var :)

bir saate gelirim demek, en geç bir saate kadar gelirim demek zaten. aynı anlamda iki zaman zarfı kullanılmış. gereksiz zarf kullanımı

en geç bir saate gelirim. buraya kadar kesinlik var ama sanırım deyince bozukluk olmuş.

''şu saate gelirim'' ifadesi yaygın bi kullanım olmasına rağmen başlı başına bi bozukluktur.

''şu kadar saat içinde gelirim'' olarak kullanılmalıdır.

'bir saate gelirim' ile 'en gec bir saate gelirim' farkli seyler. burda bir anlatim bozuklugu yok.

ama 'sanirim' genis zaman ile birlikte kullanilinca anlatim bozuklugu olusturuyor gibi. bundan da emin degilim.

en geç ve sanırım olmamış :)

aynen şunun gibi: seni hep seveceğim galiba.

ben namaz kılmak isteyip de kılamayanı görmedim, gittiğin yerde kılanları göreceksin zaten, onlarla beraber kılarsın. böyle seccade olduğu direk belli olan birşey yerine düz birşey götür seccade olarak. sıkıntı çekme olasılığın yok gibi. insanların o kadar özeline karışmazlar genelde. kolay gelsin..

gittiğin yere bağlı. askeri okulda yapıyorsan askerliği mesela, ya da genelkurmay, vs. sıkar biraz...

kimse bir şey demez merak etmeyin. askeriyeyi nasıl hayal ediyorsunuz bilmiyorum fakat o duyduğunuz şeylerin büyük çoğunluğu dincilerin uyduduğu zırvalardan ibaret. gata'da bile -ki normal birliklerden farklı olarak genelde üst rütbeli subayların olduğu bir yerdir- öğrenciliğimiz sırasında kimse karışmazdı kimsenin namazına falan. hatta oruç konusunu da dillendirir bu zihniyet. ama işin aslı öyle değildir. hergün, iftar akşam yemeği saatine denk gelmiyorsa ya akşam yemeği saatini iftara göre ayarlarlar ya da ayrıca iftar yemeği çıkarırlardı. ayrıca sahur için de yemek çıkarılırdı. bu kadar sıkmayın kendinizi. komutanlarınıza sormaktan da çekinmeyin, kimse sizi fişlemekle falan uğraşmaz orada, kaldı ki fişlenecek bir durum da yok. ( sadece ibadetinizi yaptığınız sürece ).

çok rahat kılarsınız, seccadenizi götürün yanınızda isterseniz.

mevzidede kılarsın üst bölgede de koğuştada. yeter ki zaman olsun kimse karışmaz kimsenin gözünede batmaz. büyük yerlerde örneğin tuzla piyade okulunda cami bilem var. sorun olmaz hemde hiç olmaz.
ama sen nöbette g3 ü duvara yaslayıp parkayıda yere serip nöbete namaza durursan ve bir komutan seni o halde görürse işte asıl ibadet o zaman başlar.
(ben namaz kılacağım diye nöbetten veya eğitimden kaçamazsın)
allah kabul etsin

kendi başına takılırsan genelde bir sorun olmaz.
acemi birliğinde mescit vardı, ramazan ayına denk geldiği için teravih namazına da izin veriyorlardı.

tabii olarak askerdeki en önemli unsur nasıl bir komutana/birliğe denk geldiğindir

selam,

bugün hafif esen bi hava var ama sıcak esiyo. yağmur yağmıyo bi kaç gündür. sanmıyorum cumaya kadar da bozulsun iyice ısındı havalar.

bize de güvenme hacı. sabahı öğlenine uymuyo yemin ederim. sabah yazlık iskarpinle çıkıyorum, havada tek bulut yok, günlük güneşlik, öğlene bir yağmur indiriyo, dona çoraba kadar sırılsıklamsın.

ertesi gün bot giyip gidiyosun, sabah da bulut falan var. öğlene bi güneş açıyo hava 35 derece oluyo, pişiyosun bu sefer.

sen her ihtimali değerlendirip gel. gerekirse yanında her şekle uyan yedek kıyafetin olsun.

bu mesajı yazmaya başladığımda hava güneşli kuşlar cıvıldıyor idi. sonra havada bomba gibi bir şey patladı, meğersem gök gürlemiş. şu anda bir saat önce sıcaktan açtığım kapıyı pencereyi kapattım; soğuk rüzgar, kara bulutlar filan. ankara'da durum böyle. banu?

sakın güneşli diye güvenme, yaklaşık 20 gündür 10 dakikada değişiyor.

kuzey ırak adında devlet yok dostum. sadece oranın yönetimini üstlenen bir grup insan var. ırak içinde araştırman lazım. saçma sapan şeyler isteyebilirler. nede olsa amerika sıçtı yönetimin içine.

o fiyata sifir iphone olmaz. kesin bi pislik vardir.

şaka bi yana, kablosunun beyaz olması gerekiyor en basitinden, bu çin malı iphone bence de, kutusu bile bi garip geldi.

çakmalara dikkat edin yeter.

kablodan uyanmam gerekirdi. çok teşekkürler :)

bariz cakma, goruntusu cok kaba ve denildigi gibi kablosu siyah.

bu arada sahibindende pek cok cakma apple mali var sikayet etmeme ragmen hicbirsey yapmiyorlar. daha once cin mali macbook air satiyordu adam filan.

ablamda var bundan.
benimki ile yan yana getirdigimizde cok cok uzaktan anlasilmasa da, yakinlastikca anlasiliyor her sey : )

uzak durun derim.

hatırladığım kadarıyla bu sitede siz ücreti siteye ödüyordunuz daha sonra beğenmezseniz ücreti geri alıyordunuz. öyle yapsana, o sırada da telefonu bir bilene gösterirsiniz. :))

kesinlikle orjinal değil sleep butonu bambaşka orjinalinde.

çin'den geliyor bunlar. arkadaşım da bir ara toplu miktarda getirmeye niyetlendi araştırdık epey oradan biliyorum. çin iphone'una göre fiyatı pahalı ayrıca.

yanında kalemi falan var :/

kasanın renginden ve ekranın genişliğinden zaten kendini belli ediyore.

beyni kizartir bunlar.

ne güzel işte kardeşim kendin söyledin. teknosa'ya, media market'a, mavi-vatan bilgisayara ya da cinemalara cv'ni bırak sonra bekle onlar seni arasın. hayat tecrübesi olur en az 500-600 tl kazanırsın. bak keyfine.

kasiyerli kasmaz derseniz migros da part time alıyormuş. günde 12 saat kadar açık olduklarına göre 6 saat civarı çalışırsınız herhalde; belki devir teslim filan hesabı yarım saat eklerler (bildiğimden diyil, tahmin sadece).

honda jazz güzel ama sınıfına göre pahalı kaçıyor biraz galiba. gene de güzel tabii. :)

focus

astra iyi seçim, golfü aratmaz; aratmaz derken golf tabi daha sağlam, mumla aratmaz diyelim; olmadı pejo da denenebilir.

hocam hoşgeldin sen de ara rakamlarda (30-40)sıfır kilometre araba arayan güzel insanlar arasına. aşşağıda yazılı olan söz öbekleri sadece benim görüşlerim karar sizin.

-ilk olarak dediğiniz fiyata yeni kasa astra alamazsınız. benzinli modelleri 40.283 TL'den başlıyor ki beğeneceğinizi sanmıyorum ayrıca standartları çok boş. dizeller fiyatları 45.000 den başlıyor. ( almayın kısacası :) )

-eski golf sürücüsü ibizaya bindiğinde ibiza biraz küçük gelebilir. çünkü ibiza polo kategorisinde bir araç. ancak dediğiniz fiyatlara full + full'ünü alırsınız. seat'tan söz acılmışken leon alabilirsiniz. sonuçta leon da walkvogen fabrikasında üretiliyormuş.

-golf almanızı şiddetle tavsiye ederim 39000 milyar civarı ve yeni golf çok güzel. ara rakam dememin sebebi burda söz konusu oluyor. 1.4 tsı motorları süper ve çok az yakıt tüketimi var. ancak biraz tuzlu 4-5 milyar fark istyolar.

-focus düşünürseniz almadan önce test sürüşü yapmanızı tavsiye ederim çünkü sert gelebilir golf'ten sonra.

-skoda octavia (Ambiente 1.4 TSI 122 HP 39.990)yeni kasa çıkardı peynir ekmek gibi satıyor. almanızı yine şiddetle tavsiye ederim. renkleri de çok güzel, yani seçenek çok ve araba ben burdayım diyor.

-bir de toyota auris var. yeni dizaynları manyak olmuş full'ünü alabilirsiniz. yine travsiye ediyorum.

-arkadaşlarla aramızda yer uçağı diye tanımladığımız subaru ımpreza dizel hb var. bu arabanın da içi, yol tutuşu, 4x4 özelliği beni hayran bırakmıştı kendine. tavsiye ederim.

-mazda3, 6 lara da bakın isterseniz ancakbilgim yok kullanmadım hiç.

-sakın renault, kıa, çin malı arabaları almayın. çok pişman olursunuz.

yaklaşık 2 ay önce peder efendi araba almam için bana 40.000 tl vercekti ancak işleri ters gitti. benim gezdiğim kendime baktığım arabalar bunlar. almanızı tavsiye ettiğim araçlarda sırasıyla şöyle:

1- golf
2- octavia
3- ımpreza hb 4x4

şimdiden hayırlı olsun güle güle kullanın.

golf'ün şanzımanı sony ise astranın ki SQNY dir. öyle diim.

o fiyatlara golften üstün araba bulamazsın gibi..

ama mazda 3 lere yine de bir bakın.
ne bileyim mumla aratmaz elbet.

2010 yeni kasa vw polo benzinli
az yakar cok kacar
iyi dusun bunu

edit: 2010 en iyi arabasi secildigi unutulmamali

kesinlikle ford focus hb. hem de dizel. şehir dışı 3.8 yakıyor, daha ne olsun. ayrıca 39 kağıt, opsiyonlarına bile para kalıyor.

o paraya honda civic hb veya sedan da alınabilir

gazi üniversitesi, ankara üniversitesi web sayfalarına bi bakın isterseniz. geçen gün gözüme çarpmıştı yaz spor okulları.

odtü de var.

(bkz: siteler)

ucuz mobilya arıyosanız, siteler size pek uygun olmayabilir.

çıkrıkçılar yokuşu'na bak hocam. sağlam ürünler bulacağını umuyorum. ücret önemli değil diyorsan da siteler çok güzel olur sizin için.

amerikaya gitmişken neden imac yerine sony ile dönüyorsun?

hocam onu da cok dusundum. ama imac autocad, sap2000, probina vs. tarzı programlarda uyum sorunu yasıyor. windows yuklemek gerekiyor. onun icin ayrı para. 4GB ram hem windows hem mac os icin yetersiz kalıyor. 8gb yapmak gerek. onun icin de ayrı para. kendisi zaten $2200. $2600 dolarla falan cıkıyorum isin icindn. cok pahalıya patlıyor.

sorunsuz bir makina, ciddi bir teknik destek ve makul bir fiyat performans oranı istersen dell e gözatmanı tavsiye ederim. bir kez aldım o gun bugundur cok sadık kullanıcısıyım.

design diyorsun, uzun omur diyorsun. direk mac al derim sana. ha apple istemiom dersen de vaio derim. vaiolar her zaman diger markalara gore pahalidir. cunku marka degeri var tipki apple gibi. ayrica ekran kalitesi olarak da kimse vaio ile olcusemez. verdigin linktekinin blueray i var bilmem farkettin mi. sirf blueray drive bile 300$ ekletir bilgisayara. ayrica ekrani full hd, 1gb dedicated ekran karti hafizasi var ve camerasi face-tracking yapiyor. klavyede isiklandirma goremedim ama touchpad'i multi touch destekliyor.

bunu alacaksan sonystyle dan al derim, netten. bazen ozel kampanyalari oluyor. ayrica outlette de aynisini daha ucuza bulabilirsin.

bilgisayar iyi gibi. amerika fiyatlarına göre iyi midir bilemiyorum ama.
diğer ürnlere göre ekran kartı daha iyi sadece sanırım.
ekran kartı da (gt330m) ortalamanın biraz üstü bir ekran kartı, öyle ohaness süper değil.
onun dışında özellikleri oldukça iyi.

best buy tavsiye eder misiniz?

ankaralı değilim ama ahlatlıbel diye bir yer hatırlıyorum çok eskilerden. bi de istanbul yolu üzerindeki göksu parkı.

öyle bir yer ne yazık ki yok. çok insan olmasın kriteri işi bozar.

