Ekşi Duyuru

Yoo banyo yaptırıp saç kestirmeye giderim hep. Gelince bi daha banyo yaparım

değil hocam, hatta daha iyi. yağlı saçlarla berbere gidince tam eşik kesilemiyor,düzeltilemiyor. yıkayıp gitmek daha iyi.

Zaten kesmeden once yikamiyorlar mi?

burda sorma amacim aslinda, kesim sonrasi kil, tuyun icime kacma yada usturanin rahatsiz etme ihtimali.

Bir daha yapamaz misin banyo? Ya ben sahiden soruyu anlamadim galiba. Su tasarrufu mu?

Değil tabi. Biz temiz insanlarız yakın münasebete gireceğimiz insana pis gozükmek istemeyiz.

daha uygun hatta. bazıları yağlı diye kesmiyor.

arkadaş "kesimden sonra banyo yapamıyacağım, dökülen eden kıllardan rahatsız olur muyum" diyor.

rahatsızlık kesime bağlı biraz da. uzun şaçın uçlarından alınacaksa rahatsız edecek bi durum olmaz. kısa kesim olacaksa başında kalan kıllar için kesim sonrası kuaförde yıkatırsın orası kolay.
vücuduna kaçanlar olmasın diye kuaföre " duş alamıcam ona göre kesin" diye rica edersin, keserken dikkat eder.

sanık; şuçu işleme şüphesiyle yargılanan kişi. siz tanıksınız, olaya dair bilgi ve gözlemlerinizi aktaracaksınız sadece. şikayetçi ya da suçtan zarar gören değilsiniz.

gitmezseniz bir sonraki duruşma için polis zoruyla götürülebilirsiniz, gidip ifadenizi verin bence ne mahkeme uğraşsın sonrasında ne de siz uğraşın.

şahitsin sen, şahit olarak yazıldıysan gitmen lazım, yoksa para cezası var diye biliyorum.

zaruri giderler (kira+fatura+giyim+yemek vs.) dışında kalan paradan sizin işinizi kurmayı ne kadar çabuk istediğinize göre lüks harcama ve birikim arasındaki çizgiyi kaydırarak bence siz belirlemelisiniz.

maaş değişir, oran tutturun.

TR'deki birikim çok düşük: insanlar gelirlerinin %8-10'unu anca biriktiriyorlar. ideal oran = %33

mayecan
iş kurucam diyorsan aylık giderlerini çıkarman lazım bir kağıda
ev de dahil
genelde tavsiyem 1 yıllık giderini koy kenara
ama 6 ay da olur işe güveniyorsan

sana tavsiyem
avm de franchise dukkan alırım kose olurum diye dusunme

sana, alışkanlıklarına, eve çıkacağım kişilere vs. bağlı olan bir durum. ben tek başına stüdyo daireyi seçerdim. ama para biriktireceksen bir süre ev arkadaşına da katlanılabilir.

ben de kesinlikle tek başıma stüdyo dairede kalmayı tercih ederdim ama yalnızlığı sevmiyorsan ev arkadaşınla kal.

ev arkadaşına bağlı.
kafa dengi keyifli biridir. olur.
huyunun tutmadığı biridir olmaz.

iki tip evde de kaldım, tek fark ankara da yaşadım

1- Stüdyo tip evde bir yerden sonra depresyon alıp gidiyor. kedi falan arkadaşlık gerekiyor sonra lan benim akşam sıkıntımda bana dost olsun diye aldım ama onu sabah yalnızlığa gark ettim diye depresyona ayrı bir boyut getiriyorsun. yemek yaparken az az yaparsan çok sık yapman gerekir, çok yaparsan 2-3 gün üst üste aynı yemekler sıkmaya başlıyor. Çalışıyorsan yada sabah evde olmuyorsan alışveriş bir dert olabiliyor. ama gelenin gidenine kimse karışmaz başın ağrır vurur kafayı yatarsın vs. gibi tek olmanın getirdiği özgürlük var. canın sıkkındır 1 hafta bulaşık yıkamazsın kimse bişi demez. Ama bununda bir sınırı var bu özgürlük düzensizliğe götürebilir bir yerden sonra koy totosuna diye devam eden atasözünün öznesi olursun.

2- ev arkadaşı oldu mu eğer ev çok pahalı değilse stüdyoya göre daha iyi para birikiyor. yanına çıkacağın arkadaş mümkünse kafa olsun. ama en iyi arkadaşın olmasın. çünkü ne kadar iyi olursan ol gerildiğiniz anlar olacak en iyi arkadaşını kaybetme riskine girme. ne kadar sessiz sakin desende rahatsızlık verebiliyor bazı insanlar. bazı dönemlerde ruhsal çıkmaza girerse evi b.k götürür hazır ol buna. çamaşır vs. gibi konularda sorun yaşamazsanız bile uzaktan uzağa bir gerilim hep olacak. çünkü kendi açınızdan sen daha çok iş yaptın o az iş yaptı olacak. ama bir muhabbet edecek dert dinleyecek insanda iyidir. stüdyoya göre ev daha havadardır.

Özetle bu ikiliyi yaşamış biri olarak ev arkadaşlı opsiyonu tercih ederim. evet mükemmel değil ama idare eder. en mükemmel opsiyon b.k gibi paran olacak büyükce bi eve ay sonunu düşünmeden yaşayacak moda girmek. o da imkansız

eger odeyecegin kira az cok ayniysa bence ev arkadasin ne kadar savruk ve tutumsuz onu olc bic cik cikacaksan. cunku faturalar birlikte odencek, bir takim ev malzemeleri birlikte alincak, ev beraber temizlencek, eve zarar gelince sen zarar vermesen de ortak karsilancak.

bunlarin yani sira ev arkadasinla ortak mi kafa yapiniz? sen sessizlikten hoslaniyorken karsi taraf grulutu delisi olursa sikinti.

ayrica kiyasladigin evlerin lokasyonu isine/okuluna ne kadar uzaklikta? tum biriktirdigin yola da gidebilir.

bunlari iyi dusun astari kilifindan pahaliya gelmesin. ben tek de kaldim cok fazla sayida ev arkadasi da degistirdim de ondan soyluyorum. bi de yani anlasamayip biriniz baska eve cikmak isteyince de yerine birini bulmak veya kirayi feshetmek sikinti.

Para biriktireceksen arkadaşlı ev.

Kafa rahat diyorsan stüdyo ev.

1. Masanın altına girin ve mobilyalarınız sabitleyin.
2. Allah-ü Teala gereken cevabı verecektir.
3. galeri12.uludagsozluk.com

1- anadolunun saçma sapan bir yerine gidip takılabilirsin. bu tür saldırıları yozgatın bir köyüne falan yapmazlar. eheh.

2- havada vurma gibi bir durum olabilir. karadenizden atılıyorsa o gelene kadar görülür diye düşünüyorum. ama bu durumda kıtalararası füze ne işe yarar diye sorulabilir. bilemedim.

3- belki yarın belki yarından da yakın.

Digerlerini bilemem ama nato konusunda sunu diyeyim; ustune bir de nato vurur bizi. Saka maka resmen dusmemizi bekliyor dunya.

Buyuk resmi gorenlerden degilim. Ama bu boyle.

saçma aslında,

hangisi sizi mutlu ediyorsa onu yapmak doğru olan.

eğer yurtdışı mutlu ediyorsa tr de tatil saçma.

iphone kullanmak mutlu ediyorsa, işe taksi ile gitmek saçma.

Bi kac ay toplutasıma kullanmayayım diye bisiklet aldım temmuz ortası gibiydi sanırım hatrlamıyorım. Aylık kart 690 kron. Bisiklet 5000 kron. İki bucuk ay 1750 kronun cepte oldugunu düşünürken agustos ta tura cıktıgım için üstüne daha cok masraf yaptım:D yani demem o ki denge olmuyor kantarın topuzu kacıveriyor bir yerlere anlamıyorsun.

Dengeleyebilir istenirse ama cok sacma bir tercih olur. Yasam kalitesini dusurur bana sorarsan.

Kişiden kişiye değişir kesinlikle. Bu, hayatta önem verdiğin şeylere bağlıdır biraz. Mesela ben, her sabah kahvaltı tabağına para vereceğime evden götüreyim, parayı kenara atıp yurtdışına çıkayım diyebilirim. Kaldı ki kahvaltı tabağından arttırdıklarınla yurtdışına çıkamazsın.

takılmamak en iyisi. Takılınca dert oluyor işte.

bende de bi boşluktalık hissi var. dert etsem mi etmesem mi bilmiyorum.

benim derdim boyumu aştı bakalım nereye gidecek

bugün keyfim yerinde olmasına rağmen sürekli yarını düşünüp dertleniyorum.

var tabii ki. hatta derdin yoksa ölmüşsün demektir, aha bak aforizma da kastım. dert illaki öldürüp bitirecek, kahredecek bir şey olmak zorunda değil ki. bak çok takılmıyorum diyorsun ama yine de senin bile dertlerin var işte.

var, ama ilginç bir şekilde önceki 5 yıl hem rahat ve sorunsuzken, hem de aslında çok sevinecek durumlar yokken, bu yıl hem daha önce hiç olmadığı kadar sırtıma yük bindiren sıkıntılarım var, hem de ara ara çok mutlu eden durumlar var. sorun bende mi onu anlamaya çalışıyorum, garip bir ruh hali.

benim hala bir sürü derdim var; sen seninkileri aşabilmişsin helal olsun. rabbim herkese nasip etsin yine de çok rahat olma

Çok güzel fikir. Keşke benim de böyle bir arkadaşım olsa :D

keşke biri de bana hediye kartı verse. +1 istediği şeyi kendine alır böylece <3

kesinlikle süper fikir

Saçma bence hediye kartını bir daha ki iphone için bekletene ohooo. Al 7 gitsin oda hediye allah bereket versin der kullanır.

