(bkz: lux aeterna)

(bkz: ana haber bultenlerinde calan dokunakli sarki)

dead can dance - yulunga (spirit dance)
eric serra - noon

nasıl unutulmus requiem for a dream de cok kullanılıyor.

bir de sadece "eskinin meşhur bugünün fukara yeşilçam emekçisi" haberlerinde kullanılan bir müzik vardır ki adını hatırlayamadım şu an, birisi yazar belki. hatta "köprüler" albümünde de vardı bu. antolojinin vazgeçilmez parçalarından biri olsa gerek :)

Rekem for a drim daha ziyade gergin haberlerde kullanılıyo. Mesela askeri operasyon, banka soygunu, uyuşturucu ticareti, milyor dolarlık yolsuzluk filan. : )

Katılım için teşekkürler bu arada.

aa nasıl unutursunuz (bkz: farid farjad)

quasiromantic'in dediği sanırım gülümcan her an her yerde hala da kullanılıyor.
can atilla - hamamda ilk gozyaslari'nı da yarışmanın birinde elenenlerin ardından çalıyorlardı içli içli :P herkes ağlıyordu filan...
yedi karanfil - yunus var bir de yeşilçam diyince aklıma geldi.

mazlum çimen - kalanların ardından

bi de arada grup yorum'dan entrümantal parçalara denk geliyorum.

apocalptica kullanırlar çok. özellikle metallica(niye yazmayayım ki) - master of puppets'ın ortasındaki slow kısmı.

the bourne ultimatum filminin tangiers adlı müziğini de çok kullanıyorlar. Hemen hemen her kanal kullanıyor bunu.
www.youtube.com

Secret Garden.

Grup Yorum - Devrim Yürüyüşü o yeşilçam emekçisi haberlerinde çalan şarkı.

nerden nereye..

yabancı diziler için sorduğunuzu farzediyorum. dizinin yayın hakkı yayınlayan kanaldadır. lost abc'de dir, falanca dizi fox'tadır falan. dizinin yapımcılarının ne derece söz hakkı var bilmiyorum. south park'ın yapımcı+çizerleriyle yapılan bi röportajda dizinzin netten indirilmesinden rahatsız mısınız denmiş, onlar da bizim için nerden nasıl izlendiği önemli değil demişti.

tvrip muhtemelen, ama dvdden riplenen diziler kesinlikle illegal.

egotm valla hafızana hayran kaldım
aynı postta kitaba para yetiştirebildigimi (ayda 100 ytl falan veriyorum + kütüphaneye üyeyim) fekat movie lere para yetişmedigi için onları bu yolla indirdigimi söylemiştim
dvd almayı cok düşündüm amma velakin 15-25 civarı arasında degisen fiyatları ile izleme hızıma yetişemiyor(her hafta 4 film izlesen). kitap bütceme uydugu için alıyorum, eger günün birinde kiradan kurtulursam işallah onları da satın alıcam.

demonoid davetiye kodunu mesaj ile gönderdim.

edit: türk torrent sitesi olan bitturk.net davetiye linkini mesaj ile gönderdim.

edit2: arkadaslar elimde bitturk davetiyesi kalmadi. alacak bonus puanimda yok ne yazik ki.

evet, trimpot sağolsun demonoid davetiyesi gönderdi. ama başka torrent sitesi vs önerileriniz varsa hala yazabilirsiniz.. ;)

ekşi duyuru'da hiç yoksa 50 tane böyle soru vardır. 20 kadarına ben de cevap vermişimdir.
(git: 39226)
(git: 32205)
(git: 31746)

(bkz: turk torrent siteleri)

Rusya'dan mesaj atarken şehir kodu falan girmek gerekiyor normalde. Mesela Moskova'dan alınan telefon başka şehirde çalışmıyor. Türkiye'den aramak için başına 7 kodu getirmen lazım.
sms.megafonmoscow.ru
ayrıca şurdan sms atabilirsin.

site guzelmiş. yalnız bi sorun var karsılıklı mesajlasmam gerek o yuzden cep telefonunu kullanmam sart:)

bu arada sanırım attım basını + dan 00 a değiştirip 007926851xxxx yapınca gitti bi yere iletildi ama doğru yermi henuz bilemiyorum

daha önce aveadan ben de atamıyordum. aynı noya turkcellden atabiliyordum. sonra düzeldi, bir süredir başındaki kodu aynı olan farklı bi noya atabiliyorum. farklı operatör mü bilmem .no +79608xxxxxx şeklinde. iletildi mesajı geliyorsa iletilmiş oluyor mesaj sorunsuz.

browser'ınız nedir? i.e ya da firefox desek genelde araçlar/seçenekler'de güvenlik, gizlilik sekmelerinde kayıtlı parolalaro olur. ordan silinir.

internet explorer ayarlarından içerik->otomatik tamamlamayı resetlemek yeterli olsa gerek.

opera: araclar - tercihler - paralo sihirbazi sekmesinde "parolalar..." butonundan silebilirsin.

firefoxta araçlar -> özel verileri temizleye tıklayıp kayıtlı parolaları (veya istediğiniz diğer verileri) da dahil edin.sonra da "şimdi temizle" .

halloldu. teşekkür ettim hepinize.

(bkz: #13658487)

teşekkürler ama aradığım bu değildi. diğer dosyada baya bir site vardı youtube dışında.

(bkz: #10732554)

www.mvps.org

maalesef bu da değildi :)

entry'yi yazan işte hizmet her sorun çözülecek falan diyordu ve bir .zip dosyasını rapidshare'e yüklemişti yamulmuyorsam.

bu da değildi, sanırım koyan arkadaş linki kaldırmış. gelir burayı okursa yükler herhalde ama pek sanmıyorum, başka yerden bakacağım artık :) teşekkürler

manuel olarak şöyle de işe yarıyor. sozluk.sourtimes.org

bunu yapıp kaydederek elde ettiğimiz dosya sizin bahsettiğiniz de zaten.

yok youtube'a erişmek tamam, benim dediğimde bu engelleme olayından muzdarip tüm siteler vardı.

www.perfectworldtr.com

aradığım buydu, teşekkürler

kargo şirketleri bazında bilmiyorum ama bütün online satış yapan siteler (dünü kastederek) yarından sonra verilen siparişler bayram sonrası (galiba 6 ekim falan) şu güne kalacaktır diye uyarı koymuş durumda.

pztesi açıklar arife günü
sonrasına bayramdan sonraki gün
yurt içi kargoyla konuştuk durum böyle

can fotokopi'yi tavsiye ederim kalite açısında ancak biraz pahalıdır genelde. merkezi basmanede.
www.canfotokopi.com.tr

izmir'in her tarafına baktım istanbul'daki kalite/ücret oranı hiçbir yerde yok. hatta istanbul'a yaptırıp kargoyla gönderseler daha ucuza bile gelebiliyor bazen. istanbul taksim'e yakın bir yerde hedef copy center vardı yaparız falan demişlerdi.

arkadaş matbaa var kaliteli baskı yapıyorlar

www.arkadasmatbaacilik.com

kıbrıs şihiterinin sonunda sol tarafta, (liman tarafında) çok büyük bi dükkan vardı fotopi baskı merkezi ama yıllardır görmedim geçmedim önünden. o duruyorsa gayet kaliteli işler çıkarırlar ama ucuz mu bilemem.

Gelecekten haber aldım diyen mü$riktir efenim. Yoktur -büyük olasılıkla- öyle bir$ey, lakin cinlerde zaman mekan kavramı diye bir$ey yok diye duymu$tum, onlarin bi' meziyeti olabilir durum.Zamanı ancak Allah ya$ar, insan oğlu ölmeye gelmiştir diyen bi orhun kitabemiz var.Sanırım zaman kavramı, insan aklının herhangi birşeyle mukayese edemeyeceği bi kavram.

kr4z33, vaaz verdikten sonra fatiha da okuyakacak miyiz? benim dinime gore de, zamanda yolculuk mumkun hatta zaman yolculugunu inkar edenler kesin cehenneme gidecektir. burada, saglam temellere dayanmayan seyleri sunarak yardimci olmak dogru mudur? sizi allah'a havale ediyorum.

@arwear, tubitak[yani bilim, asilsiz, elle tutulmayan ucubik iddialar degil]'in zaman yolculugu ile ilgili 2 tane makalesi var, umarim isinize yarar:

www.biltek.tubitak.gov.tr
www.biltek.tubitak.gov.tr

zaman ,iş oluş vs.lerde önemli faktör fizikte falan ama diğer yandan sadece dini boyutta anlam taşıyor gibi. yoksa niye zaman diye bişey olsun ki? bizim saat yapıp duvara asmamız, gün ay yıl belirlememiz, güneşin, dünyanın dönmesi niye soyut bişeye kanıt olsun ki? biz sadece bi sürecin başlaması ve bitmesi arasına bi ölçü koymuşuz. yani bence inançsız bi insan aynı "tanrıyı biz kendimiz yarattık yeaa" gibi "zamanı biz kendimiz uydurduk hacı" da demeli. ben olsam derdim en azından :-/

@egotm: ilk linktekinde bir hata var. resimler görünüyor ama yazılar okunmuyor.

veya bende bir sorun varmış. hmm..

Zamanin cesitleri var, olculemeyen bir kavram oldugunu dusunenler de var
Ama hergun kullandigimiz salise, saat, ay, yil gibi kavramlar olculebilen zaman ve zaman standardi olarak belirlenmis.

Surda cok genis aciklamara ulasbilirsin:
en.wikipedia.org

meraba ,
öncelikle iki linkteki pdf dosyası da bende sorunsuz gözüküyor.

zaman bizim bir "sürecin" başlaması bitmesi arasına koyduğumuz bir ölçüden ibaret değil bence ki bunu ifade etmek için bile kökü "süre" olan bir kelimeyi kullanıyoruz.
sonuçta bambaşka bir evrende mi diyim artık galakside mi diyim , zamanı daha farklı periyotlara bölmüş olabilirler. bu da zaman dediğimiz şeyin farklı şekilde algılanması sonucunu doğurur bana kalırsa. sabahın köründe işin felsefe boyutuna falan da girecek değilim ki zaten öyle bi boyuttan da haberdar değilim.

fiziksel olarak bir açıklaması var mıdır onu da tam bilmiyorum ama (bkz: dördüncü boyut) (bkz: #5680511)
bişey daha sallayayım son olarak, evrenin sürekli genişliyor olmasının zamanın sürekli akıyor olmasıyla kesin bi alakası vardır diyorum , lan yoksa !?!
:p

@arwear, kuzum calisiyor dosyalar. tekrar indirmeyi dene. ayrica sozlukten, zaman yolculugu ve zaman basliklarina da bakin derim.

@egotm
Çok agresifsin be insan.Ön yargılısın bi de, benim "gelecekten haber aldım diyen mü$riktir efenim" sözüm, varsa da öyle bi$i ben onaylayamam cinsinden bi' zimbirti.Tutupta oraya takıldıysan ben de seni havale ediyorum.
Sağlam temeller demi$ken;
"De ki: Göklerde ve yeryüzünde bulunanların hiçbiri, gaybı bilemez, ancak Allah bilir ve onlar da ne vakit tekrar diriltileceklerini bilemezler" (el-Mâide 5/3)
Ayrica özel isimler büyük harfle ba$lar.

@kr4z33: kuran sağlam bir kaynak veya bilimsel bir kitap değil ne yazık ki.

cevaplara bakmadan yazıyorum;

zaman bir boyuttur. tıpkı diğer üç koordinatsal boyutlar gibi (ki buna uzay deniyor) bu da boyuttur. zamanla uzay birbirine bağımlı, birbirinden ayrılmayan iki kavramdır. uzaysal koordinat sistemi en basit ifadeyle x-y-z'dir. uzayda sağa sola yukarı aşağa veya ileri geri gidilebilir fakat zaman boyutunda tek bir doğrultu, bu doğrultuda gidilebilecek tek bir yön vardır. bu da sadece ileridir. zaman boyutunda geri gidilemez, zaman boyutunda sağa ya da sola gidilemez (stephen hawking bunu araştırıyor, zaman boyutunda sağa ya da sola gidilebileceğine inanıyor).

zaman boyutunu dümdüz ilerleyen bir tren rayı, zamanı da tren gibi düşünün. bu tren sadece düz gider. fakat belki raylar bir yerden sonra öyle bir bükülmüştür ki önceden geçtiğimiz bir rayla birleşen/kesişen bir noktası vardır. işte o nokta (artık kurt deliği midir, kara delik/ak delik midir bilinmez) zamanda yolculuğun yapıldığı noktadır. bilinmez.

ayrıca şunu da belirteyim; zamanda ileri gitmek teoride mümkün, pratikte imkansızdır. imkansız olmasının sebebi kütlesi olan bir cismin ışık hızına çıkamaması. ışık hızına çıksa zamanda yolculuk yapacak çünkü.

sıkı durun, zamanda geri gitmek de mümkün! (teoride yine). bunun için de ışık hızından hızlı gitmemiz gerekiyor. yani gideceğimiz yere ışıktan önce gitmeliyiz ki zaman oraya henüz ulaşmamış olsun. zaman görelidir unutmayın. bizim zamanımız oraya ulaşmadan oraya gitmekten bahsediyorum. oradaki bir başkasının zamanı orada zaten mevcuttur.

diğer soruna geçelim; laplace'a göre geçmiş ve gelecek sabittir. biz de bu sabit çizgide ilerleyen parçacıklarız. feynman'a göre ise geçmiş birçok olasılık üzerine kurulmuştur. yani sabit değildir. yaşadığımız geçmişe rağmen ışık hızından hızlı giderek geçmişe dönsek başka bir geçmişle karşılaşırız. çünkü yaşadıığmız geçmişe gitmiş olsaydık o zaman olaylara müdahale ederek yaşadığımız geçmişi bozma olasılığımız var (bunlar bilimkurgu filmi gibi dursa da bilimsel teoriler, kaynak; stephen hawking - zamanın daha kısa tarihi).

eski bilim adamları deterministti. yani geleceğin de kesin olduğunu düşünürdü. heisenberg denilen fırlama bulduğu belirsizlik ilkesiyle zamanın kesinlikle belirsiz olduğunu, olasılıklar üzerine kurulu olduğunu gösterdi. diğer kuvantumcular bununla kalmadı, geçmişin de olasılıklar üzerine kurulu olduğunu iddia etti.

yeni uyandım yüzüme su çarptım yine de ayılamadım ve bana yazmayı planladığım tezin ana öğesini sormuşsunuz ya ne diyim :)

uzun lafın kısası; gelecekten haber aldığını iddia eden ya taocudur dombilidir ya da uzay-zaman'ı bükmüş hiro nakamura gibi bir zaman yolcusudur.

edit (illa bi edit yapacam yok arkadaş içim rahat etmiyor): teoride mümkün olan şeyler pratikte mümkün değil. ve tezimde de yazacağıma göre bu konuya farklı bir açıdan bakmaya çalışcam. tam olarak ne olduğunu buraya yazmayayım fakat kısaca ışığın bir çeşit engelleyici olduğu ile ilgili bişeyler olacak. yani ışık, insanoğlu için bir limit bunu herkes biliyor. ışıktan dolayı birçok şeyi öğrenme kapasitemiz sınırlandırılmış. biz bunu beyin gücüyle aşmaya çalışıyorsak da başarmamız zor bir ihtimal. bir başka evrende bir başka canlı için ışık diye bişey söz konusu olmayabilir, böyle bir limitleri yoktur (ışık hızına çıkamamak vs.) ve bir anlamda bizim yaşadığımız "ışığa bağlı hayat" ile uzaktan yakından alakaları yoktur. evet carl sagan'cıyım.

