(git: kuler.adobe.com renk konusunda yardımcı olabilir burası..

(git: tr.wikipedia.org)
(git: www.altiustutasarim.com)

tam olarak ne tasarımı yaptığını bilmediğim için bu temel konular yardımcı olabilir belki diye düşündüm..

ilginç birşey oldu; garantiyi aradım uzun bi süreçten sonra muşteri temsilcisine ulaştım ve "sigorta varmış hesabımda onunla ilgili bilgi almak istiyorum" dedim. fakat cepbank sifreniz ne falan gibi seyler sordu. bende henüz almadım bilmiyorum falan dedim. neyse alıp tekrar geliyim dedim. tekrar aradığımda bir insana ulaşamadan kontorum bitti ve kaldı öyle. bugün baktım hesabıma ve iki sigorta da iptal edilmiş ve ikisinin toplam parası da hesabıma aktarılmış..

enteresan bi durum, şaşırdım. suçlu olduklarını bildiklerinden mi böyle bişe yaptılar bilmiyorum ama genede iyi bişe şimdilik...

baban bence:) daha resmi, saygıyı korur

burda soru sorulan kisiye yonelik bi hitap sekli olmali bence.
eger ki, senin sordugun sey: 'yigeninin aranip aranmadigina yonelikse', baban seni aradi mi dersin..
eger ki, senin sordugun sey: 'abinin yigenini arayip aramadigina yonelikse' abim seni aradi mi dersin..
ben bakis acisi bu olmali. ha yok, genel anlamda nasil hitap ediyim dersen, her iki sekilde de hitap olayi olabilir. abim dersen daha sicak bir iliski olur, yigenin kendini yabanci hissetmez.. baban dersen, bi anda ikisinden de kendini soyutlarsin.

bence; yaşı sana yakınsa abim seni....senden ufaksa baban seni....

baban demek daha yaygın ve daha mantıklı. çünkü sen abim dediğinde o ufacık çocuk bir iki saniye yada salise seni, senin abini, ve nihayetinde ilgili kişininin kendi babası olduğunu düşünecek. hatta birazembesilse devreleri yakabilir. "baban" en mantıklısı.

eğer bilinç altında yeğenine "senin babandan önce o benim abim di, ayağını denk al!" mesajı vermek istiyorsan "abim" de. yok eğer " o herşeyden önce senin baban, senin ve onun arasında ki ilişki diğer tüm aile bağlarından önemli sen değerlisin" mesajı vermek istiyorsan "baban" de..

abarttım tabi ben biraz :))

bilgisayar ı açarken bipleme nasıl oluyor. Açarken bir bip sesi gelir. bir reset atıp bakar mısın. 3 kısa 1 uzun vb. mi? yoksa hiç mi? yoksa tek mi?

monitörü ekran kartına bağlanan kablosunda sorun olabilir. en olası bu sanırım..

Bip sesi yok mu?

hoparlörler açıksa windows başlama sesi geliyor mu?
harddisk sesleri duyuluyor mu, ışığı yanıyor mu?

yani sistem açılıyor mu?

şu an başka bilgisayardan yazıyorum. ama pc açılırken herhangi bir farklılık yok, farklı gelen bi bip sesi yoktu. eğer normalde bir kere bipliyorsa, yine bir kere biplemiştir yani.

@f2dx
hoparlör açık değildi ben denerken, dolayısıyla o konuda birşey diyemeyeceğim.
Ama sistem açılıyordu diye tahmin ediyorum. kasanın çalışma sesinden bu kanıya vardım.

bipleme sesini sorma sebebim şuydu. Tek bip sorunsuz biosun devreye girdiğini gösterir yani tek bip varsa anakartta sıkıntı yoktur,enerji tam gidiyordur vs., bir uzun 3 kısa ekran kartı arızasını işaret eder falan filan. Dolayısıyla ekranda veya ara kablo bağlantı vb. yerlerde sorun olabilir. Alıp deneyip şahsen bakmadan çok açık teşhis zor.

kondansatörlerde elektrik birikmiş. kablolarla kartlarla oynamadan önce şunları yapın:

fişi prizden çekin.
power düğmesine 2-3 kere basın.
fişi takın.

hala açılmıyorsa kablolarla kartlarla oynarsınız.

geçenlerde benim pc de benzer bir şekilde bozuldu; www.eksiduyuru.com anakart yanmış meğersem, anakartı değiştirdim..

pc'den bip sesi gelmiyor. kasanın fanı çalışıyor, onun sesi geliyor sadece. ve windowsun açılış sesini duymuyorum çünkü, en son pc'yi sessize almıştım. fişi prizden çekip, 5 kere power'a basıp tekrar denediğimde de birşey değişmedi. ara kabloyu da söküp taktım.
şimdi ne yapmamı önerirsiniz? ekran kartına yada kablosuna hiç dokunmadım henüz.

bip sesi gelmiyor ise büyük ihtimal anakart da sorun vardır. yanmış olabilir. bir bilgisayarcıdan net yardım alman lazım. Güç kaynağıyla alakalı sıkıntılarda da olabiliyor budurum da çok ihtimalli görmüyorum. toshiro ile çok benzer durumunuz.

Ben senin yerinde olsam eski çizgifilmleri indirip izlerdim. Hatta şuan hemen hemen her gün 1 ya da 2 bölüm Pokemon izliyorum. Bundan sonra da Dragon Ball ve Captain Tsubasa'ya başlamayı düşünüyorum.

@onexey dediğn doğru ama öyle istemiyorum. hem güncel güzel çizgifilmleri takip edebileyim hem de sabah elime ekmeğimi alıp tv nin karşısına oturup bekleyeyim istiyorum.
eğer indirisem muhtemelen biraz daha uyuyayım akşam 3 bölüm birden izlerim diye kendimi kandırırım.

trt 1 de 7.30 civarı kayıp kent var bu da eskiden tv de yayınlanmış seridir.

youtube da spiderman in, eski bizim zamanımızdaki serisinin tüm bölümleri var.

@kerem75 örnek olarak verdiğim çizgifilmleri önereceklerinize referans olsun diye yazmıştım. callio çok benzemiyor onlara. başka birsey bulamazsam onu izlerim ama..

güncel güzel olan birsey yok mu hiç arkadaşlar..?

cartoon network te bir ara johny bravo,samurai jack vs çok keyifli çizgi filmler oluyordu fakat rastlamıyorum artık. sponge bob izle güncel olarak birde çizgifilm değil ama animasyon olarak e2 mongrels çok iyi ;)

reaksiyonu ikisinden biri başlatabilir sonrası kısır döngü

bir çemberin başlangıcı yoktur diyorum ve sustum.

bazen cinler de insanı uykusuz yapabilir. illa mutsuz olunca uyuyamayacaksın diye bir şey yok.

mutsuzluk bazen uykuyada sebep olur, ama uykusuzluk hep mutsuzluğa neden olur. uykusuzluğu kafaya takıp mutsuz oluyorsan; uykusuzluk mutsuzluğa neden oluyordur. mutsuzluğu kafa takıp uyumuyorsan; mutsuzluk uykusuzluğa sebep olmustur. buna göre gereğini yaparsın..

@old man in the bathtub şöyle düşünebilirsin; öyle bir işin var ki günün çoğu çalışarak ve yolda geçiyor. günün çok büyük bir kısmında sürekli uyanık kalmak zorundasın ve uykunu alamıyorsun. yada kullandığın bir ilaç var ve uykusuzluk yapıyor. uykusuz olduğun için geceleri surekli zamanın geçmesini uykunun gelmesini bekliyorsun ve aklından sürekli düşünceler dönüp duruyor. fiziksel ve pskolojik yorgunluktan dolayı mutsuz olmaya başlayacaksın..

diğer yandan depresyondayken mutsuz olursun ama sürekli uyuma halinde olabilirsin..

ben mutsuzken uyuyabiliyorum..yatağa git biraz hayal kur, hop uyu..

uykusuzluk, mutsuzluğa neden olmaz. mutluluk barının kapasitesini düşürür sadece.

fazla uyumak her türlü mutsuzluğa neden oluyor bende.. inception bildiğin. keşke yatsam devam etsem uyumaya ama hayal sadece, diyorsun..

şirketlerin ilgilendiğin pozisyonlarına birzat başvurman, mümkün olduğunca üst düzey yöneticilerle temasa geçmen ve cv ni kendin bırakman etkili bi yöntem sanırım. kariyer sitelerine bırakıp beklemekten daha yüksek dönüş şansın olur sanırım.. çok anladığımdan değil de bi fikir belirtiyim dedim.

iibfde okurken mezunların bu durumlarını görünce benimde cidden okula gitme şevkim kırılıyor. öncelikle niteliksiz miyim şudur budur gibi düşünceleri kafanızdan atın. aklınıza gelebilecek her türlü fırsatı değerlendirin. nerede ne zaman ne olacağı belli olmuyor. bu sırada da kendinizi geliştirebileceğiniz şeyler yapmayı ihmal etmeyin. seminerlere gidin alanınızla ilgili derin bir araştırma içinde olun.

eğer maddi bir sıkıntınız yoksa öncelikle doru düzgün bir iş bulana kadar bekleyin derim. nerden başladığınız çok önemli çünkü. bir de sadece kariyer sitelerinden cevap beklerseniz o 3 ay uzar da uzar. girmek istediğiniz sektörle ilgili dernek, kurum vs. varsa oralara gidip cv'nizi bırakın. ya da mail atıp ardından aramayı deneyin. sanayi odası ticaret odası gibi yerlerde tanıdığınız varsa onlardan rica edin, ya da tanıdığınız olmasa da gidin verin cv'nizi. şu şu alanda iş arıyorum, üyelerinizden ilgilenen olabilir fln..büyük şirketlerin managment trainee ilanlarını takip edin. pazar eklerinde görürsünüz. kurumsal şirketlerin ik maillerine gönderin cv'nizi. bazı şirketler kariyere ilan vermiyor. onların sayfalarından ayrı ayrı cv doldurun. iyi bi kurumda staj imkanı varsa o da düşünülebilir.

öncelikle cevap veren arkadaşlara teşekkürü bir borç biliyorum fakat hala takılı kaldığım noktalar var;

-şimdi ilgilendiğim pozisyonlara bizzat başvurmaktan kasıt direkt gidip şirketin ik'larına ben şu pozisyona talibim mi demek? böyle yapılınca fazlaca amele tarzında olmaz mı?

