Elle mi önereceksiniz, otomatik bir sistem mi?

Otomatik ise, 'recommendation engine' kavramını araştırabilirsiniz.

otomatik de olur elle de olur, her tavsiyeye açığım şu an.

Otomasyon ve uygulama kullanmadan sadece kategori bazlı bir şey çok kolay yapılabilir. Yani ilk sayfada ana kategoriler gösterilir, birine tıklayınca alt kategoriler, sonra kitaplar en son kitap detayı şeklinde. Sadece sayfa oluşturmak yeterli.

Su cilgin turkler den baslayabilirsin, 2 cilt zaten. Ikisi de surukleyici bence.

osmanlıyı yeniden keşfetmek serisine bakabilirsin

@balpolen cılgın turkleri okudum

şu çılgın türkler, turgut özakman'ın değil miydi ya?

Ayy evet yaa, skandal, cok ozur dilerim arkadaslar, karistirmisim.

en aşağı bak.

prntscr.com

öğretmenevinin karşısından otobüsler geçiyor. normal bir trafikte 15-20 dakikada gidilir sanırım.

polistir

operasyon varsa yukardan da helikopterle destek vardır.

Devam ediyor, bir saat oldu.

şuara helikopterle devamlı hdpye operasyon yapılıyor ama artık insanlar o kadar tedirgin ki her uçağı ve helikopteri yazdığımız için operasyonlar gizlilikten çıktı.

acestream

acestream mac'e kurulmuyor sanırım. başka önerisi olan?

ya da mac'e kodi kurabilirsin. sonra da: www.google.com.tr

www.youtube.com

herkesinki aynı anda açıklanmıyor. geçen senelerde öyle olmuştu. başka bir sorun yoksa bugün yarın açıklanır sizinki de.

Oh be sonunda aradığım cevabı buldum o zaman sozlesmeli tercih etmemek icin bir neden yok.

Bence siz yine de araştırın. Bu yeni kurallarda öyle bir şey olmayabilir. 4+2 sistemi geliyor çünkü, şubatta kadroluya geçme şansı verilirse düşündükleri sistem için saçma olur. Belki de doğrudur bu bilgi ama kimse net bir şey bilmiyor şu anda.

Bu sene baslayacak olan sözleşmeli ogretmenlik ile bundan 3, 4 sene oncesindeki sozlesmeli ogretmenligi karistirmamak gerek.
Ikisi birbirinden farkli amaclarla cikan seyler zira. Bu sorunun cevabi sadece kilavuz yayinlandiginda netlik kazanabilir, simdiden evet ya da hayir demek tahminden ya da iddiadan oteye gecmez.

Bu sene baslayacak olan sozlesmeli ogretmen alımının çıkış gerekcesine(oncelikli olan illerde ogretmen kalmiyor, kalıcılığı saglamak icin boyle bir care aranıyor... vs. ) bakılırsa kadrolu atamada tercih hakki vermek Sozlesmeli alimin mantigina ters olur. O nedenle boyle bir hak verilmeyebilir.

Kadrolu atama olacak mi o bile mechul su an. :)
Kadrolu atama olursa boyle bir surecte(gorevden almalar, kapatilan okullar vs...) 6 ay adaylik eğitimi uygulamasi devam mi edecek..? Onlar adaylik egitimindeyken sözleşmeliler hemen ise mi baslayacak... bi suru belirsizlik mevcut milli egitimde, tahminim onlar da ne yapacaklarini daha kestiremiyorlar. Bizim yonetim sistemimiz de fatih terim'in kaos futbolu teknigi ile benzer oldugu icin her an her sey olabilir.

Kafayi cok takip sinirleri yipratmamak lazim. :)

bu sistemde ayrıca kadrolu öğretmen alımı olacağını sanmıyorum. 4 yılını dolduran kadrolu olacak.

seçim olur bi şey olur değişir o ayrı.

Ekleme: soracağım önemli bir ayrıntı vardı ama unuttum. Aklınıza gelen önemli ayrıntıları da yazarsanız iyi olur.

Bildigim kadariyla 4 yil sozlesmeli devam ediyorsun. Begenirlerse kadroya geciyorsun.

Beğenip beğenmeme değil. 4 sene sözleşmelisin, sonra bulunduğun yerde kadroya geçip 2 sene daha görev yapıyorsun. Maksat doğudan eş durumu falan diye öğretmen kaçmasın. Bu ilk 4 senede hiçbir şekilde yer değiştiremiyorsun bu arada. Son iki sene hakkında bilgim yok henüz.

mesela ben de bugün buna baktım www.dr.com.tr

basılı kitap 13.30
e-kitap 13.50

seneleeeeeer önce basılı gazete okumanın aslında internetten okumaktan daha çevreci olduğunu okumuştum bir yerde. evet basılmıyor ancak ulaşım sağlanırken kullanılan elektrik, internetten falan bahsediyordu, detayını hatırlamıyorum maalsef

tabii ki kitabın pahalı olmasının nedeni bu değil. nerden kopabilirsek diye bakıyorlar bence

kapitalizm 101, başlıyorum.

ticari açıdan bakmamız gerekirse (ki gerekir) e-kitap piyasasında farklı oyuncular olduğu için rekabet çetin, ama bu demek değil ki bu rekabet fiyatlara yansıyacak.

normal bir kitap basılırken maliyetler kabaca şöyle.

yayınevi (bazı yayınevlerinin kendi matbaaları var)
matbaa (matbaan yoksa kitabı bastırmak için ödeyeceğin rakam artar)
yazar (kitap taş tablete de basılsa %10 alıyor yazar, o yüzden bunu hızlıca geçiyorum. yüzbinlerce satmadığın sürece alacağın rakam buna yakın malesef.)
nakliye ücreti
depolama maliyeti
dağıtıcı komisyonu (kitapevleri, kırtasiyeler)
okuyucu (sen, ben)

şimdi bazı şirketler var; yayınevi adamların, matbaaları var, dağıtımı da, satışını da kendileri yapıyorlar, kitabın üretim maliyeti komik rakamlara iniyor. hatta televizyon kanalları var, reklamı da yaklaşık olarak bedavaya getiriyorlar. mesela kırtasiyeye git, en ucuz a4 kağıdı (500 tane) yaklaşık 7 liraya alırsın. Direkt kağıt fabrikasından 10 tır kağıt alırsan maliyetlerin dramatik olarak düşecektir. Ancak bu demek değil ki 27 kuruşa ürettiğin kitabı 33 kuruşa satmalısın. Aynı kategoride olan başka yayınevinden çıkan kitap 9,9'sa sen de 9,49'a satarsın, böylece onlar kitap başına 2,5 lira kazanırken (sana göre dezavantajlılar) sen 8 lira kazanmış olursun. Olası bir krizde o yayınevi batar, böylece onları da yutarak pazar payını artırırsın. Az önce adamlarla yarışıp "onlar 9,9'a satıyo, ben 5'e satayım en iyisi" deseydin bunu sebepsiz yere yapmış olurdun. Tamam, onları batırırsın da, yarın senden daha büyük bir şirket gelip 3 liraya satarsa o zaman da sen dükkanı kapamak zorunda kalırsın. O yüzden elinde fırsat varken kazancını maksimize edip piyasayı öldürmeden kazanabileceğin en çok parayı kazanıp bankaya gömmen (hani arada şirketler "bankada 10 milyar dolarımız var, öyle mal gibi bekletiyoruz" diye açıklama yapıyor ya, hah o bundan işte) ya da yeni yatırıma harcaman lazım. Büyüyemezsen küçülürsün çünkü. Ana konsept bu, devamlı büyümek.

e-kitabın maliyeti dağıtımcı için yaklaşık olarak sıfır ancak buraya gelmek için kurulması gereken bazı sistemler var, o yüzden başlangıçta yatırım maliyeti oluyor. bu yatırımın sürekli olarak yapılması lazım ama ilk rakama göre çok daha az tutar.

e-kitap okuyucu üretip satan (bunlara uygulama marketlerini de ekleyebilirsin) ve dolayısıyla pazarı elinde tutan birkaç şirket var, hepsi de %30 komisyon alıyor. "beyler bakın ben bu cihazları ürettim, yılda ortalama x milyon tane de satıyorum, cihazı alan herkes yılda ortalama 10 kitap/dergi vb okuyor, o yüzden kitaplarınızı benim markette satacaksanız %30 alırım" diyebiliyor.

Burada son durumda yazar için değişen bir şey yok yine, sadece platform sahibi yayınevini boyunduruk altına almaya (ve uzun vadede yok etmeye) çalışıyor çünkü birkaç yıldır kendisi de yayınevleriyle benzer bir hizmet sunuyor, sen yazar olarak yayınevini işin içine karıştırmazsan kitabı yazıp direkt olarak bunların marketinde yayınlayabiliyorsun. Ama %30 alıyorlar.

Burada yayınevinin iki seçeneği var, ya %30'a razı olacak (öyle olunca yazar "siz ne kattınız ki şimdi bu işe, anlamadım ben" diyebiliyor, yazar bunu diyemesin dersen yayınevi olarak kitap fiyatını %30 artırman -uygulama marketine haraç veriyorsun sonuçta- ve kendi komisyonunu düşürmen lazım ama böyle de uzun vadede mutlu edemezsin) ya da "yayınlamıyorum oğlum sizin markette, okuyucu gelip benim sitemden ya da anlaşmalı olduğum yerden alır" diyebiliyor. ikinciyi seçtiğin zaman da okuyucunun itirazı "e ne biçim yazarsın / yayınevisin sen, kitapların hiçbir yerde yok" oluyor, %30 eklersen "e kitaplar çok pahalı" diye şikayet ediyor.

atladığım yerler olabilir. anlamadığın şey olursa sor, yanıtlamaya çalışırım ama durum kısaca böyle.

---------

Müzik endüstrisi de böyleydi, çok daha kısa şekilde onu da anlatayım. Kısa dedim de bu daha uzun olmuş.

Plak şirketi : PŞ
Müşteri : M
Korsan yazılım üretenler : K
G : Girişimci
MA : Piyasayı birkaç yıldır tekelinde tutan dijital market

PŞ : Selam, benim, plak şirketim var, bunlar da sanatçılarım, albümleri internete koymam, gerçek sanat pahalı olur, o yüzden albümün tanesi 15 dolar. Alırsanız ekime, almazsanız kasıma kadar".

M : Ben müşteriyim, bana dayatma yapamazsınız. Almıyorum yeni albüm, arkadaşınkini kopyalar öyle dinlerim.

PŞ : Bizim satışlar düştü, niye acaba?

5 yıl geçer.

K : Selam, ben de 20'li yaşlarının başındaki bir gencim, p2p müzik indirme programı yaptım, buradan bedavaya indirebilirsiniz, boşa para vermeyin"

M : Mükemmel. Biraz burnu yere sürtsün müzik şirketlerinin.

PŞ : Bizim satışlar düştü, niye acaba?

3 yıl geçer.

PŞ : Tekrardan selam, ben az önceki aç gözlü manyak, müzikleri internete koymaya karar verdim ama albümü almak için 15 yerine 24 dolar ödemeniz lazım çünkü internete koymak zor oluyor."

M : Hayır.

2 yıl geçer.

K : Selam, biz müzik programını güncelledik, artık diskografileri de indirebiliyorsunuz, boşa para vermeyin"

M : Mükemmel bir haber. Sanatçılar için üzülüyorum ama yapacak başka bir şey yok, beni affedin.

3 yıl geçer.

PŞ : "Ya biz bu internet olayının tutacağını hiç düşünmememiştik, o yüzden fikir değiştirdik. Artık albümleri de şarkıları da tek tek alabilirsiniz ama bir şartımız var. Yalnızca bizim söylediğimiz sitelerden alabilirsiniz ve müzik dinlemek için bilgisayarınıza x eklentisini, y programını kurmanız ve z tarayıcısı ile girmeniz lazım."

M : E ben yasadışı müzik dinleme programıyla bu kadar uğraşmıyorum, bedava hem?

Biraz daha zaman geçer.

G : Merhaba, yepyeni bir modelle karşınızdayım, üstteki müzik programının yasal olanından yaptım. Her plak şirketi katılabilir ve dinlendiği kadar, adil bir şekilde gelir elde edebilir. %30 alırım yalnız.

M : Ben üye olurum buraya, ayda 9 lira verip hem sanatçıya destek olurum hem keyifli müzik dinlerim.

PŞ : Biz buna dahil olamayız çünkü bizce müzik çok değerli bir şey, öyle dinleme başına para işi bize ters, biz parayı peşin alırız. Hem %30 komisyon çok, biz zaten %85 (?????) alıyoruz. Yüz binde beşi kabul ederseniz gelelim.

