The balm drugstore markasidir yani cok saglikli degildir aslina bakarsan..eczanelerde satilan makyaj urunlerine bakabilirsin ya da mac kullanabilirsin benimde cildim hassastir ama mac iyi geliyor.

açılınca +12 ya da +24 oluyorlar bu nedenle zaten alerjik olan cildinizi ömrü tükenmiş ürünle tehlikeye atmak bana cok mantıklı gelmedi. the balmın tamamen dogal oldugunu zannetmiyorum, eglenceli bir renkli kozmetik markası ama alerjen testlerini başarıyla geçmesi pek mümkün değil. bu anlamda en bilinen marka tabiki cliniq. bu nedenle düğün dernek zamanı mac gibi yerlerde makyajınızı yaptırmanız sanki daha pratik?

Clinique bende sivilce yapti herkeste ayni olmuyor bende cok sasirmistim cok guvendigim halde..ne zaman sursem sivilce oldu bir daha denicem belki tesaduftur diye ama.

Mace gidip tester isteyip deneyebilirsin zaten alerji hemen kendini gosteriyor.kucuk bir kaba koyup alin.

doğal içerik kullanmakla doğal ürün aynı şey değil. the balm da doğal bir marka değil zaten. sadece cruelty free. yani içeriklerinde paraben de talc da bulunabiliyor. aynısı yves rocher için de geçerli mesela.

ürün almadan önce cruelty free, doğal hammadde, temiz içerik, ekolojik ürün vs nedir ne değildir bir araştırın.

bir de makyaj malzemelerinin (bakım ürünlerinin de) etiketlerinde kapağı açık kavanoz resmi olur. o kavanoz resminin üzerinde 6m 12 m gibi ibareler olur. o ibareler ürünün açılduıktan sonra kullanım ömrünü ay bazında söylerler. tüketim tarihlerine oradan bakabilirsiniz.

bence çok fazla bulaşma bu işe. ben az makyaj yaptığım halde bu aralar ondan bile kurtulmaya çalışıyorum. insan kendini makyajlı görmeye alışınca tersine alışmak çok zor oluyor. o yüzden cildinde renk düzensizlikleri vs. kapatmaya çalıştığın bir kusur yoksa hiç bulaşma.

tr'de hala bulunuyor mu bilmiyorum ama bare minerals markasına bakabilirsin. mineral makyaj üretiyorlar, bütün ürünleri toz halinde. iyi bir allık fırçası ve mac'ten fırça temizleme suyu alabilirsin. fırçaları temiz tutmak çok önemli.

hele alerjik ciltle drugstore markalarını kullanmanı hiç tavsiye etmem. la roche posay gibi bb krem, rimel gibi ürünleri de olan dermokozmetik markalarına bakabilirsin.

cildinizde kapatmak istediginiz cok belirgin kusurlar yoksa fondotene hic bulasmayin. bb cream yetiyor.

dogal minerallerden yaplan makyaj urunleri oluyor, onlari deneyebilirsiniz. ama balm'i ben de onermem. gratisten dogal pek bir sey bulamazsiniz muhtemelen.

zaten az makyaj yapiyormussunuz. su anki makyaj yapma hevesiniz kisa surede azalacaktir. (kendimden biliyorum:) o yuzden kaiteli ve az urun almaniz daha iyi olur.

kullanma suresi olarak goze kullanilanlar 6 ay,
yuze kullanilanlar 1 yil kadar kullanilabilir gibi kabataslak bir sure dusunebilirsiniz.

ha kullaninca bir sey olmuyor, ama kullanmamak daha iyi.

Odaya bi piknik tupu koyun. Uzerinde de cay kaynasin.

kapın battaniyeleri, yorganları, sarının güzelce. zaten kesik elektrikte karanlıktayken insanın uykusu geliyo hemen, dalar gidersiniz.

katalitik. bizde o da yok, annem attı artık ile yaramıyor yer kaplıyor diye. o yüzden ben çaydanlıkta su kaynatıp sıcak su torbası yapıcam. +battaniye

çözüm bende, video geliyor.
edit: www.youtube.com

tavuğu fırında poşette pişirsene.

tavuğu içinee değil de yanına koymak daha iyi olur bence. nasıl bir yemek için hazırladığına göre değişir tatlı ve sebze olayı. samimi olduğun kişilere hazırlıyorsun diye hesap ediyorum makarnadan dolayı.sebze yapmana gerek yok sırf çeşit olsun diye. doyarsınız çünkü. milföylü o şey güzel oluyor ama sütlü tatlı daha iyi gider sanki.

yemeği arkadaşlarımla yiyeceğiz evet, o yüzden makarna :)
tavuğu ayrı pişireyim.
sebze yemeğini de eledim madem.
peki sütlü tatlı ne olabilir? muhallebi yapıp üzerine meyve koysam olur mu?

olur bence. altına bisküvi koyup üstüne muhallebi koyabilirsin. ya da meyve falan her türlü güzel yani

kar wai wong ve kim ki duk filmlerine bakabilirsin, yönetmen olarak, kar wai çinli gerçi :{

nasıl olsa biri yazacak, ilk ben yazayım: yeopgijeogin geunyeo. romantik komedi, yer yer dram.

ben sanırım bulaşık deterjanını seçerdim ama tam temizlenmezse de en kaygan o olur sanırım sonunda...

bulaşık deterjanı. ama çok az kullanın. iyi durulanmazsa kayar parkeler.

seçeneklere göre cevabım bulaşık deterjanı,
kap kacak temizlediğimize göre içlerinden en masumu odur herhalde..
evde sirke bitmişse ben de onunla temizliyorum onun dışında sirke varsa onu kullanmanı tavsiye ediyorum kokusu kalıcı değil 5 10 dk ya uçar gider kimyasal kaplı yüzeyde yüremek kötü hissettiriyor

bol bol öpüşmek lazım

dudakları büzeceksin yine çizikler aktif halde olacaklar

vaseline original bu işi çözer
stdntbeauty.uk

bepanten plus krem.

Opusmek + uyumadan once dudak balmi

vazelin alacaksan da normal vazelin değil vazelin pure al.

arada sirada esmer seker, zeytinyagi ve balla peeling yap, bir de blistex dudak koruyucusu kullan.

diş fırçasıyla masaj yapmak diye duydum bir nevi peeling yani

Vazelin bitti evde arka nun en nemlendiricili en yoğun olanı kullanıyorum vazelin alana kadar çok sinir bozucu ya. Ruj sürüyorsun çizik çizik kalıyor dudak kenarına çerçeve yapıyorsun onun üzerinden de çizik çizik gidiyor falan falan

balzeytinyağı ve şekeri karıştırıp haftada 1-2 kere bununla peeling yapın. yıkadıktan sonra kakao yağı (katı olandan alın aktardan) sürüp yatın. düzelir onlar

o geçene kadar pek ruj sürme, renkli lip balm olur ama klasik ruj dudakları kurutuyor genelde.

blistex medplus - gratislerde var

mat ruj dudak kurutur
+
bol bol su ic

@littlejack diğer duyuruma bekliyorum

Çok su içiyorum zaten

yaşlanıyorsun ondan.

@Difdiringi 3 4 ay dır var hemen belirtiler çıkmaz ki ya

işletim sisteminin bi önemi var mı?

Çok fazla önemi yok hocam. Sonradan yükleyebiliriz.

yeni bilgisayar istedik, satın almadan bize cooper computer diye bir marka geldi. bi araştırın isterseniz.

kasa olarak bu
www.sahibinden.com

monitor olarak tavsiyem ise çerçevesiz şu model
www.vatanbilgisayar.com

www.youtube.com wibtek incelemesi.
bir de casperın vardı. bundan daha düşük donanımlı. onun da incelemesi varr.

Beyaz

beyaz daha spor ve keskin bir kontrast sağlar, hatta çiğ bile durabilir. krem daha yumuşak ve daha ağır bir hava verir. bence krem.

kesinlikle krem

daha koyu bi krem olsun

geçen burada pronovias'ı indirimden aldığından bahseden bir arkadaş vardı resim de koymuştu..şu anda yaza giriyoruz indirim sezonu değilmiş gibi gelmişti bana da şaşırmıştım oradan biliyorum :) caps koymuştu beğenilmişti de.
7-8 bin olan modelleri de vardır tabi, ortalama daha çok 4-5 binlerde sanırsam ama çok emin değilim.

12 bin tl civarıydı biz sorduğumuzda.
vakko olabilir daha ucuza oleg cassani olabilir.

12 bin lira bi kıyafet eder mi ya git gide karaborsaya çevirdiler gelinlik işini

ben geçen sene 3.000 civarına almıştım ve kendi zevkime göre dikmişlerdi. ankara değildi yalnız ama 3.000 civarına çok güzel bir gelinliğin olabilir

tunalı hilmi caddesi'nde cocon gelinlik var. benim kuzenim gelinliğini oradan almıştı, provalara falan beraber gitmiştik. çok ilgililer, kendi ürettikleri değişik tarzlarda ve modellerde gelinlikler vardı, ama değişik fikirlere de açıklar, gelinlikler üzerinde sizin içinize sinene kadar değişiklik yapabiliyorlar. fiyatlar konusunda bir bilgim yok, ama tavsiye ederim.

ama çok pahalı olmasın derseniz and çarşısı'nın üst katı olduğu gibi gelinlikçi. ne modaysa onu öne çıkarıyorlar genelde, ama güzel işler yapanı da bulabilirsiniz burada. mağazalara girip konuşmanız lazım.

Pronovias pahalıdır. 5 bin altına zor bulursunuz, o da istediğiniz model olmaz. Daha mutevazi yerlere bakın derim. İstanbul'da olsaydınız kadıköye, Fatih'e , Nişantaş'a gidin derdim ama Ankara'yı bilmiyorum.
Soruyla alakalı değil ama gelinlik çok çirkin bi kıyafet değil mi yaw? Eskiden çok batmıyordu da artık çok köylü işi gibi. Ben evlenirsem parmak arası terlik ve elbiseyle evlencem.

Not: evlenemiyo da kıskanıyo filan diye düşünmeyin yoksa köpek gibi istiom evlenmeyi ahaha:) sevgilim olsa hemen gidip kotla evlenirim

Her ayın 1. Günü pronovias ta inci günleri adı altında indirim olur, onlara bakabilirsiniz.

Beyaz butikten de kesinlikle uzak durun. Sayelerinde düğününüme 1 hafta kala tadilat hatası nedeniyle gelinliksiz kaldım.

Onun haricinde Tunalı'da dreamon à da bakabilirsiniz.

eminönünde merdivenaltı bir trikocudan 300 teleye aldık (500 dedi, ölücü pazarlıkla 300 e) 2 yıl önce. gidin bi gezin oraları.

peşin edit not: 25 senelik istanbulluyum ama öyle yerlerin varolduğundan haberim yoktu. tunuslu arkadaşım el yordamıyla her pasaja gire çıka buldu. ben sadece çevirmenlik yaptım.

www.youtube.com

charlotte tilbury böyle yapıyormuş: www.youtube.com

kamera karşısına geçmeyeceksen ibnemsi olur.

ben sevmem brüksel lahanasi ama limon falan var icinde belki iyi gider. dene bence

tarif değişik ama güzel görünüyor. bence sebze sevmeyen bir insan da beğenir bunu. eğer yöntemi denemeye cesaret edemezseniz normal zeytinyağlı pırasa gibi garnitürlü pişirin, soğuk yersiniz, o da güzel olur.

brüksel lahanasi yedigim tek tarif bu, bence cok basarili. tavsiye ederim.

valla çoğu kişi sevmeyecektir ama ben brüksel lahanasını temizliyorum tüm tüm buharda pişiriyorum. soğuyunca zeytinyağı tuz bol limon döküyorum nefis oluyor. sade tuz döküp bile yiyebilirim gerçi :)

brüksel lahanası çok lezzetlidir,

tarif de güzel görünüyor,

ama istersen bütün bütün ve kıymayla beraber de pişirebilirsin.