özellikle haftasonları, 7milyon insanın yaşadığı ankara'da hem yeşilliğin olduğu, hem de cok insanın olmadıgı yer ancak dağ tepe bayır gezilerek bulunabilir. tabi sizden önce birileri keşfetmediyse.

arkadaştan öğrendiğim ve etkili olduğunu düşündüğüm bir yöntem; bir gazete sayfası koparılır, parçalanarak izci ateşindeki gibi dizilen çıraların altına yerleştirilir. gazete tutuşturulur, çıralar da tutuşmuş olur, ardından çevrede varsa biraz daha çıra eklenip yeterli ısıya ulaşıldığında hemen azar azar kömür eklenir. kolay gelsin

en alta gazeteleri top gibi yap koy, üzerine çok ince çıralar diz, biraz daha üzerine çalı çırpı koy, sonra kibritle en az 4-5 yerinde gazeteleri tutuştur... çıralar, çalı çırpıyı yaktıktan sonra üzerlerine ufak ufak kömürleri dizebilirsin...

birde ateşi yakamadım diye kıza rezil olacağını düşünme... o kadar kasma kendini kızın yanında... doğal ol... ilk öpücük için piknikler en ideal yerlerdir bunuda aklından çıkartma... hadi kolay gelsi..

vay be teşekkürler arkadaşlar. ben bu gazla roma'yı bile yakarım, değişik fikri olan arkadaşlardan diğer tavsiyeleri de beklerim :)

ateşi körükleyecek bir nesne edin. yellemeden, sallamadan mangal yakılmaz, yakılsa da zevki olmaz.

geçen gün birinden gördüm, şöyle:
1. kibrit, çıra, gazete, çalı çırpı vs. yardımı ile ateş yakılır.
2. ateş iyice harlandığında üzerine ızgara konur.
3. ızgaranın üzerine de kömür dökülür. ateş ile kömür arasında hava boşluğu bulunduğundan kömürler çok hızlı bir şekilde tutuşur.
4. kömürler istenen kıvama geldiğinde ızgara ters çevrilerek kömürler ateşin üzerine dökülür.
5. kor haline gelmiş kömürlerin üzerine ızgara -tabii ki temizledikten sonra- tekrar konur. ve asıl bölüme geçilir.
afiyet olsun.
not: bu yolla ızgarayı biraz eskitiyoruz ama hızlı ve garantili bir yol gibi görünüyor.

uzun ve randımanlı bir mangal için mutlaka önce alt zemine kömür döşenmeli ve üstüne sırasıyla çıra/tutuşturmalık ve gazete şeklinde döşenmelidir.
bir mangal ateşinde randıman almak için her zaman üstten alta doğru yakılmalıdır. önce yakıp sonra üstüne kömür koyduğunuzda çok fazla hava tahriki yaratmanız ve dolayısı ile yorulmanız gerekir.
oysa ki üstten sıkı bir ateş başlangıcı alttaki kömüre kolayca nüfuz eder ve siz hava takviyesi yaptıkça ateş kömürü daha kolay sarıp tutuşturacaktır.

edit: imla, teşekkürler hicazkar, gözden kaçmış.

amin maaluf var bi bildiğim. halil cibran var. yazar olarak.
sonra tabi çok şarkıcı var
enrico macias, freddy mercury ilk aklıma gelenler.
tabi araplardan kastın da önemli çeşit çeşit arap var dünyada.
Djaffer Youssef yani cafer yusuf da çok ünlü bi cazcı. ama tam nereli bilemiyorum.
tarihte de geometri, matematik konularında filan çok gelişmiş bilim adamları var. isimlerini bilmiyorum ben.

eski yeni farketmez tüm araplar

amr diab var arapların tarkanı diye söz ediyorlar bir çok şarkısını türk sanatçılar türkçeye çevirmiş.

farid farjad

iran'lı keman virtüözü

@0dy iranlılar arap değilki

(bkz: ibni haldun)

(bkz: halil cibran)

ahmet hassan

Necip Mahfuz-Nobel edebiyat ödülü sahibi

Yine Nobelden gidersek Enver Sedat, Yaser Arafat Nobel barış ödülü aldılar.

korkma yaparsın. zor diyorsun, kolay iş mi var?

rahat olun.kolaysa gel ol dersiniz belki ama insanlarla samimi olursanız fazla sıkılmazsınız sanki.müşterilerden bahsediyorum.tabi çalışanlarla da samimi olursanız ne mutlu size.

ayrıca hayırlı olsun.

işinizle zerre ilgili olmadıgımı belirterek söylemek istiyorum; bu devirde sıkıntısız kolay iş mi var dostum. sıkma canını, öyle diyenler b.k atmak için demişlerdir. boşver sen onları. kötü olsa bile zamanla alışırsın ki neresi kötü olabilir, onu anlamış degilim. bişi olmaz.

hiçbişey olmaz sıkıntı yapmayın, en fazla 1 ayda alışırsınız, benim de ilk işim bankacılıktı aynı duyguları ben de yaşadım ama herşey yoluna giriyor inanınki...kendinize güvenmeniz yeterli olacaktır ;)

bi sorun olmassa bende 1 temmuzda bir bankada stajyer olarak başlıycam... aynı duyguları paylaşıyorum sizinle.. ve ekliyorum ... bir bankadaki en zor iş ne olabilir ki... sadece pes etme yeter..

ya br de nispeten müşterisi az diğer bankalara göre. yurt,ösym,harç,emekli maaşı vs gibi işlemlerde yok. çok yorulmassın.(sallıyorum)

Çok sağolun arkadaşlar bir nebze olsun psikolojik olarak rahatladım dedikleriniz doğru biraz özgüven lazım ama oda bende eksik olan şey nedendir bilmiyorum ama çoğu zaman kendimi küçümsüyorum, acaba başarılı olacakmıyım acaba yapabilecekmiyim ya yanlış yaparsam gibi sorular soryorum sürekli kendimi bu nasıl aşabilirim acaba ????

herkes ne yanlışlar yapıyor. merak etme.

bence öncelik yıla (filmin çıkış yılı) göre olmalı ve ondan sonra üstüne ek bir alt kategori olmalı (alfabetik, tür vs). Fiziksel dvd ise aralarına kategorilere atadığın renkli ayraçlar koyabilirsin. dijital ise zaten klasörler içinde ise klasör simgeleri ile özelleştirebilirsin.

ben olsam 3000 tane filmi şöyle sıralardım;

öncelikle ana kategoriler belirlerdim. Yani: Komedi - Dram - Aksiyon - Anime - +18(porno olmadıgını farzederek tabii)

Daha sonra bunları alt türlerine ayırırdırm. Yani: Komedi ( romantik komedi - stand up - hikaye komedi bla bla) - Aksiyon ( Savaş - Gerilim - Soygun bla bla) vsvs..

Daha sonra da, alt kategorize ettigim filmleri, yıllarına göre sıralardım. Yani, romantik komedi kategorisine giren atıyorum 327 filmi, yapılış tarihlerine göre sıralardım.

arşivinizin içerigini tam bilemedigim için, en genel haliyle böyle şekillendi.

bahsettiğim gibi ben hep etiket üzerinden gidiyorum. tıpkı kütüphanelerde kullanılan sistem gibi.

kütüphanecilikle ilgili birkaç kitap karıştırdım. harf yerine rakamlar kullanmanın alfabetik sıralamanın zorluğundan kurtulmanın en kolay yolu olduğu söyleniyor. her yeni eklenen filmin kendine ait bir kodu bulunuyor ve düzen sonradan bir 3000 film eklense dahi bozulmuyor.

işte benim karar veremediğim bu etikete hangi kriterleri nasıl yerleştireceğim konusu.
son vardığım aşama şöyle: mesela drugstore cowboy isimli filme ait kod 1989.6.US. şeklinde.

1989: yapım yılı
6: tür [her türe ait farklı bir numara]
US: ülke [belki burada da rakamlar kullanılabilir]

bunların yanında en az bir ölçüt daha olmalı. bunun da film adı olması en iyisi gibi. fakat film adının rakamlara nasıl dökücem, ve bir de en çok verimi bu ölçütleri hangi şekilde sıralarsam alırım, sorularına cevap bulamadım henüz.

@0dy
çok karmaşık. dediğim gibi hiç alakası olmayan ortalama zekada birisi "lan şu yönetmenin şu filmi var mı ki" diye giriştiğinde sıralama düzenini kısa sürede çözebilmeli.

bu işler böyle bir sürü takıntıyı da beraberinde getiriyor işte. gençlere tavsiyemiz hiç bulaşmamaları yönünde.

senin ihtiyacın olan kriter a-f'ye kadar sevip sevmeme kriterin. ilk kriter olur bu. a.1989.6.us böylece a'lar en sevdiklerin f'ler de traş buldukların olur.

@ayiadam
tamamen keyfi. benim istediğim mümkünse içinde hiçbir keyfi ölçüt olmaması. tamam, evimin bir köşesinde durucak, hatta belki kimseye dokundurtmicam bile, ama dedim ya, takıntı.

en mantiklisi filmin bas harfi+numara

en mantıklısı bence filmin yapım tarihi ve yönetmenin baş harfi olabilir. türe göre zorlanabilirsin.

dostum, excel'de de listele. excel listesine yönetmen bilgilerini, oyuncu bilgilerini de girersin. x isimli oyuncunun filmleri nelermiş diye rahatça taratabilirsin vesselam..

@0dy
o dediğiniz zaten olmazsa olmaz. excel'den ziyade filmle ilgili birçok bilginin kaydını yapabildiğim bir veritabanı programı kullanıyorum zaten.

daha evvel hiç yurtdışına çıkmamış olmama, hatta pasaportum dahi olmamasına rağmen vize gerekmediğini biliyorum. :) aktarma süresince havaalanından dışarı çıkamazsın sadece.

hevipeyra+1 orda beklersin sonra uçarsın istesende çıkamazsınnn

transit salonda bekleyeceen. vize lazim deel.

bek severim munih havaalanini. dikdortgen seklinde. varan ucagin korugunden terminale giriyon, biraz yuruyup (ya da yuruyen banda binip) obur korukten giden ucaga biniyon. gaybolma rixin sifir. tam benim gibi salaklar icin.

ona da gerek olmaz emme, sen gene de expedia'dan gelen teyidin bir ciktisini al ve yaninda bulundur.

lufthanzo'nun sayfasina gir bi bak, internetten check-in yaptiriyosa, onu hallet.

istanbul'da Miles and More'a da muracaat et. ucusun islensin hesabina.

hem almanya hem ingiltere hem isviçre hem romanya hem bulgaristan vizesi alman lazım çünkü uçak o ülkelerin üzerinden de geçiyor.

aaa, bulgaristan vermeyebilir o zaman :S tüh tüh

kanada, transit geçişlerden de vize istemekte. ayar verecegim diye komik olmamalı.

compadrito ve diger arkadaslara tesekkurler.

illa teknolojik anlamda değilse para olarak arap ülkeleri gelişmiş. dubai falan da turizm olarak mesela.

türkiye mi gelişmiş mi_? şaka heralde. elin malezyası bile uzaya gitti.

gece gece üşenmeyip cevaplayan arkadaşlara çok teşekkür ederim.Anlaşılan biraz geniş ve dallanarak incelenmesi gereken bir konu :S

inşaat mühendisligi baglamında ; malezya bizden çok çok çok önde.

islam cumhuriyeti sıfatı altında getirilen eleştirilere kulak asmayacaksanız; iran teknoloji (uzay, nükleer, makina) baglamında, türkiye'den daha önde olabilir.

turizm diyorsanız; dubai.

sorunun bu şekilde sorulduğundan şüpheliyim, tam metin olarak yazarsanız daha tatmin edici cevaplara ulaşabilirsiniz. ama eğer bu şekilde sorulduysa da, sizin kendinizce bir gelişmişlik tanımı yapmanız gerekecek demektir. çeşitli kriterler belirleyebilirsiniz. eğitim oranı, kişi başına düşen gelir, ithalat/ihracat oranı, yıl içinde ülke genelinde yayımlanan bilimsel makale sayısı, sağlık hizmetlerinin yaygınlığı, kültür sanat festivalleri vs gibi.

"gelişme" din üzerinden değil bu kriterler üzerinden ilerleyen bir süreçtir. örnek olsun diye abartarak söylüyorum, bir ülkede yayımlanan makalelerin %60'ının teoloji üzerine olması o ülkenin "sapıkça dinci" olduğu anlamına gelmemelidir. ilk anda akla gelen açıklama bu olsa da, din alanında bir soruna yahut dinde bir reformasyon dönemine de işaret edebilir. ya da daha da iyisi, teoloji alanında kendine has bir gelenek oluşturduğu anlamına da gelebilir.

fazla muallak ve geniş çaplı gibi görünüyor olsa da, inisiyatifi ele aldığınızda kolay ve keyifle yazılacak bir ödev. o ödeve patronun kim olduğunu gösterin ;) kolay gelsin.

bm'ye göre gelişmişliğin çeşitli kriterleri vardır. eğitim, çocuk ölüm oranı vs. şuradan bakabilirsin: www.undp.org ülkeleri bu bilgilere göre karşılaştır. hatta bir yerlerde gelişmişlik sıralaması vardı ama unuttum. örenğin türkiye bilgileri: www.undp.org.tr

dönem'lik ortalamanızın yasal olarak size direkt hiçbir etkisi yoktur.

Dönem geçip geçmediginize genel ortalamanız karar verir.

teşekkürler

valizi kargo kısmına vereceksen taşırsın.
hiç başıma gelmedi ama belli bir miktardan fazla döviz sokma yasağı olabiliyor.
zannetmem, ama sağı solu belli olmaz amerikalının. havalimanında olay çıkarırsın, geri yollarlar mesela.

nakit olarak toplam (dolar, tl, euro, vs) en fazla 10000 dolar goturebilirsin yaninda.

bitki hayvan ve yiyecek sokmak yasak.
polis kopekleri valizleri kokluyor ve misal pastirma getirmis olanlari enseliyorlar. enseleyip iceri atmiyolar ama basina bela almis oluyosun, elini kolunu salliyarak girememis oluyosun. isin bissuru uzuyo. anlamsiz ve gereksiz bas agrisi yani. kavanozun icinde marketten satin alinmis gibi yiyeceklere bi sey demiyolar bildigim kadariyla.

cok cok ekstrem durumlarda valizi actirip aratabiliyolar. binde bir diyelim. boyle bi durumda ilac bulurlarsa, recetesini sorabilirler, sen de "These are not prescription drugs, these are OTC pain killers" (over the counter veya recetesiz agri kesici manasinda) dersen, "Ha peki" derler.

tirnak makasidir, dis macunudur, beraberinde kabine sokmayacagin valizde bulunmasinda problem olmaz. yani carry-on tabir ettikleri cek cek veya sirt cantanda bu tur seyler tasima. check-in sirasinda ucagin bagajina yuklenmek uzere verecegin valizde tasi.

girerken 10 bin dolara kadar nakit sokma hakkinizin oldugu ve bunun uzerindeki parayi beyan etmeniz gerektigine dair ucakta bir form doldurtacaklar. bu forma ucus numarasi, pasaport numarasi ve kalacagin yerin adresini yazman gerekecegi icin, bunlar ucakta kolay erisebilecegin bi yerde durursa ve bi de iyi yazan kalemin olursa, pek sugar olur.
yaninda sunu getirdin mi, bunu getirdin mi, ciftlige gittin mi (yani hastalik tasima ihtimalin var mi?) turunden sorulara no, no diye tik atip, beraberinde getirdigin hediyelik esyanin degerini de sifir dolar, 50 dolar neyse ne yazarsan artik, verirsin bu formlari. (bu formlari sana sorular sorup, fotografini cekip, hayvani bi sekilde pasaportuna damga basan herife degil, oradan gectikten sonra ayri bi herif var ona verecen)

ben simdiye kadar kimsenin uzerini veya cuzdanini aradiklarini gormedim duymadim. farzet 20 bin dolar nakit tasiyor olsaydim, girerdim.

sana neden geldigine dair sorular soracaklar. business travel dersen, onunla ilgili sorular sorabilirler. nadiren kartvizitini sorduklari oluyor. ben bi kere cebimde kartvizitimi bulup gosterememistim ve valizlerimi actirmisti aranmasi icin. actirdi da nooldu? bi sey olmadi, gene girdim. gezmeye gidiyosan da arkadasimi ziyarete geldim, turist olarak geldim filan gibi siradan cevaplar ver. dogrusu neyse. espri yapma, ciddi ol, guleryuzlu ol, abartili bi hareket yapma. ingilizcen yeterli degilse hic dert etme. herifin karsisina gunde en az bin kisi geliyo ingilizce bilmeyen.

her sey tamam olmasina ragmen ulkeye girememen icin cok ekstrem bir durum olmasi lazim. onun olmayacagini var sayarak icini rahat tut derim. seni pasaport kontrol sirasina sokacak zenci karinin talimatlarina harfiyen uy. kuyrukta beklerken, annemgili bi arayim da salimen geldigimi haber vereyim filan diyip cep telefonuna davranma ve karidan firca yeme. disari cikana kadar telefon yasagi var. gectikten sonra "bu muymus lan? kolaymis" diyeceksin.

haa bi de muhtemelen biliyosundur ama fotografini cekecekler, kameraya bak diyecek mesela, orada da sasirma, ne ulan simdi bu? diye.

bi de bi keresinde yanimda gitar tasiyodum, gitarin tellerinde uyusturucu kalintisi aradilar. nasi ama?