@kr4z33

kurandan örnek vermişsin fakat gene islam dininde değil miydi
geleceğin yazılı olduğu bir kitap olduğu oraya bakmanın yasak olduğu, bazı cinlerin ona bakıp gelip gelecekten haber verebildiği ama onların lanetlendiği

mekruh gibi, yasak ama yapılabiliniyor, yapanda lanetleniyor

@colonizer: demlikposet'in dediği şey için (bkz: levh-i mahfuz)

@sofistike maymun:
"sıkı durun, zamanda geri gitmek de mümkün! (teoride yine). bunun için de ışık hızından hızlı gitmemiz gerekiyor. yani gideceğimiz yere ışıktan önce gitmeliyiz ki zaman oraya henüz ulaşmamış olsun. zaman görelidir unutmayın. bizim zamanımız oraya ulaşmadan oraya gitmekten bahsediyorum. oradaki bir başkasının zamanı orada zaten mevcuttur."

bu kısmı daha açıklayıcı yazarsan sevinirim. benim gibi fizik cahilleri de anlayabilsin.

bast-i zaman, tayy-i mekan, konularina da bi bakin

konunun felsefe boyutunu incelerseniz daha güzel olur bence. dini olarak anlatıldığı zaman hiçbir konuda fikirbirliğine varılmadığını binlerce yıldır ya$adı bu insanlık.

Her semavi dinin bir kutsal kitabı olduğuna göre her kitap farlılık gösterecektir dolayısıyla.

evet zaman diye bir $ey var. Bu soruyu Einstein bile bu $ekilde pat diye sormamı$tır eminim ki. Önce biraz ara$tırıp kafalar karı$sın ondan sonra sorulsun bence bu tür sorular.

Insan bazen diyicek söz bulamıyor gerçekten, herneyse, ben sadece mevzu bahis kâfirin
"bunu sormamın nedeni gelecekten haber alabildiğini iddia edenler. olmayan bir gelecekten nasıl haber alınır ki?"
sorusuna cevap vermeye çalı$tım -ki Kur'anı kötüleyenlerde Kur'an'dan farklı bi' cevap verememişler bu soruya zaten (; $u "sen inanıyosun, öylese salaksın" tribleri harbi komik ya, ciddiym oyle.

@arwear, zaman görelidir öncelikle bunu hiç aklınızdan çıkarmayın. bu, herkesin zamanı kendine anlamına geliyor. günlük hayatta bu görelilik pek fazla karşımıza çıkmıyor ama mesela salisesine kadar aynı olan iki kol saatinden birini bir jet uçağına koyup dünya çevresinde bir tur attırdığımızda ve diğer saatin yanına getirdiğimizde uçaktaki saat yerdeki saatten çok az bir süre daha ileriyi gösterir. çünkü zaman onun için hızlı akmıştır (ses hızında gitmiş olsa bile). yerdeki saat için ise zaman farklı akmıştır (edit; diğer yandan bu olayda bir adet paradoks var; ki ismi ikizler paradoksu. fakat bu paradoks çözülmüştü diye yer etmiş aklımda).

bu günlük hayatta çok da önemli değilken, galaksiler sözkonusu olduğunda çok önemli bir hal oluyor. mesela en yakın galaksi andromeda bizden 2 milyon ışık yılı uzaklıkta (bir diğer anlamda biz o galaksinin 2 milyon yıl önceki halini görüyoruz). bir ışık yılı, ışığın bir yılda aldığı yol (ışık saniyede 300.000 km yol alır). ne kadar uzak olduğunu düşünün işte. bizim bu galaksiye hiçbir şekilde gitmemiz mümkün değil. ışık hızında gitsek bile 2 milyon yılda anca gideriz. fakat eğer ışıktan daha hızlı gidebilseydik bizim zamanımız o kadar hızlı akacaktır ki ışığın oraya varmasına gerek kalmayacaktır ve biz oraya 2 milyon yıldan daha az bir sürede gidebileceğiz. bu da demektir ki 2 milyon yıl önceki halinden daha önceki bir haline gideceğiz. bu da demektir ki zamanda geriye gitmiş olacağız.

birazdan bu konuyla ilgili güzel bir kaynak olan bir kitaptan alıntı yapacağım, önce bişeyler atıştırayım :)

Yazilanlar fizik kurali degil ki, varsayim hepsi..Ama bilimsel olmadigi anlamina gelmiyor bu.. Sadece fizik bilimlerinde kullanilan zaman olculebilir hale getirilmis, yine insan dusuncesinden uretilmis seyler bunlar ama dogal olarak varolan ve manevi olan birseyi aciklayabilmek icin turetilmis bir kavram da denilebilir.. Zaten sonucta hersey boyle olabilir, ama inancimizla cakistirmamak gerek illa...

@colonizer: çok memnun olurum.
@sofistike: anladım (sanırım). ancak bu yine de tam olarak zamanda geriye gitmek değil gibi? zamanda yolculuk denilince akla "80ler ne güzeldi hadi tekrar gidelim" gibi bir yolculuk geliyor. anlattığın şeyle bu mümkün değil sanırım. şimdilik, kurt delikleriyle ilgili teori tek yöntem o zaman?

1 saniye, sezyum-133 atomunun temel enerji durumunun hiperince düzeyleri arasındaki geçişe karşılık gelen ışınımın 9.162.631.770 periyotluk süresine eşit bir zaman birimidir (tanımı Wikipedia'dan aldım direkt).

Zaman bu işte. Ulvi anlamlar yüklemenin alemi yok :)

en.wikipedia.org

kalp sembolu, insan kalbine degil de, sigir kalbine daha cok benziyormus..Ve daha genis aciklamayi link'te bulabilirsiniz

turkish please:)

duygusal anlamdaki kalp iki kafanın öpüşürken aldığı şekilden gelmektedir diye biliyorum. öpüşen iki kafa görün anlıycaksınız dediğimi.

edit: şöyle de bişey buldum, buradan da geliyor olabilir;

tbn0.google.com

bu da öpüşmek üzere olan iki kafa (hatun da iyiymiş);

images.livescience.com

iyi de 'kalp' demenin ne anlamı var?

çünkü aşık olduğun zaman, sevdiğin kişiyi gördüğün zaman, salgılanan adrenalin kalbin pırpır etmesini sağlar.. eski çağlarda hoşlandığı kişiyi görünce kalbi çarpan gerzeklerin bu olayı kalple ilişkilerndirmesi sonucu olan bir şey sanırım.. iş beyinde bitiyor.. ben olsam beyin şekli koyarım.. aşk maşk yalan zaten.. peh! ayrıca (bkz: kalp/@koparnick)

kalp simgesinin kalçanın şeklinden esinlenim olduğunu söyleyen vardı.

Turkce o zaman:
ansiklopedi.bibilgi.com

oriçinali kadın kalçasıymı$.

"New Yorklu tasarımcı Laura Tolkow, Mısır hiyerogliflerini yani resimli yazılarını incelerken kuş ve piramit sembollerinin yanında baş aşağı duran kalp sembolleri de dikkatini çekiyor. Önceleri kalp sembolünün o zamanlarda bile aşkı temsil ettiğini sanıyor ama yazıların anlamlarını öğrenince tam anlamıyla şok oluyor, çünkü hiyerogliflerdeki bu ters kalbe benzeyen şekiller erkek testislerini sembolize ediyor."

"Biyolog John Hertnerin açıklaması ise daha akla yatkın gibi. Ona göre eski çağlarda Katolik kilisesi, insan vücudu üzerinde bilimsel çalışma yapanların, insan vücudunu kesip biçmelerini hoş karşılamıyordu. İnsan kadavrası üzerinde çalışma imkanı bulunamadığından anatomik çalışmalar kurbağalar ve fareler üzerinde yapılıyordu.

Kurbağanın dolaşım sisteminin şeması bugün bile okullarda öğretilir. Bu şemada kalbe giren ve çıkan ana damarlar, kalbin üzerinde iki geniş yay oluştururlar. Bu yaylarla birlikte kurbağanın dolaşım şeması kalp sembolünün aynıdır"

ansiklopedi.bibilgi.com

divan edebiyatında da goncanın ters durmuş hali olarak geçer sevgilinin kalbi.

Düzgün kilo almak var, kilo alıp şekilsiz olmak var. Bence tembellik yapmayıp biraz spor yapsan çok iyi olur. Düzgün yemek rejimi ve spor. Başka türlü olmaz o iş.

Aslında katiyetle sevmiyor değilim spor yapmayı, iyi bir beslenme düzeninin yanında günde yarım saat falan deneyebilirim belki ama beslenme uzmanları biz çiroz bünyeleri düşünmüyor, diyet listesi neyin vermiyor. devlet bize yardım etsin

Herhangi bi spor salonuna gidip kilo almak istiyorum dersen onlar eline bi program verir bide protein tozu azda spor yaparsın orda bir sene sonra tam istediğin gibi olursun hem kilolu hem kaslı :)

kesinlikle spora git.. ben de zayifim ve kilo almak icin spora gidiyorum ve en azindan aldigim kilolar yag olarak degl kas olarak gelcek vucuda. lombur lllombur gobekte olmams olur sende.?!
protein tozlarinida surekli gideceksen spora al, 2 ay gidip sona birakirim dersen almani tavsiye etmem ..

Herhangi bi vicud geli$tirme salonuna yazıl, i$i bilen birileriyse zaten her konuda yardimci olucaklardir, ya$ın 20'den büyük degilse, herhangi bi' supplement kullanmana bile gerek kalmiyacaktir en ba$larda.. 7-8 ay sonra vicudun istediğin kivama gelir diye düşüniyorum.

hocam iki trülü kilo alabilirsin.biri istediğin gibi yayarak (ki baya sağlıksız), diğeri ise spor eşliğinde.ilkini nasıl yapıcam diyorsan çok basit; günlük öğün sayını 3 yap, arada abur cubur diye tarif ettiğimiz bol şeker ve yağlı sağlıksız yiyeceklerden ye, ve de en önemlisi yatmadan hemen önce ağır bir şekilde ye(dediğim gibi nefret edilesi bir yöntemdir bu, sağlıksız, önerilmez).ikincisi ise zor değil ama ilkinden biraz daha emek ve disiplin istiyor; ilk olarak öğünlerini 4-5 yaparsan iyi olur, bunun içinde öğlene kadar uyumayıp (işin, okulun olmadığını varsayıyorum) saat 9 civarı kalk(7-8 saat uyu, gece ona göre yat).dediğim gibi sabah, öğlen, akşamüstü ve akşam çok geç olmadan en sağlıklı ev yemeklerine aban; protein, karbonhidrat, yağ olarak zeytinyağı.yani sebze, meyve, et, seçme, evde yapılan her yemek sağlıklıdır, hepsini ye.en önemli kısım ise hergün en az 1saat kadar aerobik, cardio idmanlarla spor yap.bunlar nedir?koşmak, kendi vücut ağırlığınla yapılan hareketler (şınav, mekik, barfix, squat), yüzme, hatta futbol, basketbol gibi toplu sporlarda olabilir.bu sistemi iyi oturtursan takribi 2 haftada kilo almaya başladığını hissedersin, 3. hafta ise tartı sana hissettirir zaten.gayet sağlıklı bir vücuda sahip olabilirsin ve ayrıca yaşamın ve hayatın düzene girer, bundan emin ol, spor ve sağlıklı yaşamın sosyal hayata etkisi azımsanamaz.
bu arada hasbelkader eğer body yapıyim dersen de sakın protein tozu vb kullanma, doktor kontrolünde kullanılması gereken birşey aslında ama dozaj neyin bakmadan kaktırıyorlar, aşırı protein alımı karaciğerini fazla yorar, bu da karaciğerinde ve cildinde kalıcı hasarlara yol açabilir.ayrıca bunlarla alcağın kilolarda kalıcı olmaz, spora ara verdiğin takdirde bile gidebilirler.eğer body yapıcaksan da yukardaki programı uygula, az ağırlık çok tekrar yap, gelişimini daha yavaş tut, ancak sağlıklı olsun.kolay gelsin...

hocam tevellüdü yazmamışsınız ama yaştır diyorum yaş. sizinle yakın kriterlerde bi insandım, kaburgalarımın sayılmasından şikayet ederdim. yirmili yaşlara girdim ortasını geçtim 68-69 kiloyu geçmeyen ben 78-80 kilodan aşağı inmiyorum 1,5 yıldır. yaşınız 25 altıysa pek takmayın biraz daha bekleyin.

