ortada bir sozlesme yoksa vazgecebilir, niye vazgecemesin?

sözleşme yapılmadıysa işin ortasında bile der "ağa maliyet arttı cortlarım yadeyse" diye.

(bkz: #6465938)

kaliteli deriyse derisine bişey olmazda kumaş kısmı koku yapabilir

hiç bişi olmaz hatta yağmuru bırak istersen çamaşır makinesine at.

güneş çıkınca balkona koy, kokar, uzun süre kurumazsa.

heçbir ayakkabı ıslanınca ısı veren bir alet yardımıyla kurutulmamalı.
bırakın kendiliğinden kurusun kalorifer üzerine koymak güneşe koymak falan deiye zarar verir.

iki aydan fazla da gecikme olmaması gerek. başta atama işleri falan derken geciktiğini biliyordum ama..

açıkçası ilk aklıma gelen şey oldu, eğer bu süre zarfında borç yapmadıysan, maaşın bi gelecek, toplu para :) oohh mis :) bence iyi, haftaya al, boşver :)

hayırlı olsun diyim öncelikle. devlette paran kalmaz ile devam edeyim.

ortadaki durum sizin muhasebenizi yapan kişinin beceriksizliği bence. bir daha ki ayın 15'ine kalmadan alırsınız bence parayı.

2-sosyal güvence tabi ki devam eder. ama sanmayın ki hastaneler veya ilaçlar memurlara ücretsiz. örneğin vitamin yazdırmayın karnenize ne de olsa devlet onun parasını vermiyor.

bu arada aday memur oldunuz. memur olmanız için eğitim felan almanız gerekecek.

lovemyself'in de dediği gibi borç yapmadıysan bu gecikme için mutlu bile olusun.

ohannes ohannes,
hangi kurum o çok merak ettim. valla bilmiyorum kurumsal dinamikleri yani size rücusu nasıl olur bilemem de personel daire başkanını falan haberdar ederim ben olsam. ne demek lan? bir tane angut iki tane hesabı yapıp bir tane yazı yazamadı diye insan mağdur edilir mi? göreve başlama yazınız vs. gibi şeyler gitmediği için gecikebilir maaş ama bu kadar olmaz. hayırlı olsun bu arada.

tedavi masrafları için bir süre beklenmesi gerekiyor, ama tamamen operatif bir durum yani yine gider tedaviyi olursunuz ama parasını ödersiniz ondan sonra faturasıyla başvurarak tedavi masraflarını alırsınız kurumdan zira şu emekli sandığı numarası falan gibi şeylerin çıkması için birtakım yazışmalar söz konusu.

kesinlikle ortada bir abukluk var. bu da ya personel servisinizden ya da muhasebeden kaynaklanıyor. telefonla falan değil direk gidin işinizi takip edin, sorun derim ben.

sizin muhasebeciler cok rahatmıs hakatten. yuhh. ben de kamu da muhasebedeyim. bir gün gecikse bir maaş, olay cıkar walla. gidin bizzat takip edin. paraya ihtiyacım var deyin, aglayın.

drew barrymore a benziyor ama değil

teşekkür ederim sanırım kendisine benzettim.

ben elizabeth anne allen kişisine benzettim.

Rachel Hurd Wood desem

görmedim ama yavuz sultan selim'in küpe taktığını duydum.

yavuz sultan selim'in küpeli portesi vardır lise tarih kitaplarında..

edit: küpe erkek arasında dinsel bir ilişki yok benim bildiğim kadarıyla..

var o benim
bir zamanlar öyleydim kulakta küpe parmaklarda yüzükler falan
camilerden çıkmazdım
çok garipsedikleri oldu ama kimse lölö yapmadı

namazını kılan, orucunu tutan, içki kullanmayan ve küpe takan gördüm ben.

dindardan kastınız nurcu, fethullahçı tarzı bir şeyse onu görmedim, bilmiyorum.

var? dolu?

benim eşim 5 vakit namaz kılıyor ve saçı uzun [camilerde cık cık eden çok oluyomus]
babalarımız huysuzlandıgı için kulagını deldirmedik ama takmaya niyetlenmişti bi ara
yani kesin vardır

var emin olabilirsin. hatta yazdığına daha da ekleme yapıp ne tür insanlar olabileceğine derinlik katayım. küpe takan, uzun saçlı, iyi gitarist, ingilizce, fransızca ve ispanyolca konuşan aynı zamnada beş vakit namaz kılıp dinin vecibelerini yerine getiren profiller mevcut. hatta bu profiller zamanında satanist diye göz altına da alınmıştır ayrı bir komiklik olarak işlenmesi gerekir. dahası kendisyle birlikte olmak isteyen fransız hatuna sabaha kadar kuran ı kerim anlatmış nefsini müdafa etmiş olanları da görülmüştür. üstelik hocacı, nurcu falan da değildirler. ;)

Dusununce var olacagini tahmin ediyorum tabi ama buraya yenice yerlesmis birisi olarak tanidigim boyle insanlar olmadigi icin merak ettim.

dindar'dan kasıt ateist olmayansa çok var.

var, hem de çok fazla.

ıslanmazsa donmaz. daha doğrusu suyu çekmezse dokusuna.
çok yüksek gönderlerde paraşüt bezi kullanılır bayrak donmasın diye, paraşüt bezi malum suyu tutmaz.

want2die'a katılıyorum ve diyorum ki o şekilde dalganır vaziyette kalması bana göre freezing rain dışında zor.

iyi de arkadaşlar, 7/24 dalgalanan bayrak gördünüz mü hiç?

biz bayrakları yenilerken "bir bilenine" danıştık ve adamlar şuna benzer şeyler yazdılar.
paraşüt bezi alınız zira yağmurdan çamurdan etkilenmez rengi solmaz kolay kolay yırtılmaz ve ayrıca donmaz...

the day after tomorrow'da fırtına vardı, kar yağmadan önce yağmur da yağmıştı. sürekli yağışlı hava devam ettiğinden ötürü de nemin kuruması pek zor, bence filmdeki olay bu şekilde açıklanabilir.

film icabı lan

iplemeyip daha fazla insana ulaşmalarına yardımcı olmamak sanırsam. başka yapılabilecek bir şey yok.

report group var sol altta. tek yapılabilecek bu sanırım.

oha bu ne orospu çocukluğudur yahı. tey tey

yani. sanal olarak bile olsa bunu yapmak suç değil midir? saçma sapan gruplar var sağda solda.

nefret ederlerse etsinler sana ne yahu, kimin umrunda?

fake profil olusturup acıyorlar o yuzden başa cıkmak zor,report etmekten başka bi cozum yok.bunu kapatsan baska isimle yine acacak.

facebook böyle grupları kapatmıyor.

istediğiniz liderin adını arayabilirsiniz... halen yaşıyor olanlar hakkında olanlar bile açık.

sonuçta facebook amerika temelli bir oluşum.

tutup mahkemeye verseniz anca facebook'u bloklarlar. o kadar.

bırakın gerizekalı nurcuları ya.

iyi inceleyin üyeleri hepsi bebe belik, nurcu okullarında okuyan (anafen siki, baku private soku) bir iki tane de abileri var işte. heryerden bi saidi nursi adı fırlıyo hay ben... neyse...

gerzeklikleri 2yaşında bebeye arapların günlük kıyafetini giydirip fotografını çekmelerinden anlaşılabiliyor yani adam mal bildiğin mal o kıyafeti bi bok sanıyo buna ne anlatabilirsin sen.

siktir edin salakları, nolacak aklı başında bi adam bunu görüp de aaaaa ataturk ne kadar kötüymüş mü dicek mal mıknatısı işte 50 60 tane malı toplar o kadar. saçma sapan cümlelerimden benim de canımın ne kadar sıkıldığı belli oluyor sanırım ama ciddiye almamak lazım.

stv yi zamanı bunların içinde olduğu her türlü boku takip eden destekleyen arkadaşlar da görsün özü budur o salakların allah hepsinin bin belasını versin.

ben durumdan vazife çıkartarak sözlükte grup adıyla ba$lık açtım.

(bkz: Alkolik adamdan ve Torunlarından nefret edenler)

tuuuuu Allah asıl onların belalarını verecek öteki tarafta.Bu şerefsizlerin cehennemde bile yatacak yerleri yok.It bunlar yha resmen it olmaya alışmışlar.

senden ogrendikten sonra benim yaptiklarim:

1. Report Group

2. [email protected] adresine bi mesaj

3. Gruba uye olup wall'inda rahatlamak akabinde gruptan ayrılmak

edit1: silmis ibneler yazdiklarimi
edit2: ben de grubu olusturan salaga icimi doktum.

teninize uygun koku burnunuza gelmezmiş derler.
etraftakilere sorun bence kokunun gelip gelmediğini. burnunuz alışıyor da olabilir kokuya.

birincisi: her parfüm herkeste kalıcı olmuyor.
ikincisi: şöyle birşey okumuştum. kişiye uygun parfüm sizin kokusunu almadığınız, başkalarının size yaklaştığında kokusunu aldığı parfümmüş. bilmem tam olarak anlatabildim mi ne dediğimi.
birilerine sorun sıktıktan sonra, kokuyor muyum diye...

bi kere ck one gerçekten hafif bir parfüm, biraz onunla ilgili. ikincisi ck one eau de toilette, muhtemelen burberyy eau de parfum, bu da kalıcılığı belirler. parfümü nabız atışının güçlü olduğu yerlere sürün derler, bi de bence duştan sonra temiz cilde sürmek kalıcılığı artırıyor.

koku sana gelmiyor. ben de parfumumun kokmadigini dusunerek azicik abarttim sanirim -ki hala kokusunu alamiyordum- ancak bugun sinifa girdigimde bi erkek amor amor kokuyor burasi dedi, yani aslinda kokuyormusum. sen de kokuyorsundur muhtemelen. ck one bitince le male'i de deneyebilirsin. kış için bvlgari de iyidir..

eski sevgilim kullanırdı, ben devamlı alırdım kokusunu o inanmazdı. (tabi beraber saatler geçirince alamıyorsun da)

en son o uyurken evini terkediyordum atkısını alıp kokladım sessizce ağladım hala burnumda kokusu yanıma yaklaşma o yüzden kimse ck one kullanmasın erkeği kadını deli ediyorsunuz beni...

neyse ben gidip biraz daha içiim.

ben de CK one kullanıyorum ve sadece tenime sıktığım halde kıyafetlerime kadar siniyor koku, bence ten ile alakalı olabilir.. eh bir de insan bir süre sonra kokulara alışıyor (bilimsel bir adı da var bunun hatta ama çıkaramadım.). o da olabilir.

amerikan, o yüzden.
gerçek parfüm fransız olur, o yüzden.

piyasada sahtesinin olacağını sanmıyorum ipod değil sonuçta.
gereken program (video convert için) kendi cdsinde mevcut
ben evde sennhesier hd202 dışarda cx300 kullanıyorum ama orjinal kulaklığı da gayet tatminkar.
usb şarj adaptörü dediğin prizden şarj adaptöruyse evet gerek ben aletle beraber almıştım orjinalini nerede bulacağını bilemiyorum google it.
firmware de herhangi bir sorun yaşamadım
düşünme al güzel alet

merhaba naçizane bir fikrimi söylemek istiyorum. o aletten ben de aldım ama pek memnun kalmadım. neden derseniz öncelikle işlemcisi pek yavaş. mesela video dosyalarının bitrate i 700'ü geçtiği zaman video ve ses senkronu kaymaya başlıyor. video seyrederken mesela ekrana göre geniş bir şey izlediğiniz zaman zoomlayıp ekranı doldurma seçeneği yok. Alette sd card girişi var ama içi müzik dolu bir sd kart taktığınız zaman içindeki müzik library'ye eklenmiyor ayrıca bir menüden erişmek gerekiyor sd karttaki şeylere.
Ben bu aletten sonra gittim aynı fiyata zune aldım. 30gb diski var, fm radyosu var, menüsü arabirimi çok şık, işlemcisi çok güçlü. aynı paraya epey bir artısı var. yazıcıoğlunda da pasaja girmeden solda bir dükkan var, onun da solundaki dükkanda bulabilirsiniz ya da gittigidiyorda da satanlar var sıfırını, ben de oradan aldım çok memnunum.

sadece amatör ya da kişisel kullanım amaçlı düşünmemek lazım tabi.

o tür modeller profesyonel amaçlar için de kullanılıyor sanırım, yoksa her keseye uygun sennheiser bulmak mümkün. ama kulaklığa 1000 ytl verip ipod'a takan var mıdır bilemedim. yine de benim gibi sürekli kulağında kulaklıkla gezen bir insansan bir süre sonra kulaklığın sesi, bastır, tizdir bunlar senin için önemli hale geliyor ve kulaklık için ayırdığın bütçe mp3 player için ayırdığını geçebiliyor.

ayrıca o linkteki kulakılığı dün mediamarktta 850 ytl civarında bir fiyata gördüm, niyetlenenler kaçırmasın :)

ben vermek üzereyim açıkçası, müziği önemsiyorum, alınca bir kere alma taraftarı olanlardanım.

seni anlıyorum; (git: 26990)

öncelikle şunu söyleyeyim, o kulakliga 1000er liradan amfi ve dac, 400-500 liralik da recabling (after-market tabir edilen hi-fi kablolarla tekrar kablolama; dikkat edilirse kendi stock kablosunun detachable -cikarilabilir- oldugu gorulur) yapinca tam kivamini buluyor. yani aslinda yerine gore 3000-4000 liralik bir hi-end kulakliktan soz ediyoruz ki bunlar oyle minton mp3 player'in drive edebilecegi, uzerine "eheh bendeki onboard ses kartina taktim muthis lost izliyorum," seklinde menkibeler anlatilabilecek urunler degil. mamafih, evini, studyosunu, is yerini vs. 25-30 bin liralik klipsch, b&w kolonlarla, genelec monitorlerle vs. doseyen adamdan bunu alan adamın farki, bunu alan adamin dinleme seanslarini kisisel nedenlerden oturu -müzik prodüksiyonu, muzigi tek başına ve hi-fi dinlemek istegi gibi- "bireyselleştirme" çabasıdır. sözün özü, izolasyon istiyor olabilirsiniz ya da kulaklıkla daha rahat ediyor olabilirsiniz, veyahut aynı hi-fi deneyimini odanızda ancak 10 binlerce liralik bir düzenekle kurabileceğinizden ve söz konusu bütçe sizi aştığından böyle bir yola girmiş olabilirsiniz, veyahut daha bir sürü gerekçe.

