"we lost, also love could not win."
nasıl olur?

edit: çok chicken translate gibi duruyor mu ne?

we didn't win, neither did love...

@islakkedicorbasi

cumlenin yapisina dikkat ederek cevirmeyi kastetmistim. senin cevirin cumledeki edebi hissi vermiyor. "biz kazanmadik, ask da oyle" oluyor.

bu durumda katil usak pek guzel cevirmis gibi.

we lost and love also did not win.

katil uşak iyi çevirmiş diyorsun ama olmaz öyle. neither tek olumsuzda kullanılmaz. islakkediçorbası'ninki doğru.

yemek ismarlamak yerine kargo+gumruge verecegin 300-400$ kadarcik paranin 150-200$cigini getirecek olan sahisn ucak biletine katki olarak onermen senin icin daha hayirli olacaktir..

gitarın amerikadan gelmesi sadece kargo fiyatı değil, eşşek kadar bir gümrük vergisi demek hacım. bilmiyorsundur belki diye söyleyim dedim.

italya'daki kişi ucuz bir hat alıp sizi arasın bence. Türkiye'de pek yok böyle şeyler.

www.nonoh.net 10€ ya bayaa konuşturuyor hem de ev telefonundan görüşüyorsun pc den değil. Haftada 200dk da bedava. Direkman türk telekom kullanarak telefondan ararsan dakikası 0.527 TL, uzun konuşacaksan kazık yaani...

sagolun varolun da pc disinda bir cozum istemis ve su yukarida saydigim seylerin maliyetini sormustum esasinda.

HesapliHATT'da İtalya dakikasi 0,189 TL/dk imis baktim da hic luzum yok ugrasmaya. 30 dk konussan 5 TL civari. endiseye mahal yokmus.

www.turktelekom.com.tr

beyefendinin ana dili portekizce. onu konuşuyordur herhalde.

Brezilya'da konuşulan dil, bilinen ve tahmin edilenin aksine Portekizce'dir.

@44

bilinen ve tahmin edilen nedir peki? brezilya'da brezilyaca konusulur diyen duymadim hic simdiye kadar.

anadil portekizce olsada ispanyolca ve portekizce çok yakın diller birbirine. ayrıca brezilyada ispanyolca çok yaygındır, muhtemelen bu sebeple.

Brezilya'da Brezilya Portekizcesi konuşulur. Biraz Türkiye Türkçesi/ Azerbaycan TÜrkçesi kadar olmasa da farklar mevcuttur iki konuşma tarzı arasında ve fakat aksan biraz İspanyolcaya çalabilir bulunulan yere göre. Rio Portekizcesi ise en güzel tınlayan Brezilya aksanı olarak karşımıza çıkar.

@nochristrequiress: Bilinen ve tahmin edilen diye İspanyolcadan söz edilmiş 44 tarafından. Fakat Brezilya'da İspanyolca yerine Portekizce konuşulmasının sebebi de son derece ilginç bir konu. Portekiz ile İspanya dünya yüzündeki sömürgeleri paylaşırlarken bir anlaşmaya varmışlar ve belirli bir meridyeni sınır kılarak bunun doğusunu Portekiz'in, batısını ise İspanya'nın parsellemesini sağlamışlar. Amaç Afrika ve doğusunun Portekiz'de, Amerika'nın ise İspanya'da kalmasını sağlamak. Fakat meridyenin geçtiği yer Afrika'nın batı kıyısına çok yakın olduğu için Portekiz'liler isyan etmiş bazı adaları alamıyoruz ve gemilerimiz de güvenli seyahat edemiyor diye. Bunun üzerine dönemin papası söz konusu meridyeni batıya çektirtmiş (belirli bir mil hesabıyla daha batıdan hesaplattırmış sınırı) fakat farkına varmadan bu kez de Güney Amerika'nın doğusuna tecavüz etmiş olmuş. Portekizliler de bundan yararlanarak şimdi Brezilya olan toprakları sömürgeleştirmişler...

en.wikipedia.org

"Bilinen ve tahmin edilen"den kastım, sayın calendil'in de belirttiği gibi Brezilya'da da diğer Latin Amerika ülkelerindeki gibi İspanyolca konuşulduğunun düşünülmesidir.

açmamanı tavsiye ederim. yurtdışındaki 900lü hatlardan birisidir. ararsın, 1 yazar 10 sayar tarife.

voip programlarindan arama yapmis olabilirler. boyle cikiyor onlardan arayinca da.

yok sanmıyorum, beklediğim bir telefon var fakat hangi ülke olduğu önemli, misal turkcell ise ve bu alan kodunu bilen var ise örn: 532gb. iş görür.

valla google houston texsas falan diyor ama ...

+7 – Flag of Russia Flag of Kazakhstan Russia, Kazakhstan. Formerly the code of the Soviet Union.

en.wikipedia.org

teşekkürler arkadaşlar. %70 kazakistan olan ihtimal %100'e yükseldi. kolay gelsin.

kultur tv ye bulasayim deme. arama yap duyuruda ve sozlukte, yorumlari oku ve gor.

sut konusunda soyle bir sey diyebilirim. super cancel hareketini yapip durup(l2+r2), sonra l1+l2 yapip hafif topu onunuze acarak attiginiz sutlar inanilmaz dogru yerlere guzel gitmekte, zaten youtube'da var goruntuleri.

ama illa kosarken sut cekecegim derseniz, adaminizin guclu ve teknik olan ayagina denk getirin derim (tabii ki sut tusuna cok cok abanmadan)

bir diger sey ise, sut cektikten hemen sonra r2 yaparsaniz eger, burun degil teknik vurursunuz.

bunlari ps3 de kullaniyorum, ps2de de aynidir sanirim?
ilk bahsettigim super cancel + topu hafif one surukleyip sut cekme olayina alisinca harika sutlar cikiyor.

rovesata-pes2009 ile alakali bugun soru soruldu, tekrar olmasin bugunku duyurulara bakarak gorebilirsiniz ama ha diyince de her seferinde rovesata olmuyor. pozisyonunuz dogru olmali, kaleye sirtiniz donuk olmali ve kaleye dogru suta iki kere basmaniz gerek. henuz 2 golum var rovesata ile kaydettim mesela : )

gittigidiyor'dan bulabilirsin ama bu esnada %95 sahtelerine rastgeleceksindir. sans gerek biraz.

aqva bvlgari kullaniyorum, free shop'tan 140tl ye almistim, normalde 180tl falan, 70tl'ye tester ini aldim gg'den, daha once verdigim paralara kufrettim.

alacagin tester mutlaka daha evvelden orjinalini kullandigin bir sey olsun ki karsilastirma yapabilesin ve eger sahtesine denk gelirsen parani geri alabilesin.

İzmir Bornova Anadolu Lisesi'nin BAL adlı mail grubunda orijinal tester satan biri var ve habire e-posta atıp duruyor. İstiyorsan e-posta adresini yollayabilirim.

"Confessions Tour" dvd'si.

www.amazon.com

hoplayip, zipliyip, tirmandiklari sarki da (bkz: jump)

cem mumcu olabilir mi?

Alper Canıgüz
sozluk.sourtimes.org

buldum, supaplexmiş :)

ah be, supaplex'i en olamayacak sekilde tariften cezalandirmak lazim sizi : )

"Yurtdışındaki bir Turkcell abonesini ararsa;

Yurtdışını arayan kişi, Turkcell'in yurtiçi ücret tarifesi ile ücretlendirilir. Aranan kişi ise, Turkcell Dünya Tarifesi’ne göre ücretlendirilir."

www.turkcell.com.tr

turkcell ile arayamazsin. o ordan kart alsin ya da pakistanli heriflerin klubesine girsin, sudan ucuz.

barcelona'dayken bu pakistanli klubelerinden 2.5€ ya anam, babam, koydeki dedem, arkadaslar (cep telefonlari dahil) 3-4'er dakika konusuyordum. (toplami 2.5€ +-)

orada 3 kuruşa bir lebara hattı alsın kendine, sizi sudan ucuza arayabilir o zaman.

daha 15 gün önce arkadaşım aynı şekilde gitar getirtti.gönderen arkadaş faturayı 25$ lık kestiyse de bi ton sorun yaşandı,bürokrasiyle falan uğraşıldı.takılmadan gelmesi mümkün değil yani.

takılır kesinlikle. %10 gümrük vergisi ödeyip geçirebiliyormuşsunuz sanıyorum. tabi bir de %8 ya da 18 neyse artık kdv yi ödeme riski var. yolcu beraberi gelmesini öneriyorum o zaman problem çıkmaz kesinlikle.

gecmez. ustune ustluk kisisel kullanim degil de ithal ediyorsun sen bunu diyip killik yaparlar %99,999. Boyle olunca da bu tur mallari ithal etmek icin teknik servisin olmali v.s bir ton sey, senin halledemeyecegin seyler. Laptop icin ugrasma, bas agritici bir seruven oluyor.

İnsanlar iyi anlaşabildikleriyle iyi ilişkiler kurabilirler. Politika dilinde iyi anlaşma: iyi kullanma ;)

Berlusconi karakeri geregi sert, otoriter olmayıp esprili ve sıcak kanlı biri. almanya eski başbakanı hakkında bisiy diyemecegim. başbakan'da kime, nerde ve nasıl davranması gerektigini bilen, empatiye dayalı bir sistem icerisinde yöntem uygulayan biri. psikoloji egtimi aldıgından şüphelenmekteyim :) ayrıca çok zeki ve siyaseti çok ama çok iyi biliyor. mesut yılmaz hakkında yorum yok, kuru fasulye o. onu hic sevmiyorum :)

Çıkar, kullanma tamamda,ama bu adam eski başbakan.Aynı zamanda köln deki (sanırsam) konuşmasıda almanlar Tayyip Erdoğan'a tilt olmuşlardı. Entegrasyon asimilasyon olmasın anlamında bir şey söylemişti. Ki Almanya yıllardır entegre olun, entegre olun diye yırtınırken bunu baltalayacak konuşma baya yankı uyandırmıştı (diye hatırlıyorum)

Berlusconi Italya'da Erdogan'in muadili. Yabanci dil bilmediginden ve bazi davranislarindan oturu (Merkel'i telefonda bekletmesi, yine Merkel'leydi sanirim saklambac oynamasi, Obama icin "mukemmel bi suntanned yapmis" demesi -harika guneslenmis diye cevirmek olmuyor turkceye)entellektuel kesim ile gencler sevmiyor.

Daha gecen Merkel'i bekletti diye corriere della sera'daki haber yorumlarina bakarsaniz gorursunuz. Hurriyet'teki yorumlardan hic bir farki yok.

Sozun ozu, Erdogan ile Berlusconi anlasamayacak da kim anlasacak? Birbirlerinin halinden anliyorlar, diplomasi bilmiyorlar v.s..

Schroder konusunu bilemeyecegim lakin Berlusconi hususunda durum boyle.

Kapali kapilar ardinda enseye saplak seklinde bile takiliyor olabilirler. O potansiyel her ikisinde de var.

yakında almanyada yapılacak olan seçimlerle bağlantılı bir şeylerde olabilir, politika bunun adın zemin kaypak insanlar kaypak ama emin olunabilecek tek şey var, bu işin tayyiple alakası yok, zihinlerdeki binlerce tilki ve almanyada yaşayan milyonlarca türkün bu davete etkisi olması ihtimali daha büyük.

sömürge valileri aralarında iyi anlaşırlar.

