siyah.

yeşil.

siyah

siyah

ne kalemi ve ne için ?

siyah genelde üstündür.

kırmızı ve turuncu hariç diğerleri. ama en iyisi yeşil

@ermanen
ipad için stylus.

siyah pek ciddi bence. mavi daha canlı onu daha çok beğendim. mavi diyorum ben yani. bonus olarak kırmızı olabilir.

diğer renklerin tonlarını tam oturtamamışlar.

siyah.

1. mavi
2. kırmızı

yeşil

yeşil

mavi tabiki

Kapsül olayı kahveyi taze tutması ve kullanım kolaylığı açısından iyi. Fakat çeşit az. Tchibonun kapsüllerini kullanmak zorundasın ve üç çeşit espresso var.

Süt köpürtme aparatının boyu kısa. Ben o krema gibi harika köpüğü alamadım makineden. Fakat karşılaştırınca iyi bir espresso makinesinin 2000 lira civarı olduğunu düşünecek olursan, 250 liraya cafissimo gayet iyi iş yapıyor.

Bir de frenç presle kova kova içmeye alışıksan, cafissimonun kapsülünden yarım fincan filtre kahve çıkıyor.

edit:

Yani demem o ki latte falan yapmak için değil de sadece filtre kahve için alıyorsan, cafissimo çok gerekli değil. Onun yerine bir filtre kahve makinesi almanı öneririm. Kağıt filtreler satılıyor geçen migorsta gördüm.

part time'da seni maks haftada 30 saat çalıştırabilirler ve muhtemel maaş 400tl olur (asgari ücretin kabaca yarısı)

bu koşullar alt limittir daha kötü olan bir yerde çalışma sakın.

naptın hacı haftada 30 saate 400 lira çok az. elektronik mühendisliği okuyacakmışsın, kariyer.net te falan araştır, mesleğinle ilgili bi yere gir. hem ilersi açısından faydalı olur. ama 400 e falan çalışma bence yani.

Ben geçici iş aramıyorum ki. Bir iki sene çalışmayı planlıyorum.

Okulunuzun Sağlık, Kültür ve Spor (SKS) Daire Başkanlığı başvurun. Onların kısmi zamanlı çalıştırdığı öğrenciler oluyor. Ben o şekilde lisansta 2 sene, yüksek lisansta ise 6 ay kadar çalıştım.

Lisansta çalıştığımda aylık 30saatti limit, gayet iyi bir ücreti vardı. Şimdi saat limiti aylık 15saata düşmüş olmalı. Ücrette tahminen düşündüğünüz civardadır sanırım tam emin değilim.

emo ya git bi görüş durumunu anlat. hem mesleğinle ilgili bişeyler yaparsın.

onun haricinde organizasyon şirketleri günlüğüne ortalama 50 lira verirler, hafta sonlarını değerlendirirsin.

kafe-bar gibi yerler okuldan çıkınca ve hafta sonlarını alır genelde. günlük 30-35 lira kazanabilirsin

lc waikiki,yalı spor,... mağazaların günlük 4 saat gibi bi kotası olur. hepsiyle birebir görüşmeni öneririm.

ege üniversitesinde okuyorsan, medikoya kayıtlı öğrenciler aylık 200 lira alırlar ve günde 3 saat çalışırsın, basit işler yaparsın

lcw de falanda part time çalşabilirsin oralarda çalışan ihtiyacı oluyor.

hangi bölümde okuduğunu söylesen, hem kendi mesleğini hem de beklentinin daha üstünde parayla yapma ihtimalin olduğunu biliyor muydun?

haftada bir-iki gün bankada gişe elemanı olarak çalışıp yanlış hatırlamıyorsam günlük 50 tl alan bir arkadaş vardı üniversitede. garanti bankası. internet sitelerini ara ara kontrol et, belki bir şeyler çıkar.

@saygilarefendim Dediğin gibi olsa müthiş olurdu. Fakat elektronik mühendisliği için öyle bir şey mümkün olabilir mi? Olursa nasıl olur?

@juninho77 Bu da fena fikir değilmiş. Haftada 2 gün çalışsam ayda 8 gün yapar, bana yeter 400 lira. Fakat arkadaşının mesaisi sabahtan akşama kadar sanırım. Ders programında iki boş gün yer açabilir miyim bilemiyorum.

ben h.sonları ve tercih ettigim 1 gün h.içii gidiyorum ikeada .
tercih yapabiliyorsun . okulla ayarlarsan okul da iyi gidiyor acıkcası , gecen sene 5 dersten 2 sini bırakırken bu donem 9 dersten 8ini yüksekle verdim . ters adamım ama olsun :)

part time gişe memurluğunu ben de duymuştum. ayrıca bir çok bankada kredi kartı satış işine başvurabilirsin. bayram üstü giyim firmalarından da talep yoğun olur. sevdirirsen kendini senin şartlarına uyar çoğu.

@squeeze Mesai saatlerin nasıl? Çalışmaya başlayınca Balçova ya da Narlıdereden ev tutmayı planlıyorum, oradan Ikea'ya gitmek en azından metro yapılana kadar ölüm gibi ama başka bir şey bulamazsam değerlendiririm.

@kakao bayramdan iki gün sonra şutlamasınlar?

@arkinallen Organize sanayi bölgesine gidip durumu lokantacıya mı anlatayım? Hangi sanayi bölgesine gideyim? Çiğli, Kemalpaşa, Aliağa İzmir'in dışında yerler.

abi izmir'i bilmiyorum. eline havya alman önemli değil. öncelikli araman izmir teknopark ve organize sanayi olsun. oralardaki şirketlerle görüş. ilk 2-3 ay stajyer olarak sonrasında ise çalışan olarak çalışabileceğin biryerler bulursun bana kalırsa. bölümün müsait.

bir bilgisayar mühendisi ve öğrenciyken kendi mesleğimi part time yapmış birisi olarak veriyorum bu tavsiyeyi.

bana sınav zamanlarında olurdu. sınava yetişememe konsepti rüyalar görürdüm içe doğru sıçardım neyse uyanınca geçerdi. öyle işte.

ben mesela rüyamda ağlıyorum ama aslında gerçekten de agliyormusum, bi gözyasi eksik yani. sonra uyaninca bi anda düzeliyor.

bazı antidepresanların bahsettiğin gibi bir etkisi var diye biliyorum.

benim rüya konseptim komple karanlık olaylardan oluştuğundan uyandığımda hayvanca bir oh çekiyorum her gün. hatta bazen kötü bir olay yaşadığımda "lan acaba rüya mı ki?" diye geçiyor içimden.

allah zengini para buldurarak,garip kulunu önce parasını kaybettirip sonra buldurarak mutlu edermiş.
Biraz bu o hesap rüya olayı.

ben ruyamda kotu bi olay yasarsam -yakinlarimdan birini kaybetmek gibi- uyansam da kendime gelemiyorum. uzun sure beni etkiliyo o gordugum ruya. o gunum kotu geciyo resmen.

aynen oluyor. cok sevdigim ama cok az yasayabildigim duygu. daha fazlasina ihtiyacim var:)

Bir savaşta vurulduğum an rüyadan uyanışımı, yaşadığım heyecanı, kalp atışlarını, ve ardından rüya olduğunu anladığım an gelen rahatlamayı unutamam.

Hatalı. Bağlaçlardan önce veya sonra virgül kullanılmaz.

benim ortaöğretimden hatırladığım kadarı ile ve ile virgül kullanılmaz aynı şeyler çünkü.

kullanilmaz. hicbir sey kullanmamak en iyisi.

yanlış ama yeni edebiyatçılardan kullanan da çok var. işte entellik oluyor.

anlatım ya da imla bozukluğu yapıp buna sanat diyorlar.

Türkçe imla kılavuzuna bakabilirsin şüphe halinde. Ben daha önceden bakmış biri olarak kısaca özetleyeyim:

Bağlaçlardan önce virgül kullanılmaz diye bir şey yok. Bununla beraber ''ve, veya, yahut bağlaçlarından önce de, sonra da virgül konmaz'' diye bir kural var.

sallıyor olabilirim ama bildiğim kadarıyla bazı durumlarda gerekli oluyor.

Örneğin film isimleri sayıyorsun;
testere, romantik, fetih, balans ve manevra

Burada balans ve manevra bir film ismi yani balans ayrı, manevra ayrı değil.

Ayrı olduğu durumlarda illa ve kullanılması gerekiyor ise karışmaması için

testere, romantik, fetih, balans, ve manevra şeklinde kullanılabilir gibi. c

@lieutenantmono:oxford comma konseptinde virgül yerine noktalı virgül ya da iki nokta üst üste kullanılması gerekiyor zaten; and den önce kullanılması değil, virgül kullanılmasında problem var. Yani o yanlıs anlam ancak noktalı virgül kullanilirsa ortaya cikmali.

transall +1 İngilizler önce bi noktalama işaretlerini düzgün öğrensin. Bence de ve ve virgül yan yana olmaz.

açılın:

necmiye alpay'ın verdiği örnekler sayesinde pekala mümkün olduğunu gördüğümüz durum.

"bu anlayış temelde idealist, ve sistemli olmayan bir şekilde hegelcidir."

dolayısıyla alpay'ın işaret ettiği gibi "...yazmayı yeni öğrenen çocuklara "ve"nin ve virgülün işlevini öğretmekte kolaylık olsun diye başvurulan bir belirtim, genel kural durumuna getirilmiş oluyor. böyle bir kural yalnızca basit cümleler için geçerli olabilir... araya yancümle ya da sözcük grubu girdiğinde, anlamın karışmaması için bağlaçtan önce ya da sonra virgül kullanmak gerekebiliyor."

@min el garaib:iste burada ", ve" yerine ";" koyuyoruz ve rahat bir uyku cekiyoruz.

yerinde olsam bunu yapmazdım. noktalı virgülü, virgülün yetmediği yerde kullanan biri olarak söylüyorum bunu.

alabilceğin en iyi eğitimlerden birini alirsin
fiyatini hatirlamasamda kol gibiydi ona eminim

not:neresi için söyledigini bilmiyorum ama ben almanya içindekinden bahsediyorum
türkiyeyede açmışlardır belki diye ekliyim dedim

1 kur 650 papeldi geçen sene.

1 kur 700 TL goethede
sadece ondan 2 saat az olan Galatasaray üniversitesi 400 TL

ilk 3&4 kur u GSÜ de alıp sonra goetheye transfer olabilirsin.

Goethe de Schritte denen berbat kitabı okutuyor. O kitapla eğitim ne kadar iyi olabilirse o kadar iyi. Giriş seviyesindeki öğrenciye jonklör kelimesinin Almancasını neden öğretirsin ki?
edit: Türkçesini bile bilmiyorum lan jonglörmüş.

Dinleme parçaları o kadar berbat ki insan gülmemek için kendini zor tutuyor. Bütün kitap serisi boyunca sanırım o koko denen gerizekalı papağanın sesine maruz kalıyosun.

Yani hayatımda gördüğüm en başarısız kitap bu Schritte.
Bununla eğitim falan olmaz.
Yok abi yok Almanlardan soğudum yeminle. Ne biçim şey lan bu. Almanca okulda zorunlu olmasa bir dakika uğraşmam bu deli saçmasıyla. Uzak dur abi bence. Eğer iyi düzeyde İngilizce biliyorsan Michel Thomas'ın Almanca eğitim setlerinden falan edin derim. Milyon kat daha iyi. Hatta komple almancayı boşver. Çince, İtalyanca falan öğren.

Orphan ?
www.youtube.com

Orphan bahsettigin kalıbın icinde sanırsam.

İzledim onu.

korku filmine yeni bir soluk:

the cabin in the woods
www.imdb.com

reklam gibi oldu la :)

www.youtube.com

İzlemediysen Silent Hill de çok iidir...

Hostel?

@ermanen film süpermiş ama çok yeni, bulamamki onu malum yerlerde:(

Silent hill ve hostel'i izledim gençler, ha gayret bulucaz ama :)

Severance
www.imdb.com

O zaman şuna da bi bak :D

www.youtube.com

o da olmazsa şuna bak :D

www.youtube.com

bak bu da var =)

www.youtube.com

çocuk bakıcısından gelen cevapsız telefonlar hangi filmde var?

aman silinmeden cevabımı da vereyim; "kanlı mesai" kara komedi kendisi.

@condom

Çocuk bakıcısına geliyor, bakıcıdan değil :)

www.imdb.com

28 weeks later. Tam olarak tarzı karşılamasa da gayet gerilimli ve hoş vakit geçirtir.

tabii ki de drag me to hell.

çocuk, ev kiralayıp ölen gençler deyince aklıma the ring geldi

Acayip olan karar verememesi değil.Nasıl bi eğitim sistemimiz var ki 18 yaşına gelmiş eleman ne olacağına sınava girip puanı geldikten sonra karar veriyor.Eleştirdiğim noktayı kaçırıosun.İşin alt metninde eğitim sisteminin saçmalığı var ;) .

Ha ayrıca böyle hedefleri olanlara vahiy inmiyor elbetteki dostum.İyi bi eğitim sürecinden geçmişse zaten o kişi eğilimi ya da yetenekleri doğrultusunda kendiliğinden seçiyor hedefini ;) ...

lisede bi insan hayatını şekillendirecek bir şeye ne kadar sağlıklı karar verebilir ki? ben yeni üniversiteden mezun oldum ve şu an ne yapabileceğimi, neye yatkın olduğumu, neyi yapamayacağımı biliyorum; hedefim şu olsa daha iyi olurdu diyebiliyorum. ama o zaman bilmiyordum ve sağa sola soruyordum büyük bi panikle. çok kolay bi şey değil yani. bence sorun çocuklarda değil.

