fransa, italya ve almanya gibi bir kültür merkezi yok bildiğim kadarıya ispanyolların izmir'de. diğer kursların ne derece faydalı olabileceğini bilemiyorum; ama şöyle bir konu tartışılmış

www.dilforum.com

bir de eğer 0'dan başlayacaksanız şurası var; ispanyol.com

Şimdi en net bir şekilde okuldan öğrenirsiniz bunu ama hatırlayabildiğim kadarıyla 3.00'ın altında kalındığında "sorumlu geçti" olarak görünülüyor ve sorumlu olunan derslerin verilmesi şart yoksa mezun olamazsınız, yani 4.sınıfta da olsa o dersler verilecek illa ki.

Ancak sorumlu olunabilecek maksimum ders sayısı aşıldığında (bu şu an kaç hatırlamıyorum benim zamanımda 3 olmalıydı) o zaman ortalama yükseltmede bunu kabul edilebilir sayıya indirmek zorunlu oluyor, eğer indiremezseniz sınıf tekrarı yapmak gerekiyor.

Ancak dil ve anlatım dersi zayıfsa, bunu vermek her halükarda şart.

tabi şu durumda 2.55 ortalama sizi "ortalama ile geçti" konumuna getiremeyeceği için, kalan derslerinizden sorumlu olacaksınız ve vermeniz şart. şimdi olmasa bile mezun olabilmek için bunu vermek şart. ancak zayıf gelen ders sayısı sınırın üstünde olursa ve sınava girmezseniz direkt kalırsınız.

edit: bir de sınava girip sorumlu olduğunuz dersleri iyice batırabilme ihtimaliniz gerçekleşirse yine de kalacağınızı sanmam. sınıfta kalmak ortalamadan ziyade, geçilemeyen ders sayısı ile alakalı diye biliyorum (ki zaten bu da ortalamaya yansıyor)

3 zayıfım vardı sorumluluk sınavında veremezsem direk kalıyordum. 1 tanesini düzelttim. 2 zayıfım geldi. Şimdi ortalama sıkıntısı yoksa sorumlu geçiyorum lise 4'e sadece veremezsen seneye mezun olamam.

genelde özellikle son sınıflar için zorluk çıkarmamaya çalışıyorlar öğretmenler... en azından bizimkiler öyleydiler.

@oglumbakgit , sömürülenlerin hakkını savunayım derken ezilen bir sınıf yaratıyorsunuz, bir dönün bakın kendinize

Asıl cevap olarak; halk istediği sürece verilsin anadilde eğitim hakkı, her ne kadar türkler dışındakileri bu konuda fazla bir talebi olduğunu düşünmesem de, bu gelişmeyi en azından olumsuz olarak görmüyorum.

Çok karışık, çok ayrı olur, zaten insanlar birbirinden çok uzak büyüyor aynı cagrafyada, çok farklı kültür var zaten ülkede, ve bazıları çok farklı kültürler, bugün bile bunları bilmiyoruz. Yanyana yaşadığımız insanlari tanimiyoruz. Örnek veriyorum aşırı milliyetçi insanlar var kendi milletleri dışında herkesten nefret ediyorlar nerdeyse, bunların çocukları da böyle yetisicek bugün bile böyleyken,h er millet kendi dilinde grup grup okula giderlerse herkes kendi içinde izole olursa daha kötü olur herşey, benim belki hiç kürt,arap arkadaşım olmaz.

Ülkenin nüfus dağılımı konuşulan diller belli, kürtçe azimsanamiycak kadar yaygın, resmi kaynak mi bilmiyorum ama 13-15 milyon kürt var diye okumuştum, bi çok ülkenin nüfusundan fazla. Ingilizce gibi kurtcede belli bir sınıftan sonra herkese okutulmali bence. En azından almanca yerine bile geçebilir, kaç kişi lisede gördüğü almancayi konuşuyor ki bugün ? Çocuklar anlamıyor bile anlatılanlari. Öbür türlü olursa doğuda türkçe bilen kalmaz. ABDde mesela herkes ispanyolca görüyor, güney latin çünku.

Anadolu insanınin profilide belli, bi kanada degilizki herkes iki dilide.ana dili gibi konussun resmi dil hangisi olursa olsun. Çerkezce,zazaca onlarda seçmeli dil dersi olarak görülebilir ama kürtçe herkese ogretilmeli yine sadece dil dersi olarak, kürtce matematik, fen okutulmamali.

Ana dilde eğitimden ziyade, ana dil eğitimini destekliyorum ve olması da gerekli diye düşünüyorum. Ancak bütünüyle ana dilde verilen eğitimin kişileri yaşadıkları ülkeye yabancılaştıracağını düşünüyorum ki bu sadece Türkiye'deki etnik gruplarla ilgili değil. Almanya'da yaşayıp da bir kelime Almanca konuşamayan Türklerin durumu için de geçerli, dünyanın geri kalanı için de...

şimdi biz tek uluslu kadim bir devletiz, o yüzden çok uluslu kadim devletlere bakmak lazım.

almanya en güzel örnektir bence, devlet kalitesi hiç düşmemiştir. bakarsak görürüz ki böyle bir hak yok. zaten buna gerekte yok. şimdi bir de öğretilecek dillere bakın; kürtçe, lazca, çerkezce; öğrenene yazık. hiç bir ticari veya bilimsel vasfı yok bunların. bunu öğrenen çocuk her zaman siyasi bir hal alacak, hep siyasi bir yönü olacak; devlete, bu ulusa millete yazık.

velhasıl çok saçma, hatta saçmalığın daniskası.

devlet eliyle bölünme böyle oluyor zannedersem.

@ spiritus sanctus benim çocuğum o dilleri öğrendigi bir ülkeye doğarsa, nerden bilecek siyasi tarafını ? Bugün belki de senin gibi düşünenler yüzünden herşey siyaset olmuş. Ev yapalım siyaset, dil konuşalım siyaset, film çekelim siyaset bence herkes , kim olursa olsun birbirinin kültürünü dilini ogrenirse tum bu farklılıklar ortadan kalkar. Insanlar bir düşünceyi savunuyor diye siyasi kimlik yapistirilmaz üstlerine. Belki ayrı bir konu gibi gelicek ama mesela kürtajin yasaklanmasına karşıyım ama ne olursa olsun siyasi meseleye cevrilmesinede karşıyım. Siyaset yapicaz diye karşı görüşlu insanlar neden kürtaj yasaklaklanmamali düzgün bilgi veremiyorlar. O bunu dedi şu şunu dedi vs. Halk zaten kandirilmaya, kıskirtilmaya açık.

Dil, eğitim, sağlık konuları hiç bir sekilde siyasete girilmeden düşünülmeli. Ben milliyetciyim diye hiç düşünmeden dil eğitimine karşı çıkamam, kürtçenin tüm ulkece ogrenilmesinin belki global anlamda hiç bir anlamı olmaz ama her yeni nesilde ülke tüm etnik kimliği ile birlikte yaşamaya alışır, bir süre sonra nasıl bugün çerkez türk farkı yoksa günlük hayatta, tüm etnik yapı arasında bir kopukluk olmaz. Yukarida denildiği gibi almanca bilmeyen türkler örneği çok güzel bir örnek, almanya avrupada lider bir ülke belkide , sanayisi en gelişmiş ülkelerden , ama dili bilmeyen türkler bu oluşumun bir parçası olamiyacaklar.
Veya siyahi vatandaşlar amerikadaki, ırkçı beyaz insanlar tarafından hor görüldü vs. bugün bizim kürt meselemize benzer bir konu, ama bugün doğduğu gibi karşında siyahi insanlar gören , bizim bugün burda kürt türk diye ayrım yapılan konuşmalara şahit olmayan bir çocuk, hiç düşünebilir mi siyahilerin köle olması gerektiğini ?

1) memnun değilim. saçma ve gereksiz bir hareket. resmi dil dışındaki anadilleri ise özel kurslara giderek öğrenilebilir. milli eğitim kurumlarında yeri yok.

2) resmi dilde eğitim olmalı. onun dışında ortak kabul görmüş bilim dilinde de ders veren okullar olabilir.

tutunamayanlar- oguz atay

dostoyevski okuyorum ben, tavsiye ederim

açlık oyunları serisini okudum en son

drift(maddow) + (bkz: flashman papers)

uzun zamandır okuyamıyorum aslında ama oruç aruba okumaya başlayacağım yakın zamanda. (param olsa şimdi başlardım:)

tess gerritsen cerrah

Felsefenin Öyküsü- Will Durant, ardından Homeros-İlyada.

amber yıllıkları yeni bitti şimdi a song of ice and fire a başladım bakalım.

hobbit ve kör saatçi.

suskunlar'a başladım 2. kez. puslu kıtalar atlası'nı istedi canım ama bulamadım evde ondan.

korkma ben varım - murat menteş

chuck palahniuk tıkanma.

yeraltı edebiyatından hiç okumadıysan öneririm ustam.

şu ara okuduğum herta müller- tilki daha o zaman avcıydı kitabını önermem.
ama coetzee- yavaş adam tertemiz, sade ve etkileyici bir kitap.

İbrani Mitleri - Robet Graves, Raphael Patai

kayboluş - ken grimwood

şu ara ikisini birden okuyorum;

marcel proust - sodom ve gomorra
david macey - michel foucault

watership down- Richard Adams

zülfü livaneli - serenad

Barış Müstecaplıoğlu - Perg Efsaneleri, 3: Bataklık Ülke (Sabah başladım)
Bülent Ecevit - Açıklamalar 1976 (Beş gündür okumaktayım)
National Geographic, Mayıs 2012 (Azar azar, haftasonları, kahve eşliğinde)

Tutunamayanlar +1, bitmiyor kodumun kitabı.

Kelebek - Henri CHARRIERE

tam benim tipim - simon garfield

insan nasıl insan oldu

ahmet ümit- sultanı öldürmek kitabını bitirdim.
şimdi halil inalcık- devlet-i aliyye kitabına başlıcam.

çılgın türkler kıbrıs - turgut özakman

Huzursuzluğun kitabı
Anarşist banker

Fifty Great Short Stories (Milton Crane)
Yakın Tarihin Gerçekleri (İlber Ortaylı)
NTV Tarihi de alacaağım eli kulağında

Allah-kuranı kerim

Primo Levi okuyorum. Bunlar da mı İnsan'ı okudum, şu an Şimdi Değilse Ne Zaman'dayım. Canım şu ara sürekli partizanlara katılmak, demiryolu bağlantısı kesmek, Nazilerle çatışmak, patates ve mısır haşlayıp kar yemek istiyor. Çok güzel yazmış kerata. İkinci Dünya Savaşı'na büyük ilgi duyan biri olarak daha önce okumamış olmamı ayıp sayıyorum kendi adıma.

Avustos böceennen garınca
Davşannan tosbaa

emrah serbes- deliduman
dergi olarak da ot dergi temmuz sayısı

moby dick - h. melville
edebiyat nedir - j.p. sartre
çağımızın gerçekleri - j.p. sartre

(bkz: bilinç)

bildiğim kadarıyla kalp durduktan bir süre sonra hala kan akışı devam ediyor, yani organ hücreleri ölmüyor henüz, o sürede nakledilebiliyor uygun koşullarda, aksi takdirde ölüyor hücreler organ da işlevini yitiriyor.

şöyle düşün. araban perte çıktı motor öldü. ama sen bir şekilde arabanın kalan parçalarıyla iyilik yapmak istiyorsun. ve sağ kalan parçalarını veriyorsun. senin arabanın motoru bittiği için gitmez ama o parçaları motoru sağlam ama tökezleyen bir arabaya takarsan, taktığın araba düzelir. yani motor yandığı zaman sağlam kalan bir kaç parçayı dağıtabilirsin.

edit: diğer arkadaşların söylediğini de açıklayayım. aracının parçalarının bir paslanma süresi vardır. o süre geçmeden vermen gerekir.

@pinking of you, kalp durunca akış durur panpa. Ama hücreler anında ölmüyor, hatta buza koyup taşıyorlar ki hücreler donsun, ölmesin.