SAKIN ola ki girilmesi yasak bolgelere girmeye kalkma. Bu yilbasi, hiyarin biri sevgilisini son bi defa gorebilmek ugruna bi yerlerden atladi, girmemesi gereken bi yere girdi Newark havalimaninda ve butun ucuslari 6 saat sureyle durdurup herifin pesine dustuler. Sonunda guvenlik kameralarindan yakaladilar, bi kac gun sonra. Yilbasi icin seyahat edenler perisan oldu. Sirketler milyonlarca dolar zarar etti. Herif 500 dolar ceza ve bir ay hapis yedi ama bu kadar buyuk zarara bu kadar az bi cezayla yirtmasinin adaletsiz oldugu gerekcesiyle simdi o tur hiyarliklara cok daha agir ceza verecek bir yasal duzenlemeye gidiyolar. Aldigin talimatlara uy ve uslu dur.

tırnak makası sokmuyorlar diş macununu da hava alanındaki kilitli poşetler yardımıyla koyabilirsiniz. havaalanında prosedürlerle ilgili resimler var türkiyeden çıkarken atatürk havaalanında.

ben de soru sahibi arkadaştan af dileyerek ufak bir soru sormak istiyorum;

amerika'dan yurda dönüşte, yanımızda 2 taneden fazla laptop veya telefon vs. getirebiliyor muyuz? Bunun sınırlaması, yada vergilendirmesi nedir?

kusura bakmayınız.
teşekkürler.

laptop meselesini sormuştum ben de çevreme.2 taneyi sorun etmezler.

gazzeye yardım gemisi gidiyodu tr den, israil çıkarma yaptı gemiye, silah vardı diyorlar. bi sürü insanı öldürdü, bi sürüsünü yaraladı, hepsini de tutukladı, gemilere de el koydu. bu arada ahmedinejad da vurdu vuracak diyorlar filan. ortalık toz duman. bizimkiler büyükelçiyi geri çağırdı filan.
ölü sayısı 19 diye duydum en son.
he bu arada hatırladığım kadar gemi yola çıkmadan bile zaten gerginlik vardı. tam emin olmamakla birlikte israil'in gelmeyin vururuz dediğini anımsıyorum. yani kör gözüm parmağına gibi bir durum da var. uyarıları umursamadan gittiler.
www.milliyet.com.tr
burada da yazmışlar telsiz uyarılarını filan.

30 farklı ülkeden insanın bulundugu, ihh'nin onculugunu yaptıgı insani yardım konvoyu, 6 gemiyle gazze'ye gidiyordu. Sabaha karsı İsrail gemiye uluslararası su sınırları içindeyken helikopterden komandolarını indirip, 16 kişiyi öldürdü. Yardım konvoyundakilerin ellerinde sopa ve sapan, israillilerde de makineli silahlar olunca, bir de 16 kayıp olunca, dünya ayaga kalktı tabi. Mısır isveç ve Türkiye hemen büyükelçilerini geri çekti. Çoğu ülke tepkilerini belirtti. Amerika sadece "Sorry dude" tarzı uyduruk bi açıklama yaptı. İsrail konsolosluklarında protestolar vs. oldu.
Hükümet; ilişkileri durdurcaz dyip, büyükelcimizi cagırdı. Kemal amca iktidara destek verip, şunları şunları da yapmalısınız dedi.

bi de israil farklı bi limana yonlendirmisti, o kısmı da not etmekte fayda var.

zaten kalanlar da o limana yönlendirildi ve tr'ye geri gönderilecekler.

giden grubun tarafsız olmadığını da belirtmek gerek herhalde. israil kaynaklarında el kaide bağlantısından bile bahsediliyor mesela.

inkscape'de hazırlayabilirsin.

hocan dogru demis, lakin bu işler için hem en kolay hem de en etkin sonucu verecek program Microsoft Office Publisher'dır. Buyuk ihtimalle bilgisayarinizda da yukludur.

Kullanimi gayet kolay. bir iki dakika icinde olayi cozersiniz. Poster boyutlarini da ayarlayabiliyorsunuz. Ona göre kalite ayarlamasi yapiyor.

fotosop basit bişi yapman icin kolaydir

diktirseniz? iş bekleyen çok terzi var hem becerikli hem kıyıda köşede kalmış işsiz.her bi yerinize de uyar böylece. patron çıkardıktan sonra ölçümlere göre gider kumaşını da iyisinden seçer, alırsınız.
bir de outlet gibi yerlerde hep böyle genel ölçülere uymayan şeyler biraz normal paraya satılıyor. bir deneyebilirsiniz, arabanız da var hem, her ne kadar delirmiş de olsa :)

eşkişehir yolunda koru girişine gelmeden açıldı bi yerler. sonra koru girişinden önce solda bi yer yaptılar. metro'nun yanında antares var herkes anteras diyo :P

ısmarlama elbise her zaman pahalıya gelir diye kalmış aklımda.

yani şöyle ygun mağaza bulursam outlet falan, illa uyan bir şey bulurum.

ahah, ölçülerin hemen hemen benle aynı kibritsuyu. ben pek takım elbise giymiyorum ama aldığım zaman ya network'den ya da aydınlı'nın istanbul olivium alışveriş merkezindeki mağazasından alıyordum. ikinci söylediğim yerde uygun fiyata güzel takımlar oluyordu. ankarada aydınlı'nın outlet mağazası falan varsa bi bak bence. :)

çok afedersin ama bu tariflerle nasıl şekilsiz oluyorsun anlamadım.

ykm'ye git, gözüne çarpan/hoşuna giden her takım elbiseyi dene. ölçüler konusunda biraz bilgi sahibi olursun.

ankara'yı bilmiyorum, diğer cevaplarda da nokta atış mekan ismi bulursun diye umuyorum. %100 yün olmasına dikkat et!

%100 yünlü olmasına dikkat et

kiğilının değişik kalıpları olabiliyor baktın mı? göbeklilere uyuyor mesela.

efor'dan al hacı, 200 lira ama güzel takımlar, paraya kıy biraz cimrilik caiz değil:)

ankara'da, istanbul yolu üzerinde a-city outlet var. gayet uygun takımlar bulunmakta. Özellikle network ve css'ye bakın derim. (fiyatlar ucuk degil.)network'de bulacagınızdan eminim.

İmkânsızı istemen şeklinden değıil, 3 tane takıma 200-300 lira verip kaliteli kumaş ve dikim araman.
Ayrıca söylenmiş, bu ölçüler şekilsiz değil. "Mağazalardan aldığım hiçbir takım oturmuyor, güzel durmuyor." diyorsan tek çaten terzi. Gider kendin güzel bir kumaş beğenir alırsın, terziye diktirirsin. Kumaşı kendin alıp götürürsen daha ekonomik olabilir. Ya da paraya kıyıp KİP'e Network'e falan bayılacan.

çözüm "drop"ta. aynı elbiselerin farklı droplarda dikilmiş hallerini deneyin.

Hakkı Tosyalı her ilde var mı bilmiyorum ama üstünüze göre mükemmel dikiyorlar..

open dns. chrome, firefox, opera, i.e. hiç farketmez hepiciğiyle birden açarsın. internette resimli anlatımı var. google'a open dns youtube yazınca çıkıyo.

dns ayarlarinizi degistiriniz.

jacker felan ne yüklediysen kaldır onları. sadece google dns yada open dns bişey kullan girer.

dns ayarlarını
208.67.222.222
208.67.220.220
yapabilirsin bu olmazsa
208.67.220.220
208.67.222.222 'yi deneyebilirsin.

2si de iyidir.

boris vian ya da tom robbins gibi isimleri arıyor olabilirsiniz.
bi bakın derım.

genel olarak nelere ilgi duyarsiniz? ornegin sinemada ne izlemeyi seversiniz? tur soylerseniz daha nokta atisi oneriler gelebilir.

ornegin bilimkurgu seviyorsaniz; anubis kapilari ve bitmeyen savasi
macera, aksiyon seviyorsaniz; shantaram, aclik oyunlari, ates gecitleri
polisiye, cinayet seviyorsaniz; beyoglu rapsodisi, siyah kan
daha agir tarzlardan hoslaniyorsaniz; kemal tahir, coelho, amin maalouf, umberto eco, paul auster, albert camus vs vs.
psikoloji seviyorsaniz (roman olarak); when nietzsche wept (yanlis yazmis olabilirim bu nice'nin adina selam ola) irvin yalom zaten bu konuda ustadir, birisini severseniz digerlerini de seversiniz.
vicik vicik ask, dram, genclik seyleri ariyorsaniz maeve binchy (bunun da adi gicik)

tom robbins denmis, parfumun dansi fena degildi :)
ayrica agir klasiklerden su donemde uzak durmak isteyebilirsiniz. bir de ozel olarak aksiyon seviyor olsaniz bile gemili aksiyonlardan ozel bir ilginiz yoksa uzak durun :)

yeni nesil aksiyon maceralardan olasiliksiz, empati (adam fawer)
eski nesil bilimkurgulardan (eksi sozluk'un de cikis noktalarindan birisi olan) otostopcunun galaksi rehberi, bitmeyen savas demistim degil mi? :)
yeni nesil turk yazarlardan elif safak'in mahrem'i (digerleri neyse de bu acaip)

off daha gider bu.

Yeni nesilciyseniz Hakan Günday okuyun. Piç, kinyas ve kayra, zargana, malafa ...

Klasikçi iseniz tabi ki Ahmet Hamdi Tanpınar

hakan günday - piç i ben önermiyorum ama knut hamsun iyi bir seçenek gibi görünüyor.

polisiye severseniz Türk yazar olarak ahmet ümit i önerebilirim.

vedat türkali okumanı tavsiye ederim ben.

ihsan oktay anar'in kitaplarini oku.

ben daha yeni 'suskunlar'i sonra da 'puslu kitalar atlasi'ni okudum. ikisi de birbirinden guzel. en yakin zamanda diger kitaplarini da alip okuyucam. siddetle, hiddetle tavsiye ediyorum.

amin maaruf'un kitapları, hem mistik, hem macera, hem de ortadoğuyu güzel betimleyen kitaplar. bayağı heyecanlı oluyor okuması.

roman okuma alışkanlıgınız yok ise, ilk etapta hevesinizi kırıp, okumaya karşı önyargı oluşmaması için, dünya klasiklerini öneririm (eger okumadıysanız).

Roman okumanın tadına vardıktan sonra, gelen tavsiye kitaplari okumanizi oneririm.

halanne +1
Ozellikle de Yüzüncü Ad'dan başlayın... Bırakamayacaksınız..
Hayatında bir roman bıle okumamış kardeşim bile elimde görüp bir solukta bitirdi koca kitabı.

sağolun arkadaşlar, ben verdiğiniz isimleri netten aratıp haklarında yapılan yorumlara filan baktım. beğendiklerim oldu. teşekkürler ilginiz için :)

www.idefix.com

bu kitap da fena durmuyor. elimdeki kitaplar bitince almayı düşünüyorum.

Unsent Letter - Kim Kwang-seok

last.fm'den son bir hafta ve üç aya baktım :)

david bowie - letter to hermione

mustafa sandal - aya benzer yüreğim

son beş yıla baktım.

garbage - tell me where it hurts

gogol bordello - hats off to kolpakoff

en az iki ay daha dinlerim.

last fm'den baktım:

crystal castles - vietnam

aa valla bırakmam, janis ian - at seventeen

gökhan türkmen - dön

the national - karen

son birkaç aydır askerdeydim ama son 1 haftadır amy macdonald - this is the life

prabhujee - ravi shankar, george harrisson
tantra mantra puja naaahiiii jaaaanooooo

the fratellis - creepin' up the backstairs

Simon and Garfunkel

Anji
Somewhere they cant find me

funda arar- yak gel
evet anısı var

erdem yener - geç

ve "belki" parçası...

julide özçelik - sıradan bir gün

the pierces-secret

son 7 gün:

Kings of Convenience – Winning A Battle, Losing The War (Acoustic)

son 3 ay:


The Smiths – Please, Please, Please, Let Me Get What I

pitbull ve akon ikilisi kat perry ve tımbaland ayrıca yine tımbaland ve nely furtado ikilisi ...........

soldaki.daha vahşi

sol

sol

soldaki güzel. beyazın üzerinde olacak galiba. eyi öyleyse.

sol

sol +1

@soul cancer: beyaz ya da koyu gri diyorum.. beyaz pek sevmem.. koyu gri öyleyse..

sağ

tavsiye için söylüuorum:
bu resimleri dijital transfer yoluyla bastırman gerekir. soldakinde koyu zemin sağdakinde açık zemin transfer kağıdı kullanılır. açık zemin transfer daha incedir daha az rahatsız eder.

@terp teşekkür ederim dijital olacak evet.. arka zemin transparent.. ve birden çok basılacak...

yaz için sağdaki çok daha güzel olur gibi.

soldaki daha güzel olsa da ejderhalı gömlek çağrışımı yapmıyor değil.
siyah üstüne soldaki, gri üstüne sağdakini basıp ruh haline göre giymek lazım bence.

yazın beyaz gıyılır. içaçıcı.

2 hafta önce pasaport için parmak izi verdim. Bana bir adet kopyasını verdiler. Sanırım internet sitesinde bu kopyadan bahsediyor.

