Bence seçimde silinecek ama çok artmış gibi geldi.

personal gideri dışında ne gideri var çok merak ediyorum. anormal fazla yıl içinde üçüncü zam oldu.

Eskişehir'de de aylardır 30 tl merkezdeki otoparklarda (tüm gün).
Yol kenarı belediye işletmesi de ilk saat 26 idi galiba. hatta çarşıda bir iş merkezinin altında ilk saat 50tl'ydi şubatta.

Şahsi görüşümdür, istanbulda bazı şeylerin pahalı olması gerekiyor, yani merkezi semtlerin trafiğin yüksek olduğu yerlerde otoparkların pahalı olmasında sakınca görmüyorum fakat merkez kalabalık ilçeler dışında da ispark çok ucuz sayılmaz şu anda, pendik tuzla sakin semtler ama otopark ücretleri yüksek kaçabiliyor.

Bunun dışında belediye politikalarında dengesizlik olması eleştireceğim noktadır, bir tarafta istanbulda sosyal yardımla milyonları yaşatmaya çalışıp, ücretsiz anne kart, askıda fatura, belediye lokantası gibi şeylerle birilerine bedava hizmet sunup diğer tarafta bazı hizmetleri böyle pahalandırmak iki yüzlüce geliyor.

akşam belli bir saatten sonra sıvı, yiyecek tüketmemeyi deneyin, akşam 8den sonra mesela.

Eğer sık ve her gece kalkıyorsunuz bir üroloğa görünün.

@aman üstüme geliyorlar
Seker baktirdim cikmadi

@my fault

Merak ediyorum bir defa da olsa wc ye kalkmadan uyunabiliyor mu

son 10-15 yıldır 1 defa bile wc için uyanmadım. en son herhalde çocukken olmuştur. ama biraz yetersiz su tüketiyorum bu da aslında ciddi bir sorun.

Büyüme ve ağrı yoksa bir yere gitmene gerek yok. Seninki sağa, bendeki de sol tarafta park halinde ve yıllardır sırtımızdan geçiniyor kendisi.

Doktora görüneli 15 yıl olmuştur sanırım.

bir genel cerraha görünebilirsin. muhtemelen ultrason ile bakılır, yağ bezesi ise anlaşılır.

genel cerrahiye görünmelisiniz. büyük olasılıkla lipoma olabilir.

bazı belediyelerin poliklinikleri oluyor. bazılarında göz de var. onlarda kalabalık oluyor ama en kötü 1 hafta sonrasına bulunabiliyor.

Bazı göz merkezleri veya hastaneleri lazer ile ilgili bilgi almak istiyorum dediğinde ücretsiz muayene veya muayene farkı almadan işlem yapıyor. Lazere uygun olup olmadığınıza bakarken gözlük numaralarınızı ölçüyorlar. Siz rica ederseniz reçeteye yazarlar. Düşüneceğim diye cevaplayıp reçeteyi alıp gidersiniz. Etik değil ama yapılabilir.

hocam bu ayakkabılar kış için fakat trail ayakkabıları, yani doğada yürüyüş-koşu yaparken hafif dişli-tırtıklı tabanları toprağa kayaya taşa iyi tutunur kaymaz düşmezsin

fakat bunları şehirde kullanırım diye alırsan kaldırımda, merdivende, asfaltta, dükkanların önündeki fayans döşemelerde buza basmış gibi kayabilirsin, en tehlikelisi de yağmur sonrası nemli hafif ıslak zeminler

herkes markasına görüntüsüne aldanıp alıyor fakat şehir kullanımına çok da uygun değiller aslında

bottan farkı bir kere bilek boyu. yani botun bileği uzun olduğu için oradan soğuk direkt giremiyor. onun dışında normal botların yüzeyi itibariyle kirlenmesi vs. pek sorun olmuyor yani çamura kara bat istediğin kadar botu öyle gıcır gıcır tutmana gerek yok ama bu ayakkabılar biraz kötü durabilir çamura kara batınca temizliğiyle uğraşmak gerekebilir arada. bu ikisi sizin için sorun değilse giyilir kışın da. ben eskiden düz spor ayakkabı da giyiyordum karda çamurda ayağım kolay üşümediği için ama işte çok batıyor bir de bot sıcaklığı güzel hissettiriyor diye bıraktım o işi.

gore-tex su iticiliği ve su geçirgenliği yüksek olan kumaş markası.
ben olsam adidas yerine asıl işi outdoor olan salomonun modellerine bakarım.

Bence evet. Açılan kuyuların da çoğunda su kısa vadede bitiyor. Youtube a bir bakın.

Dolandırıcılık da olabilir, bi de bazı dini dernekler su kuyusu açarken yanına camii, kuran kursu falan açıyor biraz "misyonerlik" faaliyeti olarak kullanıyorlar. Yıllaaaar önce yaşadığım ilçenin müftülüğü böyle bi kampanya yapıyordu Burkina Faso'da. Afrika hem doğal kaynakları hem de genç nüfus bolluğuyla önümüzdeki 50 senede çok önemli bir hâle gelecek çünkü tüm dünyada nüfus baya yaşlanıyor. Pek çok ülke yatırım ayağına Afrika'da güç elde etme peşinde. Bu su kuyusu işi de o amaçla kullanılıyor olabilir

herkesin farklı sayıda paylara bölüyor maliyeti normal

kızılay, bir devlet kurumu, herkesin gözü önünde, elindeki battaniyeleri saklayıp fahiş fiyattan sattı depremde.
gözlerden uzak, hiç kaydın kuydun olmadığı afrikada nelerin döndüğünü tahmin etmek zor değil.