@cusoon +1

ben de çok severim. yemeğini de haşlayıp zeytinyağlı limonlu halini de. karnıbahar, brokoli ve brüksel lahanası üçlüsüyle yapılan salatasına bayılırım.

ben çok severim. brokoli, karnabahar ve havuçla beraber soğuk suya atıp, haşlayıp, yoğurtla yiyorum.

sonra sularını da buzdolabında saklayıp ferahlatıcı bir içecek olarak içiyorum.

sebze pek sevmeyenlerin de sebze yiyebilmesi için çok değişik yemek tarifleri var. aratınca bir sürü şey çıkıyor. özellikle yabancı yemek bloglarında çok yaratıcı ve güzel tarifler var. pinterest'te de oluyor bazı güzel tarifler.

Tasarrufu sadece ekonomi için değil, doğa için de yapmaya çalıştığımı belirteyim öncelikle.

Aklıma gelenler:

* Şampuan, sıvı el sabunu, sıvı deterjan gibi bittiğini düşündüğüm şeylerin içine çok az su katıp, çalkalayıp bir iki kez daha kullanabiliyorum.

* Saç kremi veya el kremi gibi bitmiş tüpleri kesip içinde birikenleri alıyorum. Bir iki kez işimi görecek kadar birikmiş oluyor.

* Kettle'a kullanacağım kadar su koyuyorum.

* Kullanılmış limon ve portakal kabuklarını rendeleyip keklerde vs. kullanmak üzere buzdolabında tutuyorum. Bunu da yeni öğrendim :P

* Limon dışını atmadan önce bulaşık makinesinde tutuyorum ki limonun etkisinden tam faydalanmış olabileyim. Ardından çöpe atıyorum.

* Hafif toz alırken deterjan kullanmıyorum. Sadece su ile siliyorum.

* Ocağı da çeşmeyi de çok fazla açmam. Yani gerekmedikçe çok harlı kullanmam ocağı veya deli gibi akmaz su.

Şimdi şöyle bakınca, ben vallahi manyak değilim. Sadece dikkat etmeye çalışıyorum. Doğayla özdeşleşince zaten tam tıkır günlük rutine giriyor her şey.

Edit:

* Evden çıkarken prizdeki fişleri çekiyorum. Akım tamamen kesilsin diye.

* TV stand-by komutu +1

* Sebzeleri haşladığım suyu atmıyorum. Aynı et suyu gibi sebze suyu olarak kullanmak üzere buzlukta tutuyorum. Pilavlar vs. çok daha lezzetli oluyor.

televizyonu gece stand-by konumunda bırakmayıp tamamen kapatmak, fişini çekmek.
oturmadığım odanın kaloriferlerini komple kapatmak

kazandığım parayı dövize çeviriyorum. sıcak para olmadığı için harcayamıyorum. stres oluyorum. elimi süremiyorum. duruyo bahaneyle. 3 e 5 e bakmayın bu arada ciddiyim para biriktirmede çok işe yarıyor.

porsiyonlarımı küçültüyorum biraz bir gün daha yemeğim oluyor.

anne davranışlarının hepsi
ütüyü prizden çekip son iki tişörtü öyle ütülemek
makineyi doldurmadan çalıştırmamak
salça kavonuzu bitince dibini suyla çalkalayıp çorbayı onunla yapmak gibi
eve aldığım tüm cihazları da A++ sınıfı aldım gerçi hiç ölçmedim de güya tasarruflu oluyomuş bilmiyorum, ampüller de öyle
sürekli cep telefonu ve laptop, tablet vs. değiştirmeyerek de tasarruf yaptığımı düşünüyorum ben şahsen etrafımda benden başka değiştirmeyen kalmadı da :p
kıyafet vs. alışverişinde de sezon sonunu beklemek, internetten bişey almamak hem zamandan hem paradan tasarruf günlük trendyol bakan insanlar var...

• uzun süre bozulmayacak deterjan vs. kısaca temizlik maddelerini topluca almak, saklama koşullarına uymak.
• bulaşık ve çamaşır yıkarken, asgari deterjan kullanmak. bazı doğal maddeleri ekliyorum genelde. merak eden varsa, yazabilirim.
• gereksiz elektrik ve su israf etmemek.
• evi temiz tutmak, bolca havalandırmak. hasta olmamak adına yaptığım bir şey.
• ihtiyacım olmayan ne varsa, ihtiyacı olan birilerine veriyorum. hem onlar tasarruf etmiş oluyor, hem de ben gereksiz eşyalardan kurtularak zamandan tasarruf etmiş oluyorum. temizlemek için uğraşmıyorum, daha geniş yaşama alanım oluyor böylece.
• sebze ve meyveleri az az alıyorum. kolay bozulduğu ve vitamin değerlerini kaybettikleri için.
• ucuzlamış diye ihtiyacım olmayan şeyleri almam.
• kıyafetime bir sürü para verip, nasıl olsa kimse görmüyor diye içine dandik ve ucuz çamaşır almam. tenime değen çamaşır için, para harcamaktan kaçınmam. o çamaşırları da, uygun şekilde yıkarım. deforme olmasına izin vermem.
• sık kullandığım giysilerin, sadece kuru temizleme ile temizleniyor olmasını tercih etmem.
• iyi bir çamaşır makinesi olmalı evde. yıkadığı çamaşırları pert edip çıkaran bir makine uygun değildir. aynı şey bulaşık makinesi için de geçerli.

bu liste daha devam edebilir. belki editlerim.

ayrıntı yazmayacağım ama yeni nesil buzdolabı, çamaşır makinesi, tasaruflu ampül gibi cihazlar gerçekten elektrik sarfiyatını önemli ölçüde düşürüyor.
yine aynı şekilde yeni nesil çamaşır ve bulaşık makineleri su sarfıyatını azaltıyor.

-pek çok yemeği düdüklü tencerede pişiriyorum (ya da annemi bu konuda teşvik ediyorum)
-kullandığım el yüz kremlerinin sonunda ambalajları kesip içindekileri birkaç kere daha kullanıyorum
-evdeki ampuller patladıkça yerlerine led olanlardan aldım. elektrik faturasında dramatik değişimler oldu.
-kettleda kullanacağım kadar suyu ısıtıp işim bitince stand bydan çıkarıp tamamen kapatıyorum.
-ütü işini mümkün olduğu kadar kısa sürede bitirmeye çalışıyorum
-ihtiyacım olmayan kıyafet, ayakkabı, çanta, takıları almıyorum (indirimde olsa bile)
-aynı şekilde ihtiyacım olmayan kozmetiği de almıyorum
-çamaşır/bulaşık makinesi tam dolmadan çalıştırmıyorum
-evde ekmek atılmaz bizde, bayatlayanlar kızartılıp yenir
-toz alırken deterjan kullanmıyorum (büyük temizlikte toz alırken kullanıyorum deterjanı genelde), fiber dokulu bezler gayet güzel iş görüyorlar çünkü. yerleri ve camları silerken de minimum miktarda kullanıyorum
-ulaşım için mümkün olduğu kadar toplu taşımayı kullanıyorum (kendi aracım yok zaten. acelem varsa taksi tutuyorum)
-evde yapılabilecek kozmetikler için paketlenmiş ürünler almıyorum. evde kendim hazırlayıp kullanıyorum

- abur cubur (kola, gofret, şeker) almamak
- yemeği evde yemek
- zaruri olmadığı sürece eşya almamak
- telefonu işyerinde şarj etmek :)
- çok uzun olmayan mesafeleri otobüs yerine yürüyerek gitmek
- su kaynatmadan önce suyu içeceğim fincan kadar alıp cezveye koymak

dessy, Şampuan, sıvı el sabunu, sıvı deterjan gibi bittiğini düşündüğüm şeylerin içine çok az su katıp, çalkalayıp bir iki kez daha kullanabiliyorum. ashdash

her sevişmede değil 2-3 kere seviştikten sonra duş alıyorum.

Fakirlik böyle bir şey işte, anlayamazsın douche :))

@eindaclub'ün "telefonu işyerinde şarj etmek" önlemi bombaymış. Bildiğim kadarıyla telefon şarj etmek elektrik saatinin hata sınırları içinde olduğundan, elektrik saatleri şarj harcamasını ölçemiyor.İçin rahat olsun yani @eindaclub telefonu evinde şarj edebilirsin

maaşın bir kısmıyla (küçük bir kısmı tabii) döviz alıp bankaya yatırmak

tutumluol.wordpress.com

evimin önünden otobüs geçiyor. otobüsle gidebileceğim bir yere otobüsle gidiyorum, arabamı almayıp veya taksiye binmeyip.

kendim yapıyorum yemeklerimi. dışarıda yemek yiyeceğim zaman evde kendim yapamayacağım bir şey yemeyi ya da dışarıdan alıp evde yapsam yine aynı parayı ödeyeceğim şeyleri yemeyi tercih ediyorum. makarna veya salata yemek yerine balık yemek gibi...

kirliler iyice birikmedikçe çamaşır/bulaşık yıkamıyorum.

sebze haşladığımda suyunu atmıyorum. içiyorum daha sonra. bulgur pilavına kattığım da oluyor. et haşlıyor olsaydım onun da suyunu pilava kullanırdım.

taze gıda alışverişimi 2 günlük yapıyorum. tüketim tarihlerine çok dikkat ediyorum, mutlaka o tarihe kadar yiyebileceğimden emin olup öyle alıyorum.

çamaşır bulaşık makinelerinde kısa program kullanıyorum.

dişimi fırçalarken suyu boşa akıtmıyorum.

Markete alışveriş listesi yapmadan gitmiyorum. Listenin dışına çıkmamaya özen gösteriyorum.

yazılanların büyük bölümünü ibretle okudum. abi taş olsa çatlar.

telefonu iş yerinde şarj edenlerin sevgilisi olmadığını da anlıyoruz bu vesileyle.

abi ara ara kendinize bir es verin, ölüm var lan. bazen de koy götüne demek lazım.

var var. 3mbit uydunet kullanıcısıym son günlerde çok kötü. her zaman sorunsuz izlediğim popcorn bile işkence oldu, takılmadan izlerdim 720pleri 3mbit bağlantıyla. 480p bile takıla takıla hasta ediyor.

son günlerde ben de aynı sorunu yaşıyorum. ama bugün düzelmiş gibi sanki.

uydunetle mi youtube'la mı alakalı acaba?

bende takılmalar hala devam ediyor, işkence gibi.

dün star tv'den sorunsuz dizi izledim ama.

hiç olmadı yakın zamanda.

