş bulana kadar yetecek mi mesela? adam yabancı ülkede yaşamak hakkında ne düşünüyor, yeterli parası olduğunu düşünürse.
ben avrupa'da yaşama isteği olan biriyim, o yüzden karım yeterli parayı kazanıyorsa hiç çalışmamayı bile kabul ederek gitmek isterim. evimin adamı, çocuklarımın babası olurum valla, ses etmem.

erkek iş bulsun, gitsinler. çocuklarını türkiye'de yetiştirmesinler. çocuk büyüdükten sonra yurtdışı tecrübeleriyle dönerler isterlerse.

son yıllarda okullarda okutulan kitaplara bir göz atın, zaten titreyerek ingiltere bileti arayacaksınız. çocuk yapılmayacak bile olsa, o kitaplarla büyüyen diğer çocuklar on sene sonra türkiye'de hayatın önemli noktalarında olacak, bu bile yeterli sebep.

Gitmezse kadın sürekli erkeğin kafasına kakar gelecekte bunu. Bence gitmeliler. Eğer dediğin gibi bir yaşamları varsa, Erkek de yurtdışında iş bulabilir bir şekilde.

Şu an her şey mükemmel görünüyor. Yurtduşında da çalışabilmek için farklı bir bölüme girecek biri olarak şu düzeni bozup gitmezdim. Evet Türkiye'de ne olacağı belirsiz ama hani öyle reddedilemeyecek iş teklifi falan da gelmemiş ki.
Ben olsam savaş falan çıkana kadar beklerdim. Hayatları şu an mükemmele yakı görünüyor.
Kadınım.

Ricaniz uzerine yaziyorum. Eger standartlara alismislarsa veya iki tarafda da 'en kotu rezil olur doneriz nolacak yea' kafasi yoksa, erkek issizken gitmesin. Diger yandan kadinin icinde kalacak. Bu durumda erkek de is bulursa gitsinler. Ya da kadin isi kacirmamak icin onceden gitsin, birkac aya erkek de is bulup ya da gorusmeleri ayarlayip gelsin.

lütfen gitsinler. türkiyede şeriat gelecek, bütün izmirlileri sürgün edecek zaten. şimdiden gitsinler.

selam.

ingiltere'de 2 sene okuyan/çalışan biri olarak söylemem gerekir ki izmir'deki standardınıza ulasmanız imkansiz orda. hem erkek için iş bulma süreci çok sancılı geçicektir. türkiye'deki iş tecrübesinin hiçbir geçerliliği yok orda. mühendislik falan olsa bi nebze ama bu durumda ben iyi bir iş bulma şansı oldugunu düsünmüyorum. hem de oraya dependant olarak gidecek çalışma vizesi işi nası olur bilmiyorum.

madem fikrimizi soruyorsunuz o zaman söyleyeyim, bence hiç maceraya girmeyin. yani girmesinler.

iş hayatıyla ilgili sormak istedikleri bi sey varsa da yardımcı olmaya calısırım.

ha unuttum türkiye tabi ki bok. daha da kötü olacak her sey. o yüzden paraları biriktirip dolara çevirip bi 10 seneye ben de siktir olup gidecegim

Benim anlamadigim o 3 senenin sonunda ne degisecek? Kariyerinde olaganustu bi sicrama olacak mi? Yoksa sadece yurtdisinda yasama hevesi mi tatmin olunacak?
3 sene icin su sartlar tepilmez hele ki yurtdisinda yasayayim hevesi yuzunden.

Erkek neden işsiz olarak gidiyo? Bir eşin diğerinden bunu istemesi çok büyük bi' bencillik umarım bunu okuttuğun kişi kadın tarafıdır. Bak bacım adam biraz şans biraz da özveri ile daha 30'unda üstelik İstanbul da değil İzmir'de 6500 net maaşlı işte çalışıyor. Doğudan mülteci gider gibi işsiz gitmenin mantığı ne? İş bulamadığını bir düşünsene evi geçindiren sadece sen olursan psikolojik olarak da harap edecektir onu. Şimdi yapmanız gereken şey abimize iş ayarlamak.