-iibf mezunu olaraktan aklıma tek gelen genelde de ilanlarda gördüğüm aranan bir diğer özellik bir muhasebe programı bilmek/öğrenmek. onun dışında seminer tarzında pek bilgim yok açıkçası.

-sanayi odası, ticaret odası vb. hiçbir yerde zerre tanıdığım yok. tek olan şu elimde iibf maliye bölümü diplomam var. bunun yanında iyi bir yerde staj için yine devreye eş dost tanıdık girmesi gerekiyor sanırım. yani tek başına gidip ben staj yapmak istiyorum demek oldukça saçma sanki?

bu kadar da salak bi durumdayım öneriler için çok teşekkür ediyorum.

boynunun altından geçiriyorsun.

ya boynunun altında ya da belinden sarmış vaziyette.

ya kendi altında duruyor ya da boynumun altında oluyor. nasıl rahat ediyorsa öyle.

Ya yastık başucundan aşağı konur kolu yukarı atarsın, ya kolunu yastık edersin. ikisi de rahatsız.

reklamlar :

(bkz: kadınların kaşık pozisyonuna olan sevgisi/@kimlanbu)

awkward arm deniyor buna ingilizcede... ikinizi de rahatsız etmeyecek neresi varsa oraya koyuyorsunuz. genelde boynun altından veya kıvırıp cenenizin altına destek gibi..

kolunu kendine yastık edersin ama araya yastığı koyarsın. en rahatı bu.

saturday night syndrome'a dikkat.

iki tane yastığınız olsun, birini kendi başınızın altına koyun uygun şekilde, diğerini de alttaki kolunuzun üzerine koyup, partnerinizin başının altına koyun. karışık mı anlattım bilemedim. kolunuz yastığın altında olursa, uyuşmuyor. siz de, partneriniz de rahat ediyor böylece. tarafımdan denendi, gayet de rahat. kolu altta kalan bendim, arkada olan yani.

+1500 july14
bayan olarak gerçekten en rahatı da bu! yoksa kol kemikli mi, yağlı mı, orana mı batıyor, yanağını mı eziyor vs. yok.

şöyle birşey var.

dornob.com

ben erkegim, yatagin sag tarafinda saga donerek yatarim. disi kisisi boyunmun altindan sag elini atar (yastik boslugunu dolurmak icin kolunun kullanirim) sol elde omzumdan beni sarar. kizda uyusma falanda olmaz. guzel olur yani.

(o degilde corba tarifi yazmisim resmen.)

gölü, sağ önde duruyor gibi olan dağın arkasına doğru uzatsan -kano ile binip dağın arkasında gözden kaybolacak gibi-, göl gittikçe darlaşarak uzaklaşıyor olacaktır tabii. bu sayede daha bir derinlik katabilir belki de.

edit:
hell yeah. sanki daha uygun oldu gibi ikincisi ?!

@exexex böyle mi? 2. foto

dağın göl ile, dağın zemin ile kesişen kısımlarını 3.boyuta taşımalısın. bir de perspektif için olmazsa olmaz, kaçış noktaları zımbırtısı vardır. araştırmanı öneririm. çift kaçış mesela...

Resimden hiç anlamam ama alt kısımlar bildiğin aynı ton dağın kayalık kısımlarına kadar ve gölge olayımıdır adını bilmiyorum işte o olmamış.Bir de gölde hiç derinlik yok sanki paintte bi resme mavi şekil yapıştırmışsın gibi.

Not: dış nizamiyeye asma, içeri çardak, ortaya havuz, fışkiye, ne lan bu ordu evi bahçesi mi burası!

sevgili arkadaşlarım kardeşlerim, daha resmi çizmeye yeni başladım. derinlik,gölge ışık falan daha sonra.
dağa taşa yaptığıma bakmayın. ben genel olarak boyutlar ve perspektif konusunda takıldım. gölün boyutu bir garip geldi bana.

bitince sana göstermem ama Abraxass. ya.

eğer perspektif ve derinlik konularına yoğunlaşmak istiyorsan öncelikli olarak purkinje nin de dediği gibi kaçış noktası, ufuk çizgisi gibi referans olacak çizgiler çizmeyi araştırmalısın.. örnek olarak koyduğun çalışmalarda ki sana rahatsızlık veren hissin nedeni bu. yani dağların ve gölün farklı kaçış noktaları var. bu yüzden dağ büyüklüğü ile göle referans olamıyor algımızda. o yüzden de göl büyük değilmişde yakında küçük bir gölcük gibi görünüyor.

en basitinden dağların bittiği noktayla gölün kesişmesine dikkat edersen göl bize yakın ve yüksekte gibi duruyor..

kısaca boyama işleminden önce referans olacak kaçış noktaları ufuk çizgisi gibi teknik şeyleri yerleştirip onun üzerine de araştırma çizgileri ile gener geometriyi oturtup sonrasın da boyama gibi şeylere gecmelisin. yoksa ortasına gelince bi bakarsın bi gariplik var gibi gelir, nereden düzeltecegini bilemezsin. düzeltmeye çalıştıkça boşa vakit harcarsın...

hangi programda yapıyorsun bunu?

@dasher photoshopta yapıyorum.
@patir, haklısın şu an düzeltmeye çalıştıkça sıçım afedersin. bok gibi oldu.
peki o kaçış noktalarının tutoriallarını ne yazarak bulayım? öğrenmek için hangi yol daha iyi olur?

sanırım perspective drawing falan yazınca birşeyler çıkıyor. yada perspective landscape deneyebilirsin.. göreceğin örneklerde ki yatay çizgi senin ufuk noktan oluyor. göz hizan gibi düşün. nasıl karşıya bakarak yere eğildikçe açın daralıyorsa11; o çizgiyi aşağı çektikçe de açı daralır.. bir noktadan genişleyerek gelen çizgilerde kaçış çizgileri. vanishing point deniyor sanırım o noktayada. kaçış noktası diyoruz..

bir küp düşün. çaprazdan iki yüzeyini görecek şekilde baktığında iki yüzeyi de gittikçe küçüleceği için iki kaçış noktası kullanman gerekir.

ilk baktığında biraz fikrin olsun diye kaba açıklamalar yaptım. umarım işine yarar.

unutmadan; kaçış noktası illa ki kağıt içinde olmak zorunda değil, dısarıda da olabilir. yani çizgiler kağıt içinde bir noktada birleşmek zorunda değiller, kağıt dısında ki hayali bi noktayada gidebilirler. kafan karışmasın...

(git: www.imdb.com) bu mu acaba..?

fragmanını izledim ama bu degil malesef :(

ya bu olduğunu da sanmıyorum ama kuklalı film sonuçta.. başka aklıma geldikçe şansımı denerim :) (bkz: http://www.imdb.com/title/tt0372588/quotes )

yok bu da değil. imdb'den kuklalı film listesi buldum ama ordada yok. belki izlemiş birisi falan çıkar diye umuyorum ya taktım filme :

buldum filmi jan svankmajer'in filmi faust. izlemeyen varsa tavsiye ederim

jan svankmajer'in faust'u olabilir mi?
değilse bile tavsiye ederim.

kanal kayıt yapan herhangi bi programla yapabilirsin. aklıma ilk gelen Adobe Audition..

patir a katılıyorum. audition iyidir.

yaparsın tabii. taktik olarak da şunu kullan ki ritimler, üst üste getirmede sorun yaşama : önce birini kaydet. sonra onu mp3 üne telefonuna at. tak tek kulaklığını kulağına, sonra onu kulağında duyarken diğer enstrumanı kaydet. sırayla bunları hepsine yap. işte sana en basitinden bildiğin kanal kaydı.

en olmadı deneysel bişeyler için yardımcı olurum (ama 3 hafta kadar sonra)

Tavuk yiyen diğer insanlara bir şey oldu mu?

Şarap+redbull denemedim hiç, ama en yakın zamanda deneyip başıma bir şey gelip gelmeyeceğini bildiririm size.

tavuk yiyen diğer kişi de sonradan kustu ama o çok kötü olmadı. ertesi gün iyileşti.. tarihte kayıt altına alınmış bir şarap+redbull vakası yoksa galiba tavuktan.

Hmm bu dediğinize göre tavuktan gibi. Onun vücudu sizden daha dirençli çıkmış olabilir.

o ortamdaki konuya göre değişir. böyle espriler falan yap toplantıda. sağa sola çat, fırsat buldukça iş konusundaki bilgilerini ortaya dök. o öyle değil şöyledir de. baskın görün. piç ol, fırlama ol.

öncelikle yeni işiniz hayırlı olsun :)

sanırım eski yönetici ve o olay üzerine hiç konuşmaması kendisini onunla kıyaslamaması ve hemen "herşey çok güzel olacak" havalarında takılmaması daha samimi gelirdi. onun yerine sadece kendi işine konsantre olmuş ve iletişim kısmını da zamana yayabilecek kadar özgüvenli birisi görmek olumlu bir etki bırakırdı bende. " dur bakalım hele acaba nasıl cıkacak? çok renkte vermedi ama kendinden emin biri gibi" diye geçirirdim içimden..

arkadalar muhtemelen şöyle şöyle düşünüyorsunuzdur benim hakkımda. ben bunu şundan şundan biliyorum. benim düşüncemse, böyle böyle bir takım lideri olmak. bunu yapmak için sizlerden şunları şunları isteyeceğim. şimdi sorularınızı almak isterim...