10 mbit internetimle 1 dakikalık video izleyemiyorum 2-3 gündür.

not: uydunet mersin

siteye ilk girdiğimde bir takılma oluyor.

Doğrudan mevzuat ismi veremeyeceğim ancak zamanında epey uğramıştım rapor işleriyle. Aralarındaki farkı söyleyebilirim dilerseniz;

*10 günlük raporu hekim tek başına verebilirken, 30 günlük rapor ise kurulca verilebilmekte. Bu yüzden hekimler 30 günlük rapor vermeye pek yanaşmıyorlardı ben rapor peşinde koştururken.

heyet raporu ile bireysel doktor raporu arasında fark olduğunu biliyorum. ama bunlar hiç o konuya girmeden, direkt şu hastalığa verilecek rapor süresi bu kadar belirtilmiş diyorlar. o yüzden bir liste mi var acaba böyle diye merak ediyorum.

yönetmelik yok. doktorun kendi uygulamasıdır o. her doktora göre değişir. konuyla ilgili tek yönetmelik maddesi tek hekim raporunun maksimum 10 gün olabileceğidir. daha fazlası için heyet raporu gerekir. bu yüzden tamamen hekimin kendi kanaatine bağlı bir şeydir. isteyen doktor uygun gördüğü takdirde gribe 10 gün rapor yazar, isteyen doktor uygun gördüğü takdirde zatürre'ye 2 gün rapor yazar. hastaya bu konuda bir laf düşmez.

ya hu doktora gidip bana altı ay rapor yaz da yılın yarısını çalışmadan geçireyim demedim. kendiliklerinden bu açıklamaları yaptılar. ben de iki doktorun konuşmalarından kendimce bir çıkarımda bulundum ve merak ettim sadece, yoksa onlar rapor yazmasa da izin alıp evde oturmak çok zor bir şey değil zaten çalışmak istemeyen insan için.

ama hastaya laf düşmez demek de yersiz oldu şimdi. kendi sağlığım konusunda bana laf düşmeyecek de kime düşecek sorması ayıp. doktorların çok da sağlıklı ortamlarda çalışmadıklarını ve daraldıkları çalışma şartlarında kimi ihmaller olabileceğini bilirken, o sıkışıklıkta yeterli değerlendirmenin yapılamayacağını düşünmek ve kendimin takipçisi olmak bana düşer. kimse kusura bakmasın.

neyse, sorumun cevabını aldım en azından. teşekkür ederim.

tek hekim raporu en fazla 10 gün olur, kurul raporu yani en az 3 hekimin birlikte çıkardığı rapor 10 günden fazla olabilir.

dediğim gibi, istirahat raporu sadece hekim kanaatidir. hastaya bu konuda herhangi bir laf düşmez. hasta kendimi kötü hissediyorum bana 3 gün 5 gün 1 ay rapor yazın diyemez. siz bana 5 gün yazmışsınız ama bence 2 hafta vermeliydiniz diyemez. kanunlar bu değerlendirmeyi tamamen doktora ve onun tıbbi öngörüsüne bırakmıştır. o yüzden atıyorum kimi doktor prensip olarak zatüreye 1 aydan fazla rapor vermez, kimi doktor 1 haftadan fazla kimisi 3 gün.

bu konuların çalışmak istemek ve istememekle değil, hastanın tahmini olarak ne zaman çalışmaya hazır hale gelebileceği, çevresindeki insanlar için ne kadar süre sonra tehdit oluşturmayacağı vs vs ile belirlenir. eğer verilen rapor bittikten sonra kendinizi hala çalışamaz durumda hissediyorsanız tekrar doktora görünmeniz gerekir. yapılacak tıbbi muayene sonucunda da çalışıp çalışamayacak durumda olduğunuz, ne kadar süre rapor gerektiği vs yine ilgili doktor tarafından en doğru şekilde değerlendirilecektir.

en başta da söylediğim gibi bu süreçlerin hiçbirinde hastanın bir belirleyiciliği yok. hasta sadece doktordan rapor durumunu değerlendirmesini rica edebilir. gerek olup olmadığı, gerekiyorsa süresi tamamen doktorun bileceği iş. isterse 10 gün verir, isterse hiç vermez.

he kişisel görüşümse zatürre tanısıyla 10 gün rapor aldıysanız türkiye şartlarında fazla karıştırmayın, zaten alabileceğiniz üst sınırdan rapor almışsınız demektir. normalde 5 gün falan veriliyor.

karıştırdığım falan yok ki. zaten doktorun kararına karşı çıkacak birikimim yok kendi durumumu gözlemlemekten başka. o kısımda sorun yaşamıyorum. kimseyle rapor pazarlığı da yapacak değilim, vay bana az rapor verdi doktor da demiyorum. sadece iki ayrı doktordan duyduğum ortak bir ifade olunca bu konuda yasal bir düzenleme mi var acaba diye merak etmiştim ben. ben sormadım, kendiliklerinden söylediler. hepsi o kadardı. yoksa iyileşme/rapor talebi konularında hem fikiriz.

yönetmelik, genelge falan yok ama genel yaklaşım var sonuçta.

zatürrenin iyileşme süresi 3 aşağı 5 yukarı bellidir. myomektominin de öyle.
apandisit ameliyatı olan adam ertesi gün ayağa kalkar, 3. günden sonra rahat yürür sıklıkla.

rapor süreleri arasında hekimler arasında farklı yaklaşımlar vardır ama bir hastalığın da iyileşme süresi tahmin edilebilir bir süredir.

Bundan yap :P

www.popsugar.com

@kiti, yenecek şey sandım, taa ki "soap"ı okuyana kadar, üzdün :(

soruya gelecek olursak, kahve kültürüm yok, yeniyorsa bana getir, yerim.

bir kullanım alanı yok. peeling için ise, her türlü şeyi her türlü yerlerine süren her türlü insan var. çöpten başka alternatifi yok.

Ya bundan yapın 1 tane de bana verin, bence muhteşem olur ve çok da güzel kokar :D

Hem de kafeinin cilt için olumlu etkileri bla bla :P

demlendikten sonra tüm vitamini gitmiş oluyor zaten
ben hep lavaboya döküyorum :)

aklıma geldi sonradan belki tiramisu yapılabilir??

kokusunu sevdiğiniz bir yağ (kan dolaşımını artırmak için biberiye, renk açmak için limon, yumuşaklık için kakao yağı vs) ve biraz toz şeker ile karıştırıp banyoda vücut peelingi olarak kullanabilirsiniz.

@ kitty söz yapacağım :) ama yaza doğru istanbul'e yolun düşerse ve bir akşam yemeğe gelirsen alırsın sabunlarını. :)) anlaştık ise sabunlar senin

Bitki toprağına katkı olarak da kullanılıyor. Her bitki değil ama bazılarına çok iyi geliyormuş.

gastrit tanısı(?) kesinse elma için iyi diyolar.

evdeki ekmeklerden biraz kızartın ve yiyin. midenizi çok rahatlatır. sonra da açık bir markette doğadan'ın rezene çayını alıp içersiniz (yatmaya yakın).

Akşam yemeğini erken yiyin uyumadan önce hafif yiyin ve yemek sonrası uyumadan önce mutlaka en az 3 4 saat olsun.

Alkali yiyecekleri tercih etmeye çalışın.

maden suyu (baziktir asidi notrler)

altgeçit kapalı uzun süredir. kızılaydan metroya binip ulus'ta inin ve aşağı doğru 200 metre dümdüz yürüyün. gar karşınıza çıkacak.

Ya da Kızılay Metro -> Ulus. Duraktan aşağı 750m yürüme mesafesi.

keçiören otobüslerinin çoğu geçer ordan

yürünür. tempolu bir yürüyüşle 15 dakikada alınır o yol.

www.google.com!4m13!4m12!1m5!1m1!1s0x14d34fa3d338a531:0x1db0b942620e8828!2m2!1d32.858602!2d39.904717!1m5!1m1!1s0x14d34faaa3aae50d:0x1ce03f0f3e9d7dbb!2m2!1d32.854241!2d39.920861

şuradan bahsediyorsan eğer yürünür. yazın kuğuluda oturmak için az yürümedik. hafif yokuş aşağı kaptırır gidersin.

akay kavşağını geçip karanfil üzerinden gitsem mi daha iyi, yoksa ana caddeden mi?

kennedy cad. tarafında otelde kalacağım işler kızılayda.

süre olarak farketmez. ama ben olsam caddeden giderdim. o olgunların ordaki daracık kaldırımları hiç sevmiyorum.

sağolun dostlar. valla çok iyi oldu bu haber.

Indigin ve bindigin durak dahil tubitak kizilay toplam 3 durak (bakanliklarda indiginin varsaydim.) her durak arasi yurume ortalama 5 dk. Ana cadde en guzeli ferah ferah inersin asagiya. Akay cok trafik yapiyor otobusle de 4-5 dk fln suruyor. Belki bin kez yurumusumdur.

Ben yves rovher'e ruj almaya gitmiştim, BB krem sorunca BB kremlerini, bir de BB krem tadında şu ürünlerini gösterdiler:

www.yvesrocher.com.tr

Bunu kullanıyorum bazen, fondöten değil nemlendirici krem sanki, cildi o kadar rahatlatıyor ki çok hafif eminim kullandığın BB kremlerden bile daha hafiftir.Zaten satan kişi de bunun Bb kremden daha hafif olduğunu söylemişti, isminde depure light demesinin sebebi bu, orada denedim farkı gördüm.

Bu hiç topak topak olmuyor, yüzünde belli bile olmuyor, tavsiye ederim.

Yüzümü yeni yıkamışsam olabiliyor, Loreal'inkini kullanmıştım ben. Cildin kuru olabilir, nemlendirici kullanırsan olmaz sanırım. O zaman hiç olmuyor.

Clinique cc krem diyorum

Loreal in bb kremini kullaniyorum hic oyle bisi yasamadim. Elimle normal krem surer gibi suruyorum.

2 - 3) topak topak oluyorsa ya cildin çok kuru ve soyuluyor, bu durumda önce peeling yapıp güzelce nemlendirmelisin,
ya bb krem bozuk?
ya da öncesinde başka bir ürün kullanıyorsun ve topaklanmayı o yapıyor. bazı nemlendiricilerde olabilir bu durum.
son ihtimal olarak süngerin kalitesiz. elle sürüyordum ben, sünger gereksiz bence. ürünü de emer boşuna harcamış olursun.

4) maybelline kullanmıştım başarılı bence.

1- hayır
2- yanlış kullanmıyorsunuz. bir tek, süngerinizin nemli olmasına dikkat edin. yani, suda ıslatıp iyice sıkın ondan sonra kullanın. bana kalırsa parmaklarla yedrmek daha kolay, ekonomik ve sağlıklı.
3- eğer cildiniz kuruysa mutlaka hafif bir nemlendirici şart
4- la roche posay'in bb kremi: www.laroche-posay.com.tr

büyük ihtimalle aldığınız ürün bozuk. aksine bb kremin yumuşak ve kolay sürülen bir şey olması gerekiyor.

bb krem sürerken ve sürdükten sonra yüzde agir bir his birakmamali bence.
1- hayir
2- hayir (bence sünger sart degil ama)
3- hayir zaten kendi nemlendirici
4- Loreal cc cream yesil olan mükemmel. cok hafif bir hissi var, yapisi ince ve kolay sürülüyor.
ben mac fondöten kullaniyordum artik onun yerine gecti bu.
surda buldum fotografini
www.kozmetikcim.com

1) missha'nın bb kreminde oluyor burun kenarlarımda pul pul dökülme. o yüzden kesinlikle altına nemlendirici uyguluyorum. kullandığım diğer markalarda bunu yaşamadım (mac cc, garnier bb, nivea bb).