Bu doğum günü partisine putin'in de katılacağını tv'ler geçince aklıma ister istemez aydın doğan'ın (günahım kadar sevmem)açıklamaları geldi. Sanırım sizin sorunuzla da ilgilidir;

''rte: sen benden hilton arazisi icin rant istedin mi, istemedin mi; belediye başkanımla yemek de yediniz hatta.. açıkla, açıklamazsan ben açıklayacam!
aydin dogan: başbakan karıştırıyor, ben hilton için değil, ceyhan için rant istedim, o da olmaz çalık grubuna söz verdim dedi. arada putin var, berlusconi var dedi.''

Elestiri olarak ana merkeze alinacak sey tabi ki Rousseau'nun Hobbes'a yönelttiği eleştiri olacak;

* Hobbes doga durumunu insanlar arasindaki suregelen vahsi, acimasiz bir savas durumu olarak goruyor fakat o bu dusunceyi kurarken, gozunun onune getirdigi sey medeni haldeki insan. Medeni haldeki insanlar arasindaki serefsizlikleri gorup de doga durumuna aktariyor. Sen neden gozunun onunde yasanan adilikleri doga durumuna atfediyorsun be adam?

"Bu dünyada yapayalnız kalma talihsizliği ile karşı karşıya kalmış bir fatih, herkesi öldürmüş ve herşeye sahip olduğundan ötürü artık hiç bir şeyden zevk almayacaktır...Şayet içinde yaşayan tek bir kişi varsa, o evrenin tamamina sahip olmanin ne zevki olacaktır?"

Hobbes yürütme ve yasamayı devletin eline verir, devleti diktatoryaldır. Bunun nedeni de insanları başıboş bıraktığınızda birbirlerini kesip, biçmeye başlayacaklarına olan inancıdır. Peki Hobbes'u böyle düşünmeye iten nedir? Hobbes zamanında İngiltere iç savaşı yaşanmakta ve Hobbes'da o esnada yaşanan vahşeti gördüğünden ötürü, nasıl olursa olsun yeter ki şu vahşet dinsin şeklinde bir görüş geliştiriyor.

Aydınlanmaya gelindiğinde artık insan aklına olan inanç arttığından, insanın doğal olarak iyi olduğu fikri ortaya çıkıyor ve vahşi doğa durumu düşünceleri geride kalıyor.

Tabi bu demek değil ki Hobbes saçmalamış, bugün uluslararası ilişkilerin en önemli kuramı olan realizmin babası Macchiavelli ile Hobbes'dur.

doğa durumunun açıklamasının yanı sıra, bu sovereignty (egemenlik, hakimiyet) fikri ve doğa durumu kavrayışı arasındaki ilişkiyi irdelemek için takım taklavata da ihtiyacım olacak zannediyorum. fikri olan?

hangi üniversite acaba? Ona göre yaptığım bir çeviriyi size gönderebilirim

swedenborg * diye bir herif meleklerle, cinlerle iletisime gectigini soylemis 18.yy'da. Kant da bu adamla "gotten uydurucunun hayalleri" isimli calismasi ile tasak gecmis. Her felsefeye dayanak noktasi olamamis demek ki.

aslinda dogaustu olay yoktur, hepsi dogada, evrende olan sey, insan aklinin soyut diye belledigi seyler de belki dogada olan birseydir. cogunlugun kabul etmedigi seyler gercek olsa bile uydurma gelebiliyor, ya da cogunlugun kabul ettigi uydurma olsa bile gercek gelebiliyor, veya insan aklinin urettigi ve algilama cercevesinde olusturulabilecek diger kombinasyonlar, dusunceler ve kafa yormalar. hepsi insan aklini sonsuz uretkenliginin disavurumlari iste, algilama sinirlari genisletilebilir belki de ya da gorebildigin seylere inanmakla ilgili, hatta saf inanc, kendi aklinin otesini dusunmek..

"If fifty million people say a foolish thing, it's still a foolish thing."
-- Bertrand Russell

bir seyin nasil oldugu ile ilgili gozlemin, gecmis tecrubenden edindigin cikarimlarinla uyusmuyorsa, gudusel olarak bunu dogaustu tanrisal guclere yedirmeye calisiyorsun. bilimsel metod bunun ne sebeplerle olustugunu tekrarlanabilirligini gostererek acikliyor, geciyor. sana (bkz: james randi) yaziyorum.

@kurukafa

james randi denen adamı biliyorum, national geographic'in "is it real?" serisi belgeselerinin bi kaçında bilirkişi pozisyonunda görüşü alınmıştı. akıllı, mantıklı adam evet.

skeptiklerin piri james "the amazing" randi'yi youtube ortamlarında takip edin. sorularınızın cevabı onda.

türkiye'de herkes olayın gırgırında, rating'inde ne yazık ki. yalnız uzun süredir yurtdışında üniversitelerde parapsikoloji bölümleri var. parapsikoloji bilim dalı doğaüstü denilen olayların araştırılması, ölçülmesi, biçilmesi ve kanıtlanması ile ilgilenir.

parapsikoloji bilimi ile ilgili araştırma yaparsan çok ilginç sonuçlara ulaşırsın.

çok sayıda ispatlanmış olay olduğunu görüp şaşıracaksın. burda medyum memiş gibi aha bakın cinler geldi lafları ile değil, bilimsel yollarla, labaratuvarlarda yapılmış ölçümlerden ve bilimsel yayınlardan söz ediliyor.

@mmc, kizma ama bir iki sey eklemek istiyorum.

Bilim, varligi buyuk kitlelerce iddia edilen seyleri incelemekten kacinamaz, bu yuzden universitelerde parapsikoloji ile ilgili arastirmalar yapilan bolumlerin acilmis oldugu dogrudur.

Fakat ornegin su anda koca abd de sadece 2 universitede bu bolumler acik kalabilmistir, cunku yaklasik 150 yillik arastirma ve deney sonucunde bilimsel metod ile elde edilebilen sonuclar koca bir sifir.

Mesele su, insanlar paranormal olaylara inanmak istiyorlar, bu psikolojik bir sorun/durum ve bu yuzden boyle bir fenomen olmadigini acik secik gosteren her seyi reddetme egilimindeler. Bu alandaki haberleri, paranormal fenomenle icli disli olmayi bir hayat bicimine getirmis kisilerin komunitelerinden izleyecek olursaniz sozumona "deneylerle kanitlanmis" bir suru seyin haberini zincir zincir bulmaniz mumkundur, bu da buna inanmak isteyen kisilerin tatminini sagliyor olabilir fakat bilimsel anlamda bilimsel metod ile denenebilmis ve elde edilebilmis bir paranormal fenomen, uzgunum ki bugune kadar gozlemlenebilmis degildir. Gozlemlenemeyecek demek bana dusmez, ve boyle bir seyi de demek istemem (bu en basta rasyonalizme ters olur, bilimin yapabilecegi sey, eger "gercekten gozlenebilen ve aciklanamayan bir duyu-ustu tecrube" gosterilirse (ki boyle bir sey de significant sekilde elde edilebilinmis degildir ki arastirilsin ciddi ciddi) bunun icin gerekli doga kanunlari ile yapilabilen aciklamayi bulmaya calismak olacaktir, ironiktir ki bu bulundugunda konu parapsikolojinin ilgi alanindan cikacaktir) ama parapsikolojik fenomenin varligina "inanarak" ve "inanmak icin gerekli sebepleri arayip bularak" yasamsal tatmin kaynagi elde eden (ki bu kotu bir sey degil muhakkak, herkes tatminini baska sekillerde ariyor) kisileri sinirlendirecek veya savunmaya gecirecek olsa da durum budur. Keske parapsikoloji bilimi gercekten gozemlenebilen duyu ustu tecrubelerin en basta VARLIGINI gosterebilseydi de, bilimsel metod bunlarin uzerine giderek evrene dair olan bilgilerimizi genisletebilseydi. Bu durumda duyu ustu olarak dusunulen seylerin aciklamalarini bulurken evren konusundaki bilgi birikimimizi de genisletebilirdik (ve tabi konu parapsikolojinin ilgi alanindan cikardi) fakat bu "bilim dali" henuz boyle bir seye bile sebep olabilmis degildir...

Evet "Deneylerle kanitladik" diyen binlerce kisi ve arastirma vardir, fakat parapsikolojik fenomenin gercekten gozlenebilirligi yonunda sonuc belirten deneylerini, kullandiklari metodlar ile bilimsel komunitenin konsensusundan gecirebilmis bir kisi, kurum ve kurulus, uzgunum ki yoktur. Populer parapsikoloji kaynaklari "yapilan arastirma sonucu sunlar bunlar bulundu!" dedikten sonra gorevini tamamlamis olur, ne kullanilan bilimsel metodu sorgular ne baska bir sey yapar, daha sonra arastirmalardaki sorunlar bilim efradi tarafindan ortaya cikarildiginda da haberini guncellemez, cunku bunlara inanmak isteyen kitleye hizmet etmekte. Bu gibi haberler/kaynaklar ile tatmin elde eden kisiler bunlara inanmakta ozgurdur elbette, fakat su anda bu satirlari yazdigim ve okudugun bilgisayarin tikir tikir islemesini saglayan bilimsel ve rasyonel metod der ki, "biz 1.5 asir denedik, henuz bir seye rastlayamadik, uzgunuz."

"anlatmak için yaşamak" Gabriel Garcia Marquez

j.p.sartrre - akil cagi ( l'age de raison )

"toza sor/ask the dust"ı, "the catcher in the rye"a benzetiyorum ben.

hangi memleket ise onun dilini iyi biliyorsundur sanırım. bu durumda kendi bilimsel aktivitelerinden bahsetmen gerekli. ne tür bir insan yapısında olduğundan. hani girişimciyimdir, notlarım da hep yüksektir, öğrenmeye, takım çalışmasına hevelisiyimdir. kolay kolay çatışmam süpper de yaratıcıyımdır. alana hakimim (burada 2-3 de referans vermek gerekir. hani şunlara bunlara hakimim gibi).
iyi giyinirim, insan ilişkilerim mükemmeldir, zor şartlarda hayvan gibi çalışırım hiç umursamam felan işte.
gerisini akışına bırakIRSIN. saygı hürmet kelimelerini esirgeme; yalamalık değil ama kastım ;)

sosyal oldugunuzu da vurgularsaniz iyi olur sanirim, gavurlar icin her sey hayvan gibi calismak ya da 120 cekmek degil sinavlardan. ayrica arkadaslarla alisveris merkezi gezerim gibi degil de boyle duyuldugunda himm denilecek sosyallik, "kitap okuma gunlerimiz vardir, ulysses okuruz arkadaslarla 2 haftada bir toplanip, okurken de bach dinleriz." mesela. abartmamak lazim ayrica.

ben duyarsam himm der miyim buna bilemiyorum, tahminimce hurriyet web sitesi'nden magazinde 48 saat'i acip birilerinin en seksi fotograflarina bakmaya devam ederdim.

adamlara basvururken vermis oldugun SOP uzerinden yapilir genelde. o yuzden o SOP'da -sallamadiysan- ne yazdiysan onlari destekleyecek seyler soylemen gerek.

Merhaba,
(bkz: kafa kopmasında beynin fonksiyonlarını sürdürmesi) (;
Kolay gelsin.