@Adramelekh_
O konuda sana katılıyorum evet.İnsanlar değşiyor.Karekter huy tarz kafa...
Ama her koşulda biçok alternatifi olanlar da var.HAni şunu olurum diyorlar sonra gidişata göre yok olmayım şu daha iyi olur diyorlar ama yine bi hedefleri var biçok kişinin ...

@nathanieltroy
Tamam işte eğitim sistemimizin bi bokluğu o da..Yine de bi kişi lisede dahi olsa bu tarz araştırmaları son anda değilde öncesinden yapıp ona göre bi karar vermeli.Ha daha sonra hedefi ona uymazsa yine bilgi birikimi olacağı için karar verme süreci kolaylaşır...

tıp kazanıp bırakan, tıp okuyup ilaç firmasında çalışan, diş hekimi olup mesleğinden nefret eden, mühendis olup abajur tasarlayan tipler de yok değil.

@ontheroad
Evet var,aynı yolda ilerliyoruz dostum.Benim sitemimde bu tarz olaylara :D
Ha bu konuda bir şey yapılabilir mi bilemiyorum.Şuan sadece kafamdaki bi düşünceyi paylaştım..

Herkesin lisede alanı belli olsa ve üniversitede sadece onu tercih edebilse olabilir. Ama bu sefer de daha tam karakteri oturmamış adam tercih yapınca ne olacak? Ben 18 yasımda saçma sapan bir tercih yaptım ve sonucunda okulu bıraktım. Bu sene hedefe ulaştım sıralamama bakarak konuşacak olursam. Sonuc olarak; bu sistem zaman kaybettiriyor. Daha uzun süre ogrenci kalıyoruz. Böylece daha az işsiz nüfus gorunuyor. Sevgiler.

Ben ne olmak istediğime karar verdikten sonra annemle babama söyledim, gerekli genleri sağlamak için ona göre seviştiler. Ben insanları anlamıyorum ya. Fakir misiniz nesiniz...

tamam da türkiye'de bu olay daha zor. istediğin alanı istediğin gibi okuyamıyorsun bazen. bölümler, hocalar, eğitim sistemi her an bir gubidikliğe gark olabiliyor. seçim yapılacak dönem de önemli sonuçta, istediğin bir alan olsa bile seçenekleri tekrar araştırmak lazım. herkesin tuzu kuru değil.

Bakın benim burda ifade etmek istediğim asıl noktalardan biri şu.Yani bi kişi lise sona kadar kafasında illaki birşeyler oluşturmuştur,oluşturmalı.Türkiyenin hali belli bu yeni bi durum değil eğitimde yıllardır kimse umduğunu bulamıyor istediğini olamıyor.Yani e durum buysa eğer niye önceden tedbirini almıyor şahıslar.Bir insanın kafasında oluşturduğu bir plan dahilinde yola çıkması daha kolay değil midir?Öyle ya da böyle gerek aile desteği ile gerekse büyükler (kardeş kuzen falan filan) , okumuş kişiler aracılığı ile bi durum değerlendirmesi yapılıp ona göre hedef belirlenmesi gerkmiyor mu?
Ha belirtilen hedef anne babanın yada kuzenin hedefi olmicak elbette.Sadce bunlar amaca giden yolda araç olacaklar,doğru değerlendirmeleriyle çocuğa destek oalcaklar.Alt metinde eğitim sistemi boktan zaten onu vurguladık.E kimse mi bu çocuğa destek çıkmıyor.Demek istediğim bi kişi şunu yapabilir zamanında kafasına dank ettirip "aa ben ne olacam lan,sınavda yaklaştı zaten şurda bi iki yıl kaldı bari bi kafa patlatayım şu konuda,tamam daha götü başı yayıyoruz,henüz çalışmıyoruzda ama en azından bi araştırayım da ona göre çalışayım ben ne olacam ne bok yicem" ...Tüm bunlardan sonra danışır sağa sola bilgi edinebilmek amaçlı meslek değerlendirmeleri yapabilir,ilgisini ölçebilir,belki doğru karar veremez ama hedefi olur bi seçimi olur.Ha aynı şekilde şunu da yapabilir."Ya millet işte ben şu meslekleri düşünüyorum bunlar hakkında yeterli bilgiye sahip değilim kulaktan dolma bişeyler biliyorum ve bana şunların daha çok hitap ettiğini düşünüyorum acaba bunu seçmeli miyim geleceği nedir bu mesleğin,yazayım mı bunları tercihe???" Tüm bunlarda bi yanlışlık yok..
Bnm lafım tercih zamanı bi tarafı sıkışıp da son anda "bu meslek ne ki ne boka yarar bu ya da seçsem mi ki acabaaa" diye yanıp tutuşanlara.Hani sen onu son anda yazsanda son anda o tercih gelse de,o mesleği okusanda kendine yada hayallerine ne faydası olacak arkadaşım ???

ve tabiki defalarca belirttiğim gibi suçu kişide aramıyoruz burda,kesinlikle eğitim sistemi ve yetersiz yönlendirme...
Benim vurguladığım nokta şu ki e bunlar son anda mı yapılır be kardeşim...

Neyse fazla uzamadan kapanışı yapayım.Ben sadece düşüncelerimi söyledim...
Aksini iddaa edenlere de bu düşüncelerden yana olanlara da saygılar...

Agora Peximet kışın özellikle akşamları şu alevli gaz sobalarını yaktıkları zaman havuzun da ışığını izleyerek oturmayı çok severim.

Alsancak BAKS güzel atıştırmalıklar var güzel bir mekan.

Bornovayı bilmem ama cafe dediğin yerde insanlar olur kalabalık olur yani.

küçükparkın bir kaç yerinde var bu bahsettiğim. öyle ki tuvalete gidecek olsanız masaların arasından yan yan geçiyorsunuz. hoş bulmuyorum bu denli sıkışık kalabalığı.

Kucukpark: Cafe ahenk. Süvari caddesinde.

Konak Pier Rıhtım var bi de
edit: www.rihtim.net
fiyatlar biraz pek öğrenci işi değil.

bi de konak pasaport alsancak güzergahında vapura binmek çok keyiflidir. manzara çok güzeldir. o güzergahı yürümek de çok keyiflidir. bir de oralarda çok sıkış tepiş olmayan kafeler var aslında ama ben pek bilmiyorum.

alsancak'ın sıkışıklığı canımı sıkmıyor niyeyse :)

konak pier'deki cafeler iyidir mandolin,rıhtım vs. Gün batımında hoş ortam oluyor, sıkışık bir ortam olmaz. Cafeler genelde aynı olduğundan yakınlarda bir yerlere git hacı. Buca'da oturuyorum, kalyon, ibiza, cafemania, kahve diyarı gibi yerler var fena değil mesela.

en iyisi yalıdaki cafelere oturman özellikle siesta cafe fiyatlarda süper müşteriye saygıda süper herşey süper

alsancak, ionia cafe.

hemen arkaasındaki aksak da çok tatlı bi yerdir ama biraz tuzludur.

alsancak'ta gündüzün ortasından sabaha kadar takılmak istiyorum lan! çok özledim lan!

sigaradan nefret ederim.

edit: ben içene gelir diye okudum pardon. :)

sinekler ayak kokusuna gelirler biliyorsun dimi?
genelde bacaklari daha cok isirmalarinin sebebi budur ;)

ona küçük sürprizler hazırla

ayağım gohmuyo ki ? gayet temiz bir insanım. aşık oldu herhalde ciddi ciddi. deodorant ile yakcam pezevengi.

Ter kokun hosuna gitmisir aynı sey kedilerde de var.

amına kürekle vur.

at sineğide çok fenadır

ne alaka bilmem ama kolestrolü yüksek olana gelir diye de bi şey duymuştum. fena halde hurafe de olabilir.

biraz uzun vadeli olacak ama:
okuma yazmayı erken öğretip sınıf atlamasına neden olma çocuğun. hayatım mahvoldu benim.

çocuğun ismini iyi düşünün, akraba ismi vermeyin.

para biriktirmeye başlayın :)

@empty blank: Okumayı yazmayı erken öğretmeyi düşünüyorum fakat sınıf atlatma gibi bir olaya baştan karşıyım zaten. Her şey zamanında yapılmalı.

@marla is in my head: eşimle birlikte evlenmeden önce zaten çocuklarımızın ismini kafamızda belirlemiştik zaten, o konuda bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum. (Bu arada aklımızdaki erkek ismi: Melih, kız ismi Melis)

evladinizi muhakkak bir sanat ve bir spor dali ile erken yasta tanistirin. bir de memleketin dini ve ahlaki degerlerinden bihaber, dinsiz yetismesine musaade etmeyin. siz uzerinize duseni yapin da, ileride ne olacagina kendisi karar verir ne de olsa.

@cirkinkizyokturazvotkavardir: Mersin gibi fazla büyük ve pahalı sayılmayacak bir şehirdeyiz. Evimize giren aylık para 5000TL'nin üzerinde. Bunun 1500-2000TL'si ödemelerimize gidiyor. Geri kalanla da çocukla birlikte yetineceğimizi düşünüyorum.

@old man in the bathtub: Kendim de bir zamanlar profesyonel bir sporcu olduğumdan bunun farkındayım. Eğer sanat veya spor dallarından bir meslek seçmese bile hobi olarak en az 1-2 adet spor ve sanat aktivitesini yapmasını isterim fakat zorlamam. Kendi istediğini yapmasını isterim. Ailemden gördüğüm dini ve ahlâki eğitimin daha fazlasını çocuğuma vereceğimden emin olabilirsiniz. Bu benim borcum zaten.

Yazlığınız yoksa yazlık alın. Yazlıksız bir ergenlik geçirdim :(

oncelikle hayirli olsun.. :)

cocugunuzu ilkokulla birlikte mutlaka jimnastik, atletizm, yuzme gibi vucudunu saglikli gelistirecegi bir spora yonlendirin.. Bu ona kendine guven, saglikli bir vucud, disiplin, kazanma hirsi, hiyerarsi, saygi ve takim halinde calisma aliskanligi verecektir..

@seracik: Teşekkür ediyorum. Kendimi sıkma gibi bir durumum yok, paranoyaklaşma gibi bir durum da söz konusu değil :) Bin bilsen de bir bilene danış misali sizlerin tavsiyelerinizi almak istedim. Sonuçta 10 tane çocuğu olan bir ebeveynin bile bilmediği şeyler olabilir.

@LORDS: Evimiz Mersin'de. Arabamız var. Yazlığımız yok ama mis gibi yaylamız var. Yazlık da 3-4 seneye kadar almayı düşünüyorduk. Çocuk da masrafıyla birlikte geldiğinden o iş biraz daha gecikir fakat o zamana kadar en azından otel yoluyla o işi hallederiz.

spor, sanat +1

@bigman: o tarz sporlara katılım sağlamasını ben de isterim fakat jimnastiğe pek ısınamadım. Bacakları tam açabilmek için lifler yırtılıyormuş filan. Tıbbi açıdan vücuda etkisi nedir bu olayın bilmiyorum ama ileride zararı olabilecek bir şey ise izin vermem muhtemelen. Ama gerek bireysel, gerek takım oyunlarına yönelmesini kesinlikle sağlamayı düşünüyorum.

tebrik ederim öncelikle. şimdi önerime geçiyorum; proje çocuk yetiştirmeyin de ordan oraya o aktiviteden buna koşmasın çocuk sizin yapamadıklarınızı gerçekleştirecek diye. oluruna bırakın.

doğmamış çocuğa don, hatta pantolon biçmiş herkes. öss tercihlerini de şimdiden yapın oldu olacak.

bir kadın olarak benim naçizane tavsiyem, bebeğiniz dünyaya geldiğinde eşine her zamankinden daha çok destek olmandır. hem fiziksel, hem de psikolojik olarak değişim geçirecek.

tebrik ederim.

@condom kurşunu: Yok canım, o kadar da değil :) 1-2 tane aktiviteyi biz de yaptık çocukken, bir zararı yok. Kendine de, ailesine de, okuluna da, arkadaşlarına da yetecek kadar vakit ayırırım ben ona merak etmeyin :)

Bu arada teşekkürler.

kitaplardan okuduklarına, başkalarının çocuklarına göre çocuğun gelişimini değerlendirme. "bak bu yaşta zıplayabilir diyor ama bizimki zıplayamıyor?" diye derin düşüncelere dalma. her çocuk kendine göre gelişiyor. erken olabilir geç olabilir ne üzül ne sevin. okuma yazma falan öğretme, bırak vakti gelince yapsın yoksa okulda falan sıkılır arkadaşları ile anlaşmakta sıkıntı çekebilir. üzerine çok düşmeyin, pimpirikli olmayın çocuk bu düşe kalka büyüyor. çok hasta olacak sakin! hapşırdı, öksürdü diye doktor yolu tutup çocuğu telef etmeyin. çocuğun bir doktoru olsun tüm gelişimini o takip etsin, aşılarını o yapsın. çocuğa bol bol kitap oku, müzik dinlet anlamasa bile yap bunu. ve son olarak çocuk zor bir süreç, ilk zamanlar çok yıpranacaksınız, kapana kısılmış gibi hissedeceksiniz, dışarı çıkamayacaksınız ve öfkenizi birbirinizden çıkarmaya çalışacaksınız. mümkünse birbirinize anlayışlı olun. biz zaten öyleyiz deme, çocuk olunca başka oluyor. tahammül et, anlayış göster, saygı duy, merak etme hafifliyor ama bitmiyor :) şimdiden allah analı babalı büyütsün. gözünüz aydın.

