ilanı su adresten verebilirsiniz:
www.erkaseriilan.com.tr
ilan vermeniz zorunlu bildiğim kadarıyla ve de ilanınızın cıktıgı gün gazeteyi alıp ilanınızı kesip saklayın.

ben yeni uğraştım bu işlerle, öncelikle geçmiş olsun..

karakola gittim, vermiyoruz artık kayıp belgesi dediler. gazete ilanı da gerekmiyormuş. gidip yenisini çıkarttığınızda eskisi geçersiz oluyor. ama her ihtimale karşı siz yine de bir ilan verin..

eğer kaybolmasına ilişkin resmi tutanak zabıt vs yoksa ilanı vermeniz ve "kayıp" ibaresini kullanmanız gerekli. "çaldırma" söz konusu ise karakol gerekli. aslında çoğunluk çalınsa bile prosedürle uğraşmamak için ilanı veriyor.

bildirmekte gecikirseniz, bu da kanuna göre bir suç. nüfus idaresinden şöyle bir yazı veriyorlar.

"sayın sereia
nüfus cüzdanınızı kaybetmiş bulunmaktasınız. bununla ilgili savunmanızı en kısa sürede veriniz.nüfus cüzdanınızı neden kaybettiniz?

savunmam: kaybettim. (bu cevap kağıt üzerine onlar tarafından cevaplanmış ve daktiloyla yazılmış olarak veriliyor, en azından 96'da öyleydi)

xxx ceza ödemek zorundasınız."

(12 sene geçmiş, 3-5 liralık bir cezaydı, hala bekliyorum isteyecekler diye. kağıt da bende mevcut)

bir an evvel ilan vermen gerekiyor. ilan vermen gereken gazete yanılmıyorsam ulusal çapta yayın yapan ve tirajı en az 25.000 olan bir gazete olmalıydı. bu konuda yanılıyor olabilirim. ayrıca nüfus cüzdanını kaybetmenin başka sonuçları da var:

74.125.77.132
adresinde nüfus hizmetleri kanunu 68. maddenin b bendine göre "... nüfus ve aile cüzdanlarını kaybedenlere ... yurt içinde ilçe nüfus müdürlüklerince, yurtdışında ise dış temsilcilik veya dış temsilciliklerde görevli memurlarca 50 YTL idarî para cezası verilir."

ayrıca nüfus cüzdanınız kötü amaçlı kişiler tarafından kullanılabilir (dolandırıcılık vs.) sizin böyle bir durumda mağdur olmamanız için böyle bir ilana gerek duyulur. siz bu ilanı verdiğiniz andan itibaren 3. kişilerin iyiniyeti kalkar ve siz sorumluluktan kurtulursunuz. neyse bunlar hukuki konular fazla kafa karıştırmak istemem. ayrıntılı bilgi isterseniz iyi niyet başlığındaki hukuki anlamını açıklayan entrylere bakınız.

ilan vermenin gerekliliği olayı geçen sene kalktı diye biliyorum.

ben iki kere kaybettim ikisinde de gayet kolaylıkla çıkardım. sadece mahallenin muhtarına uğramak gerekiyor. sadece kaybettim demek de yetiyor. karakoldan zabıt tutturmak ya da oraya buraya ilan vermek gerekmiyor.

usb kablolarının en ucuna usb hub koyun ancak adaptörlü olanlardan olsun. bence süper olur.

adaptörlü hub denememiştik tavsiyen için teşekkürler. başka önerisi veya tahmini olan var mı peki?

kesinlikle minoxidil içeren ürünleri tavsiye ederim.

www.cilthekimi.com

eğer minoxidil içerikli ürünleri kullanırsanız değil her gün, bir ömür gerekir. ama sonuç alırısınız. bununla birlikte çok fazla bi bilgim yok ama yine de revivogen in pek işe yarayacağını sanmam.

abim revigen'in haplarından alıyor. işe yarıyor(muş)

bi iki ay kadar haplarini kullanmiştim sac tellerimi kalınlaştirdi.

Ben olsam ilk deneyeceğim s-video bağlantısı olurdu; tv'de girişi var, kartta da çıkışı var. Ancak bu sadece görüntü aktarır, sesi de tv'den almak isterseniz ses bağlantılarını da yapmanız gerek...

Dönüştürücü kullanılan başka çözümler de olabilir.

Şimdi, önce konunun PC tarafını ele alalım. Güncel ekran kartlarının çoğunda TV'ye çıkış özelliği var. Aslında buna Video Çıkış özelliği desek daha doğru, sonuçta kartın çıkışından video, yani görüntü sinyali alıyorsunuz ve bu sinyali istediğiniz cihaza gönderebilirsiniz. Kavram karmaşasının ilk sinyallerini de burada alıyoruz işte, çünkü İngilizcede "görüntü" demek olan "video" kelimesi, ülkemizde video kaset kaydeden ve oynatan cihazlara verilen genel bir isim haline gelmiş. Dolayısı ile video çıkış denince çoğunluk evindeki video cıhazını düşünüyor ve siz "Bu ekran kartında video çıkış var" dediğinizde karşınızdaki şahıs "ama bende video yok ki" diye cevap verebiliyor.

Ekran kartının üzerindeki video çıkışı bağlantı noktası iki formatta olabiliyor, 4 pinli bir soketi olan S-Video ya da RCA formatını kullanan Composite Video.

Yukarıdaki resimde yeni bir AGP ekran kartı üzerindeki video çıkış noktalarını görüyorsunuz. Gördüğünüz gibi S-Video standartına uygun bağlantı, bilgisayarın PS/2 Mouse girişine çok benzer bir görüntüde. RCA standartına uygun fişler kullanan Composite Video bağlantısını ise çok çeşitli cihazın üzerinde görme şansınız var.

S-Video bağlantısındaki 4 pinin 2 tanesi toprak bağlantısı, diğer 2 tanesi ise renk ve ışık bilgisini taşıyor. Composite Video'da ise isminden de (Composite = Birleşik) anlayacağınız gibi renk ve ışık bilgileri birleştirilmiş, dolayısı ile bir pin görüntü bilgisini taşıyor, diğer pin ise toprak oluyor. Görüntü kalitesi bakımından S-Video daha üstün.

Şimdi, olayın asıl sorun yaratan kısmı olan TV'ye bir bakalım. Aslında ülkemizde bu bağlantı sorunlarının yaşanmasına hiç şaşmamak gerek, çünkü bizim TV'lerimizde, teknolojik eksikler var. Her ne kadar reklamlarda uzaylılar tarafından kapışıldıkları gibi fazlası ile iddialı görüntüler sergilense de, son bir kaç yıla kadar ülkemizde üretilen TV'lerin üzerine konulan tek giriş, anten girişiydi. İşte sorunu yaratan da bu, çünkü ben dahil çoğumuzun evindeki TV'lerde anten girişinden başka bir giriş yok! TV üreticileri, pek gereksiz buldukları video, scart gibi girişleri, ancak Cine5'in ülkemizde başlaması ve yaygınlaşması ile ürettikleri TV'lere koymaya başladılar.

Fazla dağılmadan konumuza dönelim. Arkadaşlar, ekran kartından ya da başka bir cihazdan aldığınız görüntü sinyali eğer Video, Composite Video ya da S-Video diye etiketlenmişse, bunu TV'nin anten girişine bağlayarak görüntü alamazsınız! Anten girişine bağlayarak görüntü alabileceğiniz sinyalin ismi RF sinyalidir ve direkt olarak bu standartta görüntü çıkış veren cihazlar çok azdır, böyle bir ekran kartı ise yoktur. Eskiden Commodore 64 gibi bilgisayarların üzerindeki, direkt TV'nin anten girişine bağladığımız bağlantı RF türündedir örneğin, Commodore 64'ün ilgili çıkışında da açıkça RF ifadesi bulunur.

İşte en çok yaşanan sorun, ekran kartının Composite Video çıkışından alınan sinyali TV'nin anten girişine bağlayarak görüntü almaya çalışmak yanılgısı. Belirttiğim gibi, elindeki TV biraz eskice olan arkadaşların böyle bir yanılgıya düşmeleri de çok normal, çünkü başka seçenekleri yok.

Peki elimizdeki TV sadece anten girişine sahipse, ekran kartımızdan gelen video sinyalini nasıl TV'de görüntüleriz? Bu iş için, S-Video ya da Composite Video sinyalini RF sinyaline dönüştüren, piyasada RF Modülatörü ismi ile satılan yerli üretim cihazlar var. Ama ben size bu işe bulaşmamanızı öneririm. Çünkü zaten ekran kartından çıkan görüntü sinyali çok matah bir kalitede değil. Bir de bu sinyali olabilecek en ucuz şekilde üretilmiş, kalitesi tartışmalı bir RF modülatörü ile çevirip, TV'nin anten girişine verirseniz, çok düşük kalitede bir görüntü elde edeceksiniz. Bence uğraşmaya ve para harcamaya kesinlikle değmez, TV'ye çıkış almadan çalışmaya devam etmeniz çok daha mantıklıca.

Eğer çok eski olmayan Avrupa üretimi bir TV'ye sahipseniz, ya da gelişmiş bir yerli TV'niz varsa, TV'nizin arka ya da ön panelinde görüntü ve ses girişleri bulunacaktır. Çoğu TV'de ekran kartından aldığınız Composite Video sinyalini, iki ucunda RCA fişleri olan bir kablo ile direkt olarak bağlayabileceğiniz Video In etiketli bir giriş vardır. Ekran kartından video sinyalini getirir, buraya bağlar, TV'de de video kanalını seçerseniz, görüntüyü alırsınız.

Daha şanslı TV'lerde S-Video formatında da giriş bulunur. Bu girişi de aynı video girişi gibi kullanırsınız. Üstelik, eğer ekran kartından S-Video standartında sinyal alıp da TV'nin S-Video girişine bağlayabilirseniz, biraz daha kaliteli görüntü de elde edersiniz. Ne yazık ki S-Video bağlantısı yerli TV'lerin çoğunda yok ve satıcılar da böyle bir bağlantıdan haberdar değil. Büyük ekranlı, gelişmiş bir TV satın alacaksanız S-Video girişli olmasına bence dikkat edin, çünkü bu bağlantı DVD player, Oyun konsolu gibi cihazlardan kaliteli görüntü almak için de hayli kullanışlı.

