Maximillerin kazanıldıkları takvim yılının bitimini takip eden 2. yılın sonuna kadar kullanılmaları gerekmektedir, aksi halde süre bitimini takip eden ay silinir.

Dolayısıyla muhtemelen 160 liralık maximilinizin hepsi sıfırlanmayacaktır. Hepsinin sıfırlanması için 160 milin tamamını tek bir alışverişten kazanmanız ve bu harcamayı da 2014 yılının herhangi bir ayında yapmış olmanız gerekir, ki bu da imkansızdır. Demek ki milleriniz silinecek ama bir kısmı silinecek. Mesela 40 lirası gibi. Artık 2014'te ne kazandıysanız.

Ben ya hiçbir şey yapmamanızı öneririm ya da yakın zamanda gitmeyi planladığınız bir şehir varsa maximiles müşteri hizmetlerini arayıp 160 liralık bir gidiş dönüş uçak bileti almanızı öneririm.

Teşekkürler çok açıklayıcı bir cevap oldu. Sağolun.

Münih. Çünkü bir tek orayı gördüm.
:)

Yine olsa yine giderim. Eğlence, doğa, kültürel aktivite, yeme içme hepsi var. Ama Hamburg ve Berlin de olabilir. Aradığın şeye bağlı biraz da.

sırasıyla berlın koln hamburg

Hem yakışıklı değil hem de biraz mal duruyor.

6/10 kesin aptal +1

2/10
erkek

@amenable yuh gerçekten yakışıklı değil mi diyorsun? Çekememezlik mi var acaba ama yine de saygı duyuyorum görüşüne

@fragile lady aptal olduğunu enrdne anladın adamın sevimli gözüküyor?
@basond neden 2 abi taş gibi adam

çok yakışıklı değil. suratı hamurdan yapılmış gibi geliyor bana.

10 üzerinden 6.

@limoncello hislerim o yönde. sevimli olması aptal olmasına engel değil ki.

duruşu yapmacık
gülüşü yapmacık
tek tek ele aldığında saçlar iyi gözler iyi vs vs desem de bir araya gelince olmamış diyorum. Mal bi duruşu var +1

Gerçekte belki zehir gibi akıllıdır ama bilemem tabi.

değil. yaşını göstermiyor, bakımlı sadece.

kira derdi yok, fatura derdi yok, gelecek kaygısı yok... klasik savunma.
bizim eski topraklara baksana, o yaşta ne hale geliyorlar.

bizim bir patron vardı. 60 küsur yaşında. adam 40'larında gibi duruyor.

değil!

şöyle bir bakınca fena değil gibi görünüyor.
Eurovision'da görünce bir an çok yakışıklı sanmıştım, ama dikkatli bakınca çok fena.
10 üzerinden... bilemedim.
4 falan belki.

Bence yaşını gösteriyor, yakışıklı diyemem ama gideri var :D bu kadar kötü bir burun estetik olmamalı bence.

ben de beğenmedim.

Ya biz bu yakışıklılık değerlendirmeleri için en yakın arkadaşımla çok afedersiniz yatma skalası belirledik. Skala şöyle:

Her zaman yatarım (5)
Sık sık yatarım (4)
Bazen yatarım (3)
Nadiren yatarım (2)
Asla yatmam (1)

Bu adama skalamıza göre "bazen yatarım" veriyorum.

Oturduğu o ses benim koltuğu 3 puan eksiltmiş.

yasını gösteriyor, bazı resimlerde güzel bazılarında tipsiz

Bence gayet karizmatik. Helalinden 9 veririm. Fakat Acun'la fotoğrafı var sitede aşağıya doğru, onu gördüğüm an tiksindim kendisinden nedense. Şartlı refleks olsa gerek.

hangisinin daha iyi olduğuna teknik olarak karar veremem ama bir n450-2gb ram'li samsung netbook sahibi olarak, netbook sınırları dahilinde baya bir performanslı olduğunu söyleyebilirim.

yoğun office programları, yoğun internet kullanımı, skype, msn, film, müzik, günlük işler vs. kullanıyorum hiç hasta etmiyor, takılmıyor.

