ben her 3 ayda bir kan veriyorum ve bence kanla bir alakası yok dediğiniz şeylerin.

ben de kan bağışladığımda uyku ile ilgili bir sorun yaşamıyorum.

la ben ömrümde hiç kan vermiş değilim ama aynı senin gibiyim.
kan verme işi değil bu iş.

Ben kan verdim bu sorunların hiçbiri olmadı sadece 2 gün asalak gibi dolaştım ne yaptığımın farkında değildim.

hangi sınavlara hazırlanıyorsun_? onu söylersen daha çok yardım alırsın. banka sınavı mı, kurum sınavı mı açıköğretim sınavı mı, okulun dersinin sınavı mı_?

öncelikle genel muhasebeyi tam bir yerleştir kafana muhasebe mantığını iyice bi anla.
sonrasında en sınavlarda en çok karşına çıkan konulara yönel.
islam çankaya mı nedir bir adam var onun kitaplarını tavsiye ederler alma bence.
en iyisi açık öğretim muhasebe kitapları.
ince ince anlatır bazen sıkar ama her bir şey yazar.
veya yargı murat gibi yayınevlerinin açıköğretim için hazırladıkları yardımcı muhasebe kitaplarını al.

açıköğretim kitaplarından çalışıyor çoğu insan ya da kendi okul kitaplarından.

finansal muhasebe, maliyet muhasebesi en çok da muhasebe standartlarından sorarlar diye tahmin ediyorum.

finansal muhasebeyi oturtursan kafanda diğerlerini anlaman çok daha kolay olur. muhasebenin çoğu hesapların balansının hangi tarafta olduğu bilmek. bir de hesapların hangi tabloya yazıldığı. sonrası çorap söküğü gibi geliyor. ilk bir iki konuyu iyi anla.

ben can şımga muğan'ın kendisinden ve kitabından öğrendim. sağolsun iyi öğretti. kitabı hgayet iyi ama ingilizce. bir de odtü dışında biryerde satılmıyor galiba. maillerde bir yerde can hocanın bana tavsiye ettiği kitaplar olacaktı bulursam sana mesaj atarım sözlükten.

Orhan SEVİLENGÜL - genel muhasebe
piyasadaki anlatımı, kapsamı en kaliteli kitaptır. kurum ve banka sınavları bu kitaptan geçer.

bu kitabı al ve çalış bu kadar basit.

Orhan SEVİLENGÜL - genel muhasebe +1
okulda silah zoru ile almak zorunda kaldım ve memnun kaldığım bir kitaptır.

not:silah hocanın elindeydi.

Renkli çıktı almıyorsanız (ve bulabilirseniz) HP Laserjet 1020 alın.

yazıcı almak daha mantıklı.

çıktı almak daha ucuza gelir, yazıcının kartuşu bitecek zırt pırt. profesyonel makinelerde toner olduğundan birim çıktı daha ucuza gelecektir.

ha eğer uzuuun bir süre çıktı alacaksınız belki printer daha avantajlı olur. (tabi o da kartuş yiyecek ama hayırlısı)

suan yazıcı piyasasında ne varsa electroworld ( özellikle torium avm/ist) carrefour , real gibi yerlerde tarayıcı,fotokopi, cart curt herseyi olan yazıcıların fiyatı 50 tlden baslıo max. 90 a kadar gidiyor. sürekli lazım oluyorsa git al hem işini gör hem mal sahibi ol.
mürekkebi de dert etme.git al mürekkebi,bir de şırınga.etiketin altından doldur doldur kullann...

kahve, elma, soğuk duş.

ılac?

modiodal... 30 tabletlik kutusu 130 tl civari ama... 12 saatte bir 2 tane alin uyku size haram...

kafein hapi/tableti denen bir olay var. ammaaa ben almam böyle ilac milac; kahveydi, redbull'du onlarla idare etmeye calisirdim ögrencilik yillarinda.
sabahlamak icin alanlar söyle diyordu: uyutmuyor ama yorgunlastiriyor, sersemlestiriyor, o yuzden birsey yapamiyorsun...
vitamin al sen mutlaka, vitamine, portakal suyuna, muza, elmaya falan ihtiyacin olacak... 4 sinav falan diyorsan önce beslenmene dikkat et...
edit: he bir de alzheimer hastalarinin falan kullandigi ilaclar vardi, zihni acmasi, hafizayi güclendirmesi icin kullanilan, hey gidii... eczaneye gidip sor bence derdini anlatip..

elmanın uyku açma özelliği çok iyidir.
kahve bile elmanın 3 de 1 i oranında etkilidir.
ilaç içme sadece gözlerin değil zihninde açık olmalı çünkü.
ders çalışacağın gün abanıp bol kepçe yemek yeme az az ve sık sık ye.

sudafed'i kesfettim ben. sinuzitken burnum tikanmasin diye gece yatarken iciyordum. 3 gun hic uyumayinca doktora sordum. meger icinde efedrin varmis.

efedrin

Aceleniz yoksa kavga çıkarıp almayın. Türkiye'de çok bağıran kazanır.

genelde matbaa ismi yazar davetiyelerde. bazılarında dediğiniz gibi telefon numarası da yazar. çok anormal bir durum değil yani. her şey mükemmel olsun istiyorsunuz haklı olarak ama bunun canınızı sıkmasına izin vermeyin. nişanlınız da haklı. bu saatten sonra vaktiniz daralacağı için daha da stres olacaksınız. bence alın gitsin.

hep böyle "idare" etmekten kaybediyoruz işte. davetiyeleri bir süre önce yaptırsaydınız, böyle bir sorun çıktığında başka bir manevra için vaktiniz olurdu.

artık olan olmuş ama bence, vazgeçme, tekrar bassınlar. hoşuna gitmeyen bir şeyi almak zorunda değilsin. yeterli vakit varsa tabii.

arkasına mini mini harflerle yazsın numarasını
tasarımı kirletmesin
yok kirletiyorsa almayın kartı vermeyin parayı

böyle bir durumda, eğer artık geçse, davetiyeleri alın, davetiye üzerindeki telefon vs. ile ilgili olarak ödeme konusunda problem çıkartın, inadına da davetiyeleri dağıtmadan,bir şekilde o yazıları kapatın, kapattırın.

layn oruspu çocukları biz sizin sponsorluğunuzdamı evleniyoruz diyin koparın yaygarayı.
tabi siz bunları söylerken evde hala- dayı- amca- ve teyze- oğullarının olmasında fayda var.

100 lira verin.

şimdi şöyle bir şey var, siz karşı tarafla açıkça davetiye üzerine matbaa ismi ve numarası yazzılmayacak diye anlaşmadıysanız, ticaretin olağan gereği nedeniyle matbaanın yaptığı şey ne etiğe ne hukuka aykırı.

e-postada tasarım şekil şemal uzerine anlaştık diyorsunuz ama siz yukarıda da belirttiğim gibi, matbaa ismi ve telefonu olmayacak demediğiiz sürece, o tasarımda anlaşmış olsanız bile bu tarz bilgilerin konulması çok normal. hatta ve hatta karşı taraf büyük olasılıkla farkında bile değil, sonuçta onlar yaptıkları işi bu şekilde tanıtıyorlar, bu onların hakları.,

dediğim gibi bu tarz isim ve telefon konulmayacak şekilde açık olarak bir anlaşmaya rağmen konulduysa, haklı taraf sizsiniz, konuşarak halledebilirsiniz.

en son sayfa derken davetiyeler genelde 2 sayfa önlü arkalı ve senin bilgiler 3. sayfada yazar değil mi? bu adam 4. sayfaya mı yazmış adını telefonunu..
eğer öyleyse anormal bir durum yok. kocaman harflerle sponsor olmuş gibi yazmışsa o problem edilebilir ama davetiyeydi, nikah şekeriydi gibi şeylerde yapan firmanın adı yazıyor uzun yıllardır. yazması da iyi bir şey bence beğendiğiniz bir tasarımı kendiniz kolayca bulup kullanabiliyorsunuz.

biri laf atsa da keyiflensem mi diyosun gece gece :D

yardım kulübü bık bık.

cem şancı oku sen yakışır :D

yardım kulübüne giden kızlar vibratör takıp, ilk senesinde bu kızlar bana verir mi acep diye meraktan aklı sitinde olan bünyelere çakarlarmış. belki şehir efsanesidir, belki gerçek.

panpa kasayı yan yatır olmazsa format at o da olmazsa montla sıç.daha ne diyim sana

Hoşlandığı kız komünist diye sakal bırakıp kantinde saz çalınıp türkü söylenen masalara takılan tikiler görmüş biri olarak ben yadırgamadım. Böyle mallıklar özellikle mühendis adayı öğrencilerce yıllardır yapılagelmiştir :)

Klüpçe gittiğiniz yerlerde en arkada durup ilgili görünmeyen kız var ya, o da sizin gibi ortam olsun diye takılıyor oraya, ona yanaşın. Onlar kapılmışsa (kapılmışlarsa ayrılmışlardır) beğendiğiniz kıza gidip geçen gün yolda bulduğunuz hasta yavru kediyi nasıl iyileştirdiğinizi anlatın. Bir de bahane yaratıp bilgisayarınızda bir şey gösterin. Ama o da ne, masaüstünde tatlı yeğeninizin fotoğrafı var! Hem kedi seviyorsunuz, hem merhametlisiniz, hem de bu yaşta bebek yeğeniniz hayatınızın tam ortasında, tam bir koca adayısınız! Bunları yiyecek bir salak kız bulursanız takılın, bulamazsanız başka klüpleri gezin.

yanlış yerdesin bence

denize düşmüş kızlara yakın durun.

montla sıç.
(bkz: attention whore)

duyuruda sazan avı

piyasaya göre normal bir fiyat bu.. Eğer fazla km yapmamışsa ve de ıvır-zıvırı yoksa alınabilir..

aylar sonra 7 yaşında olacak bir otomobil. 2 ay sonra satması bence daha da zorlaşacak. kaçırılmayacak bir fırsat kesinlikle değil bence.

@anteelope_ 80 bin km, kırığı çıkığı yok.
@kayranin kedisi daha ucuz bırakana rastlamadım yalnız. millet 22 - 25 arası rakamlar söylüyor sıklıkla. yine kurt düşürdün içime, biraz daha bakayım en iyisi. :)

80000 km fazla değil normal yani arabada kırık dökük bir durumda yoksa toyata alınır.
ama o corolla serisi pek tutmadı yani satmakta zorlanabilirsin.
yok ben alacam kullanacam dersen al güzel araba ama işte piyasası yok.

piyasadan haberdar olan bir mekanik teknisyen olarak yazıyorum; eğer satıp kar yapıcam diyosan, bir megane veya clio almalısın..

Ama, piyasa umrunda değil ise, sürüş zevki, sorunsuzluk gibi şeyler arıyosan ideal bir arabadır.. az da yakar, Motoru ve yürüyen aksamı basittir, her yerde rahatça bakım ve onarımını yaptırabilirsin.

Gri rengi iyidir. :)

kar değil de iki üç sene sonrasına pek zarar yapmadan elden çıkarabileceğimi düşünmüştüm. bulduğum laciverti bu arada, hoşuma gitti yine de benim. :p

düşünmeden al. sana sağlayacağı rahatlık renolardan çok daha yukardadır kim ne derse desin.

eğer kazasız ve iyi bakılmışsa sorun çıkarmaz. bakım dökümanlarını iste almadan. elden de rahat çıkarabilirsin.

sağol hocam, bugün halletmeye çalışacağım tam işi. teşekkürler hepinize.

of ben de geçen bir porno izledim. yani nasl buldum neden böyle bir ey yapmışlar bilmiyorum ama gerçekten çok kötyüdü. hayatımın sonuna kadar porno izleyebileceğimis anmıyorum. seksten bile soğumuş olabilirim :/ neden yaparlar böyle şeyleri anlamıyorum ya. üf lanet olsun.! PORNOGRAFİ YİVRENÇ BİŞİ!

@cedric

yok be abi valla dalga geçmiyorum.

kiz oldugundan emin miydin, travesti olmasin :P

@nawres

valla götü zor kurtardım ya. ama travesti değildi ondan eminim. yani öyleyse bile en azından başarılı bir operasyon geçirmiş.

@ msne ciddiyim ben de:/ aklıma geldikçe midem bulanıyor!

takılsaydın bence de :)
sen vermesen o verirdi be kardeşim..

bahsi gecen kizda muhtemelen; pek cok platformda surekli kiz arkadaslariyla hep ayni seyleri yasamaktan sikayet eden erkekler gibi, "ayyy erkek arkadasim cok tutucu, hic yenilik yok,hep ayni dede donlarini giyiyor, filmlerde gordugum bir seyi denemek istedigimde hemen karsi cikiyor,hep ayni hep ayni, ustelik hep kendi istedigi pozisyonda,kosullarda ve zamanda istiyor" diyordur. eminim yani.

@Phoebe
kusura bakmasın da o kadar da değil yani.