velhasıl bu ürünlerin de hedef kitlesi var, ama tabii ki bu tür modeller orada-burada peynir-ekmek gibi satan kitle ürünleri değil, biraz daha ni$'e giriyorlar diyelim. bu arada ankara mediamarkt'ta gezerken sirf merakından "bu hd650'lerden şimdiye kadar hiç sattığınız oldu mu?" şeklinde bi soru soran arkadaşın, görevliden "valla satmadık, geldiğinden beri duruyolar öyle," yaniti aldığını biliyorum (bu diyalog yaşandığından mediamarkt henüz 1-2 aylıktı tabii, satmışlardır belki sonradan bir iki tane). demem o ki 300-400 dolar olan abd fiyatını bence hak eden bir ürün hd650 (ve diğer bazı sınıfdaşları) ama ben de 1000 lira saymam gidip; dolayisiyla iç pazardan almam demek istiyorum.

final: bunlar, "oyun oynarken takayım, anime izlerken süper olur, 128k mp3 dinleyeyim," düşünceleriyle satın alınacak ürünler değil, bazı spesifik amaçlar ve zevkler için kullanılacak ürünlerdir. zira diğer türlüsü mallığa girer, ev-migros-ofis arasında ortalama 60km hızla günde 30km yol için 150hp'lik & 100 bin liralik otomobil alıp "abi benim araba da 150 beygir yeaaa..." diyen adam kadar eleştirilmesi icap eder.

ben, örneğin, bir çift masaüstü boyutundaki hoparlöre 2000 küsür ytl para vereceğim ilk fırsatta. :) ürün açıklamasındaki sayısal değerleri mesela bir cx300'ünkülerle karşılaştırırsanız daha açıklayıcı gelecektir.
bu kulaklığı çok incelemedim, ama büyük olasılıkla profesyonel veya yarı-profesyonel bir alettir. yani üretim amaçlıdır. anahtar kelimeler: referans monitörü, flat response, empedans, frekans cevabı...
:)

bir şey daha diyecektim, unuttum: esasında bu tür lowest-end'den highest-end'e giden ürün skalalarında fiyat geometrik gibimsi artiyor gibi (kanımca). yani söz gelimi, 10 liralık snopy kulaklikla 120-130 liralik kulaklık arasında dağlar kadar fark varken gene bu kulaklıkla hd650 arasındaki fark tepeler kadardır. hd650'den çok daha pahalı kulaklıklar da var ve bunlarla hd650 arasındaki farklar da tartışılacak düzeylere kadar iniyor; örneğin 900-1000 dolarlık bir ath-w5000'ün 3oo dolarlık bir hd650'den daha kötü ses karakteristiğine sahip olduğunu savunan onlarca insan görebilirsiniz. velhasıl "reference" düzeylerine gelindiğinden belki de yalnızca %2-3 lük performans artışlarını yüzlerce dolarlık fark ödeyerek deneyimleyebiliyorsunuz.

actionary'nin dediğine bir ek: kağıt üstündeki spesifikasyonlar (frekans aralığı vb.) gerçekten de birçok ürüne ilk bakışta sağlıklı birer yol göstericidirler ancak gene birçoğunun da işkembeden salladığı değerlere itimat etmemek gerekir (dinleyip fikir edinmek daha yerinde olur). örneğin 20-20k hertz frekans aralığı olduğunu iddia eden birçok ucuz piyasa kulaklığı bu aralığın yakınına bile uğramamaktadır, onlara da he deyip geçmek lazım.

www.elmasepeti.com bu shure marka kulaklıkların bundan daha pahalısını da satıyordu site ama şimdi kaldırmışlar.

shure, kulaklıklarını satarken öyle ipod'a falan takmayın diye değil bizzat "ipod'un mercedes'i" sloganını kullanır.

öncelikle (bkz: shure/#13848096).

herhangi bir lüks malın satılmasını nasıl hayretle karşılamıyorsak bunun da bir farkı yoktur diye düşünüyorum. bu soruyu sorarken bazen art niyetli bir yaklaşım da seziyorum. bunları alanlar sanki sana hava atmak için alan saf insanlar iması. biri diyor bunlar adam sikiyorlarmış. biz de bu durumda sikilen oluyoruz. ha canım bi akıllı sensin.

actionary alacağın hoparlörün markasını merak ettim. genelec mi?

bu tür referans kulaklıkları, aynen söylendiği gibi, kullanmadan fiyat biçilebilir şeyler değildir. bu kulaklığı kullanmış olan kimi ses mühendisleri, tonmaisterler, daha pahalı olan muadil ürünlerden daha iyi performans verdiğini söylüyorlar.

ben, arkadaşımın stüdyosunda, hd 650'nin yanına bile yaklaşamayacağı söylenen bir kulaklıkla, miksi yeni bitmiş bir şarkıyı dinlerken, şarkının yarısında orgazm olmuş, ağzımdan salyalar saçarak mikserin düğmelerini dişlemiştim. o günden beri benim kayıt odasına girmeme izin vermiyorlar :)

yani, param olsun, hd 65o'ye o kadar hızlı parayı basarım ki, satıcı bile neye uğradığını şaşırır.

@boshi: her markanın değil tabii, ama sennheiser'ın verdiği değerleri doğru kabul ediyorum :) çünkü sennheiser'ın değerlerini de doğru kabul etmezsem, referans alabileceğim çok az marka kalır :)

@caturanga: tüm ekipmanım m-audio olduğundan, ve m-audio'nun tüm ürünlerinden çok memnun kaldığımdan, ve bu konuda bir nevi marka takıntısına sahip olduğumdan, monitörü de m-audio almak niyetindeyim. m-audio ex66 niyetindeyim, ama dediğim gibi "ilk fırsatta" alabilirim. o ilk fırsat pek yakın görünmüyor şu aralar :)

görebildiğim kadarıyla, ilgili kulaklık yurtdışında 450-500$ arası satılıyor.

düşünün yani bizdeki kazığı, yazık...

bose diyecem çekilin,

yurtdışında bir mağazada geziniyordum mağaza hi-fi ın dibine vurmuş bi yer oyle ki kapıda bir güvenlik görevlisi var biraz kozmopolit bir memleket olmasından ötürü herkesi almıyor içeri (tasvip etmiyoruz elbette)

neyse efendim bi stand vardı boseun, çok denişink hi fi sistemlere bağlı bir kulaklık teşhir ediliyor. deneme fırsatım oldu nasıl bişi olduğunu anlatmam mümkün değil. dünyanın tantanasının yapıldığı mağazadan çıkarıp okyanusun dibine götürüyordu sizi. sadede geliyorum kulaklığın fiyatı 3600 dolardı.... ki söz konusu memlekette elektronik eşya bizimkine kıyasla yaklaşık %30 daha ucuzdu.

@divit: altın kullanımı korozyonu önlemeye yönelik zaten hi-fi'da, iletimi sağlamak konusunda gümüş ve bakırın yapısal olarak altın adlı elementimizden daha üstün olduğu söylenir. kaldı ki altından yapılmış hi-fi kablo göremeyeceksiniz araştıracak olursanız (maliyet de bunda bir etkendir tabii, katar seyhi degil sonucta bu ureticiler), metresi yüzlerce dolar olan kablolarda dahi "pure silver", "pure copper" gibi ibareler bulunur. o bakımdan teknosa'da gördüğünüz kabloda bi katakulli yok sanıyorum, oksidasyon hızını minimize etme amaçlı kullanılmıştır muhtemelen.

bu arada hi-fi kablo üretiminde çok büyük tezgahlar döner son kullanıcı için, o ayrı. örneğin james randi adlı hurafesavar amcanın Pear Cable adlı firmanın Anjou marka kablolarını nasıl itin şeyine soktuğunu okuyup eğlenebilirsiniz ==> gizmodo.com

bu arada bose'un da genel olarak bir hype, bir marketing yalan-dolani olduğuna dair çok sayıda iddia mevcut (hiç bose ürünü kullanmadığımdan görüş belirtemeyeceğim), en etraflıca yazılmış iddianamelerden biri için bkz. www.intellexual.net

@divit: altın oksitlenme riski olan kontak noktalarında kullanılan ve ses kalitesinden öte uzun vadede tak çıkar sonucu oluşan iletkenlik azalmasını önleme amaçlı kullanılır ciddi hifi kablolarda.

ayrıca gönderilen sinyal dijital değil boru gibi analogdur.
(bkz: adc)
(bkz: dac)

her sektörde şarlatanlar ve parası bol kişileri soyma amaçlı kuruluşlar da vardır bu arada. "snake oil" satma muhabbeti dedikleri.

zamanında birer metrelik farklı konnektör kablolarını ciddi high end sistemlerde karşılaştırma fırsatı bulmuştum. bu kabloların fiyatları 1000euro ile 4500euro skalasındaydı(metresi!!). bütün değerlendirmeyi fiyat üzerinden yapmamak gerekli, bunlardan bir tanesi bizim kulaklarımıza göre standart bir bakır kablodan bile kötü sonuç verirken aralarından ucuzlardan bir tanesi hepsini dövüp geçmişti.

specler önemlidir, ama bunları kimin yazdığına da bakmak lazım. bu yüzden isim yapmış şirketler ve başlarındaki kişilerin sözlerine de kıymet verilir. ciddi firmaların tasarımcıları çeşitli makalelerle kendi tekniklerini savunur ve karşılaştırırlar zaten.

ama bunlar öyle "mp3 dinliyim hacı" diyen kişilerin dert etmesi gereken şeyler değil. bu kişilerin "oha adam soyuyorlar safi salaklık" şeklindeki yorumları da yerine göre boş ve geçersiz olmak durumunda. işin iç yüzü derdi sadece müzik dinlemek olan birinin doğuştan kavrayamayacağı derecelerde karışık.

malibu olabilir hindistan cevizi likoru,
archers olabilir, seftali aromali..
baileys zaten demissiniz..
bunlar disinda meyvali votkalari meyva sulari ile birlestirebilirsiniz.. (gazli icecek icmediginiz icin, yoksa sade gazoz diyecektim)
aklima gelenler bunlar..

hare' nin kremalı turk kahveli likörünü önerebilirim eğer denemediyseniz. gercekten fiyat performans oranında harikalar yaratıyor kendisi.(aha canım çekti işte)

safari kola güzeldir.
ben cok sevmesem de (bkz: appletini) (bkz: martini)

smirnoff green apple-schweppes bitter lemon ikilisinin mükemmel karışımı.

mojito tam sana göre

karadut şarabı derim :) meyve suyu gibi zaten şekerli, ööyle gidiyo. şirince olabilir marka olarak,ya da ev yapımı kapadokyadan. e benim canım çekti ama

karadut şarabını dener ve seversen herhangi bir öksürük şurubu -tatlı olması şartıyla- işini görebilir bence : )

kahula tavsiye edebilirim ayriyeten bulabilirsen mozart likörü bağımlılık yapabilir.

iç ısıtmaktan kastın kışın ısınmaksa küçük bir matara al içini de acıbadem likörüyle doldur kahveye damak tadına göre ekle, hastası olabilirsin, olmayabilirsin de.

iç ısıtmaktan kastın her türlü alkolün çarpmadan bir kaç kadeh önce yaptığı ısınma hissiyse dediğin kriterlere en güzel rum uyar. cuba libre yapabilirsin mesela az bir zahmetle akşam evde otururken.

(bkz: sangria)

(bkz: limoncello) icimi kolay ama alkolu biraz yuksektir
(bkz: martini) icimi kolay bana gore meyvasuyu gibi

(bkz: pina colada)

bacardi breezer

blue curacao

(bkz: tatli ickiler)

smirnoff north enfes olur diyeyim ben sana.

bi de likorler de tatlıdır genelde.

1 fincana(mug olan fincan yani);
2 kapak konyak+sicak cikolata ekle, istersen biraz da seker katabilirsin. kisin super olur bu. kar veya yagmuru seyrederken bunu icmek +1000 mutluluk puani getiriyor.

bana araba kullanirken degilde tren yada metro beklerken arkadan birileri iticekmis gibi gelir hep o yuzden arkada beklerim genelde oturmamak pahasina.. manyaklarla yasiya yasiya 3.sayfa haberleri falan okuya okuya bu hallere geldik heralde:)
araba konusuna gelince.. ilk kullanmaya basladigimda bendede vardi oyle bisey ya ben kontrolu kaybedicem ya insanlar ustume cikicak diye bir tedirginlik vardi.. sizinkide zamanla gecer.. ama gecene kadar siz yinede fazla hiz yapmayin :)

Acemi degilim aslinda, ilk zamanlarim degil yani, belirli zamanlarda aklima gelebiliyor bazen elimde olmayan nedenlerden dolayi, guzel seyler dusuneyim di mi:)

kendine guvenirsen korkun falan kalmaz emin ol.. guven kendine;)

Kendime guvenim sonsuz, o yuzden hala yasiyorum:)

not: metro gelirken on taraflarda durmak zaten ister istemez daha riskli bir durum:)

bence orange coffee ile ttg birbirine yaklaşmasın :)

@ermanen, dev ekran bir tv karşısında direksiyonla bir araba yarışı oyna, dilediğince yoldan çık, arabalara çarp, kaos yarat, tüm enerjini boşalt oraya derim ben.

150km/s ile virajda savruldum ve büyük bir kaza yaptım. Yolda güçlü bir araba gördüğümde kapışırdım, virajlara limitlerde girerdim, hatta kontrollü olarak kaymasına izin verirdim.

Şu an ödüm bkuma karışa karışa giriyorum virajlara, araba her an altımdan kaçacakmış gibi geliyor, kaç sene oldu hala atamadım üstümden bu korkuyu.

Bilimsel adı var mı bilmiyorum ama geçmiyor bu korku, can kıymetli...

180le viraja dalıp araca tam 540 derecelik açı yaptırdım.

