Bence Cubase veya protools üzerinde birşeyler yaparsan talep daha fazla olabilir. Ama tabi belli de olmaz Fl ve Reason u severek kullananlar da var sonuçta. Bu arada bence sistemini de yazarsan iyi olur.

valla arada gel takılalım beraber birşeyler yapalım dersen ne ala ama para verene kadar açar internetten eğitici öğretici videoları izlerim diyen çıkacaktır mulaka :))

bence bu dolar düşer mi artar mı olayını bence kimse bilemez. Dünyada öyle finansal enstrümanlar var ki doların %1 artacağını bilirsen paranı 2 katına çıkartırsın, ama %1 azalırsa paran 0a iner o yüzden kendi bütçene göre ne istersen yap.

Dolardaki hareketler büyük miktarda spekülatif, yönünü kestirmek gerçekten zor. Ödeme konusunda riskinizi azaltmak için vadeli işlem yapmanızı öneririm. Alacağınız Dolar sözleşmesi ile kuru bir anlamda sabitleyebilirsiniz.

Bence dolar orta vadede biraz çıkacak, 2 olmaz ama 1.7'ye dayanır. Ama bu böyle bir seferde olmayacak Türkiye'de, yani bir yükseliş trendi içinde olacak. Bugün çıkacak, yarın inecek, öbür gün biraz daha çıkacak falan. Yani bunlar senin ödemen için fazla bişi ifade etmez. Bence bu ara alabildiğin en düşük orandan dolar al borcunu kapa. En risksizi bu görünüyor. Krizde borçsuz olmak her zaman yeğdir bana göre.

doların düşeceği gibi bir kesinlik olsa, herkes elindeki doları çıkarmaya çalışırdı,
yükseleceği gibi bir kesinlik olsa, herkes dolar satın alırdı

hiçbir şey belli değil şu an.

tabi ki bir kesinlik olamaz bunun farkindayim bende. tabi ki bir cok degisken var dolari etkileyen. ama merak ettigim bu gecen yasanin nasil etkilemesi beklenecegi.

Yasa geçmeden piyasalara doping olcağını endişeleri gidereceğini falan düşünenler çoğunluktaydı. Ama yasa geçince Dow Jones yaklaşık 7% değer kaybetti, neden olduğu hakkında konuşulan çok olsa da bilen yok.

Uzun vadede kendi analizim şu yönde olacaktır. FED faiz indirdi ve piyasaya likit para verdi Bu durum dolar üzerindeki talep baskısını hafifletti. Ancak Euro bölgesi krizin etkilerini daha yeni hisstemeye başladı, euro değer kaybetmeye başladı ve parite yüzünden dolar euro karşısında değer kazanıyor. Bunun bir düzeltme olacağını varsayarsak şu anki dolar seviyesinden bir ortalama fiyat oluşturma eğilimi var. Kısaca çok kısa vadede ani iniş çıkışlar yaşanabilirse de uzun vadade doların şu anki seviyelerde hatta 5% civarı bir azalış ile seyretmesini bekliyorum.

piyasalar er gec sakinleyecek, asiri hareket etmis fiyatlar da tersi yone gidecek.

dolar icin 1.30 - 1.50 bandi bence uygun. dunya batti 1.50 olmadik, bundan sonraki toparlanma surecinde de ustunu gorecegimizi sanmiyorum.

@thefin sebepleriyle gayet güzel açıklamış. ben de bir iki ekleme yapayım istedim.
tahminimce dolar zirvesini gördü. yapılan müdahalelerle krizin bir hayli yatıştığını düşünüyorum. ama tekrardan da 1,20lere düşeceğini hiç sanmıyorum. kısa vadede en fazla 1,30lara kadar gerileyip hiç bir ekstrem durum olmadığını varsayarak ta yıl sonunda da maksimum 1,4 olur diye tahmin etmekteyim. zaten haftasonunda yapılan ab liderleri toplantısının da sonuçları doğrultusunda bugün itibariyle değerler de normale dönme eğilimine girdi.
www.ntvmsnbc.com

durum daha da vahimleşmeden update edelim :) küresel kriz sakinleşmek yerine daha da canavarlaşıyor. dolar kuru için bir üst limit koymak zor şu anda 1.50yi bulduk. kriz geçmediği sürece artacak gibi ve 1.70e kadar önü açık. sonrasını ise hiç görmedik umarım da görmeyiz...

Donatilar -> sistem araclari -> sistem geri yukleme gibi bir sey olmasi lazim. Ordan windows'u onceki bir tarihe geri yukleyebilirsiniz ama ise yarar mi bilmiyorum.

sistem geri yükleme aktif değilse, avg temizliyor olması lazım dediğin şeyi...

sabah 6'ya kadar verdiğim yoğun mücadeleler sonucunda az hasarla atlattım galiba bu virüsü.

5-6 tane ayrı anti-spyware'la bilgisayarı en ince noktalarına kadar taradım, onlarca enfeksiyon, yüzlerce virüs ve tehlikeli bilmem ne temizledim. ardından görev yöneticisini taskmgr.exe'den açarak ctrl+alt+delete sorunu ortadan kalktı ve artık ctrl+alt+delete ile görev yöneticisine ulaşabiliyorum. masaüstü arkaplanımı hala özellikler bölümünden değiştiremiyorum ama herhangi bir resmi "arka plan olarak ayarla" diyerek bu srunu da hallediyorum.

neyse, geçmiş olsun bana çok uğraştırdı kereta :D

Arkaplan işini de registry den halledebilirsin google da bulamadım ama aramaya inanmak lazım.

antispyware tek başına yeterli olmaz. antivirüs programı kullanmalısın. antispyware ve antivirüs programlarıyla yapacağın taramaları, windows'u güvenli kipte açarak yaparsan daha sağlıklı olur gibime geliyor.

4.73 ytl bonusun varmış. bu atıyorum 4 ytl lik bir mal aldın, kartı uzatıp "birikmiş bonuslarımı kullanmak istiyorum" demenle 5 kuruş para vermeden alışveriş yapman demek. hesabından para düşmez yani..

873 ise 0.873 olması gerek. yani öyledir heralde..

Ayrıca Bonus Card ın da varsa paracard daki bonusu Bonus card a aktarabiliyorsun.

Neden kopsun ki?

Hadi mi desen anlarım da re teli nasıl kopar ki, klasik gitar da olsa elektro da olsa re de fazla bend de yapılmaz.

klasik gitar ise eger, ben cok kopardim. sebebi de perdedeki demir zamazingonun biraz keskin olmasi. distaki nikel sargiyi zedeliyodu, kopuyordu haliyle sonradan.

@thefin: kendi gitarımda da arkadaşların gitarlarında da en çok re teli kopuyor, hatta şimdiye kadar başka telim kopmadı benim.

eşikleri zımparalamak işe yarar mı acep, yoksa bozar mıyım klavyeyi?

normalde iyi bir gitarda herhangi bir telin kopmaması gerekiyor abanmadıktan sonra.. fakat uyduruk gitarların köprüleri çok tel koparıyor tabii.. re telini koparmayı başaran bir gitar çok büyük ihtimalle yine köprüden koparıyordur diye tahmin ediyorum, yoksa koca tel ortadan cart diye kopmaz.. köprünün ordaki saddle a bir ayar çektir derim.

uzun süre kullanmamak lazım aynı teli. her gün bir kaç saat çalınan bir gitarın tellerini yaklaşık 2 haftada bri değiştirmek gerekir yoksa sesi baya saçmalaşır zaten zamanla. öyle arada bir tıngırdatıyorum diyosan 1-2 ay da olabilir, ama re telinin dışındaki sargı açılıp da içindeki maddeler gözükünceye kadar kullanıyorsan muhtemelen ömrünün 4-5 katı kadar kullanıyorsundur takımı.

özellikle sahil gitaristlerinde re telinin ikinci perdeden zedelenip kopması sık karşılaşılan bir durumdur. heh

gitarın nedir?

@kurukafa: gitarın markası arenas, 4-5 sene önce kursa heveslenen kardeşim için almıştım.

arkadarşlarının gitarında da sadece re telinnin kopmasını düşünerek; yeni başlayan insan genelde ses çıkartmak için abanır ve bu abanma genelde ortadaki tellere denk gelir. re teli de ortada olduğu için normal olmayan bi şekilde normaldir.
perdelerde ya da köprüde sorun olması çok muhtemel.

canı istediği zaman çalan bir gitar kullanıcısı için değil 2 hafta ya da 2 ay, 6 ayda bir kere değiştirmek yeterlidir.

öğrenci gitarlarının perdeleri sargılı tellere daha çok zarar verir tabii. her gün 1 saat bile olsa çalınan bir klasik gitarın üzerinde 6 ay tel bekletilmez, 2 hadi bilemedin 3 ay bile oldukça fazladır. kopar gider teller yani normaldir(belki kopmaz normalde(öğrenci gitarından bir üst kalitede bir gitarda) ama sesi büyük ölçüde ölür). ancak daha ilk aydan kopuyorsa veya telin sargıları zedeleniyorsa perdeler ortalama bir arenas'a göre bile kötü durumda olabilir.

klasik gitarda bence sol el tırnakları da fazlaca etkili oluyor bu konuda. benim klasik de süreli aynı teli koparıyordu. dikkat ettiğimde eşiğin yavaş yavaş keskinleştiğini ve telin de bu noktadan inceldiğini gördüm. zımparalamak eşiği bozar bu şekilde de çok tel koparır. sanırım çabucak öğrenip kaliteli bir gitar almak gerekiyor.

bildiğim kadarıyla re teli, mi ve la telinden daha ince olmasına rağmen gerginlik olarak gitara daha çok yükleniyor, benim bugüne kadar re telim koptuysa hep eşikten kopmuştur, perde kısmından zedelenecek kadar uzun süre kullanmamak lazım zaten, eşikten kopmaması içinde yapılan telin arkasından çevirirken biraz u gibi bırakmak, v gibi değil, böylece oraya fazla yüklenmiyor, biliyorum karışık oldu ama eşiği incelediğinde kesin anlarsın:)

sargı tellerin en incesi ve en dayanıksızı olduğu için en çok re teli kopar. anormal değildir. sabır ile yaklaşmak lazım.

ihtimaller:

1- port yönlendirme icin tanimladiginiz local ip adresi degismis olabilir.
2- güvenlik duvari'nda söz konusu programlar ekli olmayabilir.
3- güvenlik duvari'nda "acik" seceneginin hemen altinda yer alan "gelen tüm baglantilari engelle" secenegi secili olabilir.

windows firewall açıktır

2 ve 3. ihtimallerdeki ayarlar olması gerektiği gibi ama 1. ihtimal hakkında şüpheliyim ve tecrübeli de değilim işin kötüsü.

@thefin kapalıykende durum farklı değil ne yazık ki.

Merhaba,
Port yönlendirmek için öncelikle sabit ip gibi ya da kullandığınız opendns tarzı dns yönlendirmeleri varsa onların değerlerini doğru girmeniz gerekiyor.
Bana kalırsa, şu yolları izleyip eşleşip eşleşmediklerini kontrol edin(Windows XP kullandığınızı varsayıp anlatacağım. Vista olabilir aldığınız yeni işletim sistemi ama, Vista'da da hemen hemen aynı bu kısımlar):

- Başlat > Çalıştır yolunu izleyip karşınıza çıkan ekrana "cmd" yazıp "DOS Komut İstemi"ni açın. Sonra karşınıza gelen ekranda:

c:\..\...\> ipconfig /all

komutunu yazın ve bilgisayarınızın gördüğü değerleri bulun.
Burada "IP Adres" karşısındaki sizin kendi IP adresiniz, "Varsayılan Ağ Geçidi" de modeminizin tanıdığı IP adresidir.

Şimdi bu değerleri "Başlat > Ayarlar > Ağ Bağlantıları" yolunu izleyerek göreceğiniz "KULLANDIĞINIZ AĞ BAĞLANTISI (Kablosuz veya Yerel Ağ Bağlantısı Adıyla yer alır)" seçeneğine farenizle sağ tuşa tıkladığınız zaman çıkacak seçeneklerden "Özellikler > Internet İletişim Kuralları (TCP/IP) > Özellikler" şeklinde ilerleyip gördüğünüz kısma yazın.

