doğduğun zaman 1 yaşındasın varsayımı uzakdoğululara ait bir şey. normalde bugünün tarihinden doğum tarihini çıkarırsın, yaşın odur işte.

18 yaşından küçükleri barlara almama olayını hatırlıyorum da 1 gün bile kalsa18 saymıyordu devlet seni yani demek ki yıla göre değil aya göre önemli olan.

olaya türkçe açısından bakarsak, "x yaşındayım" demek, aradaki "-de" eki dolayısıyla içinde bulunulan durum anlamına geleceğinden, yıldan yıl çıkartırken son doğum gününüz +1 şeklinde söylemeniz gerekir gibi bir sonuç çıkıyor ortaya...

resmi yaş sınırları söz konusu olduğunda, örneğin barlara alınma veya sigara satın alma söz konusu ise, zaten kanunda yazar "x yaşını doldurmuş olmak" şeklinde. bu durumda, son doğum gününüz hangi tarihteyse, o yılı doğum yılınızdan çıkarın...

örnek veriyorum 1 ocak 1980de dogan biri 1 ocak 81de 1, 81-82 arası 1, 1 01 98de de 18 yaşında olur, yanlışım var mı? Doğru olsa da pratikte millet yok gün almalar yok çıkarmalar diye karıştırıyor işi.neyse

aralik dogumlu oldugum icin kafami karistirmistir bu mevzu. TR'de girdigin yas soyleniyor ama Avrupa'da bitirdigin yas. ben yilin ilk 6 ayi bitirdigim yasi, kalan 6 ayda da yeni girdigim yasi soyleyip sentezledim olayi :s

(git: 56554)

futbol maçlarında da dakika belirtilirken de 16:25'e 17. dk deniyor ya o da benim sinirimi bozuyor. dikkatim dağılıyor izleyemiyorum.

Ben de farklı bir açıdan yaklaşayım, 17.7.1986 doğumluyum. Last fm'i bilirsiniz. Orada yaşım 22 görünüyordu, doğum günüm akşamı 23 oldu. yani 17.7.2009 eksi 17.7.1986 diye hesap yapıyor sistem. Doğrusu da budur herhalde :) Ben de bu şekilde olduğunu düşünüyorum zaten.

2 ekim 1989 doğumlu biri , 2007 yılının 2 ekim'ine kadar, yaşını soranlara 17 demesi gerek. 2 ekim'den itibaren ise barlara da girebilir, ehliyet de alabilir, çünkü 18ine girmiştir. 1 yıl yaşamış olmak demek 365 gün yaşamış olmak demektir, yeni doğan biri 1 yaşında olamaz, ilk doğumgününde 1 yaşına girmiş olur.

benim düşüncem de şöyle,
şimdi bebek 12 ay yaşadıktan sonra birinci yaşını doldurmuş oluyor ondan sonra ikinci yaşının günlerini yaşıyor.
"kaç yaşındasın" sorusunda "da" yani "bulunma" hali var o yüzden benim için "hangi yaşının içindesin" anlamı taşıyor.bu yüzden bence maçlardaki mantık doğru yani yılı çıkartıp 1 eklemeli insan.

bence çok mantıksız bir mantık o. bulunma hali varsa sen o zaman 2ninde 3ünde sonsuzunda içindesin. Ayrıca 1, 1.5, 2 mantığını gözardı edemeyiz. Ayrıca maçlardaki mantığı kullanan biri doğan bebeğe de 1 desin o zaman. Ayrıca bulunma halinde senin bulunduğun o an yani tek bir an önemlidir 1.5 diyemeyeceğimize göre 1 deriz 2 diyemeyiz çünkü 2.de hiçbir zaman bulunmamışızdır. Dersen ki hayır o andan bahsetmiyorum 17. dknın içindesin diyorum, ozaman da az önce dediğim gibi sonsuz tane sayının içindesin. Türkiye şartlarına göre doğan sıfırdır. Lütfen artık şu 1 ekleme olayını atın ama etrafımda o kadar çok insan 1 ekliyor ki deli oluyorum hatta bazıları da resmi insanlar. 1 eklemek yasalara aykırıdır:)

bitirdiğin yaş söylenir, ayı da hesaba katmak gerekir.

şehzantango, o zaman sen kendi mantığına uygun düşmek için yeni doğan bebeğe 1 demek zorundasın. Çünkü 12 ayını dolduran bebek, ertesi gün 2. yılından gün aldığı için 2 yaşında oluyor dolayısıyla sana göre doğduğu anda 1 oluyor. Ama zaten maçtaki adamda 17. diyerek 16.25i kastediyor bizde 16. diyerek 16.25i kastediyoruz yani asıl sorun bu değil. Asıl sorun resmi olarak ne kabul edildiği. Bence basit olarak kaç gün yaşadıysan eklersin, o asıl yaşındır, 2 tarafta aynı şeyi anlatır.

az mı izleniyor? daha fazla izlenen bir sci-fi dizisi var mı ki türkiye'de?

türkiye'de bsg'nin lost, prison break, heroes kadar olmasa da seveni çok. neticede memlekette çok büyük bir kesim bırak dizi takip etmeyi altyazılı film izlemekten bile hazetmiyor. bir milyon kişi izleyecek olsa özel kanallar kapışırdı bu dizileri. daha lost'a prison break'e yeni el attılar halbuki.

çevrendekiler bilim kurgu sevmiyor olabilir. herkes bilim kurgu sevecek diye bir kural yok.

izlemesi için kime tavsiye ettiysem, gerçek dışı olduğu için izlemeye devam etmedi. aslında çok ciddi ve dikkate alınması gereken teorileri var. baltar'ın dinle ilgili yaptığı konuşmalar ya da işçilerin hak aramak adıan greve başlaması vs. bunlar yaşadığımız dünyanın sorunları, insan var oldukça yaşanacak şeyler aslında. ama sanırım işin içine cylonlar, uzay meselesi girince daha mini seri bitmeden, devreye önyagılar giriyor. aslında benim gibi kurgu dizi-filmlere çok yatkın olmayan biri bile günde 10'a yakın bölümünü izlediyse, battlestar galactica başarılı bir dizidir. ve bence izlemek için tavsiye değil merak gerekiyor.

kesinlikle hayatımda izlediğim en iyi dizi olabilir.
izlemeyenler ne kaçırdıklarının farkında değiller.
ayrıca izleyen sayısının artması dizilerin senaryolarını zorlama bi şekilde uzattırtıyor ve ortaya ucube bişi çıkıyor. o yüzden böyle daha iyi belkide..

bitti ya ondan izlemiyorlardır:P şaka bir yana onların kaybı. "robotlar falan ehe" diyip geçiyor saflar ne diyim ki odunla mı döviyim?

Fakat 5 sezon muhteşem giden diziyi nasıl da dandik bir sonla bitirdirdiler. Sadece ben mi beğenmedim acaba?

Bilim kurgu herkesin ilgisini çekmiyor, misal ben de Star Wars izlememiş olanları garipsiyorum, bir kaç tanesine SW sevgisi aşılamayı denedim ama izlerken zevk almıyorlar.

bok gibi olması yüzünden olabilir.

@pichoscosama2: bu sorunu o final bolumu hic olmamis gibi dusunerek cozdum, artik onumuzdeki new caprica'lara bakicaz.

starwars'ın ilk 3 filmi (4.5.6) bsg'den daha sci fi bence (yeni bsg tabi).

şöyle bir şey varmış. siz bunları denerken ben başka yollar arayayım=)

www.bildirgec.org

baktım sitelere ama alışta sıkıntı var. birisi maille alabilirsiniz demiş onda da türkiye yok listede :/

ayrıca illa bilgisayardan olmasına gerek yok :) köşe başı telekom şubeleri oluyor oralardan yapabilir miyim acaba bu işi? ya da ne biliyim fatura ödeme merkezlerinden oluyor mu bu iş? ayrıca maliyette önemli. kalkıp benden 1 faks alıp göndermeye 20 milyon alıcaklarsa 2 lira dolmuş parası verip arkadaşlara giderim.

ha ben bugün için sanmıştım=) tabii ki yapılabilir ptt'lerden. şurada var tarifeler: www.ptt.gov.tr

kırtasiyelerde de yapılıyor.

buyuk kentlerden biriyseniz, telefon edilen kucuk dukkanlar var ya, onlarda da vardir boyle bir hizmet. salliyorum 3, 5 lirayi gecmez.

kırtasiye fax göndermeye 2 lira aldı benden, tabi değişir bu ama fikir olsun diye şettim.

yev postaneye gidiveriniz. göndermesi parayla 1 lira mı nedir alması bedava. en son ben denediğimde öyleydi en azından.

google dan biraz araştırdım şöyle bir yer buldum. işine yarar belki.

forum.arkitera.com

@emrag: bakindim onlarin siteye, desenli var ama balikli yok. bir telefon edeyim belki nete koymamislardir. dosetcek birileri varsa diye linkini de attim asagiya.

ozetle balik aramaya devam.
www.cakartas.com

kendileri de yapıyormuş yazana göre. fiyatı uygun gelirse belki kendiniz verirsiniz deseni.

alman kurdu sanirim

alman kurdu - sokak köpeği kırması gibi geldi

sokak köpeği ama alman kurdu kırması.

ulan aynı cevabın yandan yemişi oldu.

sanırım oyle. kardesim almıs eve getirmis. besleyesim geldi :) ne yapsam ki?

sokak köpeği, alman kurdu+ rottweiler kırması
besle.

besle ama her şartta bütün hayatı boyunca ona bakabileceğine inanıyorsan besle. bunun dolaştırması var veterineri masrafı vakti sevinci üzüntüsü var. tatile gidiyorum, yurtdışına çıkıyorumu var. koşup oynayacak yeri olması lazım. birkaç seneye kalmadan sokağa salınan, barınağa götürülen veya x fabrikasına bekçi köpeği (!) yapılan bir sürü köpek var, o yüzden 15 sene bakamayacaksan bir yere ilan ver bari, belki iyi bir evi olur.

bakmak için tüm şartları zorlayacağımdan emin olabilirsiniz.

bana rottweiler sokak kopegi kirmasi gibi geldi. bir arkadasimin vardi, ona da benzettim ufakligi.

alman çoban köpeği demek daha doğru olur.

Aah melodi direkt aklımda ama bir türlü bulamıyorum adını.

biri yardımcı olsun buldurun bir.

ya galiba şarkının adı telo natakuo...internette öyle bir şarkı ismi geçiyor melodisine de uygun gibi.

onun turkcesini de soylemisti. nakaratinda soyle sozler olmali
' al beni sar beni sev beni ( 'artiiiik' / ya da 'sen deeee' )'
belki is gorur diye yazayim dedim.

edit: evet bahsettigimi fedon'dan dinledim ben, ama sanki hayko da soyledi gibime de geliyor :s

beyaz saçlı olan fedondu, hayko siyah uzun saçlıydı karışmasın.
Ona göre cevap verelim.

fedon'un öyle bir şarkısı vardı diye hatırlıyorum.
Fedon - Gel Artık - Legamu Sagapo
www.youtube.com (Türkçesi)
www.youtube.com (Rumcası)

buna en net cevabi okulun insan kaynaklari verir, cunku okuldan okula uygulama degisebiliyor. mesela yeditepe uni. eskiden sezonluk sozlesme yapar, yazin maas vermezdi. isten atmazlardi, sozlesmen eylulde yenilenirdi ama yaz maasi odemekten yirtarlardi. birkac yil once bu uygulamadan vazgectiklerini duydum belki yasal yaptirimlardan dolayidir, o kismini bilemiyorum.
gec olmayacaksa bizim okulun i. k. sina sorarim pzt gunu.

payro'nun dediği gibi okuldan okula değişiyordur belki de ama normali bu değil tabi ki. bildiğim birkaç vakıf üniversitesinde sözleşmeler normal şartlarda 1 yıllığına imzalanıyor, aksi bir durum olmadıgı sürece diğer senelerde de yenileniyor. yani eylülde işe başlıyorsa sözleşmesi diğer sene eylüle kadar olmalı.

leviathan nasıl?

anlamına baktım cuk die oturuo gayet iyi. mesela geçen karaköye demirlemişti sea cloud ismi onuda sevdim başka öneriler?

skala

kharon

kharonda müthiş anlam olarak örtüşüyor

parça / bölüm / kısım

deği$ik. ama $ık bence.

Ufkabakan

Teknenin sağ ve sol baş tarafına birer adet de göz çizdiriyorsunuz, süper oluyor.