şimdiye dek irili ufaklı 6 kaza yaptım aracın şasesini yoğurduğum dahi oldu, üç defa ölümden döndüm vs vs.

hala, özellikle tek başıma kullanırken, kalp atışlarımı hızlandırmadan edemiyorum. bariz yanlayan aracın içinde kahkahalar atmadan, oversteeringin understeeringin uçlarında kullanmadan edemiyorum. araçta biri varken ya da trafikteki diğer sürücüleri korkutacakken oldukça sakinim ama bir başıma kaldım mı inanın kendimi zaptedemiyorum.

neyse lafı uzatmayayım tüm bunlara ragmen 200le dümdüz yolda giderken şimdi ben bu diresiyonu tam tur çevirsem kaç takla atarım ulan diye düşünürken kendimi terlemiş buluyorum, insanın aklında daima boyle sapıklıklar oluyor. uçurum kenarında ulan atlarım ben burdan diye debelenmek ya da bahsettiklerin...

oluyor. mesela sol seritten giderken, orta bariyere fazla yaklasmisim ve carpacakmisim hissine kapiliyorum hizli bir sekilde virajlara girerken. birkac saniye sonra geciyor, epey urkutucu bir duygu oldugunu eklemeliyim.

rowentanin var guzel minik bi kurutma makinesi tepe nautilus carrefourda wardi. garantilide onlar?

sakin sinbo alma ucu onun eriyo .. bizzat yasadim.

marka bilmiyorum ama dostum kadıköy'de çarşı duraklarının arkasından, caminin sağ tarafından yukarı doğru çıkmaya başlarsan böyle ıvır zıvır aletleri çok uyguna alabileceğin spot mağaza tarzı yerler görürsün. hangi marka alacağına da orada karar verirsin.

robincim hayatımda hiç teknosa tavsiyesisinde bulunacağım aklıma gelmezdi.
ben gecen teknosadan aldım 20 milyondan 200 milyona kadar makine var çeşir çeşit. braun aldım bi dene 60 kaat oldukça güzel

(fiyatları atıyorum) sinbo 10 lira, rowenta, tefal, braun, vs 60 liraysa 6 tane sinbo al. bozuldukça atarsın. ötekilerden daha uzun idare eder.

arçelik /stilo derim ben. 4 senedir kullanıyorum. bir defa kablosundan dolayı tamir geçirdi sadece.

ucuz diye gudik markaları almamanızı öneririm. insanın kafasında patlayabiliyor çünkü.

Sinbo çok fena. Tavsiye etmem. Bendekini prizden çıkardıktan sonra fiş ucundan elektrik çarpıyodu mesela. Fişin ucuna niye dokunduğumu ben de bilmiyorum, hayat işte, naparsın.

teybin aux in gibi bi girişi yoksa içerden dışardan, teybi değiştirmekten başka çareniz yok.

yavrı guşum,
iyi bi oto elekrtikçi buluyosun, usta naber deyip enseye bi tane çakıyosun. sonra da usta şu teybe bi aux girişi çekemez miyiz arkadan markadan var mıdır diyosun çekebilirse dişi 3,5 luk jackla da konsolun oradan bi yerden giriş verir sana olur biter.

teybin varsa şunun gibi şeyler satılıyor bak: www.ciao.co.uk

urun.gittigidiyor.com

ben şöyle bi şey yaptım: mp3 player+ pille çalışan kabin. tadından yenmiyor.
çakmaktan bağlanan radyolu zımbırtılar pek kaliteli ses vermiyor.

ben de ehliyeti kaptirdiktan sonra araba 6 ay yatmisti. haliyle aküde cirtlamis. takviye yaptik, elektrikciye götürdüm. saf su'yu azalmis, üstüne ekledi. -abi sen biraz uzun yol yap, o kendine gelir dedi, eyvallah dedim. gecen hafta izmir'den kalktim zeytinli'ye gitti. yüzüme kara cikartmadi, aslanlar gibi masallah.

Kullanmayacağın zaman kutup başını sök, arabanın hayrını gör.

1.5 ayda dolu akünün bitmesi pek normal değil. sıfır aldıysan garantisi vardır onun. götür bi baksınlar olmadı. belki aküde değildir sorun.

sıfır ve hatasız bir akü 1,5 ayda bitmez mutlaka bir sıkıntı var. araçta sonradan takma çin malı alarm var mı? ilk şüpheli o.

akünün bittiğinden emin misin? bir oto tamircide avometreyle falan kontrol edilebiliyor sanırım aküde problem olup olmadığı.
çünkü zamanında ben de akünün bittiğini sanıp suları değiştirip, defalarca takviye alıp, kilometreler yapıp, yeni akü alıp yine de çözememiştim sorunu.
meğer kontaktta temassızlık varmış. dolayısıyla fazla masraf yapmadan önce emin ol aküde problem olduğundan.

saat+alarm+oto teyp bunlar akünüzü 1,5 ayda boşaltabilir. akünün garantisi bunları kapsamaz. en garantisi bir oto elektrikçiye aküyü şarj ettirmenizdir. ama uzun yola çıkacaksanız akü kendini toparlayabilir. arabanızda elektrik kaçağı (saydıklarımın dışında bagaj lambası, torpido lambası açık kalabilir) varsa gideceğiniz yerde sıkıntı olabilir.

hallettik arkadaslar. kacak olup olmadigina baktirmadim ama aku toparladi az bi calismayla. yarin baktiririm. optum :)

aynı sorundan ben de muzdaribim ki çok zor bakarım insanların arkasından önünden bir takım yerlerine. belin dışında degajeyi bariz şekilde kapatmaları da çok koyuyor insana. daha önce farketmediğim bir dekoltenin kapatılarak gözüme sokulması süpper mantıklı di mi ama?

ha bir de şöyle bir son moda var. otobüste, okulun shuttleınde, minibüste ola ki yakın yaşlarımda bir bayanın yanına oturayım, hanım kızımız hemen çantasından mp3 playerını çıkarıp kulağına takıyor. sanki her hatunla muhabbet açmaya meyilli bir tipim varmış gibi. hayır melek gibi bir kızın yanına oturup deli gibi muhabbet açmak istesem bile açamayan biriyken nedir bu "aman sen bana yazma" tripleri anlayamıyorum.

bir de "insanlara karşı çok soğuksun" derler. pöf.

bence tamamen alışkanlık,belini kapatma olayı yani bilinçsiz şekilde insanın eli gidiyo kapatmak için.aynı şekilde yıllardır giye giye otururken insan gayri ihtiyari eteğini düzeltiyor,yani öyle kısa etekle pat diye oturulmaz zaten, hanımefendiliğe aykırı :P

dekolte kapatma olayını bilimeyeceğim,açmayı planladığınızdan fazlası açılıyorsa kapatmak normaldir,ama mini eteği çekiştirip uzatmaya çalışmak anlamsızdır elbet.

@berkertoy, bence kişisel algılıyorsunuz :)

ben de hem kız arkadaşımla papaz olmamak hem de insanları bu tarz tiklere itmemek için gerektiğince bakmıyorum kimseye.
anlık göz takılmaları olabilir ama zaten bunu kadın da anlar erkek de. sorun ikinci kez kafanızı çevirip bakmak veya bakmamaktır.
bence hatan bu noktada herkesi kendi düşüncende görmen. yani bırak otururken düzeltmeyi sadece etek giydiği için bu ülkede kadınlara laf atılıyor. hatta etek çok iyimser örnek oldu. laf atmak için kadın görmek yeterli bu memlekette.

eminim biz de yıllar yılı bu tarz baskıya maruz kalsak kim bilir nerelerimizi kapatmak zorunda kalırdık.

Bayanlar elbette seni potansiyel sapık olarak görmüyor ancak maalesef o hareketi bilinçsiz bir şekilde yapmalarının sebebi, insanların yoldan normal bir şekilde giyinen bir bayana bile hayvan gibi bakması.

Nasıl ki bu hareketi senin denk geldiğin gibi çoğumuz denk geliyorsak, önümüzden geçen bir bayana, yakınlarımızda ki insansıların nasıl baktığını da görmüş olmalısın.

Diyeceksin, madem kendilerine bakmalarını istemiyorlar, giymesinler öyle. Bayan kendisine bakılmasını ister, her insan kendisine bakılmasını ister. Ama bakmanın dahi bir sınırı, bir adabı vardır. Hayvan gibi bakılırsa kadına, o da istemsiz bir şekilde belini kapatmak için çaba sarfedecektir, kapatmak istediği yer zaten yeteri kadar kapalı olmasına rağmen.

(bkz: dusuk bel giyen kizin body cekistirme hareketi)

bende "sortu, pantolonu cekme" olarak vucut buluyor ic camasiri giymissem. kendine guvenmekle alakasi yok turk erkekleri her davranisi kendilerine kuyruk sallamak olarak algiladigi icin ola ki ic camasirin veya normalde sık gormedigi bir yerin gorundu iste o zaman kendine sana sarkintilik etme veya terbiyesiz tavirlar icine girme hakki dogdugunu dusunuyor. bir kez ankarada gobegimi acikta birakan bir bluz giymistim ki cok da acik degildi, gobek deligim bile gorunmuyordu ancak turk erkekleri sagolsun benim vucudum uzerinde haklari falan oldugunu dusunduler herhalde yok "yalarim o gobegini" yok daha terbiyesizce satasmalar falan. sonunda mecburen gordugum ilk magazaya girip kendime kapali bir t shirt aldim. buyuk sehirlerde bile cok fazla toplum baskisi var. mini etek giyen birine bile tanimadan etmeden hafifmesrep yakistirmasi yapilabiliyor. hatta mini etegi gectim dizin hemen ustundeki eteklere bile en az 5 kisi laf atmadan gunu kapatamiyorsunuz ve bu hos bir sey degil. diger kadinlar ne hissediyor bilemiyorum ama benim gercekten bu tavirlar karsisinda sinirlerim bozuluyor.

rusya ve abdde yasadim, komsularimiz disarda biraz gunes olsa bikinilerini giyer sitenin bahcesinde guneslenirdi ve kimse de donup bakmazdi. bunu turkiyede yapsam hem tecavuz ederler hem de tahrik unsuru oldugu nedeniyle tecavuzcuye ceza indirimi yapilir. insanlar giysilerinin orasini burasini cekistiriyorsa da bir nedeni var.

yazan arkadasların sıkıntılarını anlayabılıyorum kaldıkı benımde kız kardesım var ve o da rahatsız oluyor bu sekılde olaylardan..

ancak benım anlatmak ıstedıgım kapalı olan bır yerı kapatmaya calısan kişiler.yanı ben hayatım boyunca kafam öne egık yuruyen bır ınsanım.bılemıyorum neden ama sanırım aılemın verdıgı bır egıtımın sonucu olsa gerek.kafamı kaldırmam saga sola bakmam.kaldırımları tasları bıle sayarım o sekılde.

ama kapalı olan belıne elını atınca ıster ıstemez dıkkatımı cekıyor ve ıstemesemde bakmıs oluyorum zaten gorunmeyen yere..buna gıcık olmustum neyse sanırım cok fazla tepkı topladım :)

yok abicim tepki toplamadın. bakmayan insan için bayanların bu hareketi adama koyar sahiden. zira sen zaten efendi olan tarafsın ve bakmıyorsun, buna rağmen karşı cinsin seni sapık yerine koyması bünyeyi üzer. ne var ki yukarıda yazılanlar doğru, o sebepten bayanların bunu yapması kaçınılmaz.

yalnız bunların tersi de var. bir keresinde metroda karşıma oturan dizboyu etekli bir hanfendi(!) bacak bacak üstüne attı, düzeltti sonra tekrar yaptı. ben önümdeki hareketlere baktım haliyle, etrafımdakiler beni ayıpladı. utancımdan kafamı kitaba gömdüm fakat kız inene kadar bacak bacak üstüne atma hareketi yaptı sinirimi bozdu.

(bkz: bu da böyle bir anımdı)

bayan olduğu içindir o.
kadın hanım kız vs olsaydı yapmazdı.
rica ederim bırakın artık şu bayan lafını.

affiniza siginip, kendimi tutamiyarak.
(bkz: ne diyem mahmut mu diyem )

bayan deme mahmutu da hanımlara sor kabul ederlerse de.

yüzücüler kullanır mı bilmem ama arena markası çok iyi bizzat denedim.aslında yüzücü markası direk denebilir.adidas ı asla önermem o parayı adidasa vereceğine arena al derim

speedo
arena

tyr
www.competitorsocal.com

yuzme gozlugu

Peki Ankara içi yada internet üzerinden nerelerden alabilirim ?

buyuk spor magazalarinda olmasi lazim arena ve speedo oneririm.. cok fazla cesit var fiyatlarda degisiyo eger magazada bulamazsaniz internetten iyice arastrip alin.. site veremicem ama googlea speedo yuzucu gozlugu arena yuzucu gozlugu yazarsaniz biseyler cikiyor..

ülkealan pasajında çok uygun fiyata bulabilceğini sanıyorum..

ülkealandan alınır o pazarlık yap yalnız.

eğer uzun süreli bir kullanım olayına girişiceksen tavsiye etmem o kadar ufak gözlükleri. zira gözü acıtırlar. yani en azından benimkileri ve çevremdekilerin gözlerini bayağı bir yordular. dikkat edersen yarışlardan sonra yüzücülerin yaptığı ilk şey de bir hışımla o gözlüğü gözlerinden çıkarmak oluyor.

nacizane fikrimdir elbet bu.

hmm mantıklı evet. teşekkürler.

türkiye de her ne kadar inkar edilsede fişleme devam ediyo.eğer senin önceden ideolojik görüşlerinden dolayı bi sabıkan varsa okul içinde de sana ona göre davranacaklardır.başka bi şey gelmiyo aklıma.yoksa neden istesinler ki

kanun kaçağının üniversitede ne işi var kaçıyorsa kanundan önünden geçmez zaten ehliyet alırken isteme sebepleri uyuşturucuyla ilgil bazı suçlardan hüküm giyenlerin ehliyet alamaması bunun da mutlaka bir nedeni vardır. yoksa hiç bir üniversite polisin hamallığını yapmaz pratikte mümkün de değil zaten zira adli sicil kayıtları kanundan kaçmayı değil kişinin almış olduğu cezaları belgeler.

kontorlu hatta gsm operatörünün kanuni yükümlülükleri var.
devlet kim lan bu adam dediği zaman gsm operatörü abi şu demek zorunda o ayrı bir mevzu.

kamu yönetim anlayışında boyle bir düşünce olamaz kanun kaçağı üniversite okumasın diye, zaten dediğim gibi o belge alınan cezaları belirtir. bu adam hırsızlık yapmış üç ay yatmış çıkmış der. mutlaka bir ayrı bir nedeni vardır, belki doğru belki yanlış.

bizzat müdahaleyi göze alamam galiba. o yüzden uzaktan çemkirmek daha akıllıca geliyor bana. zira adamın elinde bana zarar verecek birşeyler olabilir. cana geleceğine mala gelsin.

o adamın elinde levye vardır, alet edevat filan yakın dövüşte sorun olur... ben sessizce arkasından sokulur ense köküne "ölüm vuruşu"mu yaparım... yere yığılınca da ejder tekmemle bayıltırım...

arkadan yaklasir bacak arasi tekmeyi koyarim o kivranirken levyeyle mide bosluguna geciririm arabama biner giderim (biraz fantastik oldu ama neyse =))
uzaktan bagirirsam birakip gidicegini sanmiyorum aksine elinde levyeyle ustume falan yurur.. etrafta birisi varsa onlara soylerim tas atarim:D
aslinda o anin psikolojisiyle ne yaparim kestrmek zor burdan atip tutmak kolay :)

bizim eve pencereden hırsız girmeye yeltenirken uyandım (pencerenin altında benim yatağım vardı) ve bağırsam mı itsem mi diye ikilemde kaldım. son bir gayretle ileri atıldım ve adamı ittim. herif ikinci kattan yere düştüğünde o kadar tırsmış ki ben pencereden bakana kadar sokağın ucuna koşmayı başarmıştı. ve bu olay olurken ben 15 yaşındaydım.

gündüz zaten yapamaz, illa ki yardımcı olunacak biri, bir şey, bir yöntem bulunur gündüz. gece vaktiyse "hırsız vaaaar!" diye avazım çıktığı kadar bağırırım... kaçmasın da görelim dallama... üstüme gelirse kaçarak bağırırım.