Ara kablo konusuna gelince, normalde PC ile TV arasındaki kabloyu fazla uzatmamakta fayda var, uygulamada kötü kablolar 9-10 metreden sonra ciddi sinyal kaybı yaratıyor. Ama piyasada bulunan kaliteli fişlerden ve kaliteli kablolardan kullanarak, lehimleri de düzgün yapmaya dikkat ederek, görüntü sinyalini oldukça koruyarak taşıyan bağlantı kabloları yapabilir ya da yaptırabilirsiniz.

"Benim ekran kartımın çıkışı S-Video ama TV'de Composite Video giriş var" ya da "Kartım Composite çıkış veriyor, TV'de S-Video giriş var" gibi bir sorunuz varsa, hiç canınızı sıkmayın. Aşağıda gördükleriniz gibi ufak ara dönüştürücüler ile iki formatı birbirine çevirebilirsiniz. Kimi zaman bu dönüştürücü kablolar ekran kartlarıyla birlikte de gelmekteler.



TV üzerinde Video ve S-Video girişlerinden başka, SCART girişi de olabilir, hatta güncel TV'lerde en az 1 SCART girişi mutlaka var. TV'nizde sadece anten ve SCART girişi varsa hiç sorun yok. Elektronik malzemesi satan dükkanlarda ufak adaptör parçalar satılıyor. Bu parçaların bir yüzü SCART formatında ve TV'ye takılıyor. Diğer yüzünde ise Composite Video ve S-Video girişleri var. Siz ekran kartından aldığınız görüntüyü kablonuz ile bu adaptörün uygun bağlantısına takıyorsunuz, adaptörü de TV'nin SCART girişine taktığınızda bağlantı yapılmış oluyor.

Stereo ses girişi olan TV'lerde, dilerseniz PC'nin ses kartından aldığınız ses sinyalini de özel bir ara kablo ile sağ ve sol kanalları birbirinden ayırarak TV'ye girebilir ve sesin TV hoparlörlerinden gelmesini sağlayabilirsiniz.

Bir de, ekran kartında video çıkışı olmadığı halde, TV'ye görüntü vermek isteyen arkadaşların durumu var. Bu amaçla kullanılmak için çeşitli VGA - TV çeviriciler var piyasada. Bu çevirici cihazlar PC'den aldıkları VGA görüntü sinyalini Composite Video, S-Video ya da bazen RF sinyali haline getirip size sunuyorlar. Farklı cihazları denemiş kullanıcıların deneyimleri çeşitli, ama benim kendi deneyimim, bu cihazlara harcanan paraya yazık olacağı yönünde. Söz konusu dönüştürücü cihazlar ucuz cihazlar değil, ve görüntü kaliteleri oldukça düşük. Belki VideoCD gibi bir şeyleri TV'de izlemek için yeterli olabilirler, ama başka bir amaçla işe yarayabileceklerini söylemek zor. Ben bu cihazlara hiç bulaşmayın derim.

------------------------------------------------------
*alıntıdır:@mobilecom,ilgili yazısı
forum.donanimhaber.com linki iyi incelerseniz işinize yarıycaktır.

size lazım olan bir ucu s-video (bilgisayar çıkışı için) diğer ucu s-video veya scart (tv ye girmek için) olan bir kablo. çözünürlüğü de iyice düşürürseniz nispeten iyi bir görüntü alabilirsiniz.

televizyona zararı, aynı görüntü çok uzun süre ekranda kalacağı için (masaüstü mesela veya tarayıcının menüsü gibi) ekranın fosfor kaplı tabakasını (fosfor tabakası olmayabilir ama öyle bir tabaka işte) yakıp aynı görüntün sürekli ekrada kalmasına sebep olabilir. film izlerken veya oyun oynarken hiç sıkıntı yok. gerçi bu yeni nesil televizyonların belki buna karşı bir koruması vardır ama pek tavsiye etmem yine de..

Cevaplar işe yaradı ama hadi bikaç soru daha, sonra serbestsiniz.

Şimdi ben bunu tvye bağladım diyelim. Elimdeki crt'nin driverı yüklü ve kullanılan monitör olarak bu gözüküyor. Bu sorun olur mu?

Bir de tv 100Hz, ben şuan bilgisayarda en fazla 85 hz görüyorum. Bu olay yüklü olan driverdan dolayımıdır? Tv-kart arasında Hz farkı olursa nolur, kötü olur dimi?
(evet çok cahilim donanım konusunda)

öncelikle tv için tüplü denmiş. eğer tüplü bir tv ise, monitör olarak kullanmak çok mantıklı olmuyor. sadece film izlemek için mantıklı olur.

yine de konu hakkında naçizane bilgilerimi vereyim.

tv ya da monitörler driver istemeden çalışırlar ayrıca şu anda görülen 85 hz, sizin şu anda kullandığınız monitörün maksimum yenileme hızıdır. tv'ye takıldığında değişir her şey. zaten o anlamda monitör olarak görmeyeceksiniz.

eğer ekran kartızın çıkışı composit'se, yani tv'de video yazan sarı renkli giriş gibiyse, iki tarafı da aynısından olan bir kablo almanız yetecektir. tabii ekran kartı ayarlarından gerekli düzenlemeleri yapmak gerekecektir..

ancak tekrarlamak isterim. tüplü bir tv'de internete girmek ya da msn'a bağlanmak gibi şeylerin bir anlamı yok. yazılar okunmaz hale geliyor.

Hmm anlaşıldı... Yahu zaten oyun oynamaya götürüyorum =)

nöbetçi memurlar vardır. müracat sorun olmaz ama teslim almak zor olabilir...

önemli olan başvurabilmem. pazartesi salı teslim alsam olur.

İdari izin işlerin yürüyebileceği asgari sayıda memurun görev başında olması, diğerlerinin izin yapması demektir. Dolayısıyla başvurunuzu yapmanız mümkün ancak sayın udi'nin de belirttiği gibi teslim almanız zor.

ya bugün idari izin değil sanırım. sadece okullar falan tatil. devlet daireleri çalışıyor.

firefox icin (bkz: adblock plus)

(bkz: privoxy)

firefox icin yine: (bkz: flashblock)

adblock plus ve flashblock kombolu firefox kullanıyorum, nasıll mes'udum anlatamam.. her ikisi de ayrı ayrı söylenmiş ama pekiştireyim istedim.

çoğu site aylık ücretler karşılığında üye olmanız halinde sitelerini reklam görmeden gezmenize müsaaede ediyorlar.

yeri gelmişken ben de belirteyim, bir insan ya da firmadan web sitesini bedavaya (aylık üyelik ücreti ya da reklam geliri olmadan) yapmasını beklemek de doğrudan o kişilere tecavüzdür.

uzaklarda arama; opera...
Sonra urlfilter.ini dosyasını paşa gönül kriterlerine göre oluştur.
Başlangıç için şunu tavsiye edebilirim:
www.fanboy.co.nz

Firefox yükleyiniz ve ardından " most popular add-ons " kısmındaki popüler eklentileri kullanarak gerçekten hızlı ve işlevsel bir tarayıcıya sahip olabilirsiniz ...

firefox için:

Adblock Plus:
Resimleri ve flash'ları engelleyebilir. Yüklediğinizde easylist'e abone olun. Easylist bir filtre listesidir. Bu filtreler sayesinde reklamların çoğu engellenir. Bu filtrelerden kaçan reklamları engellemek için daha sonra kendiniz de filtre oluşturabilirsiniz.
addons.mozilla.org

Adblock Plus: Element Hiding Helper:
Adblock plus'ın yanına kurabildiğiniz bir eklentidir. Bunu kurduğunuz zaman sadece resim ve flash'ları değil, yazıları ve tabloları da engelleyebilirsiniz.
addons.mozilla.org

tabii ki ilk bakılması gereken yer tjk olur. istanbul'daysanız veliefendiye gidip sorabilirsiniz. ya da telefon edebilir, e-posta atabilir, talep formu doldurabilirsiniz.
Adres: Türkiye Jokey Kulübü Veliefendi Hipodromu 34144 Bakırköy/ İstanbul
Telefon: +90 212 444 0 855 - +90 800 219 80 10
Faks: +90 212 414 69 39
E-posta: [email protected]
www.tjk.org

hocam geçmişe dönme olayı yok değil mi back to the future falan ?

o konuda yardımcı olabilirim.

tjk'nın web sitesine baktım. iki tane bediha isimli at kayıtlı. biri 88, biri 2006 doğumlu.

4 tane bediha var.
2sinin tarihi var 2 sinin yok. herhalde tarihi olmayanlardan biri.
75 olması lazım sanırım.
teşekkürler arkideşler.

en sondaki. taşınabilir en azından.

en sondaki iyidir de stokta yok gözüküyor.

illa bu üçünden birisini mi almak zorundasın. external hdd alacaksan ilk olarak western digital öneririm. sonuçta arşiv yapacaksın yarın bir gün bozulması hoş olmaz. ayrıca 500 gb artık çok yetersiz kalıyor ne arşivleyeceksin bilmiyorum ama film vs için alacaksan 1tb al.
yerinde olsam 60 70 lira fazla verir şu tarz bir şey alırım.

www.vatanbilgisayar.com

fiyat farki olsa da 3,5" alma bence, 2,5" al.. tasinabilirlik onemli.. bi de guc kablosuyla falan ugras dur isin yoksa, ne gerek var allasen.. bu 3 secenek arasindan 3. sumantikli gorunuyor ama ayrintili teknik bilgi vermemisler hdd hakkinda ve stokta yok..

elmayla armudu karşılaştırmak gibi olmuş. disklerden biri 2,5 luk diğer ikisi 3,5luk. 2,5luklar hız konusunda bence insanı çileden çıkarmasalar da 3,5luğun hızına yaklaşamıyorlar tabii. 3,5luklar da taşınmaya elverişli değiller ve harici gü. gerektiriyorlar. bir de 2,5 luklar acaip hassas oluyor, bir kere düşerse yere elveda deyin. 3,5luk almaya karar verirseniz ki masaüstünde kullanacak bir yere taşımayacaksanız 3,5luk tavsiye ederim, seagate derim (maxtor u da satın almıştı galiba seagate) 2,5luk zaten tek seçenek sunmuşsunuz.

ben de western digital öneririm ve cidden 500 gb artık yetmiyor. zaten 35 gb'si olmuyor. bir de sürekli seyahat edip hard disk de sürekli olarak kullanılmayacaksa 3.5 inc almak daha mantıklı bence. sonuçta daha ucuza geliyor ve kırk yılda bir cafede ya da arkadaşta kullanmak için o kadar para vermeye ve hızdan da fedakarlık etmeye gerek yok bence.

