genelde olan muhabbet.
-abi garantisi var mı?
-garanti yok. tükkan garantisi var. getir bakarız bir hal yoluna.
2 ay sonra alet bozulunca gittiğinde aldığın cevap:
-kullanıcı hatası, ben ne yapayım şimdi.
seni dövmeye bile kalkar. uzak dur. biraz fazla para ver bir tekno mağazadan al, başın ağrımasın.

oradan telefon alma

ikinci el telefon alacaksa internetten bulsun, doğrudan sahibinden alsın. doğubank'tan uzak dursun.

yarı fiyatına bile olsa almasın.

alınmaz ben vakti zamanında fotoğraf makinesi sormuştum garantisi için resmen adam kafasından firma salladı sonra gidip hayyamdan daha pahalı olmasına karşın makinemi almıştım hiç bulaşmayın bence..

eger ne aradigini cok iyi biliyorsan, aradigin sey hakkinda yeterli bilgiye sahipsen, seni ayak ustu keklemeyeceklerine inaniyorsan ve garanti gibi bir seyin olmadigi gercegini kabul ediyorsan gidip daha uygun fiyata dogubanktan alabilirsin.

ha ama sahsi gorusum 3 5 fazla ver duzgun yerden al.

Valiz parçalanmadıkça para vermezler diye biliyorum. O durumda da sanırım sadece valizi öderler. Yine de deneyim yaşayan talihsiz arkadaşlar varsa anlatacaklardır.

Türkiye içi uçuşsa Çelebi'den tazminat almak zor. Baştan kıymetli eşya olduğu belirtmek falan gerekiyor. Çelebi tam bir...

hangi havayolu ? thy için konuşayım; benim de valize koyduğum ipad'in ekranı kırılmıştı. bir kuruş bile alamadım.

ispat edemeyeceğin için yok.

pegasus.

______

yanıma eşya alabilecek durumda değildim omzumdan dolayı, o yüzden bavulla gitmek zorunda kaldım.

______

o kadar noktadan geçmeme rağmen şimdiye kadar kimse farklı bi' taşıma sınıfına girdiğine dair bi' uyarıda bulunmadı, hiçbir zaman kırılacak etiketi yapıştırmadılar. şurda durumu aslında daha iyi anlattım: eksisozluk.com

Genelde etiket yapıştırsan da fayda etmeyecektir. Her türlü taklalar atar o valiz sana gelinceye kadar. Camı kırılmasa bile harddisk bozulabilirdi zaten.

Pegasusa bagajında kırılacak eşya var demene rağmen etiket yapıştırmadılarsa ayıp etmişler, bagajda kırılacak eşya var demediysen bilmeleri imkansız zaten.

İkinci el veya ucuza ekran nerede bulabilirim diye bir duyuru daha aç, bilgisayar modelinden arayalım.

benim valizde thy'nin "kirilabilir" etiketi varken pegsasusla uctum. kirilabilir kelimesini yanlis degerlendirmisler heralde. kirmasi nerdeyse olanaksiz olan valizimi kirmislar. pegasus bence kotu bir tercih.

Arkadasim suc ne havayolunda, ne havaalani calisaninda. Kusura bakma ama suc tamamen sende. Hala laptop'u, ipad'i valizinize koyuyorsaniz ben daha ne diyeyim.

Gecmis olsun.

işte bunlar hep seyahat tecrübesi.
Havaalanlarında, konveyörlerde bavullara kolay kolay birşey olmaz.
Ancak sistemden insan eli ile alınıp bir yere koyulduklarında ki bu genelde fırlatma şeklinde olur, o zaman zarar görebiliyorlar.
www.youtube.com

Bu durumda yapacak hiçbirşeyiniz yok.

Havayolu şirketinin taşımayla bir ilgisi yok. Türkiye'deki tüm havalimanlarındaki bagaj işlerini Çelebi adlı firma yapıyor.

Onların da ne olduğu zaten belli.

şehir?

Belirtmeyi unutmuşum. Şehir: İstanbul. Altunizade taraflarında :)

pardon yazmamışsın niyeyse yavru diye görmüşüm. kardeş bir ücret talep edecek misin? ücretsiz mi veriyorsun?

duyuruyu açan ben değilim yine bir şeyleri yanlış görüyorsun asdsad. burada hayvan satışı yasak ayrıca ücretli olma ihtimali yok.

Ücretsiz arkadaşlar. Kediyi aslında kesinlikle vermek istemiyoruz, inanılmaz tatlı ve sevecen bir kedi ama ne yazık ki evdeki diğer dişi kediyle anlaşamıyorlar :(( 1 senedir denemedik yöntem kalmadı. Artık tek isteğimiz kendisine sıcak bir yuva bulmak. İlgilenen olursa lütfen ilandaki telefonu arayın, konuşalım.

yukarıda da tavsiye edildiği gibi.
ikeada raflar var. onlardan birkaçtane alıp, basamak basamak duvara monte ederseniz, probleminizin çözülme ihtimali çok yüksek.

Önerileriniz için çok teşekkürler arkadaşlar. Önceki mesajımda da belirttiğim gibi denenmedik yöntem kalmadı 1 senedir... Kendisine yuva bulmaktan başka çaremiz yok. ilgilenen arkadaşların telefonlarını bekliyoruz.

Isiriyor mu

Isırması yok, mesajda belirttiğim gibi çok sevecen.

Laminant olayı çok basit, 160 m2 evin banyo ve mutfak harici yerlerin alayına laminant yapıldı. 4 saat civarı sürdü 2 senedir kullanıyorum hiçbir sorun yok. Uygulaması basit bir olaydı izlediğim kadarıyla. Bizim ev boştu tabi de tüm eşyaları evden çıkarmak yerine oda oda taşıyabilirisniz. Mesela hepsini salona taşıyın, tüm odalar bitsin sonra salona geçerken eşyaları yerleştirirsiniz. Tek kişi değilseniz daha pratik olur bence.

İstanbul Çeliktepe civarındaysan bir yer önerebilirim. Şehir fln yazarsan duyuruya hatta semt daha kolay olur.

Sorunuza yanıt değil; ama şunu söylemek istedim. Benim kiracı olduğum bir evi taşınmadan kısa süre önce su basmıştı. Ev yeterince kurumadan parke döşemişler. O parkeler iflah olmadı. Karardı, yerlerinden oynadı. Evin kuruduğundan emin olun. Aceleye getirmeyin.

konu dışı olabilir ama artık çoğu kredi kartının bu tarz su basması vs de sigortaları var. Kullandığınız kredi kartını bir araştırın. Hem işçi bulma olayını hem de masrafsız halledebilirsiniz.

Parkeler masif miydi onceden? Parkeler sokuldukten sonra bir sure kurumasi icin bekleyin.
Daha sonra parkeler sokulurken zemine zarar gelmis mi, sap kalkmis mi bunu kontrol edin sonradan basiniz agrimasin.
Parkeyi aldiginiz yerin ustalarini kullanirsaniz, uygulamayi onlar yaparsa bir problem oldugunda sorumlulugu ustlenirler. Parkeyi aldiginiz yere durumu soyleyin onlar fazladan ara eleman getirsin, yevmiyesini siz verirsiniz.
Yapistirma yapacaklarsa kesinlikle dupon yapistirici kullanmayin. Eski tip parkelerde kullanilan ziftle birlesip korkunc bir koku olusturuyorlar bela olur basiniza.

Ek detayları da söyleyeyim:
Ev Esentepe'de Metrocity civarında.
Evet eski parkeler masif parkeydi (bunları da söküp götürürler mi acaba ?)
3-4 haftadır kapı pencere açık, havalar da sıcak, sanırım kurumuşlardır artık.

iskanı olmayan daireyi satmak da kiracı bulmak da zordur.

elektriği şantiye tarifesinden ücretlendirilir, perakende kullanıcıya göre epey pahalıdır.

suyu da aynı ieklide işlem görür. eskişehir'de pekaende kullanıcının tam 5 katı tutarında tarifelendiriliyordu. yani iskanlı abone 1 lira öderken iskansız 5 lira ödüyor.

üstelik elektrik ve su sistemleri süzgeç sayaçlarla ayrılmadıkça hangi dairenin ne kadar harcadığını bilemiyorsunuz. su parası toplamak dert oluyor.

adil bir dağıtım bile yapılsa bu sefer su parası vermeyen olursa fatura ödenemiyor dolayısıyla hooop suyu kesiyorlar.

iskansız evde oturmak gerçekten sağlam sinir isteyen bir iş. daha önce bizzat tecrübe ettim biliyorum.

oturduğum apartmanda iskansız oludğunu anlamayan daireler, durumu farkedince yine ev taşınyordu. dolayısıyla sürekli bir kiracı sirkülasyonu yaşarsınız. düzenli kiracınızın olmaması hem eve verilecek riski arttırır, hem de sabit bir gelir sahibi olmanızı engeller.

Kiracılık bir sorun yok.
Elektirik, su, doğalgaz, telefon, bu faturaların hepsi normal ve ayrı ayrı geliyor.
Hepsi de normal tarife.
Zaten bölgedeki bütün evler aynı durumda, bu konuda bir sıkıntı yok (aslında istanbul'un yarıdan fazlası aynı durumda).

bulaşma.

" Kiracılık bir sorun yok."

demişsiniz ama bugün yok. yani yarın belediye kontrol etse yada herhangi bir yönetmelik değişikliği olsa bir sürü uğraş çıkar. hiç bulaşma.

10 yıllık kira bedelinin altında bi fiyat teklifi yapın, satma sebebi işin aciliyeti vs. durumları göz önüne alarak pazarlığı zorlayın kabul ederse kaçırmayın.

www.studentagency.eu iyidir

otobus en temizi

bir üstte yazılı olan otobüs şirketini kullandım.
gayet güzel.
internetli filan.

ben de arkadaşlara katılıyorum.
student agency veya eurolines.

www.carpooling.co.uk da denenmeli.

Singapur apple store
Normal alışverişlerde 7% tax geri alınıyor.

online alışverişler icin tax ı geri alamazsın. magazadan alıp gerekli belgeyi düzenlettirmen lazım.

masaj yapmıyo la. yatacağı yeri yumuşatıyo sadece:) yastığı kabartırsın ya

Annesinden çok küçükken ayrılmış kediler daha çok yapar bunu.

vize almanızda sorun olmayacaksa 2 hafta sonra bile gidersiniz. ama sorun şu ki, pasaport kalmadığı için pasaportunuz gecikebilir. onun dışında şartlarınız uygun ise vize almanız 3 günlük iş.

bana tam tersi pasaportun 1 gunde bıle cıkacagını, vizenın ıse en azından 3-4 ay surecegını soylemıslerdi.

Ben smyrna'nin verdigi bilgiler dogru. Sadece vize randevusuna da 3 hafta sonrasına vereceklerini dusunursen (telefonda isim acil diyerek onceleyebilirsin) sikinti yasamazsın. Gittiğin gibi vizeni onaylayip 2 gun sonra pasaportunu gondermis oluyorlar.

pasaport normal şartlarda 1 günde çıkar ama şu an pasaportu kalmamış bir devletimiz var. 1 aydır pasaport bekleyenleri biliyoruz. vize ise 3-4 ay hayatta sürmez.

Biraz daha açarsak
Normal şartlarda pasaport işlemi 2-3 gün içinde bitiyordu. Ancak şu an devletin çipli pasaport tedariği ile ilgili sorunu olduğundan 40 günü bulabiliyor.
Amerika vize işlemi 2-3 günde sonuçlanır, ama randevuyu 2-3 hafta sonraya alabilirsin.

HERBIRINIZE TESEKKUR EDERIM .

bilmiyorum ama bence yeterli olur. sana ait olmayan imei nosunu kaydetmek için neden 100 tl bayılasın ki :)

Lakin dbürokratik işlerde mantık yğrğmğyor biliyorsunuz.
Hülasa, yorum değil bilgi lazım.