Burada karşınıza çıkacak kısımda; "Genel" kısmındaki bölümle ilgileneceksiniz. Burada ilk seçeneklerden "Aşağıdaki IP adresini kullan"ı seçip "ipconfig /all" komutuyla gördüğünüz değerleri girin. "Alt Ağ Maskesi" kendisi girilecektir. Ona dokunmanıza gerek yok. İkinci bölümdeki DNS kısmına da varsa OpenDNS türü servislerden aldığınız değerleri girin ve Tamam'a tıklayın. Sonra bu değerleri modeminizin "Port Yönlendirme / Port Forwarding" ayarlarını yaparken kullandığınz değerlerle aynı olmasına dikkat edin.

Windows Vista kullanıyorsanız, onda da pek farklı bir şey yapmayacaksınız. Onu da anlatacak gücüm kalmadı. :)

İyi günler. Kolay gelsin.

xp kullanıyorum, çok teşekkürler yardım için.

1. ihtimalden süpheliyseniz;

modem arayüzüne girip hangi ip adresi icin port tanimladiginizi kontrol ediniz.

ardindan kullandiginiz ip adresini bulmak icin masaustunde bulunan "ag baglantilari" iconuna sag mouse ile tiklayip özelliklere girin. acilan pencere'de yer alan "Yerel Ag Baglantisi" iconuna tiklayip acin. acilan pencerede yer alan "ayrintilar" butonuna tiklayip 192.168... seklinde yazili olmasi gereken local ip adresini baz alin.

bu sizin local adresinizdir. port yönlendirdiginiz adres ile bu ayniysa sorunu baska mevkiilerde aramak gerekir.

kolay gelsin

tüyap'ın oradan sanırım tramvay kalkıyor. trafiğe falan çok takılmadan direk gidersiniz tramvay değiştirip. fındıklıdan inönüye yürürsünüz. bu hatları bilen bi arkadaş onaylasın ama ben çok bilmiyorum o tarafları.

Hangi tüyap? Beylikdüzündeki ise araba ile çıkış saatinde çoook uzun sürer, toplu taşıma ile de aynı şekilde. Mavi minibüslerle metrobüse ulaşmanızı tavsiye ederim. biraz daha kısalır.

evet beylikdüzü. [cebit]

tüyap'ın ordan nerden tramway kalkıyor ? bunca senedir gidip geliyorum böyle tramvay görmedim. :)

olay metrobüse ulaşmak bu noktada. beylikdüzü'nden geçen cennet mahallesi otobüsleri gidiyordu oraya yanlış hatırlamıyorsam.

Biraz geç oldu ama fuarın önünden iett otobüsleri de kalkıyor fuara özel baksan bi onlara ?

cevaplar için teşekkürler..

TTnet WiFi ye bağlanmalı ama bağlandıktan sonra browser açıp sayfadan bağlantıyı etkinleştirmesi lazım. Eğer bağlanamıyor ise WiFi çökmüştür.

fuarda internet bağlantısı da ek hizmet olarak satıldığından ücret alıyorlardır. Eğer fuarın kendi wireless ağı ise muhtemelen MAC adresi korumalıdır. Ek ücret alırlar.

TTnet wireless var diyorsanız o ayrı. thefinin dediği gibidir.

kedilerin vardır öyle manyaklıkları. bizimki de mamasının yanında duran kabındaki suyu içmezdi. damacana pompasının altına, şişeden taşan fazla su yere akmasın diye koyduğumuz yoğurt kabındaki suyu içerdi. orada su bulamazsa gider küvetten bizim pis banyo suyumuzu içerdi. ama kabındaki suyu içmezdi. vazgeçtik sonra kabına su koymaya zaten. bir şey olacağını zannetmem. canı çekmiş hayvanın. balık aromalı çorba gibi.

hayvanlarda, "akan su temizdir, durgun su pistir" mantığı var, genlerine işlenmiş durumda. hani göl yerine dereden içmek gibi. belki dere zannediyordur.

o şaşal suları ben bile sevmiyorum çoğunu böle şekerli gibi oluyo mayışık. haklı hayvan :)

hayvanlarda var öle şeyler evet bize temiz sağlıklı gelen şeyleri beğenmeyebiliyorlar. bende kulağa iyi bişi gibi gelmese de bişi olacağını düşünmüyorum pek. akvaryum suyunuda düzenli olarak temizlediğiniz takdirde tabi :)

peki yeri gelmişken ben sorayım, kedinin akvaryum suyunu içmesinin balığa bir zararı olur mu peki :) kedilerin salyalarının çeşitli bakterileri içerdiğini duymuştum. bizim tanıdığın kedisi kulağını emerdi sürekli mesela, kadının kulağı iltihap kaptı :(

insana böyle yapan gariban japona ne yapmaz.

Son sorun için aksine kedilerin salyaları kuvvetli bir antiseptik dir. yaladığı yeri baya temizler dezenfekte eder aslında.

aynen kibritsuyu'nun dediği aklımdan geçti soruyu okuyunca. tavuk suyuna çorba hesabı, 'balık suyuna su' işte mis gibi :p

terkos'un altında mezarlık çıkmıştı, hatırlayan var mı, esas biz ömrü billah paça çorbasına talim etmişiz.

hani balık yemi de atıyosun ya akvaryuma, belki ondan tadını seviyodur hayvan ehe...

suyunu yeteri kadaar tazelemiyorsun demek ki..
bu arada kedin baliklari yemiyor mu?

aslında tazelemeye dikkat ediyoruz. yok yeme girişimi olmadı hiç.

yaşınız kaç? yelkeni hobi olarak mı sürdürmek istiyorsunuz?

İstanbul Yelekn klübünün eğitimi iyi diyorlar ben de orayı düşünüyorum açıkcası. Eğitim aynı zamanda Amatör denizcilik belgesi için yapılan sınava da uygun bir program içeriyor. Bunun dışında sadece pratik eğitim yapan bir çok yer var ama çoğu kalamış civarında.

Zaman olarak da şans işi aslında Eylül ayı baya iyi geçti ama yazın git desen sıcak olur rüzrgar olmaz, kışın desen deniz çok olur, açılacağın zamandaki hava durumu tamamen şans işi.

ben alize yatçılıktan bir süredir eğitim alıyorum. ilgiden ve eğitimlerden memnunum. bahar aylarının bu iş için uygun olduğunu düşünüyorum. zaten 8 hafta veya 6 haftalık eğitimler havanın kötü olması veya rüzgar olmaması gibi nedenlerden dolayı bu süreleri epey aşıyor. bunuda dikkate almak önemli. eğer hafta sonu gitmeyi planlıyorsanız 3-4 ay hafta sonlarını bu işe göre planlamanız gerekebilir. verdiğin paraya ve harcadığın zamana değer mi peki, kesinlikle değer.

ben egitimimi alfasailden aldım. www.alfasail.org hem tekneleri istanbulsailing vs ye gore daha iyi,hem verilen dokumanlar tatmin edici ve anlaşılır hem de eğitmenleri çok eğlenceli insanlar.

böyle bir şey olmalı tabii ki. tahminimce şöyle olabilir. aynen yurtdışına çıkan kişi gibi. adam cep telefonuyla yurtdışına çıkıyor. ben de nasıl olsa bu memlekette diye arayıp kek gibi uzun konuşursam bana yurtdışı arama tarifesi girmiyor. normal yazıyor, yurtdışı tarifesi, yurtdışına çıkana giriyor.

aynen böyle olabilir. ben 532'yi turkcell diye ararım. bana normal turkcell arama yazar, numara değiştirip avea'ya geçmişse turkcell'den avea'yı arama farkı da ona yazar.

numara değiştirmeden operatör değiştirmenin bize elbet bir bedeli olacak. bedava olacak değildi ya.

ben de bu konuyu anlayamadigim için bir soru sormustum (git: 41003)
ve bu sorumda su haberden kaynaklaniyordu: www.haberturk.com

eğer operatörünü değiştiren birini ararsanız otomatik uyarı yapılıcak (bu abone başka bir operatöre geçmiştir) diye duydum.

cok sacma 1 olay ki zaten turkcell buna karsi cikmis ve dava acmisti, sonucta yillarin yatirimi, emegi var ve burada turkcelli hakli buluyorum. ama iste dava geri cevrilmistir sebebi ise tuketici goz onune alinmistir. tuketicinin lehine donusturulmustur ki ben buna 1 tuketici olarak karsi cikiyorum ve turkcellin actiyi davayi hakli buluyorum. sonucta biz 053** dedigimizde turkcell, 055** dedigimizde avea ve 054** dedigimizde de vodafone aklimiza geliyor. operator degistireceksen eger numaranin da degismesini kabulleneceksin vesaire vesaire..
neyse yapabilecegim 1 sey olmadigindan bu konu hakkinda anca yazar gecistiririm.
gelelim asil konumuza. turkcellden aveaya gecen 1sini aradigimizda karsimiza 1 ses kaydi cikacak ve aradiginiz abone avealidir eger aramaya devam etmek istiyorsaniz 1e istemiyorsaniz 2ye basiniz diye uyaracaktir kanimca ki en mantiklisi budur ve boyle olacak buyuk ihtimalde ;]

bir gsm sirketi calisani olarak diyebilirim ki numara tasinabilirliginden(nt) sonra kendi saglayiciniz disinda bir kullaniciyi arayacaginizda hat baglanmadan once 2 kere "dıtt" sesi duyacaksiniz. ayrica nt nin kullaniciya sagladigi en buyuk avantaj dogan rekabet sonrasinda tarifelerin ucuzlayacak olmasidir. rekabet kurulunun turkcell davasini geri cevirmesinin nedeni de turkcellin en eski olmasi dolayisi ile kullaniciya maliyetinin cok usutunde hizmet satmasidir.

bence bu işten turkcell karlı çıkacak onu da söyliyim, sürekli duyuyorum telsimcilerden laflar, bi çıksada turkcell'e geçsek, kaç senelik telefon numarası, şimdi değiştirmeye kalksak nası olcak diye..

yani turkcell'in bu kadar tırsması yersiz.

O dediğini numara taşınabilirliği oluyor ve 9 kasımda başlıyacak daha yok öyle bir şey. Ayrıca aramayı yaparken bir şekilde sana operatör değişikliğini bildirecek ve sen de buna göre aramanı sonlandırabileceksin.

konuşma olarak bi uyarı söz konusu değil. bi uyarı tonu olacak sadece. vodefone sitesinde yayınladı.

sayfanın en altında dinleyebilirsiniz.

www.vodafone.com.tr

şahsi görüşüm tam da sizin değindiğiniz durumun yaşanması için böyle bir uygulama yapılıyor. hep yapıldığı gibi kullanıcının yararına olacakmış gibi gösterilip "gizli zam" yapacaklar.

devletin kurumu bile bunu alenen yapıp yüzsüce "yok öyle bişey yav ehi ehi" diyebildikten sonra özel şirketlerin yapmaması mümkün mü?

@akiskan:
bir gsm şirketi çalışanı olmamama rağmen şirketinizi sizden daha iyi tanıyorum anlaşılan. rekabet falan olmayacak. olsa da bu fiyatları ucuzlatacak tarzda değil "bizi kullanırsanız sizi daha az kazıklarız" tarzı olacak.

var tabii, olmaz mı.
ama telefondan telefona değişiyor; seninkinin bu özelliği var mı ya da ek programlarla yapılabilmekte mi bilmiyorum, kullanan varsa paylaşır.

ama mesela symbian os'a sahip telefonlarda message storer adlı programla yapılabilmekte bu, kendimden biliyorum.

benim tel'de symbian os yok maalesef, onun dışında bir çözüm önerebilicek olan varsa çok mesut olurum:)

soruna cevap olmayacak ama sil bence o mesajları.

ferahlıyorsun bir süre sonra...

mesajlarını sim kart hafızasına taşıyıp bir sim kart reader ve şu an adını hatırlayamadığım bir program vasıtasıyla pc'ne aktarabilirsin.

@deadstar; bu sim card reader'ı piyasada nerede bulabilirim? Telefoncularda filan var mıdır? Her marka alınır mı yoksa şunu al diyebiliceğiniz bir marka var mı? Yoksa önüme geleni alabilir miyim ya da alırken neye dikkat etmem gerekir? Bir de sadece sim card reader almak sorunu halletmez mi, bir de ek program mı yüklemem gerekiyor bilgisayara?