İş ayarlayın gidin illa gidecekseniz yahu. Burada aldığı maaş asgari ücretin 6.5 katı. Orada mesela Londra'da 10 bin lira maaşla çalışacak olsa bile burada yaptıklarının yarısını yapamaz. Aylık 11bin lira + kira geliri ve üstüne kira gideriniz vs yok kendi eviniz. Orada da buradaki gibi rahat edebilmeniz için ikinizin de cidden güzek bi maaş alması lazım. Adam için 32 33 yaş dönüşte riskli olacaksa her şeyi garantiye almadan peşinde sürükleme sakın. Gerçekten gerçekten çok istediğin bir işse arkadaşların da dediği gibi 2-3 senelik uzak mesafe katlanılamayacak bir şey değil.

Mutlusunuz, aileniz burada daha ne istiyorsunuz. Her şeyi rayına oturtmuşsunuz. Lütfenbu bencilliği kocanıza yapmayın. Kimsenin buna hakkı yok.

pandispanya +1. bunu yazmaya gelmiştim ki, yazılmış daha önce.

ben olsam gitmezdim adamın istifa etmesi çok saçma bir defa. burda mutlu mesut yaşıyorlar düzenlerini bozmasınlar. gezmeye bol bol gitsinler ama başka ülkede yaşamak bana çok zor geliyor. yaşları da ufak değil. ayrıca biri gidip biri kalması bana anlamsız geliyor. birbirlerine yakın olamadıktan sonra evli olmanın ne anlamı var. para ya da kariyer her şey değildir. sonuçta burda da mutlular burda devam etsinler bence.
. kadın 31 yaş.

erkek olsam iş bulmadan gitmezdim gerekirse bir süre farklı yerlerde çalışmayı göze alırdım ama kadın tarafı olsam gerekirse köprüleri yakar giderdim.

madem hanım kariyer sebebiyle en azından 2-3 yıl demiş, eğer kendisi cumartesi çalışmayacaksa ayda 2000 liralık uçak yolculuk masrafı gözden çıkarılıp 1 senelik program yapılsın ve denensin. hanım tarafı için aynı şirket içerisinde rotasyon yapılacağından geri dönüşü mümkün bir durum var ve risk yüksek değil. erkek için ise durum tam tersi ve önemli bir pozisyonu ve duygusal olarak bağlı olduğu bir yeri bırakıp gidecek; psikolojik olarak zorlanabileceği için riskli bir durum.

kadın yeni ofise başladığında kendini kabullendirmek için eşek gibi çalışacak eve yorgun argın gelecek ve büyük ihtimal evde darlanmış bir adamla karşılaşacak. sadece bu kısmı aşmak bile başlı başına bir iş.

dolayısıyla biletleri almaya başlayın.

erkeğim,

herkesin bişeyler istemeye hakkı var ama kadın bence fazla zorluyor. "bir de tehdit etseydi" dedim okurken, açıkçası ben o şartlarda bi durumu, erkek olarak sevgilime söylemeye imtina ederdim, kafası karışır, üzülür, hayır diyemez diye düşünüp. zira ortada bir "şeftali bulup tüysüzüne göz dikme durumu" var. kaldı ki yurtdışında yaşamak kişiye göre değişken olsa da meşakkatli ve yorucu bi durum. kadının kariyer aşkı diğer aşkın önüne geçecek gibi duruyor. şımarıklık ediyor. ayrı ayrı çalışıp ilişkiyi sürdürebilecek yürek varsa ne ala ama aksi takdirde çok saçma olur birlikte gitmeleri. kaldı ki 2-3 yıllık bir süreçte odaklarının birbirinden ziyade kariyerine kayacağına inanıyorum.

adam zaten bi satışçı olarak kendi işini kurmadığı sürece steve jobs olsa bile 38-40 yaşında emekli edilir, istisnasını nadiren gördüm.