Her ekibin bir lideri olduğunu ve ekibin de bu lideri takip etmesi gerektiğini öncelikle bilmek gerekli. Liderlik için de baskın olmak lazım. Baskınlık şiddetle, tehditle, zorla olmaz. Bilgi, çalışkanlık, açık fikirlilik, uzak görüşlülük, disiplin ve adalet ile olur. İlk adımda Takım Yöneticisinin, bu işi ekibinden daha iyi bildiğini ve yapabileceğini göstermesi gerekli. Sonrası çorap söküğü gibi gelir zaten.

sabiha gökçen otobüsleri var 2 tam bilet alıyo

E10 express otobüslerine bin dogruca Sabiha Gökçen in önünde inersin

e-10 var, sg1 var.

kozayatağında e5'in yanında havaş otobüsleri var.

kadıköyde ki otobüs duraklarında havaş var. galiba 8-10 tl arası birşeyler istiyor ama ekspres gidiyor..

optimumun oralarda havaş durağı vardı , yolun karşısında kalıyordu optimuma göre

havaş'a rakip çıkmış ayrıca, bunu da deneyebilirsin
www.sabihagokcen.aero

bilgisayardan da kullanabilirsin. ps3 ü bilemedim. onda da oynatırsın sanırım ama mikrofon girişi var mı onda??

usb mıkrofon var bı tane evde ps3 ıcın. aklıma o da geldıgınden onu da ekledım ama bılgısayar tabii daha mantıklı

Power sup un en iyi isitanini al
Yada bilgisayarciya boyle iste
Ne bilim bilemedim

hayır dedıgın gıbı sorun yok patır zaten anakartı 1 sene oldu alalı.. bıos kaynaklı bır sorun sanırım.. anakart ustunde jumperlarla reset nasıl yapılır ve bu sorunu cozer mı acaba?

yeni bir anakartsa windows üzerinden de reset yada update yapılıyor olabilir. yanında ki sürücü cdlerini yada internetten modeline göre özelliklerini araştırabilirsin.


unutmuşum ama windowsu açamıyordun!

E -> €
S -> $
L -> £
Y -> Y 'nin içindeki yatay 2 çizgi

gibi. tabii ki şey mantıklı olacaktır, S 'nin üstten çizgi çizelim insanlar da kolaylıklar yapabilsin. ama belki de başka sebebi vardır? ya bir ya da iki çizgi mutlaka var.

harflerle birim sembolleri arasında karşıtlık oluşturmak için olabilir. mesela L ile £ biraz farklı olsun, şunun göbeğine bi çizik atalım

bunlar logo diye biliyorum harf falan değiller. hatta tl içinde logo yarışması varıdı. orada da içiçe geçmeler falan vardı.

belkide harfle ifade edilenen kısaltmaları gibi olsunlar ama sonradan da değiştirilip yanına bişe eklenmesin diye de ayırt edici olsunlar diye olabilir.. ama hepsini karşılamıyor galiba bu yaklaşım :)

dolar işaretinin asıl anlamı sanırım "piece of eight" idi. bu yüzden $, aslında bölünmüş 8'i temsil ediyordur. diğer işaretlerde de $'dan esinlenme vardır belki..

çoğunda yok aslında, sembolü olmayan para birimleri bile var ama resmi durumlarda genelde harflerden oluşan kodlar kullanılıyor. şu link'e bakabilirsin:
en.wikipedia.org

üzerinde çizgi olanların da tasarım hikayeleri var.

mesela dolar işareti aynı zamanda peso işeti de oluyor. peso p üzeri s olarak yazılıyormuş eskiden sonra onları üst üste getirip evirip çevirip böyle yapmışlar. $

euro işareti de epsilondan geliyor mesela.
en.wikipedia.org

CTRL + 0

ctrl ve eksi(-) tuşuna bas.

ctrl'e basılı tutarken touchpadin sayfa kaydırma kısmını aşağı doğru kaydır. ya da mouse'ın yuvarlağını aşağı doğru yuvarla

control ve - tuşuna basarak yada explorer ının görünüm ayarlarından (chrome da zoom diye geçiyor) yapabilirsin bildiğim kadarıyla..

geçen gün willco'nun karavanı isimli programda ( adı bu ya da buna yakın bişey ); adam dümdüz salata yaptı, makarna yaptı ve karıştırdı. yiyenlerde mehmeh sesler çıkara çıkara hüpletti. çok pis gözüm kaldı, üşenmesem yapıcam ben de yarın.

makarna çok basit görünmesin istiyorsan birkaç renkten oluşan tek paket bir makarna var(işte sebzeli, salçalı vs gibi bir şeyler)
görünümü daha zengin olur en azından

görüntü mü lezzet mi dersen benim tarifim lezzet üstüne. olmadı düz tabağa servis edilip yanına roka söğüş domates vs ile süsleme yapıp façasını düzeltebilirsin.
olay şu. makarnayı çok pişirmiyosun, sert de kalmıyor arası. tereyağını kızdırıyorsun. tereyağı orta ateşte kzıdırılmalı ve köpürmeye başlayınca altı kısılmalı ki yanmasın ama tereyağının o güzel kokusu oluşabilsin, yoksa çiğ kokusu olur. varsa toz kırmızı biber yoksa az salça konur birazcık da onlar pişirilir. redelenmiş yarım soğan eklenir. üstüne bir tabak makarna için (pişmiş) iki orta boy rendelenmiş domates konur. bunlar orta ateşte pişer. çok pişirilmemeli ki domatesin o çiğ lezzetli kokusu gidip ortaya ağır yapşak bi şey çıkmasın. makarna servis edilirken bu sos kullanılır. bu sostan sonra dilimlenmiş siyah zeytin ve rendelenmiş izmir tulum peyniri eklenir. dediğim gibi tabağın kenarına çeşitli uygulamalar yapabilirsin. bu tarifi tutturursan manyak olur. azım sulandı (gerçekten :p) neyse ben de yarın yaparım artık

sos tarifi veriyorum dikkatle dinleyiniz: domatesleri soyup suyun içine at tencerenin içine, soğan doğra, sarımsak at tuz kat başla kaynatmaya. iyice kaynasın koyulaşsın. sonra da içine 1 çorba kaşığı zeytinyağında kıyılmış fesleğen koy. makarnayı haşlayıp süzdükten sora bu sosu makarnanın içine dök ateşte salla. daha sonra derin bir tabağa alırsın aldıktan sora da elindeki yeşillikle nasıl süslersen süsle üzerine varsa parmesan serp, ya da eski kaşar rendeler ya da tulum peyniri koy üzerine de bir parça maydonoz,dereotu gibi süs olabilecek bişey kondur. o kadar.

bir önceki yoruma ek olarak taze feslegenle şunu deneyebilirsin: youtu.be

teşekkürler arkadaşlar.. bu duyuru kenarda dursun, daha uzun süreler ara ara bakar sırayla yaparım :)

metro otobusune bineceksen zaten metronun ucretsiz servisleri var. hatta servisin kalktigi noktalarda bilet falan da sormuyorlar servise binerken. (2 yil once boyleydi)

-oradan hemen taksiye binebilir miyim, içerde taksiler var mı?
var.

binmek için değil de gelen birini almak için.. çok eşyası var o yüzden dönüşü servisle uğrasarak yapmak yerine acaba taksiyle yapabilir miyiz diye düşündüm..

cehennemin dibinde ve dönüşte serviste sıkıntı çekersiniz. korsan filan ayarlayın rahat edin çekilir iş değil çok eşyayla orası.

daha kolay olan bi yerde inmesini söytleyeyim ozaman ben en iyisi.. neresi daha uygun olur? ben açıkcası istanbulu çok bilmiyorum o yüzden herşeyi soruyorum.
metro turizmin başka durdugu yerler var mı anadolu yakasında?

metro otobüsle mi geliyor gelen kişi? eğer öyleyse indiğinde servise binsin, ne kadar eşyası olduğu farketmez. servisler full dolu olmuyor zaten hep. ben olsam başka alternatif düşünmezdim. taksi oluyor bildiğim kadarıyla terminalin yakınında.

ha bir de otobüsün durduğu başka bir yer yok anadolu yakasında. yolda falan durmuyor. ha duruyor, adamlar kuralları sallamıyor vs diyenler çıkabilir şimdi ama o da size denk gelmeyebilir.

@girl in a coma: o zaman illa ki orada inecek anlaşılan.. peki ben onu oradan almak için otobuse binsem (sanırım 18k gidiyor oraya) indiğim duraktan rahatca oraya ulaşabilir miyim? yoksa zor biryerde mi?

terminale otobüsle nasıl gidilir hiç bilmiyorum. nereden geçiyor vs. hiç bilgim yok. yani otobüsten iner inmez servise bineceği için aslında sizin gitmenizin de bir anlamı var mı ki? sizi zorlar yani bence. sonuçta servisten ineceği yerde karşılayabilirsiniz. illa gitmeniz gerekiyorsa, otobüs neresinden geçiyor bilmiyorum. ama en yakın yazıhaneyi arayıp, arkadaşınız hangi saatte terminale inecekse, o saatte otobüsünüz olduğunu söyleyin. servise kaçta bineyim samandıraya gitmek için diyin. yolcuymuş gibi samandıraya gidin. oraya vardığınızda da yolcu gibi arkadaşınızla servise binip inin. sabah saatleri ise servis boş olabilir ama akşamları dolu olabilir. dönüş servisine binemezseniz de artık taksiye binersiniz orda. mutlaka taksi vardır.
aa bir de espri olarak yazmadıysanız, samandıra olacak (:

@girl in a coma: teşekkür ederim ilgin için ^^ gitmeye çalışıcam.. sabah gelecek otobüs

:) espri olarak yazmamıştım, öyle zannediyordum.. doğrusunu da öğrenmiş oldum şimdi.

deneyimlerimi paylaşayım:

neyazık ki metro'nun saat 6 ya kadar samandıra'dan kalkan otobüsü olmuyormuş. bu yüzden eğer servisi kullanarak gitmek istersek akşam 4 30 a kadar o tarafa giden servis yok. ama 18k otobüsü önüne kadar gidiyor. inip bi 2 dk yürümek gerekiyor sadece ve içerde taksi var. taksi ile dönmek isterseniz kadıköy modaya kadar 40 tl tutuyor..

ouuuv; ölmüşsün sen...

paran varsa bir ev tut kendine okuluna yakn.
başka bir şehirde (ankadara oturmuyorsun sanırım)yeni bir üniversite iyidir.

gez toz kafayı dağıt başlarda ama sonra inele okulu bitir; başka çaren yok gibi gözüküyor.

paran yoksa da okurken çalışman gerekecek; şimdiden iş aramaya bak.

kolay olmayacak ikisi de ama kolay gelsin...

ankara'dayım.

açıkçası bir iş tecrübem falan yok. tek bildiğim çok iyi ingilizce ve türkçe anlatabildiğim özel ders olarak. o da parasız eş dost çocuklarına falan...