Western Digital'den şaşmamak lazım. Bende 2 tane 500'lüğü var, zerre sorun çıkarmadı.

Sonradan aldığım 2. 500'lüğü elden çıkarıp 1 TB almayı düşünüyorum, uygun fırsat/kampanya vs. yakalarsam. Sana da öyle yapmanı tavsiye ederim. "500 yeter" dersen de, sen bilirsin.

bende birincisi var. alalı 2 ay oldu. sorun çıkarmadı henüz hızı gayet iyi, ses çıkarmıyor hiç. darty'nin beyoğlu şubesinden 174 ytl'ye aldım.

olur hem de çok güzel olur. cayır cayır da olur. önemli olan ne kadar para harcamak istediğin.

ipucu: konserlerde sanatçıların kablosuz mikrofonla şarkı söylediğini, gayet de güzel ses verdiklerini hatırlayalım.

Yani "cable hi-fi" denen olay tamamen yalan dolan mı diyorsunuz? yani mesela, sahne kullanımlarında uzun olmasını gereken kabloların uzunluktan kaynaklanan noise artışını minimize etmek için balanced(xlr)konnektorler kullanılması falan... yani uygun teknoloji var, o xlr'lar falan da cope atılır istenirse, full kablosuz bir stage yaratılabilir, fidelity'de de hiçbir düşme olmaz, ama bunun için 500 katı (ya da 10 bin, her ne kadarsa) para basmak gerekir mi diyorsunuz?

evet, yeterince para karşılığı her şeyin kablosuz olabileceğine inanıyorum.

anadolu kavağını bir görün derim ben. beşiktaş sahili güneş batmaya yakın çok güzel olur orada bir çay içebilirsiniz. lakin günbatımını moda sahilinde izlemek de pek keyiflidir. pierre loti'yi de şiddetle tavsiye ederim.

Kiz tavlamak icin bir canon fotograf makineniz de varsa, atakoy civarlarini oneririm. Eski osmanli koyu civari olabilir.

(bkz: studion)

önce bir müze kart al.

eger yagmurlu olmayaksa arkeoloji müzesi, gülhanede in gülhane parkının kapisindan Topkapıya cıkar gibi yokusu tırman
belki timsah agacini da görürsün ama saraya gelmeden solda müze giris 4 ytl ve saat 16 da kapaniyor
istersen müzeyi gez istersen bahcesinde otur o denli keyifli gelir bana orasi
agaclarin arasinda falan filan

İsim İsim İstanbul Tarihi Yapılar - Caddeler- Sokaklar
Yazar: Önder Şenyapılı
www.tulumba.com.tr


www.istanbulkulturturizm.gov.tr
tr.wikipedia.org:%C4%B0stanbul%27daki_yap%C4%B1lar
www.turkiyerehberi.gen.tr

ilber ortaylı'nın istanbul gezi rehberi isimli bir kitabı var. süper bir kitap. belirttiğiz bölgelerdeki görülmesi gereken her yeri sokak sokak, bina bina anlatıyor.

o değil de erkan oğur'un "neden geldim istanbul'a" cover'ı muhteşemmiş. ben yeni dinledim, dinlemeyen kalmasın diye yazıverdim buraya. amin.

(bkz: istanbul gezi rehberi ) bu kitabı edin, zaman buldukça tüm istanbulu gezersin. şahane bir kaynak.
co2s2; ilber ortaylı değil, murat belge'nin kitabı o:)

Şehir surları turu yapabilirsiniz bayağı ilginç olur. Tahminimce iki gün sürer. Şehir surlarının kenarlarından yürüyerek ve yakındaki tarihi yerlere giderek hiç ummadığınız kadar ilginç bir deneyim yaşayabilirsiniz.

İstanbul gezi rehberini ben de tavsiye ediyorum. Açıkçası dili çok da akıcı gelmedi bana ama oldukça bilgilendirici.

kesilen bilet uzerinden aliniyor diye biliyorum ben. kopyalar uzerinden dagitimcilar aliyor olabilir belki (bunu tamamen attim).

kesilen bilet üzerinden alıyolarsa dolandırır bu sinema sahipleri yapımcıları ama.

hem kopyayı satın almak için hem de kesilen bilet üzerinden sinema filmciye para ödüyor olması lazım.

sanal uyku nun söylediği biraz daha uygun sanki.

Sinema salonu işletmecileri kesilen bilet konusunda çakallık yapmasın diye ampec ajanları paso filmlere girip çıkmaktadır.
Genellikle öğrencilerden oluşan bu ajanlara izledikleri seans başına ufak bir ücret ve beleş film sunmaktadırlar.
Ajan girer filme şöyle bir salonu sayar film başladığında. Sabahtan beri 5. olduğu için az sonra çıkar. Bir de yarıdan sonra girip gene sayar falan filan.
Sinemacı amcanın belirttiği kişi ile ajanın belirttiği arasında büyük farklar varsa ampec'in de yaptırımları oluyorur.

Hea o filmin yarısında çıkanlar hep ampec ajanlarıydı demek ki ! :)

vecna: peki bu ampec'e nasıl ajan olunuyormuş?

iyi para varmı bari o gammazlık işinde. parqa kazanıyon hem sinemada beleş. iyi iyi iyi.

2001 senesinde ben yapmıştım bu işi. bi arkadaştı aslında ajan. ama o gün başka işi olduğu için yerine beni gönderdi. Savaş Ay'ın Dansöz adlı filmini izlemiştim. filmin parasını verip, bi de cebime ufak bi harçlık koymuşlardı. çok getirisi yok. bi de filmde bi sürü taş gibi manita cinsel ve drug falan olmasa çekilir gibi değildi yani.

e iyide ampec ajanları sinema sahibine gıcıksa o da bi çakallık yapabilir.
böyle kısır döngü şeklinde gider valla.

kurumsal olmus firmalar o riske girmez zaten. keserler kesinlikle bileti. hatta kimse girmez.

kesilen biletler üzerlerinde maliye bakanlığı falan filan yazan resmi fatura olduğu için sinema sahiplerinin dolandırma şansları biraz daha az olur diye tahmin ediyorum.

Burs ya da harclarin ertelenmesi konusuna gelince, şirketler, danışmanlık kurumları ve diger kurumlar tarafından sağlanan imkanların yanı sıra okul tarafından saglanan bir kac imkan da mevcuttur. Bu yardımlar genellikle öğretim programı başlamadan verilirler. Programa kabul herhangi bir burs ya da harc ertelenmesinden bağımsız olarak düşünülür.

tuition waivers için harç kredisi kullanalım, kullanmayanları uyaralım.

Harc kredisi harcin odenmesi gerekmedigi, ya da odense de hicbir zaman ogrencinin cebinden para cikmadigi manasina mi geliyor? Tuition waverdan anladigim bu cunku. Kredi ise konuyla yakindan alakali olmayan bana tersmis gibi geldi.

ben simdi tekrar düsününce waive icin muafiyet karsiliginin da uygun olabilecegini düsündüm ama bildigim kadari ile waive hic ödememek degil, ertelemek askıya almak anlamina geliyor, american heritage da "to put aside or off temporarily; defer" diyerek sanki bunu kastediyor.

cevaplar için çok teşekkür ederim. yurtdışında bi üniversitenin mba burslarıyla ilgili bilgi almak istemiştim, genel mba koşulları ve mba bursu alma şartları nelerdir diye, ona istinaden böyle bi cevap gelmiş. burdaki koç üniversitesi gibi bi üniversite, askıya da alıyo olabilirler belki, gerçi burda da prosedür nasıl bilmiyorum ama..

cevahir'in en üst katında.

Çin Büfe!
www.cinbufe.com

mailing var fenerbahçe'de. istanbuldaki ilk çin lokantasını açan kişilerdir sahipleri. migros'a gelmeden hemen önce solda. tavsiye ederim, pek lezzetli pek geniş menüsü var.

cevahirin en üst katının 1 altında sınırsız 9 ytl çin yemeği olan bir yer var en üst katında da sınırsız var ama o biraz daha pahalı idi. sonra bu başta dediğim yerin yine profiloda da şubesi var. kocaman bir kap veriyorlar istediğin kadar noodle, et yemeği, tavuk yemeği pilav salata doldur, ben doyuyorum ki ben doyarsam herkes doyar

ucuza kısmı cevahir'deki yerlerde olur ama lezzetli kısmı olmaz. Tabii aşırı yağlı yemeklere karşı özel bir ilginiz yoksa.

3-4 kere yedim ikisinden de. Bir daha yememeye tövbeliyim. istiklal'de bir yer var ismini bilmiyorum. Şu üstteki çin büfe olabilir. Orada lezzet gayet iyi. Fiyatlar da kişi başı 15-20 falan olur. Daha ucuza iyi çin yemeği varsa malesef ben de bulamadım.

istanbul'da ucuz çin yemeği yok maalesef

evde yap

cevahir i sevmem etmem ama cevahir'in en üst katı fikrine katiliyorum. öğlen 10 ytl ye sinirsiz cin yemegi vardi. baya da doyuruyodu.

want2die'ın söylediği şey o değil ve laptop'lar için nec hariç bir markanın dvd'sini bulmak zor

çıkma bulabilirsin ikinci el ama pek tavsiye etmem. ayrıca nec candır yahu neden kötü demişler ki?

ben de artiriyorum, nec iyi markadir. baska bilinen bir alternatif marka yoksa, tercih edilmesi sorun olmaz.

tepe nautilus'de vardı. (kadıköy)

kanyon'daki sinemada da var.

maltepe carrefour'da var.

her uçağına inişine göre servis vardır diyor websiteleri havaş için.

www.havas.com.tr

Yolculuk süresi: Ortalama 1 Saat olup trafik yoğunluğuna göre değişebilmektedir.