@think martini
www.uruninceleme.com

MyPhoneExplorer'a da bir bakin. sms'ler icin "archive" yazmis ama ayrintili kullanmadigim icin bilmiyorum. senkronizasyon mantigiyla calisiyorsa telefondakileri silince digerlerini de silebilir uyarayim.

Bırak card reader ı falan ericsson'un varsa float mobile agent kur bütün dertlerin bitsin.

link e üşendim ama sourceforge'da yer alan bi proje kendisi google da da aratabilirsin tani

@thefin;söylediğin programı indirdim, tam istediğim şeydi, çok teşekkür ederim.

alet ne ki.

şimdi kendi sağlıklı ramini takınca mmtest yine hata veriyorsa anakartta veya işlemcide bir arıza var demektir. memtest sağlıklı bir anakartta ve işlemcide rami doğru olarak test eder ama verdiği her hata direk ram yüzünden olmayabilir. sağlam olduğundan emin olduğunzu bir ram yine memtestte hata veriyorsa muhtemelen daha büyük bir arıza var demektir.

simdi sorun su, iceride ram olup olmadigindan suphe ediyorum cunku alet acilirken besyuzkusur mb ram olarak gorunuyor ama icinden 256lik bir ram cikti. benim ram'i takinca ise yediyuzkusur gosteriyor. sanki iceride 256mblik daha ram varmis gibi. bi icini acip baksam geri toparlayabilir miyim iste onu bilemedim.

simdi asus'un sayfasindan baktim da 2 sodimmi var diyor.
www.asus.com

herhalde iceride digeri? acayim mi?

toparlarsın yahu, bunlara fazladan parca koymuyorlar.

içindeki rami söküp boş çalıştırınca açılıyor mu?

pek tabii ki acilmiyor alttaki ram cikikken, bozuk olan ram muhtemelen o.

hamsi bilgi icin tesekkurler. klavyenin altinda anladigim kadariyla diger sodimm ama vidalardan birkacini elimdeki tornavida seti ile sokemedim, yarin diger takimla deneyecegim. muhtemelen o ram bozuk, olmadi onu sokup sadece alttakine kendiminkini takarim. umarim bu sokme islemi sirasinda bir seyleri kirip dokmem.

2. Ram klavye altında oluyor genelde ben de çok aradıydım :)

Şimdi Digitürk ilk çıktığında philips marka bi receiver veriyordu. Daha sonra bundan 4 yıl kadar önce Vestele o önü gri dediğin topuklu kumandalı modeli yaptırıp dağıtmaya başladı. Hatta bunu kullanınca eski philipsler çıldırtacak kadar yavaş gelmeye başladı bana. Daha sonra o dediğin dandik ötesi kumandalı küçük olanlar çıktı. Sebebi ise 2 yıl üye olana receiver ı veriyorlar. Dandik gibi görünüyor ama 2 lnb girşi var ve epey de hızlı bir şey ayrıca mmor arabirimin rengini de istediğin gibi değiştirebiliyorsun. Neyse sonra da HD arabirimli plus çıktı.

Kötü kumandalı da vestel DCR gibi bir şey yazıyor üzerinde. Bu genelde 9.90 a üyelikle 2 yıl sonunda kutu sende kalıyo. Ama servise ısrar edersen gri renkli ile değiştiriyorlar.

2000'den 2006'ya kadar siyah kutular kullanılıyordu. sonra digiturk köklü bir değişime gitti bildiğim kadarıyla. saydıklarınıza ek olarak işte bu geçiş döneminde verilen recieverlar var. kötü kumandalı olan o işte. gerçi değiştirmeyen de değiştirmedi ben hala siah kutuyu kullananları görüyorum.

soruyla alakası yok ama içimde kalmasın, söylemek istiyorum...

o siyah philips kutuların allah belasını versin. o ne yavaşlıktı öyle be. kanser etmişti beni.

Yeni para basilmiyor. Ucuz (yani dusuk faizli) kredi veriliyor bildigim kadariyla.

piyasaya para sürmek öyle direkt para basıp dağıtarak olmuyor tabi. borsa aracılığı ile güvenlik alıyorsun mesela, piyasada para artmış, güvenlik azalmış oluyor.

Doğrudur para basıp kamyonlarla piyasaya dağıtmak gibi bir durum yok. Merkez bankaları piyasalardaki para arzını belirleyebilen tek kurumdur bunları da karşılık oranları ve reeskont faizleri, bonolar gibi araçları kullanarak yaparlar.

Kriz durumunda insanlar yatırımlarını (pozisyonlarını) kapatıp paralarını ellerinde nakit olarak veya düşük riskli (abd hazine bonosu) enstrümanlarda tutmak isterler bu durumda da piyasada inanılmaz para talebi yaşanır. Bu talep karşılanmazsa faizler artar, borsa düşer falan. Merkez bankası da arzı arttırarak bunun önüne geçti işte.

Öncelikle sahip olduğun bir yanlış bilgiyi düzelteyim: 1944 yılında Bretton Woods anlaşması ile ülke para birimlerinin altınla sabitlenmesi sağlanmıştı ancak USA 1971 yılında bu anlaşmaya uymayacağını ilan ettiği için bu sistem yürürlükten kalktı. Yani yaşasın kapitalizm! O zamandan beri para birimlerinin değerleri altınla değil serbest piyasa kuralları ile ( arz-talep) belirleniyor. Elbette ülkelerin merkez bankaları paralarının aşırı değerlenmesi ya da tam tersi değer kaybetmesini engellemek için piyasalara müdahale ediyor. Bu da piyasalara para sürmek ya da faizleri arttırarak para toplamak şeklinde oluyor.

Eğer yanılıyorsam konunun uzmanı arkadaşlar beni düzeltsin; merkez bankaları piyasalara para sürerken ihaleler açıyor. Bu ihalelere likidite sıkıntısı çeken yani paraya ihtiyacı olan kurumlar giriyor ve faizle borç alıyorlar. Niye böyle, bu adamların paraları nereye uçtu dersen de şu linke bakmanı tavsiye edeceğim : en.wikipedia.org

zeitgeist the movie'den;

"Merkez bankası aslında para vererek bir devlet ekonomisini beslemez, parayı devlete faizli borç olarak verir. Ve ödünç verdiği bu paranın miktarını yükselterek ya da düşürerek piyasada işlem gören paranın değerini ayarlar. Anlamanız gereken şey, bütün bu sistem, uzun vadede sadece tek bir şey üretir: Borç.

Merkez bankası, ürettiği her bir doları faizli borç olarak verir. Bu, üretilen her bir dolar, doların kendisi ve buna ilaveten o doların belli bir yüzdedeki faizi demektir. Ve bir merkez bankası, tüm ulusun para birimini üretmekte tekel haline geldiğinde, ve her bir doları, üzerine yapışmış borçla birlikte kiraladığında bu borcu ödeyeceğiniz para nereden gelir? O da yine merkez bankasından gelir. Yani merkez bankası, ortaya çıkan ödenmemiş borç açığını kapatmak için düzenli olarak para arzını arttırır. o da daha fazla borç yaratır.

Bu sistemin nihayi sonucu kesinlikle köleliktir."

şu anda dünyadaki dolarların altın cinsinden karşılığı yok diye biliyorum.

şirket batarsa mutlaka bir güvencesi vardor?
ya devlet ya başka bir şirkete otomatik devrolur o bence
ama bence
paranızı başka bir şirkete transfer edin
tam bilmiyorum aa geçenlerde ankara emeklilikten birisiyle konuştum, başkabir yerde sigortanız varsa işte bize aktarırsanız kolaylık sağlıyoruz gibi bir şeydemişti

Reasurans diye bir kavram var. Sigorta şirketleri üstlendikleri riski bu reasurans kurumları ile paylaşırlar. Bir nevi güvence gibi şirket iflas ederse sigorta müşterisinin zararı reasürans şirketleri tarafından karşılanır. AIG örneğinde şirket iflastan da kurtuldu devlet satın aldı korkacak bir şey yok yani.

eyvahlar olsun.
(bkz: finansal danisman)

Genel olarak bir şirketin yatırımlarını yönlendirmesine katkı sağlar ama konu avivasa daki finansal danışmansa, her gördüğü adama gidip sizin gelirinizi giderinizi inceledik sizin yatırım yapabileceğiniz en kazançlı alan hayat sigortası, emeklilik sigortası şeklinde police satmaya çalışır.

delikan76, hocam entryleri okudum ama malum 2 dane sadece, yeterli değil.
thefin, peki bu kapı kapı dolaşma mı nedir? yani iş zor mu, kaypaklık/yavşaklık mı gerektiriyor? bide maaş olayı nedir az çok bilgisi olan? (kafama yatmazsa görüşmeye gitmiyeyim boşuna) :)

bir nevi pazarlama. ve evet yeri gelince yavşamalısınız.

eneeeeee delikan hala yaşıyomuş

yalan o iş, kaypaklık gerektiriyor. bildiğin pazarlamacılık, o site senin bu sanayii benim solaşıp durursun aldığın para da 700 ytl civarı olur.

$imdi efendim ben de aynı soruyu sormu$tum lakin deneyerek cevabını verizleyeyim. istikbal'in biostar yatakları var, gayet ho$ yumu$acık bel falan skertmiyor yani bir de $ey özelliği var bu abinin böyle yatağın içinden kablo falan çıkıyor onu monte ediyorsun bi $ekil o senin elektriğini alıyor, böyle bir $ey yapmı$lar ne kadar çalı$ıyor bilmiyorum ama ben gayet memnunum.

para sorunun pek yoksa bi bak derim, ben 300 liraya almı$tım tabi pazarlık yapabilitem çok zayıf olduğundan sen daha uyguna alabilirsin umarım.

tatlı rüyalar

işbir yatak viskoelsatik veya viskostar diye bir şey yapıyor. Nasa dediğin de tempur mu temur mu ne öyle bir yatak aynısı ama 5 katı falan. Ama bu visko elastik denen hadiseyi herkese yavsiye ederim.

bende viscolex medioform var yıllardır ağrıyan belimi ve sırtımı kurtardı. viscolex yataklar gerçekten verdiğin paraya değiyor bence.

binlerce dolar saçabilirim diyosan tempur.

boşver hacı kick box u falan gözünü kapa salla yumruğu : )

kavga hiç bir şeye çözüm getirmez diye yaygın kullanılan bir laf var ama dayak yiye yiye adam dövmesini öğrenirsin diye bir laf daha var.

Sözü geçen durumlarda senin üzerine yürüyenler genellikle kaybedecek çok şeyi olmayan adamlar tabi bunun yanında bu adamlara aikido ile sandıklarından daha fazlasını kaybettiren insanlar da tanıyorum.

hatrı sayılır bir süre boyunca ninjutsu eğitimi almış biri olarak söylüyorum;

bir savaş sanatı öğrenmeniz kendinize güveninizi oldukça etkiliyor. kullanıp kullan(a)mama konusuna gelince,

sensei der ki: eğer sevdiklerinize, kendinize, ya da vatanınıza bir tehdit varsa ancak o zaman ninjutsuyu kullanabilirsiniz. aksi takdirde hem başarılı olamazsınız hem de zaten kullanmaya kalkmayın.

yani anlatmak istediğim, böyle şeyleri öğrenmemiş gibi hissediyorsunuz ama o dediğim tam "hayatınıza kasıt" anında yapabildiklerinize siz bile inanamıyorsunuz.

fiziksel olarak kendine güvenmiyorsan, saldırgan bir kişiliğinde yoksa bu yaştan sonra ona kasma sonu hüsran olur. bence sen söz söyleme sanatını öğren biraz. karşındakinin üstüne sadece fiziksel olarak değil sözel olarak da baskınlık kurabilirsin neticede. ağzı çok iyi laf yapan kanun yasa bilir bir avukat mesela, göt kadar olsa da çok çetrefilli durumlardan kurtulabilir karşısındakini etkileyerek.

trafik icin konusuyorum taksiler basta olmak uzere bulasmayin bagajlarinda levye yada okey istakasi olma ihtimali cok yuksek.. o yuzden bosverin gitsin.. bağyan olarak soylemem normal erkek olunca karsi tarafin tepkisi daha farkli oluyor biliyorum ama yine de bulasmayin derim..

kick box gibi ağır değil de aikiodu gibi gerektiği zaman kendinizi korumanıza yetecek kadar olan bir şey öğrenmeniz yeterli olabilir.
aman dikkatli olun yine.

