değil. Şans dediğimiz şey, rastlantısal olumluluk.
sizin karşı çıktığınız şey sanırım şanslı insana inanmak. o da bu hallerin devamlılığı. Burada da etken bu olayların devamlılığından çok 1 tane çok büyük bi' şans yakalayıp onun avantajlarından faydalanarak iyi bir pozisyonda olmak aslında. yani çokcanası algıda seçiciliğiniz o kişiyi öyle gösteriyor olabilir.
mesela acun ılıcalı buna örnek olabilir. şanslı diyebilirsiniz, şanssız da diyebilirsiniz.
yahut az önce sorulmuş yine; koç ailesi de buna örnek olabilir. şansları yaver gitmiştir ve bunu kendileri de eylemleriyle destekleyerek bugünkü konumlarına ulaşmışlardır.
keza şengör ailesi de yine buna bi' örnek -ki bunu celal şengör söylüyor.
şans dediğimiz şey, genetik miras ve sosyo-kültürel ortamın(bkz:
cografya kaderdir) zamanla buluşup kişiyi olumlu ayrıştırması işte.
ama james bond gibi, sürekli seken kurşunlar sağa sola abansın, anlık bütün olumlu rastlantılar aynı kişinin başına gelsin durumu, işte bu inanılmayacak kadar irrasyonel. diğeri değil.
keza, şanssa inanmak diye birşey yok esasında, bu bi' gerçek. yani imana ihtiyacı yok. ne zaman doğacağını anananın babanın kim olacağını hangi coğrafyada ve kimlerle arkadaşlık kuracağını belirleyemediğin müddetçe, şans bir realite.