çok çok güzel isimler bu kadarını beklemiyordum nasıl karar verecez

birgün ( 4 yıl sonra ) alacağım teknemin ismi "Escape" olacak.

sciopera

benim teknem yada yatım olursa gelecekte ya unicorn yada albatros koyacağım adını :) nasıl isimler?

mai
aldeniz
aydeniz
sirene
nixe

Bleda : Cengiz Han'ın Kardeşi, Prens Bleda.

Rua: İskambil'de papaz; Cengiz Han'ın öz amcasıdır. Generaldir. Döneminde Avrupa'da "ölüm neyse de Rua'nın eline düşmesek" derlermiş.

mesela şarkıcı fedon vardı. teknesine FED10 şeklinde yazmıştı. sende uydurabilirsen, böyle bişey deneyebilirsin.

parsia olabilir.

@mhm: bleda olmasın hafız, vileda der gibi, dalga geçerler :D

firar

hayatımın kadınısın'a çok takıldım da bu aralar...

deep blue

tekme ?

lokanta misali; xxxx'in yeri.
xxxx: sahibinin adi

ruzgara hasta

boat on the sea ( on ve the kucuk yazilabilir)

fire air earth water( uzun oldu bu ama )

wooden fish ( aaa, bunu begendim bak :) )

ya da dostoyesvki ( sevdigin bir yazar adi )

gök yeleli bozkurt? üç kelime oldu ama..
matador yamyamı? (ne demekse? bende anlam veremedim)

atsizcilar.com/forum

(bkz: slytherin)
çok karizmatik geliyor bana.

göğebakan
stargazer
talisman

ancak telsiz anonslarında da bu ismi kullanacağı için karışık şeylerden kaçının derim.

ahab da olabilir aslında, moby dick'teki kaptan.
ya da captain ahab

edit: gene mitolojik bir deniz yaratığı: kraken

poseidon olabilir, "yunan mitolojisinde deniz, atlar ve depremler tanrısı" diyor ekşi sözlük.

(bkz: Mare Nostrum )

Katana, ozellikle yelkenli ise, guzel ruzgarli bir havada boyle dalgalari yara yara digerse bi de...

scolarship

jengu
kappas
kraken
nessie
panlong
rusalka
naiad
avalon
abzu
duberdicus
enki
proteus

parasomnia gibi geldi bir an..

Bunlara rağmen bir psikologluk durum olmadığı kanısında mısın ciddi ciddi? Bir insanın psikologa gitmesi için ne olması gerekiyor? Düz duvara tırmanması, insanlara saldırması mı?

Psikologa/psikiyatriste gitmekten korkmayınız. Psikologa gidenler deli değillerdir.

Teşhis: Psikologluk bir durum var. Mutlaka uzman yardımı almalısın. Bana göre psikiyatrist daha iyidir ama gözü korkutmayalım şimdiden :)

illa son aylarda ya da yıllarda bir sorun yaşamış olmanız gerekmez. belki de çok küçük yaşlarda yaşadığınız travmalar gün yüzüne çıkmış olabilir. doktora gidin elbette. fiziksel bir sorunla karşılaşılmazsa mutlaka bir psikoloğa gidip çocukluğunuza inmek gerekir =) uzun süredir böyle bir sorununuz olduğunu göz önünde bulundurursak ciddiye almanız da fayda var.

@ataturkiye : Uzun zaman psikoloğa da psikiyatriste de gittim. Çekindiğim, "bunlara giden delidir" deyişim falan yok. Ama bu yaşadığımın psikolojik bir şeyden ziyade, bir hastalık belirtisi olup olmadığını, tıbbi bir adı varsa bir doktora gitmem gerekip gerekmediğini merak ettiğimden, buna dair akıl verenler olur diye sormuştum.

bir çok şey de olduğu gibi sorun fiziksel de olabilir psikolojik de. bir doktorun detaylı muayenesi ve gerekli tahlillerin yapılmasının ardından net bir şey söylenebilir. benim tahminim psikolojik. hafızanı biraz zorlayıp gördüğünüz kötü rüyalarla ilgili geçmişle bağlantı kurmaya çalışabilirsin öncelikle. bir nevi kendi kendine psikanaliz yani.

geçmiş olsun canım.
garip gelecek ama yatak odanı değiştir, en azından eşyaların yerini vs.
bi dene.

ayrıca, bir tanıdığımız rüyasında sürekli olarak boğulduğunu görüyordu ve nefes alamayacak şekilde uyanıyordu. sonra uyku merkezlerinden birine gitti. bir gece orada kameraların altında yatıyorsun, nabzına vs. birşeyler bağlıyorlar. adamcağızda küçük dil büyümesi varmış. bu nedenle, yatınca küçük dil nefes borusunu tıkıyormuş ve bu yüzden o boğulma rüyalarını görüyormuş. uyku merkezlerinden birine görün mutlaka.

bence bir universitenin uyku klinigine gidin. oncelikle size yardimci olabilecek yer orasi gibime geldi. gerekli tetkiklerden sonra sizi saglikli bir sekilde yonlendirirler. cok yardimci olmadi ama yazilmadigi icin belirteyim dedim yine de.
- o arada yazilmis, neyse saglik olsun.

Bir yakınım(ablam) da aynı sorundan muzdaripti. 1 hafta her gece korkunç rüyalar görüp bağırıp çağırıyormuş. İL dışındaydı ve dediğine göre bayağı strestli bir hayatı vardı. Eve geldi 2-3 gün kaldı rahatladı. Herhangi bir sıkıntı görmedik. Geri döndüğünde de birşey olmadığını aktardı. Bir tatil iyi gelebilir.

aynı dert bende de var.

kronik uykusuzluğa sebep oluyor bu. ben uyumaya korktuğum için sabahlara kadar oturuyorum mesela. uykusuzluktan bayılmasam uyuyacağım yok.

psikiyatra gittim. açıkçası verdikleri ilaçlar uykusuzluğumu artırmaktan başka bişeye yaramadı. kabuslar aynen devam etti vs. terapi de bir yere kadar etkili bunda.

ben çocukken de vardı bu. babam ben uyuyayım diye "ben senin uykunu korururum, sen uyu. rüyandaki kötü adamları ben kovarım" demişti. annem söyledi, gerçekten hiç uyumazmış ozaman. neyse, öyle öyle güvenmeyi öğrenip rahat uyumaya başlamıştım. son zamanlarda tekrar nüksedince, yine benzer bi uygulamaya gittim. sonuç olumlu.

bunun dışında, bir psikiyatrdan alacağınız okkalı uyku ilaçları da rüyasız uykular uyumanız için yardımcı oluyor. ama insan tüm gün sersem sepelek geziyor sonra. bir de anksiyete falan varsa doktor yazmaya çekiniyor.

bir başkası o duyuruyu okudgunda tiklenen cevabın işe yaradığını diğerlerinin boş olduğunu anlar, kolaylık sağlar.

emeğe saygıdır, adam yazmış bir tık o kadar zorsa soru sormasın.

bencesi böyle, ve bir anlamda özellikle bazı sorularda tik önemlidir.

bildiğim kadarıyla dharma'ya katkısı var. ama benim değinmek istediğim şu :

alchemistt + 1

boşver dharma'yı. ben forum olayına hastayım.

peki o zaman bunun bu kadar gizli olması engellense? mesela ben duyuruya ilk girdiğim zamanlarda o tik orada nasıl oluyor kestirememiştim, beyaz bir kutucuk var evet ama o kutunun basılacak bir şey olduğu çok belli olmuyor bence. üzerine gelince highlight olmuyor ya da ne bileyim başka şeyler de olmuyor, çok belli etmiyor kendini. sadece bi tane el çıkıyor. mesela altına "cevap işinize yaradıysa bu kutuya tik atın" falan yazılsa? ya da nick yazan yerin yanına "bu cevap işime yaradı" butonu koyulsa, o butona basınca yanda tik çıksa?

yani sadece görsel ve hafiften implicit bi özelliğin siteye ilk defa girmiş birine çok şey ifade edeceğini sanmıyorum ama ben bilmem assert h bilir.

legal değildir.
şahsen ben de rahatsızım tick kullanmaya tenezzül etmeyen yazarlardan. sonuçta buraya bir soru sormak tanımadığınız insanlardan yardım istemek demek. sokakta adamın birine "otobüs kaçta geçecek burdan?" diye sorup o adamın yüzüne bir daha bakmamak gibi.. hoş değil.

tabii sorulan sorunun cevabı tam olarak verilmediyse tick atılmayabilir, benim kastettiğim o değil, yanlış anlaşılmasın şimdi

elbette dediğin olabilir ama sonuçta buraya gelen insan, sözlük vasıtasıyla geliyor ve çoğu şeyi çözebilecek, ne işe yaradığını anlayabilecek kapasitededir. (genellemenin allahını yaptım ama sanırım coder böyle düşünmüştür diyorum. al sana bir genelleme daha)

tik in tek amacı sonradan gelen aynı sorundan muzdarip, benzer bir sorusu olan kişilere yardımcı olmak. aha cevap budur eğer boyle yaparsanız sorununuz çozulur demek. toplam cevabın onaylanmış cevaba oranının dharma ya etkisi var. ancak dharma gereksiz birşey bence. insanlar burda sorulara statüko için, dharma puanım artsın diye değil yardımcı olmak için cevap veriyor. dharma gelmeden once de benzer kişiler yardımcı oluyordu, şimdi de oyle.

O zaman biz bu ozelligi islevi icin mi (Sorunun yaniti verildi anlaminda), yoksa tesekkur etme amacli mi kullanacagiz?

Sonucta benim icin yanlis da olsa birkac satir yazmis insani da digerlerinden ayri tutup tiksiz birakmak ayip bence. Ben, duyuruma yazilmis her cevaba tik atiyorum cıvık bir uslup kullanilmadigi surece.

sorunuzun cevabı ne ise onu ticklemeniz olayın özü. aynı zamanda bu tick bir aferin, bir teşekkür anlamı da taşıyor. taşısın zaten, insanlar teşekkür edilsin diye yardım etmez ama yardım edince teşekkür edilmesini bekler.. doğal yani..

Dharma ne bilmiyorum ama sanırım ekşisözlük için geçerli bir karma gibi bi şey(?)

Ben de siteye ilk girdiğimde bir süre bu kutuları hiç farketmedim. Sonra bazı mesajlarda tikleri görünce anlıyor insan. Bir de şu var, birisi mesaj yazıyorsa karşı taraftakine yararlı olmak ya da yazıyı diğer okuyanlara yararlı olmak amacında olmalıdır, dharma yalan, yardım esastır. Bu noktada sorun yok zaten millet birbirine güzel güzel yardım ediyor bu sitede.

Ama tiklesinler yani :-) Ben bunu öğrendiğimden beri tikliyorum. Tiklemeyen de tiklemeyebilir, ama bu hareketiyle "sorum daha yanıt bulmadı ha" gibi bi mesaj peşinde olabilir mi? Ya da beğendiği yanıtlarla beğenmediği yanıtları bu yolla ayırt ediyor olabilir mi?

tik olayini komik ve bir o kadar sacma kullananlar da var. dogru cevap dururken yanlis cevabi tikleyenleri gordum, sacma cevaplari tikleyenleri gordum, sadece kendi cevabini tikleyenleri gordum...

takmaya degmez, yardim etmek daha onemli... belki gelistirilebilir..

abi dharma'ya etkisi var da yani dedigin gibi nedir ki yani? o eglencesine koydugumuz bir sey.
ama tick su ise yariyor. sen sorunu sordun, cevabini aldin, isini gordu tamam. senin sorunu okuyan baskalari icin "haa bak su su cevaplar ise yariyormus" anlamina geliyor. olayi bu.
bizim icin de istatistiksel olarak onemli, o kadar.

kanimca olay 'mesela adam duyuruya 2. defa giriyordur işi düştüğünden hemen sorusunu sormuştur, cevabı alınca belki bakmaz bile bi daha.' ifadende. aramadan soru soranlara duyulan tepkiyi de buna baglayabilirim. duyuru'yu kullanma kurallarini bilmiyor ve aramadigi ve tik atmadigi icin bu noktada hakli olabilir ama cevap verenlerin hemen hepsi burada takilan insanlar, yani dur bir kere soru cevaplayip cikayim diyenler degil. bu noktada da daha once ayni soruya 2 kez cevap yazdiktan sonra 3. kez soruldugunda sabirli olmama ragmen delleniveriyorum. bir cok kez yasayinca da bunu yapanin farkli kisiler olmasi bende bir sey farkettirmiyor. birkac yildir burda yazdiktan sonra boyle bir tepkim gelistiyse de kendimi suclayamayacagim. seye benzedi biraz da, burda beggin olayinin koptugu ana taniklik edenler bilir. bir yazar, gayet masumane bir sekilde geldi ( muhtemelen ilk sorusuydu ve belki duyuru'ya birkac kez girmisti) ve sarkiyi tarif edip sordu. bu kadar basit ama bizde de ayni sarkinin 20. kere sorulmasinda kayis koptu.

tik olayini hic takmam ama dun ilk kez igneleyici bir cevap verdim ve nedenini su an kendime sorunca, pespese tiklenmeyen cevaplar okudugum icin olmali diye dusunuyorum. dharma puanim ya da benim cevaplarimin tiklenmesi umurumda degil ama boyle bir sistem varsa ve bu sistem kimi yazarlarin umurundaysa, bunun kaygisini gutmeyi neden sorgulayalim ki? haa, bunu daha kibarca yapmali belki ama yukarda da yazdigim gibi, surekli ayni sorular, kullanim sorunlari olunca sabri olmayiveriyor insanin.

tiklemeyip, tesekkur yazanlarin mesaji moderasyon tarafindan siliniyor, onlara da ek is cikiyor mesela. yani diyecegim o ki; bence herkes hakli.

bu puan olayının eksileri bunlar

ve keşke hiç gelmeseydi böyle birşey.