"bir önceki paragraftaki anlatmaya çalıştığım kişilik özelliklerindeki bir insanı kendini koruma amaçlı da olsa sert dövüşken bir adama dönüştürür mü?"

Aikido dönüştürmez. Deneyin.

bu tür mevzularda bikaç düsturum var.

1-yanımda kız varsa kesinlikle sallamıyorum.
2-karşı tarafın yanında kız varsa kesinlikle sallamıyorum.
3-asla kavga çıkarmıyorum.
4-biri beni dövmeye geliyorsa yumruk veya tekme değil, tokat kullanıyorum.

Mevzu dövüp dövememe mevzusu da değil. Karşı taraf kavga etmeye gelir, karşılık verirsin, adamda bıçak vardır, tabanca vardır, her türlü pislik vardır, değmez asla. Ama tabi hepsinin de bir limiti var, adam gelip sana dalarsa hala duramazsın durduğun yerde. Kız konusuna gelince, yanda kız olması herhangi bir tarafın, konuyu direk çirkin yerlere getiriyor, dayak yesen kendi kız arkadaşın yanında üzülecek kız yazık, ağlayacak falan. Veya ona bile saranlar çıkabilir. Yahut karşı tarafın yanında kız olsa, dövsen, adam yediremeyecek kendisine daha da tatsızlaşacak. Riske girmeye hiç gerek yok.

Ha, krav maga bilsem iyi bir seviyede yukardakilerin hiçbirini söylemezdim. Çok etkili bişey o. Tabanca bıçak mıçak farketmez.

uzun süre aikido çalıştım, çok fuzuli veya havada gelecek ama insan gerçekten belli bir süre sonra farkında olmadan asıl olayın kavgayı başlamadan kazanmak olduğunu farkediyor, buna net bir örnek veremiycem ama kontrolsüz bir şekilde sözlü saldıran birini insan kendi istediği şekilde yönlendirebiliyor. zaten aikido'nun temelinde de karşıdakinin enerjisinin yönünü kendisine çevirmek yatıyor. neyse işte :)

10 liraya göz yaşartıcı sprey alabilirsin.

konu sanırım yine özgüvenle ilgili büyük oranda. siz ne kadar kendinizden eminseniz ve kendinize güvenirseniz işin kavgaya dönüşme ihtimali o kadar azalıyor. yani eğer olası bir kavga durumunda karşı tarafı altedebileceğinize (retorikle ya da kas gücüyle) dair bir inanç varsa içinizde, kavgaya bile gerek olmadan olayı önleyebiliyorsunuz. herhalde düstur şu olmalı, kavgaya gerek duymamak ama kavgadan da korkmamak/kaçmamak.
bir de çoğu arkadaş sakin olmayı aldırmamayı ögütlemiş. benim kastettiğim iş artık kavga boyutuna döküldüğü anla ilgili. yani karşı taraf ağzında köpükler saçarak üzerinize doğru koşuyor, bu durumda aldırmamanız bir çözüm değil ki. bak ben ciddiye almıyorum geçip gidiyorum dediğinizde adam saldırmaktan vazgeçmeyecek ki.

konuyla alakalı haberlere filan çıkan bir video vardı. boksör bir eleman 4-5 kişiyi yere seriyordu. gene trafik kavgası, arabadan bir kaç çapulcu inip herife girişiyorlar, adam her yumrukta birini indiriyordu. youtube'da vardır kesin. fikir verir en azından genel olarak.

şok aleti al.. üzerine koşan olursa ver taşaklarına 250.000 voltu. bak bakalım bidaha birine saldırabiliyo mu;) 60-70 lira bişi..

konu ile ilgili [email protected] adresinden benimle iletişim kurabilirsiniz.

"heybetim de eksik" kısmına istinaden;
(bkz: wing tsun)

40 kilo bi arkadaşım, 100 kilo beni hayretlerden hayretlere sürükledi.

civic'in iç hacmi daha geniştir ve kullanımı daha çok haz verir. bora benim gözümde tutunamamış bir otomobildir.

yakıt tüketiminin hiç mi önemi yok?? zira dizelde volkswagen candır

honda civic iyidir... boşverin yakıt tüketimini artık dizel almak pek mantıklı bişey değil, mazotla benzin neredeyse aynı para oldu.. ille de ekonomi diyorsanız hondaya sıralı sistem lpg taktırabilirsiniz. otomobilin performansında korktuğunuz kadar düşme olmuyor.

kesinlikle honda civic...honda civicten önce vols. Golfum vardı.illallah dedirtmişti daha sonra civic alınca dünya varmış dedim.benzinli bir vols oldukça fazla yakıt tüketir civice göre.civic daha seridir.ve kolay kolay masraf çıkartmaz.

honda apayrıdır. bir kere honda kullanın birdaha başka marka arabaya binmezsiniz. ben olsam ikinci el honda accord alırdım. otomatik viteste zaten honda dan şaşmamak lazım. istediğiniz yere sorun, otomatik viteste honda dünyanın bir numarasıdır. (bkz: #10924761) (bkz: #11249574) birde ona zavoli marka sıralı lpg taktırın. tadıntan yenmez valla. cidden diyorum.

hiç düşünmeyin zaten. hiç gerek yok. civic i alın keyfinize bakın.

2002 Toyota Corolla 1.6 SOL Hatchback 55.000 km. dijital klima, elektrikli camlar ve yan aynalar vs. 21.000 bizzat ben satıyorum :D istersen mesaj atabilirsin

Sonra Jetta da olabilir diye düşünmüştüm ama o da Civic ile kıyaslanamazmış tabii, bugün görüştüğüm, bu konuları kendi çapında yalayıp yutmuş tanıdıklara ve size göre. İbre Civic'e kaydı, yorumlar için teşekkürler. 2005 ya da 2006 model 1.6 ES 'de karar kıldım.

@thefin: Toyota düşünmüyorum, saol. :)

Şimdi feci şekilde yamuluyor olabilirim disclaimer olarak söyliyeyim.

Öncelikle aud Avustralya doları aslen ama 800 civarı dolanan altının onsu dur. Bu traz carry trade forex işlemlerinin olayı zaten işlemi kredi ile yapmaktır. İşlemler lot bazında yapılır ve her babayiğit o miktarlarda işlem yapamayacağından kredili olur. Şimdi bu duruma göre 2 hfta önce altını kredili alıp dolara çevirseydin bu gün dolar satıp altın kredisini kapatsaydın karlı olurdun ama bu noktada vereceğin kredi komisyonu.
iki haftada 2 dolarlık oynama kredi işini kurtarmayabilir bu işler süper kısa vadeli (günlük) işlemlerde karlı olabiliyor 1,5863 ile 1,5868 arasındaki farklardan para kazanılır.

thefin'in dedikleri dogru. ama o kadar da kısa sürede yapmaya gerek yönü dogru bildikten sonra kazanılan paranın çok ufak kısmı fonlama faizi olarak geri verilir. bundan illa kaçılmak isteniyorsa, altınla çok benzer hareket eden "Commodity currency"lere oynanabilir.

en.wikipedia.org

+rep diyorum, hürmetler.

vay kardeşim :D
www.openttd.org bu adresi biliyor musun? gir bir incele. eğer bi sorun olursa sözlükten mesaj at. ben yüklerim kendi ellerimle rapide :)

Bodom'un dediği gibi open transport tycoon deluxe xp için ama orjinal transport tycoon un dosyalarına ihtiyacın var.

ben de merak edip yükledim bu oyunu, linki şöyle:
www.owenrudge.net

Process Explorer ile herhangi bir svchost.exe'de hangi servislerin çalıştığını görebilirsiniz. (Proses listte üstüne gelip beklediğinizde görebileceksiniz)

technet.microsoft.com

Kolay gelsin.

Bu yakınlarda HP Printer falan kurduysanız da buna benzer bir hata alabilirsiniz. Böyle bir durum varda hp sitesinden güncel versiyonu indirirseniz çözülüyor.

benim de benzer bi sorun vardı sebebini bilmiyorum ama ccleaner ile temizlettikten sonra sorun kalmadı, bi dene isteren.

kayıt defteri karışmış olabilir

Nasıl düzelir?

bilmiyorum

xp de yeniden başlat kısmında unutmuş olabilirsin. Eğer kapat dediğinde dropdown menü çıkıyorsa iyi bak oraya.

duyurunun gidişatını da bozdum ama :)

Yok yeniden başlatta takılı değil. ikinci çıkan pencerede kapatı tıklıyorum. ve yeniden başlıyor.

bu bir soruna işaret ama pek çok şey olabilir. siz bilgisayarı kapat dediğinizde kapatamadan reset atıyordur. yeni bir aygıt taktınız mı acaba bilgisayara? ya da yeni bir sürücü kurmuş olabilir misiniz? bunlarla alakalı olabilir gibi geliyor bana.

bencede kayıt defteri karışmış olabilir sana tavsiyem cclaner isimli bir program var onu inidirip kur sonra kayıt defteri seçeneği var ordan kayıt defteri hayatalarını tarattır ve sonunda sorunları çöz butonunu kullan büyük bir ihtimalle çözmesi lazım..

bu programı şu linkten indirebilirsin www.ccleaner.com

www.google.com.tr

uygun yazılım bulursan olur tabi, neden olmasın.

sun'ın sitesine bak bir..

sun a gerek yok window'un updated bluetooth driverlarını yükle hemencik olur.

mümkündür evet, ancak müzik vs. için genelde yeterli kaliteyi vermiyor bluetooth kulaklıklar. konuşmak dinlemek için kullanacaksanız mantıklı.

evet aldatmaca, ama katkılarda zararlı şeyler değildir, abartmazsan tabi.

"Koruyucu katkı maddesi içermez" yazar katkısız dediği. Koruyucu olmayan envai çeşit katkı maddesi katarlar.

ben de zamanında sormuştum bu soruyu :) belki yardımcı olapbidi;
#18936

Gıda güvenliği derneği diye bi yer var diyorlar ki üzerinde Tarım ve Köyişleri bakanlığının onayı varsa sağlığa zararlı olduğu bilinen hiç bir madde koyamıyorlar. Eğer varsa bişi olmazmış.

www.ggd.org.tr

ama işte o zaman da sağlığa zararlılık eşiğinde dalavereler dönüyor.

Buradan direkt olarak yok. İngiltere Fransa veya bir ihtimal İspanya'ya gitmen gerekiyor. Orada bir sürü transatlantik seferi yapan liner var. Buradan da deniz yolu ile gideyim diyorsan imkanların kısıtlı. Ankara feribotu ile pire gidebilirsin orası merkez gibi her Avrupa'da bir çok yere gidebilirsin.

money.cnn.com

teşekkür ederim ama bana bunun türk firmalarından oluşanı lazım, hani şu fortune türkiye'nin ilk sayısında yer alan:S

hmm... evet global olanı bu. bunda bi tek koç olması lazım.

Fortune ilk 500 Türk şirketini sıralamaz ki, onu İstanbul Sanayi Odası yapar. Fortune un listesi global listedir.

@thefin fortune dergisinin Türkçe versiyonu yeni çıktı ve ilk sayısında böyle bir liste var..

@durden aradığım listeye ilişkin bilgi linkte: www.reyi.net

yine de teşekkür ederim, excele tek tek geçirmekten başka çare kalmadı:(

valla iş koşullarını bilemiyorum genelde böyle işlerde garsonlar filan bahşişten çok kazanıyorlar da. kurs olarak karaköy - tophane civarında bir çok yer vardı bu tarz kurs ilanları asmış olan.

Haberi okumadım üşendim ama şöyle söyliyim; uluslararası anlaşmalar ve Türkiye'deki mevzuat gereği herhangi bir gemide çalışmak için gemi adamı cüzdanı çıkarttırman gerekiyor, bunun için de denizcilik müsteşarlığının açtığı sınavlara girip başarlı olman gerekiyor. Sanırım en alt kademe miço (silici de olabilir), bunun için sınava girip cüzdan çıkarttırdıktan sonra gerisi sana kalıyor. Temzilikçi olarak tabi ki iş bulabilirsin ve söylenene göre dışarıya göre daha hızlı bulabilirsin sanki ama 1200 ytl ne kadar doğrudur bilmiyorum.

bunun için tüdev'in açmış olduğu kurslar var ama daha çok makine ve güverte sınıfına adam yetiştiriyor. www.denizcilik.gov.tr de gemi adamları diye bir bölüm var incele istersen.