acı ama gerçek bir şey söyleyeceğim hep böyle kalacaksın. ara ara güzel zamanların olsa bile bu ruh halin hiç yok olmayacak. çok uzun yıllardır majör depresyon hastasıyım. kronikmiş. hele bir de hayat sağdan soldan geçirince geçmek bilmiyor. ben de 6 yaşımdayken boşandı bizimkiler. üvey anneden dayak yedim üvey babadan taciz gördüm. akraba tecavüzüne uğradım daha 9 yaşımdayken falan. atlatılıyor bir şekilde ama geçmiyor o ölme isteği hiçbir zaman. ya bununla yaşamaya alışcaksın ya da o ilaçları içeceksin. ve şunu unutma asla kendini öldüremeyeceksin. hep intihar eğilimlisi olacaksın.

lanetli olduğuna inanmaya başlayacaksın bir süre sonra da. girdiğin iş yerleri batacak kendinden bileceksin. çok sevdiğin adam intihar edip ölecek kendinden bileceksin. o kardeş dediklerin kazığın en büyüğünü atacak sana yine "ulan kafama sıçim niye böyle iyi biriyim ki hala ben" deyip yine kendinden bileceksin. genelde terkedilen olucaksın çünkü kimse senin kadar derinlerde yaşamıyor. kimse senin kadar gerçekçi ve acımasız değil gerçekler konusunda.

yalnız yine de şansın yok değil. okumak gibi bir şansın var. ve ne olursa olsun bir baban var. bunu kendi lehine kullanmayı başarabilirsen yakın zamanda bu söylediklerimin hepsinden bir çırpıda kurtulabilirsin. benim, daha doğrusu bizim gibilerin yapamadığı şeyi yapmaya gayret edersen kolay olabilir. takmamak! gelişine vurmak, akışına bırakmak gibi. tabi sen tam bunun yapmaya karar verdiğinde bir dış etken mutlaka önünü kesmezse. belki de sen daha şanslısındır.

off çok bunalımım bu aralar yine kusura bakma moralini bozmuş oluyorum ama gerçekler bunlar.

ilk gönderdiğin anda okudum sorunu, şu ana kadar düşündüm. net bir şey diyemedim. mutlu olman ve bu mutluluğu uzun bir süre hayatında koruman gerekiyor. yıllar süren bir koruma tabi bu. bu süre zarfında ise biraz daha iyi olacağını tahmin ediyorum. aşık olmayı dene, umutsuz bir aşk bul kendine, onun peşinden koş. bir uğraşın olsun yani. bisiklete bin mesela.. bir şeyler yap yani.

sorun şu ki, aşık olamıyorum artık. fallarda "3-5 aya karşına birisi çıkacaağğk" geyikleri dönüyor ama kaç 3-5 ay oldu... yanlış anlaşılmasın buralarda sevgili arayacak da değilim. ilgi budalası falan da değilim. dayanamıyorum sadece... ve şu da var, artık birine kendimi en baştan anlatmak çok zor geliyor.

kendine acimayi birak ve gerceklerle yuzlesecek kadar cesur ol. 3 vakte kadar ekonomik bagimsizligini ilan edecek ve bu ortamdan kendini kurtaracaksin. simdilik uvey anneye katlanmak zorundasin. senden cok daha zor durumda olanlari dusun. boyle durumlarda polyanna'yi oynamak cok ise yarar. defalarca sinava girdigin halde hic bir yeri kazanamiyor olabilirdin, baska saglik sorunlarin olabilirdi gibi... ölümü düşünmek kolaycilarin isi. sen bu isi zor yoldan yapacak, bitirecek, ekonomik bagimsizligini ilan edip kardeslerine ornek olacaksin.

herkes hayatinin kisa ya da uzun bir doneminde bocalar. anlattiklarin zor seyler, kabul ediyorum ama cozumsuz seyler degil. ayrica, yakindan bildigim baska hayat hikayelerine kiyasla, hic de oyle vah tuh denecek durumda degilsin.

hayatinda "kimsen" olsun bu arada. yeni okulunda arkadaslarin olacak. iclerinden iyi yurekli birisi ile karsilikli destek olursunuz birbirinize.

kurslari bir sure askiya al, tek hedefin okulunu bitirmek olsun.

haa bi de, ilac almaktan nefret etme. sana mutlaka iyi gelecek ilaclar vardir. (tecrube konusuyor) (bkz: yeni baslayanlar icin depresyon/@compadrito)

sorununu geçmişteki bir şeye bağlamaya çalıştıkça asla çözülmeyecek çünkü geçmişin asla değişmeyecek. benim de 11 yaşında babam öldü. yediğim her bok başaramadığım her şey depresif olduğum her an için bunu sebep gösterebilsem oh ne ala.

öyle bi dünya yok. kimin kusursuz bi hayatı oldu? suçu boktan hayatına atmak ne kazandıracak sana? sorunun kaynağı sensen değiştirme gücüne sahip olan da sensin. sızlanmak yerine bişey yap. nokta.

seni rahatlatacaksa 23 yaşımdayım ve birinci sınıftayım. (ama saç sakal 25 falan gösteriyor, sınıfta bildiğin dedeyim) önceki lisans eğitimimi 4. senemde çat diye bıraktım. şimdi bambaşka bir bölümdeyim ve beni heyecanlandıran bir mesleğe yöneldim, o yüzden o giden yıllar hiç koymuyor gayet mutluyum. evdeki durumla ilgili bir şey söyleyemem. ama o ruh halini değiştirebilecek tek şey okul. okulda çevre edinmen lazım. okuduğun bölüm ne kadar iyi olursa olsun, dersleri ne kadar çok seversen sev, samimi bir arkadaş çevren yoksa o okulu tam anlamıyla benimseyemiyor ve sevemiyorsun. arkadaş çevresi her şeyden önemli. okulu sevdiren en önemli unsur bence. öğrenci kulüpleri de arkadaş çevresi için en ideal yol, zaten üniversite tecrüben olmuş biliyorsundur. ama gerçekten okul çevresi insanın hayatını güzel kılabiliyor tek başına. buna yönel o ruh halinden kurtulabilmek için. söyleyebileceklerim bunlar sanırım.

bir diğer yol da sevgili yap, iyi kötü kafan dağılır en azından.

"evi de terkedemedim çünkü babam böyle bir şeye izin vermez."

bu mantıkla işin zor, cesur ol biraz.

Şimdi yazmaya vaktim yok ama ilk fırsatta yazarım. Sadece şunu söylemek istiyorum şimdilik. Biri hep böyle olacaksın demiş ama emin ol öyle değil, dişini sıkıp gerçekten yapman gerekenleri yaparsan her şey hallolur.

25 yaşındasın, kendi hayatını kurabilirsin. biraz cesaret. aşık olmak için önce kendini aşman gerekiyor. kolaylıklar.

25 yaşında evi terketmeniz için babanızın izninin hükmü yasal olarak olmamalı.

okul konusunda da, yapacak daha iyi daha önemli bi işiniz yoksa (ki muhtemelen olmaz sevgili falan istemiyosanız) derslere gidin. çevre konusunda da süreci hızlandırır bu. derse gittikten sonra akademik başarı olarak da geri gelir o zaten. kimse bahsetmemiş ama bi öğrenci topluluğu da şiddetle önerilir.

selam,

aramıza hoşgeldiniz. yani bilmiyorum faydası olur mu, bana pek olmuyordu ama "içinde bir yerlerde sürekli uyanmayı bekleyen bir depresyona sahip olan insanlar" klübü diye bir şey var, biz onların üyesiyiz. :)

yarım bırakıldığınızı hissettiğiniz içni her şeyi yarım bırakıyor olabilirsiniz. ama şu şansınız var, kendinizi bütünlemek için başka insanlara ihtiyaç duymamayı öğrenmişsiniz. en azından şu yaralı halinizden kurtulana kadar hayatınıza kimseyi almamanız kendi hayrınıza olacaktır, zira o yarımlığı başka insanlarla giderdikçe daha büyük bir boşluk oluşur içinizde.

üniversite ankara'da mı bilmiyorum, eğer öyleyse bile ders çalışma ortamını ya da okula uzaklığı bahane edip yurda çıkmanız çok faydalı olur. maddi olarak nasıl olduğunuzu bilmiyorum ama devlet yurdu da kabul edilebilir, en azından farklı kişiler, ve hepsi üniversiteye gelmiş kişiler olacağından faydalı olabilir.
bi de şeyi düşünmeyin, yani yaşım büyük, çok sivrilmeyim ya da dikkat çekmeyeyim değil. belli ki yeteneğiniz olan bir alan, zevk alacağınız bir alan seçmişsiniz. budnan sonraki tek hedefiniz buna yoğunlaşmak olsun, tadını çıkararak üniversite hayatınızı geçirin. ders çalışma metodlarıyla ilgili birsürü şey yazmışlar zaten, yabancı dille alakalı bi bölümden mezunum, daha fazla bilgiye ihtiyacınız olursa mesaj atın. ama aynı zamanda okul dışı aktivitelere de katılın. bir başka yabancı dil alın mesela, seçmeli falan. imkan varsa kursa gidin. yarım bırakmayı pek de sallamayın, temel önemlidir ;)

2- hepimiz ölücez. ve belki hayatta gerçekten de yaşamaya değer çok da bişey yok, her şey belirlenmiş, her şey sıradan. herkes kötü. ama nasılsa ölücez. koşmaya gerek yok yani. şimdiki hayatından memnun olmadığın belli, bunun sen de farkındasın. elinden gelenin en iyisi, şu anda seni mutsuz eden insanları minimal ölçüde hayatına dahil etmen, yeni bir yola girmen. arkadaşların, eski çevren, yer yer ailen bile bu gruba dahil. tek başına ayakta kalmayı pek çoklarından daha iyi başaracaksın. sadece ufacık bir umut varsa içinde geleceğe dair, onu besle. ne anneni, ne babanı, ne geçmişini değiştiremezsin, ama gelecek senin elinde. elinde olanın üstüne eğil.

ilaçlarını kullan, gerisi gelir..

compadrito +1

kendine acimayi birak! sen acincak durumda oldugunu düsündükce ve kendine acidikca etrafindaki insanlarin da sana acimasini bekliyeceksin. bu anormal degil zaten, herkes böyle isliyor maalesef ama en zayif nokta da bence bu.