7-8 saniye falandı yanlış hatırlamıyorsam, kafa olan biteni görebiliyor, bilinç açık kalıyor

hatta kafayı kaldırıp millete gösterirlermiş ki, kafa da son olarak onları bir görsün.

hatta başlığı bile vardı, bir bakayım.

aha da nuage bulmuş, beni zahmetten kurtardı.

evet devam ediyormuş. hatta kafaya isminle hitap edince gözlerini çevirip bakıyormuş bile. konuşanların hikayesi bile anlatılmış zamanında. (konuşma olamamalı aslında.)

bununla ilgili bir deney yapıldığını duymuştum. bir bilimadamı yardımcısıyla arasında bir parola oluşturmuş işte giyotinden sonra yapmış filan. bir filmde de geçiyor olabilir tam anımsayamadım. ama sonuçta bir süre devam ettiği biliniyor.

ufak spoiler iceriyor olabilir.

---
pek alakali degil ama bunun "en guzel?!" orneklerinden birisi hacivatla karagoz neden olduruldu filminde vardi. izlemediyseniz izleyin derim. la haine filminde de insan uzerinde degil de baska bir canli turu uzerinde etkisini gosteren uzunca bir sekans vardi.

yamulmuyorsam lagrange yapmıştı o deneyi. lagrange olmasa bile l ile başlayan biri olduğu kesin. bu idam edilmeden önce yardımcısına demiş işte gözün kellemde olsun diye. çat kesmişler adamın kafayı, bu kafa düştüğü yerde yardımcısına göz kırpmış.

kafa bedenden ayrıldıktan sonra konuşma olayı külliyen yalan. ses tellerin yok bi kere, neyi nerede titreştiricen de ses çıkartıcan?

antoine lavoisier imis o sakaci goz kirpan amca.

Henri Languille deneyi var bir de. 1905 yilinda giyotin ile idam edilmis. Dr. Beaurieux adinda biri de gozlemlemis ve Languille, 25-30 saniye icinde olmus. ayrintilarini google'da bulabilirsiniz.

www.youtube.com

inanilmaz.

1949'da sovyetlerin yaptigi ve filme alinmis deney. Hayvanlardan alinmis kalp, akciger ve hatta kesik kafaya yapay bir duzenekle kan pompaliyorlar. Organlar yasamayi surduruyor.

Kesik kafa sese, isiga, asite tepki bile veriyor..

valla ne yerseniz yiyin ama bence maçtan 1-2 saat önce bişey yemeyin kusarsınız maçta.

yapilmasi onerilen ne olursa sagliga zararli olacaktir. bunun yerine duzenli spor yaparak, agirdan da olsa form tutun. diger turlu hafifinden agirina tum dopingsel urunler karaciger basta olmak uzere bircok organiniza zarar verir.

maçtan 2 saat önce yemek yemeyi kesin, maçtan önce su içmeyin, illa içecekseniz birkaç yudum alın. yani mideniz boş olsun. maç sırasında kendinizi kaptırıp fazla koşmayın, gözde kararma, baş dönmesi gibi durumlarda maçı hemen bırakıp dinlenin. geçen yıl bir futbol turnuvası yapmıştık. haziran'daydı yanlış hatırlamıyorsam. 2 maçta 2 kişi bayıldı, turnuva iptal oldu. kendinizi yormayın, maçın kahramanı olmaya çalışmayın.
enerji içeceği olayına sakın girmeyin, maçta zaten kalbinize yük binecek, kalbi bir de kafeinle vs yormayın.

tıkanıcaksın.. ben tıkandım.. spora başlıyorum.. sen de başla..

hocam maçtan önce bi 15-20 dk çok kasmadan düz koşu yapmanız yararlı olabilir. Biraz hızlanıp yavaşlayın falan dediğim gibi çok kasmadan. Karbonhidratları basın işte maçtan 2-2.5 saat önce.

mutlaka ısın. performansını baya bir arttıracaktır. bilinçsiz bir ısınmadan bahsetmiyorum tabi.

hic bir sey yapamazsin. dikkat edersen surda verilen fikirlerin cogu kusma etme diye..

vucudun hamsa tikanirsin.

2 kere 2 dort

ilk dakikalarda fazla kasma zaten şöyle az birşey koşsan dahi tıkanırsın(senin için geçerli)sonralara doğru da açılırsın büyük ihtimalle.illa deli gibi koşarım diyorsanda o zaman koş.hatta maca kalede basla.

ben cok uzun aradan sonra ilk defa mac yaptım.. şöyle söyliyim ilk 5 dk gecmeden lanet ettim oynadıgıma.. hatta maçtan önce ben de dahil "ne kaleci olcam abi liberoyum ben" tarzı artizlikler yapan cogu arkadaşla kaleci olabilmek icin dalaştım.. o yuzden cok kosmamak nefesi düzenli kullanmak maçtan önce kurulan hayallere aldanmamak gerek.. bence maç yapıcaksanız www.powerchallenge.com gerisi bizi kasar..

hastalık değil muhtemelen dikkat eksikliği

bu dertten bende de var ve başka arkadaşlarımda da var. üzerimdekileri çıkarırken gözlüğü koyduğum yeri unutuyom lan ben de ara sıra :) acaba diyorum erken bunamamı lan bu diye düşünüp tırs mıyor değilim. ama çoğu kişide olduğu aklıma gelince rahatlıyorum. heralde gençliğimizden olsa gerek.

tipatip aynisina sahibim. 15-16 sene evvelki seyleri, suratlari sahane hatirlarim. Fakat ornegin 2sn once dusundugum seyi unutuyorum ki bu son 2 senedir olmakta. Onceden kesinlikle unutmazdim.

Kafayi bir yerlere vurunca falan mi oldu diye merak ediyorum bende..

şu sıralarda sıklıkla oluyorsa uyku düzensizliğinden ya da beslenme alışkanlığının değişmesinden falan kaynaklanıyor olabilir mi acaba ?

aynı dert bende de vardı. inanılmaz uyku düzensizliği ve yoğun çalışma temposundan ötürü. uykuyu düzene soktum sayılır. şimdi fena değilim. uykuya dikkat etmek lazım.

b12 eksikliğinden de olabiliyormuş.

geçen sene aldığım derslerin birinde geçiyordu. sözlükten çalışmıştım direk. çok başarılı entry'ler vardı.

kitap olarak direk şunlar var: www.ideefixe.com

www.ideefixe.com

google'da yer almayan demişsin de doğru kelimelerle aratıp da google da bulamayacağımız ne var? bir de şunu yapayım rahatlayayım. (L). dfklgjskfdlşhkg

şöyle şeyler buldum belki işine yarar, google kaynaklı hepsi bu arada ;

users.auth.gr
webber.physik.uni-freiburg.de
harrisd.net
akademik.maltepe.edu.tr

Bitirme tezini google'dan arastirdigin kaynaklardan yapiyorsan sen bastan yanmissin. Donem odevi degil ki bu..

Universitenin kutuphanesinin sayfasina gir ve üye olunan veritabanlarina baglanarak istemedigin kadar akademik makaleye ulas.

@dambil; :) doğru söylüyorsun ama internet ortamında dolaşmayan çok kaynak mevcut kişisel veri tabanlarında. ben şahsen çok defa şahit oldum buna. teşekkür ederim yine fikir vermen biLe yeterLiydi.

@ansitu; tamam google yardımıyla erişilen bilgileri de istiyorum ama oyun teorisi yazdığımda çıkan şeylerin çoğuna bakıyorum ben. yine de teşekkür ederim.

@nochristrequires; merak etmeyin araştırmaLarım dört bir yandan devam ediyor. Ayrıca eğer daha dikkatl okursanız google kaynaklı bilgi istemediğimi görürsünüz. madem böyle bir şey söylediniz size açıklamak istiyorum bundaki amacımı. internet üzerinde güncel hatta anlık şeyler bile bulmak mümkün değil mi? bir çok farklı fikir, görüş, düşünce doğru ya da yanlış yazılıp çizilmiş benim amacım en doğrusunu kendi fikirlerimde katarak bulup savunmak. Zaten Tez (savunma) demek değiL midir? önemLi oLan gidip üniversite database'inden aLdığın makaLeLeri aynen geçirmek değil. önemli olan güncel olabilmek geliştirebilmek bir şeyleri. üniversitemin kütüphanesini görseydin ayrıca ağlardın ve asla böyle konuşmazdın derim. yine naçizane fikirlerin için teşekkür ederim.

@ sevgili solfej kardesim;

ben sana makalelerden kopyala yapistir yapmani soylemedim ki. en son, en guncel makalelere de ulasabilirsiniz bu veritabanlarindan ki herhalde yararlanacagin seyin akademik olmasini isterdin bir tezde degil mi?

Amacim laf sokmak degil, yardimci olmak.

Sen de haklisin, gittigin universite guzel veritabanlarina uye degildir vs. Ama mumkunse elde olani kullanmak da pek iyi olacaktir. Sonucta google'da akademik makale iceriklerine ulasamiyorsun.

Oktay Sinanoglu'nu google'da arayip da ismini bulamayinca "bu da guya genc yasta prof. olmus" diyenler oluyor fakat adami bir veritabaninda aradiginda bir cok makalesine ulasiyorsun. Bunun gibi demek istedigim.

Kolayliklar diliyorum.

@nochristrequiress

estağfirullah. benim de derdim size kabalık etmek efelik taslamak değil. haşa.

ben de kısaca derdimi anlatmak istemiştim aslında. sizin eleştiriniz benim velinimetimdir ama gerçekten üniversitedeki kaynakların hepisini taradım bilgiler elimde. ama şöyle bir şeu söz konusu artık makaleler elektronik ortama aktarılıyor ve bir çok üniversitenin veri tabanında bulunan kaynaklara ulaşabilen aynı bölümde okuduğum ya da benzer alanlarda konular üzerinde çalışan arkadaşlarımdan yardım almaktır amacım. tekrar belirtiyorum ki; en başında da söyLediğim gibi.. googLe'dan arama yapılıp bulunan şeyler istemiyorum diye.

Sizin eleştiriniz benim yola çıktığımda koymuş olduğum ilkelerin başında gelir. Yeniden teşekkür ederim. Merak etmeyin Güvenin Türk gençLerine.

"azımsanmış" olabilir mesela.

ama iki-üç kelimeyle daha güzel ifade edilebilir tabi.

istihfaf

küçümsemenin (ya da istihfafın) underrated'ın tam karşılığı olamayacağını düşünüyorum çünkü underrating'te bir görmeme ve/veya görmezden gelme, ilgilenmeme, pas geçme söz konusu. diğer yandan küçümsemek için etkin olarak söz konusu özneyi ölçüp biçmeniz ve "bir halt değilmiş," çıkarımında bulunmanız gerekiyor. bir insan underrated olduğundaysa "çevre" dediğimiz küme bu adamı "görmüyor". küçümsemekten çok farklı bir durum bence bu. eğer birebir aynı olsaydı nihat doğan çok underrated bir adam olurdu mesela.

underrated : degeri yeterince anlasilamamis

tek kelime zor

overrated- abartilmis olarak alinirsa, underrated- yerin dibine sokulmus gibi gorulebilir. (tek kelime zormus evet) hani biri asil degerinin ustunde deger goruyordur, digeri de asil degerinin altinda (bilerek yapilan bi sey tabi bu, kiniyoruz)

Underrated: "Kıymeti bilinmemiş", "değeri bilinmemiş"tir bence.

tezyif olabilir.