2) süngeri ıslatmanız gerekiyor. elle sürmek daha rahat gibi.

3) kullanıyorum ben.

4) mac cc olabilir ama verilen paraya o kadar da değmiyor. estee lauder çok övülüyor ama onu henüz denemedim, yine 100 küsür lira o da. bb krem için değer mi emin değilim.

kremle de ilgili olabilir cildinle de.. genelde benim de adetimden önceki bir iki gün yüzüm krem emmeyi reddediyor kusuyor resmen kremi her bir şeyi.

bu yüzden cildini içerden dengeleyici şeylere yönel derim. papatya çayı iç, bol bol üstüne limon sıkıp maydonoz ye, elma ye. bunlar cildine iyi gelir. ve tabi bol su iç.

ikinci olarak yazın pek fazla bb krem kullanmıyorum kışın ve bahar aylarında kullanıyorum ki ankara genellikle soğuk olduğundan uzun bir döneme tekabül ediyor bu. kullandığım krem diadermine in cc kremi . parfum paraben silikon filan yok. bence fiyat/performans oranı aşmış gitmiş bi krem. soranlar oluyor yüzüne ne sürüyosun diye.. bir tüpü bana bir yıldan fazla gidiyor. çok az miktarı bütün yüzüne dağıtsan yeterli oluyor. geçen kadınlar gününde bi drugstoredan %50 indirimde 11 liraya aldım öyle düşün. fakat biraz yağlı bir formulu var. çok hafif değil yani ama benim cildim kuru olduğu için sürünce rahatlatıyor. esas nokta ise öncesinde altına body shop pore minimizer kullanıyorum primer olarak. bu ürün de cc kremin gözenekleri tıkamasına ve gün içinde parlamaya engel oluyor. yine de parlama olursa akşama doğru burnuma ve alnıma çok az bir şey pudra sürüyorum.

iç bacaklar birbirine sürtünce oluyor o daha çok, kaliteli olsa da oluyor gerçekten.
kilo problemi varsa kaçınılmaz maalesef.

marka ile direkt bir ilgisi yok. kotu giyen kişinin leğen kemiğinin yapısı dolayısıyla bacakların yakınlığı ile alakası var.

aynı boy ve kiloda iki insandan bacakları birbirinden ayrı olanın (ki genelde kum saati veya armut vücut tipinde insanlardır bunlar) kot pantolonuna bir şeycikler olmazken, baseni dar bacak arası dar olanınkinin kot pantolonu lime lime olur (bunlar da genelde elma vucüttipliinsanlardır). çünkü bacak içleri birbirine daha çok sürünür hareket ederken.

he ama aşırı kilo durumunda vücut tipinden bağımsız olarak da aşınma gerçekleşir.

kendi deneyimime göre de kalitesi düşük pantolonda oluyor. kilolu değilim, hayatımda hiçbir pantolonu bacak arasından delmeyi başaramadım. ta ki h&m denen çöplükten pantolon alıncaya dek. bir sezon giydiğim pantolon bacak arasından deliniverdi. rengi attı. dikişleri açıldı. eğer kilo söz konusu değilse bence doğrudan kalitesizlik göstergesi.

terziler tamir ediyor 5 liraya falan.

akciğer röntgeni çekilmeden anlaşılmaz o kolay kolay. ben ağır bi soğuk algınlığı geçiriyorum diye, sizinkine benzer şikayetlerle, gittim. zatürre olduğumu öğrendim dün mesela.

ateşiniz çok yükselmediği sürece düşürmeye çalışmayın, öksürük boğazınızı tahriş ettiyse pastil kullanın, bolca su ve ılık içecekler tüketin. en kısa sürede de göğüs hastalıkları doktoruna görünün.

geçmiş olsun.

marketten alınan olurmuş.
ucundan kesip 24 saat suda bekletecekmişsin.
çok derine gömmeye gerek yokmuş ama sağı solu görünmesin diyor. toprakla öretecekmişsin.
susuz bırakmayacakmışsın. sürekli nemli olması lazımmış

ben bunları anladım.

zencefili kesip (bir parçaya bir kök yeri olacak çekilde), bunları bir gün boyunca suda bekleteceksiniz. sonra da bu beklettiğiniz parçaları derin bir saksıya dikeceksiniz. ama altta çok, köklerin üzerinde az toprak olacak, yani yüzeye yakın ekeceksiniz kökleri. bir de toprağı sürekli nemli tutacaksınız.

apikoglu genelde mıgroslarda bulunuyor.

gençler yanturalı ve egetürkü soruyorum :)

Maintream süpermarketlere girmiş markalar haliyle eski kaliyesinde üretim yapmayan firmalar oluyor:) yanturalı'yı afyon'dan gelen, egetürk'ü almanya'dan gelen bir yakınınıza sipariş edebilirsiniz. Veya en sağlamı güvenilir bir kasap bulup sucuk yaptırabilirsiniz. Şahaen ben yaptırmayı tercih ediyorum, şüpheye yer kalmıyor:)

yanturalı'nın internet sitesi varmış. sipariş üzerine kargoya da veriyorlarmış, satış noktalarını da listelemişler. isterseniz bi göz atın: www.yanturali.com.tr

hamile beyni azcık mal oluyor, benim de 15 dk sonra aklıma geldi google'a yazmak :) neyse yarın alıyoruz :D

komili
marathon

komili fiyat performansta çok iyi, daha ucuzlarını bulursun ama tırt olur muhtemelen.

Solo

şok marketlerde satılan beyaz güvercin fiyat performans olarak çok iyi bence.

beyaz güvercin +1

yeşil beyaz

komili

Olmuyor, belki de oluyor da hiç dikkat etmedim. Bir de rahatlamanın verdiği her türlü tipi kaymışlık, ağzı burnu kaykılmışlık ve doğallık hoşuma gidiyor. Dolayısıyla da gizlemiyorum pek bir şeyi. Genelde morluk olmuşsa makyajım akmış, bulaşmış demektir, onu silerim. Bir arkadaşım senin dediğin gibi basur kremi kullanıyor ama daha da çok kullandığı şey sallama çay, çay yapıp, sıkıp, poşetlerini gözünün üstüne kapatıyor. "İşe yarıyor ki yapıyor" diye düşünüyorum.

1-2-3- olmuyor. aksine parlıyor insanın cildi.
4- basur kremi tek seferlik acil durumlarda kullanılabilir. kılcal damarları büzdüğü için morluğu hafifletir. ama sürekli kullanımda göz altlarınızı perişan eder. bunun için kafeinli kremler ve göz altı kapatıcıları kullanın, soğuk çay kompresi yapın ve o morlukların hiçbir zaman tamamen iyileşmeyeceği gerçeğiyle barışın.

ama son zamanlarda olmaya başladıysa bi kan sayımı yaptırmayı da ihmal etmeyin; kansızlık morlukların artmasına neden olabiliyor.

1- benim oluyor, belki tenimin renginden kaynaklanıyor.
2- bu konuda fikrim yok.
3- soğuk patates ve yine soğuk salatalık püresi veya suyunu morlukların üzerinde bekletmek veya çayla soğuk kompres yapmak.
4- basur kremini duymuştum, hiç denemedim.

yok yok, ehliyet için tematik bile sayılabilir :p

peki gimple cizdim bu terbiyesizlik mi?

biraz açık gibi görünebilir ama orantısız veya kötü değil.

moruk bi kaş daha sığar oraya.

kaşın başlangıç noktası burun kanadından göz pınarı teğetine doğru çizilerek bulunur. bu doğruyu kaşlara kadar uzattığında eğer kaş hizası o doğru üzerinde değilse kaşların arası açık demektir (kaş hizası o doğrudan içeri doğru kaymışsa o zaman da kaşların bitişik demektir). göz pınarı ve burun kenarına bir kalem koyarak kolayca anlayabilirsiniz bunu.

in pyjamas'ın dediği gibi kalemle filan ölçmek lazım ama burun kanadına bakınca normal görünüyor. abes bir görünüm zaten yok.

açık ama anormal bi durum yok insanoğlu çeşit çeşit.

moruk, hangi kaş ?!

beyler gece şaka yaptık siz uyuyodnuz ifa vardı isterseniz duyuru acıp sorun

fokur fokur tuzlu suya atınca makarnaları yabışmazlar. biraz da makarnayla ilgili ama.

kaliteli makarnalar yapışmıyor. ayrıca @proletarier'in dediği gibi suyun tuzlu olmasının da önemi var.

ben yaparken ne yağ ne de tuz atıyorum suya. Kaynadıktan sonra makarnayı atıyorum hiç yapısmıyor. Makarnadandır belki

su -> kaynayınca tuz, yağ -> sonra barilla makarna. barilla makarna ile lezzetin doruklarına çıkıyorum. barilla.

yabışmıyor. ama ben çok haşlamıyorum, diri bırakıyorum biraz, belki bunun da etkisi olabilir.

tuzlu suda yapıyorum. suya yağ ekleyince makarna o yağı içine çekiyor, bu sefer sosu almıyor.

ama tuza ve yağa rağmen makarnalar yapışıyorsa tencereyi biraz büyütmekte fayda olabilir (ya da aynı tencerede daha az makarna pişirmek de aynı şey). bol suda ve sıkışık olmayan bir tencere sağlamak lazım makarnaya. az su ve küçük tencere yapıştırıyor makarnaları.

Suya fazlaca tuz atinca makarna yabismaz. Ayrica iyi makarna zaten yabismaz.

Ayrica makarnanin uzerinde yazan pisirme suresini de asla gecmemek lazim.

Makarna onemli bir besindir. Ona saygi duymamiz gerekir. Basit bir yemek degildir.

kettle da su kaynatıp makarna atıyorum. pişene kadar 1-2 kere karıştırıyorum. yağ, tuz yok.

yapışmıyor.

yağ koymanın bir anlamı yok öncelikle, makarnaya değmiyor bile zaten üstte duran yağın ne anlamı olacak. sadece kaynayan suya tuz atıyorum, yalnız ben de markanın önemli olduğunu düşünüp barilla ya da pastavilla kullanıyorum. ha süzdükten sonra tabii hemen yağlanmazsa yapışıyor.

" Süzdükten sonra yağlama" duymam gereken buydu galiba

su miktarını makarnanın kuru ağırlığının en az 5-6 kat yaparsanız yapışma sorunu olması imkansıza yakın, dandik bim makarnalarında bile yapışma zor yaşanıyor. örneğin yarım paket makarna için en az 1,5 lt su kullanmak iyidir.

Barilla alıyoruz genelde, hiç yapışmıyor. Makarnayla çok alakalı bir durum.

Makarnayi mutlaka kaynar suya bosaltin. Soguk suya katip birlikte kaynatirsaniz yapisir. Bir de makarnayi kaynar suya koyduktan sonra ilk 1-2 dakika karistirin mutlaka...

makarnayla n'alakasi var ya. basbaya sivi yag onemli.