Dikkat etmek lazım ki denizlerde çalışmak aşırı derecede bağımlılık yaratır kurtaramazsın kendini bir daha :)

gemiadami olabilmek icin 5 tane ayri STCW belgesi alman lazimmis. her biri icin ayri para odencekmis falan bi suru bi seyler. ben de bi ara arastirmistim. gemiadami diye aratirsan duyuruda bulursun.

geçende numnum'daki bi barmenle konuştum, böyle transatlantikte çalışan arkadaşlarım var dedi ayda 5bin 6bin dolar kazanan.

uluslararası gemilerde çalışmak için o belge yetiyor. miço olarak gösterilirsin. çalıştığın gemi büyük bir gemiyse gemi içinde kalifiye eleman olabilirsin. mesela it, network elemanı, hemşire vs vs .

var. soyle bir sey:

beta.amanzi.co.nz

hatta daha guzeli, m-audio'nun kendi arayuzu var cok daha gelismis:

www.soundonsound.com

yine de sadece input level'lari gorebiliyorum mixer'da; ama ayni anda dinleyemiyorum.

deneme icin tesekkurler. :)

not: hicbir yerde "do not monitor" gibi bir sey yok. "disable asio direct monitoring" var; ama o zaten secili degil.

Vista'nin bu ses ayar mekanizmasi daha farkli calisiyor muhtemelen ondan kaynaklaniyordur. Hangi program ile kayit yapmayi deniyorsun, o program calisirken ona ait ekstra bir ses ayari cikiyor mu ses kontrollerinde?

farkli programlar denedim su ana kadar: (birden cok versiyonu olmak uzere) cakewalk, acid, cubase... eskiden hicbir program kullanmiyorken bile sesin disariya verildigini duyabilirdik, ses duzeylerini ayarlayabilirdik. vista'dan supheleniyorum acikasi ama emin olamiyorum.

ve ayrica hayir, programlardaki kontrollerden de bir sey bulamadim ne yazik ki. yine de fikir icin tesekkurler. :)

İyi de Delta'nın mönitör çıkışını kullanıyorsan 5-10ms lik gecikme ile monitör edebilmen lazım.

Şimdi kartı bilgisayara bağladın, driverlarını kurdun ve enstürümanı line dan girdin (gitar diye düşünüyorum) driver ile gelen softmixer dan gerekli yönlendirmeleri yaptın ve kayıt programını açtın bu durumda sorun olmaması gerekli, kullandığın DAW nedir? Audacity ile de denesen.

Edit: en aşağıdaki mesajını gördüm delta gibi bir kart mutlak surette bir DAW a ihtiyaç duyar windowsun ses kaydedicisi ile hiç bir şey duyamazsın Audacity kurup oradan gerekli ayarları yaparsan cillop gibi oluyor.

thefin,

onerin icin cok sagol. kullandigim daw'lari sayarken eklemeyi unutmusum; ama audacity'nin 1.2.6 versiyonunu da denemistim. simdi sen boyle deyince bir de 1.3.5 beta versiyonunu kurdum.

1) su anda kayit yaparken kendimi duyabiliyorum; fakat gecikme cok fazla (yarim ile bir saniye arasi). gordugum kadariyla audacity bunu yazilim araciligiyla gerceklestiriyor; bu da bir gecikmeye sebep oluyor. halbuki bilgisayarin donanimi da hic fena degil: 4gb ram, 2.40ghz core 2 duo islemci var. gecikmeyi azaltmak icin kayit ve geri calma kalitelerini dusurebilirim; ama o zaman ne anladim ben bu isten? :)

2) kayit sirasinda kendimi duyabilme olayini cakewalk'ta falan da yapabiliyorum. ama kendini sadece kayit dugmesine bastiktan sonra duyabilmek cok sacma ve hic kullanisli degil. yani, bir studyo ortaminda olay nasil isliyor? kayit yapmiyor olsan bile kendini dinleyebilmelisin diye dusunuyorum. boylelikle ses ayarlarini falan yapiyor insan. su anda kayda baslamadan once sadece gorsel olarak ses duzeylerini goruyorum, clip olmayacak sekilde ayar cekmeye calisiyorum, hepsi bu. ama ses nasildir, duyamiyorum.

3) acik kaynak kodlu programlari tercih edesim var esasinda. ne var ki audacity'nin yetersizlikleri beni bezdiriyor. bir midi destegi dahi yok. sadece gorsel olarak gosterebiliyor onu da. bu konuda baska onerisi olan var mi? acid music studio (pro olani degil) sadece $54.95 (malum ciddi bir daw yuzlerce dolar'i buluyor cogu zaman.) su ana kadar cok da kullanisli buldum bu programi. yine de acaba acid'e o parayi vermeme deger mi?

4) xp kursam eskisi gibi ses kartini normal (fiziksel) bir mixer olarak kullanabilir miyim acaba? butun istedigim bu! bu kadar zor olmamasi lazim. kac sene once bile var olan bir sey bu.

biraz gec oldu ve belki cok yardimci olmayabilir lakin ben kaydi soundforge ile yapiyorum, sonra cbase'de kanal kanal birlestiriyorum. ilk verdigim cevaptaki gibi bir monitoring secebilme ozelligi, soundforge'da da bulunuyordu. xp kullaniyorum o noktada vista'dan kaynaklandigini dusundum.
bi de sample rate kontrol edilebilir, belki bir derece dusurulunce gecikme azalabilir.

Şimdi bildiğim kadarıyla Amatör Kaptanlık daha doğrusu Amatör Denizcilik Belgesi için herhangi bir kursa gitmene gerek yok. Amatör Denizcilik Federasyonunun açtığı sınav ile alacağın belge ile ticari olmayan 24 metreye kadar deniz taşıtlarını kullanabiliyorsun.

Ama illa kursa gideceğim diyorsan denizciliği en iyi öğrenebileceğin şey yelken. İstanbul yelken kulübü teorik ve pratik eğitimlerin olduğu bir kurs veriyor teorik dersler ADB için sınav müfredatını kapsıyor. Ben bu aralar başlamayı düşünüyorum buna eğer zaman içinde bilgiye ihtiyacın olursa es den mesaj atabilirsin.

amatör kaptanlık sınavıydı yanlış hatırlamıyosam.bir arkadaşımın çalıştığı özel bir okulda sınavı yapılmıştı 3 ay önce edirnede.abi hayatımda görmediğim arabalarla gelmişti vatandaşlar sınava.kurs ücretini bırak sınav harcı 5000 ytl demişti.

ya amatör kaptanlık sınavı olmasa bile şöyle bir olay.abi tekne yat ehliyeti gibi bi dalga.hani sosyetik vatandaşlar kendi yatlarını kendisi kullansın diye.

amatör yat kaptanlığı belgesi ile 24 metreye kadar yatları kullanabilirsiniz ve sınav harcı asla 5000 ytl filan değildir. tophanede furuno denizcilik var. uygun fiyatlı bir kurstur. anadolu yakasındakiler genelde biraz daha pahalı filan oluyor. "cinsiyet: kadın" şeklindeyseniz sınıfta çok garip karşılanıyorsunuz, onu bilin.

Ben de epeyce aradım ama malesef bulamadım. İngilizcesini okumaya karar verip 10 YTL'ye robinson'dan aldım. Tavsiye ederim bütün seri de mevcut bitince de getiriyorlar.

benimle irtibata geçersen yardımcı olabilirim..
sözlükten veya
musluksuyu @ hotmail. com

mümkünse ingilizce okumanızı tavsiye edeceğim. hem çeviriyle çok çok şey kaybediyor kitaplar, hem bulması kolay hem de çok daha ucuz.

şahsen bizzat kendim çok aradım, yok. yayıneviyle görüştüm tekrar basın diye hatta. sozlukten mesaj attım,, saolsunlar yardımcı oldular, ödünç gönderdiler, okudum geri yolladım.
@demlikposet, ben ararken nerdeydin lean, tek otobusle kapının önündeydim halbuki... :)

getir.net

büyüklük sırası değil ülke ülke ayırmışlar ama en büyüklerin büyük çoğunluğu abd'dendir zaten.

Lockheed Martin, dünyanın ve ABD Savunma Bakanlığının en büyük silah şirketi ve üreticisi

BAE Systems Plc, Avrupa'nın ve Britanya'nın en büyük silah şirketi

en.wikipedia.org

Öncelikle silah şirketlerinden ve büyüklükten kasıt nedir bunun belirtilmesi lazım. Eğer silah şirketleri diyorsan sadece silah üretenler ile sınırlamış olursun ancak ne tarz silah olduğunu belirtmezsen kişisel savunma ve askeri silahları düşünmek lazım gelir. Kişisel savunma (hadi sportif avcılığı da dahil edelim) konusunda Cz, Sig Sauer, Baretta, Sarsılmaz, Tisaş gibi büyük firmalar var bunların bazıları değişik amaçlara hizmet eden silahlar da üretiyorlar vs.

Eğer savunma sanayi olarak düşünmesini istediysen, çook büyük şirketlerin hem sivil hem askeri departmanları vardır. İşim gererği bu firmalar ile uğraşmak zorundayım. Şunu söyleyebilirim ki kazanılan bir ihale firmayı savunma sanayinde 1. sıraya taşıyabilir aynı şekilde kaybedilen bir proje şirketi kapatabilir. Çok uzun soluklu ve çok büyük projelerdir.

Şçyle bir ayırım yapılabilir;
Havacılık: Gerek Sivil gerekse askeri alanda EADS, Boing, Lockheed Martin genel havacılığın en büyükleridir. Bunun yanında Pratt and Whitney, Rolls Royce en büyük motor üreticileridir. Rools Royce ancak askeri alanda çok sınırlıdır.

Hava Savunma; Israil Aerospace Industries, Bae systems, rapier group büyüktür.

Yukarıdaki şirketleri örnek olarak söyledim konunun çok ayrıntılı olduğunu gösterebilmek açısından.

Şirketlerin büyüklüğünü en iyi fuarları takip ederek görebilirsin Tr de tek savunma sanayi fuarı IDEF'dir www.idef09.com, Avrupa'da DSIA, Eurosatory, neredeyse faaliyette olan bütün firmların katıldığı fuarlardır, asyada DSA (malezya), sofex (ürdün) yunanistanda defendory var netten bunların katılımcılarını bulabilirsin, sektörün büyük oyuncuları hemen hemen hepsinekatılırlar

isin asli, olasi bir savasta en cok parayi kazanicak sirketleri merak ediyorum

benim bildigim en buyuk silah bizansin surlarini yikmis , yedu duveli inletmis, avrupalilari cenin pozisyonuna sokmus olan fatih imizin dokturdugu sahin topudur. bundna buyuk silah da olmaz zaten. sirketi de osmanlilardir.

ayrica ulkeler arasina isvec i de sokmalisin bence.

erol manisalı'nın dediğine göre isveç ülke olarak en önemli silah üreticilerinden biriymiş.

Olası bir savaşta en çok parayı kazanacak "şirket", ABD'dir. Hem dosta satarlar, hem de düşmana.

(bkz: böyle gelmiş böyle gider)

Bence gümüşsuyu. The Marmaranın yanından aşağı inerken Alman konsolosluğu hizasında. Varan ın hemen hemen karşısında olması lazım.

gümüşsuyu.

teşekkür ettim

gümüşsuyunda biraz aşağı yürüyünce sağda.

Hmm katamaran yelkenli, fiberden dökmek akıllıca olur, incelemeye üşendim boyu önemli ama yaklaşık 3 m gibi bir şey döktürmek 5 - 6 bin gibi bir şeye mal olur yelken ve direkler hariç. Çok uğraşman lazım, çizimlerini yaptırman, canı sıkılan fiber dökümcü bulman falan lazım falan falan hazır almak daha mantıklı.

crossover konusunda hiç deneyimim olmamakla beraber, şu site ccs.exl.info
belki işinize yarayabilir.