ıssız bi yerdeysek uzaka huop demenin bi manası olmaz, tehlikeli olabilir. duruma göre ya hızlıca ya da sinsice yaklaşım taş ya da sert bi cisim bulur kafasına sağlam bi şekilde geçiririm. sonra arabaya biner giderim. ıssızmış zaten gören olmaz. (bkz: if he dies he dies ) yalnız kararlılık çok önemli , o cesareti ve kararlılığı kendimde göremezsem yere ve duruma göre başka bir strateji geliştiririm.

tabii bi taraftan cana geleceğine mala gelsin durumu da var ama sanmıyorum ki kimse arabası çalınırken mal mal baksın. hiç sanmıyorum...

önceden haber vererek adamın kendisini hazırlamasına izin vermem. gayet arkasından yaklaşıp - mümkünse ağır bir cisimle - kafasına fururum!

bence uzaktan bağırma durumunda kaçmayı tercih eder. sonuçta en kolayı o.

donan köpük silahıyla saldır bence, savunmasız yaklaşmak tehlikeli

direkt bacaaandan vururum. eki eki

hiçbir şey yapmam. arabanın sigortası var zaten, hem sigortaya dünya kadar verip hem de hırsız mı kovalayayım.

bu tip insanlarin tek baslarina calismayacagini dusunerek uzaktan mudahale en iyisi sanirim. das atmak en temizi. ya da yerden bi zopa bulup onu firlatmak daha guzel. done done gider boyle ftup diye beynini akitir. yere dokulen kanlarla da ölüm yazarım ehehe. sapığım ben

sessizce arabama biner, polisi ararim. kapilari kitleyip adami gorus alanimda tutarak polisin gelmesini beklerim. eger adam isini bitirene kadar polis gelmezse harekete gecerim. arabayi ustune surup hafif yaralayip etkisiz hale getirir, sonra bir de ambulans cagiririm :)

arabamın kaskosu varsa otobüs durağına doğru yürümeye başlarım. yoksa dalarım.

195 di ben en son çektirdiğimde

özel sağlık kliniklerine fiyatlar tamamen değişken müşteriye göre çeşitlenmektedir..

ben 650de fiyat aldığımı biliyorum 450 de..
450den aşağısını görememiştim ,tanıdık bir doktor arkadaşım vasıtasıyla istanbul bakırköy civarında 250e çektirmiştim..

şimdi bu ssklıların özel yerlere gidebilmeleri başladıktan sonra bazı yerler ssklı hastaları çok küçük bir katkı payı ile kabul ediyor. onu bir araştırın 20-25lira katkı payı ile halledersin bu işi

ben esnaf hastanesi diye bir yere gitmiştim eminönünde, onların anlaşması varmış cerrahpaşada bir görüntüleme merkeziyle, orada ücretsiz çektirmiştim. adını hatırlamıyorum şu anda ,akşam bakabilirim ancak.

(git: 31777)

demlikposet, teşekkürler ben de bugün aşağı yukarı dediğin fiyatları aldım. ssk, devlet hastanesi vs. uygun değil. bize sonucu 1-2 gün içinde lazımdı. tanıdık bir doktor aracılığıyla çift mr'a 400'den yapacağız.

ebizlanka, bakmana gerek yok teşekkürler. maalesef ki ücretsiz oldu mu araya bekleme süresi de giriyor. şu anda hallettik sorunu.

rpmcmurphy, ara'ya mr yazıp arattım haliyle bir şey çıkmadı. ama çok ilginç diğer konu açan arkadaş benimle tamamen aynı başlığı düşünmüş.

2) bayrak çok büyük olduğu için göz oyle algılıyor ve zaten oldukça büyük haliyle ağır olduğu için pır pır şeklinde bir hareketi de olmuyor.

3) external hdd'yi ilk defa mi takiyorsunuz pc'ye ? eger oyle ise anladigim kadari ile usb girisli, bu sebeple tamamen fikir yurutuyorum muhtemelen yeterli enerji alamadigi icin tanimiyor olabilir. esktra bir guc kaynaga gerekebilir external hdd ye.

@wish i could fly,evet usb girişli. ekstra güç kaynağı derken?nası oluyo?

genelde cogu ozellikle 3.5 inchlik external hddlerde ayriyetten guc girisi olur, bir ucu hddye giren bir ucu bildiginiz pirize. genelde kolaylikla bulunur.

@wish i could fly,öyle bi şeyi yok bunun.yani bu biraz büyükçe flash disk gibi sanırım,sistemi öyle gibi.

external hdd için söylüyorum, eğer usb kablosu daha sonra 2ye ayrılıyorsa, yani external'dan çıkan kablo 2 uca ayrılıyorsa, 2 usb ucu da takın. bazen birinden güç alırken diğerinden data şeediyor diye bir şeyler duymuştum.

3. benim eski pc 320'lik diski goruyordu ama 500'lugu gormuyordu. esim kompiterci, o '500'lugu goremiyor senin taka' seklinde bir aciklama yapmisti. cok teknik olmadi cevabim ama kisaca olduramamistik.

ya karıştırmayın güç kaynağı falan. laptop'ta çalışan şey, masaüstünde neden çalışmasın?

bir kere win98'de otomatik olarak tanınmaz böyle şeyler, eski bilgisayar dendiği için win98'e kadar gideyim dedim. eğer xp varsa, bu hard disk haricinde bir depolama aleti takarak en azından problemin nerede olduğu konusunda biraz daha ayrıntılı bilgi sahibi olabiliriz. küçük flash bellekleri falan tanıyor mu bilgisayar?

eski dediysem o kadar eski değil yani,xp var evet.diğerlerini tanıyor,mp3 çalarlar olsun,flash diskler olsun. bu da 160gblık sanırım.

@cembirdek olsun,hiç yoktan iyidir.

Çok okumak. Özellikle Türkçe'nin daha etkin kullanıldığı eski kitaplar bu konuda ilaç gibidir.

Ha bir de çok kasmayın entel görünmeye çalışanlar gibi. "İvedilikle" kelimesinin kullanım şeklini, farklı anlamlarını birkaç kez okuduktan sonra farkında olmadan kullanmaya başlarsınız. Mesela bu sorunuza ivedilikle verdiğim şu cevap gibi :)

En iyisi herkesle anladığı dilde konuşmak. O bahsini ettiğin şekilde konuşursan suratına bön bön bakarlar ancak. Bilhassa da gençler. Ülkenin haline bak. Hoş,yoz medya kültürüyle yetişen bir nesilden daha iyisini beklemek de boşuna.

evet, okumak. özellikle türkçe'yi harikulade kullanan yazarları, örnekse; yaşar kemal, orhan kemal, nazım hikmet, tahsin yücel ve bu çizgideki yazarlar bu hadise için birebirdir. okudukça kelime dağarcığınız genişleyecek, okunan metinlerde kelime cümleye nasıl yerleştirilmişse siz de o şekilde yerleştireceksiniz. zamanla bu, kendiliğinden oluyor. örneğin, birine bir olayı anlatırken, "kafanda canlandırsana, hede hödö" yerine "tasavvur etsene, hede hödö" diyeceksiniz. dediğim gibi, kendiliğinden oluyor zamanla.

bu tamamiyle tesir mevzuu, lakin bir başına okuyarak mümkün değildir. yaşadığın çevrede de mezkur lisanı diri tutan insanların mevcut bulunması lazım gelir...:)

kutusundan L şeklinde oldukça ince bir metal parça çıkmış olması lazım. o parçay tırnaklara denk gelecek şekilde teybin çerçevesiyle teybi içine alan konsol elemanının arasına gelecek şekilde sokarsınız sonra çekersiniz, gelir.

Tuşe her hafta Biziz'de (Tunalı) çıkıyordu bir zamanlar, hala var mıdır bilmem bir araştırmak lazım.

gölge var, yeni yeri kızılay konur'da, küçük dost kitabevinin karşısında. ama kimler çıkıyor şimdi hiç bi fikrim yok.
her gece olmasa da if performance'da çok sağlam rock geceleri oluyor, tunus caddesinde. soul project için gidilir mesela.

ankarada 10 tane grup vardır bu gruplar bir kaç mekanda haftanın değişik günleri çıkarlar.

in rock
kendinden prensli at
karakedi
tuşe
hayır
flu
bonustrack
cadı
soul project
high five (yeni türediler)

aklıma ilk gelen rock grupları bunlar, golge live kızılay, if, yolcu, 312, dib sahne gibi mekanlarda haftanın değişik günleri çıkarlar.

yeni gölge ankara rock aleminin 15 yıllık emektarı vedat tarafından derilip çatılmış vedatın efendiliğinin her yerine hakim olduğu salaş bir bar. gidilir.
if işte başlığında yazdıklarıma rağmen gidilebilir eski zamanlarını aratsa da güzel bir mekan.
yolcu, 312 aynı ekol yeni yerleri de iyi sskdan kurtuldular.
dib sahne de güzel bir yer, yukarıda saydıklarıma göre biraz daha pahalı ama severim daha profesyonel çalışıyorlar.

gitmemen gereken yer overall denen payvon zihniyetli sözümona rock bardır aman diyim!!! katil olacaktım 2 senedir önünden geçmiyorum.

ciddi bir soru mu bu? tabii kendin gidip almalısın, kaybolsa ya da başka bir aksilik olsa maliyeti çok daha fazla ve bildiğim kadarıyla pasaport gibi şeyleri kargo firmaları da kabul etmiyor.
bu dediğini birisi yurtdışından türkiyeye pasaport yollayarak yaptı, vize bilmem ne şeysi, cimri herif postane ile yolladı, bidaha haber alamadım pass dan, şakaya gelmez.

kimi ulkeler vize basvurusu sonrasinda ornegin pasaportlari kargo ile yolladigindan dolayi sormustum alsinda. yoksa evet en saglami elden gidip almak fazla mesafe de yokken.

konsolosluk sistemini oturtmuş tüm ülkeler pasaport gerektiren başvuruları (vize, temdit vs) postayla ya da kargoyla alıyorlar. insanlar da kullanıyor bu sistemi. sonuçta kargoda kaybolma ihitmali kadar taşırken senin de kaybetme ihtimalin var çpk da büyük bir risk değil bence.

vizeyi verdikten sonra konsolosluk da kargoluyor bu yüzden kargoda önemli bri artı risk yok, fakat zamanında eline ulaşmama ihtimali var. süre kısaymış.

eve söyleyin zarfa koyup ilk otobüse versinler. en fazla 5 lira alırlar ve en hızlı yoldur.

bazı arkadaşlar "zaten konsoloslukar da kargo ile yolluyor" demiş, bunun neresi mantıklı? adamlar bizi hiçe sayıyor işte, bu pass denen kağıt parçasının değerini şöyle anlatayım, TC pasaportu 2 sene evvel 2000euro civarıydı, bunun piyasası var ve belli kişiler satın alıyor, eu passlar 10bin den başlıyor, götümden mi uyduruyorum hayır, satmaktan son anda vazgeçtim ordan biliyorum:)
bu konsolosluklar bizler her konuda olduğu gibi bu kargolama konusunda da "bu türkler ne yapsak, en iyisini yaptığımızı düşünürler" siye sallamıcamızı biliyorlar.
ayrıca kargo garantisi nasıl?
1 liraya bile olsa kargo ile uğraşmayın, demeyecek bir risk 4 saat + 20 ytl için.

ver ups'e çok istiyorsan üzerine bi de sigorta yaptır. gerçekten öyle ciddi bir riski yok. neler gidip geliyor kargolarda. şirketler neler taşıyor allah aşkınıza. sizin pasaportunuz ne ki.

bir kutunun içine koyup kırılabilecek eşya diye kargoya verin, hatta yanına ufak bir bardak koyun inandırıcı olsun-çok abarttım galiba-

yaw millet çekler, senetler hatta nakit para yolluyor.kargo olmasa ticaret çökecek memlekette. düzgün bir firmaya ver yurtiçi, UPS, MNG.ha hiç olmuyor ama olur da yer yarılıp içine bile gitse kargon bir şekilde bulurlar 2-3 saat içinde, tecrübeyle sabittir.
Türkiye'nin güzellikleri bunlar tabi :):)

@marmara34 işimi bana anlatmazsan sevinirim, sadece türkiyedeki yabancı temsilcilikler değil yurtdışındaki t.c. konsoloslukları da postayla işlem yaparlar. bu memlekette de kimse ulan bu türkle diye hareket etmez...
pasaportunu satarsan da alıcısı da çıkarsa ayrıca görüşürüz.

böyle teorili falan bişey değil ama nil gün ün çekim yasası kitabını tavsiye ederim. the secret ın yüzeysel anlatımının aksine kadın resmen yaşayarak anlatmış çekim yasasını.

merhaba :)
olasiliksiz veya empati diyorum kesinlikle,
olmadi grange romanlari daha serttir ama onlar da cok surukleyicidirler.. kolay gelsin :)

Maxime Chattam ve Jean Christophe Grange'ın bütün kitaplarını tavsiye ederim. Gayet gerilimli ve sürükleyicidir yazdıkları polisiye romanlar. Şifre/bulmaca çözme, kafa çalıştırma üzerine kuruludur çoğu. Gerçi Grange'ın "Taş Meclisi" biraz fantastik gelebilir, onu sonra da okuyabilir.