Iphone 7 al direk.Apple'ın poseti bile hoş.

bence o kadar parayi baglayip bekletmeniz sacma. kendisine sorun. isterse guncel modeli alin, istemezse bir sonraki model cikinca alirsiniz.

gift kart olsa ne olacak ki? taksit için mi soruyosun? hediye kartına taksit yok çünkü.

kartı vereceği kişi istediği rengi ve modeli alsın diye sanırım.

apple türkiyenin giftcard hizmeti yok. mediamarkt vb. gibi mağazalara bakacaksınız onların da fiyatları yüksektir.

mesaj attim burdan da tesekkur edeyim. bu arada boyle huzunlu trompet parcalari, albumleri, sanatcilari icin tavsiye alabilir miyim?

saçma. twinings çay hiç içmedin galiba. onun yerine lokum filan al.

yurt disinda cok guzel aromali caylar oluyor.
ama ornegin cok guzel hediyelik kuru incir vs. kutulari var simdi, icinde kuru incir, cevizli bademli, hem boyle seyler yurtdisinda pahali hem saglikli daha iyi olur.

Malatya kayısısı götür :D

eti cin götür

lokum
baklava ^_____^
pişmaniye

uzun süredir yurtdışında olanlar türk çayını özleyebiliyor. aman nolur 1 kg çay getir de demleyelim diyen arkadaşlarım oldu.

ama poşet çay olmaz gibi sanki :)

Dogusun hediyelik caylari oluyor. Ustunde hediyelik cay yaziyor hatta ondan bulabilirseniz alabilirsiniz. Cay turk kahvesi pul biber gibi bir cesitleme yapilabilir.

e-5 ve d100 aynı, yurt dışında karşılığı aynı olan yazdıklarınız arasında otoyol ve otoban. aralarındaki farkı bilmiyorum ama e-5 ve tem bu iki kategoriden birine giriyor olmalı. cehaletimi açığa çıkaran bir soru oldu, teşekkürler.

Otoban interstate, yani eyaletler arası yol demek. Hatta interstate 60 diye, gary oldmanlı çok güzel bir film de var.

Çevreyolu da şehirdışına ulaşımı sağlayan yol.

Edit: O kod adları belirli yollara verilen adlar. İstanbulda daha çok var onlardan. Ben istanbulu pek bilmem ama geldiğimde kumburgaza gitmek için d-80 üzerinden otobüse binmiştim mesela.

Edit 2:iz doğru demiş, otoban highway olmalı. Bu durumda türkiyede interstate olmuyor.

bende bilmiyorum bunu.

ben tüm geniş yollara e5 diyorum.

tam doğru tanımlar mı bilmiyorum ama otoban denildiğinde halk arasında e-6 (şimdiki adı e80) anlaşılır genelde. e-5'in yeni adı da d100 oldu. bisiklet kullanan dostlara da ufak bir hatırlatma. e-5 bize serbest e-6 yasak.

çevre yolu: şehirlerin içine girmeden dışarılarından geçen yollar... başka şehre gidilebilir ya da sadece şehrin etrafından dolaşıyor olabilir. ing. beltway

tem: trans european motorway... motorway: otoyol: 2-4 şeritli şehir içi ve şehirler arası ve ülkeler arası yolların genel adı.

otoban: highway, superhighway... freeway... bunlar da çevre yolu gibi, teknik olarak şehir merkezlerinin dışından geçen en az iki şehri bağlayan çoğunlukla ücretli yollar... her vasıtayla girilmez bu yollara vs...

arter de şehirlerin önemli noktaları arasında yoğun trafik yükü taşıyan yollar... arterial diye geçiyor ingilizcesi.

e5 uluslararası yol demek. E-5 denen İstanbul-Ankara arası yolun bir kısma devlete ait olmuş ona D-100 demişler. Otoyol-otoban aynı, hız limiti fazla, kentleri birleştiriyor, yerleşim yerlerinden uzak. Çevreyolu şehir içi trafiğe takılmadan şehrin çevresindeki bir yoldan dolaşıp gideceğin yere gitmeni sağlıyor. Arter şehir içinde en kalabalık yolların birleştiği damar gibi yer. Ne kaldı bakayım... TEM, Transit European Motorway. Bu kadar bilgiye ben artık bir motosikleti hak ettim bence :)

Otoban "autobahn" demek. Auto-bahn Almanca bir kelime. Türkçesi otoyol. Bir hocamız otobanın aslında hiç sağa sola sapmadan direkt düz giden yol olduğunu söylemişti. Highway yüksek standartlı yol anlamına geliyor ama aslında yüksekte olan anlamı da varmış. Yolun farkı burada zaten. Hiç yorulmadan, dağ taş demeden içinden geçip gidiyorsun. Türkiye'de maalesef otobanlar çoğu yerde kıvrım kıvrım.

e5 otoyolu= d100 -->ücretsiz

tem otoyolu= otoban --> paralı

çevreyolu --> ücretsiz diğer yollar

arter = atardamar :) yoğun yollar için kullanılıyor.
yamulmuyorsam böyle. yanlışım varsa düzeltin lütfen

El ele tutusan az gordum ama kol kola girip yuruyen cok gordum. Bir de erkek erkege yanaktan opusmek cok yaygin bizde.

Yabancilar Turkleri homofobik olarak bildiklerinden bu kol kola girme ve yanak yanaga opusme olayina cok sasiriyorlar.

Ben bu insanlarla ilk kez fakülteye girdiğimde karşılaştım. Anadolu'dan gelen arkadaşlardan biri koluma girmeye çalıştı konuşurken. "Abi n'oluyor n'apıyorsun? Bırak ya" falan dedim. Sandım ki el şakası yapacak.

Sonra dikkat ettim biraz, etrafta çok gördüm kol kola dolaşan. Garibime gitti.

Oysa Anadolu delikanlısı homofobiktir, hoşlaşmaz böyle temaslardan derdim hep.

Ancak bunun sebeplerinden birinin büyük şehre ya da kendini güvensiz hissettiği bir ortama girdiğinde yanındakine yaklaşmak, ondan destek beklemek gibi bir beklenti olduğunu düşünüyorum. Çünkü genelde kalabalık yerlerdeyken rastlıyorum bu davranışa. Turist olarak İstanbul'a gelenleri böyle ayırt edebiliyorsun zamanla :)

bizim köyde yaşlı amcaları el ele camiye giderken görüyorum hala.
kücük yerde kimsenin aklına gelmez gaylik falan
gay olan elbette vardır ama açıktan değil gizliden yürür o işler :)

Yemen'de erkekler el ele yürür 3-5 kişi birden. Anadolu'da mevcut idi eski zamanlarda. Dostluk belirtisidir.
Kola girme meselesi ise gayet normal

karınca dediğin ufacık dokunmayla bile incinir, bu adam onu dahi yapmaz anlamında. çok da saçma değil yani.

canlının boyutu küçük olunca, yapılan incitme eylemi de daha az önemsiz olur diye düşünmüş galiba ecdadımız. salaklarmış biraz.

yerde gezen karıncalara bile dikkat eder manasında söylenmiş olabilir.

Bak sen yanlislikla basip incitmissin,
O kisi o kadar dikkatli ve dusuncelidir ki karincayi bile incitmez iste :)

tiklemedigim yorumlar mantikli deil.

1. durduk yere niye inciteyim? incitirsem kotu bir insanimdir.
3. yanlisikla basmak=bilmeden basmak.

Ne alakası var, bu cümleden atalarımız karıncayı önemsemez, onu ötekileştirir:) anlamı çıkarmak için cidden enteresan bir ruh halinde olmak gerekir.

Karınca görülmesi, Fark edilmesi çok zor bir hayvan boyutundan dolayı, o kadar hassas ve vicdanlı ki, onu bile özeninden dolayı fark eder, Yanlışlıkla Bile basıp incitmez.o kadar hassas ve ihtimamlıdır incitmemek için insanları, can taşıyanları Vs.

Aksine, gayet mantıklı. İnsan kendinden daha zayıf olanı kolayca kırar, ezer, geçer. Ne kadar zayıfsan o kadar ezilirsin. Karıncayı bile incitmez, yani o kadar iyi bir insan ki karınca gibi zayıf bir varlığa bile zayıflığı nedeniyle üstünlük kurmuyor, zarar vermiyor.