Kabaca birbirinden ayırmanın limitini çizmek lazım. Eğer kabaca ayırmak istiyorsan, pasif filtreler ile bile yapabilirsin. 300-500hz altına bir lowpass -> kick. Trampet ise karmaşık, çünkü spektral dağılımı baya geniştir. bütün mid ve high range'de snare'in etkilerini duyabilirsin. Araya kaynağına göre dene yanıl ile bir bandpass filtre(dar bantlı olması bir şeyi değiştirmez, zira bu sesler birbirlerinden keskin bir şekilde ayrılmıyorlar, frekans sağılımları hep birbirinin üzerine biniyor) koyarak en azından kickten ve zillerden bir nebze ayırabilirsin.

Ama her filtre çıkışında naaparsan yap bütün elemanlar yine de duyulabilir olacaktır. Filtreyi jilet gibi yapman, kick drum'ı ayırmak hariç çok şey değiştirmez.

davulu ve trampeti ayırmak demişsin orası sakat olmuş. trampet davula göre sonuçta daha yüksek frekansta bir ses. tek filtre ile ikisini aynı anda ayırsan da aradaki bütün sesler de filtreden geçer.

adc kullanarak atmel ve pic ile yapabilirsin elbet, ancak analog seviyorsan analog olarak yapman daha zevkli olacaktır, ben olsam öyle yapardım. sinyalini dijitalleştirirsen daha sharp bir filtren olur. ama bir filtre için de kontroller kullanmak ne kadar mantıklı?

aklıma şöyle bir şey geldi, bir şarkıdaki her davul ve trampet sesinin verdiği frekansı bulup kendi kaydettiğin trampet ve davul seslerini çalacak şekilde dijital bir devre deneyebilirsin. ama trampet gibi ses veren enstrümanlar olacak, bu sebeple sorun olacaktır bu durumda.

Konuya yancı olarak eklemek isterim ki enstrumanın çıkarttığı harmonikler çokca zaman diğer enstrümanlar ile aynı frekansa düşüyor bu bakımdan şarkıdan enstrümanları ayırmak ütopik oluyor biraz, kaldı ki enstrümanı dinlenir hale getiren canlılık katan o harmonikler yoksa ses çok tek düze oluyor.

bir davul kaydının frequency analyzer grafiğine baktığımda çok gelişmiş algoritmalar kullanılmaksızın bu işin yeterli verimde yapılamayacağını görüyorum.

örneğin kick frekanslarının en yoğun bulunduğu aralık 50-300hz diyelim (emin değilim, kaldı ki miksaja göre değişir). kick'in harmoniklerini 1khz'de halen görebilirsin. üstelik trampet de 250-600hz filan olur, onun da harmonikleri ayrı...

ayırırsın ayırmasına, ama sesler pek bir şeye benzemez. kesinlikle yeterince temiz olmaz yani. sinek vızıltısı gibi olur mesela kick'ler.

e winamp'in eq'sunda iptidai bir deneyini yapabilirsin? aç bir rock şarkısı, 60-170 dışındaki tüm aralıkları sıfırla...

actionary'nin de dediği gibi sadece filtreleme ile bu iş yapılamaz. gaussian mixture model kullanılıyordu zannedersem müzikteki enstrumanları ayırmak için..

aslinda analog elektronik acisindan bakildiginda yapmak istedigin sey kolay degil.

bir paralel RLC resonant devreyi dusunelim. dar bant ile kastin yuksek Q ya sahip bir RLC filtresidir. Q = R*sqrt(C/L) ve wo = 1/sqrt(LC). wo = 600rad/sec desek, Q'yu da 1000 secersek bandimizin genisligi 0.1 hertz falan olur (BW=fo/Q), merkez frekansimiz da 100 hertz civarinda (wo/2pi=fo).

simdi buradaki kriter paralel direncin (R) ne olacagi, onu keyfimizce buyuk secebilirsek cok yuksek Q lara ulasabiliriz. fakat burada bizi limitleyecek olan sey kapasite ve induktor un kendi Q degerleridir. yani rezonant devrelerde kayip mekanizmalari paralel olarak isler ve en dusuk Q ya sahip komponent rezonatorun overall Q'sunu belirler.

herneyse, ulasabilecegimiz en yuksek Q yu hedefleyerek R = 1e9 diyelim. wo = 600 olarak alalim ve elimizdeki iki esitligi carpalim, Q*L = 1.6e6. bobin icin 10mikroHenry insafli bir buyukluk olacaktir (10-20 sarim falan). bu frekanslarda telin direncini DC dirence esit kabul edebiliriz ve 10mikroHenry 0.5 ohm civarinda bir direnc demektir. bu da Q = 1e11 eder. ancak goruldugu gibi simdi elimizde bir baska kayip mekanizmasi daha var, o da bobinin kendi ic direnci.

bobin'in kendi Q sunu hesaplayalim. seri rezonant devrelerde Q = 1/R*sqrt(L/C). C = 1e-12farad desek, L = 10mikrohenry icin Q = 6000 eder. bu su demek oluyor ki, Q degeri daha onceden hesapladigimiz gibi 1e11 degil, bobin kayiplari nedeniyle 6000 civarinda.

simdi tum bu sayilara denk gelen kapasite degerini hesaplayalim. 1/sqrt(LC) = wo demistik. buradan C = 0.2farad. cunku, C = 1/wo^2/L. 0.2farad ise bir bina kadar kapasite banki demek ve onun kendi ic kayiplari da cabasi. simdi burada acik bir tradeoff var. realistic C degerleri icin L yi yukseltmemiz gerekiyor ancak bu durumda da artan sarim sayisi sebebiyle artacak olan bobin kayiplari sistemin overall Q sunu dusuruyor. yani ortalarda bir yerlere dogru L ve C yi makul degerlere cekeceksin ve kayiplara razi olup mutevazi bir bant genisligine talim edeceksin.. highQ mikroFarad'lik bir kapasite bulmak pekala mumkun. fakat bu da miliHenry civarinda bir induktor eder ve iste onu highQ yapmak kolay degil.

tabii neden tek stage rezonant devre ile yetinelim? degisik devre topolojileri kullanarak bu sinirlamalardan kacmak her zaman mumkun olabilir ancak bu frekansta keskin bir filtre yapmanin zorluklarini gorduk, degisik katlar ekledikce baska problemler yasayacagini tahmin ediyorum (bu nokta biraz .$aibeli aslinda, emin olamadim soyledigimden).

bunun yerine bu frekanslarda digital bir filtre yapmak cok daha makul. cunku 1000 hertz lik bir bant en az 2000 hertzlik bir ADC gerektirir ve bu kapasitede kaliteli bir ADC her yerde bulunabilir. arkasina koyacagin cok dar bantli filtreleme yapacak processorun speclerini de hesaplayabiliriz ama useniyorum.

analog yapmak istemenin sebebi quantization noise'dan kacmak midir? nedir?

aslinda daha kibar ve flexible bir cozum $u olabilir:

quartz kristaller var, yuksek frekansta calisiyorlar ama yuksek Q sagliyorlar. ornegin bunlardan bir tanesi (nispeten low frekans bir device): www.2belettronica.it

bunun bandwith'i 1Hz civarinda, merkez frekansi 50KHz.

simdi elimizdeki ses sinyalini 49900Hz'te sallanan kare dalga ile carparsan, 100Hz'deki ses sinyalini alip 50KHz'e oturtmus olursun. filtrelemeyi 50K'daki quartz yapar, ardindan tekrar 49900Hz ile carparsin, ses sinyali filtrelenmis olarak eski yerine oturur.

fakat 150Hz i filtrelemek istiyorsan 49850Hz kare dalga ile mix ediceksin. kisacasi bir adet high-Q quartz kristal, iki adet mixer, bir adet voltage controlled oscillator, bir kac tane amplifier isini gorur. (bunu boyle yapan var midir acaba edaboard'culara sorabiliriz ogrenmek icin)

sen bunu boyle hallediver harmonic'leri nasil alacagini da dusunuruz.

Sanırım bir tekniker için boyumu aşacak bir soru sormuşum gibime geldi. Aynı zamanda bir odyofil olaraktan da sesteki değişiklikleri ışık ile grmek istiyordum. Lise 1 den beri babama sözüm var yapacağım diye (eskiden ışık modülatörü varmış), sonunda şimdi boardda kurdum çalışıyor. Eskiden trafo ile spot yakıyomuş, ben şimdi çıkışına Power LED türü şeyler düşünüyorum, hala da bir triyak koyma ihtimalim de var ama zero cross çok uğraştıracak gibi.

DSP ya da dijital filtrelerle ilgili bir bilgim yok (ne yazık ki, henüz)

Sesi sadece çakan, kısılıp çoğalan ışık şeklinde görmek istediğimden kabaca bir filtreleme tercih etmiştim. harmonik kısmı sorun olmaz.

Cevaplayan herkese de teşekkür ediyorum. Bu arada yeni öğrendim, şu arabalardaki kafayı sallayan köpekler gibi sağa sola dönen ışık robotlerını kontrol ettikleri zımbırtı (sanırım DMX) da bunu yapıyormuş. yıkıldım.*

genelde o tür şeylere bom deniyor (boom aslinda) kiralama işi de saatlik. saati 75 ytl ye de var 250 ytl ye de var. Fiyatlar genellikle kıran kırana pzarlık sonucu belirleniyor.

bir de ekipmana da para veriyorlar ve ekipmanlar belli bir atlayıştan sonra değiştiriliyor. üşendim şimdi araştırmaya

o iş için 100 tonluk teleskopik mobil vinç kullanılıyor dersek aylık kirası yaklaşık 25.000 ytl gibi bir şey olması lazım. tabi bunu günlük kiralamaya kalkarsa şirket fiyat artabilr.

soldaki 2-3 taneyi biraz yukarı kaldırınca da daha güzel bir ses alınıyor gibi. en azından ben öyle kullanıyorum

bass ve tizleri net duymak istiyorsaniz en sag ve en soldaki cubuklari derece olarak biraz daha yukarida tutmalisiniz. fazla yukseltirseniz seste catlamalar soz konusu olabilir tabi. eger ses cikisiniz benimki gibi koca 2 kolona bagliysa bass ayarini komsunun duyacagi ses duzeyinde yapmayin. her bass vurusunda o da ayni siddette hissedecektir.

iyi bir ses sisteminiz varsa eq ayarı yapmanıza gerek yoktur, en iyi sesi flat konumda alabilirsiniz.. yok ben çıstak çıstak duymak isterim dersen bass freq ile tiz frekansları aç açabildiğin yere kadar :)

presetlerden laptop speakers & headphones seçeneğini kullanıyorum ben hep.laptopta müzik setinde stüdyo monitöründe ve kulaklıkta eğer eksik gördüğüm bir şey varsa.başka bir equalizer ile tamamlıyorum

ayrıca abi şahsi tecrübem ile söylemek istediğim şu var. en boqtan equ olayıda olsa.insan nasıl alışırsa öyle gidiyo. winampın ilk bu olayını keşfettiğim 96 97 senesinden beri laptop speakers headphones e takıldım kaldım :)

Eq ayarı diye br şey yoktur. Yani vardır tabi de dinlediğin şeye göre, senin zevkine göre, kulağının yorgunluğuna göre, hoperlorünün kalitesine göre farklılık gösterir. Harif bas ağırlıklı mixlemiştir sen beğenmez kısasın, tizler az gelir açarsın falan filan. Eq denen şey bir filitre olarak düşünülebilir. Bazı aletlerde müzik tarzına göre bir takın presetler de var tabi ama bi sürü adam şarkı mixliyor herkes değişik değişik yapıyor en iyisi senin ayarlarla oynaya oynaya hoşuna giden tonu yakalaman.

Elektronik müzik dinlerken winamp'tan "tekno" seçilirse rezalet bir ses elde ediliyor. Ben winamp yerine creative ses kartının mikserinden "tekno" yu seçiyorum oldukça başarılı. Yalnız bass'lar yüzünden komşudan şikayet gelebiliyor. Winampın eq ayarlarını aktif etmiyorum.

ben de yıllardır fotoğraftakine benzeyen "martı" adını verdiğim düzende kullanmaktayım. Elbet kanatların duruşunda kişiye göre hafif farklar olur ama genel konum bu şekildedir.
hatta buyur:
img199.imagevenue.com

o zaman bende ses kartının ayarlarını kurclamaya çalışayım.teşekkürler cevaplar için.

rock preset iyidir.