çocuğu düşünmeyi bir kenara bırak şimdilik.
kadınlar çocuk doğduktan sonra inanılmaz değişiyorlar. psikolojik olarak çöküntüye uğruyorlar. sakın çocuğa odaklanıp anneyi unutma. zaten çocuğun kendinden kopup gitmesi ile boşluğa düşen kadın, bozulan vücudu alınan kiloları ve nihayetinde hormonların değişmesi ile iyice kendilerini kaybedebiliyorlar. üstüne üstlük 9 ay boyunca el üstünde tutulan , bir dediği 2 edilmeyen, şımartılan kadın birdenbire unutuluyor ve tüm ilgi bebeğe yöneldiği için kendisini dışlanmış hissediyor. bu saaatten sonra viyak viyak bebek ağlamasına maruz kalan, sürekli altını, elbisesini değiştirip türlü hastalıkları ile de uğraşması istenen kadınınızı lütfen ihmal etmeyininz azizim sırf bu sebeple bebeğine düşman olan hatta allah korusun ona zarar verenler var ki normal bir durum. o çocuk bir şekilde büyür kocaman olur göreceksiniz. ama anneyi bu arada kaybetmeyin ne olur.
imza baba.....

@sanxis: En önemli tavsiyelerden birisi bu oldu, teşekkür ederim. İnsan daha önce yaşamadığı bir his hakkında önceden tavsiye almış olmasa idi(ki bu durumda sizin tavsiyeniz bu oluyor) belki olumsuz, belki moral bozucu hâl ve hareketlerde bulunabilir. Ama bu tavsiye sonrasında o anlarda daha da çok empati kurmayı deneyeceğim. Teşekkürler.

@shyz0re: Teşekkür ederim fakat cezalandırma olayını tam anlayamadım. Olumlu bir şeyi ele alarak yaptığının yanlış bir şey olduğunu nasıl anlayacak acaba? O konuda biraz takıldım.

Bu arada yazlık için de teşekkürler.

@empty blank okuma yazmayı erken öğrenip okula erken başlattıkları için ben de bizimkilere minnettarım. +1 sene kazandırmış oldular bana. sku nasıl istiyorsa öyle yapsın yani :)

tebrikler. çok şımartmayın. çocuk misafirlere tekme atıp bağırırken ne şirin diye gülümsemek yerine oğlum/kızım yapma demeyi bilen bir baba olun nolur. saygılar.

ama yine de herşeye rağmen babasının onu sevdiğini ve onun yanında olduğunu bilsin. çelişkili şeyler demişim gibi duruyor ama değil.

@diazepam: Kendim de ergenliğe geç girdiğimden dolayı bu tip şeylerin bünyeden bünyeye farklılık gösterdiğinin farkındayım.
Sakınılan göze çöp battığından dolayı bu konuda en azından benim pimpirikli olmayacağıma emin olabilirsiniz ama eşim konusunda söz veremem :)

Doktor konusunda en iyisini bulduğumuzda bütün işi o doktora devredebilirim.

Bir yerden duyduğum kadarıyla anne karnındaki bebek bile dışarıdaki seslere tepki verebiliyormuş. Böyle bir durumda anne karnındayken bile onunla konuşup, ilgileneceğim inşallah.

Tok açın hâlinden anlamayacağı gibi biz de şu an yeni çocukları olan bir anne babanın hâlinden anlamayız. Çocuk olduktan sonra da çok şeyin farkındayız. Tahammül, anlayış, fedakârlık dünyamızda her şeyde yeteri kadar var, olmalı da. Fakat işin içine çocuk girdiğinde daha da fazla çaba gösterip o zor zamanları atlatacağımıza inanıyorum.

Bu arada teşekkür ederim.

@ground: Eşim zaten aşırı duygusal birisi. Hormonlarla birlikte çok büyük bir değişim olacağının farkındayım ki bence bizi en çok zorlayacak şey bu. Bu konuda tavsiyeniz için çok teşekkür ediyorum. Elimden geldiğince ilgili olmaya çalışacağım.

@merena: Ben zaten Hulusi Kentmen gibi bir babanın oğlu olduğumdan dolayı(seven fakat göstermeyen) o tarz şeyler yapacağımı zannetmem. Örneğin ben bir yanlış yaptığımda babamın "Ben evladım için dünyaları yakarım, yıkarım. Onun en iyisini yaparım." demediği gibi ben de yanlış yaptığını söyleyip, uyarırım. Gerekirse cezasını vermeyi de bilirim.
Evlat için en iyisini istemek, onun istediği her şeyi yapması demek değildir. Şımartmayacağımdan da emin olabilirsiniz.

Hayirlisiyla bebeginizi kucaginiza alin insallah.

Bir babanin, cocuguna yapacagi en buyuk iyilik, cocugunun annesini cok sevmektir.

tebrik ederim.

herkes gereken klasik tavsiyeleri vermiş. benimki biraz daha kısa vadeli ve acil durumlarda kullanabileceğiniz alternatif bir tavsiye.

bebeğiniz, her yolu deneseniz dahi sakinleşemiyor ve uyuyamıyorsa pink noise dediğimiz, her bir oktavın eşit dağıtıldığı titreşimleri dinletmek onu sakinleştirir. pink noise'a günlük yaşamdan örneklerden biri fön makinesi sesi. bu ses ona, annesinin karnında kaldığı süre boyunca duyduğu seslerin benzerini vermekte ve en güvende olduğu, huzur bulduğu yerde olduğunu düşünüyor, dolayısıyla sakinleşip bir güzel uykuya dalabiliyor.

@compadrito: Teşekkür ederim. Tavsiyenize uyacağım.

@philus: "Pink Noise" dediğiniz bu olayı hiç duymamıştım. Öyle bir durumda eşim de ben de panikleyebilirdik. Bunu öğrendiğim iyi oldu. Teşekkür ederim.

@cosmicstring: Teşekkür ederim.

- Çok şükür evimiz var. 4 senelik taksidimiz kaldı.(48.000TL civarında)
- Eğitim konusunda evladım için en iyisini isterim zaten. Gereken ne ise yaparım.
- Tavsiye var, zorlama yok :)
- Kendimize de vakit ayırırız. Teşekkürler.
- Nazardan sakındığımdan dolayı pek fazla kişiye söylemedim zaten. Dikkat ederim.
- Zamanında balta ile halıyı parçalamış birisi olarak kızmam, merak etmeyin :)

çocuğunuzu sahiplenin! maddi ihtiyaçlar iyi kötü bir şekilde karşılanr ama manevi ihtiyaçlarn eksiklikleri hic bir zaman geçmiyor..babası olduğunu hep hissetsin hem çocuğunuz hem de çocuğunuzun annesi..aile tarafndan sahiplenilmeyen_manevi bir sahiplenme tabi bu_ bireyler hayatları boyunca sosyal hayatlarnda sorunlu, anormal oluyorlar.paylaşın paylaşabildikçe kız olursa koruyun kollayn ilgilenin hep kadınlar hep ilgi ister yaş fark etmese de erkekse paylaşn ortak alanlarınz olsun bir şekilde simdiden hayirli olsun hep mutlu olun ailenizle :)

kaç kurtar kendini yol yakınken. çocuk bakılır mı lan?

@bathoryy: Yukarıdaki yazdıklarımdan; onu koruyup, kollayıp, ilgisiz bırakmayacağım anlamının çıktığını düşünüyorum zaten. Tavsiyeniz ve iyi dilekleriniz için teşekkür ediyorum.

@teknolojix: Teşekkürler.

@tlg: Teşekkürler. Baldızım da yakın zamanda doğum yaptığından dolayı flaşsız çekim yapılması gerektiğini öğrenmiş bulunmaktayım :)

total war serileri (tercihen medieval 2)

bir de çok eskilerden settlers oynardım, "yarın uyanır, 200 tane köylüyle saldırırım" diye uyuyodum güzel oyunlardı.

warcraft strateji değil yalnız...

warcraft real time strateji değilse ne?

aoe 2 ve starcraft 1-2 seven biri olarak

civilization 4 - 5
red alert 2
rise of nations

company of heroes' u öneririm en iyisi.
ayrıyetten

@sizofren dedigin psikopat degil ki

araba yarışı mı?

(bkz: europa universalis iii)
(bkz: hearts of iron iii)

warcraft muhabbetiyle ilgili olaraksa, sanırım wow ile karıştırılmış.

empire earth var age of oynadıysan garanti seversin

stronghold tabii ki.

panzer general 2 çok eskidir ama çok kalitelidir

www.youtube.com

www.youtube.com
%100 çalışıyor.

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

sorun kafanda aga

www.youtube.com vidyoyu da izle

rahat değil hafif sağa sola dönüypsun altından kaçı kaçı veriii

2 katlı olanlardan onlar rahat ve kendinden pompalı oluyor genellikle (elektrikli)...

120 tl civarına rahat bulursun... pompaya dikkat et bazılarında olmayabiliyor, manuel pompalı alma zaten...

tek katlı manuel pompalı tek kişilikler var 30 tl civarına, onlar da idare eder 2-3 gün kullanım için...

bir gece idare edecek biçimde yere yapıştırsak?

kalite sorunu var. geneli kalitesiz ve ufak bir tırnak darbesinde zarar görüyor.

onun yerine ikeanın açılıp tek kişilik yatak olan tekli koltuklarını düşünmenizi öneririm.
şişme yatakların içi hava dolu olduğu için bedeni desteklemiyor. deniz yatağı gibi aynı.

bir gecelik lazımsa nasıl olduğu farketmez heralde. konfor da aramıyorsanız deniz yatağı üstüne çarşaf işinizi görür bence.

koçtaştan baktım, 30la 130 arasında değişiyordu fiyatlar. bir tane de teşhirde vardı, fena değil gibime geldi konforu.. bir gecelik değil aslında,bir ay falan kullanırım.

120 tl civarı almıştım, çok rahatsız. 2-3 gün idare eder.

ben iki katli ve cift kisilik olaninda bir 10 gun kadar uyudum bence gayet rahatti, devrilme falan da olmadi, hatta baya bunda oturup gun icinde tv seyrettik falan, yani gayet rahatti, bir kere sert bir materyalden yapiliyor yani oyle tirnak darbesiyle falan delinecek gibi degil. motorlu pompasi vardi dolayisi ile 2 dakka sisirelebiliyordu. ama markasini falan bilmiyorum, arkadaslarin misafir cozumu idi.

sürekli gacır gucur ses yapıyor uyutmuyor insanı

Friends and Burgers Balçova Kipa Extrada var.
Bir de Peximetin hamburgerini dene derim yeşillikler falan var içinde.

quake 3

transformice tabikide

napcan olm türküyü ya gamlı gamlı şeyler
neşet ertaş dinle bari
zülüf dökülmüş yüze
yazımı kışa çevirdin de olur


edit:
www.youtube.com
şu da neşelisinden bi tane
neşeli gibi ama yine ayrılık yine hüzün :(

dinleyesim geldi ya beyni rahatlatıyor. saol tavsiyen için:)

dersim dört dağ içinde - erkan oğur.

www.youtube.com

youtu.be
youtu.be

(bkz: ruhi su) farketmez hangi türkü olduğu.

ismail altunsaray dinle derim.
www.youtube.com
www.youtube.com

@mr fusion katılıyorum ama özellikle kalanların ardından diye bi türküsü var onu tavsiye edebilirim.

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

aşık mahzuni şerif 'bana dönek demiş'

bende poroblem yok.
fiberoptikleri döşediler, deneme falan yapıyolardır belki.

eczaneye sordum bizde de yok dediler. teknik destek hattını aradım bakım onarım çalışması var ondan böyle diyorlar.

sizin internetler de hep bize geliyo şimdi. oooh beşbin megabit.

çok tuhaflar di mi lan aynı karınca ama kanatları var.
diğer karıncaların niye yok ki
bunlar nerden bulmuş kanadı?

elektrik süpürgesine temiz bi torba tak ve hepsini o torbaya topla sonra o torbayı evden uzak bi yere bırakırsın.
ghost busters gibin

o deodorant + çakmak dıyenlere allah akıl fıkır versın farkında degılsınzı belkı ama onlar canlı.