Yağ koymam hiç , çatalla karistiririm o zaman yabışmıyorlar bence

damla zaten dağılır ve hatta taşar. kafa yukarı bakarken göz kapaklarını parmaklarla açıp birkaç saniye beklemek yeterlidir yav.
merhemi bilemiycem.

alt göz kapağını baş ve işaret parmağınızla çekin, oluşan çukura damlayı veya merhemi uygulayın. damla sıvı olduğu için, merhem de vücut ısısıyla eriyeceği için gözkapaklarının kırpma hareketleriyle yayılırlar tüm göze. özellikle göz bebeğinin üzerine denk getirmek zaten gözün kapanma refleksinden dolayı mümkün olmayabilir. anlattığım şekilde deneyin.

tr.foursquare.com

fiyat: iki ay önce saç kesimi 25 lira idi. şimdi zam gelip gelmediğini bilmiyorum.

antares avm bayram bal kuaför, fiyatları tuzludur ama ben bugüne kadar birkaç kız arkadaşımı götürdüm hiçbiri pişman olmadı.

eğer midenizde sorun yoksa, sabah kahvaltıdan iki saat öncesine saati kurup uyanıp içip yatabilirsiniz. yani saat 6'da demek oluyor bu. ikinciyi de yine eskiden yaptığınız gibi öğleden sonra içebilirsiniz.

ama midenizde sorun varsa (gastrit, ülser, reflü), bebek artık mideye baskı yapmaya başlamış ve reflüden söz ediyorsak kesinlikle aç karnına içmeyin. ciddi ağrı yapıyor bu demir ilaçları.

bir de buğday ürünleri derken genellikle tam buğday, kepek, çavdar türevleri bahsediliyor. yani içinde yoğun olarak buğday bulunan ekmeklerden uzak durmak gerekiyor. beyaz undan yapılan ekmekler o kadar da sıkıntılı değil bu konuda.

bir de çayınıza az miktarda limon sıkabilirsiniz, çayı tamamen kaldırıp yerine portakal suyu koyabilirsiniz. c vitamini demir bağlamada etken bir madde. o nedenle tüketimine özen gösterin.

yasak derken, demir emilimini azalttığı için birlikte almayın denilen bvesinler onlar. demirden maks verimi almak için yani. o kadar da kasmayın kendiniz. 10:30 da alın işte. öğlen yemeğine de 1,5 saat var. idare eder.

ya da kahvaltıda çay - süt içmeyin. o da sorunu çözer.

edit: kahvaltyıda çay süt aynı zamanda kahvaltıda yediğiniz (yiyebiliyorsanız eğer) yumurtaya da darbe vuruyor misal. süt için ayrı vir saat belirleyin kendinize. çayı da komple çıkarın dietten. iyi bişey diil zaten :)

7:40'ta ofistesin de kaçta kalkıyorsun? kalkar kalkmaz iç? 2 saati tutturmak çoğunlukla zor ama özellikel çay/kahve ve süt ile arasında en az 1 saat olsun. gece sütünü kaldır, akşamüstü ara öğününe koy, 2.yi de gece yatmadan iç

makinenin alt kısmında tepsisi olur genelde. altta yan tarafından çekeceği vardır, tutun çekin. onu temizleyip yıkayıp koyabilirsiniz. ızgaraların arasında kalan kırıntıları da temiz bir resim fırçası ile temizleyebilirsiniz.

üst ve alt ızgaralarını tutan bir mekanizma vardır, genelde iki tarafta metal mandal gibi olurlar. ızgara parçaları çıkar ve bulaşık makinesinde yıkanabilir.

cifleyin. ama bulaşık süngerinin sarı (yumuşak) tarafıyla yumuşakça cifle ovun. sonra durulayın. bulaşık teli veya süngerin yeşil kısmını kullanmayın.

kireç çözücü spreyler var. onlardan sıkabilirsiniz. su lekelerine birebir.

Metal parlaticilar var. Koctas'ta falan bulunuyor bu urunlerden.

ne yaparsan yap en sonunda iyice kurulamayı unutma. yoksa yine başa dönersin

Sirkeli su kaynat içi tertemiz olur.

Sicak suyun icine karbonat ve sirke koy bir gece caydanlikta beklet.

kısacık kestir ?

macrocenter'dan kavanozla hindistan cevizi yağı alıp kullanacaksınız. haftada bir iki (artık ne kadar ihtiyaç duyarsanız) saç diplerine değdirmeden, boylara yedirip en az yarım saat bekletin, sonra yıkayın. eğer yine kuruysa, saçlar yıkandıktan sonra kullanmak için şu ürünü aşırı tavsiye ederim: sachane.com

schwarzkopf bc bonacure serisinin nem yükleme şampuanı, kremi ve maskaesi var. ona bir bakın. bana onu tavsiye etmişti kuaförüm

@freebird5406_2 kısa saç sevmiyorum, artık iyileşmesinin imkansız olduğunu düşünürsem, en son çare olarak yapabilirim. teşekkür ederim :)


@in pyjamas hindistan cevizi yağını kuru saça mı uygulayacağım? yıkarken şampuan kullanmalı mıyım? teşekkür ederim :)

@bradshaw denediniz mi acaba? farklı bir markanın aynı sistemle çalışan şampuan+krem+serumunu kullanmıştım, iyi gelir gibi yaptı.

yok denemedim ama bonacure serisinin bayağı iyi olduğunu biliyorum. zaten her saçın tepkisi farklı olur ürünlere. o yüzden bireysel denemeniz daha iyi.

@bradshaw teşekkür ederim :)

evet evet. kuru saça uygulanacak. saç tutamlarını parmaklarınızın arasına alıp yedire yedire uygulayın. en az yarım saat bekletin. sonra her zamanki şampuanınızla yıkayıp durulayın. zeytinyağı gibi ağır bir yağ değil bu, çabuk arınıyor.

saç köklerine değdirmeyin yalnız. saç derisinin dengesini bozmaya gerek yok.

aynı dert bende de var.
şu yağı kullanıyorum ben; hcagla.files.wordpress.com
tabii normalde 1-2 pompa tüm saça uygulanıyor ben 3-4 pompa saçımın yarısına şeklinde kullanıyorum. bayağı faydasını gördüm. bir de sıcak su kesinlikle değdirmiyorum saçlarıma. ılık suyla yıkıyorum en son çıkarken de buz gibi suyla diplerine masaj yapıyorum.

edit: yağı durulamıyorum nemli saça yediriyorum banyodan sonra.

şampuan ve saç kremi olarak aussie - miracle moist tavsiye ederim. gratis'te satılıyor ve kullandığını bildiğim bütün kadınlar çok çok memnun kaldı. ben de bir haftadır kullanıyorum ve bayağı etkisini gösterdi.

normal duş jeli gibi kullanıp, durulanıp çıkacaksınız banyodan. içeriği nedeniyle cildi yumuşak tuttuğu için banyo kremi deniyor adına.

Duş kremleri duşta sürülüyor, sonra durulanıyorsun. Vücut emebileceği kısmını emiyor, geri kalan yapışık kısmı durulandığında vücudundan gidiyor.

suyu yıkarken kullandığınız su zaten şişenin üretilirken yüzeyinde biriken kimyasalları çözüp uzaklaştırmıştır. artık bu saatten sonra herhangi bir kimyasal fiziksel çözünme olmaz camda. o 60 derece uyarısı camın ısıya dayanıklı olmadığını belirtmek için konulmuştur muhtemelern. bundan yüksek ısıda su koyup camı çatlatırsanız kullanıcı hatası sayarız diyorlar kısaca.

toz alerjisi, havanın aşırı kuru olması öksürük yapabilir.

bildiğim bir alerjim yok. evi nemlendirmeyi bir deneyeyim.

evde ağzı açık kalmış deterjan veya sabun kutusu varsa oda öksürüğe neden olabilir. evin içinde çamaşır kurutuyorsanız yumuşatıcı kokusu da olabilir. evinizi iyice bir havalandırın. ondan sonra da dediğiniz gibi evi nemlendirin (kalorifer petekleri üzerine kaseyle su koymak işe yarıyor)

Homeopati, bir hastalığın, hastalık belirtilerini sağlam bir insanda ortaya çıkarabilecek maddelerin çok düşük dozlarda hastaya verilmesiyle tedavi edilebileceği inancına dayanan bir alternatif tıp yöntemidir. diyor viki

www.quackwatch.org

quackwatch da tek yasal kandırmaca diyor (abd için)
ben yasal olmasının sebebini "faydası olmadığı halde, zararı da olmadığı için hukuken yasaklanamaması", diye biliyordum.

ha fötrü bilemeyecek elenecek şimdi. oh canıma değsin.

değil, bir kısım insan arasında acayip popüler, buna hekimler de dahil. homeopatlar illa hekim olmayabilir ama hekimler homeopat da olabiliyorlar.

sağlıkçı olarak bana sorarsanız tamamen saçmalık, bilimsel de değil ama gittikçe yaygınlaşıyor.

yalan dolan. alternatif tıp bile olamayacak bir yöntemsizlik abidesi.

yalansavar.org

hatta sitenin yazarlatrından biri bunun deneyini de yaptı geçtiğimiz sene: eksisozluk.com

sahte bilimdir ve malesef ülkede hekimlere yeterli bilimsel nosyon kazandırılamadığı için pek çok homeopatiyle, hacamatla uğraşan, hatta akademisyen olanları mevcut. hatta geçenlerde bir tıp fakültesinde homeopatiyle ilgili seminer mi ne vardı diye denk gelmiştim ama hatırlamıyorum tam.

bir de bu tarz işlerle niyeyse genelde aile hekimleri ve pratisyen hekimlerin uğraştığını gözlemledim ama genelleme yapmak mümkün değil tabi.

Abicim "Astroloji fakultesi" bile var....

homeopati = sahtekarlık

Boya saci azicik daha sert ve kalin hale getiriyor ve daha az yaglaniyor sac
Ayni dertten muzdarip olarak cozumsuzum
Sadece kerastaz ( iste yazimini netten bul ) adli salon markasinin altin sarisi tupte kremi var. Nemli saca suruyosun isilti veriyo biraz. Fena sayilmaz isilti parlaklik icin. Tabi kokten cozum degil

saç sağlığında içten müdahale dıştan müdahaleden daha önemlidir. demem o ki yediklerine dikkat et.

içerik olarak balık yağı, biotin, çinko; marka olarak da priorin, perfectil gibi gıda takviyelerini araştırın internette. saç sağlığı için içten beslenme dıştan yapılacak müdahalelerden daha iyi sonuç. veriyor.

e.l.f. cosmetics'in var benzeri bir paleti: www.eyeslipsface.com çeşitli yurtdışı satış sitelerinden alabilirsiniz.

renkli kapatıcılar için de flormar'ın var: www.flormar.com.tr

hatta beauty joint linki de buldum size e.l.f. için.

normal kapatıcı: beautyjoint.com

renkli kapatıcı: beautyjoint.com

merkez=ankara

içişleri bakanlığı bünyesinde merkez valisi diye bir kavram var. merkeze çekilen vali merkez valisi olur ve oturur. bütün işi o olur. kıdemi, maaşı, kadrosu aynı kalır ama kızak kadro olduğu için yetkileri pasifize edilmiştir.