İşleminizi kolaylaştırmak içindir o uyarı. Zorunluluk hali yok yani.

idataya başvurdum işte zaten, bir kağıt verdiler, üzerinde tarih saat yazıyor, veren kişi mülakat dedi.

evraklarda hiçbir sorun çıkacağını sanmıyorum, zaten idatada başvurduğum kişi de güzel evrak hazırlamışsınız demişti. rezervasyon, uçak bileti, tren bileti herşey alındı.

bir de konsolosluğa cep telefonu almıyorlar diye bir şey duydum, ne kadar doğrudur?

cep telefonu ile ilgili bir kısıtlama olmuyor genelde. en fazla kapıda güvenliğe teslim edersin.

konsoloslukta işiniz tartışma yaşamazsanız 30-35 saniye sürüyor. ne şortu ne pantalonu dsgdfhgdsd

cep telefonu da ha keza. erken git yeter sen istersen palyaço kıyafeti olsun üstünde.

geçen somestr'da bir arkadaşım italya'ya gitti. Ona biraz sorun çıkarmışlar. Ters ters sorular sorunca, benim arkadas dayanamayıp biraz ters konusmus sanırım. Sonra ugras dur.

Yani; ters sorular gelebilir. Mesela; "İtalya'yı ziyaret amacınız nedir?" degil de, "Ne işin var İtalya'da?" tarzı.

Ha belki bu sadece görevlinin psikolojisine baglıdır. Çok istisnai bir durumdur. Siz yine de sinirlerinize hakim olunuz.

İyi tatiller.

(bkz: der untergang)
(bkz: şindler'in listesi)

(bkz: kardeşler takımı) tabii.

10 bölümlük dizi tarzında. trt 1 yayınlamıştı

schindler's list
la vita e bella

Top Ten (Bu liste kisiye gore degisir tabii)

10. -- Stalag 17 (1953)
Tempers flare and sparks fly when prisoners in Stalag 17 realize they have a spy in their midst. How else would the Germans know about every rules infraction, or the illicit radio? How else would they have snipers ready at the exact place and time of an escape attempt? Suspicion falls on Sergeant Sefton, masterfully played by William Holden. Jokes and gags sprinkled through the movie were probably thought risque at the time, but I find them a bit droll and often unlikely. Still, an excellent flick that I could easily watch a dozen times more.


*****************************
9. -- The Caine Mutiny (1954)
I'm a huge Bogey fan, and I loved reading Herman Wouk's classic psychological profile of a naval commander's collapse under the pressures of war. Bogart's performance on the witness stand during the court martial scenes is eclipsed only by the haunting visual image of his nervously clacking metal balls...


*****************************
8. -- Patton (1970)
This is a great movie because it’s so much more than just blood and guts and bombs and bullets. This is a movie that gets into the mindset of one of the war’s most colorful generals --- a guy with unshakable conviction and drive, but difficulty dealing with the political nuances of an often inefficient allied chain of command. Some war movie afficianados find the bio emphasis detracting from the war focus, but I’ve always thought it brought a level of depth to the subject that was too often missing. IMHO, this is the role George C. Scott was born to play, and the movie is his magnum opus.


*****************************
7. -- Stalingrad (1993)
Intense. I feel like I'm practically slogging my way through the frozen winter as I deal with a billion adversities in one of the most unbelievably fierce battles of World War II. If you ever thought Hell was a blazing inferno, you've never seen Stalingrad...then you'd know that hell just might be a frozen tundra with you staring down the barrels of an unending sea of Red Army rifles.


*****************************
6. -- The Bridge On the River Kwai (1957)
Obi-Wan Kenobi gives into the dark side of the force in this classic WWII flick. Okay, so Alec Guinness is actually in his second most famous role here --- that of Col. Nicholson, a British commander in a Japanese POW camp. Nicholson endures torture at the hands of the Japanese, but eventually gives in to their demands that he order his men to help build a bridge for the occupying Japanese troops in Burma. He does it to build his men’s spirits, and to give them a project to occupy their time, but the project also saps Nicholson’s focus, his loyalty, and his common sense. And of course, the movie features the most haunting whistling of any flick in cinematic history...


*****************************
5. -- Schindler's List (1993)
There’s going to be people who don’t think this movie belongs on a war movie list, but I don’t know how you can separate the Nazi death camps and the brutality of the SS from the war itself. You can’t, and you shouldn’t. This is a stunning movie that unflinchingly portrays the horrors of the Nazi Holocaust and focuses on how one Nazi insider used his position, contacts, and war profits to save the lives of 1,100 Jews. The movie is exhausting, powerful, and an emotional roller coaster, but it’s also unforgettable.


*****************************
4. -- The Great Escape (1963)
A brilliantly captivating flick! (Excuse the lame pun.) The movie is wonderful though, telling the story of a group of allied POWs who escape from a supposedly "escape proof" German prison camp. One of the reasons I like this flick so much is that it has all the high-intensity of a fictitious drama, yet it is actually based on true events. Its hard to imagine a grand escape plan that would involve 70 prisoners busting out of a high-security German POW camp, but that's exactly what the story is all about. Perhaps not as "accurate" as some of the other flicks on this list, it's certainly got some of the most powerful entertainment value of the bunch. (And everybody loves Steve McQueen's motorcycle run...)


*****************************
3. -- Tora! Tora! Tora! (1970)
If you ever want to know why the 2001 release of Pearl Harbor sucks so bad, all you have to do is catch Tora! Tora! Tora!, the movie that really captures the story, the history, the people, the events, and even America's shock at the unexpected attack. The movie also succeeds so dramatically because the American and Japanese sides are both depicted with dignity and honesty (and the Japanese actually speak Japanese....always a sign of a good war flick.)


*****************************
2. -- The Longest Day (1962)
D-Day. The Longest Day is an epic depiction of the turning point of World War II in Europe --- the enormous pre-planning that went into it, the enormous sacrifices that made it happen, the costly blunders that might well have cost Germany the war, if not at least France. It's a great movie for a dozen different reasons: it's grand scope, it's accuracy, the fact that Germans speak German, French speak French, and Americans and Brits speak English is not to be underestimated in bringing home a sense of authority that you'd normally get only from a documentary. Big name stars are sprinkled through the cast as well, and I love that no single one of them dominates in a story as big and grand in this: John Wayne, Henry Fonda, Robert Mitchum, Richard Burton...heck, even Sean Connery can be seen in here! Great flick, from start to finish!


*****************************
1. -- Das Boot (1982)
This is, quite simply, the best movie about naval warfare to ever grace the silver screen. Yeah, it takes an investment of more than 3 hours to watch the thing, but you come away so mesmerized that it feels like the time passed in a blink of an eye. It's a stunning portrayal of how the wartime tables turned on a confident German U-boat fleet of wolfpack hunters, as Allied fortunes turned and the wolves became the hunted, forced to flee, and hide, and endure the terror of incessant depth charge barrages. It's an emotional roller coaster that takes you from the elation of triumph to the humility of survival and the ultimate despair of defeat. It's also a movie that's powerful in its depiction of enemy combatants not as monsters, but as human beings who feel the same things we might feel. A masterpiece!

ahan da bu da baska bi liste:

10. To Hell And Back (1955)

Directed by Jesse Hibbs
Audie Murphy Plays himself

What better person to act the part of a war hero than a real war hero! Audie Murphy was the most decorated American soldier in world War II. This is the True Story of Audies Murphy's life, a filmography. The movie starts out with Murphy as a child in Texas where he grew up. Murphy joined the U.S. Army at the age of nineteen. He severed with the 19th Infantry in a multitude of theaters, Africa, Italy, France and Germany.

Murphy was awarded 29 decorations along with Congressional Medal of Honor. During the In the battle of the Colmar pocket Murphy literally stopped a German armored advance supported by German infantry, single handedly! It was estimated that he took out over 240 German soldiers. Everyone should have a look at this classic movie! As a soldier myself I feel obligated to list some of his many awards and decorations as Audie and men like him gave us our FREEDOM:

~AUDIE MURPHY - A REAL MAN - A REAL WAR -
A REAL HERO~

• Congressional Medal of Honor
• Distinguished Service Cross
• Silver Star
• Legion of Merit
• Bronze Star
• Purple Heart
• U.S. Army Outstanding Civilian Service Medal
• Good Conduct Medal
• American Campaign Medal
• European-African-Middle Eastern Campaign Medal
• World War II Victory Medal
• Army of Occupation {German Clasp}
• Combat Infantryman Badge
• French Fourragere
• French Legion of Honor, Grade of Chevalier
• French Croix de Guerre {with Silver Star}
• French Croix de Guerre {with Palm}
• Medal of Liberated France
• Belgian Croix de Guerre 1940 Palm

[foot notes]
• Audie Murphy originally declined the opportunity to portray himself in the movie, not wanting people to think that he was attempting to cash in on his role as a war hero.

RUNTIME 1 hour 46 minutes
Rated [not rated]


9. Midway (1976)

Directed by Jack Smight
Charlton Heston as Captain Matthew Garth
Henry Fonda as Admiral Nimitz
Robert Wagner as Lieutenant Commander Blake
Robert Mitchum as Admiral Halsey

I liked Midway for it's historical accuracy. It takes a look at the strategy and pure luck that Admiral Nimitz used to win the South Pacific battle at sea. This battle destroys the back bone of the Japanese navy. The Japanese fleet was larger than the United States fleet because of the brutal attack on Pearl Harbor. The US intelligences was able to break some vital Japanese radio traffic codes! With this information some well thought out strategy and shear luck, the US aircraft carriers find their targets.

{Quotes from Midway}
Captain Garth: How much can you decipher?
Commander Rochefort: Fifteen percent.
Captain Garth: Really decipher?
Commander Rochefort: Ten percent.
Captain Garth: That's one word in ten, Joe! You're guessing!
Commander Rochefort: We like to call it "analysis."

[Foot note]
• Actual battle footage of midway was used in more than one scene.

RUNTIME 2 hours 12 minutes
Rated [PG]


8. Pearl Harbor (2001)

Directed by Michael Bay
Ben Affleck as Rafe
Josh Hartnett as Danny Walker
Alec Baldwin as Jim Doolittle

I enjoyed Pearl Harbor! It was about 1/2 World War II and the other half a gut wrenching love triangle between a beautiful young nurse and two best friends. The scenes of the attack on pearl Harbor are simply fantastic! The chaos and utter destruction that occurred December 7, 1941 is unimaginable until you see this movie! Michael Bay was able to re-create the surprise attack on the Pearl Harbor in such a extraordinary fashion, it will blow your mind!

{Quotes from Pearl Harbor}
President Franklin D. Roosevelt: I like sub commanders. They have no time for bullsh!t, and neither do I.

Danny: You're a rotten drunk... always have been.
Rafe: Well, you're a lousy friend... that's a new development.

RUNTIME 3 hours
Rated [PG-13]
Money Earned
Box Office: $198,000,000
VHS Rentals: $32,000,000


7. Sands of Iwo Jima

Directed by Allan Dwan.
John Wayne as Sergeant Stryker.
John Agar as Private First Class Conway.

John Wayne plays the tuff old sergeant in true Marine Corps style. The movie takes you through Boot camp. Then right in to the Pacific island hoping campaign. The Marines had to fight like hell against the very formidable Japanese Marines for every single island they took. Iwo Jima was one of the last islands and close to Japan. This movie is a tribute to all the Marines to fought and died in the Pacific.

[Foot-notes]
• John Wayne received his first Oscar nomination for his role in Sands of Iwo Jima.
• Allan Dwan uses actual combat footage in this movie.

RUNTIME 2 hours 10 minutes
Rated [PG-13]


6. A Bridge Too Far (1977)

Directed by Richard Attenborough
Sean Connery as Major General Roy Urquhart
Robert Redford as Major Julian Cook
Anthony Hopkins as Lieutenant Colonel John Frost

A Bridge Too Far is a movie about a mission that British Field Marshall Montgomery came up with to expedite the end of the long and brutal land offensive. It was called Operation Market Garden. Along with that the allied supply lines coming from the Normandy beach head were just to long. The plan was to drop British, Polish and American paratroopers to four key bridges and four smaller bridges. Once the drops were made then start the British 1st Army with the British Armour (XXX corps) up the road and across the intact bridges to the farthest one which was Arnhem. aerial reconnaissance reports were ignored...

Almost everything that could go wrong does go wrong! Aerial reconnaissance reports were ignored. There were two SS Panzer divisions near Arnhem. The aerial photos were looked at and never discussed by the brass. The radios didn't work...Someone neglected to match up the radio crystals. The first nine vehicles of the British XXX corps were took out and stopped on the small two lane road which stopped the entire advance. Some of the bridges were blown up before they were captured although the movie don't show this. Three days after the drops the XXX corps made it to the Nijmegen Bridge where the US paratroopers were holding one side and fighting a tough battle!

The British commander General Horrocks ordered the American paratroops to storm the bridge and take it. The cost was sickening but the bridge was taken. In the mean time the British paratroops in Arnhem were up against a German armored division and getting cut to pieces! Before they escaped capture there were 1,500 men killed and over 6,500 men captured and this was just at Arnhem. So was Market Garden a success? Field Marshall Montgomery said it was a 90% success. While everyone involved knew they had went A Bridge Too Far.

{Quotes from a Bridge too Far}

Corporal Hancock: Sir. {Offers mug of tea}
Major General Urquhart: Hancock. I've got lunatics laughing at me from the woods. My original plan has been scrapped now that the jeeps haven't arrived. My communications are completely broken down. Do you really believe any of that can be helped by a cup of tea?
Corporal Hancock: Couldn't hurt, sir.


RUNTIME 3 hours
Rated [PG]


5. Memphis Belle

Directed by Michael Caton-Jones
Matthew Modine as Capt. Dennis Dearborn
Eric Stoltz as Sgt. Danny Daly

The Memphis Belle is a story about a B-17 bomber (The Memphis Belle) and her crew of ten men. They were to be the first B-17 crew to complete their 25 missions and go home! The only thing in their way was their final 25th mission. Their mission was to bomb a Nazi supply factory in the heart of Germany. The Objective was heavily defended with surface to air guns! There is no way out of it, just one more mission and they can go home...

RUNTIME 1 hour 50 minutes
Rated [PG-13]


4. Tora Tora Tora

Tora Tora Tora was based on the attack of Pearl Harbor.
Directed by Richard Fleischer & Toshio Masuda.
Martin Balsam as Admiral Husband E. Kimmel.
Sô Yamamura as Admiral Isoroku Yamamoto.