Adam fawer ın olasılıksızını deneyin

ayse kulin - adi aylin

erkek-kadin cogu insan begenir. uydurmasyon degil, tamamen gercek olaylar, sürekliyici hikaye, gizemli bir kadin vs. vs. tavsiye ederim.

semerkant - amin maalouf
puslu kıtalar atlası - ihsan oktay anar
araf - elif şafak
kürk mantolu madonna - sabahattin ali

dördü de süper kitaplardır. hem sürükleyicidir hem de hakkaten süperdir :)

emrah serbes'in iki polisiyesi. her temas iz bırakır ve son hafriyat, yazdığım sırayla okumalı hele ankarayı biliyorsa çok zevk alacaktır. son yıllarda okuduğum en sürükleyici eserler bunlar.

orhan kemal'in neredeyse tüm kitapları bu talebi karşılamaya yetebilir. öyle ki bi orhan kemal kitabı eline alan biri bırakamaz, bitirir. ayrıca hem edebi değeri yüksektir, hem de sürükleyicidir, yormaz okuyucuyu.
yine benze şekilde marquez'in romanları, özellikle yüz yıllık yalnızlık; eline alsın yeter ki, bırakamaz.
türk edebiyatından sabahattin ali, kemal tahir, tahsin yücel (yaşar kemal diyecem, ilk etapta yorabilir diye demiyorum) aziz nesin vs. olabilir.
dünya edebiyatından george orwell ilgisini çekebilir. özellikle ve özellikle jules verne(bizde çocuk romancısı gibi algılansa da katiyen öyle değil).

bahsettiğiniz kitaplar zaten page-turner thriller diye tabir edilen kitaplar. Dan Brown ve J.C. Grangé bu işin hocası. Üstüne Harry Potter, Diskdünya serisi ve Yüzüklerin Efendisi tavsiye ederim, deli sarar. Ha bi de bulursanız Celil Oker'in kitapları harikadır.

Şu kitap beni sürüm sürüm sürüklüyor:

www.netkitap.com

Kabalcı Kitabevi'ndeki indirim reyonlarından 1 YTL vererek satın alabilirsiniz. Bu sitede 9 YTL demiş ama aman diyeyim. Kabalcı'da 1 YTL.

Bir de Henri Charrieré adlı Fransız bir yazarın "Kelebek" (Papillion) adlı bir kitabı vardır. Gerçi Kelebek yer yer sıkıcı olabiliyor ama onu da öneririm. En azından hikayenin sonunu merak eder.

Yalnız ilk başta söylediğim "Direnme Savaşı" kesinlikle okunması gereken bir kitap. Nutkum tutuluyor okurken. Yaşanmış şeyler, o yüzden sürüklenmemek elde değil. İnsan kendini o zindanlarda hissediyor..

jurassic park veya harry potter(serinin sonuna doğru çocuk kitabı olmaktan çıkıyor)

harry potter serisini eşime bir gösterdim bütün seriyi okudu :) sizin derdiniz de bestseller lar gibi. bence trevanian kitaplarını deneyin. şibumi'yi okuyacak ve mutlaka sevecektir (söylediğiniz kitapları okudum ve şibumiyi severim o halde herkes sever gibi bir genelleme yaptım). sonra diğerlerine geçer.

Arkadaşlar çok çok teşekkür ederim önerileriniz için..

Ben şimdi önerdiklerinizden birkaçını alayım koyayım önüne , umarım beğenip okur da bir süre sonra "benimki çıtır çerez kitaplardan sıkıldı , başka ne tavsiye edersiniz" diye bir soru da açarım :)

Tekrar teşekkür ederim..:)

ben daha iyi bir tavsiye olarak $unu söyleyebilirim:

bu durumdaki e$inize kitap okuma ALI$KANLIĞI KAZANDIRMAK İÇİN YORMAYIN KENDİNİZİ. ÇABALARINIZIN NAFİLE KALACAĞINA BİR KASA BİRASINA İDDİAYA BİLE GİREBİLİRİM.

ahmet umit - patasana

sürükleyici deyince benim aklıma bu kitap geliyor. nası bi iz bıraktıysa artık?

trevanian'ın shibumi de olabilir.

forum.donanimhaber.com

şu dönemde oyun amaçlı bilgisayar almayın... hele hele 1000 ytl ye hiç sistem toplamaya kalkmayın... bugün 1000 ytl ye toplayacaksınız, 6 ay sonra 600 ytl ye ancak satarsınız.. yazık paranıza... örn daha 3-4 ay önce 350 ytl ye satılan 8800gt ekran kartları şimdi 200 ytl ye alınabiliyor. aynısı sizin alacağınız pahalı ekran kartının da başına gelecek... 3-4 ayda eskiyecek... gerçekten uyarıyorum: oyun için sakın bir sisteme 1000 ytl vermeyin. zaten pc'ye çıkan oyunlar da konsollara çıkanın yanında devede kulak... konsollar şu anda oyun konusunda her türlü üstün... bir kasaya 1000 ytl verseniz de üstün...

bu paraya kopya oyun oynatabilen falcon çipsetli bir xbox 360 almanızı ve artan parayla da ortalama bir sistem toplamanızı tavsiye ederim.

yine de siz bilirsiniz...

1000 ytlye gayet rahat oyun canavarı toplarsınız:
intel core 2.40 veya üzeri
512 mb nvidia 8800gt ekran kartı(1gb paylaşımlı falan aldanmayın)
320 gb segate(sessiz çalışır)
2gb veya üzeri ram
dvd reader/writer
asus kasa(akıl kârı)
80 ytl ve üzeri power supply(geceleri sessiz sessiz oynatır kasayla gelene güvenmeyin)
17" kare lcd yada 19" widescreen lcd
işletim sistemi oyun oynayacaksanız xp yükleyin derim malum vista hala uyum sorunu yaşatabiliyor
ps:1000 ytlyi geçmişse affola
ps2:geçmişse ekran kartı yüzündendir

img221.imageshack.us

ram 4gb yapılabilir, kasa değiştirilebilir ama bence oyun için oldukça yeterli.

nerde bu cafe ankaradaysa ve rutin bir programsa bilelim de ara sıra gidelim.

parlatıcılar suyun bıraktığı izi engellemek içindir.. parlatıcı koyuyor musunuz?

evet koyuyoruz ama yine de geçmiyor.

sayet bardaklar cizildiyse (dandik tuz veya deterjan boyle sonuclara yol acabiliyor) maalesef o iz gecmiyor hocam.

yok arada bir duzgun sekilde temizleyip cikartiyor arada pis cikartiyorsa muhtemelen arizalidir servis cagir. beyninde sorun var derlerse yeni bir makina al.

çizilmiş gibi mi gözüküyor yoksa kirli gibi mi? kirli gibi gözüküyorsa bardakları, tabakları vs kullandıktan sonra suda bekletmek gerekiyor kurumaması için kirin.

bir de, eğer kirli gibi ise kalan izler, makinayı toptan yıkamak için bir deterjan satılıyor. makina boşken koyup en uzun programda çalıştırıyorsun. o da engelleyebilir. sonracığıma filtreyi de bir kurcala, en altta olur.

aynı sorunu biz de yaşıyorduk sanırım. özellikle çay bardaklarının üzerinde beyaz beyaz lekeler kalıyordu, sanki bardak çizilmiş gibi. kesinlikle dandik deterjan vs kullanmaktan kaynaklanıyormuş. deterjanı değiştirdiğimizden beri bu sorun yok oldu.

bizim bardaklar bembeyaz olmuştu çizilmekten, şu topçuklu tabletlere geçince bulaşıklar pırıl pırıl çıkmaya başladı.

çizik gibi değil kirli gibi iz kalıyor.

bir de şimdi aklıma geldi, eğer beyaz beyaz çiziklerden oluşuyorsa, herkesin dediği gibi dandik deterjandan olabileceği gibi,
herhangi bir deterjanın da bayatlamasından olabiliyor. özellikle nemli ortamda bekleyen eski deterjanlar böyle yapıyor bardakları.
Biz de böyle bir sorun yaşadık. artık jel deterjan kullanıyoruz. hem kısa programlarda deterjanın erimemesi gibi birşey söz konusu olmuyor. hem de çizmiyor. yumuşacık.
çok mesuduz.

ankaradaysanız şayet şehrin muhteşem(!) suyundan kaynaklıdır muhtemelen:)

izmirdeyim. buranın da pek iyi değil suyu.

deterjan olarak prilin üç fonksiyonlu cartlı curtlu diye satılan tabletlerinden kullanacaksınız. bir de bi toz gibi bişi var ara sıra ondan alıp makineyi boş çalıştırcaksınız temizleme babında. mükemmel sonuç...

tabi bir de makinenin doldurma haddini aşmamak gerekiyor.

kirli gibi iz kalıyorsa içecekler falan kurumuş oluyor ondan.

geçen hafta kayınpedere renault kangoo express confort aldık, 1500 cc. motor, 85 hp. çift airbagli, gayet güzel iç dizaynlı bir araba olmuş kangoo. fiorino ya oranla daha yüksek, ancak içi gayet rahat. 60 ay vadeye kadar da ödeyebiliyorsunuz. ha az beklerseniz önümüzdeki ocak gibi kangoo nun otomatik viteslisi gelecekmiş, bence bir de onlara bakın.

edit : hocam kusura bakmayın, express confort değil, kangoo multix expression almışız.

ocak ayını bekleyemeyecek kadar sabırsız bir insanım ama zaten otomatik vites sevmiyorum. hemen bakıyorum kangoo'lara, teşekkür ettim.

valla tek eksisi çirkinliği diyorsan ben bayıldım diyebilirim, oyunca arabalara benziyor.

gerçekten çok çirkin araçlar, bu ve eski modelleri yani kasa şekli olarak trafikte görünce pek hoş görüntü vermiyor, bir de anlamadığım bu araçlar o kadar çok ama avrupada pek görülmüyor, ya da bizdeki kadar satmıyor. madem ticari olcak, taşıma önemli bu tipsiz yerine transporter gibi yakışıklılar tercih edilmeli.

çirkinliği konusunda fikrimi söyledim, trafikte nasıl gözüktüğü de inan umrumda değil. transporter da bunun yanında tır gibi kalıyor. anlamamışsın sen beni dostum.

bunlar önünde sonunda ticari araçlar. süspansiyon sistemi izolasyon sistemi fren sistemi vs yük taşımaya göre üretilmiş belki bazı modellerinde birazcık daha "iyileştirilmiş" araçlardır. bu gibi araçların hiç birinden binek konforu alamazsınız, en iyisi denilen vw caddy ile bile 500 km yol yapsanız arka koltuklardan inenler turşu vaziyetinde inerler. mesela bence yayık ayranı yapmak için en enteresan yöntem yogurdu ve suyu kaba koyup bir doblonun arka koltuklarında 100 km gezdirmektir :)

memleketimizde ne kadar rağbet görseler de gerçek değişmez; bunlar otomobil değil ticari araç. aradığın şey bir otomobilse ve ihtiyaçlarının da fiorino tarafından karşılanabileceğini düşünüyorsan bakman gereken araç skoda roomster olmalı.

işte mükemmel çok yakın bi cevap, hemen araştırıyorum skoda'yı

dini inanıl, yahudilerde de böyle bir olay var. birisi hamburgere vs. dikkat etmiyorsa o kişinin helal kesimi ciddiye alma durumu farklıdır, bir çok insan dediğiniz sucuk hamburger köftelerede dikkat ediyor, yemiyor ya da güvendiği markaları tercih ediyor. birileri -genel dahi olsa- eğer bir inanışta hata yapıyorsa bu helal et tercih etmenin yanlışlığı değil, kişinin zaafıdır.

göz görmeyince gönül katlanır.
öbür tarafta onun hesabını vermenin daha kolay olduğunu düşünüyorlardır. ahaha, ulan adamlar allahla bile pazarlığa oturacaklar.

@uz, cehalette bir yere kadar. kurallar net, eğer mecbur kalır ve et yerseniz ancak helal kesimmi emin değilseniz bunun telafisi var, diğer türlü pazarlık yok, bir şeye inanmamak ayrı bir şey, çocukca saldırılarda+ laf ebeliğinde bulunmak ayrı bir şey. gora'dan element uydurma gibi senin teori.

hamburge dediğin, mcdonald's için mesela, köfte pınar'dan geliyor sanırım. bunun gibi diğer türkiye'deki üretimin hepsi (supermarket, kasap, zart zurt) helal kesim yapılmış etlerden geliyor.

ha çok pimpirikli bir adamsan, rahatsız olabilirsin. illa gözünle görmek istiyorsan. o zaman kendi etini, kendin çıkartacaksın.

klasik bir ikiyüzlülük ve gösteriş örneği başka bir şey değil. sanki bu zamana kadar haram yiyorduk da şimdi "helal gıda" çıktı.

Yurtdisinda bu olay cok var ozellikle de muslumanlarin azinlik olarak yasadigi bati ulkelerinde. Malum etin helal (halal) oldugunun ozellikle belirtilmesi lazim. Turkiye'de ise zaten butun etlerin helal oldugu varsayildigi icin boyle bir etiketlendirme ihtiyaci dogmamis. Tanidigim iki kisi var sadece halal yiyen vallahi hamburger, pizza falan ayirt etmiyorlar saticiya 100 kere soruyorlar halal mi halal mi diye. Eve pizza siparis edicez mesela 6 kisi icin sirf bu helal yiyen arkadasa bir tane vejeteryan pizza soyluyoduk falan filan. Sanirim biz Turkler olarak genelde daha rahat insanlariz oyle ufak tefek! isler icin bunca sikintiya gelemiyoruz. Bence boyle aciklanabilir :)

senin dediğin olay tamamiyle bir şov yapmaktır. dostlar pazarda görsün de denilebilir. evet benim içinde helal kesim olsa iyi olur ama sadece iyi olur. mutlaka olmak zornda olan birşey değil.