Deyimlerdeki benzetmeleri mecazi düşünmek lazım.

bilmeden bile kimseyi incitmez diyor.

nrmnm + 1
Batuhanolabilir + 1

Karıncaya yanlışlıkla basabilmiş bir insanın bunu saçma bulmasından daha saçma değil.

Adam o kadar hassas o kadar narin ki "aman bir karıncayı falan ezerim Allah korusun" diye yolda bile pürdikkat yürüyor. Sen mesela, hiç öyle bir insan değilsin ki ezmiş pert etmişsin karıncayı. Haliyle adam "karıncayı bile incitmeyen" bir adam oluyor, sen ööööyle serazat.

kayseri deyince aklıma kuru kayısılar gelir.

oliver twist'in soyadının twist dansından alındığını zannederdim.
koyun kelimesinin un koy gibi bişi olduğunu zannederdim. koyunlar beyaz, un beyaz.. serbest serbest çağrışmışsa demek..

Ben hala Birleşik isimleri ikiye bölüp tek tek inceler birde öyle hayalini kurarım.

Mobilden girdiğim için edit yapamıyorum bak bu da norveccedeki Birleşik kelimelerin gercek anlamı ile benim düşünmë biçimimdeki gibi ikiye ayırıp facebookta sayfa yapmıslar

m.facebook.com

yildizlari sari renkli kurabiyeler sanirdim ve kirip yiyilebilir oldugunu zannederdim. bulutlari da uzerine basilabilir sanirdim.

ben eminönü'nü evinönü anlardım hatta hangi evin önü diye merak ederdim:)

Daha fazla yabancı dizi film izleyip kulak alışkanlığı oluşturmalısınız. İlk cümle irite duruyor. İkinci cümle tamamen yanlış.

Ve tabii ki bol bol okuyun.

this city has not nice weather'' böyle bir cümle kurulabilir mi?
genelde dizilerde benim takip ettiğim kadarıyla en azından;
ı dont have any idea
yerine
ı have no idea. kullanılıyor.acaba bunu mu sormak istedin?

Öncelikle, Türkçe düşünmekten uzaklaşmak gerek diyeceğim, ama Türkçe'de "bu şehrin iyi havası var" ya da "şu şehrin iyi havası yok" demezsiniz ki. Daha ziyade havanın özne olduğu bir şekilde kurarsınız. "The weather is quite good in ...." vs. gibi.

"to have" iyelik (sahiplik) belirtir.
"I have a car" versus "I do not have a car".
Her ne kadar arkaik (çok eski) kullanımda, "I have not a car" ifadesi gramatik olarak doğru da olsa, dediğinizi muhtemelen kimse anlamayacaktır ve güzel/akıcı bir kullanım da değildir.

Acaba siz oradaki "have not"ı, present perfect tense ile karıştırıyor olabilir misiniz?

Benim bildiğim kadarıyla has not kullanımı yanlış değil. Emin olamasam da öyle gibi.

Eğer yanlış değilse bu iki cümlenin farkı tabi ki vurgu.

Doesnt have kullanılınca vurgu olumsuzlukta.
Has not kullanılınca vurgu olmayan şeyde, yani güzel havada.

ikincisi tümüyle yanlış. çünkü o cümlede asıl fiil yok. have/has asıl anlamının yanında perfect tense yardımcı fiili olarakta kullanılır. ikinci cümlede böyle kullanılıyor zaten. o yüzden de soru yanıtlama durumları hariç bir asıl fiil gerekiyor.

gramatik olarak yanlış değil.
böyle bir kullanım, belki 17.-18. yüzyılda ingilterede kabul görür. ya da bir edebiyatçının tarzıdır, "poetic license"tan kurtarır.
ama modern kullanımda kulak tırmalayan bir ifadedir.

himm acaba yanlis mi anladim.

this city doesnt have nice weather = bu sehir iyi hava yapmiyor anlamina mi geliyor?

yada soyle acayim

my brother does not repair a car cumlesi teoride the city doesnt have nice weather ile ayni altyapiya mi sahip?

özünde aynı.

this city/my brother: özne
does not repair/does not have: geniş zaman + fiil + olumsuzluk eki
a car / weather: nesne

ama bir kez daha, Türkçe'ye oturtmamakta, İngilizceyi kendi içinde ele almakta fayda var.

İkinci cumle amerikan ingilizcesinde mumkun ama tercih edilebilir degil. Boyle sorular icin wordreferenceforum dogru kaynak.

ikinci cümle "has not" değil de "has no" olursa gramatik olarak doğru olur.
"not" kullanacaksanız, "has not got" veya kısaca "hasn't got" demelisiniz.

öbür türlü anlam olarak aynılar. az vurgu farkı var belki.

Elbette kapalı olmalı, tabi çok sık durakta durup uzun süreli yolcu indirip bindiriyorsa o arada da baya kayıp olur ama yine de kapalı cam iyidir.

Genelde birileri seferber olup kapatiyor ama sonra sofor klimayi manasiz bi sekilde cok yaktiyir bu mantalitesiyle bi kapatiyor oyle sik gibi kaliyoruz

kesinlikle var. klimanın dışarıya attığı enerji camdan giren havanın entalpisini karşılayamaz. ayrıca kapılar yalnızca otobüs dururken açıldığından hızla giden otobüsün camından giren hava hacminden çok daha azdır. ayrıa klima çalışır çalışmaz içeriyi soğutamaz. buzdolabı gibi düşünün. sıcak yemeği dolaba koyarsan birkaç saat geçmesi gerekir. aynı şekilde klima da tüm gün çalışır olması lazım, camların tüm gün kapalı olması gerektiği gibi.

tam anlamadım sanırım ama, ben de tam tersini düşünüyorum genelde butik(!) ürünler pahalı oluyor. birikim yapmak için, acil olmayan şeyleri almayın yeter.

Uzun zamandir dedigini yapiyorum mutluyum.

'büyük markalar'ı dışlamak yerine fiyat/performans oranını baz almak daha mantıklı.

mesela 2 hafta önce waikiki'den 20 liraya bez ayakkabı aldım. rahat değil, tabanı kayıp duruyor, ayağıma vuruyor. 1-2 haftaya da yanlardan açılacak muhtemelen. iyi mi yaptım? hayır. 60-70 liraya sezonu çıkaracak daha rahat ayakkabı alabilirdim. hem hemen dağılmazdı, hem rahatça giyerdim. büyük markanın indirimdeki ürünü de olabilir, veya büyük olmayan ama kaliteli markalar da olabilir bu 60-70 liralık ayakkabı. ama gidip de hakiki aslan derisinden 600 liraya ayakkabı almaya da gerek yok. bunun gibi.

Tommy'den aldigim gomlegi 6 bucuk yildir giyiyiyorum. Aslinda aldigim her seyi en az 3-4 yil giyen biriyimdir. Zaradan 2011 yilinda 129 liraya aldigim jean'i de hala giyiyorum. Giyinmeyi bilmekle alakali bence bu durum.

Bershka ve pull and bear'dan 4-5 yil once 30-40 liraya aldigim yaklasik 20 tshirtun hepsi tas gibi duruyor. 7-8 tanesini gecenlerde birine verdim kilo aldigim icin olmuyor. Yaklasik 3,5 yil once 60 liraya aldigim yesil keten pantolon hafif solmus. Bugun gordum uzuldum. 9 yil once ck tshirtum hala ilk gun gibi duruyor. Kac arkadasik nolur bana ver diye yalvardi da vermedim.

Sorun alinan urunde degil. Ne aldigini ve nasil giyecegini bilmeyen tuketicide.

Mobildeyim edit yapamiyorum. Yazdiktan sonra bir sey hatirladim. Sanirim 2010 sonbaharinda aldigim lacoste ayakkabiyi hala giyerim. Oyle ayda 1 falan da degil. Baya baya giyerim. Fiyatina gore alisveris yapmam. Kalitesine gore yaparim. Demiyorum ki lacoste ayakkabi alirsan 5-6 sene giyersin. Ama ne alacagini ve nasil kullanacagini bilirsen her kiyafet en az 2-3 yil gider. Insalar bi' jean aliyor ayda 20 kez giyiyor. Boyle bi' dunya yok maalesef.

@Isott ta katiliyorum.
Babamin bir lafi var ' ucuz mal alcak kadar zengin degilim' bende aldigim urunleri guzel kullanip uzun yillar giyerim.

@Icim urperiyor eger ayakkabi acilir ve bozulursa direk iade et,aliyorlar.fise/faturaya gerek yok.

tam anlatamadim sanirim. amacim kalitesiz seyler almak degil. durus sergilemek. buyuk markalari sadece asiri ihtiyac halinde kullanmak.

hala haklısınız. aslında söylemek istediğim. büyük markaların cazibe etkisinden kurtulmak. biraz para varsa sırf gördük diye markasız bişey almıyoruz. ama markalı ürünler için durum farklı. bi boyner'e, mediamarkt'a vs..girince aa supermis diyip gercekten ihtiyac olmasa da aliyoruz.

ben türkiye'deki küçük marka ve küçük dükkanların çakallıklarından ve şark kurnazlıklarından bıktığım için; "bir sorun çıkarsa uğraş dur" dememek için büyük markaları tercih ediyorum. fiyat&performans dengesindeki aralık para&huzur dengesini aşabiliyorsa büyük marka almayın. şüpheye düşüyorsanız esnaf çakallıklarından uzak durun. zira dürüst esnaf çok az.

freelance çalışacaksın.

biz izmite taşındık. eşim izmitten sancaktepeye gidip geliyor. İstanbul içinden daha kısa sürüyor. iyiki de taşınmışız.