G : Malesef kabul edemeyiz, herkes aynı komisyonu ödemeli.

MA : Hey, üstteki girişimci arkadaş. Sen bu müzikleri benim markette satıyorsun da bana niye komisyon vermiyorsun? Bugünden itibaren geçerli olmak üzere benim marketten satılan her üyelikten %30 komisyon alacağım haberin olsun. (Bu şirket çok kısa bir zaman içinde bunun aynısı bir ürün çıkarıp kendisi de 9 liraya satmaya başlayacaktır ancak az önceki şirket 9 yerine 11.7 liraya satmak zorunda çünkü %30 komisyon ödüyor. market de bu adamların olduğu için elde ettiği avantajı görebiliyor musunuz?)

Özetle, plak şirketi para kazanmak istiyor, girişimci yeni ürünüyle para kazanmak istiyor, market sahibi hem ikisinin üzerinden hem müşteriden para kazanmak istiyor (sonra da "bakın bizim platformumuz şöyle güzel, böyle mükemmel, herkes entegre oldu" diye reklam yapıyor, dört kere kazanç var yani), işin sonunda müzisyen üç kuruş para kazanırken müşteri de "müzik pahalı" diye yakınıyor. Müziğin fiyatı daha aşağıya inebilir, onu tartışırız ama pastanın bölüşümünde bir adaletsizlik var, bunu herkes anlamıştır sanıyorum. İşte bu yüzden bazı sanatçıların kendi plak şirketleri, hatta kendi müzik uygulamaları var.

Yukarıda anlattığım olaylardan "bütün plak şirketleri aç gözlüdür" ya da "internet şirketleri her zaman haklıdır" gibi bir sonuç çıkarılmasın, kimseyi bir şeyle itham etmiyorum. Kötü niyetli olan iyi niyetli olanın üzerine çıkmaya çalışıyor, iyi niyetli şirket sahibi de mecburen fiyat yükseltiyor, araya birileri karışıp "bana da para verin" deyince işler iyice çığrından çıkıyor.

@hayirsiz

Valla eline sağlık, bu kadar uzun ve bilgilendirici cevap geleceğini sanmıyordum, çok teşekkürler :)

Digitürk dilediğin yerde diye aratın, kaydolun siteye, canlı yayınları geriye sarabiliyorsunuz 6 saate kadar.

offlinetv.ajanspress.com.tr

vpn'le buraya bağlan hocam. silverlight yükleyip sayfayı yenile. sol alttaki 3 noktaya tıklayıp kanal, saat ve tarih seç. sonra 10-15 sn bekleyince açılır.

her şey bitti deniliyor da bence yine diken üstünde bekliyorlar.

neden hala halkı sokağa davet ediliyor tek ağızdan?
Bence, kudretini iyiden iyiye göstermek istiyor iktidar ki, benzer darbeci zihniyetlerin, ne kadar çok kişiyi karşılarına almak durumunda kalacaklarını iyiden iyiye bellesinler diye.

Son dönem darbeler kademeli oluyor. Mısır 2. dalgada teslim alınmıştı diye hatırlıyorum. Bunun korkusu olabilir. Ayrıca güç gösterisi de var.

az önce cnn sunucusu "kara kuv. kom. hala kayıp ... ikinci teşebbüs ne zaman olur sizce?" dedi. direkt olarak dedi. sonra da toparlamaya çalıştı yani "olursa" falan gibi

kuleli veya çengelköy taraflarından silah sesleri arasıra gelmeye devam ediyor.haber kanalları bunu haberini vermiyor,her şey bitmiş gibi davranıyor.

korkma babinda degil ama akla direkt 11 eylul gelmesi normal. amerikanin simgelerinden birine canli yayinda ucakla girmek unutulacak bir sahne degil.

ben hala ara ara yutub'da olayın her açıdan görüntülerini izliyorum. etkilenilmeyecek gibi değil hakkaten.

uçuş korkusu da oluşturmamış, oluştursaydı o zaman sorun olurdu sanırım.

zaten amaçları bu. ben de ne zaman kalabalık bir durak görsem ( ki her dışarı çıktığımda görüyorum tabii ki istanbulda ) tedirgin oluyorum. aha burayı patlatabilirler diyorum. maalesef böyle.

1. algılamıyor. laf olsun diye koymuşlar sanırım.
2. iptal olmuyor. aileye geçiriyor direkt.

2. Aileye geçiriyor ama kalan süreyi kişi sayısına paylaştırıyor.

Örn. Senin 20 gün daha premium hakkın var ve 2 kişilik aile paketine geçersen 10 gün sonra çekim yapar.

Six feet under. Okuz kadar adamim son bolumunde agladim hungur hungur. Micheal c hall de var. Daha ne olsun

ufak bir kötülükle başlayayım :

www.youtube.com

daha sonra da şuradan puanı 8 ve üzeri olan dizileri araştır, kafana yatan bir tane olursa başla.

Benim önerim izlemediyse house'u bir dene.

edit : link eklemeyi unutmuşum

eztv.ag

house...

bitirmek üzereyim, pişmanım. keşke bi bu kadar daha bölüm olsa izleyebileceğim.

six feet under der kaçarım ben de.

bi six feet under da benden. yazarken bile finali aklıma geldi tüylerim diken diken oldu, gözlerim de doldu hafiften :(

Gelmediler.

hayır, eskiden gelirdi artık gelmiyorlar

gitmedim xd

Ben kucukken, mahallede mac yaparken filan bile hic kapi kapi dolanip seker toplamamistik.

Hayatim boyunca da kimse gelmedi kapiya. Bayram sekerimizi de biz bitiriyoruz zaten

Bi tane geldi o da komsumuzun ogluydu 5 lira verdim cocuk acaip mutlu oldu. cocuk sevindirmek <3

geçen yıllarda yanlış hatırlamıyorsam şeker toplamaya giden üç çocuk öldürülmüştü. o haberlerden beri bize de gelmez oldu çocuklar yıllar içinde.

@kuehles benim şekerleri size göndereyim o zaman. Ben de yemiyorum boşu boşuna aldım o kadar şekeri :(

bize bir kere geldiler onlar da 13-14 yaşlarındaydı.

Yazlikta mahallenin cocuklari gelir ama bu bayram yazlikta degiliz. Buraya da hic gelmedi galiba, ben de gitmedim

Ben daha geçen haftadan eve hem seker hem çikolata aldim; şekerlige doldurup bıraktım. Bugün sordum erkek arkadaşıma gelen, giden olmamış.'duruyor senin şekerler' dedi, üzüldüm. Geçen sene tatildeydik, bilmiyorum geldiler mi ama anne babalar haklı bir yerde gondermemekte.

son 3 senedir dikkat ediyorum,feci düşüş var. her sene azalarak geliyolardı ama bu sene kimse gelmedi.

Sadece komşularımızın çocukları geldi. Yaşınız gençse ve dışarıya kapalı biriyseniz sizi uzunca bir süre kimse ziyaret etmez.

@hpkhga abi nolur bari bayramda giyinik durun ya, bak böyle böyle çocuk kalmadı :/

@dissendium yok komşularla gayet kankayız, benim köpeğim falan var diye bi de çocuklar da seviyo beni, tanıyorlar yani ama gelen olmadı yine de.

@kobuzchu kiz, özelden adres veriyorum gofretleri gönder. yoksa lara gofret'i salarım üstüne.

kuehles blondes +1

sokakta oynayarak büyüyen son jenerasyondan biri olarak hayatım boyunca ne şeker toplamaya gittim, ne bize şeker toplamaya geldiler. :(

Geldiler bikaç kere kapı çaldı ama ben açmadım.

önceden olurdu ama gelmedi bu sene

Iki küçük cocuk ayni anda geldi. Ben unutmusum geldiklerini seker icin. Bakakaldim, sekerim de yoktu. Muz verdim ikisine de, cok sevindiler :)

gelmediler. artık kapılar şifreli dışardan zillere basmak içinde tuş kombinasyonu yapmışlar. nasıl çalsın çocuklar kapıyı :/

Gelmediler galiba, yani gün içerisinde evde yoktuk ama sabahtan gelmiş olmaları lazımdı o zaman da yoktular.

ilginç bir şekilde tek bir çocuk bile gelmedi ki burası kasabadan hallice, herkesin birbirini tanıdığı ve hayatım boyunca bulunduğum sanırım en güvenli yer. üstelik şeker/para kovalayacak çocuğu olmayan aile yok gibi neredeyse. yani bir aşağıdaki evden de mi gelmezler? yok, hiçbiri gelmedi. ulan sahi, niye gelmedi bunlar?

2 ayrı çocuk grubu geldi, şekerleri döktüm çantalarına. Normalde daha çok çocuk gelirdi, gittikçe azalıyor sayıları.

Geldiler, s.ktrn lan bi daha görmiyecem sizi buralarda diye kovaladım. Bir dahakine onlar da gelmezler, tüm çikolatalar bana kalır gene.nihaha

İzmitteyim, geldiler. 7 8 kere çalınmıştır kapı.

geldiler. şeker yoktu evde, vermeden gönderdim.

Gelmediler, gelmesinler de. Mahalleden olmayan kimbilir nereden toplanıp gelmiş garip çocuk grupları dolaşıyor genelde. Para isteyeni mi ararsın, evleri boş mu dolu mu diye kontrol eder gibi birkaç kez gelenleri mi...

Büyükşehirde olacak iş değil bunlar.

geldiler. en azından geldiklerini tahmin ediyorum çünkü zile basıldı bayram günü sabah 11'den öğleden sonra 3'lere kadar falan. ama açmadım. uyuyordum ben.

@Sulfoxaflor ne kadar kötücül düşünüyorsun çok şaşırdım. Çocuk bunlar ya. Kendimizi böyle her şeyden korumaya çalıştıkça hayatı yaşayamaz hale geliyoruz.

Kapısı çaldığı halde açmayanlara da çok şaşırdım. Ben heyecanla, mutlulukla bekliyorum gelmelerini ama demek ki bundan memnun olmayanlar da varmış.

at hırsızı kılıklı irili ufaklı 5 6 çocuk geldi, kapıyı açmadım. bayram filan ipleyen biri değilim zaten, ama mesele şeker vermemek değil, bunlar para peşinde ve bu mahalleden olmadıkları çok belli.

Ben de son zamanlarda yapmaya başladım. Gülücük yapmayı pek sevmiyorum.

agri basligi ne ki diyorum ben de ya. neyse, kizin muhabbeti kesesi varmis bence bahane olmus.

@ağır yazıcaktım moruk :)

bana göre en samimi gülüş random gülüş. ne smileyler ne "hahaha"lar, hiçbiri yerini dolduramaz. o yüzden uzunca bir sajdkasjdksankjdnsa

kız malmış net

valla random gülüş çıktığı andan beri ısınamadım bir türlü. herkes sevmiyor yani. bana yılışık geliyor. kıza da itici gelmiş olabilir.

erkekim.

1000kitap.com var. kitapları okuyucular yorumluyor. ben de oradan takip ediyorum.

panka.net

goodreads

www.sparknotes.com

cok klasik bi yanıt vericem ama saglık olsun. hayatta saglık olmazsa hiç bişeyin anlamı yok, bunu tecrube etmeden anlamakta büyük fayda var. o yuzden hem ruh hem beden saglıgını korumaya öncelik ver. daha yasın cok genç. kendini eskilerle kıyaslama. bizim nesilde ben ergenlik suresini 30a uzatmaları gerektigine inanıyorum zaten.

bu sene olmazsa yine calısırsın geçersin sınavı. dert ettigine degmez, insan ömrunde bikaç yıl o kadar da buyuk bişiy degil.

nerden mezunsun bilmiyorum ama özel sektörde çalışan bi insan olarak hayatta memur olmam. memurluk benim sektörden dolayı da olsa iğrenç bir şey. gözünde özel sektörü de öyle büyütme. yaşın da hiçbir şey için geç değil. vazgeçme peşini bırakma.

Depresyona girerek sadece kendine zarar verirsin. Çözüm değil.

@washe öğretmenlik için hazırlanıyorum ben. Öyle ozel ders verme şansim pek yok bölümümden dolayi. Yani bi matematikçi bi ingilizceci değilim. Dershane ile ilgili de kötü bi başvurma anım olduğu için kolejlere falan da başvuru yapamam. Bilmiyorum ne olacak böyle.