şov falan değil bu yarrakkafalılıktır. asabım bozuldu gece gece benim dine dair dertlerim yok ama dayanamıyorum bu gibi yaklaşımları görünce.
lisedeyken yatılı bir mektepteydik sozum ona memleketin en basarılı en zeki gençleri kazanıp gelmişti o okulu. ilin vali yardımcısının kızı da bizim sınıfımızdaydı ve adam inayet edip tüm sınıfı iftar yemeğine davet etmişti. oruç tutmayanlar da davete icabetten bu nazik davranışın sahibine kabalık etmek istemediğimizden ötürü gitmiştik. neyse efendim iftar yemegi orduevinde adam bir salonu bize tahsis ettirmiş. güzel bir mönü hazırlanmış eşi çocukları oldukça iyi bir şekilde misafir etme derdinde bizleri. ezan okundu yemek faslına geçildi falan filan. baktım 4-5 tane dallama yemek yemiyorlar. okuldan getirdikleri suyu içiyorlar. noldu dedik neymiş efendim orası ordueviymiş burada ramazan ayı dıoşında içki içiliyormuş müzikli eğlence oluyormuş orada iftar yapmak harammış. o gün "muhafazakar" denilen kesimden tiksindim. çocuk falan demeyiniz aklı her türlü piçliğe kesen adamlardı bunlar. şimdi güzel güzel üniversiteler bitirdiler cehaletlerinden taviz vermeden. nurcu olanlar üç kuruşa talim ediyorlar "hizmet" aşkına... olmayanlarının cepleri para gördü ama işte bir markete girdiler mi eğer rafta bir kadının kapak olduğu dergi satılıyorsa o marketten alışveriş yapmıyorlar. et alırken helal kesim mi değil mi soruyolar ama altlarında bmw var yarrak kafalıların yalnız benzini alırken içki satan istasyondan almıyor, lütfen çok önemli. dünyanın en iyi markası sandıkları pierre cardini aydınlı grubun yeşil yapısından otürü ısrarla istiyorlar ama bilmiyorlar ki ne pierre cardin onların nezdinde helal bir adam ne de aydınlının pierre cardinleri beş para eder kalitede. içki içen biri gördüler mi vebalı gibi bakıyolar, birazcık normal giyinmiş bir kadın gördüler mi ağızlarının suyu içeri akıyor ama o kadına vebalı muamelesi yapıyorlar hele son dönemdeki siyasi gelişmelerden ötürü iyice şımardılar resmen küstahlaştılar vs vs konuyla alakasız görünse de sinirlerim zıplayıverdi birden affedin.

eşim helal kesim oldugunu bilmedigi yerden et yemez. bugune dek ne hamburger ne köfte yedirebildik. misafirlige gittigimizde bile et yemiyor, ben mahcup oluyorum. ben mi peki? ben hiç sallamam. ha tabi güvendigim esek eti olmadıgını bildigim yerden yerim ama "bazı insanlar" tanıyorum o bazılarını demişsiniz.helal kesim yiyen insanları da tek bi etiketle genelleyemezsiniz.
mesela esimin namaz kıldıgını gorenler de bizi akp li sanıyor. halbuki alakamız yok ne tarikatlarla ne siyasetle(izmirliyiz)
helal kesim yedigini duyanlar tarikattan mı diye soruyor!!
ne alakaysa? bi insan dinin kurallarını uygulamak icin illa bi parti/cemaat/tarikat üyesi mi olmalı, ben de bu önyargıyı anlamıyorum ve kaldıramıyorum..

EDIT: çaylak ın yurtdısı yazdıgını görmemiştim, sanırım bu yazı ona yüklenmiş gibi olmuş ama benim isyanım sadece artık her namaz kılana,içki içmeyene, kısaca islamın emirlerine uymaya çalışanlara "dinci-akpli-fethulahcı" denmesine..

Türkiye'de gidip kasaptan, marketten, vesaireden alacağın et helal kesimdir. Kaldı ki olmasa bile, "helal kesim" diye satın alınan etlerin ne kadar "helal" olduğu da şüphe konusudur. Bir takım uyanıklar arkalarına tarikatları da alarak insanları sömürüp duruyorlar. Yüzlerce yıldır yenilen etler haramdı, memlekette helal et bunların sayesinde bulunur oldu öyle mi? Kasaptan alınan eti yemeyen yemez umurumda olmaz ama 2 gün sonra birileri gelip "Sizin yediğiniz etler helal değil" diye saçmalarsa çok kötü kalbini kırarım.

sorun nedeni ile bazi insanlar'dan kasit : irak - iran ve somali menseili vatandaslar...

tam anlatamadim sanirim, helal kesim istemek degil benim garibime giden. markette helal kesim arayip baska zaman hamburgerdi kofteydi kebapti hic sorgulamadan mideye indirenler. hal boyle iken de sen et alirken helal mi diye sormamandan dolayi pis pis bakan insanlar.

bu ikiyuzluluk nedir? helal et aliyorsan hamburgerini de sorgula kebabini da ya da her ne yiyorsan onu da. kiymayi helal yedin digerini umursamadin... o zaman baskasini hakir gorme hakkin olamaz. dahasi hic olmamali boyle bir hakkin.

valla üstadım yanlıs anlasılmasında mumkunse olmasın ya boyle bısey..
yanı beyaz sahin e binen polisler bile sanki cumhuriyet baş savcısı gibi hareket ediyorsa bu imprezaya falan binenleri düşünemiyorum (:

tabi tüm genellemeler yanlıştır onu biliyorum..

edit: ancak pozantı otoyolundaki polisler sanırım otoban polisi olarak gecmiyor.yani onları bende gordumde onlar bulundukların ilceye baglı karakol polisi.

pozantı otobanında (impreza olmasa da) şahin ve ford escort'tan daha kuvvetlice polis arabalarının bir o yöne bir bu yöne gittiğine çok şahit oldum.

polis teşkilatının envanterinde çeşitli güçte araçlar mevcuttur ancak spesifik bir kaç örnek dışında kullandıkları en güçlü araç ford mondeodur. mondeolar genelde koruma ve escortluk hizmetleri için tercih edilse de otoyol trafik hizmetleri için de kullanılmaktadır. dikkatli incelenirse son üç nesil mondeoların ekseriyet beyaz az da olsa gri renklilerinin polislerce kullanıldığı görülebilir.

otoyol polisi bilmiyorum ama edirne istanbul arasında bir tane otoban polisi var :) ford escort lu

hatta ehliyetim yok benim.o yüzden edirneden bir yere gideceğim zaman otobana giriyorum :) nede olsa ford escort :)

enduro tipindeki bmw motorların çok hızlı gidebildiğini biliyorum. bütün şahin-yunuslarda var. bunların bazıları otobanlarda dolaşıyorlar. fakat otobanda hız limiti 120 olduğu için daha karlı olan e-5 e yönelirler kaza vs haricinde.

fotoğraftaki impreza 1.6 gibi duruyor, özetle modifiye yoksa bi işe yaramaz. wrx veya sti değil. bmw 3.20 bile tokatlar.

envanterde kayıtlı en güçlü araçlardan biri başbakanın yakın korumalarının kullandığı vectra opc lerdir. 3 tane olması lazım...

o imprezalarla ilgili haberi sanki hatırlıyorum...

2,0 lt motorlu onlar bu arada. 160 hp.

Türkiye'de otoyollar paralı ve dolayısıyla giriş çıkışları da kontrollü olduğu için böyle bir şeye pek gerek kalmıyor sanırım. Kameralar falan da var malum.

edirne polisindeki subaru calibra'nın da dediği gibi 2.0 awd modeli, 160 beygirlik olanından.
img217.imageshack.us

enduro motorsiklerli yunuslar var, honda varedonna markali, 1100(cc) lik.

kredi kartının bağlı oldugu şubeyle görüş en kısa yoldan. taksit yapabilirler, ya da iyi halin var ise ihtiyaç kredisi verebilirler. gelirin falan yok ise zor. hiç uğraşmadan elindekini avcundakini verip kapatmalısın. mahkeme masrafları avukat masraflara daha pis koyar

7 bini vermezseniz katlanarak büyüyerek beraberinde başka bir şeyi daha büyütecek.
taksit yapıyo olabilirler gidip banka müdürüyle filan konuşmanız gerek sanırım onu.
ancak dımdızlak ve borçsuz kalmak, o sıkıntıyla yaşamaktan iyi olsa gerek. baş edemeyeceğiniz boyutlara dönüşebilir kısa sürede zira. bi koşuda ödeyiniz borcu.
böylece faiz ödemek zorunda kalmadan kartlarınızı kullanmaya devam edebilirsiniz.

geçmiş olsun. Sizin yerinizde olsam kart borçları için verebileceğim paranın azamisini verir geri kalanla da bir diğer maaş gününe kadar idare etmeye bakardım. Ne kadar bekletirseniz, kaybedeceğiniz para o kadar artıyor haliyle. sırf belirli aralıklarla geçirdikleri için evlat acısı gibi koymamış görünüyor.

kartların hiç olmazsa 1 tanesini tamamen kapat ve onun aldığı faizden kurtul. 1 ay geçinebileceğin kadar parayı bir kenara ayır ve gerisini de öteki karta yatır ki böylece ona gelecek faiz azalsın. kapattığın kartı iptal ettir, diğer kartın borcunu da taksite bağlayıp kartları bir daha kullanma umarım kurtulursun bu dertten.

arena programıydı sanırım, insanlar bu kart borcları için organlarını satıyorlar, kaça gidiyor nerede satılıyor vs. göstermişlerdi, büyük bela.
bence birini kapatmaktansa iki bankayla konuş ve anlaşmaya git, epey kısmını yatırcağını söyle faizi durdursunlar, avukat parasındada pazarlık yapabilirsin sanırım o kadar insafsız değillerdir. başka bir yerde, banka borcum+ avukat borcum 2bin euro tutuyordu, avukat kendi alacağını istememişti, iyisi denk gelebilir. geçmiş olsun.

ihtarnamenin niteliği önemli. banka kendisi mi yollamış öde kardeşim diye yoksa avukat icra takibi başlatacağını mı beyan etmiş. avukata gittiyse muhatabın avukattır o dakikadan sonra. onun masraflarını da ödersin. (borçlar kanunu madde 84) muhtemelen icra takibine başlatmadan pazarlık ve taksitlendirme yapar.

eğer avukatlık durum yoksa. atrinin dediği gibi borcu büyük olanın bütün borcunu öde maaşını alana kadar gececek süredeki yol+yemek masrafını da çıkarıp kalanı diğerine öde. unutma işleyen faizin bir kısmı da dönem içinde işleyeceği için önümüzdeki ay da biraz faiz ödeyeceksin.

yerinde olsam taksitlendirmeyle bile ugra$madan hepsini yatirir kurtulurum bankalardan. bankaya borcun olacagina ac susuz, parasiz kal daha iyidir.

tamamını yatır kartlarıda (en azından birini) iptal ettir. maaşını alana kadar idare et. yarısını yatırayım kalanıda taksit yapayım dersen 3-4 ay içinde yine aynı duruma gelirsin.

bence hepsini öde. 100-200 borç bul birilerinden ya da değeri olan bişeylerini falan sat borc bulamazsan maaş alana kadar bi şekilde geçin. bankaya borclu kalmak cok kötü bir şey. bi arkadaşımın 1000 ytllik borcu 17.000 ytlye çıkmıştı.

baklaların ikisine de git. müdürlerine çık, salla bişeyler, işte: zor durumdaydım* başıma şu bu geldi* kaza yaptım v.s. bişiler söyleyerek taksitlendirmeye çalış, sonuçta bunu yapan tek sen değilsin, birçok mağdurun baş vurduğu yalanlara başvuracaksın artık.
yapacak başka bişi yok. en az sıkıntı ile kurtulmaya bakacaksın.

ne yapacaksan yap ama, bir an önce yap. sallama.

şunu yaparsan yerler.
pasaport al, irana gideceğini söyle yalandan gideceğine dair üç beş kağıt olsu.
bankaya git, 3 bin olana işte atıyorum 2bin var de indirim yapın hepsini kapatıp gideceğim, yoksa borcu ödemem evi ikameti kaldırdım gidiyorumdeyin. yapacaklardır. diğerine de aynı şekilde tahmini totalde elinizde 3000 ytl kalır.

turkuaz, bu işler böyle
kimse dört nala cebindeki parayı bankaya vermez.

200 liraya kadar önerilecek çok şey yok aslında sanırım, bir de ötv eklendi (ya da eklenecek falan...)

casio exilim serisinden şunu buldum, www.fotozeynep.com.tr 200 ytl'nin biraz üstünde.

www.fotozeynep.com.tr sony cybershotlardan bir tane var.

ikisi de compact makinelerde önerebileceğim markaların ürünleri.

edit: www.fotozeynep.com.tr olympus varmış bir de, yine iyi bir marka olarak önerebilirim.

ya canon powershot a540 ve üstü (asla a450 filan almayın 500 le başlayan seriye bakın)
ya da panasonic lumix lerden biri.

nikondan da uzak durun.tecrübeyle sabittir.

casio samsung olympus kodak gibi makinalardan da uzak durun. çöplük gibi görüntüler çıkıyor.

panasonic lumix dlmc7 geçen sene 230 a aldım.(sıfır faturalı ve garantili)eğer daha aşağı düştüyse alınabilir.

@ravioli hayırdır yolda giderken 50 ytl mi buldun :O

bulabilirsen teknosa lumix fx12 satıyordu 249 liraya.
süper makinedir. ama büyükşehirlerde falan kalmadı belki taşradaki mağazalarda vardır.

kodak easyshare kullanıcısıyım ve gayet memnunum :)

200 ytl :) 8.1 mpx

Temmuz sonuna kadar ÖTV'siz aldın aldın.
(git: 34827)
ben de kararsızdım. hiç aklımda yokken canon ve panasonic'e yöneldim. sonra panasonic kampanyasından TZ1 siparişi verdim bugün. Piyasa fiyasının neredeyse yarısına. Bence bi göz at. (tekrar yazayım)
www.eshop.panasonic.com.tr (3 ağustos'a kadarmış yalnız)

az önce bunu gördüm, nasıl sizce?

www.gostiva.com

kalıba vereceksin ayakkabıcılara. ben 37,5 converse'imi 38 yapmıştım böle.

ayakkabıcıya verirsen kalıba sokuyo genişletiyo.ama orjinal halinin değişme ihtimalide var.ben bi ayakkabımı vermiştim ööle ayakkabı sandık gibi geri geldi.her taraftan şişmiş.

boydan hiç bir şekilde genişlemez. kalıba verildiğinde yanlardan biraz rahatlar ayakkabı.

orta yas ve uzerı insanlar sıcak havada deli gibi çay içerler.harareti alır derler ama ben hıc haz almam.dahada bunaltı gelır.soguk icecekler bence su gıbı hüp diye ıcılmemeli.yavas yavas ferahlaya ferahlaya ıcılmeli.

bu soru hep kafama takılmıştır..
Ya pc nin kasası gibi düşün..
İçeçeklerde bugün kullanılan fanların fonsiyonu gibi..
Fanların kimisi sıcaklığı dışarı veren, kimisi ise içini soğutan cinslidir...
Bence içeçeklerde böyle sıcak içeçekler, insanın hararetini dışarı verir, bi yerde dışarı çıkartır. Soğuk içecekse, içini soğutur.