Hakan Girginer diye bi abi vardı Su Savaşları diye bir programda çıkıyordu TRT'de, sosyal medya yoluyla ulaşabilirseniz belki ilk elden bilgi alabilirsiniz.

Amaç tamamen misyonerlik. Su kuyusu açmak için toplanan paralarda bunun finansmanı.

proje ekranını biliyorum bir vakfın
tüm maliyet kalemleri ve yapılan harcamalar listeniyor o kuyu için
inşaat malzemesi, tenik malzemeler, ulaşım, yerel çalışan, vakıf denetimine kadar
10 senelik işletme/faal tutma maliyeti hesaplanıyor

para artatrsa yine bu projeler için tutuluyor, extra maliyet çıkarsa yine aynı mantıkta karşılanıyor

kötü niyetli biri olmadıkça sistem gayet düzgün

antalya'da bir köyde malatya'da bir mezra'da su yok kuyu açtıralım desek ilgilenmezler ama afrika mafrika olunca parayı din üzerinden cukkalamak için yalvarırlar. bunların dini fm'lerinde günde 10 saat filan bu tarz su kuyusu dilenciliği yapılıyor.

su kuyusu açtırmanın asıl sebebi için (bkz: kara para aklama).

eksisozluk1923.com

Ağrı kesici antienflamtuar bi kremle ov. Bi iki gün koşma.

muhtemelen hamlıktan, buna shin splints deniyor, googleda bu isimle aratınca gerekli açma germe ısınma soğuma hareketleri çıkar, bu 10-15dk lık hareketleri uygularsan daha çabuk atlatılır

Freebird +1
Ayrıca kompresyon çorabı veya sadece orayı saran tozluk öneriliyor.

14-15 bin lira civarında olur tahmin ediyorum.

Net 16 olur.

2024 yili icin enflasyon beklentisi %33. verecekleri zam %35 falan olacaktir ve tek seferlik zam verilecek eskisi gibi. belki secim var diye %40 falan yapabilirler. benim tahminim 15-16.

Seçim var en az 16.500.- TL olur beklentisindeyim.

o günün kuruna göre yine 450 dolar civarı olur. 2-3 ay sonra 400 dolar seviyelerine hatta altına düşer.
aslında sanayicinin, tekstilcinin, üreticinin ihracatta rekabetçi olabilmesi için asgari ücretin 350 doları geçmemesi lazım.

16500

14’e el sıkışılır. Dolar 30 olsa aralıkta 470$ olur normali hep böyle hatta 13750 bile olabilir. %40 üzerinde asgari zammı, seneyenin enflasyonunu körüklemektir. Umarım o hataya düşülmez

Düz hesap net 15.000 TL olur diyorum.

Aylık enflasyonlar %5 civarı çıkıyor 6 ayda basitçe %30 kadar zam lazım.

çoğu yatırım mantığıyla yüksek fiyattan alıp yüksek fiyattan elinden çıkartmaya çalışıyor. böyle oluncada insanlar haklı olarak sıfırlara yöneliyor.
aynısı benim arkadaş yüksekten aldı arabayı nasıl olsa fiyatlar dahada artacak diye şimdi satmaya çalışıyor. biraz uyguna koy bekletme diyoruz. ben 10-20bin lira kar için almadım. neyime yetecek bu kar diyor.
zaten piyasayı mahveden hep bu zihniyetti.

işte biz buna piyasayı ön göremeyip patlamak diyoruz.çok zarar edecekler çok.
zebille tesla,çin ve togg giriyor piyasaya geçen ay bayinin 1900 çektikleri araba dünaradılar 1750 ye bırakıyoruz diyorlar. 150 bin de takas desteği ile birlikte.
ikinci elciler daha çok bekler.

Yani araba piyasasında mantık aramamak lazım. Yüz binlercesi belki satılır diye koyulmadıysa bile emin ol on binlercesi öyle.

Eskiden sadece galericiler ve öğretmenler al sat yapardı şimdi herkes al satçı oldu. Piyasanın düşmesi de hiç gerçekleşmeyecek sanıyorlardı şu an panikle belki yine yükselir diye dua ettiklerine eminim. Kendi aracımın sıfırı 1.5 milyon, usul usul düşürüyorlar bugün 1.25'ye kadar ilan gördüm, daha da düşer düşsün de sorun değil bir tek benimki düşmeyecek neticede.

O 5-10 senelik araçlara 700-800 bin yazanlar da ya son birkaç enayi bulup onlara okutacaklar ya da satamayacak usul usul dengesini bulacak piyasa.

Toyota Corolla'da 100 bin civarı indirim yaptı örneğin daha bu hafta. 1 milyona sıfır Corolla alabiliyorken milletin ne idüğü belirsiz 100 bindeki tırt aracını kim ne yapsın.

2010 model ve 2020 model aynı aracın fiyatları aynıysa veya çok yakınsa bu piyasa hakkında çok konuşmaya gerek yok. İsteyen istediği fiyattan koyar ama satamaz, gerçekten satmak isterse ederini piyasa belirler.