öyle birşey yok.ruh falan evi ziyaret edemez.sadece 7.gün taziye için yemek verilir. işte insanlar gelir,ziyaret eder ve başsağlığı diler.40.gün de toplanıp dua okurlar.

ilk 7 gün cenaze evinde yemek pişirtmez kimse komşuları getirir vs.
52. gün et kemikten ayrılır
40. gün ise bazı örf adetlerde karalı bayram olarak geçer... eğer 40 gün dolmadan bir bayrama rastgelirse evinden hiç çıkmaz bayram için... annesi babası bile olsa gitmez eve bayramlaşmaya gelenleri görürler o kadar...

edit: inançsız kafirin birisiyim

islamda yok bunlar sadece ananeler böyle.
ama kırkıncı günün ve 52. günün hepsinin tıbbi birer açıklaması var.
mesela 52. günde et kemikten ayrılmaya başlıyormuş. (40. günde ne oluyodu bilmiyorum ama bişey oluyodu)

artık cenazeler daha uzun sürede çürüyormuş.insan bedeninde bulunan kimyasallardan ötürü.

islam inancında ruh ölümle ceset irtibatını kaybeder ve ruhlar alemine yolculuk eder. tekrar dünya ve dünyadaki cesetle ilişkisi olması mümkün değil.

dinden ziyade örfi bir davranış.

tamamen hurafe. dinimize sonradan girmiş bir şey.

dinimize sonradan gelmiş bir şey değil, dinimizden çko önce varolan paganik inançlar, iyi ki varlar. dinimize renk katan şeyler bunlar.

yahu et kemikle beraber durup hoop 52 gun doldu bari ayrilayim mi der. Nerden cikariyosunuz boyle seyleri. etin kemikten ayrilmasi, bedenin her yaninda ayni zamanda olacak diye bir kural yok. yahu hic mi diskaviri channel izlemiyosunuz.

insanın 40. gün bedeni çürümeye başlar. burnundan.

(bkz: bidat)

40. gün burun düşer gibi bir şey duymuştum sanki...

O değil de, oğlunu kaybeden bir kadın için bizim yaşlı komşu teyzelerden biri, mezarına annesini götürmeyin, ağlarsa çocuk mezardan kalkar o da ağlamaya başlar, sonra evine gelir demişti. Nasıl bir düşünce yapısıdır! :)

Anneyi mezarlığa götürüp üzmemek için söylenmiş ama korku filmi gibi. Bir de düşündüm de, ben olsam sırf eve gelsin diye bunu duyunca gider ağlardım herhalde.

ölümden sonra bedenin çürümesi süreci kalbin durmasıyla birlikte başlayıp ortam koşullarına bağlı hızlarda ilerliyor. Örneğin açık havadaki bir beden sudaki bir bedene göre çok daha hızlı dekompoze oluyor. Yaz ve kış arasında da çok fark var doğal olarak. Batılılar ölülerini hava ve böcek geçirmeyen tabutlarda gömdüklerinden onlarda bu süreç daha uzun sürüyor tabii (bu süreçte bedene yumurtalarını bırakan sinekler filan da normalde yer aldığı için - CSI'daki gibi). Nette cesedin dekompoze olmasıyla ilgili bir sürü çalışma var (bazılarında domuzlar kullanılıyor) ama bunlar ya açık havada çürüyen cesetlerle (kriminal vakalarda kullanılacak veriler elde etmek için) ya da tabut içinde gömülen cesetlerle ilgili bilgiler. Bildiğim kadarıyla kimse İslama uygun şekilde defnedilmiş bir bedenin çürümesi konusunda bir araştırma yapmamış ve kolay kolay da yapmaz. Yani bu konudaki bilgiler en iyi ihtimalle tahmini en kötü ihtimalle de hurafedir. 7, 52 ve 40'ıncı günler meselesi de dahil olmak üzere. Yani çeşitli günlerdeki gelenekler ile ilgili nedenleri bilimde değil yine âdetlerde aramak lazım.

Anlamlı bir bilgi mi bilmem, ama Simon Beckett'ın "The Chemistry of Death" (İthaki'den Ölümün Kimyası diye çıktı, patoloji odaklı bir cinayet romanı)kitabında pamuklu kumaşın toprakta beş yıl sonra tamamen yok olduğunu okumuştum, bu bizim kefenler için geçerlidir sanırım.

antalya alanya sıcak olur

bir tura katılın, Mısır'a gidin.
Sharm el-şeyh'de bu aradıklarınızı bulursunuz

marmaris kemal otel miydi neydi arkadaşlar gitmiş ucuz güzel

daha yeni fethiyeden geldim,biz ekimde falan denize çok rahat giriyoruz diyolardı.çalış plajında remer otel var,fiyatı da iyi,yemekleri de güzel.tavsiye ederim.

hocam hiç ugrasma ikiside aynı vakit alır. temiz yenisinden cıkart. belgeler ve harc paraları su sitede
epasaport.gov.tr

yenisini al.
5 sene için 310 tl harç ve 50 tl defter parası ödeniyor. ziraat bankasına öde dekontları yanına al.
2 adet en az 5x5cm boyutunda biyometrik foto.
yukarıda yazılı siteden randevu al.
15 dakika öncesinde git, eski pasaportunu ve nüfuz cüzdanını veriyosun. parmak izini alıyolar.
işlemler 15 dakika sürdü.
İstanbul'da, Çarşamba öğlen gittim, Cuma akşam posta ile teslim ettiler.
Şaşırtıcı ama gerçek :)
Pasaportun senin dışında teslim edilebileceği insanları da mutlaka belirt ki, postacı seni bulamazsa geri gitmesin. Birden fazla isim verebiliyosun.

süre olarak çok yakın aslında ama şöylşer birşey var. süre uzatma (temdit) işlemi için karakola tekrar gitmen gerekiyor. evine teslim etmiyorlar, yeni pasaportun ise ankaradan aps ile evine geliyor.

eski pasaportunda vizeler varsa, yeni vize alımında işine yaraması için uzatmak mantıklı olabilir. zaten 2015e kadar uzatabilirsin. yenisi ile eskisi arasında fiyat farkı yok. sadece yenisinde ayrıca 50tl pasaport bedeli ödüyorsun.yenisi daha ufak kompakt ve renginden dolayı insana güven veriyor (kırmızı, diplomatik pasaport sanıyorsun ilk etapta)

ayrıca randevu ile gidersen işin kolaylaşıyor. yeni pasaport için randevu şart diyorlar oraya gittiğinde boşu boşuna kuyruk beklemiş oluyorsun eğer randevu almadıysan.
ayrıca eğer oturduğun ilçenin pasaport şubesi çok ileri tarihe gün veriyorsa başka ilçeleri de araştırman gerek. nereye başvurup nerden aldığın önemli değil çünkü...
temdit için başvurudan sonra bir kez daha gitmen gerekiyor söyledikleri tarihte, yeni pasaport için ise başvurudan sonra evde postacı gözleyeceksin ama çok kısa sürüyor...
kolay gelsin, iyi yolculuklar...

eski pasaport da daha önce almış olduğum vize(süresi dolmuş) olduğu için yeni alacağım vizeye kolaylık olur diye düşünüyorum aslında. Hollanda konsolosluğunun bu konuda biraz fazla sorun çıkartabildiğini duydum. o yüzden işimi riske atmak istemiyorum açıkcası. süre uzatma işlemi için harç yatırmak dışında beraberimde götürmek zorunda olduğum bi belge var mı? mesela eski pasaporttaki resim biyometrik değil, süre uzatma konusunda bu bir sorun çıkartır mı? ya da resim biyometrik olmadığı için mecburen yenisi mi almak zorundayım? yoksa resmi değiştirebiliyorlar mı?

evet ogrenci oldugu belgelersen alirsin.

yok mok derlerse inanma sesini yukselt!

geriye dönük babayı alırsın.
ama en azından bundan sonrakileri almamalarını sağlayabilirsin.
ama onlar yine de bi dahaki sefere de alırlar, o zaman bağırıp çağırdığında geri alabilirsin.

ara müşteri hizmetlerini, bir sonraki ay hesabına geçiyor o para. ya da belgeyle konuş, ağızlarına sıç hepsinin bak nası sinir oldum şimdi...

Bostancı'dan Maltepe istikametine giderken sol taraftaki Shell'i yaklaşık 200-300m geç, sağ tarafta Paçacı Hikmet var. Daha iyisini yemedim İstanbul'da.

kucukcekmece kinaci'da tabii ki.

leventte gelik var merkezde.

arkadaşlar bu yazdıklarınız çorbacı değil di mi ?
bildiğin kelle yemek stiyorum ben,
dilli beyinli filan

beyoğlu balık pazarında cumhuriyet çorbacısında her daim kelle - çorbası değil kendisi - var.

kinaci'da var iste, ister corbasini ic, ister butun/yarim bas ye, her cesidi mevcut.

okuyun.
ne bulursanız okuyun.
ek olarak futurist yazarların eserlerini okuyun.

okumadıysan: www.idefix.com

yaratıcı olmak istiyorsan yaratıcı oldugunu düşündügün arkadaşlarınla takıl gerçekten yardımı oluyor.

yaratıcılık bence içten gelen bişeydir
dışardan sokma ile olmaz
bazen uygun ortamı bekler ortaya çıkmak için, içinizde varsa yeni işlere bakmak fayda sağlayabilir ama yoksa kitap değil kütüphne okusan faysa sağlamaz

szymon.tumblr.com
Süper sitedir!

demlikposet'in yazdiklari gecerli degil. cunku yaraticilik kesinlikle gelistirilebilen bir seydir. ne bulursaniz okuyun tavsiyesi de gecerli degil cunku konuya yonelik okumak gerekiyor. yani Edward de Bono'yu okumak gerekiyor. Edward de Bono aslinda fizyoloji uzmani Maltali bir hekimdir. Ama butun dunyada yaraticiligin babasi olarak taninir. Sozlukte Edward de Bono ve lateral thinking basliklarina bir goz atin lutfen. Alti Sapkali Dusunme Teknigi, Alti Ayakkabili Uygulama Teknigi gibi bir cok kitabi var bu dusunurun. Remzi Kitabevi bunlarin Turkcelerini yayimladi. Ozellikle lateral thinking kavramini iyi anlamanizi oneririm. Lateral thinking ile ilgili alistirmalar yapin. Ufkunuzun cok genisledigini goreceksiniz.

alkol al

(bkz: düşünme teknikleri)

bence:

1. yaratıcılık içten gelen komponenti de olan, ancak çoğunlukla geliştirilebilir bir şeydir.
2. konuya odaklı okumak iyi olabilir, ancak ne bulursanız okuyun önerisi de bir o kadar gerçekçidir.

niye, çünkü yaratıcılık dediğin şey aslında iki alakasız görünen şeyi bir araya getirebilme becerisidir. bunların arasındaki ilişkileri görebilmektir. bunu yapabilmek için her objenin, düşüncenin vb. içini dışını etraflıca bilmeniz gerekir. o yüzden okumak önemlidir, yani tuvaletteyken deterjan kutusunun arkasını okumayı da kastediyorum. çevrenizi sürekli gözlem altında tutmalı ve incelemelisiniz.

ted talks derim.

www.ted.com

blog.milliyet.com.tr

Bu genel bir davranış şekli.
Yukarıya çıkar, orda gezer, oturup etrafı izler ve hatta oralarda uyur.
Çiftleşme isteği ile direkt alakalı değil, bizim kısırlaştırılmış kedimiz de aynı şekilde seviyor dolap üstlerini.
Kedileri, istediğiniz bölgelerden uzak tutan spreyler var.
Onlardan kullanırsanız, kediniz de çok inatçı değilse, 1 haftada bu huyundan vazgeçirebilir ya da bu çıkışları azaltabilirsiniz.

normalde kediler herşeyi görebileceği yüksek yerlerde olmayı severler ama birden böyle bi davranışa başlamışsa kızışmış demektir. etraftaki karşı cinleri arayıp bulmak istiyor, o sebeple yükse biyerden çiftleşme çağrısı yapma amacında büyük ihtimalle.