@mrtksn :))) bolbol nedir ya öldüm eheheh bime çok girerim ama denk gelmedim. o kiloluk dondurulmuş patatesler iyi mi?

www.etikdiyet.com

spor yapmadan karbonhidrat supplementi falan alayım deme, 5kg içtim sütle bi ayda, 100 gram bile alamadım oradan biliyorum.

@geldiler son derece haklı bence. zayıflıktan şikayet edenleri anlamıyorum hiç :) sonra vermeye uraşıosunuz olm dertsiz başınıza dert aramayın.

zayıflık sağlık açısından bir problem yaratmadığı sürece her zaman iyidir bence. uzun yaşayan dedelere ninelere bakın bakalım bir aralarında hiç yanakları tombul gıdısı olan varmı? evet gençken enerjiyi tüketmesi kolay ama yaş ilerledikçe sorun olmaya başlıyor. ilerleyen yaşlarda da vücut gereksiz ağırlığı taşıyamayıp s.o.s veriyor.

reha muhtar bi program yapmıştı zamanında türkiyedeki en şişman insanları bulup getirmişti, rahmetli maraşlı recep usta filan vardı. o programı izledikten sonra çevremde kilo almaya çalışan herkesi uyarıyorum özellikle de yaşları gençse. böyle takılın biraz 2-3 sene sonra hala aynı ise alırsınız ;)

fast foot herkesi şişmanlatmıyor, geçen dönem hatırlarım haftada 3-4 kez burger king'e giderdim ve de aldığım kilo 3. göbek desen hiç olmadı.

spor fln güzel de, ben koşu yapıyordum mesela, daha çok kilo vermiştim :) ağırlık kaldırmayı içeren bir spor yapılmalı sanırım.

@tom riddle; ağırlık içeren spor yapmak şart değil emin ol.eğer hem kas yapını kuvvetlendirip hem de göbek vs ile cezve modeline bürünmek istiyorsan (pek sağlıklı bir vücut değil) sadece ağırlık olabilir.ama düzenli spor, beslenme, dinlenme ve uykuyla -altını çiziyim- fazla kilo almazsın, ideal kilona ulaşırsın, kısacası fit bir vücuda sahip olursun.ama eğer harcadığın enerjiyi yerine koyamazsan, bir süre sonra vücut yapısını yıkmaya başlar ve doğal olarak zayıflarsın.

test vs yaptırıp, doktora gitmek daha iyi olmaz mı? tiroid bezlerinde, metabolizmanda bir anormallik var mıdır yok mudur onu öğrenip kilo almaya öyle başlarsın en azından.

pilotluk için söylüyorum, vertigo bir hastalık değildir ve herkes vertigo olabilir.

konuyla ilgili türkiye'nin en deneyimli sağlık kuruluşu eskişehir asker hastanesidir. bu hastane içerisinde pilotları vertigoya sokabilen bir alet ve tabi ki vertigo şartlarından zarar görmeden çıkmak için yapılması gerekenleri anlatan uzmanlar mevcut.

istanbul ve ankara'da uçuş hekimlerinin görev yaptığı hastanelerden de yardım alabilirsiniz.

bizimkisi pilot değil anne. buna rağmen bakarlar mı dediğiniz yerde?

merhabe, benim babama bir kac yıl(6 yıl falan sanırım) oncesinde boyle bir teshis konmustu. belli bir sure de hastanede yattı hatta. ben o zamanlar biraz ufaktım netten falan biraz bilgi bulmustum ama cokta tatmin olmamıstım. ama sanırım soyle bir sey olması lazım; ic kulakla ilgili bir sorun. denge sorunu yani. bas donmesi falan gibi belirtileri var. benim babam bir hafta basım donuyo diye gozlerini acamamıstı. bir anda cıktı ortaya daha once pek bi belirtisi olmadı ama yine de yuksek tansiyonla ilgili olması lazım. bir muddet tedavi gordukten sonra ankara numune hastanesinde,sonra cıkardık. bir kac ozel klink falan vardı sanırım bu denge olayını olcen falan. oralara falan gitmistik. eger babamın hastalıgı gibiyse zor bir hastalık. cunku etkileri hala devam etmekte, zaman zaman bas donmeleri, denge sorunları falan bi suru sey. basını yukarı kaldıramama gibi durumlarda var. gecmis olsun

benim de anneme 5-6 yıl önce oldu. bikaç defa çok ağır geçirdi o baş dönmesi vs. durumunu. o aralar karnına yastık alıp bastırmadan oturamıyordu. hastaneye falan gidildi. tekrar edebilir falan dendi bayağı tırstık ama şükürler olsun yıllardır nüksetmedi bir daha. doğrusu hatırlamıyorum ama sıkıntı strese bağlı olabileceği söylenmişti galiba. o aralar da bazı ailevi problemlerden kayaklanabileceğine yormuştuk.

yani kalıcı bişey olmayabilir sizde de. acil şifalar dilerim.

bizimkisi 1 yıldır artarak süregelmekte. sürekli kusma, baş dönmesi, düşme, vsvs. eskisehirdeki alternatif için araştırma yapıcam sanırım. bunun dısında da teşekkrler, yine duyar görürseniz haber verirseniz sevinirim.

kulak burun boğaz'cıların hepsi bakıyormuş bu rahatsızlığa.

notebook un sorunu belli midir? servis en azından tamir etmeden evvel sorun tespiti yapıyor. ve sana söylüyor şu değişmesi lazım şu kadar diye. eğer sana çok geldiyse sadece tespit için 30$ gibi bir ücret ödüyorsun ama en azından sorunun ne olduğunu biliyorsun. mesela disk sorunlu değişmesi lazım dedi diyelim. bunu sen bile yapabilirsin eğer elin biraz yatkınsa.

eski itfaiye binasinin yaninda das akademie nin oldugu binanin birinci katinda bir servis var. ufak tefek tamir islerimizi sorunsuz yapmislardi. oraya bir götür istersen.

cihazın sorunu şu. ekranın olması gereken aydınlıgı %80 oranında düştü ve kesinlikle yükseltilemiyor. hp servisi telefonda ekranın ledlerinde problem oldugunu söyledi ben ise yazılımsal olduguna inanıyorum. nasıl normal bi monitörün tüpü biter durum aynen öyle. hani tamamen kararsa neyse diyecem ama cok cok zorda olsa ışık falan tutup okuyabiliyorum. garip ama durum bu.

cihazın garantisi olup da sadece süre uzun diye başka yetkili olmayan bir servis arıyorsan yanlış yaparsın bence. 30 gün de yasal bir süredir bu arada. hatta 30 iş günüdür onun doğrusu. yani 1.5 ayı bulabilir..
eğer garantisi devam etmiyorsa çankayadaki tekmar veya egesis'in teknik servisine falan sorabilirsin. en azından yönlendirici olurlar.

@atmacaged'in dediği yer pc onarım. ben de adaptörünü vermiştim dizüstünün 3 gün boyunca şimdi yapıyoz yarın yapıyoz abi dediler 3. gün sonunda verdiğim gibi geri aldım. ha kolay, belli, giderilebilir bi sorunsa yaparlar herhalde ben de tavsiye üzerine oraya vermiştim. bi uğrayın isterseniz.

bence harici. çünkü yanında gezdirir arkadaslarına goturur onlardanda bişeler somurursun yada ne bilim içine fazla ortalıkta, ulaşılabilir olmasını istemediğin seyleri koyar (mesela fotoğraf)saklarsın aleti. hatta 2.5" alırsın adaptor derdi olmadan gomlek cebinde gezdirirsin yada dolapta eldivenin içinde gizlersin:) dusrmedikçe falan bişey olmaz hem ama yinede kibar kullanmakta sakınca yok sanırım:)

yok oyle cabuk bozulmaz sadece tasirken fazla sallandirmamaya bak harici diski.sadece kendi bilgisayarında kullanacaksan oyle çok sağa sola goturmek gibi bir isteğin ihtiyacın yoksa dahili almanda yarar var.

bence dahili. isinmasini filan halletmek kolay is, harddisklerin isisi islemcinin isisini gecmez zaten. tasinabilirlik olayi icin 30-40 gb'lik flash disk'ler var ve daha guvenli. bozulma ihtimalleri daha dusuk.
arti guvenligini de dusun, harddiski taktigin bilgisayardan bi virus bulassa, geri donulmesi zor seyler yasanabilir. flash disk'te ayni sey olsa o kadar koymaz.
anakart destekledigi surece daha fazla dahili harddisk en guzeli.

ben de harici almak üzereyim ama dizüstü kullandığım için. toplama pc olsaydı dahili alırdım kesinlikle. onu da harici gibi taşıyorduk zaten güzel bi kutu ayarlayıp.

kitap okuyun birbinize.

(bkz: sözlük bana konu bul lan allahsız)

valla bu benimde çevremde çok sık görüp hala anlayamadığım bir konu, hadi uzaktakilere bişi dememde,tüm günü beraber geçirip ayrıldıktan sonra yine telefona sarılıp arayan msj çeken bi sürü kişi var çevremde. yahu tüm gün yaptıklarını bir bir anlatsan yine 2 saat sürmez hepsini anlatman heralde dakikalara girmezsen :)

çok muhabbet tez ayrılık getirmiyormu yahu ?

çok muhabbet tez ayrılık getirir. vazgeçin bu fikirden.

olay sevgili, nişanlı olayı değil bana göre.

bazı insanlar telefonda konuşmayı seviyor, bazıları sevmiyor. erkekler genelde az konuşuyor. telefonda konuşmayı seven insan (kadın olsun erkek olsun) gerek normal arkadaşları ile gerek sevgilileri ile bol konuşuyor.

valla bedava olunca buluyorsun birseyler

Birkaç ilişkim amaçsız ve nedensiz telefonda konuşma ve mesajlaşma güçlüğü çektiğim için bitti. Önümdeki maçlar için telefon manyağı olmayan kızlar seçmeye çalışıyorum. Zor oluyor. Çok azlar. Hepsi eline telefon verince çılgıncasına konuşuyorlar.

şimdi biraz arabesk olacak ama, beraber sessiz sessiz oturunca karşılıklı rahatsızlık hissetmeyeceğiniz bir ilişki kurmaya çalışırsanız, sırf sevgiliyle konuşma "işini" yapmak için konuşma gibi dertlerden kurtulursunuz. Kimi seçeceğin önem kazanır tabi burda. Konuşacak bir şey varsa konuşursunuz, yoksa konuşmazsınız. öyle ille de boş boş konuşucam bütün akşam modunda birin kaptırırsan kendini: (bkz: gaçhayım)

şöyle devam eder
- ee şimdi napıyosun
- senle konuşuyorum ekiekieki
.
.

vaz geçin uzun konuşmaktan insan çok sacmalıyor cok

kızların evde eli kolu bağlı oturtulması, herhangi bir hobi edinmelerine veya sosyal aktiviteye katılmalarına izin verilmemesi bunlara başlıca etken bence. akşam oldu mu odasına kapanan, hele ki bilgisayarla pek içli dışlı değilse alıyor telefonu eline (doğası gereği konuşkan bi de tabii) başlıyor konuşmaya. gerçi bu, ülkemizin kızlarına mahsus bir durum değil; yıllar önce öğrenci değişim programıyla bize gelen polonyalı kız da elinden telefonu eksik etmezdi.

"aslında konusacak bişeyler bulmakta zorlanırım diye dusunuyorum"

bu korkunun sebebi şuan sevgilinin olmaması. olduktan ve aradaki bazı engelleri aşıp! iyice samimi olduktan sonra ne konuşacağım, konuşacak bişey bulamayacam diye bişey kalmıyor merak etme. bunları düşünmezsin bile.

ben söyliyim hemen, 10 dakka güzel güzel konuşursun, sonra taraflardan birisi olmadık bir laf eder ve haksız olan taraf toparlamaya çalışır. akabinde kavga çıkar ve gönül alma konuşmaları yapılır.

2 saat canım cicim diye konuşan görmedim.

bulmayın zaten. olayın maddi yönünü geçtim sağlık için de zararlı bişey. o kadar saat kaç beyin hücresi ölüyor allah bilir. iki saat boyunca telefon ısınıryor da ısınıyor, kulağın yanıyor, öbür kulağa alıyorsun, bu kulak değiştirmeler sıklaşıyor, arada iki kelime kaçırıyorsun ve buyur sana 1 saatlik daha konuşacak dert. "sen beni dinlemiyo musun, nerdesin" soruları...

bu telefonla yaşayan insanlardan biri de benim ev arkadaşım. onlar telefonla konuşurken telefonla konuşuyormuş gibi düşünmüyorlar sanırım. telefonda uzun konuşman gerektiği zaman sanki yıllardır ıssız adadaymışsın da kimseyle konuşamamışsın gibi düşün sen de yaparsın. veya telefonla konuşmanın dışında yapacak hiç bir işin olmadığına, çok sıkıldığına falan inandırmaya çalış kendini. ^^

Telefonda çok konuşulan ilişkilerden birisini yaşıyorum ve hala ayrılmadım (6 senelik long distance relationship olayı). Ama işin aslı ben konuşmuyorum. Kız arkadaşım konuşuyor ben dinliyorum. Arada da gönlünü hoş tutuyorum. bir erkek açısından uzun konuşma işi budur başka bir şey değil.

shakespeare oynuyoruz telefonda. Hamlet, Macbeth, King Lear, Othello'yu bitirdik. Birdahaki aya Henry'lere başlayacağız. Arada bazı sahnelerde konferans yapıyoruz.