Bilet Fiyatı: 10,00 YTL (KDV dahil)

diye eklemekte ayrıca.

ben tek otobusle kadikoye gelirim, oradan vapurla eminonu, oradan tramvayla merter yapardim. merterden sonra bide metroya gecersin sen sirinevler icin. saat 10:30 olayini gormemisim. bu yolculuk nerden baksan 3 saat suruyor. o yuzden en mantikli havasla taksim, oradan dolmus yada otobusle sirinevler.

topkapı mı taksim mi tam hatırlamıyorum ama bir akraba şirinevlerden iett ile gelmişti, bence iyi bakarasanız 10 ytl yerine çift biletle avrpa yakasına geçersiniz. (bu dediğim 2 sene önceydi, değişmemştir muhtemelen)

sabiha gökçen'den ona binersiniz, buna binersiniz, şuna binersiniz. 3 vasıtadan ve 5 liradan aşağı olmaz. 10 lira verip tek vasıtada gitmek daha mantıklı.

küçükyalı dediğin istanbul küçükyalı ise, harem'de inmek gerekir. yani anadolu yakası'ndaki otogarda. oradan harem-gebze minibüslerine binerek küçükyalı'ya ulaşmak mümkün. tabii otobüs şirketine sormak lazım servisleri var mı diye.

eğer otobüs harem'e uğramıyorsa, bileti değiştirmek en mantıklısı.

şimdik 1- otobüs yerine trenle gitseydin çok daha rahat olurdu.
2- küçükyalı askerlik şubesi minibüs caddesinde askerlik sınavına orada gireceksen minibüs caddesine gitmen gerekiyor. bunu a- haremde inip servisle kadıköy oradan minibüs caddesinden giden minibüsler b- yenisahrada (ilk durak) inip yolun karşsına üstgeçittten geçip gelen maltape minibüslerine binip minibüsten minibüs caddesine ininci inip yürümek yada tekrar minibüse binmek.

kadıköy'den 17 L otobüsü direkt küçükyalı lojmanlara gider. harem'den kadıköy ordan otobüs en güzeli, kışlanın içine kadar gidiyor.

cd key'in çakma olacagini düsünmüyorum. hele ki büyük bir firmanin böyle bir riske girecegini hiç sanmam. xp home cd keyleri ile pro lar farklidir zaten. muhtemelen ellerinde bulunan cd'den yükleme yapmislardir.

içinizin rahatlamasi için microsoft'u arayarak sormanizi öneririm.

büyük ihtimalle kullanılmış bir ürün almışsınız. gidip geri verin. daha önce açılmadığına emin olduğunuz bir kolide duran bir laptop alınız. bunu anlamak için de laptop kolisindeki koli bandının üzerinde distribütör firmanın ismi yazsa iyi olur. genelde öyle anlaşılıyor. tabii teknosa'dan almadınız umarım. aldıysanız bile ayıplı mal olduğu için almak zorundalar. tehdit edin.

cihazı ilk çalıştıran siz misiniz? yani genelde ürün ilk açıldığında ilk kurulum uygulaması çalışır windows'un. burdan fabrikadan sonra bayinin veya başka birinin
ürüne mudahale edip etmediğine dair bir fikir edinilebilir. bu arada genelde notebooklarda cd falan olmuyor zaten. hdd üzerinde gizli bir restore alanı oluyor ordan restore ediliyor.
tamamen kurgusal olarak söylüyorum, ürün bayiye free dos veya linux kurulu olarak gelmiştir. xp'yi kendileri kurup yanlış etiketi yapıştırmış olabilirler. markanın iyi bir bayisi ise yetkisi oluyor işletim sistemi kurmaya falan. veya iade bir üründür, size kaktırmış olabilirler.

bence durumu sorgulayın.

cevaplara teşekkürler

kutusunun üstünde yazdığına göre cihazın fabrikadan sevk tarihi 28.10.2008
windowsun kurulduğu tarih ise 25.10.2008

yani sonradan kurulmuş ya da kullanılmış bir cihaz değil.
direk fabrika çıkışından hatalı.

elimde hiçbir cd ,belge falan da olmadığı için bişey de yapamıyorum. yarın aldığım yeri arıcam.

@co2s2: teknosadan almadım bilgisayarı

sanırım olabiliyor. isterseniz yetkili bir yere mail atın ya da telefnla bildirin bir deneme yapsınlar. ben de bilgisayarımı doğru düzgün bir firmadan aldım fakat windowsun lisans doğrulayıcısı falan indikten sonra bu kopya orijinal değil diye uyarılar vermeye başladı. windowsun sitesinden şikayet maili gönderebilirsiniz. türkçe bile yazabilirsiniz sanıyorum.

ben de laptopu alırken vistayla geleceği yazıyordu. açıp baktım xp kurulu. açıklamasını da "vista pek sevilmiyor xp kurup veriyoruz" şeklinde yaptılar. XP kopya haliyle cdkey, sticker falan yok. Vistayı da kutusuyla verdiler. Yapabiliyorlar bazen böyle mallıklar. Kopyaysa zaten Microsoft Genuine hedesi çıkar yakında sağ altta.

ben xp home değil professional istiyordum bu saçmalık nedir diye gidin, cazgırlık yapın. ya bana professional verin (parasını ödediniz hakkınız ikisinin arasında fiyat farkı vardır) ya da xp pro kurulu sıfır bir makine verin diye diretin. bilginiz dahilinde olmadan istediğiniz mal değiştirilmiş. ürün listelemelerinde ram hdd zart zurt yanında işletim sistemi de yazar. siz 2ghzlik cpu istemişken 1 ghzlik pc verebiliyorlar mı? veremiyorlar. bunu da veremezler. hakkınızı arayınız.

okuduğunuz bloglarda çok fazla resim ve/veya arkaplanda çalan müzik varsa olabilir.
hele resimleri optimize ederek yüklemiyorlarsa daha kötü.

şimdi şöyle bişi bloglarda ana sayfada ortalama 10-20 arası post vardır. her postun da resmi mutlaka oluyor hepsinde. optimize konusunda bilgim yok. genelde resmi google da bul ekle yapılır. hiç birinde arka plan müziği çalmıyor.

modem kablosuz ise güvenligine bakmanizi öneririm. bloglarda ne kadar resim, arkaplan muzigi olsada kotayi gececeginizi sanmiyorum.

4-5 video, 150 tane blog ile kesinlikle dolamaz o kota.

tarayıcınızın ayarlarından resimleri göstermemesi seçeneğini aktif edebilirsiniz. Sadece blog okuyorsanız işinize yarayabilir bu.
Bir de dumeter tarzı download sayacı kurun bilgisayarınıza. anlık/günlük download miktarınızı görebilirsiniz böylece.

ben de oyumu güvenlik açığından yana kullanıyorum..web sayfası bakarak kota dolduramazsınız. birisi yancı gibi takılıyordur sizin bağlantıya

modem wireless değil arkadaşlar. cevaplarınız için teşekkürler.

şey yapabilirler clark kent modunda okur olarak giriş yaparlarsa değişiyodu eskiden değişmediyse bu sekilde değiştirebilirler

evet o şekilde değişebiliyor ama direk değişmemesi bence de saçma

10 entry'den sonra entry girmediklerini varsayarak söylüyorum, çaylak olmakla okur olmak arasında ne fark var ki?

hatta yazmadıktan sonra ne anlamı var ki sözlüğün?

eskiden okurluk die bir kavram yoktu. giren çaylak diye giriyordu ya da hiç kayıt olmadan kullanıyodu. çalyakların da tema değiştirme hakkı yoktu.

okurluk kavramı icat edilince "yazamasınlar ama oy kullanıp tema değiştirebilsinler" diye bir imkan tanındı okurlara. e okurlara tanındı ama, çaylakların mevcut durumunda değişiklik olmadı. kaldı öyle. hala da öyle.

verdiğiniz fiyat über kalite kokain'in ederidir avrupa dolaylarında. eroin çok daha ucuz. çok pis şeyler ama bunlar hep. öldürüyor, süründürüyor hırpalıyor duvardan duvara adamı. çok yanlış.

altın 25$/gr platin 66$/gr iken "orlon yün" o kadar pahalı olmaz.
"american gangster" filmi ve "breaking bad" den yola çıkarak; o paket fiyatı olabilir diyorum 250gr ya da yarım okka gibi.

narkotikte çalışan bir polis arkadaşıma bu soruyu sorduğumda ülkeden ülkeye değiştini öncelikle kalitesine sonra da uyuşturucunun o ülkeye giriş zorluğu, kullanımı ve satışı durumunda yasal yaptırımlara göre değişeceğini söylemişti. örn; arabistanda direkt idam. bu işle uğraşan adam yakalandığında idamlık olduğunu bildiğinden istediği rakamı rahatlıkla çekebilir ve de müptelasından o parayı alırmış. uyuşturucuyu üreten ülkelerde ise afganistan, bilumum güney amerika ülkelerinde ucuzmuş. bir de mafya tekeli ve de rüşvet çarkı durumu. italya'da temiz eller operasyonu öncesinde birçok bürokrata ve polise rüşvet yedirdiği için mafya rahatlıkla köşe başında nohut pilav satar gibi uyuşturucu satabiliyormuş.

edit: şimdi aklıma geldi de haberlerde çıkardı şu kadar kilo / ton şu cins uyuşturucu yakalandı piyası değeri şu kadar milyar / trilyon tl diye. egm sayfasından narkotik şube kısmına girip operasyon haberlerine bakabilirsiniz.

edit 2: kısa bir google araması sonucu (git: www.nethaber.com)

Toplam 28 milyon dolar değerinde 565 kilo eroin
28.000.000 / 565.000 = 49,50 * 1,56 = 77,22 ytl

sözlükçü not : iyi para
ayrıca göğüs kabartan link : narkotik.iem.gov.tr

haberden not: Başka bir deyişle BEŞ YIL İÇİNDE Narkotik operasyonlarında 57 TON (uyuşturucu, uyuşturucu madde yapımında kullanılan yan ürünler, ham maddeler) MADDE yakalaması gerçekleşmiştir. (bu istatistik sadece istanbul narkotik şube için geçerli türkiye'nin tamamı dahil değildir.)

mrtksn'ın değindiği eroin fabrikaları: www.yuzde52.org

500 dolar doğrudur.

entry'de yazanlar da toptan fiyatlar..

"ah ege ah" sanırım şarkının adı. rakı-roka diye de geçiyor.

şarkı bende yok ama welmaren isimli yazarda var. eğer co2s2 gönderdi derseniz o anlar.

cfosspeed yada netlimiter öneriyorum firewallı bi süre kapatıp deneyin eğer bağlantı hızlanırsa firewalldandır demekki

20 megabit mi? nası ya hangi tarife bu? aylık ne kadar ödüyosun merak ettym.

fiberoptigin bagli oldugu cihaz iyi configure (?) edilmemi$tir buyuk ihtimal..

bence azureus deneyin. adam gibi upnp var.