şimdi gerçek kedi kavgası şöyle olur. salonun ortasında, havada asılı duran viyeeaaaauuuvvv diye çığrınan bir kedi tüyü yumağı oluşur. bir kaç saniye içinde bu yumak iki ayrı yöne doğru dağılır ve o büyük sessizlik içinde havadan tüyler süzülerek yere iner. :) bunlar iki dişi.
iki yetişkin erkeğin mutfak penceresi önündeki bir kavgasında büyükçe olan öyle çok abanmıştı ki diğeri içindeki herşeyi çok kötü kokulu ve açık sarı bir sıvı halinde arka tarafından cama püskürtmüştü...
yani sizin bu yaramazların büyük bir sorunu olduğunu sanmıyorum. ufak kedinin cinsiyetini belirtmemişseniz. büyük ihtimalle kendi çapında diğerinin sabrından istifade ederek alfa olmaya çalışıyor. ama tabi terbiye edilmesi gerektiğinden arada büyükten dayak yiyor.
birbirlerinin gözlerini oymadıkça sorun yok. çok sinirli kedi kuyruğunu sertçe yere vurur, kulaklarını yatırır, gözlerini açar deli gibi tırslar ve tuhaf bi şekilde bağırır. vuuuaauuuuuuu gibi :) yani mutlaka martta bu sesleri duymuşsunuzdur hehe



anlattıklarınız bana çok normal oyunlar gibi geldi. kan çıkmadıysa sorun yok. :) kavgalar arada şiddetlenir. büyüdükçe haylazlığı azalacaktır. bırakın aralarında halletsinler. birbirlerine zarar vermiyorlarsa hiç sorun yok bence.
tabi illa fiziksel zarar olması gerekmez. birinden biri mutsuz görünüyorsa, size miyavlayarak şikayetleniyorsa, yemek yemiyor, su içmiyorsa, burnu kurumuşsa o zaman psikolojik sorunları da olabilir diğerinden ötürü. ama anlattıklarınız böyle bir durumu da göstermiyor zaten.
o koridor oyunu da çok eğlendiklerini gösteriyor :)
bir de şöyle bir fikrim var:
birbirleriyle itiştiklerinde ilgilerini başka bir objeye çekebilirsiniz. mesela çok delirtmemek şartıyla laser olabilir, başka bir oyuncak olabilir. ayrıca toplu "grooming" saati yapabilirsiniz. bu grup ruhunu pekiştirir. :) ikisi de yalanıp temizlenirken yanınıza çağırın, tüylerini sevin düzeltin. bir kere bile birbirlerini yaladılarsa çoktan arkadaş olmuşlar demektir.


birbirleriyle ilgili sorunları olmadığını en iyi şöyle anlarsınız. kediler dost olduklarını anlatmak için gözlerini kısar. bir kediye bakarken gözünüzü kısarsanız dost olur sizinle. birbirlerine öyle bakıyorlarsa hiç sorun yok. ama gözleri faltaşı gibi açılıyorsa kesik kesik nefes alıyorlarsa kaçın diyim :) ama sizinkiler uysal ve şirin galiba. şakanın kaka olduğu noktayı mutlaka hissedersiniz. kavgadaki hareketleri oyunda da yaparlar (sonuçta kavga ve avlanma talimi yapıyorlar) ama arada büyük bir fark vardır.

bizim de her iki kedi disi
bunlarin birbirlerinde dalışı genelde 4-5 saniyeyi geçmiyor.
her zaman olmasa da kulaklar bazen her ikisinde de yatıyor arkaya.
bi de koridorda koşarken karşılaştıklarında, tüylerini kabartıp birbirlerine yan yan koşup geçiyorlar.
bir gün büyük olan genelde arbedeye girmemek için geri çekiliyor gibi oluyor, ertesi gün, ufak olan sürekli koşarak (büyük kovalamamasına rağmen) komidinin altında kaçıyor.

biz ne yapacağız peki, bırakalım dengeyi bulsunlar mı ? yoksa yeni gelen ufaklığı biraz pasifize mi etmemiz lazım nedir ?

ha bi de mesela, büyük olan halının üzerinde karnı küçüğe dönük şekilde filan yatıyor, bu onunla sorunu olmadığı manasına gelir mi ? kediler karınlarını pek açık etmek istemezler dye biliyorum.
ama tabi ufak olan gelip 1-2 saniye koklayıp yine zıplıyor büyüğe.
yani büyüğün bi derdi yok ama ufak haylaz gibi, ama bu büyüyünce başımız iyice belaya girmesin sonra ?

yaklaşık 2 hafta oluyor eve üçüncüyü getirdim :) tecrübelerime dayanarak söylüyorum anlattığınıza göre durum gayet normal. küçüğün sürekli büyük olanı rahatsız etmesi hareketli olması çok normal, yavru kediler yüzsüz olurlar ve tam oyun çağı olduğundan çok hareketli olması yine normal. sizin büyük onun küçüklüğüne verip fazla muhattap olmuyor fakat çizgiyi aştığında da 'haddini bil' diyor :)
çok zorlu bir durum ile karşılaşırsanız yani büyük bir kavgaya tanık olursanız sesinizi yükselterek onları uyarın. ayrıca birini daha fazla sevmeyin eşit davranın, özellikle ilk kediniz sizi gözlemleyecektir buna dikkat edin. ikisinin beraber oynayabilecekleri oyunlar oynayın. bir birlerini küçük tıslamalar pati atmalarla yaralayacaklarını sanmıyorum fakat önlem almak istiyorsanız ikisinin de tırnaklarını kesin diyebilirim. dediğim gibi yavru kedinin hareketli olması çok normal bırakın dengeyi bulsunlar endişelenecek bir durum yok, zaten ilk tanıştırma aşamasını çoktan geçmişler.
patilere selamlar. kolay gelsin.

www.dailymail.co.uk

ingilizcesi play-fightingmis :)

kavga budur:
www.youtube.com

ya da budur:
www.youtube.com

www.youtube.com
burada ise sari olan hem sinerek dusmanlik gostermeyecegini anlatiyor ancak saldirirsa cok fena karsilik verecegini soyleyerek digerini ikna ediyor, kavga cikmadan anlasma saglaniyor.

www.youtube.com
bunda arkadaş olup oyun oynamaya çalışıyorlar ama sanırım siyah olan erkek olduğundan anlaşmazlık çıkıyor :)


bu ise oyun :www.youtube.com

bu da neo :www.youtube.com

şimdi yazılanlardan ve bu videodaki oyun diye linkini verdiğiniz youtube videolarından anladığım kadarıyla bizimkiler oyun oynuyor.

ama beni üzen durum şu. büyük kedimiz çok uysal. diğeri ise sokakların bağrından gelen bi kedi ve çok da yavru değil. 4-5 aylık arası. ve biz ne zaman büyüğü sevecek olsak (ki büyük kedimiz kendini sadece sabah uyandığımızda sevdirir) gelip büyüğü rahatsız ediyor. hatta bazen öyle zamanlar oluyor ki, büyük, küçüğü gördüğü zaman ortamdan uzaklaşıyor. ben bu duruma çok üzülüyorum.

ama mesela bu sabah da kavga ettiler biraz. sonra baktım, büyük küçüğün arkasından gidip poposunu kokladı ve sonra da yaladı. yani bu bir sevgi ifadesi aslında.

bir de acaba, küçük olanı kısırlaştırınca daha da durulur mu? (küçük olan da büyük olan da dişi. büyük olan kısırlaştırıldı)

ehehehe 1. cevap bu kediler kimin kedileri @guitarman'ın mı @kahvegibi'nin mi? yoksa bunlar aynı kediler mi?

gelelim asıl cevaba durumları çok normal gibi görünüyor. hatta kamera şakası mı, benim kedileri anlatıyorlar sanki gibi dedim kendime. benimkiler de aynen böyleler, alışıyorlar birbirlerine.

kavga mevzuna geleyim. evet gerçek kedi kavgası unutulmaz birşey oluyor. misal sokakta bulup eve aldığım van kedisi ile zamanında benim büyük kedim birkaç kere kavga etmişti, ben de hemen balkona koyup, ona başka yuva bulmak zorunda kalmıştım. bu 2-3 kavganın birinde bunları ayırmak isterken arada kalmış erkek kediden öyle iki adet ısırık ve tırmalamalar yemiştim ki 2,5 sene geçti hala izleri duruyor kolumda. bilgi için aslında benim büyük kedim de, sokakta buldum o van kedisi de feci munis ve uslu kedilerdir. ama birbirlerini sevmeyince delirdiler.

a evet, havada uçuşan tüy yumakları, kedinin bir tarafından dökülen tüyler. bunlar kavga izleri. unutulur gibi değil.

büyüğü küçük yokken sevmeye çalışın. şu an aynı durumu iki köpekle yaşıyorum. biri küçük ve yaşlı diğeri de at gibi ve dağlı. ikisi de arkadaş canlısı ama büyük olan sürekli diğerinin sırtına sevgi şaplakları indirdiğinden eski köpeğim hiç mutlu değil. "yine mi geldi o karı" diye bakıyor etrafına.
kısırlaştırınca biraz daha huysuzlaşabiliyorlar. ama duruldukları da kesin. yalnız 1 yaştan önce durulmasını pek beklemeyin bence.

küçüğün renkleri nedir acaba?

kediler kahvegibi ve guitarman'ın :)
cevap veren arkaşların verdiği bilgiler doğrultusunda, biz de kedilerin oyun oynadığına karar verdik. yine de 9-10 arbedenin bir tanesinde havaya ufak bir tüy topağı çıkıyor, o kadar olur diyoruz. Zaten bundan sonra mevzunun bu kadar uzamasına da izin vermeyiz.
Ev icinde birlikte gezdiklerine daha çok şahid olmaya başladık. Büyük hangi odaya gitse, küçükte onun peşinden gidiyor. Gerginlik genel de büyüğün bi köşede yatarken, ufağın bunun üzerine atlamasıyla çıkıyor, orda da işin boku çıkacak gibiyse biz ayırıyoruz.

büyük olan gri iriyapılı ve kocakafalı pofidik bir kedi (ufakkenki bir resmi şurda :www.eksibition.org
ufak olan agirlikli olarak beyaz, ama kafasında ve ayaklarında bir de gövdesinde azar azar gri lekeleri olan, ufak tefek ama sıkı yapıda bir kedi.

zaten olayı çözmüşünüz. tekir ve erkek olsaydı işiniz zor derdim ama bu çok çabuk alışır. hatta yakın zamanda büyüğü kopye etmeye bile başlar. :)

bol kedili günler dilerim.

benim kedilerin biri erkek biri dişi. vet iki kedinin farklı cinsiyette olmasının iyi olduğunu söyledi :))

yeni duyuru açmaktansa buraya yazmayı yeğledim. bizim de 2 yıllık bir dişimiz vardı. 6 aylık bir dişi daha geldi eve. büyük ve ev sahibi olan bir odaya diğeri de salona alıştı. diğer odalara pek gitmiyorlar. birbirlerini koridorda gördüklerinde birbirlerine saldırmıyorlar ama araba motoru çalışırmış gibi sesler çıkıyor : ) bazen aynı odaya koyup oyunlar oynatıyoruz bu sefer de küçük olan büyüğü kışkırtmak için hırlıyor. müdahale gerekir mi ( büyüğü salona zorla götürmek, hırladıklarında susturmak vs. ) yoksa kendi hallerine mi bırakalım?

sendika?

(bkz: alomaliye)

www.nasil1firma.com

Edit: tatmin ve başkalarına uyarı açısından

eğer haftalık çalışma süresini doldurmazsanız, o süreyi doldurana kadar mesai alamazsınız.
misal diyelim ki bir mazeret sebebi ile bir gün 4 saat az çalıştınız.
ertesi gün 6 saat mesai yaparsanız, bunun 4 saati, bir önceki eksik çalışmanızı tamamlamakta kullanılır, ve hesabınıza 2 saat mesai yazılır.
sizin durumunuz da eğer yanlış anlamadıycam bu durum gibi ve eğer öyle ise, ortada kanunsuz birşey yok.

Guitarman,

normal mesai saat ücreti 4 TL
fazla mesai saat ücreti 7,5 TL

Bu durumda borcu fazla mesaiden kesmemesi lazım , arada ücret farkı var nitekim.Mantıken düşünüyorum tabii mevzuattan haberim yok.

iltihaptir. bogazin iltihap yapmıştır.

en.wikipedia.org

bademcik taşı diye de geçer.

iğrenç kokar bu ya

ciddi birşeyin habercisi midir yani ? yoksa, zaten pek çok insana olan bişey midir ?

bir kbb uzmanina görün, gerekirse antibiyotik verir kurtulursun.

ciddi bir sey degil, ayrica cok kötü agiz kokusu yapar. eger erteletirsen enfeksiyon bademciklerinden diger organlarina atlayabilir, bademcik dedigimiz yapi bedenin bagisiklik sisteminin parcasi, onun icin geciktirmeden git.

hemen hemen hepsi aynıdır. sokağa girin de.

nevizade bildiğimiz nevizade ise kızlarla gidilemeyecek mekan yoktur.

çok da pahalı olmayan, sanat var, saki var.

girmeden önce pazarlık yapınız,birçok yer indirim yapar.

ille de nevizade olmasın
asmalımescit daha güzel, en azından masada otururken karşındaki işinin ne dediğin duyarsın.
zeytinli ve yaren fiyat/performans olarak uygundur.
yakup2 biraz daha pahalıdır ama iyidir

mezede imroz 10 numara. gayet de nezih bi yerdir, nevizade'nin ortalarında, giderken sağda dönerken solda:)

"budur" yazacagım ama elimi goremeyeceksin ne yazık ki.

hayatın anlamı dusunmektir kanımca. ben dusunebilmek icin savasırım.

sorunun önyargılı olduğunu farkettin mi? hayatın bir anlamı olduğu varsayımını yapıyorsun.

algı.

insan denilen varlık, başı olmayan bir yerden geliyor, 70 sene hadi 80 sene birşeylerin mücadelesini verdikten sonra sonu olmayan bir yere doğru gidiyor. bu noktada o süre içerisinde yaptığın her şey, karakterine, kişiliğine ve ruhuna bir şey ekliyor. tüm hayatını kendisi için yaşamış olan insanlara bak örneğin, yaşlandıklarında sürekli bir korku ve ruhsal çöküntü içerisindeler. çünkü kendisi kimseye yardım etmemiş olduğundan, başkalarının da onun yanında olmayacağını düşünüyor.