@dampire

adam da zaten hücreler hemen ölmüyorsa biz niye ölüyoruz demek istiyor.

organ nakli hastalık yüzünden ölen insanlardan olmuyor. genelike trafik kazasında ölen sağlıklı insanlardan alınıyor o organ.

bilinci beyin olarak kabul edersen beynin öldüğünde sen de ölüyorsun. teorik olarak beyin ölümü gerçekleşmiş komada bir insanı senelerce yaşatmak mümkün.

vucuttaki her organ yada doku kansızlığıa-oksijensizliğe aynı tepkiyi vermiyor. beyin 2 dakika oksijensiz kaldığında ciddi hasar görürken kalp 10 dakikada hasar görüyor, böbrek 20 dakikada vs. vs..

organ bağısınşa dün ölen adamdan organ almıyorlar zaten. ağır yaralı gelip genelde hastanede ölen adamdan dakikalar içinde o organı alıp. bozulmanın olmayacağı kadar düşük bir ısıda hazır bekleyen hastaya naklediyolar. bu süreçte bildiğim kadarıyle ne kadar kısa olursa o kadar iyi ve 4-5 saati geçemiyor.

ben sadece beyin olumu yasanip vucudun yasamaya devam ettigi durumlarda oluyor o saniyordum (bkz: bitkisel hayat). Her ölen adami parcalayip dagitabiliyorlar mi yav?

organ nakilleri "ölü" hastalardan olmuyor. yani kalpd evam edip beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden alınıyor organlar ki kan akımı devam etsin ve organlar beslensin.

organı aldıktan sonra sıcak ve soğuk olmak üzere 2 tür yaşam süresi var hücrelerinin.

beyin ölümü olmuş kişiden de 10 yıl sonra organ alamıyorsun, belirli zamanları var. çok kısa süre içerisinde karar verip organları almak lazım çünkü beyin ölümüyle beraber vücutta pek çok şey oluyor ve organlara zarar veriyor (bunlara tek tek giremicem, tıbbi fizyoloji konuları bunlar)

yani trafik kazası oldu, kalp durdu, koştur koştur organları almaya gittik yok. beyin ölümü oldu, yoğun bakımda hasta tutuldu, aileden onay alındı, hasta ameliyata alındı ve organları alındı. çok ilkel bi şekilde baktığımızda hastanın ölümü doktorların elinden oluyor (hatta birden fazla organ transplantlarında kişinin en son kalbi alınır ki diğer organlar sağlıklı bir şekilde çıkarılabilsin)

@ nathan

beynin korteksi gittiyse: koma
beyin sapı gitiyse: beyin ölümü
bitkisel hayat terimi biraz daha karmaşık ama kesinlikle beyin ölümü değil

terminoloji böyle. o yüzden "senelerce komadaki insanlar sonradan uyanabiliyor" ama beyin ölümünün geri dönüşü yok

Ölmemizin sebebi nakil yapılacak organımızdaki bozukluklar değil. Diğer organlardan kaynaklanan, hayati fonksiyonları etkileyen ve nakil yapılamayacak kadar bozulmuş organlarımız veya dokularımız ölüme sebebiyet veriyor. Mesela kalp krizinden dolayı ölmüş bir şahsın kalbinin başka bir hastaya nakli mümkün olmamalı diye düşünüyürum. Çünkü ölüme sebebiyet veren zaten kalpteki problem. Organ bozuk. Ancak beyindeki bir tümörden dolayı ölüm gerçekleşmişse ölüm sebebi beyin. Kalbin durması ise sadece sonuç. Beyindeki bozukluktan dolayı sinirsel iletim bozuluyor ve kalbe yeterli uyarılar gitmediği için kalp duruyor. Burada kalpte bir problem yok başka bir vücutta da çalışmaya devam edebilir.
Nasıl bir bitkinin yaprağını kopardığımızda belli bir süre yeşil kalabiliyorsa, organlarımızın da bağlantısı koparıldıktan sonra belli bir süre fonksiyonelliğini kaybetmiyor.

premier verre est sur moi pour mahmut ?

yani sanırım

@mentuhotep ilk içki benim ustumde mahmut için diye tercume etmissiniz :)

Aslinda turkcede olan her kelime diyer dillerde ayni sekilde soylenmez çunku anlamini kaybediyor.. "c'est pour moi (je t'invite) "

tanıdığım gayet atılgan olan kızlar da var.. aslında tanıdığım kızların birçoğu bir şeyler yapıyor ilişkinin başlaması konusunda.

evet çoğu öyle. toplum böyle bellemiş.

evet dünyadaki bütün kızlar pasiftir. her şeyi erkekten beklerler doğal olarak......

bu da dahil bütün genellemeler yanlıştır, isabetsizdir.

bir çoğu öyle ama öyle olmayanlarda var tabi.

seviyorsam gider konuşurum ben. ama herkes aynı olmayabiliyor.

buyurun burada yaşanmışı var: (git: 407175)

seçen taraftır. önünden geçer pervaneler

hayır, senin dediğin toplum baskısıyla büyütülen kızlar.
saçma sapan genellemeler yapmayın.

Genellikle varoş kızlar bekleyen taraf oluyor.Entelektüel olanları gayet girişken ve atılımcı.

ben beğendiğim bir erkek olursa yakınlaşıp teklif ediyorum. onlar da reddeiyor. şimdiye kadar yalnızca bir kişi kabul etti, onunla da birkaç aydır çıkıyoruz ve çok mutluyuz. ama öncekiler hep tırsıyordu.

işte hayatıma sıçan kural budur ne yazık ki

6 aydır açılamamaktan, beklemekten yakınan bir kız olarak cevaplıyorum; pasifleştiriliyoruz.

çok düşündüm gidip şöyle desem, böyle muhabbet kursam, en son gidip zart diye yüzüne söylemeyi bile düşündüm. beynimde devamlı ihtimaller ihtimaller... ya şöyle olursa, ya beni hafif, kaşar sanarsa, ya gözünde alçalırsam vs

erkeklerde de böyle olduğuna inanıyorum. kız adım atınca erkeğin gözündeki o "ulaşılmazlık" seviyesi alçalıyor ve "nasılsa cepte" anlayışı başlıyor. işte bu yüzden pasifiz, pasifim.

sağlık işleri filan o simgeyle şey olmuyor mu ?

eczanelerde hep o simge olur :)

ben logo doğru diyorum.

www.google.com.tr

wikipedia linklerini okuyun hele

yılanın kendisi genel olarak bir şifa sembolü antik dönemde. asklepios'un asası tek yılanlı, ancak tıpta kullanılan simge hermes'in kaduseusu..

edit: tabii sağlık tanrısı olarak asklepios'un asası kullanılsa daha anlamlı olurdu, ancak kabullenilen kullanım bu şekilde sanırım. tıpçılar ne diyor bu konuda bilmiyorum yine de

Bu logo wikipedia dan okudugum haliyle yanlislikla kullana gelinen sembol olmus. Wikipedia ya gore dogrusu bu degil ama ozellikle ABD de yanlis anlama ve karisiklik yuzunden yanlis olan bu simge medikal sembol olarak kullanilmis ve oyle kalmis.

"is often mistakenly used as a symbol of medicine instead of the Rod of Asclepius, especially in the United States of America" bak yine yeni bir sey ogrendik.

Ama hakikaten bilgisayar oyunlarinda falan da bu sembolu gordugumu hatirliyorum ben.

bi bu simge var bir de defne yaprağının etrafına dolanan tek yılan var karıştırıyorsunuz sanırım. biri tıbbın diğeri eczacılığın sembolü

alsancak'ta, boyoz dağıttılar herkese. 30 bin tane falan. yumurta da varmış sanırım.. öyle

yanında haşlanmış yumurtayla yeniyor genelde. izmir'in sahip olduğu nadir şeylerden biridir. gözümüze gözümüze sokmasalar iyiydi..

beleş boyoz yemek için saatlerce sıra beklenmesi gereken, boyoz sırasına girmek gözü kesmeyince ulan simitçi de mi yok acaba denilip bütün kordonda tur atıldıktan sonra simit bile bulunamayan, en sonunda açlıktan gözün kararınca kordondaki kafelere oturulup kahvaltı yapalım bari denilen, kafeler de bu kadar kalabalığa hazırlıksız yakalandığından önce boş yer bulunamayan, bulunduğunda kıçı kırık bi çayla standart kahvaltı tabağı için 45 dakika beklenen festival.

gelenekselmiş yani seneye de var. heyecanla bekliyoruz.

sonucunu bilmiyorum da sevgilisi bilimum bear sitelerinde turkiyenin imajini zedeleyen propaganda calismalari yapiyor. oralardan kendisini bulup mesaj atabilirsin.

şaşırdım.. hiçbir yerde tek bir bilgi yok..

bende bakıyorum sabahtan beri ama hiç birşey bulamadım henüz... bu arada "türkiye'nin imajını zedeleyen" yorumuna güldüm...

mayeskuel, türkiyenin bu konuda hak verilecek bir imajı yok zaten. sence var mı? türkiye ve dünyanın birçok yeri zaten kötülencek derecede berbat bu tür durumlarla alakalı olarak. bir yerde bir kişiye olduğu şeyden dolayı ceza veriliyorsa, oranın imajı bırak da zedelensin.

senin de sevgilini sırf senin sevgilin olduğu için ailesi öldürse, 4 yıldır da davası sonuçlanmasa, afedersin skine takan bile olmasa şimdi de gördüğümüz gibi, sen de o davanın görüldüğü ülkenin imajının içine edersin. etmez misin?

homofobik olmak ile escinsel katili olmak arasinda fark var. asiri muhafazakar oldugumuz konusunda hemfikirim; fakat yargiya intikal etmis bir konuyu bayrak bayrak uluslarasi site ve yayin organlarinda paylasmak faydadan cok zarar getirir. eger bu propaganda faaliyeti salt homofobiye karsi yapilsaydi daha hos olurdu.

edit : yarginin yavasligi zaten bilinen bir gercek. bu olaya ozgu degil. ortada bir magduriyet varsa gidip sorumlularindan hesap sorarim. her yakinini kaybeden cikip meseleyi uluslararasi mecralara tasisin o zaman.

ama hepimizn hepsinden önce insanız

gozden kacirdigin bir nokta var, bu olay tarihinin ilki olarak kayitlara gecti. (oncekilerin ruhuna fatiha...) ayrica yargiya intikal etmis her olayin pesinden kosmaliyiz, evet. bireysel anlamda mucadelemizi vermeliyiz. boylece baski olusturabiliriz. ve belki ulkemizde az da olsa bu tarz konularda (kadin cinayetleri de basta olmak uzere) yerinde/dogru/yeterli/olmasi gerektigi gibi kararlar verilebilir. sivil toplum ve sivil toplumun gucu onemlidir. ki adamin caninin nasil yandigini unutmamak lazim. rezil bir ulke olmazsak kimse buzi rezil duruma dusuremez. rezil ediliyorsak rezilizdir.

www.eksiduyuru.com

(bkz: spartacus)
(bkz: dr who)
(bkz: lost room)

komedi olarak

the it crowd ve misfits de güzel vakit geçirtir bence

Sherlock
Lost Room
Fringe
Californication (Shameless sevdiğin için bonus)

dexter
house md
the big bang theory
chuck

eğer yüksek lisas yapacaksan kesinlikle yüksek lisansta, özellikle ders aşamasında değil de tez aşamasında... hem ders derdi yok, hem de tez için içi dolu kütüphaneler yanı başında olur. hem de kafana göre takılırsın gittiğin yerde durumuna göre

yüksek lisans düşünmüyorsan, 4 sınıfa bırakma

herkesten duyduğum öneri bu benim

farketmez. 2 dönem gitmeye çalış bir de

hayır yaf, eline fırsat geçmişken hemen git. akıllı ol, sonra o not ortalamasını falan nası tutturacaksın?

hayat her zaman insanın önüne fırsat sunmuyor bilesin.

son sınıfa bırakmadan git. hatta madem kazandın durma burda. ikinci döneme de bırakma. ilk dönem çok daha hareketli bana göre.