Genelleme yapmak için yeterli değil ama favorime eklediğim görece eli yüzü düzgün, piyasaya göre "uygun" araçlar bile aylardır satılmadı.

gördüğün fiyatlar şişirme. piyasada nakit sıkıntısı var. sıfır araba bulunuyor. alıcıysan 50-60-100 bin aşağıya satılıyor gördüğün fiyatlardan 2. el araçlar.
yani gerçek olan bahsettiğin arkadaşının durumu. kalanı illüzyon.
çoğu insan daha uyanamadı durumu.

millet bu sahibindendeki fiyatlara neden bu kadar takiliyor anlamis degilim.
"bir malin fiyatini alicinin odemek istedigi rakam belirler" nokta.
isterse 1 milyonluk araci 2 milyona koysun, bu kural degismiyor.
sen bir rakamdan satiliga cikarttin, eger kimse aramiyorsa kimse o rakama cikmak istemiyor demektir, satmak istiyorsan fiyat kiracaksin.
piyasada ciddi nakit sikintisi var +1

millet tok satıcı. ihtiyacı olan banhsettiğiniz gibi, epey fiyat kırıp da satabiliyor.

evet ve renk düzeltme müdahalesi

instagram.com

bu adam sony a7 gövde ve 85mm lens kullanıyor

senin paylaştığın semkav da canon r6 ve 70-200mm lens kullanıyormuş

Göz de var canım. Eline her makine alan, her ps yükleyen böyle işler çıkaramıyor.

Ayrica cektigi kisiler model ve cekim kurgu.

paylaştığı final fotoğraflara bakınca photoshopta baya bir zaman harcadığı belli. ama çoğunlukla bu tarz çalışanların hazır presentleri var.
bunun yanında alan derinliğini ve doğal bokeh etkisini yakalayabilmek için uzun odaklı tele objektif veya 85mm 105mm gibi sabit odaklı objektifler tercih etmiş.
ama bunları yakalayabilmesi için çok iyi bir body çok gerekli değil. yine giriş seviyesi bir makine ve tele lensle benzer kareler yakalanabilir.

gss var ama borç görünüyorsa neredeyse her yıl uzatılan "geçici" uygulama ile ufak bir meblağ ödeyip sağlık hizmetlerinden faydalanabilir. hiç gss kaydı yoksa kayıt ücreti ödeyip ilk muayenesini olur sonrasında da yapılacak her tahlil, tetkik, işlem vs için ayrıca ücret ödemesi gerekir.

evlendiği için babasının sigortasından çıktı. evlendiği eşide yabancı olduğu ve muhtemelen sigortası olmadığı için onun üstünden görünemiyor.
bu yüzden kaymakanlığa veya sigortaya gidip gss başlangıcı yaptıracak. prim ödemesi lazım.
ödemezse borç yazar ama 6-7 lira gibi bir ücretle muayene olabilir.

Ben yaklaşık 15 yıldır nike'ı seçiyorum. Memnunum.

Bir Nike ayakkabım var, bir Adidas. Adidas rahatlık olarak daha iyi. Cloudfoam. Nike bu kadar rahat değil. O da rahat ama Adidas daha rahat geldi bana. Diğerlerini almadım hiç.

Ayak yapınıza ve modele göre değişecek bir soru bu mesela ben adidasla hiç rahat edemiyorum nike’ın kalıpları bana daha uygun çoğu zaman. New balance’dan daha memnunum. (Koşu ayakkabısı için konuşuyorum)

asics ede şans verilmeli. özellikle koşu ve yürüyüş ayakkabıları baya iyi.
kayona serisi hem kalıp hemde taban yapısı olarak çok iyi.
birde ara değerler bulmak mümkün. özellikle 28- 28,25 - 28,50 cm seçeneği olması benim için tercih sebebi.

çok genel bir soru olmuş. markalar genelde kullanım amacına uygun olarak özelleşebiliyor. trekking yapmak gibi bir isteğiniz varsa salomon iyi bir tercih olabilirken, günlük kullanmak için salomon almak tamamen gereksiz bir harcama olabilir. kullanım amacı, tarz ve bütçe ekseninde kendinize uygun ayakkabıyı seçebilirsiniz.

merhaba, ben 8900 serisini kullanıyorum yıllardır. normal fırçadan buna geçtiğimde dişlerimin hiç temizlenmediğini anlamıştım. farkı böyle anlatabilirim.

modeller aralarındaki en temel fark devir sayıları farklı. son çıkan üst modellerin devirleri daha yüksek. üst modellerde telefona bağlanma, farklı kullanım modları, basınç senforü falan var.
ben 6 senedir pro 760 modelini kullanıyorum. çok memnunun, dişlerin temizlendiğini hissediyorsun. sadece diş üstünde ileri geri hareketleriyle çok kolay temizlik yapıyorsun.

tek sorun yedek başlıklarının fiyatları çok artması. genelde 3-4 ayda bir başlık değiştirmeyi öneriyorlar.

markadan markaya çok değişiyor. numaradan çok ayağın cm uzunluğuna göre seçmek lazım. böyle daha rahat bulunuyor.
hatta asicste diğer markalarda olmayan 28,25cm- 28,5cm gibi dahada dar aralıklar mevcut.

Hangi spora uygun olduğuna göre de değişiyor kalıbı biraz. Cm hesabı en mantıklısı, beden tablosu oluyor çoğu markada zaten.