çook çook uzun bir konu. yazmaya devam etmek isterdim ama gitmem gerekiyor...

olsa dükkan senin be abi..

Soru tamamen yanlış. Hayatın bir anlamı yoktur. Aynen şey gibi ney gibiiii yumurta gibi evet yumurta. Bakkala gidip Ahmet abi bana 2 yumurta ver anlamlılarından olsun dediğin zaman Bakkal Ahmet abi seçeceği yumurtaları değiştirmez. İçinden "siktir lan ibne" diye geçirir eline gelen yumurtayı verir sana. Ama sorar "Hayırdır koçum omlet mi yapacan menemen mi?". Yani verilen yumurtanın anlamından çok amacı önemlidir, sonucu önemlidir. Anlamsız olan hayatı neden yaşıyoruz? Ben sonunu merak ettiğim için yaşıyorum. Eh sevdiklerim de var. Herkesin kendice amaçları ya da gerçekleştirmek istediği şeyler var.
kısacası i said saçlar no dedim

Not: bu cevap canı omlet çeken boş bir mide ile yazılmıştır.

bir büyüğüm bu soruya şöyle bir cevap vermişti
sikdir. ama belki de siktir dedi.

babanın sonsuz parasını hayvanlar gibi sömürüp, hiç çalışmadan istediğini almak. yirmi yaşında kendi ferrari'nle gezip, her türlü ortamın en piçi olmak, karı kız peşinde koşmak...

hayatın anlamı olduğunu nereden çıkardın yav? boşuna mı bi sikim yapmayıp kıç büyütüyoruz burda?

hayatın bir anlamı olduğunu sanıp, ne olduğunu bulmaya çalışmaktır.

hayatın anlamı, hayatın kendisidir.

ayrica:
(bkz: hayatın anlamı)

bu dünyaya gelirken size sormadıkları için ve sizi doğuranlar da buna kendileri karar vermemiş oldukları için hayatın belli başlı bir anlamı olduğunu veya varsa da bunun bilindiğini söyleyemeyiz. bu yüzden insan bu olmayan anlamı din, edebiyat, müzik, aşk gibi mecralarda arar, düşünüldüğünde bu tür olgular da anlamsız bulunabilir ama ölmek çoğu kişiye zor geldiği ve hayata tutunabilmek için bir şeyler üretmek veya bir şeylere inanmaya ihtiyaç duyulduğu için insanlar bunlara yönelirler.

eğer farkındalığı yüksek bir insansanız ve az buçuk felsefe okuduysanız ergenliğin sonlarına doğru hayatta genel bir anlamsızlık olduğunun farkına varacaksınız. bundan sonrası da insana kalıyor işte, kendilerine meşgale yaratıp sonrasında nereye gittiğimizi bilmediğimiz bu hayatı sevmeye çalışıyorlar. kimisi dünya hayatına o kadar dalabiliyor ki (ben bu insanlara gıptayla bakıyorum) hayat ne saçma ne yüzeysel benzeri geyikler onlar için hiçbir şey ifade etmiyor. kimisi de pesimist pesimist her şey çok saçma her şey çok aptalca hepimiz ölücez yok olucaz diye geziniyor. eh arasını bulmak da size kalmış.

hayat (isim)
1.Canlı, sağ olma durumu.
2.Yaşam:
"Hayat sahnesinde yetmiş üç yaşın basamaklarındayım."- H. F. Ozansoy.
3.Hayat biçimi, içinde yaşanılan şartların bütünü, yaşantı:
"Köy hayatı. Gece hayatı."- .
4.Meslek:
"Uzun dualardan sonra bana denizcilik hayatını anlatmaya başladı."- R. N. Güntekin.
5.Geçim şartlarının bütünü:
"Hayatımı yazılarımla kazanırım."- H. E. Adıvar.
6.Canlılığı gösteren hareket, kaynaşma:
"Bu köyde hiç hayat yok."- .
7.din b. Yazgı:
"Hayat onları bir türlü birleştirmedi."- .
8.Yaşamayı sağlayan şartların bütünü:
"Ayda hayat yok."- .
9.Bir kimsenin tarihsel biyografisi, hayat öyküsü, hayat hikâyesi:
"Atatürk'ün hayatı."- .

kaynak: TDK

Hayatın anlamı, bir kimse hangi dine mensup olursa olsun; o din'in kitaplarında yazdığı şekilde ulaşılabilir bir şeydir. Örneğin abc dinine mensup bir insan, dininin kitabını layıkıyla okuyup yorumladığı takdirde bir ferahlığa kavuşacaktır.

Ateist kardeşlerim açısından konuya bakmayı unutmadım; herhangi bir dine/tanrıya inanmayan kimse için, hayatın anlamı zaman içerisinde değişebilir. Bunu kötü bir şeymiş gibi söylemiyorum, yani hayattan zevk almak en akla yatkın cevap olacağına göre ateist bir kimse beş yıl önce metal müzik dinliyorken bugün solo test çözmenin hayatın anlamı olduğunu düşünüyor olabilir.

ve not; konuyu dinlere çekmedim, siz de çekmeyin.

o saati çekmen çok zor. yıllardır yedide kalkıyorum, isterse gece 3-4 te yatıyım.bir iki gün sabaha doğru uyursam 9-10 gibi kalkabiliyorum,sonra yine normale dönüyor.gerçi senin sorunun 2-3 aydır varmış.gündüz uykusunu dene ,böylelikle gece geç yatarsın(çok geç ama 4 falan mesela).birkaç gün tuttur bu düzeni belki istediğin sonucu alırsın.

bence uyanmanıza neden olan çevresel bir neden veya allah korusun bir rahatsızlık olabilir. Yatağınızı değiştirdiniz mi son zamanda? yada uyandığınızda ağzınızda kötü bir tat var mı? Oturup biraz düşünün bence, ancak 8 de yatıp 5'te kalkıyorsanız bu 9 saatlik uyku yaparki bence gayet güzel bir süre. Belkide çok basitçe uyku düzeniniz artık bu olmuş, vücut saati yani.

yatağı değiştirmedim.
yaz gelmesi sebebi ile 1-2 aydır cam açık uyuyorum, ama ordan da pek bi gürültü geldiğini söyleyemem.
bu arada uayndığımda ağzımda kötü bir tat var evet.
aynı kışın kalorifer açık uyuduğumda sabah kalktığımda ağzımda kalan metalik ve kuru tad var oluyor sabah uyandığımda.
bu neyin göstergesidir ki ?
bu çok sıkıntı verici bir durum. 10'da yatıp 5'de kalkacağıma, 12 de yatıp 7'de kalksam, yine aynı süreyi uyumuş olacağım.

bu arada yanlış anlama olmasın diye tekrar ediyorum, gece 12'de de yatsam yine 5'de kalkıyorum ama, tabi ertesi gün yine 12'de yatmaya gücüm yetmiyor.

harputoglu mudur, harputogullari midir nedir, onlara bulasmayin. sadece bu super bilgiyi paylasabilirim. sakin bulasmayin. delirtirler adami. sakin. her yerde varlar. ama sakin ola!

sahibinden.com'da piyasayı biraz öğrenebilirsin.

yakın zamanda (4 ay önce) 1200 gibi bir meblağa taşındım, çok fazla eşya vardı ve 4. kattan indirilip 2. kata taşındı, 1 kamyon ve 1 pikap ile. sizinki muhtemelen daha ucuz olacaktır. fazla hayale kapılmamanızda fayda var 3 taşınma 1 yangına bedeldir atasözü boşuna değildir.

yani siz hiç karışmıyorsunuz biz paketleyip kurup açıyoruz işi hem yaş hem yalan. tabii mutfak eşyanızı, giysilerinizi tanımadığınız adamların insafına bırakabiliyorsanız o başka.

yani maksimumu budur, 600tl ve altına olanlara da itibar etmeyin, evi komançiler taşır siz de kırılan dökülen, çalınan, unutulan eşyalara yanarsınız.

Kolay gelsin.

la traviata nın da dediği gibi x-oğlu isimli olanlardan tuzcuoğlu hariç uzak durun, bunlar hep bir x in oğludur, tuzcuoğlu'nun da gerçeği hangisi bulamazsınız ortalıkta zibilyon tane var. sigorta denilen şeye inanmayın, sadece kamyon üzerindeyken ve kamyonun kaza yapmasına karşı yapılan bir nakliye sigortasıdır o.

değerli şeylerinizi mutlaka siz önceden taşıyın, bir gece önceden apartmanın önünde park yeri ayarlayın, daha da önemlisi allah size sabır versin.

izmir'den istanbul'a egetur ile taşındım. 1000 tl para verdim. geldiler paketlediler götürdüler. sahipleri doğulu ama efendi ve dürüst insanlar.

www.egeturevdeneve.com
bu adresten metin bey'di sanırım onunla görüştüm. bir arayın isterseniz. benim ve nişanlımın ismini "arkadaşımın tavsiyesi" diye zerk ederseniz belki bir şeyler daha yapar. adım ilker.

sonucu lütfen bana da bildirin. saygılar.

bence ufak parça eşyalarınızı kendiniz paketleyin. koliler alın, kap kacak, biblo, ıvır zıvır, kişisel eşyalar filan hepsini paketleyin. diğerlerini onlara bırakın. baskülün üstüne çamaşır makinasını, dvdplayerın üzerine fırını koyarlar kamyonda. (bu gayet pahalı, kurumsal firmalardan bahsediyorum)tek tek söylemeniz lazım bunun üstüne bişey koymayın, şöyle yerleştirin diye.

atrin'in önderdiği firma ile taşındık.
850 lira fiyatı pazarlıkla 750'ye indirebildik.
hiç bir sorun yaşatmadılar. biz gayet memnun kaldık.

sonuncuya cevap vereyim: tabanda zippo yazıyor, ondan yapılamaz bence..

siyah mat olanlari anodize boyali oldugu icin yazi yazarken iptal olma olasiligi cok yuksek.

eminonunde bulut çakmak diye bir yer var, zippo tr distrubutoru. orayla konusun derim. alt ratafına yazı için pek alan yok malesef.

lazerle istediğiniz şeyi istediğiniz büyüklükte yazdırabilirsiniz
50-100tl arası bi para vermeniz gerekebilir.
veririm diyorsanız sizi yönlendirmeye çalışırım.

Merhaba,

Genellikle üniversitelerin istediği en az ortalama 2.4/4.00'dır. İyi yırtmışsınız. =)
ALES puanı da iyi ama, bu seferkinde olmazsa (Kabul edilmezseniz) tekrar ALES'e girmenizi öneririm. Puanınızı 80 civarında yaparsanız (80'e yakın ya da üzerinde.) çok iyi olur.
İstediğiniz üniversite kriterlerine gelince... Sanırım özel üniversitelerde öyle bir ortam bulamazsınız. Zîrâ, normalde bile çok fazla öğrencileri olmuyor özel üniversitelerin. O yüzden de, yüksek lisansta hiç olmaz sanıyorum (Yine de bilmiyorum.). Devlet üniversitelerine baksanız daha iyi olur o ortam için. Yıldız, Marmara, İstanbul, İTÜ, Boğaziçi vb. artık hepsini deneyin. MBA için teknik üniversite kriteri de gerekmiyor gibi. Hani mühendislik olsa teknik üniversitenin etiketi olurdu ama, MBA için gerek yok. Hepsini deneyin derim ben. Çünkü, kabul edilen öğrenci sayısı az olabiliyor. O da şansınızı azaltıyor. Çok başvuru yaparsanız şansınız artar.

İTÜ'nün başvuruları geçti önümüzdeki dönem için. Kaçırdınız yani. Diğerlerini deneyin. Tek tek siteleri ziyaret edip bakmak zorundasınız.

Başarılar. Kolay gelsin.