Sabahtan akşama kadar kahvede takılır bunlar. Oturdukları yerden para kazanırlar.

Valiler için söyledim tabii bunu.

de nerde yani merkez valiliği diye bir bina mı var? biz de biliyoruz kızağa ankaraya alındıklarını; bu adamlar bu süre içerisinde bi yere işe gidip geliyor mu, napıyor asıl soru bu sanırım. evde oturmuyorlar herhalde bütün gün.

sözlük'te şöyle bir bilgi var:

"yeni adıyla strateji geliştirme dairesi, eski adıyla araştırma planlama koordinasyon dairesi olan yerde kızakta beklerler. hatta bu araştırma planlama koordinasyon dairesine memuriyette kısaca apk, yani ''al paranı konuşma'' dairesi de denir. yattıkları yerden maaş alırlar."

şurada irdelenmiş:

eksisozluk.com

evet bir bina var, meclisin karşısındaki yerdeydiler en son. gidip geldikleri varsayılıyor teoride :)

iç işleri bakanlığı genel merkez binasıdır muhtemelen

kesin valiler kahvesi diye bir yer var ve biz fakirler bilmiyoruz bunu.

limon tuzu

2 3 dk kaynat sonra ki sahne için bana dua ediceksin.

haznedeki suyun içine bir avuç limon tuzu atıp öyle kaynatın. kireci söker, plastik kısımlara da zarar vermez.

tchibo dan alabilirsin kireç çözücü
www.tchibo.com.tr

sirke koy.

Alışmadıktan sonra sevmemen çok normal. O şekilde, fabrikasyon üretim olmayan zeytinyağının gerçekten çok baskın bir tadı vardır. Alışık olanlar için bu tat muhteşemdir. Özellikle de salata gibi yiyeceklerle, ısıl işlem görmeden tüketildiğinde.

o zaman hataydan gelen (suriye'den son dönemde getirilenleri demiyorum. hatay'ın kendi ürünü) zeytinyağına hiç bakmayın bile. hayatımda gördüğüm en yoğun zeytinyağı oradan gelenlerdi ve tadı muhteşemdi kesinlikle.

taş sıkma zeytinyağını sevmemek anormallik değil yalnız. market zeytinyağları daha az yoğun oluyorlar, ortalama tad alışkanlığına hitap ediyorlar. alışkın olmayan ama yemesi tavsiye edilenler için iyi bir başlangıç da diyebiliriz.

bir de zeytinyağını iç anadolu hiç sevmez. kullanmayı da bilmez, mundar ederler genelde (hamsiyi de mundar ediyorlar gerçi). doğu ve güneydoğu'yu bilmiyorum.

canım önce zeytinyağı çekti, sonra asağıda hatayı görünce bir de üstüne tuzlu yoğurt cekti.

bana tuzlu yoğurt bulun lan allahsızlar! bi de hakiki zeytinyağı da.

oyhs...

seviyorum ben yani.

halis zeytinyağı sevilmez mi yahu. acaba yemeğe kullanırken yakıyor musunuz yağı.

Hocam biz alışkınız ve yurtdışında olduğum zamanlar en çok aradığım şeydir lakin annem Samsunlu düşün bak genç yaşında gelin gelmiş halen yiyemez, öğürür falan. O yüzden kendi salata tabağı falan ayrıdır.

Alışkın olmayanlar için çok yoğun bir tat tahmin edebiliyorum.

yemeğin tadını demişsin, yemeklere has zeytinyağı tercih edilmez genelde rafine yada riviera kullanmanı öneririm. ayrıca halis yağı yemeğe koymaya acırım ben. yemeğe koyacağıma bardağa koyar içerim.

ya işte yemek derken zeytinyağlı dolmalara koydum salataya falan bi de

zeytinyağlı yemek (soğuklar) çok az yağla pişirilir, yemek piştikten sonra ılıkken üzerine istenildiği miktarda zeytinyağı eklenir; çünkü bu yağ ısıl işleme girdiğinde hızla yanar, yanmasa bile kokusunu ve aromasını kaybeder. zeytinyağlı yemek budur. riviera zeytinyağı esansı gibi bir şey. ama kokusu rahatsız ediyorsa kullanılabilir elbette (o yemekten zeytinyağlının besin değerlerini alamayacağınızı bilmek kaydıyla). sarmada da hem harca hem de en son tencereye bir miktar eklenir ki srmalar parlak olsun.

bir de öyle deneyin yemekleri yapmayı.

Bir restorana gidince ben salataya zeytinyağı dökerken garsonun gözleri yuvalarından çıkıyor. Gerçi benim memleketten getirdiğim yağ gibi olmuyor o.

bunun bir benzerini ben kullanıyorum yatak başında. arkaya doğru uzanan bir kısım yok. fotoğrafya kıskaç labma ayağı gibi düz oturtulduğu için arkaya doğru gidecekmiş gibi duruyor. ama yatak başında bu kısım dik duracak. yani arkaya giden yer kıskacın iki ucu kadar 2-3cm olur en fazla. lambanın gövdesi kıvrak bir şey. istediğiniz gibi eğer bükersiniz.

in pyjamas
dediğim ölçüyü fotoğrafta gösterdim bahsettiğin yer aynı ölçü mü acaba? benim yatak başı çok kalın bu yüzden arka tarafından mandallayacağım. o kısımda duvara çok yakın. dediğin gibi iki cm ise kurtarır ama daha fazlaysa kurtarmaz galiba :/

bende var bundan, su an iste oldugum icin olcusunu bilemiyorum mandal kisminin 4-5cm civari muhtemelen. carpraz falan takarak bir sekilde uydurabilirsin takacagin yere.

guzel lamba, memnunum ben ama isigi bekledigimden fazla gelmisti.

@yue

o dediğin kısım enine değil de dik duracak işte yatak başına mandallandığı zaman. o yüzden o uzunluğun duvarla bir alakası olmayacak. seni ilgilendiren kısım mandalların bacak mesafesi olacak.

ama yatak başı dümdüz değil de arkaya doğru çıkıyorsa ve sen de bu lambayı yere paralel şekilde vidalayacaksan o gösterdiğiniz kısım uzunluk olarak ölçülebilir.

islamdan gelen bir şey sanırım.

kırgızistan'da geçirdiğim zaman içerisinde bir çok kez at eti yeme şansım oldu. et biraz sert ama kötü değil tadı. üstelik inekten daha zor yetiştiriliyor ve daha pahalı. genellikle eti yağsız olduğu için pişirince de kuru oluyor.

sen ev alsan ama kartondan olduğunu öğrensen ne hissedersin?
insanların dana eti yediğini sanarken at ya da eşek eti yemesi doğru değil. Ayrıca kaçak kesim olduğu için hijyenik olarak problemlidir

Türkiye'de at eti genelde bakımsızlıktan( bkz: fayton) hastalanıp ölen atların leşleri boşa gitmesin diye dana eti diye satıldığı için böyle bir algı oluştu bence.

Türkiyede galiba emekli olanlarını kesip yediriyorlar, yani lezzetli falan olsa dahi dandik olanını yediriyorlar ama @thracian'ın dediği gibi bazı ülkelerde dana'dan daha değerli yani yanlışlık at eti isteyip dana yedirebilirler orada, dana isteyip at yedirmezler.
Niye kötü sorusunun cevabı din, kültür ve alışkanlıklar bence, dana neden iyi mesela?

insanların az çok iletişim kurabildiği hayvanları yemekle alakalı çekinceleri olabilir. bir atla kurabileceğin ilişki de bir danayla kurabileceğinden iyidir diye düşünüyorum. mesela objektif baktığımda at yemekte bir sakınca göremesem de bazen üzülüyorum, nidin yii çik titliliiir falan diyorum. uzak doğuda köpek yenmesine yaklaştığım gibi yaklaşıyorum. bu mantıklı bir sonu da yok, insan olmayan her türlü hayvanı yiyebilecek miyiz yani, e her hayvanı yiyemiyorsak dananın ne suçu var onu niye yiyoruz, kendi içimde bunu çözemediğimden, yememeyi tercih edebilirim.

aramaya inan:
www.eksiduyuru.com

şaka şaka. ister inan ister inanma. sor, forum olsun. herkes fikir beyan etsin.

Yemek kültürü coğrafyadan coğrafyaya, diğer tüm tabularda olduğu gibi yenilen yemeğin cinsi de kültürden kültüre değişiyor. At eti yemenin kötü bir yanı yok, at eti yiyen bir toplumda yaşıyor olsaydık yerdik. İnek eti ne kadar mikrop bakteri taşıyorsa, at da o kadar taşıyordur. Sağlık yönünden bir problem yok yani.

Dini açıdan bakacak olursak eğer İslami geleneğe göre at eti yemekte bir sorun yok fakat at savaş döneminde olsun sosyal hayatta olsun oldukça faydalı bir hayvan olduğu için yenilerek tüketilmesi hoş görülmemektedir, daha çok iş gücünden faydalanma yoluna gidilmiştir.

kontrol mekanizması yok çünkü. kaçak iş yapıyorlar. hasta mı sakat mı ne olduğu belli değil hayvanın. yurtdışında at olduğunu bilerek at da yedim, domuz da yedim ama türkiye'de haberim olmadan at eti yedirilse ve bu durumu öğrensem olay çıkarırım.

tamamen hocalara bağlı bişey. at eti yenir diyen de var ama binek olarak kullanıldığı için yemeseniz daha iyi diyolar. direk haram diye geçen bi yer görmedim.

Valla benim alerjim var ondan kotu bence yani.

At eti protein açısından en zengin ettir normalde. Ancak Türk kültürü ile atların tarihten gelen çok sıkı bir bağı vardır. Yani at yemek ile aileden birini yemek arasında bir fark yoktu kültürel olarak. Ha hala at binip kılıç mı kuşanıyoruz? Hayır. Ama atalarımızdan bize böyle aktarılmış işte. Bazı insanlar da günah falan zannediyor. Gerçi sokak ortasında kafam kadar taşla domuz taşlayan toplum günah zannetse nolur, zannetmese nolur.

benim bildiğim kadarıyla dinle ilgili değil, at eti karıştırdı diye ceza alanlar, at eti sattığı için almıyorlar bildiğim kadarıyla. yenilecek hayvan, ona göre yetiştirilmesi gerekiyor ve bunu biz yapmıyoruz. yukarıda yer yer yazılmış, bizde yaşlanan/hastalanan at kesilerek yemeğe katılıyor. ee o sağlıklı değil tabi.
yoksa at eti pek çok ülkede yemek için yetiştirilen ve yenen bir şey

birincisi, dana eti yemek isterken sana başka bir şey servis edilmesi, hizmeti alan açısından kabul edilemez

ikincisi o at yemek üzere besi edilmediyse ve bakımları yapılmadıysa yenmesi sağlık açısından sakıncalıdır.