@pikap madem öyle dediğin gibi oluyor biraz :/ yine de ümitsizliğe kapılma. temmuz için de çalışmaya devam et. en kötü iyi kötü özelde bişiler yaparken hazırlanmaya da devam edersin :/

Benim de arkadaslarimin çoğu atanacak gibi. Çogu da iş güç yuva sahibi. Sanki herkes mutlu bi ben mutsuzmuşum gibi algiliyorum artik hayati.

kpss'den yerlesip para kazanmanin sizi daha depresif yapmayacaginin bir garantisi yok. 10 yıldır kamudayim. ogrencilikle beraber 18 yildir ayni kurumun insanlari ile beraberim. kpss ile gelen cok sayida insan kendilerine baska cikis yollari ariyorlar.

isin ozu kendinize bir yasama amaci bulun ve bunu paraya ve ise baglamayin. sonrasi kendiliginden gelir zaten.

Tabi ki de garantisi yok. Paraya tapan hayatimi para odakli planlayan biri de değilim. Fakat beni en mutlu edecek hayallerimi gerçekleştirmem bile evet bi iş sahibi olmama bağli. Orta derecede baskıcı bi alilede yasiyor ve 26 yasinda olsaniz bile çocuk muamelesi goruyorsaniz kendinize bi yasam amaci bulmak da pek mumkun olmuyor. @helenart

Bir yıl daha hazırlan. Part time bir işe gir. Hem para kazanırsın, hem ailene yük olmamış olursun hem de yeni insanlar tanırsın. Yine önündeki sınava hazırlan her ihtimale karşı. Çünkü senin gibi düşünen çok insan var. Denk örnek olur mu bilmiyorum ama ygs'den sonra çalışmayı bırakmayıp lys'lere devam edip iyi yerler kazanan arkadaşlarım var. Bu da aynı şey. Şu anda hala sınavdasın aslında. Ama şu durumdaki eleme doğru yanlışla değil tamam mı yoksa devam mı ile ölçülüyor. Baktın yine olmadı, dinlen bir iki ay. Sonra yavaştan başla. Çok iyi matematik öğren. Gidip de 5 ay tarih çalışma. Testte bir saçmalarlar dersin ki ben bütün yıl bunları hiç görmedim. Türkçe ile matematik çok önemli. Sınava yakın dönemlerde tarih falan okursun. Depresyona girersen her şey daha kötü olur. Böyle bir kafada olma hiç.

ben 6. girişimde atandım. başka bir tanıdığım 7. senesinde atandı. ama ilk senesinde de atanıp gidenler var.

senin şu an yaşadıklarını ben de yaşadım. daha ağırını yaşayanlar da var. en azından şu an aile geçindirmiyorsun, atanana kadar sürekli başvuru yap. kopma dünyadan. ben yapamam edemem deme. ben de özel sektör için fazla çekingenim. ama nereden ne çıkacağı hiç belli olmuyor. hayatın kıyısından köşesinden bakmaktansa geriye dönüp baktığında iyi ki boş geçirmemişim o zamanları diyorsun.

hayatı geriden takip etmek konusunda ise haklısın. ama o his hiç bitmiyor. ben atanmış halimle bile hala yaşıyorum onu. çünkü mutlaka senin yaşamak istediklerini senden önce gerçekleştirenler oluyor.

yani her şeyin zamanı var. her şeyin hayırlısı olsun demek lazım her zaman. kendini darlama.

erdal sarızeybek - ihaneti gördüm

Hocam resmen Osman Pamukoğlu'nu tarif etmişsin. Bir adını söylemediğin kalmış :)

İnci sözlükteki anıyı PDF indirip okudum, gerçekten romanlık entry olmuş.

Osman Pamukoğlu ve Erdal Sarızeybek'in kitaplarını biliyorum ama daha kıyıda köşede kalmış kitapları sormuştum ben :)

@acemi Operasyon var bu gece adlı kitap olabilir mi? Bir astekin güneydoğu anılarından oluşuyordu yanılmıyorsam.

Bugüne kadar kimseye vurmadım.
Aldığım birkaç dövüş eğitimi hariç yumruk atmışlığım yok. O eğitimler de zaten 10 yıl geride kaldı. Şimdi biri çıkıp üstüme yürüse ne yaparım bilmiyorum.
Yani "Çık deşarj ol" seçeneği dışarıda kaldı. Ayrıca artık tek de değilim, bana gelecek zarar eşime, aileme gelmiş olacak.

Trafikteki gerilimin, başkalarına güvenmeme olduğu konusuna katılıyorum. Ama sadece o değil. İnsanların etik davranmaması, kendilerini zeki diğerlerini aptal sanması, saygısız olması, kendilerini herkesten üstün ve önemli görmeleri beni delirtiyor.

abi clark kent de gözlüklü. ama süpermen. belki senin içinde de süpermen vardır?

araç kullanırken çok sinirli olan biri normalde de sinirlidir. ama sen bi şekilde bastırabiliyomuşsun o sinirini normal hayatta. o zaman cevap senin içinde. ha dersen belki orada bastırdığım siniri araba kullanırken boşaltıyorum, o zaman bi kum torbası al eve akşamları ona vur:)

Ben de sizin gibiyim. Trafikte insanların nasıl bu kadar sığır gibi davranabildiklerini, başkalarının haklarına nasıl bu kadar rahat tecavüz edebildiklerini görünce çıldırıyorum.

Ama aynı zamanda trafikte türlü türlü manyağın da olduğunu biliyorum. O yüzden tepkilerimi 100'ken 2'ye 3'e indirmeye çalışıyorum. Nasıl bir ülkede yaşadığımı hatırlatıyorum kendime sürekli.

Bir de eşiniz çok haklı. Trafikteki hiçbir anlık öfke, siz ve ailenizden değerli değil. Sürekli kendinize bunun gibi telkinlerde bulunun bence.

@victum: Bunu da düşündüm. Belki gerçekten sinirimi bastırıyorum. Ama oturup düşününce, acaba neye sinirleniyorum başka diye bakınca hakikatten birşey bulamıyorum.
Kum torbası fikri güzelmiş :)
@rectoa: Psikologluk olucam neredeyse, insandan tiksiniyorum araba kullanırken. Araba kapısını açıp dışarı çıktığım anda iyilik meleği timsali koşuyorum yardım ediyorum yaşlıların koluna giriyorum torba taşıyorum. Arabaya binince gözümü kan bürüyor.

Bastırıcam bi şekilde ama o yöntemi bulmam lazım..

size vasat gelmesi kadar normal bir şey yok. başkasına da efsanevi gelmesi kadar normal bir şey yok. kişisel görüş neticede. misal ben friends'in her bölümünü en az 50 kez izledim, ama çoğu yerde de ilk sezonun yarısında sıkıldım bıraktım diyenleri de çok gördüm. doğal şeyler bunlar.

zevk meselesi. göreceli bir şey. bu kadar kasma, beğenmediysen beğenmedin. millet lost lost diye çıldırırken benim umrumda değildi. hala lost izlemiş adam değilim. bu dünyada kırgın çiçekler seven insan da var, the wire sevmeyen insan da. kültürün geniş olmasıyla falan bi alakası yok bence.

zamanla alakalı olabilir. diziyi ilk izlemeye başladığımda 5 bölüm dayanabilmiştim. ehhhh bu ne be deyip bırakmıştım. 3 sene sonra tekrar başladım. o sıkıldığım ilk 5 bölümünden bile enfes tatlar aldım.

diziyi geçen sene tam bu zamanlarda izledim,2-3 haftada bitirdim ve ben de sizinle aynı düşünüyordum. dizi başlarda sıkıyor ama bitince de vay be diyorsunuz. arkadaşlara da bunu söyleyerek diziyi öneriyorum.
ayrıca dizideki bazı bölümlerdeki kurgular, kamera açıları ve bazı karakterler(saul goodman) vs. ilgi çekici ve farklı geldi bana.zaten sürekli bir curcuna yok, 5 sezonda 2-3 bölümde iyiymiş lan dediğim oldu ve bir de tüm dizi bittiğinde.
kısacası, diziyi bitirdiğinizde asıl etki ortaya çıkacak.

friends ve scrubs'ı ben de elli sefer izledim ama "kalite ve estetik" sezilir ya hani, yani nasıl anlatsam, belli yönetmlenlerin her filmi kaliteli olur, yönetmene dahi gözüyle bakılır; bazı filmler her yönüyle ince düşünülmüştür. film beğenilmeyebilir ama kalitesini de gösterir.
benim anlamadığım şu, bu filmi beğenenler neden beğenmiş? ne var bu filmde filmi efsane denilebilecek kadar kusursuz yapan?

tamamını izlemiş biri olarak şişirilmiş bir balon olduğunu düşünüyorum bu dizinin. izlediği dizilerde sürükleyicilik ya da aksiyon arayan biri de değilim üstelik. nesi var da bu kadar ödülü topluyor diye diye izledim zamanında, bi şeyi yokmuş oysa.

bu cevabı bir yandan 5. sezon 7. bölümü izleyerek yazıyorum, hislerim aynı. 5-6 kez bırakıp sonradan bitireyim bari diye tekrar izlemeye başladım. Şimdi mesela izliyorum, beni de çok heyecanlandırmıyor. Durağan bir dizi zaten, ağır ilerliyor. Beni iten bir şey değildir normalde ama bu dizinin yere göğe sığdırılamamasının sebebini asla çözemiyorum. Demek ki bazı insanlar bize çok anlam ifade etmeyen şeylerden keyif alabiliyor. Yani prison break, lost bu tarz diziler neden OLUM ÇOK İYİ LAN falan dedirtiyor insanlara anlayabiliyorum, ben de öyle düşünüyorum ama bu dizideki o olayı hakikaten çözemedim.

edit: oyunculukların çok iyi olduğu, karakterlerin zaman içindeki değişimlerinin etkileyici olduğu konusunda diğer cevap verenlere katılıyorum. bunun bilincindeyim diziyi izlerken ve başarılı buluyorum ama yine de diziye tam anlamıyla ikna olamadım ben şahsen. neden bilmiyorum.

ben de aksiyon hastası değilim ama dizi, tanımı itibariyle süreklilik arzetmelidir. her bölüm ayrı hikaye de olsa, sit-com da olsa, got gibi can sıkan durağanlık da olsa süreklilik dizinin asli unsurudur. ya bu dizide tüm yan karakterler her duruma aynı tepkiyi veren sinir bozucu tiplerden ibaret sanki. yani 2 sezondur böyle.

zaten dizinin olayı bu bence. olmayacak bir şeyi anlamıyor. gerçekten de yaşanabilecek bir olay kurgusuyla hazırlanmış. kendinizi içine koysanız, gerçekten de yaşanabilecek şeyleri anlatmakta. bu yüzden efsane bir dizi.

ilk önce troll sandım da gerçekten soruyorsun. Bu dizide dikkat etmen gerekenler ana karakterlerin zamanla değişen ruh hali.

Misal bir repliği var "i am not in danger, i am the danger"

İlk sezon herkeste aynı etkiyi yaratıyor, karakterler ve konu oturana kadar sıkıcı gelebilir, eğer ısınabilirsen açıp tekrar tekrar izleyebilirsin.

Kendini ana karakter yerine koyup "lan ben de böyle davranır mıydım acaba" diyebilirsin.

Yüksek puanlı olması sana hitap edeceği anlamına gelmiyor, 10 üzerinden 9 puan almış ama benim izlemediğim, izlemeyeceğim diziler de var misal.

cdn.quotesgram.com

bir de diziyi bitirdikten sonra bir şekilde ilk bölümlere denk gelince adamın inanılmaz değişimini daha net anlıyorsun. dizinin mükemmelliğini iyice anlıyorsun.

ben diziye 5.sezon finali yaptığının ertesi haftası başlamıştım. o ara spartacus bitmişti. izleyecek dizi arıyordum; bu tamamen bitmiş bari bunu izleyeyim diye başlamıştım. sözlükten veya başka yerlerden yorumları da okumadım. beklentim gayet düşüktü. hatta 2.sezonunda bıraktım; araya başka diziler sıkıştırdım. sonra yokluktan tekrar izlemeye başladım.

dizi 4.sezonunda başlıyor aslında. ilk 3 sezon son 2 sezonun bir ön hazırlığı gibi. dizinin bu kadar ün yapması kurgusundan ya da aksiyondan ziyade içindeki karakterlerin ilk ve son sezonlar karşılaştırıldığında yaşadıkları büyük değişim. son 2 sezonuyla hic pisman olmadim izlemeye devam ettigime.

belki çok büyük beklentiyle izlenmeye başlanıldığı için beklenileni verememiş olabilir.

bir de denildiği gibi zevk meselesi. les revenants diye bir fransız dizisi var. dünyanın en monoton dizisi olabilir; ama ilginç bir şekilde bir sonraki bölümü merakla bekliyordum ben.

ya güzel dizi aslında ama bizim ergenler uyuşturucu konusu falan olunca hemen üşüşüyor işte. bu tip dizileri izleyen yaş grupları malesef belli. aynı şey game of thrones için de geçerli. bana göre güzel dizi, gayet kaliteli ama çok daha güzel diziler var yine de.