This movie shows both sides of the pacific war (From the Japanese and American point of view). The battles scenes are really neat for a 1970 film. It is the best film to date on the pacific war as a whole.

The famous quote From The Japanese Admiral Yamamoto
{after bombing pearl Harbor}
I fear all we have done is to awaken a sleeping giant and fill him with a terrible resolve.

RUNTIME 2 hours 24 minutes
Rated [G]


3. Das Boot (1982)

Directed by Wolfgang Petersen
Jürgen Prochnow as Captain Hans-Jürgen Hellriegel
Herbert Grönemeyer as Lieutenant Werner

Das Boot is a movie about a German U-boat and her crew during World War II. Das Boot goes into the misery and life style which the German silent service U-boat crews had to endure while in service. The movie is very intelligent and is not sugar coated at all! Go on a 2 hour ride in a German u-boat and you will never forget it!

{quote from Das Boot)
Captain Hellriegel Our patrol planes! Where are they? Answer that one, Herr Goring! The British have plenty of them! Talking big is all he's good for, That fat slob.

[foot note]
• To help his actors convey the claustrophobic conditions found on a real U-boat, director Wolfgang Petersen insisted on filming within the actual confines of the ship
• 2/3 of the German u-boats deployed for service never returned. Some 40,000 men died serving in German U-Boats.

RUNTIME 2 hours 20 minutes
Rated [R]


2. Enemy At The Gates (2001)

Directed by Jean-Jacques Annaud
Jude Law as Vassili (Russian Sniper)
Ed Harris as Konig (German Sniper)

Enemy At The Gates is about the German invasion of Russia. The city of Stalingrad Russia is where the German advance came to a screeching halt! The German war machine was halted by the shear numbers of Russian soldiers. 500 Russian soldiers would line up to be issued a weapon. The supply depot would give just 250 rifles out and tell other 250 men to pick a man and follow him until he gets shot then pick up the rifle! The Volga River was the last great natural barrier that kept the Germans at bay. I had no idea the brutality or the scale of the war in Russia until I took a look at this movie.

Vassili makes it through his first battle, which was rare for a Russian soldier in Stalingrad. He is noted very quickly as an expert shot with a rifle. Soon he starts targeting German officers very effectively. With German morale down and casualties at an all time high The Germans send in their best sniper to hunt down and kill this legendary Stalingrad sniper the Russian have. Harris and Law's acting in their two parts were just plain fantastic!
The action scenes in this movie are comparable to Saving Private Ryan.

{quotes from Enemy At The Gates}
Khrushchev You won't give up the bridge! I don't care if you lost half your men. Lose the other half! Lose yourself!

[foot notes]
• German casualties in Russia: 1.44 million casualties
• Russian Casualties: exceeded 17 million

RUNTIME 2 hours 10 minutes
Rated [R]


1. Saving Private Ryan (1998)

Saving Private Ryan was the most honored film of 1998 and winner of five Academy Awards® Produced and directed by Stephen Spielberg (Vietnam Veteran).

Tom Hanks as Capt. John Miller
Matt Damon as Pvt. Ryan
Tom Sizemore as Sergeant Horvath

This is by far the best war film to date. The movie is so real and graphic, people were leaving the theater. If you've ever wanted to have some vague idea of what a war is like for a soldier, don't miss this movie! Capt. John Miller (Tom Hanks) has a mission. The mission is simple, find and bring back Pvt. Ryan (Matt Damon) who was dropped behind enemy lines with the 82nd Airborne. The task of finding Pvt. Ryan gets a little complicated though. Capt. Miller discovers that the paratroopers were scattered to the four winds during the night drop. When his men start dying in this search for one man, it turns into a moral dilemma for everyone involved. All this sacrifice for just one man. The special effects in this will have you ducking in your seat! It is a great movie!

(bkz: escape from sobibor)

(bkz: die falscher)

en baba belgeseller;

(bkz: a warning from history)

The Boy in the Striped Pyjamas

Beğenmezsen mesaj at, güzelce konuşayım seninle. :p

2. dünya savaşını biri nazi genaralinin ve de toplama kampındaki yahudi bir adamın çocuğunun gözünden anlatıyor, ziyadesiyle güzeldir, gayet hüzünlüdür, ağlatır.

madem arsivlik liste istiyorsunuz, bu konuda bakilacak ilk yer imdb..

ikinci dunya savasi konulu cekilen filmler www.imdb.com

bu da nazi konulu olanlar www.imdb.com

bunlari a'dan z'ye ya da yila vs.ye gore siralayabilirsiniz.

forum.divxplanet.com

hatta bursa'daysan gel yanıma, hepsini kopyaliyim. verdiğim linkteki filmlerin hepsi var bende.

ahh, ne yazık ki Ankara'dayım. Olsun, ben ufaktan indirmeye başladım bile. Hiç görmedigim, gayet güzel filmler geliyor. Diger arkadaslara da teşekkürler.

Hatta ben de bir tane daha ekleyeyim;

train de vie
www.imdb.com

bu arada bence en iyi ii. dünya savaşı filmi the great dictator'dır. her ne kadar savaştan önce çekilse de, o dönemleri anlatır.
belki izlemişsindir bile... yine de ekleyeyim ;)

inglorious bastards, tarantino seviyorsanız. :)

büyük ihtimal öyledir. misal beş yıl burda 5 yıl zonguldakta çalışacaksın anlamındadır. ama bizim okul kıbrıs'a yolluyor olabilir.

Öğretim elemanı yetiştirme:

Madde 35 - Yükseköğretim kurumları; kendilerinin ve yeni kurulmuş ve kurulacak diğer yükseköğretim kurumlarının ihtiyacı için yurt içinde ve dışında, kalkınma planı ilke ve hedeflerine ve Yükseköğretim Kurulunun belirteceği ihtiyaca ve esaslara göre öğretim elemanı yetiştirirler.

(Ek fıkralar: 17/8/1983 - 2880/18 md.) Öğretim elemanı yetiştirilmesi amacıyla üniversitelerin araştırma görevlisi kadroları, araştırma veya doktora çalışmaları yaptırmak üzere başka bir üniversiteye, Yükseköğretim Kurulunca geçici olarak tahsis edilebilir. Bu şekilde doktora veya tıpta uzmanlık veya sanatta yeterlik payesi alanlar, bu eğitimin sonunda kadrolarıyla birlikte kendi üniversitelerine dönerler.

Yurt içi veya yurt dışında yetiştirilen öğretim elemanları, genel hükümlere göre bağlı oldukları yükseköğretim kurumlarında mecburi hizmetlerini yerine getirmek zorundadırlar. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyenlere, yükseköğretim kurumlarında görev verilmez. Özel kanunlarla getirilen mecburi hizmet çalışmaları bu hüküm dışındadır.

bir arkadaşım, 35. madde ile Dicle üniversitesi üzerinden, şuanda ODTU'de akademik kariyerini devam ettiriyor. En geç 7 yıl sonra (ya da 5 yıldı sanırım), yine Dicle üniversitesi'ne dönmek zorunda.

Bana aktardıkları bu şekilde.

teşekkür ederim efendim cevaplar için.

muhtemelen öyle. e bu durumda ille de yurtdışında doktora yapmak isteyen, gelince de çıtayı düşürmemek isteyen bendeniz için pek mantıklı gözükmüyor bu seçenek..

tekrar çok teşekkür ederim.

Yanıtınızı almışsınız ama ben de bir şey ekleyeyim. 35. madde oldukça bağlayıcıdır. Herhangi bir başka şansınız varsa bulaşmamanızı tavsiye ederim.

oradan o malı alacağınızı belli edin. almayacağınız bir şey için pazarlık yapamazsınız bu kadar açık. kilit nokta şu "aklımda bir fiyat var, fakat siz bir başlayın ne kadara verebiliyorsunuz" diye. kafanızdaki rakama %10-15 yaklaşmadıkça söylemeyin rakamı. düşmesini bekleyin. siz alacaksanız esnaf illaki düşer. sonra o rakama geldiğini gördüğünüz zaman aklınızdaki rakamı söyleyin.

o kadar pazarlık yapmanın sonucunda o rakama düşecektir. düşmese de epey düşürmüş olursunuz. satın alırsınız.

esnafların kilidini çözecek yegane olgu nakit paradır.
Baktınız ki söylenen fiyat sizin belirlediginizden çok yukarılarda, "hacım vallahi olmaz. param olsa amenna ama yok ki meret. x'e düşersen alırım" diceksin. Karşıdaki dayı-teyze kimse artık, olmaz güzelim, bana gelişi y, ben sana bunu x'e nasıl vereyim dicek. Bu noktada cepten cash para çıkartılıp esnafa "bunun para cebinde, alacak belliki, baska yere gitmesin" düşüncesi yerleştirilmeli.

Bu sırada siz "Hacım beni kapı kapı dolaşdırtıp ugrastırma. illaki bulacaz kendimize göre uygun bir yer ama para sana nasip olsun" derseniz, dayı'nın yumusadıgını göreceksiniz zaten. O sırada dükkandaki başka bir mala gözünüzü dikip "aa, bunlar ne kadaraaa. çok güzelmişşş" diye agzınızı geverek sorunuz. dayı bir fiyat çekecek. "ahhhgghh. param olsa alırdım" diceksiniz. "gerçi daha bunda bile indirim yapmıyosun hacı amca. şunlarda temelli iflas ettirirsin beni" diceksiniz. dayı gülecek.

o sırada, "hadi hacım hadi. allah bereket versin" deyip, belirlediginiz fiyatın parasını cebinizden çıkarıp dayıya uzatın. fazla düşünmesine müsaade etmeden, malı kucaklayın, poşetleyin. "Hakkını helal et dayı" deyiniz.
hayırlı ugurlu olsun.

Not: Esnafım :)

8 yıllık kariyerinde yüzmilyonlarca euroluk satış yapmış üstüne de MBA'de sales management ve negotiation dersi almış bir adam olarak şunu söyleyebilirim ki esnaf ortamında pazarlık bambaşkadır, keza esnafın ruh haline, paraya ihtiyacına, senden aldığı alıcı intibasına göre değişir.
Bu noktada tavsiyem şu şekilde olur, alacağınız malın alternatiflerini satıcı ile beraber değerlendirin,sonra bu alternatiflerden bir ikisini beğendiğinizi belli edin, en son elinizdeki bütçeyi %10 eksiğiyle belirterek benim bu kadar param var diyin, satıcının marjı var ise ilk teklifiyle ciddi bir düşüş yapacaktır (bu size fikir verir),sonrasında taviz vermeyin ki ikinci üçüncü teklifini yapacaktır, siz de daha önce %10 eksik bildirdiğiniz rakamı söyleyin, size daha ucuz olan alternatifi önerirse direk vazgeçmeye meyilli olduğunuzu belli edin, son kısmında ise satıcıya zamanınızın dar olduğunu belirtip zaman baskısı kurun, üsteleyerek tamam bu fiyata anlaştık şeklinde siz kapatın satıcının tamam demesini beklemeyin. Unutmayın satıcı eğer inmiyorsa arz talep dengesi sizin aleyhinizedir ki takla atsanız sonuç alamazsınız. ama büyük pazarlıklarda bu yöntem genelde işe yarar.
hadi hayırlı işler

babam der ki: hiç bilmiyorsan yarısını öner...
aklınızda bulunsun...

teşekkurler millet, aradıgım ruh bu:)

pazarlığa kredi kartıyla alacakmış gibi başla. yukarıda anlatılanları uygula. kredi kartı için anlaşma sağlandığında çek kılıcını (nakit). bi %10 da ordan alırsın. yalnız nakdini fiziki olarak satıcıya göster hatta uzat. satış cansa nakit canandır.
Ek olarak kendi gözlemlerim şunu söyledi: 2 türlü satıcı vardır.

birincisi mekanım olsun diye koftiden ticaretle uğraşanlar vardır. genelde babadan devrolanlarla yaşamaya çalışırlar ve edep adap bilmezler. bu tiplerle alış veriş yapma. kazanıp kazanmamak onun için önemli değildir. çalışmaya ihtiyaç duymayacağım kadar nakdim olursa eğer ben de bu adamlardan olcam :) yani benle alışveriş yapma. çünkü ben pazarlık yapmam alırsan ekime almazsan ekime kadar derim sallarım seni.

ikinci grup ise ticareti meslek haline getirmiş ve yaşamını buradan kazanan insanlardan oluşur. sektörden kazandığını yine sektöre yatırarak ticaretin gelişimini sağlarlar. iletişim bu adamlar için her şeydir. yeri gelir senin tatlı dilin için aklının alamayacağı indirimler yapar. ister istemez sen de gördüğün ilgiden ötürü tüm çevreni bu adamlara yönlendirirsin. bu adamlarla ihtiyacın yoksa pazarlık yapma. ama pazarlık yapmayı çok seven adamlardır bunlar. hele ki nakitle geldiysen bir şekilde ya fiyatı kırarlar ya da senin aklındaki fiyatı bir miktar yükselterek satışı tamamlarlar. işte bu adamlarla rahatlıkla pazarlık yapılabilir. satış sonunda da mutlaka tatmin olursun, kazıklanmış hissi duymazsın.

@titiz, gözlemlerin harika. kesinlikle kimi yerde paramızın ve aklımızın ırzına geçilmiş gibi hissediyoruz, 2.gruptakilerde ise ticared eddik, ne güzel modunda ayrılıyoruz.

hakan günday'ın malafa romanını okuyunuz. her ne kadar kitap bambaşka şeyler anlatsa da içinde bol miktarda tezgahtar psikolojisi ve pazarlık sahnesi barındırmaktadır. fikir sağlayabilir.

aklınızdaki fiyat makul olsun. unutmayın ki kimse para kazanmadan size bir şey satmaz. ayağın alışsın denen şey gerçekten daha yüksek kar potansiyeli olan ticari durumlar haricinde yoktur. sen çok hacimli bir potansiyel sunmuyorsan kimse sana maaliyetine bir şey satmaz. bu cümle hep aklında olsun. satıcının verdiği fiyatta herzaman onun yararına bir şey vardır. olacaktır. senin yapman gereken şey, yani pazarlık tam olarak şudur.