çevresi tarafından alaya/linçe uğramamak için olabilir ancak bahsettiğin diğer değerleri değiştirmek bence takım değiştirmeye göre daha zor ve dikkat çekici.

niye değiştirsin ki. değiştirdiği takımın tutuğu takımdan ne farkı var ki? ha ancak belki çok sevdiği bir oyuncu gelir onun etkisiyle bir sempatisi olabilir.
verilen örneklerde çok doğru gelmedi bana. insan zamanla eşiyle sorunlar yaşaya bilir veya din konusunda okuyarak doğru yolu bulabilir(din değiştirmekte aynı mantıkla gereksiz dinlerin birbirlerinden farkı yok) ama taraftarlıkta bir mantık yok ki.

Bence güzel soru düşündürdü. Küçüklükten kurduğumuz bağ ile ilgili sanırım. Kadınım, fenerbahçenin hiçbir maçını izlemem taraftar falan değilim ama takıma hep sempatim var. Fanatik baba kardeşler göre göre, hmm bu önemli bir şey duygusu küçüklükten yerleşmiş olabilir. Çünkü takım tutmayan eski erkek arkadaşımın babasının da futbola ilgisi yoktu mesela. Din insanın yaşam amacını belirleyen önemli unsurlardan biri, hayatını buna göre şekillendiriyorsun ya da din sebebiyle hayatın ciddi şekilde etkilenebiliyor günümüzde olduğu gibi. O sebepten onunla kurulan bağ zamanla zayıfladı.

Bu arada evrimsel bi açıklaması da olabilir. Erkekler grup halinde avlanırlar ve grup halinde yapılan aktiviteler hala olduğu gibi onlara keyif verir. Rekabet doğasında var erkeklerin. Evrimsel baktığında takımını bırakıp karşıya geçmen takıma zarar vereceğinden sosyal baskıya neden olacak bir durum. Zaten takım mevzusunun öldürmeye varacak kadar abartılmasının sebebi evrimsel bence.

evet, bu lafı biri demişti yıllar önce. "din değiştirirsin, cinsiyet değiştirirsin saygıyla karşılanır ama takım değiştirirsen dalga geçilir" vs. diye.

diğerlerini değiştirirken bir argümanın var çünkü. "okudum, düşündüm, ettim, artık dinler mantıklı gelmiyor" dersin değiştirirsin. "milliyetçilik de saçma. nüfus cüzdanımda türkiye vatandaşı yazsa ne olacak, brezilya vatandaşı yazsa ne olacak" dersin değiştirirsin.

ama takım değiştirirsen "lan adamlar iki güzel transfer yaptı diye takım mı değiştiriyorsun. her sene transferlere göre takım mı değiştiricen" falan denir. çıkar amaçlı bir ilişki hissi verir.

başka istisnai bir sebebin varsa değiştirebilirsin. atıyorum kulübün, taraftarların yıllardır ciddi bir duruşu vardır, o zaman değiştirsen fazla bir insanın bir şey diyeceğini sanmıyorum. ama sağlam bir duruş olmalı bu. iki politik slogan attı diye takım değiştirirsen dalga geçilir. o sloganları atanlar da iki ay sonra ne slogan attıklarını bile unutur çünkü.

Tamamen kıçımdan sallıyorum: Taraftarlık zaten sonradan edinilen, kendi inşa ettiğin zamanla da irrasyonelleşen bir olgu. İlk başta, çocukken değiştirilebiliyor zira taraftarlığa duygusal yatırım yapılmamış; sebep de çoğunlukla ya doğal (Trabzonluyuz), ya dışsal (Babam da Beşiktaşlı) ya yüzeysel (Geçen sene Galatasaray şampiyon oldu), ya da mantıksal (En güçlü takım Fenerbahçe)

Ama yıllar geçince taraftarlık derinleşiyor; hem maddi, hem manevi yatırım yapılıyor, uğruna zaman ve para harcanıyor... Bu süreçte de taraftarlığın o ilk sebebi yeniden yorumlanıp sanki o takımın taraftarı olmak kişinin özünde olan bir şeymiş de, ilk sebep sadece vesile olmuş gibi bir hikaye oluşuyor. Yani bir nevi gerçeklikten kopuş söz konusu. Tabi bu sırada kişi o taraftar grubunun bir parçası da oluyor. Yani o noktada taraftarlık bir yandan kişinin benliğinin, diğer yandan da toplumsal kimliğinin parçası... Bu noktada bunu oturup düşünerek değiştirmek mümkün değil zira kişi ile tuttuğu takım arasındaki bağ rasyonel değil, duygusal bir bağ. Kişi inancını sorgulayıp, dinini değiştirebiliyor çünkü onun özünde hala "Denileni yap, cezadan kaç, ödülünü al" gibi temel bir mantık var.

Özetle bir yalan inşa edip ona inanıyorsun, aynı yalana inanmış inanlarla bir aradasın. Yetişkin halinle daha önce yarattığın yalanı inkar edip yeni bir yalana inanman pek mümkün değil, zira bu hem kendini reddetmek, hem de ait olduğun gruptan başka bir yalan inşa etmeye çalışmak için (Yani özünde herhangi bir fayda sağlamadan) ayrılmak demek.

Ben de cevaplarla paralel bir şey diyecektim, çünkü takım "takım tutulur gibi tutuluyor"

Takım değiştirmek temelde hayata bakış açınızı değiştiren bir şey değil. A takımını ya da B takımını tutuyor olmak sizin hakkınızda sosyal bir çıkarım yapmaya sebep olmuyor. Dahası bir takımı desteklerken onun başarılı ya da başarısız gitmesinin sizin hayatınıza yansıyan bir yönü yok.