çok basit. konuşacak bir şey bulamazsan "sen son günlerde bana karşı soğuksun" argümanı gelir ve kavga etmeye başlarsın. o kavga 2 - 3 saat sürer.

sizin gitmeniz, yoklama, muayne falan olmanız ve tecil ettirmeniz lazım. 2 yıl içinse ayrıca bi dilekçe yazdırıyorlar, şu sayılı şu tarihli kanundan yararlanarak 2 yıl tecil ettirmek istiyorum diye. default olmuş olabilir bilemem. şu an askere gitmekle mükellefsiniz, yakın zamanda bikaç kere yoklamaya çağırılacak sonra kaçak durumuna düşeceksiniz. tabi gidip hakkınız olan tecili yaptırmazsanız. aman dikkat edin ertelemeyin, okullar ilişiği kesilen öğrencileri tsk'ya bildirme hususunda delice bi özen gösteriyorar. sütten ağzı yanan çok. üfleyerek yoğurt ikram ediyorum size.

ben de geçen bunu sordum. eve kağıt da geldi, bri gel yoklayalım sen idiye. sanırım 31 ekime kadar gitmek gerekiyormuş.

hepsi değil ama bazı bölümleri var bende. iletişim adresi neyin verirsen iletişiriz (istanbul).

(bkz: ebay)

ilk sezonu var bende de. 2-3ü de indircektim sıraya koymuştum ama kalmış öyle.

4 sezon alf 17.4gb...

bence olan biteni oldugu degil yonetmenin istedigi sirada ogrenmek en guzeli, altinci his'te olaylari kronolojik olarak ogrenseydik filmin bir olayi kalmazdi misal diye dusunuyorum ben, dusundum, bitti.

kadim ekşi duyuru kullanıcıları daha önce bu soruya şöyle bir yanıt aradı;

(git: 33577)

sofistike'nin yönlendirdiği duyuruda bir çok şey yazılmış çizilmiş. doğruluk payları da vardır. şahsi kanaatimse 1-2-3-4-5-6 sırasıyla izlenmesi yolunda. zira 4-5-6-1-2-3 sıralaması yönetmenin seçimi değil zamanında ep 1 için harcanak para bulunamaması. ha ben 4-5-6'yı çocukken izlemiştim, bu yüzden 4-5-6-1-2-3 şeklinde izlemiş sayılabilirim ama aklımda kalan bir kaç sahneyle beraber 1-2-3-4-5-6 sıralamasını takip edince bayağı güzel oldu.

sozluk.sourtimes.org

kendi deneyiyim ise çekildiği sırayla, 456123 diyor. bi arkadaşta 123 diye başlamayı denedim. adam bu muymuş lan dedi haklı olarak. jar jar binks'ler gungan'lar, pod yarışları, abidik gubidik komik şirin karakterlerle bi çocuk filmi ilk iki episode. ha izleyici sinema ehliyse ep.4 ve belki 5'ten sonra 1, 2, 3 izletilebilir. return of the jedi sona saklanabilir.

ben olaya şöyle bir çözüm getirdim:
3 güne yayılmak üzere 1-2-3-4-5-6-1-2-3 şeklinde en güzeli :D

önce konuyu kavrıyorsun, olayların gelişimini ve sonucunu idrak ediyorsun, sonra bir kez daha gözünü şenlendiriyorsun, ehuheheh..

4-5-6-1-2-3 olarak izlemezsen hiç bir şey anlaşılmaz. yani episode 1 i izlerken senin hikaye hakkında çok şey bildiğini kabul edip hikayeyi anlatmıyo.

hatta en iyisi için 4-5-6-1-2-3 yaptıktan sonra 4-5-6 yapmanı tavsiye ederim, ama sakın 1-2-3-4-5-6 diye başlama.

(bkz: waking life). senaryosu filan da dolanıyo ortalarda. çıktısını al oku, çözümle. öyle bişey.

benim için, magnolia. herkeste aynı etkiyi yaratmayabilir.

bu istediğin tarzda filmlerin başta gelen yönetmeni ingmar bergmandır. hatta en önde gelen film de the seventh sealdir bana kalırsa. hatta orijinal adıyla det sjunde inseglet. eski bi filmdir ve sıkılabilirsin belki ama böyle bi film istiyorsan bence kesin denemelisin.

ayrıca bu konuda bence kitap okumak film izlemekten daha faydalı olacaktır.

valla benim de aklıma direkt dekaloglar geldi ama, dine kitaba girmesin demişsin, o biraz problem yaratıyor.

@cutterfly: evet din-kitap işleri ister yersin, ister yeğsin ilgimi çekmiyor.
bunun dışında waking life'dan indirmeye başladım. bu türde hiç film izlemediğim için hepsini sömüreceğim.

orson welles - the lady from shanghai
alain resnais - hiroshima mon amour
goddard - a bout de souffle
antonioni - la notte

a bout de souffle de giriyorsa buraya -ki ben pek emin değilim- 2001: a space odyssey çok rahat girer buraya diyerek bunu da yazmış oluyorum.

vanilla sky ?

(bkz: contact)

contact ve vanilla sky'ı izlemiştim. contact biraz din temelliydi sanki, vanilla sky'da daha çok psikolojiye odaklıydı hatırladığım kadarıyla. e madem yazılacak donnie darko'yu da ekleyelim.

Surdan da ilginc seyler bulursun belki:
www.imdb.com

david lynch filmleri bir de

@psyche. a bout de souffle sinemada varoluşçuluğun örneklerinde bir tanesi olduğu için tavsiye ettim.

bu arada "felsefik" değil, "felsefî" :)

felsefi hatta psikolojik açıdan kafanı yormak için david lynch'in lost highway ve mulholland drive'ından ötesi yok sanırım.

ayrıca marc caro ve jean pierre jeunet'in la cite des enfants perdus ve delicatessen'ini önerebilirim.

bir de terry gilliam'ın brazil ve david cronenberg'ün eXistenZ filmlerini tavsiye edebilirim.

bilmem aradığınızı karşılar mı bunlar ama?

a bout de souffle'ye kuşkuyla yaklaşmam gibi lynch ve caro filmlerine de aynı şekilde yaklaşıyorum bana sorarsan. evet bu yönetmenlerin kafa bulandıran, garip, psikolojik filmleri(o da ne demekse) var ama gerçekten istediğin hayatı sorgulayan film filansa bence bu yönetmenlerin filmlerinde onlardan yok. kötü demiyorum ama yanlış anlaşılmasın. bence bunları da izlemelisin kesinlikle. gayet severek izlediğim filmlerdi. ama ben ısrarla sana bergman diyorum. ben de senelerin yönetmeni sinema eleştirmeniymiş gibi konuşuyorum da bunların çoğunu izlediğim için ve film konsunda hassas olduğum için ve bu aradığın tarzda filmleri sevdiğim için ve seni yanlış yönlendirmemek için yazıyorum bunları. valla bak:p

ama kafam boş durmasınsa amaç bahsedilen lynch filmleri uygundur evet:)

man from earth var yenilerden. waking life'ın yönetmeninin "a scanner darkly" diye filmi var daha akıcı senaryosu olan.

jack london un deniz kurdu romanının michael curtiz li uyarlamasını izle derim. aslında kitabını oku derim ama illa film olsun diyorsan ona bişey demem.
eski bir film ama sanırım nette bulabilirsin.

movies.nytimes.com

www.imdb.com

contact din temelli değil.

omc - how bizarre diye tamamen sallıyorum şu an

sanıım değil

beggin olabilir mi?

beggin'- frankie valli ???

stardust - music sounds better with you ?

uuuu beybi dont you know i suffer? supermassive black hole

bu soruya hayır diyecek bir insan tanımıyorum. (çizgiroman zombi maymunlar hakkında değilse tabi. o zaman mümkündür)

fikir çok güzel. hatta filme konu olacak kadar güzel. ama çok yakın değilsen, ne bileyim hayatında bunu hakedecek başka biri olur ileride diyosan, bence bunu daha özel bi kişiye sakla. fikir o kadar güzel ki... sadece hoşlandığın birine harcanmayacak kadar güzel. ne bileyim, biri olur bikaç sene ilişkin olur, ona yaparsın böyle bi güzellik. tamam.
bi de bazı tipler vardır, dünyanın en güzel en anlamlı şiirini yazarsın, ya da resmini çizersin ya da seninki gibi daha orijinal bi fikirle karşısına çıkarsın, "hmm, ben seni ararım" der. onun aradığı daha parti tipidir. karşındaki kişiyi de iyice ölç derim. sonra üzülme.
bu arada bu fikrin de patentini al, kullanılabilir:)

şöyle söyliyim: erkeğim. bir kızdan böyle bir hediye alsam direkt veririm. düşün artık.

hoslanmam diyebilecek kimse yoktur herhalde.

aklıma direk sandık içi geldi. karşındaki kız/erkek okumuyorsa, kesinlikle konsepti çalmanı öneririm. (dı$arıya kapalı de mi soru? hehehh)

abi ben bunu yaptim (yeminle). bakti, "bende kalabilir mi?" diye sordu, evet diye cevap verince de tesekkur etti, ve gitti. universite hayatim sirasinca da (ki 16 senedir suruyor kendisi) bir daha konusmadi benimle..

O yuzden arkadaslari dinle, ve bosa gidecekse, yapma!

oha süper lan! neresi nostaljik bilemedim ama duyduğum en orijinal fikir.
haa ama kız "ben seni arkadaş olarak görüyorum" modundaysa beklenen sonucu vermeyebilir. sonuçta hiçbi kız (sizi tenzih ederim) ilgi duymadığı geek bi erkeğe böyle şahane bişey bile yapsanız ilgi duymaya başlamaz. bakmayın siz duyuru bayanlarının "ayy chokk şekerr" tribi attığına. :) kıymeti bilinecekse yapın. yoksa yapıp bana verin daha hora geçer. :))

bu arada birebir onunla yaşadıklarınız yerine sizi ve onu içeren kurgu bi hikaye daha da güzel olabilir. o dünyaya düşmüş başka gezegenden bi peri kızı, siz postapokaliptik bi berduş olursunuz. the fifth element gibin. sonra buna bi de soundtrack ekleyip video dosyası falan yaparsınız oy oy oy.

çok benzer bir şey yaptım. uzun uzun anlatmayayım, özel bir tasarımdı. burada yazan başka bir arkadaşın dediği gibi kuru bir teşekkür aldım. etkilenmedi mi, etkilendi hatta gözleri doldu, ne yapacağını kestiremedi başta. ama beni sevmiyordu veya gönlü böyle bir eserle kayacak derecede bana meyilli değildi. sonrasında benim sayfalarca yazıma, şiirime gelmeyen meyil, hoşlandığı başka birinin verdiği bir kitabın içinden çıkan ve ünlü bir şaire ait bir şiirle vuku bulunca "ama bu haksızlık" tribiyle epey dolandım:))
ama ne olursa olsun bence yapın. madem ona karşı böyle şeyler hissediyordunuz, yapın. başkasına zaten yapamazsınız. ha meyil vardır sonu harika gelir ne ala, yok gelmezse kendinizi ifade etmiş olursunuz hem de yaratarak ve coşarak. sevmek farkında olmadan kendini yüceltmektir biraz da. kendi arınmanızı ertelemeyin, içinizde kalmasın. güzel şeyler bunlar. sonucu çok da umursamayın.

insanoğlu çiğ süt emmiştir,sevdiğinin kirli çorabını bile saklar,sevmediğine fazlalık muamelesi yapar,ruhsal durumunuz her türlü sonucu kaldırmaya müsaitse yapın,ama bence cevabını burada aradığınıza göre karşı taraftan emin değilsiniz,emin olduğunuz birine saklayın,ya da hediyeyi verir de pişman olursanız ben ağlarken siz dinlerim,hatta içmeye bile götürürüm :)

torrentleri kullanabilirsin mininova/demenoid vs... ama asıl diyecegim su sana, gecen sene de ben bu hevesle yola cıkmıştım ama xp'de calıstıramamıstım, tabi yapabilenler olabilr ben beceremememiştim, bence indirmeden once bi arastır derim, bosuna kasmış olmassın

angernet.org
xp'de çalışıyor. ripli bi halini oynamıştım. ama sonra .iso olarak indirmiştim isohunt'an çalışmamıştı.

@geldiler : bu angernet'tekini indirdikten sonra rip+oyun kaç mb tutuyor söyleyebilir misin?

olsa olsa psikiyatristen alınır belgesi de, müdürler genelde odun olur anlamaz belge melge.

rapor mapor alabilirsin psikologdan veya psikiyatristten. vardı bizim bi arkadaş, adam fena kıllıydı, sabah keserdi öğlene uzardı, rapor alıp rahatlamıştı herif, kesmiyordu sakal falan. 1-2 günde bir anca. ki bizim okul da bayağı disiplinliydi, müdür çok katıydı.

(bkz: mustafa dursun kortikoğlu)

dene bir şansını derim.

sakal için bizde de rapor alanlar vardı ama saç olanını ilk defa duyuyorum. mantıklı ama güzelmiş. verirse psikyatr verir herhalde.

Astım hastalığımdan dolayı uzun bir süre berbere gitmem yasaklanmıştı. Müdür yardımcısının haberi vardı. Bir gün rutin saç kontrolünü yapıyordu müdür efendi. "müdür yardımcısının haberi var gidemiyorum hastalığımdan ötürü" filan dediysem de davar herif tam şakaktan makası vurduydu saçıma. ortaokuldu tabi o zamanlar. liseyi bilmem. ama tahminimce pıştluk yapar birisinden birisi.

araya giren zenci rapçi olucam izninizle
şuursuz deve: kortikzede misin sen de ? hangi okul? hasan polatkan mı?