Onlar erkek, 1-2 güne kadar çiftleşme uçuşu yapıp sonrada ölecekler :)

hayvan gibi yazarin demek istedigi omrunun kac gun surdugu degil, zaten oyle dusunuldugu zaman insan omru ne ki, fakat can alma karari boyle olmasi yani biraz hos olmamis. bence bu acidan elektrik supurgesi fikri daha iyi, vicdan rahat gece guzel uyunur :)

götleri rahat etsin diye dünyanın kanını emen bi devlet olduğu için başlarında, refah düzeyi yüksek. fakat mutlu olduklarını nereden çıkardın?

mutlu felan değiller geçinmek için 2 işte felan çalışıyolar orda hardkor kapitalizm var kolay değil öyle yaşamak

eğitim sistemi berbat. İnsanları dünyadan bi haber, çok şey bilmeye gerek duymuyorlar. Bu yüzden gerçekten mutlular.

genel bir cevap vereyim, rahatlık.

tabi devlete borcu olup intihar edenide, komşusunun 5 yaşındaki çocuğunu benzin döküp yakanıda var ama, ta eğitimden başlayan muhteşem bir sistemleri var , öküz değilsen hayallerine ulaşabiliyorsun, mutlulukları tamamen hayatlarında akdeniz insanlarının %10u kadar sıkıntı çekmemeleri.

daha çok rahatlar.
hani hem imkanlar daha fazla olduğu için,
hem de dünyanın geri kalanına göre daha aptal oldukları için.
öte yandan yaşı gelen sevişiyor. cinselliklerini rahat yaşıyorlar. seksle uyutulan mala bağlayan büyük bir çoğunluk var. işin özünde seks fakir eğlencesi. zengini fakiri çoğunluğu sevişiyor bu memlekette.
öyle böyle, -sözüm ona- özgürlük ülkesi falan filan. karma toplum. önüne gelen kafasına göre takılıyor. eroinmansan mal bulman kolay, seri katilsen adam öldürmen kolay, fahişeysen fahişelik yapman kolay... falan filan. özünde mutlu değil, biraz daha aptallar hacı. genelleme yapmak ne derece doğru ayrı tabii. siktir et la amerikayı hacı.

orda kızlar teklif ediyımuş ondan

yok öyle bir şey.
onlarda da her halk gibi sınıflar mevcut senden beteri de var senden iyisi de.
iskandinav ülkeleri bile depresyon intihar istatistiklerinde başı çekerken gelişmişliğin mutlulukla kıyaslanması abes. bana sorsan en mutlu insan akdeniz insanı, kıyı boyunca gezin bakalım o kadar yokluğa rağmen asık suratlı kaç kişi göreceksiniz.

olm orda fakirler starbucksta takılıyo lan.

cehalet mutluluktur. aslinda mutlu olmadiklarinin bile farkinda degiller o derece...

(bkz: the illusion of safety)

amerika'nın geneli mutlu değil. ama mutlusu da mutlu yani. tabii doyumsuzluk olayı da baş gösteriyor, insanlar bir türlü mutlu olamıyor. şehir yaşantısı da zor gelmeye başlayabiliyor insana. mutluluğun sana göre kavramı değişir yani ama fırsatı da iyi değerlendirmek lazım. amerika'da mutlu olma fırsatı türkiye'ye göre daha fazla.

Benim de gördüğüm çok rahat oldukları; hayatları sadece yemekten (fast food), eğlenmekten ve seksten ibaret. Çok fazla para harcıyorlar. Konuştuğum kişiler çok fazla kredi borcunun olduğunu ama genellikle devletin bu borçları kapattığını söylemişti, sanırım bu karma toplumu bir arada tutmak için yapılan bir uygulama, tam da bilemiyorum. Arabaları var, evleri var ve her şeyi rahatça yapabiliyorlar ama bence boşlar ve gerçekten düşünmüyorlar. Buna mutluluk denir mi bilmiyorum ama rahat olmak mutluluksa evet, mutlular diyelim.

bebeğim ben senin ne sorduğunu anladım.
sen amerikan orta sınıfı niye mutlu diyorsun (çok da haklısın, yerine göre değişse de genel olarak daha barışık yaşamlar sürdürdükleri doğru) gelelim nedenlerine:(ben west coasttan örnekler vericem yerine göre değişir)
Sağlam bir sistemleri var, hayır ekonomik olarak demiyorum, ama civil rights olayında Türkiye'ye göre daha ileriler. Bireysel hak arama durumu daha yaygın ve başarıyla sonuçlandığından ne devlet ne de özel kuruluşlar parası olan ve sistemi sürdüren orta sınıfın üstüne gitmeye cesaret edemiyorlar.
bizim orta sınıfımıza göre onların orta sınıfı daha varlıklı. ekonomik olarak daha iyi durumdalar.
Yine bu orta sınıfın cocukları sürekli olarak kendilerini geliştirmeleri öğütlenerek büyütülüyorlar, takım oyunları, sanatsal aktiviteler, ve kendini kanıtlama fırsatları hep orda.
Fırsat demişken, bir çok şehirin orta-iyi semtleri çok güzel, kütüphaneleri,parkları, bisiklet yolları, bedava workshopları var. Küçümseyebilirsiniz ama türkiyeye dönünce çektiğim Kütüphane özleminin eşi benzerini görmedim.
Sosyal ve rahat insanlar olmayı öğrenerek yetişiyorlar. Bizde norm olan bir çok önyargı en azından democratic statelerde mevcut değil (portlandın gay valisi gibi)

cahiller hatta kara cahiller,
dünyayı bir kenara bırak kendi ülkeleri hakkında bile çok az şey biliyorlar,
maykıl murun dayının belgesellerini bi izlesen ya hacı,
adamların kafa küçük dünya küçük, seks para koko sonra devam işte.
az bilen insanın kafası daha rahat olur.

saddam'ı el kaideli terörist sanıyorlar. düşün nasıl bi dünyada yaşıyorlar.

apolitik olabilirler. ama bu cahil oldukları anlamına gelmez. ben kime rastladıysam yaşadığım kasabada, müzikle ilgileniyor. yaşlılar klasik müzik dinlemeye gidiyor haftada en az bir gün. sinema konusunda bilgililer. üstelik politika ve tarihle de ilgili birçoğu ve haberleri takip ediyorlar. bizim gibi yalnızca futbolla değil, hem beyzbol, hem amerikan futbolu, hem at yarışları, hem bisiklet yarışları, hem basketbol...

hatta şöyle ilginç bir hikaye anlatayım: bizim eşref armağan diye bir ressamımız var. doğuştan kör. tanıyor musunuz? muhtemelen hayır.
çalıştığım yerde bir çocuk, bir türk ressam var böyle böyle diye yanıma geldi bir gün.
cehalet mi? kim cahil sizce?

planlılar sistem oturmuş burda her yıl öss deşio orda 50 yıldır aynı ne yaparsan ne olacağın bellii burda malın birine denk gel okuda not vermez kimse sınıf nie başarısız demez tembeller der orda işten siktir eder

adamın biri gala seansına (00.00) girip tarıyor ortalığı, barrack obama uykusundan uyandırılıp bilgilendiriliyor falanfilan. olay b.

ama kim niye yapmış. yine norveçteki gibi psikopatın biri mi yoksa terörist bağlantısı var mı acep?

psikopatin teki

sacini kirmiziya boyamis, kursun gecirmez yelek giymis, kafasinda kask, simsiyah giyinip sinema salonuna dalmis, once iceri gaz bombasi atiyor sonra basliyor rastgele ates etmeye ortaliga.

evinde de bubi tuzaklari ve patlayicilar oldugu ortaya cikmis. polis evinin etrafini bosalttirdi en son.

ama benim anlamadigim cocuk phd ogrencisi bu kadar plan yapmis, sonra sinemanin yakininda arabasinda nasil hemen yakalandi?

oha süpermiş.

amerika da harbiden özgürlükler ülksesiymiş. türkiye'de kaç kişi gidip çelik yelek, otomatik silah, gaz bombası ıvır zıvır alabilir ki.

taxi driver ı anımsatan cinsten

mantıksızdır.

büyük risk almış, mantıksız.

çelişkili.

yenilen pehlivan gurese doymaz.

Geçenlerde üzerinde %100 dana yazmasına rağmen Pınar sosisin içinde tavuk bulunmuş. Televizyona çıkmıştı. Zaten almazdım şimdi böyle fırsatını buldukça da çığırtkanlık ediyorum sağda solda.

ya benzer bir konuda gecen banvit'e mail gonderdim. dun de telefonla donus yapip anlattilar.
""100% pilic" jumbo sosisin icinde neden nisasta var?" diye sordum ozetle.

o "100% x" ifadesi, urunde kullanilan etin cinsini belli etmek icinmis. yani o urunde sadece pilic eti var ya da 40% pilic %60 hindi eti gibi. onu belirtiyormus.
benim konu uzerinden gidersek, nisasta da sadece urunun seklinin bozulmamasi icin kullaniliyormus 3-4% oraninda.

bu sekilde olay, ben de sayelerinde ogrendim.

zaten marka ile satılan bu tarzdaki büyük üreticilerin işlenmiş ürünlerinden genel olarak uzak durulmalı.. (bkz: food inc)

de benim merak ettiğim konu işin hukuki, reklamsal, tüketici haklarıyla ilgili kısmı

Hikaye hepsi. %100 portakal suyu yazan kutunun içeriğine bak bir dünya su eklenmiş. E ne yani %100 derken portakaldan başka meyve koymadık ama başka şeyler koyduk mu diyor? Resmen kandırmaca. Millette gerçek sanıyor.

tüketiciyi yanıltmaya yönelik heraket bu aslında, haliyle yaptırımı var yok değil. sadece kimse 3 5 liralık şeyin peşine düşmüyor. eğer marka kaliteli suçuk diyorsa bu sadece slogandır ama yüzde yüz dana diyorsa bu içeriğe girer ve sen yüzde yüz dana olmasa bu ürünü almayacaksın belkide, buda müspet zarar meydana getirir. tuttun 200 liralık sucuk aldın, sonra öğrendin ki dana değil. bu 200 liralık sucuğu iade edip paranı alabilirsin.

fader tam olarak aradığım cevap bu da değil. bunu anlayabilirim ama işte diyelim bunun aksi ispat edildi, misal pınar'ın yaptığı gibi.. mahkemeye verdiğinde ambalajın üzerindeki o "%100" ifadesi hukuken bir şey ifade etmiyormuş.

bunu merak ediyorum, doğru mu, nasıl?

abi %100 2gram dana koyup 750 gram soya kıyması 200 gram nişasta koyuyor. al sana %100 dana.

yalnız bu tip şeylerde şuna dikkat edebilirsiniz: "ısıl işlem görmüş sucuk benzeri ürün" gibi bir şey yazar, ya da "kangal" yazar "kangal sucuk" yerine çünkü götleri yemez sucuğu oraya yazmaya, oradan çakabilirsiniz mevzuyu.

gıdalarda taklit ve tağşiş yaptığı laboratuvar analizleri ile tespit edilen firmalara 10.000 TL ceza uygulanır, ürünlere el konulur ve mülkiyeti kamuya geçirilir. senin yazdığın durum tağşişe girer ve cezası da yukarıdaki gibidir.

@trajikomik teşekkür ederim. para iade alınabilir derken bir tahminde mi bulunuyorsun yoksa bildiğin bir şey var mı?

bizim hoca anlatmıştı, borçlar özelci bide hani bu işin ehli adam;
adamın biri adese'den kaşar alıyor, şu bildiğimiz kaşar yani uzunlardan. sonra adam alıyo yiyo yiyo, paketinden çıkarmadan, herkesin yediği gibi işte kese kese. sonra adam yarısına geliyo kaşarın ve farkediyoki diğer tarafta vakumlu kısmın içinde saç var. baya bildiğin saç. adam tutup bunu götürüyo tüketici hakem heyetine ve 8 liralık kaşarın 8 lirası için maddi, kaşardan soğuduğu içinde manevi dava açıyo. ve adam bunun sonunda 200 lira manevi 8 lira maddi tazminat alıyo.

hoca sonra işte hakkımı helal etmem böyle eften püften şeylerde bile hakkınızı aramazsanız dedi,8 lira için 200 lira alıyo adam, sizde böyle olcanız vs. dedi gazı verdi verdi gitti.

ayrıca şuda var, yüzde yüz deyipte yüzde 3 sonra soya basarsan buda aldatmaya yönelik olur ve ayıplı mal olduğu anlaşılır. biz sucuk alırken evcek (hukukçu evi) böyle hep diyoruz, aha bak bu sucuk yüzde yüzmüş, acaba dananın neresi? çükünü yediriyolar yüzde yüz yazıyolar diye esprisi döner. sonuçta yüzde yüz dana oluyo o zamanda.

bunun 50 küsür bin lira gibi bir cezası var. firmalar bunu göze alarak bu sloganları kullanıyorlar.

dava başına mı?

Uzun zaman önce birisi ''Şimdi önümde izlenmemiş bir sezon Game of Thrones olsa mutluluktan ağlardım'' demişti, hiç aklımdan çıkmaz. Ben de Lost için aynı şeyi söyleyebilirim. Ben başladığımda Lost'un 3. sezonu bitmişti ve ben 3 sezonu uyku hariç ara vermeden izlemiştim neredeyse. Öyle bir heyecanı vardı.

tabiki de OZ !!!

dexter
shameless
sherlock


hatta keşke finalleri yapıldıktan sonra haberim olsaydı böyle dizilerin varlığından da öyle izleseydim diyorum ama nafile tabii. bekliyoruz.

Game of Thrones kesinlikle. 2 sezonu biriktirip izledim. Üç beş sezon biriktirseydim diyorum. Şimdi biriktiremem de insanların konuştuklarını okulda asansörde falan duysam anlarım ne olup bittiğini.

Onun dışında elimde birikmiş 30 rock ve seinfeldler var <3 galp.

Prison Break
ve kesinlikle Nip/Tuck...

friends var bi de. kapı gibi tam on sezon.

community
blue mountain state (keşke hiç başlamasaydım, yetiştim dizinin akışına dedim, demez olaydım yayından kaldırdı .mına koduklarım, 3 sezonu var temizinden izlemeni tavsiye ederim)
bored to death (bu da kaldırıldı)

Sherlock ve Doctor Who... İkisi de aynı senaristin elinden çıkmış paçalarından zeka akıtan diziler. Olağanüstü bir İngiliz aksanı da yanında promosyonmuş, ben öyle duydum.

friends..

House M.D.

çok üzülüyorum. unutup unutup baştan izlemek istiyorum.

ben bunu doğrudan demedim ve yaptım american horror story

battlestar galactica

Futurama

friends kesinlikle.