Örneğin insanlar bu futbol takımlarının hisse senetlerinden hangisine yatırım yapacakları konusundaki fikirleri gayet de değişiyor :D

Konu basit aslında. Takım değiştirmek için bir sebep yok, kendinize sebep bulursanız değiştirirsiniz.

firmaların dediğine bakmayın. şimdi amazonda vitamin satıyor onlarda mı sahte? misal vitaminler.com doğrudan ilaç depolarından veya ithalatçıdan ürün çekiyor.
yan yana iki eczaneye sorun ikiside birbirinden farklı fiyat verecekler. ne kadar kitleye bilirse o kadar kitliyorlar. hele konu solgarsa karları baya uçuyor.
hatta bazı markaların sitelerinde tavsiye edilen satış fiyatları yazıyor ona göre bakın. eğer ondan fazlaysa almayın.

ty-hb den alacaksanız satıcıyı iyi araştırın, arada satış yapan eczanelerde denk geliyor.

www.vitabiotics.com.tr perakende satış fiyatı 373 tl olarak belirtilmiş. internette bu fiyata satan firma yok. enteresan. tamamı feyk o zaman.

ben satıcısı amazon olan ürünleri gönül rahatlığıyla alıyorum. supplementler.com ya da vitaminler.com'dan da şüphe duymuyorum, yılların firmaları. Bunların dışında alacağın her yerden şüphe duyabilirsin. Eczaneler bu tarz ürünleri fahiş fiyatlara satıyorlar, solgar da eczanelerden alın diyor ancak internettekiler sahtedir diye değil. Uygun saklama koşullarına uyulmamış olabileceğinden dolayı bunu öneriyorlar.

eczanelerin yüksek kar marjı ile satması

açılın, online vitamin satıcısı geldi :) Hocam online satıcıların çoğu eczacı zaten. bazı markalar ecz dışı ürün bile vermiyor. ancak ecz lerde firaların belirlediği psf üzerinden satış yapıldığı için fiyatlar/marjlar çok yüksek. ecz de 600tl ye satılan ürünü, yine kar ederek online de 250tl ye satabiliyorsunuz yerine göre. online de satıcıyı iyi incelemek gerek. bazı paltformlar pek önemsemediği için satıcılar sahte ürün çakabiliyor. mesela trendyol, sahte ürün şikayet karşısında satıcıdan fatura isteyebiliyor. mesela bahsettiğiniz web sitesi sahte satmaz. yorumları, satıcı profilini iyi incelemek gerek. kimi üretici firma, internetten alamyın ecz den alın derken bir yandan eticaret siteleri ile de anlaşmaları yapmaya devam ediyor.

Eczacılar vitamin ve kozmetik ürünlerinden köşeyi dönüyorlar zaten.

Netten alım yaptığın satıcının puanını ve yorumlarını kontrol et, şikayetvar com'da yorumları arttırır. Bir sıkıntı görmediysen rahatlıkla online alışveriş yapabilirsin.

vitaminler.com gözün kapalı alabilirsin.

Esnaftan esnafa fark var. Benim tum sulalemin ilaclarini aldigim eczacim destek urunlerini internet fiyati altina veriyor bana. Yan eczaneye gitsem muhtemelen 1.5 kati falan ceker. Benden baskalarina da geciyordur benim eczaci eminim. Bazen usenip gitmiyorum ve supplemnentler ya da vitaminlerden aliyorum. Her satis mecrasinda varlar. Farmasi ve sachane de guvenilir.

Arapça ile ilgili bir merakın varsa mahir ünsal eriş ile töre sivrioğlu nun arap dili ve kültürü konuştukları bölüm güzel, kuran'a da değiniyorlar haliyle
open.spotify.com

Ben biliyorum Arapça. Kim yazmış yahut kim indirmiş olursa olsun bence olağanüstü bir kitap.

Klasik Arap şiirine benzemiyor. Yani beyitlerden oluşmuyor. Hatta ilk başta "bu da ne ola ki?" diyebilir bir Arap. Ancak çok sıradışı bir ahengi ve üslûbu var.

Ekleme: incil aramice, tevrat ibranicedir. Tarz ve hitabet aynı demek için (ki alakası yok) bu üç dile hakim olmak gerekir.

İncil, Tevrat, Kuran, hepsi aynı elden çıkmış gibi aynı tarz ve hitabetle yazılmış kitaplar. Birisi tutunca diğerleri de "aa bu yöntem çalışıyor bak" deyip kopyalamış gibi. O tarz ve tonlamayla ne yazılsa benzeri etkileyiciliğe sahip olurdu zaten.

Benim bildiğim kadarıyla her arap, Kur'an arapçasını anlayamıyor...Bu yüzden hem türkçede hem başka dillerde farklı çevireleri mevcut.

Kur'an arapçası, arabistan'da kullanılan günlük arapçadan farklıydı sanırım...