(bkz: şantiyecilik)

5 ay once İstanbul'dan Kapadokya'ya, 2 ay once de Kapadokya'dan Bodrum'a kactım. Is konusunda hala bir duzen tutturamadım. Ara sıra İstanbul'dan iyi is teklifleri gelse de, sırf dönmemek icin sartları zorlamaya calısıyorum. İstanbul dısında, ozellikle Ege'de daha mutluyum.

Ben kacali 1 sene olacak .cok mutlu degilim ama surunmuyorum en azindan .iş çıkışı istedigimi yapabiliyorum . avukatim.

Hindistanda ingilizce cok yaygin, hani ikinci dil gibi de degil bazen kendi aralarinda da ingilizce konusuyolar is yerlerinde vs. E anadil degil, cok da kullaniliyor, bozuk vs yazmiyim falan diye ihtiyac doguyodur.

yazacağız değil yazdıracağız olacak.

bence çok irite edici olabilir.

çok ezikçe bir davranış olur; patron zam almayı hak ettiğini düşünüyorsa mektuba ihtiyaç duymaz, zam almayı hak ettiğini düşünmüyorsa mektubun etkisi olmaz.

bana olabilir gibi geldi. eğer pazarlık durumu varsa.

mektup filan yazdırma çok saçma. adamın yapacağı varsa da zam yapmaz (ben yapmam yani bir personelim böyle bir şey yapsa).

illa ki patrona bir mesaj vermek istiyorsan, üstlerine söyle yüzyüze dile getirsinler senden memnuniyetlerini.

emsali görülmemiş bir uygulamayla patronunu çıldırtmayı başarmış olursun bence :')

Bu fikir nasıl aklına geldi

Hiç bir işe yaramaz. İş yerinde 2 hafta arkandan taşak geçerler o olur.

Maaş konusunda yetkili müdür veya patron vardır. İş onlarda biter. Ya gözlerine gireceksin ya da rest çekeceksin.

Eğer maaşından memnun değilsen, zamları beklemeden konuşman lazım. Çoğu kişi zam olsun da bakalım diye düşünür ama o zamanda çok geç olur. Öncesinde maaşa kim karar veriyorsa, "şu civarda bir maaş bekliyorum" diye açıkca konuş. Birden çok zam veremeyebilirler ama istediğin rakamlara çıkmazlarsa iş bulup ayrılma durumun varsa "bu maaşı alamazsam ayrılabilirim" de. Eğer ki hemen iş bulamam, biraz vakit alır dersen hiç söyleme. İş bulup ayrıl...

irite edici..

hayatımda duyduğum en saçma fikir. böyle zam istenmez. önce başka iş görüşmeleri yapacaksın. kendini garantiye alacaksın, sonra rest çekeceksin. zam böyle istenir. boş işlerle uğraşma.

dünyanın neresinde var bu uygulama. gerçekten bir filmde mi gördün ?

Eğer başka bir görev atanmamissa orta tuşa basılı tutuyoruz.
Yalnız android de ne kadar uygulama yüklü olabilir ki aratacak kadar? Bana daha hiç lazım olmadı bu dediginiz.

Nasılsa o paranın neredeyse yarısını başka birinin evine vereceksiniz. 10 sene sonunda sizin olmayacak bir eve 1400 vermektense bütçeniz zorlanmayacaksa diğeri daha mantıklı geliyor kulağa.

Önündeki 10 yılı öngörüyorsan evi al, yok 6 al sonra ne olur belli olmaz diyorsan kiralık iyidir.

Kiralamak istediginiz eve tasinin.

Diger evi de alip kiralayin, kirasinin ustune ekleyip kredisini odersiniz.

Şu aralar duyduğum abartılı kiralarda hep ailen gibi düşünüyorum. Kendi evini al bence. Kiranın sonu yok, sana asla dönüşü olmayacak bi para kira. Gidiyor öylece... Ama ev almak birikim yapmak demek çok daha mantıklı. "Almanyadan torunum geliyor" da diyemez kimse :)

o bokun altına girmiş biri olarak anlatayım. 300.000 tl nin altına 1+1 ev yok, sıfır (yeni), yerin altında olmayan evi 300 den aşağı bulman zor, istanbul anadolu yakasında böyle, ha uzaklara gidersen ucuza bulursun ama lanet olsun dersin. neyse 250 ye ev bulman zor kısaca. ben bu yola 270 diye çıktım, 320 de bitirdim, o da evin kusurları olduğundan dolayı.

kentsel dönüşüm vs ile bitmemiş ev bulursan daha ucuza getirebilirsin, ama onda da mütahit ile ödemede anlaşman lazım. benimki direk paranın yarısını istemişti 3 ay sonrası için, kalanı da 2 taksit yaptı.

paranın tamamını kredi çekemezsin, köşede paran olması lazım. banka %70 e kadar mı ne kredi veriyordu sanırım, yani bankaya gidip 300 lük ev için 300 lira kredi çekemezsin.

ondan sonra, ucuz bütçeyle bulacağın evler bok gibi olacak, çünkü o evlerin ucuz olmasının sebebi bi bokluğunun olması. giriş katı falan bulabilirsin ya da kötü bir 1. kat olur o paraya (ben girişteyim). çok ev gezmedim ama genelde ya evin kullanılabilir alanı azdı (adam üçgen yapmış odaları) ya da salonun ortasından kiriş geçirmiş vs vs.

yani elinde az para olunca, o kafandaki süper evi bulamıyorsun, bolca bakman gerekiyor, kesin şartların olması lazım (ki vakit kaybetme) ve en önemlisi paran olması lazım. hazır paran olacak ki bu işe girebileceksin. ben 120 bin lira kredi çekecektim, 120 bin için banka senden her artan vade senesi için 10 bin tl alıyor. 5 seneden uzun kredi mantıklı değil, gir bi çekmeyi düşündüğün krediyi yaz, ödemen gereken tutarı gör.

evi alırken da ufak masraflar oluyor, onlar için de 2-3 bişeyler gerekir.

ha en önemlisi, benim başıma geldi, bu bokun altına girdiğin zaman işini falan kaybedersen sağlam sıçışlara geliyorsun.

Bunları düşünerek karar ver. Ben eeeh si... diyerek evet dedim, ailem destek oldu. ama kolay değil dediğim gibi.

ha bi de, sosyal hayatın da bu karardan etkilenecek, çünkü her ay kredi ödemek için para ayırman gerekecek, ya da para biriktirmek için daha az ortamlarda olman gerekecek. (bu da başıma geldi)

işimi kaybedince aldığım tüm tazminatı da ev parasına yatırdım mesela

10 yıl göz açıp kapayana kadar geçiyor sonra iyi ki almışım diyorsun. aileni dinle.
bonjurkes'e de kulak ver zira zorlu dönemler olabileceğini bilmende yarar var.

Çok istiyorsan emlak finansı bilen bir arkadaşına küçük bir analiz yaptırabilirsin.

250ye evi nerden bulmuslar cidden merak ettim.

kira ile kredi faizleri arasinda bi denge var hemen hemen.hazirda paran yoksa kredi cekince bi dunya faiz parasi oduyorsun, bu faize giden de tipki kira gibi bosa giden bi para. ev fiyatlari sen aldiktan sonra artarsa kara gecersin, ya da yurt geneli faizler artarsa falan. karisik bir durum anlayacagin. yasamak zorlasiyor ber gecen gun. modern koleleriz kira ve karin tokluguna calisan. e kacari da yok bi gun bi ev alinacak sonucta ama durumunu gozden gecirip analizi yapman lazim.

depozito ve emlakçı komisyonu da 1 kira olur. kiranda bir sorun yoksa eğer adeti böyle, evet.

kapıcıya da 1400 ver çöpü falan alıyo

depozito dediğini çıkarken alacaksın zaten bir olay olmazsa, ne kadar verdiğin ev sahibiyle sana kalmış. emlakçılar saçmasapan bir formül uydurmuşlar yıllık kiranın %12'si diye, ondan daha az alıyor seninki. yine de pazarlık edebilirsin. evin kirası da iyi mi kötü mü sen bileceksin muhite göre..

emlakçılar %12 çıkardı ama bi tık daha iyi olanlar kira kadar alıyor o yüzden verilen paralar normal gibi. emlakçı parasından pek düşmez ama hem onun için hem kira için biraz pazarlık yapmaya çalışsanız iyi olur son fiyat bu muymuş? ama olmuyorsa da tutun gitsin ev bulmak zor iş çünkü.