2- bildiğim kadarıyla osmanlı'nın son zamanlarında (iç-dış borçlanma döneminde) karaköy levanten (veya rum, yahudi miydi kimlerdi tam hatırlamıyorum) brokerların muhitiymiş. tabi o zamanın tarzında "broker"lar düşünmek lazım. belki bununla alakalıdır. bir de merkezi bir yer istanbul'da (hem taksim'e hem sultanahmete yakın sonuçta)

2)1800'lerde Osmanli'da bankalar acilirken ilk bankalar Karakoy'deki bahsettigin Bankalar Caddesi'nde acilmis. Tum bankerler de oralarda yasiyormus. Bir nevi gelenek olmus bugune kadar da.

1. soru için; istanbul da çeşitli sektorler hep bir araya toplanmıştır. bisikletçiler, avizeciler, sahaflar, hatta sanayi mutfakları için hep bilindik bir muhit vardır. zannımca zaman içinde buralarda birkaç tane olan işyerleri, iyi iş yapıp, para kazandıkça bulundukları yerin ve insanların durumuna göre giderek çoğalmıştır. dünya kadar barın, kafenin olduğu, bol bol öğrencinin geldiği istiklalin yakınında müzik marketlerin toplanması bana makul geliyor. bir nevi doğal seleksiyon gibi.

tabii ki ayrıntılı bir tarihi vardır. ama onu ben bilmem. bilemem.

1- İstanbul tüm türkiye'nin ticaret merkezi konumunda olduğundan belli sektörler aynı muhitte toplanmış ki dışardan gelip ürün alacaklar için büyük kolaylık diye düşünüyorum. avize almak isteyen şişhaneye, hırdavat bakmak isteyen perşembe pazarına, çeyiz düzemek isteyen mahmutpaşa'ya, müzik aleti bakmak isteyen tünel yokuşuna gider. örnekleri çoğaltmak mümkün.

2- Kökleri osmanlı'ya gidiyor. Galata ve tophane imparatorluğun dış ticaret merkezi. Dışarıdan gelen gemiler bugün olduğu gibi bu limanlara yanaşıyor. Bu gemilerin gümrük, sigorta işlemleri yine gayrimüslimlerin öncülük ettikleri acenteler tarafından gerçekleştiriliyor. Ticaretin olduğu yerde finans kurumları da kendine yer buluyor. Buraları daha çok denizci muhiti olarak da nitelendirilebilir. Meyhaneler, batakhaneler hatta genelevin burada bulunmasının nedeni de bu.

Eskisi kadar olmasa da şimdi de bu gelenek devam ediyor, en son geçen hafta garanti bankası bölge müdürlüğü'nü açtı bankalar caddesinde. Ama bunların eskisi gibi merkez olmaktan çok şube ve bölge müdürlükleri olduğunu söylemek lazım. İstanbul ve türkiye'nin finansal merkezi çoktan beri maslak.

harita.iett.gov.tr adresinden farklı ulaşım kombinasyonalarına bakabilir, otobüs numaralarını, saatlerini ve gidiceği yolları haritadan görebilirsin.

baktim fakat 1.5 saatte gidilen taksimi 46 dk. gosteren bir yere guvenmek istemedim. duyurucular herseyin en dogrusunu bilir.

522 Alemdağ topkapı otobusune yada 522A Sarıgazi-Topkapı binip dudullu'da inmeniz gerekıyor.Ardından Dudullu duragından 131T(taşdelen-ümraniye yönüne giden)bineceksiniz.2 durak sonra inerseniz Modoko Camisi'ni görursunuz.

Yada Kadıkoy yapıp , Kadıkoy'den 20A Dudullu-Kadıkoy'e binersenız Modoko Camisinin önünde inersiniz.

şahsen üstüne para verseler bulaşmam ben bir daha.. isterseniz düşük meblağlı bir siparişle şansınızı deneyin, memnun kalırsanız yüklü sipariş verin..

arastirdim ettim tekrardan. son tahlilde hic gerek yok bulasmaya.

suriye'de sahte çok var diyorlardı

buralardan alabilirsin, suriye ya da dubai filan ama bizzat yada biri vasıtasıyla alabilirsin, online satın almak birşey ifade etmez zira gümrüğe takılır ve sana burdakine yakın bir fiyata gelir. Eğer suriye sınırına yakın bir yerdeysen günü birlik geçişler yapabiliyorsun diğer tarafa.

abi neden online suriyeden alayim ki, gidilecek o yuzden sordum.

isviçre'den italya'ya giderken schengen bölgesinden çıkmayacağın için sorun çıkmaz. sınır kapısı bile görmeyeceksin zaten.

tek girişlik olduğu için sorun çıkabilir gibi geliyor, çoklu girişlerde istediğiniz yere gidebiliyordunuz yanlış hatırlamıyorsam...

tek giriş, şengen ülkelerinden çıktıktan sonra tekrar giremezsin anlamına geliyor. yani atıyorum isviçre-makedonya-yunanistan yapamazsın,, makedonya ile şengen bölgesinden çıkmış oluyorsun. italya'ya geçişte problem olmaz zannımca.

isvicre schengen bolgesine dahil (kasim sonu ya da aralik ortasi gibi uye oldu), keza italya'da oyle. vizelerdeki giris sayisi, schengen bolgesine olan giris cikis sayisidir.

siz isvicreye girdiginizde schengen bolgesine girmis oluyorsunuz. boylece bir giris hakkiniz gitti. simdi artik tum schengen bolgesini gezebilirsiniz. schengen bolgesinden cikmak demek, o bolgeye dahil ulkelerden, o bulgeye dahil olmayan ulkelere gitmek demek.

yani siz isvicreye gittiginizde istediginiz kadar italyaya, fransaya, almanyaya girip cikabilirsiniz. ta ki schengen bolgesinde kaldiginiz surece. yok ben turkiyeye gidip tekrar gelicem derseniz, o vize bir daha kullanilamaz.

sorununuz yok, keyfinize gore gezin.

devam et gez toz... tek anlamı 1 kere kullanabilirsin vizeyi, schengen dışına çıkmadıkta istediğini yap.

1.5 ile 5 arasında değişiyor sanırım. Şehre, doktora, semte ve ameliyatın niteliğine göre...

2000 lira demisti sozlukte bir arkadas, atakoy hastanesinde.

eğer burunda bir tıkanıklık, nefes alma güçlüğü gibi bir şeye de sebep oluyorsa (tabi sigortanız varsa) deviasyon ameliyatıyla işi ucuza getirebilirsiniz. estetik gibi bir şey de yapılıyor sanırım işlem esnasında.

Evet 2bin lira diyen arkadaş benim :) Ameliyatın 3. günündeyim şu an. Estetikten biraz farklı bir durum benimki esasen. Deviasyon nedeniyle yapılan bir ameliyattı.

Ameliyat rahat geçti. Hastane güzeldi. Doktor güzeldi. Sonuç şu an bilinmez duruyor.


Bu tip ameliyatlar ssk karşılamıyor. Herhangi bir güvenceniz varsa o da karşılamıyor. Zorunlu değilseniz yaptırmanızı kesinlikle tavsiye etmiyorum. Herhangi bir sağlık sorunu yoksa cidden yaptırmayın :)

Geçmiş olsun.

Tamamen doktoruna ve ameliyatın yapılacağı yere göre değişiyor fiyatlar..
600 liraya da yapan da var , 10 bin liraya yapan da.

Ben 11 doktorla görüşüp fiyat almış biri olarak ortalama fiyatın 3-4 bin olduğunu söyleyebilirim...

Kafanızda bir şeylerin canlanması açısından kendi örneğimi de vereyim ,
önümüzdeki hafta , İstanbul'daki iyi bir özel hastanede, estetik alanında bilindik bir doktora, hem kemik eğriliğim hem de burnumdaki kemer için 5 bin ytlye ameliyat oluyorum..

Siz de ciddi olarak düşünüyorsanız , bol bol araştırmanızı ve doktorlarla tek tek görüşmenizi tavsiye ederim. Hayırlısı olsun..

burunda nefes alma zorlugu varsa, ssk da onu hallederken estetik de yapiliyor. cevremdeki 10 estetiklinin 8,5'u boyle.

şimdi soru baştan yanlış bir defa..

diyelim ki 50 liraya kulak burun boğaz hekimi buldun yaptıracak. olacak mısın? kol saati almoyorsun ki bozulunca atılacak??

şöyle diyeyim, 100 liralık kulak burun boğazcı ameliyatını düzelttirebilmek için 500 liralık plastik cerrah bulacağına baştan 200 liralık plastik cerrah bul.

11 ay önce Memorial'de oldum ve 4000 tl ödemiştim. A+ bir hastanedir, tavsiye ederim.

4000 5000 falan diye biliyorum, daha ucuza yaptıran arkadaşta olduda sonucundan pek hoşnut kalmadı kendisi ve çok bilindik birine yaptırmıştı,ünlü bile denilebilir. O sebepten biraz araştırmak lazım, işallah istediğin gibi olur.

burun ameliyatı çok önemlidir, hayatınızı etkileyecek bir ameliyat. her aynaya baktığınızda hatırlayacağınız bir olay. bu yüzden imkanınız olduğu sürece, yalnızca ucuz olduğu için bir doktoru tercih etmeyin.

klarnet olmasın?

edit: ayrıca ben link falan göremiyorum.

yanit soprano saksofon..

hatta yillar once bir konserde bu soloyu ben calmistim klarnet ile :) anilari vardir bu sarkinin bende..

canli konser kaydini izledim youtube'da. orada piyanist olan kisi solo esnasinda agzina sanirim bir cesit efekt pedali gorevi goren bir duduk aliyor ve soloyu piyano ile calinca bu ses elde ediliyor. daha sonra dudugu agzindan atip normal sesiyle calmaya devam ediyor piyanoyu.

nasi bi dudukmus bu ya, merak ettim...

youtube linkini verebilir misiniz?

@kafam kadar gulsah

www.youtube.com

50-60 tl'ye bir adet mekik sehpasi aliyorsunuz, kicinizi, belinizi, oranizi, buranizi incitmeden guzel guzel cekiyorsunuz mekiginizi. ote turlu kasmayin, hem zor hem de gereksiz. spor salonuna gidin.

mekik cekmek icin duz bir zemindn baska bir seye ihtiyacin yok ki? tvdeki aletlere cuvalla para yatirmaya da kalkma hic bir ise yaramayan seyler cunku... en iyisi bildigin duz klasik oldskool mekik... ayaklarimi nereye takacam diye de dusunme mekigin daha verimli olmasi icin ayaklarinin serbest olmasi lazim.. bir de tam mekik degil yarim mekik cek, oylesi gene daha faydaliymis spor bilimcilerine gore...

ayakları çekyatın hafif dışarda kalmış tarafına yerleştirmek suretiyle yerde çekilebilir. çekyat yoksa da koltukların genelinde buna müsait birşey olmakta. tabi yarım mekik çekmek istiyorsan ona bile gerek yok düz bir zemin yeterli.

img3.imageshack.us
img26.imageshack.us

mekik değil yarım mekik işe yarar. Normal mekik hamallıktır

shogun total war veya rome total war derim ben ama medieval'dan sonra kesmez bunlar seni.

empire total war olur, company of heroes olur, kotor olur frp lerin kralı

europa universalis 1, 2, 3...
savaslari oynamadim diyorsun ama mount and blade de takilabilirsin.

crusaders kings (orta cag ve haclilar)
europa universalis 2 (1419-1820)
victoria: an empire under the sun (1836 - 1920)
hearts of iron 2 (1936-1948)

hepsi paradox sirketinin oyunlari ve kendileri bu alanda tavana vurmuslardir. yeryuzundeki butun devletleri alabilir ve yonetebilirsin. hepsi belli bir tarihsel donemi iceriyor. al osmanli'yi amerikayi sen kesfet.

gerçi adaların oluşması gayet sıradan bir şey ama benim gördüğüm en ilginç şeylerden biri şuydu:
earleydaysyet.blogspot.com

sizin krema daha iyiymiş ama :)

görebileceğimiz en nadir uzay olayı da heralde halley'in falan geçişidir. arada yıldızlar patlıyor matlıyor ama onları ben göremediğim için yok sayıyorum :p

güneş tutulması çok sık oluyor ama ya. 1999'da ve 2006'da iki kere tam tutulma görülmüştü burdan sanki. ama ne tutulduydu be.