Bir dahaki sefere ticari davranın ; bit.ly

Şaka bir yana öyle fanteziler anormal gelmesin çünkü herkesin farklı farklı uçuk fantezileri mevcut.Büyük bir kesim kendi içinde kurgulayarak geçiştiriyor.Ancak bazıları uygun ortamı daha doğrusu o özgürlüğü / samimiyeti bulduğu varkit bunu açığa çıkarabiliyor.Yani herşey sizin elinizde.Beterin beteri var onuda belirteyim sizinki bu kadarla sınırlı kalmış daha başka senaryonlarda dönüyor şükredin.

amma korkmuşun be adaş, neyle becercek seni? çok çok parmaa sokmayı çalışırsa acıyo maabeti yapardın, kıyamet koparırdın vazeçerdi.
ama aranızda nasıl bir seksüel ilişki vardı onu bilemeycem, geçende gastede okudum karısı kocasının götüne soda şişesi sokmuş fantazi için de sonra çıkaramamışlar hastaneye gitmişler falan...
takla mevzular yani...

bana pasla. inletirim allahın izniyle.

@icemanr

o fantezi degildi yav, intahar etmeye calismisti adam soda sisesiyle.

sen bunu yazinca da aklima, saka olsun diye arkadasinin makatina kompresorle hava basan adam geldi.

@karahan
özelden vereyim numarasını. şaka bi yana ne bahane bulmuşsun sen de buluşma için. saygı duyuyorum.

Mukemmel ya gayet dogal arkadaslar ne var bunda.Rolleri degismek istemis.Erkekler nasil bazen tam tersine fantaziler kuruyorsa kiz da ole yapmis:D

seksi de üç paralık hale getirdiniz sonunda.elde ne kaldı? hiçbişey...

aşk lazım aşk

insan bu kıza güvenip yanında uyuyamaz la bir şey yapar diye.
iyi kurtarmışsın bir daha da yan yana gelme hadi geldin diyelim yatağa falan girme.

var öyle parmaklamaya niyetli kızlar lan bana da rast geldi bi iki kere. hatta lan acaba diğerleri yapıyo mu diye düşündüm. hala düşünüyorum belki de denemek lazım yapan eden varsa bi bildiği vardır :)

@nawres: ben alttaki haberden bahsediyorum...
ahanda ibretlik haber, sübanallah...

www.gencturkhaber.com
reutersturk.com

becermek lafı olmamış pek. sex oyunu desek böle şeylere daha güzel olur. bu iki kişi arasındaki bir mevzu. beni sikiceklerdi deyip çok şapmamak lazım. istemediğinizi anlatsaydınız daha iyi olurdu. kimse kimseye zorla bişi yapmaz yahu. abartmayalım yani. kızın derdi falan yok. gayet normal. dediğim gibi oyun olarak düşünürseniz daha kolay atlatabilirsiniz bazı şeyleri.

banada demişti biri parmağımı kullanmama izin vericek misin diye bende bozuntuya vermedim başka neler dicek diye. he demiştim sonra yaptırmadım tabi. bide yaptırıp sonra müptelası olmak istemiyorum.

@evegirmekistemiyorum
böyle oyun olmaz olsun. psikolojim bozuldu ya. klozetin üzerine çıkıp ağladım saatlerce.

sorun onda değil, sende.

@:/

niye ki?

çalıştığın işyeri anlaşmalı olduğu bankaya talimat verir senin hesaptan havale bilmem ne için kesinti yapılmasını engeller. sen o iş yerinden ayrılırsan bundan bankanında haberi olur yani bilgilendirir ve senin hesap normal vatandaş hesabı olur çator çatır keserler. yapıkredi bankasında oldu garantide de olur.

yakında tekrar geri dönersin :)
fikir vermek açısından söylüyorum vodafona geçmiştim ertesi gün açıldı.
türükzeli bilmiyorum.

Maksimum 6 gün

en fazla 6 gün ama genelde 3 güne taşınmış oluyor. 6 günü geçtiyse bi kontrol ettirin derim çünkü avea genelde tc uyuşmazlığı hatası veriyor.
bilgi mesajı geçiş gerçekleşmeden bikaç saat önce gelir.
taşıyıcıyım, ordan biliyorum.

3 ila 6 gün sürüyor
ama iş faturaya gelince günü gününe yolluyorlar, hiç sekmez.
bu arada geçmiş olsun, turkcell'e geçmişsiniz. hayatınızda hiç görmediğiniz türden über fantastik faturalar ödemeye hazır olun.

kulak uğultusu çok önemsiz bir şeyin belirtisi olabildiği gibi beyin tümörünün belirtisi bile olabilir (ciddiyim,2 gün önce bir arkadaşa kulak uğultusu için gittiği doktorda tümör teşhisi kondu)
1 aydan uzun sürerse doktora gidin.

kulak deyip hafife alma hemen bir kbb dohtoruna git.
duymadır dengedir hepsi kulakta olan şeyler.
kulakta oluşabilecek rahatsızlıkların belirtisi ya uğultu ya çınlama olur zaten.
ağrı varsa olay kopmuş demektir.
geçmiş olsun.

(bkz: tinnitus)

tinnitus'a benziyor, geçmiş olsun.

yalnız kulak çınlaması değil bu bildiğin uğultu. sivrisinek sesi gibi işte.
şiddetli bi ses değil ama vınnlıyor işte arada.
kbb ye mi nöroloji ye mi gitsem ben şimdi?
önce kbb ye görünmek daha akıllıca sanırım.

once kbb, o bisey bulamazsa norolojiye yonlendirir.

kulak uğultusu herhangi bir operasyonla geçip geçmeyeceği belli olmayan bir şey. iç kulaktan gelirse çözümü yok. çünkü iç kulakla ilgili tıbbın eli kolu bağlı. o yüzden kbb doktorları sana uğultu veya çınlamayla ilgili kesin bir teşhiste bulunuyorsa; "şundan dolayıdır. hallederiz" fln. oradan koşarak uzaklaş.

bence ilk olarak odyo testine gir. duyma kaybı %20 ve üstünde değil hiç uğraşma. gerek yok.

kulak kiri ya da iltihap neden oluyor buna genelde...

tinnitus var bir de evet, ama o değildir umarım, ki sanmam da...

www.vatanbilgisayar.com

bende bu var nası memnunum anlatamam sıfır ısınma problemi harika hız, ses çıkmıyo ama onuda küçücük bi hoparlörle halledebiliyosun sorun olmadı bende yani ama ben oyun oynamıyorum tabi o var nası kullancağına bağlı pc yi

www.teknosa.com
bide buna bak istersen ama asus al bence kesinlikle

ipad al.

böceksever'in paylaştığı asus bilgisayarı tavsiye ederim 2 hafta önce kardeşime aldım. on numaradır.

www.vatanbilgisayar.com

acer 3820tg veya dvd'li olsun dersen acer 4820tg

i5 işlemci, 3gb ram, harici ekran kartı, led ekran.

acer alma arkadaş cayır cayır ısınıyo kim aldıysa pişman ben uyarıyım da

bu güzel bi bak istersen dell iyi ben memnunum.

www.teknosa.com

ACER Aspire 6930G kullanıyorum 1 yıldan fazla süredir;

16'' ekran,
ATI Radeon HD 4650 1GB Ekran Kartı
2x2 GB Dual Ram
DVD-RW
Intel Core2Duo 3.0 GHZ

Pili çabuk bitiyor malum 16'' ekran falan, onun dışında hiç bir sorununu görmedim. Ben 1100 liraya almıştım.

önümüzdeki yıllarda usb 3.0 önem arzedecek gibi duruyor; e-satayı gümbürtüye götürmüşler die duydum asus :

www.pcdepo.com

bede mühendisim ve bende okudum ikinci üniversite. sana önerim mühendisin ekonomi öğrenmesinin gerekliliğidir.

* İktisat, (İktisat Fakültesi)
* Kamu Yönetimi, (İktisat Fakültesi)
* Maliye, (İktisat Fakültesi)
* Uluslararası İlişkiler, (İktisat Fakültesi)
* İşletme, (İşletme Fakültesi)

bunlardan birini öneriyorum lisans için.

ama genelde herkes 2 yıldan sonra sıkılıp yapamayacağına karar veriyor ya da önlisans diploması kafi kalabiliyor. benim sana önerim ilk önce güzel bir önlisans programı okuman yönünde çünkü bu diplomada sende kalacak.

* İnsan Kaynakları Yönetimi,
* İşletme Yönetimi,
* Bankacılık ve Sigortacılık,
* Dış Ticaret,

bunlardan birini okuduktan sonra aöften tamamlama hakkın bulunuyor 4e.
ben işletmeyi önlisans diplomasıyla tamamlayıp, iktisat fakültesine devam ettim. 2 değişik diploma aynı zamanda.

işletme, iktisat veya adalet ( 2 yıllık ) bunlardan biri.
lisans mezunuyum şimdi adaleti yazdım tekrar öğrenci oldum sınıfları doldurmadan hemde.

sakın ha süet mahvolur. İlk yağmurda boya akar gider. Süet nubuk boyası alın.

benimde mor vardı boyadım çok berbat oldu sakın sakın yapma

tutmaz.
boyama sakın ayakkabı rezil olur.

3 yıl sonra rotasyona tabi olursun tercih yapmanı isterler, zorunlu hizmet bölgesi bi yerlere gidersin. bundan yırtmanın yolları var tabii, özür durumlarından (mesela eşin de orada çalışıyosa eş durumundan)faydalanabilirsin. ama bu şekilde her sene atıyorum eşinin orada çalıştığını ispat etmen gerek. tersi durumda birçok faktör önemli. branş, hizmet puanı vs. bilgi olsun diye şunu söyleyeyim, zorunlu hizmet bölgelerinin hizmet puanı daha yüksektir ama güzel yerlere atanma ihtimali gün geçtikçe daha da azalıyor malesef.

zorunlu hizmetin dışında çalışıyorsun bir süre sonra zorunlu hizmet olan yerlere tayinin çıkıyor, rotasyon... sana okullar sunuyorlar birini tercih ediyorsun en iyi ihtimalle

zorunluya atanıp kendi istediğin yere gelme işi, gitmek istediğin yer ve alanınla ilgili. bazı bıranşlar hemen istedikleri yere atanırken özellikle sınıfçılar uzun yıllar bekleyebiliyor.

özellikle güney ve batı illeri en zor iller

zorunlu hizmet bölgesine gitmek kaçınılmaz.

savas zaten bitmemisti de, bence rusya ukrayna ve gurcistan'in ardindan yine nato ve dogu birligini test ediyor.. fuze kalkani geyigi ile ayni zamana gelmesi cok manidar.

Ufak ufak çatışmalar halinde yıllardır süren sürtüşmeler ara ara alevleniyordu zaten. Yakın zamanda da olan bu. Topyekün savaş çıkması imkanı pek yok.

amerikanın nükleer uçak gemisini güney kore ile ortak tatbikat için japonyadan yola çıkarmasıda kanımca buna cevap. topyekün savaşa kimsenin girmeye cesaret edeceğini sanmıyorum.
ilgili haber: www.ntvmsnbc.com

sam emmi kuzey koreye dalmak için bir bahane yarattı hepsi bundan ibaret.
dünyanın jandarması oldu deyyuslar her poka koşuyorlar.
nükleer silah denemesi yapacaklar belkide.

kuzey kore : koministen
güney kore : emperyalist uşak

ikisi yanyana olunca biri başkalarına hizmet etmek için varsa bunlar olur.

japonya 2. dünya savaşını kaybettikten hemen sonra koreden çekildi bütünü ile müttefik kuvvetlerin yönetimine geçti.
amerikalılarda çekildikten hemen sonra, kore ikiye bölündü. kuzey ve güney olarak.
kuzey sovyet ve çin kaynaklıdır,güney ise amerikancı politikayı destekler.
soğuk savaş halen devam ediyor. yoksa küçücük kuzey kore ülkesinin, başka bir devleti bombalamaya götü yemezdi.

muğlada linyit ve mermer var.

oralarda bi yerde gumus ve silika var baya zengin kaynaklar. lokasyon veremıyorum.

Mermer-krom genel

onlar dışında aklıma gelen:

Manisa - nikel, kömür
muğla - kömür, mermer
kütahya - baya bir şey... (jeolojik oluşum sebebiyle ülkenin en zengin bölgelerinden birisidir burası)
izmir civarı (bergama, ovacık...) - altın, gümüş

ilk aklıma gelenler bunlar... daha ayrıntılı istersen mesajla ulaş bana...

manisa linyit kömür
kütahya bor
afyon mermer
izmir gevrek
bunlar öne çıkan iller ve madenler diğerlerine göre başı bunlar çeker.

yahu adamlar bulundukları ortamda çektikleri fotoğrafları koyuyorlar ne var bunda? benim berberim de sanıyorum iş başında çekilen fotoğraflarını koyuyor.

hatta ben kendi alanımdan arkadaşlarımın işle alakalı fotoğraflar koymasını çok seviyorum.

sonuç olarak bunları kafaya takmayın. sonra o doktorlara işiniz düşmesin.

freudyen yaklaşıma göre zaten doktor ya da pilot olmalarının altında yatan sebep daha iyi ve çeşitli insanla çiftleşme ihtimalini arttırma isteği. meslek sahibi olmanın arkasında yatan ilkel sebep seks. fotoğrafta da bunu gösterince alt mesaj şu oluyor: "kızlar dolgun maaş alıyorum ve saygın bir mesleğim var."

bak bi de dr. larin icinde dr. yazan mail adresi ve dr rumuzlu plaka alma hevesi vardir. demek ki dr. olunca gerekli bisey. komik mi? evet. ama illa ki bu yaklasim birilerine dogru geliyordur.