verme o kadar para, önümüz yaz, ölü mevsim, sahibinden hem de daha uygun fiyata bi ev bulabilirsin bence. 1400 cok

Peki hacılar bi soru daha, emlakçı her yıl yüzde 10 yada tufeye gore dedi. Hesaba göre her yıl 140 lira zam gelecek. umarım ben yanlış anlamisimdir. var mı bole bisi.

yanlış bilgi, her yıl üfe'ye artış yapılır. bi de çok emin gibi yorum yapan, kendini avukat sanan emlakçılara da ayrı bi kılım.

yani burada kiracı kanunlarla korunuyor mu? atıyorum ev sahibi sözleşmeye her yıl yüzde 10 zam vs.. kiraciyi zora sokacak şeyler yazabilir mi kafasına göre. Yoksa sözleşme bi template ve maddeler devlet tarafından mı belirlenmiş. Hepsini okumama, zam için pazarlık yapmama gerek var mı?

kanunen yapabileceği maksimum zam üfe, o da %5-6 arasında oynuyor şu an..
edit: evet, borçlar kanunu

bi zahmet hangi şehir hangi semt kaç oda vs gibi bilgileri verseniz

misal bu 1400 kira eğer huber köşkü için yıllık kira ise çok uygun. kaçırmayın.

ula 1400 istanbul beşiktaşta 2+1 mi, halkalıda 1+1 mi?

yaparlar yaparlar %10 gayet yaptı benimki, beğenmiyorsan çık diyorlar. baştan söyle @nrmnm ın yazdığını, sözleşmeyi buna göre yaptırın.

@elestirman, aslında kira pahalı mı az mı diye sormuyor da bu kiraya emlakçı parası depozito uygun mu diye soruyor arkadaş, ama ben de merak ettim sabah gördüğüm duyuru bu mu diye, baktım sarıyer'deymiş sanırım :)

yaparlar tamam da borçlar kanununun emredici hükmüdür üfe'ye göre artış yapılması, yani sözleşmede daha yüksek bir oran varsa bile o artış geçersizdir. bu da kiracıyı korumak için getirilmiş bir hüküm. öyle kafasına göre de o artışı yapmıyosan çık diyemez. çık dedi çıkmadın, çıkarmak için tahliye davası açması gerekicek. kiracı tüm borçlarını düzgün ödüyosa ya da kanuna göre başka sebepler yoksa da o davayı kaybeder. kafasına göre yaptığı ve ÜFE'yi aşan o artışın kiracı tarafından kabul edilmemesi ise tahliye sebebi değildir.

yine sinirleniyorum akşam akşam o ev sahiplerine:)

@medusa valla güzel söylemişsin ama ev sahipleri insanı ciddi rahatsız edebilen insanlar hiç öyle dediğiniz gibi olmuyor işte:(
o yüzden şu %5 işini baştan konuşsun, bunları bildiğini falan göstersin arkadaş bence.

emlakçıya daha az ver sanki çok bir iş yapıyor da

esenlerdeyse fazla

Nerdeymiş ki ev? Nelere dikkat derken? Özellikle dikkat etmen konular yasal olarak mı? Eşya almak için mi nedir?

Yeri neresi? İstanbul'un merkezi yerleri icin az bile.

pek merkezi sayilmaz. sariyer'de. sakin bi ev. 1+1. hem yasal hem de konfor olarak soruyorum. yani kiralamadan once suna dikkat et, sunu yapma gibi seyler soruyorum.

yon onemli, yani kuzeye mi doguya mi bakiyor, nem ve gunes alma acisindan etkiler.

bence de sarıyere fazla

yenibosnada 1500 e kiralık ev yok. Ama evler yeni. hepsi 3-5 senelik evler doğalgazı kliması ısıtma soğutma parkesi fayansı yeni ev yani 123 yıllık değiil

Tuvalet alaturka mı, merkezi ısıtma var mı, çatı katıysa su akıyor mu, camlar çiftcam mı, komni var mı yoksa şofbenle mi ıısnma gibi şeyler geldi şu an aklıma. Fazla bence sarıyere

bizde kıyıköy'e karar verdik orada çadır kuracağız, bozcaada çok uzak geldi.

iğneada ve biraz daha ilerisinde (tam bulgaristan sınırı) "beğendik" var orası da güzel görsellere bayıldım ama ulaşım olarak en kolayı kıyıköy gibi.

iki söylediğin de normal, olması gereken. saçma bir durum yok.

bende saçmalık görmedim?
tam tersi olsaydı ya annemin yerine başkaları bişeyler yazsaydı onun adına tüm hesapları boşaltsaydı bankacının suçunu biz mi çekeceğiz gibi bir duyuru açardınız gibi geliyor.

1000 lirayı nakit veremezler, hesaba aktaracaklar.
o yüzden hesap açtırmanız normal.

ahçı diye birşey yok dip not
adam "ah" yapmıyor
"aş" yapıyor, o yüzden ismi aşçı

futbolcuların gerçek olduğunu sanmıyorum çünkü mavi takımda 8 numarayı giyen abide ki göbek bende yok.

mavilerin 5 numarası mats hummels.
bence de gerçek değil. en iyi oyunculardan iki kadro yapmışlar diye baktım biri hariç hiç birini benzetemedim.

Sağdan 4. bizim sitede oturan bir freestyler. Erkan Yetim.

mehh pek kullanışlı bulmadım ben onu

Sony'de de ondan, ben de sevmedim

@mayeskuel valla ukalalık olarak alma da bu anlattığın belki 6-7 yıldır var. yani google keyboard'ın da sahip olduğu özelliklerden biri o kadar.

iki parmakla yazmaktan iyi değil ama araba kullanırken, metroda falan tek elle inanılmaz kolaylık sağlıyor.

Android için konuşuyorum en iyi klavye samsung'un kendi klavyesidir. Tüm klavyeleri (ücretliler dahil) kullanmama rağmen samsung'u geçen olmadı. Tek parmak, kelime önerisi, kelimeleri hafızaya alması, kaydırarak yazma filan hepsi iyi.

iPhone kullanıyorum şu an ama klavyesi pek matah değil. Özellikle kaydırarak yazma özelliği yok ya da kelime önerileri çok yetersiz ve kelimeleri hafızaya almakta kötü.

Google'ın klavyesi AppStore'da yok galiba.

xperia z2 kullanıyordum.
şu an iphone 6 kullanıyorum.

iphone'un kelime tavsiyeleri iğrenç ötesi. xperia ile müthiş hızlı yazıyordum. 6 harfli kelimede 4 harfi hatalı yazsam bile doğrusunu öneriyordu. ios'un gerçekten çok ekmek yemesi lazım bu konuda. hemen bu google klavyesini ios'a yüklemem lazım

o benim 3 sene önceki sony xperia telefoumda vardı. yeni bi teknoloji değil.
edit: @burya haklı, iphone6 kullanıyorum, bu dediğim 3 sene önceki xperia p telefonumun kelime işlemcisi çok daha iyiydi. hiç yazmadığım kelimeleri bile doğru tahmin ediyordu.

Swype her iki platformda da çalışıyor, iOS'cular onu kullansın google klavye yerine. Ben Android'de kaydırma özelliği olmadan kullanıyorum da tahminleri bile yetiyor.

google klavye ios için var mı?
yoksa swype'ı deneyeyim ben de.

Swiftkey çoktan bu özelliğe sahipti zaten. Google klavyede hala türkçe karakterler olmadığı için kullanmıyorum.

@burya gboard olarak appstore'da arat

gboard olarak aradım çıkmadı. almanya appstore'unu kullanıyorum ben yalnız. Türkiye mağazasında var mı? bana da türkçe karakterler lazım yalnız. türkçe karaktersiz pek işime yaramaz.

Ikisi de yetenegine oranla cok cok daha fazla sohret olup ekmegini yediklerini dusundugum icin piyasadan silinmeleri uzmez beni. Bu dedigin duygu halini 20 30 yillik oyuncular icin yasiyorum. Bkz munir ozkul ilyas salman tarik akan sener sen
Yaslandikca yan rollere dusmeleri uzuyor beni.

Halen 20lik bimbolarla takılıyorlar, ne üzüyon kendini

kargosu, taşıması çok yorucu oluyorsa nasıl satmayı planlıyor pardon?açsın evinin önüne tezgah satsın madem.

o zaman ebay'a "8000 kusur klasik muzik plagi" diye tek bir ilan açsın.

Abi bende mi hata var iki ve uc ayni mi

ilk çözüm en iyisi bence.

microsoft'un uygulamalarıyla zaten iphone ile surface %100 uyumlu çalışacaktır. e surface'ın manyak bir cihaz olduğu malum. iphone da öyle. kitap okuma mevzusunu düşünüyorum ama o da bir şekilde hallolur. kindle, kobo gibi uygulamalar iyi. olmadı ibooks'la oldurulur bir şeyler. facetime'ı da iphone'la halledersin. ya da surface'ta skype'a doğru kayarsın ki ben kendisinden manyak derecede memnunum.

hem üç cihazdan iyidir iki cihaz taşımak. kullanımı da daha kolay olacaktır.