Kuranın dili eski olduğu için çok rahat olmasa da ne dendiğini anlıyordur normal bir arap. Ama pek etkilenmiş durmuyorlar. Adamlar kuranı kafasına yastık yapıp camide uyuyorlar mesela rahat rahat. Bir arabın konuşurken kurandan alıntı yaptığını da pek duymadım. namazlarını kılıp işlerine bakıyorlar.

yalnız atlanan bir durum var kurana tanrının veya muhammedin yazdığı bir kitap olarak bakmamak lazım. o dönemin gücü elinde bulunduranları tarafından(muhammed sonrası dönem), o dönem ki arap siyasetine yön vermek ve bir anlamda halkın karşısında güçlerini korumak için yazıldığını unutmamak lazım. bu yüzden o dönem okuyanlar için etkileyici, şairane, ilahi ne derseniz deyin bir güçte olması gerekliydi. bu yüzden size de böyle geliyor olabilir.

Etkileyici ve şairane diye ayırdığınızdan anladığım kadarıyla hem anlatımı hem de tınısı üzerinden ayrı bir değerlendirme arıyorsunuz. Arapça'da ne ifade ediyordur bilmiyorum ancak bana vurgulandığı kadar etkileyici gelmiyor, zaten bir kutsal kitaptan da edebi etkileyicilik beklememek gerekir sanırım, bu tip bir karşılaştırma nereden çıktı anlamadım hiçbir zaman, bir dönem de kuranda yazan her şeyi "bilimsel açıklamasından önce işte burada yazıyordu" diye irdeleyen bir grup insan vardı artık çok yoklar sanırım. Bence böyle şeyler olayı özünden ayırıp konuyla ilgili olmayan başka bir hale sokuyor.

Bu arada incil ya da yeni antlaşma aramice değil. Aramice İsa'nın anadili, ancak o dönemde İsa'nın yaşadığı bu bölge Roma'nın doğusu ve hakim dil Yunanca. Bu bölgede yaşayan topluluklar kendi yerel dilleri haricinde anlaşmak için Yunanca da biliyorlar. İsa'nın da Aramice dışında Yunanca ve İbranice biliyor olması çok doğal. Ancak bunun da ötesinde yeni anlaşma havarilerce mektuplar şekilde yazılıp imparatorluğun her yerine yollanan metinlerin derlenmesiyle oluştuğu için Yunanca olması çok doğal ki zaten mevcut kayıtlar da Yunancaya dayanıyor. Ha eğer derseniz ki "ama orijinal incil farklı" orijinal incil elimizde olmadığı için bir şey söyleyemeyiz, onun da Yunanca yazılmamış olması için bir sebep yok, bölgenin genel geçer dili bu. Ancak bugün elimizle tutup gördüğümüz ve dilini inceleyebildiğimiz incil yunanca yazılan bir kitap. Tevratın da (ya da daha doğrusu Tevratı da içeren Tanah'ın) tamamı ibranice değil, kısmen aramice de içeriyor. Eklemek istedim.

Türksat kablonet tavsiye ederim yıllardır sorunsuz kullanıyorum. Bir de bu bölgeye bakan servislerinide fena değil gün içinde arıza kaydı açınca gelip hallediyorlar.

Eski evim oralar. Kesinlikle turksat

türksat +1

kablonet derim, memunnum, sene bir iki arıza çıkar, onu da gün içinde hallediyorlar.

Sorunuza cevap değil ama konuyla ilgili bir bilgi vereyim.

Hani şu beyaz un var ya, bütün ekmek çeşitleri o unla yapılır. İçine bir m,ktar (en fazla üçte bir) diğer unlardan karıştırılarak yapılırsa o diğer unun ismiyle pazarlanır.

Örneğin çavdar ekmeği diye aldığınız ekmekte en az 2/3 oranında beyaz buğday unu vardır)

Diğer unlardan ekmek yapmaya kalkarsanız, kuru ve ufalanan bir şey elde edersiniz.

1- canım hangisini isterse. Eşim evde yapıyor artık ona özel döküm tava falan da aldık. Genelde ekşi maya yapıyor sonra ondan ekmek yapıyor.

2- paketli ekmek ekmek değildir. Hatta Fransa'da paketli ekmeklerin adı pain de mie(yumuşak ekmek) normal ekmeğin adı pain (ekmek). Paketli olanlarda şeker, koruyucu vs bir sürü şey var.
Kısacası ne Türkiye'de ne Avrupa'da paketli ekmek tercih etmem. Ekmek çok basit bir şey yani. Esimle birkaç kere yaptım.

Ha illa paketli alacaksam şekersiz alırdım.
Yer gök şeker zaten ekmekten de almayalım.

Bayağıdır ekmek yemiyorum o yüzden hala aynı kalitede midir bilmiyorum.
1- ekşi mayalı ekmek alırdım. Çünkü bence en güzeli o.
2-grandma diye bir marka var. Market olarak macro’da var, online satışı da olması lazım.

çok ekmek tüketmiyorum ama hangisi denk gelirse.

pain de mie tost ekmeği diye biliyorum. hatta şu tariften yapmışlığım var: www.kingarthurbaking.com

ekmek yapıyordum bir ara ailem için şu tariften: www.kingarthurbaking.com

genelde untadın tam buğdayını alıyorum. o yoksa unonun fırından tam buğdayını.

valla ben halk ekmek tercih ediyorum :) hem ucuz, hem temiz, hem güvenilir, hem lezzetli

zaten günde iki dilim ekmek yiyorum. çok da önemli değil benim için

istanbul halk ekmeğin "organik tam buğday ekmeği" eşsizdir. doğal ve organik gıdalara yönelmiş tüketicilere tavsiye ederim.

fındıklı üzümlü altın çörek ekmeği de güzeldir, yolda yolculukta bence en iyi atıştırmalıktır.