Aralık celbi iyidir.

mentuhotep +1

not ortalamasını dert etmiyorum. çok da beğenmedim zaten ortalamamı önümüzdeki dönemlerde daha da yükselticem. bu sınava da eğlencesine girmiştim.

girerkenki niyetim şuydu: "şimdi kazanırsam güz döneminde gidicem, kışın napayım. bu bir deneme olsun, önümüzdeki dönem cidden kasarak girerim sınava, yüksek puan yapıp ikinci senenin baharında giderim." sınav sahiden kolaydı. sorular az buçuk tahmin ettiğim gibi. yds ye hazırlanış olduğum için sınavların taktiklerini de biliyorum. sınav sisteminde vs bir değişiklik olmazsa önümüzdeki dönem girer, seneye bugünlerde orada olurum. yüzlerce kesz yabancı dil sınavına girdiğim için sınav sisteminde bir değişim olmadığı sürece daha ytüksek puan alacağıma eminim. emin olmadığım tek nokta bu yazdığım olayda bir noktayı atlıyor muyum? eğer olay benim gördüğüm gibiyse planladığımı uygulamak daha mantıklı. görmediğim birşey varsa, lütfen belirtin fikrinizi.

2 sene sonra da çok değişeceğini sanmıyorum, imkan varsa git.

erasmus a hak kazandınız ise 2 yıl içinde istediğiniz zaman gidebilirsiniz.hakkınız saklı kalır.

%70 %30 diyorum.

çocuk tamamen anneye ait olmadığı için babanın da onayı alınmalı tabi ama ülkemizin toplumsal yapısı düşünülürse alınmasa daha iyi olur muhtemelen..

toplumsal yapımızı düşünmek zorunda olmasak, bir kadın olarak %50 derdim. toplumsal yapımızı düşününce kafam karıştı, bilemedim.

evet oyle ama bir sekilde babanin onayi olmadan kurtaj oldugunuzda daha sonra babanin yasal olarak bir dava acma olasiligi vs olmuyor. yani bu hastanenin kurali gibi bise sanirim ya da sadece oncesine ait , yasalara gore cezai yaptirimi yok . adam gidip karim benden izinsiz kurtaj oldu dediginde , olur kardesim onun vucudu onun karari diyip siktiri cekiyolar

anne ve baba adayı halihazırda evli ise bence iki tarafın da onayının alınması gerekli diye düşünmekteyim.
yaparken iki tarafın da isteği söz konusuyken bozarken tek tarafın isteği önemli gibi bir mantık çok da doğru değil.
bu kadın vücudu dokunulmazlığı vb gibi bir durum değil de ortak yapılmış bir iş için ortak karar verilmesi durumu.
geçerli sebepler olmadıkça boşanma konusu dahi iki tarafın da isteği doğrultusunda gerçekleşebiliyor. emsal teşkil edebilir. evlenmede ortak karar ise boşanmada ortak karar aranması.

ortada bir cenin söz konusu olduğuna göre kadının vücut dokunulmazlığını baba ihlal etmiş zaten edeceği kadar :)) böyle bir dokunulmazlık ilkesini de ilk kez şimdi okudum bu arada. fikrime gelince, bebek oraya gökten gelip yerleşmediğine göre anaya da babaya da sorulmalı tabi.
bu arada evet test ve teknoloji çağındayız ama testlerin bal gibi karıştırılabildiği ve insanların abuk sabuk teşhislerle yalan yanlış tedavilere de sokulabildiği bir çağdayız.

oha ne zamandan beri baba onayi geldi? 10 haftaya kadar olan gebeliklerde baba falan karisamaz kurtaja. ondan sonra basliyordu onun onay hakki. ya ben mi geri kaldim yeni bir yasa falan mi cikti son birkac sene icinde?

Hastanede 45 yaşında bir kadınla tanışmıştım, istemeden hamile kalmış, kocası aldırmasına izin vermediği için amniyosentez için de imza vermemişti. Bir çocuğun doğumu tamamiyle annenin bakımı da çoğunlukla annenin üzerinde bir yüktür. Bu yüzden bu yükü taşımak istemeyen bir kadına sırf kocası izin vermedi diye o yükü taşıtmak bana yanlış geliyor.
@waterhardeningsteel; hastane kuralı değil bu, kanunda geçiyor. Sonrasında baba eşe dava açabiliyor mu bilmiyorum ama kürtajı yapan doktora ve hastaneye dava açabiliyor.

>freefroglet; evli ise her türlü baba onayı gerekiyor, evli değilse zaten devlet hastanesinde kürtaj yapmıyorlar.

buzzlightyear+1

çocuk her ne kadar yasal kürtaj süresi içinde bir "çocuk" olmasa bile, baba adayı kanlı canlı var olan bir insandır sonuç olarak. anne istemese bile, annenin içinde bulunan varlığın oluşumunda, rol oynadığından ve hiçbir zaman bu baba adayının kendi kendine çocuk sahibi olamayacağı gibi bir gerçek göz ardı edilemeyeceğinden, bu kişinin bir bebek üzerine gelecek planı yapması ve bu bebeği sahiplenmek istemesi engellenemez, anne bebeği istemese bile hala bebeği sahiplenen bir baba var çünkü ortada, dolayısıyla size emanet edilen bir umudu öldüremezsiniz. sadece yanlışlıkla olan bir şey olarak düşünmemek gerek bu cenini, evliyken çocuk yapmaya karar verip daha sonra ayrılan bir çiftin sonradan sadece anne taraflı hamileliği sonlandırma girişimine de dönüşebilir bu...

tecavüz gibi bir durum yoksa eğer ben kararın sadece anneye bırakılmaması taraftarıyım. ya da erkeğe kendi başına çocuk sahibi olabilme imkanı verilsin.

amniyosentez ignesi, ceninin gozune girerse, bundan baba zarar gormus olur mu olmaz mi? baba sadece tohum saglayan bir mahluk mudur?

@compadrito, bir annenin bebeğinin engelli olup olmayacağını öğrenme hakkı yok mudur peki?

o bebek sadece anneye ait degildir. karar mustereken verilmelidir. risk mustereken alinmalidir. aksi takdirde, baba tohumluk mahlukat durumuna duser. baba tohumluk mahlukat olmadigi icin ileride bosanma halinde nafaka odemektedir.

boşanmada genelde çocuk anneye veriliyor. bu durumuda bile babanın sorumlulukları devam ediyor dolayasıyla öncesinde ve sonrasında %50 söz sahibi olması normal.

bence doğru düşünüyorsun. kadın istemediği halde "ben bebek istiyorum doğuracaksın" diye imza vermeyen adam kadına ne saygı duyuyordur ne de seviyordur. böyle bir ilişki içine doğan bebekte ne kadar mutlu olur bilinmez.

@kalinixta agapi mou

pekala... ben bebek istemiyorum, sen istiyorsan da seni bağlar, beden benim bedenim doğurmayacaksam sana da söz düşmez diyen bir kadın ne kadar saygılı ve sevgilidir?

sadece bu durum değil, dediğim gibi daha önceden kadın ve erkeğin anlaşmalı olarak çocuk yapmaya karar verdiği; ancak sonradan belki de bir anlaşmazlık sonucu veya başka bir nedenden dolayı kadının hamilelikten vazgeçmesi de söz konusu olabilir. kimsenin bunu yapmaya hakkı yok, bir insan başka bir insanla anlaşarak bunu yapıyorsa, bu işi sonlandırmak da anlaşmayla olmalı. aksini düşünmek taraflardan birine büyük haksızlık olacaktır...

çocuk yapmaya karar vermek, sadece kadın mutlu olsun diye değildir. kadının bedeni çocuk doğurabilecek tek organizma ne yazık ki, burda kadının bedenine müdahaleden söz edilemez (dediğim gibi anlaşmalı durumlarda), kadın çocuk yapma fikrini onaylayarak zaten onu taşıma fikrini de kabul etmiş oluyor daha en baştan ve yine çocuk yapma fikrine tamam diyerek, çocuk bekleyen adama da söz vermiş oluyor ve bir şeylere umut bağlamasına yol açıyor. annesi istemese bile sözünü aldığı çocuğunu isteyen bir baba bu kadar kolay saf dışı bırakılamamalı.

adam doktora da hastaneye de hicbi yere de dava acamiyor. bunu yapmak isteyen birini taniyorum cok ugrasti ama hic bi sekilde dava bile acamadi butun avukatlar oyle dediler.TCK da hicbir yaptirimi yok. sadece NPK da yer alan bi madde oldugundan cezai yaptirim kesinlikle soz konusu degil. fakat bosanma sebebi olarak sayilabilecegi konusunda avukatlar hemfikir. hatat bunun tckda yer almamasinin eksiklik oldugunu savunan avukatlar oldugu gibi, tck disi olmasinin iyi olduguna inananlar da var. bence iyi oldu , bazen cocuk yaparak kadini baglayabileceklerini dusunuyorlar cunku. eletet bu soylediklerim yasal sinir olan 10 haftaya kadar olan sure icin gecerli. kisa bi sure once de benim basima geldi ayni durum.

@mentuhotep, o durumda ilişki zaten yürümez. bi taraf bebek isterken diğeri istemiosa o ilişki bi şekilde biter zaten.
burda bahsedilen durum ise kadına bir yaptırım olması. yasal yaptırım. kadına taşımak, hayata getirmek istemediği bir canlı üzerinden uygulanan baskı ve dikte söz konusu.
bebekler anne karnın da annelerinin her duygusunu hissederler. istenmediklerini de. hamilelik sonrası depresyon diye de bir şey var. bu kürtajda imza yasası nasıl kabul edilmiş anlamadım. resmen insan haklarına aykırı.

Amniyosentez uygulaması öncesi eşlerden "karımın karnından su alınmasına izin veriyorum" yazan imzalı bir kağıt istiyorlar. Bu cümle bile çok düşündürücü enim için. Yani erkek tohumluk mahluk değil belki ama kadın erkeğin hükmü altında taşıyıcı bir mahluk gibi görülüyor.

Kadınların haksız bir durumda kalmasını kesinlikle ben de istemem, yine demek istiyorum ki eğer tecavüz ya da evlilik dışı istenmeyen bir hamilelik durumu varsa seçme şansı kadına bırakılabilir ve hatta bırakılmalıdır da...

yine de eğer çiftler evliyse ve bir çocuk için anlaşılmış ancak yasal kürtaj süresi henüz dolmadan çiftlerden birisi çocuğu istememe kararı almışsa, çiftlerden diğerinin de onayı olmadan bunu yapamamalı

çocuktan vazgeçen baba da olabilir, bir ömür boyu bir çocuğun sorumluluğunu almaktan vazgeçip çocuğun aldırılmasını isteyebilir, ancak anne planladığı gibi çocuğu doğurmak ve büyütmek istiyorsa buna kimsenin söz hakkı olmamalı...

aynı şekilde anne de çocuktan vazgeçmişse, ancak baba planladığı gibi çocuğunu istiyorsa bunda da kimsenin babayı etkisiz bırakacak bir karar alamaması gerekir diye düşünüyorum.

kadının kullanılması diye bir düşünce var yaygın olarak, ama bu çocuğu doğuracak kadından başka hiçkimse yok, kadın bedeni bunu yerine getirebilecek tek şey... kadın en baştan eşiyle anlaşıp böyle bir yükümlülük altına girdiyse, bundan cayabilmesi de bu kadar kolay olmamalı... veya aynı şekilde adam eşiyle anlaşıp bir çocuğu sahiplenme sözü verdiyse bundan cayabilmesi bu kadar kolay olmamalı.