şimdi teker teker herkese referans yapamayacağım çok fazla kişi olduğundan ve vaktim sınırlı olduğundan:

duyuru'ya giren herkes kullanmayı bilmiyor doğal olarak. sözlük buradan çok daha katı ve kuralların çok daha belirgin olduğu bir yer olmasına rağmen orada bile kurallara uymayıp çaylak olan veya uçanlar var. bu adamların bir kısmı da kuralları bilmediklerinden böyle oluyor. aramaya inananların sayısı git gide azalıyor mesela. burada da aynı durum geçerli, daha ilk defa duyuru'ya girmiş bi adam konsepti anlayana kadar "dur bakiym daha önce yazmışlar mı?" diye aramaz bence. direk sorusunu yazar 25. girişi de olsa, ve bu ilk girişteki adamın bence bu tik olayını çözmesi çok kolay değil. yani tamam ilk bakışta çözenler olmuştur ama neticede onun bir tik kutusu olduğunu belirten bir şey yok. ben sour lemonade ile sözlükten gelen yanıtta ya da kullanıcılara e-mail falan şeklinde notifikasyon gönderiliyorsa o notifikasyonda "eğer bu cevap işinize yaradıysa duyuru'ya girip yanındaki beyaz kutucuğa tick atın" diye bir ibare eklenmesi taraftarıyım. bunun yanında tick'in görsel olarak kalmasından yanayım ama bir "işime yaradı!" butonu koyulsa, sözlü bir şey olduğundan kullanıcıyla iletişimi çok daha kuvvetli olacaktır. sonuçta amaç daha sonra arayanların doğru cevabı görebilmesiyse bu yapılmalı, tick atma oranını artıracak bi şey olduğuna inanıyorum ben açıkçası. moderasyon "sağolun arkadaşlar" mesajlarını siliyor, adam o mesajı zaten tick fasilitesini bilmediğinden yazıyor çoğu zaman. bir bakıyoruz adam teşekkür ediyor ama hiçbir cevap tiklenmemiş. o yüzden yukarıda bahsettiğim şeylerin yapılmasından yanayım.

oluru var mıdır sevgili modlar?

mesela bir sorum da şu, böyle sözlükteki gibi bi ampul abi yapılması zor mu duyuruya? mesela bi adam duyuru açarken başlığa yazdığı kelimeler başka bir duyurunun başlığıyla uyuşuyorsa açmadan önce "bu başlığa bakın belki cevabınız buradadır" dese? gerçi neyi değiştirecek bilmiyorum, yani benim açımdan çok bi şey değişmez sonuçta eskiden açılan bi duyuru tekrar açıldığında hemen birileri (git: ) yapıyor. öyle aklımdan geçiyordu sordum.

mesajlarin altina not dusme olayi yapilabilir, evet. compumaster'a onu ileteyim.

onun disinda siteye yeni girenler icin uyari koymayi dusunuyorum. ya cok degil, herkes 1 (bir) defa yardim/hakkinda(www.eksiduyuru.com sayfasini okusa bu sorunlar hic olmayacak. ama malesef olmuyor, okunmuyor.

her üniversite kendi ihtiyacina göre saat ücretli okutman görevlendirebilir. bunun icin her üniversitenin kendi kosullari oluyor, gidip yabanci diller bölümü ile görüsüyorsunuz, ihtiyaclari varsa begenirlerse gel başla diyorlar. saat ücretli calistiginiz icin ne kadar saat ders verirseniz o kadar para aliyorsunuz, resmi tatiller ve bayramlarda para alamiyorsunuz. saat ücretli calistiginiz icin de sigorta yapilip yapilmamasi üniversite yönetiminin insafina kaliyor.

bu sene alimlar yok uzerinden oluyormus ama bazi universiteler buna karsi cikip uygulamiyorlar. part time dusunuyorsaniz yok olayi sizi baglamiyor zaten aynen atmacaged'in dedigi gibi cesitli okullara cv birakabilirsiniz. part time kosullari da her okula gore degisir ya da kimi okul hic almaz.

franchise vermedikleri için yoklar.

neden franchise vermiyorlar peki? özel bir sebebi var mı?

yanlış görmediysem izmir çiğli kipada bir mağazaları var.

edit: yanlış hatırlıyormuşum.

internetten rahatlıkla satın alabilirsin ama. gittidiyordakilerin bazıları orijinal oluyor. güvenemezsen victoria's secret ın kendi sitesinden de alınıyor.

franchise sistemiyle çalışmıyorlar çünkü, başka ülkelerde de öyle. al shaya çok uğraştı getirmek için, beceremedi.

internetten ısmarla, 3-4 günde geliyor (ama toplamı 100 euro'nu naltında olsun sonra gümrükte dantelli zilli sütyen filan açıklamak zor oolabilir)

internetten sipariş çok yaygın türkiyede yolluyolar buralara bence dene yani

hostes tanıdığın varsa abd ye giden ona aldırabilirsin...seneler önce biz başvurmuştuk da adamlar burayı 3. dünya ülkesi sandıkları için gelmediler

nasi ya cadde`de yok muydu? hatta olm, secret bunun nersinde, her sey ortada, geyigi donmustu. yoksa gercekten cok b(bukulen a)anellll.

bornoz ve havlulari denizli'de uretiliyor, bazen pazara dustugu oluyor. yillar once de yesilkoy pazarinda pamuk donlarina rastlamistim, onlar da orjinaldi, nasil anladim ben de bilmiyorum ama.

türkiyede vs bumak imkansız. ama alt markası olan la senza ve intimissimi capacityde var. onlara bakabilirsin. illa vs diyorsan amerikaya giden bir arkadaşına internetten beğendiğin modelleri yolla sana amerikadan alsın. internetteki aynı modelleri mağazalrında satıyorlar ne bir eksik ne bir fazla. amerika dışında paris ve londrada bile şubeleri yok bu bakımdan türkiyede bulmak imkansız. sadece amerikada var. internetten sipariş ederken dikkatli ol. benim başım vs yüzünden çok yandı. örenğin antivirüs programına dikkat et çünkü kredi kartı şifreni gireceğin için virüs yüzünden başkasının senin hesabına girme olasılığı var. bunun dışında vs bazen istediğin bedeni getirmiyor. örneğin ben sipariş sütyeni 3 beden büyük getirmişlerdi, kendilerine mail attığımda sizde kalsın enjoy your gift yada birisine hediye et, biz sana yolluyoruz demişlerdi. 2 ay sonra neden hala gelmedi dediğimde ama siz bize eskisini yollamamışsınız şeklinde mail attılar. birda sütyeni tekrar kargoyla gndermek zorunda kaldım. ardından geldi. bir keresinde istediğim mavi yerine beyazını yollamışlardı. tekrar uğraşmamk için beyazını kullanmıştım. birde kumaşlar internette göründüğü gibi olmayabiliyor haberin olsun.

ayrıca sadece bornozları değil babydoll, süyten ve külotlarıda türkiyede üretiliyor,kumaşların çoğu türk markalardın. nerden mi biliyorum? çünkü fabrikasını babam yaptı, eski sevgilim vs a dantel ve saten kumaş satıyordu. zaten fabrikada dokuyan işçilerde türk.

fantom'un sulu süpürgeleri 99 TL'ye bulabilirsiniz. Torbalı süpergeler temizlik yapmıyor. Tozun yerini değiştiriyor.

Şimdi şöyle izah edeyim, eşim alerjik astım şeyine tutuldu. Normal tozlu süpürge vardı. Ne zaman temizlik yapsa hapşırıyordu. Sulu süpürge alalım teklifime de yanışmıyordu hiç. Ben yine de kıyamadım gittim bi tane sulu süpürge aldım kampanyadaydı. Aynı gün de çok hapşırttığı için halıları yıkamaya vermiştim, onlar gelmiş. Makineyi test etmek için yıkanmış halılar üzerinde denedim, halıları öyle üstün körü süpürmeme rağmen su, balçık gibi oldu. Bir sürü saç neyim çıktı. Hanım çok şaşırdı.

Ben bile o kadar performanslı olacağını düşünmüyordum. Öteki torbalı süpergeyi açmıyoruz artık.

Israrla tavsiye ederim ama bu ısrar neden derseniz bilmiyorum öyle gaza geldim birden.

eğer bütçe sınırlamanız yoksa ve hem rahatınıza hem sağlığınıza düşkünseniz, merkezi vakum sistemleri yapan firmalar var. size sadece süpürgenin süpürgeye bağlanan boru ve yere temas eden süpürge kısmını veriyorlar. dışarıya(balkon, apartman boşluğu vs) oldukça kuvvetli bir temizleme ünitesi koyuyorlar. evinizi etüd edip hiçbir köşe erişilemez kalmayacak halde belli yerlere "priz" gibi o size verdikleri borunun girebileceği yerler yapıyorlar, o prizler de duvar içinden borularla temizleme ünitesine bağlanıyor. böylece siz hem çok ses duymuyorsunuz, hem de içeriden alınan hava direk dışarıdaki ünitenin egzostundan dışarıya verildiğinden gerçekten ev temizlenmiş oluyor.

hem torbalı hem de sulu olanlarda içeriden alınan hava tekrar içeriye verildiğinden gerçekten temizlenmiş olmuyor aslında ev. sulu olanlar torbalılardan daha iyidir ama yine de çok iyi değildir.

bauhaus'da filan sarı endüstriyel süpürgeler var, karcher marka. hem hesaplı hem de süper temizliyor. suya çekenler iyidir, ama miele'nin torbalıları hepsinden iyidir mesela.

forum.donanimhaber.com

PHILIPS - Phılıps Fc 9210 Marathon

Burda daha once danisanlara da bunu onerdim, gecenlerde erkek kardesimin ceyizine de yine bundan aldim.

sulular pek tembel isi degil, su degistirmesine ben usenirim sahsen. bu tozu havaya iletmiyor, hepafiltreli vs, bir de filtreyi yikayabiliyorsun, bu onemli bir ozellik.

ek olarak "nerede kalınır?" diye de ben sorayım, fazla başlık olmasın.

su kaydıraklarından hoşlanıyorsanız kuşadası selçuk yolunda aqua fantasy var. eğlenceli olabilir.

tekne turları var, saat 10 - 17 arası. pasaportun yanındaysa sakız adasında inebiliyor olabilirsin mi,o kısmını netleştirememişti bilet komisyoncusu.

dolmuşla milli parka gidebilirsin. milli parktaki koylarda yüzebilirsiniz. trekking rotası var ama techizat gerekli biraz tabii.

dilek yarımadası milli parkına mutlaka git. bisiklet bul hatta bi yerlerden, bisikletle git. asla unutamayacaksın.

istediğiniz kadar çılgın değil ama i am sam izleyebilirsiniz, her türlü güzel bi film.

requiem for a dream.

daha ne olsun?

edit: yalnız değilsin ayrıca. doğumgününü yalnız geçirenler klübüne hoşgeldin. çok boktan, değil mi?

edit2: requiem for a dream beni sadece 1 yerde ağlattı. ama ağzıma yüzüme sıçtı, boşaldı bıraktı. ilk izlediğimde 2 gün etkisinden çıkamadım öyle diyim.