İHE çavdarlı ve tam buğday değişimli alıyorum.

Sanırım olmadığı için hiç bir tane bölümünü başından sonuna izlediğimi hatırlamam. Çocukluğumuzda 90ların başında TRT de yayınlanan polisiye yerli yapım İz Peşinde dizisi o zamnlar için belki daha mantıklıydı.

Zafer Ergin gibi bir adamın oynamaması gereken yapımlardan biri.

Ben 2 sn bile tahammül edemedim. Bence sadece karakollarda falan sabahtan akşama açık.

kendi mantığı içinde güzel ki o kadar devam edebildi. Benim gördüğüm kadarıyla bir şablonları var onu takip ediyorlar.(House da öyledir ya mesela her bölüm benzer şeyler olur)

dizinin içine giremezsek şey gibi olur "Türkiye'de hiç mantıklı yemek yok mu ya hepsine salça yağ vs. katıyorlar"

Bu arada güzel kısmen polisiye/gizem dizisi izlemek istersen Monk'tan uyarlama olan Galip Derviş'i çok tavsiye ederim.

zaten dizinin konsepti bu. her bölüm farklı bir konu. bazen bir konuyu birkaç bölüm götüre biliyorlar. hangi bölümü açsan rahatlıkla diziyi kaldığın yerden takip edebiliyorsun.

ben şahsen bu konsepti seviyorum. öyle 5ci sezonda 1ci sezondan gösterdiği bir şeye atıf yapan oradan bir yerlere bağlayan diziler artık sıkıyor beni. üstünden 5 yıl geçmiş hala hatırlamanı bekliyor.

Bağıran, hatta bağırarak söven insanlardan rahatsız olursanız (özellikle ailecek yaşıyorsanız) bence taşınmayın. O ses ulaşır size diye düşünüyorum. Test etmek için bir akşam evin yakınlarında bi yerde 10-15 dk durabilirsiniz ne kadar geliyor ses diye.

Benzeri bir halısaha yakınında 1 seneye yakın oturdum. Gece sessizliğinde çok gürültü oluyor. Yaz günü pencere açtınığınızda bağırma, çağırma, küfür, müzik sesi vs. duymadığınız gürültü kalmıyor. Halı sahaya gelen gidenlerin araba park meseleleri yolda bağır çağır konuşmaları vs. çok rahatsız edici olabiliyor.

baya ses olur

Daha önce deneyimledim. Kaçın. Yazın hiç durulmuyor.

Gece sessizliğinde çıkan ses kaçıncı katta olursa olsun gelir eğer cam pencere açıksa. Bence bir gün akşam saatinde gidip 1-2 saat gözlemleyin. Bu tarz konular önemli zehir eder hayatı.

Sese krşı assasiyet varsa terchi etmeyin. Emlkaçıya da helal olsun dürüstmüş

1-cami
2-okul-yuva
3-halı saha stadyum
yakını kesinlikle yaşanmaz ne gürültüsü biter ne kalabalığı

Yaz günü gece saati hiç çekilmez, tüm akşam böğüren adamlar dinleyeceksin. Hem de eş zamanlı 3 maç, of.

00:00'dan sonra da devam edebilir gece maçı yapmışlığımız çok var.

Yazın camı kapatır ben klimayla uyurum derseniz bence olabilir. Ama camı açar otururum diye düşünüyorsanız çok mümkün değil.

ben indirimden alıyorum.
Fakat avm mağazaları yerine esnafların olduğu çarşılardan alınabilir ya da yerine göre pazarlara da bakılabilir. Trendyol gibi internet mağazaları duruma göre avm'den daha uygun olabilir.

Yavaş yavaş ikinci el pazarları girecek hayatımıza.

ayakkabıda indirim kovalıyorum sürekli.
kışlık giyecekleri bahar-yaz, yazlık giyecekleri kışın alıyorum.

trendyol,hb,boyner-morhipo veya markaların siteleri. artık tamamen internetten nerede indirim, kupon veya banka kart kampanyası varsa oradan.

Amazon, boyner, n11. İndirim, kupon falan derken tommy, puma ve adidas marka 3 ayakkabıya 4bin lira verdim. Boyner'den de internet sitesinden toplamda 1400 liraya keten-pamuk karışımlı 4 gömlek aldım. Bunlara bir de taksit yaptım. Bence mükemmel alışveriş oldu. 3 sene bir şey almam artık.

Ekstra bir soru sorayım: iyi bir kıyafet ya da ayakkabı için maksimum nelerden vazgeçersiniz?

dostum iyi bir ayakkabiya sahip olmak icin haftalarca sadece salcali makarna yiyeceksen kafayi yemissindir zaten.

iyi bir kiyafet ya da ayakkabi icin vazgececegin tek sey sahip oldugun para olmali.

en basit oyunu oynarken bile beynini kullanıyorsun, kafa yoruyorsun. bu sebeple bence oyun oynamak değil.
dizi ise abartılmadığı sürece bir sorun yok yine. herkes bazen boş vakit geçirip, boş boş ekrana bakmalı.

Tatil zamanlarında yapacak daha iyi bir şeyim yok ki. Mecbur oyun, dizi ve film ile vakit geçiriyorum.