2. shoemaker-levy'nin 94'de jupiter'e carpmasi gayet sarsici ve nadir rastlanan olaylardan biri olsa gerekir. bilim ve teknik'in temmuz 94 sayisi, sabirli bekleyis, olayla ilgili haberler v.s o zamanlar sadece 8 yasinda olmama ragmen hala aklimda dun gibi.

bizden bir örnek:

img340.imageshack.us
img58.imageshack.us

yer: istanbul boğazı...

Kutup çizgisinin baya yakınından güneş batışı ve doğuşunu izlemiştim ben. Yaşadığım duyguları kelimelerle tarif etmenin olanağı olacağını sanmıyorum.

verilen cevaplara bakmadım. ama uzayın en nadir olayına direkt olarak big bang diyorum :)

fotograf.files.wordpress.com

en az 1 kez gozlemlenmis olmasi lazim ama :)

eski çinde gözlemlenmiş bir supernova??!! patlaması var idi sanırım. supernova olmayabilir galaksi çarpışması olabilir, bilgim yok bu konularda. dünyadan sadece bir kez gözlenmiş, eski çinlilerin gözlemleri ve kayıtların zamanları tutuyormuş şu anki bilgiyle. bir yerde okumuştum. çinliler adlandıramamışlar bu olayı


bir de an az olan değil ama nadir olan bulutlar var, özelikle 2 numara çok acayip
everypictures.blogspot.com

ben de size çok ilginç bir olayın bkz'ını vereyim.. sözlükten okuyun. orada gerekli linkler var..
metallica'nın all nightmare long şarkısının klibinde bahsedilen olay..
beni etkiler baya..

(bkz: tunguska olayi)

selin bastığı yer kabe. mesela ondan ilginç gelmiş olabilir bana. hatta insanların yüzdüğü şu resim daha da ilginç geldi:
www.flickr.com

tunguska olayını biliyorum, teşekkür ederim.

buldum , en nadir doğa olayı. 1054 yılında olmuş süpernova patlaması. 23 gün gün ışığında bile görülebilir kalmış ışığı, iki yıl boyunca da silikte olsa görülmüş.

deep-space-astronomy.suite101.com

gerçi 6 defa gözlenmiş benzer doğa olayı diyor ama en bilineni buymuş.

üzerinden aylar geçti ama kaydetmiştim bu başlığı :)

şimdi alakalı bir şey görünce bunu da paylaşayım dedim. tabi en nadir falan değil:

fotogaleri.hurriyet.com.tr

trastevere'de Carlo Mente Restoranda gerçek italyan pizzası yiyebilirsin. yanında ev yapımı şaraplarını istemeyi unutma. fiyat da oldukça uygundur

Kahve için öyle özel birşey yok. herhangi bir bar veya restoranda içebilirsin

abi romada meydanda bi taksi duraği var.. hatta yanından minibüsler kalkar 5 dakkaya bir.. ordan ilerleyin.. ilerde bi kilise göreceksin.. ordan sağa sap.. ilerde "alexandro del torhichelli'nin yeri" diye bi lokanta görürsün..
oranın yemekleri süperdir.. öğrenciye indirim de yapar..

kiliseyi bul, sonra kimse sorsan gösterir..

sağolun varolun 10 numara cevaplar. bi de ingilizce konuşacaz problem olurmu acaba kıllık çıkarmazlar dimi??

anlamazlıktan gelıyorlar. ya da ıtalyanca cevap verıyorlar. bıze hıc kolaylık saglamamıslardı bu konuda. zaten o kadar cok turıst vardı kı bızım gıttıgımız donemde, adamların "artık gelmeyın" der gıbı bı hallerı vardı. ama sehır o kadar duzgun kı, elınızde adı bır harıtayla bıle her yerı adım adım takıp edıp cok cabuk bulabılıyorsunuz. metro da her yere gıdıyor zaten. konusmaya cok da ıhtıyacınız kalmıyor.

dominos. *

@think martini: yapma ya ayip ediyolarmis, bakalim ne yapacaz.
@alkolik imam: vururuz vururlar dikkat et :D

ozel bir restoran aramaniza gerek yok. ilk buldugunuz pizzaciya giriyorsunuz, sonra "aa bu mu pizza be?" diyip soka girip pizzalari yiyosunuz. unutmayin, siz simdiye kadar pizza yerine hamur yediniz.

pizza roma da yenmez napoli de yenir... hazir gitmisken napoliye in derim!

bence de napoli'de yenir. 2-3 saat trenle, üşenmeyin gidin. trianon idi galiba, en güzeli de ordadır. hayatınız değişecek.

roma'da dondurma yenir. onu da meçhul asker anıtı ile fontana di trevi'nin arasındaki caddedeki dev anıta yakın bir dondurmacıdan tiramisulu kahveli filan deneyebilirsiniz.

aradigimdan da fazlasini buldum hakkaten napoliye gitmek lazim çok güzel öneriler tesekkürler..

kiz arkadasim moda sektorunde calisiyor milano'da. cumartesi gunleri calismiyorlar. yalnizca sezon acilislarinda siparis vermeye gelen musteri yogunlugunda yarim gun aciyorlar ki bu da senede 2 gunden cok degil.

italyada calisan da var calismayan da. ama fransada mesela en son haftada max 35 saat calisma limit vardi. onun gibi seyler avrupa genelinde vardir.

vücut geliştirme yapan birinin alması gereken protein miktarı artar. sadece besinlerden bunu elde etmek mümkün değildir. bir iki ay adaptasyondan sonra protein tozuna başlamak gelişimi hızlandıracaktır.
optimum en çok tutulan/önerilen protein tozudur.

proteini toz yerine bol et ve sütten alırsan daha faydalı olur gibi geliyor bana bir arkadaşım günde 13 km koşuyor kürek takımında idman günlerinde 25 yumurta yiyiormuş yediğini de yaktığı için bi problem yok.toz yerine doğal protein kaynaklarından faydalanın her gün et yiyin.

eger uzun suredir yapiyorsun baslayabilirsin protein tozuna, dogal olanlari da var ama onlarin tadi igrenc oluyor genelde. tadini guzellestirmek icin dogal olmayan tatlandiriclar koyuyorlar genelde. bunlar genelde kas yapimini hizlandiriyor. bir de amino asit yapimi hizlandiricilar var, onlar da ise yarayabilir. ama her marka her insanda ise yaramiyor, alerji cikip cikmayacagi da belli olmaz, senin bunyene kalmis. belki birazini deneyebilirsin once, alerji yapiyorsa kullanmazsin. eger alerjik bir bunyeysen ve baska problemlerin varsa doktora da danisabilirsin, icerigine bakip sorun cikip cikmayacagini soyler. en onemli nokta isi bunlari kullanmadan da sadece dogal besinlerle de kas yapabilirsin.

eger ciddi anlamda vucut gelistiriyorsan vucudunda ki protein bir sure sonra yetmeyecektir ve kaslarini eritmeye baslayacaksin (cok iyi beslenmiyorsan). Bu yuzden yemek disinda protein alman gerekiyor. Protein tozunun hicbir yan etkisi yoktur.

@buffy,
işte hergün 25 yumurta yememek için bu. protein tozu ve amino tabletleri işte, okulda vs heryerde alınabildiği için pratik oluyor.
vücut ağırlığınızın 1.5 2 katı kadar gram protein ihtiyacınız var spor yaparken bu arada.

insanlarimizin dogal beslen, salla protein tozunu demelerinin sebebi protein tozunun burada pahali olmasi, alinca da insanlarimizin hemen bitmesin diye gram gram kullanmalaridir. sen boyle sozlere kulak asayim deme.

paran bolsa spora basladigin gunden itibaren hep kullan protein tozunu. unutma, protein olmadan kas olmaz. o tozdan alacagin proteini dogal almak icin 34,5 biftek, 76,3 tane yumurta gibi astronomik yiyecekler tuketmen lazim ki, sadece protein degil, zararli maddeleri de alirsin bu sekilde. yok bunun dogal yolu, gelisim istiyorsan toz kullanilacak.

amerika'da 6 ayda spor baslangicindan itibaren protein tozu kullanarak hulk a donusuldugu gorulmustur. malum sudan ucuz.

sozun ozu, altin kuralimiz; ne kadar protein o kadar kofte.

80 kilo isen 160gr protein almalisin gunluk. bunun 100gr.'imini toz olarak alip kalan kismini da tavuk eti, ton baligi, haslanmis yumurta beyazi ile alirsan cok sahane olur. paran varsa kap hemen bir toz, optimum gold sahanedir.

ben de senin gibi doğal beslenmeden yanayım, kullanmıyorum öyle protein tozu filan. toza para yatırmak yerine eve süt, yumurta, muz, fındık, ceviz, bal, kuru incir, kuru kayısı, siyah kuru üzüm vs. alıyorum. gayet de memnunum:D

edit: @nochristrequiress, evet protein tozu burda pahalı. belki de ondan çamur atıyom :)

@snowflake
soya ve yumurta proteini var.

@snowflake

whey protein dedigimiz peynir alti suyu denen maddeden yapiliyor. bu da peynir kutularinda, tenekelerinde kalan sular v.s oluyor ya, ona tekabul ediyor. peyniruretim asamasinda cikiyormus meydana.

Spora başlayalı 4 ay oldu. Bunun son iki ayında protein tozu ve amino asit tableti kullanmaya başladım. Hiç bir zararını ve olumsuz etkisini görmedim. Protein tozu almasam ne kadar gelişirdim bilmiyorum ama şu an aşırı derecede memnunum halimden. Cidden çok büyük fark var 4 ay önceki halime göre. Ben bile inanamıyorum desem yeridir. Zaten her ay ölçülerin alınıp yazıldığı programı inceleyince insan görüyor gelişimi. Sözün özü aylardır kullanan biri olarak bir zararını görmediğimi söyleyebilirim.

eğer yaza bomba gibi çıkmak istiyorum ya da bu işi ciddi ciddi devam ettirecem diyip başlıyosan bence almalısın. kısa zamanda 3 ay da doğru çalışma ile gerçekten etkisini gösteriyor. protein tozu almayan birisi ile alan birinin 3 ay sonra ki vücütlarında gerçek anlamda büyük farklılık oluyor... ama bu birazda kasların yapısına bağlı olarakta değşşiyor..size önerim protein tozlarından çok amino haplarıdır..onlar özellikle bench presslerde büyük etki yaratıyor. yanlız burada markalar çok önemli.her markanınki işe yaramıyor. size kesin çözüm için ultimate i öneririm..bayağı iyi markadır ama diğerlerine oranla biraz pahalıdır.haa bide haplar bayağı büyüktür önceleri yutmanız çok zor olabilir.

baba gel sana haşlama et yapayım, hemde sebzeli. suyuna da ekmekle bandrake yaparsın.
ps: en güzel toz leblebi tozudur.

bende başlamayı düşündüm şimdi gerçi kahvaltılarda bile 3-5 sosis yiyen bi insanım ama bakalım bende sizin gelişiminize göre belki başlarım gözle görülür bi fark olursa
ne marka aldınız

www.itusozluk.com

evet o'ymus. janset'e de benziyor hafiften.

genç olmayan hali de programda şu anda.
beyaz kısa saçlı hanım.

cevap gelmiş, ben de müjganın kadın adı deil, kirpik olduğu bilgisini verip öteki postlara süzüleyim. bye.

zaten "anlaşırız" değil, "ağlaşırız" diyor.