İnsanlar mesleklerini, onları yansıtan profil sayfasında sizin veya bizim gözümüze sokacak kadar çok sevebilir, bu da yadırganacak bir şey değildir. Bence siz fazla tepki veriyorsunuz.

@darknum kimin neyi ne için koyduğunu biliyoruz iş ortamında çekildiği fotoyu insan niye profil yapar? ameliyat kostümü ile foto koyan bi insan? o doktorlara işim niye düşmesin onu da anlamadım onun görevi o işi yapmak zaten, onun da berbere işi düşer berber saçını keser bu doktorların kendini tanrı sanmaları da ayrı bi inceleme konusu

feysbukun ne kadar berbat bir fasilite olduğunu hala farketmedin galiba. o meşhur amerikan atasözü gibi .ya sev ya terket dostum. fesybukta işler böyle yürüyor maalesef:)

ben staj yaparken baretle bir fotoğrafımı koymuştum. hiç de bu kadar detaylı düşünmemiştim. bence bazı insanlar bu sosyal paylaşım sitelerine fazlaca kafalarını yoruyorlar. kimsenin umrunda değil halbuki.

@staghound: facebook'un ne bok olduğundan haberdar değilsin herhalde?

@helenart: mail'e bir şey diyemeyeceğim de, dr yazan plaka almaları gayet mantıklı, biraz düşünürsen sonuca ulaşırsın bence.

Komik olduklarının farkında değiller ama komikler bence de. Tıp doktorları ve avukatların her ortamda, her fırsatta mesleklerini kişiliklerinin önüne getirmeleri bence de komik.

Bu arada, sırf pilot, doktor, avukat, (hatta asker, polis) kocam olsun, isterse çamurdan olsun diyen bir sürü kız var, onu da eklemek lazım :)

valla kimin ne için fotoğraf koyduğunu biliyorsan neden yapıyorlar diye niye soruyorsun?
o doktorlara işin düşmesin derken böyle kafayı takıp delirme demiştim. yoksa o doktor sana bakmaz demiyorum.

cosmicstring +1
ayrıca evinin kapısında av. ali cıbıl gibi meslek ve isim soyisim yazan bir çok kapı gördüm. belkide eski okul arkadaşları onun profil resmini görünce vay kerata büyümüş okuma yazmayı sökmüş doktor veya avukat olmuş desinler diye koymuştur o resimi oraya.
benim bi tane geri zekalı arkadaşım var elli sefer dedim yaz tıbbı dohtor önlüğü giyer foto çeker facebuka falan profil resmi yaparsın dedim dinlemedi uçak mühendisi oldu iş bulamadı falan. profil resmi nasıl derseniz ellerini iki yana açmış kanat gibi yapmış böyle koşarken çekmişler almış o resmi profil resmi yapmış durum bu yani.
elinde kdv beyannamesi tutan bir muhasebeci profil resmi görmedim.
bi saniye ya şimdi bu durumda çoban, dana ile birlikte bi resimlerini mi prıofil resmi yapmalı.
neyse ne yaa sallama boşver kafa karışıyo

kendini telefonda, bankada, orda burda ben doktor bilmemne, pilot, avukat vs diye tanıtanlar da var. facebook bunun yanında çok masum kalır.

sarıyer devlet hastanesi en kısa yol.

benden de istemişlerdi tam teşekküllü hastaneden.
ağır ve tehlikeli filan yazdığını hatırlamıyorum ama uçak teknisyeni yeterince tehlikeli sayılıyo biliyorum.
eyüp develet hastanesi 100 lira mı ne almıştı benden bazı yerler 180 filan istiyomus

aslında asıl sorum "tam teşekküllü "denildiğinde "heyet raporu" anlamına mı geliyor yoksa tek bir doktorun onayı yeterli oluyor mu? Benim anladığım kadarıyla heyet raporu anlamına geliyor yoksa boşuna tam teşekküllü demez. araştırmalarım sonucu barbaros'ta sait çiftçi'de kısa sürede veriyormuş ama heyet hangi gün oluyor onu bulamadım.

evet heyet raporu. göz nöroloji röntgen gener cerrahi 2-3 tane daha vardı sanrım bi gün içnde girip muane olup 5 dakikada elindeki kağıdı imzalatıyosun.

Önce yakın olduğu ve rahat alınacağını öğrendiğim için Sait Çiftçi'te gittim ama burası "ağır ve tehlikeli ilerde çalışabilir" ibaresini koyamıyormuş raporlarını, cürmü yetmiyor sanırım :) Bunun üzerine istinye'ye gittim. Çarşamba günü tüm tetkikleri yaptırdım, imzaları aldım. Salı ve perşembe heyet günleri olduğundan perşembe tekrar saat 15:30'da gidip raporu aldım. Eğer salı veya perşembe giderseniz istinye'de tüm işlerinizi rahatlıkla halledebilirsiniz. girişin hemen sağındaki heyet kurulu odası, sıraya vs. girmeden işlemlerinizi başlatacağınız yerdir. iç hastalıkları, genel cerrahi, nöroloji, göz, k.b.b, laboratuvar, röntgen, ortopedi, ve psikiyatri onayı gerekiyor. Eğer silah veya güvenlik grevlisi olmak için alıyorsanız genel cerrahi, röntgen ve laboratuvar onayı gerekmiyor. Tüm imzaları aldıktan sonra laboratuvar ve röntgen sonuçları için raporu imzalatmayı unutmayın, tüm kısımları onaylayacak doktor isimleri raporda yazıyor (o iki kısımda doktor ismi yazmamasına rağmen onaylatmanız gerkiyor)

dolar
olması gereken fiyatın altında bir seyir izliyor.
en geç mart gibi patlama yapar.

kur savaşları deyollar, amerikan dolarının değerini bilerek düşürecekler deyollar.

haftasonu real-barca macı var, real madride bas.
ne işin var sterlinle dolarla.

sterlin hiç yükselmiyor. acayip stabil. 2 yıldır sterlinle alışveriş yapıyorum internetten. son 3 aydır 2.35'ten 2.30a düştü. para kazanmak istiyorsan dolarla riske et paranı.

eğer doların yükseleceği bilinse, zaten alımlar nedeniyle dolar yükselmiş ve dengeye ulaşmış olurdu. aynısı düşüş ve sterlin için de geçerli.

yani burda herkes kafasından bir şeyler sallar, ama sonuçta sorun ve buradaki cevaplar anlamsız.

bu sorunu cevabı dunyayı satın almanızı saglayabılır.. elınde veri olmadan bırının tavsıyesıyle yapacagın her ıslem tamamen sans eserı olusacaktır.. kaldı kı verı bıle olsa o kadar teknık analız sonucu yapılan tahmınler bıle kesınlık ıcermez yanılma oranı bılme oranına esdegerdır.. sımdı ıngıltere ve amerıkanın durumunu ıncelemen faydana olacaktır , amerıka bos para basıp pıyasayı resmen sktı attı kagıttan degersız bır dolar dolanıyor dunyada , halada basmaya devam edıyor.. dıgerı bır beklentısı olmayan ıngıltere.. al bırını vur oburune..

En yakın toprağa gömebilirsin.

Bu arada Tansaş'larda bir ara atık pil kutuları oluyordu. Tansaş vardır heralde bulunduğunuz yerde?

Tarım bölgesinde yaşamıyorsan toprağa gömebilirsin. Şehir içindeki toprağa gömülen pilin ne içme suyuna ne de zirai ürünlere bir etkisi olmayacaktır. Pil bu, atom bombası değil.

toprağa gömülmez!

sadece tansaş'ta değil bir çok markette var. En son A101 de görmüştüm

bazı bim'lerde pil geri dönüşüm zımbırtılarından görmüştüm.

ben bu memlekette hiçbir şeye güvenmiyorum arkadaş. o marketlerdeki pil kutularının da akşam marketin çöpçüsü tarafından normal çöplerin toplandığı konternıra harrşş diye boşaltıldığına adım gibi eminim. hahayt bu memlekette organize olunacak, piller usulüne uygun toplanıp, usulüne uygun imha edilecek. hem de bim, tansaş falan aracı olacak bu işe. duy da inanma.

zaten bakın o pil kutusunun içine, içinde pilden başka her şey var. gofret kağıdı var, sümüklü mendil var, sigara çöpü var. o delikten sığabilen her şey var. hah pilci amca oturup bunların içinden pilleri tek tek ayıklar mı? yoksa olduğu gibi çeriyle çöpüyle imhaya yollar mı? ya da çöpçü amca çöpleri ayıklayıp pilleri bırakır mı?

atın çöpe gitsin. %100 eminim ki kutuya mutuya atsanız da onun kaderi yine çöpe gitmek olacak. emin olsam ki hakikaten piller toplanıp usulüne uygun imha ediliyor, uğraşın derim.

eğer istanbuldaysanız, bulunduğunuz ilçenin belediyesiyle temasa geçin, apartmanınıza pil kutularından ve kullanılmış yağ biriktirme kutularından getirmeleri için talepte bulunursanız getiriyorlar böylece fellik fellik nereye atsam demeniz gerekmiyor. bu işin içinde para olduğu için de onlar gerçekten geri dönüşüme gidiyor, merak etmeyin.

kibritsuyu
tap.org.tr
tap.org.tr

bidonlar dolduğu zaman gelip alıyorlar. bizim iş yerinde de çokça çıkıyor pil, bi tane bidon istemiştik kargoyla ücretsiz gönderdiler

eczanelerde de pil geri donusum toplama kutulari var. olmak zorunda. en yakin eczaneye de gidebilirsiniz.

teknosa mağazalarında da var atık pil kutuları ben toplayıp oraya atıyorum.

pil dönüşüm kutusunu evinize de alabiliyorsunuz. dolduğu zaman tel açıyosunuz gelip alıyorlar. küçücük kutu 10 senede dolmuyor ama evde söyleyeyim :)

Sakın ama sakın çöpe atıp, toprağa gömmeyin!
Bizim sokağın başındaki elektrik direğinde bir pil kutusu var. Sık sık doluyor, belediye tarafından alınıyor.
Çoğu kurumsal iş yerinde de mesela var pil toplama kutuları, çevrenizde çalışan tanıdıklarınıza belki sorabilirsiniz?
Pil toplama kutusu talep edilebileceğini bilmiyordum, çok güzel olur eğer talep edersiniz.
Hatta apartman girişine koyarsanız, diğer komşularınız da bilinçlenip, kutuyu kullanırlar.

marketin önünde duran ve içinde 2-3 tane pil olup, üstü ağzına kadar sigara paketi, sümüklü mendil, bisküvi gofret kağıdı, onlarca yüzlerce fiş ve kredi kartı slibi (açık havadaysa ek olarak onlarca sigara izmariti) olan kutuyu pilciler gelip o çöpleriyle birlikte alıyorlar mı? ya da şöyle sorayım, akşam marketin çöpçüsü normal çöpleri boşaltırken içi çöp dolmuş pil kutusundaki çöpleri ayırıp pilleri kutuda bırakıyor mu, yoksa "kim uğraşır amına koyim" diyip komple döküyor mu?

resmi site adresi vermeyin o kadarını ben de biliyorum, bilinçsiz memleketimde bu nasıl işliyor onu söyleyin bana.

geçen sene çankaya belediyesi bisikletli bi adam görevlendirmişti. yoldan çınçınçın zil çala çala geçerdi. adamı yakalayıp ne olduğunu anlamam zaten 3-4 gün sürdü. sonra baktım pil topluyor, pilleri biriktirdim adama vereyim diye, çın çın çın edince dördüncü kattaki ofisimden (ki hepsi 7-8 katlı binaların olduğu bir cadde burası) aşağı inene kadar basti gitti herif. mına koyim bi dur madem zil çaldın, ya gittiğin yoldan geri dön, ya az yavaş git de yetişelim. zil sesi duyup da yetişmek mümkün değil. ertesi gün de teşebbüs edip yakalayamayınca skerim diyip çöpe attım.

işte bilinç bu kadar olunca, adam sadece verilen görevi icabı (demişler zil çala çala geç, pil topla) çın çın geçip gidiyor. pil mil topladığı yok. ha zemin kattaki esnaf yetişip vermişse bilemem.

marketçiyi büfeciyi nebilim aminiki bizde var koca bidon, dolduruyoruz pille aküyle dolunca arıyorsun geliyorlar alıyorlar.

hocam o pillerin içinde bir sürü değerli metal var. o metalleri geri kazanmak için senin sümüğüne katlanıyorlar kısacası. hatta şöyle diyim o sümük cüruf bile olamıyor, ondan problem değil.