İşletme yüksek lisansı için çok erken. 3 hatta 4 senelik iş tecrübeniz olmadan yapacağınız işletme mastırının, size tek katkısı CVnize bir satır olacaktır.

next in cihazini cok ovuyorlar harita acisindan en genisi imis.

cihaz değil yazılım sorduğunuzu zannediyorum,
şu an haritası en iyi yazılım igo8
igo8'i de windows ce tabanlı herhangi bir cihaza kurabilirisiniz.
4.3" ekranlılar 180tl civarına alınabiliyor

arkana bakmadan kaç.

gecen hafta sonu bi lcd ama gafletinde bulundum , tamam biraz daha ucuz ama değmez, o sinir harbini yasamamak için üç beş daha fazla vermeye razıyım, adamların her hareketleri arıza, kısaca yaşadıklarım;
-cuma aradım modelin stokta olup olmadığını sordum var dediler
-cumartesi gittim mağzaya 25 dk birinin ilgilenmesini bekledim, sonra modelin stoklarında olmadığını haftaya geliceğini söylediler.
-mağza sorumlusunu buldum ağzıma geleni soyledim , adam boş bi suratla ben solerim call centera bidaha yapmazlar deyip sallamadı
-hediye olarak alcağım için mutlaka bişi almam lazımdı bi üst modeli aldım ve çarşamba gunu yani yarın kargolamalarını soyledim, dun akşam kargo firmasından çarşambaya kadar kimsenin olmayacağı eve yola cıktı diye sms geldi, bugun tekrar arayıp fırcalıycam , sonrada kargo firmasını arayıp teslimi geçiktirmeye çalışıcam

zaten muhtemelen aradığınız laptop stoklarında olmayacaktır. kendileri bait and switch taktiği ile satış yaparlar.
300 keat ucuza alıcam diye illa ordan alırsanız da, allah yardımcınız olsun.

bütçeniz müsaitse, nişanyan evlerine bakın

ilk tercih nişanyan evi olsun, bu tarihte rezervasyona gerek yoktur. gittiğinizde kendi gözlerinizle görerek karar verebilirsiniz...

sevgilinizle/esinizle gidiyorsaniz:

basodayi almaya calisin. cok fantastik bir mekan. kuvet dile gelse...

neyse be neyse.

geçitğimiz haftasonu orada bir zirve yapıldı. organizatörlere sor istersen.

asmalibag diye bir $arap evi var onlarin sahiplerinin pansiyonu vardi adini unuttugum. zirveden sonra $irince'de kalmi$tik ve orada konakladik gayet guzeldi. gidip bir sorun isterseniz.

arkadaşlar fiyatlar ne civarda acaba, şirince için benim de şirin düşüncelerim var da...

biz eşimle balayı için gitmiştik şirince nişanyan kilisealtı pansiyon'a. son derece güzel, özenli bir şekilde misafir edildik. otellerdeki gibi şu saatte ye, bu saatte iç, şu vakitte yat kalk durumu yok. istersen akşamüstü kalk taze kahvaltın, çayın, ikramların önüne geliyor. odalar gayet şirin ve temiz(sürekli de temizleniyor)nişanyan evleri'nin fiyatları büyükten küçüğe sanırım üç seçenekte. bizim kaldığımız kilisealtı en hesaplısıydı. iki yıl önce tam hatırlamıyorum ne kadar ödediğimizi ama çok ucuz demiştik. sitesinde ücret hesaplama aracı var, oradan öğrenilebilir.

kalacak yer bilmiyorum ama sirinceye gidenler orada icmek icin kesinlikle saraba para vermesinler.. sadece biraz ortalarda dolanıp sarapevlerinin vitrinine bakmanız yeterli..
sokagın basından sonuna gidene kadar sarhos olabilirsiniz..

ha tabi bu arada insan olun eve donerken kendinize, arkadaslarınıza, ne biliim bana filan da sarap alın.. o insanlar da ekmek yiyo sonucta :)

bişicik olmaz.

nazdarovye!

Buzluğa koy ki iyice misler gibi olsun..

tip of the day: votka buzlukta donmaz, kristalleşmez..

bilakis, çok güzel olmuştur o şimdi.
deep freezde 10-12 saat bekletip, shot bardağıyla için misler gibi.

vodka bozulmaz

Su linki okumanizda fayda var:
www.ickikulturu.com

normalde bile adını unutturan bir votka bozulsa neler yapar düşünmek istemiyorum :)

en son emniyetin sitesinden boş plakalara bakıp istediğinizi ayırtabiliyordunuz. ekstra bir masrafı da yok diye hatırlıyorum. emniyetin sitesini kontrol edin siz.

emniyetin siteyi kontrol ettim
ama nereye bakacağımı bulamadım

8 yıl önce arabayı alırken gittim ankara emniyete, önüme iki dosya koydular, biri sıfır, biri çıkma plakalar. istediğim plakayı bulup gösterdim memura. listeden plakayı çizdi. sonra o plakayı ufak not kağıdına yazıp kaşeleyip imzaladı. 10 lira da özel plaka ücreti aldı (makbuzlu falan, öyle çorba parası değil). al bu kağıtla işlemini yaptır dedi.

değişmediyse böyleydi 8 yıl önce.

en son bi arkadaşın arabası için bunu yapmak istediğimizde, muameleci 300 lirayı bulur demişti.

başka illerde farklı uygulamalar var mı bilmiyorum ama, ankara için emniyet müdürlüğü'nün web sitesindeki plaka tahsis kısmından uygun olan plakaları görebiliyorsunuz. internet üzerinden, almak istediğiniz plakayı ayırttığınız zaman 24 saat süre ile plaka size tahsis edilmiş oluyor. 24 saat içinde emniyete kimliğinizle birlikte başvurmazsanız, seçtiğiniz plaka, tekrar tahsise açık hale geliyor. ek bir ücreti de yok.

(git: #13303) bi de bu var

bence AF alıpta orjinal cıkan oldumu diye sorarsan daha net cevaplar alabilirsin...

neden gg'dan aliyordun ki markanin resmi sitesi turkiyeye gonderim yapiyor... ayrica herkezin ustunde olan bir sey icin boyle ugrasmaya deger mi ki?

binmark isimli kullanıcı kesinlikle orijinal satıyor.

@elektromaniac

Bu marka Amerikan markası olmasına rağmen bütün ürünlerini Hindistan'da üretiyor. Gittigidiyor'daki satıcıların çoğu da Hindistan'dan getirtiyor. O yüzden neredeyse hepsi orijinaldir, ucuzluğu da bu yüzden.

ben aldım ve orjinal çıkmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. ürünlerin kumaşı gayet kaliteli çıkıyor ancak baskı kalitesinden genelde orjinalliği anlaşılabiliyor. yorumlara kesinlikle güvenmemelisin çünkü birçoğu zaten orjinal abercrombie hiç almamış.

tekstil ihracatıyla uğraşan birisi olarak,Gittigidiyor'daki ABERCROMBIE&FITCH lerin orjinalle uzaktan yakından alakası yok,boşuna burdan alıpta orjinal diye kendinizi kandırmayın.tavsiyem kendi mağazalarından almanız..

istiklal caddesindeki pasajlarda satılan a&f'ler orjinalse, gittigidiyorda satılanlar da orjinal, yok değilse, gittigidiyorda satılanlar da değil.

biz bir canta aldık, orijinal olamayacak kadar kotuydu, geri yolladik kargolari odeyip.

istinye park sport pointte var öğlen bende gidip bi bakcam, gör öyle al bence

usa traderlar var misal
hatta birinin nicki gene usa-trader gibi birşey olmalı
2000satışlı 95% olumlu yorumlu, ürünü söylüyorsun 10gün sonra getiriyor

daha güvenilir olabilri geldi bana

inanmayin, guvenmeyin. cakmadir %99'u

sisteme su ekleniyor bildiğim kadarıyla? kombinin altında bi yerde vanası olması lazım

suyu azalmış onun... evi ısıtmak için peteklerin içinde gezinen su varya, işte o su sürekli gezinir durur, ve zamanla azalır. sen de ona yeni su eklemezsen basınç düşer.
ona su eklemek için de kombinin altındaki vanayı biraz aç sonra da kapat.
hangi vana diye sorma bakmadan bilemem, ama sen de bakınca anlarsın, o vana diğerlerinden farklıdır. zaten sadece 3 vana var, 1.si banyo için soğuk su giriş, 2.si banyo için sıcak su çıkış,3.sü de benim bahsettiğim vana

vanayı açarken çok abartma bir anda, sonra gelip basıncı nasıl düşürürüz diye sorarsın. :)

normalde kombilerde basınç aralığı 1 ile 2 arasında olur diye biliyorum ben. bizimkinde öyle en azından.

ben de 1-2 arası diye biliyorum valla ama göstergedeki önerilen 1.5-2 arası diyorsa öyle olsun. :)

Vanayı açıp kapadıktan sonra, eğer tesisata fazla su vermişsen, basınç olması gerektiği değere düşünene kadar kombinin altından biraz su damlatabilir, bu normaldir. Fazlasını geri veriyor. Korkulacak bişi yoktur.

tam zubundy'nin dedigi gibi yaptim, 1.7-1.8de biraktim kolay oldu tesekkurler

1,5-2 arasi olacak diye protherm'in kendi elemani söylemisti bu arada...

göstergede önerilen kısım vardır, fazlası ve azı için kırmızı renklidir, ideal için gri renklidir mesela.

evet yaziyormus, optimum 1,5-2 bar diyor. hatta resimli olarak bu sorumun cevabi da varmis üstünde, yeni farkettim, bendeki de mallik ha :D

normali 1.5-2'dir
bi de bazı kombilerde (örnek:yoğuşmalı buderus) aynı vanadan yanyana 2 tane vardır. eğer böyle ise ikisini aynı anda açarak basıncı ayarlayıp aynı anda kapatın.

şu an ne kullanıyorsunuz ve ping süreleri nedir ?
ttnet ve netone dns'leri hızlıdır, ancak bazı siteler yasaklıdır.
opendns'i çok hızlı bulmuyorum ben
4.2.2.4 hem performan olarak iyidir, hem de TT'nin yasakladığı siteleri de çözer.
merak ettim DNS konusunda bu kadar hassas ne iş yapıyorsunuz ?
en güzeli kendi cache dns'ninzi kurmak

Sözlüğü pingledim. Latency 19ms şeklinde oluştu. Sanırım abartı bir değer.
Şu an 203.147.133.62 yi kullanıyorum.
Öylesine bir araştırma sonucu netten bulmuştum. Avustralyalı Whirpool diye bir broadband ve haber servisi(ymiş).
Daha önce OpenDNS kullanıyordum, o bundan da berbattı. O yüzden başka DNS araştırmaya başladım.
4.2.2.4 DNS ni ben de kullanıyordum eskiden ve memnundum.
Ancak torrent olayında, PirateBay'i banladığı için ve ben de proxy ile boğuşmak istemediğim için, yurtdışı DNS lerine başvurdum ister istemez.

hiçbir şey olmaz demek yanlış olur. ama bir şey olmaz. şöyle ki; 13 sene kedi besledim. aşıları, parazit tedavisi falan tam olmasına rağmen bizim yediğimizi de yedi, öyle ciks mamalar yoktu o zaman, ya da vardıysa bize kimse bir şey söylemedi veteriner dahil, viskas kuru maması yedi, çoğunlukla kuzu akciğeri (pişmiş) yedi hatta. yaşlanınca ciğeri beğenmez oldu, viskas konserve maması yedi. kilo problemi dışında da problemi olmadı. elimizi de tırmaladı, parçaladı, kan revan içinde bıraktı, sakalımızı uzatınca yaladı, koymumuzda uyudu. ama 3 kişilik aileden kimse kedi yüzünden hasta olmadı.

tüyü gaçar kist yapar, ciğerin tıkanır, nefes alamazsın falan bunlar geyik. öyle şeyler olmaz. ama sonuçta içine işeyip sıçtığı kumuna patilerini sokuyor. hatta hart hurt diye bokunu örtüyor. sonra o ellerle gelip üstümüze çıkıyor. gerçi bir yere yerleşince yalayıp temizliyor patilerini (salyası antiseptiktir) ama gelip benim kucağıma boklu elleriyle basıp yerleştikten sonra yalanıyor. kaka yaptığı poposunu da yalayarak temizliyor, sonra da o ağzıyla gelip sakalınızı yalıyor mesela. hah bu esnada mikrop kapılabilir. ama kediden değil yani bokuna elleyip akabinde size sürtünen, sizi yalayan her canlıdan kapabileceğiniz bir mikrop bu. herhangi sağlıklı bir insan da kıçını silip o ellerle size ellese aynı risk.

kedi tüyü kist yapabilir, ama aşı yapılınca bu tehlike tamamen ortadan kalkıyor. diğer hastalık ve parazitler için de aşısı yapılıyor. evin içinde yediği içtiği belli tertemiz hayvandan başka da hastalık geçmez.

kediler zaten temiz hayvanlardır, durmadan yalanıp temizlenirler. tükürüklerinde dezenfekte madde vardır, o yüzden kedi temiz midir diye düşünmeyin.

tuvalet kabını haftada bir filan güzelce çamaşır suyu ile yıkayın.

sık sık da yavrunun kulak içlerini, tırnaklarını filan kontrol edin. herhangi bir hastalığa yakalanıp yakalanmadığını çabuk anlarsınız.

dert etmeyin başka bişeyi.

alerjik astım risk grubundaysanız tehlikelidir. ben yanaşamıyorum kendilerine.

kibritsuyu'nun anlattıklarından sonra, ömür boyu kedi beslemeyi düşünmüyorum :)

ay pekte şekermiş canım bunu mıncıklamadan durmak için sorunlu olmak gerek bence. samimi ol samimi. hayvanlarla yaşamak bağışıklık sistemini güçlendirir ve uzun vadede astım hastalarına yararı oldugu bile soylenir.