Ps: i love you iyidir.

ps: I love you'yu hatmettim. ama diğerlerini listeme alıyorum. doğum günüm yarın ama depresyon bu gecen baş gösterdi. tüm gün film izleme kararı aldım ben de... saolun bu arada öneriler için. ;)

(git: 66207)

requiem for a dream de ağlanır mı bilmiyorum. Ama gerçekten tiksinme duygusu uyandırıyor.

Ama ağlama garantili film
(bkz: nae meorisokui jiwoogae )

tesadüfen online izledim.Sonunda noluyor lan bana gözümden çıkan bu yaşlar ne,ben ağlarmıydım dedim. Hemde hüngür hüngür.

hotaru no haka

şimdiden uyarıyorum bak ağzına sıçabilitesi yüksek bir film.

(bkz: eyes wide shut)

(bkz: my life without me)

içimdeki deniz
kutup çizgisi aşıkları
selvi boylum al yazmalım

aranofsky - the fountain

jude

(bkz: bonnie and clyde)

tuesdays with morrie

betty blue

(bkz: das experiment)

bi 20 dakka etkisinden çıkamayacağın garanti.

dancer in the dark.

leon
old boy (ağlatmayabilir ama birkaç yumruk yemiş gibi olursunuz)
man on fire
marley & me (bence güzeldi yav üzerime gelmeyin!)
welcome to dongmakgol
dead poets society
million dolar baby
unforgiven
the mist
the fall
Je vais bien, ne t'en fais pas
Chugyeogja

hepsi güzel, etkileyici filmlerdir...

good bye lenin

doğum günüyle pek alakası yok hatta pek ağlatmaz, güldürür ama izlemek iyi gelir.

"iki gündür konuşuyoruz bi kere bile 'in the mood for love' demedik" cümlesini görmek isterdim burda:)

2000 yılında aldığım maclaren şu anda 4. bebeğini (yok, hepsi benim değil, sadece iki tanesi) büyütüyor. tam 34 kere kıtalararası uçağa binmiş. binlerce kere katlanıp, açılmış, bagaja, metroya otobüse hatta bir kere faytona bile tıkılmış, bir bebek elde bir bebek bacaktayken tek elle hem de. rengi biraz solmuş olsa da sapasağlam. benimki vogue modeldi ve tam yatmıyordu, üzerine de ana kucağı takılmıyordu, ama doğduğunda itibaren oğullarımı onunla gezdirdim, kafalık gibi bir şey takarak. şimdiki modelleri çok çok daha kullanışlı ve hafif, kesinlikle tavsiye ediyorum. pusetlerin cadillacı gibi demişti adam ben alırken, verdiğim paraa için gitmişti. bi tane daha doğursam, yine almam, çünkü hala sağlam yahu!

Hem hafif, küçük hem de pusetli olması biraz zor gibi duruyor, en azından ben rastlamadım.Bütçen uygunsa bir tane ucuz baston tipi, bir tane de kaliteli, pusetli bir model almanı öneririm, hatta büyük tekerlekli olursa daha konforlu olur.

bu arada Allah analı babalı büyütsün demeyi de ihmal etmiyorum :)

Ben chicco nun tank gibi bir modelini almistim 9 kg falandi ama ilk bebeklik gunlerinde cok rahat ettik ornek alisveris merkezleri ya da yollarda okuzler cok. Kizcagizim uyurken bile pusete cik fazla okuz carpti ama tank gibi oldugu icin darbeyi hissetmedik bile. Arabada tasimasi zordu cunku clio ucumun bagajini nerdeyse kapliyordu ama once guvenlik. 11 aylikken yurumeye basladik zaten puset artik kullanmiyor. Gerci bazi cocuklara bakiyorum dort yasina gelmis hala pusetle geziniyor. Olmaz oyle.

enişte selam
bir bebek arabasında kanımca önemli özellikler
- tüm tekerlerin her yöne dönebilmesi ( istenildiğinde)
- koltuk yatma ayarı
- çift yönlü kullanılma ( bebek ileri ya da yüzü sürücüye dönük tercihi)
- hafiflik
- tek elle katlanabilmesi
şu modele benzer bir şey almıştık biz eminönü'nde irem bebe'den. pierre cardin'in ithalatçisiyiz vs demişti, ucuza almıştık. yıllar olmadı daha ama taş gibi arabamız. 300 - 500 tl aralığında bir şey istiyorsan bunlar iyi.

unutkanlık notu: link'i eklememişim :s
www.civcivbebe.com

harbiye'de kervansaray adlı mekan türk geceleri yapar yıllardır. hepsi toptan orda görülebilir.

cicek pasajı hem rakı falanda içebilirler ortamda tarihi hem taksım ulasımda rahat olur.

çiçek pasajına gelmiş, hem de tek başına gelmiş turisti kessin kazıklarlar!

galata kulesi.

pursuit of happyness
rescue dawn
milk
blow

the pursuit of happyness
cinderella man

(bkz: remember the titans)
(bkz: glory road)
(bkz: rudy)
(bkz: we are marshall)

hayattan korkma

ratatouille
carving out our name

(bkz: seabiscuit)

pinhani ve yüksek sadakat

grup değil ama bülent ortaçgil şarkıları da güzeldir.

incesaz, fikret kızılok

pilli bebek ve peyk.......

sema - ekho efsane hanımlar

grup degil de erdal güney i öneririm sarkılarının sozleri cok guzel
saklımdasın ey yar mesela

(bkz: güz kumpanyası)

güz kumpanyası denilmiş o zaman ondan ilk olarak " anlamların ardı " şiddetle tavsiye ederim.

Taksim'den gitceksen otobüs en mantıklısı kanımca. Meydan'dan Havaş değil de normal belediye otobüsü de kalkıyor, maliyet olarak metroyla farklı olmaz o zaman.
Havaş otobüsü daha hızlı gidiyor sanırım ve trafik çok yoksa 30 / 40 dakikada varır, iett de 1 saat olur sanırım, sitesinde yazar zaten.
Aksaray'a 20 dk., ordan metroyla havaalanı en az 30 dk, zaten 1 saat olacak.

ekleme: metrodan inince havalanına yürünüyor sanırım 10 dakka sürer. Dış hatlar daha yakın ama iç hatlar daha uzak. yürüyen zemin merdiven vs var, yükünüz çok ağır değilse yürünür.

karaköy'den tramvay geçiyo zeytinburnu'ya gidiyor. zeytinburnu'ya kadar onla gidin zeytinburnu'da aktarma yapıp hafif metro dedikleri şeye binmeniz gerekiyor. hemen tramvaydan inince karşınızda olacak metronun girişi. o metro havalimanına gidiyor. dış atlarla iç hatlar arası biraz yürümeniz gerekiyor. metrodan iç hatlara da dış hatlara da çıkış yapabiliyosunuz sadece iç hatlar için biraz daha yürümeniz gerekiyodu galiba. ama bu da karaköy'den bi saatten az sürmez. ama otobüsten daha hızlı ulaşırsınız kesinlikle. taksim'den gidecekseniz de taksim'den füniküler aracılığyla kabataş'a geçmeniz gerekiyo. karaköy'de bineceğiniz tramvay da zaten aslında kabataş'tan kalkıyo yani yine aynı şekil zeytinburnu'ya bu tramvayla.

bu muhtemelen en hızlı ve en rahat yol olacaktır.

Taksimden Aksaray'a dolmuslar var, ona binip 15 dakkada Aksaray'da olursun. Ordan da metroya bindin mi 30-35 dakikada havalimani duragina varirsin.
Funikuler-tramway yapaparsan Aksaray'a ulasman yarim saat uzar, bence meydanin arkasindaki dolmuslara bin, en iyisi o olacaktir.

peki arkadaşlar karaköy durağından misal tramvaya binsem, ordan da direk zeytinburnu'na gitsem kaç dakikamı alır son durağa varmak? zeytinburnundan da metro ile havalimanına gitmek 20 dakika falan mı sürer?

arkadaşlar hepinize ayrı ayrı çok teşekkür ederim, trenle gelicem istanbula direk karaköye geçerim haydarpaşadan o yüzden soruyorum tramvay hattını, tekrar çok saolun.

karaköy - zeytinburnu arası tramvay aşağı yukarı 30 dk civarıdır

jınekolog.

haplar bitmeden bırakmaman lazım. . fransada yasmin vardır, başka isimle de satılıyor ama önemli değil bu. benim doktorum yasminden ginera adlı hapa geçirtti beni. bi sorun yaşamadım. sen de doktora danışabilirsin. fransaya giderken kutu kutu hap al yanına.
mesela gineraya geçirtirse doktorun (yasmin kadar az yan etkili), 12 tane alsan 70 80 liraya mal olur.

yasmin var avrupada.

son kulladığım kutu bitti. pazar günü yeni kutuya geçiyorum ama o zaman kadar da randevu alamadım. bildiğim hastanelerde hep 1 ay sonraya veriyorlar. regl olunca da gitmek istemiyorum haliyle... kendim bi 1 ay birakmayı denesem mi? doğum kontrol hapını kullanmanın sınırı yok mu? Ara vermek iyi olur mu acaba diye bırakayım diyorum..

aile hekimime danışma imkanım var sadece yarın. bilgisi olur herhalde?

bir arkadaşım yasmin'i türkiye'den bana getirtiyordu. demek ki ya avrupa'da bütün ülkelerde yok, ya kayda değer bir fiyat farkı var, ya da herkese satmıyorlar.

siz götürün en iyisi. zaten ufacık kutu.

diger haptaki vucudunun tepkisini doktorun da tam olarak on goremez, o nedenle bence yaninda gotur biraz. ara versen bile, baktin yine agrili geciriyorsun hapa baslarsin. cok sallamis olmayayim ama 3, 4 yilda bir diye okudum diye hatirliyorum ara verme olayini. yurtdisinda bu isler daha zor, o nedenle yanina tedbir babinda al biraz derim.

özellikle ana çocuk sağlığı merkezlerinden veya sağlık ocaklarındaki ebelerden de çok uygun fiyata ya da ücretsiz bilgi alabilirsiniz bu konu ile ilgili. özellikle ana çocuk sağlığı merkezlerinde danışma ücretsiz diye biliyorum ben. üstelik doğum kontrol haplarını da (markası yasmin değil ama ya ginera ya da diane 35 di sanırım) ücretsiz veriyorlar. benim gittiğin merkezdeki ebe bana çok kızmıştı yasmin'e her ay 15 lira verilir mi gel biz burada bedava dağıtıyoruz diye.
a neden inatla yasmin aldığımı sorarsanız, yolu bana ters sağlık ocağının eczaneye dalıp almak daha kolay geliyor.

Araya atılacak atonal "demelodik" sololarla partinin içine etmek.

sadece baska bir ise odaklanirsam unutabiliyorum. bos vaktin coksa o zaman daha zor bunu yapmak, o durumda da film izlemek kurtarabilir belki. ( kitap okurken zihni durtukler sanki, o olmaz gibime geldi)

evet yasak. amsterdam'da degil tum hollanda'da yasak.

bulunablilir mi? belki. turkiye'de buldugundan belki daha rahat bulabilirsin ama gidip bir dukkandan (smart shop) alamazsin

oysa ne hayallerim vardı. bazı sitelerde polislerin olaya göz yumduğu söyleniyor. mantar bulamasak bile * denen bir hadise varmış bunun etkilerinden haberiniz var mı?

bildigim kadariyla o hic yasal degildi ki. sokakta yururken yaniniza gelip ' ister misin?' diye fisildayan saticilar olurdu. bizdeki turistlere hali, kilim satisi olayi gibi. cok yeri degil belki ama ( araya da carlos castaneda, don juan'lari... okudugumu serpistirirsem) asagidaki satirlari yazmak istedim. 2 arkadasim ayni miktarda aldilar, ikisinin de ilkti. birine bir sey olmadi ama digeri (eski manitam) girdigi tripten cikamadi. hastaneye yatirildi, tedavi gordu 2 ay kadar. taburcu olduktan sonra o donem yasadiklarini cok net hatirliyordu hala. sonra iste terapiye devam etti vs ama bazi acilardan asla eskisi gibi olamadi ruh sagligi.
neyse sizin bileceginiz is tabii ama herkesin deneyimi sadece kendininki gibi oluyor, yazmak istedim sadece.

gecen yaz yasak değildi gayet de dükkandan almıştık biz. şimdiyi bilemiyorum ama.