--Spoiler--

1) Dizi New York gibi klasik bir şehirde değil, New Mexico'da geçiyor.
Amerika'nın o muazzam çölleri farklı bir hava ve kültür barındırıyor.

2) Ben makine mühendisliği okuyorum. Bilime ilgim var. Bilimin nasıl paraya dönüştürüldüğünü en güzel burada gördüm.

3) Bazen hayatta dark side'a geçsem mi fikri herkeste oluşuyor ve biliyorum ki gerçekte hiç kimse iyi değil. Bu dizide bunu korkmadan, her şeyi göze alarak ortaya koyan biri var.

4) Walter'ın gerçekte hakkı yeniyor, Walter kapasitesinin altında bir hayat yaşıyor, Walter fakir, onun özürlü bir oğlu var, yeni bir bebek bekliyorlar, onunla sürekli dalga geçiliyor, böyle bir durumda bir de üstüne kanser eklenince o da radikal bir karar alıyor. Hiçbir dizide ben böyle bir değişim görmedim.

Karakter gelişim grafiğinin tavan yaptığı dizidir bu bence. Temposu ağır katılıyorum ama ilk iki sezon izleyip hakkında karar verildiğinde haksızlık yapıldığına inanıyorum. Bazı resimler bütündür, bütüne bakmadan detayların güzelliğini fark edemezsiniz. Bazen de sadece size hitap etmiyordur, normal. Beğenmek zorunda değil tabi kimse.

ben çok övüldü diye ilk başlardaki sıkıcılığına rağmen izledim 3. sezondan itibaren sıkılmazsın sanıyorum. mike,saul ve gus karakterleri efsane hatta saul'un spin off'u çekiliyor şuan 2. sezonda içinde mike'ta var çok güzel :)

ben breaking bad'e yanılmıyorsam 3 sene önce başladım ve daha geçen gün bitirdim. kaçıncı kez izlemeyi bırakıp aylar sonra tekrar devam ettim hatırlamıyorum. herkesin devam et bak 3. sezondan sonra süper olacak dediği yerleri ben esneye esneye izledim. bana göre değilmiş kesinlikle. zevk meselesi.

bana da vasat gelmişti aga. 2. sezondan sonra bıraktım.

Ben Breaking Bad'in efsane olduğunu düşünenlerdenim.Spoiler olabilir bazı kısımlar,olmayabilir de.

1) Tempo hiç düşmüyor sürekli acaba ne olacak duygusu var.Senaryonun gidişatını tahmin etmek zor.Senaristler çok iyi iş çıkartmış.

2) Tüm oyunculuklar muhteşem.Bana bu dizide kötü oynayan birini gösteremezsiniz.Figüranlar,diziye 1-2 bölümlüğüne girenler bile çok iyi.

3)Akciğer kanseri gibi terminal bir rahatsızlık durumunda insanların ve akrabalarının psikolojileri,tepkileri güzel yansıtılmış

4) Normal bir insanı bir suç makinasına dönüştüren süreç film endüstrisinde her zaman iyi iş yapar.Buarada süreç sadece vurdu kırdı olarak değil psikolojik yönden de iyi irdelenmiş ve işlenmiş.

5) Dizi yönetimi iyi.

Üsttekilerden hangisine katılmazsınız? Bir diziden daha ne beklenir.Hayatın sırrını mı arıyorsunuz

edit:tik koyup koymaman umrumda değil ama yaptığın çocukluk

başta ben de sizin gibi düşünüyodum ama son 2 sezon içime oturdu. son sezonu son bölümleri hele :(
dizi biraz amerikan kültürünü çok doğal yansıtmış. amerikada bu kadar sevilmesini ona bağlıyorum. ufak ama amerikalıların alacağı detaylarla dolu imiş
biz izlerken o kadar fark etmiyoduk tabi.

kırkıncı kez aynı şeyi okuyacaksınız ama mesele gerçekten zevk meselesi sanırım. ben de etrafımda hep diziyi bırakanları, sıkılanları duydukça hiç anlam veremedim. çünkü ben ne ilk sezonunda ne başka bir bölümünde bir an olsun sıkıldım. 2 hafta içerisinde yaladım yuttum diziyi. her bir karakterin işlenişini, olaylara yaklaşımlarını, verdikleri tepkileri oldukça sahici ve olması gerektiği gibi bulmuştum mesela beni belki de en çok bu çekti. ve dediğim gibi günde 4-5 bölüm izleyecek kadar heyecanlanıp olayların nasıl gelişeceğini hep merak ederek izliyordum. diyeceğim o ki dizilerde aranan tatlar, beklentiler, daha öncesinde izlenen diziler sanırım bu durumu etkiliyor. ben de tam çözebilmiş değilim.

www.memurlar.net

kısaca cevaplıyorum memur olmak istemiyorsan uğraşma. ha yurt dışında elçiliklerde çalışman için de memur olman gerekiyor ama.

evet diplomayla gidiyorsunuz. sonra ösym'nin ana sayfasında ödemeler sekmesinden parayı ödüyorsunuz.

hiç can sıkıntısından diyip geçiceksin. çok şeye yarıyor elbette. ama günlük yaşayan insansı zihniyete anlatırsan bile dinlemez seni.

muhtemelen ilk 20 dakika sizin gibi şaşkınlık geçirirdim. ardından sessizce haklısın hacıt der uzaklara dalardım. ayaküstü muhabbet etmek dışında pek bir ilişkim kalmazdı kendisiyle.
ama kitap okumayı seviyorum buna zaman bulamıyorum diyen insanlar ve kitap okumayı sevmiyorum ama sevmek isterdim diyenler bir şekilde göz ardı edilebilir diye düşünüyorum.
not: entel değilim. yılda maksimum 12 kitap okuyorum.

Cahillik mutluluktur. Senden benden mutludur gül gibi yaşıyodur kendi hayatında. Çıkıyor öyle insanlar arada bana da denk geldi ne gerek var kitap okumaya, hayali karakterler bana nasıl fayda sağlayacak diye. İnsanlarla tartışmak çok gereksiz. Birinin fikrini değiştirmek zor. Ben söylersem bir kere fikrimi söylüyorum hala anlaşamadıysak aynen yaa diyip geçiyorum.

cehaletin yüceltildiği bir dönemdeyiz maalesef. azıcık okuyan herkese "entel" diyenler, bu kelimeyi hakaret olarak kullananlar artmaya başladı. bence asıl bunların bu lafları toplum içinde etmeye utanmalarını sağlamak lazım.

diyeceğiniz şeye gelirse de, böyle insanlarla konuşmak hiçbir işe yaramayacağı için susar geçerdim.

Mağara serin miydi kardeş? Şaşıranlar sanırım kendi fanuslarının dışına hiç çıkmamışlar. Hadi onu geçtim istatistiklere de mi bakmadınız? Gerçi dini kitaplar ve 3 günde yazılan aşk romanları sağolsun kitap okuma oranı olduğundan yüksek gözüküyor. Gündem konusuna gelince inandığı ve inancına göre ölümden sonraki hayatını sonsuza dek çizecek olan dininin bile kitaplarını okumayan, kulaktan dolmayla ya da "efendi"lerinin anlattıkları ile dini yaşayanların, güncelin takibinde olmasını beklememek lazım pek.

@rectoa nın dediğinden aklıma geldi de çoğu insan yaşlılar özellikle okumuş da ne olmuş uzaya çıkmış da ne olmuş tarzında yorumlar yapıyorlardı sokak röportajlarındaydı sanırım. Daha geçen de rektör dedi ya okuma oranı arttıkca beni afakanlar basıyor diye :) Şaşılacak bir şey kalmadı bence.

kitap tabii ki okumalı ama ben bu gündemi takip etme işini biraz abarttığımızı düşünüyorum. baktığın zaman siyasetçi değilsen eğer hayatına katkısı sıfır. türkiye'gibi bir ülkede gündemin içine boğulmak insanı sinir etmekten başka bir şeye yaramıyor. bir süre siyasetle ilgili haberleri takip etmedim. twitter'a girmedim, ekşi sözlükteki siyasetle ilgili konuları sol frame'den çıkardım. sadece ilgi alanlarım ve kendimi geliştirebileceğim konulara yöneldim. inanın, çok daha verimli zaman geçiriyor insan. üzerine de akp gündemine boğulup sinir olmuyorsun.

kitap okumamak seni cahilin çok olduğu toplumlarda yalnız bırakmaz. kitap okumadın ya da gündemi takip etmedin diye kötü bir hayatın olacak diye bir kural da yok. arsa alır, daire satarsın, son model araban olur. küçük mafya olursun, sana saygı gösterirler. Kalabalıktan yana olurlar bir de bunlar.

Sonra eğitimli azınlıkların getirdiği yeniliklerden yaşamları boyunca faydalanmaya çalışırlar. 200 sene kızarlar yeniliğe, sonra kabullenir ve sonraki yeniliklere kızarlar.

dolayısıyla bu tipler için sorun da yok. “Kitap okusan ne olacak okumasan ne olacak” derler. cehalet cesaret mutluluk koyun koyuna.

bir insan buz gibi beyaza siyah diyorsa, ikna edemezsin. çamura yatmak en kolay tartışma yoludur. ben kabul etmiyorum der, götünden 1 milyon tane safsata sallarsın. safsata zaten yetersiz kişilerin ihtiyaç duyduğu yoldur. bu tipler için can kurtarır.

avrupa yakası dizisinde gaffur bir gün dergiye gidiyor. derginin sahibi kubilay çay içerken karşısına oturuyor. kubilay’a sen zengin misin diyor. O da evet diyor. “Sen de aynı yerde oturup çay içiyorsun ben de. o zaman ne anlamı var ki zengin olmanın” gibi bir şeyler diyor. kubilay kalakalıyor. al bak mis gibi safsata.

yurtdışında yaşayıp o dili öğrenmemiş olmakla övünen bunu da bir bokmuş gibi anlatıp karşısındakini iknaya çalışan safsatacılardan çok görmüşsündür.

eğitimli, okuyan, gündemden haberi olan insanın çok daha akıllı çok daha bilgili çocukları olur. eğitimsizliği yüzünden evladı ölen anne sayısı, eğitimli kadınlarda daha azdır mesela.

muhakeme yeteneği, bilginin gücünden hayatın her alanında yararlanmak gibi katkılar sağlar kitap okuyup, gündemi takip etmek, en basitinden. Bu tip adamlara cevap vermeye değmeyeceğinden daha fazla uzatmak istemiyorum. bence sen de bu tip adamlarla sohbeti uzatma.

burada tamamen deneysel amaçlı, haklı olan birisine karşı cevaplar girdim. komşusu çok gürültücüymüş. ben de komşusunu tuttum. çok fazla cevap geldi konusuna. ben genel kabul gören şeyler söyledim ve mağduru oynadım. birden destek yağmaya başladı bana ve konuyu açan dayak yedi.safsata yap kazan.

bu tip saftsatacılar bana denk geldiğine itin kıçına sokuyorum ve orada bırakıyorum. tavsiye ederim.

"diye bağırdı sığır adam" derdim herhalde.

www.enyenikarikaturler.com

birazdan 'zararlı, ölürsün'cüler gelecek, zararlı değil ama çok üstüne de çıkma.

zararlı, ölürsün

zararli, ölürsün

şuraya kilonu yazıp günlük ortalama ne kadar su tüketmen gerektiğini hesaplayabilirsin.

www.suvakfi.org.tr

her şeyin azı karar çoğu zarar demiş atalarımız. büyükleri dinlemekte yarar var.

Şekerine baktır.

zararsın, ölür.

Bi zarari olmaz. Raad ol. Bi dahiliyeye gorun ama. Seker falan olabilir.

ben de senin gibiyim. şeker ve ilişkili olabilecek şeylere baktırdım, bişey çıkmadı. sen de bi baktır bakalım.
bir de, arada soda içersen hem susuzluğunu dindirmek adına hem de mineraller bakımından daha dengeli bişey yapmış olursun sanıyorum.

Test yaptır diyenler olmuş o yüzden deney sonuçlarıyla geleyim. 170 erkek ortalama 66 kiloyum. Günde 2 litreye yakın çay ve 4-5 litre su içerim. Daha geçen ay hematolojiye gittim bir şey çıkmadı.