Ya da dediğim gibi, erkeklerin çocuk doğurabilmeyi seçme şansları olsaydı eğer, dediğiniz kullanılma durumu geçerli olabilirdi, ama bu imkansız bir durum. bir erkeğin de çocuk sahibi olabilme hakkı var; kimse de o zaman git başka biriyle yap çocuğunu, bende olanı alamazsın diyememeli...

ne kadının zorla vazgeçirilmesi ne de erkeğin zorla geçirilmesi adil bir karar, adil olan ortak olarak vazgeçmek ya da ortak olan istemektir. ancak erkeğin çocuğu taşıyabilme gibi bir imkanı olmasını mümkün olamayacağı için, bu en başta kadının ciddi olarak düşünmesi ve kesinlikle emin olduktan sonra karar vermesi gereken bir durum. kadın en başta istemezse, hiçkimse onu zorlayamaz. aynı şekilde adam da en başta istemezse hiçkimse onu zorlayamaz.

hamileyken, eşinizin sizi kürtaja zorladığını düşünün.. tamamen aynı durum, eğer fark olarak görülen kadının çocuğu taşıması ise, bu olayda etkisiz olmalı diye düşünüyorum, çünkü bu durumun başka bir oluru yok... çocuğu taşımak zorunda olan kişi her zaman kadın olacaktır çünkü. keşke olmasaydı...

bu konuda bende sınır 2 yaş

6 yaş büyük kişiye ismiyle hitap ettiğim de oluyor, 1 yaş büyüğüne abi dediğim de.

kişilikle alakalı bir şey bana kalırsa.

87liyim. Benden 1 ay bile küçük olsa abla diyebilir.Demesini tercih ederim.Ben kendimden 4 yaş ve üzeri büyüklere abla/abi diyorum.

benden iki yaş küçük kuzenimden abi demesini beklerim, öyle alıştım çocukluktan beri herhalde. ama 3 yaş küçük arkadaşlarım da var. abi deseler kötü hissederdim.

aynı şekilde 3 yaş büyük teyze kızına abla diyorum, ama onla yaşıt baldıza abla demek gelmiyor içimden.

sanırım bi 5-6 yaş fark lazım.

zor bir soru. ben ortaokuldayken o lisedeyse şu an gördüğümde de abi/abla diyorum. üniversitede tanıştığım birisine 6 yaş da büyük olsa ismiyle hitap ediyorum. şu an 16 yaş altı çocuklar haricinde hiç kimsenin abla demesini istemem. (24 yaşındayım)

5 yaş idealdir.

ben mümkünse hiç söylemem, ama illaki diceksem en azından 8-10 yaş büyük olsun yani. bana da kimse demesin.

kimseye abi, abla, amca, dayı, teyze demem. ciddi biriyse xx bey, hanım,beyfendi, hanfendi. samimi gördüysem hocam, başkan, hacı, hanım vs.. derim.

ben 20 yaşındayım, cidden ablam/abim gibi görmüyorsam kullanmıyorum.. abla'yı kullanacaksam yakınlık durumuna çok şiddetle bağlı olarak 28-30 yaş arasına kullanıyorum bunu(8-10 yaş büyükler işte) o yaştan küçüklere ismiyle, büyükse "x hanım" şeklinde konuşuyorum ama gerekmedikçe hiçbir hitabet sözcüğü kullanmıyorum, ne konuşulacaksa onu konuşuyorum.

erkeklerden abi dediklerim yok, büyük kuzenler haricinde ki onlar da 30 küsür yaşında... 30undan küçük erkeklere yakınlığa bağlı olarak adıyla ya da yakın değilsem hiçbir hitabet sözcüğü kullanmadan konuşuyorum, büyüklere de "x bey" ya da hiçbir hitabet sözü kullanmadan konuşuyorum.

kendim için fark etmez, kim ne derse desin

Ben herkese abi, abla diyorum küçüklere bile :) Seviyorum öyle konuşmayı.

Abi naber?
Hah! Bana mı söyledin?
Pardon abla yanlış oldu! :)

Beni en iyi özetleyen şeydir. :)

yakın hissettiğim kimseye abi, abla, amca dayı, teyze vs demem. isimleriyle seslenirim. yakın hissetmediğim, o samimiyeti hissetmediğim kişilere amca, dayı bilmem ne derim. benim nazarımda isimleriyle seslenmek saygısızlık işareti değil bilakis samimiyettir yaşları kaç olursa olsun. kimseden de bana abla demesini beklemem. rahatsız bile oluyorum zoraki söylediklerini hissedersem. böyle.

kimseden bana abi demesini beklemem, ismimle hitap edilince rahatsız olmam, "amca" statüsüne erişmeyen herkese ismiyle hitap ederim. abi dediğim tek kişi var o da çocukluktan kalma bir alışkanlık.

saygıyla ilgili birşey örneğin ben benden büyük ablama ismiyle hitap ederken aynı yaştaki arkadaşına abla diyorum :)

kişiliğine bakarım ben. abilik vasfı varsa benden 2-3 yaş bile büyük olsa gerekirse abi derim. ama abilik vasfı olmayan birisine benden 10 yaş büyük olsada abi demem. çünkü herkese abi denilmiyo, lokantadaki garsona bile abi dediğin zaman herifin götü kalkıyo.

öyle bir kuralım yok, mesela benden 3 yaş büyük kuzenime abi derim- öyle alıştım, 10 yaş büyük insana adıyla hitap ederim. duruma göre değişir.

min 10 yaş büyük ,evli ve çocuklu insanlar bu katagoride benm için

görünüşüne göre. mesela benden 5 yaş büyük ama hiç büyük olduğunu göstermiyor, ona abi demem.

al ps3'ü. monitörle bile oynasan daha iyidir. zamanla 400-500 liralık biz lcd alırsın.

(bkz: steam)

torrentini bulup indirsen ya? olmuyor mu öyle? o.o?

@zaraeta
yok be hocam ya. Aldın mı tam tıkır olsun. bana aranızda ps vita alan öneride bulunsun.

abi steam mıteam, torrent fln, benim kafam basmaz bunlara. Ben tak çalıştırcıyım.

ps vita da 959 tl anasını satim oyun 120 tl.. en az minik o hafıza kartları 60 tl en az 1100 tl gidecek... Böyle bir sistem yok ya. Evi yıkılsın bunların. Tek çocuk olmak ne zormuş abi...

tak çalıştırcıysan www.kraloyun.com :) panpa PS alacaksın o zaman, bilgisayarda zahmetlidir bu işler. Hayır oyun bulsan bile yüklemesi crack'i fln uzun işler, seni bozar.

niye kafan basmasın ki?
gidip cd'ciden alacağın oyunu yüklemesi de artık o kadar kolay değil ki. yok rar'dan çıkar, yok daemon tools kur, sonra onu mount et, önce yamayı yükle sonra crack yap. bunlar da zahmetli işler. tak çalıştırcıysan da paraya kıyacaksın yüksek fiyatlara yeni orijinal oyunlar alacaksın ya da 6-8 sene öncesinin oyunlarını alacaksın. d&r, teknosa, bimeks gibi yerlerde eski cof, moh, rtw, bfme serileri 10-20 lira civarında.

hocam, çalışmaktan nasır tutmuş ellerime bakıyorum, birde 1100 tl vereceğim alete... Adaletini ..... bu dünyanın

al ikinci el bir playstation 2 150 liraya yanında 10-15 tane oyunla idare eder bir kaç ay sonra satarsın aldığın paraya hevesin geçer.

torrent, bu çağın dosya paylaşım sistemi, öğrenmeni tavsiye ediyorum.

al bir kutu dvd, yazdır indirdiklerini, işte tak çalıştır.

dışarıda satılan oyunlar rip oluyor, açması da zor, dvd de çizik olur, boş dvd bile çıkar.

çevrilmiş olarak 19.00

ama orda saat 7pm'ken burda saat sabah 10 falan gibi sanırım

evet yani 10 olabilir ama nereye göre? koca memleket kendi içinde saat farkı çok.

doğusuyla batısı arasında bi dolu zaman farkı var.

07:00 pm et diye geçince özel bir yer mi belirtilmiş oluyor?

et -> eastern time

Bizden 7 saat geride.

et derken eastern time demek istiyor sanırım ki bu da istanbula göre 7 saat gerisi demek

wpi, hızlısın.

15-20 dakika.
hareketsiz durman lazım.
sesten ürkme.

MR çeşitine göre değişiyor ortalama 15 dakika sürer. Dikkat etmen gereken şey çekim anında kesinlikle hiç kıpırdamaman yoksa bi işe yaramıyor.

sesten yana bir sorun olmaz. hareketsiz durmak zorlar sadece. bir de bazı yerlerde mr çekimi 1 saat sürüyor filan diyorlardı. o kadar sürerse kötü işte.

mr çeşitine göre değişir 3 boyutlu mrlar falan daha uzun sürer

15-20dk sürüyor geneli, içerdeki ses aslında hareketsiz kalmana yardım bile ediyor sese yoğunlaşırsan, tabi ritim tutmamaya dikkat et yine de :) geçmiş olsun. zaten çekileceği zaman uyarıyorlar yapman gerekenler için. bir de zorunlu değilse hiç metal olmasın yanında kemer falan... çıkarttırıyorlar çünkü

evet, görünür.

emin misin hocam? ben haber kaynağında şimdiye kadar hiç beğenilen video görmedim. hep "paylaştı" yazıyordu?

videoyu yükleyen kişinin yaptığı ayara göre değişir, mesela ayarı "public" olan bir videoyu beğendiğin zaman, bütün arkadaşların bunu görür. mesela: www.facebook.com bu videoyu beğenirsen herkes görür.

Gözüküyor ben arkadaşlarımınkini görüyorum ama o x kişisi y nin videosunu beğenirken sen netteysen haber kaynağında yakalayabilirsin.

ikinoktayedi dediğin videoyu eğer beğenirse anasayfasında direk çıkar ve tüm arkadaşları görebilir. Fakat video sadece arkadaşlar bile olsa kenarda akan yerde anlıkta olsa çıkar beğenildiği.

x likes y's link şeklinde görünüyor bende, youtube videoları olsun diğerleri olsun.. tabi bunun yanında video haricinde diğer bağlantılar da aynı uyarıyla görünüyor. ama facebook videolarına rastlamadım, ya da en azından dikkatimi çekmemiştir, siz söyleyince baktım şimdi ve yukarda dediğimi gördüm

21?

(bkz: mbps)

megabyte olarak soruyorsan 21 / 8

21mbps saniyelik indirme hızıysa 210mbit'e karşılık geliyor genel internet hızı

@mentuhotep, uydurma panpa.

21 mbps zaten saniyede 21 megabit demek. 1 bit de entrapmen'in dediği gibi 1/8 byte'a eşit, dolayısıyla saniyede 2.625 megabyte ediyor.

(bkz: bit)
(bkz: byte)

emin olmamakla birlikte, ucunun kime dokunduğu belliyse oluyor sanırım.

nefret soylemi olabilmesi icin ortada tanimlanabilir bir grup olmasi ve o guruba karsi mevcut onyargilar bulunmasi gerekiyor.

bence olmaz. ama kime göre neye göre? zaten bu nefret söylemi saçma bir tabir.

tüm bu soruların tek ve basit bir cevabı var aslında. ama şok geçirirsin diye diyemiyorum.

yok şok geçirmem yazabilirsin aklı başında bir adamım :)

konuyla ilgili bahadir baruter'in bir karikaturu vardi, ordan da bakabilirsin.

Din dediğinizden kasıt ibrahimi dinler ise, islam görüşüne göre tevrat bozulup, incil ve incil bozulup kur'an gelmiştir... ancak bir hristiyana sorarsanız onlar tevratın bozulmadığını kabul edip kutsal olarak ele alırlar ve ayet ayet gökten inen tek yasa da tevrattır hristiyanlar için. incil ise bir kitap olmasından çok yaşanan olayların kendisidir. yani ms.325 yılından önceye tarihli bütün bir kitap halinde incil bulabilmeniz söz konusu bile olamaz reel olarak baktığınız zaman. dolayısıyla hristiyan görüşüne göre din hiçbir zaman revizyona uğramamıştır (insan eliyle). ancak protestan mezhebi bunun dışındadır.