Bazı muhtarlıklarda da pil kutusu oluyor.

kvk larda da batarya pil için sanırım oluyodu böyle kutular.

kaza sonrasi uzmesin diyorsan kasko yaptir. abs, gerekli bir ozelliktir. abs olmayani alma. teorik olarak 1.6 motorun fazla yakmasi beklenir.

manueli bosver paran yetiyorsa otomatik al.

pesin edit: simdi kac km yapiyorsunda otomatik al diye akil veriyosun diyenler icin geliyor. cesitli binek ve hafif ticari araclarla yilda ortalma 50.000 km (2003'den beri).

not: hiz sabitleme (cruise control) ozelligi de ayrica guzel bir teknolojidir. tavsiye ederim.

reno al parça sorunu falan olmaz. sağlam bi kasko yaptır yani poliçenin içeriğine dikkat et senin hasarını ne kadara karşılıyor karşı tarafın hasarını ne kadara karşılıyor bunlara dikkat et.
otamatik al bakma sen millete piyasada dolu otamatik arabayla olmadı değiştirir başka bir tane alırsın. zamanla manuel geçersin sorun olmaz ilk zamanlar gazı kökler arabayı bağırırsın falan ama sonra yavaş yavaş elin vitese alışır. hiz sabitlemesine gelince evet güzel bir olay ama uzun yolda iş yapar ist gibi yerde sen onu kullanamazsın yani trafikten dolayı kullanamazsın.

manuel al ya kimler öğreniyor manueli sen mi öğrenemicen ?

ben de fabia'yı cok arastırdım hala alamadım ama, aman diyim clioyla fabia'nın test sonucları nasıl aynı olurmus. euroncap, fransız arabalarına bir hoş yaklasıyor zaten. clio'yu geçtim, gozumun onunde megane ufak bir kazada bile söforuyle ön yolcusunun bacaklarını yalan etti. su anda da elimizde reno var, bence uzak durun.
fabia taş arabadır, 2006 sonrası motorları polo'yla birebir aynıdır. parçayı bilmiyorum ama yakıtı koklar diyorlar.
sonuc: fabia guzel, ama reno cok kötü.

ikisi de yakın araçlar. çok iyi özetlemişsin artılarını, ikisi de üzmez seni. ben olsam fabia alırdım lakin, iç mekan daha güzel.

ben bir ara bu kıyaslamaya gitmiştim. ikisi de kafa kafaya. fakat türk halkı arabada takıntılı. mesela octavia deli gibi tuttu fabia hiç tutmadı. çok ucuza temizini denk getiremediysen satamazsın. ha satmam ben binicem uzun süre dersen binenler gayet memnun. 1.2 motorda o kasa belki yükte veya rambada benzin tüketimini arttırabilir.

clio'nun 1.6'sı biraz fazla yakabilir. ama renonun parçası ucuz. 2. eli de gayet iyi. 150binde 2001 model 1.4 rxt modeline 14bin isteyen vardı:) reno tutuluyor ya köklüyorlar fiyatları.

2001 clio 13 ise 2005 fabia'yı 14'e düşürürsün. bu fiyatlandırma bile fabia'nın 2. elde çok zayıf olduğunu gösteriyor. bunu düşün.

satmam diyorsan 16bin'e 60-70binde 2005 model dizel c3 alırsın. paşa paşa binersin.

bir de clio alacaksan daha az yakan full model olan 1.4 rxt 'yi düşün derim...

renault al, bende de bi hb clio var, geçende iki arka amortisör değiştirdim iyisinden 140 lira aldılar toplam:)on bin bakımı 120 liraya yapılıyor yağ mağ en iyisinden koyarsan. alacağın araba kilometreliyse servis önemli evet servise işin düşüyor mutlaka yani bi bozukluk veriyor araba o yüzden bence yedek parça olayı en önemlisi. bendeki 1.5 clio, iyi de kaçıyo beş altı günde bir elli lira yiyor ki hep şehirçi kullanıyorum ve her gün en az elli kilometre yol yapıyorum. istanbul trafiğini sen hesaba kat(araba dizel). eğer benzinli alıyorsan yedek parça olayı çok önemli olmayabilir çünkü çok bozulmuyor diyolar benzinliler dizeller daha narin. otomatik vites olayı da ikinci el otomatik vites araba alınmaz diye bir şeyler kalmış aklımda...

kız olsam verirdim.

edit: az göbekliye verirdim.

göbeği eritip devam etsin spora kas bazında falan, olma mı?

minyon erkekte göbek daha bi itici oluyor. spor yapsın fit olsun hem sağlığı için de bu daha iyi.

elbettekı olur neden olmasın

tabiiki fit, göbek yerine kas iyidir

eritsin göbeği

göbek erimeli toparlak bir görünüm yerine fit bir vucut daha iyidir.

parası olana verirdim.

minyon kalmaktan korkmasın.. 1.73 boyundayım..83 kilodan 71 e düştüm..insan daha genç ve yakışıklı oluyor..:) ayrıca spor yaparak göbek erimez..

vücut çalışırsa eni boyu bir olur onun. göbeği eritsin yeter.

göbek seven kızlara boş verin... göbek zaten pek çok pozisyonu riske sokar... neyse, pozisyonunu da geçtim, önünde düz bir karın yerine göbek taşımayı neden tercih etsin ki arkadaş?

siipor yapsın bence siipor.

kaslar da hemen bekliyor adam spor yapsın da karnında yer edelim çizgi çizgi diye.

dümdüz ve kassız olacağına bari az göbekli olsun. bak az diyorum. böyle baya az.

göbek değil o.Türk kası. götlü göbekli olsun yawh..

daha iri, şişko olması minyon olmasından daha iyidir sanırım:/

kisa boylu gobeksiz daha iyi. zaten boyu kisaymis bir de gobekle tekerlek gibi, hic hos degil tabi sevimlilik kontenjanindan sansini denemek istemiyorsa.

kas yaparsa minyon kalmaz. kız olarak konusuyorum; minyon herif yerine azicik gotu gobegi tercih ederim. ama kas varsa da got gobekten iyidir. asiri diyet yapmasin ama o zaman minyon kalir iste.

1. Bakışları
2. Sempatik veya doğal olup olmaması
3. Göğüsleri
4. Kalçaları
5. Kulak memeleri

Dalga geçtiğim düşünülmesin...

Edit: Bacakları unuttum...

-ten rengi
-surattaki tuyleri alip almadigi
-memeleri
-kalcalari

en çok dikkat ettiği şey güzelliğidir heralde, öncelikle yüz güzelliği ve sonra diğerleri. sonra konuşarak tanımaya çalışır ve ona göre olumlu veya olumsuz birşeyler düşünür işte.

o değil de siz niye hep bu tarz sorular soruyorsunuz?

cem şancı sen misin ?


gözlerine dikkat ederim.

bıyıklara bakılır

@ermanen benimki de aynı seninkisi gibi yalnızca merak

bu tip sorular sormak için ergen mi olmak gerekiyor? ya da duyuruda belli bir kısıtlama mı var soruların içeriğiyle ilgili? öyle ise zaten modlar siler.

garip ama ses tonuna

gözleri dudakları elleri ve temizlik konusu biraz benim için önemlidir be hafız.
davranışlarına falan bakarım yani.

meme,kalça dışında başka yerlerle ilgilenen erkekler de varmış, sevindirici..

memeler
kalça
yüz

Tırnaklar, duruşu(dik durması), gerisi saten sabit paket bakmam denilemez. Extralar bunlar.

gozler
gulumseme
disler
bi de genel hal tavir.

ses tonu,yüzü,gülüşü,kol kılları ve kesinlikle elleri.

savaş ve barışı okumuştum beğenmemiştim. çok karışık bir roman. bir tutarlılık yok. demek ki yalnız değilmişim.

abartılmıyor. mesela anna karenina'daki batılı mı olsak rus mu kalsak çelişkisini anlaman için o yüzyılın politik ve sosyal durumlarını bilmen, rus köylüsünün sıkıntısı nedendir, levin bir şeyler anlatıyor ama neler diyor diyerek kafa yorman gerek. dostoyevski'nin tüm kitaplar kişisel psikozlar dışında bu doğu-batı meselesine, hıristiyanlığa, inanca kafa yorar. yani bunlarla ilgili bir arkaplanın yoksa çok zevk alamazsın okuduğundan. çünkü roman dediğin yalnızca plot'tan oluşan bir yapı değil.

rus edebiyatini akademik duzeyde inceleyen biri olarak, hayir abartilmiyor. ama bahsettigin klasikleden 'yararlanabilmek' icin eserle hatta yazarla ilgili bir altyapin olmasi gerekir. gozumun onune hadi su klasikleri okuyayim diyip eline suc ve ceza almissin gibi geliyor. eger oyleyse sorun basli basina bu bile olabilir. dostoyevski cok derin sudur.
keske rus edebiyatina giris yapmak icin gogol ve puskinin oykulerini deneseydin daha sonra birkac kisa romaniyla gecis yapsaydin.

rus edebiyatina bir sans daha vermen icin sana usta ve margarita, biz, on iki sandalye gibi 20. yuzyil eserlerini tavsiye ederim. insan ruhunun derinlerine uzuun sıkıcı seyahatler yerine yaratıcılığın ve hicivin doruklarına çıkabilirsin :) ozellikle yevgeni zamyatin bu dunyadan olmayan bir adam.

ayrıca suc ve ceza'ya eh iste diyenin kabini kirarim.

hepsini kaldırın atın, rus tarihinde sadece yeraltından notlar yazılmış olsaydı bile, karşılaştırılabilecekleri karşısında yine bu halde dururdu.
tat almamanıza gelince de fikrim, onu sevecek insan olmamanız. doğamız gereği ki çeşit çeşitiz. illa ki başka şeyleri sevicez.
çok kereler bilirim dostoyevski okurken kitabı elimden fırlatıp küfürler eşliğinde "lan bunu nası yazdın" dediğimi.
insanoğlu çeşit çeşit azizim.

rus edebiyatından ne zaman bir şey okumaya kalktıysam 50. sayfadandan sonrasını göremedim; hiçbir şekilde sevemedim ve beğenmedim. herkes her şeyi sevmek zorunda değil, herkes okuyor diye beğenmediğim bir şeyi okumak zorunda da değilim diye düşünüyorum. zorlamanın alemi yok.

nedense bende sevemedim ya hepsinden birer ikişer okumuşluğum var ama bir türlü sevemedim sanki gereksiz yere uzatmışlar gibi geliyor bıkıyorum bazen sarıyor gibi oluyor sonra tekrar rolantide gidiyor tasvirler betimlemeler ölecek gibi oluyorum.
kendi adıma sevmiyorum.
alman fransız edebiyatı daha zevkli geliyo banaç

Her sanat yapıtını herkes sevmez ki. Kabul edelim, Rus klasikleri gerçekten "sanatlı" kitaplar. Sevmediği (veya okumadığı) halde "of müthiştir onlar" diyenleri geçersek, beğenmek veya beğenmemek tamamen kişisel görüşlerdir.

Mesela ben Matrix'i sevmedim, şişirilmiş buldum. Bu onun iyi bir film olma özelliğini değiştirir mi? Hayır. Matrix iyi bir yapıttır, iyi işlenmiştir ama bana hitap etmemektedir.

@wessago, yalnız değilsin ben varım:)
@peterpanic, "bir eseri tam olarak anlayabilmek için, kitabın yazıldığı dönemin sosyal ve ekonomik durumu hakkında bilgi sahibi olmak gerektiği" fikri doğru olabilir. fakat şöyle de bir durum var, intibah'ın veya araba sevdası'nın yazıldığı dönem hakkında da öyle etraflı bir bilgim yok ama o kitaplar bile daha samimi geliyor. hmmm, belki kendimi rus köylüleriyle özdeşleştirememe gibi bir problemim olabilir, bunu biraz düşüneyim. bu arada, rus köylüsünün sıkıntısı demişsin. bir sıkıntıları yok, ver eline 3 kapik, sırtına eski bir mont, yanına da bir tas lahana çorbası. yaşatıp gitsinler.
@divit, " e tabi şimdi godfather'ı izlesen yavan gelir " demişsin. tamam doğrudur, yavan gelebilir, zaten benim derdim, insanların "yavan geldiğini" itiraf etmemeleri. yoksa ben de metropolis'i izlediğimde "bu ne lan" demedim "adam zamanında yapmış" diye düşünmüştüm. ama şimdi birisi çıkıp "metropolis muazzam bir film, dekorlar süper" derse komik olur.
@cadillac, "rus edebiyatina bir sans daha vermen icin (...)" demişsin, vallahi bir şans daha veremiycem, olan 3 yılıma oldu:)
@dorian greyfurt, doğrudur.
@kalimotxo, sen ben ve wessago, ettik 3. dbdevletbahceli'ye selam olsun.

dönemin şartlarına göre herhangi bir eserin değerlendirilmesi vandallıktır, kralıdır. nolur yapmayın.

rus klasikleri denilen eserlerin neredeyse hepsi 19.yy da yazılmış eserlerdir. bir arkadaş o dönemin sosyo-politik koşullarını bilmek gerekiyor demiş, doğru demiş. karşı çıkanlarda da şöyle bir izlenim oluşmuş gördüğüm kadarıyla "bir eseri okurken ille de araştırmaya gerek yok". evet haklısınız, gerek yok. ancak rus edebiyatı dediğiniz zaman zaten zalatoy vek yani altın çağ denilen kısım 19.yy

peki nasıl gireriz rus edebiyatına? kronolojik olarak gitmek çok büyük haz verir. çünkü resmen bir etki tepki mevcuttur. biri alır bayrağı taşır, diğer arkadaşı ya da hayranı olan yazar da onun yazdığını geliştirir, böylece bir kaynak oluşturulur.

aslında her şey puşkin ile başlar. puşkin'in byelkin'in öyküleri diye bir kitabı var. onu okumanızı tavsiye ederim. yıl 1800lerin başı, rusların en önem verdiği şeyler manevi değerleri, şerefleri ve onurları. www.insanokur.org bu linkte bulacağınız öykülerden ilki olan atış'ı okumanızı tavsiye ederim, iki bölümden oluşur kısadır.

gene bu kitaptaki menzil bekçisinde, küçük insan teması işlenir. rütbeli birinin bir çaresizi nasıl ezdiği işlenir. bunu sonra gogol ilham olarak alır ve paltoyu yazar, onlardan alarak dostoyevski insancıkları yazar.

