doğum günümdü. şehrin en nezih, en itibarlı meyhanelerinden birinde benim için yer ayırtıldı. ben bu süprizi akşam öğrendim. hadi gidiyoruz dediler. e hadi gidelim dedim. içeride ambiyans süper, duvarlarda çerçeveli kupürler, nostaljik fotoğraflar, hafiften bir taş plak, cızırtılı hoş nağmeler. hemen havaya girdim. neşem tavan. bilerek fasıl tercih edilmemiş, adamımız böyle sever denmiş. her şey, her ayrıntı benim için düşünülmüş. yeni insanlar da var tanışıp sohbet edeceğiz.
herkes bir bir geliyor. ben doğum günü çocuğu herkese gülücükler, özlü sözler...hafiften bir sokrat-neyzen senteziyle bütün ilgiyi erkenden üzerimde toplamayı başarıyorum masada. mezeler çeşit çeşit, alllaaah deyip delicesine yumuluyorum şakşulara,deniz börülcesine, haydariye, envai çeşit peynirlere, favaya, sarmalara. gecenin devamında olacakların habercisi, bir alamet bu aslında. kadehler hafiften dolup boşalmaya başlıyor. rakı sofrasının ana prensibi "aheste olacaksın" olsa da ben sevindirik olmanın beni taşıdığı tüm noktaları bir bir aşıyorum delicesine, galiba biraz hızlı ilerliyorum.
sponsorumuz arkadaşımın validesi, görmüş geçirmiş bir hanım. hemen sağ yamacımda oturuyor. böyle mistik, ruhani bir hali var kadıncağızın. ona doğru dönüp en absürt en akıl almaz konulardan konuşup ha babam averaj topluyorum. burçlar, yıldızlar, mevlana, yunus derken ara ara masaya dönüp etrafı kolaçan ediyorum. karşımda biri var böyle gözlüklü ağız hafif aralanmış ilgiyle (aslında dehşetmiş o) beni izliyor. sonradan onun masanın en sağlam içicisi olduğunu öğreniyorum. sonra, kısa bir zaman sonra kadehimi hafif havaya kaldırıp "içinde durduğu gibi durmaz ehehe" gibi bir şey diyorum. sonrası koyu, zifirzindan bir karanlık...
zaman: sabahın geç vakitleri... öğleye çok yakın. mavi bir kanepe, üzerimde ağır bir yorgan. başımda yapış yapış bir ıslaklık. bez! kim koydu bunu lan. ayrıca burası neresi ben nerdeyim. başımda arkadaşım ve eşi. kızın elinde mavi bir kap! sabaha kadar kustun, kan geldi panik yaptık. doktor çağıracaktık nerdeyse ki uyudun şükür diyorlar. pehh! ulan kepazeliğe bak, rezilliğe bak. ne oldu bana anlatın diye ağlamaklı bir nidayla inliyorum yattığım yerden. ağzımın içi de afedersiniz bok gibi. dün süper şov yaptın var ya diyorlar. dur sana anlatacağız. bir sürü foto da çektik. ne biçim gülüyorsunuz ya, sahi ne oldu diye daha acıklı inliyorum yorganın altında. herhalde bir daha gidemeyiz o meyhaneye sayende ama unutulmaz bir gece yaşattın herkese diye gülüyor imalı imalı. ve ben yatağın içinde bir beden küçülüyorum utancımdan. ve bir bir anlatıyorlar yediğim haltları. ben atmayın ya, sallamayın, doğruyu söyleyin bak ünlemleriyle dalıyorum her bir lafın arasına. hatırladığım o son görüntüden sonra yaklaşık 5 saat kadar daha meyhanede kalınmış... bu süre içinde ana yemekler yenmiş, pasta kesilmiş, şarkılar söylenmiş. ben hiçbirini hatırlamıyorum. ama sen hepsinde halay başıydın maşallah diyorlar, bir türlü inanmıyorum. şaka yapmayın lan diyorum. nafile. sadede gelecek olursam yapılanlar şu maddelerle özetlenebilir.
* masadaki kadınların hepsini azarlamak, laflarını kesip erkekleri konuşturmak, siz zaten hep böylesiniz, hepiniz aynısınız türünden abuklamak. (gülüşmeler)
*ikide bir tuvalete çıkmak, kapıyı kilitleyip içerde ağlamak, garsonların defalarca çıkarma girişimleri, kısacası hepsine kabus olmak. (gülüşmeler)
* elimden kadehi almaya kalkan bir hanıma kafayı takmak ve gecenin sonuna kadar nihat doğan formatında seriye bağlamak, kadını ha babam perişan etmek ama o hanımın da (medeni biriymiş şükür) diğerleri gibi beni ciddiye almaması, takmaması (gülüşmeler)
* aynı zamanda meyhaneye adı verilen sahibinin vefatı üzerine meyhaneyi idare eden oğluyla gecenin sponsoru teyzenin taziye konuşması yaptığı esnada "baba benim, baba benim" diye masayı yumruklamam, "he he baba sensin" diye iki kişinin beni kollarıma girerek dışarı çıkarması (gülüşmeler)
* sonra benim yeniden ağlamaya başlamam, bunun epey bir sürmesi (gülüşmeler)
* takside beni arka üçlüde ortaya almaları, bu haldeyken bile şoföre karışmam, abi kusura bakmıyorsun değil mi şeklinde adamı sakinleştire sakinleştire yarım saati bulan bir yolculuk (gülüşmeler)
* bu arada "çişim var" diye tutturmam, adamın iki de bir arkaya dönüp "işemez di mi bu" deyip endişeli endişeli konuşması, zaten trafik fobisi olan kız arkadaşın şoföre "önünüze dönün" diye diye oracıkta panik atak geçirmesi, bir de onunla uğraşmalar (gülüşmeler)
* taksiden iner inmez benim pantalonu çözmem, dur yapma etme demeye kalmadan apartmanın kapısına şarıl şarıl işemem (gülüşmeler)
* arkadaş beni zaptetmeye çalışırken eşinin olayı anlayamayıp noluyor diye seyirtmesi, o halime bakakalması, bu esnada arkadaşın "sen bakma istersen!!" diye eşine şey etmesi (gülüşmeler)
* 5. kata çıkamadan sızmam, eve sürükleyerek sokmaları, sabaha kadar kusmam ve sabaha kadar kimseyi uyutmamam (gülüşmeler)
* bütün bu kepazelikleri yaşatmama, herkese kabus olmama rağmen masada beni dikkatle izleyen süper içici eleman ve ekibi tarafından takibe alınmam, rakı sofralarına ısrarla davet edilmem, tabii ki uzuuunca süre gelen tekliflerin tamamını reddetmem."abi bu var ya..." şeklinde rakı sofrası hikayelerine şakşukadan mualla meze olmam. (mütemadiyen gülüşmeler)
* sponsor teyzeyle her karşılaşmada utanmalar, tekraren özür dilemeler; onun da "olur evladım böyle, biz rakı sofralarında ne adamlaar gördük" demesi... bu iyi mi kötü mü, pek anlayamadım haliyle.
0