sen gercekten annenle babanin ayrilmasinin, ardindan babanin annenin en yakin arkadasinla evlenmesinin senin hayatini (altini ciziyorum) bu kadar olumsuz etkilemesinin resmen alt üst etmesinin dogru olduguna inaniyo musun? özür dilerim acilarini kücümser gibi konustugum icin ama uzaktan bakman lazim durumuna. bi kac arkadas anlatmis, ben de anlatabilirim ne kadar sikintilar cektigimi vs. yani tek sen degilsine getirmek istiyorum lafi. o bahsettigin 'üvey anne tarafindan hor görülmek, fikirlerinin önemsememesi'ni (bazi dogustan kendine güvenenler haric) herkes kendi öz annesinden yasiyor. muhtemelen 'yabanci' birinden gördügün icin agrina gidiyordur bu muamele. cocuklukta genclikte neler olduysa oldu, ya da halen olmakta. ama baksana, 20li yaslarin ortasina geldik, büyüdük. denedik yanildik. carpa carpa da olsa bi yol cizdik. anne ve babadan haric hayatimizin oldugunu ögrendik. dogrusunun kendi yolumuzda gitmemiz gerektigini bildik. anne babanin etkisi olmadan yasamak yani anne babayi hayatinin merkezine koymadan yasamak zor gercekten. ben de su anda bununla cebellesiyorum. demek istedigim anne babayi hayatindan sil, evden git, basina buyruk yasa degil. anne baba üvey anne. bunlar senin hayatinin bi parcasi, hayatindan ciksalar yerleri asla dolmayacak. aslolan kendi isteklerin dogrultusunda hareket etmek. o kizar sunu yapayim, su gocunur bunu söylemeyim gibi degil. onlara göre degil kendine göre yasamak. biraz kendini toparlayip, plan kurup evden ayrilmani ben de tavsiye ediyorum. bi planinin olmasi önemli ama.

'ya beni anlamiyolar ki' diye geciriyosan icinden hala, hala acinmayi bekliyosun. seni yüzde yüz anladigimizi söyleyemem, muhtemelen anlamiyoruz hissettiklerini. birak anlamayalim, biz anlamayinca konuya hakim bi sen kaliyosun. icinden kIs kIs ya da tss tss gülüp, eglen bizimle. bi kac yil öncesine kadar sikayet manyagi idim . genel olarak hayatimla ilgili ya da gün icinde yasanmis büyük kücük her olayi sikayet edip agla sizla bitiremiyordum. ooeeh ama ya. cevreye zarar. o degil, söylene söylene negatif yükleniyo insan. neyse konudan uzaklasmayim. bugünden yarina degiscek seyler degil. üzerinde düsünerek zaman icinde biraz da kendini kontrol ederek düzelcek bi sey bence. bosluktan bahsetmissin ya - o bosluktan hepimizde var. gün icinde hepimiz kendimizi yalniz, yetersiz, caresiz ve bulundugumuz yere ait degilmis gibi hissediyoruz. bu boslugu normal bir sey olarak görmeye calisiyorum ben. bazen yogun hissediliyo bazen degil. ama bizi hic bi zaman 'aci yüklü' ya da ayricalikli yapmiyor bence.



her seyden ama her seyden önemli olarak sunu görüyorum: dertlerini herkesle paylasma! özellikle tanimadiklarinla. tamam acilar paylastikca azalir, kesinlikle dogru. ama sen intihar düsüncelerin oldugunu yazmissin. eger kafanda dolanan tilkileri tesvik eden olumsuz birilerine denk gelirsen, bi iki kivilcima bakar.

umarim ben de dogru kelimeleri kullanabilmisimdir.

aile durumları konusunda babanla oturup sinirlenmeden ağlamadan konuşmayı dene.
sadece sınavlardan önceki gece 2 saat falan çalışıp sınavlara girdim.
okul 4 yılda bitti.
en büyük avantajım okulda sevdiğim bir sürü ders olmasıydı.
oturup ekonomi programı dinler gibi dinliyordum dersi.
okula gereken önemi ver gerisi geliyor zaten.
abanıp her gün ders çalışmanın alemi yok bence.
ölümü düşünme kendini ezik hissetme
o psikolojiyi kimsenin yaratmasına gerek yok sen kendi içinde yaşatmaya başlamışsın.
üvey annene tavrını belli et.

evden çat diye ayrılmak zor,
perişan olursun perişan,
devir para devri.
iş okul hayat bunlar önemli şeyler,
öncelikli olarak iş ara bence
ekonomik yönden rahatlarsın hemde para biriktirirsin.
kolaylıklar dilerim.

herşeye rağmen hayata bakış açınla ilgili biraz da.

mesela: www.youtube.com

önünde yepyeni bir hayata başlamak için inanılmaz bir fırsat var: üniversite. bunu değerlendir. bu ülkede herkes ingilizce bilirim der ama kimse aslında bilmez doğru düzgün. ingilizcene çok güveniyorsan iş ara, sadece ingilizce gerektiren işler fazlasıyla mevcut mesela part time banka çağrı merkezleri. yorucu olur ama en azından hem ev ortamında daha az kalmış olur hem de para kazanırsın.

hiç işe girmedin diyelim bu sefer de üniversite zaten yeterince zamanını alacaktır. kendini geliştir 4 sene içinde sonrasında iyi bir iş bulursun hayatın da yoluna girer.

o ruh halinin de tamamen değişmesi zor bi durum. her ne kadar ilaç almaktan nefret ediyorum desen de bi sürü ilaç kullanmış biri olarak bağımlı gibi yaşamak kötü de olsa o ilaçlar hayatı daha katlanılır kılıyo, bunu kullanmadığın zamanlarda sen de farketmişsindir. doktora hep mi ilaç kullanıcam dediğimde ömür boyu kullanan insanlar var bu kötü bi durum değil demişti ki haklı.

üniversiteyi gene ankarada kazandın sanırım keşke istanbul izmir yapma şansın olabilseydi. ama yatay geçiş olayı var. ve puanın başvurağım okuldan yüksekse şartsız alıyorlar hadi yüksek değil diyelim o zaman da bu sene derslere asıl ve 3 civarı ortalamayla istediğin şehre geç. ailenden izin almak zorunda değilsin. daha doğrusu neden izin alıyorsun? yurt ortamı bile şuanki ortamından daha iyi gelir sana eminim.

hı bi de 25 yaşında universiteye başlamayı da sorun etme zaten göreceksin bi sürü kişi var o yaşta okuyan.

kendimden örnek vererek başlıyayım, ailemden uzaklaşmak ve tek yaşamak gibi bir düşüncede bende uzaklara yazıp bir okula başlamıştım ne yazıkki başaramadım.. bıraktım geri döndüm ve ailemle yaşıyorum uzun vadede tek hedefim şu okulu kendime yatırım yaparak bitirmek..22 yaşındayım ve önümde 4 sene daha var.

öncelikle üniversite konusuna gelince, o üvey anne profili kardeşlerinin olması, o evde sanki huzur bulamıyacakmışsın gibi geliyor bana..üvey annenin dırdırı çekilmez dolasıyla bu seni gene etkileyecek, başarısız olmama adına öncelikle o evden ayrıl derim.. ama bunu babanla oturup mantıklı bir şekilde konuşarak yapmalısın..evde huzursuz olacağını, üvey annenle geçinemediğini, okulunu etkilediğini söyleyerek..eğer baban seni dinlemiyorsa aileden bir yakınla bu durumu konuşup babana anlatabilir.. olurda evden ayrılırsan ki bu senin için çok iyi olur ilk yıl yurtta kalmak çok insan tanıyacağın için mutlaka içlerinden biriyle kafa dengi bulursun belki eve çıkarsın tabi yurt şartlarını da düşün sadece yatmaya gideceksin, etüd salonları, kütüphaneler ders çalışma açısından daha iyidir... devlet yurtlarına bak, git yurt müdürleriyle konuş belki yedek kontenjandan açılabilir.. kyk'nın kredi, burs, üniversitenin bursları bunları mutlaka araştır tabi biz ailenin durumunu bilemiyoruz o yüzden aklında bulunsun diye söylüyorum..

ders çalışma konusu genelde sınavdan önce çalışma deriz ama aynısını kendimiz yaparız.. belki derste dinlediklerin ve sınavdan önce 1 saat bakışla yetecek..bu çalışma konusunu sen kendin ayarlayabilirsin..

üniversitede kendine ne kadar çok yatırım yaparsan, uzun vadede bunun karşılığını mutlaka alırsın..

git aşık ol falan demiyorum çünkü kötü olduğu zaman kendini daha da umutsuzluğa sevk edebilirsin diye bunlar elbette zamanla olacaktır. elbette karşı tarafa bir şans verebilirsin ama hayatın merkezine kendini koy..

şimdiden başarılar

gönullu olarak calisacagin bir mesgale bul kendine mesela kimsesizler yurdu ya da hayvan barinagi gibi, sana donen sevgi kendine gelmene yardimci olur, kafan dagilir farkli hayatlar nasil yasanmis ve yasanmaya da devam ediyor gorursun, anlattigin durumunla o hayatlari karsilastirdiginda emin ol cok dersler cikar yasama tutunmaya dair...

tabi sen şehir/mahalle/ilçe olarak nereye söylemediğin için hakkaridesindir diye tahmin ediyorum

ev masrafı 200 lirayı bulur +kira+aidat+yakıt+dışarıdaki cep harçlığın.

kira ve yakacak hariç tek kişi ise 200tl.

kira+depozito+emlakçı parası şeklinde bi para var. istanbuldaysan kafadan bi ortalama 2000- 3000 le başlıyorsun yani.. elektrik, doğalgaz, su sözleşmelerini üzerine alırsan onların depozitoları, buzdolabı, ocak,çamasır makinası, mobilya ikinci el alırsan en az 1500 de. temizlik alışverişi, yol masrafları, taşıma masrafları vb ile cebinde bi 5000 le başlarsan bu işe iyi olur.. amaç evden çıkmaksa bence hazır bi eve 2. yada 3. falan gitmek başlangıç için daha iyi olur

patir +1 diyerek başlıyayım. 2000-3000, eğer istanbul'daysan aynen dediği gibi. diğer masraflar da üzerine alırsan 1000 lirayı bulur. ama ille de alacaksın diye bir şey yok. ve de taksitlendirme yapılıyor doğalgazda falan. ötekiler de çok yüksek değil ama yine de adamın belini büküyor.