Macarlarla yunanları sevmiştim ben. Danimarkalilar biraz gıcıktı, surekli ülkelerini ovuyorlardı. Öyle ülkem olsa ben de overim de bunların ülke kocaman bi cihangir mahallesi sanırım. Herkes entelz herkes vegan.

Sorunuza cevap degil ve tabi ki kimse kimseyi sevmek zorunda da degil ama nefret etmek cok siddetli bir duygu degil mi? Gectigimiz on yilda uc kitada uc farkli ulkede yasadim ve pek cok kulturle tanistim, her kulturun sevdigim ve sevmedigim yönleri oldu ama nefret etmek icin bir sebep goremedim.

Kimseden milletinden dolayı nefret etmem. Bence siz de etmeyin.

nefret etme ağır kaçmış biraz. arapları sevmem. yunanları severim. ingiliz milletine bi hayranlığım var kültüründen dolayı.

en çok italyanları seviyorum ben. nefret değil de hintli ve pakistanlılardan çok hoşlanmıyorum.

Şimdi ne desem ırkçılık olacak ama İranlı erkekler de artık fazla flortoz mu desem, hoduk mu desem. Bi gariplerdi.

ben nefret etmiyorum hiçbir milletten ama macarları biraz az sevmiştim.

hollandalılar acayip arkadaş canlısı. <3333

isveçliler de yabancılara karşı başta biraz mesafeliler ama tanıyınca tam anlamıyla on numara insanlar.

alevi ve hıristiyan suriyeliler de iyidir. sünni kesime göre daha zengin ve haliyle okumuş etmiş falan oluyorlar.

Tanıdığım tek yunanlı da acayip flörtöz ve seksi bir erkekti, tüm yunanlı erkekler öyleyse ALLLAAAHHH ajsjajjaja

peşin not: genel değil kendi tanıdıklarımdan yola çıkıyorum, avrupada yaşamaktayım.

en nefret ettiğim tanıdıklarım italyanlar, en sevdiklerim almanlar.

En çok anlaştıklarım hep fransızlar oldu.

çok içli dışlı oldum sayılmaz ama ingiliz gibi orusbu çucuğu az bulunur bence.

hintli ve cinlileri sevmiyorum.
hintliler, pis, pazarlikci, sinsi, gormemis, igrenc insanlar. ya bir insan her seyde pazarlik yapar mi aq, ya tamam zamaninda cok fakirlik gormus olabilirsinde artik bolluk olan ulkedesin, kurtul artik su zihniyetinden.
cinliler, bunlar da pis kokar, uzayli gibiler, ne bir arkadas canlisidirlar ne baska bir sey, soguk nevale gibi takilirlar. medeniyetten epey uzaktirlar.

kaç milletten insan tanıdım, polonyalılar kadar garibini görmedim

Genelde soğuk ülkelerin insanları ile daha iyi anlaşıyorum. Soğuktan kastım Kuzey Avrupa bu arada. Frekanslarımız uyuyor. Sıcak ülkelerin sıcakkanlı insanları ile pek iyi anlaşamıyorum (oldukça mesafeli bir insan olduğumdan mütevellit). Bunun yanı sıra Ortadoğuluları hayatıma almamaya özen gösteriyorum. Kafa yapılarımız çok ayrı onlarla. Özellikle gıcık olduğum tek millet ise Fransızlar. Bana denk gelenlerinin tamamı aşırı milliyetçi, megaloman ve kaz kafalıydı. Tüm Fransızlar böyle olmasa bile bende genel bir tiksinti oluştu bu ülkenin insanlarına karşı.

ben iranlıları çok sevdim. yardımcılar, kültürlüler. önyargım varmış resmen.
kanadalılar ve portekizliler ikinci en sevdiklerim.
amerikalıları sevmedim bilirkişi zannediyorlar kendilerini.

iranlılar en nefret ettiklerim , çok soğuklar hiç konuşmuyorlar , açık ara ruslar en sevdiklerim

ux 15 yıl önce de vardı. Tasarım artık tamamen veriye dayalı metotlarla bütünleşti. Bence daha güzel oldu.

Belki de sen takim elbise giyenleri gozunde cok buyutuyorsun.

Alisiyorsun zamanla oyle giyinmeye. Bir de nerede ne zaman kimi gorecekleri belli degil. Tedbili kiyafet denir buna. Ornegin politikacilar en kucuk olayda bile gomlek kumas pantolon giyerler.

Sen o kisileri spor salonunda gormuyorsun, barbeku yaparken gormuyorsun.

farkındalık da yaratıyor bir yandan. mesela sende takım elbise giyenlerin statüsünün yüksek olduğuna dair bir algı yerleşmiş bile bence işyerinde.

valla ben takım elbiseli birini görünce yapıştırıyorum damgayı, satışçı, reprezant falan diye. statüsünü de yüksek değil tam tersine düşük görüyorum. benim etrafımdaki statüsü yüksek insanların hepsi çok rahat giyiniyorlar, sakal bırakıyorlar falan. çünkü hepsi kendi işlerini yapıyor. başkasının işinde 7-8 bin liraya çalışan adama ben statüsü yüksek demem. plaza hayatına aşina değilim zaten.

tam victum'un dediklerini diyecektim. +1 diyip gidiyorum.

ben de victum'a katılıyorum. statüsü yüksek olan insanlar eğer çok özel toplantı misafir vs yoksa rahat giyiniyorlar. evinden fabrikaya eşofmanla giden gördü bu gözler.

onlar mecburiyetten giyiyordur suiti :)

specials-images.forbesimg.com

60 km dediğin yol tempolu yürüyüşle 11-12 saat sürer. sence mantıklı mı? 12 saat tempolu yürümek de neredeyse imkansız.

Primat atalarımız bile o kadar yürümüyordu. Yürüyorum diyen varsa sağlam sallamış.

pardon ya kosuyordu heralde. hayal meyal hatirliyorum. yok mu hatirlayan.

hergün çok zor ama birkez haftasonları istanbul'dan edirneye yürüyüp/koşup/bisiklet sürüp geri dönenini gördüm.

4 kişilik bir gruptu 3'u bisikletli biri yaya.

Kimse hergun 60km yuruyemez. Net.

Oha! Tibialis'i nasılmış ya onun? Hayvan adam falan herhalde.

Forrest'tır o, run Forrest run

Douchebag koşuyor

Douche koşuyor uzun uzun. Gel bro, skor falan yaz.

Allah taş eder

aslında değil, çoğu boş gelen sahnenin altında ne teoriler olduğunu ve gelecek bölümlere hatta bazen eski hikayelere gönderme yaptığını gördük.
edit: imla

sonuna kadar katılıyorum, hatta genel olarak orta dünya sevmeyen insanım.

Aynen ya bir muhteşem yüzyıl, bir binbir gece değil.

Tövbe de. Şaka bir yana, beklenti ve zevk meselesi. O türü sevmeyince, o da kötü geliyordur. Bazısı günlük hayattan parçalar ister, bazıları toplumsal mesajı olsun, bazısı ibretlik olsun ister. Sevdiğin gruptan değilse yapacak bir şey yok.

ya medya goygoyu aşikar
çok karakter çok hikaye var
dizi bütünlüğü zor
efektler zayıf
ama izliyorum.

tırt değil bence. ancak önümüzdeki sezon biteceğini göze alırsak, tahmini 17 bölümde kalan milyon tane soru işaretine nasıl cevap verecekler, o 17 bölüm ne kadar havada ya da ne kadar detaylı olacak çok merak ediyorum doğrusu.

aslında boş konuşma sahnelerinin kesilmiş hali game of thronesu oluşturuyor. sahneler oradan oraya atlıyor ve kilit konuşmalar dışında bir şey aktarılmıyor. ara sıra aktarılsa da bu o karakteri iyi analiz etmemiz gerektiğini vurguluyor. yani bu adamı tanımalısınız diyor yapımcılar kısaca. mesela tyrion ve jaimenin böcek sahnesi buna uyar.

aslında ben dizinin daha uzun olup boş konuşmalar içermesini isterdim ama oradaki dünya o kadar büyük ki her karakter başrol olabiliyor. yani öyle bir şey yapsalar bile dizi sıkmazdı ki isteklerde bu yönde.

ayrıca harcanan paranın hakkını veriyor. ama son zamanlarda bu kadar popüler olması beni birazda olsa sıktı açıkçası. mesela dizinin ilk 2-3 sezonu şimdiki 6 dan daha iyi. got ekibi diziyi insanlara göre şekillendirmemeyi amaçlasa da bu konuda taviz veriyor son zamanlarda bence. izlensin de hikayenin amınakoyim kafasındalar. (dizi zaten kitaptan çıkmış duyduğum kadarıyla)

yakışıklı adamlar olmasa izlemem, açık net söylüyorum.

tırtın önde gideni

değildi aslında. ama tırtlaştı cidden. bi bok olduğu yok.

not: kitaplarını okumuş biriyim.