@rentts italyadayim, 45 yuro aylik normalde ama suan 20 oduyoz kampanya ayagina.
@grosssamer takilan modem lanet bisey. port acilmiyo, sadece wifi sifresi ve adi degistirilebiliyo o kadar

@co2s2 upnp olunca noluyo, port acmaya gerek kalmiyor mu o zaman?

italyaya selam diyorum. arkadaş işe bak ya biz burda 4 gb limitliye 35 veriyoruz adamlar 20 euro ya 20 mb ten bahsediyolar. petrol, doğalgaz, internet hepsi aynı.. sonra bu ülke yok şöyle yükselcek böyle bilmem ne olcak. nah olcak. (kızdırıyolar ama ya)

upnp, program ile modemin muhabbet edip sizin uğraşmanıza gerek bırakmadan port mort ayarlarını yapmasına denir. azuerus bu işi iyi beceriyor ve interneti en verimli bir şekilde kullanıyor, kullandırıyor.

biz uzantısı adres defteri formatlarından birisi olsa gerek.

filext.com adresinden kontrol edilebilir.

www.foxitsoftware.com

çok teşekkürler

abview aciyor demisler ama denemedim

bir de acmak yerine baska formata cevirebilirsin, mp3, wav gibi

başka formata çevirmek :) hımm.. güzel fikir :) bunun için program tavsiyesi rica etsem...

denemedim hicbirini

internette "voc convert" gibi aratabilirsin

www.media-convert.com

Friends'e tıklayınca yukarıdaki sırada. Status Updates - Recently Updated - Phonebook.

iphone ya da blackberry kullanıcıları daha güzel kullanıyor bu defteri. doğrudan arama da yapabiliyorsunuz. değişik evet..

bi screen capture programı ile kayıt alabilrisin sanırım sunumu.

camstudio.org

powerpoint sunumunu jpg olarak kaydedip kendi videonu hazirlamak daha mantikli sanirim?

tek tek screenshot alıp avi yapan programlar, klasik avi yapıyordur. yani divx olmayan. o avi dosyasını total video converter ya da benzeri programlar ile divx avi'si yaparsanız çok daha küçük olur.

DVD slideshow GUI

Bytescout PPT To Video Scout adli program fena cikmadi. avi dosyasini da co2s2'in dedigi gibi divx haline getirmek en mantiklisi. cok tesekkurler yardim icin.

başka bir klavye ile deneseniz? eskimiştir klavye, bozulmuştur.

plazmanin markasi/modelini ya da girisleri neler onlari söylerseniz daha kesin sonuclar alabilirsiniz.

vga değil de dvi gibisinden bir giriş olması lazım. tip olarak şöyle:

www.atmarkit.co.jp

vga-dvi kablosu da mevcuttur.

valla ben sinanpaşa pasajına gitmiştim adama demiştim ben laptopı lvdye bağlıcam 10 ytlye bi kablo verdi bana geldim taktım gayet çalıştı.2 ytlye de ses için kablo aldım onu da taktım mis gibi oldu.ama kablolar vga mı mga mı bilmiyorum.

bir de bağladıktan sonra tvye görüntü gelmezse korkmayın öyle pat diye olmuyomuş 2 saat de kurcalamayın görüntü ayarlarını.direkt ekran kartının ayarlarından yapılıyor.nvidiaysa masaüstünden sağ tıklayıp nvidia control panel'e tıklayın ekran ayarlarından yapın.

plazma: www.istanbulbilisim.com.tr
lcd: urun.gittigidiyor.com
laptop: acer aspire 5920

anladığım kadarıyla laptop girişi vga olacak, tv girişi ise dvi. şimdi baktım lcd tv'nin arkasında dvi girişi var.

ayrıca elektro world'de vga çıkışı olan tek bu vardı, yani iki ucu da vga. umarım değiştirirler başka bir ürünle.

sinanpaşa pasajını bilmiyorum ne yazık ki. uygun kabloyu bulabilirsem ayarlarda sorun çekmeyeceğimi düşünüyorum.

siz bir tane vga to dvi convertor alacaksiniz, bulacaksiniz elinizdeki kablonuzu da degistirmek zorunda kalmayacaksiniz. ucuz birseydir, arastirin orda burda.

teşekkür ederim cevaplar için.

mezgiti bırak da sazan iyi balıktır ve ikisi de yumurtlar, doğurmaz.

dişi mezgit bir yılda aralıklarla yaklaşık 200.000 civarı yumurta bırakır. hangi birini seçip içine alsın:)

sizin de tahmin ettiğiniz gibi yediği bi balıktır o. istavritin içinden de mezgit yavrusu çıkabiliyor. gördüğüm kadarıyla "hayvan evladı seni" nickli yazar balıkçılıkla yakından ilgili bir de ona sorun isterseniz.

sanıyorum ipod u bağlarken shift tuşuna basılı tutarsanız itunes u açmıyor.

itunes ayarlarında var o. ipod bağladığımda itunes açma gibisinden bir şeyler var.

itunes'un ipod genel ekraninda "baglandiginda itunes'u acma" mevzuu var, fakat bildigim kadar ile dediginiz olay sadece mac'lerde kullanilabiliyor. hatta kadar kullanilabiliyor ki yeni jenerasyon cradle'larda kumanda var falan. apple center'a adam şov yapti "bakin simdi nasil kontrol edicem"1 diye, tek tusa bassinda 20 bilgisayar bi anda medicenter moduna gecti falan. neyse. olay su ki ipod bilgisayara baglandigi anda sych olur, itunes acsa da acmasa da. en azindan 2g nano'lar icin bunu net soyleyebilirim. daha yapmayanini da gormedim.

itunes'dan ipod bağlantısını kes. şarjda olup oynaşabilirsin ipod ile. ama müzik dinleniyor mu denemedim. sadece menuler içinde gezebilmiştim.

aynen teritori'nin dediği gibi yapacaksın. ipod'u eject ettikten sonra istediğini yapabilirsin.

itunes'u açmasanız bile ipod ekranında bağlantıyı kesmeyin yazısı görünür bu arada.

olmuyor. kesemiyor bağlantıyı :(

dandik koşu bantları ile ses gidiyor ancak daha kaliteli olanlar daha az ses geçiriyor.

bir de koşu bandının altına serilen titreşim ve ses yalıtımı sağlayan halılar var. komşuluk ilişkilerinizin selameti açısından bir bakın derim...

herhangi bir sağlık sorunu veya doktor tavsiyesi yoksa, yani bu aletin hakkını veremeyecekseniz kararınızı gözden geçirin. ortada bir zorunluluk olmayınca kısa sürede elbise askısına dönüşüyor bu meret. enerji harcayarak enerji harcamak pek mantıklı değil zira... evin yakınlarında uygun bir parkur bulursunuz belki.

cok skici bantta kosmak sahil filan varsa git kos yoksa ne biliyim baska yerlerde.
soruya cevap degil fakat

koşu bandında voit sanırım fiyat performans oranı başarılı modeller sunuyor. bir de motor gücü önemli sanırım. ama en önemli kısmı diğerlerinin de söylediği gibi ses.
koşu bandı alırken 1. altına sermek için yalıtım halısı ve 2. karşısına koymak için bir televizyon almanız lazım :)

eve koşu bandı almayın. ev tipi bantlar çok dandiktir. diğerleri de çok pahalı.

transcribe etmek o işin zaten asıl kısmı. fiyat olarak da söyleşinin ne kadar olduğundan çok kendisinin ne kadar uğraştığını hesaplasın.

dizi/film meselelerinde çevirmene script teslim edilir genellikle. fiyat da ne çekerseniz, ne yerlerse odur.

izmir ise ben gelirim.

Valla süper olurdu ama İstanbul maalesef.

o zaman ben geleyim, istanbul'dayım. yılların tecrübesiyim.

co2s2,

buyurun buradan konuşalım :) [email protected]

Sayın cooss,

Nasıl iletişime geçeceğiz sizinle?

bu düzenleme bilindiği üzere mevzuat.basbakanlik.gov.tr linkteki tebliğ ile getirildi.

tebliğin lafzından kira bedelinin yatırılırken bir açıklama yazılmasına ilişkin bir husus anlaşılmıyor. bu noktada düzenlemenin amacına bakmak gerekir bu da nedir, kaba tabirle vergi kaçırılmasının önüne geçilmesi. bu nedenle mantıksal olarak yazılması gerekir.

ancak cezai yaptırımlar sadece banka ya da ptt aracılığıyla yapılmaması halinde düzenlenmiş. bu nedenle de size yapmışsın ama açıklamamışsın diye ceza kes(e)mezler. keserlerse de itiraz yolu açık gözüküyor. gel gelelim takıntılı memurun biri çıkarsa başınızı ağrıtır huzurunuz kaçar.

off işte iki ucu moklu değnek. bir tarafta ev sahibi, bir tarafta vicdan. yazsan ev sahibiyle papaz olucan, yazmasan adama vergi kaçırmasında yardımcı olmuş olma düşüncesi yoracak.

tavsiyem yazmayın "kira bedeli" diye. yani yasal olarak size açıklama yazdırmadınız diye bir şey olmaz. kesinlikle güvence verebilirim manyak memur bile çıksa "niye kira bedeli diye yazdırmıyon" diyemez. sana ne kardeşim yazdırırım yazdırmam dersiniz. ceza falan da kesemez yani rahat olun. olsa olsa vicdanınız "adamın vergi kaçırmasına yardımcı mı oluyorum acaba" diye sizi rahatsız eder. etmesin. kendi vicdanıyla başbaşa kalsın. çünkü "kira bedeli" yazdırsanız ev sahibiyle papaz olursunuz.

muhtemelen adamı beyanname vermedin diye incelemeye falan alırlarsa "o benim emmoğlum, bana her ay para yollar ehehe" diye bir açıklamayla yırtacağını zannediyor. ama maliye de bunları pek yemez. ev sahibi yakalanana kadar idare eder. ama yakalandı mı da "emmoğlum o benim" açıklamasını maliye kabul etmez. alır vergisini cezasıyla. banka hesabından adınızı görüp size sorabilirler. yalan söylemezseniz adamdan alırlar vergisini.