Yahudiliğe baktığımız zaman ise yine bir revizyon görülemez ve dinin ve yasanın olduğu gibi kaldığı savunulur, ki tevrat 30 yıl gibi bir sürede inip tamamlanmış bir kitap değil, çok çok uzun yıllar süresince muhammed gelene kadar tüm peygamberlerin öğretileriyle oluşmuş bir kitaptır, ki isa tevrata ekleme yapmaz, onu olduğu gibi kabul eder. yani tevrat isa zamanındaki tek kutsal kaynaktır. incil ise isa'nın yaşamından ve havarilerin öğretilerinden ibarettir.

revizyon sadece islam inancında olan bir kavram. islam gelene kadar hristiyanlar o güne gelen gelen tüm ayetlerin korunduğunu ve değiştirilmesinin mümkün olamayacağını savunur ve inanırlar.

islam'da revizyonun nedeni olarak ise insanların dini değiştirmeleri olduğu söylenir. ancak dediğim gibi bir konuda cevaplanamayan bir soru var ki, islam'da incil aynı kuran gibi ayet ayet inmiş bir kitap gibi tasvir ediliyor, oysa hristiyanlık tarihinin hiçbir döneminde bu kabul görmemiştir, ve böyle bir yazılı kaynağın olduğuna dair hiçbir arkeolojik kanıt da yok.

ikinci soru ise birinciyi baz alarak cevaplarsak, sir gwain'e katılıyorum.

allah yok din yalan

@mehtuhotep o zaman şöyle bir durum ortaya çıkıyor, anlattığına göre kutsal kitaplar farklı şekillerde ortaya çıkıyor, bu da kafa karıştırıcı bir durum, tek bir kitap tek bir teknikle ortaya çıkması gerekmiyor muydu ? insanoğlu bundan bilmem kaç yüzyıl sonra bu kitabı değiştirecek, ben kesin ve değişmeyecek bir şekilde göndereyim kitabı denmesi gerekmez miydi ? sonuçta insanoğlu rahat durmayıp bunu değiştirecek bu belli ?

İkinci sorunun cevabı ise hala muallakta

kutsal denen ama kanımca fantastik edebiyattan öteye gidemeyen kitapların bir tanrının emriyle değil de şiir ve politika konusunda yetenekli insanları tarafından yazıldığını fark ettiğinde bu sorduğun sorular otomatik olarak cevap bulacak.

birinci soruya müslümanlar şöyle cevap veriyor: allah geleceği kadim sıfatıyla biliyor. yani baktığın mantıkla bizim günah işleyip cehenneme gideceğimiz de belli ama yine de yaşıyoruz. yani kaderi insan/insanlar kendi elleriyle yaratıyorlar ama allah bunu kadim sıfatıyla biliyor. cevap ne kadar tatmin edicidir bilemem. ikinci soruya da şöyle cevap veriyorlar: bunlar kuranda zaten var :) okumadım bilmiyorum, vardır belki.

@Solo bence de öyle, bence de illaki kafasında din üzerinden insanları sınamak gibi bir tasarısı varsa, tek bir kitap gönderip tek bir yolu gerçek olarak tutup, kendi sözüne insanların karışmasını engellemeliydi... ancak bunların hepsi bir yaratıcının var olmasıyla alakalı bir durum. benim orda demek istediğim, islam ve diğer ibrahimi dinler arasındaki tutarsızlık ve bunun insanların aklında bir soru işareti bırakması gerektiği.

ikinci sorunun ise cevabı bu bağlamda, büyük ihtimalle öbür gezegenlerde eğer yaşam varsa, oralara bir dinin gitmek zorunda olmaması... insan bu dünya'da yaşanan bir evrimin sonucu var olan bir canlı ve şekli, kimyası bizim bugüne kadar gördüklerimize göre bir norm kazanmış halde, ancak başka bir gezegendeki başka bir canlının insan gibi görünüp, insan gibi düşüneceğini kabul edip bir fikir yürütmeye çalışmak ne derece doğru olur bilemiyorum. hiçbir şekilde din gibi bir konuyu akıllarına getirmeyen, bugüne kadar tahmin edemediğimiz bir yapıda olan varlıklar da olabilir bunlar, eğer varlarsa bu yüzden "din" kavramının sadece bize özgü olabilme ihtimalini de göz ardı etmemeliyiz. Ama eğer olur da içinde bizim gibi din kavramını barındıran bir yaşam varsa da bu din'in (dünya'da bile birbiriyle çok çok farklı olan dinler varken) bizim yaşadığımız yerdeki gibi bir şey olabilmesi sanırım ancak dünya'da yaşayan insanlarla kültür etkileşimi içine girdiklerinde mümkün olabilir ki bu durumda oldukça uzun tartışmaları başlatabilecek bir durum.

diğer taraftan ibrahimi dinler açısından olaya yaklaşacak olursak, zaten dünya'da olmayan bu varlıklar adem soyundan olmayacağı için bizden çok farklı özellikte olmalılar ve bulundukları dünyalarında dine ihtiyacı olmayabilir, çünkü insanların bir dine göre yaşamasının sebebi anlatıldığı üzere allah'a karşı gelen adem'in suçu yüzündendir ve insanlar günahın bedelini ödeyip sınanmak için buradalar, dolayısıyla adem soyundan olmayan bir canlının da dine ihtiyacı olmayacaktır.

felsefi açıdan bakmazsak, hepsi aslında bir yaratıcının olup olmaması durumuna göre değişiyor...

- zaar

-Zira
-Velhasılkelam
(bkz: ona mahsuben )

mektep, talebe, hekim, baytar, sıhhat, mamafih, vesselam, lakin, pek tabi, mazî, kuzum, muktedir olmak, berhudar olmak, hoşnut olmak, saadete kavuşmak, neşe (vurgu farklı), filhakika, buna mukabil, hakikatı söylemek...

çok çok uzar bu, en iyisi bir osmanlıca sözlük alın siz

edit: bir de cancağızım var çok severim

hasbelkader,tabip,bilmukabele,cehren

akabinde

bilakis
çünki
mütemadiyen
söztemsil
tedrici
günaşırı
efendime söyliyeyim
amma ve lakin
mebus
ajans
seyrüsefer
şimendifer
kuşluk vakti
kerahat vakti
bıldır
kal sağlıcakla
uğurlar olsun
sabah şerifleriniz hayrolsun
kendine mukayyet ol
teveccühünüz
müteşekkirim
reis-i cumhur
kaşık gibi
düdük gibi
pek muhterem
be mübarek
münasip
evla
zelzele
damalı taksi
sekaret
taksimde sallandırmak
kaç vakittir
eyleme beni
hatırın var olsun
muallim
kudret
muktedir
nahoş
pektabiki
essah
meddah

aklıma gelirse yazarım daha. bazılarını kullanmayı ben de pek severim. gidene uğurlar olsun, giderken kal sağlıcakla dilimden düşmez mesela.

ezcümle
çok severim.

uzun süreli eylemsizlik torrentleech'te silinme nedeni diye hatırlıyorum. yine de bu dediğim ratiosu 0 olanlar için geçerli diye biliyordum ben ama sanırım daha genişmiş... 5 ratio'su olan bir hesabı başka nedenden sileceklerini sanmam

ratiom 1 senedir 0'ın altındaydı ama beslemekte olduğum dosya sayısı 5 idi. adamlar için seed sayısı önemli olduğu için besle kaç yapanları sevmiyor, ne kadar uzun süre beslersen o kadar iyi. o yüzden utorrenti pc'nin başlangıcınaa koyup en azından 1 dosyayı beslemen lazım. giriş yapıp yapmaman pek önemli değil. bunları banlana banlana öğrendik biz de orası ayrı :) bu arada isteyene 2 davetiyem var.

Can you delete my (confirmed) account?

We don't delete accounts. You can stop using it and it will be deleted automatically after 90 days of inactivity (90 days without logging into the TorrentLeech website). If you are sincere about not wanting an account here (Are you crazy?!) then this is the only method to remove it. After 90 days, all your info will be deleted by the system.

diyor.

Ayrıca ben 1 senedir falan upload yapmıyorum. 2tb kadar falan kotam vardı hala kullanırım. Direk indirip siliyorum bir sorun olmuyor. Bilmiyorum belki ben şanslıyım :D

dini sayılır mı bilmem ama max richter den autumn 2

kilise müzikleri adı altında araştırabilirsin.

(bkz: hildegard von bingen)

Hristiyan ortodoks müzikleri ya da ilahileri daha uhrevi bir hava içerisinde, Katolik müzikleri ise daha otoriter diğerine göre..

Ortodoks mezmurlardaysa Kıptice, Arapça ve Süryanice olanlar bence Yunanca, Ermenice ve Rusça olanlara göre daha ruhani bir havadalar

Katolik mezmurlar ise Ortodoks'a göre daha neşeli ancak daha aristokrat bir havada. Ancak Katolik müzikler için bir de modern anlayış söz konusu, onlar genellikle hoş olmuyorlar. Ancak eski Katolik müzikler oldukça iyidir.

Siz beğeninize göre seçin, hepsi her yerde mevcut...

www.youtube.com
www.youtube.com

ne kadar dini bilmem: cum dederit www.youtube.com

bkz. sandrine piau

görüntüler home (yuva) adlı belgeselden...

dini muzik değil de, tasavvuf musikisi diye aratabilirsin. özellikle ney tavsiye ederim. insanı içine alır, sanki biri üfler yüreğinize. huşu doludur. imanlı olup olmama meselesi değil elbette. ama şahadete durdurur adamı.

hangi şehirdesin?

(bkz: sefarad)

Niyaz - Allahi Allah --- www.youtube.com
azam ali - mandara --- www.youtube.com
Azam Ali & Vas - Leyli --- www.youtube.com

şimdi asıl üstad nusrat'tan yazalım :
nusret fatih ali han

grooveshark.com/s/Haq+Ali+Ali/3ptPGI?src=5
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com

birde ayrıca nasheed diye bir tür var. müziksiz , sadece sözlü.

www.youtube.com

Açılış süresinin uzun olduğunu fark ettiğim an. Güç düğmesine basıldıktan sonra gidip ufak çaplı bir kahvaltı yapıldıktan sonra bilgisayar başına dönüldüğünde bilgisayar henüz hazır hale gelmemişse zamanı gelmiştir benim için.

evet çok sabırlıyım

herhangi bir programın açılması 15 saniyeyi geçiyorsa format atmanın zamanı gelmiş diyorum. bu bilgisayara göre değişebilir ama sonuçta benim bilgisayarım olmak o kadar kolay değil.

evet çok sabırsızım

3 ayda bir.

bir virüsün girdiği anda eğer bir çok çözüm yolu aradığım halde o virüsten kurtulamıyorsam işte o zaman format atmanın zamanı geldi

sivilce yapar, patlatırsan ölürsün.

Bir tek sivilce ise problem değil. Bünyeye zeval vermesin. Nerden alıyorum lan bu sağlıksız şeyleri? Cips kola hamburger iyice yavşak olduk ölürüm lan ben :))

Ben kahvaltı olarak yiyorum bazen. Sanırım henüz ölmedim.

35'e kadar gelebilirsen bana bildir panpa :)

Bu arada teşvik ettiniz ve yedim artık her şey için çok geç. Dönülmez cips paketinin içerisinde ellerim...

uyursan ölürsün

bence bu tembellik seni öldürebilir:)

cips yesen de yemesen de öleceksin zaten.