ölümüne battlestar galactica
ve tabi ki friends.

Niye hiç kimse "Heroes" yazmamış ya çok süper bir diziydi.
"24" ve "Kyle XY" dizilerini de ikincilik tahtına koyuyorum.

bu 4 diziyide yarım bıraktım. devam edeyim mi =) ?

bi kişi for crime diyo galiba anlamadım napıcak partneri orda hiç wilson voleybol topu olmıycakmış?

yemek. avlanmakla uğraşamazmış. öyle şeyleri spor olarak yapıyomuş naber?

son olarak adadan kaçmak için tekne.

wilson voleybol topu olmayacağına göre birisi olsun diyor. ( cast away'e gönderme var)
yeteri kadar yiyecek. (avla mavla uğraşamam diyor)
son olarak da bot diyor. çeker giderim diyor.

"-ahh düşünmem gerek biraz... ahhh pineklerken bir arkadaşa ihtiyacım olucak.. teselli için birini götürmem gerek ki sonuçta wilson voleybol topum olmayacak orada
-ne yaparsın ki?
- yiyecek stoğu çünkü avlanmayacağım ya da yemek pişirmeyeceğim bu konuda ... son olarak da bir bot, oradan çıkmak için, kendi kurallarımı belirlerim (kendi oyunumu oynarım dedi aslen, bu anlamda)

-vay, çok akıllıca adamım, daha önce kimse böyle düşünmemiştim, hoşuma gitti bu"

arada bir iki kelime kaçırdım ama böyle işte.

Benim bi arkadaşım burnunu deldirtmişti dandik bi yerde, hapşırınca delikten sümük çıkıyodu.

tunalı aynalı çarşı tattoo zone kesin ve öz

tunalı ertuğ pasajında art tattoo derim.

o niye kaçırmıyo gözlerini sen ne bakıyosun diyceksin diye?

ne bakıyon olm!!1!! de bence.

özgüvensiz olduğunu düşünebilirler. ben de bakamam hayatta öyle uzun uzun. o yüzden arada bi kaybedenler kulübü'ndeki nejat işler'in kızı kestiği sahneyi izleyip motive ediyorum kendimi "vaay arkadaş adamdaki özgüvene bak" şeklinde..

Kızlar genelde ne bakıyor bu dediklerine o şekilde bakarlar karşıdaki göz kaçırınca oh be derler. Yani hiçbir anlamı yok sana bakmalarının.

Göz kaçıran erkek eğer hoşlandığı biriyse tekrar bakana kadar gözlerini diker. Onun dışındakiler için ayı, sana mı kaldım ben diye düşünür.

ben hic kacirmam karsi taraf kacirana kadar bakarim. ha bir faydasi oldu mu? simdilik hayir.

"beni beğenmedi". ben mesela sırf bu düşünceyle başbaşa kalmamak için kimseye bakmam.

göz kaçırmak güzeldir.
düzgün ilişki arayan bir kadın olsam gözlerini kaçıran erkeğe daha dikkatle bakardım.
kadınına ve yaşına göre değişir durum tabii de... bence kötü yanı yok bunun. öz güvensizlik gibi de duruyor fakat kadınına göre değişiyor.

velhasılı bu erkek-kadın ilişkilerinde ayar yok.
kiminle, nerede, nasıl kesiştiğin vs de çok önemli.
ama ara ara sürekli gördüğün, hoşlandığın ve iyi-kötü huyunu bildiğin kadından göz kaçırmak, yani kısaca kadını yemiyormuş gibi bakmak iyidir hoştur.
bazıları sever de öyle hafif utangaç duran erkekleri. ben de sevdim seni, güzel adamsın vesselam. öyle ölümüne bakmak nedir amk.

hiç bakmamak: enayi.
1-2 saniye bakmak: özgüvensiz.
3-4 saniye bakmak: merak.
5-7 saniye bakmak: ilgi çekici.
8-10 saniye bakmak: hoşlanmak.
11-15 saniye bakmak: sapık.
16-20 saniye bakmak: kaç!

şöyle bir efekt var bi de:
en.wikipedia.org

bu olay, insanların bilinen duygulara dayanmayan bir şekilde kendilerine bakıldığını anlamaları fenomeniymiş. yani biri sana bakınca, sen de ona bakıyorsun. bir anlamı olmuyor bazen. ama saniyelerle açıklamaya çalıştım kendimce :)

Bıyığımı burarak kadir inanır bakışı atarım.Kızın göğüsleri dışarı fırlar.O derece..

dik dik bakmayın kıza.
bakışmanın püf noktası 3 sn bakıp, gülümseyip kafayı çevirmek, sonra aynı şeyi tekrarlamaktır.
uzun süre gözünü dikip bakarsan sokaktaki abaza muamelesi görürsün.

Demek ki neymiş yanımızda kronometre ya da o özelliğe sahip bir saat yoksa boku yedik. Kız kesme konusunda yüksek ihtisas yapmasam da, bence kafana göre takıl, kız hoşlandıysa birbirinize ömür boyu bakın. Vay 3sn baktı "hoşlandı", 5sn baktı "sevişecez", 7sn "kesin sapık bu" gibi çıkarımlarda son derece sağlıklı tabi, ama kronometre şart.

3 saniye kuralı burada da geçerli sanırım.
yani, daha erken kaçırırsan özgüvensiz olduğunu; daha da uzun bakarsan ayı olduğunu düşünebilirler.

çok paran yoksa özel üniversitede okumak çok büyük risktir. çok çalışırım kazanırım diyorsun, saygı duyuyorum. ama işler her zaman yolunda gitmeyebiliyor. burs kazanamazsan ne yapacaksın? ya da burs kazandın, dersler kötüye gitti, bursu kaybettin falan. okulu bırakmak zorunda kalsan çok daha fazla yıl kaybetmiş olacaksın. elinde de okula verdiğin paraların makbuzlarınadn başka bir şey olmayacak. çok iyi düşün bence.

içinde çok istediğin bir hayalini gerçekleştirmek arzusu bu kadar varken daha ne duruyorsun ki hemen başla..

geçenlerde açıköğretim işletmeden mezun olan 60 yaş civarı annesinin bir de üstüne onur belgesi aldığını belirten bir duyuru vardı. acayip takdir ettim. (yaşı yanlış hatırlıyor olabilirim ama "normal okuma yaş aralığı"ndan çok farklı bir yaştı orası kesin)

bazı sebeplerden dolayı ist. ün.'de iki yıllık dış ticaret okumuştum, fakülte içimde kalmıştı. yıllar sonra açıköğretim işletme okudum, bu sene mezun oldum,not ortalamam da bayağı yüksek gelecek. yaş 37 ortaları.

iş hayatımda o diplomanın bir faydası olmayacak. ama verdiği kişisel tatmin ve mutluluğun tl karşılığı yok..

benim bir arkadaş var astsubay emeklisi ve 5 yıldır avukatlık yapıyor. tahminen yaşı 47. sen daha yolun başındasın düşünmene gerek yok.

24 yaşında girip 7 senede mezun oldum. yani teknik olarak senin yaşında girmiş oldum. geç kalmadın yeter ki gerçekten iste.

Geç değil ama askerlik işini hesaba kat. Girdiğinde 28 olacaksın, bitirmeden 29 yaş sınırı dolacak. Ona çözümün varsa hiç bir şey için geç değil.

hukuk anlaşılır bir arzu 27 yaş da geç değil hatta amerikada filan önce başka bişeyler okumuş, çalışmış olanları alıyorlar daha çok hukuk fakültelerinie biliyorsunuz
ama şu özel okul burs işi biraz sakat, hukuk kolay bölüm değil diyelim adapte olmadınız filan riskli
üniversite puanınız kaç, en düşük devlet üniversitesi kaç puanla alıyor? sizin şehir dışında okuma alternatifiniz olamaz mı?

şimdi ilk cevabı veren ben, diğer cevapları okuyunca kötü oldum. teşvik eden arkadaşlara sonsuz katılıyorum. benim söylemek istediğim sadece maddi olarak zor durumda kaldığında işler sarpa sarıyor. büyük hayaller büyük hayal kırıklıklarını da beraberinde getiriyor bazen. bu 4 yıl boyunca ben bu işi hallederim diyorsan kesinlikle durma bence.

bir kere cok istenilen imrenilen herseyde oldugu gibi hayal kirikligi payini hesap et, yani hic hukuk kitaplarina bakip kendi kendine okudun mu? yani kendini son bir kez kontrol et, eger hala istiyorsan bence super bir karar, yani bu yasta ev araba alacagina duzgun bir meslek sahibi ol daha iyi, illa avukatlik da degil yani bin tane ilerleme opsiyorun var hukuk bitirenler icin, hayirli olsun!
yasi da hic dert etme, ders calismak yasla ogrenilen bir sey, sen digerlerinden daha kisa surede kavrayacaksin daha verimli calisacaksin, sene kaybetmeden bitirirsin :)

hoca okumasına oku da 29 olunca artık okullar sokmuyor askere alıyorlar yani mezun olamazsın yeni kanun böyleymiş bir de sen şimdi 4 yılda bitiremeyeceğin için eğer kaydını sildirirsen şube sana belge vermez çünkü 31 de mezun oluyorsun derler ve bu belge olmassa okul kaydını yapmaz.

eğer herşeyi göze aldım kayıt olacam dersen kayıtlar eyluldeyse şuanki kaydını sildirmeden 30 agustosta şubeden askerlik durum belgesi al orda derlerki tecilli 31 ekim e kadar sakınca yok diye bu şekilde okula kyıt ol çünkü okul askerlik belgesi olmadan kayıt yapmıyor evet insan hakları demokrasi ve herşeye aykırı ama burası turkiye işte. yani askerliği iyi bir incele çok başın ağrımasın diğer turlu oku tabi avkatlar hiçbişi yapmazsa barodan fakirler için dava geliyor sana sırayla ücretini devlet veriyor sırf onlarla ayda 2 3 milyar tokatlarsın oturduğun yerde

Hukukçulara okutuluyor mu bilmiyorum ama okutuluyor ise hazırlık ücretini ödeyecek sonra 1. sınıfı ödeyecek ve 1. sınıfın sonunda ortalama yapıp burs için başvuracaksın. Yani 2 yıllık okul harcı kafadan ödenecek.

Yok ben yazın okul açılana kadar İngilizce kastırırım, muhafiyet sınavını geçer, direkt 1. sınıftan başlarım diyorsan öyle olur.

Özel üniversiteler başarı bursunu dönemlik verir. Her sene sürekli en az 3.80 ortalama yapman gerekecek. Cidden çok hırslı tipler var. Bir kere hali hazırda burslu gelmiş bir kesim var adamlar zaten burslu bir de üstüne 3.90 ortalama ile okuyorlar. Burs alma, çap yapma hayali olan çocukların da bazıları baya dişli. Ekonomi üniversitesi için konuşayım durum böyle yani.

Bir de okul ortamındaki genel rehavet havası adamı cidden zorlayabiliyor yani. Bazı kızlar çok manken gibi ake.

İzmir'de hep şeye özenmişimdir. Kıbrıs şehitlerinin sonunda, kordona doğru bazı dış ticaret firmaları var ya oralara. Limanın oralar biraz filmlerdeki mekanları çağrıştırır bana metropolleri. İthalat ihracatçılar birliği mi ne onun binası var, onun arka tarafları falan hep çok hoşuma gitmiştir. Hayat senin hayatın tabi öyle yap diye demiyorum ama senin yerinde olsam böyle yüzdesi çok yüksek riskler alarak bir sürü maddi manevi sıkıntıya girmektense gider sektördeki kritik yabancı dilleri öğrenir, işimde yüselmeye çalışırdım. Araba bile almazdım gider çince falan öğrenirdim.

Ekonomi üniversitesine gelirsen bi selam çak :)

Edit: Dış ticarete başla abi sen mevzuatı falan biliyosan ufak ufak konteynerlerden köşeler kapıp az az getir derken zengin olursun :D

ülkede haddinden fazla hukuk fakültesi açıldığından doalyı beş sene sonra filan onların bir çoğunun mezun olduğunu düşündüğümüzde durumun pek iç açıcı olmadığını görüyoruz. avukatlık kanunu tasarısı var ki, o siz mezun olana kadar kanunlaşır. buna göre, avukat olabilmek için hukuk fakültesi mezunu olmak yetmeyecek iki sene staj ve staj başında-sonunda birer sınav olacak.

ikincisi, insan kendine (affınıza sığınıyorum) gereğinden fazla güvendiğinde hayalkırıklıkları çok büyük oluyor. ben de girdiğim hukuk fakültesinden sözde ilk sene notları yüksek tutup yatay geçiş yapacaktım. olmadı tabi.

üçüncüsü, avukatlık tecrübe işi. 22 yaşındaki bir mezunla 31 yaşındaki mezun bir olmayacaktır. 22 yaşındaki insanların kaldırabildiği hareketleri kaldıramayıp hazmedeyebilirsiniz.

dördüncüsü, bütün bunları göz önüne alıp okuyup başarılı da olabilir, iyi bir avukat olabilirsiniz. işin içinden bir insan olarak ben ihtimalleri yazdım.

mutlu bir hayat dileğiyle.

avkat artıyor ama ülkenın durumu kötüleşiyor fakirlik iflas icra kavga cinayet hırsızlık ve anlaşmazlık boşanma vb. şeyler patlamada bu da sana iş demektir. her ekemek çalan çocuğa devlet bir vakta verse aç kalmazsın

hepinize teşekkür ederim. durumumu, uzatmamak için tam anlatamadım sanırım. askerliği yaptım, sınavı da bu sene için değil seneye, 2013 için düşünüyorum. eğer bu yola başkoyarsam, bu sene de çalışıp özel okul parasını denkleştirmek mi, yoksa bu zamanlarda işten ayrılıp bir sene devlet üniversitesi için çalışmak mı daha mantıklı olur?