üçüncüsü de insanın tüketeceği et kaynağının görünüşü ve kendine yakınlığı ile kurduğu bağ var. batı dünyasında köpek eti düşünülemez bir şeyken uzak doğu buna daha ılımlı bakıyor. iki yüzlü davranışımız diyelim buna da kısaca.

havlu/çorap falan yapılan benim bildiğim bambu var. p ile başlayan bilemedim, ama bambu malzemeli havlu ve çorap olduğuna eminim.

bambu o. pamuktan daha fazla su tutma kapasitesi olduğu için tercih ediliyor son zamanlarda. p ile başlayan başka bir ağaç/hammadde değil yani.

bambu tamam.
b ile başlıyormuş:S

balsa da olabilir belki.

papirüs

p ile baslayan paulownia var. hızlı buyuyen bir agac. ama corap falan yapilir mi bilmem

palmiye :P

pırasa :)

bambu olm bambuuuu

zevk veren kadın.

* sizin ne'den zevk aldığınıza göre cevap değişir.

Herşey de sevgisini benimseyişini hissettiren kadın. Hayvanlığın lüzumu yok.

: ) istahli olmasi kafi...

genel olarak, istediği herhangi bir şey için aksiyon göstermesi, çekinmemesi.

(erkek değilim ama)

zevk alan kadın +1
dolayısıyla kendini tanıyan, nelerden hoşlandığını keşfetmiş ve bunları talep eden, yatakta neleri yaşamak istemediğini bilen, duruma göre ortamı yönlendirebilen (istekli) kadın.

çok ciddiyim, bu konuda bencil olmak lazım. kişi kendi zevkini düşünüp onu elde etmeye çalışmazsa karşısındakine de zevk veremez. neden? çünkü kimse istemediği bir şeyi mutlulukla yerine getiremez. e ortamda yapılan şeyden mutlu olmayan biri varsa karşısında ki de bundan zevk alamaz. bu kadar basit. yoksa kimse partnerinin koşulsuz şartsız mutluluğunu amaçlayan seks makinesi olduğunu iddia etmiyor sanırım.

üstte olmaya "kendinden hevesli" hatun zaten candır da hadi dönüp dolaşıp gelinen ve tüm olayın erkeğe döndüğü misyonerde erkek hummalı bir çalışma içine girdiğinde kendinden geçmeden en azından elleriyle kalçaya, sırta saçlara filan dokunmayı, kendine çekerek şehvetli şekilde öpmeyi bilen hatundur yatakta iyi denmeyi hakeden bence.

Arada kontrolü ele alabilirsiniz. Orala geçerken pantolonunu indirip yatağa itin mesela. Pozisyonları kontrol edin sadece erkeğe bırakmayın.

Tabi bu klasik seksten anlamayan Türk erkekleri için geçerlidir. Türk kadınlarına ölü gibi diyen erkekler erken boşalmayım diye ya spesifik bir pozisyona sabit kalırlar ya da öyle odun gibi git gel yaparlar. Kadın ölü gibi duruyosa suçlusu erkektir. Kontrol etsin seksi evirsin çevirsin pozisyondan pozisyona geçsin. Yer yer volume artırıp düşürsün. Erkek odun olduktan sonra kadın ne yapsın. Tabi kadın da biraz cilveli şehvetli olacak. Sex bir oyundur herkesin kendi rolü var. Erkek odun olmadığı ve karşısındakini düşündüğü sürece karşısından o kadar karşılık gelir.

Ama küçük penis erken boşalma ve iktidarsızlık sorununun getirdiği yetersizlik başkalarına bok atmaya sebebiyet veriyor.

Tabi lafım Türk erkeklerin geneline değil kadını ölü gibi olmakla suçlayan erkekleredir.

Ayrıca zevk alan kadın derken? Sen odunsan kendi kendine mi zevk alacak. Üstüne düşeni yapmayı bi becer bakayım ondan sonra tepkisizce yatıyosa ölü de.

erkeğim

benim için şehvetli ve sınırları olmayan kadındır.

Yazdıklarım her iki cins için de geçerli bu arada.
Sosyal hayatta iyiyse yatakta da iyidir. Birey olabilmek önemli. Sekse indirgemiyorum.

Kendi kararları, fikirleri, hoşlandıkları ve daha önemlisi hoşlanmadıkları olmayan o kadar insan var ki. Mesela o gün birlikte bir aktivite yapılacak, ne olduğu düşünülüyor:

"X yapalım mı?"
"Olur fark etmez."
"Y'yi sever misin peki?"
"Olur."

Bu düzlükteki insandan yatakta ne bekleyebilirsin ki? Aynı cümleleri orada da duyuyorsun.

Önce kendini tanısın, kendini bilsin. Sevdiği, sevmediği şeyler olsun. Baskın olsun demiyorum, zaten ben baskın olmasına izin vermem; ama tahmin edilebilir sınırları olsun. Öküz gibi yatan kadın/erkek ile her denilene tamam diyen kadın/erkek arasında pek bir fark yok.

Boğuşması lazım benimle, o yüzden ben boyunun benimle aynı, olmasını çekici buluyorum. Sevgilim bende 2 santim falan kısadır, hadi 4 olsun. Psikolojik olarak da o an asi olunca, baya dişli birisi oluyor. Kilit noktam budur.

sevişme isteğimi olumlu yanıtlayan kadındır. üşüyorum reis.

Parende atabilen kadın. Parende atabiliyorsa her şeyi yapar diye düşünürüm. Kriterim bu.

Tabuları yıkan ve ne zaman ne yapılacağı hakkında konuşmayan, içinden geldiği gibi davranan kadın benim gözümde rakun'dur. Gerekirse daldırsın tırnağını falan oramıza buramıza...

Evet
-xxx yapalım mı?
-olur

Kadını benim rakun'um değil. Benimkisi;

-x (iç ses)
-x (iç ses)

Dışarıdan konuşma duymayı pek sevmiyorum duyulacak daha güzel ritmler varken.

bence ne istedigini acik acik soyleyebilen kadin. hicbir sey soylemeyince erkekler istemiyor bu kadin gibi bir anlam cikariyor galiba

seksin utanılacak bir şey olmadığını bilen, sadece yatakta sevişilir mottosunu sallamayan, hayal gücü olan ve bunu kullanabilen kadın, sekste (illa yatak olmasına lüzum yok malum) iyi kadındır.

zevk alan kadın +9

kaygıları olmayan

herkes zevk alan demiş ama eksik olmuş. zevk aldığını "doğal" olarak gösterebilen, hissettirebilen kadın denmeliydi bence. kadın tutkulu ve istekli olmalı. çok şey bilmesine gerek yok. tutku varsa zaten su yolunu bulur..

mevsimsel olabilir, hatta kötü birşeyin belirtiside olabilir. öncelikle doktora gitmeni öneriririm.

onun dışında ben bi ara fucidin pomadını kullanıyordum. yağlı yağlı oluyordu cildim, parlıyordum bebek gibi belki bir çare sende de işe yarar. şansını dene derim hazır eczanelerde kapanmamışken.

gebeyim

hayırlı olsun öncelikle :), muhtemel bağlantılı birşeydir. stres felanda etkili olabiliyor bazen bu faktörler için. siz bebeği kontrol için gittiğinizde danışın bu durumu derim. ve yine kremimden vazgeçmem. ama eczacıya sorun ben böyle böyle, bi zararı varmıdır falan diye. emin olmadan bir şey söylemek istemem.

kızın olacak ondan hep :)

zeytinyağı iyidir. hem dıştan hem içten.

bende çok nadir sivilce çıkar onda da kaynar suya limon sıkıp pamukla sivilceye değdirirdim. aknede işe yarar mı bilmiyorum. yine de dene istersen.

krem mrem çok şeyapma bence. ne de olsa dolaşım sistemine geçiyo.

hayırlı olsun :)

sivilceler nasıl geçer bilmiyorum, belli ki hormonal br durum. ama nemlendirme için tasiye verebilirim. iki şekilde nemlendirme yapabilirsiniz (aslında mantık aynı). birincisinde kreminizi kuru yerlere süreryedirir parmaklarınızda kalanları yanaklarınıza sürersiniz. ikincisinde ise kuru olan yerler için kuruluğa iyi gelecek (belki yağlı) bir krem, yanaklar için su bazlı hafif bir krem kulanabilirsiniz.

Hayırlı olsun, analı babalı büyüsün :)

Cildini iyice kurutmayacak sabunsuz bir temizleyici ile temizleyebilirsin. Sebamedin var mesela, iceriklerine bakarsın. Akne yazanin içindekileri bilmiyorum, öteki güzel. Nemlendirici önerim yok, seksen9un zeytinyağı iyi fikir gibi duruyor :)

Kutlarım la noix :)

Benim akne ilacım sedefle limon. Hiç tereddütsüz tavsiye ediyorum çünkü sorunumu bir bu yöntem çözebilmişti. Sedefin gebelikte kullanımını bilmiyorum. Gerçi çok az kullanılıyor ama yine de...

Onun dışında domates püresi ve zeytinyağı çok mantıklı geldi.

Geçende bir sözlük yazarı burada benzeri bir demir eksikliği sorusuna cevap vermişti. Demir eksikliği ilaç tedavisi ile geçmeyen insanların ısrarla işe yaramayan ilaçlara devam ettirildiğini söylüyordu ve ilaçlar ile alınan demirin vücut tarafından ne ölçüde kullanılabilir olduğunun incelenmesi gerektiğinden bahsediyordu. Galiba cevabı veren kişi bu demir belasından ve buna bağlı üşüme probleminden, belirli bir süre boyunca her gün hastaneye gidip serum ile demir yiyerek kurtulmuş. Belirli bir süre boyunca her gün damar yolundan serum ile demir vermişler.

Yani konu incelikli tedaviden geçiyor dostum.

www.hepsiburada.com

sen sağlığını düzeltmeye çalış ama evden dışarı çıktığında şunuda cebine at.

not:yurtdışından çok daha ucuza temin edebilirsin.

yeniden bir endokrin uzmanina gorunun ve once tiroid ilacinizin dozunu ayarlatin. o hormon duzelmeden kaniniz normal de olsa usumeye devam edebilirsiniz.

sonra da kan dusukligunuzun nedenini arastirin. midenizde bagirsaklarinizda emilim probleminiz mi var? kadinsaniz ureme organlarinizda mi sorun var? kan kaybi varsa nereden kaynaklaniyor hep bunlara bakilmasi gerek. mesela benim 12cm myomum varmis. o gittiginden beri hizla tepki verdim ilac tedavisine, sekiz ay ugrastigim seyi iki ayda sagladim. mesela eger emilim probleminiz varsa damar ici tedaviler uygulaniyor. direkt demiri kana karistiriyorlar, cok etkili bir tedavi yontemi.

bunun yaninda beslenme cok onemli. pekmezi arada sirada degil her gun bir kasik, icine bir iki damla limon sikarak icin mesela. c vitamini alin bolca, ozellikle demir acisindan yuksek yiyecekler tuketirken: yumurta, kirmizi et, koyu yesil yaprakli sebzeler, mercimek. ama bunlari alirken kafein ve kalsiyumdan uzak tutun. yani atiyorum yemegin yaninda yogurt sut icmeyin, cay kahve ile yemeklerinizin arasinda iki saat sure olsun.

ama dedigim gibi, once o tiroid hormonunuza baktirin, vucudun sicaklik ayari oradan yapliyor cunku. ondan sonra kan degerleriniz icin bi arastirma yaptirin.

gecmis olsun.

Kardeş özlemi çekmedim. Ama dönem dönem, kişisel gelişimine katkı yapacağım bir kardeşim olmasını istedim. Ona bildiğim şeyleri öğreteyim istedim. Böyle bir akıl hocalığı yapıp sahip çıkma ve yetiştirme dürtüsü hissettim.