ölmezsin ama bu kafayla çok da yaşamazsın.

aman korkma bişey olmz bn kız halime karbonhidrat ve yağ yüklü besleniyordum senin gibiyken (üniversite çağında)
ne 50 kiloyu geçtim ne bi sağlık sorunum oldu
30a geldim sayılır ölmezsin
evham yapmamayı becerebilirsen şukela olur tabi ben stress yaptıgımda su içsem dokunuyor

ben denedim, yemek çubuğu gibi bi şeylerle yapın, sürekli çevirin =)
mum ateşinde de oluyor, mangalda daha güzel oluyor.

ben yaptım birkaç tane sürekli çevire çevire, muhtemelen zararlıdır tabii. ama tadımlık yapılabilir sanırım. çok bekletirseniz akıyor evet. kürdan kullanmıştım ben

çöp şiş veya normal şiş kebap şişi olabilir sanki.

direk atesle temas etmeyecek ama
yani ocakta yapacaksan
sicaklik onu eritsin

www.youtube.com

Dalgalı saçlara hangi modeller kullanlabilir?
www.uzmantv.com

Saçımıza köpük kullanarak nasıl dalgalı görüntüsü verebiliriz?
www.uzmantv.com

Saçımaza evde nasıl su dalgası yaparız?
www.uzmantv.com

Saça geniş su dalgası nasıl yapılır?
www.uzmantv.com

faideli olur iyişallah, maşallah x3

saçlarının tipi nasıl bilmiyorum ama düzleştirici ile dalga yapabilirsin.
www.youtube.com
saçlarını düzleştirici ile lüle lüle yap, saç fırçası ile fırçalayarak lülelerin hacmini al, saçlarını öne at saç spreyi sık benzer bir görüntü elde edebilirsin.

e resimdeki de doğal değil ki.
o da düğün saçı. bir tek simi eksik.
(bkz: düğün saçı)
ayrıca;
(bkz: kıvırcık saçlının düz düz saçlının kıvırcık merakı)

sonuç:

düz model takıl hanım kızım.

kendime not:
hala genleriyle oynayıp değiştirmeye çalışıyorum, akıllanmadım, te allaam!

maşa yapıp soğuması bekledikten sonra eline köpük sürüp hafifçe dağıtırsan elde edersin bu şeki

bizim okulda var dinciler bi kenardan hayranlıkla izliyorum sürekli kendimi alamıyorum ama bunu itiraf etmek çok zor tabi arkadaş arasında hep bok atıyorum dinciler şöyle dinciler böyle diye ama hiç biri bilmiyor ki gözüm sürekli bu dinci gruplarda. keşke beni de aralarına alsalar.

mesela normal şartlar altında bizi öldürmeleri falan gerekiyor? ya da sevdiğimiz insanla nasıl yaşadığımız konusunda meraklı olmaları ayrıca bunun hakkında alçaltıcı konuşmaları? hatta daha ötesi kimin kimi seveceğine karar verme hakları varmış gibi insanların özel yaşantılarına karışmaları?

her dinci bir olmaz gibi bir konu da yok, kusura bakmayın da kuranın kafirler, mürtedler, eşcinseller, putperestler hakkındaki hükümleri bellidir sonuçta ve karşınızda ikide bir öldüğünüzde cayır cayır yanacağınızı söyleyip, üstüne kendince ahlaksızlığınızdan dem vuran birinin olması hiç hiç hoş bir hissiyat yaratmıyor. bunu da ciddi anlamda sinirli bir şekilde yaptıkları düşünülürse "eeh, yeter kardeşim yanacaksam ben yanacam sana ne" deme ihtiyacı hissediyoruz. bizi düşünmesinler mümkünse, zaten bize tek dünya var. bırakın yaşayalım arkadaşım.

dinci görünce yalayasım geliyo, sen ne konuşuyosun? :P

Dinci kötülemek + puan'dır her zaman.

cunku donemin solcuları sadece konusup,siyaset yaparlar .ama cemaatler okul acar,dershane acar beyin yıkar .simdi kabul edin bu, zekice bi strateji .sol yapıyı curuten de teror sempatizanları solcu eylem yapmayı bi halt sanan ogrenciler.solda ayrısma cok var ve bunların arasnda catısma var:komunust-kemalist catısması vs.ulkede sol gorus biticek bunların yuzunden az kaldı.

ben tebrik ediyorum.

öncelikle ne kıskanması?
"kadrolaşmak" ve "iyi yönetmek"
bunları bir kez daha düşün değerlendir.
sol kaç yıldır iktidar olamıyor senin haberin var mı?
iktidar olamadan nasıl kadrolaşacaklar.
akp li olmayanları solcu diye değerlendirme.
dindar insanları görünce kendi kendime ben neden solcu oldum ben neden atatürkün düşüncelerine saygılıyım allah benim bin belamı versin diyorum.
cehennemde yanmayı hakediyorum diyorum.

saçmalığın daniskasına bak.
dinci olan sol görüşlü olamıyor mu yani?
benim hacca giden ve elinden tesbihi düşürmeyen anneannem, halalarım, teyzelerim ve hoca olan amcamlar, tüm bunlar sol görüşlü.
ben de imanı olan, inançlı biriyim. kıskanmaktan öfkelenme yaşını çoktan geçtim. sen ama din adına hizbullahçıları serbest bırakıp, kitap yayınlayanları hapse tıkıyorsan 'Fransa'da düşünce özgürlüğü yok' demeyeceksin.
14 yaşındaki çocuğa tecavüz eden onlarca adamı serbest bıraktıktan sonra, 'biz analarımızın, bacalarımızın yanındayız' diye gövde gösterisi yapmayacaksın.
dünyanın hiçbir ülkesinde ülkemizdeki kadar aydın, prof., asker hapse gitmedi. inanmıyorsanız araştırın.
öğrencisiniz. en doğal hakkınız protesto etmek. ağzını açanı hapse gönderirler.
geçen haberlerde okudum. ilköğretim ve lise öğrencilerine umre turu düzenleyiyormuş diyanet. o yaştaki çocuk oraya niçin gönderilir? önce bir çanakkale'ye gönder, o şehitler 'allah allah' diyerek nasıl ölmüş, o topraklar nasıl kana bulanmış, nasıl bu ülkenin bütünlüğü kazanılmış, ankara'ya gönder, avrupa'ya gönder farklı kültürleri görmek için ya da ülkemizin cennet köşelerine gönder, karadeniz'e, ege'ye, akdeniz'e, mardin'e.
ben bir çok kapalı ve dinine bağlı olup da sol görüşlü ya da anti akp'ci insan tanıyorum.
bence erdoğan'ın bu ülke için yaptığı en kötü şey ülkeyi bölmek. türküm dersen faşistsin, kürdüm dersen özgürsün, dinciyim dersen akp'lisin, solcuyum dersen ataistsin. bari bizler biraz akıllı olalım arkadaşım.

Tiplerine tahammül edemiyoruz. Tipler ofsayt bikere.
@dessy dindarlıkla dincilik farklı şeyler.

soruya cevap vermişsin zaten.
yargıtay,anayasa mahkemesi,askerler,rektörler süper valla :)
manyak bir duyguymuş lan.
özellikle bunları içeri atmıyorlar mı manyak hoşuma gidiyordu.
ama artık sevinmiyorum, normal geliyor.

@dessy
"dünyanın hiçbir ülkesinde ülkemizdeki kadar aydın, prof., asker hapse gitmedi. inanmıyorsanız araştırın.
öğrencisiniz. en doğal hakkınız protesto etmek. ağzını açanı hapse gönderirler."
aydın, prof, asker olması o ülkenin bekasını mutlak düşünecek diye bir kaide olduğunu sanmıyorum.
zira içeri giren askerler, komutanlar normal bir vatandaş veya normal bir tsk personeli değil
hafif bir suça sebebiyet ile tutuklanabilecek zatlar değil.henüz tutuklama aşamasında oldukları için bir şey söylemek yanlış olur.
14 yaşındaki çocukların umre ziyaretine gitmeleri sadece o kişiyi ve ailesini bağlayan bir durum.
zira bu gezi avrupa veya amerka ya olsaydı ve oralarda eğlence yerlerine götürülecek olsaydı
acaba o zaman da insanlar ses çıkarır mıydı bunu merak ediyorum.

15 yaşındaki pornoma dokunma pankartlı kız gösteri yapınca sorun olmuyorda
14 yaşındaki çocuklar umre ye gidince mi kendileri karar veremez oluyorlar buda ayrı bir çelişki.

ahah :)) çok güldük. s.kmeseler bari.

(bkz: #26498270)

solculara bok atmadan var olamayacaksınız ha, aydın dediginiz maddelerde cıkıp tv.lerde yok cehape böyle yok kemalistler mikmik yapıyor diye ötüyor, aga sen ne öneriyosun desen icraat yok. demokrasiymiş, yemişim demokrasiyi; sivilleşmeymiş, bu ulkede en az 6-7 yıldır sivil darbe yaşıyoruz. solcuuuu diye köpükleri saçmayalım ltf pls, sinsi sinsi iş götürmek yerine biri de çıksın açıkca fikrini söylesin.

dinci olanlar 4 tane kadın geçirebiliyor nüfuslarına imam nikahı yoluyla, dinci olmayanlar ise deli oluyor, çünkü sadece 1 taneye izin veriyorlar :/

(bu benim düşüncem) yanlış anlama sözüm sana değil tüm böyle düşünenlere. "dinci gördüğünde" bu kelime bir kere yanlış gerçekten müslüman olan biri "bakın ben dnciyim bakın ben böyleyim" tarzında davranmaz yani din insanın allahla kendi arasında birşeydir. eğer sen o tarz birisini gördüysen aslında dinci filan değil o sadece o yönüyle hava atmak isteyen biridir. yani şuanki dönemde ülkemizinde özellikle malum partiye oy verenlerin %99u nun ülkeninde bi %70nin müslümanlıkla alakası dahi yok. dinini doğru yaşayan bir insan ateistlerin yanında bile onları rahatsız edecek hakeketler göstermez göstermemeli. (bu benim düşüncem)

üstelik 'henüz tutuklama aşamasında oldukları için bir şey söylemek yanlış olur.' demişsin. bence de öyle olmalı. dikkat edersen çoğu hakkında açılan suçlamalar henüz kanıtlanmadan hapse atıldılar. neden biliyor musun? bilemezsin. sen maalesef bilemezsin.

bu ülkede sol bir ideoloji hiçbir zaman iktidar olmamıştır, kanımca.
hükümet listesini inceleyebilrsiniz, kastınız soldan nedir
ben şahsen iktidar peşindekilerden nefret ediyorum, o kadar peşinde koştukları şeyin bile hakkını veremeyip ellerine yüzlerine bulaştırdıkları için. kutsal-burası istenildiği gibi açılabilir- şeyi kendi iktidarlarına feda ettikleri için, bunu da benim adıma yapma arzuları midemi bulandırıyor.
sol yapı?
ciddi ciddi bunun üzerinde düşünün, hangi sol yapıdan bahsediyorsunuz, inançlar bağlamında sscb gibi komünizmindeki gibi mi?

keşke cevap verebilseydiniz.

Türkiye laiktir laik kalacak bunu böyle bilin.

ben en basindan da belirttigim gibi iktidar pesindekilerden nefret ederim ama belli bir dine sahip bir kisinin baska dinlere sahip insanlari yönetirken ortaya koyacagi vicdandan şüphe ediyorum ben, tabi ki herhangi siaysi ideoloji sahip birinin farklı bir ideolojidekileri yönetirken de ayni vicdani sergileyemeybilir ama bir de bunu 'kutsal bir güç' ya da allah adına yapmaz. Ülkeyi iyi yönetmek? burasını bir önceki cevabi yazarken fark etmemisim sanirim ama bu ülke kimin yönettiginden bağımsız sizce iyi yönetiliyorsa zaten ne desem boş.

sen daha iyilerine layiksin :D

bu sizin ortak kararınızmış gibi davran?
bu sonu ikimiz hazırladık tarzında yuvarlamalarla falan gecıstır.

bu yazdigini okut zaten kendi anlar yaptigi hatayi..

Ayrılmak istediğini söylemenin en az rencide eden şeklinin, karşınızdakine artık ilişkiyi yürütemeyecek halde olduğunuz dolayısıyla ayrılmak istediğinizi gayet açık bir şekilde söyleyerek yapılabileceğine inanıyorum. Diğer türlü karşıdaki kişiyi üzmemeye çalışmak takdir edersiniz ki böyle bir durumda hiçbir şeye yaramayacaktır. Kaldı ki kıvırılacak bir konu da değil bu... Umarım ikiniz için de daha iyisi olur

sorun kızda değil kesinlikle sende !

www.eksiduyuru.com

bence unut o kızı.

ona küçük sürprizler yap.