Yasak ama gayet rahat bulursun. Satıcıları da zaten iyi kötü herkes tanır, hemen farkedebilirsin. Katiyen tavsiye etmiyorum orası ayrı. Kafayı sıyırıp cinnet geçiren komşumdan sonra kimseye içirtmedim benim yanımda.

elephantos.com geçen sene magic mushroom hollanda da yasaklandıktan sonra satışını sitede de durdurmuştu. fakat evde yetiştirme kitleri hala satılıyordu. sonra yakın zamanda bizzat hollanda sağlık bakanına sormuşlar, yetiştirme kitlerine böyle bir yasak düşünülmüyormuş. yani dışarıdan bir siteden böyle bir kit getirtip evde birkaç haftada filan yetiştirmeniz mümkün gibi görünüyor...

25 lira. kedi için dememişsiniz kimse anlamaz ki böyle :)

edit: 25 lira :)

8 lira civarı rus malı var, sakın aldanıp almayın evet işe yarıyor ama pirelerle beraber kedinizi de kaybetme riski mevcut.

frontline ve stronghold kene ve pire icin,
advantage, sadece pire kovar, yukardakilerden daha ucuz ama fiyatlarini bilemiycem. ( disari cikiyorsa kene icin de onlem almaniz gerekebilir)

18 lira benim veterinerimde ? acıbadem vethouse.

Çok sevdiğiniz birisiyse ön saflardan alıp görsele önem verin.

Müzik olsun diyorsanız en geriden olsun.

Ama şu da unutulmamalı; bir konser dvdsi izliyor gibi mi olsun istersiniz; yoksa bir konser dvdsinin çekilişine tanık olmak mı? İkincisi doğru cevap, yani ön saflar.

arkalardan sahneyi hayal meyal gorebiliyorsun. sagli sollu ekran koyuorlar ama yine de olmuyor. bilet cok pahaliysa sag ya da sol sahneye hafifcene cephe bir yerden alin. tam ortada basin durma yeri var, onlarin tam arkasi iyi olmuyor. gerci cok kalabalik degilse millet yerinde pek durmuyor baslamaya yakin.
ekleme: ses sistemi iyidir, A ve H fazla kenardalar. secme sansiniz varsa B on sol en kenar bence.

d&d eğitim, danışmanlık ve lisan koçluğu merkezi
ortaklar caddesi bahçeler sok. inci apt. no: 8/6 kat: 4
mecidiyeköy istanbul
0212 274 19 13

amerikan kültür derneği var, google de aratsan çıkar heralde.

hem modern hem de alternatif tıbbın sunduğu bütün çözüm önerilerini denerdim. önce yaşam süremi uzatmanın ya da kalitesini arttırmanın yollarına bakar, sonrasında ise kendime 5-10 maddelik yapılacaklar listesi yapıp hepsini tamamlamaya çalışırdım.

modern tıp bu konuda ne derece yardımcı bilemem ama alternatif tıp metodları ile fayda bulduğunu söyleyen insanlar söz konusu.

kastettiğiniz bu tip bir cevap mıydı bilmiyorum?

ogrenmistim zamaninda. yanlis teshis. Isimi biraktim, ilk 5 gun evden cikmadim, sonra da 3 gun amacsizca, bilincsizce sokaklarda dolastim. ne yapacagimi bilmedigim bir dakikada, bir baska hastaneye girdim, ve bir de onlardan gorus almak istedim, 6 ay suren bir ilac tedavisi ile sorunum kalmadi. Yapilabilecek birsey oldugunu sanmiyorum, soyleyebilecegim tek sey, yarini dusunmeyi unuttugun..

bu arada nooneatall'la benzer şekilde dedeme de bu teşhis koyuldu. hem de bir değil tam 4 ayrı doktor tarafından. en son aile yakını bir radyolog yaptığı incelemede bunun kanser değil sadece iltihap olduğunu tespit etti. bu dönemin üzerine aşağı yukarı 7-8 yıl geçti ve dede halen sağlam maşallah.

böyle bir durumunuz söz konusu ise mutlaka bir kaç farklı hekimden görüş alınız derim.

eğer kanser ölümcülk seviyede ise klasik bir cevap olacak ama dünyayı gezerdim, en azından param yettiğince. sonra da ölüme yakın ailemle köy/kasaba gibi bir yerde sakin bir şekilde ağaçlar, börtü bcekler eşliğinde vakit geçirmek isterdim.

aslına bakarsan bu dediklerimi şimdi sağlıklıyken de yapmak istiyorum.

cok uyuz oldugum bir hayatim yoksa, normal hayatimi yasamaya devam ederdim. mutlu bir hayati surdururken, ek olarak tedavi kismi da devreye girerdi. bir de sanirim kimseye soylemezdim. belki bunlari su an sadece yazdigim icin bana yazmasi kolay geliyordur ama yine de cevremde bana bakan zavalli, aciyan gozler gormek istemezdim. sayet bunu anlayip, durumumu oldugu gibi kabullenecek ve destek olabilecekler bu tanimlanin disinda tabii.

the guitar'ı izlerdim.

lonely planet, önerilerini 3 gruba böler. pahalı, orta ve ucuz diye, böylelikle her bütçeye uygun gezi planlanmasında kolaylık olur. bir de süreye göre de gezi rotası önerileri vardır. rough guide'ı hiç kullanmadım ama lonely planet'e kefil olurum.
not: kitabın baskı yılı da öenmli, eski basımsa bilgilerde günümüzle tutarsızlık olabiliyor, bu çok önemli.

Ben de Rough Guide kullanmadim ama Lonely PLanet epey kullandim. Gitmek istedigin yerleri bulmak, listeden secmek, haritadaki yerine gore bir yerlere gitmek icin cok iyidir.

doktora git.

kızma bana.

(bkz: düz adam)

o kadar mı kötü :)

kökten çözüm olsun istedim. sağlık konusunda verilebilecek bilinçsiz cevaplar daha kötü yapabilir seni.

karadenizlilik varsa doğal. bizim akrabaların hepsi öyle. 5 dakika sonra tekrar hayata dönüyorlar hiçbir şey olmamış gibi.

bana da oluyor, hatta 3 5 saniye falan da sürmüyor, gençken bu tip şeyler yüzünden de başıma baya bir bela açmışlığım vardı, kavga gürültü. Zamanla kontrollü olmayı öğrendim.

Sinirlenmen çok önemli değil, sinirlendiğin zaman verdiğin tepkileri kontrol etmek için terapi yöntemleri deneyebilirsin. Mesela ben zihnimde üç boyutlu satranç oynardım devamlı. Bir dönem empati denedim ama karşımdakini algılayınca daha çok sinirlendim :)

Doktor yardımı da düşünülebilir, bu biraz olayın şiddetine bağlı. Ama psikiyatrist'dense psikolog ile başlamak belki daha doğru olabilir bu noktada. Olaylara spesifik çözümlerden ziyade bu tepkinin asıl nedeni konusunda yardım edebilirler.

bende de var bu kısa süreli deli sinirlenme sorunu, çözümünü bulmak lazım. sinirden gözümün sol tarafa kaydığı ve kontrol edemediğim olmuş çok kere ve evet karadenizliyim :)

(gizli) guatr olabilir. ölçüm yaptırmanda fayda var. çünkü guatrın belirtilerinde arşırı terleme ve aşırı sinirli olma durumu söz konusu.

ingiilizcesi sorun olmayacaksa buna ' anger management' diyorlar. kontrol altina alma, azaltma amacli kurslar, kitaplar oluyor. arastirirsaniz isinize yarayacak bir seyler bulabilirsiniz.

eminönüne tek erkek olarak bile gitmen bence sakıncalı ama bence sultanahmet taraflarına doğru çıkın. eminönünde de balık ekmek yiyebilirsiniz.

valla eminönünü boşver, hele ki pazar günleri bir acayip yarım hayalet oluyor, bir sakınca yok ama terkedilmiş meyve hali gibi; eğer kastın meydanın oralarsa. tavsiyem şu; kızla eminönünde buluşacaksan da onu al yürüyerek köprüden karaköye çık, merdivenlerden yürüyerek galataya git orada butik cafeler var.

kahve dünyası var, iyi oralar.. seviyorum ben eminönü'nü öyle kötü şeyler demeyin :(

eminonu yeni camii'in orda alt carsi var, oraya girin, ordatramvaya gecis var, tramvay'a binin, kabatas'ta inin, kahve dunyasinda boyle mum uzerinde eriyik cikolata, yaninda da muz, cilek meyveler(degisik bi ismi vardi) var, meyveleri cikolataya banip yiyin. sonra yine ayni sekilde donup eminonu'nden dagilabilirsiniz.

abi niye herkes oraya geç buraya geç demiş anlamadım. orada mis gibi galata köprüsü var arkadaşım, illa ki eminönü olsun der isen. yavaş yavaş ilerlerken mekanları süzerek sakin gördüğün bir yere oturabilirsiniz. çok lüks bir yer durmuyorsa fiyatlar az çok aynıdır ve makuldür.
veyahut eminönü'nü arkanıza alarak galata'nın sol üstünden giderken ortadan aşağı inip alttan yürümeye devam ederseniz on numara diye bir mekan vardı. güzeldir. ahanda link: www.onnumaracafe.com

cicek pazarinin hemen yanindaki cay bahcesine gidin, yani madem eminonu'nde bulusuyorsunuz, cafe gibi bir seye kapanmayin bence.

galata köprüsünün altında bir sürü güzel mekan var hem deniz manzaralı

sultanahmete'e çıkarken solda, Ayasofya'nın arkasındaki sokakta caferağa medresesi var, sorun herkes gösterir. çok sakin sessiz ama şık, temiz bir yerdir. çay da vardır, yemek de, ama 6'da kapanır.

sirkeci metro istasyonunun hizasında mc donald's, Burger king, simit sarayı ve konyalı var. Buralar gayet uygun yerlerdir.

basitlik-kolay anlaşılırlık ve günlük hayata dair konuşmalar arıyorsanız south park derim. the simpsons ve family guy da plase olsun.

genelde friends tavsiye edilir.seinfeld, how i met your mother da olabilir.arada çerez niyetine manga de olabilir(ghost in the shell, dragonball falan)

şu sıralar that 70's show u seyrediyorum. gayet rahat anlaşılan bir ingilizcesi var. ayrıyeten coupling in ingilizceside oldukça eğlencelidir. ingiliz aksanı biraz garip gelsede kelimeler daha anlaşılır gibi.

Kolay anlaşılırlıktan ziyade, yani yüzlerce küfür argo öğrenmeyeyim neme gerek.Anlaşılır pek önemli değil zamanla alışırız. :)

Belgeseller oldukça iyi bu konuda. BBC, National Geographic vs hazırladığı belgesellere bir bakın derim.

coupling iyidir... :P
bir de alt yazili izledikten (ingilizce) sonra bence en cok hangi tur seviyorsan onu izle...

ing için boyle kız dizileri izlicen, vırvır hatunlar konusacak o zmn sokersin.

avatar the last air bender, ing. altyazili tabii.

bir ingilizce öğretmeni olarak tavsiyem: -klişe olacak ama- lost. başlangıç aşamasındaki biri için, arka planda orman konsepti olmasından dolayı konuşmaların net duyulması açısından oldukça ideal. orman konsepti.. evet :)

hepsine ek olarak bir de şöyle bir şey var:

çeşitli animeler var (yüzlerce binlerce) ve bunların mkv sürümleri var, içlerinde ingilizce altyazı oluyor hazır. japonca konuştukları için başta sürekli durdurmak zorunda kalıyorsun ama zamanla alışıyorsun. çok fazla kelime öğrendim ben, amerikan dizilerinden öğrenemediğim kadar. amerikan dizileri konuşmayı süper geliştiriyor ama söylediğini yazamıyorsun bile, çoğu zaman da klişe cümleler öğreniyorsun. ama bir animede ne saçma sapan şeyler üzerine ne acaip kelimelerle ne cümleler kuruyorlar inanamazsın ve yazılışlarını görüyorsun, sözlüğe bakabiliyorsun. ilgilenirsen aman bir sürü bıcırık liseli kızların olduklarına sonraya bırak, saniyeden on cümle kuruyor manyaklar...

binlerce animeden adam gibisini nasıl seçicem dersen anime sitelerinden puanlarına bakabilirsin, tavsiyem; 7.5 puanın altındakilere bulaşma.

bence lost. her aksanla ingilizce konuşan insanlar olduğu için kulak aşinalığı bakımından gayet iyi...

national geographic'ın ağustos 2005 sayısında detaylı bi yazı vardı, harita da vardı yamulmuyorsam patikaları gösteren

www.nationalgeographic.com.tr

bulabilirsem gönderirim o sayıyı ama çok umutlu değilim...

bir de zamaninda bu yolun (yamulmuyorsam almanlar tarafindan) uzerinde belirli noktalara kirmizi beyaz cizgiler cizilmi$ kaybetmeyesiniz diye. gereksiz bir bilgi vereyim dedim.

benim bey gitti yürüşüşe ve araştırdıktan sonra en iyi kitap olarak şunu aldı yanına:
www.lycianway.com
kitapta gps koordinatları da var, kaybolmanın önüne geçmenizde yardımcı olacaktır.

ekleme: burda da açıklamalı, fotolu gezi var.
www.fotografligezirehberi.com

@mahallenindelisi
bende var o harita. ama asıl kaynak derginin kendisindeydi ve sanıyorum onu kaybetmişim bulamadım.