Anne babamı hiç suçlamadım. Çünkü maddi olarak ikinci bir çocuğun bütün ihtiyaçlarına cevap verermeyeceklerini düşündükleri için yapmamışlar. Onun yerine tek çocuğumuz olsun ve daha iyi yetiştirelim demişler, motivasyonları buymuş. Bunu duyunca da insan kızamıyor.

Eksikliğini hissetmiyorum dediğim gibi, çünkü kardeş sahibi olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum. Kardeşim olsaydı ve Allah korusun onu kaybetmiş olsaydım işte o zaman eksikliğini çok duyardım ama hiç sahip olmadığın bir şeyi kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu da bilmiyorsun.

Babam ile de, annem ile de arkadaş gibiyim. İkisi de kafa dengi, eğlenceli, şakacı insanlar.

tek çocuk değilim 3 kardeşiz. hiç bir zaman neden 3 ben neden yetmemişim gibi bir düşünceye sahip olmadım.

çektim. geçmedi. anne babam bütün ilgilerini yığdı üzerime iyi de olmadı. kardeşlerinin değerini bil. ne yaparsan yap arkadaş filan olamıyorsun

hayatın başkalarının kardeşlerini sevmekle geçiyor. daha ne diyeyim.

@ sozlukte eksiyen adam, annemi de babamı da 3 çocuk yıprattı gibi geliyor bana, özellikle de en küçük kardeşim, onda özellikle de ergenliğinde yeteri kadar sabrı gösterecek sağlık durumunda olmadılar. herkesin anne babası gezer tozarken, birlikte keyifli vakit geçirirken bunlar veli toplantılarında azarlar işittiler.

Bazen sadece ben olsaydım ya da iki kardeş olsaydık, elbette hiç olmadıkları farzediyorum , hiç dünyaya gelmeselerdi, annemle babam daha rahat bir hayat geçireceklerdi(maddi anlamda değil) diye düşünüyorum.
Bir kardeşimle inanılmaz yakınız ve o olmasa mutsuz olurdum ama öbür kardeşim bana neredeyse yabancı gibi. seviyorum ama hiçbir şey paylaşmıyorum.

@sen de git sen de unut o sevilen dönem o kadar kısa ki, bir "aman ne şirin" derken bi bakıyorsun "yöoo koruşmoyun bonoooo!!" diyen bir ergen.

Çekmedim. Annemler sorardı ister misin diye, "asla!1!!1" derdim. Sanırım onlar beni suçluyorlardır şimdi.

Bazen sorunlar yaşadığımda kendimi yalnız hissettiğim oluyor ve kardeşimin beni benim de onu koşulsuz seveceğimi düşündüğüm için bazen "acaba?" diyorum ama çok da büyük bir eksiklik değil.

Annemla ilişkim onun kişisel sorunlarından dolayı kötü, babamla arkadaş gibiyiz. Ama ikisi de genel olarak ilgisizdi.

Ben hiç kardeş özlemi çekmedim; çünkü bu alışkın olduğum ve eksikliğini hissettiğim bir şey değildi. Mutlu bir çocukluğum oldu ve belki de olması gerektiğinden daha önce olgunlaştım. Genelde kendimden büyüklerle iletişim kurdum ve bunun faydasını şimdi, 30' lu yaşlarda görüyorum.

Anne babamla ilişkim iyiydi, mutlu bir aileydik.

11 (kardeşiz). Ben de özlem duyarım tek çocukluğa.

tek çocuğum. zaten kardeşi ben istemedim annem küçükken soruyordu kardeş ister misin diye kesinlikle istemem diyordum. hatta isterseniz yapın ama başına geleceklerden ben sorumlu değilim diyordum. bir gün yanlışlıkla balkondan düşebilir ya da yatağından yere çakılabilir sonra beni suçlamayın nasıl olsa ceza alamam ben çocuğum beni cezaevine atmazlar gerisini siz bilirsiniz diyordum aşalsksjd. verdiğim en doğru karar bence tek çocuk olmak kesinlikle kardeş istemiyorum. annemle arkadaş hatta arkadaştan öte gibiyiz babamla baya nesil farkı var o 36lı ben 83lüyüm o yüzden pek muhabbetimiz yok.

kardeş özlemi çekmedim, kalabalık aile ortamlarında bulundum sürekli o yüzden belki. tek çocuk olmamın sebebi ise muhtemelen ayrılmış olmaları; daha sonradan tekrar yuva kurup çocuk yapmamalarının nedenini bilmiyorum. ayrılık ertesinde kendi hayatlarını tekrar düzene sokmaları uzun sürdüğü ve bu süreçte yeni bir çocukla uğraşmak istemedikleri için olabilir, öte yandan henüz sorgulamamış olsam da ben de kazara olmuş olabilirim :{ şuan ikisi de uzun süredir evli ama yeni bir çocuk söz konusu değil

tek cocugum ve 20li yaslarin basindan itibaren yuzlesmek istemedigin o gercekle yuzlesiyorsun cevrendeki kardesleri uzaktan izlerken. kucukken benden mutlusu yoktu ama simdi arkadaslar da akrabalar da olsa "heralde kardes bi baska olsa gerek" diyorum. seni daha da sansli hissettirebilirim hatta;
1. hicbir zaman teyze / hala olamamak
2. hicbir zaman yegen sahibi olamamak (caktirmiyorum en cok bu anlara sahit oldugumda ic cekiyorum)
3. aileden sonra en cok guvenebilecegin kisilerin arkadaslarla sinirli olmasi
4. cocugunun senin tarafindan kuzen sahibi olamicak olmasi
5. teyzesi / dayisi olamicak olmasi
6. ve en onemlisi.. anneni ve babani kaybettiginde hayatta herkesten guclu durmak zorunda kalicak olmak. eşin de arkadaslarin da olsa yine o yalnizlik hissi ayri bi boyut.
kisaca.. bu yuzdendir ki en buyuk endiselerimden biri tek cocuk bir es bulmak (:
yani, eksiklik dedigin sey benim icin zamanla artiyor evet.

Hiç kardeş özlemi çekmedim; tek çocuk olmaktan çok memnunum. Akrabanın fazlası iyi değildir zaten, zararı yararından çok olur.

Tek çocuğum, kardeş özlemi çekmedim. Zaten yani kardeş dediğinin de çok aman aman abartılacak bir yanı olduğunu düşünmüyorum. Küçükken de istememiştim, anne-babam da istemedi, babane-hala tayfası da anne babama "Bi çocuk yapsanız, bak bu çocuk yalnız." derken benden gelen "istemeeeeeem" tepkisi ve bizimkilerin "ehe ehe istemiyor." tepkisiyle karşılaştı ahdgshdgf.. Zaten ciddi şekilde çocuk gürültüsünden, kalabalıktan ve hatta zaman zaman evde bir sürü insanın olmasından hoşlanmıyorum.

Tek çocuk olmanın da avantajları var, normal olan kardeş sahibi olmakmışta biz ezikmişiz gibi davranmanın alemi yok. Tek çocuk varsa daha olgun oluyorsun, ailede saçma sorular soran 3 çocuk değil 1 çocuk olunca herkesin herşeyi tane tane anlatmaya, küçük bile olsan sana sorular sorup fikrini almaya hem sabırları hem zamanları daha fazla oluyor. Hakemlik yok, sen ailenin bir bireyisin, alınan çoğu kararda konuşulan çoğu şeyde ya senin de payın var ya da en azından fikrini söyleyebilme şansın var. Anne baba "the ultimate hakem" olmuyor.
Kardeşine kaynak ayrılması gerektiği için senden azalmıyor, kimse seni kollamıyor sen de kimseyi kollamıyorsun ve bu şekilde herşeyi kendin elde etmeyi öğreniyorsun.
Bunun yanında normalde kardeşlere dağıtılan angarya işlerin hepsini sen yapıyorsun. Tatile gidilecek, normalde erkek kardeşe verilecek işi sen yaparsın, kız bile olsan bavulları arabaya sen götürürsün, aşağıdan bir şey alınacak sen alırsın, babayla boks maçı da izlersin, anneyle Muhteşem Yüzyıl'da izlersin, babayla avize de monte edersin anneyle manikür de yaparsın gibi gibi. :)
Güzel bence. Tek eksisi Allah korusun anne baba kaybından sonra dönecek kimsenin olmayışı ama o da hayat görüşünle, inançlarınla alakalı bir yandan. Eğer o sırada eşin çocuğun vs büyük güzel bir ailen olursa, çekilemeyecek bir dert olmayacaktır gibi geliyor bana. Sonuçta tüm kardeşler de ideal kardeşlik örneği değil.

kardeşim olsun diye hiç düşümedim. evin tek hakimi olma durumumu başkasıyla paylaşma düşüncesi hoşuma gitmezdi (hala da gitmez). kıskancım yani. ama kardeş özlemi de çekmedim çünkü hem olmayan bir şeyi özleyemezsiniz hem de bunun yerini büyük ölçüde dolduracak bir kuzenim var benden küçük. aynı evin içinde neredeyse kardeş gibi büyüdük.

haliyle bunun için annemi babamı hiç suçlamadım. zaten sanırım kardeş yapsalardı asıl o zaman bozulabilirdim -ki benden önce ve sonra da girişimleri olmuş ama maddi imkanların yetersizliği, kah annemin kah babamın sağlık durumunun elverişsizliği gibi durumlar nedeniyle gebelikler sonlanırdılmış.

babam ben 10 yaşımdayken öldüğü için ilişkimizi net tanımlayamıyorum şimdi. ama annemle ilişkim süper ama baba faktörü denklemden çıkmış olduğu için diğer anne çocuk ilişkilerinden daha grift. annem yer yer arkadaşım, annem, babam, dert ortağım vs. klasik rollerde bi kayma var yani. oyuncu da benim hakem de benim kimi zaman. öyle diyeyim.

iki taraftan bakıyorum ben bu olaya. öncelikle belirteyim tek çocuğum.

birincisi, hiç kardeş istemedim. ailemin de bu yönde bir girişimi olmadı. ailemin sevgisini, ilgisini ve hatta maddi birikimin bir başkasıyla paylaşmak istemezdim.

ikincisi, annemi ve babamı herşeyden çok seviyorum eğer bir kardeşim olsaydı onu da öyle sevebilirdim belki ve bu saydıklarımı paylaşmak beni mutsuz etmeyebilirdi diye düşünüyorum. yine de kardeş sevgisi olgusunu bilmediğim için bundan emin olamıyorum.

karbonat

benim durumum biraz farklı çünkü ayaklarım çok terliyor. ben günde 3 kez çorap değiştiriyorum ama yinede kokuyu engelleyemiyorum çünkü ayaklarım su gibi oluyor. vücudumda terleyen tek yer ayaklarım :(

akciğerlerinizden uzak tutun talk pudrasını. kanserojen ya da hastalık yapıcı etkisi talk denen şeyin ciğerlere tutunmasından kaynaklanıyor. yani ortalığı tozutmadan, burun ya da ağız yoluyla solumadan kullanmanız önemli.

(bkz: asit borik)

"asit" kelimesine takılmayın zararsızdır.

ayalarına kına yakmayı deneyebilirsin, hazır kışken kimse de görmez