2 gb ram'in etkisi sanırım bunlar hep.

samsung n550-2gb ram'liyi tercih ederdim ben. sanırım diğerlerinden pahalı ama değer.

ikisi de atom sonuçta, işlemci modeli fazla farketmez ama 2gb ram ve hard disk farkı cazip. kafamı karıştırmayın dememiş olsaydınız 100 lira daha koyup iyi işlemcili 11,6 bir şey alın derdim ama demiyorum :)

N450 performans olarak daha iyi görünüyor. ddr3 - ddr2 farkı pek anlaşılacak birşey değil kullanım anında. zaten genelde 1 gb ram ile satılıyor netbooklar ve daha sonra bu yeterli olmadığı için +100 lira verip 1gb ram daha takıyorlar alanlar. burada bilgisayarı "ne?" odaklı kullanacağınız daha önemli fakat bence n450 alın.

hard disk boyutu tamamen önemsiz ama 1 ve 2 arasındaki fark cidden önemli. n450 ile n550 arasındaki fark nedir bilemem ama bu ram konusunda ekstra ram taktırmış biri olarak ramin ne kadar önemli olduğunu söyleyebilirim. dolayısıyla 2si arasında n450 olanı seçerdim.

devamı akıl çelmek içindir :)

LG X140-A.AGB6T : n450, 2 gb ram, 474 lira (pcdepo)
Acer Aspire One Happy: n550, 2 gb ram, 589 lira (goo.gl)

cevaplarınız için teşekkür ederim herkese. ben de bu arada iyice araştırdım. sanırım packard bell'den vazgeçip şundan alacağım.
:)

images.gittigidiyor.com

son yazdığınız cevapla ilintili olarak: samsung'un sitesindeki n150 modellerinin hiçbirisinde n455 işlemci yok. işlemcisi n450 olsa gerek onun.

Vereceğim cevap Ziraat Bankası için değil, başka bir banka için olacak ama hepsinde durum aynıdır diye düşünüyorum.

Hesaptaki para, faturanın ödeme tarihinin son gününde çekilir. O gün hesapta para yoksa, bir kuruş bile eksik olsa, çekmez. (Kredili mevduat hesabınız varsa, oradan da çeker.) Ertesi gün artık bir daha denemez. Günü geçen faturaları ise hiçbir şekilde ödemez.

teknik konulardan anlamam ama görünüş olarak kesinlikle birinci.

evet albenisi yuksek bi$i. benim de ho$uma gitti acikcasi.

disk frenden vazgeç.
salcano alma. (daha iyileri var o fiyata)
www.bisikletforum.com bu adareste biraz zaman geçir.
araştırmak kafanı karıştırmaz. acele etme. havalar yeni düzeliyor. 3-5 gün oku et ona göre karar ver.

dipnot: kadrodan amortisörlülere bakmadın mı yoksa düşünmüyor musun bilemiyorum ama bakmadıysan bakma, düşünmediysen de öyle kalsın.

salcano'dansa sedona, kron gibi markaları tercih ederim. bir iki model önereyim:
tinyurl.com
tinyurl.com

evet sanirim salcano hakkinda cok fazla iyi sey duymadim. alternatifler iyi oldu lemmiwinks.

@sos fistik- hidrolik frenin bakimi ve bozulmasi gibi kaygilarim vardi. disk frenin yagmurlu havalarda iyi oldugunu biliyorum ama sanirim yagmurda (e azindan simdilik) kullanmaya pek de niyetim yok. uzun yol yapmayi dusunuyorum aslinda bu yuzden v fren de olabilir.

yahu ben dururken ekşi duyuru'da ne işin var be adam? ahajha!