@pyro çok kafama takılan şeyler olursa beyini rahatsız edicem artık.

olur tabii ki. bu sene tekrar gidiyordu ama son anda kolu sakatladi vs.

"adab-ı muaşaretten bihaber" denebilir sanki.

şakayla karışık olarak "eşşek sikmenin bile adabı vardır olm" gibi bir cümle kurabilirsin.

edit: çok şık olmadı di mi?!

görmemeiş ya da sonradan görme tabirleri ifadeyi yumuşatıyor sanki..

aynı durumda bende kalmıştım. görgüsüzce konuşmaya başladığında bunları söylemene gerek yok, neden söyleme gereği duyorsun, bu kadarını söylemen(yapman) yeterli diye uyarıyordum. sonunda beni görgüsüz mü sanıyorsun, dedi. böyle davranırsan öyle görünürsün demiştim. öyle böyle bişi işte.

'kültürsüz' belki karşılaşabilir.

oturup kalkmasini bilmiyor denebilir.

ibne gibi puşt gibi anlamına da gelebilen faşo bence en ideal kelimedir.sizde görgüsüz olarak kullanın canım nolcak ?

"içinden geldiği gibi davranan biri" tanımı doğru bir tonlamayla çok kullanışlı olabilir.

' biraz daha görüp geçirse iyi olur'

' adab-ı meaşeretten biraz yoksun'

"TIRT"

babam "henüz yaşayacakları nihayetine ermemiş" der bu tür durumlarda. bence kibar bir yaklaşım.

senin kullandığın kremlerin aynısını sevgilin de kullansın. uçuk senden ona-ondan sana transfer olup duruyor.

@ne bok yedim ben ama sevgilimde uçuk sadece 1 kez çıktı bu dönem içerisinde.

onun bünyesi daha sağlam olduğu için çıkmıyor olabilir. ama bu taşıyıcı olmadığı anlamına gelmez.

bu lanet olası virüs (herpes simplex) vücutta her daim kalır, vücut direnci düştüğünde ise aktive olarak uçuk oluşturur. tamamen bünyeye bağlı bir mesele yani. zovirax isimli krem ilk başladığı anlarda sürülürse oldukça etkili oluyor kendi üstümde yaptığım deneyler sonucunda...

kullandığın dudak kremi, nemlendiricisi gibi bir şey varsa ( belki ruj :s ) orada zulaya yatabiliyorlar. ihtimalen neden buysa, elle sürülen, tüp şeklinde şeyler kullanmak sorunu çözüyor.

yıllardır uğraştığım bir sorun olduğu için fevakalade deneyimli olduğum bir husustur uçuk. bilgilerimi ve deneyimlerimi sana kısaca aktarayım.

- bulaşıcı olduğu söyleniyor, doğrudur. fakat bünyesi müsait olmayan insanda uçuk çıkmıyor. benim kız arkadaşımda hayatı boyunca hiç çıkmamış, hala da çıkmadı. annemde, kardeşimde vb çevremdeki hiçkimsede yok ama bende var.

- bundan tamamiyle kurtulmaya imkan yok. benim gözlemim ateş, aşırı yorgunluk, hava değişimi, stres hallerinde özellikle çıkıyor. düzgün beslenilen, egzersiz yapılan, sağlıklı yaşanan dönemlerde çıkmıyor.

- bende son yıllarda artık iyice azaldı (yaş 28) kanımca yaş ilerledikçe azalıyor bu sorun. sürekli zovirax bulunduruyorum ve uçuktan şüphelendiğim zaman ince bir tabaka halinde dudaklarıma sürüyorum. bu şekilde yıllar boyunca uçuk sorunun olmayabilir, hatta zamanla azalır.

- hata kaza zovirax sürmeyi unutup uçuk çıktığında ise en erken sürede mutlaka sürülmesi gerekiyor. virüs çoğalıp dudağı şişirdiği zaman zoviraxın pek bir etkisi olmuyor çünkü. hafif bir kaşıntı varken sürüldüğünde çıkmasına engel oluyor, kabarcık şeklinde kendini belli ettiğinde sürülürse ufak bir yara ile hafif atlatılıyor, şişip kabardığında ise zovirax sadece iyileşme sürecini belki 1 gün kadar kısaltıyor. o yüzden akıllı ve uyanık olmak çok önemli. ortada hiçbir şey yokken bile gripsen, yolculuk yaptıysan, 7-8 defa seviştiysen vb mutlaka zovirax sür dudaklarına.

- sadece uçuğun üzerine değil dudak geneline de sür. uçuk yayılabiliyor çünkü.

- uçuk çıktıktan sonra zovirax sürüp tedavi ettiğinde, uçuk nötr bir yaraya dönüştüğünde zovirax kullanmayı bırak. ben dudaktaki hasar büyükse teramisin kullanıyorum. yara daha hızlı kapanıyor (sanki)

4 ay tabi dile kolay, vücut bir noktadan sonra iflas etmiş, "yetti lan" tepkisi vermiş.
bence ıraktaki eş bir süreliğine dönsün.

doktora tekrar gitsin. göğüs falan diyorsun, bayanlar için çok riskli.

not:bepanthene nedir yahu, milli kremimiz oldu, anında bodos bepantehene abanıyoruz anlamadna dinlemeden.

kasinti var mi? kasidikca hafif kanama ve bunu izleyen bir kabuk baglama olayi? halk dilinde "temriye" denen zimbirti olabilir. stresten oluyor. merhem var, suruluyor sabah aksam, geciyor cirt diye.

işi daha ciddiye alacak bir uzmana gitmesini öneririm. bir çok nedeni olabilir, yara deyip geçmesin. bir tanıdığım benzer şikayetlerle gidip kitle aldırdı misal.

organizatörlük-halkla ili$kiler tipi de uygun. hatta bazı $irketler sırf moderin görünüm adına bu insanları uzun saç-küpe kombinasyonlu ki$ilerden seçiyorlar. o bazı $irketler hangileri dersen, bilemiyorum ama var öyleleri; ara$tırınca bulunur i$ kafana yatıyorsa.

saçlarını bana satabilirsin?

ı-ıh. sanayide çalışamazsın. kısa saçlı küpelileri bile almıyolar. hem çok da laf yersin. kız sanıyolar:(

Askerden önce benimde saçlarım belime kadar geliyordu ve hiç bir sorun olmadan organize sanayide bir üretim fabrikasında mühendis olarak çalışabiliyordum. Bazı yerler var böyle saça, küpeye takılmayıp yaptığın işe bakan oralarda çalışabilirsin, IT ve özellikle yazılım sektöründe uzun saçlı olmak normal bile sayılıyor o alanda da iş arayabilirsin bence...

grafik ve/veya web tasarımcı olabilirsin mesela.
benim saç da uzun hiç de problem olmadı, aksine ne güzel saçların var şeklinde yaklaştılar.
karşı dairemizdeki web&grafik ajansında da gothic bir kız çalışıyordu yine, postallı piercingli falan, belli ki orada da sorun olmamış yani.

kitapçı ya da müzik market.

eğlence sektörü denen işi hiç unutma,
sinema televizyon film ve dizi setlerinde bir sürü adam çalışıyor.
konser organizasyonlarında bir sürü iş var, prodüksiyon şirketlerine gidebilirsin.

grafiker dediğin insanlara da pek kimse karışmaz ya da tasarımcılar, bilgisayar programcıları, web masterlar vs. tabii ki hepsi belli bir eğitim ya da yetenek isteyen şeyler. benim sevgilimin de belinde saçları, 10 küsur yıldır, setlerde ışıkçılıktan yayınevlerinde editörlüğe, video montajcılığından grafik art direktörlüğüne bir dünya iş yaptı.

ha, saçların sağlıklı ve bakımlıysa ajans kayıt yaptırıp saçlarının faydasını bile görebilirsin, bakarsın şampuan reklamı falan çıkar :P

şaka bir yana sen sadece devlet dairelerini, plazaları ve ağır işçi gerektiren işleri unut, sokakta daha çoook iş var. önemli olan yeteneğin ya da eğilimin ve tabii eğitimin ne. burada nasıl bir iş yapabileceğini soran insanlar nedense eğitimlerinden bahsetme gereği duymuyorlar, anlayamıyorum...

valla aartik uzun sac yuzunden is sorunu yasayan pek kalmadi, en azindan buyuk sehirlerde. kamu disinda istedigin sektorde calisabilirsin muhtemelen, ama arada 3-5 denyo sirket de cikabilir tabi.

(bkz: #16017415)

www.manobistro.com

Cebinizin yanma katsayısını bilmemekle beraber (bkz: beşinci kat). Fix mönü alırsanız adam başı 70-80'e çıkarsınız sanırım.

1. ben artistlik yaptım sırt çantası almadım, saçma oluyor cidden. sanırım sırt çantası daha rahattır. ankara'da ülkealan'da çeşitleri var.

5. 6 7 az.

2 - iş bankası kartınız iş görecektir ama 1000 tl niz var ise bunun 750-800 ünü kullanabilirsiniz, tabi türkiye de eski haline dönecektir

3: pariste hotel fasthomedan kaçının iğrenç bi yerde 3 euro tren parasıyla parise iniyosunuz zaten 4. bölge parise uzak üstüne bi de metro bileti alıyosunuz üstüne bi de zamanınız gidiyor (mallığımıza geldi evet).. öyk

7: italyadan nutellalı dondurma!

öle kalabalık bi rota izlemeyin, çok yeri göreyim derken hiçbiryeri tam olarak gezemezsiniz , çok yorulursunuz, çünkü ulaşımda belli saatler ve booking gerekiyor, gittiğinize değmez, bu rotayı ikiye bölmek daha mantıklı bence. yarısını bu sene , yarısını da başka bi zaman yaparsınız.

1-sırt çantası tabi ki, interrail ruhuna uymak lazım, ayrıca tekerlekli sürümek falan zor olur.
2-ne olursa olsun paranı ön cebine, fermuarlı b ir yerlere koy.
3-barcelona: kabul hostel rezervasyon yaptırın kesin.
nice:deniz kıyısı, zencilere dikkat.
roma: mosaic hostel
florence: emerald palace
amsterdam: flying pig, rezervasyon şart.
5:bolca t-shirt al, uğraşma yıkamakla.

interrail olayını "illet" olarak adlandırdığın için seni ayrıeten kınıyorum.

bol eğlenceler.

not:bu rota hakkaten biraz sıkışık, bordo, güney fransa duraklarını çıkarsanız daha iyi gibi. barcelona'ya 4 gün ayırdık, insan doyamıyor. paris'e de üç gün lazım, amsterdam da keza üç gün, roma 2-3 gün, floransa 2 gün, venedik en azından 1 gün. kalanını sen hesap et. arada demir atmak, ortamlara dalmak lazım.

1. esyalarını koyacagın hafif bir sırt cantası, orta olcekli bir sey al tabii ama para, pasaport vs gibi bir şey için de ayrı bir çanta al ama o sırt çantası olmasın. ikisine de sırt çantası alırsan, birini sırtına diğerini de önüne asman lazım ve 2 sırt çantasını taşımak zor olur. çeşitli denemelerden sonra en makulunu şöyle buldum.omuza asılabilinen önde, ortada ve arkada fermuarlı cebi olan kuçükümsü ( ortalama bir kitabın sığacağı kadar büyüklükte) çanta en ideali. çapraz takıyosun ve de değerli ıvır zıvırları orta fermuarın içindeki fermuarlı cebe ya da çantanın vücuduna değen arka fermuarlı cebine koyuyorsun, sonrası rahat oluyor.