doğrusu şimdiye kadar açık vermediği sürece yakalananını görmedim. eskiden vergi iade zarfına kira kontratını koyar işyerimize verirdik. maliye de işyerlerine sorardı "kira kontratı koyanların listesini bana ver" derdi. listeyi verirdik. bakardı o listede ev sahibi diye görünen kişi kira geliri beyan etmiş mi, etmemişse yapışırdı yakasına. artık bu kontrol mekanizması da kalmadı. çok rahatsız olursanız 189'a ihbar edin.

ileride bir ihtilaf olması halinde kira ödemediğiniz ileri sürülebilir. aman diyim. ev sahibine kıyak geçmek sizin aleyhinize. o yüzden her kira ödemenizde mutlaka onun hangi aya ait olduğunu belirterek yatırmanız en doğrusu. ev sahibinin vergi kaçırmasına sebep ve ortak olmayın.

ev sahibinin isteği üzerine biz hala kirayı elden teslim edip, kontratın arkasına da miktar yazdırıp imza attırıyoruz her ay. bildiğim kadarı ile, hukuki sorumluluk kiracıda değil ev sahibinde. eğer yanlışsam lütfen düzeltin, yoksa benim de başım belaya girebilir, hmmm..

bu arada ev sahibi ile papaz olman hukuki bir sorun teşkil etmez. kiraya her yıl enflasyon oranında zam yaparsan, birden fazla evi olan ev sahibi, hele aynı semtte de evi varsa seni evden çıkaramaz. tabi işin psikolojik tarafı için bir şey diyemeyeceğim.

mevzuatta ne yazdığı özellikle böyle durumlarda çok önemli değil.
senin kiranın ne kadar olduğu belli ve o ay o miktarda para yatmış bir yere. altında kira yazıp yazmaması önemli değil. bu noktadan sonra ev sahibinin senin o parayı kira olarak değil de başka bir şey için yatırdığını kanıtlaması gerekir ki, çok zor olur. yani altında kira yazmasa bile dekont geçerli olur. zaten ev sahibinin öyle bir şeye kalkışacağını zannetmiyorum, senin "böyle böyle kira bedeli diye açıklama yazdırmamı o söyledi, vergi kaçıracakmış, diğer evlerinde de böyleymiş" demen ile adam vergi kaçakçısı muamelesi görür ki pirince giderken bulgurdan olmuş da olabilir. yaa yaa..

flyalone. 01.11.2008 itibarile 500 ytl üstü kiralar bankaya yatmak zorunda. tebliği okursanızda anlarsınız zaten ''mülk sahibi ve kiracılara, 1/11/2008 tarihinden itibaren her bir işlem için, (elden yapılan tahsilat ve ödeme tutarının %5’inin asgari ceza tutarının altında kalması nedeniyle) 2008 yılına ilişkin belirlenen tutarlarda ceza uygulanacaktır'' yani bu kiracı ve ev sahibine müteselsilen sorumluluk yüklüyor. eğer kiranız 500 ytl üzerindeyse kirayı banka aracılığıyla yatırmanızı öneririm.

1-) Char dizileri gördüysen eğer ;
bir char diziye 10 tane * atardın , sonra bir döngü içinde baştan ve sondan 1 er 1 er * ları \n le değiştirip ekrana yazdırırdın.

Fakat bunu henüz öğrenmemiş olabilirsin.

2-) Kendi adıma cevap vereyim , ilk başlarda zor gelir :) yaptıkça keyif almaya başlıyacaksın.Kodu kısa sürede ve hatasız yazmak zamanla değil , tecrübeyle olacaktır.

Bir de şu an yeni yeni kodlamaya başlamışsın, zamanla döngülerin mantığı kafana oturur zaten.Sıkma kendini.Kod yaz bol bol.

20 cm tecrübe yeter.

nested loop yazarken, her loop'u hiyerarşik bir şekilde bir "tab" uzaklığı daha içerde yazarsan daha rahat görürsün neyin ne olduğunu.

yani mesela:

for (bir şey bir şey)
-----{
-----for (başka bir şey)
----------{bir dolu bir şey}
-----for (bir şeyler daha)
----------{
----------for (bir daha bir daha)
---------------for (falan falan)
----------komutlar komular
-----komutlar

bak böyle olunca neyin nerede olduğu daha belli oluyor. tabii ben burada örnek gösterirken çok komutlarla doldurmadığım için alt alta çok belli olmadı ancak biraz daha fazla komut olunca aynı hizada olanlar kendilerini belli ediyor. güzel oluyor.

bir de iki boyutlu, hatta üç boyutlu diziler sürekli aklında olsun. çok işe yarıyorlar. hele hele bu tarz geometrik alıştırmalarda ilaç gibi geliyorlar.

yine bir de bu alıştırmalar kısa çözümler içeriyor, işin hamallığını yapsan bile uzun olmuyor. gerektiğinde copy/paste falan derken uzun uzun yapılıyor. yeni öğrendiğin ama nasıl kullanıldığını anlamadığın bir şeyi kullansan çok kısa olacağını biliyorsun ama kısa olunca yapmıyorsun. sakın ama sakın öyle durumlarda hep kısa yöntemi kullan ki daha sonraları uzun uzun uzun uzun programlar yazarken problem yaşama. okulda/kursta çok efsane uzunlukta program yazmazsın, yazsan da tez falan olur, onu da hocalar satır satır incelemez. ama sonra sektörde falan iş yaparken hamal olursun. hatta bazı şeyleri yapamazsın.

ouzo al kesinlikle daha ucuz. marketlerde 6- 12 euro.

27 lira 70 lik yeni rakı türkiyede.

ama duty freede 11 ya da 12 € olması lazım. 100lüğü 14 € idi. çıkarken limitin de olmadığına göre çıkarken alabildiğin kadar almak en mantıklısı, fr'ye girişte gümrük nasıldır bilemiyorum da el bagajı yapsan 5-6 şişe sokarsın.

€ Türkiyede 2 ytl olduğundan mütevellit Türkiyeden daha pahalıya alıyorsunuz

geçenlerde bindiğim iç hat uçağında içki kataloğu da vardı, 70lik yeni rakı için thy özel fiyatı 10€ yazıyordu.

@gauloises blue: kültürel emperyalizmin kurbanı oluyoruz, yapmayın böyle şeyler. pahalıya alalım ama kendi rakımızı alalım. adamlar böyle böyle bizim bile araplar'dan çaldığımız baklavayı sahiplendiler yunan rakısı diye. bir de neden ouzo? neden uzo değil?

senin, benim, onun.

ne farkı var ki, kendin demişsin araplardan çaldık diye. zaten asırlardır beraberiz, bazı değerleri ortak kabul etmek zorundayız. rakı da bunlardan biri.

kktc fiyatı 7-8 ytl olmalı.

arkadaşlar,

öncelikle alakadar olup cevap yazdığınız için hepinize teşekkür ederim.

@co2s2: kısmen katılıyorum dediklerine. sebebi ouzo'nun yunan rakısı olması değil, ispanyol malı da olsa yine yeni rakı'yı tercih ederdim. yıllardır içtiğim, alıştığım tek rakı o zira.

@agk: bilmiyordum duty free de o kadar ucuza satıldığını, gözümden kaçmış. teşekkür ederim bilgi için, noel dönüşü 5 şişe alsak 50 euro karımız oluyor neredeyse:)

Sorunuzu tam olarak idrak edemedim ancak anladığım kadarıyla yanıtlıyorum. Genelde her dilde, dile giren her yabancı kelimeyi karşılayacak sesler ya da yabancı kelimenin seslendirilişine yardımcı olan tonlamalar bulunmaz. Böle durumlarda Fransızlar Maktanıls, Türkler Mekdanıls derler. Kendi dilindeyse Mækdælds gibi bir okunuşu vardır.

Tüm bu zorluklara sebep olan aslında o dillerin alfabeleridir. Çünkü Tükçede T bizim bildiğimiz TE olarak okunur. Oysa İngilizce'de FTE gibi değişik, bizi zorlayan bir ses ile karşılanır. Bu durumun tek çıkar yolu fonetik alfabedir. İnternette bu konuda epey kaynak bulabilirsiniz. Linguistics'in vazgeçilmezidir ve biraz öğrendikten kavradıktan sora "neden hepimiz bu alfabeyle konuşmuyoruz azizim fe te fte nedir yani" diyeceğinize eminim.

iste ortak bir fonetik alfabe varken, ozel isimlerin butun dunyada herkes tarafinda ayni sekilde okunabilmesi mumkun bence, herkesin dili donebilir yani, sonucta baska diller de ogrenebiliyoruz. Insanlar bilerek dillerini dondurmek istemiyorlar gibi, biraz gecmisten, biraz aksandan ve dil yapisindan, biraz aileden gelen seyler, biraz milliyetcilikten, veya diline sahip cikmaktan gelen durumlar sanirim. Yaniliyor da olabilirim, duzeltiniz.

Ama benim fikrim, az bir aksan farki olsa bile, istedikten sonra her kelime her sekilde okunabilir gibi geliyor.

ortak fonetik dili kaçımız biliyoruz ve gördüğümüzde okuyabiliyoruz ki? hadi onu okuyabilsek bile daha büyük bir problem var. bazı dillerde bazı sesler olmadığı için, o dili konuşanlar başka bir dilde o sesi gördüklerinde saçmalamaya başlıyorlar. japonca'da l harfi olmaması gibi, onun yerine r diyorlar. hatta ingilizce'deki bütün l'ler yerine r koyarak okuduğunuzda japon aksanıyla konuştuğunuzu fark edeceksiniz. hatta bu aksaan engrish diyorlar.

@ermanen, insanlarin dili her ses donmuyor ne yazik ki. kucukten ogrenmediysen, ya da sonradan ogrenmek icin cok buyuk caba harcamadiysan olmuyor. yakin sesler cikarabilirsin ama tam dogrusu zor cikar. bunu etrafindaki insanlarin yabanci dilleri aksanli konusmasinda da gorebilirsin. yani "istesek yapariz aslinda" gibi bir durum yok.

Evet zaten belli bir egitim aldiktan sonra diyorum, ya da herkese okulda fonetik alfabeyi ogretseler falan, hic hic.. bosa konusuyorum ben, adam olmaz bu dunya:)

civic

jetta

civic gayet tabii..

peki de, aga bi de sebep yazsanız ya. yani neden Civic? neden Jetta?

civic alsın boşver

kesinlikle jetta. Alman powah

elantra al bence

ama senin soruna gelirsek hazir tartisilmisina verim bak istersen:
answers.yahoo.com

jetta

1. hb karoseriye bagaj ekleyip sedan yapandan kaçacaksın. güdük durur araç, ki jetta da önden golf arkadan passatlığıyla hem güdüktür hem karaktersiz. golfe bagaj koyduk adı jetta oldu denmez, hondanın yaptığı gibi bu civic hb dir bu da sedan ikisi ayrı araçlardır dersin adam gibi.