öncelikle, ikisini de alma, güzel değil. 500-600 tl bir bütçe ayırmışsan eğer, ki ortalama bir bisiklet için ideal bütçe budur zaten, alabileceğin 3 marka var: sedona, bianchi ve bianchi'nin ürettiği diğer bir model olan whistle. ben sana sedona borla'yı öneririm. ya da şöyle yapalım; bi gün karşıyaka'daki seda bisiklet'e gidelim; orada bir çok model var. hem görmüş, hem biraz sürmek suretiyle denemiş olursun. çünkü o seleye oturmadan insan tam olarak karar veremiyor. ben whistle için gittim misal, ama baktım pek rahat hissedemedim kendimi üzerinde; borla'yı aldım çıktım.

n'aparsanız yapın poponuz seleye alışana kadar işkence olur. o yüzden bi sürüp anlayabileceğiniz en son şey bi bisiklet için seledir.
bunu mavikediye muhalefet olsun diye yazmadım yanlış anlamayın aklınızda bulunsun diye dedim. yoksa bisikleti sürmek demek istediğini anladım mavikedi'nin :)
kadrodan amortisörlü asla almayın yol yapacaksanız.
3 bisikletim var hepsi bianchi ama en zevk alarak sürdüğüm bisikletler hep kron oldu. bütçenizi az daha yukarı çekip kron'un yeni başlayanlar için ürettiği bisikletlere bakabilirsiniz.

ben 2 senedir salcano alu kullanıyorum, yaz-kış. küçümsemeyin derim. bereber sürdüğümüz grupta herhalde 15-20 marka bisiklet var, salcano birçoğundan iyi. bu seneki modelleri daha bir özenli yapmışlar. 1. link güzel...

Bende de Salcano Alu var. Gerçi fazla kullanmıyorum. Almadan önce araştırdığımda herkes Sedona Borla'yı tavsiye etmişti.
Çok fazla bisiklet tecrübem yok. Nedense Alu'nun elcikleri çok kısa gibime geliyor. Belki de motosiklet kullandığım için öyle geliyordur.

o paraya sağlam bi kron alabilirsin.

o fiyata en iyi bisiklet geotech' tir

ayrıca disk fren yol için fazla lüks geliyor bana.

zannetmiyorum. eger sizi kefil göstermediyse hiç bi sekilde sizi rahatsız etmemeleri gerekir.

şöyle ki;

eğer abiniz, kredi kartı başvuru formu ve sözleşmesinde ''size ulaşabileceğimiz bir yakınınızın adı soyadı ve telefon numarası'' seçeneğine sizin adınızı soyadınızı ve telefon numaranızı bir güzel yazmış ise, evet adamlar sizi arayacaklardır tabi ki. başka kimi arayacaklar ki? ferhat güzel'i mi?

ve fakat, siz kendilerine ''olay hakkında bir şey bilmiyorum, bilmek de istemiyorum.'' dediğiniz an, zaten sizden umudu kesecekler ve bir daha rahatsız etmeyeceklerdir. zira kefil değilseniz, o borcu sadece abinizden tahsil edebilirler.

kişisel tavsiyem, abinize bir an evvel haber verin; eğer görüşüyorsanız tabi ki; bu yasadan tarihini kaçırmadan faydalansın. aksi halde faizdir, avukat masrafıdır, dosya masrafıdır derken epey bir girecek.

geçmiş olsun!

Bornovada merkeze çıkan yolda gym at the corner var, izmirde benim gördüğüm en temiz salon 7-8 tane koşu bantları vardı ben en son gittiğimde. Ancak fiyatı biraz pahalıydı 80 lira aylık diye hatırlıyorum.

sports international'a önyargı neden?

karşıyaka'da yalı tarafında ve bostanlı'da bir kaç tane güzel spor salonu var. tarif ettiğin gibi. ama sana uzak kalır mı bilmem.

sanırım bunun için çok geç kaldın

bu iş için biraz geç kaldınız. bu dakikadan sonra oy verme yeriniz değişmez. hafta sonu izmmir yolculuğu var size.

keske isminizi muhtarliktan kontrol etseydiniz onceden.
hayir bi de izin meselesi degil, istanbul'da oturup izmir'deki belediye icin oy kullanmak da sacma zaten..