öyle bir fayda seviyesi bulmalısın ki, hem satıcının işine yarayacak, dolayısıyla kabul edecek hem de senin maksimum derecede işine yarayacak. satışın tüm özü budur aslında. ama bunu yapmanın yöntemleri vardır. eğer elinde mal ve fiyattan başka bir şey yoksa, yani alabileceğin bir promosyon vs. yoksa satıcıya ticaretin sadece bu satıştan ibaret olmayacağını anlatabilmelisin mesela. ama bunu ayağımız alışsın diyerek yaparsan olmaz. şöyle bir örnek vereyim.

basit bir örnek, evinin yakınlarında ki bakkala gittiğinde peynir alacağın zaman direk peynir fiyatı sorma. peynirin tadına bak, yavaş yavaş peyniri yerken mesela "abi sende soğğuk bira bulunur mu herzaman, absolute var mı, gece kaça kadar açıksın" gibi sorular sor. bakkalın gözlerinin parladığını göreceksin direk. bunu yaptıktan sonra peynirin fiyatını söylediğinde söylemen gereken tek şey şudur:
"abi sen de pahalı satıyormuşsun yaa" ama sakın "peynir de çok pahalıymış" deme, genel konuş. bu fiyatla onun tüm dükkanını değerlendireceğini hissettir. eğer karşında akıllı bir satıcı var ise "pahalı satıyorsun" lafının sadece peyniri değil, absolutu, birayı, gece geç saatte alabileceğin diğer ürünleri de kapsayacağını görecektir. sana da o peynir mantıklı fiyata, ya da daha iyi bir peynir o paraya gelecektir. pazarlık herzaman en düşük fiyatı almak değildir. sürekli fayda maaliyet analizi yapmalısın.
haa akıllı değilse ya da akıllı ama çakalsa zaten "peynirin gelişi böyle gardaş, valla para kazanmıyom" diyecektir.
ne akıllı, ne çakal, ne de salak değil de bildiğin koca kurtsa eğer "ayarlarız abim sana güzelinden bir şeyler lafı mı olur" der, sana iyi fiyat performans aldığını düşündüren bir şekilde o peyniri çakar, üzerine de o absolutları bilmemneleri de deli karlar ile satar. absoluttan kar etmez de başka şeyden eder onun yanında. haa böyle bir koca kurt çıkarsa zaten karşına yapacak bir şeyin yok. otur ve izle, öğren. sonraki hamlesini, neden sana o fiyata verdiğini düşün. bundan sonrası deneyimdir. ama deneyim kazansan da onu ,sektör jargonu, ile s.kemezsin. çünkü deneyimin de ötesi yetenek ve bilgidir. ki o adamda bunlardan var, haberin olsun.
daha anlatılacak o kadar çok şey var ki. ne desem boş. sen bu kadar abartma, bir şeyi almadan önce fiyatını araştır iyice. öyle git satıcıya. seni memnun eden bir fiyat olursa da al onu. "acaba adam ne kazandı" diye düşünme, üzülürsün. mutlaka bir şeyler kazandı o.

satış işi öyle pis bir iştir ki bir süre sonra annenle bile konuşurken sonrasını düşünür, nereden ne kazancın olacağını hesaplamaya başlarsın. insanlardan bir şey istemez, "kendi istekleri" ile yapmalarını sağlarsın. bunu en yakınına bile yapmaya başlarsın.

off, anlatırken bile daraldım o günler aklıma geldikçe. geride bıraktım o günleri, memur oldum artık. :)

kesinlikle sat. amerikadaki kriz aslinda avrupanin abd de batan paralaridir. ekonomik cokuntunun icinde, kendi icinde bir birlik olamamis bir avrupa birliginin zaten cokusu gectigimiz yillar rubin tarafindan dile getirildi. onumuzdeki yillar icin konusulan 1 dolar = 1 euro. bunu dotumden uydurmuyorum bizzat abd gazetelerindeki ekonomi yazarlarinin yazdigi dile getirdigi seyler. zararin neresinden donersen kardir. turk lirasinda kalman mantikli gibi. ama istersen paranin yarisiyla dolar 1.50 nin altina duserse bir miktar dolar alimi yapabilirsin. onumuzdeki donem secimler ve secim oncesi kaos calismalari olacak. o siralarda dolar yine ziplayabilir cunku.

sat

satmak kadar mantıksız olay yoktur. düşerse düşsün, paraya ihtiyacın yoksa mutlaka çıkacaktır. 1-2 seneliğine kaybını başka yerde kazanamazsın zaten.

kısa vadede paraya ihtiyacın varsa zararını çıkarabileceksen başka bir yolla da sat gitsin ama madem 10 bin avro var, ve 1 senedir tutuyorsun, o halde 1 sene daha tutmaya çalış. benim de birkaç kuruş avro'm var, tutuyorum, üstelik yüksekten de almıştım. ama ihtiyacım yok şimdi, dursun diyorum.

canlar iyi diyosunuz da. amcam 2001 'de 1.750 den aldigi US $ lari hala tutuyo.
cikan mikan bisey yok.
Euro da kisa orta vadede hic ic acici durmayo yani !!!
ben keyfimden satmiyom. daha da dusebilir o arada daha mantikli bi yatirim yapayim maksadim.

1.98 de oldu... galiba yirtacam canlar.. oOo :)

1,96 dan satip altin aldim.
guzel oldu yah$i oldu ...

zeytuni veya oliva

tutarsa komisyon alırım :)

sahsen dunyaya pazarlayacak olsaydim turkiye'ye, anadolu'ya, ege'ye ve bu cografyanin medeniyetlerine yakinligini bile gosterecek her turlu isimden kacinirdim. dunyaya ve turkiye'ye sattigim mallari iki farkli isimden satardim. ha isim gelmiyor aklima orasi ayri..

oilve(i ve l yerdeğiştirinde olive oluyor.çok zekice dimi)

"troil" o ve i arasına bir Y sıkıştırmayı düşünüyorum y büyük harf olacak ve basit bi tasarımla birbirlerinde kaybolacak "oYi" harfleri.. troy yani truva... tr yani türkiye...

istamboil veya istambolive de olabilir :]

telif olarak bi kasa istambolive isterim :]

Dizem.
tr.wikipedia.org
sonuçta hem türkiye'de hem de yurtdışında ticari marka sorunu yaşamamayı istiyor olmalısınız. bu isimle pek sorun yaşayacağınızı düşünmüyorum.
hem ürünlerinizi de ayrıştırabilirsiniz. mesela 0,4 asit oranı için Dizem 4, yurtdışında da kolayca diğerlerinden ayrılabilir.

Anatolive, Anatolivian, Toolive (çok yaşa der gibi)...

Beğenirseniz bana ve diğer arkadaşlara beşer litre yağ isterim ona göre :)

tavsiyeler için çok çok teşekür ederim.. hepsini değerlendiricez ayrıca şu marka olayı oturursa hepinize benden bir kasa sızma :).... oluşturmak istediğim sistem "gold of troy" adlı yağ şirketinin sistemine yakın. bol tebessümler...

anadolia :)

Söz mü???

sezon sonu bitip sinema yoluna gider dedikoduları var. Senaristin rahatsızlığı sonrası son 1 aydır kendine insanları pek çekemiyor zaten.

bu sezon ezel'in intikamı alınıp ikinci sezon dayının bilinmeyen düşmanı üzerine dönecek dedikoduları da var.

minimum 2, maksimum 3 sezon sürer.

2 sezon olarak planlanan bir proje. Lakin, senaristin hesapta olmayan rahatsızlıgı, planlarda sekteye ugratabilir.

geçen gece, yiğit özşener saba tümer'e konuk olmuştu. 2.sezonun kesin olduğunu söyledi.

kahve-kola karısımı?

hocam o bitek gözleri kapatmamaya yarıyo yav, kafa rüya görüyo yine benim, yoksa bende mi bişey var bilemedim..

o kafe bu kafe değil bildiğin türk kahvesi için. hem zihin açar hem uyku kaçırır hem de dingin tutar. vaktiniz yoktur uzun uzadıya pişirmeye de gerek yok. kaynatın suyu atın içine mis gibi memet efendi kahvesini için mis gibi kupada.
afiyet olsun!

* doktora yeterlik sınavına hazırlıkta test edilip onaylanmıştır.
doktora yeterlik sınavı ne menemdir bilen bilir.

ozaman en son, bu tavsiyelerden bi sentez çıkarıp kola+türk kahvesi yapıyorum hocalar, eyw.

eğer yarın sınavın iyi geçsin istiyorsan uyumalısın , istediğin kadar bilgi sahibi ol sınavda kullanamazsan ne işine yarar ki ? tamam çalış ama sabahlama bence , dingin bir kafa sınavda çok bilgiden daha faydalı olabilir ki çalıştım da diyosun . . .
uykun kaçsın istiyosan yüzünü bolca yıka , ve oksijen al camı açıp , içecek olarak kahve uykumu getirir benim ^_^ o yüzden pek içecek tavsiyesinde bulunamıyacağım

sınavında başarılar dilerim , kolay gelsin

sınav 10daysa sen de 9a kadar çalışacak olsan mesela, şu an saat yarım.3e kadar dayan gir 5dk soğuk bi duş yap. o seni 6ya-6buçuğa kadar tutar, uyku bastırınca yine gir yap. iki sefer seni sabaha kadar tutar.

türk kahvesi denenmiş onaylanmış..bi fincan 3 saat götürürü ama telvelerini de hüpleticeksin afiyet olsun.. işalah sınavdan 90 alınca o sarışın kız verir sana ..

yaaa bırak sınav falan yat uyu seneye geçersin. ben hep öyle yaptım mesela. son sene 40'dan fazla dersim vardı, ama onları da geçtim. okul dediğin biter gider.

yahu geç kaldık ama bir dahaki sefer yardımcı olur büyük ihtimal. hava aydınlanana kadar dayan duşa gir, hava aydınlandktan sonra at kendini dışarı git bi parka hayatta uykun gelmez.

Semt?

hemen maydanoz oluyorum soruya:
semt fark etmez, uzun saçları adam gibi biraz kısaltabilsin ve çok pahalı olmasın.
ben de benzer bir soru soracaktım iyi oldu bu. :)

:) benim için de farketmez

bu soru daha öncede gelmişti. dikmen'de kekliğe doğru bp benzin istasyonu var gima falan var. onun yanında özay kuaför diye bir yer var. fiyatı 10 lira idi en son gittiğimde. tuncay denen adam çok iyi kesiyor. saçıda katletmiyor. ama ne istediğinizi detaylı anlatmanız kaydıyla. yoksa anlatımınızdaki boşlukları doldurmak zorunda kalıyor. ama dediğim gibi çok yetenekli bir adam. tavsiye ederim. özay kuaför. (mekanla hiç bir alakam yoktur sadece iyi bir berber bulmak zor olduğundan anlatıyorum)

kızılayda haziran kuaför var harika bir yer 417 01 12

evet, asma katı exhibition alanı olarak kullanacagız. kroki'ye ulasmak imkansız sanırım. mail yolunu deneyecegim birde.

tesekkurler.

Didem Yücel'e 285 70 70'ten telefonla ulaşmanızı tavsiye ederim. Yerinde yoksa sekreteri nerede olduğunu söyler, orayı ararsınız. E-mail'ine ne zaman bakacağı belli olmaz.

Bencede hiç uzatmanın anlamı yoktu hesabı getirmişte ne olmuş :) Küfür etmedi ya sana

keşke hiç ödemeden hesap istemediğini belirtseydin. böylece bir yanlışlık mı var, yoksa mekan size kıl mı kapmış öğrenirdin.

bence çok iyi yapmışsın. ben olsam hesabın geldiği an verirdim tepkimi "bu ne?" diye. esnafa alttan almaya başladığın an başlarlar diklenmeye. höyyyt demeyi bilmek lazım. sokarım hesaplarına lan ben orda arkadaşlarımla bira içiyorum...! lan bak akşam akşam

hesabı ödemeden önce patron beyin yanına gitseydiniz kuzu kuzu özür dilerdi, ama hesabı ödedikten sonra gittiğiniz için artislik yapmış. numbernine doğru söylemiş + 1 diyorum.

Bence zıvanadan çıkma potansiyelinizi hissetmiş mekan sahipleri. Sizi pışpışlamışlar kibarca.

hocam zıvanalık bir durum yoktu..cumartesi günü gecenin 1'inde 25-30 yaşındaki 3 adam nasıl zıvanadan çıkarki..tahmin ettiğiniz gibi böyle aykırı bir durum yoktu.

ayrıca beni zıvanadan onlar çıkardı..20 kişinin önünde babam yaşındaki adamların kutsal değerlerine sövecek kadar beni delirttiler, ben hala onların bunu hak ettiğini düşünüyorum. Karşındaki adamın kim olduğunu bilmeden böyle davranamazsın, hesap istenmeden veremezsin, müşteri efendice bu durumdan şikayet ettiğinde , özür dilemez "çok uzattın be adam" derse bir esnaf, anasına küfür yemek için yeteri kadar ortamı oluşturmuş demektir.

Sakin ol, tamam, haklısın. Saaakiiiin.

Nihayetinde rahatsızlık vermişsin adam da senden kurtulmak istemiş. Hakkaten de uzatmışsın ve hala daha uzatıyosun :)

lazor esnaf.

adam haklı beeeyleeeeer

bence de iyi yapmışsın, çok uzatmışsın diyenleri anlayamıyorum, düpedüz saygısızlık adamın sana yaptığı. şu an yapılcak en iyi şey bi daha gitmemek olur heralde, arkadaşlarına da söyle hacı en azından "word of mouth" denen pazarlama tekniğini onların aleyhine kullanırsın..

abicim ben sana olayın özünü anlatayım. içkili mekanlar ilk açıldıklarında müdavimlerine özel ilgi, özen gösterirler, el üstünde tutarlar, çünkü mekanı ayakta tutan bu adamlardır.
ne var ki, mekan tutulup, sahibinin kıçı kalkmaya başladığında, ilk sallanan da bu müdavimlerdir. çünkü bir kere mekanın artık ayakta kalmaya ihtiyacı kalmamıştır, mekan sahibi müdavimlerden çok, ortalığı daha da kalabalık gösteren, kendisi bir müdavim kadar içmese de peşinde getirdikleri ile ortama daha çok kazandıranları tercih etmeye başlar. gerçi bu genellikle mekan için sonun başlangıcıdır, ama zaten bu piyasada mekanlar hızlı yaşar, hızlı ölür, iki yıl sonra içini biraz boyayıp, adını değiştirip, başka bir mekan yaparlar, aynı oyun yeniden başlar.
hiçbir mekanda ben buranın müdavimiyim, sahibiyle, garsonlarla muhabbetim süper gazına gelme.

hesap kutusu masada dururken 1er bira daha sipariş ederdim ben olsam

abicim isim verin böyle durumlarda, direk söyleyin mekanın adını. bizbizeyiz, bilelim kimmiş onlar

cevap verenler de bi cins. hala uzatiyorsun bilmem ne, tabi uzatacak adam. oldu mq o zaman, her dan dun edene boyun egelim. ber her zaman soylerim, tok esnaftan korkarim diye. o mekan da doymus demek ki. bi daha gitmezsiniz olur biter. yakinda patlar zaten orasi. herkese ayni seyi yapiyorlarsa...