adama tavsiyem, kesinlikle gitmemesi. eğer evlilikte sorun yaratmayacaksa kadın gitsin, buluşun ara ara ama yaş 35e dayandığında ayrı geçirilmiş bir gençliğe bakıp "parası, kariyeri batsın" demek de var işin ucunda. çünkü o işin 2-3 yıl ile sınırlı kalmayacağı gün gibi ortada. kadın orada kalır banko.

sevdiğin insan için her yere gidilir, belki bu gidiş erkeğin profesyonel anlamda ufkunu açar, kendi işini bile kurar ama ne bileyim, çok zor öyle ingiltere'de okumadan orada adamı alanında işe alacak yerler bulmak. ingiltere bu anlamda diğer ülkelerden de katı. artı satışçı olarak dili de senden benden sağlam olmalı. en kötü 1 yıl boş boş yatacak adam orada.

ayrıca şöyle boktan bir durum da var ki ingiltere'ye gidilmezse şayet, şimdi "istemezsen gitmeyiz ama çok mutlu olucam" diyen kadın 3 yıl sonra bu olay yüzünden evde fırtınalar estirir "keşke gitseydim" diye. hele bir de çocuğu olursa "hayallerim vardı benim" diyip bunalıma girer.

umarım böyle olmaz sonu.

pandispanya +1
birlikte gitmek zorunda değiller.

ya çok üzüldüm ben lan. burda çok güzel hayatları var ama kadının yurtdışında yaşama hevesini de sonuna kadar anlıyorum. e gitseler ortam çok farklı, adam işsiz. kalsalar kadın mutsuz olacak, adam da üzülecek belki. iki ucu boklu değnek.

ben 20 yaşındayım, bence beni evlat edinsinler ve "çocukla zor olur bu saatten sonra" diyerek izmir'de kalmaya devam etsinler. annem babam falan çok sevmiyo zaten sorun olmaz yani. ben de hiç sorun çıkarmam zaten cebime paramı koysunlar hiç öyle kavgaya mavgaya karışmam sigaram alkolüm yok evde oturuyom öyle mal gibi. ama istanbul'da bitirmem lazım okulu onlarla yaşayamam kusura bakmasınlar.

şaka bi yana, ulan cidden çok karışık. ben türkiye'den bir an önce defolup gitmek isteyen biri olarak kadını çok iyi anlıyor ve anlayışla karşılıyorum. ama türkiye'de 6500 lira maaş alan bir adamın vasıfsız bir "ev erkeği" olarak yaşamak zorunda olması da kötü bi şey. e burda kalsalar, birincisi türkiye'de kalmış olacaklar ki yeterince kötü bir şey. ikincisi kadının içinde ukte kalacak, araları belki bozulmayacak ama kendilerinin farkına bile varmayacağı bir soğukluk girecek. pf.

ya bence burda kalmaları lazım. tatile zaten gidiyolarmış. paralarını biriktirsinler. burada işler çok boka sararsa, belki ingiltere değil ama başka bir ülkeye giderler. yoksa eğer yabancı dilleri, onu da öğrensinler. bu kadar para kazanan insan 40'ına geldiğinde bir iş kursa, bi' şeyler yapsa zaten sırf evde yatmak için bile yurtdışına gidebilir diye düşünüyorum. hani bu durumda iş-güç derdi de olmaz.

bence ayrı kalmasınlar. 3 sene az zaman değil. kadın gitsin erkek kalsın bence olmaz o iş. adam askere gitmiyo ya da kadın 6 aylığına iş için gitmiyo ki. 3 sene diyosun. gencecik insan bunlar yav biri 30 diğeri 27 yaşında. üç senede ne biçim sevişilir. ne gereği var o yaşlarda ayrı kalmanın. mecburiyet yok bi şey yok.

şimdilik otursunlar oturdukları yerde bence. teklifimi de düşünsünler.