hmm. hay allah. geçen sefer nasıl olsa istanbul'da kullandığım için böyle bir salaklık yapacaklarına ihtimal vermemiştim. vermeliymişim demek ki.

teşekkürler.

evet bakmak lazim, anladigim kadariyla son yerel secimlerde zaten izmir'de kullanmissiniz, ooyle kalmistir o, gerci her durumda her seferinde kontrol etmek gerekiyor, boyle bu isler iste, yazik olmus..

tömer

da!

www.akademialingua.com

ben gitmedim gerçi. ama bir ara araştırmıştım. fena değil gibi. yer olarak şişli'de. bir beylikdüzü sakini olarak avrupa'nın her noktasının uzak olduğunun farkındayım ama, yapacak bir şey yok tabi. trafik sorunu içinse, adamlar koca kurs açmış, otopark falan yapmışlardır heralde diye umuyorum.

bi geyik vardır ya, birini unutmak için birlikte olduğunuz sürenin yarısı kadar zaman geçmesi gerekir diye. çok da geyik diyl aslında.
hem sayılı gün çabuk geçer :)

bence insanlardan size "e bi daha deneyin?" gibi bir tavsiye gelmesini beklemeyin. yani eğer bilinç dışı olsa da böyle bir düşünceniz varsa, ki olabilir, doğaldır, ama ne yazık ki sağlıklı olmaz. denenmişi denemek pek bi işe yaramıyor ne de olsa.

üstelik diğer taraftan yaşadığınız gayet normal bir süreç. 1 sene çok da uzun bi süre sayılmaz yaşadığınız ilişkinin uzunluğu ve yoğunluğu söz konusu olduğunda. ancak saplantı haline gelmememesi için kendinizi şartlamanız gerek. bittiğine inandırmanız, başkalarıyla birlikte olabileceğinize inandırmanız, dünyada gerçekten size uygun ve aynı ya da daha güzel bir ilişki kıvamını yakalayabileceğiniz başkaları olabileceği fikrini kabul etmeniz. boktan bi durum evet. minimum hasarla nasıl atlatabilirim sorusunun cevabı ise aslında sadece sizde. zihni meşgul etmek ise tabi ki en iyi şey. üstelik zırva da diil. bakınız: (bkz: amigdala/@insensitive) beyninizi biraz oyuna getirin kısaca :)

çözüm bizde değil sende. ne desek boş. ya yeni kız, ya da yoğunlaşabileceğin bir hobi bul. kelebek etkisi, itörnıl sanşayn of dı sıpotles maynd izle iyice moralin bozulsun.

belki de sadece bir takıntı olmuştur artık kendisi senin için. zira aşk, sevgi, tutku gibi duyguların bu kadar uzun ve bu kadar yoğun yaşanacağına inanmıyorum.

ben olsam, sorunun üzerine giderdim. kendisi ile konuşma, görüşme şansın varsa konuş, görüş derim hatta. yeniden bir ilişkiye başlayın demiyorum, zaten bence de olmaz. ama en azından ara sıra vakit geçirince, takıntı yapmaya değmeyecek biri olduğunu anlayabilirsin.

geçmiş zaman oldu, bi keresinde ayrıldığım sevgilim ile bir kaç kez görüşmüştüm de ayrıldıktan sonra. hala seviyordum ve fakat en son gördüğümde artık sevmediğime karar vermiştim mesela. böyle bir aydınlanma anı yaşarsın belki de, kimbilir?

bu rüya mevzu çok kötü. insan feci etkisinde kalıyor.

psikoloğa gitmem artık, arkadaşlara da anlatamam, sevgili de hikaye oldu diyorsunuz ve pek seçenek kalmıyor.

o zaman öncelikle bir hobi bulacaksınız. misal resim dersi, misal dans dersi bunlar güzel şeyler. evden çıkmanızı sağlar.