5. cogu yerde gıysı yıkamak yasaktır ana kacamak yapıp 1 tişört yıkayıp ya da 2 ( yola koyulmadan hemen önce) sırt çantanın sağına soluna asarsın, yürürken kurur :s

soru 6: madrid'e giderken yolculuk nasıl geçer? 11 saat falan yazıyor.

cevap: Sanirim Barselona'dan Madrid'e gitmeyi kastediyorsun. ben iki kere gece treni ile gittim. Zaten hizli tren ve bu gece treni disinda baska secenek yok diye biliyorum. Gece treninde ister yatakli kisimdan alin, pasalar gibi uyuyun. ama biraz daha pahali, interrail bileti gecerli olur mu bilemiyorum. olmadi muhabbet ede ede gideriz derseniz, oturursunuz kafesine, 4 er kisilik masalar var, (cok yok erken kapmak gerek), kagit oynarsiniz, isteyen kitap okur, müzik dinler vs. olmadi koltuklu kisimda takilirsiniz, isteyen yine uyur, isteyen muhabbet eder.

bir de 11 saat degil de, 8 saat sürüyor Barselona-Madrid arasi tren. Yazin cok dolu oluyor, erken almakta fayda var.

@san: 11 saat olan bordeaux madrid

normal tişörtlerinizin yanısıra yedek olarak yanınıza t-box tişörtlerinden alabilirsiniz. iki tişört bir paket bisküvi kadar yer kaplar, üstelik acil bir durumda açıp giyebilirsiniz. açıldıktan sonra zaten kırışık olduğu için çantanın içine tıkıştırıp taşımak da sorun yaratmayacaktır.

silah
uyuşturucu
beyaz kadın

el bagajında yasak onlar..100ml'yi asan sivilar vs alamiyorsun yanina, seffaf plastik bir posete koyman lazim o tur maddeleri gecerken vs vs. asagidaki linkte var check in ettigin bavula ne koyabilirsin el bagajına ne koyabilirsin..

www.tsa.gov

bagaja yiyecek, içecek koymazsan iyi olur. özellikle meyve sebzelerde sorun çıkabiliyor. ama bu iş için bekleyen ve bavulları açmaya hiç de can atmayan eli eldivenli görevliye çantada böyle şeylerin olmadığını söylersen direkt geçersin. varsa bile, ben sana inanmadım aç bakıcam denmedi hiç bana.

Bizim aldığımız hatıra çakmakları bile çıkarttırmışlardı valizin içinden.

deodorant, sıvılar, ateşli ürünler yasak hep.

kibrit dahil yanici, ucucu, delici seyler yasak. isvec cakisi vs gibi seyler de yasak. kullandigin ilac varsa yukarda da yazilmis plastik poset icine koyman gerekiyor hepsini.

bir de el bagaji tek parca olayi var.

eğer vizeniz alınmışsa kimse szi ordan dönüş biletiniz yok diye geri gönderemez. yalnızca vize alma sürecinde işinizi zorlaştırır bir dönüş biletinin olmaması.

gayet de sorun çıkarır. sadece gidiş bileti niye alıyorsunuz hem? çok daha pahalı 2 tek gidiş bileti almak.

vize almis olman ulkeye girecegin garantisini vermiyor. giristeki amcalar isterlerse aynen geri gonderebilirler seni. riske girme bence.

ben vize aldım..orda işim de hazır sözleşme falan da imzaladım..zaten work and travel sadece cidden kalma derdim yok sadece çok para harcadım kendi başıma halletmeye çalıştım bi de aileye çok yük olmadan zira 4.sınıfım okulum da bitiyor şımarıklığa gerek yok dedim masrafları kendim ödedim..gidiş-dönüş birden bilet almaya kalksam birden en az 1buçuk gidicek o yüzden şimdilik gidişi alıyım para kazanıcam zaten dönüşü de ordan alayım demiştim...ama girişte sorun olur derseniz..oooofffffff poooffffff derim:)

(bkz: ekmek kadayıfı)+(bkz: dondurma)

Vanilyalı pudingi yapıp kaselere dökerken içine kedi dili bisküvi. Üzerine Dr.Oetker çilekli sos.Son olarak,sunum için taze nane yapragı.

sütlaç, fırında olanı.

yaz meyveleri karisik olarak kupa doldurulur. ustune danone eklenir.
evet reklamlarda demin gordum canim cekti.

ki günüm bugun özsütte gecti ona ragmen tekrar tatli krizim tuttu.

hemmen kübadan bir tarifimle atılıyorum. demirleri temiz bir mangalınızın olduğunu varsayarak tabi. közleseniz de olur ocak üstünde ama barbekü tadı şahanedir.

şimdi:

şişe geçirioruz meyvelerimizi. nedir? ananas, kavun, avokado, şeftali, bulduysan büyükçene çilekler. bunları mangalda dillendiriyoruz.

sonra üzerine süper bir sos döküyoruz. yarım su bardağı rom, 4 tatlı kaşığı esmer şeker, istenilen oranda nane. şimdi bunu çektir iyice suyu uçsun. sonra ızgara meyvelerin üstüne dökesin.

sonra da üzerini pudra şekeriyle süsle. ama çok dökme aşırı tatlı oluyorlar.

yaz tatlısı ayrıca ekmek kadayıfı olamaz. yuh. belirteyim dedim.

tiramisu.
www.yemekbul.net

kremsanti eledim demişsin ama siddetle tavsiye edebilecegim mutlak denenmesi gereken bir tat var: "Limon Bulutu"

1 paket krem şanti
1 su bardağı soğuk süt
2 su bardağı soğuk su
1 su bardağı şeker
2 limon
1 paket ananas veya muz jölesi
1 su bardağı sıcak su

İlk olarak kremşantiyi ve sütü çırpıyoruz. Sonra ayrı bir kapta 2 limonun kabuk rendesi ve suyunu, şeker ve 2 bardak soğuk suyla kariştırıyoruz. Bir başka kapta da 1 bardak sıcak su ile jöleyi karıştırıp, sonunda hepsını bır kapta ıyıcene karıştırıp borcamı ıslatıp dokuyoruz. Buzdolabında 1 akşam bekletıyoruz, yaptığımız 3 karşm birbirinden ayrlıp harika bır hal alıyor, hafıf mayhoş ınsanın ıcını serınleten super bı tatlı oluveriyor

kaselere yarisini dolduracak kadar vanilyali (ya da daha guzeli, damla sakizli) puding dokup soguttuktan sonra uzerine donmus, taze ya da konserve visne iceren visneli pelte yapip doktugunuzde benim favori tatlimi elde ediyorsunuz, bilmem siz sever misiniz? :)
daha detayli tarif gerekiyorsa anneme sorabilirim.

bu arada notorious brklp'nin verdigi tarife de +rep diyorum, o da superdir :)

sutlu irmik tatlisi.
1 lt sute 7/8 yemek kasigi irmik, 10 yemek kasigi seker ve 1 lt sut. kaynatarak pisirip, yayavan bir kaba alip sogutuyosun. yayvan kaba alinca ustune portakal, limon rendelemece ya da hindistan cevizi serpmece...
hafif, yapmasi kolay ve de lezzetli.

banana split yaptık biz geçen gün.

bildiğiniz muzu uzunlamasına dörde bölüp, püskürtme krem şanti, çikolata sosu (ister soğuk ister sıcak), üzerine çilek ve/veya superfresh vişne ile, isteğinize göre yanlarına da dondurma koyup..mis gibi serin serin..

jöleyi tek geçerim..
tarifi ise tercihen muz + elma + çilek + kivi küp küp doğranır.
hazır alınmış kivili ya da çilekli jöle hazırlanıp meyve parçalarının bulunduğu kaplara dökülür...,
afiyet olsun...

Stajyerliğin kalktı mı? Stajyerliğin kalkmadıysa 1 yıl stajyer olarak çalışmak zorundasın.Maximum girebileceğin ders saati 20 saattir,hadi olsun en fazla 30 saat.Ya kadrolu ya da ders saati üzerinden ücretli anlaşmak isterler.Dil kurslarının şartları tam olarak nedir bilmiyorum ama dershanelerde en fazla saat ücreti olarak 15 Tl verirler gibi.Tabi bu Ankara'da böyle.Ders saati ücreti verip sigorta yatırırlar.Kadrolu olarak çalıştırdıklarında ise bu mkitar ortalama 800 Tl'dir.Bence dil kurslarını araştırmalısın.

ben ilk başlayacakları çok çalıştırıp az veriyorlar diye bir hocadan duymuştum. gerçi branş olarak fizik, matematik gibi derslerin hocaları için söylüyordu bunu. sizin alanınızda fark olur mu bilemiyorum.
tahminim derseniz, asgari ücretin biraz fazlası olur belki ilk başlarda. öldürmeyip süründürür evet. ama eğer daha sonraları kendinizi kanıtlarsanız dershaneler iyi para veriyorlar.

ve bir ek: izmir bu üç şehirde en rahat yaşayacağınız yer olur. ucuzdur, huzurludur. ancak ucuzluğu büyük ihtimalle maaşların da düşük olmasını sağlar.

@temple;

stajyerliğim kalkmadı ama devlette öğretmen olmayı düşünmüyorum. bunu da çalışacağım yere iletirim ama sallarlar mı bilemem. sonuçta ellerinde bir koz bu stajyerlik. 800'de çok az be:( bunlar köle arıyor resmen o zaman, ben öğrenciliğimde o parayı mersin gibi yerde kazanıyordum.

izmir icin söylemek gerekirse, en iyi kosullarda saat başına 20 civari veriyorlar, o da yeni başlayanlara cok zor. saati 7-8 ytl ye calistiran dersane/kurs duydum. bir arkadasim gecen sene tömer le saati 1o ytl den ayda 40 saat üzerinden anlasmisti, ayni zamanda meb ögretmeniydi. birim saatten ziyade kac saat üzerinden ve ne kadar süre ile calisacaginizin pazarligini yapmaniz gerekiyor. izmir icin academic english iyi bir kurs olarak bilinse de ögretmenlerinin agladigini biliyorum. simdi oks sinavlarina da ingilizce kondugu icin her dersane birer ikiser ingilizce ögretmeni bulunduracak. bunu da göz önüne alarak basvurulari yapin derim.

ales, kpds vs kismini halledip vakif universitelerine basvursan ya, olmazsa da ozel liseler, kolejler vs. haftasonusu aksami vs, dershane daha yorucu bi is.

@pyro clustic flow;

o dediklerin mevcut zaten şu an. lakin onlara pek güvenmediğim için bu tür bir yola başvurdum. zaten vakıf üniversitelerine felan başvurucam. hedef dediğim şey ise okutmanlık. ama ales 72 kpds 85 olunca bir de bu okutman alımlarında türlü türlü dolaplar döndüğünü duyunca biraz korktum açıkçası. hani bu başvurduğum kadrolardan bir sonuç çıkmassa böyle dersane gibi bir yerde çalışarak masraflarımı çıkartıp bir yandan da şu skorları yükseltip tekrar başvururum okutman kadrolarına diyordum. o açıdan yani.

yök ün şart koştuğu kriterlere uyan ve istenilen nitelikte ing. öğretmeni bulmakta zorlanmaya başladı vakıf üniversiteleri geçen seneden beri. bu durumda da part time eleman almaya başladı bizim okul mesela. bir de bu sene beklenen öğrenci sayısı fazla, o nedenle vakıf üviversitesine part time girebilirsin ( haftada 20 saate 2 bin tl maaş alıyolar bizde mesela) ağustos, eylül gibi bir kovala derim. şu anki başvurularda daha seçici olurlar ama öğrenci sayısı beklenenden fazla olursa ve eylül gibi çoğu öğretmen yerleştiği için son anda eşleman bulmak zor oluyor.
bilgine

her isteyene hesabindaki para miktarini gosteremez, kisisel bilgi bildigim kadariyla. mahkeme emri vs gibi seyler gerekir ya da bankada calisan bir tanidik :s

baska subedeki tum hesaplarini gorebilir, ayni musterisi numarasina ait hesaplari kompile gorebiliyorlar.

ok o zaman başka banka şart oldu. cevaplar için teşekkürler.

herkesten saklamak gibi bir derdim yok. en fazla 2-3 maaşlık bişi :)

patron paramın durduğu şubeyle çok bi sıkı fıkı ilişkide de, ordan alıp başka bir bankaya koyarsam takip etme ihtimalleri kalmaz.

banka personelinin poziyonuna ve görevine bağlıdır belki ama büyük ihtimalle görebilir. ancak bunu başkasıyla paylaşması kanunen suçtur. yasal merciler hariç(savcılık, vergi araştıması vs.) atıyorum eşinize ya da kardeşinize bile olsa izniniz olmadan bilgi verirse ve ispatlayabilirseniz başı ciddi derde girer.

banka personeli haricinde sizden başka bir kişi bilemez.bırakında banka personelide bilsin.olurda azaldığında ya da çoğaldığında(oldu bi kere diyelim) siz kimden hesap soracaksınız? personelde bizde göremiyoruz ne oldu bizde bilemiyoruz derse, alırınız başınızı iki elinizin arasına..öle değil mi ama..