özel'den devlet üniversitesine yatay geçiş de kasabilirsniz.

sciyo.com

scribd.com a da bir bak derim


edit:
www.intechopen.com

www.intechopen.com

teşekkürler, ama benim introduction to solid state physics gibi bişeye ihtiyacım var, oralardan bulamadım.

das akademiyi hiç tavsiye etmiyorum. gittim oradan biliyorum. sıfat nedir zamir nedir bilmeyen insanları hoca diye koymuşlar.

göte iyidir.

anladım, şimdiye kadar da goetheye bayılcağına obem ya da das'a git diyorlardı hep. teşekkür ederim

bir günde 2-3 şişe bence fazla değil. ama maden suyunun da anlatıldıgı kadar sağlıklı oldugunu da düşünmüyorum. herhalde türkiyenin bir yerlerde maden suyu stoğu var ondan böyle propaganda yapıyorlar galiba fındık gibi.

edit: şimdi aşagıdaki duyuruda wanttodide başka birşey demiş. ama ben fikrimi değiştirmedim 2 3 çok değil.

ben 6-7 şişe içiyorum bi şey olmaz.

maden suyunun mideyi tembelleştirdiği söylenegelir hep, günde bir şişe derler ve hatta her gün içmeyin derler genelde.

yetkililerden açıklama bekliyoruz. halk olarak mağdur durumdayız. tübitak göreve

bu sıcaklarda pek birşey olmaz. zaten vücut terlemekten mineral kaybediyor onun takviyesini yaparsınız ancak tansiyon hastasıysanız pek tüketmeyin

hafatada 2 şişeden fazlası gırtlak kanseri yapıyormuş ama sigara içenelerin günde 2-3 şişe tüketmesi gerekiyormuş, muamma bir konu bu galiba.

kaynak: ekşici piçler :)

günde 2den fazlası pek yararlı değil, hatta zararlı "bence". zira her şey olduğu gibi, onun içindeki minerallerin de fazlası zararlı.

dr gürkan kubilay yazın günde 2-3 şişe maden suyu tüktetin diyordu geçen gün tivitırda.

yakında miden delinir ya da yaralar artar sonra ölürsün bir tane yeter

valla almanyaya giden bir arkadaş söylemişti orda su diye maden suyu içiyorlar diye.
bende çoğu zaman 3-4 bardak su içeceğime soğuk 1 şişe maden suyu işimi görüyor.

avrupa'da yaygın olarak içilenler gazlı su yalnız maden suyu değil, ikisi karıştırılır çok.

tuz olduğu ve çok içilmemesi gerektiği doğru. eğer tuzu çok kullanıyorsan m.s.'yunu azalt. bence 2-3 çok.

Günde 2 şişeyi geçmediği sürece içebilirsin. Tuzlu olması yazın çok sorun yaratmaz. Zaten terlediğimiz için suyun yanı sıra bolca tuz da kaybediyoruz. Ona takviye sağlamış olursun.

Ama bulabiliyorsan az gazlı veya gazsız maden suyunu tercih et. Asidin olumsuz etkilerini azaltmış olursun. Maden suyunu da günde bir şişe de olsa içmeni öneririm. Kemikleri güçlendirme işinde sütten sonra en başarılı içecektir. Amerikan futbolu oynarken her gün bir şişe maden suyu içerdim.

Zararları belki şu olabilir. İçinde fazlaca mineral olduğu için çok sık içilirse ve nispeten az su tüketilirse bu fazla biriken mineral vücuttan atılamıyor ve böbreklerde dolanıp duruyor. Haliyle bir süre sonra böbrek taşı oluşumuna neden olabiliyor. Böbrek yetmezliği hastalığında maden suyu yasaklanır örneğin. Bunun dışında kolayı içebilen herkes maden suyunu rahatlıkla içebilir.

açken içersen 1 seneye mide hastası olacağının garantisini veririm.

sağlığınız için kızılay için.

Şimdiye kadar hiç reddedilmedim.
True story.

lise zamanlarında okuldan kaçmıştık bir gün caddebostan sahilinde içmeye, neyse ardından okula girip taş gibi bir hocanın dersine girmiştik tabi bizim kafalar 1500 :)
hocaya evlenme teklifi etmiştik o da bizi disipline göndermişti cevap bile vermeden..
ah düşününce hala koyuyor :)

hiç hamle yapmadığım için hiç reddedilmedim. cinsiyetimle bağdaştırılmasın bu durum, erkek de olsam durum değişmezdi. hamle yapabilecek kadar özgüvenim hiç olmadı.

ben hic reddedildigimi hatirlamiyorum ama bunda cinsiyetimin etkili oldugu yadsinamaz bir gercek.

ben değil ama arkadaşım çok ustaca reddedilmişti.

çocuk öss döneminin sonlarına doğru senenin başından beri aynı sınıfta olan kıza gecenin bir yarısı mesaj atar; "sabaha sevgilim olarak uyanmaya ne dersin"(büyük ihtimalle daha nazik bir dille yazmıştır.) çocuk cevap için sabahı nasıl edeceğini düşünürken birden telefonuna bir mesaj gelir. "uyumadım, uyumayacağım, doğal olarak da uyanmayacağım." bence oldukça epik bir reddediliştir.


bir de yazmazsam ölürüm, rocco'nun internette oylayıp sınadığı ilk tanışma cümleleri vardı. çocuk kıza gider ve "benimle bir elmanın iki yarısı olmaya ne dersin" diye sorar. cevap bence şahane; "ben elma sevmem"

sadece ilişki anlamında mı soruyorsun?

ben sadece yol sormak için iki kızın yanına yanaştım çünkü ortalıkta kimse yoktu (saat baya geçti) son derece kibar bir şekilde "pardon, bir şey sorabilir miyim?" dedim. kızlardan biri baktı, elinin tersini göstererek "yürü git" der gibi salladı. ulan ne sinirlenmiştim bak yine aklıma geldi yine sinirlendim.

neyse işte, bu sayılır mı?

Bir keresinde marmariste bara girmeye calisiyoruz 3 erkek ama damsiz almiyorlar. Sokakta 6-7 kisilik rus kiz grubu bulduk. Arkadas okuzce bara gidelim mi dedi halbuki biz sadece bizi iceri sokmalarini istiyorduk. Bunlar arkadaslik sandi. Neyse birbirlerine baktilar bana dusen kiz bir bana bakti bir de arkadasina sonra iyy der gibi kafa salladi. Kimse bizi begenmedi ama en aci ben reddedildim. Neyse sonradan kizi siktim de intikamimi aldim

Gercektir.

reddediliş değil ama çok koyduğu için anlatayım:

ortaokuldayım. okulda bir kız var dünyalar güzeli. yok böyle bir güzellik ama. hani resmen çarpılmışım. ergenliğin başları tabi, ne zaman onu görsem kelebekler uçuşuyor gözümün önünde. en yakın arkadaşıma söyledim böyle böyle bu kıza aşık oldum ben diye. haydaa demez mi ulan ona ben aşığım diye. baya bi kavga ettik hatta. sonra itiş kakış bizim sınıfa girdik. sınıf bomboş teneffüs tabi. oha bi baktık bu kız, bizim iki üst sınıftan gayet hödük bir elemanla yiyişiyor panoların önünde. biz iki sünepe girdik içeri dumur olduk. eleman bi anda korkarak bize baktı, sonrasında "sktirin gidin lan burdan mına kodumun sünepeleri" dedi. hiç unutmam bu cümleyi. adam iki üst sınıf abi gel de posta koy. ortaokulda öyleydi işte. biz de götüm götüm dışarı çıktık. ne kelebek kaldı sonra, ne kızın kaşarlığı. beh beh beh..

kızın biri vardı, arkadaşın arkadaşı. msn'de eklemiştim. arada konuşuyoruz. bi gece açıldım ince ince. hiç bişey demedi. "atla gel, öyle konuşalım" dedi. yurtta kalıyor. yurdu da buradan var bi 20 km. gece yarısı atladım, gittim, aldım. tek kelime konuşmadık. o gece el ele, kol kola bütün sahil boyu yürüdük. öpüştük, yiyiştik, çimenlere uzanıp yıldızları izledik. sonra yurduna bıraktım. sanki cepheye gidecekmişim gibi sarıldı, neredeyse ağlaşacaktık, öyle bi yoğunluk. basıp eve gittim, 20 dk içinde nete girmiştim yani. "orada mısın?" yazmış. "geldim canım" dedim. "bence çok hızlı gidiyoruz, düşünmem gerek" dedi. "peki" dedim. 5 dakika sonra bi mesaj daha "bence bi daha görüşmemeliyiz"

:D

HanGisini anlatayim lunedor? Asdads

istediğim her erkeği elde ettim nihaha (nası cevap ama)

@neira yalan bir cevap bence :P

uff snn be slk

anlatırsam burada tüm ekşi duyuru halkı çöker

@wessago
anlat çökelim, zaten yeterince çöküğüz gibi duyurulara bakarsak :)

ahahah madem herkes yazmış ben de yazayım.

orta2 nin yazında başlıyor olaylar; çınarcıktayız, yaz flörtleri gibin bişi, o yaşta ne flörtü oluyorsa artık. bir kıza acayip tutulmuşum, kuzenim de var yanımda kız da ona tutulmuş. üzüntümden yemek yiyemiyorum, evden adımımı atmıyorum tam depresyon yani. neyse sonra çok çok iyi anlaştığım, 4 yıllık bir kız arkadaşım bana açıldı. kendal ben seni seviyorum dedi. zamanlama ofsayt yani. kıza ben seni hiç öyle göremem dedim. (bak bak, tipe bak hele!!!)

yaz biter, kuzen türlü baskılarla hoşlanılan kızdan uzaklaştırılır vs vs.

asıl bomba ertesi sene patlar. hoşlanılan kızın yüzünde milyon sivilce, suratına bakılmaz. bana ilan-ı aşk eden kız ise selvi boylu, on numara güzellikte bir kız olur çıkar. hemen yavşanır, kızdan ben 1 sene senin için ağladım sıra sende !!! cevabı alınır. o sene de böyle heba olur.

lise sona kadar kız ile arada denk gelindikçe laflanır ama bir muhabbet olmaz.
lise sonda kızdan birgün bir mesaj; naber kendal istanbuldayım görüşelim mi?
hadi görüşelim bakalım denir, kızın muhabbeti evliliğe !!! gelir, senden başka kimseyle olmamaya yemin ettim lafları işitilir, kafa yenir tekrar kızla görüşmek istenince deeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee


senden intikamımı almaya doyamıyorum lafı sokulur bir taraflarıma.

bundan daha acı, epic, ne bileyim gaddarca bir reddetme olabilir mi ha? olabilir mi free bird, olabilir mi devilred, olabilir mi fraise? söyleyin bana? :D

neyse ergendik, atlattık travmayı. :D

@kendal

işi reddetme kısmına getirmemek gerekli bence, çünkü kadınlar olarak çok süper fikirlerimiz olabilir bu konuda :)

@devil; valla iyi ki o yaşta öğrendim psikopatlığınızı da yaş tahtaya basmadım daha. :)

o kadar yazdim yazdim tel kilitlendi. Uzun eldi herhalde. Anlaticam ama tel izin vermiyor. Bu iyi mi kotu mu anlamadim. Asdasd

ya kadın reddedeceği zaman belli ediyor bence.


ben tabii reddedilme sayılmaz ama @lunedor'unkine benzer bir dershane ve etütte başlayan olaylar sonucu önce adeta reddetmiş, sonra apaçık ortada kalmıştım.
etütte yanımda oturan, basçı süpersonik çocuğun "Seviyorum ulennnnnn" diye bana dönmesini, heyecandan bembeyaz olmuş suratıyla bana bakışını, benim gerzekliğimden tepki veremeyişimi ve hemen kafayı çevirip "bu soruyu çözdün mü" gibi bir tepki verişimi bugün gibi hatırlıyormuşum, şimdi fark ettim.

olayı takip eden haftalar boyunca basçının bana haftalarca küsmesi, trip atması, her lafıma mızırdanması... sonra yumuşayıp, aynı dersanenin kantininde üşenmeden gelip gözlük yakışmış bikbiklemesi ve nihayetinde tekrar konuştuğumuzda ben o niyetle dememiştim "seviyorum ulen" demesi.

hoş değil beyler, hoş değil.

lisede.

uzun bir takipten sonra hamburegcide kıstırmıştım kızı ama takip ettigimi anlayınca arka kapıdan kaçmış.

yarım saat sonra çiçek alıp kapısına bırakmaya karar verdik arkadaşla süpriz olsun diye, karşımıza çıktı kankasıyla. elimizde çiçekle daracık bir sokakta yan yana geldik. rezaletti.

Teklif etmediğim için reddedilmedim
En epik reddedişim yağmurlu bir sonbahar günü arkamdan ağlayarak beni Paris'ten uğurlayan yeşil gözlü bir yakışıklıydı yazık ettim, biliyorum (ama olmaz ben hala yaşadığım travmayı atlatmış değilim, sana yazık ederim vıdı vıdı vıdı vıdı) neredeydi ki o zaman şimdiki aklım benim...