Evet öyle!

genclerin cogunlugunun "soguk" diye cevaplayacagi,
yaslilarin onemli bir kisminin da sicak diyecegi bir soru bu.

tanim gibi oldu cevabim : )

ben ice tea limon derken annem cay der mesela. ama soguk bi kolaya da hayir demez.

valla yazın soğuk içmek daha ferahlatıcı gibi gözükse de soğuk içmeyin abicim. çeken bilir. geçen haftalarda şiddetli boğaz acısıyla uyandım. ne yaptıysam geçmedi. tam geçti diyorum azıcık soğuk bişey içsem ertesi gün yine başlıyordu. penisilinle falan anca geçti yeni. ağır faranjit olmuşum resmen. en iyisi ılık su valla.

deneyin yanılın.

beni çay rahatsız etmiyor ama sıcak bir kahve edebiliyor.

ferahlamak dedigimiz seyi vucuttan atilan isi miktari olarak tanimlarsak;

soguk (5 santigrad derece) bir bardak su (200 ml) ictiginde atacagin isi m.c.delta_t hesabi ile 0.2*1*(37-5) = 6.4 kalori (vucut sicakligini 37 aldim)

icilen sicak bir cayin sicakligi kactir bilmiyorum ama 57 derece desek, ayni miktar caydan 0.2*1*(57-37) = 4 kalori isi aliyoruz. ama cayin su kaybettirici bir ozelligi de oldugundan sonuc olarak ferahlatici etkisi olabilir. 10.4 kalorilik isiyi ne kadar terleyerek kaybederiz sorusuna cevabim yok.

bence en iyisi buzlu cay, hele seftalilisi.

vücut sıcaklığına yakın içecekler susuzluğu daha çabuk giderir diye biliyorum. ferahlatmaya gelince bence soğuk içilmeli tabi. en azından beni soğuk paklıyor.

cmuk'tan alıntıdır.

İhbar ve şikâyet

MADDE 158. - (1) Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.

(2) Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar veya şikâyet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(3) Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında Türkiye'nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya şikâyette bulunulabilir.

(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(5) İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.

(6) Yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçun şikâyete bağlı olduğunun anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde, yargılamaya devam olunur.

Şüpheli ölümün ihbarı

MADDE 159. - (1) Bir ölümün doğal nedenlerden meydana gelmediği kuşkusunu doğuracak bir durumun varlığı veya ölünün kimliğinin belirlenememesi halinde; kolluk görevlisi, köy muhtarı ya da sağlık veya cenaze işleriyle görevli kişiler, durumu derhâl Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmekle yükümlüdürler.

(2) Birinci fıkra kapsamına giren hallerde ölünün gömülmesi ancak Cumhuriyet savcısı tarafından verilecek yazılı izne bağlıdır.

Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi

MADDE 160. - (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.

alırsın, uzun sürer. oradaki kayıtlar başvurduğun yere ulaştırılacağı için.

ankara da 12 den sonra ulaşım aracı bulamazsın taksi den başka ama onlara hocam sabah açsan diye sordun mu peki açalım der..gerçi aşti taksi birazcık şerefsiz ama olmazsa metro çıkışında korsan taksiler var onlarla bir konuşun derim ben. gidilecek yerlere gelince yemek için filan mı yoksa gezip görme amaçlı mı?

gece servisleri var aştinin bildiğin dolmuş gibi. nerden nasıl kalkıyor bilgim yok 15 dakika once git ogren kalkış yerini güzergahları vs.

ilk gün kaleye gotur eski ankarayı gezdir hanları konakları vs. aşağısında etnografya müzesi var orayı da gezin. ondan sonra ulusa vurun kendinizi heykelin ordan dogrudan atakuleye giden otobus coktur ona binip atakuleye gidin kule girişinde görevliye ufo bara geldik deyin asansöre vereceğiniz parayla yukarda birer kahve için.

ikinci gün anıtkabir'e götür ordan bahçeliye geç orda biraz gezinin milli kütüphanenin oradan dolmus otobusle kızılaya inin kızılayda iki bira için çıkmak isterseniz bir de tunalıya tunusa çıkın.

kısıtlı bütçeyle ankara bu kadardır. bütçe geniş olsa da fazlaca bir şey yok zaten.

agk güzel yazmış. onun yaptığı programda, atakuleden dönerken cinnah üzerinden yürüyerek dönerseniz, kuğulu parka da uğramış olursunuz. güvercinlere yem atarsınız bi çay içersiniz romantik olur :) oradan da önce tunalı sonra tunustan devam ederek kızılaya inerseniz bayaa bi gezdirmiş olursun. ankarada ancak bu kadar.

gece şeysi hakkında da benim hiç umudum yok, servis bulamazsın. metro da son seferini 12'de yapıyor. söyleyeyim, taksiye kalacaksınız. dikkat edin aşti taksicileri biraz mafya tipli adamlardır. keşke arkadaşın biraz daha erken saatte gelseydi, işiniz daha kolay olurdu.

eymir gölüne gidebilirseniz gidin, göl kenarında balık ekmek bira yapın

universiteyi muhur basmaya ikna etmekte yarar var, belgede sahtecilik vs. cok sakat isler.

boshi, haklısın ama iki tarafta inat eder gibi geri adım atmıyor, bir de burdaki üniversite sekreteri zarfı yırtıp transcripti alıcak yani sadece formalite ama istiyor işte lanet herif.
belgede sahtecilik sayılmaz pek, boş zarfa mühür bu, kanun baba buna kızmaz sanırım?

istersen suratina attir o mühürü. yine sahtecilige girer. hatta burada boyle bir duyurunun olmasi bile sakat bence.

remi evrakta sahtekarlığa girer diye biliyorum.avukat biri daha detatylı açıklar, neticede yapmamanı salık veririm.

arkadaşlar ortada evrak ya da belge yok, bildigin mektup zarfına mühür yapıcaz... o kadar abartmaya değer mi?

bunun çaresini bilen birileride yazarsa sevinirim, çok profesyonel olması gerekmyor angut sekreter cinsliğini aşalım yeterli...

üniversiteler devlet kurumu olduğundan ötürü üzerindeki mühür de resmiyet ifade eder. trimpot yazmış, o mühür nerede olursa olsun kopyasını yapmak illegal bir durum. abartılan bir şey yok yani, bahsettiğiniz durum tamamen illegal.

bence bu işi halletmenizin yolu bürokrasiden geçer.

yurtdisindaki universiteye transcripti direkt turkiye'deki okula postalamasini soylesin.

mühür işide yatacak, bu sekreterdeki cinsin katli vacip arkadaş, bir adam bukadar kıllık yapabilir.

terp, abi onuda söyledik ama adam mühürsüz gelirse gene kabul etmem diyor, çok dil döktük.
aklımıza gelen neden, bu adam birinden rüşvet aldıda diğer başvuruları sabotemi ediyor acaba, inanın bir anlamda "siktirin başvuru yapmayın" demmeye getiriyor.
ya da zamanında biri sahtekarlık mı yaptı nedir, bu eziyeti yapıyorlar artık.

neyse herkese teşekürler cevaplar için.

verin adama 3-5 bişey olsun bitsin, belli ki eli kaşınıyo

dilekçe verin, türk kurumları dilekçeyle çalışır,, durumu dilekçede izah edin, sekreteri devre dışı bırakın, gerekeni yaparlar, mühür basmayan üniversiteye yazı yazıp mühür istediklerini söylerler. dilekçe her şeyi çözer güzel yurdumuzda. ayrıca hiç bir yazıcı mühür etkisi yaratmaz, denemeyin bile, anında anlaşılır sahte olduğu.

müsanip bir lisanla dilekçeyle başvurun, o dilekçeyi fakültenin evrağından geçirip tarih sayı alın.
dışarıdaki üniversiteden o belgeyi kim alacaksa o gidip oradaki t.c. konsolosluğundan belgenin orjinalliğini tasdik ettirsin. hatta biraz fazla harç verin tercümesini de yaptırsın konsoloslukta. sonra gelin başvurun sıkıyorsa kabul etmesin dallama.

yahu mührü zarfa vur diyensekreter diyorki: ben nerden bileyim senin o transkripti değiştirmediğini diyor. o senin arkdaş gidip diyecekki zarfın tam açılma yerine bir mühür basılması gerekiyor sebebi de budur. e yok derlerse yine rektöre kadar çıksın.
sonra dediğin öbür işi patatesle bile yapıyorsun be anam. işim olmaz o ayrı.

ayakkabıları birlikte atabilirsiniz ama renkli renksiz ayrımına dikkat edin.
giydiğinizde çorabınızı boyayan ayakkabıları ayrı yıkayın.
ayakkabıları makinaya atarken sıkma modunu engelleyin.
ayakkabıları makinaya bulabildiğiniz bir sürü eski tişört vs gibi çul çaputla birlikte atın.
eğer mümkünse, yünlüler için kullanılan sıvı deterjanlardan kullanın.
bağcıklara dikkat edin.
ayakkabıya tam takılı olsunlar, çıkarlarsa makinanın içine kaçarlar

teker teker yıkarsan daha iyi olur converse dandik ayakkabı parçalanabilir.yıkarken de ayakkabının içine çorap falan sıkıştır.

sikma yaptirmayin evet. onun yerine supsulu cikarip golgede kurutun. parca pincik eder o sikma, canim ayakkabiyi.

deri converse varsa aralarında atmayın. renk atıyor abuk bir hal alıyor, tecrübeyle sabit.

Ayakkabıları yıkamanın, kokuya neden olduğunu okumuştum bir yerlerde. Converseler bezden ibaret olsalar da durum tabanları için geçerli olabilir.

"Temiz Converse" Converse ruhuna aykiri yahu, birak daginik kal..
Aman kirli kalsin..

@underdose : ya ben oyle kirli pasakli converse karizmasi olayina kilim, sacmalik, ayrica camur icinde yani, az biraz tozlu olsa birşey yapmayacağım.

yastık kılıfına koyup yünlüler modunda yıkayacağım ben birazdan, ona karar verdim, teşekürler. rezil olursa buraya yazarim.

stil marka spor ayakkabı temizleme sünggeri al, tertemiz yapar.

@agk türkiye dışındayım, almanyadayim, stil marka birşey bulma imkanim baya düşük, sagol gene de.

cumartesi de düşülüyor, pazar da düşülüyor. şu anda uygulama böyle

evet aradaki cumartesi ve pazar günleri de izin gününden sayılıyor. izninizin bitiş gününü cuma gününe denk getirirseniz veya izin başlangıç tarihini pazartesi yapabilirseniz (hatta ikisini birden yapabiirseniz, izin süresi tam böyle pazartesi başlayıp cuma bitecek şekilde denk geliyorsa) fazla tatil yapabilirsiniz. ama aradakiler yani izne denk gelenler izin süresinden sayılır.

cumartesi bir tek.
diye biliyorum ben.

cumartesi düşülüyor, mantıklı olan cuma işbaşı yapmak

kibritsuyu daha iyi bilir ama benim bildiğim kadarıyl bu huküm 657 ye tabi memurlar için geçerli. işçi statüsündekilerde hafta tatilleri izinden düşülmüyor.

güzel bir çiçek yaptırıp karta şöyle bir yazı yazabilirsiniz: "Başkalarının hatalarının cezasını benim çekmeme izin verme."

zorla guzellik olmaz, kafasi karisiksa kafasini dinlesin; madem bu kadar cok seviyorsunuz onu, kendisine zaman ayirmasina da musaade edersiniz artik, degil mi?

güven verceksin.
başka bir yol yok , insanca davrancaksın en değerli şeyin gibi önemseyeceksin ve art niyetsiz yaklaşacaksın.
başta arkadaşı ol.

bayan deme oncelikle. kadin de, kiz, hatun hatta kari. ama bayan deme allasen. ona da oyle bayan diyosan kafasi kari$ir elbet.

çok güzelsin, sana aşığım de. verdiğin bilgilerden bu kadarını önerebiliyorum.
bol şans ;)

surpriz yaparak hallolmaz bu is. ben kafam karisik diyen kisiden korkarim. basina kotu olay gelmisse gelmis, sana da sans tanimali. bence fazla ustune gitme ama onu anladigini ve sevdigini hissettir yavastan derim. surprizler bazen bogar, kafasi karisiksa acele ediliyormus hissi verir. bence yavastan al anlayisla olgunca ve dikkatli :)))

ona "aşkından" önce "yanında olabildiğini, destek olabildiğini" göster. ancak böyle pozitif sonuç elde edersin.

Verdiginiz bilgiler oldukca yetersiz gorunuyor, kimi insanlar daglari devirsen kicini devirip uyurken, kimisi ufak bi tartismaya girse gunlerce etkisini hissediyor. Bunun yaninda depresyon ve kafa karisikligi bagimlisi bayanlari bir kenara aliyorum, oyle bir duruma denk geldiyseniz, kasmayin.

Bunun yaninda soyle bir riskiniz var, muhtemelen onceden gelen bu karisiklik ve korku bir iliski sahibi olsaniz bile sizi etkilemeye devam edecektir, sonunda da eeh eytere bea dediginiz anda da tekrar karisik ve korktugu konuma geri gelmesi, sizin de kendinize bir guzel kufru basmaniz olasi.

sonuc: vapurlar falan hayat negzel

Cok ustune gitme bence, zaman tani.. Karamsar yaklasmak istemem ama "kafam karisik" ve "yeni bir iliskiye hazir degilim" replikleri genelde kirici olmadan reddetmek icin kullanilir..

olmaz o iş.

çok çok çok uzun bi zaman ver şu kafa karışıklığında beraber olursunuz kendisine gelmesine yardım edersin kendisine olan saygısını tekrar kazanır vs vs sora bi bakarsın ki gidiyor. giderken de sana naatlar düzüyor senden iyisini bulamayacağını bile bile gittiğini soylerek falan filan. oluyor bunlar tüm kadınlar aynı değil elbet ama...

üzgünüm ama bir kadın senin ona hissettiklerini bile bile "kafam karışık" diyorsa büyük ihtimalle bu bir bahanedir. uğraşma derim ben, ama başta istemeyip sonradan ne bağlanan insanlar gördüm o da ayrı. ilgi alanlarını iyi biliyorsan o yönde bir şey yap derim. ya da onun sevdiği bir şeyi, sen sevmediğini söylediysen daha önce, o tarzda bir şey bul hoşuna gidecektir.

Aslında garanti hesabım mevcut, hatta para cardım bile var ama malesef taksit maksadıyla kullanılmıyor.. Acaba netten başvursam serilik açısından şubeden başvurma açısından bir fark olur mu ?

hayat maximum'da!
(evet maximum diyorum inatla)

eğer internet üzerinden daha çok kullanmayı düşünüyosan garanti ve yapıkredi yi öneririm..