Battle royal ve mobalar evet. Çünkü oynayana bir şey katmıyor. her şeyi geri alabiliyorsun ama zamanı geri alamıyorsun o yüzden bu üç kuruşa zahmetsiz yapılan bu sorunlu moba ve battle royal oyunları oynamak direk zaman kaybı. Karşılığında sana ne bir müzik, ne bir hikaye, ne bir atmosfer katıyor. Kattığı tek şey bir yere kadar eğlence. Karşılığında ise senin hırsını sömürüyor ve zamanını çalıyor.

Diğer oyunlara gelirsek, çoğu oyunun hikayesi ve atmosferini dizi ve filmlerde bulamazsın. Witcher olmasa geralt gibi karizmatik bir karakteri tanımayacaktık mesela. Witcher dünyasını, o yaratıkları falan haberimiz bile olmayacaktı. Ya da Fallout serisin harika dünya tasarımını, o vaultları, para yerine geçen kapak muhabbetleri, savaş sonrası dünyadaki insanların hayatta kalmaya çalışmasını görmek falan. Bioshock serisinin hikayesi ve sonundaki twistler.. Bloodborne'un gothic atmosferi.. daha bir sürü örnek çıkarırım ama uzar gider.

Ben hikayesi ve atmosferi için oynuyorum. Diğer oyunları oynamam etmem. Detroit Become human oynarım çünkü hikayeyi merak ederim, God of War oynarım çünkü karakteri severim. Oyun biter, hikayeyi görmüş olurum, atmosferi solumuş olurum benim için biter. kaldırır bir köşeye atarım. Bu oyunlarda da 5 yıldız almak için çabalamak, yüzde yüz bitirmek yine zaman kaybı.

Gta 5 100 milyon satmış. Ben sevmedim çünkü hikayesi ve görevleri leş gibiydi. Ama gta 4 belki yarısı kadar satmamıştır ama hikayesi şimdiye kadar yazılmış en iyi gta hikayesiydi. Onu şimdi açsam yine keyifli oynarım. Çünkü o karanlık atmosferi ve birbirine dolanan hikayesinden keyif alıyorum.

Bu oyunlar sana müzik katıyor, atmosfer katıyor ve güzel bir hikayeyi sadece izletmek dışında içine alıyor. Yani o güzel yaratılmış hikayenin içinde direk kendin oluyorsun.

Bu arada Witcher sevenlere selamlar <3

www.youtube.com

Oyun oynamak bence normal bir şey, herkes zaman zaman yapıyor. Kendini kaptırınca biraz zarar verebilir ama çoğu zaman sadece kafa dağıtmak için iyi geliyor. Fazla kaçırmamak önemli, yoksa gün kayıp gidiyor farkına varmadan...

bu kafayla bakılırsa kitap okumakta zaman israfı, tiyatroya gitmekte. o zaman üretim yapmadan geçirilen her saniye zaman kaybı.
oyun oynamak en basitinden problem çözme yetisini güçlendirir. beyini çalıştırır. tabi burada kasıt saatlerce oynamak değil.

%100. dizi tam bos adam isi. zamanimi nasil dolduracagim diyen insanin can sikintisindan kacma aparati.

illa bir sey izlenecekse film izlenmeli. cok daha fazla efor 2 saatlik bir yaratima gidiyor. diger turlu cok saglam diziler disinda tamami zaman kaybi. tarantino da bununla ilgili konusmustu. www.youtube.com baba diziler disinda hepsi zaman kaybi. breaking bad, six feet under vs disinda yani.

oyun da yine ayni sekilde. hikayesi iyi olan cok az oyun var. oyle olunca asiri keyifli oluyor. dinamikleri, tasarimi ve hikayesi iyi olan oyun bulmak zor ama. yine onlar disinda zaman kaybi. yani canon'u takip edebilecek kadar rdr 2, the last of us falan oynamak lazim. ama ubisoft'un her sene farkli skinlerle cikardigi ayni assassin creed'i oynamak zaman kaybidir mesela. ama ayni serinin ilk 3 oyunu inanilmaz guzeldir cunku hikayesi saglamdi.

bir de boyle basit zaman gecirmelik oyunlar var switch'te oynanabilecek. onlar kafa dagitmak icin iyi. mesela kitap okuyordum, sikilinca super mario'da birkac yildiz toplayip geri donuyordum. kafa resetleniyordu. oyuna biraz daha notrum cunku alternatifi yok pek. spor belki.

ozetle klasikleri bitirdikten sonra hic dizi izlemesen de olur. oyun yine arada bas yapitlari oynarsin. guzel isler cikiyor ama cok nadir.

Oyun oynamak hiç hissettirmez. Bazen hiç bir şey düşünmek istemediğim zamanlar oluyor mesela mesai bitiyor hemen oyunumu açıp oradaki problemlerle ilgileniyorum, zaman geçiyor mis gibi alakasız şeyler çözmekle oyalanıyorum filan.

Oyun oynayamıyorum kesinlikle söylediğin sebeplerden.
Dizilerde de mesela şu an Lost'u seyrediyorum ilk kez. İkinci sezona geldim, adam benimle oyun oynuyormuş gibi geliyor, sıkıldım, hiç bitmeyen tekerlemeler vardır ya, dalga geçiyorlar hissindeyim.

en basit oyunu oynarken bile beynini kullanıyorsun, kafa yoruyorsun. bu sebeple bence oyun oynamak değil.
dizi ise abartılmadığı sürece bir sorun yok yine. herkes bazen boş vakit geçirip, boş boş ekrana bakmalı.
www.hotslot.com