6 yıldır reddedilmedim.

şimdi bu kadar özgüven patlaması bir giriş yaptığıma bakma, bu 6 yılın öncesi bir lise hazırlık-lise 1-2 dönemi var ki... düşmeden kalkamazsın felsefesiyle, düşe düşe yerlerde sürüne sürüne kalkmayı yürümeyi şimdi de koşmayı -bir iki seneye uçarım ben- öğrendim.

aslında birçok var ancak biri çok fena. hepsi birbirinden epik, belki yazarım birazdan bir iki tane daha. uzatmayayım:

şimdii yıllar yıllar önce şöyle bi 8 yıl önce lisedeyim. bizim lisenin kızlarının hepsi fabrikasyon çıkıştı. 1.50-55 kara saçlı karagözlü ve esmer. çoğunluğu aynıdır yani şangay'daki üretim fabrikasından çıkmıştı hepsi (evet çin, kalitesiz)

bir gün evrak teslimi için müdür yardımcısının oraya indim öğretmenler odasının önüne, lan bir kız gördüm, laaaaaaaaan diye baktım böyle. ancak forması yok eşofmanlarıyla takılıyor. içimden "lan öylesine gelmiş arkadaşına zaten bizim okulda böyle hatun mu olur.." dedim. vay anasını dedim bir iki bakış daha attım. kestane saçlı ela gözlü beyaz tenli bir kızdı. parlıyordu ya. benim hafıza çok iyidir her detayı hatırlarım her konuda.

neyse.

günler günleri kovaladı ve ben bu hatunu sabah sırada gördüm yan sıralardan birinde. "ananski?!?!?" efektiyle birlikte bizim çocukları dürttüm "oğlum bu hangi sınıfın sırası lan alo hişt" diye. bilmiyorlardı. ertesi sabah aynı sıraya gittim baboş siz hangi sınıfsınız maç atalım dedim (biz dil sınıfıyız halbuki çıkaracak 7 erkeğimiz yok) 10 sosyaliz biz dedi. ben 9. sınıfım, ancak hazırlık okudum süper lise kısmı girişli, o düz lise. aynı yaştayız yani. ancak sosyal kısmı sıkıntı...

...sıkıntı çünkü bizim okulda haftada iki gün geleneksel döner bıçağı şenlikleri olurdu. sosyal de en berbatı. zaten süper ve düz lise sınıfları birbirini çekemiyor. oradan kız almak amiyane tabirle sıkıntı. neyse. stalkerlık yapmıyorum ama tenefüste falan görmeye başladım. onun benden haberi yok.

en son kafayı kırdım. bizim okul tehlikeli olduğu kadar çok çok disiplinli ve müdüründen müdür yardımcısından acaip korkulan kimsenin odasının karşısından geçmediği dayağın binpara olduğu bir okul. bir beden dersi arasında ortam müsaitken ben bizim müdür yardımcısının yanına girdim. insan ilişkilerim iyidir. kafayı da kırmışım zaten. gittim milletin normal sorunlarını söyleyemediği -adamın adı da ahmet kaya ve trakyalı bu da ayrı- müdür yardımcısına, "hocam benim bir maruzatım var" dedim. ulan 15 yaşındasın pezevenk ne maruzatı? kelimeyi söyleyince korktu adam zaten. n'oldu beya dedi.

ben aşık oldum hocam, dedim. adamın bakışları değişti herhalde emekli olmasına çok yakın günler kalmış kel ahmet hoca ilk defa böyle bir şey duymuştu. otur bakiym beya, dedi. oturdum. ben napiym beya? dedi. hocam... diye lafa girdim ve bir şey istedim. fakat bunu neden istediğimi ben de bilmiyorum. ya hocam ben bu kızı görünce derslerim düzeliyo yaaa dedim. yalan anasını satayım. ders mers düşünen yok kızı arıyorum her tenefüste görürüm belki diye. gidip konuşacak göt de yok özgüven falan yok diyorum ya bırak düşmeyi yerlerde yuvarlanıyorum o sıra.

e ben napim dedi adam haklı olarak. hocam bu kızın öğrenci dosyasından bana el altından bir tane vesikalık verir misin yaaa dedim. adam başladı yok ben mahkeme kararıyla açarım o dosyayı öyle şey mi olur allem kullem yok erol başka şey iste cart curt. netekim 20 dakika sonunda biz arşive inip dosyayı açtık. ismini sordu. burçin k. numarası ne dedi 3663 hocam dedim. kızın dosyayı aldı ve bana verdi suratı düştü adamın. bi kere dosyanın üzerinde hatunun beklenmedik şekilde benden bir yaş büyük olduğunu gördüm ki başımdan aşağı kaynar sular çılgınateşler döküldü. sonra da dosyanın üzerindeki tükenmez kalemle yazılmış notu gördüm: "kayıt esnasında belge eksikliği".

hanım kızımız kayıtta fotoğraf getirmemiş. yaa hocam böyle usülsüzlük mü olur istetin yani lazım falan olur dememe rağmen tüm çabalarım boşa çıktı tabi ve götüm götüm sınıfa döndüm.

günler günleri çok kovalamamıştı daha... bizim son sınıflardan bir elemanla gezerken göt kadar okulumuzun koridorlarından birinde yine bu kızla karşılaştık. yanımdaki son sınıf "lan bunun yanındaki burçin değil mi?" dedi. nasıl ya yok bu burçin olm dedim. yok lan yanındaki burçin dedi. bir an sevinmiştim kızı tanıyor diye. meğer kızın en yakın arkadaşının adı da burçinmiş. burçin burçin takılıyormuş bunlar. en yakın arkadaşı burçin ile kantinde bir görüşme ayarladı bana arkadaş sağolsun.

aracı burçin geldi. oturduk. ben burçin'e tüm hikayeyi anlattım. kız şoka girdi. ulan keşke biri de beni böyle sevse lan diye naralar attı. zaten yaşı bizden 3 yaş büyüktü biraz sorunlu hayatı okula yansımıştı. oğlum ben sana görüşme ayarlarım ama arkadaşımı da en iyi ben tanırım, git bir tane şiir yaz güzel bul ya da, şiir getir buluşmaya dedi.

lan? ne alaka? liseye geldik olmadı mani falan da yazayım manyak mısın? dedim. oğlum en yakınımı ben tanırım sen değil neden güvenmiyorsun, dedi. ertesi gün de erol yarın konuşacaksınız beden dersinizde (bizim beden dersi olduğunda onlar okuldan çıkıyor süper liseler 2 saat fazla ders görüyor çünkü) konuşacaksınız, çok etkilendi anlattıklarımdan hatta sana kendi bir fotoğrafını getirecek;) dedi.

işler o kadar kaymak gidiyordu ki o gün mutluluk ne ki polyanna kim ki... kız fotoğraf getirecek lan etkilenmiş lan. neyse şiir buldum. el yazım güzel değildir türkçe yazarken (o ne lan deme, kiril alfabesini çok güzel yazıyorum ama latinde sıkıntı var) o yüzden bi kıza yazdırdım şiiri. e tabi zarf gerek. ulan biz de ağır abiyiz. kurtlar sofrasında ayakta kalmak için böyle içindeki şeyi gösteremiyorsun yani şimdiye kadar kimse de benim işlerimi bilmemiştir sınıfta falan.

ben kırtasiyeye girdim.
kırtasiyeciyle göz göze geldim.
zarf var mı? dedim. maaş zarflarından uzattı.
yok böyle şekilli olsun, dedim. adam bir tane mor bir şey verdi.
sanki prezervatif alıyormuş gibi parayı uzattım ve kaçtım. ki prezervatif alırken bile hayatımda böyle utanmadım hatta utanmadım. ama zarf çok fenaydı. resmen parayı verdim kaçtım kırtasiyeci de ne olduğunu şaşırdı.

dersler bitmek bilmiyor beden dersi gelmiyordu. neyse zil çaldı ve düz liseler çıkmaya başladı. tenefüs bizim için de tabi bu zil. ben çıktım. hatunu bekliyorum. gelecek konuşacağız falan. ulan bi sıkıntı var. namussuz güllü dallı zarf ceketimin sol iç cebine sığmıyor ki uzun boylu yapılıyım. hamster beslerim yani o cepte. fakat zarf sığmıyor aga. sinirden kendimi sikmek üzereyim. battı balık yan gider diyip üzerine "burçin'e" yazılmış zarfı ceketimin içine sol koltuk altıma sıkıştırdım. hatun gelecek konuşacağız vereceğim zaten sorun yok yani.

düz liseler çıkıyor birer birer. merdivenler boşalıyor. okulun da tek cephesi var ve bahçenin tek çıkışı. insanlar çıkıyor. merdivenler boşalıyor. hatun geliyor. vallahi geliyor. yanıma geliyor. yanımdan geçiyor. dümdüz gidiyor.

"erol... oğlum bugüne kadar çekingen utangaç heriftin. ya herro ya merro. git şu kızı çek kolundan. çek kolundan ve gel konuşacağız de. lan gidiyor kız hadi çabul ol" dedim kendime. tabi bunları farklı yaptım gittim kızın sırtına kapıyı çalışıyormuş gibi iki kere tık tık yaptım. merhaba biz konuşacaktık sanırım dedim gülücük attım. kız arkadaşlarının yanında yürürken durdu.

"heaaaa sen şu çocuksun" dedi. şu çocuk ne lan? biz puşt muyuz?
"geel, geel, tabii konuşalım. gel oturalım" dedi. oturalım dediği yer okulun tek cephesi ve tek bahçesinin gittiği tek kapının yanındaki bank. tüm okul yanımızdan fışkırırken biz oraya oturacağız yani!

oturduk.

"burçin bana biraz anlattı..." diye lafa girdi. o an fotoğraf falan bekliyorum. ama bir yandan da puşt muamelesi yedik onu da unutmuyorum, görmezden geliyorum. zaten kıza öyle bir zaaf yaratmışım ki michelangelo heykeli gibi duruyorum.
"o'nun anlattıklarından anladığıma göre sen takıntılı bir insansın erol. saplantıların var. istersen doktor tavsiyesi verebilirim sana" dedi.

hacıbaba ben bi yumruk yedim şöyle. ama nasıl yani. muhammed ali yumruğu. heykel'in bir kısmı koptu yani şekilsiz duruyorum. sonra kız baktı şöyle yukarıya. tek cephe var ya.. bizim sınıf da en üstte sağda...kız kafasını yukarı kaldırdı... baktı baktı... "şu... (sustu) sizin sınıf mı?" dedi. abi bizim sınıf erol muradına eriyor diye (2 yıldır da ağır abiyiz) tüm camı parsellemiş bizi izliyor yukarıdan. 80li yılların kerhane önleri gibi birbirlerini eziyorlar görmek için. ben yerin dibine girmiştim orada kulaç atmaya başladım. "bunlar tiyatroyu çok seviyor galiba" dedi şirret bir ses tonuyla.

sol kroşeyi de yedim. kıvama geldim. duruşum yine bi değişti, yumruk yemekten kafayı yemiş artık yememek için rakibine belden sarılan gariban boksör misali duruyorum.

"sana benim öğrenci dosyamı açmışlar. nasıl yaparlar böyle bir şeyi? onun içerisinde benim tüm özel şeylerim yazıyor. ben bu adamları dava edeceğim, ya sapık çıksaydın sapıklık yapsaydın???" dedi.

aparkatı da yedim. cevap veremiyorum zaten. bitirin bitirin diye sayıklıyorum nakavtız artık.

"gel içeri geçelim kantine" dedi. bi rahatlık geldi bana. ama zaten yukarıdan kerhanecibaşları izliyor bir yandan, diğer yandan tüm okul yanımızdan boşalıyor düz lise herkes bakıyor hala gelen geçenin ortasına oturmuşuz. sıkıntılar sıkıntılar.

kalktık. binaya doğru yürüyoruz insanlar yanımızdan geçerken çıkışta.

ancak...

tabii yediğim yumruklar ile unuttuğum bir şey var. hiç hatırlamadığım.

pat diye bir ses geldi. arkamı dönmeden bir kız sesi "bakar mısın bu senin sanırım" dedi ve koltuk altımda unuttuğum mektubu yerden alarak pis pis sırıtmaya başladı. kızı tanıdım, burçin'in yakın arkadaşlarından biri. burçin kükreyerek kızın elinden mektubu aldı ve "ben bugün geç geleceğim" diyip onları yolladı.

biz kantine geçtik. kız 180 derece döndü. iyi davrandı. rahatlattı. baktı çünkü artık vursa da bir şey olmuyor herhalde merhamet gösterdi.

1 hafta sonra ilişki başladı.

bayağı olaylar oldu ki hakikaten uzun. 2 hafta sonra bitti neticesinde. kendisi biraz(!) dengesizdi. bense bir ilişkinin nasıl yapılması gerektiğini bilmiyordum.

beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. hikaye bol. belki bir gün..