Ingilizcesinden okuman mumkunse onu tercih etmeni onerecegim. DNA'in komedisinin onemli bir bolumu yazim tarzindan geliyor. Ceviride kaybolabilir.

robinson crusoe 732(7xx bişiy) orada vardır .

@wpi tüm kitapları ingilizce ve türkçe olarak okudum ve gerçekten çevirileri çok iyi yani aa burda böyle demek istemiş meğerse diye bir şeyle karşılaşmadım.

yıldızgemisi titanic'in ingilizcesi olacak bende... diğerlerinin ingilizceleri de robinsonda var.

Ayşe Hatun Önal: Esmer Bomba

evet, mümkün olabilir. hatta böyle de bir hikaye vardı kuşlarla ilgili. çocuk elindeki şekerli bisküvileri kuşları beslemek için atıyodu, sonra kuşlar şekerli bisküviye alışıp başka birşey yiyemeyince aç kalıp, Allah (c.c.) canlarını alıyordu.

öncesinde açlıktan ölmüyorlarsa yanı etrafta bi şekilde çöpten besleniyorsa, arkadaşına katılıyorum. sokakta kedi besleyenler düzenli aralıklarla mama, su koyarlar. eğer sen mesela 3 ay besleyebilceksen, ve de etrafta başka besleyen birileri yoksa kışa doğru mamasız kalacaklar. özellikle yavrular, yemek bulma yetileri gelişmeden yiyecek bulmakta iyice zorlanacaklar. şahsen sürekli ilgilenemeyeceksem mama bırakmıyorum ama zaten bizim mahallede her yerde mama vardır. hasta, yaralı ya da çok çelimsiz olduklarında besleme ya da baytar bakımı gibi kısmıyla ilgileniyorum.
aklıma bi de şey geldi, komşularla muhabbetiniz varsa her daireden mama bittikçe para toplayıp önce kısırlaştırıp tabii düzenli olarak besleyebilirsiniz. üremezler de.

öyle mikemmel bi ortam yok burada maalesef, hala taşla kedi kovalayan çocukların kulağını çekmeye mesai harcıyorum. peki iyi madem öyle aç kalsın ibneler. en güzeli bu demek. hayat tuhaf.

şayet evde yemek pişiyorsa onlar nispeten düzenli atık. yemek artıklarını verebilirsin. arada sütün içine su katıp besleyebilirsin. bu şekilde olursa mamadan daha kolay süreklilik kazanabilir besleme olayı.

kediler normal şartlarda avlanarak beslenirler. sürekli bir yiyecek arayışı içindediler. birileri tarafından beslenmeye alışınca tembellik edip avlanmıyorlar bu da yeteneklerini köreltiyor. Tamam ben burdayım bunların yedi sülalesini doyururum dersen devam et ama hiç değilse whiskas yerine evden artan yemekleri vermen daha iyi olur bence.

Diyorum da kendime bile geçmiyo lafım.

şu dakkadan sonra sikimde diiller doğrusu. mına koyim insanın içinden geldiği gibi iyi bi şey bile yapamadığı dünyanın. kaburgalarının sayılması daha iyi bişiyse zaten bana whiskas bile değil direkt bok yemek düşüyo.

arka bahcemde benim de yaptigim biseydi. 8-10 ay yaptim bunu sonra dusundum aslinda kotuluk ediyorum kedilere diye sonra bi kac ay biraktim sonra yine yaptim yine biraktim... su anda oturdugum yerde bahce yok. ama sakin kafayla bakinca sanirim sorun su: "populasyon dengesi". yani ortamda sinirli yemek varken ortamda x tane kedi var diyelim ve kendilerini idare ediyorlar bir sekilde. yemek+su vermeye baslayinca kedi sayilari artacak: x+t olacak diyelim. eger yemek miktarini arttirmazsan sonra bu yemek icin rekabet baslayacak ve sonunda populasyon x+k (t>k) gibi bir degerde sabitlenecek. sonra yemek vermeyi birakirsan deger x-m olabilir fakat eski sartlara gore yeniden x'de sabitlenir.

ekolojik yorumu bu heralde. biyoloji bilen varsa duzeltsin beni.

not: allah belami versin su sirin hayvanlara x y falan dedim.

valla marketlerde goody diye bir marka var. ucuz fiyatlı dandikte olsa mama mamadır mantıklı bişiy. bundan bolca alıp arada aklına estikçe dağıt derim ben. hem maddi olarak zorlamaz öyle royal canin, proplan gibi.

Abi bırak ekoloji, zooloji, botanik bilmemne bence, sen kendini iyi hissediyor musun, iyilik yapmış hissediyor musun ona bak. Adamcağızların karınları doyuyor işte, daha ne. Ayrıca Whiskasa o kadar para dökme, böyle açık mama diye bir olay var kilosu 3-5 milyon, git onlardan al bir 10 kilo, seneye kadar yeter. Kışın da verirsin hem, o ibnenin dediği de olmaz.

ne farkeder. siz içinizden geleni yapmışsınız. iki gün üç gün adam gibi yemek yemiş kedişler, çok mu? vardır öyle her mahallede üzerine vazife olmayan her işe yorum yapan densizler. aldırmayınız. yalnız whiskas pahallı. o kadar kediyi beslemek de kolay değil. bir süre sonra elinize geçen o paradan da olmamanız için daha ucuz, kiloluk mamalardan almanızı tavsiye ederim.

o kedilerin bi kısmısı parazitlerden bi kısmısı da gençlik hastalığından ölecekler zaten yakın zamanda. dolayısıyla azcık keyf yapmalarında bi sakınca yok bence hiç...
hem ayrıca, bizim ewde beslediğimiz sevgili kediciklerimiz ota boka burun kıvırsa da her ne kadar, aç kaldıkları anda çöpten yemek devşirme ve de avlanıp keyfine bakma alışkanlıkları geri gelir onların, merak etme...
mahallenin kedileri adına, ziyafet için teşekkürler...

forum tadına kaçcak ama yazmak istedim. şimdi kaygı duyanların açısından yaklaşırsam şunları yinelemeye ihtiyaç duydum. 3, 5 gün beslemeyle bi şey olmaz, evet kediler sefa sürer. bizim anlatmaya çalıştığımız özellikle yavruların uzun süre bu şekilde beslenip, sonra ööle cascavalak hele de kışın karın altında kalmaları. evdeki kedisi kaçmış ve bir kaç ay sonra bulunmuş kedisi olanlar ne demek istediğimi bilir. bir de bu işin kesin, net doğrusu yok. önemli olan en ihtiyaç duydukları anda elinden geleni, yapmak istediğin ya da yapabileceğin kadarını yapmak evet.
a) kediler çatlayıncaya kadar en kaliteli mamadan ziyafet çekmek
b) ucuz mamayla tıka basa doyuncaya kadar beslemek
c) parayı kediler fonu için ayırıp, arada mamayla beslemek
d) ucuz mamayı şimdi vermeyip yemek bulmalarının çok zor olduğu günlere saklamak
e) arada süt alıp, içine ekmek doğrayarak çok daha uzun süre yemek bulmalarını sağlamak
vs vs gibi zibilyon tane şey yapmak mümkün. en doğrusu senin istediğindir ve herkes kendininkini yaşar. hepimizin haklılık payı ve doğruluğu var, o nedenle de kimsenin atıp tuttuğunu düşünmüyorum. reklam faslına girmesin diye fazla yazmıcam ama şahsen acil, önemli durumlar dışında kafalarını sevip yürüyorum, orda ona yemek vermek nazarımda bir söz vermek gibi. bir dahaki rastlamamdaki tüm hayvanlara yemek vermekle yükümlü kılar bu beni. haa bu benim manyakça yaklaşımım. tabii herkes bi parça her gördüğü sokak hayvanına yemek verse hiç birisi aç kalmaz aslında.. neyse herkes kendindekini yaşıyor, yaşayabildiği kadarını da yaşatıyor. neyse gittim bu başlıktan.

pyro'nun bu konularda birçoğumuzdan bilgili ve ilgili olduğunu bildiğimden direkt kesildim konudan zira epey hardcore girdi yukarıda okunabileceği üzere. her ne kadar lavuk için "arkadaşın" dediyse de ben konunun özünü kavradığını düşündüm. kendimi kötü bir şey yapıyormuş gibi hissettim. ikinci cevabında ise biraz tersine bir rüzgar estirmiş doğrusu. bu yüzden kafamın karışıklığında bir değişiklik olmadı.

en önemlisi temiz su. bi çok kedi temiz su bulamadıgı için cok zorluk cekiyor sokakta o yuzden mama verme her gun bi kac kap temiz su koy. evin muslugundan da olur illa şişe su olcak diye bişey yok. düşününce yemek vermek değil su vermek daha onemli. bakkala gidip alamayacaklarına gore hayvanların su bulma sansı cok az. ozellikle de yaz mevsiminde.

yenecek kadar temiz yiyecek bulan hayvan içilecek kadar temiz suyu da bulur. kesildim olaydan zaten, vermedim bugün mama. artık bu soruyu cevaplamanıza gerek yok.

bu sanırım içgüdüsel bir durum. köpeklerin çoğu havai fişekten korkar. Hem de çok korkar. yapacak birşey yok. Çocuklar için de polis çağırın, kalp hastası annem var çok korkuyor falan derseniz polisler icabına bakarlar. Çocuklar da polisten korkar yapmazlar bir daha.

neronas doğru söylemiş, torpil zart zurt satışı yasak maddelerden polise söylerseniz satan yerleri anında tespit edip gereğini yaparlar.

ben çocuklardan yanayım, çocuk onlar...
uğraşacaksanız satan yer ile uğraşın.

sistematik duyarsızlaştırma bu tip durumlarda kullanılan yöntemdir.

aslında bu bir eğitimdir, özellikle Schutzhund isimli spora yatkın olan köpekler, 6.35 mm.lik bir tabancanın 3 adım öteden patlamasından korkmamalıdır ve tepki vermemelidir, bu yüzden bir eğitim safhasına sokulurlar, konunuz bununla benzer. neer yapılabilir?

balon çıkış noktanız doğru, ama nesneniz yanlış. düşük sesten yüksek sese çıkabilecek bir ses kaydına ihtiyacınız var. balon sürekli aynı sesi verir. köpeklerde sinir sistemini yöneten iki yön vardır, sempatik ve parasempatik sistem. birisi köpeğinizin duygularını ve tepkilerini, diğeri ise bu tepkileri idare edecek enerjiyi kontrol eder, yani besin ihtiyacını. iki sistem aynı anda işlemez, yani birisini aktif hale getirerek diğerini baskılayabilirsiniz. bunun için köpeğiniz yemek yediği sırada, düşük sesli sesi patlama sesini vermeniz, köpek için bir şey ifade etmeyecektir. aynı şekilde köpeğinizle aranızda olan bağı iyi kurduysanız ve motive edici bir takım hareketlerin ödül olduğunu köpeğinize verebildiyseniz, aynı şekilde köpeğinizin sese tepki vermediği zaman motive edip sevmenizde işe yarayacaktır. köpek bir süre sonra sese tepki verme= motive edici hareket denklemini kuracaktır ve bundan sonra size düşen, eşiği yükseltmektir.

bu uzun soluklu bir rehabilitasyon sürecidir. köpeğinizin tepkilerine göre zaman etüdü yapmanız gerekecektir. bir süre bu şekilde deneyin, eğer sonuç alamaz iseniz, başka yolları konuşur tartışırız, şimdilik kolay gelsin ;)

beylikdüzü'nden mecdiyeköy ya da taksim' (çift katlılarla). ordan metroyla (trafiksiz olsun diye) 4. levent. 4. levent'ten de dolmuş. ama şimdi bilemedim hangi dolmuş. ordan sorarsınız yine.

ön camdaki tabelaları sarı renkli olanlar büyükdere üzerinden siyah olanlar da itü nün ordan sahile dönerler.

yeniköy'se itü'nün yanından sahile gidenlere bineceksiniz, onların ön camında tarabya diye yazar zaten. diğerlerinde hacıosman yazar.

yok o saatte sakata gelirsin.

aksaraydan havalimanına ilk sefer 06:00 da.