şu hayatta "bundan hiç bir şekilde hastalık kapılmaz" denecek çok az şey vardır herhalde.
dışarıda bir yerde salata yersiniz , et kestikleri bıçakla marulu doğramış olurlar, buyrun size mikrop buyrun size toksoplazma..
kedi ve hastalık dendiğinde akla ilk toksoplazma gelir , o yüzden bu örneği verdim. bu konuda kediler günah keçisi ilan edilmiş durumdalar. halbuki aşıları yapılmış , iyi mamalarla beslenen , sokağa çıkmayan ve çiğ et verilmeyen bir kediden size hastalık bulaşma ihtimali imkansız gibi bir şeydir.. imkansız değildir elbette, ama çook uzak bir ihtimaldir yani.

kedi tüyü yutma meselesine gelince... bir kediyle yaşayan ve tüyünü yutmayan insan yoktur. ama dediğim gibi , aşıları yapılmışsa, yuttuğunuz tüy , sizin saçınızdan çok daha zararsızdır inanın buna.

tuvalete girdikten sonra o patilerle bize dokunma konusunda da yapacak bir şey yok. kedilerin dünyanın en temiz hayvanı olduğunu , ömürlerinin dörtte birini yalanarak geçirdiklerini ve kedinin ağzının içinin ortalama bir insanın ağzının içinden çok daha temiz olduğunu düşünmelisiniz.. çok huylanıyorsanız , kedi kişisi tuvaletten çıktıktan sonra, bebekler için kullanılan ıslak mendillerle patilerini silebilirsiniz. ama bence gereksiz yani.

senelerdir sokaktakilerle iç içeyim , evde iki kedim var , ağız ağıza yaşıyoruz , birlikte uyuyoruz , toksoplazma da geçirmedim , hiçbir hastalığım da yok.. tanıdığım hemen hemen herkesin kedisi var, kimsenin de bu sebeple bir hastalık geçirdiğini duymadım.
genelde büyüklerin felaket senaryolarında olur o "bilmemkimin oğlunun yeğeni kedisinin tüyünü yutmuş,kist çıkmış, ameliyat olmuş..bıdı bıdı" hikayeleri...iyi bakılan, sağlıklı bir kedinin böyle bir senaryoya sebep olması pek duyulduk şey değil.

o yüzden, içiniz rahat olsun.. "hakkaten o kadar" rahat olabilirsiniz yani. bişiycik olmaz.

güzel kedinizin göbeğinden ve altı ayrı memesinden öperim efendim :)

şimdi bu kedi yalanıyor, temizleniyor. ben gidiyorum ay yavrusu, canım benim diye okşuyorum. 2 dakika önce de atıyorum puaça bişi yemişim, elim hafif kokuyor, yıkamamışım daha.

bu kedi kişisi ters ters bakıyor, sonra ona dokunduğum yeri tekrar tekrar yalıyor. anlayın yani nasıl temiz olduğunu. elim temiz ama hafif bir koku var diye tekrar yalanıyor kerata. beğenmiyor beni.

kedi beslemeyi düşünmemezlik etmeyin. temiz hayvanlardır. ben sadece olabilecek mikrop kapma olasılıklarını söyledim. aynı olasılığın insandan insana da olabileceğini söyledim. kakasını örtmesi de temizliğindendir. içgüdüsel hareket. ortalıkta bırakmıyor. örtüyor, sonra da iyi örtmüş müyüm diye kokluyor. gerçi biz örtüp temiz kumu mundar etmesin diye örtmesini engelleyip kediyi kumdan kovalayıp, kakayı kürekle aldığımız için örtme güdüsü ileri yıllarda köreliyor. örtmemeye başlıyor. popsunu da ellerini de, tüylerini de yalayarak temizliyor. tükürüğü antiseptik, mikrop barındırmıyor.

peki ben kediyi yalasam ?

niye yapasınız ki böyle bir şeyi :)

boşver, onlar hayatı lost, heroes, prison vs. olmuş insanlar:) sen işine gücüne bak. telefon falan bunlarla gereksiz yere hafizani doldurmaya gerek yok. ama ekstra zihin faaliyetlerinde bulunmak faydalı; sağlam bir king ekibi kur ve hafızanı zorla veya sudoku vs. çöz çok faydalıymış.

film, dizi falan ben de hatırlamıyorum pek. losttan örnek vereyim: 5. sezonu izlemek için 4. sezonu tekrar izlemem lazım çoğu şeyi unuttum.
sebebine gelince: dikkat etmemek, sawyerla kate yiyişirken ulan yarınki derste napcam ben yeaa diye düşünmek.

sorunun bir kısmı "görsel hafiza" ile ilgili olsa gerek. kimisi gördüğü insanı uzun süre unutmayabiliyor. kimisi de, film içinde gördüğü yüzleri dahi birbirine karıştırabiliyor. (bkz: kendimden biliyorum ekolü)

bir de, "ezber yeteneği" diye birşey olsa gerek. bazısı sınavdan bi gece önce bütün notları hatmedebiliyor.

sizin durumunuz, beynin başka şeylere öncelik vermesi nedeniyle, bir tarafının hiç gelişmediğine işaret olabilir. ama korkulacak bir durum yok.

benzer durum bende de var. okuduğum kitaplarda oluyor bende de. okurken vay canına diyorum, kesin unutmam ben bunu, okuduğum en güzel kitap falan, aradan yıllar geçiyo konuyu hatırlıyorum bi tek. 5 sene önce da vinci şifresini okumuştum çoğu şeyi hatırlamıyorum kitap hakkında, oysa okurken yaşıyordum resmen. evdekiler sürekli kırmızı et ye diyorlar hafıza için ama..

belki, yaptığınız işe konsantre olmuyorsunuzdur, aynı anda birkaç şeyle uğraşıyorsunuzdur

bu biraz alistirmayla alakali. hafizani yalnizca lost icin veya herhangi bir dizi icin kullaniyorsan tabiki hatirlamazsin. saksiyi daha cok calistirmalisin. alistirma yap. yabanci dil ögren mesela. yada birseyler ezberle. beynini daha cok kullan...

ben o kadar unutkanım ki , duyuruyu okuyunca "bunu ben sordum da, sorduğumu mu unuttum" diye panik oldum bir an.
aynı durumdayım. gece eşimle tartışır uyurum , sabah küs olduğumu unutur uyanırım ,öyle şaşkoloz bir durumdayım.. kitaplar diziler filmler herşeyi birbirine sokarım. yeni eve taşınalı 11 ay oldu , telefon numaramı hala ezberleyemedim.
okuduğumu anlıyorum ama anladığımı hatırlayamıyorum diye , yedinci senemde , daha okuduğum hukuk fakültesinden mezun olamadım.

şu noktaya kadar yazdıklarım bir boka yaramadı biliyorum ama yalnız değilsin onu yazmış olayım dedim :)
bir de seni bilmem ama ben kırmızı et yemiyorum, bir arkadaş da belirtmiş , belki onunla alakası vardır.

dolarin costugu su gunlerde her halukarda 2-3 hafta oncesine gore pahaliya bulacak olmaniz kacinilmaz tabi. diger yandan abd baglantiniz varsa 330-400$ araliginda bi fiyata eee 904ha/904hd getirtebilirsiniz. yamulmuyorsam 1000h'den tek eksikleri 1 inc daha kucuk olan ekranlari. bir de 904'ler 1000h'lerin aksine vista'yla degil de xp home edition'la geliyorlar, performans acisindan daha rahat olduklari kanisindayim bu nedenle (emin degilim ama. sormak lazim).

dun mediamarkt'ta gordum, 750 liraydi. 2 tane kalmisti en son (mersin subesi), diger subelerde varsa bilemem.. siyah olani cok iyiydi..

indirimli satan yerlerin cogunda stokta yok ibaresi getirilmis. 800 ytlden fazla vermek hic mantikli degil, sayet bulamazsaniz bekleyin derim. elbet bir yerlere gelir.

@boshi, 1000h'ler de vista ile değil Xp ile geliyor.

yemeksepeti.com

bulent celebi

cember.net
zannederim kurulduktan 2 sene sonra 4.3 milyon euro civarına Xing'e satıldı.
kurucusunun ismini aratıp bulursunuz ben de hatırlayamadım şimdi.
genç bilgisayar mühendisi bir çift idi.

Ersan Özer, itiraf.com'u satarak ilk exit'i yapan insan.
cember.net'i xing'e satan ise çağlar erol. ikisinin de kişisel blogu var.

Ersan Özer sıcak bir adam, belki bir röportaj bile koparabilirsin. Çağlar Erol için bir şey diyemiyorum...

modaelinizde.com
gittigidiyor'da satışla başlamışlar, sonra epey açılmışlar isimlerini hatırlamıyorum.

samsung scx 4521f kullanıyoruz biz. 2 senedir tık demedi. toneri de doldurulabiliyor.

kartuş değil de drum lı laserjet olsun, fotokopiye faksa ihtiyacım yok, sadece seri bir şekilde yazsın deseniz HP Laserjet P2014 öneririm. drum doldurulabiliyor tekrardan.

@tai: renkli olması gerekiyor. belirtmemişim özür.teşkkürler.

@selim alai: fotokopi gerekiyor maalesef. teşekkürler sana da.

çıktı yoğunluğunuz nedir bilmiyorum ama yüksekse sayfa başına ücret ile anlaşma yapıp cihaz alabildiğiniz yerler var.
sayfabaşına 4 kuruş veriyosunuz örneğin, makinaya, tonere bakıma hiçbişeye karışmıyorsunuz. sadece kağıt koyup baskı ücreti ödüyorsunuz
bizim anlaşmamız www.bedavafotokopi.com ile, ve memnunuz

bunun için kural oluşturman gerekiyor. kural şöyle olmalı: x mail hesabından(bu webmailde kullandığın hesap) gelen maillerin tümünün bir kopyasını y mail hesabına(bu da gmail hesabı olacak) gönder.
hangi outlook sürümünü kullandığını belirtirsen daha detaylı bir cevap yazabilirim.

aslında outlook ayarlarında "iletilerin bir kopyasını sunucuda bırak" diye bir seçenek var. yani outlook mailleri bilgisayara alınca sunucudaki kopyalarını silmiyor. başka bilgisayardan web üzerinden sunucuya ulaşınca görebiliyorsunuz. ama yeterli alan var mıdır, hepsi depolanabilir mi onu bilmiyorum. eğer mailleri silmeden saklayabileceğiniz yeterli alan varsa bunu tavsiye ederim.

sevgili kahvegibi
belliki işyeriniz servis aldığı yerden POP3 hizmeti alıyor,
eğer mail sunucunuz exchange olsa idi problem yoktu ama sistemde bir değişklik yapmak istemiyormuşsunuz
sana gelen her maili, mümkünse sunucuya bir kural yazarak başka bir yere yönlendirebilirsin. eğer bu mümkün değilse, işyerinde kullandığın bilgisayardaki outlook'a böyle bir kural yazabilirsin.
ancak senin gönderdiğin mailleri de oraya bcc yapmak mümkün mü ona ayrıca bakmak lazım.
şimdi ona da baktım, outlook 2007'de böyle bir kural yazmak mümkün.
akşam gösteririm,

Öncelikle linux film özel sürümü diye bi şi yok. Çeşitli linux dağıtımları vardır. Bu dağıtımlar hakkında bilgi almak için şu siteye bakabilirsiniz:
distrowatch.com

Yapmak istediğinizi söylerseniz, yardımcı olabilirim. "linux film özel sürümü" gibi bir şeye neden ihtiyacınız var?

nasil ki windows'da codeclerle cozuyorsunuz filmleri linux dagitimlarinda da o sekilde. ozel surumler oluyor genelde ama onlari kullanmanin hicbir mantigi yok. tek yaptiklari cozucu ve oynaticilari default kurulu hale getirmek. ben derim ki bir linux dagitimini (ubuntu misal) indirip bir kurun deneyin gorun. yapamadiginiz bir sey olursa da sorun.

@edge_nabby, cevap biraz geç oldu kusura bakmayın,

bilgisayarım biraz eski bir model, bluray rip'lerde haliyle performans problemi oluyor. amacım biraz da olsa performans artışı sağlamak.