vay arkadaş il belirtmediysek 3 büyük şehirden biridir işte :) istanbul'un yaşanabilir yerlerinden biri olabilir işte avrupa yakasında.

gecen 2 ayin 1 bucuk ayi ev aradim.sirf emlakci yavsaklara para vermemek icin ama nafile.abi ev sahibinden olsa bile adamlar yakinlarina veriyorlar yada saglam referansli olan birine.arti gelen gidene dikkat et diyolar.otuna bokuna karisiyorlar.dedim sikerim len yapacaginiz ayagi bu ne a.q

gittim emlakcinin birine sahibiyle muhattap olmadan bir ev ver dedim bana.600 den 1+1 tuttum sadece eve girmem 1800 tl tuttu.emlakci dahil fiyata.faturalarada baktim benden onceki zaten sifirlayip cikmis.aynen devam ediyorm uzerime almadim.ev sahibi uzerine alsin demis.onu ilgilendirmz dedim.bisey dememis sonra.esyan yoksa toplamda 1000 lira falan da onlar tutsa tamam iste 3000 liran varsa istanbul avrupada kotu olmayan tabi mukemmel de olmayan bir eve cikmis oluyor ve yerlesene kadar yenii ayin kirasini ayarlamaya basliyorsun

Teşekkür ettim arkadaşlar en güzeli birisine ikinci, üçüncü olmak ya da bizim oturan kiracının çıkmasını bekleyip oraya çökmek.

metrobus ve otobus bence barız daha kolay. gercı tabıı kı saatlere gore degısır durum.

tahmin ediyorum ki sabah gidip akşam döneceksin, normal bir mesaiyi göz önünde bulundurarak hiç tavsiye etmem. kitlenip kalıyor yolda. metrobüsle z.kuyu, oradan da hisarüstü otobüsü yap derim eğer metrobüs durağına yakınsan.

metroya bin taksimde in oradaan karaköy vapuruna yada otobüsle zincirlikuyu ordan metrobüs.Ben öle yapıorum dostum.direkt çekilmez

anlaşılan 125 i hiç düşünmeyeyim ben.. peki vapur + otobus ile metrobus + otobus ikilisinden hangisini önerirsiniz? metrobusede vapurada 15 dk falan mesafedeyim..

mng de oyle yigmiyolar bir ara reklamlari donuyodu ezilme olcagini sanmam

yurtiçi kargo iyidir. ilaç da şurup falan değilse bir şey olmaz. yalnız her ihtimale karşı kartın şifresini kartın yanında göndermesinler.

yurtiçi kargo

yok şifreyi telden söylicekler bana.

kartın üzerindeki numaraları vs kayıt ederlerse internetten istedikleri alışverişi yapabilirler..biliyosundur ama yinede kıllandırim dedim..

yurtiçi kargo en iyisidir.
zaten gönderi kodunuz olacak kargo nerde ne durumda her şeyden haberiniz olacak.
ayrıca ilaç falan ne olursa gönderilen:
herhangi bir hasar sözkonusu olursa size ödemeyi hemen yapıyorlar.

ben de kıllanıyorum işte de en güvenlisini soruyorum, peygamber olsa güvenmem kimseye :D

gönderilen şeyin kart olduğunu öğrenirlerse göndermiyorlar sanırım. cuzdan, kart, para gibi şeylerin sorumluluğunu almıyorlar yada bana öyle bi eleman denk geldi. bilginiz olsun diye söyledim..

yollanmıyomuş kargoyla kredi kartı vs yurtiçi kargonun sitesinde yazıyo. napcaz şimdi çarşamba başvurduk kart için garantiye onlar hazırlıyo mu hemen krtı fln kargoya gidip biz alsak olur mu pazartesi acaba ?

edit:pztsi yola çıkıcam çünkü :(

kesinlikle ve kesinlikle yurtiçiyi tercih etme neyle gönderirsen gönder. en az 5 defa kargo teslim almışımdır yurtiçinden bir kere memnun kalmadım. çalışanları bile amele tipli araçlarının çoğu eski araçlar vs. arasan açmazlar geç getirirler küstahlık yaparlar.
mng derim dhl ups de olabilir tabii

yurt içi kargoyla bir kutu kargom geldi. nerdeyse pres yapacaklarmış. o kadar ciddi boyutta ezikti.

(bkz: #20834268)
yurtiçi'nin önünden bile geçmem.mng iyidir;)

pahalı falan ama fed ex kullan

fedex in türkiyedeki partneri mng dir, yani değişen birşey yok.

mng iyidir

kredi kartını gideceğin yerdeki şubeye iste. oradan elden alabilirsin. Bazı bankalar yapmıyor gerçi ama ben iş bankasında öyle yapmıştım. En güvenli yol bu sanırım.

yurtiçi.
zarfa marfa bir şeye koysunlar. gönderilecek pakete de "evrak" yazsınlar. kimse açıp kontrol etmeyecek ne de olsa.

yurtiçi iyidir de. yanlız bu tip değerli şeyler yollamayın biz mesul değiliz derler. banka şubesi aracılığıyla kart aktarımı belki olabilir. yani sizin yakınında bulunduğunuz bankaya kendileri aktarıyordur bi sorun

arkadaşlar yapmayın ya yurtiçi kargo türkiyedeki en çok şikayet alan kargo firmasıdır. inanmıyorsanız buyrun. www.sikayetvar.com

yurtiçi kargoya şikayet 2900lerde
bi altında aras kargo var 1400lerde
onun altında mng 900 lerde fark ortada yani.

psp almaya gittiğimde eve dönerken yolda açıp oynayım dedim midem bulandı 5 dakika da eve gelir gelmez ilan açmıştım (:

hemen bir nöroloğa gitmelisiniz. epilepsi olabilir.

aynısından var biraz daha geniş içerikli. fps dışında çok patlamalı çatlamalı oyunlarda(gta, wow, nfs) da kötü oluyorum. değil oynamak walkthrough falan izlemek bile haram. ve o baş ağrısı gün boyunca sürüyor.

saatlerce, sabahlara kadar, çeşit çeşit oyun(özellikle fps) oynamışlığım var, halen de oynamaktayım; bahsettiğin şey bende sadece battlefield heroes oynarken oldu. başım dönüyor, midem bulanıyor, bazen gözlerim kararıyordu. nedenini bilmiyorum...

bende wolfenstein'dan beri vardır bu sendrom. atmosferi çok tekdüze olduğundan ekstra etkileniyordum. sonra unreal tournament'ta, counter strike'ta filan nispeten düzeldi. geçen call of duty oynarken de bulandı, bıraktım. olay bence oyunların insan gözü baz alındığında yeterince iyi simüle edilememesi. first-person gözünden yatay eksende dönüşler gerçekci bir dinamiğe sahip olmadığından beyin arıza çıkarıyor, mide bulanıyor. sandalyede hızla döndüğünde vs. yaşadığın bulantı hissini yaşıyorsun.

illa oynıycam diyosan bi antiemetik filan atıp oynayabilirsin. ama sonra "haplanıp oyun oynuyor," derler mahallede, dikkat :)

bende salıncağa binince aynı etkiler gözlüyorum.

çoğu fps yi oynamama sebebimdir benim de. oyun motoru ile ilgili olduğunu düşünüyorum tamamen. half-life, counter serileri gibi oyunlarda hiç olmamıştı. ancak quake 3 oynayamazdım. unreal zar zor oynardım. resident evil da aynı şekilde. bence hiç zorlamaya gerek yok o tür oyunları oynamazsın olur biter. ben strateji oyunlarını bu yüzden sevmeye başlamıştım yıllar önce :)

(bkz: 3d oyunun tutması)
(bkz: fps oyunlarinin bas dondurme sorunsalı)

@noid @horace -epilepsi olasılığını hiç düşünmemiştim. biraz tırstım açıkcası, haklı olabilirsiniz..

@boshi @nihilanth -bencede biraz simule edememe ile alakası var gibi, normalde insan kafasını çevirirken arada ki görüntüyü algılamaz. ilk ve son konumunu algılar. bu yüzden filmlerde ki cut lar algıda sorun yaratmaz. ama bu oyunlarda kamera hep karsıya odaklı olarak hareket ediyor.. (mahalleliyle çok görüşmüyoruz hapı farketmezler :))

@sütlü nescafe başlıkalar için teşekkürler

son olarak yalnız olmadığımı bilmek güzel :D eklemeyi unuttum; prince of persia da da sorun yok. kameranın mass effect gibi çok yakından takip etmemesi nedeniyle galiba. kamera karaktere yaklaştıkça sorun olusuyor..

@patir, abi bu duyuruya en güzel cevabı kendin vermişsin, cevap kesinlikle bu: "normalde insan kafasını çevirirken arada ki görüntüyü algılamaz. ilk ve son konumunu algılar. bu yüzden filmlerde ki cut lar algıda sorun yaratmaz. ama bu oyunlarda kamera hep karsıya odaklı olarak hareket ediyor."

at spame

hesabınızla giriş yapıp sağı solu bi araştırın. istenmeyen posta şeysne belirli bir adresi ekleme opsiyonu mutlaka vardır. gmx.net de çok yaptım ben... eh, onlarda varsa hotmail'de de vardır. bi gurcuklayın hesabınızı.

"süpür" diye bir seçenek vardı sanırım hotmail de. onunla o adresi engellemiş oluyorsunuz

philips in shl5000'i var şu aralar herkeste. 35-40 lira kaliteli diyolar.

www.comwales.com

rock, metal ağırlıklı dinlemiyorsan sennheiser'ın "street 2 cx200" ü önerebilirim.. dans, pop, elektronik gibi şeylerde daha performanslı sayılır. garanti süresince en ufak bi sorunda genelde yenisini veriyor olmalarıda ayrı bi güsellik. fiyatı 70-80 arası ama..

edit : kafa bandı detayını kaçırmışım:)) kafa bandı yok bu modelde. ibret olsun diye silmiyorum da..

hiçbir teknik özelliğini bilmememe rağmen sırf görüntü güzel diye taktım ben buna.
www.gargamel.com.tr

hiç bişi deme. o diyecekse der ya da görmezlikten gelir. ne derse he de. karşı çıkma. o da bilio zaten içiceğin varsa devam edeceğini. haklısın de geç. neticede kızacaksa da senin iyiliğin için kızacak.üzüldüğünden kızacak.

bi sigara daa yak

:)bir tanecik denedim de.hic begenmedim attim sansada sen geldin o sirada artik agzima bile surmem de.kesin yer..ulen gonul rahatligi ile sigara bile icemiyorsun su ulkede.