@felina
çengelköy lisesi. asıl terörü burda estiriyor adam :D

buradan tüm lise gençliğine seslenmek istiyorum!!

lise gençliği!!

saçlarınızı kestirin. liseden çıktığınızda önünüzde yaklaşık 60-70 seneniz olacak saçlarınızı istediğiniz gibi uzatabileceğiniz ama şu anda kurallar ne gerektiriyorsa onu yapın. çok zor bir olay değil gerçekten. lise son'da öss'ye girdikten hemen sonra başlayın uzatmaya, bütün üniversite boyunca kestirmeyin. ne haliniz varsa görün o zaman ancak lisede kesin efendim.

ben size ne olacağı da söyleyeyim. o hevesle uzattığınız saçları, üniversitede kızlar beğenmediği zaman çatır çatır kestireceksiniz. hatta doğrudan kendiniz kestireceksiniz. biz de lisede zorladık saç uzatalım diye, sakallarımızı kesmedik ancak şimdi her gün traş oluyoruz. iki haftada bir saçları düzelttiriyoruz.

yapmayın etmeyin. saç uzatınca ne olacak

ben de kestirecektim ama baktım hocalar bile kıyamıyor. ve de saçlarımı kestirince gerçekten depresyona giriyorum ve bu şekilde belge alabileceğim bir yer arıyorum bildiğiniz birileri varsa lütfen paylaşın =/

ayrıca o 'muhaf' değil 'muaf' bilgin olsun!

ufkumu açtın fempusay teşekkürler

lise yıllarından kalan elektrik bilgime dayanarak: birbirine fiziksel teması olmayan iki sargıdan oluşan bobinin 220 tarafından akım geçiyor evet, hırlama da burdan, bağlantıların kötü oluşundan geliyor olabilir. ama bobin voltajı küçültüp diğer tarafta devreyi tamamlayan birşey olmadığı ve bobinin de ihmal edilecek kadar küçük bi direnci olduğu için elektrik çekmiyor diyebiliriz.

100w lık yetiyor mu amfine konuyla alakasız ama?

az da olsa elektrik yer. "hrr" sesini çıkartıyorsa bir titreşim oluşturuyor demektir. titreşim için bir enerji harcamak gerek. enerji de elektrikten işte :)

İçinde transformatör var, sen kullanmıyorken de azıcık elektrik harcar yalnız dikkate alınmayacak kadar azdır, önemseme.

ihmal ediyoruz yani, süper çünkü çok üşeniyordum aletin fişini çekip takmaya falan.

bu arada crimson king, özür dileyerek düzeltiyorum, aleti kullandığım cihaz naif bir DAC. yetiyor da artıyor yani :)

sağolunuz.

elektrik yer ama az yer. misal stand by da kapanmış bi ev eşyası gibi düşün akım çekmeye hazırdır ama çıkışı bağlı olmadığı için çok az bir şey çeker. hır seside transformatörden kaynaklanır. zemini sabitlerseniz yada altına gazete kağıodı gibi bişey koyarsanız o ses te gider.

bayramda gidecekseniz biraz geç kalmışsınız bence ucuz bilet bulmak için.

pegasusta en ucuza 200 euro gidiş dönüş. corendon bazen kampanya yapıyor. haberin olsun.

www.transavia.com buraya da bakın bi. ist'dan yok atalya ve izmir var o da bir bacağı 175€. yani gidiş dönüş 200-300 gayet uygun fiyatlar. corendon da çok kötü değildir. uçakları 737-400 gayet güvenli.

gidiş dönüş 300 çok da ahım şahım bir fiyat değil açıkçası ama bayram zamanı olduğunu düşünürsek yine idare eder.

philipsi bilmiyorum ama dyson gerçekten harika bir alet. emiş gücü çok iyi (toz falan bırakmıyor), toz, tüy gibi şeylere alerjisi olanlar için de tavsiye edilen bir ürün. denediğim için söyleyebilirimki diğer süpürgelerden daha iyi ve verilen paraya değer.
(bkz: dyson)

dyson alerjik bunyeler icin en iyisidir.. en belirgin ozelligi bu.. astim hastalar icinde iyi. cekim gucu oldukca kuwetli.

Turkiyedeysen Dyson yerine Siemens'in hayvani guclu bir supurgesi var (modelini hatirlamiyorum) ona bak. Ben Amerikada Dyson kullaniyorum, hem de en hayvani modelini, oyle cok cilgin bir durum goremedim. Ama halili evler icin iyi evet.

rainbow diye bir marka var, böyle mağazalarda falan satılmıyor. adamlar gelip bireysel pazarlama yapıyorlar. o makineyi gördükten sonra dyson, phillips diye konuşmazsınız. yalnız fiyatı çok tuzlu. ama asıl makine de bence budur.

dyson'un farklı bi sistemi var. içinde ince uzun kanallar var. tozu burdan geçiriyo hapsediyo bişeyler yapıyo. broşürleri vardı bi tanıdıkta bakmıştım da vaay demiştim araba inceler gibi. çalışma sistemini gösteriyodu. ayrıca başka ürün dizaynları/icatları da var dyson'u yapan adamın.

2 yıl önce evlendiğimde , annem büyük bir hevesle dünyanın parasını bayılıp çeyiz diye rainbow almıştı bana.
süpürge demeye bin şahit isteyen,bin türlü aparatı olan , su ile çalışan ve çok yer kaplayan robotvari bir makina rainbow.. şahane çalışıyor , kullandığım sürede de performansından memnundum. yalnız ben evine yardımcı alan bir kadın değilim,her işimi kendim yapıyorum ; bu yüzden kullanımı çok zor geldi bana..zaten eğer yardımcı alıyor olsaydım da ,asla bu kadar pahalı bir makinayı başkalarının eline bırakmazdım.

velhasıl , bir sene sonra bana günaşırı bu makinayı kullanmak zul gelmeye başladı..içine su doldur , parçalarını değiştir , süpür , suyu boşalt, hazneyi temizle , kaldır..(ki bence tüm sulu süpürgelerin kullanım zorluğu var ) gerçekten çok büyüyordu gözümde..rainbow'u anneme verip kendime yeni bir süpürge aramaya başladım.

hem arkadaş tavsiyeleri , hem internette araştırdıklarım sonucu ; altı ay kadar önce dyson aldım.. 1.200 ytl'ye almıştım diye hatırlıyorum , yalnız sonra daha ucuzunu başka bir yerde bulmuş pek üzülmüştüm.
ince uzun,ufacık bir alet. toz torbası falan yok , bu nedenle son derece hijyenik..kullanımı çok kolay ve son derece de hafif.

ne kadar memnun olduğumu kelimelerle anlatamam.. gönül rahatlığıyla,memnun kalacağınızdan da emin olarak tavsiye edebilirim size.

philips ; arçelik beko ve benzerlerinden daha iyidir kesinlikle.
ama dyson daha iyidir diyorum. bence piyasada dyson'ın performansına denk sadece rainbow var.. o da dört kat daha pahalı ve on kat daha fazla yer kaplıyor.

hal böyleyken 650 philipse vereceğinize 1000 dysona vermek,sonra da senelerce tepe tepe kullanmak daha mantıklı bence..

marathon da, dyson da kullandim, kullaniyorum. alerjik astimsal bi mevzu yoksa ve butce kisitliysa marathon da guzel temizliyor. kardesime verdiydim marathon'u, 4 kediye ragmen canavar gibi temizliyor. bir de kovasini sak diye cikariyon, sak diye takiyon. dyson'inki de cok alengirli degil ama marathon'unki iyice kolay.

orta: karcher marka, bauhaus ta filan satılan sarı renkli makinelerden var bi tane bende. ofis için almıştım eve getirdim kaldı öyle. güzel temizliyo.
pahalı: 2001de çok para verip aldığım miele medicair plus (oğlumun astımı vardı) muhteşem bişi. bi kere sehpayı filan çekti abartmıyorum. öööyle bişi.
dyson: tasarımına para veriyorsun diyor üst kat komşum. 4. kattaki ve aynı watttaki (şiir) philipsle aynı çalışıyo gibi geldi.

ebet biz elektrik süpürgesi muhabbeti yapıyoruz apartmanca naapalım.

(bkz: Miele)

Avrupa'nın en çok satan süpürge markası. Bir de normalde Miele ürünleri çok pahalıdır. Ama süpürgeleri uygun fiyatlı. Miele candır :)

benim tanıdığım IT managerlerin çoğu uluslararası mezunu. ne alaka bende bilmiyorum.

degildir. pazarlama departmaninda calisanini bile gordum.

diplomat olamazsın ki sen zaten... gider bankaların sınavlarına girer kazanabilirsen bankacı olursun... yabancı dilin falan da varsa 3-4 yıl sonra 3-4 milyar maaş alırsın..
yanlış anlama hakaret-aşağılama falan yok... cok fazla uluslar arası ilişkiler mezunu var ama diplomata o kadar ihtiyac yok..
artık benim bölüm de(hukuk) malesef sizin bölüm gibi oluyor-sadece marmara hukuk senede 800 hukukçu alıyor, daha bunun bir de özel üniversiteleri vs. var) ve arkadaşlar falan hep bankacı oldu çünkü piyasa av. kaynıyo ve adamlar avukata istanbulda 1250-1500 ytl civarında maaş öneriyolar

bankacısını da biliyorum ben. hem de yönetici olaraktan.
ya da dış ticaret, hazine vs ye gidenler de var.

IT Şirketinde Pazarlama Departmanında çalışıyorum, tespitler doğru yani:)

Akademisyen olursun, gazeteci olursun, think tankçi olursun, bürokrasiye girebilirsin, politikaya atılırsın vs. vs. : )

Açıkçası milletin bu kadar 'markıting dipartmınt' iptilası, düşkünlüğü içinde olduğunu bilmiyordum. Gerçi işsizlik filan da doğrudan etkili bu mevzuda, Uİ mezunlarının da hakkını yemeyelim. Alev Alatlı'ya hak veriyorum, neticede bürokrasinin ihtiyaç duyduğundan çok daha fazla hariciyeci yetişiyor ve bu insanların büyük çoğunluğu ekmek parası derdine düşüp çok alakasız mesleklere yerleşiyorlar.

Bankacı olmak için jeoloji mühendisliği bitirenler, başmuhasebeci (pardon, finans müdürü :) ) olmak için uluslararası ilişkiler okuyanlar.. Garip memleket vesselam.

ege u. ilşk. mezunu bi tanıdığım ünlü bi mobilya koltuk şirketinde pazarlama, dış ilişkiler gibi bi iş yapıyor. paso geziyor yurtdışı seyahatlerinde.

rahat ol. Benmi de akrabamın oğlu i.ü. uls. il$kiler mezunu ve bir kereste fabrikasında kalite bıdı bıdı uzmanı. ıso 9001 ws. takılıyor i$te.

diyeceğim odur ki ha uluslararası ha kalaslararası bir $ekilde i$ buluyorsun.

Memleketimizin rezilliği değil de nedir bu?

iş imkanı sizinle sınırlıdır. siz ne yapmak istiyorsanız onu yapabilirsiniz. fotoğrafçı da olabilirsiniz, sistem yöneticisi ya da film yönetmeni de.

bütünüyle size, yapmak istediklerinize, ilgilerinize bağlı bir konu iş seçimi.

Şöyle söyliyim: bir ui mezununun diplomat olma ihtimali kasap olma ihtimalinden çok daha düşüktür. Ben de bir bankada çalışıyorum. Aklınıza gelebilcek her tür mesleği yapar bunlar. Yavuz hocamız demişti ki "biz diplomat yetiştirmiyoruz sizi meslek sahibi etmeyeceğiz mesleğinizi siz seçeceksiniz" Haklıymış.

bence ilk insanlar ile birlikte uygulamalı matematik de ortaya çıkmıştır. bu tür argümanları istememişsin ama avcılıkla uğraşan mağara adamlarının hayatta kalmak için kendilerince bir tür matematik hesapları yapması kaçınılmaz (birkaç günlük av vs.)

ama senin aradığın düşünsel anlamda değil de somut anlamda olduğundan yazının icadıyla birlikte somut çalışmalar da var olmaya başlamıştır diye düşünüyorum. eski düşünürlerin hepsi (aristo, aristarchus, pisagor, öklid vs.) aynı zamanda matematikçi sayılabilir.

günümüzde kullandığımız matematiği ise araplara borçluyuz (algebra). arap bilginleri zamanında matematik alanında yardırmış giderken niye bu hale geldiler orası da ilginç tabii.

"matematigin tarihi" diye aratirsan somut calismalara da ulasirsin

matematik bulundu diye birsey yok cunku, gelisme asamasi var

suraya da bakabilirsin:
en.wikipedia.org

valla aralarından link seçip yollamak isterdim ama, makale çok kapsamlı olduğu için bölmek de istemedim..

en.wikipedia.org

pöff, wikipedia mı ya diyorsanız da aşağıdaki linkler gayet tatmin edici olacaktır..

tübitak'ın bi serisi vardı bununla ilgili. islam dünyasında hint rakamları adlı kitabı vardı elimde. sıfırı hintliler bulmuş misal.

dil abi, dil matematik zaten.

ise, ve, veya, degil dedigin vakit matematik var demektir zaten. degil mi?

"Matematigin nerede ve nasil basladigi hakkinda da kesin bir sey söylemek mümkün degildir. Dayanak olarak yorum gerektiren arkeolojik bulgulari degil de, yorum gerektirmeyecek kadar açik yazili belgeleri alirsak, matematigin M.Ö. 3000 - 2000 yillari arasinda Misir ve Mezopotamya'da basladigini söyleyebiliriz."

www.matematikcafe.com

pcdepo.com a bir bakın.

arkadaşlardan sağdan soldan
hata gittigidiyordan ikinci el baksan o fiyata temiz bir tane düştüğü taktirde daha iyi bir makina alınmaz mı

kesinlikle asus eee pc 1000h tavsiye ediyorum sana. babama da almayı düşünüyoruz hatta lady laura'ya da alacaz. öyle güzel bir alet. 8 saatte kadar da pil ömrü olması çılgın bişiy. kadıköyde exa'da taksitli fiyatı 735 ytl. bi ara git dolaş eline al bak. ergonomik olarak rahat edeceksen al derim.

ben de eee almak istiyorum ama annem "öyle ufak ekranı olmasın düzgün bir bilgisayar al" diyor. yapacak bişey yok. : )

ikinci el düşünmüyorum, teşekkürler.

aradığın özelliklerde 400-500$ değil ytl 2. el ama sıfır kadar sağlam ürünler bulabilirsin ha para okadarda sorun değil dersen çok model var, ben lenovo v200 kullanıyorum sürekli yanımda taşıdığım için ama batarya az olması sinirimi bozuyor, acer'ın modelleri ucuzdur genelde.