2. civic teknolojik anlamda sınıfında devrim yapmıştır hala teknoloji bağlamında en öndedir.

3. golf 6 çıktı jettanın da yenilenmesi 6 aya kadar yapılır. 6 ay sonra eski kasa olacak bir araba almam. civic daha 2 sene aynı civic olarak kalacak.

4. honda motoru malum efsanedir. daha fazla gücü daha az tüketimle sunar.

5. vw kalitesi dediğiniz şeyi bir türlü anlamadım telvinin touranı vardı kabin içindeki plastiklerin kaplamları döküldü servise gittik known issue bişi yapamayız araba parfümü kullanmışınız ondan olmuş dediler.

6. golf de kullandım civic de civic in verdiği tadı veremiyor golf.

7. civic çok daha yakışıklı.

8. civicin 2. el değeri bizim memlekette başka hiç bir araçta yok denebilecek seviyededir.

9. yoruldum lan.

yeni kasa civicler çıktığından beri, yani yaklaşık 2 yıldır civic kullanıyorum. bir kere teklediğini görmedim. ayrıca jetta olmasa da onun muadili olan golf de kullandım bu süre zarfından bir kaç defa. kesinlikle civic'in verdiği haz yoktu.

iç mekan konusunda da genişlik olarak civic, jetta'nın eline verir. inanılmaz geniş bir iç hacim var civic'te. ne olduğunu bilmediğim ve bütün arabalarda olan bir dalga vardır hani arka koltukların ortasında, ayak bastığımız yerde. normalden biraz yüksektir, sağa sola geçişi zorlaştırır hani arka koltuklarda. o dalga civic'te yok işte. ufak bir detay gibi görünse de çok rahatlık sağlıyor.

civic'i servise bir kere götürdüm o da arkadan 90 model bir mitsubishi minibüsün çarpmasından ötürüydü. amca yaklaşık 60km süratle çarptı sadece tampon içeri göçtü biraz. sağlam da bir araba yani.

volsvogenin bu tarz kırma arabaları geçmişten beri tutunamadı. jetta da öyle. ayrıca ikinci el satışta da rahat edersin ileride düşünürsen.

civic'te kesinlikle pişman olmazsın.

kazasız belasız bir kullanım temenni ederim.

jetta'ya kılım tamamen.

yazıldığı üzere jetta kadar karaktersiz bi araba yok hakkatten. passat desen değil golf desen değil çirkin bi şey
o vw klasını yansıtmıyoru hiç

ama civic öyle mi? hem sempatik hem yakışıklı :p şahane bir araç bir de tabiki ortada bir honda vtech motor teknolojisi var yapıldığı günden bugüne arıza raporu verilmemiş derler ne derece doğrudur bilemem.

sürüş konusunda jettaya yolcu olmuşluğum bile yok bi şey diyemem ama civici bir kaç kez sürme şerefine nail oldum. ve bir çok kez yolcusu oldum sürüşü şahane, yolculuğu özellikle arka tarafı daha da şahane.

jetta

Civic. daha kaliteli. yakıt tüketimi benzinlide cok daha ekonomik.
satması çok daha kolay. ayrıca jetta ya beş basar.
2005 model civic im vardı, sattıgıma hala üzüldügüm canım arabamdı diyim yani. bigun bi yamugunu görmedim.

bence o fiyat grubundaki arabalardan en güzelleri:civic, vw golf, opel astra
golf alsanıza illa volkswagen istiyorsanız. daha güzel araba bence golf.jetta tutmadı sanki türkiyede. gayet tipsiz ve içi de çok çirkin bence civic le astraya göre.

honda, hayat onda.. pek anlamam teknik ozelliklerden ama honda'nin neredeyse tum modelleri icin iyidir diyebilirim gozum kapali, tasarim acisindan. son olara, japon yapmis, yapar da daha diyorum :p

araba almayınız bisiklet alınız. (mesaj kaygım geldi:)

civic alın. düşünmeden. honda sonuçta. tık demez araba, saat gibi çalışır motoru. otomatik alın hatta; ki honda nın eline kimse su dökemez otomatik şanzımanda. zaten bir kere honda kullanın neden burada herkesin küt diye civic dediğini anlayacaksınız.

extremely uygun gibi geldi bana. ultranın cümle içinde kullanımına pek şahit olmadım.

Şöyle açıklıyayım aslında her ikisininde kullanımı var, hangisinin daha nadir anlamında kullanıldığını çözemedim.

ultra kelimesi bu şekilde kullanılmaz gibi geliyor. extremely daha uygun.

ayrıca çok çok zor bulunan şey için scarce kelimesini de kullanabilirsin.

Z Tuna - 13-17 lbs - Rare
X tuna - 12-18 lbs - Very Rare
Y Tuna - 12-18 lbs - Rare
T Tuna - 12-18 lbs - Extremely Rare
Q Tuna - 16-20 lbs - Ultra Rare

Şu örnekte olduğu gibi. Q Tuna mı daha nadir, T tuna mı??

Verdigin ornege baksam Q tuna'nin daha az bulundugunu dusunurum, ama @mea'nin dedigi dogru, normalde ultra sozcugu bu sekilde kullanilmaz. Yani iyi Ingilizce degil.

dünya üzerindeki insanlar, google göre 3.25 milyon sayfada extremely rare ı tercih ederken ultra rare 1.3 milyon sayfada kalmış.

Birebir Disney'in sitesinden aldım. Ordaki kullanımı bu...

Kullanımı var ama bu yazı dilindeki sıralamalardan biri değil, yani yazıdaki hangi nicelik anlamından daha fazla olduğu bilinemez. Mesela 100 mü daha büyüktür, "çok fazla" mı? Yine de "ultra"nın genelde yazıya "extremely"den daha büyük anlamda geçirileceğini düşünüyorum. Dahası da "mega" falan olur herhalde; Unreal Tournement'tan biliyorum, "ultra kill - mega kill" gibi. Yazarken "ultra" demek ama hoş değildir. İlle "extremely"den büyük olacaksa mea'nın dediği gibi "scarce" ya da artık "very"li başka tamlamalar bulunabilir.

burada ultra'nın kullanımını türkçe'ye çevirirsek "afedersiniz ama yuh denecek kadar" gibisinden bir şey elde ederiz. yani formal konuşmanın arasına bu tarz informal bir şeyler döşetecek kadar abartı bir durumdan bahsediyor yani.

Ultra Latince'de beyond anlamında bir ön ek. Bunu da Türkçe'ye aşırı olarak çevirebiliriz. Aslında ultra ile extremely'yi karşılaştıramam ben ama örneğe bakacak olursak kesinlikle Q tipi Tuna daha az bulunuyor.

grip olup da iyileşme kısmına şiddetle katılıyorum. üşüt. bildiğin üşüt bence. sonra ağır hasta ol, burnun aksın, gözlerin yaşarsın falan. iyileşince, bi de banyo yapınca halk oyunları oynamak istiyor deli gönül.

yeni insanlarla tanış

bir iki gün (hafta sonu da olabilir tabii bu) bir arkadaşının evinde kalıp kendine bir değişiklik yarat.

(bkz: depresyon)

daga bayira tirman. en olmadi yildiz parkina gidip, sessiz sakiz biraz etrafi izle. tek basina ol tabi bu arada mumkunse. sessiz kal biraz, sonbaharin yapraklari, yesilin miskin tonu, kus bocek sesleri filan süper hissettirir.

ha, boyle zamanlarda en sevdigin seyleri yapmak da ise yarar. en sevdigin muzikleri dinle, en sevdigin filmleri izle, kendine kucuk kucuk hediyeler al. sevdigin, edinmek veya yapmak istedigin bir sey varsa ve bugune kadar hep ertelediysen tam vaktidir.

sana adrenalin lazım.

Birinci sorun için, evet pilden yersin. bunu 2 adet laptopta birebir denedim. Babama bilgisayarını pil takılı halde şarj kablosuyla kullandı. Ben ise pili çıkarıp attım ve direk elektrikle çalıştım. Yaklaşık 2 ay sonra denediğimde babamın pilde gözle görülür oranda güç kaybı vardı. Aynı işlemleri, aynı sürede yapmama rağmen babamın pili benimkine göre çok çabuk bitiyordu. Umarım yeterli olmuştur. 2. sorun için bir fikrim yok.

1) bence uğraşmana değecek bi dert değil bu. ayrıca pili kesintisiz güç kaynağı gibi düşün. pilsiz çalışırsan elektrik gittiğinde bilg kapanacaktır. ayrıca marauder'in bahsettiği deneyin kabul görmesi için tüm şartların ve ürünlerin aynı olması gerekir. 2 ayda bu kadar fark olmasının sebebi kesinlikle pil değil bence.
2)bence gidip kendi wireless sinyalini oluşturacak girişimleri yap. modem al falan. artık en basit kullanıcı bile wireless güvenliği için wpa,web etc şifreleme yapıyor, mac filtring kullanıyor. ayrıca buldun şifresiz bişi desek de ne gerek var yaw? :)

wlan için 2.4ghz anten yapıp kullanabilirsin. tasarımı gayet basittir. menzili de normal wireless adaptörlerden daha uzaktır, ama wep veya wpa şifresi kırman için yönlendiremem ;)

pili tak çıkarla uğraşmak insanı çok geriyor bir yerden sonra. gereği yok.

birinci soruna tam da cevap olmayan bir cevap vereyim. senin o 500 sarj hadisesi tükenene kadar laptop'ın cılkı çıkmış olacak. gerek teknolojinin hızlı gidişatı, gerekse elektronik aletlerin hassasiyeti çoğu laptop'ın pil problemlerinden önce hurdaya çıkmasına sebep oluyor. bence hiç kasma.

2003 yılı başında almış olduğum laptop'u neredeyse tamamen hep fişe takılı pilleri üzerindeyken kullandım. Geçen hafta bir iş için çıkartmam gerekti (fotoğraf çekip usb'den bilgisayara aktarıp full screen kontrol etmek) yaklaşık 2,5 saat kullanabildim, sanırım pil içerisindeki devre şarj azaldığı zaman pili şarj etmeye başlıyor dolunca da şarjı kesim akımı bilgisayara gönderiyor.