çeviri de çok, çok önemlidir. ataol behramoğlu çevirmiştir misal linkteki öyküleri. puşkin, ondan okunur.

elbette ki rusça öğrenip okumanın hazzı da hiçbir şeyde yoktur. rusça'nın bir özelliği var, cümlede kelime sırası kuralı yoktur, istediğin gibi koyarsın fiili özneyi istediğin yere çekersin. tolstoy, bunu öyle bir yapar ki, en uzun paragrafları bile şiirsel şekildedir asıl metinde.

14 Aralık 1825 yılından sonra örneğin, tüm edebiyat değişir. büyük bir isyan çıkar ve bu isyancılar öldürülür, dekabristler yani aralıkçılar da subaylar olmasına rağmen yazardırlar ve o dönemin çoğu yazarının yakın dostudurlar. bu olaydan sonra rus edebiyatındaki eserlerde iyice realizm görülmeye başlar. misal puşkin azılı bir romantiktir. adam gerçek hayatta da öyledir yahu. bir generalin üç kızına da yazar mı insan, üçüyle de birlikte olur mu? öyle bir durdurulamaz(!) insan evladı. kadınına sarkıntılık yapılıyor diye düelloya davet ettiği adam tarafından öldürülür. vurulduktan sonraki sözleri "bu kadının, hayatımın kadını olduğunu düşünüyordum. oysa ki ölümümün sebebi olacakmış" der. bir değişiktir 19.yy rusya'sı, rus edebiyatı. farklı açılardan yaklaşırsanız beğeneceğinizi düşünüyorum.

misal, siz siz derler hep. küçükken okurdum ne bu yahu derdim, yavan gelirdi. ama hakikaten öyle o zamanki dönem. adam en aşık olduğu kadına bile, seni seviyorum değil, sizi seviyorum diyor. bir değişik saygı haleti ruhiyesi var. bakmayın antalya'ya gelen öküz ruslara, aslında çok saygılı edepli insanlardır bunlar özünde. özellikle konuşma dilinde.

ve en önemlisi, rus edebiyatı, insan edebiyatıdır. karakterler ve onların iç dünyalarının yaratılması önemlidir. okuduğunuz eserlerin "tam" olmaları önemlidir. suç ve ceza'nın 200 sayfalık ve 800 sayfalık iki versiyonu bile mevcut şu anda piyasada(:

saygılar dilerim.
bir rus dili ve edebiyatı öğrencisi

hacı o bagajlar aşağıda yükleniyor sonra uçağa gidiyor orda da kafalarına göre atıyorlar içeri. biraz şans biraz rastgele bir durum yani. analitik düşünelim desek. önce veya sonra vermek verildikten sonra alt tarafta bavullar nasıl bir şekilde diziliyorlar uçağa hangi taraftan yüklemeye başlayacaklar gibi gibi.

en güzeli az bir eşya almak ve bagaj beklememektir.

yükleme sırası check-in sırasına göre oluyorsa geç check-in yaptırmak mantıklı olabilir, bir kaç kez öyle denk gelmiştim ben erken almış oldum (tabi neye göre erken) ama bence tamamen tesadüf uçaktan erken indirseler bile o taşıyıcı arabaya nasıl yüklendiğine bağlı bavulun sonuçta ilk çıkıp en altta da kalabilir, tabi burda da bir kaç kişi çalışıyor aynı anda oluyor bunlar falan. kısaca yok öyle bi kısa yol bence:)

uçuş kartını erken almak ile hiçbir alakası yok çünkü uçağın kargosu inişten hemen sonra, siz çıkışa yönelmişken boşaltılmaya başlanıyor. o da havalimanının yoğunluğu, o saatteki uçakların fazlalığı, taşıma şirketinin özeni vb. nedenlerle türlü türlü değişikliğe uğrayabiliyor. bütün kargo boşaltılmadan bantlara yönlendirilmiyor bagajlar, o yüzden de bagajlarda tek tek bir sıra takip edilebilmesi mümkün değil.

buiseness class'ın böyle bir imkanı var. valizleriniz "öncelikli-priority" kategorisinde etiketlenip, hızlı muamele görüyor.
yani cevap bir çok şeyde olduğu gibi bunda da aynı: para

dikkat ettim, küçük sırt çantalar önce geliyor, hatta büyük litreli sırt çantalarım da hep ilk çıkan bagajlardan oldu. valizleri üst üste diziyorlar ama sırt çantası türevindekileri dizmek çok iyi sonuç vermeyeceğinden, onları yığının en üstüne koyuyorlar ya da kenarlara. banda atarken de önce onlar alınıyor.
bir de çekin başladığında bagajlar aşağıda arabalara alınır ve orda bekletilir. arabalar doldukça ilk araç yola çıkar. bir araç 7, 8 tane araba çekiyor sanırım, sayıyı yaklaşık söylüyorum. özel bir hizmet olmadıkça şansa bağlı ama valiz formatında olmayan çantalardan hep optimum verim aldım.

genelde direk ucuslar icin son giren ilk cikar. ama bu coook genel bir kural. aprondaki amcalarin keyfine bakar (direk ucuslar icin). aktarmali ucuslarda ise ucak tipine gore degisir. konteynerli ucaklar ile istifleme yuklenen ucaklar icin yukleme kurallari ayridir tabii ki!

@pyro clustic flow: sirt cantalarinin, bebek arabalarinin, semsiyelerin erken cikma sebebi kargo bolumunden ayri "bulk" kismina yuklenmeleri.

her ne kadar son giren ilk çıksa da eğer uçkata ekstra valiz varsa yani toplam bagaj ağırlığı uçağın alması gereken miktardan fazla ise kafalarına göre _ki genelde son koyulan valizleri- uçağa almayıp, başka bir uçuşla gönderiyorlarmış. (çalışanın bana anlattığı) bu yüzden valiz uçağa son girsin, ben de iner inmez alayım derken saatlerce valiz beklemek zorunda kalabilirsiniz.

e bi sorsaydın bekar mısın evli mi fln die ?

msn den facebook ve türevlerinden uzak dur reel tanışma olsun.
ölürümlü bilmem neli muhabbetlere gelecek kadar konuşuyonda evli mi bekar ı olduğunu neden soramıyon.
kadınları anlıyorum bir heyecan peşindeler seni kendi emellerine alet etmişler. ama seni anlayamıyorum nasıl iki kez aynı çukura düşmeyi becerdin.
reel tanışma v reel muhabbetlere yönel.
evlilerden uzak dur.

arkadaşlar sordum bekarım dedi ama daha önceki ikiside bekarım demişti.

tıpkı burada olduğu gibi sorsaydın herhangi bir ilişkisi olup olmadığını? hacı ayrıca sağlam cahil olmak lazım yeni tanıştığın, hiç bir bokundan emin olmadığın hatun kişinin evine gitmek için. (bu arada hatun olduğuna emin misin?)

hem zaman kötü, her daim kollamak lazım dötü.

eminim iş dolasıyla muhabettim var nerde calışıtğını falan biliyorum. facede camde falanda gördüm.

hafız sen benim cevabın ilk satırını bir daha oku istersen.

hocam verkaç taktiği yaparsın en kötü, bir gol bulursun. hat-trick yolu açıksa ne ala. armıdın sapı varsa da yersin yani bu kadar dert etme.

eve çağırıyorsa o iş olur aga ben sana diyim. bunu bilerek git. boş ver evli olmasını partizanın dediği gibi izmir de evli olmak bişi değiştirmiyor koy götüne gitsin.

niye lan, izmirli kadınlar horonspu mu, izmirli erkekler godoş mu? ne demek fark etmiyor lan?

diğer soruda "bana neden umut veriyor" demişsin.

problem sana umut verip, evli çıkması mı? yoksa "evli çıkar da; kocası evi basar, başıma iş gelir" mi?

umut işini bilemem. ama büyükşehirde deplasmana çıkılmaz. çıkarsan tüm riskleri göze alacaksın.

atmosphere@ umut verip evli cıkması evli kadınla ne işim var lan benim delimiyim ayrıca onu göze almışsım yemişim kocasını ama daha önce olanlarda bilmiyordum.

kibritsuyu@ ben öyle bişi demem asla diğer arkadaşlarada katılmıyorum.

evli de olsa bi git bakalım nedir ne değildir. neden bu kadar taktın ki kafana evliyse görüşmezsin bidaha istemezsen. ki bence görüşmelisin öyle bile olsa. köprüden atlamalar falan. aaa ne gerek var. bide harbi lan nası bi genellemedir o izmirliler için. izmirli arkadaşlarım var çok pis adam dövüyolar ha.

@partizan canına falan mı susadın evladım sen?

git esnaf lokantasında çorba iç daha iyi. burger king, mcdonalds falan ne bunlar ya. buralarda yemek yedikten sonra bana bunlar oluyor: mide bulantısı, midede boşluk hissi, sahte doymuşluk hissi ve ağızda kalan iğrenç tat. istisnasız.

tuz parayla mı oha. dönercilerde eve götürmek için biber turşusu, pul biber bile beleş ülen. isteyin veriyolar. bugüne kadar hiç gitmemekte haklıymışım o börgırcılara.

4-5 senedir bu tip yerlere gitmiyorum. bunun nedeni 5 sene önce big mc filan yedikten sonra aşırı yorgun düşmemdi. bir süre sonra maraton koşmuş gibi yoruluyordum hiçbir şey yapmadığım halde.

yani iş sadece tuzun pahalı olması değil. bin türlü sağlık sorunu da yaratıyorlar.

baldur +1

arkadaş vermeyin şu çöpe o kadar para ya... yurtdışında en ucuz, en adi yiyeceklerden biri burada en pahalı satılanların arasında... resmen milleti mikiyorlar.

gidin döner yiyin sosisli yiyin daha iyi ben de yemiyorum bir iki senedir mcdonalds, burger ve kfc'den. bir kere soğudun mu bir daha dönüp bakmıyorsun bile zaten.

alla alla o zaman kim akp ye oy veriyor_? sen vermiyon ben vermiyom kim veri ?
gibi olmuş,

yalancılar sizi, ya da tesadüfen hepiniz aynı anda duyuruda online oldunuz.

soruya cevabım: parası olmasan tuzu da yemesin zaten, git neidüğü belirsiz 1 liraya satılan lahmacun ayrandan alın sız.

akp ile tuzun (burger kıng'in) ne alakası var ya? her bokuda adamlara atmayın ya.

dün akşam yedim para mara istemedi.

valla sos zımbırtısı ve bilmem ne bakterisinden sonra burger king'İ bıraktım, mc donalds'ı daha önce bırakmıştım lezzetsiz diye.

şu an balık lokantaları ve ciğerci apo, ciğerci bahattin, tantuniciler ağırlıklı fast foodcuyum.

misal bahattin, herhangi bir ücret talep etmeden buz gibi suyu, nar ekşili ezme salatayı, pişmiş soğanı, sumaklı soğanı hemen hazır ediyor sipariş verildiği anda, bazen siparişler gelmeden ezme bitiyor, adam hoop yenisini getiriyor sormadan...

ha bir de tek popeye's var, onun da patatesleri ev yapımı gibi, sosları daha doğal, tavukları da parça tavuk, burger&mc gibi püre gibi olmadığı için yiyorum..

tuz paralı değildir. bence sen yanlış anlamışsındır.

gidin ev yemekleri yapan restoranlarda yiyin. en güzeli.

ya bu duyuruyu görünce canım çekti, sipariş verdim, dünya kadar tuz getirmişler, nerden duydunuz öyle olduğunu? hiç manası da yok tuzun paralı olmasının.

ayrıca yerken ağladım, hastasıyım.