Filmlerin adlarını mı diyaloglarımı merak ediyosunuz anlamadım?

diyalogları ve ilk kez geçtikleri film adlarını.

şahane bi ülkede yaşadığımız için yönetmenleri bile hatırlamıyordur hangi film olduğunu onların. ama şahane bi çaba.

sadece bir tahmin: bence bu klişeler ilk "kerime nadir" in kaleminden çıkmıştır.
her 5 eski turk filminin 4 ü onun eseri.kesin yani. kerime nadir in ilk film yapılan romanı hangisi, ona bakarak başlayabilirsiniz bence

"* Zengin kızın doğum günü partisine katılan ve kızın içki içip hahaha diye gülen arkadaşlarınca alay edilen adam (bunun yetmişler ve seksenler için ayrı versiyonları var sanırım)"
sorusunun cevabi eger yamulmuyorsam keloglan aramizda
cok benzer bir sahne hulya kocyigit'in kinali yapincak'inda da vardi galiba.

robin bir dergide üç tane adamla röportaj yapmışlardı. Bu amcalar hobi olarak Türk filmlerini toplayıp izleyip notlar alıyorlarmıştı. Bütün bu klişeleri filan da biliyorlardır. Röportaj Aktüelde yayınlanmıştı yamulmuyorsam. 2 ay bile olmamıştır. Kesin bulacaksın aradığını...

türk sinemasının aşağı yukarı 1940 ve sonrasında adam gibi çoştuğunu kabul edebiliriz. o yıllarda film çeviren yönetmenler lütfi akad, Muhsin Ertugrul, memduh ün daha sonraları ise metin erksan, ertem egilmez gibi isimler. onların eski filmlerine bakabilirsin. ancak edebiyat uyarlamaları da var. yani bu tür dramaların ortaya çıkışı tamamen sinemada gerçekleşmiyor bence. bu tür konular muhakkak dönemin kitaplarında da geçiyordur.

bi ara sabahın köründe yayınlanan 50ler, 60ların siyah-beyaz türk filmlerini çok seyretmiştim. daha çok sadri alışık'ın ciddi rollerde olduğu dramlarda bol miktarda mevcuttu o öğeler.

deşifre ekibi
www.yeniaktuel.com.tr

(bkz: awaara)

yok bende böyle bir sorun.
hatta denedim senin dediğin gibi srt yaptim fekat yine karşilaşmadim böyle bir sorunla..

çok basit olacak ama, bi tekrar yükle derim ben.

ben de her türlü uzantıyla izliyorum çeşitli dosyaları. hiç sorun yaşamadım. ayarlarında da bununla ilgili birşey yok. bence de uninstall edip başka bir sürüm kurun. gomhiç yamuk yapmazdı hayret.

km player kullanın farkı görüceksiniz

ben böyle problem yaşamıyorum.
mesela geçen lostun 4. sezonu nu izliyorum. aynı klasörde tüm video ve altyazılar var. altyazıların kimi .srt kimi .sub uzantılı.

bana kalırsa siz ya da başka biri gom player in ayarlarıyla oynamış. bence hiç uğraşmayın! önce gom playeri kaldırın, sonra tekrar kurun. muhtemelen düzelecektir. (dikkat varolan gom playerin üzerine kurmayın! önce mevcut gom playeri bi kaldırın. daha sonra tekrar kurun)

kmplayer falan kullanmayın gom player varken. gom player her derde devadır. sizin sorununuza dair bir ayar olup olmadığını karıştırmadım henüz lakin mutlaka vardır ve onunla oynanmıştır. öncelikli olarak ayarlara bakıp buna dair bir ayar olduğunu kontrol etmenizi, yok bulamıyorsanız kaldırıp tekrar kurmanızı öneririm. gom player candır!

gom da manuel olarak altyazı görüntüye sürüklenip altyazı kullaılabiliyor sanki.
hiç olmadı öyle yapın.

gom player iyidir güzeldir hoştur. kmplayer ultra mega süperdir. gom > km diyenin alnını karışlarım. :)

benzer sorunu kuzenimin bilgisayarında da yaşadık, programı kaldırıp yeniden kurduk olmadı, kaldırdık, registry'deki anahtarları aratıp sildik, belgelerimdeki ve program files'daki dosyaları sildik olmadı. neredeyse format atacaktık. düşmanımın başına vermesin.

geceleri gökyüzüne baktiğimda garip nesneler görüyorum uçak olmadiğina eminim. uzaylimi?... eğer uçak ise uzaysizmi? hepimiz uzayli değilmiyiz zaten?

daha ilk cevaplardan basladiniz pes yani:)

uzaylı geniş bir kavram sonuçta. uzaylı var mı sorusu uzayda dünyadakinden başka hayat var mı sorusu da olabilir.
bazı fikirler var mesela:
teorik olarak evrenin büyüklüğü ve gezegenlerin uygun koşulda bulunma ihtimallerine göre evrende birkaç hayat olması mümkün gezegen olmalı imiş.
ayrıca basında yer alan ufo haberlerinin yarısından fazlasının hükümet kaynaklı(amerika denir hep) sahte olduğu bariz haberlerden oluştuğu söyleniyor. ben elinde ufo olan biri olsam, ve bunu gizli tutmam gerekyorsa, kesinlikle böyle birşey yapardım. uçmuyor ip var orda diyen insanlar, gerçek bile olsa diğer görüntülere inanmıcaklardır.

benim şahsi fikrimce, dünyaya gelen giden yok. ancak bir yerde canlılar var. tek hücreli bile olsa.

edit: ben başlarken buralar dudluktu.

Aslinda hayat var mi diye sormadim o daha genis bir konu, bize benzer uzayli var mi anlaminda soruyorum ki kendimde arastirmis bulunuyorum, daha cok arastirmis biri var mi diye merak ediyorum, daha cok bilgisi vardir diye bu konuda...

bunun için daniken'den tanrıların arabalarını değil de carl sagan'dan cosmos'u okuyun derim ben. mars'taki olası yaşam üzerine yapılan çalışmalar ve üretilen teoriler niye başka yıldızların sistemlerinde olmasın? uzaylı dediğimiz şey spielberg'in tasarladığı iri gözlü rugby topu kafalı canlılar mı? karasal gezegenlerin kayalarının içinde yaşayan mikro-organizmalar bile uzaylıdır. samanyolumuzda kaç milyon yıldız var, onu geçtim en yakın galaksi 2 milyon ışık yılı uzaklıkta, orada kaç milyon yıldız var, o yıldızların hemen her birinde gezegen sistemleri var. niye bir tanesinde Dünya'da yaşam için sağlanılan koşullar mevcut olmasın? ki şurada iki galaksiden bahsettim. daha kaç tane galaksi ve hatta galaksi kümeleri var.

dünya gezegeninin olu$umu(big bang) denilen olay uzay bo$luğunda ce$itli yildizlarda onlarca kez oluyor belki milyonlarca kere olmu$tur ama birtanesi cikipta bizimki gibi bir güne$ sistemi olu$turamadimi(zilyonda bir ihtimal olmadimi)?

belkide olmu$tur ancak bizlerin sahip olduğu kusursuz gezegen yapisina eri$emeden parcalanip yörüngelerinden cikmi$tir, ancak bu arada canli organizmalar olu$mu$tur, tabiki tek hücreli ve ex bir vaziyette(örn. mars yüzeyinde bulunan ölü-donmu$ bakteriler). vardir elbet ama eminimki birilerinin(tanri gibi) tutup g.tlerine tekmeyi basmadan bizlerinki gibi bir yapiyi olu$turmalarinin imkansiz olduğunu dü$ünüyorum.
-ancak yerin 7 kat(yer derken gökkube) olduğunu dü$ünürsek ve her katta ce$itli organizmalar ya$adiği varsayilirsa evren üzerinde de belki vardir, belkide yoktur bazisi türktür hatta. ama böyle bir durum var ise saklanabilicek bir olay değildir, çünkü dünya di$i varliklar gezegenler arasi yolculuk yapabilme gibi bir teknolojiye sahip olduklarini ve dünya gezegenini ziyaret ettiklerini varsayarsak tutupta bizlerin ürettiği paranoyalar gibi gidip sadece amerikan ulusal havacilik dairesi ile irtibat kuracaklarini zannetmiyorum gelselerdi bizim masum köylümüzede emeklimize ve i$cimizede bir selam verirlerdi, haliyle; bizler çıkıp marsa gidince gizli gizli dola$miyoruz onlarda gelip gizli gizli dola$mazlar herhalde olsalardi tabii. bu durumu böyle du$unursek dunya di$i varliklarin ya cok ilkel olduklarini(gezegenlerinde di$ari cikamayacak kadar) ya da dediğim gibi tek hücreli bakteriler(vs) $eklinde olduğunu dü$ünebiliriz.

@05, ilk cümleden faul. Dünya gezegeninin* oluşumu big bang ile başlamadı ki. big bang teorisi evrenin oluşumunu açıklamaya çalışır. Dünya ise nebula'dan kopan parça ile oluşmuştur.

Geyik yapmayin demissiniz ama dayanamiyorum: Mustafa Topaloglu bir televole roportajinda "uzayliyim cunku dunya uzayda" demisti.

:)

(kaciyorum aynen)

@sofistike maymun

tabiki senin dediğin en geçerlisi nebuladan kopan parçaçıklar ve ilk olu$an gezegen güne$. konumuz o değil tabiki, ben yildizlarin yüzeyinde olu$an patlamalardan bahsediyorum.

@05, karıştırdın her şeyi :) gezegenler Güneş gibi kendi enerjilerini üretemez. bir yıldızın etrafında dönerler anca. Yalnız Güneş gezegen değil yıldızdır. hepsi için kullanacak tek bir terim arıyorsan en ideali gök cismidir. yıldızların yüzeyinde oluşan patlamalar ile canlı oluşumu arasında bir bağ yok. yaşam için en geçerli teori yaşamın kuyruklu yıldızlardan geldiğidir. bu da "diğer uzak galaksilerdeki herhangi bir gezegende niye yaşam olmasın ki?" sorusunu güçlendiriyor.

güneş gezegen değil.

@wikipedia'nin yalancisiyim :)

www.sabah.com.tr

gerçi vidyo var filan demiş ama sitede vidyo filan yok.

woody allen cevaplasin bunu.

"bizden daha ileride bir medeniyet olduguna inaniyorum uzayda. ama sadece 15 dakika ilerdeler. böylece randevularina da geç kalmıyorlar." (aklimda kalani yazdim. yanlis olabilir biraz.)

bu soruya verilmis en güzel cevaptir bence.

medyada yer alan ufo haberleri/ufo gerçeği tarzı, blur resimlerden oluşan kanıtları ciddiye almıyorum şahsen. ama bu konudaki yarıgım: niye olmasın? hakkında bilgi sahibi olmadığımız ortamlardaki yaşam koşullarını bilemeyiz. bizim öngörülerimize, gerekli olduğunu düşündüğümüz ısı koşulları falan şart olmayabilir. çok soğuk ya da sıcak gezegenlerde de yaşam olabilir. orda akıllı yaşam formları varsa onlar da 25 dereceye "ohaa o ısıda canlı mı yaşar" diyordur mesela. ufo, dünyamıza gelmeleri konusunda temel sorun ışık yılı mesafeden gelip gitmelerinin imkansızlığı. bence de mümkün görünmüyor ama adamlardaki teknolojiyi bilemeyiz. 500 yıl öncenin ibişlerine de bugünkü teknolojiyi anlatsaydınız muhahaha diye dalga geçerlerdi imkansızlığıyla. bizim ancak bilimkurgu eserlere malzeme ettiğimiz zamanda yolculuk, kara deliklerin birinden girip öbüründen çıkmak gibi mevzuları aşmış olabilir adamlar. diğer yandan nohutu düdüklüde pişirmeyi akıl edemiyor olabilirler. herşey mümkün.

bikaç ay önce meksikada yoğun ufo trafiği gözlemlendi
görenler birebir meksika hava kuvvetlerinin savaş pilotlarıydı sonrasına da televizyona çıkıp uzun uzun durumu anlatıp bilinçli haraket eden hızlanıp yavaşlayan bir çeşit uçan cisimlerle yarış yaplp uçtuklarını söylediler(kişiler birebir savaş pilotu olduğu için inanılırlığı tavan yapıyor)
hemen ardından amerikada teksas da 1000lerce kişi tarafından görülen bir cisim oldu amerikada hakkında programlar yapıldı..
iki olayıda google da bulabilirsin..
bu karşılaşmalar giderek artan bir ivme ile gerçekleşiyor ve daha da artması bekkleniyormuş
bir de dünya hükümetlerinin ufo gerçeğini açıklamak için 2012 gibi bir tarihi seçtiklerinden bahsediyordu haktan akdoğan ne kadar doğru bilemiycem

biyofizik görmüş bir fizikçi olarak bu kadar büyük bir evrende dünya'dan başka bir yerde yaşamın olmayacağına ihtimal vermiyorum. ama uzak bir gezegende insan benzeri organizmalara rastlanabileceği ihtimalini de o kadar düşük buluyorum. mümkün, ama pek muhtemel değil. belki bakteri seviyesinde "uzaylılar" vardır, belki de insandan çok daha gelişmişlerdir. belki su yerine amonyak temelli bir yaşam ortamları vardır... ama bu konuda hiçbir şey bilmiyoruz.

araştırma çok ama kanıt yok, onu da ekleyeyim.

ciddi bir arastirma degil yalniz soylemeden edemiyciim.

kiz arkadasim astro dersi alirken bi kac sohbetimiz olmustu. o zaman biraz biraz dusundum de, samanyolu'ndan gayri birrr suru degisik degisik galaksiler varmis. bu kadar buyuk bi evrende ben sanmiyorumki 6 milyarcik insan yasasin. hatta adim gibi eminim diyebilirim. vardir abi, kesin vardir baska yerlerde yasayanlar. bence.