6da binsek heralde 6:15 civarı havalimanı içindeyiz aramadan geçmek vs 6:30 diyelim 15 dakika kala check-in yapmazlar :) Evet şimdi şöyle soralım o zaman son sefer kaçta :))

metrodan indiğin yerden epey bi yürüyorsun. yani yol ne kadar sürer bilmiyorum ama 15 dakika sırf metrodan inip havalimanına yürüyüş sürer.

"aksaray >> havalanı" 40dk civarında sürüyor!
18 durak var hatırlatırım. her durağı 2 dakikada katediyor.

6da binip nasıl 15dk da oraya gitmeyi düşünüyorsunuz :P

edit: ehe mehe. zeytinburnunu sonradan farkettim

es den sana attığım mesaj işine yarayabilir.

Saat altıda aksaraydan kalkıyor zeytinburnuna ancak 20-25 dakika sonra varır. belki de daha geç. 10 dakika da havalimanı sürse 35 dakikada istasyonda olursunuz. ama metro durağı dışhatların altında. içhatlar girişine 10 dakikada varıyorum. uçak kalktığı sıralarda orada olursunuz, el sallayabilirsiniz:)

son sefer gece yarımda. ve pek mantıklı değil. ilk otobüs seferlerini araştırın mutlaka o civara da vardır.

bir de online çekin yapın, o kontuarda daha az sıra oluyor. saatten kazanırsınız.

online check-in yapsanız da boarding 15 dakika kala bittiği için stres olmayın, havaş ya da özel arabayla gidin.

online check-in yapsam bile malesef valiz var...O yüzden mecbur yetişmeliyim. En mantıklı hareket ya taksi ya da Havaş olacak bi miktar parayı gözden çıkarmamız gerek haliyle :)

Aida operasından bir bölümdü sanki hatta simtel süper reklamında çalardı.

verdi - aida

"marcia trionfale"

www.amazon.com

47 numarayi dinlerseniz goreceksiniz.

(futbol sahalarina da uyarlandigini hatirlatalim)

Mac degil de MacOS aslinda neyse. Ust duzey kullaniyorsan sana ilk basta biraz garip gelebilir ama kolay alışılıyor. Bu arada Mac almak istiyorsun diye anladigimdan eger cok zor gelirse MacOS kullanmak artik Mac uzerine XP yukleyebiliyorsun

gördüğünüz üzere hiç bilgim yok bu konuda. ben işletim sisteminden bahsediyorum, evet MacOS.

Mac sahibi olmak bence bu riske degecek bir sey o bakimdan senin yerinde olsam fazla dusunmezdim. Xp de yapabildigin ve Mac de yapamadigin seyler cok az mesela wmv uzantili dosyalari calistiramiyosun default olarak ama microsoft un bu is icin yaptigi codeclerini indiriyosun ne oldugunu annamadan quick time wmv de gostermeye basliyor gibi ufak tefek seyler.

pc'ye macos kuracam dersen hic bula$ma.
zira mac'teki kadar performans zaten alamiyorsun. ayrica bir suru donanim sorunu cikiyor. mesela ben kurdum mac os leopard (x86) ama ethernet kartini bile tanimiyor. bir $eyler buldum, deneyecem donunce falan filan.
onun di$inda kurcaladim biraz kullanimi rahat. bir sure sonra ali$iyor insan. mac de kullaniyorum zaten i$ yerinde, donanim olarak ahim $ahim bir fark yok (input devices).
ama i$te sana sorun cikaracak olan yazilim olur. onu nasil a$arsin bir fikrim yok malesef.

edit: ben o performansi alamami$tim. god oldum.

pcye macos kurucam diyorsan bulaş, en azından dene. sorun çıkabilir de çıkmayabilir de. benim laptopumda muadili bir macbook prodan daha performanslı çalışıyor macos mesela, ve tanımadığı tek şey wireless. ekran kartı ve onboard ethernet için sürücü yükledim bir de, benchmarklarda macbook proları geçiyorum. benimki gibi sıfır sorunla gayet performanslı ve stabil(haftada bir kapadığım oluyor bilgisayarı) şekilde kullanan kişiler tanıyorum. tabi doğru düzgün çalıştıramayan kişileri de, biraz şans işi yani.

Yardımcı olabileceğini düşünerek:

(git: 14176)

orijinal mac almaktan bahsediyorsaniz, dusunmeyin bile, alin.

cevap veren arkadaşlara tek tek teşekkür ederim. sözlükten de anafor ile konuştum (kendisi bu konuda aşırı bilgili ve sağolsun her sorumu ayrıntılarıyla cevapladı) sonuç olarak bence eğer pc ve mac (makina olanlar) arasında seçim yapmak gerekiyorsa kesinlikle MAC seçilmelidir, ben buna inandım. gelgelelim fiyat yüksek, işte orada bel büküyor biraz..

alacaksan bilkom'dan almamalisin.
tekel olduklari icin gecirebildikleri kadar geciriyorlar. yurtdi$indan getirtebilirsin (ki benbirpipodegilim'in duyurusu var mac book pro ile alakali). tabi iMac, power mac getirtmek zor olur ama dizustu du$unebilirsin.

düzenli olarak kulladığınız programların mac versiyonları veya muadilleri olup olmadığını da bir araştırın derim. unutmayın macos pek çok işi başarıyla yapabiliyor ama herşeyi değil.

mac güzeldir, şıktır, performanslıdır, görece sorunsuzdur vs. vs. ama pahalıdır. profesyönel olarak grafik ve müzik gibi işlerle uğraşmıyorsanız o paraya değip değmediğini iki kere düşünün derim. mac'le pc performansı karşılaştırmak çoğu zaman hatalı yapılıyor. aynı işlemciyi kullanan makineleri değil aynı parayı ödediğiniz makinelerin performansına bakın. eğer donanım hakkında bilgi sahibi iseniz mac'e ödeyeceğiniz parayla ondan çok daha güçlü pc toplayabilirsiniz. ayrıac özellikle imac almayı düşünenlar almadan önce sözlükteki imac başlığını okusunlar derim.

rapidshare premium account alip parca parca upload edebilirsin. (rapid uploader kullanarak)

o da aklimdaydi ama dedigim gibi once belesten halletmeye caliscam.
bu premium hesaplarin fiyati nedir ki? bir de bi seferde en fazla ne kadar upload edebiliyorum?

1aylik 13-14lira arasi (kura gore oynuyor)
dosya upload limiti yok. sadece tek seferde max. 100mb upload edebiliyorsun. 100mb'lik partlar halinde upload yapabilirsin. (yani bir dosya 100mb'tan fazla olamaz)
ama resimdir, videodur bunlari atarsin programa upload eder gecer. sorun olmaz.
bir de klasor sistemi var. cok i$ine yarayacaktir. bir du$un derim.
bedava gb'larca alan biraz zor.

bi yer vardı da, 25 gb alan veriyordu unuttum, bi entry m de yazmıstım.

rapidshare 'e guvenme. bilmem kac gun download edilmezse upload ettigin sey, otomatik olarak siliniyor server'dan.

Bahsettiğin kadar değerliyse, rapidshare işe yaramaz pek. Çünkü premium hesabı yeniletmezsen dosyaların siliniyor. Fiyatı da yıllık 55 EURO, yani 90 YTL gibi bişey.

Ayrıca sana servage gibi yerler tavsiye edenler olacak, bunlar genelde 300 GB alanı ayda 5 dolara falan verdiklerini iddia ederler. Onlara da inanmayacaksın. Çünkü onlar yedek depolamana izin vermezler. 10 GB'ı aşmadıkça fırça yemeyebilirsin ama. 300 GB ise imkansız.

Yine de 9 GB'ı güvenle saklamak için gmail dahil hiçbir bedava yere güvenme. Paralı yerlerden biraz alan al. hatta paran varsa iki farklı yerden al, birisine yüklersin ötekine de birinciden gönderirsin. Biri kapanırsa diğeri yaşar.

techmagazine.ws burada birkac site var depolama yapan isine yarar heralde

rapidshare 20gb'tan fazla dosyasi bulunan premium accountlarin 90gun boyunca download edilmemi$ dosyalarini siliyor. atip tutmayin.

(bkz: storage xxl)

ya bana 10 gunlugune saklayabilcegim bi yer lazim.
suan yurtdisindayim, burda cektigim fotolar ve vidoylarvb dosyalar icin lazim. 10 gun kadar sonra turkiyede kendi bilgisayarima aktarcam. en iyisi 3-4 farkli dvd kopyasi yapmak herhalde.
gamil de 5gb alan veriyomus. 4gb lik tek dosyayi yukleyebilir miyim acaba gmaile?

taşınabilir hdd alsan? sürekli de 2 hdd de birden tut verileri. riski azaltırsın biri bozulursa diğerinden yüklersin. ayrıca dvd ye de yaz tabi ama verify et.

verify edince noluyo? neroda falan vardi diskteki verileri dogrular gibi bir secenek ondan bahsediyosun sanirsam.

gmail'de attachment limiti 20mb.
abi sen en guzeli 1aylik rapidshare accountu al. upload et turkiye'ye gelince indirirsin. hesap kapaninca da dosyalar silinmi$ olur.

rapide tek seferde yukleme limiti 100mb miydi neydi? 9 gb in mpe arsiv kismini silersem(trukiyede yine bir arsiv yapabilirim souncta) 5gb lik bir veri kaliyo. bu 5gb i da 100mb ye bolup bolup gindermek iskence gibi olur. bunun bi programi varmidir, 5gb ati atiim o direk benim rapidhesabina yuklesin?

suan en kolayi rapid gibi gorunuyor benim icin. peki kredikarti degilde banka kartiyla hesap alabiliyor muyum? tr hesabi yada finlandiya hesabi fark eder mi?

sanal kart kabul ediyor.
finlandiya hesaplarinin sorun cikaracagini hic sanmiyorum.

benim sanal kartim yok ki. bu sanal kart sadece kredi karti uzerinden mi aliniyor?

turkiye'de garanti bankasi direkt hesaba bagli sanal kart hizmeti de sunuyor.
direkt normal kredi karti ile de odeme yapabilirsin. paypal hesabin varsa parayi ordan aktarirsin falan falan. zaten odeme paypal uzerinden gercekle$mekte.

nette veri depolama dusundugum kadar da kolay bir is degilmis megersem. ben en iyisi kaliteli bir kac dvd ye yazayim benim verileri.
premium hesap almadan da rapid yukleyeyim bari nolur nolmaz diye.
yardimci olan herke$e burdan cok tesekkurler ediyorum.

Yahu 10 günlüğüne diye desene baştan. forumsunucu.com'dan iletişim sayfasından bana ulaş, ben sana aklına gelmeyecek kadar depolama veririm 10 günlüğüne.

turk telekomun internet data center adli bir servisi de var ´www.ttidc.com.tr´ bildigim kadariyla epeyce ucuz servisleri.

sanırım www.portforward.com da istediğin gibi açıklanıyor.

(bkz: #6177360)

ben bir ara "Second Copy" die bir programa rastlamıştım. Belki işine yarar.

second copy programı aynı klasör için farklı tarihlerde farklı backuplar almaya izin vermiyor. bir nevi senkronizasyon programı gibi çalışıyor.

Residence bildiğim kadarıyla o bölüm. Ofisler ve evler olsa gerek. Akmerkez'de falan da var o tarz yapılar. Hatta artık neredeyse bütün alışveriş merkezlerinin yanına çakıyorlar bir residence. Vuuuu çok havalı :)

madem residense neden bu kadar hayvani bir koruma var ? melih gokcek in orda bir dairesi oldugunu okumu$tum bir zamanlar ondan olabilir mi. kopeklerle felan da arama yapiliyor.

ofis oldugu dogru da residence yok. hatta regus orada iki uc katta hizmet veriyor

biraz daha beklersen önünde, bir cip dolusu korumanın arkasından high security 760il ya da s-600 guard gibi araçlarla gelip oraya giren amcalar görürsün onlar hoşlaşıyorlar böyle şeylerden yalan dolan güvenlik önlemlerinden falan...
ulan madem çok korunacan ne işin var bütün ankaranın girip çıktığı bi yerin dibinde manyak mısın dememişler zamanında adamcağıza...