Rostan sonra bıraktım

derinlik pek yok.
olaylar baya yüzeysel ve hızlı gelişiyor.
her karakter kişilik yapısı olarak uçlarda. normali geçtim, normale yakın karakter yok.
sırf arkadaş ortamında muhabbet olsun diye izlemeye devam ediyorum.

May the old gods and the seven çarpmak you.

Şaka falan bir yana da, bazı cevapları okuduktan sonra bi kanım dondu.
Bu sezonun neresi sıkıcı, nasıl bir bok olmuyor yok artık ya.
3 bölüm yayınlandı hepsinde aksiyonlu olaylar, gelişmeler oldu. Ölenler, dirilenler havalarda uçuyor ama bir bok olmuyor, sıkıcı yani öyle mi. Önceki sezonları mı hatırlamıyosunuz anlamadım ki

Cok iyi bir dizi. Ancak 5. Ve 6. Sezonlari tirt. 6. Sezon berbat basladi simdilik. Bunun sebebi artik senaryo yazacak kitap olmamasi. Senaristlerin testi bu sezon olacakti ve su ana kadar agir bir sicis soz konusu. Yaprak dokumu tarzi uzaklara bakis sahneleri hizla artiyor.

Yapmalari gereken, gods of the arena tarzinda, yeni kitap cikarken westeros un yeni karakterlerle tarihi anlatacak flashbackler olusturmakti. izleyici bunlari merak ediyor. Bu sezon en cok flashbackler tutuyor.

Erken bitmesinde ve fazla zorlamamalarinda fayda var. Ancak dizi kitaba ne kadar yaklasirsa o kadar iyilesiyor. Ilk 4 sezonuna masterpiece diyebilirim.

Ya dizi iyi mi kötü mü bilmiyorum , fantastik kurgu sevmem ondam izlemedim ama muhabbetinden bıktım amk. tam 2 arkadaşla oturuyoruz iki lafın belini kırarız diye hevesleniyorum, bi başlıyolar ejderha aşağı jon snow yukarı, hay ejderha siksin sizi diye bağırıcam bi gün.

Yanıtlara bakınca eksik olduğunuzu düşündüğüm bir nokta var ki o da şu, Game of Thrones bir roman serisidir. Dolayısıyla TV dizisinden önce bu yönüyle değerlendirmelisiniz.

1. Derinlik yok noktasına katılmıyorum, tersine karakter derinlikleri çok zengin bir evren ama bunu dizide ne kadar yakalayabilirsiniz tartışılır. Sadece yan karakterlere (ana özne olmayan diyelim) odaklanmış kitapları vardır. Davos Seaworth, Arya Stark, Brienne Tarth hatta Podrich Payne. Ve hiç ana karakter (Daenery, John Snow, Tyrion Lannister, Jamie vb.) görmeden yüzlerce sayfa okursunuz.

2. Seri fantastik öğelere sahip olmasına rağmen (ejderhalar, büyü, büyücüler, yaratıklar vb.) bana göre temeli politik-dramdır. Evet bir sürü olay döner, gelişir ama gidip de özel efektler, fantastik öğeler amacıyla seyrederseniz tatmin etmeyebilir. Zaten dizide bu politikanın karşılığını tüm detaylarıyla göremiyorsunuz çünkü satır aralarındaki konuşmalarda gizli pek çok ayrıntıyı sunamıyor.

3. Başka dizilerle karşılaştırılabilir ama bu seri dediğim gibi kitap düzeyinde başlamıştı. Şu noktada da zaten kitap ile dizi bazı noktalarda kesişse de farklı senaryolar üzerinden ilerliyor. Ben de dizide bazı noktaları eleştiriyorum, ucuza kaçılmış senaryo kararları var, kabul ama tırt demek için 2 kere düşünmek lazım.

Herneyse, sevip sevmemek size kalmış tabi, iyi seyirler dilerim :)

bir lost değil..

Değil, beğenmeyen izlemesin.

çarpılırsın eciş bücüş olursun

bana ergen dizisi gibi geliyor bilemiyorum.

Zevke göre değişir aslında. Ben mesela ortaçağı işlemesinden fantastik olmasından falan degil de entrikalara kafam basmadığından izlemiyorum. O birilerinin kuyusunu kazmalar inceden birilerini sırtından vurmalar falan geriyor beni. Türk dizisi izlemememin sebebi de bu zaten yok o onunla yatmış yok o onun düşmanıymış falan aklında tutmak çok sıkıntı. Bu yüzden genelde bir olayın en fazla 3 bölümde sonlandığı Doctor Who, Sherlock, Merlin tarzı diziler izliyorum. Basit insanım ben.

bir lost değil +1

baya iyi dizi bence.

abartıyo muyuz?
hiç schengen belgesi toplamadın galiba...
ben daha önce çok topladım ve an itibariyle de topluyorum böyle bir ilkellik yok.
bize resmen 3. dünya ülkesi muamelesi çekiyolar ve bir de para alıyorlar.
vs vs...

bazen hic olmayacak adamlara red verdikleri icin insanlarda bir korku olusmus durumda. onun disinda o kadar da abartilacak bir durum degil elbet.(belge toplama kismi sacmaligin daniskasi elbette)

Onlarin vatandasi elini kolunu sallayip gelirken benim ebemin nikahini sunmam dokunuyor tabii ki. Ayrica aldiklari para da az buz degil. Isp konsolosluguna gunde 200 basvuru oluyormus. Acin bakin kac para bi basvuru

Adam dil kursuna gitmis, ingilizce bilmesine gerek yok ki? Genel olarak yurtdisina giderken ingilizce ya da baska dile gerek yok ki bence, oyle bir zorunluluk mu var? Benim annem babam da bilmiyor ama takir takir vize aldilar hep.

Psv taraftarinin igrenc bi sekilde dalga gectikleri cok buyuk ihtimalle bulgaristandan ya da romanyadan gocen turkce bilen cingeneler ya da turkler, turkiyeden geldikleri zannetmiyorum cunku onlara vize vermezler.

Bizde sadece suriyeliler cok, onun disinda diger ulkelere gore cok cok azdir gocmen sayisi. Sadece herkes istanbulda toplandigi icin cok gozukuyor olabilir. Avrupa'da gocmenler buyuk sehirlerde coklar dogal olarak ama koylerde bile varlar. Allahin unuttugu koylerdeki cin lokantalarini ya da hint lokantalarini gormenizi isterim :)

Onun disinda vize icin belge toplamak, "acaba kac gun verecek" diye beklemek en rezil olani, bir de ustune para vermek... Oradaki muamele. Red yesen neden diye soramazsin vb. alti ustu turistik gezi, illegal takilmak isteyen her turlu basariyor zaten,'neden boyle aptalca seyler..
Yani oyle iste.

Bence abartmiyoruz. 40 tane evrak toplayip getiriyorsun, yok islak imzasi, yok yetkili imzasi, yok bu olmamis diyorlar gidip dogrusunu alip getiriyorsun, takla atiyorsun yani kisaca. Sonra butun bunlarin ustune duruma gore seni bir de yanina cagirip sorup sorusturuyorlar acaba vize versek mi diye. Aliyorsun almaya ama boyle iste durum. Bence abartmiyoruz.

Açıkçası ben turist vizesinin, hatta genel olarak vizenin nedenini anlayamıyorum. Öyle veya böyle, tamamen şans eseri dünyanın bir köşesinde doğuyor herkes. Bir yerde doğanın hiçbir yere doğru düzgün girmesine izin verilmezken, diğeri elini kolunu sallaya sallaya dolaşabiliyor, bunu benim aklım almıyor. Alt tarafı yapılacak olan da biraz gezmek. Bir ülkeyi komple zararlı veya öcü gibi görerek 'O ülkeden gelen herkes önce hırsız, tecavüzcü, vb. olmadığını kanıtlasın' demeyi algılayamıyorum. Suçluysa zaten engellemenin başka yolları da var.

Saçma bir ülkeye gitmek için bile bir ton evrak topladıktan sonra, 'Valla evim, işim burada. Geri döneceğim' dercesine yalvartmak ve o süreç çok yorucu ve zahmetli.

araplar rahat millet

çocuklarıyla tatil yapmak istiyorlar, evde bırakacak halleri yok küçücük çocukları.

onlarin arkalarindan 2 tane de filipinli bakici geziyor.

Cocuk skinde degil de o yuzden. normalde uyku saatinde, yataginda olmasi gereken cocugu, pusetinde aglata aglata istiklal de geziyorlar.

Benim ailem de bizi gittigi tum tatillere goturdu. 10-15 saat arabayla gittigimizi vb biliyorum. Napsin adam goturmesin mi?
Avrupalilar da bunu cok yapar, cocuklariyla uzakdogu, misir, turkiye tatilleri. Ya da bisiklet tatilleri vb.

eğitimi kapsamında kör edildi.

o nasil bi cumle lan? terorle mucadele operasyonlari hakkinda bilgi veren genelkurmay basin musaviri gibi.

kaynağa bakmış

gecen sezon sonuna doğru bir surat çalması cezası olarak kör edildi dizide, kitapta farklı gelişiyordu.