Bilgisayarın eskiyse az sistem kaynağı tüketen bir masaüstü ortamı yükleyebilirsiniz. KDE, Gnome, Xfce gibi masaüstü ortamları (desktop environment) var. KDE en çok kaynak tüketeni. Mesela Pardus ve Kubuntu KDE masaüstü ortamını kullanan linux dağıtımları. Ubuntu Gnome kullanır. Xubuntu Xfce kullanır. Sistemin düşük olduğu için KDE'li bir linux dağıtımı kurmamalısın. Bu üçü arasında en az kaynak yiyen Xfce. Gnome, KDE'den az kaynak yemesine rağmen KDE kadar gelişkindir. O yüzden Xfce ve Gnome arasında bir karar ver, Gnome'a karar verirsen Ubuntu ve Debian var. Xfce kullanan dağıtım pek bilmiyorum, Xubuntu var onu biliyom bi tek.

dxva destekli ucuzca bi ekran kartı alıp, x264 codecli videoları, ekran kartına çözdürebilirsin.

karoser kesişim noktalarına bak normalden fazla bir kaynak açıklığı olmasın. yani kaput bi tarafa yakın bi tarafa uzak olmasın ya da bagajın kapağı eğimli olmasın. baktırdığın serviste arabanın sütunlarına baksınlar herhangi bir taklası var mı artı olarak bu araçlarda benim bildiğim 2 sorun var 1.si şanzıman bakımları sağlam yapılmadığı takdirde bi tarafa kaçması artı olarak benzin deposundaki zımbırtının bozulması ve benzini gösterirken saçmalaması, çeyrek deponun altına düşünce benzin pompalamakta sıkıntı çekmesi. benim bildiklerim bunlar. 10 yaşında 110000km'deki bir araca 30küsur bayılmak biraz saçma geliyor bana zira artık o özelliklerde ve konforda çok daha az kullanılmış araçlar alabilirsin.

ps: bmw tutkunuysan son cümleyi boşver.

istanbul' da mısın bilmiyorum ama bostancı oto sanayi' de gençler servis var. ersin veya selahattin usta' ya gidersen yardımcı olurlar. fiyat konusunda pek bilgim yok ama o kasa 5 serisinin gelmiş geçmiş en çok tutulan modelidir. ben de hastasınımdır. bi ara bi arkadaşın 528 i ni kullanmıştım. sonra başka arabalar sarmıyo kesinlikle. :)
link teki araçta cam kenarı nikelajları yok. alırsan kesin yaptır, ya da hazır çıtalı bi araba al. tipi oldukça farkediyor. dediğim gibi fikrim olmamakla birlikte fiyat bana biraz yüksek geldi. ikinci elde ciddi düşüşler var bu ara, pazarlığı sıkı tut derim :)

edit: beamerlarda kilometre ile oynama işi oldukça fazladır, buna dikkat et. 10 yaşında arabanın o kilometrede olması tuhaf geliyo bana. ya biz it gibi geziyoruz ya da millet garajından çıkarmıyo arabasını yaw!

ben pek anlamam araba işinden ama arkadaşın dediği gibi 10 yılda 108250 km yaptıysa muhtemelen temizdir o araba, mesela bende ford var 4 yılda neredeyse bu kadar yaptı.

ayrıca ikinci eller düşüyor deniyor ama ben adam gibi bir fark göremedim.
sıfırlarda kampanya var diyorlar dandik markalar (çin falan) haricinde pek bir şey yok.

Açıkçası bende anlamış değilim. Benim şu anda sahip olduğum aracın fiyatı 2 ay öncesine göre 3.000 ytl artmış.

Piyasaya bakıyorum düşen bir fiyat yok ortada.

2.0 motorlu bir araç için LPG zararlı değil mi?

bakmayın siz onlara. aç tavuk darı ambarı hesabı coştukça coşuyo millet. senin baktığın arabanın aynılarını 25.000 tl ye satanlar var. sahibinden fiyatlarının ortalamasını alırsan yanılırsın. şöyle diyim, aradığın aracın internette ki en döküntü olanlarının ortalama fiyatını al, sonra aynı rakamı kendine hedef koyarak tertemiz bir araç için pazarlık et. unutmayın sıfır araçlarda donanım zart zurt çok fiyat farkettirse de ikinci elde pek fazla önem arzetmiyo donanımlar.
ha arada sapıtanlar çok var. bunlar ya para saymayı bilmiyor ya da dayak yememiş. :)

bu amca dayak istiyor galiba. 32.500 ne yahu? ikinci elde ? daha çok bekler satmayı. 2004 model lagunanın 19 milyara gittiğini geçtiğimiz aylarda gördüm. hani reno bmw kıyas kabul etmez ama yuh.

ilan pasif duruma geçmiş
haydi hayırlı olsun :)

kimi arkadaşlar "fiyatlar düşmüyor, yükseliyor" demiş, doğru değil. satılık ilanlarındaki fiyatlara bakmayın herkesin arabası kendine kıymetli tabii, ancak iş satmaya gelince umulan rakamlar hayal oluyor. biraz daha bekleyip araştırırsanız o paraya çok daha iyi bir araba alırsınız.

o paraya 2005 model honda accord alırsınız.
9 senelik araba, problem çıkarma olasılığı yüksek arabadır.

mavi'de en son tukanda yok gorunuyordu, izmit'teki mavi'de ben bi tane gormustum ama teshir amacli sanirim. ama yuruyus yolunda falan satan bilgisayarcilar var eger izmit'e gidersen want2die gibi :)

2 hafta önce ben alırken, mavi bilgisayarda 860tl iken, eksen bilgisayarda 750tl idi, ona göre araştırın.

ağustos celbinde.

Sen yedek subay aday adayı olduğun için, sana celp dönemi yok. Ağustos'ta sınava girersen, 10~15 gün sonra eğitim birliğine katılırsın. Bu kadar basit.

ayın 9'u gibi uzun/kısa neci olduğun nereye gideceğin açıklanır
en geç 12'sinde de birliğine teslim olursun

o sınava girerken bir insan yedek subay aday adayı olamaz. sen de söylemişsin, o sınava girerken uzunu kısası belli değil ki uzun askerliğe atıfta bulunulan yedek subay aday adayılık hali nasıl olsun?

o sınava girmek demek uzunu kısası belli olmadan en geç 15 gün içinde bir askeri birlik kapısından girileceğini gösterir. uzunu kısası, hani millet internet başında sınav sonucu bekliyor ya, f5 f5 yapıyor, server 5 dakikada çöküyor falan, o gün belli olur.

o sınava girmek askerlik kararının sınavın yapıldğı dönem için alındığına delalet eder. yani askerlik başlamıştır, hatta süre çalışmaya başlamıştır. o dönem için askerlik sınavın ilk günü sabahı itibarı ile başlar zaten resmen. vatandaş sınava girer. uygun profilde olanlardan(üniversite mezunu vs...) bir kısmı asteğmen aday adayı olarak sınıf okullarına gider. kısa çıkanlar da er olarak, acemi birliklerinin nizameyisinden içeri adım atar.

tam olarak aradığın nedir? yani atıyorum kılavuz çekme işleminin nasıl yapıldığı mı, yoksa atıyorum vida, diş, adım aralığı gibi metrik sistemdeki standartlar mı?

kesici takım satıcılarının sitelerinde teknik dökümanlar olabilir. ondan ötesi zor.

bir adet cnc veya torna makinesi lazım sana.

ne olduğu, nasıl yapıldığı hakkında bilgiler. ek olarak video ve fotoğraf da olabilir.

burada kısa da olsa bişeyler yazıyor, belki faydası olur.

www.bilgipasaji.com

tam olarak ne yapmak istiyorsun. Makina klavuzu ile mi diş açacaksın? yoksa elle olan 3 lü klavuz mu kullanıcaksın? Eğer makine klavuzu kullanacaksan bunun için cnc de devir ve ilerleme ayarlarını mı istiyorsun? Ya da pnomatik diş açma makinesini mi kullanacaksın?
Yoksa interpolasyonla mı diş açtıracaksın? Konuyu biraz daha açarsan yardımcı olabiliriz gibime geliyor.

Yıllarca yaptığım bir işi sormuşsun. Bütün tecrübelerimi harmanlayarak anlatayım sana. umarım işini görür. haydi başlıyoruz.

Delik. Delik çok önemlidir. geyik yapmıyorum. klavuz çekilecek deliğin olması gereken ölçülere uygun delinmiş olması lazım. nedir bu ölçü? diyelim ki metrik 6 mm vida girecek şekilde bir diş çekeceksin. metrik 6 vidanın dış çapı 6 mm dir ama yivlerin dibinden alınan çap ölçüsü 4,6 mm dir hatırladığım kadarıyla. işte senin diş çekeceğin delik bu ölçüde olmalıdır. klavuz takımlarının üstünde, bazı kumpasların sırtında bu ölçülerin tablosu vardır. hangi vida için hangi delik çapı olacağına dair. bunları gözetmeye bak.

klavuz takımı. genellikle üçlü, nadiren dörtlü olur. iki ana türü vardır.makine için ve el için olanları. makine için olanlarının boyun kısmı (üzerinde diş olmayan düz yeri) biraz daha uzun olur. el için olanı anlatayım. bu üçlü takımın klavuz kolu takılan ucunda dairesel çentikler olur. bir numaralı olanda bir daire, iki ve üç şeklinde gider. bazı takımların üzerlerinde 1 - 2 - 3 şeklinde numara yazar. bunların anlamı kullanma sırasıdır. sırayı şaşırırsan sıçarsın büyük ihtimalle. bir numaralı olanın diş açma bıçaklarına bakarsan uç kısmının bayağı traşlanmış ve yatık olduğunu görürsün.deliğe ilk girecek olan olduğu için yer yapması için böyle yapılmıştır. konik olan bu uç kısmın en üstteki en geniş yeri açmak istediğin vidanın dış çapından düşüktür. iki numaralı olan biraz daha düzgündür. üç numaralı olan ise vidanın son şekli gibidir, açılan dişlerin vidaya tam oturacak ölçüye gelmesini sağlar. uyanıklık yapıp bir numaradan sonra üç numaraya geçmeyiniz.

klavuz çekme işlemi. bir numarayı klavuz koluna tak. klavuz koluna iki sapından baskı uygula. mutlaka iki elini kullan. sakın tek koldan çevireyim deme, başlamadan biter işin. iki ucundan tut ve zıt yönlerde kuvvet uygulayarak döndür.klavuz kolunu sık iyice ki klavuz içinde dingildemesin. çok hassas bir işlem yapıyorsun o yüzden dikkatli ol. klavuzlar çok sert hava çeliğidir ve ani hareketlerde tıpkı cam gibi kırılır. içerde parça kalması çok boktan bir iştir. onu da anlatacağım ilerdeki paragraflarda. klavuza az biraz yağ sür. bor yağı da olur. konik ve iyice traşlanmış olan ucu deliğe sok ve hafif çevirirken düzleme her açıdan dik olmasını sağla. çok yavaş hareket ediyorsun yoksa kırılır. ilk bir iki turu doğru kaptırırsan gerisi kolay. ama ilk iki turu kaptırırken sakın geri çevirme. eğer çok aşırı bir sıkılık hissediyorsan delik olması gereken ölçüden küçüktür demektir, fazla zorlama. tatlı sert bir güç direnci olması lazım. klavuzun esnemesini iyi hisset. ilk iki turu düzgün çevirdikten ve artık "kaptırdığını" anladıktan sonra içerdeki talaşın kırılması için iki üç milim geri çevir. çıt diye bir sesle kazınan talaşlar kırılacaktır. böylece klavuzun sıkışmasını engellemiş olursun. eğer diş çektiğin deliğin altı açık değilse bu talaş sıkışması olayına çok dikkat et. bir numarayı böylece çektikten sonra iki numarayı tak ve çok zorlamadan, yamuk falan tutmadan bir önce açtığın yivleri denk getirip çekmeye başla. ara ara yağlamayı ihmal etme. bor yağı da dökebilirsin, ısınmayı önler. sakın çok hızlı hareket etme. üç numarayı da bu şekilde çekip temizlediğinde iş bitmiş olur.