(ne var lan ayrılırken de olur. :) )

kızı arama, neden aramıyosun dediğinde soğuk davran gerisi gelir

ne yapacağını değil de ne yapmayacağını söyleyeyim: ben şu aralar bir ilişki istemiyorum deyip kızı terkedip, 2 gün sonra başkasıyla çıkmaya başlama. en azından kızın psikolojisi bozulmamış olur ve seni kötü anmaz.

dürüst ol.

kıza soğuk yapıp kendini terkettirme taktiği de çok yavşakça geliyor bana.

"kilo mu aldın sen ?"

Cümlesini kur.

Gerisi gelir zaten.

Aktarım hızı 10 kat hızlı oluyordu sanırım 3.0'da. Daha hızlı veri transferi, daha kısa bekleme süresi demek tabi ki. özellikle çok büyük verilerde ciddi anlamda zamandan tasarruf sağlıyor bu durum. tabi ben 2-3gblık şeyleri atıcam bırakıcam öyle hdd içinde diyorsanız 2.0 da alabilirsiniz

www.eksisozluk.com

usb 3.0 lı bir cihaza bağladığında hız katkısı sağlar. Kısa vadede çok inanılmaz bir şey kaybetmezsin de o nası bir fiyat ya baya ucuz.

usb 3.0 ile aktarım hızı 100 Mb/sn'ye kadar çıkarken usb 2.0 ile 20 Mb/sn'yi aşamazsın.

tabi usb 3.0 hızında aktarım yapabilmen için bilgisayarında usb 3.0 olması gerekiyor. artık yavaş yavaş tüm bilgisayarlar 3.0'a geçiş yapıyor. o yüzden 3.0 alman, gelecek zaman için daha avantajlı olur.

ileride sorun yaşamazsın çünkü mesela herhangi bir usb 2.0 uyumlu cihazı usb 1.1 portuna takarsan windows uyarı verir ve bu alet daha hızlı çalışabilir der ama çalıştırmamazlık yapmaz yani usb 1 bile kendinden sonraki 2 portunu desteklerken usb 3 portunun bir önceki nesil olan usb 2 cihazları desteklememesi söz konusu değil. hızlar tabi ki de anakartındaki veri akışına ve diğer bileşenlerine göre değişecektir.

şu aralar sel felaketinden dolayı harddisk fiyatları çok yüksek, mart gibi düşmesi bekleniyo. bilginiz olsun

haricilerin bu kadar yüksek fiyatlı olduğu bir dönemde 2 3 dinleme derim. fiyat çok iyi, bence kaçırma.

yazarlar çaylak olduğu zaman hiç yazar olmamış çaylaklara göre daha önde oluyor, ondan olmalı... 30-40 kişi yine de fazla tabii, ekstra bir nedeni varsa bilemiyorum

100 kişinin ölmesi beni üzer. hangi ırka mensup oldukları umrumda değil.

100 yaşam yok oldu diye düşünür, çok üzülürüm.

1000 kişi olsa ve içinde hiç türk olmasa, yine üzülürüm. ölenlerin türk olması üzüntümü çoğaltmaz veya azaltmaz.

herhangi birisiyle bir akrabanın ölmesi arasındaki fark gibidir benim için..

hiçbiri umrumda olmaz açıkçası

@wide

Ama ölen türkleri tanımıyoruz ve bu tanımadığımız insanlarların diğer tanımadığımız yabancılardan ne farkı var ırktan başka? Bu da ırkçılık sayılmaz mı?

böyle ırkçılık mı olur? herkes kendi kanından, kültüründen olan insana daha fazla yakınlık duyar. türk ölürse, türk uçağı düşerse tabii ki daha çok üzülürüm. ama bu bi amerikan uçağı düştüğünde üzülmeyeceğim anlamına gelmez.

ırkçılık diye insanların duygularına kilit vurması beklenemez. yurtdışında kalsan daha iyi anlarsın bu durumu. aylarca tek türk görmeyip, sonra rastgele bir kuyrukta beklerken türkle karşılaşınca gördüğün muhabbeti bilsen bunu sormazdın bile.

velhasılıkelam, ırkçılık değildir. ırkçılık "aa fransız uçağı düşmüş çok da sikimde gebersin ibneler" demektir.

@eyke +1

sonuçta orda bi yakınlık hissi var.mesela 2 türk trafik kazasında öldü.birini hiç tanımıyosun biri de hiç görmediğin bi akraban olsa ikisini de hiç görmediğin tanımadığın halde akrabana biraz daha içerlersin.ırkçılık değil bence buna benzer bişey.

ben yakınlık hissinin etkisi olduğunu düşünmüyorum kendi adıma... öyle türkler var alakam bile yokken çok iyi anlaştığım yabancı insanlar oluyor. insanın kendisiyle alakalı bir durum bu. bu yüzden tanımadığım her insan benim için aynı derecede insan ve eğer böyle birisi ölürse, onun için değil onu tanıyan insanların üzüntüsü için üzülürüm... ölen kişi kimdir bilmiyorum çünkü ve hayat zaten onun için bitti, geride kalan onu tanıyanlar ve bununla yüzleşecek olan kişiler de onlar.

ikisine de çok aşırı üzülmemekle birlikte, aralarında bir fark görmem.

dünya üzerinde saniyede kim bilir kaç kişi ölüyor. türk diye belirtilmesinin de sebebi o uçakta yakını olanlar içindir diye düşünüyorum.

türk'ün türkle arasında 5 kişi varsa, yabancıyla arasında 10 kişi vardır. hani şu arkadaşının arkadaşının arkadaşı muhabbeti. haliyle türk daha çok ilgi çeker. ırkçılıkla alakalı değil herhalde.

100 Türk mü 100 Fransız mı dersen 100 Türke daha çok üzülürüm bu ırkçılık değildir,,, 100 Amerikan yerine 100 Ukraynalı ölse evet Ukraynalılara daha çok üzülürüm bu da ırkçılık değil abazalık oluyor...

oha türk öldü diye daha fazla üzülmek ırkçılık olacaksa atlayak camdan aq...

100 kişinin arasında tanıdıklarım varsa başka. Ama fark etmez. ayrıca 100 Türk eğer bir saldırı sonucu ölmüşse, 100 yabancıdan daha çok üzer beni

Türklerin ölmesi beni de daha çok üzer ve bunun sebebi de yakınlık hissi bana göre de.

neye ne kadar üzülüp sevineceğim kendimi ne ölçüde o kişilerin veya ailelerinin yerine koyabilmemle alakalı...kendimi bir Türk ün veya onun ailesinin yerine koyup, empati yapabilmem daha kolay olduğu için heralde Türk ölünce daha çok üzülürüm...
yoksa ölümü gayet doğal bişey olarak görmeye gayret eden biriyim...
ırkçılığa da "milliyetçilik maskesi arkasına" gizlendiği durumlarda dahi karşıyım...

uçakta tanıdıgım akrabam falan yoksa üzülmem.

aslında tük olması kazada haber değerini arttıyor. ve haftada 1 saat duyacağınhaber bir bakmışsın 10 saat veriliyor. isimler açıklanıyor özgeçmişleri 1 hafta sonra evlenecekti, askerden yeni gelmişti gibi yan haberlerle olay daha da dramatik hale geliyor. mesela bir portekiz ya da ispanyol uçağı düşmüştü. normalde pek etkilemezdi ama türkiyeye düştüğü için daha çok üzülmüştük yukarıdaki nedenlerden ötürü.yine italyan bir kadına tecavüz edip öldürmüşlerdi aylarca haber oldu. ona da çok üzülmüştük. halbu ki türkiyede hergün bir kaç aynı vaka yaşanıyor.

akraban ve arkadaşlarım dışında ölenler hep aynı benim için.

Hayatında bir fark yaratmayacaksa ,yani tanıdık-akraba dışında ,üzülürüm diyenler üzülmenin nedemek olduğunu bilmiyorlar bence

hier kommt die sonne zaten en kapsayan cevabı vermişse de, sonuçta türkiye dışında yazılmış birçok güzel kitap, hatta çok güzel kitaplar var neden okumayalım?

okuma diyen yok, sürü psikolojisinden çık, onlar okumuyorsa ben okuyorum.

Cunku coğu daha basarili. Mesela bana turkiyeden ir dostoyevski soyler misin?
Yada ahmet umitin bir dan brown ettigini soyleyebilir misin?

sürü psikoloji falan yok kimse bana okuma demedi komposizyon yazcam.

neden doğu değil de batı? diye soruyorsanız eğer;
(bkz: örosantrizm)

neden fransız bir çini ustası değil de iznikli çini ustası varsa o yüzden. roman bizim değil, onların.

rus edebiyatı vardı sanki oralarda bi yerde?

göz boyama, iyi yüzlü adamın tekidir.zaten ne olduğu bilmeyen yokdur bu herifin.www.youtube.com

Adam turklugu savunuyor savunucak tabiki.

diğer cemaatler kısmen veya tamamen atatürke karşıt oldukları için, bunu bir kesimi kendine çekmek için kullanıyor olabilir

belki de sadece atatürk'ü seviyordur, kim bilir...

(bkz: delidir ne yapsa yeridir)

İstersen 100 tane film indir, filmler o anda inmiyorsa internet yavaşlığının onunla bir alakası yok, hele hard diskin dolu olmasıyla falan hiç alakası yok.

Torrent falan kullanıyorsan, açıksa ve hala film indiriyorsa yavaşlık normal tabi, diğer türlü alakasız..

@ hayat bilgisi torrent kullanmıyorum.yani ben korkmadan film indirmeye devam edebilirmiyim ? harddiskin dolu olmsı falan yavaşlatmaz bilgisayarı diyosun?benim aklıma, çok film indiriyorum bilgisayarın kapasitesi falan yetmiyo ondan yavaşladımı acaba diye bi düşünce geldide ondan dedim.

Hard diskin dolu olmasının internetin yavaşlığı ile bir alakası yok. İstediğin kadar doldurabilirsin hard diski. [Programlara yer ayırmak da lazım tabi.. ]

Harddiskin doluluğu internet hızını etkilemez, ama bilgisayar performansını etkileyebilir ancak 70gb bilgisayar için oldukça yeterli bir boş alan zaten, o boş alan 5gb falan kalırsa bir gün o zaman bilgisayar da etkilenme olacaktır ancak..

torrent aktif olarak indirme yapmadığı sürece internet hızı değişmez ama o 30 film aynı anda iniyorsa siz interneti kullanırken, tabi ki yavaşlayacaktır internetiniz.

adil kullanim limitini doldurmussunuz.

@ franz kafya adil kullanım limitine baktımdan int den nedir bu işin aslı biraz açıklarmısın? int sınırsız istediğim istediğim kadar indirimezmiyim

adil kullanım limiti şudur: internet sağlayıcınız size bir kota verir. bu kota dahilinde internet hızınız atıyorum 8 megabittir. bu kotayı aşınca internet hızınız yine atıyorum 1 megabite indirilir. sonraki ay hızınız eski haline döner. bu arada kota aşımı için ücret ödemezsiniz.

eee soru ne?

ayrıca afedersiniz ama dötünüz açık kalmış uyurkene.

yatagın etrafına tuz dök! supernaturel.

www.gnoxis.com

çocukken başıma böyle şeyler geldiğinde ayetel kürsi okurdum her defasında sondan bir önceki ayete geldiğimde giderlerdi.

psikolojik mi bilmiyorum ama bir de sen dene istersen.


onun dısında odanı havalandır ters yatmadığından veya yatmadan önce bir şeyler yemediğinden emin ol. yatarken solunum ve sindirim sistemini rahat tut.

buna benzer cok kötü figürleri sık sık bende görüyorum ve benimle konustuklarını da duyuyorum. bunu çok kez dile geetirdiğim oldu. hatta bir tanesinde sesinii duysam tanırım yani fısıltıyla tam kulagımın dibinden geliyordu ses.. neyse ayniden filmlerdeki gibi uyandım ama ayetel kürsi ve nas oku ardından rahatça yat..

neye inanırsın bilmem ama hani ben nas okuyorum okuyorum o sıra uyumus oluyorum zaten... yoksa mumkun değil rem evresinde beynim uyanıyor ve bunları görüyorum.. psikolojik sanırım...

halk arasında karabasan da denen (bkz: uyku felci).