Butun dogumlar sancili olur. Size soracagim soru su olur : ee?

Bu genc yasta hayaliniz bu kadar mi ? Ikinizde nerdeyse zirvedesiniz burda. Ama ? Sonra. Yani hayat bu mu? Monotona baglamayacak mi ? Hayat sadece iyi maaslari alalim gezelim mi ?

Tamamen bir macera hayat. Boyle bir firsat her zaman gelmez :) adam ve kadin bu kadar basariliysa zaten donduklerinde tekrar is bulacaklardir ama islerin kotu gidecegine ihtimal vermiyorum. Dediginiz pozisyonlara geldiyseniz bir ozelliginiz kabiliyetiniz olmali. Cocuk plani varsa avrupa vatandasi olmasi cok cok buyuk bi avantaj.

Siz turkiye levelini bitirmissiniz :) bence hazirliklari yapip level 2 ye baslayin :)

affedersiniz ama yurtdışında yarrak mı var, nedir bu yurtdışı merakı, cillop gibi ülke dururken, yılın on ayı karamsar, sürekli yağmur ve kapalı bir hava, izmir gibi dünyanın cenneti bir şehirden sen kalk ingiltere denen insanında meymenet yok, suratsız yavşakların memleketine git.

hayattan soğursunuz, sakın gitmeyin, güneyde bir ülke olur, o zaman oturur konuşuruz.

not: gittim, yaşadım, döndüm, oradan biliyorum.

erkek dönüşte 32-33 yaşında aynı işi bulamazsa baya baya baya kötü duruma düşer. bu çift türkiye'de şanslı %10'luk dilimde. rahat mı battı?

Gelen cevapları okumadan yazdığım için tekrara düşersem affola. Herşeyden önemlisi İngiltere'ye gittiklerinde, oturdukları evi de kiraya verseler maddi olarak ekstra bir gelirleri olmuş olacak. Kaldı ki erkek de birkaç ay içinde bir iş mutlaka bulur diye düşünüyorum. Ama satış işi biraz riskli, ülkelere göre farklılık gösterir ancak yurtdışı tecrübesi bambaşka bir tecrübe olacaktır her ikisi için de.

Ben kadın da olsam erkek de olsam giderdim. Eşlerden biri çalıştığı ve bunu diğerinin yüzüne hiçbir şekilde vurmadığı sürec sürece sorun yok.(ne fedakarlık yapan için ne de yaptırtan için) Ülkenin siyasi geleceğini göz önüne almıyorum bile. Alırsam uça uça giderim.

bildiğin tanıdığın birinden/telefoncudan 2.el iphone 4s al.

senin gibi ilk akıllı telefonum.dediğin gibi twitter ve spotifyı ben de kullanıyorum.

diğerleri hakkında bilgim yok.söylediğim soruya cevap da değil ama yine de paylaşamak istedim.

desire 820 fiyatı 800 civarlarında olunursa alınabilecek bir cihaz, segmenti o diyeyim ben.
türkiye'deki bütün telefoncuların teknik servisi baş ağrıtıyor, orayı geç o yüzden. 2'si arasında kaldım diyorsan mx4 derim ama dış öneri istersen htc one m7 derim, tasarım konusuna çok takıldığını dikkate alarak.

telefonu eline aldığında çevirip arkasına bakacaksın. ısırıklı elma gördüysen alacaksın. kafan ağrımayacak. mevzuya gerek yok.

lg g3

meizu al bütün dertlerin bitsin. daha da düşünme.

sakın iphone 4s filan alma. geçti bitti onların devri.