Biraz dini acidan yaklasinca soyle bir cevap de verilebilir:

Allah hicbirseyi bosuna yaratmamistir. Bunca evren, gezegen, galaksiler, yildizlar da elbette ki bosuna degildir, ve bu yerler uzerinde bizim henuz bilemedigimiz yasam formlari olmadigini soylemek de zor olur.

geçenlerde ufo belgeseli izlemiştim. ondan sonra uzaylıların olmadığını anlamıştım :)
uzaylıların olmadığını derken, en azında bizim dünya ya uğrayanların olmadığı demek istiyorum.

belgesel de gördüğünü iddia edenler, zaten tipte bir kere kaybediyorlar. davranışlarından, bakışlarından belli. deli bunlar :) ama akıllısı da var! ama onlarda şurada gördüm, burada fotoğraflarını gördüm. beni 3 kez kaçırdılar, bayıttıp incelemeler yaptılar. üstümde deney yaptılar v.b. şeyler diyor.

gördüğünü iddia eden kişiler bilerek yalan söylüyorlar demiyorum! bir şekilde kendilerinide ufo gördüğüne inandırmışlar. belgeselin adı "ufo gerçeği" izlerseniz ne demek istediği anlarsınız.

uzaylılar var mı yok mu bilmiyorum. bişeyler varsa bile bizim yakınlarımızda olmadığı kesin.

dünya'ya uğramıyor olabilirler ama başka gezegenlerde dünya'daki yaşamdan daha gelişmiş veya gelişmemiş hayat olduğuna bahse girerim

yıllar önce yaşadığım bir olayı anlatıyım belki faydası olur. liseyi eskişehirde okurken gerçekleşmişti. bilen bilir eskişehir'de hava üssü vardır. benim okulumdan her ne kadar kalkış pisti gözükmesede kalktıktan hemen sonra tüm uçakları görebiliyorduk. bahar aylarıydı, gökyüzünde tek bir bulut bile yokken tam olarak pistin üstüne denk gelen yerde ufak bir bulut vardı ve altında da iki tane beyaz yuvarlak cisim. bir süre sonra bu cisimler bulutun içine girerek kayboldular. söylemek istediğim asıl kısımsa o sırada sınıfta milli güvenlik dersi hocası vardı ve kendisi yüzbaşı pilottu. tüm sınıfla beraber oda farketmişti bunları ve söylediği tek bir şey vardı, " bu cisimler bize ait değil, hergün uçuyorum ama daha önce böyle bir şey görmedim. meteoroloji balonuda değiller(ki bence de zaten bu imkansız çünkü nerdeyse bir ders süresi boyunca orada duruyorlardı), sanırım ufo gördük." daha sonra bu konuyla ilgili tek bir kelime dahi etmedi. ya başka dünyaya ait canlıların araçlarıydı ya da bizim bilmediğimiz bir teknolojiye ait araçlar.

uzay ortamına dayanabilen tek hücreli canlılar mevcut dünyaya hayatı da bunların getirildiği düşünülüyor hatta adı artu mu arti mi öyle bir şeydi unuttum şimdi ama yani dünya dışında hayat garanti var zeki hayat formları varmıdır bilemem ama abuk subuk şeyler görülüyor her gece göklerde olabilir yani

evet ben geçici mezuniyeti alır almaz gidip tecil 1 yıl ettirmiş, bi hafta sonra gidip 1 yıl daha uzatmıştım. bi dilekçe yazdırıyorlar yeni kanuna dayanarak falan diye.

(bkz: extreme movie manager). yok sadece dosya arşiv derseniz (bkz: where is it) süperdir.

daha önce de demiştim türkçe program imdb beyazperde uyumlu.
www.diviks.info

(imdb den resim almayı kapatın açmayın hata çıkarıyor çünkü.)

Eax Movie Catalog. bir çok türkçe sitede arama yapabilirsin. ve türkçe dil desteğide var. ayrıca arayüzü güzel.

pivx türkçe program imdb ve beyazperde desteği var.
www.unport.com adresinden indirebilir, yorumları falan okuyabilirsin. ücretsizdir.

o başlığı görünce benim de aklıma ilk olarak aoe geldi. fakat the yı görünce başında alelade bir lumberjack olmadığını düşündüm ve kendimi teselli ettim. normaldir bu. ne güzel işte zevkle oyun oynamışsınız.

aoe'yi yeni mi oynamaya başladınız? eskiden ben de böyleydim de :) yıllar geçti geçti sonra şu an başka oyunlar oynadıgımız için pek aklıma gelmiyor.

valla çıktığından beri değilse bile, uzun zamandan beridir oynuyorum.
arada 2-3 yıl oynamamışlığım vardır gerçi. son 1 yıldır yeniden sardım

uzun süre deli gibi oynadığınız oyunlara bir-iki yıl ara vermeniz hiç önemli değil. bir an oluyor ki o oyunu oynarken geçirdiğiniz güzel vakitler aklınıza gelip sizi tetikliyor.
misal 6 senedir oynamadığım nfs 5'i indirdim geçen. 2-3 kez oynadım geçti hevesim. ya da dota örneğini verebilirim. üç yıl oynadım sonra yaklaşık bir yıl ara verdim. ama bir şey hatırlattığında tekrar açıp deli gibi oynuyorum sabaha kadar. böyle işte, yalnız değilsin.

ahahah okuyunca yaşasın deli değilmişim dedim :) ben de geçen bi başlıkta bişeyler okudum ve aşırı canım istedi. torrent sitesinde buldum ama isoydu indirmedim versiyon falan uğraştırır diye. dendiği gibi süper geçen multi oyunlar geliyor akla. bi wonder yarışı yapıyorduk continental haritada, arkadaş 30 sn kadar öndeydi ve az kalmıştı oyunu kazanmasına. bıraktım herşeyi ve hayvan gibi trebuchet bastım. 30 kadarını transport ship'lere bindirip götürdüm adasına, en kısa yoldan yaklaşırken arkadaş gördü haliyle (internet cafedeyiz) oo ben bunları yerim dedi. 30 tane savunmasız trebuchet. daldı paladinlerle. bi 10 tanesini kesti bu arada kalan 15-20 tanesi gidip kurulup bir kez atış yaptı ve adamın wonder'ı toz oldu. orgazmdan zevkli bi andı :S

daha çok diablo2'de olur bana. bütün haritaları prime ve lesser evil'ları, bossları, itemları avcumun içi gibi bilmeme rağmen misal sorc.un frozen orbunu ya da paladinin charge'ını aşırı canım çeker 4 cdlik oyunun oturur kurarım. bu arada aoe yapılırsa hamaçiden bulup kurarız oyunu sorun değil :)

Aynı durum bende Starcraft için geçerli.
İçinde zuzaylılarla çatışma geçen bir bilimkurgu filmi mi izledim, resmen aş eriyorum Starcraft oynamak için.
Sanırım biraz marazi bir durum bu. Lost izlerken bile aklıma Starcraft gelebiliyor, varın hesap edin durumun vehametini.

Heat veya The Negotiator izleyince gelen Counter Strike dellenmelerinden ise hiç bahsetmek istemiyorum.
Yalnız değilsiniz ve evet, hastayız biz hepimiz. Hasta dedim de, bi theme hospital atsam mı yav?

vallah AOE'yi görünce benim aklıma "area of effect" geldi hemen wow açıp mageimle 2-3 fireball atasım gelsi.

Sihirli bir şey galiba bu AOE

aynı durum bende de diablo için var. geçen diablo diye bir nick gördüm, elimde yoktu. torrent buldum indirdim 2,5 gb. kurup oynamaya başladım. çok kötü bir illet.

ürünlerin hepsi henüz tedarik sürecindeyse sipariş iptali mümkün oluyor. bir ürünü bile tedarik sürecinden çıkıp teslime hazır olduğunda iptal yapılamıyor. gün içinde tel. ederseniz ürün ekleyebilirler.

ödemesi yapılmış üründen mi bahsediyorsunuz? henüz ödemediğiniz ürünse ben geçen gün iptal ettim.

hayır ödeme yapilmadi. bir portmanto siparişi verdim. bir de aspiratör eklicem. ama bulamadim bi türlü :)

hiçbir şey yapmadığınız takdirde 2 gün sonra kendiliğinden iptal olacak zaten ödeme yapmadığınız için. ha oraya bırakmam istemem derseniz sağ üstteki kullanıcı hesabım/siparişlerim gibi bi yolla girilen siparişlerim sayfasından, link şeklinde underlined olan sip. nosuna tıklayıp, "siparişi iptal et" diyorsunuz.

nasıl bir aynadır o öyle. bir an önce kurtulmanı salık veririm.

aynanın alt ve üst kısmındaki yerlere duvarkağıdı yapıştır
3-4 tane babayiğit bulup aynayı yerinden çıkar duvarkağıdını yapıştır tekrar as
bi tanede sorum olacak o aynayı nasıl temizliyorsunuz

bence ayna duvar kagidiyla gitmemis. kenarlarindaki cerceve kagitla uymuyo -- kagitta koseler on planda, aynanin cerceve ust kismi yuvarlakimsi.

illa ayna seviyosan o aynayi iptal edip duvari komple ayna yapabilirsin (yapan bi arkadasim vardi)

ama bence oluru aynayi sokup duvara ayni kagittan kaplamak.. sonra ustune koseli modellerde ufak aynalar asabilirsin, IKEA'da cok model var oyle.

aynayı çıkarmam söz konusu değil. evde koyacak başka yer yok, hem odayı geniş gösteriyor.

@enter saltman, bu aynayı temizlemekte ne var yav :)

tuglalarin renginde veyahut bir ton koyusu bir boya ile boyardim ben olsam.
"kiremit rengi" diye geciyor sanirim.

aynayı indir,çerçevesinden kurtul,bir camcı çağır eve,aynayı ölçüsü minimum değişecek biçimde dikdörtgen haline getirsin,sen o arada duvarkağıdını yapıştır.aynayla uğraşamam dersen aynanın dışında kalan sarı kısımları tuğlanın rengine yakın bir renkle boya ki,bari kopuk durmasın çok.

bence çıkartıp başka bir renge boyayın duvarları. zira bu duvar kağıdıyla bir hafta yaşanmaz,iç sıkıntısından ölür insan

duvar kagidini cok begendim cok guzel ama ayna hic uymuyor imkaniniz varsa o aynayi baska bir yere tasiyin belki daha ufak ebatlarda baska bir ayna alin

ha o ayna orada kalacaksa o zaman olcup bicip duvar kadigiyla kaplayin yada aynayi cikarin duvari kaplayip aynayi tekrar koyun

Öncelikle aynanın evi geniş göstermesine hasta oldum...

Ayna illaki kalacak diye düşünüyorsanız, aynanın bulunduğu duvarı farklı bir duvarkağıdı ile kaplayın. Böylelece aynanın bulunduğu duvarla tuğlalı duvarlarınız arasındaki geçiş biraz daha yumuşak olabilir. Bahsedenler olmuş ama başka ayna düşünürseniz İkeada 20 lira civarına satılan aynalardan alabilirsiniz.
Bir de duvarkağıtları vinil mi? Rulosunu ne kadara aldınız acep ben de bu aralar duvar kağıdı araştırıyordum tesadüf oldu.

aynanın olduğu duvarı kaplama, aynen öyle kalsın, derinlik veriyor ve oda daha geniş görünüyor bence. öteki türlü tüm duvarlar uniform, göz yorar, aydınlanmaz o oda istediğin gibi

kesip biçme dediğiniz 5-6 kere üstünde bi o kadar da altında uğraşacaksınız. altı düz zaten üstü biraz uğraştırır. sabit gardrop vs.lerin arkası zaten kaplanmaz. altakki platformu çekseniz 2 saatlik işi var. bence üşenmeyin. renk falan da o kadar abes değil. gözünüz alışır kısa sürede.

bence güzel böyle, bırak dağınık kalsın.

aynı duvar kağıdından bende de var, malesef bir süre sonra darlamaya başladı beni (gerçi yaklaşık 9-10 ay sonra)
en iyisi uygun bir boya ile boyamak olacaktır, zira kesip biçseniz bile muhtemelen tam oturmayacaktır.

herseyi biraktim kesinlikle beyaz isik kullanmayin. kullandirmayin. duzgun bir lamba ile odanin aydinlatmasini degistirin.

oha walla ben cok begendim. odtu'de de var boyle siniflar. benim cok hosuma gitti yalniz.

mezarda yatan ağlayanın babası sanki..

ağlayanın annesinin kaynanası = ağlayanın babannesi demek oluyor.

yatanın annesi = ağlayanın babannesi ise

yatan = baba oluyor.

yatan baba da soru "yatanın anası, anamın kaynanası" ise babaannesi oluyor ağlayanın.

yatanin anasi, soru soranin anasinin kaynanasi ise, yatan soruyu soranin halasi yada amcasi oluyor demek. mezar basinda aglayan ise bu durumda soruyu soranin babasi olabilir, kardesine agliyordur. su durumda yatanin anasi ayni zamanda aglayanin anasi oluyor.

codegen in yanına bile yanaşma sadece bunu söyliyebilirim şahsi tecrübemden :)

wd'nin pocket serisi vardı gerçi denemedim hiç ama wd*'yi kötüleyen görmedim şu vakte kadar

western digital al.