Mekan İzmir'in ünlü mekanlarından Eko Pub.. Arkadaşlar dediğim gibi 7 yıldır İzmir'deyim Üniversiteyi burada okudum, yaşım 26. Serserilik yapacak yaşı aştım, işimdeyim gücümdeyim.Yapımda yoktur böyle dan dun, kavga.
Ama mekanın sahibi adam,70 yaşında vardır sanırım,tanınıyormuş da sanırım İzmir'de, zengin dediler at sahibi falan..Bana karşısında bir müşteri değil köpek varmış gibi konuşunca sinirden öldüm. Ondan sonrasını hatırlamıyorum. Yüzüne en ağır küfürleri ettim, personeli ve müşterileri önünde, terbiyesizlik yapan personel de küfürü yedi tabi ki.10 dakika sonra gömleğim parçalanmış haldeydi öyle sinirlenmişim.Herkes haddini bilecek arkadaşlar.Onlar bunu hak etti.Çok rahatım..birazcık haklı olsalar veya delikanlı olsalar ya da hani bana istemeden hesap gönderiyorlar ya belli ki güvenleri var kendilerine ama boş arkadaşlar ben yemedim siz de yemeyin.

Bana uzatmışsın diyen arkadaşlara diyorum..Kimi insan geçiştirebilir bunu ama benim yapımda yok sessiz kalamazdım, kalamam.

(bkz: fischerspooner)

@susu: gruptan sıkı gördüğün birkaç örnek de versen, baksaydım bi :)

James horner - The new world & avatar

Mike oldfield - Songs of the distant earth

Tres lunas

melankolik müzikleri dinleersem dikkatim dağılıyor, yanlış yola sapıyorum, arabaların önüne falan atlıyorum. o yüzden gaz veya neşeli şarkılar tercihimdir. hem yürümemi hızlandırıyor :)
noisettes - never forget you
iced earth - i died for you
death - spirit crusher
pearl jam - jeremy
gibi gibi...
(biliyorum, çok alakasız şarkılar ama...)

edit: bi daha düşündüm de, daft punk, massive attack vs. de iyi gidiyor :)

bob marley
sinatra

ney dinleyip insanların o çabalarını uğraşlarını izlemek hoşuma gider (tacizci değilim)

hell march

cake'in ritmik şarkılarıyla pek güzel yürünüyor =)

Morcheeba bazen Bond

country müzik çaldığı sürece herşekilde eğlenceli olabilir yürüyüşler...

tavsiyem son zamanların favorisi olan Brad Paisley

başka bir tavsiyem ise eski rock müzik dinleyicilerinden biriyim dersen Supernatural adlı dizinin soundtrack lerini indir.

ya da gençlik dizilerindeki gidişhata göre çalan paçalar vardır. aşk sahnelerinde en iyi slowlar, action da dönemim en iyi rock veya pop-rock parçaları için Smallville in soundtrack albümünü indir.

2 senem üniversiteye yarım saatte giden dolmuşta smallville ve brad paisley in albümlerini dinleyerek geçti.

@yam: ney dinleme olayını ben de yapıyorum. acemkürdî eşliğinde otobüs bekleyen insanlara bakmak, süper bi şey :)

birsürü şarkı ismi yazasım geldi ama tembellik ağır bastığı için sadece bir tane yazacağım. bu şarkıyı yolda yürürken dinlediğim zaman acayip havalara giriyorum, hani böyle klip çekerken havalara girerler ya salak salak... hah işte öyle :) ritimleri normal yürüyüş için süper ama spor amaçlı yürümek için uygun mu, emin değilim.

www.youtube.com

aranılan yanıt degil ama, dinlemeyi degil de soylemeyi tercih ediyorum. Bahsettiginiz hissiyat boyle de vuku buluyor.

ya valla en meşhuru emerge benim bildiğim, çok kral şarkıdır. onun dışında never win var mis gibi, just let go var. çok var çok, bi dene sen .)

muse

genelde gol attıktan sonra olduğu için ticari bir nedeni olduğunu düşünüyorum..örneğin,

x kişisi golünü atıyor.bütün kameralar onu çekiyor o ise formayı çıkarıyor.formada reklamı olan sponsor doğal olarak rahatsız oluyor..tahminim bu yönde.

evet birtakım şakalar, komiklikler olmuş.

madagaskar, evet ya mümkün. ama ne bileyim en fazla 1dk sürer gol sevinci diye düşündüm. hem sadece golü atan çıkarıyor, ama sevgi kelebeği olup sarıldığı, dansettiği arkadaşlarının formaları yerinde kalıyor, sponsor yine reklamını yapıyor. ama bunlar benim düşüncem tabiy.

eğer senin dedğin nedendense sponsorlar ayıb etmiş bence. küçük hesapların adamlarıymış ahah.

genelde fotolar yazılar oluyor.bu iş "isa" ya kadar gitti.dini yöne kaydı siyasete kaydı aşka meşke kaydı.amaç bunları durdurma.tabi diyebilirsiniz alta hiç birşey yoksa ne olacak.kökten çözüm olsun diye sonra hakem gidip alta birşey varmıydı yokmuydu bakmak zorunda kalmasın.

forma; çizgi, top, kale direği, korner bayrağı gibi oyunun devamını sağlar. bunun eksikliğinde oyun durur. hakem futbolcunun forma numarasını her daim görmek zorunda. kurallar gereği de forma maç boyunca çıkarılamaz (yırtılma nedeniyle değiştirme falan olmadıkça).
formayı çıkarmak bu nedenle kale direğini yamultmaktan farksız. ondan yani.

Herkes kafasına göre soyunup durmasın diye veya forma kişilerin mensubu bulundukları takımları bir bakışta anlayabilmek için kullanıldığından görüntüsel ve anlayışsal düzeni bozmamak için olabilir.

@uykulu_fb, ya ben hep çocuğunun adını yazanları filan gördüğüm için "ne zararı var yea, eğlensin çocuklar" kafasındaydım işte. ama eed, siyasi, dini işler filan girerse işin içine, sıçızlayabilir.

@numbernine, evet kural bu, onu anladım. sadece altında yatan nedenleri merak etmiştim; misal bi zamana kadar kart görmüyordu oyuncular formayı çıkarınca, ama oyunu top, kale direği vs. olmadan oynamak en başından beri olmayan bi durumdu. neden sonradan çıktı böyle bi şey diye merak ediyordum ama madagaskar, uykulu_fb'nin dedikleri ve sizin "hakem futbolcunun forma numarasını her daim görmek zorunda" açıkmanız soruma cevap oldu.

tensyuverimor.

forma sponsorlugu için firmalar çok büyük paralar dökmekte. sözleşmeye göre, oyuncuların maç boyunca giydikleri formaların belirtilen kısmında, ilgili firmanın ismi vs. yer almalı. forma çıkarma ritueli bu kurala aykırı oldugu için, yurtdısında sponsorluk yapan firmalar tarafından kulübe açılmış davalar bulunmakta. kulüpleri bu yükümlülükten kurtarmak için federasyonlar tarafından getirilmiş bir kural diye okumustum bir yerde.

sepp blatter'in 2004'te yumurtladığı bir kural. wiki'de (en.wikipedia.org ) ise gerekçe olarak futbolun global bir spor olduğu ve muhafazakar izleyicilerin hassasiyetlerine saygı duyulması gerekliliğinin gösterildiği yazıyor.

Eskiden formasi sorttan cikan oyuncuyu da uyarirdi hakem. Formasini sortun icine geri sokturturdu. Oyunun duzeniyle, oyuna olan saygiyla ilgili bi durumdu bu sanirim. Simdilerde oyle bir uyari durumu yok ama formayi cikarana sari kart gostermek yine formayi sort icine sokturtan sebeptir diye dusunuyorum.

haha. göğüsteki markaların görünmemesiyle alakası yok. bu kadar da sallanmaz yahu. 10 saniye göğüsteki marka görünmeyince firma zarar mı edecek?

rakip taraftar tahrik olmasın, düzen bozulmasın, disiplin elden gitmesin kökenlidir sebebi.

Expedia da bileti alırken son adımda yazar iptal v.s. şartları. Uçuş tarihlerini v.s. verirseniz kontrol edebilirim adınıza.

Ankara'dan Boston'a.
30 June - 26 July arası.

$953 uçuş ücreti. Munich aktarmalı. Lufthansa seferi.

çok teşekkür ederim.

Direk Lufthansa sitesinde o tarihte satılan uçuş yaklaşık 100$ daha pahalı ve değişim kabul edilmiyor. 45€ olayını nerde gördünüz bilmiyorum ama direk değişim ve iade yapılamaz diyor.

Expedia da ise durum biraz farklı. 953$ olan bilette 100€ vererek değişiklik yapabiliyorsunuz. Ölüm veya vize reddi durumlarında belgeleme koşuluyla ücretsiz iade alabiliyorsunuz.

CANCELLATIONS

ANY TIME
CHARGE EUR 100.00 FOR CANCEL/NO-SHOW/REFUND.
WAIVED FOR DEATH OF PASSENGER OR FAMILY MEMBER.
NOTE - TEXT BELOW NOT VALIDATED FOR AUTOPRICING.
THE FOLLOWING RULES APPLY PER PRICING UNIT.
--------
CHILD DISCOUNT DOES NOT APPLY.
INFANT FREE OF CHARGE.
--------
WAIVERS MUST BE EVIDENCED BY DEATH CERTIFICATE.
--------
FULL REFUND PERMITTED BEFORE DEPARTURE IN CASE OF
REJECTION OF VISA.
EMBASSY STATEMENT REQUIRED.
--------
REFUND OF UNUSED FEES AND TAXES PERMITTED.
UNLESS APPLICABLE OW/RT FARE PLUS TAXES FOR ACTUAL
TRAVEL IS HIGHER THAN WHOLE ORIGINAL TICKET. IN
THIS CASE NO TAX OR FEE REFUND WILL BE PERMITTED.

lufthansa yetkilisini arayıp ona sordum dün. o söyledi €45 olayını. zaten lufthansa'nın belirttigim tarihlerde ki en ucuz uçuşu, almanya + kanada aktarmalı. bide kanada vize falan sıkıntı olcak sanırım.

expedia, sade almanya aktarmalı ve daha ucuz.

Bu durumda dediklerinizden şunu çıkarıyorum;
konsolosluktan alacagım vize red kagıdını expedia'ya yollamam kosuluyla full refund yapıyolar yani.

Bilet alırken Expedia Flight Protection Plan diye bir şey çıkıyor karşıma. 18 dolar karsılıgında, geçerli nedenli iptallerde geri ödeme yapılıyormuş. Dediginiz şey bunun kapsamında mı? bilet alırken bu seçenegi tıklıyorum yani ? Geri odeme icin bilet alırken birşey yapmam lazım mı ?

çok tesekkurler.

Büyük ihtimalle o kağıdı Expedia'ya veya Lufthansa'ya göndermenizi isterler. Öyle bir durumda sizi Expedia yönlendirir.

Expedia'da 18$ a çıkan şey bir nevi seyahat sigortası. İadesiz biletler için mantıklı ama sizin için boşa masraf olur gibi. Ölüm,sakatlık,kaza v.b. nedenlerle seyahatiniz iptal olursa bu plan devreye girip biletinizin ödemesini yapıyor.

Size bahsettiğim iade olayını Lufthansa kendisi sunduğu için ekstra bir plan almanıza gerek yok.

Expedia'dan direkt alıyorum o zaman.

çok teşekkür ederim. sagolun.

Hayırlı olsun :)

müslüm gürses - istanbul sokakları

HAKAN TASIYAN - GELIN OLDUGUN GECE
www.youtube.com

Orhan Gencebay - Dertler benim olsun
www.youtube.com

müslüm baba - şarkı listesi yapsam bitmez..en kral(boş şarkısı olmayan) albümleri; küskünüm, güldür yüzümü, aldatılanlar
tüdanya - gücenme tanrım, aldanma çocuksu mahzun yüzüne
hüseyin altın - bir sokak çeşmesi, bir mecnun yarattın
bergen - elimde duran fotoğrafın, sen affetsen ben affetmem
kamuran akkor - bir ateşe attın beni, pencereme gün doğmuyor
bülent ersoy - ikimizin yerine, bir sevgi istiyorum

saka mi bu la?

(bkz: interval koşu)

spor!
spor!
spor!

en babadan kalma usul: ekmeği keseceksin birader.
oldukca az ekmek yedigim zaman gobek falan kalmaz. tabi bide yürüyüş-koşu şart.

spor kesinlikle ve diyet... dikkatli yapman lazım.. spordan kasıt ağırlık kaldır vs değil koşu+mekik... benim programım bu...

Rakıyla su içme. Ne yanında iç, ne içine kat.

her gün 30-45dk orta-hızlı tempoda yürüyüp beyaz ekmek ve fast food'dan uzak dur yeter.

maydanoz olayım izninle,
@pass, Rakı su ilişkisinin göbek üzerinde nasıl bir etkisi var?

Kimse demememiş göbeğin en iyi dostu "şeker". Şekeri keseceksin hacı. Benim bi arkadaş şekeri yağı tuzu azalttı ve kısa sürede göbeği azaldı(2 3 ay falan). Bide sağlam yürüyecen. Göbekteki yağlar en iyi böyle erir. Hızlı tempoda mümkünse hergün en az 30dk yürü şekeri tuzu azalt başka yolu yok. Aç kalmıyacan ama. Sadece şeker tuz yağ uzak dur.