(bkz: naşide göktürk)

bunun bir sabitinin olması mümkün değil ya da bu konuda genelleme yapmak. kısa vade için konuşuyorum tabi. sonrasında yaşlanmadır, bazı sağlık sorunlarıdır derken daha sakin geçmesi konusunda genelleme yapabiliriz.

ergenligin ilk yillarindan sonraki 4-5 yila kadar erkek olarak bizler elimiz cukumuzde dolasiriz. hep azgin olunabilir ama o ilk yillardaki gibi durmadan ureten bir organizma olmaz.

evlilikte de boyle olsa gerek. hep ayni kisi ile seks yapmak bir yerden sonra o kisiyle ilk kez yapilan kadar heyecanli olmayacaktir.

dondurmayı çok seviyorsunuz ve dondurma çok zor alabildiğiniz, her zaman elde edemediğiniz bir şey. ve gün geliyor ki ne yaparsanız yapın dondurma her daim buzdolabınızda yer alıyor. hem de sürekli çikolatalı. dondurma yeme isteğiniz ilk günkü gibi olur mu sizce? evlilik de onun gibi aynı. her gün aynı dondurmaya ne kadar sos dökerseniz dökün, türlü tatlılarla birlikte yerseniz yiyin dondurma aynı dondurma. o yüzden de elde etmenin, sahip olmanın rahatlığı tutkulu sevişmeleri zaman içerisinde yok ediyordur.

bu konuda bi etken varsa o da birlikte olunan süre sadece. 2 aylık evli bi çift, 3 yıllık sevgili olan bi çiftten daha aktif olur. evli olup olmamakla ilgili diil yani. 6 yıldır beraber olan sevgililerin cinsel hayatıyla, 6 yıldır evli çiftin cinsel hayatı arasında bi fark olmaz. yani kişilere göre değşir tabi de, sadece evli olup olmama sebebiyle bi değişiklikten bahsediyosak, bence olmaz.

ama bu normal. geleneksel bir bakışla izah etmeye çalışıyorsun sen kendi kendine. zira eş kutsaldır, hani çocuklarının anası, yuvanın kurucusu felan. gelgelelim eskiden olmasa da şimdilerde kız arkadaş olarak kabullenilen -ki gelecek planları yapılmayan kişi anlamı taşıyor çoğu kere-, anlık haz sağlayıcısıdır. işlevi haz sağlamakla sona erer. ona karşı herhangiş bir sorumluluk hissedilmediği gibi, ortalama bir rol bile biçilmez. eğreti gelin misali, sadece belirli bir ödevi üstlenicidir.
sonra sonra yaşam kendini 50, 60 ve nispeten 70 li kuşakların gelenekçi tutuculuğundan kurtarıp 80 li 90 ateşli ve sınır tanımayan genç dimağlara bırakınca, hemen her şeyde olduğu gibi evlilik veya ilişkilerimn biçim veya niteliği ile işleyişinde de sınırların ortadan kalktığı görülmektedir. hal böyle olunca, gelecek 10 yıl içinde hemen her türlü ilişkiyi çember içine alabilecek kısıtların mevcut olabileceğini sanmıyorum ve beklemiyorum. endişeliyim: evet!

duruma evlilik acisindan degil beraberlik acisindan bakmak lazim, simdi "evlilik" deyince sanki evlilik kurumu cinsel hayatin icine ediyormus gibi goruluyor, olayin evililikle alakasi yok tamamen beraberligin suresi ile alakasi var, bence.

o baglamda birak sevgili ile evlenmeyi, ilgili sevgili ile daha ilk cikmaya basladiktan iki hafta sonra bile kendisiyle sevismek ilgincligini yitiriyor bana kalirsa..

hem cok da mantikli boyle evolusyon gecirmis olmamiz, hayatta kalabilmemizin genetik varyasyona bagli oldugu donemlerde herkes tek esli gecinseydi su anda yoktuk ortada.. (ve bu butun gen paylasimi yolu ile cogalan canlilar icin gecerli) dogum kontrolu, tek eslilik falan tamamen yerlesik hayata gecmemiz ve yerlesilen yerin cevresindeki hammaddelerin, topraklarin vb. yerlesik nufusu gecindiremeyecek kadar az olmasi ihtimaline karsi, gelisim tarihinde cok yeni cikmis bir sey.

ogrenci akbili cikartman gerekMiyorsa yapman gereken tek sey herhangi bir akbil dolum gisesine giderek depozito bedelini (5-6tl falan olsa gerek) vermek ve doldurup giseciden almak. bas bas harca.

edit: ogrenci akbili cikartman gerekMiyorsa kisminin "m" sini eksik yazmisim ve hicbiriniz uyarmamis. yaziklar olsun cik cik.

öğrenci olmayanlar için de aynı şey geçerli.

ne güzel ya bende öterim dı nııı diye.. Peki herhangibir akbil gişesi verir mi bunu ? evrak gerekmez mi ? Atıyorum yenibosna metrosundaki akbil gişesinden anında alabilir miyim ? aslında atmıyorum en yakın o çünkü :)

alırsın..
ama ellerinde olmayabilir..

var da olabilir..
git, bi akbil dolum gişesine akbil alıcam de al. :)
rengini seç.

yani kimlik dışında başka herhangibir evrak istemiyorlar mı ?

kimlik de istemiyorlar yahu. o sadece öğrencilerin pasosu için gerekli. öğrenci akbil'İ daha az basar. o yüzden de akbili öğrencilerin pasosuna takarlar. bilet alırken nasıl kimlik vermiyorsan akbil alırken de kimlik vermiyorsun.

alt tarafı çoklu otobüs bileti alacaksınız. evrak falan gerekmiyor.
ver para al bilet. bu kadar

yok gerek yok. zaten sadece akbil alacaksan (mavi kart falan kullanmayacaksan) kimliğe de gerek yok diretk o anahtırlaklardan alıyorsun, ama sen akbil değil mavi kart istiyorsun sanırsam ona da kimlik yeter.

O anahtarlığa takılan şeye "akbil tomu" da deniyor. Ben de almadan önce çok hevesliydim. 4. Levent metro girişinden almıştım, bana bej renkli bir akbil verdiler. Bazı yerlerdeki tomların renkelri aşırı dandik olabiliyor.

6 TL ye (akbil dolduran) her beyaz İETT mobo'sunda satıyorlar.
İstediğin kadar yükle içine rahat rahat gez, indirimler oluyor onlardan faydalan.

violetta parra - "gracias a la vida" imis ismi. filmin sonunda yaziyor, ben ortasinda durdurup da aramaya girismistim. kalsin burda, arayan olur belki.

gabriella ferri o hatunun adı ;)

Mercedes Sosa'nin soyledigi "Gracias a la vida" sarkisi olabilir mi? "Hayat sana teşekkür ederim" gibi bişey diyor olması lazım.

O sarkiyi begendiysen Giorgia'nin "Gocce Di Memoria" sarkisini da tavsiye ederim.
Ferzan Ozpetek'in film muziklerinin hemen hepsi bu tarz ve guzel...

versailles paris'in yanibasinda bir semt. su sarayin oldugu yerden bahsediyoruz oyle degil mi? ufacik bir yer, koy.

ben olsam sorbonne'u secerdim, hem adi var, havasini koklamak var hem zaten dersleri gecemessende gecmessin, bir donem uzar ne olcak. yalniz paris asiri pahali, oyle boyle degil. 4 gunde 150€'su konaklama olmak uzere 2 kisi toplamda 400€ harcadik ki bu iki kisi sadece mcdonalds ve sandvic yiyip supermarketten, eyfel haric hic bir turistik yere de girmemisti. sadece 2 kere kahve icmistik bi kafede. nereye gittigini anlayamadik ama domatesin kilosunun 6€ oldugunu soylersem anlarsin bir seyler.

sozun ozu maddi durum aileden biraz katkiya izin veriyorsa paris derim.

ben de onu diyorum işte adı var ama havasını solumak öyle pek de ilham verici olmuyormuş. sonuçta erasmus bu sorbonne ya da başka yer çok önemi olmuyor ilerde. geçen ay geldi arkadaşım sorbonne'dan. erasmus öğrencisi diye herhangi bir kolaylık yapmıyorlarmış. "sırf yabancısın diye az not verdim" diyen hocalar oluyormuş. sonuçta yüksek lisans gibi bir imkan olsa tabiki çekerdim eziyeti ne kadar büyük olursa olsun. ama o arkadaşım gibi sorbonne uğruna disneyland'a gitmeden, eiffel'e çıkmadan, pantheon'u görmeden, pere lachaisse'i gezmeden gelmek istemiyorum. bunun üzerine başka şehirleri, civardaki ülkeleri de şöyle bir gözden geçirmek istiyorum.

versailles da olsa uzuyor okulum çok büyük bir ihtimalle. zaten versailles'a karar verdim gibi. anlattıklarımdan da anlaşılıyordur... ama versailles2ı yeterince bilmiyorum, çok fazla şey canlandıramıyorum gözümde. "paris'in yanındaki bir köy"'den daha fazlası vardır herhalde...

e arkadasim sen zaten versailles de okursan pere lachaise'i, pantheon'u, montmartre'i goremeyeceksin. bak uzatmak koymazsa sorbonne derim. dersleri gecmessen gecme kardesim bosver, yasamaya bak. bir daha ne zaman paris'de yasayacaksin?

versailles koy diyorum, bildigin koy. fotoraflarini ara google da ver gor. sorbonne ise pantheon un dibinde. sasma derim sorbonne'dan. sen bence uzatip uzatmamaya karar verememissin. buna karar verdiginde gidecegin yeri de secmis olacaksin zaten.

paris'de zaten gece hayati, genclik falan yok. onun yeri barcelona. fakat gezip gorme anlaminda paris'den bol sey yok baska yerde. ama o da 1 haftada bitecek iste. cok sey beklememek lazim havasindan baska.

domatesin kilosu 6 euro falan değil pariste o biraz abartı olmus, ucuz yerler de var. zaten okula gidiyorsun orası sana bir konaklama sağlar, herhangi bir avrupa şehrinden çok çok da fazla para harcamazsın pariste. sorbonne diyorum ben de. versailles gercekten de kasaba havasında, gerçi parise çok yakın gidiş dönüş bi saatten biraz fazla sürüyor yol olarak. zaten okulun uzamıs bence pariste yasamak guzel bi fırsat. bi de merak ettim hangi bölümde okuyorsun sorbonnela değişim yapan?

ben sorbonne mu versailles mı diye sormuyorum ki. şurayı burayı görmek derken, okul yüzünden başka şeyler yapmayı ertelemek istemiyorum anlamında dedim. evet paris'e 1 saatlik yok onu biliyorum. hiç de fena değil. ben sorbonne'da kasıntı hocalarla uğraşıp bide yabancıyım diye o muameleyle uğraşmak istemiyorum. tecrübe edildi çünkü. kız kastı kendini yine 1 tane dersi geçemedi, sokakta kaldı koca sorbonne bir kalacak yer ayarlayamadı. süründü geldi. derslerden geçsemde okul uzuyor ona karar verdim. en azından içim rahat olsun, biraz daha başka yerleri gezmeye cebimde param kalsın istiyorum. insanlar daha yardımcı olsun, işim çok zor olmasın istiyorum. gece hayatında değilim zaten ama şöyle düzgün 1-2 pub olsun. versailles bunları karşılar mı?

danone bunu "orman meyvesi" diye çevirmişti

bogurtlengiller diyebilirsin sanirim.

bizde tam karsiligi yok aslinda, ingilizce de bile farkli tanimlar var:
"true berry", "false berry" ve sadece "berry" olarak...

orman meyvesi iyiymi$ ya. kullanirim ki ben bunu. eyvallah :)

yemiş diyen de var :)

italyanca'da da frutti di bosco derler, orman meyveleri. bizde de dense fena olmaz.