klavuz kırılması. inşallah başına gelmez ama gelirse küfretmekte haklısın. karanlığa söveceğine bir mum yakalım. ani hareketlerle kırılır bu meret. bir de orantısız güç kullanımı. asla unutmaman gereken şey, klavuz koluna uyguladığın basınca klavuzun verdiği direnci çok iyi hissetmen gerektiğidir. tatlı sert bir ilişkiniz olmalıdır. ama sertliği abartırsan eline alırsın. diyelim ki eline aldın, yani klavuz kırıldı. üst tarafta ne kadar parça kaldığına bak. genellikle bir penseyle tutacak kadar pay bırakmaz ama olur ya o kadar bir pay kalırsa hemen bir penseyi hars diye takıp abanma. çünkü o hava çeliğidir çabuk dağılır. ayrıca şu da var ki bir klavuzu iki taraftan güç uygulayarak çevriiyorsun. pense ise tek taraftan döndürme hareketi yapar. o yüzden penseyi önce çok sağlam olduğuna inandığın şekilde tuttur, ondan sonra yavaş yavaş döndürmeye çalış, kuvvetini yine hissederek uygulamaya çalış. baktın ki dönmüyor, seni sallamıyor. ki genelde öyle olur. o zaman iki tane çelik şiş yapıyorsun ucu ince. yanına bir arkadaşını alıyorsun. ikiniz de şişlerin ucunu klavuzun bir yerine yerleştirip karşılıklı ters yönde hafif çekiç darbeleriyle tıklıyorsunuz. ince tıklamalarla yerinden oynadı oynadı. ikinci bir kişi bulamazsan tek başına da yapabilirsin ama hep aynı yerden vurma. klavuz üç kanatlı ya, diyelim brinci kanattan vurduysan, hemen karşı yöndeki kanada geç oradan vur. burada maksat dönme hareketi üzerinde uygulanan güç, her yönden eşit olarak gelsin. o zaman kasıntı yapmaz ve çıkar.

matkapla çürütüp çıkarmayı ise hiç düşünme, hava çeliğidir osurtturur adamı. çok kısmetli bir adamsan eğer, vidanın çıkış yönünde dönen bir maktap bazen kırık yere takılır ve klavuzu şıp diye çıkarır. eğer o gün mübarek bir günündeysen tabi:)

bu kadar kıyağı sana kimse yapmaz. başarılar:)

valla konu bu. özellikle belirtilmemiş elle ya da makinayla falan diye. her yöntem kabul edilir herhalde. o yüzden hangi yöntemle ilgili site olursa olsun kârdır benim için.

aşağıda makina ve el ile kılavuz çekebilmek için gerekli kılavuz takımlarının fotoğrafları var. elinherifi' nin söylediği gibi zordur kılavuz çekmek, insanı dert sahibi yapar. oturduğunuz yerde stresten dolayı şıpır şıpır terletir. zamanında 160 tane deliğe diş çekmem gerekti, bu nedenle biliyorum. ayrıca 2 kere kırmışlığım da vardır. :)

www.dunyamakina.com

soru kalabalığı olmasın diye :) burdan sorayım dedim
pek ibu yalama olan dişleri nasıl düzeltiyorlar
benim darbukanın vida yuvaları yalama almuştu normalde atıyorum 5mm lik delik 6mm olmuş, vida içinde rahat girip çıkıyor, verdim tornacıya, ilk günkü gibi yapmış bana geri verdi?
bu nasıl oluyor

vincenzo, seninkini bir büyük matkapla delip yeniden büyük klavuzla diş açmıştır muhtemelen.veya eğer çok kasmışsa ve delik yeri alüminyum falansa alüminyum kaynak veya başka malzemeyle doldurup yeniden aynı işlemi uygulamıştır. üzümü ye bağını sorma:)

@elinherifi darbukanın dışı alüminyum dökme zaten, muhtemelen öyle yapmıştır. çünkü vida tam oturuyordu yerine

cord.de
bir web sunucu uzerinde de bu raporları host edersen problemin cozulecektir.

calamaris'in windowsta çalışan versiyonu var mı ki ?

hormon hapları var, veterinerinden al. ilk bir iki kızgınlıkta verirsin biraz olsun sakinleşir ama fazlası zararlı. o yüzden sonraki kızgınlığında kısırlaştırmak en doğrusu.

ayrıca kısırlaştırmak için kızgınlığının geçmesi gerek, aklınızda olsun..
tutup "bu çok azdı, kısırlaştırın" olmaz yani (:

@ tribal enfexion: fantastikmiş gerçekten:) bırakmazki, dokunamıyoruz hayvana. olmaz yani öyle.

bekleyip sakinledikten sonra kestiricez mecbur.

teşekkürler şelale...

kısırlaştırma konusunda neden erken dediklerini anlamadım. benim de kedim var. şu anda 3 aylık ve gelecek aylarda kısırlaştırmayı planlıyorum. yakın zamanda bu konuda çok araştırma yaptım ve kısırlaştırma konusunda ne kadar erken o kadar iyi diyorlar. hatta bir çok veteriner, hiç kızgınlık dönemine girmesin direkt kısırlaştırın ki, dengesi şaşmasın diyor...

tribal enfexion'un söylediği yöntemi sakın denemeyin. kedi tekrar ister, peşinizden ayrılmaz sonra.

@red g'nin bahsettiği yöntem işe yarıyor. Yalnız fazlası sanırım memelerde kist yapıyormuş, belirteyim.

Veterinerinize gösterin ve ona danışın.
Kedi var kedi var.
Hayvanın sağlığını düşünün, kafanıza göre, sağdan soldan duyduklarınıza ya da okuduklarınıza göre böyle bi karar almayın.

Dişi kediler ve hormon durumları çok tehlikeli birşey. Benim rahmetli kedim meme kanserinden gitti. Eğer ileride doğurmasına imkan vericek bir ortam yaratamayacaksanız kısırlaştırmanızı öneriyorlar. Aman dikkat derim.

kızgınlığa girmişse yapacak birşeyiniz yok. kızgınlığın geçmesini bekleyeceksiniz.

belki rahat geçirmesi için veteriner ilaç verir ama bilemiyorum.

hemen sonra da kısırlaştırın. dişiler için 5-6 aylıkta kısırlaştırın diyorlar zaten.

arkadaşlar araştırdım buldum, sonra da veterinerimize danıştım. çekeceksiniz geçene kadar başka çaresi yok dedi. kızgınlık dönemine girdiği zaman iğne ilaç kullanılmazmış. onların hepsi aynı ameliyat gibi, kızgınşık dönemi olmadan ya da bittikten sonra yapılmalı dedi. ayrıca tasvip etmediğini, yan etkiler gösterdikleri için kendisinin bunu yapmadığını söyledi. gerekenlerin bilgisi olsun dedim.
teşekkür ederim herkese.

not: bu arada tribal enfexion'un söylediği yöntemi sadece bir şaka olarak düşünüyoruz ve yapmıyoruz, yaptırmıyoruz, yapanları uyarıyoruz, değil mi efendim? (yerine kendinizi koyun. hiç hoş değil değil mi?)

slm
aynı problemi almanyadan avusturya giderken çek cumhuriyetini kullanan türk vatandaşlarıda yaşıyor. Hernekadar almanyada oturma izni olanlardan avusturya vize istemesede çek cumhuriyeti istiyor. Genelde sınırda, işte görevliye laf yaparsanız size 1 gün geçerli olan bir transit vize verirler diyorlar. Hatta bazı ülkeler özellikle veriyor bunu. çünkü geçiş için ülkeyi kullanan kişiler içeride alış veriş yapcak ve ülkeye para bırakacak gözüyle bakıyor. Fakat yinede garanti degil. Sınırdaki görevlilerin insiyatifine kalmış. Bence yapabilieceğin en iyi şey, konsolosluga telefon edip durumunu anlatman ve budurumda transit vize alıp alamayacağını ogrenmen...

Pasaportunuzda geçerli bir schengen vizesi yok ise transit vizeye ihtiyacınız olacak. Schengen var ise 5 güne kadar transit vizeye ihtiyacınız olmaz (bu bilgiyi de teyid edin, 2007'de bunda da problem çıkarıyorlardı).
buna vereceğiniz zaman ve parayı hesap edince,bu durumda en mantıklısı THY ile gitmek olacaktır. gidiş dönüş 460-500 ytl arası tutar.

marwin: Yanlışsınız. Çek cumhuriyeti çoktan Schengen'e girdi, bırakın vize istemeyi, kontrol bile yok artık. Öncesinde de Schengen vizeniz varsa 5 güne kadar transtit geçişe izin veriyorlardı gayet.

oyvind: Bulgaristan veya Yunanistan'dan vizesiz transit geçebilmeniz için Schengen oturma izniniz olması lazım. Siz Makedonya'ya gideceğinizden maalesef transit vize (B tipi) almanız gerek. Prosedürü çok farklı değil, yalnızca kalacak yer göstermenizi istemiyorlar o kadar. Dönüşte de trenle dönecekseniz çift girişli olması gerektiğini unutmayın. Bulgaristan muhtemelen Yunanistan'dan daha ucuz olacaktır ama oradan geçen bir tren olduğunu sanmıyorum.

386 dx:
ben schengenden bahsetmedim.
schengen ve oturma izinleri farkli kavramlardir. Ornegin almanyada oturma izni olabilen bir kisi schengene dahil olmayan isvicreye gidebilir, en fazla 90 gun ikamet edebilir. Fakat aynı sekilde schengeni olmayan, oturma izni olan bir kisi (yine almanya icin) eger avrupa birligi ulkeleri vatandasi degil ise cek cumhuriyeti icin vize almak durumundadir. Cunku cek cumhuriyeti oturma iznini kabul etmemektedir.
Nitekim 2007 baslarinda bu duruma dahil bir gurup arkadasim cek cumh sinirinda vize konusunda kucuk bir problem yasadiktan sonra transit vize alarak sınırı gecmislerdir.

benim bildiğim koaksiyel kablonun ortasından geçen tel ne kadar kalınsa o kadar iyidir. yamuluyorsam düzeltin.

kibritsuyu'nunda dedigi gibi; orta tel ne kadar kalin, sargi teli ne kadar siki olursa o kadar iyidir.

fakat ev icin kaliteli kablo almayi dusunuyorsaniz bence gerek yok. sinyal kesilmedigi sürece masraf etmeye degecek bir sey degil.

sorun o zaten, yayın kesiliyor :) her şeyi denedim kablonun kalitesi yüzünden kesiliyor diye düşünüyorum kabloyu değiştireceğim.

eger turksat 3-a sonrasi bu hale geldiyse benimki de oyle ama kablodan olmayabilir sorununuz. bendeki kablo gayet kaliteli bir sey zira. peki, neden? henuz bilmiyorum. lanet olsun su site yoneticisi mevzusuna.

kablodan kablodan :)

altın kaplama kablolardan tavsiye edebilirim. hiç izlemediğim kadar kaliteli bir yayın izliyorum. ama eğer sorun kesintiyse lnbyi kontrol ettirmek gerekir gibi.

üzerinde kablo kalitesi yazar, RG6 ise iyidir mesela,
Bu arada uçları altın olmuş olmamış görüntü kalitesine bi etkisi pek yok, çünkü gelen data dijital.

mkv'lerde ac3 codec mi var kesin bilmiyorum ama o yüzden olabilir. siz en iyisi kaldirin ne var ne yoksa, k lite mega codec pack pack yükleyip tüm filmlerinizi media player classic ile izleyin. dert yok, tasa yok...

Aynı şekilde her şeyi kaldırdıktan sonra k-lite mega codec yüklemenizi öneriyorum. Ancak Media player classic yeterince işlevsel değil. Onun yerine k-lite sonrası kmplayer çakabilirsiniz, yalnız kuruyorken external codec'leri seçmeyin.

Immm, kmplayer'da normalizer var, sesler patlamasın gürültüde diye tek bir seviyede tutuyor, onu kapatabilirsiniz sesle ilgili. Ama o zaman sesi daha da kıstığını söyleyenler de var forumlarda, bir bakın bakalım.

konu açılmış madem sorayım ben de bi soru:
bende bu çocukların ikisi de yüklü. gom'da görüntü daha kaliteli ama km'de altyazı senkronizasyonunda hiç bir problem yok. km'de gom'un kodeklerini kullanabiliyor muyuz özetle sorum bu. veya gom neden böyle yapar üzer beni bunu kısayoldan halledebilir miyim acaba? yoksa trimpot'un dediğinden mi yapsam?!

k-lite codec'i kurduğunuzda media playeri install etmezseniz -ki programı kurarkesn soruyo size- km playerinizi k-lite codecle kullanabilirsiniz.

(iki soru içinde geçerlidir bu cevap)

kmplayer'de ilginç bi durum var bende de. her defasında preferences da bi sürü değişklik yapıyorum, altyazı dili rengi vesaire. kaydedip çıkmama rağmen, programı kapatınca yine default ayarlarla açılıyor. buna çözüm bilen var mı. Sistem vista32 home premium+purecodec.

Evet, 386 dx'in dediklerini sıra farkıyla uyguladım ve şu an gerçekten seste ve yürütmede bir sorun olmadan MKV'leri oynatıyor. Önce KMPlayer (external codec'i seçmeden) ardından K-Lite Mega Codec Pack'i yükleyince (Media Player Classic'i seçmeden) gerçekten de sesler düzeldi. Teşekkürler... :-)