4-5 çok değil bence ya. Tabi 45 kilo bi hatunsan bilemem.

valla bi arayıp şikayet edin ösym'ye bence. sonuçta işlerini yapmıyorlar.

onlar da olmazsa bimer'e yazın.

Danish Girl

in the name of the father - www.imdb.com

trumbo

(bkz: the imposter)

Rush - 2013

The intouchables

127 hours
nordwand (north face)

(dağcılıkla ilgili gerçek olaylara dayanan hikayeler)

zodiac - www.imdb.com

the imposter'a +1 diyorum. şok içinde izleyeceksin.

The Grey Zone

Changeling

The Blind Side (2009)
Erin Brockovich (2000)
Temple Grandin (2010)

Into the White 2012
A brilliant young mind 2014
The first grader 2010

bu ülkenin kurtarılmaya değer olduğunu düşünmüyorum, o yüzden tepki vermek de istemiyorum. sıkma kafaların, penguen teyzelerin keyfi yerindeyse banane? domuz gibi yaşasınlar.
i.hizliresim.com

bu ülkenin kurtarılmaya değer olduğunu düşünüyorum, çünkü biz ve bizim gibi insanlar buna değer..

İnsanları sürükleyecek bir lider yok çünkü. Şahsen ben gezi olaylarında aktif olan bir katılımcı olarak içimden gelmiyor abi. Yok yani şu an memleket yansa umrumda değil. Çok çok bir canım var o gider.

Dün güvenparkta olabilirdim saat 5 te arkadaşlar gelsene kuğuluya geçicez demişlerdi mesela gitsem belki bende gidecektim 427 bizim durağımız. Tam yanında patladı.

Neyse işin özü yaş 24 şurada ağız tadıyla bi 24 yıl daha yaşarım elim ayağım sağlam gerisi rezalet zaten, onda da din, siyaset gibi içi 5 para etmez şeylere bulaşmak zerre akıl işi değil.

Çünkü hava soğuk ve yağmur yağıyor.

valla ben bu ülkeye olan inancımı yitirdim. senin benim gibi düşünen bir avuç insanmışız onu anladım şu son birkaç yılda. çoğunluk bu olayları gayet normal karşılayıp survivor izliyor vahşet akşamında.

ayrıca daha bugün taksim'de eylem yapanlara polis sert müdahalede bulundu. sokağa kafasını uzatana dayıyorlar copu, tomayı, o da bir etken.

e sokağa çıkacaksın da nolacak, ankara gar'ın orada insanlar eylem yapalım dediler, bomba patladı. güvenli değil ki eylem yapmak. eskiden olsa polisten korkardı insanlar, şimdi canlı bombadan korkuyorlar. aynı şey değil. kendi can güvenliğim daha önemli burada.

ne yazık ki anornmal derecede normalleşti bu yaşadıklarımız.
gerçekten düşünen insanlar biliyorlar ki bu terörden hiçbir zaman kurtulamayacağız. çünkü teröristleri dağdan temizledik diyelim, o zaman üniversitedeki terörist adaylarını ne yapacağız? kimin ne düşündüğünü bu ülkeye tehdit olarak döneceğini nereden bileceğiz?

Azınlığız evet, inancımı da yitirmedim ama polis şiddeti ve müdahalesi inanılmaz uç noktalara geldi. ayrıca insanlar olası bir toplanmanın yine bir katliama sebep olmasından korkuyor.

bir de bugün bir haber gördüm, bir adamcağız bir kartona "bizi koruyamıyorsunuz, lütfen istifa edin" yazıp, kendi çapında tek başına oturmuş protesto ediyor. inanılmaz naif değil mi? adam gözaltına alındı tabii.

uzunu yakin tarih, kisasi 80 sonrasi.

arasi diyarbekir cezaevi.

burasini soylemem... duyuru'ya degil, tarihe sormak lazim.

ülkede olaylara tepki veren zaten küçük bir kısım vardı. bu ülkenin çoğunluğu kendi menfaatinden başka bir şey düşünmeyen, cahil, gücetapan, korkak insanlardan oluşuyor. en bariz olaylarda bile neden sonuç ilişkisi kuramıyorlar. güçlü nereye işaret ederse oraya bakıyorlar. sorgulama yok. adalet isteği yok. reyhanlı'da, soma'da, 17 aralık'ta, 7 haziran seçimlerinden sonra olanlarda filan insanların tepkisiziğini ve omurgasızlığını görünce zaten az olan kısım da batsın böyle ülke demeye başladı. artık yokuş aşağı gidiyoruz. ekonomi arap desteğiyle ayakta duruyor. 2016 da pek parlak olmayacak gibi.

haha diyorum guluyorum sadece.

adamin tek isi ogrencilerin maillerine bakmak degil. ogretim gorevlilerinin pozisyonuna, aldiklari projelere gore onlarca isi olur bir haftada yapmasi gereken. sen saniyor musun ki bir tek senin gibi birkac kisiden mail aliyor. kariyerinin ortalarinda olan bir ogretim gorevlisi, sabah mail kutusunu actiginda en az 30-40 tane mail aliyordur. bunlarin hepsini cevaplasa gun icerisinde bunlarin yarisina en az cevap gelir ve onlari da cevaplamak zorunda kalir..ve senin gibi 100 tane ogrencisi olsa onlarin da bir kismi mail atsa..oncelik sirasinda lisans ve yuksek lisans ogrencileri son siradadir. senin yapman gereken seyler o adamin yapmasi gerekenlerden onemli olamaz cok ciddi birkac durumun disinda. eger talebin olursa, hocanin ogrencilere ayirdigi saatlerde yanina gidersin sorunu ona iletirsin.

olmasi gereken, yeni nesil ogrencilerin gereksiz gotu kalkikligi olmali.

öncelikle yüz tane öğrencisi yok. bölümün kontejyanı düşük olduğu için çok çok az öğrencisi var. bir dönemin ortalama 8 öğrenciden oluştuğunu düşün. 4tane ders veriyor. 1 tanesi zaten bitirme ve sadece 2 kişi alabiliyor. diğer derslerde de 10 tane öğrencisi yok. zaten benim gibi ondan iki ders alan öğrenci olduğunu düşünürsek. max 20 tane öğrenci.
görüşme saatlerinde odasında olduğunu da görmedim.
benim göt kalkıklığım değil özel sektöre götü yemeğen eziklerin üniversiteleri doldurup tembellik etmesi.
devletin daha ciddi olması gerek memurlarına yoksa devlet kapısı yan gelip yatma yeri olarak algılanır.

hayat sizin etrafınızda dönmüyor ve sizin probleminizin öncelikleri başkalarının öncelikleri olmak durumunda değil. ödev sizin sorumluluğunuz, eğer ek açıklama isterseniz ofis saatinde gidersiniz, istediğiniz açıklamayı alırsınız. mail ile geri cevap vermek bile durumunda değildir hocanız.

belirtmiş olduğunuz durum göt kalkıklığı değil, yoğunluk diyoruz biz kendisine.

camianın içerisinde bir insan olarak konuşayım. sizin örnek için geçerli değil sanırım ama pek çok taşra üniversitesinde hocalar mail adresinin şifresini bile bilmez. öyle bilgi işlem açar verir. arada ya asistan bakar, ya o da bakmaz. bizim okulda ben öğrencilerin maillerine aynı günde cevap veriyorum diye gelip teşekkür eden öğrenci çok oluyor. kimini posta kutusu spam ile dolup taşmış haberi yok falan. durum fena yani.

bir de özellikle sınav ve ödev teslim zamanları cidden yoğunluk oluyor. günde 40-50 mail geldiği oluyor. çoğu da saçma sapan şeyler. seni tenzih ederek konuşuyorum. türkçeyi düzgün kullanamayan, derdini anlatamayan o kadar çok öğrenci var ki deliriyor insan. böyle zamanlarda ben de sallıyorum. not isteyenin, annesi ölenin, babası dirilenin, kansere yakalananın, mezun olmak için 3 puana ihtiyacı olanın haddi hesabı yok. öğretim üyelerinin görev tanımında gelen öğrenci maillerine cevap yetiştirmek gibi bir durum da olmadığından aşırı yoğun zamanlarda mail işi biraz ihmal edilebiliyor.

memleketin durumu ortada. hocası da öğrencisi de genel olarak egolar sonsuz şişkin bir durumda. ayakların toplu olarak yere basması lazım. herkesin götü olması gereken yerde olacak.

görüşme saatlerinde sıkıntı varsa da dekanlığa iletin. dersin hocasına gereken uyarıyı yaparlar.

bilgi işleme mail açtırıyorsa bir hoca bence direk okuldan atılmalı. haa çok çok özel bir insan olur alanında o ayrı.
mail açamayan hoca nasıl kendi alanındaki yenilikleri takip edebilir?
eğer verdiği dersin gereklerini getiremiyorsa saygım yok öyle hocalara.
şimdi burada ağlamışsınız da sanki dünyayı değiştirecek bir şey yapıyorsunuz.
tr de makalelerin, tezlerin hali belli zaten. bari iki mail cevaplayın da işe yaramış olursunuz.

Valla sanirim turkiyedeki akademisyenler boyle herhalde, ben de arkadaslarimdan cok sikayet duyuyorum.

Benim uni.de (ydisi) haftasonu cevap alamazsin -cok cok acil degilse- (cunku is gunu degil) ama haftaici kesinlikle alirsin, ayni gun ya da max bi sonraki gun.

Sizin cevap almama sebebiniz haftasonu olabilir.

@fasulyek, kac tane makalen kac tane doktora tezin var?

Kabaca sana öyle geliyor bulunduğun yerden. Büyüdüğünde anlayacağın şeylerden bu. Kaydet bir kenara, oku 10 yıl sonra yazdıklarını. Kısa cevabı yok veya başka bir ifadeyle, cevabı kavrayabilecek hayat tecrübesine ve algılama yetisine sahip olsaydın şu an, şikayetini zaten bu biçimiyle ifade etmezdin.

Türkiye'de akademinin hali icler acısı onu biliyoruz da senin bu göt kalkıklığını ne yapacağız?

başkasından götü kalkık diye şikayet ederken sana insan gibi cevap verenlere "bi işe yarayın" diyebilecek kadar ileri gitmek de şahaneymiş. senin derdin hocan falan değil, içinde nefret varmış, maile cevap geç gelince de buraya kusasın gelmiş.

Benim dersime gelen hocaların neler yaptığını merak ettiğimden eğer yök tez aramasında varsa tezlerine bakarım. neler yazmışlar hangi alanla ilgililer. bu her zaman bana dersin hangi yönde işleneceği hakkında ipucu verir.
gerçekten merak ediyorum orjinal ne sunuyorsunuz. özellikle son dönemden taşra üniversitelerinden doldurulabildiği kadar hoca dolduruldu benim fakülteme. makaleden bahsetmiyorum tezleri bile içler acısı.
fen bilimleri üzerine çalışıp yapması gereken deneyi yapmadan benzer bulgular var nasılsa diyip, havadan makale bile yazılıyor.sanki bunları hiç bilmiyorsunuz. sosyal bilimlerde daha da fena. elinizi vicdanınıza koyun ne ürettiniz gerçekten bunca yıl. ingilizcesi bok gibi olup (sınavlardan nasıl geçtiği bilinmez) öğrencilerine yazacağı şeylerin kaynaklarını ödev olarak çevirten hoca bile var.
asistan iken kaç taneniz istediğiniz çalışma yapmak yerine hocanızın yapması gereken işleri toparladınız.
sonunda bu sistem yüzünden büyük çoğunluk o işe yaramaz hocaya dönüşüyor. biz çektik onlarda çeksin zihniyeti var.
ama kabul edin özel sektöre gitseniz mesailer vs. ağzına sıçılcaktı şimdi isterseniz 2 de işten çıkıyorsunuz zaten haftada bir gününüz mutlaka boş. yaptığınız şeylerde zaten yabancı kaynakları okuyup tekrar yazmaktan çok da öteye gitmiyor.
benim göt kalkıklığım değil büyük çoğunluk böyle. gerçekler söylenince ağır geliyorsa üzgünüm bebekler.

@ubi dubidum ibi libertas +1
@gurur +1
ve gerekli açıklamayı yapıp "sana ağır gelen gerçekleri söyleyen" herkese +1

madem bu adamlar kadınlar bir işe yaramıyor git şikayet et. buralarda ağlama.

bir de üstten üstten sallamışsın yok bilimsel yok tez diye de daha türkçeden haberin yok. "orjinal, direk" gibi hatalar yapılır mı olm?