@atmosphere

hacı sözlükten okudum sabah. bi ton entry girmişler

tuz olayı, gtten sallamanın ve gtten anlamanın en nadide örneklerinden biri. çük kadar pakette tuz ulan bu. parayla satılır mı? azcık mantıklı olun ya. her şeye inanmayın.

kitap fuarına gittiğimde yedim fazladan tuz istedim para falan almadılar.
mc çiler ağırlıklı la galiba burda :)

mc zaten yemiyorum 10 yaşımdan beri, burger ise son dönemde o kadar çok sinirimi bozdu ki ordan da yemiyorum artık. menü aldığımda ketçap mayonez vermediler defalarca, özellikle istersem verdiler, ben söylemeden menüleri büyük boy yaptılar, para üstlerini hep yanlış verdiler vs vs bir defa değil defalarca farklı şubelerinde başıma geldi bu hadiseler; sanırım şirket politikası bunlar. şu et hadisesi sonrasında da rahatça gözüm kapalı bir şey yiyemiyorum artık; bıraktım burger kingi de. popeyes fena diil, ordan yiyorum illa o tür bir şey yiyeceksem.

burger king sayesinde her "çüküm hıyar" diyene tuzu alıp koşmamak gerektiğini öğrenmiş olduk. neden? çünkü tuz paraylaymış... :p

adam mcdonalds'tan beyler.

ayrıca yiyorum 2 haftada 1 mutluyum lan

yok lan mcdaonalds tan değilim :) ipnemisiniz olum sözlükte yazıyor açın bakın :) oranın yalancısıyım. tuz olayı öle diyil diyelim diğerleri tamamen doğru.

ben vazgeçemiyorum ama selülit yapiiy

yaklaşık 15 gün önce üniversiteden bir hocam bahsetmişti bundan sebebi şuymuş : tuz insanlarda kilo almanın baş düşmanlarından , ee fastfood olayın başkahramanlarından bunun yüzünden artık bütün fastfoodçularda tuz ücrete tabi olacak demişti.

tuz değil de "ekstra tuz" paralı sanırım. ekstra olan bir şeyin paralı olması da pek garip değil sanki, sonuçta tost yerken de abi şunun içine bi kaşar daha at dedin mi para istiyor adam üstüne.

3 sene önce burger king'de çalışırken bizde sistem her sos'tan (barbekü, ketçap, mayanoz) 1'er tane menüyle birlikte veriliyordu. müşteri isterse 2.lerde veriliyordu. ama daha fazla isterse verilmiyordu. para ile almak istesede verilmiyordu çünkü kasadan ketçap yada mayonez için kesilebilecek bir fiş çeşidi yoktu. ama gelen müşteriler bazen ya sizin şu şubede mayanoz için 100 lira alıyorlar siz almıyorsunuz nasıl bir şey bu sistem her şubede farklı mı diyorlardı. sistem yoktu ki farklı olsun. yani o güne değin bir sorun olarak görülmemişti sanırım bu tür ufak şeyler. son yıllarda sorunlar yaşanınca o şubedeki çalışanlar ve müdürlerde öyle kendi aralarında bir kural koymuş oluyorlar. ama bu o şubenin en üst müdürünün çözmesi gerekli birşeydir. çünkü bir müdür gelir mesaiye başlar tam o sırada bu mayonezlerden sorun çıkartan bi müşteri oldu diyelim hemen müdür gelir noldu falan ? müşteri +mayonez istiyor. veremiyoruz deyince sorun çıkartıyor efendim. verin gitsin, uğraşmayın der sorun çözüldü sanılır. ondan sonra gelen müdür ise bu durumu görünce olmaz herkese 1'er taneden fazla vermeyin der. arada kalan gene işçi olur. arkada üretim board'larında olduğu gibi, önde kasada da böyle üst yöneticilerin beceriksizlikleri hep alt tabakaya yansır, kaos oluşur. sonuç olarak en üst düzeydeki şube müdürü kendi üstündekini (gerekirse amerikayı) durumdan haberdar edip, tüm şubeleri içerecek olan sistematik kararı almaları gerektiğini bildirmelidir.
tuz olayını ise bilmiyorum. 3-4 sene önce tuz verilmiyodu galiba yada ben hatırlayamadım.

el'in bey olması durumunda ikiside... (ve ya tersi)

El.

ccc el ccc

googlefight diyor ki el yaman.

www.googlefight.com

elizabeth

ülkemizde bey daha yamandır ama başka yerlerde el daha yaman bir görünüm çizmektedir.

elf

bildiğim kadarıyla beyin ölümünden geri dönüş yok panpa

bir arkadaşım bahsetmişti, eskişehirde bir genç beyin ölümü gerçekleşti diye söylendikten bir süre sonra sağlığına kavuşmuştu, hatta ben de yıllar sonra çocukla tanıştım gayet sağlıklıydı.

ama beyin kanaması geçiren yengem için kurul beyin ölümü gerçekleşti, artık umut yok dediğinde biz organlarını bağışlamıştık. acaba yaşar mı diye düşünmedik o ruh haliyle, sadece doktorlara güvendik.

zorunlu edit: sağlığına kavuşmuş dediğim genç için doktorlar umut kalmadı, artık tıbben ölü demişler güya.

beyin ölümü, ölümün bir safhasıdır ve geri dönüşü yoktur. çoğu kişi tarafından bitkisel hayatla karıştırılır. bitkisel hayatta yaşam devam ederken beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişi ölüdür. zaten bu beyin ölümü kavramı da organ bağışı için bulunmuş bir şeydir. organ bağışında hem kişinin ölmüş olması hem de organların bozulmayacak derecede aradan süre geçmemesi gerekir. bu yüzdendir ki beyin ölümü, ölümün kesin olarak gerçekleştiği ama organların bozulmadan temin edilebileceği bir dönemi işaret eder.

özetle beyin ölümü adı üstünde ölümdür. bitkisel hayatla, komayla karıştıranlar bitkisel hayattan veya komadan çıkan birini beyin ölümünden dönmüş olduğunu zanneder.

şimdi şöyle oluyor beyin ölünce kalan organlar sadece makineler sayesinde yaşayabiliyor. fişi çekince iş bitiyor. oysa bitkisel hayatta beynin belli bir kısmı işlevini kaybediyor. bunda da organların işlevlerini devam ettirebilmeleri için makinelere ihtiyaç duyuluyor ama burada beyinin bir şekilde toparlanma ihtimali var. ötekinde ise yok ve organ bağışı yapılana kadar kısa bir süre için kalan organlar yaşatılıyor.

tıbbi açıdan bi insana "ölü" diyebilmek için beyin ölümünün gerçekleşmesi gerekir. beyin ölümünden sonra hayata dönme konusu için (bkz: necromancy)

beyindeki hücreler kendini yenileyemez ki öldü mü gitti tamamdır yani.
beyin olmayınca diğer organlar sadece yaşamsal işlevleri yerine getiriyor tabi tıbbı cihazların desteği ile dolayısıyla beyinsiz bir vucut sadece nefes alan bir çuval gibi oluyor. bir insan komadan çıksa bile hasar kalıyor ki beyin ölümü denen olay allahlık bir durum olsa gerek.

örneği veren bendim.

kişi bizzat akrabamdır. trafik kazası sonucu hastaneye kaldırmıslardı. daha sonra doktorlar ailesine beyin ölümünün gerçekleştiğini söyledi ve organlarını bağışlayıp bağışlayamayacaklarını sordu.

ailesi kabul etmedi. 2 hafta makinaya bağlı yaşadıktan sonra kendine geldi.

şunuda söyleyeyim. iyileştiğinde kimseyi tanımıyordu. hala o zamanlardan kalma bir etki var ama aklı yerinde.

tıp ne der bilemem ama biz bunu yaşadık.

dönmez. yanlış anlamıştır onu söyleyen. ya da yanlış teşhistir ki o kadar da olmaz heralde.

hasta apne testine cevap vermiyor, yani en ilkel mekanizmalarını yerine getiremiyorsa, ölü sayılır.

@santimantal
sanırım 5 doktor'un ağız birliği etmesi lazım beyin ölümünün gerçekleştiği konusunda. böyle bir durumda bir hata yapılmış olabilirmi bilmiyorum ama hata yapıldıysa da büyük bir hata yapılmıstır.

yani o an kabul edilse su an aramızda olmayacaktı o kişi.

modern tıbba göre yok ama modern tıbbın açıklayamadığı vakalar da var. BBCdeki bir the day i died belgeselinde izlemiştim, örneğin çok ters bir bölgedeki sorun dolayısıyla beyin ameliyatı geciren birinin bütün yaşamsal fonksiyonlarını durduruyorlar ama o kişi ameliyatta olanları yukarıdan izledğini söylüyor. Ameliyat sırasında tıbben ölü kabul ediliyor.
(bkz: the day i died/@spankenstein)

aganın beyin ölümü demek bilgisayardaki anakartın yanması gibi bişi...
anakart çalışmayınca nasıl diğerleri tek başına çalışamıyor. beyin olmayınca da organlar tek başlarına çalışamıyor.
ancak dışardan destek almak gerekiyor cihazlarla..

beyin ölümü gerçekleşen kimse iki hafta makinelere bağlı kalamaz zaten. beyin ölümü ölümün bir safhasıdır. beyin ölümü gerçekleştikten sonra ölümün diğer safhaları da gerçekleşir. anımsadığım kadarıyla bunun 24 saat gibi bir süre içinde olması gerekiyor. iki hafta makineye bağlı kalması söz konusu olmaz yani.

kadın kısmısı o kadar akıllı değil sormaz .

bence yapma

yap yap

ellerimle yaptım de falan

öncesini sonrasını karıştırmaz.

parfüm alınca soruyor mu? benden önce başkasına da parfüm aldın mı diye.

yap tabi ya. ne güzel yeteneğin var. sorarsa da pişkinlikle yapmadım de.

ya tanışma karşılaşma ihtimalleri filan varsa bence yapma

soracağını sanmam. ama yaparsan birden fazla yap ve zulala derim. aynı hediyeden birçok kadına yapmanın bence herhangi bir sıkıntısı yok, her birine emek vermiş oluyorsun sonuçta.

yap epey bi puan toplarsın el emeği göz nuru hesabından.
anlamaz sorarsa eğer doğruyu söyle.
o soruyu hemen sormaz ama zaman sor çat sorar haberin olsun.

sormaz. eğer onu sevdiğini düşünüyorsa aynı hediyeden başka birine de yapmış olabilme ihtimali aklına bile gelmez. bence yap, hazır bişey alıp eline tutuşturmaktansa kendi yapıp uğraştığın şeyi verirsin. mutlu olur.

resmen kaybettim
yap bari.

aynısını yapsan bile emek verip yapmışsın daha ne soracak? gidip bin kişinin satın aldığı gömleği ona hediye etmen sence daha mı orjinal? gidipte mal gibi sorarsa öyle bir şey al hediyeyi kafasında kır zaten.

yap gitsin hacı, çok fazla özen gösterme zaten. bunu daha önceden başka bir kadına da yaptın mı diyecek kadar öküzse, sen de hayır diyecek kadar öküzleşirsin olur biter. skor 1-1, rahat ol :P

düşünme yap. elindeyken bi tane de bana yap.

yapma

yap. yapma. yok yap. ama yapma.

yap ama yapıyor olmanın artık bir anlamı yok. kendi ellerinle birisine özel bir hediye yapmak başka bir şey seri üretime geçmek başka bir şey. sen zaten "ötekine de yapayım mı?" diye düşündüğün noktada olayı bitirmişsin. bundan sonra yapsan da yapmasan da hediyenin "özel, kişisel" bir anlamı kalmamış. birinci hatuna yapmışsın, ikinciye de yapmayı düşünüyorsun, üçüncüye de yaparsın.