Orman meyvesi dogru olsa da acikcasi benim aklima cilek vs'yi getirmiyor. Yanlis gibi gozuken cilekgiller ve bogurtlengiller daha aciklayici.

Berry sozcugundeki sorun nut sozcugunde de var. Ona da care bulalim hazir konu acilmisken.

Tom Bombadil'in eşi Goldberry Altınyemiş diye çevrilmişti, bence fena değildir. Sonu berry ile biten envai çeşit meyvenin Türkçelerini yaban mersini, frenk üzümü, şirin çileği şeklinde de görebilirsiniz tabii.

bazi takimlarin var. ornegin real madrid kralci (re kral demek itl., isp.de oyledir) iken atletico madrid halkcidir gibi. bu da ispanyol ic savasina gidiyor sanirim.

ya da fenerbahce zengin takimi iken besiktasin esnaf takimi olmasi gibi. (bu yakistirilmis bir sey, kesin degil)

Genelde taraftarları yüzünden böyle bir imaj olur ya da bazen siyasi olaylar yüzünden böyle bir imaj oluşur.. Lazio'nun ve Real Madrid'in faşizan takımı olarak anılmasının sebebi budur. Türkiye'deki takımlar arasında en öyle bir ayrım fark edemedim.

2000 yili oncesi tum takimlarin stadlarinda istiklal mar$i okurken bozkurt i$areti yapan taraftarlar cogunluktaydi. ben bu ki$ileri pek gormuyorum artik. yabanci takimlar icin bi$i diyemicem ama turk takimlari icin siyasi kimlik ta$iyorlar argumani yersiz olur. kulupler her kesimden taraftara sahiptir. belki biraz bjk taraftarinda sola egilim vardir ama, popularite olayindan ba$ka bi$i degildir. yani livorno'ya sempati duyup, inter ve lazio'dan nefret etme kli$esi her kesimde, her ulkede vardir.

Bizim 3 büyüklerde böyle bir şey olduğunu düşünmüyorum..
Trabzon'un genel taraftar profili görece siyasi! bir profil çiziyor.Ancak ısrarla:
(bkz: st pauli)
(bkz: livorno)
(bkz: atalanta)
(bkz: acap)
Bu arada Lazio'nun dışında milano curva'larının da genelde ırkçı olduklarını da belirtmeliyim

solcu kavramını modern kavramı ile karşılamak sorunlu görünüyor.

hem solcu hem modern diyelim o zaman..

italya'da genel olarak kırmızı renklere sahip takımlar komunist/solcu, mavi renklere sahip takımlar ise sağcı olarak bilinir. bir de chelsea kapitalist :D

aslına bakarsak galatasarayın bir fransız ekolünden geliyor olması (kuruluş, bildiğim kadarıyla yönetim kurulundaki insanların gs lisesinden felan geliyo olması ) onlar bir eski jöntürk anlayışı efendime söyliyim bir cumhuriyetçilik izi bırakabilir. yabancı ülkelerde özellikle italya ve ispanya da barizdir. barcelona nın bir katalan kulübü olması katalan ispanyol çekişmesi falan filan

boca juniors ile river plate için de söylenir bu tip şeyler. ilk olarak river kurulmuş liman patronları tarafından, sonra işçiler boca yı kurmuşlar. o yüzden river burjuvaziyi boca ise proletaryayı simgelermiş arjantinde.

(bkz: ss lazio)

(bkz: solcu futbol kulupleri)

en baba sol takim dinamo mesken'di. 12 eylul yonetimi kapatti klubu.

basligindan detayli bilgi alabilirsin.

yine derken? geçen dönem de istememişlerdi ki? (fen fakültesi adına konuşuyorum)

edit: her dönem istiyorlar? hangi fakülte istiyor yahu? yıllardır şu okulda okurum, bi ilk kayıt zamanı istemişlerdi.

her donem istiyolar maalesef. album yaptilar fotograflarimizdan "dunu bugunu" diye. fotograf kesin istiyolar da ikametgahi vermedim ben gecen donem bisey demediler.

edebiyat fakültesindeyim. ilk dönem alıyorlar ikamet ve fotoğrafı sadece. ikinci dönemde yalnız dekont yeterli. daha dün yaptırdım ben gayet sorunsuz bi biçimde.

edebiyat fakultesi her donem alip o fotolara biyik, sakal falan ciziyolar sanirim. hatirlamiyorum her yenilemede verdim mi vermedim mi diye malesef.

iktisat fakultesindeyim öyle bişi hiç istemediler.

hukuk fakultesindeyim tam 5 senedir
sadece banka dekontu istiyorlar...
bizim boLumden daha prosedürlü oLanlar varmıs demek ki!

kanserojen madde.

bi an için sağlığa hiçbi zararı olmadığını düşünsek bile ki kesin zararı vardır, tadını bozar yemeklerin ,hele sulu bişiler yediginizde kopurmez mi o yemek. ıyk.

bağırsaklarınızı da bozabilir.

mideyi bozuyor. tecrube ile sabit. tadi da igrenc, kusasim geldi yine. yikanmaya calisilip da kopukleri iyice temizlenemeyen pet siseden su icmistim..

@want2die

bizim alamanci kuzenler de almanlarin gegirene aferin, osurana bravo dedigini soylemislerdi de sonradan fos cikti.

durulama gerektirmeyen deterjanlar oluyor. onlardan sanmıştır belki.

durulamazlar ama yikadiktan sonra once sulari suzulsun diye bekletip, hemen ardindan iyice kurularlar. kuruladiklari icin birsey olmuyor olabilir.
@kahvegibi deterjanlar ayni, bildigin pril palmolive vb. suya az deterjan koyuyorlardir az kopuruyodur. bizim gibi temiz olsun diye deterjani hem sungere hem suya boca etmiyorlardir. hem su tarassufu hem deterjan :)

bildiğim kadarıyla avrupada satılan deterjanlarla türkiyede satılan deterjanlar farklı. bizdeki deterjanlar daha çok köpürüyor. onlardakiler köpürmüyor. türk tüketicisi deterjan köpürmeyince yıkamadığı algısını ediniyormuş.

o yüzden bizdeki deterjanların durulanması lazım.

bulaşık deterjanının içinde su, yüzey aktif maddeler ( en önemlisi ve türkiyede en çok kullanılanı sodium lauryl ether sulphate SLES diye geçiyor ) koruyucu,parfüm,boya ve tuz var.

Yüzey aktif maddelerin ( surfectant) kimyasal kökenlileri de var bitkisel kökenlileri de var. bitkiselleri zarar vermez diye biliyorum. hayvansal kökenli olnalarda var ama kullanılmaları hoş karşılanmaz.

doğa dostu diye ortaya çıkanlar bitkisel yüzeyaktif madde kullanırlar. mesela alman frosch'un içeriği % 98 oranında doğada çözülebilir ve içindeki koruyucu, parfüm ve boya kozmetik sektöründe kullanılanlardan seçilmiştir.

hatta reklamlarında iki kız deterjan köpüğünü birbirlerinin suratına üflerler.

sizin alman bu reklamdan görmüş olabilir

cevaplara teşekkürler. deterjan ingiliz deterjanı (bkz: tesco), bi farkı var mı bilmiyorum. şimdilik sadece psikolojik olarak rahatsız etti, metabolizmada bi değişiklik yok. ama uzun vadede kanser eder adamı yaa, ben akşama bi konuşayım ev arkadaşıyla.

bulaşık deterjanının en süper etkilerinden biri yağı emülsifiye etmesi (fiziksel olarak daha ufak parçalara ayırması). amilaz da vardı galiba. amilaz zaten tükrükte falan var, emülsifiye eden bi faaliyetin de olması lazım insan bedeninde. bunlar gayet insanın sindirim yüküne yardımcı(!) olan şeyler.
buna karşın deterjanı bazik diye de hatırlıyorum. bu noktada mideyi rahatsız edebilir.
ama bunun yanında dendiği gibi boyası parfümü hedesi hödösü bunlar hem deterjandan deterjana değişen, hem de ne idüğü belirsiz şeyler.
neticede bulaşık deterjanı yenmek üzere dizayn edilmediğinden, arkadaşınızın görmez tarafında suya tutunuz :)

deterjanın arkasını okudum, bitkisel kökenliymiş. ev arkadaşına da sordum, bulaşık durulamamak ailesinden gelen bir alışkanlıkmış, ama her alman da böyle yapmıyormuş. haklısın sağlıksız olabilir dedi, dikkat edecek bundan sonra :)

arkadasim 2 sene evvel 2000 modelinin 1,2 motorunu 12,000 tl'ye almisti. bunun disinda saf satis fiyati icin sahibinden.com'a da bakinarak bir fikir edinebilirsin.

aracın kaç model olduğunu söylememişsiniz. vergi o olmadan hesaplanmaz.

zorunlu arac sigortasi ile kaskosu var bi de. bakima girer bir de o arac her sene. ulan su arabalar yok mu masraf baska bir sey degil.

kaskoya 1000~ lira

trafik sigortasıda 180~

7000 km de olduguna gore daha genc bir arkadas, bunun bakımını servis de yaptırmak isteyeceksin,15000 e geldiginde min 300 servise gider.

1-3 yas arası 1.2 motor senelik, 393.00 TL

bakımı yetkili servise yaptırırsan o kadar tutar. özel serviste yaptırırsan 10.000 km de bir 100-130 lira arası verirsin. tabi ekstra durumları saymıyorum, standart bakım bu. alırsan haber ver ama ben de corsa cıyım. yönlendiririm seni iyi bir servise.

diğer konu ise yakıt durumu. arabanın 1.2 olması seni aldatmasın, yakıt olayı bayağı fazla olabiliyor. eğer çok fazla km yapmayacaksan önemli değil ancak aksi halde dizel almanı tavsiye ederim. ben 2004 model cdti kullanıyorum ve gayet memnunum.

kaymakamlıklardan alınıyor diye hatırlıyorum ben.

apostille kucuk bir onay kagidi ve bedava, unutma. sadece kaymakamliklarda bedava, valiliklerde 10tl gibi bir sey de duymustum. nette bir cok bilgi var konuda, duyuruda da var oldukca doyurucu. ufak bir arama yaparsan oldukca tatmin edici bilgilere ulasabilirsin. malum pek cok kisi ugrasiyor bu konularla.

bu konuda dikkat edilecek şey yeminli tercümanın hangi noterde onaylattığı. mesela ben anadolu yakasında çeviri yaptırmıştım ama noter karşıda çıktı. çok uğraştırdı. size yakın bir yer olmasına dikkat edin ve çeviri yaptıracağınız yere sorun.