@0dy

ekmekle alakası yok ya ben günde 2 ekmek yiyorum :)

ne için gittiğin önemli büyük ihtimalle formu doldurduğunda vizen onaylanıyor ya da onaylanmıyor... adres konusunda 1 günlük bir adres vermendense kalacağın yerin adresini vermen daha mantıklı geliyor bana... belgeleri kontrol etmiyorlar bile... mülakatta parmak izi veriyorsun sabıkan yoksa ve şüpheli davranışlar içeriisne girmezsen muhtemeln alırısn vizeyi...

universiteleri gezmek icin turist vizesi.

eger adres sahibi kimdir nedir diye sorulursa ne demeliyim?

gittiğimde üniversiteleri gezip şu tarihte döneceğim diye belirt öncelikle ... kalacağın yeri de bir arkadaşımın tanıdığı diyebilirsin vergi vs takacakalarını sanmıyorum zaten.... o amerikadaki arkadaşının tanıdığı olabilirdi mesela.... ya da ne bileyim nereden bulduysan oranın bilgisini veririsn www.couchsurfing.com da var mesela oradan da bakalbiirsin kalacak yer... bu arada daha önce çıktın mi yurt dışına diye sorarlar muhtmelen ilk kez çıkıyorsan da zorluk çıkaracaklarını sanmam ama neden diye sorguluyorlar işte genelde...


inglizce konuşabiliyorsan rahat kendine güvenli ol ve finansal durumun iyiymiş gibi davran muhtemelen vizeyi verirler...

ama askerliğini yapmadıysan ve öğrenciliğin yeni bitiyorsa orada kalmayacağına dair somut bir sebep göstermelisin.. sorun çıkarabliyorlar kimi zaman.

arkadaşımın tanıdıgı çok mantıklı geldi. Çok teşekkür ederim. site için de sagol.

www.easy.com şöyle bir site vardı zamanında epey ses getirmiş, bir göz at istersen belki aradıkların çıkar

www.kayak.com dan ucuz biletler cikiyor genelde. malasef istanbul'dan boston'a direk ucamazsiniz.

ek: konaklama icin de www.hostelworld.com

www.ekobilet.com

www.ekobilet.com www.orbitz.com www.expedia.com www.easyclicktravel.com

bu sitelerin tamamına bakın hangisinde en ucuzu bulursanız ona yönelin. bir de tavsiyem bu sitelerden mesela british airways bileti buldunuz ucuza,aynı bilete bir de british airways in sitesinden bakın..bazen daha da ucuz olabiliyor. ama bazen tam tersi de söz konusu.

bostona direk uçuş maalesef yok. thy chicago ve new-york aktarmalı uçar bir de direk giden delta var o da new york a uçar sadece her türlü aktarma şart ya abd içi ya da avrupa aktarması olmak zorunda.

konaklama için de www.booking.com www.hrs.com www.easyclicktravel.com www.expedia.com ve www.orbitz.com u öneririm.

kolay gelsin

expedia'da 953$'a buldugum ucuş, lutfhansa'nin kendi sitesinde daha pahali. expedia'dan alıyorum o zaman ?

çekinmeden alın. ama diğerlerine de bakın..hangisi ucuzsa ondan alın. expedia %100 güvenlidir şüpheniz olmasın.

sabanci - koç - kadir has

bölüm geçiş standartları bildiğim kadarıyla yök'e tabi olduğundan şartları benzer olacaktır ancak iyi araştırmakta fayda var

Atılım Üniversitesi.

özel üniversite görmüş ve salak gibi devlet üniversitesine geçmiş birisi olarak söylüyorum, en iyi devlet üniversitesine sokayım.

Arkadaşım sabancı elektrik elektronik müh. liğine geçti ve oldukça sosyal bir öğrencilik geçirdi. Topluluktan topluluğa koşuyordu.

istediğiniz üniversitelere bir bakın, bazıları şöyle bir şart koşuyor "öss den alınan puan kendi bölümümüzün taban puanı kadar olmalıdır veya en fazla %10 düşük olmalıdır"

her üniversitenin sayfasında yatay geçiş için gerekenler yazar.

Tabii bütün devlet okullarını kafadan aynı kefeye koymak da tecrübe yetersizliğinden olmalı.
Sosyallik denen şey kulüplerden ibaretse (!) bazı devlet okullarında bunlar vardı, hem de daha özel üniversiteler "piyasa"ya çıkmamışken.

mechanics of materials <john beer> bulunmakta.

bu herifin kitabı da bulamazmısın?

www.gigapedia.com a bir bak orda bulabilirsin gibime gelyor.

bence bu konuda bir çatışma yok. iyi insan yaşayışı nedeniyle kendine de fayda sağlayacaktır, bu bir yan etki olarak kendiliğinden gelişir zaten.

iyi insanların düşüncelerini takip edebilen, kendini bilen insanlar olduğunu düşünüyorum. bilinç belli bir düzeye ulaştığında, varlıklara karşı kaçınılmaz bir şefkat oluşur insanda. toplumun ve diğer etkilerin getirdiği mantıktan ari, içsel düşünceler, doğrular geliştirebilirler.
iyilik çok göreceli bir kavram. davranışlardan öte bence niyet önemlidir. çünkü iyilik olarak yaptığınız bir hareket kötü sonuçlar doğurabilir. ancak niyetin saf olduğu durumlarda bu kötü sonuçlarla karşılaşılma ihtimali daha düşüktür. aynı şekilde niyetin iyi olduğu ancak davranışın kötü olarak değerlendirilebileceği durumlar da mevcut. bir zen master öğrencisinin kafasına değnekle girişebilir mesela. belli düzeydeki öğrenciler gurunun kötü insan olduğunu düşünebilir. ancak guru açıktır, niyeti bellidir, iyilik ve kötülük ancak bu amaca ulaşmakta kullanılır.

ayrıca her insanın özünün, ruhun, hepimizin birleştiği o alanın mutlak iyi olduğunu düşünüyorum. insanın özde kötü, ya da lekelenmiş olduğuna inanmıyorum..
ama bir yandan da iyi veya kötünün bizim düşündüğümüz anlamıyla var olmadığına inanıyorum. zen hocası örneğini de bu nedenle verdim.

bunlar da benim bireysel araştırmalarımın sonuçları.

ben inanırım ki:
insanlar özellikle o yaşa gelene kadar edindiği izlenimleri kendi üstünde denediği zaman bir daha kendileri olmayo onlar. örnek vermek gerekirse, sen insanlara soğuk davrandığında insanların seninle daha çok ilgilendiğini farkettiğin zaman eğer onu uygulamaya başlarsan yarın o kişi sen olmazsın. buna da kişilik deniyo hani. dikkat ediyorum yaşını başını almış sevilen insanlar hep kendi bildiğini yapan başkalarının hatalarını benimsemek yerine kendi doğrularıyla kapatabilen insanlar. benim yorumlamam bu kadar hadi hayırlı işler.

iyi insan olmakla kendi faydasına yaşamak arasında bi ilgi var mı? herkes kendisine yaşar... afgan cocuklar icin oraya giden bi doktor flan olsan ok ama normal gündelik hayatta etrafında gördügün herkes kendi faydasına yasar bu onları kötü yapmaz...

iyi insan kötü oldugunu söyleyendir belki... çünkü hepimizin icinde fitne fesat var.. bunları engelleyip zararın dokunmadıkca iyisindir.. ki bu baslıgı actıgına göre iyisin..

hepinize cevaplar için teşekkurler.
@kediebesi cok guzel yazmıssın ama idealize seyler. ben hayatımda baskalarına değil iyilik yapmak, zarar vermemeye çalısırken bile yıpranıyorum bir biçimiyle. yani böyle olmamalı aslında biliyorum ama dediğin gibi bilinç duzeyiyle ilgili ve sanırım bizim toplumda oraya ulasmaya daha cok yol var.
@sarper361 kendi iç ugraslarımla en yakın cozumlemeyi seninki gibi yaptım ama bunu da uygulayamıyorum. kendi dogru bildiklerime cok inanıyorum, aklıma da guveniyorum ama kendi dogrularını uygulamaya bile izin yok sanki. yok o kırılır, bu gucenir. sanki sürekli bir vicdani baskı altındayım.
cozemedim gençler, belki de cozmek için acele ediyorum ama cok buyuk bir ikilem var gibi..

madem iyisin

anladık iyisin,
ama neye yarıyor iyiliğin.

seni kimse satın alamaz,
eve düşen yıldırım da
satın alınmaz
anladık dediğin dedik,
ama dediğin ne?
doğrusun, söylersin düşündüğünü,
ama düşündüğün ne?
yüreklisin,
kime karşı?
akıllısın,
yararı kime?
gözetmezsin kendi çıkarını,
peki gözettiğin kimin ki?
dostluğuna diyecek yok ya,
dostların kimler?

şimdi bizi iyi dinle:
düşmanımızsın sen bizim
dikeceğiz seni bir duvarın dibine
ama madem bir sürü iyi yönün var
dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
iyi tüfeklerden çıkan
iyi kurşunlarla vuracağız seni
sonra da gömeceğiz
iyi bir kürekle
iyi bir toprağa.

bertolt brecht

işte iyi olmakla iyilik yapmak arasında biraz nüans var sanki.
japonya'da bu iyilik müessesesi çok acaip kullanılıyor mesela. eğer birine bir iyilikte bulunursanız, bir hediye verirseniz, onun da karşılık vermesi zorunlu gibi bişi. tabi bu durum da çok fena kullanılıyor. şirketler çalışanlara öyle iyi imkanlar sunuyor ki adamlar ömrünü cubicle da çürütüyor mesela.

idealize fikirler olduğunu da düşünmüyorum. eğer sen tüm canlıların senden olduğunu fark etsen zarar vermemek için çaba harcamana hiç gerek kalmaz. çünkü aslında kendine zarar vermiş olacağını bilirsin. mesela bunu kavrayan kişilere hayvanlar çok daha rahat yaklaşır, en acaipleri bile hemen sokulur. david attenborough konuya çok iyi bir örnektir. :) böyle insanlar vardır, ve olmaya devam edecektir.

bertolt abi de bu iyilik yapmış olmak için, sırf iyi insan olma amacıyla yola koyulanlara yazmış sanıyorum şiirini. amaç iyi insan olmak değildir. amaç kendini ve yerini bilmektir. iyilik yan etki olarak gelişir, tekrar ediyorum. :)


mesela şu nepalin dağlarında kaybolan bir oğlan var, belki duymuşsunuzdur. hah şu an o tümüyle kendi iyiliği için çalışıyor, meditasyon yapıyor, kendi aydınlanması için. ancak bu işi o noktada bırakmayacak. aydınlanabilirse ilk yapacağı şey bunu insanlarla paylaşmak olacak. çünkü iyilik dediğimiz bu bilinç bunu getirir doğal olarak.
en başta bencilce kendi iyiliği için ailesini de terk edip giden bu genç adam, bir usta olarak dağdan dönüp onu bekleyenlere fayda gösterecek, imkan bulabilirse.

bir düşünsene nepalin dağlarında hiç bir eşyan olmadan yapayalnız dolaştığını ve hiç bir zarar görmeden geri gelebildiğini?

kusura bakılmasın uzun uzun yazıyorum. bu konuda yıllardır çok araştırıp düşünüyorum ben de :) dolmuşum epey...

hepinize tekrar teşekkurler,
kendi sıkışmıslığımda farklı pencereler açtınız.

bi ske yaramayan insandir.

sadece iyidir maraz dogurur. bu gezegen bir can icin bu kadar telas edilecek bir yer degildir. baska super gezegenler de var.

iyi oldugunu bildigi&bilindigi icin beklentileri karsilamakla yukumludur. hayati berbattir.

kotuluk yapmaktaki hazzi iyilikte bulacagini sanir. cig kofte yemekle dondurma yalamanin ayni tadi verecegini sanmasi gibi.

iyilik yorar.

iyi kendine ait degildir. insanin kendine iyilik yapma istegi en fazla dislerini fircalamak kadar muhimdir. bunun disindakiler bencillige girer. o da iyilik degildir.

iyilik yanlisi dogmasini engelemekten -kendilerine gore- onu durdurmaya ya da sonunda ortaya cikanlarin yarasini sarmaya kadar bir cok yerde devreye girebilir. yani zamansizdir.

iyilik aslinda cogu zamanda becildir. kisi iyilik yaparak icindeki budan haz alan yeri besler. baska insanlari mutlu gormek onlari -iyilikcileri- mutlu eder. ve baska insanlari mutlu etme perdesi altinda kendilerini mutlu etmenin pesinde kosabilirler. bu faydali br bencilliktir. kedinin fare yiyerek sehri onlardan korumasi gibi.

iyilik tasvip bekler. en iyi ihtimalle yapnin kendi icinden. yoksa tamamlandigi dusunulmemis bir iyilik sakatttir. ve sakat kalmis her iyilik sahibine keder olarak doner. eksik biraktigi yerden kendisine hicap olarak doner.

iyilik curumeye mahkumdur. bunu bildigi icin soz yazan atalar ve acisini biraz da olsa hafifletmek icin, iyilik yap salla halice, demisler. yoksa bu kadar zahmetin ardindan unutulmak hic bir sevdaliya koymadan gecmez.

iyilik yapmak icin iyi olmak gerekmez. bazen hic bilmeden de iyilik yapilabilir. bir adam cikar, elideki camuru bir yetimin kafasina siler. cocuk sevildigini sanip gulumser. adam elindeki kirden kurtulmustur halbusi.

iyilik sinirlidir. her 10 milyondan bir kisi belki de daha da az bir oranda insanlar iyiliklerinin sonuna kadar giderler. iyiligin sonu nihayetinde seni de tuketecektir. insanin enikonu sahip oldugu sey bedenidir. sonunda ondan da feragat edilmesi beklenir.

iyilik yapmak cok da kotu degildir. ama gece 4 te taksim bostanci arasi calisan dolmus giidir. o olmazsa bazen soguk karanlikta yalniz kaliriz.

eyvallah.

harf hatasi duzel/

iyi insan, kendi başına gelmesini istemediği bir hareketi / olayı / durumu vs., başkasına yapmayan insandır. Böylece bir yanda iyi insan profilinde yaşayıp, çevresinde gayet pozitif bir profil çizerken; dolaylı yoldan da, kendi faydası için bir hamle yapmış olur.

En basit örneklemeyle: "Tuvaleti nasıl bulmak istiyorsanız öyle bırakın."

"iyi insan" çevrenin yargısıdır.

iyilik yapan insan hakında "enayi" mi yoksa "harbi adamdır!" şeklinde konuşulacağını çevre belirler. bu durumda "iyi insan"ın çevresiyle olan iletişim tarzı ve sosyal ilişileri de belirleyicidir.

ama madalyonun diğer yüzü de var. dünya "iyi" asosyallerle dolu ve onlar iyiliklerinin cezasını enayi, saf, mal gibi sıfatlarla yaftalanarak çektiler.

ve herkesin kaçırdığı bir diğer nokta: bir insan 20 kişiye iyi, 1 kişiye kötü olabilir.