Lisedeyiz.
Okul takımının maçı, bizim okulun (ki aynı zamanda tüm ilçedeki en iyi hentbol stadıdır. duşları, sporcu ve hakem soyunma odaları, tribünleri ile) spor salonundaydı. Takımın en sempatik, en sevilen aynı zamanda en ateşli oyuncusu olan ben, tüm hazırlıklarımı yapmışım, takımın sahaya çıkmasını beklerken tribünde oturan takım arkadaşımın annesiyle konuşuyorum. Derken tribünün yukarıdaki kapısından içeri 3 adet kız giriyor.
Biri yaklaşık bir aydır peşinden koştuğum, yan sınıftaki müthiş zeki ve başarılı fakat bir türlü "evet" dedirtemediğim, aynı zamanda güzel kız. İsminden tutun da yürüyüşüne, gözlerine, saçlarına her şeyine hayranım. Bir tanecik bile kusuru yok kızın benim gözümde.
İki arkadaşıyla tribün girişinden geçtiler. Beni gördüler, birisi eliyle "yanımıza gel" manasında bir işaret yaptı ve geri çıktılar. Hemen koştum peşlerinden. Çıkınca ne göreyim! Benim hayranı olduğum o mükemmel insan ağlıyor. Yanında da bana dik dik bakan iki arkadaşı.
Kızlardan birisi:
"A*** seninle bir daha konuşmak istemiyor. Peşini bırak artık kızın. Zorla güzellik olmaz!" diyor.
Mal gibi kalıyorum. --south park sessizliği--
Üçünün de yüzüne ayrı ayrı bakıyorum. Hayır üçü de aynı şekilde bakıyor bana.
Bir müddet şu şekilde: o.O baktıktan sonra daha ben ağzımı açamadan üçü de arkasını dönüp uzaklaşıyor.
Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Ne yapmış olabilirim?
Sonradan öğreniyorum ki, önceden de problemlerimiz olan ingilizce hocası... Namussuz herif ahlak bekçiliğine soyunmuş, tüm sınıfın önünde kızı tehdit etmiş. Tabi bu şekilde rezil olan kız da bi daha yüzüme bakmadı.
Yıllar sonra gördüm alakasız bi yerde. Yolda yürürken... Gülümsedi, selam verdi ben de gülümsedim, aldım selamını. Gitti. Bakakaldım arkasından. Kendi kendime "güzelliğinden, kibarlığından hiç bişey kaybetmemiş" dedim.
Ben çok şey kaybetmiştim, o ayrı.

Okulun ilk günü okuldan kaçmak adettendi. Önceden sözleşmiştik. 9. sınıfa gidiyordum. Babamın verdiği bir tomar bileti bozdurup Jagler marka parfümle saç spreyi aldım. Sabahtan ikisini de güzelce sıktım. Lacivert okul ceketi yerine gül kurusu ceketimi giydim. Saçımı geriye doğru iyice yatırıp saç fırçamı her zamanki gibi sol iç cebime koydum.
Okula şöyle bir uğrayıp kız lisesinin önüne biriktik. Okulun duvarına sağ elimi yaslayıp sol elimi de pantolonumun cebine soktum. Gözlerimi hafiften kısarak etkili bakislar olusturmaya çalışıyordum. Az sonra yanımdaki haydutlardan biri “oğlum şu kız sana bakıyor sabahtan beri” dedi. Saçları Sezen Aksu tarzında küt kesilmiş sarışın bir kız. Ufak tefek bir şey. Diğeri “bitik oğlum bu kız sana” dedi. “Git konuş çabuk” dediler. Kızların yanına doğru yaklaştım. Orta Anadolu aksanımı hafifçe düzelterek “bişey söyleyecektim” dedim. Kız bana doğru dönüp “ne var beee!” dedi. “Bişey diyecem” dedim. “Ne diyeceksin salak?” dedi kız. Ne söyleyeceğimi unuttum. Daha dogrusu planlamamistim. Ne demem gerektigini keşke arkadaşlara sorsaydım diye sonradan çok pişman oldum. İki adım geri geldim şaşkınlıkla. Arkama hiç bakmadım. Geri zekalı belediyeciler mazgalin altını temizledikten sonra yerine takmamışlar. Mazgal çukurundaki çamuru da çıkarıp yanına koymuşlar. Delik açıkmış. Çukura öyle bir düştüm ki bacağımın biri tamamen çukura girdi. Cebimdeki saç fırçam fırlayıp kızların önüne yuvarlandı. Çıkacam derken elim ayağım yanındaki pisliğe bulandı. Kalktığım gibi koşup hiç kimseye bakmadan gördüğüm ilk otobüse atladim.
Bahçeden geçerken bisikletimin tekerine iki tekme salladim. Walkman’ime Ferdi Tayfur’un Yuvasız Kuşlar kasetini koydum. Babamın Maltepe paketinden bir tek çekip sobanın üstünde tıpkı babam gibi yuvarlaya yuvarlaya kuruttum. Sonra çatıya çıkıp tandırın arkasına iyice saklandım. Pilim bitinceye kadar Ferdi Tayfur’u hiç kapatmadım. Aksini iddia eden bütün erkekler gibi höyküre höyküre salya sümük ağladım.
Ertesi gün sordular “ne dedi len kız?” diye. “Şu anda düşünmüyormuş, derslerine çalışcakmış” dedim. Okul çıkışı Bahattin'e uğrayıp saçımı 3'e vurdurdum.ıbrahim alan

Ben yürümediğim kız tarafından bile reddedildim yahu, ne epik reddedilmesi...

Bir yandan tv izleyerek ya da müzik dinleyerek, vantilatörün karşısında yaparsan. Bir ihtimal.

o kırışık kıyafetlerin yapılan işe anında cevap veriyor olması kadar tatmin edici bir duygu yok. anında karşılık alıyorsun ve bu, sadece bir ütü sayesinde oluyor :)

müzik, alkol.


bu ikiliyle sevmediğiniz herşeyi sevebilirsiniz.

@devilred sanırım ütü yapmaktan bu kadar muteşem bişeymiş gibi bahseden ilk kişisin karşılaştığım, ben bile düşündüm hakkaten çok mu zevkli acaba diye :)

@tanterosa vantilatör iyi fikir ama bu havada o da sıcak sıcak üflüyor.

@charlesbukowskiineksi müzik tamam da alkol ve ütü hımmm garip bi bileşim ama neden olmasın.

tv bence dalgınlık yaratıp kıyafet yaktırabilir. müzik olur ama. bitince kendinize ödül vereceğinizi kurgulayın kafanızda =)

içten gelir. anneme yalvarırdım küçükken ben de yapayım diye. o zamanlardan beri yapmadım ama şimdi olsa zevkle yapardım.

gece yapacaksın. nispeten serinken. televizyon açık olacak. başka püfü yok.

ödül sistemini en son köpeğimi eğitirken kullanmıştım :) işe yaramıştı evet mantıklı.

ütü yapacak insan tut kendine. sadece bu işi yapsın, küçük bi misafirlik gibi düşünsün, birkaç saatte de 50 lira kazansın mesela. sen de birkaç saatlik sıkıntıdan kurtulmak için 50 lira verirsin bence :)

herkes mutlu!

@mccormick yalnız yaşayan bi insan olarak öyle lükslerim yok maalesef :)

ben severim ütü yapmasını hiç bir ödül sistemim püf noktam da yok salt seviyorum

gömleğini ütülediğin adama aşık olmaktan geçer.

devilred+1

inanmazsaniz, (bkz: gömlek ütülemek/@compadrito)

devilred +1.
buruş buruş bir kumaşın elinizin altından pürüzsüzce çıktığını bir düşünün.mesela temizlik yaparsınız, evi b.k götürmüyorsa temizlik yaptığınız anlaşılmayabilir.ama ütü öyle mi, buruş buruş perdeyi bi perdeyi ütüleyin, asın sonra da geçin karşısına seyredin. missss:)
böyle motive edin kendinizi.

meriçtir onlar.

Bütün arkadaşlarını ara, kumsaldayız kızlar var şarap da var gitarını kap gel de gelenler onlardır.
Feysbukundaki güzel kızlardan birini yem olarak kullan ve bütün ortak arkadaşlarınıza senden yakınsın, kızın tarafını tutan iki tanesi meriçtir.
Burcu'ya sor, üzülceği bir hareket yapmasından korkan ortak arkadaşlarınızdır o ikisi.

valla ben ağzında kısmetle gelen balık görüyorum 3 vakte kadar. rakı içenleri göremedim.

www.binnazabla.com binnaz ablaya sorun bence:)

m-m-my dear...you have...THE GRIM.

edit: i.imgur.com

ben rakı içen değil de boğa görüyorum. Bildiğim kadarıyla boğa çok yakında alınacak üzücü bir habere delalet eder.

Bir de deniz aşırı yol gördüm.

vay amına goyim

Öncelikle sana kabaran bir şey var.

İkinci olarak ilk fotoğrafında rakı içen iki adam gördüm masa başında, biri fondip yapıyor hatta. Bu da arkandan konuşuluyor, sevenin var ama tam bir ezik demek.

hacı kırmızı başlıklı kız nenesinin yerine geçen kurtla konuşuyor orda.
meali: eşine dostuna fazla güvenme.

ilk fotografta bi seyler icen birileri var evet, ama ayni zamanda da buyukbas bi hayvani yere çömeltip siken bi adam da var gibi. hatta hayvancağız da "napıyosun" dercesine arkasına bakıyor.

resimde görüldüğü üzere solda admiral ackbar, sağdakini tanımıyorum, gece sandalla açılmış mehtaba karşı rakı değil bira içiyorlar.
i46.tinypic.com

edit: görmekte sıkıntı çekenler için admiral ackbar 50cl şişe içiyor sağ kolu denize uzatmış, soldaki kaykılmış ve sandalın kenarına yaslamış kutu içmekte.

Onlar rakı değil, bildiğin kesekağıdı içinden bira içiyor.

slide?

floyd rose var. o notaya basarken o kola en ufak dokunusunda tel esner viyuuu viyuu dıye ses cıkar ıste. tuttugu kol sayesınde oluyor yanı onun adıda floyd rose

ı ıh penayı tele sürterek yapıyo mavi sakalın klibinde de var mesela aklımda kalmış. tekniğin adını bilmiyorum.

la bende vıyu vıyuu yaptıgı yerı dıyorsun sandım. lords dogru soyluyor penayı tele surtuyorsun ciuvvvv dıye cıkar zaten ses bır yandanda sol elıyle desteklıyor

ishal daha kötü. hareket alanını kısıtlıyor. geldi mi, dur 2 dk daha tutayım diyemezsin. yerlere göklere yağdırırsın..

cdigo.imgst.net

kısa vadede ishal, uzun vadede kabız.

başka cevabı yok bu sorunun.

ekşi anket'te sormuştum ben bunu. kabızlık daha kötü dediler ağırlıklı olarak. ben de aynı fikirdeyim.

istenmeyen şeyin zorla ortaya çıkması açısından ishal kötü.

kabızlık başa bela, çeken bilir.

p.s: bir arkadaş

ishal iki üç güne toparlar. kabızlık haftalar sürebilir.
ishalken kilo verebilirsin.

ishal kötü bence..

efenim şimdi kabızlık yeterli lifli beslenmemek ve hareketsizlikten olur.ancak ishalde ise durumun bir sürü sebebi olabilir. viral enfeksiyon, zehirlenme, üşütme. yani ishalde durum biraz daha kritik.

Tuvalete girme şansın varsa kabızlık, yoksa ishal kötüdür.Ama şartsız bir seçim yaparsam kabız derim. Yılların ishaliyim bir kere kabız oldum feleğim şaştı.

kesinlikle kabizlik. cunku uzun zamandir saglikli beslenmedigin anlamina gelir. zaten kronik kabizlik sikayeti olan insanlar bin tane daha sorunu vardir. ishal ise yedigin birseyin dokunmasindan olabilir, usutmeden olabilir yani genelde kisa sureli bir sorundur, cok siddetli olnalari haricinde hapsirmak gibi karsilanmalidir, candir.

Kendimde bir hareketlenme hissediyordum bir kaç gündür, umarım ishaldir de 3 günde geçer kurtulurum. Daha karar veremedim.

Teşekkürler.

İshal tabii ki. Akut olarak çok ciddi komplikasyonları var.

kabızlık. 1.5 hafta tuvalete çıkamadığımı bilirim 4 kilo artmıştım göbeğim davul gibi olduydu. sonra rahatladım tabi

kemeraltına git konaktan. alsancağı da gez kordonu falan.

Saat 16.00 hatta 18.00'e kadar hiçbir şey yapılmaz. Git gölgelik bir yerde yat. Bak yarın, Dunedan demişti, dersin.

Zaten akşam 7'de başka bir yere geçecegim o yüzden gezmem lazım, duydum tv'de yarın 39 derece ama...

gündüz sıcaktan ölürsün ben diyim.

aa yarın bende izmire gidiyorum :) ama bu sefer gezemeyeceğim :(

izmir ölü gibi..akşam 8 den sonra kemeraltı Alsancak taraflarını gezebilirsin.Pek bir şey bekleme bence :)

mağaza demek kira demek.

sadece bimekse özgü bi durum değil başka firmalarda da öyle

var böyle mevzular kimileri inat olsun diye internetlerde fiyatı şu kadar yerinde bu kadar diye belirtiyorlar hatta. kişisel görüşüm ise banka ve atm mevzusu gibi satıcıyı yormuyorsun uzaktan sen alıyorsun kendin işi bitiriyorsun. buna teşvik ediyolar sanırım

stoklar farklıdır belki. dolayısı ile fiyatlandırma da farklı oluyordur. bir de mağaza fiyatı daima internetten pahalı olur.

bimeks onu çok yapıyor,bazen işkilleniyorum ürün böyle eve gelirken tamir edilmiş olanımı(refurbished)olanı mı geliyo,böyle dahamı rahat kakalıyorlar diye

dictionary.cambridge.org

swans

swans, şarkısı bile var. nasıl bir ikilem ki kaynaklardaki?