Bir şey olmamış gibi devam et. Gerekirse konuşur zaten..

bir de 2 fırt çektim, değmedi bile.ahmet amca sakinleştirdi ortalığı. araba yıkatırken aaa cam açık kalmış falan deyip konuyu değiştirdi, ama nasıl gülesim geldi anlatamam. salak ayağına yattım beni,2 si de gördü. belki de hiç bir şey demem en doğrusu gerçekten de. bir de ablamdan papara yedim yaaa, öf.

süper loto tutmayınca sigaraya mı vurdun kendini panpa? boşver yak bi sigara daha. ilerde yürüdüğünde nefes alamaz olacaksın, uyurken rahat edemeyeceksin. ağzın pis kokacak ortamda sigara içmeyen arkadaşların tiksinicek senden. bir de astım hastalığına yakalanırsan her gün ventolin vs. kullanmak zorunda kalıcaksın. belki de tv de çıkan reklamlar gibi suni solunuma ihtiyaç duyacaksın. boşver olur bunlar. rahat rahat çek sigarayı ciğerlerin bayram etsin.

@altini ser incisi ker , hayatımda senin kadar umut dolu bi adam görmedim bu arada lotoyu hatırladıkça nargileye gidesim geliyor.

@ hier kommt die sonne , babam içmiyor. daha doğrusu 2 yıl içmez 6 ay içer sonra 3 seneliğine bırakır. bir 2001 alır bir murattı light, tuhaftır yani.

muhtemelen ahmet amca boşver cahil onlar vs der. ay kızı da görselerdi keşke.
aklıma tüküreyim, adam balığa gidiyo işte,dur 2 daha :( üzüleceği birçok şey var bi de buna üzülür şimdi.

artık içme.

ahmet amcanın kızı galiba onun üzerine at o içiyordu bi tane uzakttı içmem gerektiğini düşündüm içtim de :))) buna kızarsa yemek yiyorum su içiyorum kızmıyosunda sigara içincemi kızıyosun de buda bir ihtiyaç ;)

@leman lemon arkadaş deme öyle zaten ödüm patladı, yakıcaz benzinliği, bunun bahanesiyle bırakayım bari, hiç o modda da değilim.

@mavişşş en iyisi senin dediğin, zaten o soktu kafama salak kız, tabii yatana kadar içemicek beni de yaktı.

ben şöyle diyeyim en iyisi sorarsa : "babuş, biliyosun zor günlerdeyiz, sıdıka sigarra içiyordu bana da verdi, deneyeyim dedim. yani benim işim olmaz biliyorsun sen de. lütfen daha fazla konuşmayalım, utanıyorum, babuşum benim, gel öpeyikm. "

p.s. ne yalan ama, 1 paket içiyorum :(

sıdıkayı niye bok yoluna sürüklüyorsun lan?
şimdi bi sigara daha iç ve aklını başına topla.

bana ne amk, onun yüzünden oldu, ona bok atıcam, gidip bi tane içeyim de normal düşüneyim.

evet evet sıdıka içiyordu de bide üstüne yaşıtınsa sıdıka şimdi o yakınca bide uzatınca hayır diyemedim dersin erkek adamım baba kız içiyo uzatıyo nasıl hayır derim ahahah valla ılk yakalanısım geldı aklıma :)

ahhahaha ilahi maviş, ben erkek adam değilim ki, dişiyim :) dedikodu yapıyoduk uzattı yaktım derim :)

ahahahaha o zmn bidaha sıkıdayla görüşmek istemiyorum baba bu kız benı baştan çıkardı dersin :)

baban tepki vermeyerek belkide "senden beklemezdim" yada "sen bunun iyi birşey olmadıgını biliyorsun, bende bu yaştan sonra sana bunun aklını verecek değilim" demek istemiştir. içiyorsan saklamadan iç, normal bişe oldugunu düşünmüyorsan da hiç içme bence.. 40 yasına kadar sigara içen ama hala babasından saklayan insanları anlamıyorum. herkes saf kimse anlamıyor sanıyorlar ama çoğu zaman kokusundan, dikkate etmediği detaylardan herkes biliyor zaten.. kişilikle ilgili birşey bence bu. yaptığın şeyin arkasında durabilmelisin, yada yapmamalısın..

sert oldu biraz kusura bakma :)

ilkti de :)) dedikodu ayağına yat yani yukarıda dendiği gibi... senin için elinden geleni yapar, içmemen için. vicdandan girmiş olursun olaya:))

eksisi var ama bu görüşümün; gözü üzerinde olurr :))

her zamanki tavsiye: alttan al. cevap verme. üzgün dur.

bir şey deme
olayı akışına bırak ama bir daha yakalanma
neden dersen arsızlaştığını düşünür.
ulan ses etmedik bu iyice azıttı der.
içme içme bırak.

biraz zaman gectigi icin daha rahatladim,sizin fikirleriniz de cok iyi oldu,sagolun duyurucular :) daha da fikri olan varsa paylassin lutfen!

ben cok tirsmaya basladim,babam geliyor birazdan:(

merakla bekliyoruz. bir de sigara içme şöyle şöyle olursun demiyeceğim..

yorumları okumadım. hiç kurcalama konuşacak olursa gelir konuşur zaten yoksa sen gidip desen de ne yalan söylesen he der boşuna kendini yırtmış olursun.

bu arada tebrikler. artık sigarayı kokusunu saklamak için eskisi kadar uğraşmayacaksın.

edit: ha bide aşırı tepki vermezlerse sakın bıraktım artık falan filan diye yalan söyleme dürüst ol. anne babanın sigara içtiğini bilmesinden daha rahat bişey olamaz. annenin odandaki külltablasını boşaltacağı günler yakındır.

günaydın, durumumun akıbetini merak eden varsa diye yazayım, sonu komik oldu :

baba akşam balıktan geldi, ben de odadan çıkmadım hiç, görüşmedik.
--
sabah hiç ona gözükmeden giyindim falan, o evden bizden önce çıktı. normalde işe giderken arabayı ben kullanırım, bu kez arka koltuğa oturdum, ablam kullandı. günaydın bile demeden en ince ses tonumla
" balık tutabildiniz mi babacağım?" diye sordum
" tuttuk " oldukça sert.

--20 dk sonra--


ablam : " baba gadlemler yanına geliyor sana resmi gazeteyle ilgili araştırmayı yapsın yanında ""

babam : "tamam gönder"

Ben asmakata babamın yanına çıktım. babam oldukça tripli ve sert bi şekilde resmi gazeteyi araştır vs bişiler dedi. sonra düzeldik işte :D

konunun çok ustası değilim ama sanırım yapay hdr uygulanmış

yüzleri paint ile kapatılmış olabilir

level ya da curves ilie contrasti arttirilmis gibi duruyor. bir de saturation ile renkler canlandirilmis. Channel mixer ile de birseyler yapilmis olabilir.

bir de fotonun highpass efekti uygulanmis hali bir ust layer a koyulup blending mode u overlay yapilarak da benzer bir sey yakalanabilir belki, bilemedim. zor panpa boyle fotograf gosterip hangi efekt bu diye sorunca olmuyor.

zor mor değil, çakma hdr yapmışlar.

CS5 ile gelen yeni güzel kolaylıklardan (:

adjustments > HDR Toning

vala kendi içinizde nasıl bir romantizm sağlıyorsunuz bilemiyorum ama uygun ortamlar oluyordur muhakkak, öyle bir anda söyle işte...

Seviyorsan git konuş bence. Hissediyorsan niye tutacaksın yahu, zamanı mı olurmuş onun?

o heyecan mutlu etmez mi zaten insanı? bırak ne kadar geç oluyorsa olsun. geç kalmanda en kötü durum senaryosu nedir ki?

Bunun da bir ayarı yok ki neticede, 4 ay 2 hafta 3 gün olunca söyleyeceksin diye bir şart yok. Yani "Seviyosan git konuş abi bence". Bir de lütfen burçtan girmeyelim olaya ya, bunu yapmayalım lütfen.

kasma, hatta çıkart aklından bu konuyu. o an geldiğinde kendiliğinden dökülür. çok mu düz yaklaşıyorum bilmiyorum ama, sonuçta seviyosunuz ki sevgi sözcükleri kullanıyosunuz.

@fortisvita ama bu adam hakkaten tam ikizler ya. ben de hiç sallamazdım, hiç de alakam yoktur burçlarla ama baştan aşağı burcuna uygun biri. çok ilginç ama öyle.

söylemen gereken anın farkında bile olmayacaksın bence, bir bakacaksın söylemişsin.. ama "şimdi mi söylesem, ne zaman söylesem" diye düşünürsen bunu söylemek hep tedirginlik verecek sana ve belkide sırf bu tedirginlik bitsin diye söyleyeceksin. akısına bırak bence, düşünme bunu...

abi ikizler burcuysa siktr et ben bu kadar dengesiz insanı bir arada görmedim. benimkiler kız idi ama bunların hepsi böyle.

ha yok illa dersimi alayım diyosan, direkt sevdiğini söyle.

ikizler olacağına az bekleyip yengeç olsaydı bu sorunları yaşamazdınız:)
bana sorarsanız fazla uzatmadan söyleyin, hem onun ne hissettiğini de görürsünüz. kartları açık oynamak en güzeli.
kadın-erkek olan durumlarda kadın erkekten bekliyor, genellikle erkek demeden demiyor ama bu ilişkide dinamikler nasıl olur bilemedim.
bir buçuk ay kısa bir süre değil ideal bir süre.

Senin düşüncen doğruysa zaten kalbini kırsan ne olur kırmasan ne olur o seni öyle gördükten sonra.

Bence yarın arabayı çarpıyorsun ve 2000 tl masraf çıkıyor.

Oha derdim herhalde böyle bir durumla karşı karşıya kalsam, o ne öyle ya, ne yüzsüz hatunmuş.