Nas Sûresi ve Anlamı

Bismillahirrahmanirrahim.

Kul e'ûzü bi-rabbin nâsi melik'in-nâsi ilâh'in-nasi min şerril ves'vas'il hannasi ellezi yüvesvisü fi sudûr'in-nâsi minel cinneti ven-nâs.

OKU
Nas Sûresinin Anlamı (Manası)

« De ki: Gerek cinden ve gerekse insanlardan olsun, insanların kalplerine vesvese veren o sinsi vesvesecinin şerrinden in¬sanların Rabbi, yegâne halikı, mâliki ve mâ'budu olan Allah (celle celal)'a sığınırım. »

@devilred boğaz sıkma olayını uyandığı zaman değil, uyur halde rüya olarak görüyor uyku felci denilemez

komutanlogar, rahatsız edildiğiniz sonucuna nasıl ulaştınız acaba? genelde kabus deniyor böyle olaylara... kendinizi rahatlatın, sorunlarınızı çözün geçer, şayet geçmezse psikolojik yardım alma yoluna gidebilirsiniz bu durum sizi iyice olumsuz etkilemeye başlarsa.

böyle bişii var

answers.yahoo.com

az yesin 100 euro üzeri kargoda vergi kayar

özal'ın deyişiyle "memur olsaydın işini bilirdin" ama memur değilsen yapacak bişi yok.

Fuk gezegeninden edinebilirsin bence, onlar yemek yemiyorlar besin ihtiyacını başka şekillerde sağlıyorlarmış ama tam olarak nasıl olduğunu ben de bilmiyorum. ayrıca fuk gezegeni canlıları her yere kolaylıkla uyum sağlayabiliyorlar, misal bir arkadaşım var benim ordan, adam bi samanyolunda bi andromeda... dünyayı da çok seviyorlar zaten, kendilerine yakın buluyorlarmış...

cıgarayı azalt, hep ondan.

edinme.

lokum. tercihen hacıbekir olsun.

vefa bozası

beyoğlu çikolatası, inci'den profiterol, hacıbekir'den lokum. ohhhş şekerime bişiler oldu şu dakikada.

eminönüne gidebilirsen, lokum ve türk kahvesi al. beyoğlunda çikolata var.

Ya cok sagolun ama su an sirinevler deyim 2 saate ucagim var eminonu falan zor. bakayim buralardan lokum.

memleket antep değilse karaköy güllüoğlu'ndan baklava olabilir.

karaköy güllüoğlundan baklava al bence.

beyoğlu çikolatası +1

istanbul'un beyefendisi meşhur ama aileye götürmek hoş karşılanır mı bilemiyorum.

valla doğrusunu seçiyorum ben, elime mi yapışacak diyerekten... ama pek anket havası olduğunu sanmıyorum daha çok para kazanmak için sanırım tıklama başına yine de tamamen bir taraflarımdan sallayarak söyledim bunları

siteye reklam alan/verenler sitenin hitap ettiği kesimi öğrenmeye çalışıyor olabilir.

valla ben 1 ay öncesine dek küfrederek yanlış cevap veriyordum. sonra her girdiğim videoda çıkmaya başlayınca anket çıkan sitelere girmeme kararı aldım. kendini uyanık sanan ezik sitelere kapak olsun

gittikçe ortamın, insanların daha kötü olması ile alakalı olabilir mi?
yada insanların artık birbirine tahammülü olmaması ve iletişimin daha yaban olması.
bence sebep bu.

E insan küçüklüğünde öğrendiği, küçükken sevdiği şeyleri. Müziğin ne demek olduğunu öğrendiği şarkıları, annesini tanımaya başladığı zamanlardaki giydiği kıyafetleri, babasıyla beraber yaptığı dönemin moda olaylarını, arkadaşlarıyla yaptığı o zamanın genel davranışları olan şeyleri ne bileyim izleyerek büyüdüğü çizgi filmleri, dizileri... Küçüklüğünde kendisine gösterilen ilgiyi ve özeni özlemesi doğal olsa gerek. Kaldı ki alıştığı her şey değişmiş ayrıca bu değişen şeylerle birlikte hoşuna gitmeyen bir sürü sorumluluğu oluşmuşken..

çok net bir cevap vereceğim: çocukluk özlemi.

çocukken insan büyüdüğünde başına gelen kadar sıkıntısı yoktur. istisnaları hariç, her çocuğun çocukluğu, büyüklüğüne göre daha güzeldir. geçim derdi yoktur, iş güç yoktur, hastalık, dert, tasa yoktur. bu dertler annenin babanın üstündedir. çocuk için varsa yoksa oyun vardır, eğlence vardır. en büyük derdi sıkıntısı yazılısıdır, sözlüsüdür. büyüdüğünde hissettiği sıkıntıların yanında fasa fisodur. o yüzden herkes çocukluğundaki dertsiz tasasız günlerin özlemini çeker.

O yaşlarda mutluluk hormonları daha fazla salgılanıyor. Çocukluğun savaş, felaket içinde geçse bile yine seversin; çünkü sebepsiz yere çok mutlusundur.

(bkz: midnight in paris)
(bkz: the grass is always greener on the other side)

sağlamdır, olduğu gibi orada durmaktadır,hepimiz orada güvendeyiz, ölmemiş, ayakta kamışız, sıfır risk istediğiniz gibi anlatırsınız oysa gelecek öyle mi?
şekiller sadece şekilden ibaretler...

herkes demiyelim, hayatımın hiç bir noktasında geçmişe özlem duymadım. ha, geçmişte bulunduğum yere özlem duydum fakat bu gelecekte oralarda olmayacağım anlamına gelmez.

günden mutlu olmayan ya muhafazakar olur (geçmişe tutunur) ya da devrim yapar hayatında. ilk yol her zaman daha kolaydır.

ben sevmiyorum geçmişi. kız arkadaşım gereksiz yere boşluklara daldığında ondan nefret ediyorum, sevmiyorum işte.

aklın yarattığı o güzel geçmiş ilüzyonu beni tatmin etmiyor. gelecek, gelecek, gelecek. tek yön orası.

aslında çok temel bir dürtüden kaynaklanıyor: yok olma korkusu. İnsan içgüdüsel olarak muhafazakar bir varlıktır, değişimi istemez. Kendi varlığını sürdürebilmek için buna karşı koymaya çalışır.

Yazının yaygınlaşmaya başladığı dönemde bir çok filozof buna karşı çıkıyor mesela. Zamanında Yukarı Mısır kıralı Tamus şöyle demiş: "Bu yazı yazma sanatını kullananların artması durumunda, yazının insanın hafızasını arttırma yerine azaltma olasılığı vardır. Yazı insanın hafızasını tembelleştirir, onu unutkan yapar. Eğer insanlar hatırlamak için yazıya güvenirlerse, kendi iç kaynakları yerine dış kaynakları kullanacaklardır. Yazı hafızayı geliştirmez, koleksiyonları geliştirir."

Bugün biz aynı şeyleri internet için, bilgisayarlar için, akıllı cep telefonları için söylüyoruz. Mesela artık kimse kimsenin telefon numarasını hatırlamıyor, daha 15 yıl önce hepimizin bildiği onlarca telefon numarası olurdu. Ancak telefon numarası akılda tutmak ne bizi daha zeki bir insan yapıyor, ne de bugün aptallaştık...

Düşünme biçimlerimiz değişiyor, dolayısıyla hafızamız da biçim değiştiriyor. Artık "bilmek"ten öte, "bilgiye nasıl ulaşacağını, onu nasıl kullanabileceğini, yönetebileceğini bilmek" önemli hale geldi. Bunların en güzel örnekleri de google gibi bir sitenin dünyanın en önemli kaynaklarından birisi olması. Google'ın bildiği şey aslında sıfır, o sadece var olan bilgi'yi düzenliyor, senin ulaşmanı sağlıyor...

Neyse, insanın geçmişe özlem duyma sebebi de temelde bu değişimlere direnme arzusundan kaynaklanıyor. 20 yaşındayken 6 yaşımızdaki halimizi, 30 yaşındayken 20 yaşımızı, 50'li yaşlarda daha geniş bir dönem olarak "gençliğimizi" falan özlüyoruz. Ölüm / kaybolma korkusu böyle tezahür ediyor.

Insan beyni kendini korumak icin gecmise dair kotu anilari bastirma egilimine sahiptir. Dolayisiyla gecmise dair hatirlanan guzel seyler genelde kotu seylerden daha fazladir. Bu sebeple gecmis ozleniyor.

Bende var bir tane, Fransız Dili Grameri. Kitap sadece gramer ve dilin tarihiyle ilgili 0'dan başlama için uygun olduğunu sanmıyorum.

Yazarlar:
Félix Gaiffe - Sorbonne ve École Normale Supérieur de Paris Profesörlerinden
Ernest Maille - Montaigne ve Fénelon lisesi öğretmeni, École Normale Supérieure de Sèvres öğretim üyesi
Ernest Breuil - Carnot lisesi öğretmeni
Simone Jahan - Camille-Sée lisesi öğretmeni
Léon Wagner - Caen Edebiyat Fakültesi Doçenti
Madeleine Marijon - Delaware Üniversitesi Fransızca Bölümü Profesörü

Çevirmen: İsmail Yerguz

bence kitaptan başı kalkmadan ölümüne çalışan insan havası vermeye çalışıyor kendine.

ilgi çekiyor, sıradışı göründüğüne inanıyor bence.

her şeyim çok normal de bir tek saçım tuhaf olsun demiştir herhalde

Saçları normal? Hiçbir şey yapılmazsa o hale gelen saçlar var. Saçın yapısıyla alakalı.

bence yapışık ikiz kardeşi var orada. besliyor.

uhrevi alemle fazla aşır, neşir oluyor. kendini mümin bi şahıs olarak görüyor olabilir; ama kazın ayağı öyle değil.
çok kurcalıyor. başına gelecek var.
bi de kullandığı şampuandan da olabilir.

berberler bunu traş etmiyor bence.

"todo es más fácil con ella" galiba.

todo es más fácil cuando está a mi lado.

istiklal gloria jean's

orhan veli şiir evi / taksim

bi de zencefil var maps.google.com

kadıköy için söylüyorum;

www.rainbow45records.com

(bkz: rainbow 45)

beyoğlu'nda küçükparmakkapı sokakta leylek kafe var. tam tarif ettiğiniz gibi. gerçi akşamları genelde toplantılar oluyor ama rahatsız edici değil.

Taksim kütüphanesi...

Bazen sonuna kadar evet bazen sonuna kadar hayır.

Bu soruyu koordinatsız duyduğum zaman sinirli oluyorum :D

ne bir sağlık sorunum var,ne bir maddi sorunum var,ne aşk acısı çekiyorum.ama mutlu değilim neden bilmiyorum.

ayrıntılara çok takılıyorum, çok düşünüyorum yani değilim ve de olamam.

iç güveysinden halliceyim valla.

halime şükrediyorum.

Bu hayatta mutlu olmak diye bir şey yok anlık aldanmalar var mutlu olduğunu sanmak var ama bunlar anlık gerisi hayatın gerçeğinin getirdiği sürekli olan mutsuzluk yaşamak=mutsuzluktur...

cıkolata yedıgımde hep mutluyum

piç güveysinden halliceyim

bazen mutlu oluyorum, sonra mutlu olduğum neden beni mutsuz ediyor. sonra yine mutlu oluyorum aynı nedenden, sonra yine mutsuz oluyorum ama birgün tamamen mutsuz olacağıma eminim malesef bu da mutsuz ediyor

çok mutluyum

nah mutluyum amk