Ay lütfen önce Türkçeyi düzgün kullan. Çalış daha iyi akademisyen ol madem.

mail atamayan ne kadar çok insan varmış, ağlamışlar hemen. neyse siz devletin sıcak koynundan çıkıp sakın özel sektöre gitmeyin, tutunamazsınız. buralarda gezmeyin az bir şeyler okuyunda vatana millete hayırlı olun :)

@ruhen hastayım disleksim var.
sallama değil. bu kadar üniversite var bu kadar hoca var, çok azından bir şeyler çıkıyor. çoğu boşu boşuna maaş alıyor benim gözümde. sence gerçekten hocaların çoğunluğu bilimsel bir şeyler üretiyor mu? dürüstçe cevap verir misin?
öğrenme güçlüğü çekmeme rağmen pek çok şeyi ben bile bir arada yapabiliyorsam. normal bir insanın hayli hayli yapması gerek.

Öğretim üyesinin görev tanımı diye bir şey uydurmuş gidiyor millet. Öğretmen işte. Öğretmenin de yapması gereken öğrencisiyle öğrenim görülen alanda ilişki sürdürmek. Onun akademik durumu, altında çalıştığı insanlarla ilişkisi, yayımlaması gereken makale, rektörlüğün falanca angaryası öğrenciyi zerre ilgilendirmez.
Onun birinci işi, evet efendim, öğrencisiyle ilgilenmektir.Öğrencisinin uyduruk özel hayatla ilgili sorunları yahut kanser olmuş olması da onu ilgilendirmez ama bir ödevle ilgili durum onu ilgilendirir.
Nokta.

Bak burada herkes sana sabirla cevap verirken inatla insanlara saldiriyorsun. Ben gecen sene arastirma gorevlisiydim bir tasra universitesinde. Gozlemlerimi bircok entryde yazdim, acik bakabilirsin. Turkiye akademii elestirilmeli kesinlikle. Simdiye kadar bir suru hocayla iletisim halinde olmak durumunda kaldim. Cok buyuk bir kismiyla kavga ederek yollarimi ayirmak zorunda kaldim. Ama gercekten tasra universitesinde bile cok iyi calismalar yapan hocalarla karsilastim. Nerede okuyorsun bilmiyorum ama muhtemelen hic iyi hocayla karsilasmamissin, kotu bir yerde okuyor olma ihtimalin de var.

Ben universitedeyken asla bunlar gibi olmayacagim dedigim bircok hoca oldu. Ama arastirma gorevlisiyken bu lafi yedigim zamanlar da oldu. Sinav sirasinda sinavi uygulatmayacak duruma getiren ogrenciden uzerime yuruyenine, word kullanmayi gectim mailin ne oldugunu bilmeyenine kadar bir ton tipitip vardi. Adama mail adresinizi bana birakin gerektiginde iletisim kurmak icin diyorum, adam "ben onu oyun icin kullaniyorum" diyor. Bir sekilde numarami edinip cumartesi sabah 8'de arayan mi ararsin, gece 3'te "hocam hastanedeyim, yarin 2'deki derse gelemeyecegim" diyen mi arasin, hepsi vardi. Dolayisiyla tum bunlara karsi bir savunma gelistiriyorsun. He ben istifa ettim gittim.

Bu is neden bu hale geliyor diye sorgulamak yerine, hocalara saydirmak cok kolay. Sistem zaten senin bir sey uretmeni istemiyor, sabahtan aksama evrak isi, dekanlik toplantisi bilmemnesi kitliyor. Haftada 30 saat derse giren profesor var, bu adam ne zaman bilimsel uretim yapsin? Bir kisminin yapmak istemedigi konusunda hemfikiriz. Bunlar da genelde sistemin adami oluyor zaten, ya dekan, ya rektor olup bir sekilde goturuyorlar isi.

Ezcumle, kizman gereken hocalar degil, sistem. Ogrenciyi bu sekilde yetistiren, lise bitirmis koskoca insan Word nedir, Excel nedir ogretmeyen, insanlari is bulamadigi icin akademiye yonlendiren, en iyi elemanlari devlet bunyesinde barindirmasi gerekirken istatistik bilmeden doktora unvani veren sistem.

Muhtemelen sen de bu listede saydigim veya sayamadigim ogrenci ozelliklerinden birini tasiyorsun ama muhtesem bir egoya sahip oldugun icin farkinda bile degilsin. Cunku sistem seni boyle yetistirdi. Ogrenciye musteri, hocaya hizmet sektoru calisani muamelesi yapildigi icin alamadigin "hizmetin" hesabini soruyorsun.

Not: Gecenlerde ecnebi ellerde bir hoca, excelde formul yazmayi bilmeyen ogrencisinden sikayet ediyordu. "Nasil liseden mezun olabilmis? Bu ne rezalet? Egitim sistemimiz nereye gidiyor?" minvalinde. Kahkahalarla gulmeye basladim, deli sandilar beni.

@kalemdefter "Ogretim uyesi"nin birinci gorevi hicbir zaman, dunyanin hicbir yerinde ogrenci degildir. Okutman ve ogretim gorevlisi icin oyledir, evet. Ama ogretim uyesi her daim bilimsel uretimle mukelleftir.

adama bir donemde 4 tane ders kitlemisler. bu normal mi sence. bu adamin vaktinin olmamasi, herkese cevap yazamamasi normal. bu adama bir donemde bir ders verirsin, o zaman her ogrencisiyle ilgilenir, arastirmasini da yapar. rte'nin actigi mantar gibi cuvalan unilerden birinde okuyorsan gecmis olsun, yapacak bir sey yok. eski ama skindirik anadolu unilerinden birinde okuyorsan, bilki gotunu yayan hocan degil, kendileri ders almayip zorla bu kadar dersi hocana verdiren dinazor hocalardir. ben oyle hocalar biliyorum ki, adam adi dersin kayitlarinda var; ama dersi baskalarina zorla verdittiriyor ve parayi kendisi aliyor. dusunsene zorla verdigin dersin bir ogrencisi sana sekil yapiyor..valla ben hic sallamam, git rektorluge sikayet et derim olay buyurse ki hocana bir sey olmaz. sana patlar..

@evrim halkasi, üniversite dediğimiz yer "okul" değil mi? Okulda çalışan insan öğretmendir yahu. Bilimle ilgili çalışmak sorumluluğu olabilir ama birinci işi öğretmenliktir. Akademik unvan edinip öğretmenlik yapmayan için durum farklıdır.

@ubi istanbulda bir devlet üniversitesi
4 ders normal ders anlatmıyor zaten 3ünde
1 bitirme (öğrencilerle haftada bir bile görüşmüyor. eğer yönveren yardım eden okuyan biri olsa zaten bütün öğrenciler fellik fellik kaçmaz)
2 tane de farklı isimli proje dersi var. birinde her hafta gidip sunum yapıyoruz, o da bizimle dinliyor, aktif değil zaten onun katması gereken bir şey de yok. bir daha ödevlere bakmıyordur bile.
diğerinde yıl sonuna biz proje hazırlayacağız ona da karışmıyor ciddi ciddi. sadece dönem basında istediğini söyledi sonra bizi kendi halimize bıraktı.
diğerinde de ders anlatıyor.
bu arada okulum kötü bir okul değil sözüm ona ama dışardan doldurma gelen hocalar yüzünden çok içi boşaltıldı.
3 haftayı bitirdik bu hafta hocalardan biri hala ders yapmadı. dersliğe gidiyorum yok mail attım günü değiştirdim dedi. kimsenin bundan haberi yok, hiç bir duyuru yapılmamış. en son bu hafta bu sefer aradım hocam dersliğin yeri hatalı yazılmış bölümde galiba diye (çünkü yine ne hocayı bulabildim ne dersi, benim gibi başka 5 tane öğrenci buldum mal mal bakanırken) "yaaa ben unuttum sizi" dedi üzerinde haklı çıkmak için sebepsiz yere azarladı bizi. dersine gelmiyorsun evde yatıyorsun, ben 3 hafta derse boşu boşuna geliyorum bir buçuk saat yol çekip.
bana bu yüzden kimse hocaların sıkıntılarını anlatmasın. hiç saygı duymuyorum disiplinsiz ve başkalarının zamanını çalan insanlara.

@kalemdefter Bir onceki cevabima donuyoruz. 'Ogrenciye musteri, hocaya hizmet sektoru calisani muamelesi yapildigi icin alamadigin "hizmetin" hesabini soruyorsun.'

@evrim halkasi, eğer bir hoca kibrinin nedenini "çünkü ben bilim üretiyorum, değerli vaktimi öğrencilerle geçiremem" diyerek açıklıyorsa onun alnını karışlarım.
Bu niyetle ilgili bir şey, ben buradan bile hiç öğrencisi olmadığım Kaliforniya'da ikamet eden bir üniversitenin hocasına mail atıyor ve cevabını alabiliyorsam buradaki öğrencinin kendi hocasından yanıt alamamasının mantıklı bir açıklaması olamaz.
Türkiye'de akademinin durumu malumunuz.

Neyse, orası okul. "Okul"
Akademisyen de öğretmen.
Son olarak Woody Allen'ın sevdiğim bir sözünü söylemek istiyorum.

"Yapamayan öğretir, öğretemeyen beden eğitimi dersi verir."

nacizane tavsiyem alana çalışmayı haziran temmuza bırakmayın. havalar ısınınca rehavet çökebilir. bence şimdiden her gün iki üç sayfa çalışın, yazın da tekrar yapmış olursunuz.

hiç kendimi veremiyorum işte. çok sıkışıcam belki mayıstan sonraya ama. biraz konularımı hafifletsem başlarım belki.

bi kere ise eli falan çarpmıştır.. hemen celallenmeyin..

Tatlı bir dille uyar ikinci kez olursa ağzına tükür

Son aramalarda sen varsan yanlışlıkla aramıştır, gece 4 te aklı selim hiçbir insan aramaz. En fazla dersin ki ; "gece beni aramışsın, hayırdır?"

Yanlislikla aramistir

rehberde foton varsa, ona bakarken yanlışlıkla aramaya çarpmıştır eli. şaka bir yana, öylelerini önce tatlı dille, şakayla karışık uyarmak lazım. devamı gelirse de herkesin özel hayatı olduğunu belirtmek lazım, senin bu adamla samimiyetin yoksa, bunun o da farkına varsın.

namaza kaldırmak istemiş olmasın?

Onu bu yaptığından dolayı pişman et.

git vur deseler bu kafayla vurursun, ne la bu sinir hemen, ne saçma işler.

Halası vefat etmiş elemanın.. İyi de bana ne? Daha gelmedi işe, az önce aradı öyle öğrendim.

çocuk o üzüntüyle ne yapacağını şaşırmış da olabilir.
başın sağolsun diyin geçin.

"ben de sabahın o saatinde kimse kimseyi aramaz, şaşırdım birden ses olunca. başın sağolsun." diyin. alır mesajı da.

yeni veriler doğrultusunda düzeltiyorum. daha 1 haftalık eleman olduğu için ne yapacağını bilememiş, büyük ihtimalle haberi alır almaz aramış, belki bir destek ya da başsağlığı dileği beklemiş de olabilir o anın çaresizliğiyle.

bu bir seferlik bişey bence, devamı gelmez.

Halası ölmüş işte, banane'ye falan lüzum yok. Eşeğin vajinasına su kaçırmayın.

belki gelemeyeceğini haber vermek için aramıştır, vefat haberini o saatte almıştır. daha sonra haber veremem deyip sizi aramayı uygun görmüştür. vefat var ortada, sağlıklı bir karar beklemeyip çok büyütmemek lazım.

s4e12

beser sasar. ne hatalar yapiyoruz gun icinde cok iyi bildigimizi sandigimiz konularda. kotu dusunmem olabilir.

Zamanında hocamız dilbilgisinı sonuna kadar tartışırım ama paragrafta anlam /cumlede anlam için asla tartışmam demişti çünkü o sorularda önemli olan cevap değil çözme yeteneği kazanmak gibi şeyler diye eklemıstı:)

kimse kusursuz değil. olur öyle arada.

kesin yanlış çözdü mü? soru hatalı da olabilir... bir de şunu unutmamak lazım ki anadili ingilizce olanlar bile yds de çuvallayabiliyor (ing-tur çeviri kısmını kastetmiyorum, gramer vs.)

İnsanlık hali. Kendim de ders verdiğimden biliyorum. Bin tane hata yapar sonra düzeltirim insanlar alıştı :))

Üstteki cevaba ek olarak fr anadili olan arkadaşım fr yds'de 90 gibi bi şey yapabilmişti. Oluyor yani hata.

ispanya ve ingiltere digiturk, almanya eurosport 2'de.

premier lig, la liga, fransa ligi, brezilya ligi (euroleague, tbl, formula 1) digiturk spor ekstra paketinde.

almanya ligi ise bu pakette değil diye hatırlıyorum. aylık +4 tl ye eurosport da izlenebiliyor diye biliyorum.