Arkadaşlar peki bahsettiğiniz kardlara hesap işletim ücreti ne kadar ödüyorsunuz ? Bilgi verirseniz çok bahtiyar olurum.

basvurma. adamlar bu sene 2. defa yillik kullanim ucreti eklemisler ekstreye ( garanti bonus ) ariyorum ulasamiyorum iptal ettirecegim ettiremiyorum. sinirden klavyeyi yemek uzereyim. yargitay kararina inat mi yapiyorlar nedir anlamadim ben bu isi

hiçbirine başvurma. kredi kartsız hayat daha güzeldir. benim de hiç olmadı mutluyum huzurluyum.

valla iradene hakim olamıcaksan, alışverişe doyamama gibi özelliğin varsa hiç alma derim. alcaksan da bence internette bulup, gerçek hayatta bulamıcağın şeyler için kullan. bir de taksit olayını abartma 12 ay sonra ne durumda olacağın hiç belli olmayabilir. sanırım 35 lira yıllık kullanımı ücreti. 35 değilse de 30 veya 40 lira falandır.

bir kere başladıktan sonra diğer kredi kartlarından da isteyeceğin için, bir kere de al hepsini, kurtul. biri de bir, bini de bir.

Aslında sırf şu netten avantajlı taksit imkanlarından yararlanmak için istiyorum diyebilirim mesela bir mp3 player gözüme ilişti peşin fiyatı 116 ytl 12 taksitli veya 6 taksitli fiyatıda aynı şimdi direkt 116 ytl vermek sizce saçma değil mi ?

Bu sanal kard olaylarına da baktım malesef onu çıkartmak için mutlaka esas card (bonus, maximum) çıkarmak gerekiyormuş. Ayrıca öğrenciyim desemde pek sayılmaz yani babamın yanında öyle takıldığım için o imkandanda yararlanmam güç..

sanal kart için asıl kart şart değil. kredi kartınız olmasada bir çok bankadan sıfır limitli sanal kart alabiliyorsunuz.

örneğin garanti bankası'nın internet şubesinden başvurular > kredi kartı > sanal kart sekmesinden başvurabilirsiniz. hemen ücretsiz kullanıma açılır yıllık ücret vs. filan da olmaz. tabii karta aktardığınız kadar para harcayabilirsiniz, taksit de söz konusu olmuyor haliyle.

Cardfinans (finansbank)'ın sitesinde e-kardfinans ismindeki bir sanal kart gözüme ilişti ayrıca bu sanal kart ile taksit imkanından da faydalınabiliyormuşuz.. Bir bilgisi olan ya da tavsiye edecek olan var mı ?

işbankası (iş'te üniversiteli) ve finansbank(cardfinans university) öğrencilerden kart ücreti ve hesap işletim ücreti istemiyor.

kartı da (limiti düşük olmak şartıyla) fazla uğraştırmadan veriyorlar.

garanti flexi..

kart ücretiymiş, kazandırdığı bonusmuş, faiziymiş, kart üstündeki resimmiş, herşeyi senin kontrolünde.. üstelik bonusun avantajlarından da aynen yararlanıyor

flexi iyi de ben mi seçtim onlar mı itelediler bilemiyorum ama çok kart ücreti alıyor allahsızlar. maximum zaten maaş yattığı için almıyo kart ücreti axess de kendisi geldi verdcem diye o zaman çemkirdim ücretr almazsanız alırım diye. neyse geçen ay flexi ekstresinde 60 lira kart ücretini görünce flexi kartımdan soğudum. ama şöyle de bişi var biraz götü kalkık bir giyim magazasından alışveriş yapmıştım kaç taksit yapıyorsunuz diye sormuştum odemeyi yaparken biz en fazla üç taksit yapıyoruz beyefendiğğğğğ demişti kasiyer ukala bir uslupla iyi sen kaşındın deyip flexiyi uzattım hatun 3 taksitle çekti slip cort diye fleksiğğğğğğğ 6 taksit diye çıktı. ben de en az 6 yaparım hanımefendiğğğğğğ demiştim :)

kart alayım mı almayayım mı tereddütün içinse;
tek kartım varken kredi kartlarıyla zerre problemim yoktu. birden kart sayısı iki oldu toplam limitim maaşımın 6 katı oluverdi bu sırada gelen bütün kart tekliflerini itinayla geri çevirdim bir iki defa ay sonunda ödemelerde zorlandım. sonra kart sayım üç oldu limitim de maaşışım yaklaşık 10 katı oldu işte ne olduysa o zaman oldu. ne kadar itina göstersen de kontrolü çok güç ekstreler bir geliyor oha diyorsun ben mi yaptım bu harcamaları. ödemelerim aksadı zaten bi sendeledin mi gerisi geliyor bir iki ay tam ödeme yapamadım en son geçen ay bir baktım tam 180 milyon faiz ödeyeceğim aylık. hemen koştum işbankasından kredi çektim tüm borçlarımı kapattım kartlara da yaklaşmıyorum. krediyi de efendi efendi ödicem tabi...

ileride kafama uymazsa iptal ettiririm diyorsan yapı kredi ve garanti(shop and miles) hiç uğraştırmadan sadece "neden iptal ettirmek istiyorsunuz?" diye sorup iptali yapıyorlar (benim öyle olmuştu). citi ve finans bayağı zorluk çıkartıyor. tavsiye olarakda garanti bonus'u tavsiye ederim bayağı kampanyası vs'i oluyor.

Öyle kiliseye filan gitmene gerek yok. Biraz İncil karıştırıp iman edersen tamamdır. Tabii dini daha doğru öğrenmek için kilise şart. Onlar gerekli öğretileri doğrudan sana öğretirler.

banuolcay, din degistirme genelde kisinin sevdicegi baska bir dinden olursa, kisi de sevdicegini mutlu etmek/kirmamak icin dinini degistiriyor. bu zamana kadar en yaygin din degistirme sebebi budur. ama ben insanlarin bir dini hangi birikimle bir dini digerine gore ustun bulduklarini anlayamiyorum. benim icin hepsi ayni martaval. want2die'in da dedigi gibi, siz hangi dine inanmak istiyorsaniz ona inandiginizi bilmeniz ve kabul etmeniz yeterli olacaktir; haci, hoca, peder, rahip vs. nin bilmesine gerek yok.

aradığınız soruların tüm cevaplarını şu adreslerde bulabilirsiniz:

www.hristiyanforum.com

www.hristiyanolmak.com

okuduktan sonra da anlayacağınız gibi birilerinin salladığı gibi hristiyan olmak için ben oldum demeniz yetmeyecektir. nasıl ki müslüman olmak için kelime-i şahadet şartı vardır benzer şekilde hristiyan olabilmeniz için de bir takım sorumluluklarınızı yerine getirmeniz gerekmektedir.

ben olsam din değişterecek kişi, bunu faaliyete girişmezden evvel şu soruları kendime sorardım:
-kendimi cari (mevcut)inanışımda ifade edebiliyor muyum?
-bu inanış beklentilerimi karşılıyor mu? (dinden ne bekleniyorsa)
-bu inanışın eksik, hatalı, arızalı bulduğum yönleri var mıdır?
-varsa bunları giderebilir miyim? giderebilir isem nasıl?
-mevcut inanışımı tamamen sorguladım mı yoksa bir hevesin peşinden mi kanatlanıyorum?
-mevcut inanışımın benden beklentilerini tam olarak yerine getirebildim mi?

diyelim bunlara ortalama cevaplar verdim. sonra yine diyelim yeni inanışım olacak olana ilişkin bir takım sorulara cevap arardım. bunlar da şöyle olabilirdi:

-peki bu yeni kabul edeceğim inanış benim arayışıma ne denli cevap olabilecek?
-bu yeni inanışı tam olarak araştırdım mı? ona tam olarak hakim oldum mu?
-yapacağım iş sonuçta çocuk oyunu veya yap boz değil. bu nedenle bir süre sonra sıkılıp geri döner miyim?
-dönersem kendimle çelişkiye düşer miyim?
-bu yeni inanışın ritüellerini tam olarak biliyor muyum?
-eskisininkilere riayet etmediğim gibi bununkilere de etmeyebilir miyim? etmezsem sıkılır mıyım? rahatsızlık duyar mıyım?
-yeni bir inanış yeni bir gruba aidiyet demekse, bu yeni gruba kolaylıkla uyum sağlayabilir miyim?
-bu gruba uyum sağlayabilirsem bile kendi ait olduğum gruplarca yadırganır mıyım?
-bu konuda yaşayacağım sorunları etraflıca tartıştım mı?
sorular muhtelif olabilir. ben olsam bunları düşünürdüm. bir çok din hakkında bir çok şey okuyan bir müslüman olarak demek isterim ki, din evet belki miras olarak atalardan bizlere geçiyor ama, mirası bir anda harcamak kolaylığında bir alan olduğunu söylemek zor. insanın arayışı tatmin ise eğer, mevcut durumdaki eksikliklerini gidererek belki bu arayışını karşılayabilir. değilse bilinmedik denizlere, üstelik denizciliği sonralardan öğrenerek çala kürek açılmaya çalışmak üstesinden her insan evladının kolaylıkla gelebileceği bir husus olmasa gerek -ki eğer arayış içinde olan sizseniz size de üzülmeyeceğiniz, pişmanlık duymayacağınız bir seçim yapmanızı temenni ederim.


ayrıca islam dini için kelime-i şaadet değil kelime-i şahadet elzem olan hususlardan birisidir -ki tek başına da yeterli olduğunu hemen bir çırpıda söylememiz zordur. kaldı ki diğer dinler açısından da uyulması gereken bir çok emir yasak ve kaide mevcuttur.

bu iş için para verenler var. geçecekseniz üstüne birazda nakit fena olmaz.

evet esim yabanci ve hiristiyan, evet hiristiyanliga daha cok inaniyorum, evet nufus cuzdanimda da yazmasini istiyorum. bunun icin de incil okuyup 'inaniyorum' demekten fazlasi gerekli sanirim. su linkler faydali gibi. bu arada... ben hiristiyanliga geceyim mi diye sormamistim. :))) ama dimag acan yorumlar ve bilgiler icin hepinize tesekkurler. burasi evim gibi. :)

bulunduğunuz çevrede kilise varsa muhtemelen haftasonları konuşmalar olur. (bilindiği gibi hristiyanlıkta ortodoks, katolik, protestan, gregoryen gibi mezhepler var. ilk önce farklı mezheplerden kiliselere gidip haftasonu yapılan ayinlere katılmanızı, bu mezhepler hakkında bilgilenmenizi ve seçiminizi ona göre yapmanızı öneririm. gittiğiniz kiliselerde yetkililerle konuşabilirsiniz.(bunun için oradalar zaten) bazı cemaatler kendi aralarında konuşmalar, söyleşiler düzenlerler. bunlara da katılabilirsiniz eğer boş vaktiniz varsa. acele etmeyin, kimse size sen hristiyan mısın diye sormaz.
en önemlisi de kimsenin sözünü takmayın.para veriyorlarmış hede hödö.. her dinde var böyle safsatalar. ülkemizin halkı bile kendi içinde misyonerlik yapıyor yeri geldiğinde türban takanlara maaş bağlayarak. para karşılığı bir prosedürü yerine getirmek kimi tatmin ediyorsa artık..

bir dini benimsemek, yapılması gereken prosedürlerden daha önde gelir. bu islamda da hristiyanlıkta da böyledir.(temelde aynıdır zaten amaç, tanrıyı benimseyebilmek, onu kabul etmek vs)
içiniz rahat ettikten sonra gidersiniz vaftiz, kutsanma, nüfus cüzdanında din hanesi değişimi.. ne gerekirse yaparsınız.
en önemlisi iç huzurunuz. yoksa çokda farketmiyor hangi din olduğu.

Bu arada, diğer dinlerden müslümanlığa geçenlerin tecrübelerini okumak da faydalı olabilir. Bu arada sozluk.sourtimes.org adresine bak istersen: zeitgeist the movie.

benim anlamadığım soruyu soran arkadaş :" acaba hristiyanlığa geçmeli miyim?" diye sormuyor ki? ne diye toplanıp "bak hristiyanlığa geçsen ne olacak bikbik" diye cevaplar veriliyor ki?

prosedür sorulmuş,söyleyecek birşeyiniz varsa bilgi sahibiyseniz aydınlatırsınız,yoksa da kontra-misyonerlik yapmanın alemi yok

presbiteryenliğe geçiş için şöyle bir prosedür varmış:

www.presbiteryen.org

allaha dilekçe vercen diye espri yapmak istemiyorum ama eşin hristiyansa o anlatsın sana dini varsa bir cemaati girersin onla beraber olur biter.

acikca belirtmemisim ama iki taraf da yerlesik hattan konusuyor bu arada

rahat olun oyle bir sey olmaz. dediginiz olay sadece cep telefonlari roamingdeyken soz konusudur.

sen ingilteredeyken ya da ülke dışındayken türk operatörlerden birini kullanırken çağrı alırsan faturana yansır yoksa işin mali yükümlülüğü arayandadır.

2000 senesinde internetten bi hatun ile tanışmıştım(ingiltereden).bi gece aramıştı.yaklaşık 5 dakka konuştuk.ya ödemeli aramış nasıl desem abi bu günün parasıyla 50 ytl girmişti bana.ve benim bundan haberim yoktu.herhangi bir ikaz yada uyarıda yoktu.fena azar işitmiştim bizimkilerden.

hatun ingiltereden bizim ev telefonunu türkiyeyi aramıştı yani.

yurtdışına gittin diyelim, türkiyeden birisi aradı seni, o arayana tam ücret giriyor sana yarısı giriyor

konuyu saptırmak gibi olmasın ama yurtdışına gitmiş arkadaşımı cep telefonundan aradığımda bana tam ücret falan girmez. çünkü aradığım şey cep telefonu. ben o telefonun manisa'da mı, zimbabwe'de mi olduğunu bilemem. bilmek zorunda da değilim. benim operatörümün, aradığım kişinin operatörüne uyguladığı fiyat tarifesinden faturama yansır. diyelim nornalde cepbilmemne tarifesinden 10 dakikası 1 kontöre arıyorsam, isterse aradığım kişi yeni zelandaya gitsin, papua yeni gine'ye gitsin, ben 10 dakikada 1 kontör yerim. yurtdışı arama ücretini farklı ülkede roaming'de olan kişi yani aranan kişi öder.

o kişi sizi ararsa siz kuruş ödemezsiniz, yine yurtdışından arama ücerti diye o kişi öder.

cep için böyle. sabit telefonlarda aranan kişiye hiçbir şey olmaz.

ben hepsi için nokia tune kullanıyorum.

kız kardeş için bob dylan - oh sister
yıllardır değişmeyen tek melodim budur. introsu da melodi olmaya uygun.

hiperaktif arkadaslar ıcın
banu alkan - tolga sevcan melodisi varya o guzel olur bence (:

scorpions & berlin filarmoni hurricane
gayet atraksiyonlu bir parça