önerim elin alışsın diye istersen yap. ama "çok özel" hislerini ortaya koyduğunu düşünerek yapma, kendini kandırıyor olursun. öğrendiklerinde karşı tarafları da kırarsın. yapmazsan da sadece yapmamış olursun o kadar. sen bugün gidip ilk kıza "sana verdiğimin aynısını başkasına yapmayı düşündüm, ama vazgeçtim" desen bile yapmış kadar olursun. yorulmazsın. hediyeni iade eder, sen de diğerine verirsin. ki bu da çok yanlış bir hareket olur.

benim cevabım tiklenmedi diye gidip bir hediye yapacam arkadaşlar. vielen dank.

en ayrıntılı bilgiyi bağlı olduğun askerlik şubesinden alabilirsin.
telefonla yardımcı olurlar, evrek olarak ne lazım onu söyelerler...

bir ceza falan yatıracağını da sanmıyorum

bağlı olduğum askerlik şubesini nereden öğreneceğim? bir de bağlı olduğuna gitmek zorunda değilsin falan demişlerdi bana.
(kütük burada değil)

ceza olayını falan bilmiyorum duymadım daha önce. zaten senin 2 yıl tecil hakkın ar gir bir şubeye ve tecil et çık. bir askerlik şubesini arayarak daha net bilgi alabilirsin. tecl ettirmezsen ne olur seni o tecil hakkının olduğu 2 yıllık dönemde bulsalar bile tecil ettiriyorum gitmek istemiyorum dediğin zaman kimse seni götüremez. yaşanmıştır.
ama tecil süren dolduysa eğer yakaladıkları yerden doğru askere.

bağlı olduğun askerlik şubesi yani yerli şuben nüfusa kayıtlı olduğun yerdeki şubendir. burda sana en yakın askerlik şubesine gidersen onlar senin bilgilerini yerli şubenden isterler veya senin tecil bilgilerini yerli şuene gönderirler.

yerli şube : nüfusa kayıtlı olduğun ( kütük ) yerdeki şube
yabancı şube: yerli şube dışındaki tüm şubeler :)

yarın tez koş bi askerlik şubesine. diploma ya da mezuniyet belgen + 4 tane fotokopisi, 4 kimlik fotokopisi, 4 fotoğraf. orada bir form dolduruyorsun. sonra muayeneye gönderirler. sonra geri şubeye gidip tecil belgeni alırsın. cezayı asker almıyor. o maliyeyle ilgili bir şey sanırım. daha sonra evine geliyormuş ceza. 5-6 ayı bulur gelmesi.

gittiğin şube farketmiyor. önceleri faks maks uğraşılıyormuş bir sürü ama artık gerek yok. gittiğin şube hemen hallediyor işlemlerini. ben kütüğümün olmadığı başka bir ilden tecil ettirmiştim.

fotoğrafı biraz fazla al sen genede yanına.

ben çıkış belgemi aldıktan 1 yıl sonra gittim tecil ettirmeye.
bir randevu verdiler 2 hafta sonrasına. özet geçeyim o gün öğlene kadar dayanabildim işlemleri yarıda bırakıp çıkmıştım.

aradan 1 yıl daha geçti ve tekrar gittim. bu sefer askere gidicem diye. normal prosedürün dışında 3 tane birbirinin aynı olan kağıda karşımdaki görevlinin dediklerinin aynısını yazdım, savunma olarak. bu 1 ay kadar önce olmuştu.

bugün sabah sevk evrakı almaya gittim. saat 4 e kadar ayakta durma rekorunu kırdım ve bana sevk evraklarımı verdiler.

yani demem o ki eğer 2 yıl içinde askere gitmeyi planlıyorsanız, tecil işlemlerinizi yaptırmayınca bir bok olmuyor. en azından şimdilik durum böyle.

kroluk değil.
ama olay şu madem sen doğum günü partini cefede yapıyorsun gelen misafirlerine bir şey ödetmezsin benim bildiğim budur. kimseye hesap ödetmezsin. senin durumuna gelince sadece artı söylenen şeyler varsa onun hesabını öder çıkarsın. yani sadece tostun parasını ödemeliydin.
ama sen hepsini ödemişsen buna kıroluk falan denmez.

normalde ödenmez cafede yapıyorsan doğum gününü ödersin parayıda ama sen düşünceli davranmışsın o kadar kıroluk falan değil.

Seni oraya çağırarak ödemeyi zaten göze almış oluyor ama senin yaptığın kroluk değil bence asıl erdemdir. :) Keşke herkes senin gibi yapmış olsaydı. Bu davranış seni ne alçaltır ne de ortam yol yordam bilmeyen biri gibi gösterebilir. En güzel davranışı sergilemişsin. :) Tbr.

doğum gününe davet eden hesapları karşılamayı göze alır. davet dediğin de budur zaten. asıl hesabı gelenlere kitleyenler kronun allahı :)

yaani bence de çok ayıp çok abartılcak bişey yok. ama şöyle düşün tek sen değil oraya gelen herkes hesabı ödeseydi?
o zaman doğumgünü sahibi açısından hoş olmazdı
"senin parana kalmadık taam taam hadi biz öderiz" der gibi bişey böyle
adam ya da kadın neyse, düşünmüş bi cafe ye çağırmış bütün arkadaşlarını, kendince davet vermek kutlamak istemiş, ama kimse kabul etmiyor gibi. bi hediyeyi kabul etmemek gibi ne bileyim..

böyle durumlarda o uç örneklere bakmak lazım, herkesin ödemesi mi yoksa kimsenin ödememesi mi "iyi"?
herkesin ödemesi hoş olmazdı ise, senin ödemenin de onu rahatsız etmiş olması normal derim.
ama öyle çok kafaya takacak bişey yok bence de.

aman takılma bu kadar olur böle şeyler kroluk falan da etmemişsin merak etme:))

bnm bildiigim herkes kendi payına düseni oder orda yani daha once gittigim toplu kutlamalarda oyle oldu hos biz ögrenciyiz belki de ondandır.

Ne kıroluğu centilmen ve düşüncelisin. keşke herkes senin gibi olsa :-)

hocam burda vardır herhalde.

www.milliyet.com.tr

şu adresteki fotografları da ilk kez gördüm:

ikincisokak.blogspot.com

burada da video var: webtv.hurriyet.com.tr

Kesinlikle ezik toplum için de bir bok yapamayan farklı olucam kaygısı ile yapıyorlar ciğeri beş para etmez insanlar yapıyor. hem peygambere hem de atatürk'e saydıranlar çiğeri beş para etmez adi yaratıklardır. düşünmene bile değmez böylelerini koy ver gitsin.

bu sadece sözlükte olan bir şey değil ki, türkiyede insanlar başkasının fikirlerine ve inançlarına zaten saygı maygı duymaz malesef. hakaret, emme gömme sikme hakkını her türlü bulur kendinde. kiminin "farklı olmam lazım çok marjinalim" tripleri de var tabi..

Tabular düşüncenin önündeki en büyük engellerdir. Tabuları yıkara düşüncenin önünü açtıklarını sanıyorlar.

Oysa tahrik ve hakaret etmeden de tabu yapılan konular eleştirilebilir. Ancak 10 kasımda Atatürk eleştirisi yapmak pek iyi niyetli bir davranış değil. "Sana mı soracağız birader ne zaman eleştireceğimizi" diyorsanız haklısınız tabii.

Sosyal çıkarımı boşver; bir grup ergen genç var ve tabulara saldırmak hoşlarına gidiyor. Herkesin "ak" dediğine "kara" diyerek yaptıkları tahriklerden etkilenen insanları görmek en büyük zevkleri. Pek ses etmemek gerek onlara da.

her zaman ki gibi bir gruba dahil olduğunu göstermek, aidiyet duygusuyla tatmin yaşama isteği. bunları yapanların gözden kaçırdığı en önemli detay ise bir görüşü gerçekten savunabilmek için ilk önce "birey" olmanın farkındalığında olmaları gerektiği aslında. sen birey olamamışsın daha, kulaktan dolma bilgilerle/öğretilerle bir şeyler için savaş verdiğini sanıyorsun, onu da beceremeyip millete hakaret ediyorsun. olanlar bu kadar basit.

Atatürk sözüm ona sözlük aydınlarının mezuniyet tezi gibi birşey, kendince okkalı bir yazı döşenen tebaası içinde statü kazanıyor sanırım.

Gereksiz kutsallar :) Kime muhammed kimine mustafa kemal... yücelttikce yüceltmek.

birisi din getirmiş diğeri ülke kurmuş.
katagorileri farklı :)
ikisini kıyaslamak biraz garip bir olay.
tartışmayı dahi bilmeyen kesimlerin insanları direk küfüre sarılır bu ondan kaynaklı sanırsam. bir arkadaşın dediği gibi sadece sözlükte değil her yerde bu durum mevcut.
her şartta her ne olursa olsun fikirlere ve inançlara saygı duymak lazım. içki içmeyen 5 vakit namaz kılan dini bütün bir adamla 4 yıl ev arkadaşlığı yaptım bana tam ters bir arkadaşımdı ama çok süper anlaşıyorduk ben biramı içerdim o çayını demlerdi. okul bitti falan onunla hala arkadaşlığım devam ediyor zaman zaman görüşüyoruz. yani bizde farklılkları bir keskinleştirme bi batan şey haline getirme durumu var nedense. bi hoşgörü olsa öyle cins bir durum olmaz. şu olayda çok sikindiriktir ki: sen namaz kılıyon diye doğrusu bu herkes yapsın deme hakkın yok herkesin de atatürkü sevmek gibi bir zorunluluğu yok. bunları bilmek ve buna göre düşünmek lazım. bana kalsa ben atatürk derim yani benim için hz.muhammed den daha değerlidir. ben atatürk ün herhangi bir icraatını eleştirebilirim bir yanlışı varsa evet yanlış derim. sorgularım yargılarım falan filan. ama din dokunulmaz. bir şey sorarsın karşındaki kurandan anlatmaya başlar başka bir şey sorarsın kuranda yazmaz ise onu öyle kabul edeceksin der ve çıkarlar işin içinden.
selametle

nasıl dindarlığı dayatmaya çalışan bir kesim varsa, atatürkü sevmeyi dayatmaya çalışan da bir kesim var. dayatılan ne olursa olsun bu insanı rahatsız eder. kavga burada kopuyor.

mesela ben köprü üzerinde durup dışarı çıkıp ayakta durmayı anlayamıyorum. benim temel hak ve özgürlüğümü kısıtlayıcı birşey bu, sen neden kendi tuttuğun yası bana dayatıyorsun. buna karşılık aman 1 dk bekle ölür müsün ne demek yani. atatürkü sevmek yolu tıkamaksa atatürkü sevmiyorum diyenler linç ediliyor.

sen bir dakikaya tahammül edemiyorsun ama biz bir ay ramazana tahammül ediyoruz.
sokakta bir şey yeme içme gibi. diğerleri ne yapar içenlere dik dik bak. tekel bayilerine saldır. bir kuytuda içki içeni linç et gibi gibi.
ben atatürkçü kesimin bir kişiyi dövdüğünü duymadım görmedim.
hoşgörü lazım hoşgörü.
sevmesende hoşgörü
sevsende hoşgörü
başka türlü aşılmaz.

Sirf marka bazinda bakilinca bence asus.

linklere bakmadım ama asusu veya lg alanların gayet memnun olduğunu gördüm.

lg nin I7 olmasi cok cezbedici ama bana sorarsan lg veya samsung bunlar zaten laptop firmalari degiller. Lg icin yapilan reviewlara bakiyim dedim ve sadece 1 tane urunun incelemesi vardi; o da sanirim LG nin amerikaya surdugu ilk (ve belki de tek) laptop, piyasayi yoklamak adina heralde. bu acidan bakinca bana daha isin cok basindalar gibi geliyor. e tabi bu durum sonra teknik servis olaylarinda falan da sorun cikarabilir.
Acer de cok tutulan bi marka degil ama asus bu konuda bir markadir; her ne kadar (bana gore) sony toshiba kadar olmasa da bence bi HP duzeyindeler.
Hadi diyelim markalari bosver; isleyise bakalim; gorunuste LG hepsine cakiyor gibi. Islemciye 1.60Ghz diyor; sanirim bi turbosu falan var ama kaca kadar ciktigini da ogrenmek lazim.
Amator bi bilgisayat kullanicisindan anca bu kadar...

81: sex&beer :)

intern@
b2ni
s10suz

12m birikim

b-> Bok

gav@

D2Z Dikiz
C1 Cebir
G3 Güç
S60 Satmış
M+ Martı

peç@e

ats2

bQ7niz
çarşı galatasaray maçında asmıştı bu afişi .

b@10 Beton
1a Bira
1dir1 Birdirbir
T5ir Tebeşir

1000^m √d√d

* "kedi @i 7" (kedi eti yedi)

* (buraya yazmayı beceremedim ama tarif edeyim isterseniz: bir matematik sorusu gibi yazacaksınız zaten. 1000 üzeri M, yanına karekök içinde LD yazıp yanina yine karekök işareti içinde L yazıyorsunuz.) okunuşu ise: "bin üzerime kökle de kökle" oluyor.

* kahv6 : kahvaltı

edit: 2. maddeyi bir üstteki arkada$ yazmayı becermi$. tam olarak yazmaya çalı4tığım buydu.

çok değil çok çok uzak

ömrün yolda geçer.

servis aracınız helikopter ise çekilir.

hem çok hem lüzümsuz uzaklık.

misal sen 6 da kalkıp 8 de iş başı yapacaksan. avcılarda oturan mesai arkadaşın 7 30 da kalkıp 8 de mesaiye başlayacak.

sen 5 de bırakıp 7 de evde olurken. arkadaşın 5.15 de evinde yayılıyor olacak

bostancıya git.ordan denizotobüsü yap..
kasma hiç.

çok yüksek ihtimalle hayatının en yanlış kararlarından birini vermiş olursun desem yeridir.

arada bir taşşağına teorik olarak bundan bahsederdik ama senin gibi cesur birini göreceğimizi beklemiyordum.

kartal-uzunçayır: minimum 40dk
uzunçayır-avcılar(metrobüs): minimum 60dk

günlük 200dk yoldasın, trafik varsa 300dk+

cesaret diye buna derim. bir william walles geliyor ewy romalılar.

işten çok yol seni yorar 18:00 da çıksan servisle 20:30 anca evde olursun. manyak olma.

ne yaptın,izmit,adapazarı olmadı ankara daha yakın bir seçim olurmuş:))

beylikduzu'de oturup yesilkoy'de calisiyorum ve bu mesafe bile bana igrenc geliyor. hele avcilar trafigi, vay anam vay. hocu ac kal daha iyi, bosver.