Unagi

Unagiyi de cok izledik ya soyle kuytu kosede kalmis yarmis gecirmis bolum arayisindayiz.

joey'nin fransızca öğrendiği bölüm.

Phoebe's uterus (4x11)

Edit: Değil, değil! Bir sonraki, Embryos.

no one is ready could ı be wearing any more clothes :)

ay koltugu merdivenlerden cikarmaya calistiklari bolum.. ismini unuttum. bir de ross'la monica'nin routine danslarinin oldugu bolum.

3.sezon 13. bölüm

The One Where Everybody Finds Out 5*14 :)

2. sezon 13.bölüm

julia roberts'lı the one after the super bowl

www.saatkac.com

yas ilan edildiğinden eğlenceli şeyler yayınlayamıyorlar. yayınlamışken de vatan millet sakarya yapalım demişlerdir.

günlük harcama limiti o.
kredin ne kadar varsa o bitene kadar günlük 5 lira harcar.

ha yani ben dur diyene kadar karttan her gün 5 tl çekecek değil mi?

karttan çekmez.
sen karttan hesabına ne kadar kredi yüklersen o kadar kullanır.

şimdi aradım da bulamadım, nasıl kredi yükleyeceğime dair bir link var mı?

Hesabi acarken odeme yontemini otomatik sectiyseniz sizin odeme yapmaniza gerek yok, Google kartinizdan otomatik olarak tahsilat yapar.

Odeme yontemini manuel sectiyseniz sizin hesaba kredi yuklemeniz lazim. Bunun icin hesaba login olun, sag ust kosedeki disli carka basip Faturalandirma menusune gelin. Orada "Odeme Yap" butonunu goreceksiniz.

anjiyoda damara girip bakıyolar içerisi nasıl, tıkanık mı diye. tıkanıksa stent takıyolar ya da ilaçla hallediyolar. bi zararı yok yani.

bahsettiğiniz anjiyo kalp için olansa binde 1 civarında bir ölüm riski var. ben pratikte hiç görmedim ama bu olmayacağı anlamına gelmiyor. kompleks ve ciddi bir işlem ama bahtsız bedevi değilseniz bir şey olmaz. her gün her hastanede onlarca yapılıyor.

kontrast madde verilecek anjiyo sırasında. garip bir tıkama ne demek bilmiyorum ama eğer bir kontrast madde alerjiniz varsa bunu mutlaka önceden söyleyin.

Tikama derken tikanma demek istemiştim yani sanki nefes darlığı oluyor gibi hissetmiştim.

ikgm.meb.gov.tr

www.flightradar24.com

Uçuş numarasını ara (Örnek: tk2015)
Bir liste dönecek orada inen uçakların sağında uçak simgesi var, tıkladığında rota gösteriliyor.

edit: link niye öyle gitmiş anlamadım. sağolasın @rectoa

İnmiş uçağın davası olmaz.

soruyu anlamadım? uçan indiğinde, pistteyken mi? duruma göre direkt, duruma göre taksi yollarını kullanıp aprona giriyor?

onurkayabasi'nin verdiği link eksik olmuş: www.flightradar24.com

6

8

adam yıllardır böyle. bana antipatik gelmiyor hiç.

neresi antipatik onu anlamadım

-5

Sempatik gayet yürekli anlatıyor.

her maç hakem, rakip vs hakkında konuşuyor habire. hakemler önümüzü kesti, italyanlar kaşıdı, alman oyuncunun yaptığı şöyle, lamonica böyle, fin hamamına soktuk falan.

Antipatik değil. Avrupaî biraz sadece. Ben seviyorum.

El cevap: 2/10

8.5

bana gayet antipatik geliyor. avrupai filan da gelmiyor.

avrupai olduğuna ben de katılmıyorum hayatta. ya türk kültürüne dair ne denyoluk varsa (kendi hariç tüm parametreleri sonuç adına suçlamak, çiğlik vs) 40 dakika içinde muazzam yaşatıyor bana göre.

Bana her zaman sempatik gelmistir. Milli takim maclarindan bagimsiz olarak iyi bir spiker oldugunu dusunuyorum. Futbol spikerligi de iyidir. Coskulu ve samimi anlatir.

Heyecanı ve içtenliği yeter 7/10

yine kötünün iyisi, futbol spikerleri daha berbat.
anladık milli maç da biraz daha gazlanmadan anlat sanki final maçı mk

İçtenlikle konuştuğuna şüphem yok ama bazen çok abartılı geliyor. Misal bilmem kaç sene sonra İtalyayı yendik cümlesini 50 kere kullanması.

Yeter bee anladık diyesim geldi, sonuçta biz de Avrupanın sayılı takımlarındanız, çok öyle aşırı sansasyonel bir olay değil.

Genelde iyidir iyi bi 7 veririm.

Bu kadromuzla önde gelen avrupa takımlarından biri değiliz artık, 6 puan antipatik, artık yoruyor bu gereksiz heyecanı.

1

Spikerlik çok zor iş. Ülkede en iyi yapanlardan biri de Murat Kosova. O antipatiklik olarak düşündüğün şeyi de onun yoğurt yiyişi olarak tanımlarım ben.

Kimi bir tarafı olumlama üstünden, kimi de diğer tarafı kötüleme üstünden anlatır maçı. Futbolda da ligde anlatan spikerler her iki tarafa da eşit durmak zorunda olduğu için oynanan futbolu olumlamaya çalışıyor ama sahada kör dövüşü olduğundan spiker ne yaparsa yapsın bi halta benzemiyor.

Murat Kosova bir lig maçını yorumlasa hayal kırıklığına uğratır sanıyorum. Kendisi abartmayı ve büyük tepkiler vermeyi tarz edinmiş bi spiker.

biraz detay vermen lazim kendin hakkinda.
1) askerlik ne durumda ?
2) ne okudun nerde okudun nerde yaşıyosun ?
3) ailenin maddi durumu nasil ? finansal olarak destek alabiliyo musun ? vb.

*askerlik tecil, 2 yılım var. iş bulursam (devlet veya özel) yüksek yapıp uzatırım, bedelli düşünürüm.
*istanbulda yaşıyorum, ist üniv, iktisat okudum
*ailemin maddi durumu kötü, bugüne kadar evden para almadım hiç. (ünivden sonra tabi) dolayısıyla finansal olarak destek alamıyorum. alabilsem zaten yapılcak zibilyon tane şey var... (yurt dışı giderim, kursa zevkine giderim, aynı zamanda özelde iş ararım. dert etmem yani öyle bi ihtimalim olsa...)

sözkonusu iş bulmak olunca her türlü çalışıyorsun. kpss hazırlık sürecine girersen senden daha yaşlı o kadar çok insan göreceksin ki kpss dershanelerine gidip hocalarla sorular çözen.

yani memurluk düşünürsen dert edineceğin son şey ders çalışmak, test çözmek olsun. seve seve yapıyorsun çünkü.

genelde sınıf arkadaşların bankalarda çalışmaya başlayacak. sen de çalışabilirsin. ya da kobi ölçeğinde firmalarda satış-pazarlama, operasyon, tahsilat, muhasebe kısımlarında çalışırsın. ama iş yükün fazla olacaktır, bölümün itibari ile. memuriyet için karakter yapın da uygun olmalı bence. müdürün bağırıp çağırınca, başlarım senin işine deyip vurup kapıyı çıkamazsın. ama en azından cumartesi tatil, maaş zamanında yatıyor, çıkış saatin belli vs. gibi sebeplerden tercih edebilirsin.

eğer yapacaksan söylim;
kesinlikle ve kesinlikle hemen askere git gel.
ayrıca önümüz kış rahat da edersin.

yaz kış farketmez abi şu durumda askerlik düşünmek istemiyorum, zaten canım sıkkın bi de oraya gidersem kafayı yerim gibi.

memurluk düşüneyim mi şimdi? torpilsiz girme ihtimalim nedir?

Sizin gibiyim -alın buradan yakın-, aynı okul aynı fakülteden geçen sene mezun oldum, para durumları filan da aynı ve işsizliğim tüm şanıyla devam ediyor bir senedir.

Şimdi bakınca yaptığım hataları yazayım da siz de yapmayın, şu stresli süreci daha verimli geçirin:

Bizim alanın özel sektörünü biliyorsunuz, insanın götünden kan alıyorlar, üstelik istanbul'da o kan alma işlemi insana geçinebileceği parayı vermiyor bile, memurluk da pek bi' şahane olmasa da en azından insani şartlar diye ben de kpss'ye kasayım dedim ve bir sene kıçımı kırıp oturdum. Şunu da söylemeden geçmemeli: kpss süreci o kadar boktan ki, şimdi burada tekrar yazmayayım ama bi' ara içimi dökmüştüm şuraya, depresyona girmek isterseniz göz atın:(bkz: kpss/@o my god they killed kenny)

Sınava girdim, puanlar 80 civarında fena değil diyordum ki, kadroları açmaya başladılar 4-5 kişi alıyorlar; hal böyle alınca 93 puandan filan kapanıyor sınava çağrılanların listesi. Evet, sınava çağrılanlar. Velhasıl, kpss sinir harbinden başka bir şey değil. Bunu mutlaka göz önünde bulundurun hazırlanacaksanız.

Özel sektör kanalına hiç girmeyeyim, zaten dediğiniz gibi o tanıdıklar bi' boka yaramıyor. (Ek olarak, kağıt üzerinde gözükmese de bir kriz ortamında yaşıyoruz, iş bulmak için de artık ağızla kuş tutmak gerekiyor. )Bir senedir birkaç tane ceo'nun masasında cv'm duruyo güya. tsss.

Bence bu süreç söyle daha verimli geçerdi, ki ben şimdi ona atılıyorum, okul biter bitmez ales ve yds'ye girip yükseklisansa başlasaydım, hem o ara burs filan alır maddi olarak rahatlardım hem yükseklisans sonradan da işe yarardı hem de şansıma denk gelirse araştırma görevlisi olarak girer 3.5 maaşımı alır, üzerine planlarımı öyle şekillendirirdim.

Mevcut şartlarda daha iyi bir alternatif göremiyorum.

kursu iptal mi edeyim yani

Yani biraz oturup düşünün öyle karar verin hazırlanmaya, maddi/manevi riskleri alın. Kursa ise zaten hazırlanacaksanız da gitmenize gerek yok; para israfı. Kaynakları alıp oturup çalışacaksınız, kursa gerek yok.

emin misin, sanmıyorum evde oturarak hazırlanabileyim kpss'ye... var mıdır yapabilen

Eminim. Bakmayın siz ''dershaneye gitmek şart.'' algısına. İnternet çağında yaşıyoruz, bilgiye erişememe gibi bir ihtimal yok. Oturup okuyacaksınız, anlamadığınız bir yer olursa internette tonla kaynak, yazı, video var.
Hem siz çalışmadıktan sonra dershane size ne verebilir ki? Dershaneye gitseniz de gitmeseniz de kendi başınıza günde 6-8 saat filan ders çalışmak zorunda kalacaksınız, dolayısıyla gereksiz; hem dershaneye vereceğiniz parayla çılgınlar gibi kaynak satın alırsınız.

dershane bana ders versin diye gitmiyorum ki zaten, dershane bana motivasyon versin diye gidiyorum. ki bence herkes o yüzden gider. çalışma şevki gelsin diye. çalışan hazırlanan işin içinde olan insanları görünce daha çok çalışırım. ne bileyim ruhun da bi yakıta ihtiyacı var, evde oturup asosyal bir şekilde kimseyle konuşmadan, gidecek gezecek yer olmadan ne kadar aktif olabilirim. yani böyle düşünüyorum ama bilemiyorum tabi.

önce askere git ve gel.

ne askeri abi. bu kafayla askere gidersem iyice sapıtırım diye düşünüyorum.

t24.com.tr

Yeni Filmler Peşindedir

yeni pozisyon deniyor olabilir

Yasi var adamim ee parasi da var... Bence tadini cikariyor.