esas olarak banka personelinin müşteri ile ilgili bilgileri kesinlikle 3. kişilerle paylaşmaması gerekir ama tabii ki %100 uygulanmıyor.
eğer özel bankacılık müşterisi olursanız, ki sağlam bir portföy gerekir (min. 500.000.-TL) gibi, hesaplarınızı sadece hesabınızın olduğu şubenin personeli görebilir, diğer şubelerde hesap bakiyesi sıfır gözükür

doğru hsbc'de 100 binle olunuyor.

bu tarz bilgiler kesinlikle 3. kişilerle paylaşılamaz. (anne, baba, eş dahil)

herhangi bir şubeden böyle bir bilginizin sızdırıldığına inanıyorsanız gayet ciddi şikayette bulunma hakkınız var. banka sistemlerinde her türlü log tutuluyor. sizin bilgilerinize saat kaçta hangi kullanıcının girdiği bellidir yani. şikayetçi olabilirsiniz. bilgiyi sızdıran kişinin işten çıkarılmasına kadar gider o iş.

cevaplar için çok teşekkürler ancak sonuçta günlük olarak loglara erişemiyorsam benim bu yapıldığında farketme şansım yok gibi birşey.

valla göz kararı yapılır, benim bir ölçüm yok. ekmeğe yetecek kadar yumurta bir kaba kırılır. içine biraz cıvıldatsın diye süt konur. cırcıvık olmayacak ama ekmeği bandırınca da yumurta lök gibi yapışmayacak. biraz da tuz konur. sonra ekmekler önlü arkalı bandırılıp kızgın yağda kızartılır.

evet vardır. hemen söliim, ben 10 dilim ekmek için 2 yumurta kırıyorum, bunu büyükçe bi kaseye döküyorum ve bolca peynir dolduruyorum. iyice karıştırıyorum bu ikisini. homojen bi karışım olunca macun kıvamına geliyor. ve ekmeğin üzerine sürüyorum. ancak püf noktası ekmeğin üzerinde karışımın değmediği yer kalmaması. yoksa yanabiliyor. (ben fırında yapıyorum) daha sonra sıcak fırına atıyoruz yumurtalı ekmeklerimizi nar gbi kızarması max 10 dk yı alıyor. afiyet olsun. (ilk kez bi yemek tarifi verdim çok heycanlıyım)
edit: kibritsuyu nun tarifi çift taraflı benimkisi tek taraflı. onun tarifi de güzel ancak bana yağda kızartmak biraz ağır geliyor kahvaltı için. ben hiç yağ kullanmıyorum özellikle diet yapanlara da tavsiye ederim kepek ekmekte denesinler bu dediğimi inanılmaz tok tutuyo.
not: yumurtalı peynirli ekmek tarifi oldu ama bunun tadı diğerinden kat be kat güzel hatta sucuk varsa küçük küçük parçalara ayırdıımız sucuğu karışımı sürdüğümüz ekmeklerin üzerlerine koyarsak tadından yenmez.

tinyurl.com

hmm süt ha bende süt yok tek kişiyim bide sütsüz olur değilmi

yumurtayi cirp, ekmegin tek yuzune ya da iki tarafina da yumurtaya bula. burasi onemli, iyice isinmis yaga koy. yag yeterince sicak degilse, kompile yag emer ekmek. yaninda da domates ya da beyaz peynir oneririm.

başlıyorum yapmaya feedback vericem yaptıkdan sonra :D

2-3 yımırtayı bi geniş kaba kır, çırp. içine tuz ve baharat ekle (nane, pulp biber vs.). dilimlediğin bayat ekmeğin arkasını ve önünü yımırtaya batır ama çok bekletme yımırtada, eriyor. hemen tavaya at. tabi az yağı da tavada kızdırmış olman lazım önce. yımırtalar sarı-kahve olucak ekmeğin üstünde, o zaman al tavadan tabağa çıkar. diğer ekmekleri diz tavaya bla bla.. afiyet olsun. :)

couldn't have done..

"i couldn't be able to" diyesim geldi.

i might not be/(have been) able to do that favour you.

gibim..

"couldn't have done" -> "yapamadim" oldu bence..
"i couldn't be able to" -> "yapamaz oldum" oldu bence..

"i might not be/(have been) able to do" sanki en yakin cevap bu...

"couldn't have done it" "yapamadım" oluyor. "i couldn't have done it without your support" denseydi "senin desteğin olmasaydı yapamazdım" olurdu.


i could (might) have failed daha mantıklı gibi geliyor -hep motamot düşünmemek lazım-. veya arigold'unki de yakın.

i might had been unable to

Galadnikov dedigini anladim ama ""couldn't have done" = "yapamazdım"" pek mantikli gelmedi bana.. daha once dedigim gibi "yapamadim/bitiremedim" anlami var sanki "couldn't have done" da?

hatta ornekle; -aykut gol atamayinca ne der? -I couldn't.

cevabinizin ikinci kismi icin; yapamayabilirdim ile yapmayabilirdim arasindaki farki pekistirmek icin ornek vermistim, anlasilmamis belliki. Cevabiniza tesekkurler.

not: hangi cevabin en dogrusu oldugunu bilemedigim icin aklima en yatan cevaplara tick attim, tickler baglayici olmasin bu durumda.

her bileşik fiilin ingilizcede karşılığı yoktur, kasmayın bu kadar.

düşük ihtimal past olasılık için 2 seçenek vardır;

may not have done ya da might not have done.

yüsekten düşüğe olumlu present

must

may
might
could

olumsuz present

cannot
could not
must not

may not
might not

bu listenin geçmiş hali için de ....have past participle ( V3) ekleriz.

karmaşa şeyden doğuyor: could olumlu olursa düşük ihtimal ( yüzde 50'den az), olumsuz olursa yüksek ihtimal ( yüzde 80 / 90 gibi) anlamındadır.

i might have been not able to do (so, that, whatever)

@snowflake turkçe cümlede en ufak bir bozukluk olmadığına kalıbımı basarım.
ayrica sitemine anlam veremedim çünkü soruyu dikkatli okursan "cümlenin değil, kelimenin" çevirisini istemişim di mi?

thy'yi bilmem ama diğerlerine dinamit lokumu sokup içeride ikram bile edebiliyorsunuz. yani ince eleyip sık dokumuyorlar.

birşey olmaz.. ne isterseniz alın yanınıza..

iç hatlar hikaye.

1. thy'de içhatlara da100 ml sınırlaması getirildi, 2 ay kadar oldu sanırım.
2. kadayıf sorun olmaz kanımca, sıvı sayılmaz pek.

www.etsy.com

burda böyle çok değişik fikirler falan yok ama çok estetik şeyler var.

benim en son gördüğüm ve hoşuma giden davetiye şöyle

üzerine bir damat, bir de gelin resmi basmışlar ama dikine iki çizgi çek iki resmin ortasından, sadece sol taraflarını koy. daha sonra bu yarım resimleri çizgilerden kesip sağ tarafa katlamışlar. böylelikle resim tamamlanmış. bir de aynı teknikle kalp koymuşlar.

geçen sene önerdiydik birilerine, orda da yazıyor olmalı; konser bileti şeklinde davetiye demekteyim.

bir arkadaşım gazete kupürü şeklinde yapmıştı. davetiyenin en üstünde hürriyet gazetesi temasında mürüvvet yazıyor gazete ismi hesabı. altında manşet "x ve y evleniyor" şeklinde. mnşetin altında yine büyük punto bir yazı, birlikteliğin kısa özeti tadında bir cümlelik. altında çiftin fotoğrafı ve fotoğraf yanında da haber metni. artık ne yazarsanız.

ilaç kutusu şeklinde yapan vardı.

Biraz fikir verir belki:
images.google.co.uk

kendi fotoflarından oluşan (yüzlerce küçük küçük fotolar) bir davetiye yapmasınlar, ben yapıcam onu. film şeridi gibi bir davetiye de yapmasınlar. onu da ben yapıcam.

grafik tasarımcı bir arkadaşım comic book/süper kahramanlar gibi bir davetiye yapmıştı - işte küçük bir dergi gibi, kapakta kendi ve eşinin süperkahraman çizimleri, uçuyolar filan, kapağı açınca içinde yepyeni maceralara açılıyoruz gibi bişi yazmışlardı. benim çok hoşuma gitmişti, ama 11 yıl önce olduğundan tam hatırlayamadım yuh bana.

sirkeci'den direkt harem'e giden arabalı vapur var. sirkeci istasyonunun ordaki üstgeçidin hemen dibinde "harem iskelesi" diye yazar.

O zaman tramvay ile sirkeci yapip oradan gecmek mantikli. Ne kadar suruyor acaba? 9:30'da arkadas gelecek de fazla bekletmemek lazim. Bosa kufur yemeyelim :)

vapur yolculuğu 15 dakika sürüyordu, sanırım her 20 dakikada bir vapur seferi vardı, emin olamadım şimdi :)

evet hafta içi 20 dakikada bir, haftasonu yarım saatte bir sefer varmış.

bayrampasa dan metro ıle ya da topkapı edırnekapı dolmuslarıyla metrobuse ulasıp gıdebılırsın karsıya. bır de otobusler sabah cok dolu olur aklında olsun. metrobuste dolu olur ama en azından coklar.

Sen terkettiğin için muhtemel bir ego problemi yaşıyor. Neden terkedildiğini bilmesi gerek. Yoksa ne o kendisini toparlayacak, ne de sen rahat edebileceksin. Git ve meramını direkt olarak anlat, soracağı bütün sorulara net ve doğru cevap ver. Onun aklında soru işareti bırakma ve bitir.

Dip not: 2 aylık güzelce bir ilişkiyi senin aniden bitirmen, senin de pek dengeli bir kişiliğe sahip olmadığının göstergesi bence.

buluşunca ona sor ne yapmaya çalıştığını. ayrılık sonrası saçmalaması olabilir, yani kafası karışmış, bazı şeyler orda kalması gerekirken bugüne yansımış, demek ki hallolmayan bir şeyler kalmış kafasında. konuştuğunuzda duruma göre, önününüzdeki maçlara bakarsınız.
iyi günler

tıpkısının aynısını eksiksiz yaşamış biri olarak diyeceğim şudur ki, git hemen konuş kızla anlat nelerin olduğunu, zaten bak öküzlük yaptık bıraktık kızı dan diye, kızın da hakkı var bazı şeyleri öğrenmek için.

gayet de arkadaş gibi davran, arkadaş gibi dedim bak ters yapma, alttan al.

sonra karma peşini bırakmıyor söyleyeyim.

Bu arada ayrılma sebebini ekliyeyim. Dönem arasında ailesinin yanında iken o günkü konuşmamızda telefonda ne yapacaksın diye sorduğumda evdeyim cevabına karşılık facebook'a attığı resimlerde bir şey dikkatimi çekti. Taksim macerası adlı albümde ekli resimlere baktığımda güzel bir mekana oturulmuş, alkol şu olup akmış ve ilginçtir asıl dikkatimi çeken yani tüm o macerayada okey diyerekten hepsini geçtim köşedeki tarihte evdeyim dediği zamanı gösteriyordu. Bundan sonra aldığım karar umarım denge sınırları içerisindedir. Alın size ikinci bir soru mesela.

en iyi yöntem ayrılırken "demek benden ayrılıyorsun, beni bırakıyorsun" falan demek.birkaç defa diyince karşı taraf kendinin ayrıldığını düşünüyor sonra bu kadar yük olmuyor. lütfen bu da kayıtlara geçsin.

Detaylari bilmiyorum fakat fotograf makineleri cok zaman tarihi yanlis atabiliyor. Aklinizda bulunsun.

onu da geçtim kız senin bir şeyin değil...
sana ne hangi saatte nerdeymiş.. hayır mesela ben eski sevgililerimin hangi tarihte ne yaptığını fotoğraflarından takip etmiyorum. sizde de bir sorun yok mu sizce?
barışmak mı istiyorsunuz, aklınız mı kalmış nedir

@hoochie woman: evet kız gözüyle mantıklı geliyor ya da bu kız beni deli gibi seviyor ya da 3-4 aylık kinini kusacak :s

@msb: tarihte bir yanlışlık yok.

@ilse: o fotoğrafı gördüğüm zaman birlikteydik. Hem fotoğrafı geçtim bir kere yalan söylemesine bozuldum. Evdeyim diyip tanıyıp etmediğim, arkadaşım dediği 4 adamla taksime inmek akşamındada facebook'a fotoları atmak marifetse sözüm yok.