Uzak, yol çok yorar ama bu iş yokluğunda iyi bir iş bulmuşsanız sırf uzak diye başlamamak şımarıklık olur.

örnek olabilir : suadiye de oturup avcılar da çalıştım. günüm şöyle geçmekteydi: sabah 5.30 kalkış; 6.10 servis saati ; 7.30-8.00 şirkete varış; 8.00 işbaşı ; 5.15 paydos ; 5.45 servislerin kalkışı; yazın 7.15-7.30 kışın 7.45-8.00 eve varış ; 10.00 günün sızışla bitirilişi.

I-tunes ->Radio->Classical->adagio.fm

ben lounge fm 102 dinliyordum bi ara deli gibi.saatlerce çalıştıgımı bilirim.

88.2

bence hiç bi şey dinlemesen daha iyi.
ama enstrümantal müzik tercih sebebidir. sözlere takılıp-eşlik edip de dersi unutmazsın.

ben pavarotti dinlerdim bi ara..

fizy.com

bırak tekrar tekrar çalsın.

rammstein - los olmadı engel

explosions in the sky, balmorhea, olafur arnalds, mono... bu tarz sakin post-rock grupları olabilir, enstrümantal olmalı ama kesinlikle

Müzik.

lounge o2 +1000

bildiğim kadarıyla kanat yapısıyla ilgili bu, sonuçta basınç farkı yüzünden belirli bir hıza ulaştığında yerden kalkıyor uçak. flapların da katkısı vardır herhalde ama:)

en basit mantıkla şöyle açıklayayım.
arabada biraz süratli giderken elini camdan çıkardığında hafif bir eğim verdiğin zaman yani elini dışa doğru hafif açtığında elin yükselir gibi olur yani geriye doğru bir açılma meydana gelir kafanda canlandırmışsındır bu olayı.

uçakdan bahsedersek uçak son sürat giderken kanatlarında hafif bir eğim vardır hem bu eğim hemde uçak kanadında bulunan flapların desteği ile uçak kalkışa geçer. yani havanın sürtünmesi azaltılarak gelen direnç en aza indirgenir eğim ve hızın yardımı ile bir kalkış sağlanır.

plap nedir? inişte hani açılan ve rüzgarı kesen kanat ucundaki dalgalar varya hah onların adı flaptır.
kalkışta tam düz nişte açık bir şekilde dururlar.

anlatamadıysam eğer;
itü uzay ve uçak müh. fak. maslakta.

@seyduna uçağın kanatlarındaki kıvrım tamam da flaplar kalkışta açılmıyor sanırım. onların ne etksii olabilir ki kapalıyken?

bir de yalnızca kanatlar olamaz sanırım; çünkü kalkarken pilot ismini bilmediğim o kolu kendine doğru çekip havalandırmıyor mu uçağı? işte o kolun çekilmesi ne yapıyor uçağa/ uçakta neyi açıyor, kapatıyor, çalışıtıyor?

ilk burun kaldirma olayi elevator trim ile alakali. ucagin kuyrugunda bulunan iki yatay ve kucuk kanadin hem arka uclarinda oynar yuzeyler vardir (ki bunlar joystick'in ileri-geri hareketi ile kontrol edilir) hem de kanatlarin yere olan acisi komple degistirilebilirdir. (elevator trim diye ayarladigin sey) kalkistan once cogu ucakta pilot bunu ayarlar (mesela atiyorum 5 derece olsun der), dolayisi ile ucak belirli bir hiza ulastigi zaman kicta yere dogru belirli bir guc olusur (araclardaki spoiler gibi) ve bu guc de ucagin burnunu kaldirmasini saglar. genelde ucagin kalkabilecegi, yani ana kanatlarin kaldirma gucunu uygulayabilecek hiza cok yaklastigi zamanda olur bu. tekerlekler yerden kesilince de pilot joystick'i gerekli gordugu kadar geri ceker, ve kici piste degdirmeden ihtiyac duydugu tirmanma acisina ulasir.

yani ucagin pitch hareketinde esas olay horizontal stabilizer, havada da boyle. esas kanatlardaki oynar yuzeyler (aileron) kanatlarin uzerindeki havayi yuzey artisi yolu ile hizlandirip yavaslatarak kaldirma gucunu degistirir, dolayisi ile birinin digerinden daha fazla kaldirmasini saglayarak roll saglar. levyeyi kendine cektigin zaman bunlari etkilemezsin, etkileseydin ucak yavaslayip stall a girerdi.

vertical stabilizerlarin (kictaki kanatlar) komple oynayabilir olmadigi duzenlerde ise o kanatlarin arkasindaki kucuk oynar duzeyler ikiye bolunmus de olabilir, kucuk olanlarinin acisi onceden ayarlanabilir, buyuk olanlarinki ise direk joystickden kontrol edilir. bu durumda 60 santimlik bir kanat ucu oynar duzeyinin 20 santimi fix 5 derece pozisyonuna gelir, geriye kalani joysticke bagli olarak duz durur. (eger joystick 5 dereceden fazla cekilirse iki parca da beraber hareket eder.)

sag-sol iki motorlu ucaklarda sorun cikarsa falan nasil devamli bir pedala basmak yerine rudder trim ayari yapabiliyorsan mesela uc motorlu ucaklarda orta motorda sorun cikarsa bunda da devamli belirli bir acida joystick i cekmek yerine fix elevator trim ayari yapabilirsin ayrica..

ek: ayrica flapler kalkista acilir, iniste daha fazla acilir (kalkista inise gore daha hizlisin yakit nedeniyle) ama ucagin pitchine etki etmez. bir de supersonik ya da near-supersonik ucaklarda tailplanelari belirli bir acinin uzerinde kaldirmak onlari kiracagindan elevator trim cok ise yararmis..

sırasıyla

nöroloji
psikiyatri
dahiliye

logo'nun sağ tarafına sitenin sloganı veya ne işe yaradığını yazabilirsin

hakkında kısmını karikatür ile anlatmak istediğim için ve boş bir karikatür bulamadığım için şimdilik eksik. 20 kişiyi online görünce gözlerim yaşardı :D

açıkcası o ışıklar kapalı olayındaki arka fon daha hoşuma gitti, hem blogun içerik kısmı beyaz hem o açık renk arka fon göz yoruyor, farklı bir renk dene bence mesela turkuaz olanı default olsa bence daha iyi.

bir de kaynak kısmında en azından parantez içinde kaynağın ismini yazsan olabilir o havayolu olayındaki gibi, gitip oradaki 10 tane getir linkine tıklamam mesela ben kaynağa gitmek için isimlerini görsem ilgimi çekene tıklarım ama. onları mümkünse gizli yap ne deniyor türkçesi tam bilmiyorum ama tıklandığında aynı ekranda aşağı doğru expand göstersin mesela, javascript ile yapılıyor sanırım onlar. veya kullandığım wp temasında vardır öyle bir imkan belki.

@allanz
default fonu değiştirmek ve kaynakları gizlemek aklıma yattı.

biraz daha içerik kat olaya hacı.
güzel olmuş güzel.

@seyduna6687
teşekkürler, içerik önemli:)

ha evet bir de o kadar eleştiri gibi yazdık ama bence de site ve fikir güzel çok farklı geliştirebilirsin gibi duruyor, yine de içerik konusuna katılıyorum yani sen biraz yorum vs yazsan daha iyi gibi nedir ne değildir, sadece tablolara bakmak için tekrar tekrar gelmez bence insanlar, tabi vaktin yoksa o ayrı.

logodaki gölgeyi azaltsan veya yukarı çeksen, göz yoruyor.

@cellar
not aldım, zaten ışıkları söndür modunda gölgeyi kaldıracaktım. İkisini bir hallederim.

biz o parayı ona neden veriyoruz?
mutlaka bir bağlayıcılığı vardır.
oraya bırakırken nasılsa aldığında da araba aynı olmalı.

Güvenlik kameraları oluyor genelde, giriş çıkış yapan arabaları teker teker inceler bulursunuz. Katlı otoparka bıraktıysanız otopark sahibini bağlamaz tabii ki, yanınıza park eden kişinin öküzlüğü tamamen.

evet bağlayıcılığı elbette var ama araç sahibi olarak sizi bağlamaz. her motorlu aracın bir trafik sigortası vardır bu sigorta 3 şahıslara karşı verilecek maddi hasarları teminat altına alır. trafik sigortan yoksa türkiyede yola çıkamassın. senin arabana zarar gelmesi durumunda sen kendi sigortana bunu rapor ediyorsun ve senin hasarın ödeniyo, hasarını sen kendi sigorta şirketinden aldıktan sonra belli haklarını şirkete rucu etmiş devretmiş oluyosun ki bu hakların içinde senin adına 3 kişilerden tazminat isteme hakkıda var. sigorta şirketinde gidiyor otopark sahibine diyor ki bu hasarı karşıla. senin arabaya zarar veren aracında elbet trafik sigortası vardır ve bu hasar bulunursa 3 kişinin sigortasından tahsil ediliyor. bulunamassa otoparktan alınıyor.

kaynak kıçım ekolü..

ispark ta hak idda edebiliyorsunuz diye biliyorum ama onun dışında pek çok kapalı otoparkın girişinde 'aracınızda oluşacak hasarlardan işletmemiz sorumlu değlidir' diye yazı olur genelde. Ama kimlanbu nun dediği gibi kamera sistemi varsa ve sizin aracınızı park ettiğiniz noktayı çeken bir kamera varsa kimin yaptığını bulursunuz.

sırf bu yüzden iki kişilik parkediyorum özellikle. otoparka girip çıkmayı bile beceremeyen çakma şöförler varken

vala iki kisilik parkedenlere de ben kızıyordum nasıl parkedebilmiş bravo diye.

daha once avm'nin birisinde arabasini park eden adamin arabasindan bir seyler calinmisti. sonra bu sahis avm'ne dava acmisti ve kazanmisti. ucretli otopark hizmeti sunuluyorsa bunun neticesinde aracin guvenliginden avm sorumludur gibisinden bir gerekceli karari vardi. bu konuyu bir arastirin derim.
gerekirse bir avukatla gorusun.

öncelikle ceo'nun dediği gibi olmaz, trafik sigortan ödemez senin hasarını. varsa kaskon öder ama o zaman da bir sene sonra hasarsızlık indiriminden faydalanamazsın.
otopark sahibi ve senin araca çarpan araç sahibi sorumludur bu hasardan. otopark sahibi senin zararı ödedikten sonra diğer araca rücu edebilir ama diğer araç sahibi öderse otopark sahibine rücu edemez.
eğer otopark sahibibi otoparkta olabilecek kaza-yangın-hırsızlık vs. gibi olaylar için otoparkını sigortalatmışsa sigorta şirketinden de alabilirsin paranı.
ya da çarpan aracın trafik sigortası da karşılayabilir sizin hasarı.
ancak tüm bunların olabilmesi için, aracı gördüğünüzde, otoparkta kaza-hasar tutanağı tutmanız gerekirdi, bu tutanağı polis çağırarak ya da otopark sahibi veya çalışanı ile birlikte siz de tutabilirdiniz. ama bunu yapmamışsanız büyük ihtimalle hasara siz katlanacaksınız çünkü kazanın otoparkta, siz araçta değilken meydana geldiğini geldiğini kanıtlamanız artık çok zor.

1-avmlerin vs o duvarında yazan bizi bağlamaz yazılarının yasal hiçbir dayanağı yok.
2- önce efendi efendi gidip konuşun. varsa kamera kayıtlarından çarpıp giden arabayı tespit etmeye çalışın.
3- tespit edebilirseniz, kamera kaydının kopyasını alıp adam hakkında şikayetçi olun. artık polise mi gidiyorsunuz napıyorsunuz bilgim yok. ama kaydı kesin alın zira o kayıtlar çok ucuza yok ediliyor.
4- tespit edemezseniz, ilk etapta avm ile anlaşmaya çalışın. yani ucuz bir hasar varsa %50-%50 filan anlaşabiliyorsanız hemen anlaşıp gidin. anlaşmanız yoksa ve kaskonuz varsa kaskodan hukuksal danışma hizmeti alma hakkınız var. gidin mahkemeye verin. belki bişiyler çıkar. 3-5 sene sonra tabii.

konuyla ilgili detaylı yorumları üstadlara bırakıyorum, ben yalnızca işin özüyle ilgili bir şey söyleyip gideceğim: bir çeşit "ücretli vedia akdi" kurduğunuz otoparkın emanet edilen aracı koruma ve gözetme yükümlülüğü vardır, hukuk mantığı bunu gerektirir. ha ama mesela aracın içerisinde bıraktığınız eşya bu gözetme yükümlülüğüne dahil değildir. dolayısıyla her ne kadar "aracınıza gelecek zararlardan müessesemiz sorumlu değildir" deseler de bal gibi sorumludurlar. o zaman gider sokağa bırakırsınız aracınızı, ücretli emanet servisi vermelerinin güzelliği o aracın koruma altına alınacak olmasıdır. kameralardan ispat etmek en doğru çözüm olacaktır.

otoparklarında sigortalarının olması lazım
www.alomaliye.com