Gs tvde görmüştüm en son.

ah canim, bu da mi magdur olmus? ne garibanmis, ne acilar cekmis, her gun calismak zorundaymis...
milletin canina ot tikayanlari ekranda yaglayip baglayanlar bunlar degil miydi?
gercekleri egip bukup muktedirlerin, zenginlerin cikarlarina gore aktaranlar bunlar degil miydi?
kendi eviyle ilgili haber yapan muhabirin isten attirilmasi icin bizzat pesine dusen bu degil miydi?

son kullanma tarihi diye birsey var. o gecince boyle oluyor.
avadanlik'larin kaderi. cok acikli.

bahçeşehir üniversitesinde ders de veriyor.

adamlar normal vatandaş gibi tarifeli uçağa binip havaşla dönmüyorlar ki evlerine.

maç bitince kendi uçaklarına biniyorlar, indikten sonra takım otobüsü alıp tesise götürüyor. ordan da son model otomobillerine atlayıp eve gidiyorlar. pek yorucu gibi gelmedi bana.

diğer şeyler hakkında ğek bilgin yok da , çat diye total parayı almıyor. maaşlı sistem. o 1 milyon 12 ye bölünüyor işte.

genellikle aksi bir durum olmadıgı sürece maçtan hemen sonra dönüyorlar. maçtan sonraki gün izinli geçiriyorlar. yalnız saatlerce yolculuk yapmadıkları için yollarda fazla vakit geçirmiyorlar. geçirseler bile hem otobüs hem de otobüs yolculukları rahat geçiyor.

maç günleri özel yemekleri oluyor. türkiye için konuşursak kamp yaptıkları için tesislerde konaklıyorlar haliyle tesiste çıkan yemeği yeme mecburiyetleri var. diğer günlerde tesislerde yemek çıkıyor ama bunlar zorunlu değil. dileyen evinde de istediğini yiyor. şu saatte yat, şu saatte kalk gibi durumları yok profesyonel sporcular oldukları için kendileri bunlara dikkat etmek zorundalar. türkiye'de pek dikkat etmiyorlar tabi.

çat diye para almıyorlar. ödeme planları oluyor. sözleşme yapınca karşılıklı anlaşılıyor. yıllık 3 milyon euro kazanıyorsa tak diye bütün para verilmiyor. belli bir ödeme planı var taksit taksit ödeniyor yani.

güvenlik problemi veya hava muhalefeti yoksa genelde maçtan iki saat sonra uçağa ya da otobüse binmiş oluyorlar. maçın ertesi günü haftanın tek (bazen iki) izin günü olur genelde, o yüzden evlerine vardıklarında dana gibi uyuma lüksleri oluyordur muhtemelen. deplasman yurt dışındaysa sıkıntı olabilir ama ülke içinde problem olacağını sanmıyorum, en uzak deplasman uçakla 2 saat falan. bi' de maçların şu an 22'de oynanıyor olması ekstrem sayılabilecek bir durum, nedeni hava sıcaklığı. bir aya kalmaz akşam 7-8'e çekerler. aq çocukları çelik gibi, o kadar antrenman yapsan ve emrine amade onlarca fizyoterapist, doktor, yol gösterecek eğitmen vs. olsa sen de yorulmazsın muhtemelen. yani evet "çünkü onlar futbolcu" diyebiliriz.

yeme içme konusunda çok sıkı bir diyet ya da dikkat olduğunu zannetmiyorum. haftanın 4-5 günü götlerinden soludukları için, çok sağlıksız beslenmedikleri sürece kilo almaları ya da formsuzluk yaşamaları imkansıza yakın. patlayıcı enerjiyi sağlamak için, yaptıkları antrenmanın yanında çeşit çeşit takviye alıyorlar zaten. futbolu bırakmadığı, antrenmanını düzgün yaptığı sürece bir futbolcunun ciddi anlamda form düşüklüğü yaşaması (beslenmeye bağlı olarak) kolay değil. buna karşılık, genç oyuncular için kulüpte ona göre yemek çıkarılıyor onu biliyorum, sporcu diyetine uygun öğünler oluyor. yani tabldotta kemalpaşa vermiyolar çocuklara. nadiren de olsa veriyolardır belki o kısmından emin değilim.

lig başlamadan çat diye 1 milyon alma durumu yok. aylık maaş, maç başına ücret, primler ve bunların şartları (örneğin "maç başına ücret"i almak için en az 30 dakika oynamış olması gerekir gibi) gibi pek çok kalem var. garanti para dediğimiz şey, futbolcunun aylık maaşı. ödemelerde kulüpler devlet dairesi gibi davranmıyor genelde, öyle ayın 15'inde trink diye 120 bin euro yatmıyor hesabına ama toplamda anlaşılan rakam çıkıyor. çıkmazsa zaten uefa'ya, cas'a falan gidiyosun, "platini yerindeyse sktiricem hepinizi" diyosun. bildiğim kadarıyla kazanılan primlerin de ödeme tarihleri var. maçtan çıktın, gol atmışsın, dört saat sonra eve gittin, atm'den gol primini çekemiyosun yani.

lig başlamadan olmasa da haklısın, koca sene sadece antrenmana çıkıp tesise gidip gelse bile maaşı olan parayı alıyor futbolcu.

twitter.com

twitter.com

Hocam sırf merakımdan soruyorum yanlış anlama, haftalardır osmanlı ile ilgili sorular soruyorsun. Bu konu üzerine bir çalışman mı var, yoksa merak duyduğun için mi soruyorsun?

@rectoa, sırf meraktan. osmanlıdan pek hazzetmem aslında. sümerleri, hititleri falan seviyorum ben daha çok.

bu soruya ahanda bu diyerek cevap vermek, bak buradaki düğme dünyayı yok etme düğmesidir demek gibi bir şey.

sorunun cevabını bilmiyorum ancak arama genişliğini daraltarak sana yardımcı olabilirim. Araştırmanı (eğer yapacaksan) Damat Rüstem Paşa'dan sonrasına yoğunlaştır.

Devşirme olarak denk gelmedim ama osmanlı son dönemindeki mason devşirme paşalar olarak bakılması/aranması gerek.

tekrar konu üzerinde düşündümde bir paşanın osmnalı ile ya da padişah ile husumetinin olması biraz zor. zaten kendi içlerinde kontrol mekanizması olan bir sistem. birincisi öyle bir paşanın varlığı ihtimal dahilinde dahi olsa uçuruyorlardı. bir paşanın diyelim kardeşine ya da daha uzak bir akrabasına padişah bir şey yaptırdıysa ve paşayı sarayda tutmuyorlardu. diğeri de daha eski döneme bakınca padişahlar ve kulları.. arada pek husumet olmasına imkan yok. adamlara tapıyorlardı.

elbette uzman bir tarihçi değilim ancak benim bildiğim böyle. söylediğin gibi bir paşa olduysa dahi zarar veremeden uçurmuşlardır.

ben sağlamcıyım. riske girmezdim. sabahtan erkenden inerdim ankara'ya. kaldı ki mülakat bide.

muhtemelen geç kalmazsın, kalsan bile dediğin gibi toplu saat yazıyorlar. ama burs senin için önemliyse, ciddi ciddi düşünüyorsan kesinlikle riske girme. ben böyle durumlarda kesinlikle riske girmem ve genellikle de boşa erken gelmiş vs olurum ama üzülmem, ne olacağı belli olmaz.

sağlamcıyım uçuşu ileri saate kaydırırdım 5 falan gibi,

Sağlamcıyım+1 uçuşu öne alırdım.

Uçuşunuz nereden bilmiyorum ama istanbuldansa, rötarsız uçuş yok birkaç haftadır. Trafik yoğunluğu fazla. Bilmiyorsaniz söyleyeyim dedim.

Sabihadan evet, flightradardan baktım da son 1 haftada ortalama 1 saat rötar yapmış hep :/
bütün olası senaryolar için rezervasyon yaptım pazartesi arayıp sorucam eğer yok illa 13.30'da olucan derlerse mecbur yakıcam diğerlerini.

mulakat stresine bir de ulasimi eklemeyin derim, 17 agustos gunu baska bi isiniz yoksa erken saatlerde ankaraya gitmek daha mantikli.

bol sans

Uçuşu öne alırdım. Uçaklar çoğunlukla rötar yapar ve 20 dakika rötarı rötardan saymazlar. 12:30'da inecek, onun taksisi var, inişi var. Çıkışta beklemesi var. Ankara'ya uzak havaalanı. Riske değmez.

esenboğa'da inince belko'ya bineceğim mecburen, taksi 100 lira yazıyor :( bagajı check-in'e vermem.
uçuşu aynı günün sabahında daha erkene çekemem çünkü sabiha'ya zaten armutlu'dan gidicem, önce ido'la kadiköy- sonra havataşla sabiha. mecburen bir önceki gün için alacağım biletleri riske atmamaya karar verirsem.
zaten thy idi bilet promosyon, değiştiremem de :/ tamamen yanacak bilet ona üzülüyorum.

yeni bilet alıp pazar günü döndüm, pazartesi uçağını da takip ettim rötar yaptı eşşek iyi ki değişmişim. hepinize selamlar.

olsun
cunku neden olmasin

robinson crusoe gibi dolaşmadığı, kirli görünmediği sürece herkesin, her meslekte her türlü saç ve sakal konusunda özgür olması gerekir.

yasal serbestlik olmamasına rağmen tüm sendikalar süresiz serbest kıyafet eylemi kararı aldıklarından öğretmenlerin çoğu zaten bir süredir saç-sakal uzatabiliyorlar. kıyafet konusundaki serbestinin saç sakalda pek uygulanmamasının sebebi öğretmenlerin çoğunun alışkanlıklarıdır. yıllarca takım elbise giymiş, düzenli saç sakal tıraşı olmuş bir kişinin alışkanlıklarını hemen bırakamamasından kaynaklanıyor. yine de yeni öğretmenlerde sivil görüntü daha çok benimsendi. henüz saçını arkadan bağlayan topsakallı öğretmenler sayıca az olsa da yakın zamanda bu görüntülerle de karşılaşırız.

eğitim-bir-sen'le ilgili sözlerinizde ise çok haklısınız.

@bugunku antremanda goz dolduran futbolcu +1

ben de özgürlükten yanayım ama suistimal ediliyor çoğu öğretmen tarafından. abartılmadığı sürece serbest olmalı.

Butun meslekler de serbest olmali. Ogretmenin, memurun sakal tirasi olma zorunluluguna hicbir mantik bulamiyorum.

eğitim-bir-sen'in amacı kılık kıyafet serbestliğinden çok türban yasağı idi. türban yasağı kalkınca eylemi bitirdi anında. bu sefer eğitim-sen başlattı eylemi. eğitim-bir-sen de gelen itirazlar sonucu devam etme kararı mı aldı ne.

neyse asıl konuya gelince insanlar kıyafetleri ile değil nitelikleri ile göz önünde olmalı. serbest kıyafet olmalı. çünkü olay ye kürküm ye olmamalı.

eğitim-bir-sen'in kimin sendikası olduğu ve neyin peşinde oldu belli zaten.

ama sendikasına bakmadan, her şey serbest olsun, kılık-kıyafet de, saç sakal da. ha temizlik vs ayrı tabi ki.

ben de hala sakallı mühendisi azarlayan, öğretmeni üzüntüden öldüren bu valilerin ısrarını anlamış değilim. bir adam sakalını kesince ne değişiyor? takım elbise giyince ne değişiyor? ne daha iyi oluyor? tek aklıma gelen kendileri gençliklerinde yapamadıkları için kıskandıkları.

@conrad: ben de öğretmenim dostum. keşke dediğin gibi olsa. erzurum'dayım ve burada hiç görmedim. öğretmenlere küpe taktığı için top diyen şube müdürleri var.

o dediğiniz burada olmaz. burada otun bokun sembolü var. olmasın abi. herkes temiz olsun.

editliyorum: olsun ya da lan. herkesin rengi belli olsun. o da olur. ama küpe de serbest olsun madem. ben takmıyorum ama takan da taksın.

hayır.

iyi de kardeş... sana ne adamın fikrinden? adam belki marx sakalı bıraktı da sen hacı sakalı sandın?

Serbest olsun. Koku sorunu olmadığı sürece istediğini yapsın. Hijyen değil koku diyorum, yağlı olup olmaması da bizi ilgilendirmez.

Sour'a anket yapalım siyasi görüşü neymiş, o hariç yasaklar devam etsin yine. Süper çözüm.

öğretmenler kılık kıyafet olmadan da fikir aşılayabilirler yeterince, o yüzden saça sakala evet.

2 sene samanyolunda okudum. Sinek kaydı adamların nasıl beyin yıkadığını anlatsam ilk sen imza verirsin serbest olsun diye.

2 yıldır okula serbest kıyafet ve kirli sakalla gidiyorum. soruları alayım?
ayrıca olsun-olmasın tartışmasını geçtik bence. gayet olağan karşılanıyor artık okullarda.

edik: yukarıdaki cevabı şimdi gördüm ya. evet orası doğru, "bazı bölgelerde" diye eklemem lazım.