western digital kullandım uzun süre. gömlek cebine girecek boyutta. çok memnunum. kendisiyle ayrılığımızın sebebi abimin yanında isveçe göç etmesi oldu. olsa gene kullanırım.

wd passport serisi var. candır. 160 gbler 120 lira ya da altı, 250 gb ler biraz üstündedir.

ben de araştırıyorum ne zamandır. wd den bir kısım çok şikayetçi bir kısım memnun. onu da bil yani. gerçekten ciddi problemler yaşayan insanalr da var.
codegen çift usb giriş kullanıyor, bu yüzden pratik değil. gerçi kullananlar iyi güzel filan diyor ama ben almam şahsen.
seagate filan var wd ile yakın fiyatları ama ben tasarımlarını beğenmedim..

bi de wd passport serisi çok çabuk çiziliyormuş, kılıf almak lazımmış.

www.hepsiburada.com

bu ürünü buldum lakin usb 2.00 destekli diyor. Şimdi bunu alırsam alealede bir flashdisk için kullandığım usb porttan kullanabilir miyim ? Ve yazım hızı iyi olur mu ?

siz yine de onun da yedeğini bulundurun bence, "put your life on it" diyenleri var koyuyosun içine herşeyini sonra küçücük bi yana gelmede herşey uçup gidiyor. western digital'in my book undan bahsediyorum.

www.hepsiburada.com
ben bunu alıcam yakında.

joehi usb 1 makinalar da usb 2 destekliyor yani firewire olmasından iyi flash disk gibi kullanırsın bir de aldıktan sonra 4 gb'dan büyük dosya atınca hata verirse anla ki fat32 formatlı ntsc'ye formatlamak gerekiyor onu da..

western digital en iyisidir

ve alınıcaksa şu zamanda 1 terabayt alınmalıdır

bana sorarsan tabi.

ben tüm bankamatik kartlarımı bankadan aldım. sanırım sadece kredi kartlarını eve gönderiyorlar.

adrese teslim ediliyor. eğer verdiğiniz adreste sizi bulamadılarsa kart şubeye dönmüştür. telefon edip sorabilirsiniz.

vakif bank gondermiyor mesela, inletiyor resmen adami... garanti'den almi$tim, eve gonderdi o. bankadan bankaya degi$iyor galiba..

yapi kredi de eve gonderiyor.

benim iş bankası. sanırım şubeye gitmem gerekecek. cevaplar için sağolun. iş bankası için durumu bilen varsa sevinirim.

teşekkürler :)

kartın hesabının bağlı bulunduğu bankaya gideceksiniz.

garanti eve gönderiyor her türlüsünü.

eğer dosyayı ses kaydedici ile açabiliyorsan düzen menüsünün altında geçerli konumdan öncesini-sonrasını sil gibi seçenekler var. dosyadan 21 kopya yaptıktan sonra her bir parçanın öncesini ve sonrasını silebilirsin.

(bkz: audacity)

sony soundforge. kesip biçmede birebir. kolay ama basit bi program değil. fotoşop'un ses işleme versiyonu gibi ayrıntılı bi porgram. projectw.org'dan bilimum kurulumunu başka şeylerini falan bulabilirsiniz.

mp3directcut, hem basit hem beleş.

eger cue dosyasi mevcutsa (ya da elinizle yazabilirsiniz cok basit birsey. bir tane ornege bakmak yeterli olur) foobar2000 adli beles programla tek tusla hepsini ayirabilirsiniz

adventure oyunu idi bu değil mi?
benim de kafama takılı şimdi.

broken sword'un 1. olabilir mi?

@raj evet adventure tarzında bir oyundu. bir ayrıntı daha karakter görünmüyordu yani direk esas oğlanın gözlerinden görüyorduk etrafı.

@cosmicstring malesef o değil.

grim fandango ya da monkey island'lardan biri olabilir.

@cosmicstring

teşekkürler :D:D:D. Dracula: The Last Sanctuary.

ethernetle bağlanmanız biraz daha sağlıklı olacaktır. ayrıca o ppp ışığının yanmaması da dns probleminden kaynaklanıyor. benim ve çevremdekilerin başına da çok geldi aynı saçmalık, burda ve bilimum forumda falan sordum, araşştırdım kimse şu yüzden diyemedi, (ben telekomun altyapısından olduğuna kanaat getirdim) sık sık dsl bağlantısı olmasına rağmen dns gidiyor. bağlantı var fakat hiçbir site açılmıyor, messenger'da connectivity test yapıyorsunuz, connection, ip, key ports, vs. hepsi ok, sadece dns yok. genelde modemi resetleyince, ya da modem setup'ta pppOE/OA ayarını falan değiştirince düzeliyor. bende bazen düzelmiyor saatlerce bağlantı olmuyor. (gerçekte bağlantı oluyor dediğim gibi sadece dns yok)

bu da kendime tavsiye.

akşam gir bak adsl kota sorgulama sayfasından. en son 400 küsur yazıyordu (bundan da uyanmamışım hay salak kafa). güncellenmesine rağmen download artmamışsa yine takılmıştır. fazla bekleme git düzelt. ya da sittiret bi dahaki ayı bekle, kendi bilgisayarından indir.

hellsing tv serisi 13 bölüm sürmüş sadece. ondan sonra hellsing ultimate adında 4 tane ovası var. önce diziyi bitirin sonra ovalara geçin. ovalar bir nevi özetliyor gibi diziyi. ovalar için 6 tane olacak diye bir yorum duydum ama işte en son geçtiğimiz aylarda dördüncüsü çıktı. ovalar mangasına daha uygunmuş.

zaten hellsing ve death note u bitirdim. o yüzden arıyorum zaten. ova ları indiricem o zaman sağol.

1- filmlerini ben de izlemedim kötü demişlerdi. ama sırayla şöyle:
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com
sonuncu hikayeyi L'in gözünden anlatıyormuş. üçüncü daha yayınlanmadı diye biliyorum.

death note'un filmlerini izlememekle pek bir şey kaybetmezsiniz. animedeki olayları anlatıyor yine sırası yok yani. tabii animeye birebir sadık değil.
üçüncü film çıktı. ancak bildiğim kadarıyla konusu farklı. death notela ilgili olarak sadece karakterleri var. ryuzaki dünyayı tehdit eden biyolojik bir silahla mı ne uğraşıyormuş. gereksiz.

death note un ova değil de director's cut var.

death note'un filmini izlemek yapacağınız en kötü şeydir, önce oturun animeyi izleyin sonra katıla katıla güleceksiniz zaten filme

ben de csi kısmına cevap vereyim o zaman. en güzeli csi (csi:las vegas da denir, ilk çıkanı işte), sonra csi:ny, en son csi:miami.

death note'un ilk iki filmi fena değil.animeyle paralel gittiği doğru fakat animenin ilk 25 civarı bölümünü ele alıp farklı bir sonla bitirmişler,25-37 arası bölümlerde olan olaylar filmlerde hiç yok yanlış hatırlamıyorsam.3 film ise tam bir felaket.konseptle alakası yok,L karakteri üzerine alakasız bir film olmuş onu da maymun etmişler.

himym'den hatırlarsanız "80ler kanadaya 92'de gelmişti"
muhtemelen bu yüzden dalga geçiyorlardır, sosyal açıdan daha geri bi yer.

yakın oldukları için. her anlamda.

south park'ta da yerden yere vururlar kanadalıları, kanadalı sanatçıları falan. yapabildikleri için bence. kübayla rusyayla falan böyle kafa bulmuyorlar pek. sonuçta küçük kardeşimize ya da amcaoğlumuza pis şakalar yaparız ama karşı dairenin delikanlı oğluna yapamayız.

kanada'nin ulke ekonomisi onemli olcude amerika'ya bagimli, bunun nedeni de sermayenin buyuk bir bolumunun amerikalilarin elinde bulunmasi.
bu yuzden, kanada gokkusagi gibi gozukurken, amerika onun altinlarini calan cin durumunda. ee amerikalilar birazcik ukelalik yapinca, kanada yerin dibine geciyor dogal olarak.

(bkz: north america union)

when harry met sally türün atalarındandır. groundhog day şahanedir bill murray'ın. my best friend's wedding, sleepless in seattle, you've got mail, two much, before sunrise...

50 first dates ve ashton kutcherlı filmler.

çok sevdiğim ve vıcık vıcık olmayanlarından şöyle var birkaç tane:

moonstruck - us.imdb.com
annie hall - us.imdb.com
punch drunk love - us.imdb.com
high fidelity - us.imdb.com

son zamanlarda August Rush izledim ben, gayet seyirlik cici bir film :)
bir de hollywood dışına çıkarsak Jeux D'enfants

tabii ki Notting Hill
ve Love Actually

Definitely maybe var 2008 yapimi. Keyifli.

guru

bollywood filmi köyden şehre inip seks gurusu olan bi delikanlının porno yıldızına aşkını anlatıyo biz çok eğlenmiştik filmi izlerken ehue

runaway bride, julia roberts'ı pek sevmesem de canlandırdığı karakter güzel
aklıma gelmişken pretty woman dicem ama heralde izlemişinizdir yani :D

mad love (yannış hatırlamıyorsam drew barrymore'un oynadığı, rahatsız bir kızla bir çocuğun aşk hikayesi, cool filmdir, drew ablanın en şık dönemidir) bir de soundtrack'i love buzz'dır :D

bir de ben stiller'ın oynadığı meet the fockers isimli film varki (tv'de çok gösterildi) inanılmaz komik bir romantik komedidir. kaçırmayın.

(bkz: four weddings and a funeral)

biraz eski ama while you were sleeping

(bkz: me myself and irene)

bridget jones'un günlüğü 1-2.
bir oe çok komik değildir ama, romantik seviyorsanız,eski türk filmlerini seviyorsanız daha doğrusu notebook'u tavsiye ederim,pişman olmazsınız.

araçlar/klasör seçenekleri/dosya türleri tabı/uzantılardan misal .avi'yi buluyoruz(ya da avi yazıyoruz)/üzerine tıklayıp "gelişmiş" butonuna tıklıyoruz/simge değiştir/change icon butonuna basıyoruz/C:\Program Files\GRETECH\GomPlayer\icon.dll <<şu adrese gidip istediğimizi seçiyoruz.

dinde kader/kaza ile ilgili olaylar sebeplere bağlıdır. düşüp ölecek birinin hayatının kurtulması bir meleğin sihirli sopasını sallamasıyla değil, birinin koşup adamı kolundan tutmasıyla olur elbette. bu o kişinin kurtulmasının allahın dilemesiyle olmadığı anlamına gelmez. yani iki tarafı bir bakış açısı söz konusudur.

arkadaşınızın kadere inanış şekli de külliyen yanlıştır kanımca. hiçbir önlem almayıp birinin(tanrının) kendisini kurtarmasını beklemek -afedersiniz- ahmaklık, tedbirsizliktir. inancı bu kadar kamilse arkadaşınızın yaşamak için çalışmaya da ihtiyacı yoktur. hatta evin çatısından atlayabilir güvenle.

bence arkadaşınıza "kendisi için birşey yapmayana allah neden yardım etsin? tevekkül nedir? kader nedir" gibi sorular sorun. muhtemelen son iki soruya yanlış cevap alacaksınız. kaderin, bütün hareketlerinin sorumluluğunun/kontrolünün tanrının elinde olduğu inancı mevcut herhalde. aynı türkiyede de hem inananlar hem eleştirenlerce yanlış anlaşıldığı gibi.
ha arkadaşınızın dini algısı, yorumlayışı, yerel öğretileri o şekildeyse diyecek birşey yok.

olayı anlattığınız şekilde ve anladiğim şekilde yorumlarsam
bu faslı arkadaş yanlış yapıyor boyle bişey yok dinimizde.ama Allah yardım eder tabii ki sıkıntılı kullarına bi kapı açar .ama bu demek değil ki saldım çayıra mevlam kayıra.Allah yardımını da sebebler dairesi içerisinde yapar zaten.

@geldiler: hocam arkadas zaten elinden geleni yapiyor. belli dersleri gecmesi gerekiyor burs icin geciyor. ole dedigin gib saldim cayira mevlam kayira degil. elinden gelen herseyi yapiyor ama olan seyleride allaha yoruyor.

ben yanlış anlamışım o zaman. cüzi irademle elimden geleni yaptıktan sonra ben de aynı şekilde allahın yardımını hakkettiğimi düşünür ve inanırdım. bu da yine bir tür bağımlı değişken. inancım arttıkça böyle olayların olma ihtimali de artıyor. ne açıdan bakarsak bakalım bahsettiğin durumda şahsa allahın yardım etmesi, gökten nurlar içinde paraların düşmesiyle olmayacak. olay sebepler aracılığıyla vuku bulacak elbette. ya biri gönderecek, ya iş bulacak vs.

Elinizden geleni yapıp gerisini tevekkül etmek yani tam teslimiyet. Tanrı der ki; "Sokaktaki kuşun bile rızkı bellidir..."

kısa bir cevap da ben vereyim o halde.
allah yarattığı kullarının rızıklarını kendi üzerine kefil olmuştur.
lakin insan boş durmayıp rızkını araöalıdır. çalışmak eylemi bunun için yaratılmıştır.
çalışırsın ve allah ın sana takdir ettiği rızkı kazanırsın.
arkadaş meseleyi yanlış yorumlamış.
öyle armut piş durumları veya allah beni görüyor elbet bişey düşünmüştür durumları olmaz.
o zaman elhamdülillah müslümanım diyip yan gel yat osman yapalım biz de. negzel.

ama öte yandan çalışmakla da bi yere kadar. allah a tevekkül etmek gerek. zira herşeyi takdir eden o sonuçta. ne kadar çalışsan da o istemezse olmaz.
velhasıl çalışıp,didinip kulun üzerine düşen vazifeyi temam edip arkasını allah'tan beklemesi gerek.

39. bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. (Necm Suresi)

Gayet acıklayıcı bir ayet.