günlerden bir gün çok üzgünüm yine. evde hem ağlıyorum hem iş yapıyorum. televizyon da açık kendi kendine çalışıyor.
yeni evli sayılırım, 2 küçük çocuğum var, haftanın 6 günü çalışıyorum. o zaman çamaşır makinem elektrikli süpürgem filan yok her iş büyük emekle yapılıyor. gündüz sular kesiliyor tee gece yarısı geliyor, gecenin yarısında çamaşır yıkamaya kalkıyorum sabaha kadar çamaşırları yıkayıp kömür sobasının etrafında kurutuyorum çünkü sabah işe giderken yıkadıklarımı çocukların yanına koyacağım. işten geldiğimde sular kesik olduğu için yemek yapmak zor oluyor çamaşırlar kururken yemeklerin bazılarını hazırlıyorum. biri bebe onun maması ayrı, diğeri her şeyi yiyecek yaşta değil, onun menüsü ayrı, bizimki ayrı. eşim yemek ayırmada uzman çavuş, artı olarak onun yiyeceği gibi şeyler yapmam lazım. sabahları iki çocuğu giydiriyorum, kendim giyiniyorum, kocamın kıyafetlerini hazır ediyorum, kahvaltı yapıyorum ve yaptırıyorum, biri kucağımda diğeri bir elimde diğer elimde koca bi torba kıyafet ve çarşaf vs. kızları kreşe bırakıp oradan işe geçiyorum.
işyerinde manyak bi adam var olmadık pislikler yapıyor. beni kendine rakip görüyor türlü yalanlar, dümenlerle baş etmeye çalışıyorum. işim parayla ilgili, şirketin kasası ödemeleri aldısı verdisi bende. çok dikkat gerektiren bir iş, hata yaparsam mazallah altından kalkamam hem madden hem manen.
annem kanser, 3 kardeşim var, en küçüğü 13 yaşlarında, annemin hastalığıyla ilgilenmek, ev işleri vs hepsi lisedeki kız kardeşimin üzerinde ona destek olmaya çalışıyorum. bir pazar kendi evime bakıyorum diğer pazar anneme gidiyorum.
kayınvalidem bi tuhaf. destek olmak bi yana köstek oluyor, iğnelemeler falan gırla.
düğün takılarıyla bir kooperatife üye olduk, güzel bir muhitte ev alacaktık. evin ödemelerini yapıyoruz bir yandan da ikramiyelşerimi bir kenara atıyorum ara ödemeler olacak çünkü. maaşım ev kirası+kreş masrafı ve ev taksidine gidiyor. kaynım bütün birikimizi borç istemiş, eşim de gelip bana sordu. ben de çok toyum o zaman, hayatı bilemiyorum pek. " vermek istemese hayır diyebilirdi demek vermek istiyor" diye düşünüp sen bilirsin dedim. o para geriye gelmedi, biz ödemelerde zorlanıyoruz. ( sonra o kooperatiften çıktık mecburen, eşim o parayla iş kurma girişiminde bulundu, tüm paramız yemden vergi iadesinin kaldırılması değişikliği nedeniyle bir gecede tavuklara yem oldu)
ben çok gencim, o kadar tecrübesizim ki... yaşadıklarımla baş etmeye, onları çözmeye yönelemedim. dertlenmeye, ağlamaya başladım.
İşte o gün ben ağlayıp dururken vakur sesli bir kadın "ağlama" dedi. "ne ağlayıp duruyorsun? " ses televizyondan geliyordu. sanki odada sadece o kadınla ikimiz varmışız da benim ağladığımı görüyor ve bana söylüyor gibi irkildim. Konuşan Deniz Adanalı'ydı. Sonra neler dedi hatırlamıyorum, o ses bana güzel bir soru sormuştı ben soruda kaldım. Hakkaten ne ağlayıp duruyordum ki..
O günden sonra ağlamayı kestim. Sonrasında mücadele etmeyi akıl ettim. Üzüntü modundan çıkamasaydım mücadele moduna giremiyecektim. Bunu 30 yıl sonra bu gün çok daha net görebiliyorum. Mücadele modu ilerleyen dönemlerde beni tahmin bile edemeyeceğim yerlere getirdi.
Öncelikle ölmek istiyorum lafını sil at kafandan. Bilinçaltı tuhaf bi mekanizma. Aleyhine de çalışabilir lehine de . Senin düşüncelerine bağlı onun neye göre çalışacağı. Sana bunun garantisini verebilirim. Kafadan kitaplardan falan sallamıyorum, yaşayarak öğrendiğim en değerli bilgilerden biri bu benim. Düşüncelerini hemen elden geçir, olumsuz hiç bir cümle kurma kendinle ilgili.
Sonrası düğün bayram demek isterdim ama öyle değil tabii, bol emek, ter, zorlanma...
Emek verdiğin yönde ilerleyeceksin,kazanacaksın. Kazanmanın tadını alınca da mücadelenin kıymetini öğreneceksin.
Film önerisi vermekten çekiniyorum böyle zamanlarda ben. Bana önerilen filmlerin bazıları daha kötü hissettirmişti çünkü. Behzat ç bana iyi gelmişti bir vakit yaşadığım bi zorlukta. İşte onun o bitmişliği filan yalnız olmadığımı hissettirdi galiba.
Son zamanlarda izlediğim filmlerden aklıma gelen Castaway on the Moon' a bir bak istersen. güzel bi film, denişik.
0