750 dediginde "borcun 600 degil miydi" deseydiniz keske. bir de bayagi yakin arkadas, dost falan olmadikca o verilen borclar pek geri donmez gibime geliyor. kizin bi dikis tutturamadigi belli, yine dandik bir ise girip her ay 50 50 anca verir sana.

baştan yanlış yapmışsınız bence, "bu devirde kim kime yardım ediyor ki?" diyecek kadar bencil olmak veya insanlara şüpheyle yaklaşmak hoş değil ama...

şunu net biliyorum ki borç, sadece heba edilebilecek meblağda teklif edilmelidir/verilmelidir.

ne arkadaşlar, sevgililer akrabalar vs. gördüm borç alıp sonra yürüyüp giden. üstelik karşınızdaki insanı ne kadar tanıdığınız, ona ne kadar güvendiğiniz bile fark etmeyebiliyor. on senelik arkadaş, iki senelik partner, yirmi senelik akraba yapar bunu.

özet: "bende o kadar yoktu, ben sadece minimumu kastetmiştim yani 120 lira, işini görürse vereyim" deyin. bunu demekten kaçınmak yerine o kadar parayı kaptırmayın.

açıkca söyleyeyim tavrınızı koyun. diyin ki ya benim kafama yatmadı bu parayı vermek, sen 600 demiştin ama sonra 750 dedin kafam karıştı. böyle bir şekilde de para da vermek istemiyorum. yani paranın insanların arasındaki ilişkiyi de iyi etkilemediğini biliyorum. o yüzden kusura bakma veremem diyin. daha bir benzeri bir ay önce başıma geldi tamam dedim önce. sonra da dediğim sözleri başka kendi duruma uyarlayıp benzer sözleri söyledim. (msj attım daha kolay oldu) ayrıca parayı vermediğim insanla da aram halen iyi. gerçi o kişiye bağlı bir durum.

asla o kıza para falan vermem.
kırılacaksa kırılsın üzülecekse üzülsün.
salakmıyım la ben.
kusura bakma bana lazım oldu de çık işin içinden.
illa bi bahane arama ya da direk buraya yazdıklarını kıza söyle.

konuyu örtbas et, sorarsa da senin de paraya sıkışık olduğunu vs söyle, arkadaşını nazikçe reddetmiş olursun, hem de çulsuz damgası yersin bir daha para mevzuları dönmez.

işin içine para mevzusu girince akan sular durur insanlar birbirini satar, ondan dolayı, akrabaya bile borç vermek sakattır

@xenophobe : inanmazsın ama "buda" gibiyimdir.. pamuk şekeri.. hani insan, hayvan üzersem ben daha çok üzülürüm...

@layer26: mantıklı geldi zaten bakımı da gelmişti,

@hjarteblod: ya okadar dost biri değilim onun gözünde, ama görsen kızı çubuk kraker kıvamında, kırılcak gibi her an(aşk cinsellik meriçlik yok bu cümlede) ben yakın görüyorum kızı ne bileyim çok saf, salak,milletin kandırdığı filan acıyorum haline sadece..

@ibomiu

iyilikten maraz doğar derler, kişinin dış görünüşü iç görünüşünü yansıtmayabilir. Çok çok iyi niyetle polyanna olarak düşünürsen, kız sana o borcu ödemek ister, çok mahcup olmuştur, ama onun da ödeyecek parası yoktur, ailesine söylerse onu öldürürler çok kızarlar. Ama sana elbet borcunu ödeyecektir bir gün.

Böyle düşününce ne oluyor bakalım :)

o parayı kimle yediyse onlar düşünsün. cafe, bar vs her neyse çalıştığı ortamdan ona daha yakın tipler rahatsız olmuyorsa, burada hamilik yapmak bence size düşmez.
- 150 civarı minimum için nakdim var diyebilirsiniz.
- 750 papel verebilirsiniz.
- hiç vermezsiniz.

şahsen ben hiç vermem, karar sizin. vicdan yaparım vs modundaysanız, bütçemi gözden geçirdim, o kadar çıkaramıyorum, max 200 veririm diyin en azından, kendinizi kötü hissetmeyin.

panpa belli olmaz.sen sormuşsun sonuçta.çokta kötü düşünmemek lazım.

çalıntı yapmış olmayalım. fayntenks in bu konuda ki sözü


birine borç vermek: "parayı serbest bırak, dönerse senindir, dönmezse zaten hiç senin olmamıştır"
twitter.com!/fayntenks/status/86414365590433792

iyi de kızın niyeti iyi olsa ve seni samimi arkadaşı olarak görüyor olsa ve sanırım daha doğrusu azıcık gururlu olsa borcundan fazla istemeyi bırak çok zor durumda olsa bile 500 versen ben 100ü eklerim, en kısa zamanda da ödiycem falan der. güvenmem arkadaş.

Kesinlikle vermezdim..yahu anası var babası var ve de herşeyden önce sevgilisi var..senin bu durumda bu hatuna para vermen biraz acayip doğrusu.Ayrıca pek samimide değilmişsin.Sktr et kırılırsa kırılsın 750 bi daha gelmeyince inan daha çok üzüleceksin.Millet bu devirde öz kardeşine borç verirken 10 kere düşünüyor.Ayrıca 600 borcu olupta 750 istemesi daha da garip.Salla gitsin derim.

gerçekçi düşünürsek kızın sana o parayı geri ödemesi ihtimali çok düşük. çünkü dediğin gibi bi yerde çalışmak zorunda kaldıysa, daha iyi biyerde çalışmaya başlayacak potansiyeli var mı düşündürüyor. eğer vereceksen bunu göze alarak ver.

eğer gerçekten bu konuda hassas birisi olsaydı zaten kendisi teklif ederdi sen minimumunu ödesen yeter diye. mantıken eğer yeni iş arayacaksa o zaman kadar minimumunu ödemen ona bi zarar vermez. sonrada kendim öderim kalanını diye düşünürdü. ama bunu düşünmediğine göre bir an önce rahata cıkıp sonrada bakarız bi çaresine düşüncesinde. daha iyi bi işe gireceğine gerçekten inanan birisinin tavrı gibi gelmedi bana bu.

sen bence ona " ya 700 çıkar mı diye baktım ama çıkmadı diğer ödemelerden. ben şimdilik minimumunu ödeyeyim de, sen zora düşme iş ararken.." gibi birşey söyle. alında hiç ödememen gerek bence de işte ağzından bi laf cıkmış sonuçta.

kusura bakmasın kızı bu yaptığı bence yüzsüzlük. bir kere böyle bir durumda utanırdı sıkılırdı yok canım olmaz, borç kabul edemem tarzı cümlelerden bir tane dahi olsa söylemesi gerekirdi. direk kabul ediyorum diyorsa bu yüzsüzlüktür. bir de eğer ihtiyacı olduğundan daha fazla bir miktar söylüyorsa bu da pişkinliktir. kaldı ki böyle bir durumda da 200 ya da 300 ver ben gerisini bir şekilde hallederim tarzı bir cümle beklerdim saygı çerçevesi açısından. bilmiyorum yanlış mı düşünüyorum.

başka bir iş bulana kadar faiz yememen için borcunun bu ayki kısmını kastetmiştim, dersiniz. değil borcundan fazla olan 750 lira, 600 lira da ekstram yok, dersiniz. onu kıracak bir söz değil, siz kendisine tüm borcu kapatıp üste de harçlık vereceğinizi taahhüt etmemişsiniz ki zaten...

o da 750'yi alıp daha sonra ödemekte zorlanacağını ve (eğer öyle tipse) bundan utanacağını kestirebilmeli, dediğiniz gibi kırılgan bir tipse. yahut "bu iş uygun olmasa da çalışmak zorundayım, yeni iş ararken zaman geçecek, ödeme yapamayacağım, hele iş bulamazsam sana borçlu kalacağım; ama ilk ayın ücretini alana kadar senden 150-200 borç alabilirim." derdi, değil mi?

(bkz: biri bizi düdüklüyor)

sakın verme. sakın ama sakın yoka ömür boyu kendini salak gibi hissedersin.

vichy almış roche almış diyorum (bkz: #14096672) verme meblağ çok.

o aramadıkça sen arama, aradığında da; "yahu kusura bakma ama bir yerden para bekliyordum maalesef gelmeyince tüm planlarım alt-üst oldu; sana da mahcubum" gibilerinden ayak yap. çünkü bence bunu hak ediyor bu 'sözde' arkadaş.

paintle aldığın ekran görüntüsünü kaydederken dosya formatlarından jpg'i seçerek jpg kaydedebilirsin.

Paint harici program olarak irfanview iş görebilir.

vektörel programlarda çalışmayı daha çok seviyorum ben, çizgi kalınlığını falan daha vurgulu ortaya çıkarıyo. flashtır illustratordür.

vektorel çizimler için illustrator ve flash'ı painting için photoshop'u manga tarzı boyamalar yapacam dersen sai diye bi programı, yok ben yağlıboya yapar gibi takılmak istiyorum dersende artrage i öneriyorum.. bide coreldraw var ama kullanmadığım için bilemiyorum..

the life of david gale

bana da yeni önerildi:)

en iyisi:

the shawshank redemption


ondan baska:

goodfellas
monster
catch me if you can
the bank job

(bkz: perfume the story of a murderer)

Ted Bundy?

"in could blood" gerçek bi olay olması bakımından..

(bkz: American History X)
(bkz: primal fear)

donnie brasco

primal fear güzel. psikolojiyle de ilgili aynı zamanda.

21 gram olabilir mi, kenarından

biraz bilim kurguya kaçacak ama "the cell" izleyebilirsin =)

ted bundy tam aradığın film ;) bi ara tv8'de vermişti sanırım.

www.imdb.com

çakal:ismail hacıoğlu.of nefis filmdir

a clockwork orange

www.youtube.com

Çok teşekkür ederim ama malesef ki bu değil :(

Hani dedim belki,bir umut :)) Dediğinizi yapmaya çalışacağım,teşekkürler...

www.youtube.com kesin budur :)

patir harbiden o galiba ahahaha :D

cagkan kesin odur bence de :d

ayrıca konu ile alakasız arkadaşları tebrik etmek lazım ki buna benzer bir sorunun cevabını kısa sürede bana da verdiler :))

Vallahi de bu :)) Çok teşekkürler..

vay a.kü duyuru sen çok yaşa :D