1- öncelikle pil takılı ile sizin kullandığınız güç pilden gelmiyor. direk adaptörden alır gücü. zaten pil tamamiyle dolu olduğu an bilgisayar otomatik olarak onu devreden çıkarır, güç kesintileri olduğu anda devreye sokar. ayrıca zaten bir pili çıkarıp kenara koymakta mantıklı bir durum değil çünkü pil dediğimiz icat belirli bir süre sonra kuruyor ve tamamiyle çalışmaz duruma geliyor. kişisel tavsiyem pili laptopun içinde bırakarak kullanın. o 500 sefer mevzusu ile ortalama bir rakamdır, birebir olduğunu düşünmeyin. zaten üreticiler bile en iyi kullanımda ortalama 1 yıl ömür verir pillere.

2- wireless çekim alanı sizin kullandığınız adaptöre ve wireless modemin gücüne bağlı olarak değişkenlik gösterir, ama aşağı yukarı 200 metrekarelik bi alanda wireless ağları rahatlıkla kullanılabilir.

Pili çıkarıp da kullanmayı tercih edecekseniz en geç 2 ayda bir pili şarjı bitene kadar kullanıp tekrar tam kapasitede şarj etmeyi unutmayın. Uzun süre pilin şarj edilmemesi, kullanımda oluşan ömür kaybından çok daha fazla zarara sebep oluyor.

amfi olmadan doğrudan hoparlöre bağlanan bir bilgisayar işe yaramayacaktır.

stereo girişi amfiye takarsınız amfi de kolonlara bağlanır bu şekilde işler olay hoparlörleri direkt bir şekilde pcye bağlarsanız birşey olmaz kaldırmaz yani

Birsey olmaz kaldirmazin yani sira bilgisayarada hasar verebilirsiniz en azindan ses kartina falan.

tesekkurler ogrenmek istedigim buydu :)
__________

stereo girişi amfiye takarsınız amfi de kolonlara bağlanır bu şekilde işler olay hoparlörleri direkt bir şekilde pcye bağlarsanız birşey olmaz kaldırmaz yani

apostil mühür diye bir şey var. biraz karışık iş..

herhangi bir belgenin yurtdışında geçerli olması için yapılan tercümenin noter tarafından onaylanması lazım. noterden onaylanması için de notere bağlı bi tercüme bürosundan tercüme yaptırmak gerekiyor. (bilmiyorum her tercüme bürosu noterliğe bağlımıdır). noterde onaylattıktan sonra kaymakamlıktan apostoli yaptırılması gerekir.
tercüme hallolduktan sonra noter+apostoli bi günde hallolur. apostoli ücretsiz bu arada..
kolay gelsin..

levent'te, kadıköyde ve bakırköyde birer noterde yemin zaptım var.

bunlardan birine yakınsanız, ben kaşe basarım, para almam, istemem. ama noter, belge işlemi için ondan da para alır, benden söylemesi.

ama, her noter her terümanı onaylamaz, yemin zaptı olması lazım.

(ya da şişli civarında tanıdık tercüme bürosu söylerim-noter/apostil işlemlerini takip edip, sırf noter parası alır--sözlükten mesaj atın isterseniz)

çalışma grubu değilmiş problem. ağa bağlandığımızda vista'da bazen çıkan, bazen çıkmayan ağ konumu kısmında genel değil de özel seçince oluyor. çok ilginç ama öyle....

hocam dosya transferi icin soruyosanız hic kasmayın sunu yukleyin (bkz: teamviewer)

6 ay sonra tanışsanız zaten adam size yeni numarasını vereceği için problem olmaz ki. soruyu mu annamadım acep. buralar benim evimmiş meğersem.

bu 6 ay şeysine ben de gıcık oldum.

6 ay geçtikten sonra bir güzel yeni operatör üzerinden ücretlendirilirsiniz, ruhunuz duymaz.. operatör içi indirimli görüşmeler de yalan oluyor bu sayede.. geneli itibarıyla saçma bir düzenleme..

davalar ardı ardına patlar, yine gelir o dııt dıt kanımca..
mantıklı bi açıklaması yok çünkü 6 ay sürmesinin..

(bkz: wireless repeater)

sorunu cevaplamak gerekirse, telefon hattı üzerinden adsl için ayrılan frekans bandı bellidir, iki modem bağlarsan ikisi de aynı frekans bandı kullanmaya çalışacağından bu mümkün değil. tabi öyle bir sistem kurarsın, biri bağlıyken diğeri deaktive olursa olurdu tabi.

en doğrusu wireless repeater tabi.

ucuzundan bi access point işinizi görür ancak bazı access point'ler her modemle uyumlu çalışmayabiliyor, eğer alırsanız, alacağınız markanın modeminizle uyumlu olup olmadığını bi araştırın derim.

değiştirilebilen antene sahip bir modemse, daha güçlü bir antenle denemek yerinde bir karar olabilir.

çoğaltıcılarla mümkün olur sanırım. ama ses kalitesi düşer gibi geliyor bana. yoksa şüphen mi var?

pahalı amfiler var. onları kullanırsan sorun yaşamazsın.

yada dealextreme'de dağıtıcı ürünler var. 30 dolar filan uzaktan kumandalı mis gibi alet. ben kullanıyorum. sesi çok açarsan dip gürültüsü yapıyor onun dışında bir problemi yok.

ufak bir ses mixeri alırsın.50 dolara 3-4 kanallı dj mixerleri mevcut. ps3ten çıkan ses kablosunu kanallarından birine, bilgisayardan çıkan ses kablosunu da diğerine bağlayıp mixerin çıkışını da ses sistemine bağlarsın. böylelikle psikopata bğladığın zaman her iki cihazın sesini aynı anda da dinleyebilirsin...
ayrıca boş kalan kanallara başka şeyler de bağlayabilirsin mikrofon, elektrik gitar, tv, üstüne çalmak/söylemek için.

ses sistemi alırken birden fazla ses girişi olmasına dikkat etmek yetecektir. ekstra bir alete edavata gerek olmayacaktır.

bir çözüm de ps3'ün ses çıkışını pc'nin ses girişine bağlamak olacabilir.

fotoşop biraz ağır. paintshop falan var. o da güzel. hem basit de.

@ sevgili mrtksn bey/hanım;
bence siz tanrının ufak bir hediyesisiniz bana. verdiğiniz yönergeleri takip ederek, programı kurduğum andan itibaren beynimi kemiren o yorucu sorunları çözüme kavuşturdum. bahsettiğiniz adımları teker teker izlerken yaşadığım o tatlı heyecanı kelimelere dökmek istiyor olsam da nafile. milyonlarca (ama milyonlarca) kez teşekkürler. yalnızca o şeyin aktif olması için "save and close" değil de bir altındaki seçenek seçili olunca oldu benimkinde. olsun, olur o kadar; nazar boncuğu :)

@co2s2
bahsettiğiniz programı indirmeye gidiyorum. ama sanmıyorum ki bir photoshop kadar faydalı olsun bana ve benim gibi amatör kullanıcılara. hem madem türk yapımı bir programmış, destek vermemiz gerektiğini düşünüyorum.

@boilteau
hoş özellikleriyel beni oldukça cezbetti açıkçası, tavsiye ederim. bir yerden edinin veya bulamazsanız mail olarak yollayabilirim de.

bana maille gönderebilir misiniz size zahmet :)

[email protected]

hocam şöyle bir durum var yalnız:"photoshop" içerisinde çok fazla virüs barındırır.benim yaptığım tespitlere göre içerinde yaklaşık 123 tane virüs var. acrobat reader programı var photoshopta yapabildiğin tüm işlemleri orda da yapabilirsin. Paint programı hakkında yazılanlara ne yazıkki katılmıyorum çünkü çok basit bir program o.

hocam paint kullanıyorum ben gayet memnunum. blur yapmak için biraz uğraşıyosun ama sorun olmaz. o dediğin programda da trojan neyim var. iyice bilgisayarına işlemeden direkt sil derim.

paintshop türk yapımı mıymış cidden? gözü körolasıca illüminati hiç söylüyo mu bak.

şaka bir yana bu işler için paintshop pro'dan üstününü tanımam. versiyon 7. 30 mb falan, kurmadan da çalışır.

vallahi bizimki de 40*120 hiç bi zararını görmedim.
alma meselesine gelince karşısına tv-bilgisayar gibi izlenecek bi şey koyarsanız, ve niyetiniz de varsa spor yapmaya, gayet güzel kullanılıyor. (en azından kışın. yazın çıkın dışarda koşun ohh mis:))

askılık konusunda çok haklılar. ama 40 cm az.

eğer gerçekten yapacağınıza inanıyorsanız tv'li falan bir şey alın. çok daha iyi oluyor. bizim bir tanıdık kendi kendine söz vermiş lost'u sezon sezon koşu bandında izleyeceğim diye, adam ciddi kilo verdi. ekranlıların video girişi de oluyor haliyle..

aslında bu koşacak kişinin kilosuna, vücut tipine bakar genelde.. iri yarı biri küçük bantta rahat edemez haliyle.. minyon biri de, eğer depar atacaksa, küçük bant tehlikeli olur.. geniş ve uzun bant her zaman iyidir.

dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da, bant ne kadar büyükse motor gücü de ona bağlı olarak artmalıdır. aksi taktirde motor bandı çevirirken zorlanır, şişer, bozulur vs vs..

yürüş alanları genelde 40 cm genişliğinde oluyor ve amatör kullanıcıya yeter bu genişlik. aynı zamanda bant zemininin darbe emici özelliğe sahip olması iyi olur yoksa bir süre sonra ağrı yapar.

ilan yazcaktim, unuttum bak. hazir yeri gelmisken, istanbul'daysaniz kardesim kosu bantini ucretsiz verecek. kapinin onune koyduk, alacak birilerini ariyoruz. en son calisiyordu ama son deli yagmurda ust komsudan sel suyu bunlarin eve akinca islandi biraz. su anki durumunu bilemedik. ilgilenirseniz, deneyip bakalim. sozluk'ten konusuruz.
not: koordinat, harbiye

boyutlarla ilgili fikrim yok ama gıcık komşu teyze faktörünü de hesaba katın alırken. dünyanın parası verilmiş bi koşu bandı var iki metre sağımda ama alt komşu şikayet ettiği için kullanamıyorum.