çeviri bürosu noter ve apostil işlerini sizin için halleder, "çeviriyi yaparız, diğerlerini sen gidip yaptırırsın" diyen veya noter onayı ile apostil için (noterin aldığı ücret haricinde) ücret talep eden olursa başka büroya gidin, çakallara para kaptırmayın..

referansı vardır birinden. torpil harici başka nasıl olabilir ki? 47 bin kişiden tombala mı çekecekler? aklı başına gelmiş mi diye inceleyememişlerdir. hatta onay bekleyenlerin ilk 10 entry'sini okumaktan başka vakit ayırmıyorlardır. ben de olsam takip etmezdim, edemezdim. ama kafadan torpil demek de yanlış. moderatörler yanlış yapabileceklerini söylediler. eğer ki çaylak olan onuncu nesil sabırtaşı yazar yanlışlık sonucu çaylak yapıldıysa hatalarını düzeltmişlerdir.

benim fikrim, toplu alım yapılmadan bu onay bekleyen çaylaklar azalmaz. 47 bin küsür kişi var şuan. yeni kayıt olanlar da var, çaylak yapılanlar da var. yamulmuyorsam galadnikov yazarlıktan çaylaklığa düşürülenlere yeni bir sistem geliştireceklerini söyledi. yani tam olarak nasıl bir şey olacak bilemiyorum. ama bir şekilde ayrım yapılacak sanırım.

krizalider dogru soyluyor, referans olayi cok belirleyici bu konularda. sizin dile getirdiginiz olay ile cok karsilastim hatta entry silinme istatistikleri benim istatistikleri 2 ye 3 e katliyordu, ama hala sabirtasiydi, catlamamisti.. bunun haricinde caylak edilen yazarlarin farkli bir standart uzerinden degirlendirilecegi bir sistemin olmasi sahane olur, eger boyle birsey varsa araba alirim.

onay bekleyen çaylaklar tam olarak kayıt sırası ile alınmıyor diye hatırlıyorum. şimdi üşendim orayı buraya okumaya. tek hatırladığım eskilere öncelik veren ama ara ara yenilerden de alan bir sistem olduğu.

burada iki noktayı hatırlamakta fayda var. öncelikle sözlükte yazmak için kimse para vermiyor, kimse sizi yazmak için zorlamıyor. yani bir hak iddia etmek zor. ssg yarın gelse, "hadi arkadaşım güle güle, yolumuza ilk 5 nesille devam ediyoruz, diğer herkesi kovduk" dese kim ne diyebilir?

ikincisi de, sözlükte yazar olmak, statü getiren, para getiren, bir şey getiren bir sıfat değil. yazdınız diye kimse size para vermiyor, devlet vergi muafiyeti sağlamıyor, ya da cv'nize yazamıyorsunuz, atla deve bir şey değil, bu kadar heyecanlı olmaya gerçekten gerek yok. gerçekten çok önemsiz bir şey. bugün laptop almam lazım mesela, dolar 1.73 olmuş. geçen hafta 2250 tl olan laptop, bu hafta 2420 lira falan olmuş. teknosa'ya girsem "ben sözlük yazarıyım, bu laptop'ı bana geçen haftaki dolar kurunda hesaplayıp verir misiniz?" desem, adam "sözlük ne?" diyecek. hayatın gerçeği bu. gerisini sallayın gitsin.

hoş olsun, olmasın. gerçekten..

çaylak sırasını bırak 40-50 tane götümüze girebilir sebebiyle silinmiş entrysi bulunan ve hala yazar olanlar var.

yani nerden tutsan elinde kalıyor.

takmayin bunlari hocam, bi sekilde halolur ben alistim caylakliga.. ilk entry'mi kasim 2007 de girmisim ve 7 bin kisinin arkasinda siradayim..

bence olaya öyle bakmamak lazım. bahsettiğin yazarın hatası yazar tanıtmaktan kaynaklanmaktaydı. gerçi bunu hata olarak görmek de pek doğru değil aslında. yani formata aykırı bir durum söz konusu değil ve böyle yazar tanıtan çok yazar var. ne bilsin adam "xinci nesil yazar" diyince çaylak edileceğini? bir moderatör mesajla "artık tanıtmasan?" dese, bir daha yapmazdı bence. kısacası, hatalı entry girip çaylak edilenlerle aynı kefede olmaması doğaldır. çünkü sözlük formatında "yazar tanıtmayın kardişim" gibi bir cümle yok ama entry silinme sebepleri*** açık açık yazmakta. yani senin uyarın çok önceden yapılmış. e sen belirtilen uyarılara uymadan hatalı entry girersen, çaylak edilirsin. onun uyarısı yoksa neden çaylak edilsin ki?

@co2s2

2001 yilinda 15 yasindayken uye olmustum sonra 2004'de uctum. belki dediginiz gibi magazalarda eksisozluk yazarina yonelik indirim olmayabilir fakat sozluk benim cocukluk anilarimi tasidigindan kendimce ozel bir yer.

@rectoa co2s2 doğru söylüyor yani pek bir şey olmuyor yazar olunca .ben 3 aydır yazarım henüz .çaylaklık dönememideki entrylerimimde sildim. toplam 2 entryleri ile duruyorum. ne yapıyım gazete başlıklarına girip herkes bir şey sallıyor bende mi sallıyım. kimse birbirinin yazdığını okumuyor zaten.herkes yazmak için yazıyor, anket yapıyor yani tamamen gürültü. sadece eksibition'a giriyorum işte geyik yapıyoruz, biraz forum yapıyoruz olan bu.

pardon kobrettii diyecektim. :)

pardon kobrettii sende değilsin. turtle diyecektim :9. biri şu mesajlar nerden editleniyor göstersin bana.
edit : @krizalider yaptım . teşekkürler :)

@camasir suyu mesajın tarih saat kısmının sağında "/msg" "..." "X" var. "..." olan link mesaj değiştirmek için dizayn edilmiş. :)

@nochristrequiress

çocukluk anılarını sözlükte mi yaşadın? kötü.

@nochristrequiress : arkadasım sen daha sozlugun konseptini cozememissin ki..
neyin muhasebesini yapıyorsun anlayabilmis degilim. ayrıca,''ben cocukluk anılarımı sözlükde yaşadım'' demen, bi hayli güldürücü.. allah iyiligini versin :)

1) bundan tam 8 yıl önce dhl ile norveç'e bir adet zarf gönderdim. 57 milyon tl'ye o zamanın parasıyla. dolayısıyla normaldir bence fiyat.

aramex'le gorusun bır de derım. cok makul fıyatlara yurtdısına gonderım yapıyorlar, ustelık cok da hızlı. ancak ben sımdıye kadar hep evrak gonderdım. sız yıne de bır konusun bence. istanbul telefonları da; 0212 4943636

sık kargo gönderen şirketlerin özel antlaşmaları oluyor, yarı fiyatına veya daha indirimle gönderebiliyorlar. Arkadaş, eş dost bir soruşturun.

amerikadan bir bas gitar 4 gunde ulasan gonderiyle fedexden 400$+ ya mal oluyor. ordan hesap edin.

ptt ile polonya'ya 3 şişe rakı yolladım paramparça olmuş şişeler. pttnin mi yoksa polonya pttsinin mi suçu hiçbir zaman öğrenemedim. polonya pttsi de neyse artık.

ptt kırılgan eşya yolluyor yani evet. gerekirse kırıyor da hatta.

mng yurtici kargo ya falan sorun, ben 3 sene kadar once yurtici kargoyla almanyaya gondermistim birseyler, 2 gun icinde ulasmisti sorunsuz sekilde, ucret de gayet makuldu.

aramex ptt ve mng ile konuşacağım.

mrtksn kusura bakma teklifin yeterince cazip değil.

tekrar teşekkür.

ne beşiktaş'ı? fıstık gibi yer. böyle burnumuzun dibinde güzel yerler var da bilmiyor muyuz yoksa? bilen varsa ben de sevineceğim.

besiktasta boyle bir yer olduysa da muhtemelen baska bir yuzyildadir ya da baska bir besiktastir o.

sanki bu rus sitesinin reklam amacli oyunuymus gibi geldi bana : )

değil tabii ki de, sitedeki diğer fotoğraflar normal;

www.brodyaga.com

bi bunda mı çakallık peşinde koşmuşlar çözemedim.

resim belki de lost adası beşiktaş civarına demirlediğinde çekilmiştir. baksanıza, bizim ada değil mi?

ayrica buranin neresi cennet? o vatozlar igneleriyle adamin gogsunu deserler kamil deserler.

Amasra burasi.
www.wallpaperlink.com

beşiktaş merkezli bir emlakçının başının altından çıkmıştır kesin :)
bilmeyen yer belki demiştir herhalde

türkiye değil, o kesin.. dağların şeklinden belli.

resimdeki vatozların yaşam alanı "Güneybatı Atlantik'te, New Jersey'den Florida'ya, ayrıca Meksika Körfezi'nde, Bhamalar'da ve Karayip Denizi'nde yaşar."görüntüye bakılırsa ya bahamalar yada karayipler ama googleda bulunan sonuçlara göre bahamalar burası.(evet araştırdım)

abbasağa parkının orda burası.güzel yerdir sakin.

Karadeniz'de vatoz hayvani yasiyor ama Amasra'ya gidip ozellikle gormedim. Ayrica ben verdigim link'e gore soyledim, emin degilim yani, gitmedim oraya.

motor iskelesinin ora...

bilenler için söylüyorum inönü stadının deniz tarafındaki kalesinin önü orası. boşuna demiyorlar dünyanın en güzel manzaralı stadı diye.

Başka bir Ülkede daha beşiktaş diye bir semt var herhalde :)

burası beşiktaş olsa bizim türk balıkçılar vatozları zıpkınla vurur, sonra kuyruğunu kesip kalkan diye satar. ha teknede öyle takılan ablaya bir şey yapmazlar, buna eminim.

kartalkaya'nın pistlerinin güzel olduğunu duymuştum. ama acele et bir aya kadar kar kalmayacak etrafta. ayrıca kartepe de var.
bütün merkezlerde kolay bir pist mutlaka vardır,sana en uygununa git bence.

erciyes.

kartalkaya... dorukkaya ve kartal otelin pistleri hem sayı olarak fazla hemde skipassler fiyata dahil oldugundan maliyet olarak uludag vb otellerinden daha dusuk.

erciyes'e bir iki bir de benimki (oy).

kayaktan hep nefret etmis biri olarak gecen sene mart basinda dagcilik klubuyle gittik, 3 ogun sicak yemegimizi yedik, sicak duslarimizi aldik. o tarihe kadar hayatinda kaymamis olan ve pisti ilk gordugunde "bunun en tepesinden de kayabilecek miyiz bakalim?" diyen ben ilk gunu ufaktan kayaraktan (hoca direktifleri ile) bayagi mesafe alip, ikinci ve kalan gunlerde firil firil en tepeden kaymaktaydim. cok da zevkliymis.

yani erciyes'e bir de benim oyum var..haftaya yine gidiyoruz, hadi bakalim.

burnunuzun dibinde elmadağ diye bir yer olmalı.

pist uzunluğu, pist genişliği, pişt açıklığı ve fiyatlar bakımından erciyes cok mantıklı..yaklasık 15 yıldır kayak yapan ve son 4-5 yıldır aşmış bi şekilde kayan biri olarak soyleyebılırım ki erciyes kayarken zevk almak için ideal biyerdir. dünyaca ünlü toz kar'ını söylemiyorum bile..