O adam korkmazdi en azindan. Kopeklerde buna gore davraniyor zaten, cok sinsi ve kalles hayvan bunlar. Bilincli olarak kalleslik yapmiyorlar tabi:)

Irkı ne olursa olsun can havlinde olmayan, özel eğitimli olmayan, psikolojik sorunları olmayan hiç bir köpek ne yaptığını bilen bir insana üstünlük sağlayamaz. Evet farklı olurdu.

Gitarda fender.

bavulda samsonite

Blok flutte yamaha. :)
Fotograf makinelerinde leica.

Çekici olarak(kamyon) Peterbilt
Kamera olarak hasselblad
Binek oto olarak (şahsi fikrim) Lexus
Ses sistemi vb. olarak harman kardon
mutfak bıçağı vb. olarak zwilling j.a. henckels
çakı vb olarak SOG ya da Buck
pompalı tüfek olarak O.F. Mossberg & Sons

aklıma geldikçe eklerim belki.

the devil wears prada.

arabada mustang
hard rock için gitar fender, gibson (bu mevzu uzar kestim)
bisiklette Specialized, scott
birada Hasseröder
kışlık botta Merrel, north face
orta şeker viskide Glenfiddich
güneş gözlüğünde Prada

ne saçma liste hazırladım ya

Gunes gözlüğü için persol derim

Tütün için adıyaman. Sonuçta belli insanlar kullanıyor benim gibi. Parası olmayanlar

sonos cular var bi de.

bilgisayar msi
powerbank - xiaomi
akvaryum motoru- eheim
iş makinası- liebherr
bot- columbia
arazi ölçümü - leica

sucukta ender bassta fender lol

www.vertu.com

Davulda Gibraltar.

bıçak için; hattori beyefendinin bizzat kontrol edip onayladıgı imzaladığı hattori marka tek parça crvamo paslanmaz çelik bıçakları var.

Hem kendi hem ekip bence, en iyi album de "ölürüm sana ölürüm hişt zilli" yi hangi albumde diyosa o album

ölürüm sana

kuzu kuzu

Yine Sensiz (1992)

Kıl oldum, Gelip de halimi gördün mü gibi hitler içerir.

Oynama sikidim'in oldugu album bence en iyisi. Ilk 2-3 albumu kopmle guzel hatta.
Kantar dinleyen travestidir.

Aacayipsin. Her şarkısı farklı tarzı ve herkesin zevkine göre bir şeyler vardı. Kış Güneşi'ni sevmeyen insan çok azdır. Oynayıp göbek atmak isteyene Gül Döktüm Yollarına hitap eder, Biz Nereye'de Gür Akad'ın farkı bellidir. Ölürüm Sana, bu albümün taklidiymiş, artçısıymış gibi geliyor. Hatta ilk albümde Seviş Benimle var, onun taklidi Kır Zincirlerini bile var. Tarkan hayranı olmadım hiç, ilgili yaşta Burak Kut hayranıydım ama tüm zamanların en sevdiğim şarkısı bu albümde.

Karma dahil ilk albumunden itibaren tum albümleri. Sonra çok bozdu, ya da müzik zevkime hitap etmemeye başladı bilemiyorum.

Karma. Zamanında efsaneydi. Tarkan'in karizması & kalburüstü aranjorleri vs tercih etmesi başarısının sırrı bence. Ayrıca çok tatlı bi adam.

sanatçı'dan benzer sanatçılara bakabiliyorsun. olmadı o albümdeki sevdiğin şarkılara basılı tutup radyo'sunu başlatarak o tarzda şarkılar oradan da albümlere ulaşabilirsin.

yani kolay bi yolu yok? sacmaa!

Last.fm kullan.

arka planda açık kalıyordur.

lockhunter kullanıyorum.

arka plandaki baska bir program kullaniyor olmasin? misal bir dosyayi torrent ile indirdin. utorrent ile. ama hala utorrentte indirdigin haliyle duruyorsa sen her programi kapasan bile silinmez. oradan da iptal etmen lazim. oyle bir sey.

yok hacilar isyerinde ne torrenti. sadece photoshop falan kullaniyorum. gereksiz programlar yok.

hacı o dediğin problem windows ile ilgili değil adobe ile ilgili...

adobe programları yüzde 90 harddisk'ten kendine cache açarak işlem yapar...atıyorum senin boş yerin 50 gb, psd dosyaları aç bi anda harddiskteki yer 25 gb'a düşer ve bu sen açık olan çalışmayı kapatıp photoshop'u kapamasan bile o yeri muhafaza eder...bu hatayı böyle durumlarda alman normaldir...yapman gereken bu hatayı alıyorsan uygulama yaptığın programı kapatmaktan geçer...çalışma dosyasını değil, programı kapatman gerekir...

genellikle word,excel,pdf,psd,ai dosyalarında bu hataları alabilirsin...normaldir...

yok haci. herseyi kapatiyorum. tek bir uygulama bile kalmiyor ama gene ayni hatalari aliyorum.

31 olucam birkaç aya (meymenetsiz yaş ya söylerken bile şey oluyorum), bende öyle şeyler olmuyor. sadece gece dışarır çıktığımda eskisi kadar umursamaz olamıyorum, ya da uykuya daha çok değer veriyorum falan. ama kontrol edemediğim tepkiler vermiyor vücudum.

30'a geliyorum, bana da oluyor boyle tuhaf seyler. Oram buram agriyor bazen. Bir 5 yil kadar once olmayan seyler yani.

Aktivasyon süren uzuyor. Yaşın getirdiği tecrübe ve "daha eğitimli" bir sinir sistemiyle fiziksel performans bazı konularda daha iyi bile olabiliyor ama artık ısınmadan harekete geçersem sonrasında ağrı çekiyorum. Yataktan roket gibi kalkamıyorum mesela. Gerçi eskiye göre çok daha az uyuma fırsatı bulmamın da etkisi var.

33.
anlamsız bir göğüs ağrısı var. akşamları kafama doğru ilerliyor. kaburgaların altına vurup gerinince geçiyor :/
sol gözümde bir batma var. :(
geçen gün yüzümün sağ yanı, hafif yanıklarda olduğu gibi yanıyordu, henüz çıkartamadığım yirmilik dişten galiba.
eskiden öküz gibi içerdim. şimdi dokunuyor hemen.
bel ağrısı fiks menü, en hafif soğukta başlar hemen.
bütün eski sakatlıklarım her kış ağzı nüksediyor.
www.google.com.tr
cennete gitmek istemiyorum :(

yaşlanıyoruz enerjimiz azalıyor. 7-8 sene önce kırklarında olan bi abim böyle bi muhabbet ortamında sanatçıların 27sinden sonra intihar etmesi tesadüf değil demişti o zaman çok sallamamıştım ama şimdi hak veriyorum

25-30 arasında geceleri çıktığımda sabah 5'e kadar uyanık kalsam da banaımsın demezdim.30'dan sonra gittiğim yerlerde 3'den sonra uykusuzluktan sürünmeye başlamıştım.

Ne kadar dikkat etseniz de,spor da yapsanız 30 dinç hissetme açısından kritik bir yaş.Sporcular boşuna sporu 30'larının ortalarında bırakmıyor.

Çevremi bilmiyorum da ben son 6 ayda iki kez zatürre atlattım, defalarca nüksetti, 2 kez hastaneye yattım farklı sebeplerden, ayağımı kaynar suyla yaktım 1 ay yerimden kıpırdayamadım, bileğimi incittim, defalarca grip/sinüzit oldum, yediğim serumun içtiğim antibiyotiğin haddi hesabı yok. Yılın bahstsızıyım bence.

ben 1 haftada 2 yarı maraton koşmaya kalkınca 2.nin akşamında evde düşüp bayıldım
kafam yumurta gibi şişti, sağ omzum, sağ kalçam simsiyah oldu düşmenin etkisi ile
1 hafta da düşük tansiyonla gezdim.

şu zamanda her yönden sağlam kisiye denk gelmek zor zaten. arada bir de olsa insanin kendisinin ne kadar aciz, dayaniksiz, zayif olmasini anlamasi bakimindan hastalikta lazım. hiç hasta olmamakta basli basina sorundur. çünkü bu hal insanı yanıltır ve bir kibir hali olusturur.

Yılbaşından beri iş yerinde 1 kişinin ayağı kırıldı, 2 kişi kıl dönmesi ameliyatı oldu, 1 kişide iyi huylu tümör bulundu ve bacağından kazıdılar, 1 kişi burnundan ameliyat oldu.

Daha dün bir arkadaşımı hastaneye yatırdık.

Açıkcası anlayamadım ne demek istediğinizi.

iç içe iflerle olur.

if(a1="bolum 1";"üst";if(a1="bölüm 2";"üst";if(a1="bolum 3";"orta"İif(...)))) diye iç içe gidecek. if içine hücre değil de text yazıyorsanız "tırnak" içinde yazmalısınız

Düşey ara ve liste oluşturma işini çözer.
Bir sayfaya
Bölüm. Derece
Bölüm 1. Orta
..
Bölüm 7. Yüksek

Şeklinde veri gir, ordan diğer sayfaya düşey ara ile çekebilirsin.