4s değil 1300 liraya sıfır 5 alabilirsin.

urun.gittigidiyor.com

teşekkürler arkadaşlar fakat iphone düşünmüyorum.

bu arada az önce gittigidiyor'da lg g3 32 gb'ın 1350 liraya düştüğünü gördüm. buna ne dersiniz, iyi indirime gitmiş.

bana sormadılar. zaten kurulun karşına çıkarsan 5dkda herşey hallolacak.

arkadaşım obezlik+düz tabandan dolayı ilk başvurusunda elverişsiz raporunu aldı. aynı soruyu buna da sormuşlar, bu da; "dürüst olmak gerekirse istemiyorum komutanım" demiş. sonuç olarak yırttı adam askerlikten.

ayn yollardan kuzenim geçiyor. "içinde bulunduğum sağlık şartları belli, sağlığımı riske atmak istemiyorum" tarzı bir şey söylesin diye düşündük biz. hoş, direkt olarak istemiyorum desen de bişey olmaz, elinde o rapor varken zorla bir yere yollayamazlar seni.

o soruyu hayır dersen seni askere göndermek için değil, evet dersen isteği doğrultusunda askere almak için soruyorlar, hayır de geç korkacak bişi yok.

www.kidzmondoistanbul.com

Oyuncak Müzesi hoşuna gidebilir.

cevahir'deki funlab'e gidebilirsiniz.

Anadolu yakasında Akasya avm'de kidzania var, Oyuncak müzesi olabilir. Öte yandan benim 5 yaşındaki kızım Koç müzesinde ve bilgi üniversitesindeki teknoloji müzesini de çok sevmişti. Şu sıralarda sinemada 6 big heroes var, sinema da bir alternative olabilir.

çikolata müzesi de bir alternatif.

eyüpte yapılan devasa bi yer var vialand diye, oraya bi giriyomuşsun bütün gün geçiyomuş

cicicee.com

www.cocuklanereye.com

cikolata müzesi +1 bahçeşehir'de pelit fabrikasının içinde çikolata şelalelerinde bardak bardak çikolata içip çikolatadan heykelleri gezip pasta yapımına tanık olup tüm gün geçirebilir, benim oğlum (4) bayıldı.

vialand kışın kapalı olduğu için onun yerine mall of istanbul içindeki moipark'ı tavsiye ederim. avrupanın en büyük kapalı eğlence parkı. yine beğenme garantili.

bakırköy botanik parkı. bitki çiçek ve ağaç çeşitleri, ördekler kazlar, dinazorlar, yürüyüş parkurları, parklar filan, yaşadığınız yer yakınsa hava da güzelse yürümek için ideal.

uçakları seviyorsa yeşilköy'deki savaş uçakları, helikopterler ve diğer herşeyden oluşan havacılık müzesini tavsiye ederim. çocuklara ücretsiz büyüklere 6 lira.

miniatürk e götür

tablette ub reader kullaniyorum, gayet memnunum.

Ub reader, türkçe değil ama diğerlerini karşılıyor.

moon+ reader

aynen moon+ reader güzeldir

mantano premium reader

Ub reader kullaniyordum a inanilmaz yavaslayinca aldiko ya gectim. Aldiko bence cok iyi.

aldiko +1.

simdiye kadar kullandigim hic bir telefonun garantiye gondermelik bir durumu olmadi, o yuzden son telefonumu bariz fiyat farkindan dolayi paralel ithalatci firmadan aldim.

sorun ciksa bile muhtemelen orjinaline verecegim farktan daha fazla tutmayacaktir bu sorunu gidermek icin yapacagim harcama.

2. el paralel ithalat htc one aldim. sifiri 1450 idi. paraleli 1150 idi. ben 750 ye aldim. inanilmaz derecede mutluyum. elektronik biraz sans isi. garanti icinse turkiyede genelde bin dereden su getiriyorlar garanti kapsaminda tutmak icin cihazlari.

Alinir.

Alınır. Hatta paralel olmayan alinmaz. Arada cok fiyat fark var yaw.

ben de mağazasından almadım bi teknoloji mağazasından aldım 300 lira daha ucuzdu. garanti süresi doldu artık gerçi ama bozulmadı garantiye işim de düşmedi.

ithalatçı firmaya bağlı. ebv mi o firma vardı. millet illallah dedi...
ekleme: evo imiş....