bir de puzzle öneriyorum. 1000lik, 1500lük bir puzzle alın. feci şekilde beyni boşaltıyor, insan dünyayı unutuyor yaparken.

benzer şeyler bulabilirsiniz.

veya haftanın uygun bir günü çocuk esirgeme kurumuna gidin, ordaki yavrulara yardım edin. biraz çıkın bu çemberin içinden.

neyle geçer bilmem de 1000lik puzzle ile geçeceğini sanmam pek.

bir erkek olduğunuzu varsayarak yazıyorum,

madem aradan 1,5 sene geçmesine rağmen unutamadınız, madem yaptığınız hataların farkına vardınız eski sevgilinizi bundan haberdar edin derim. yalnız telafi etmek gibi bir niyetiniz varsa arayın tabi ki. sadece konuşup, kendinizi rahatlatacak ve belki aynı hataları yapmaya devam edecekseniz bu işleri daha da berbat eder. ilk önce iyi niyetle kabul edilecek olan görüşme teklifiniz, aynı sorunlar devam edecek olursa mutlaka laf sokmalara karşılıklı birbirini yıpratmaya dönüşecektir.

tabi burada kızın bu 1,5 sene içersinde neler yaşadığı, hayatına birinin girip girmediği de çok önemli. eğer böyle bir durum yoksa, ne olursa olsun mutlaka görüşme teklifinizi kabul edecektir. başka hiç bir sebebi olmasa bile meraktan kabul eder insan. ve bir erkeğin hatasını anlayıp telafi etmeye çalışması bir kadın için her zaman önemli bir referanstır. o zamanlarda yaşadığınız kötü durumları anlatırsınız, üzgün olduğunuzu söylersiniz ve bundan sonrasında çaba harcayacağınıza ikna edersiniz. denenmişi denemek evet akıl karı bir iş değil genelde ama istisnai durumlar her zaman vardır. denemeye değer bence...

diyelim ki, tekrar yapamayacağınıza karar verdiniz sonuçta. konuştuğunuz için rahatlayacak, en azından ileride hala yapabileceğiniz bir şeyler varken yapmadığınız için pişman olmayacaksınız.

son olarak "hayır benim niyetim kesinlikle tekrar denemek, telafi etmek değil" diyorsanız, bol bol film izlemenizi ve kitap okumanızı öneririm. dizi de olur. maksat gerçek hayattan soyutlanmaksa ard arda izlenen filmler diziler bunda gayet başarılı olmanızı sağlıyorlar.

geçmiş olsun ve kolay gelsin.

Hipnoz ile unutulur mu ki? Tam bilgim yok bu konuda ama bilinçatlından silmek falan deyince direk o geldi aklıma...

bir daha beraber olma umudunuz olmasa da en azından içinizi dökmek amacıyla konuşmayı deneyin bence. ayrıldıktan sonra yaşadıklarınızı duygu sömürüsü yapmadan anlatın (şu an yapıyorsunuz diye demiyorum yanlış anlamayın arada çok ince bir çizgi var da ondan söyledim). onun neler yaptığını, mutlu olup olmadığını, hayatında bir insan olup olmadığını vs. öğrenin, konuşun yani her şeyden. tabi tekrar bir araya gelmek ikiniz için de makul bir çözüm olursa o da ayrı bir güzel olur ancak öyle bir beklenti olmadan uzun uzun konuşmak iç dökmek bence bir nebze yardımcı olur diye düşünüyorum.

konuştuktan sonra da güzel şarkılar eşliğinde hayaller kurarsınız, geleceğinizle ilgili iyimser hayaller, bir hobi olsun iş olsun kendinizi yoğunluğa kaptırırsınız biraz, bi süre sonra bi bakarsınız her şey yoluna girmiş. umarım bir an önce olur, kolay gelsin.

@thejester önerisi güzel.

rica edin karşılıklı oturun konuşun. belki söylemeyip içinize attığınız şeyler yüzünden bu kadar çok rüya görüyorsunuzdur. bunları ifade edince ortadan kalkabilir.

rüyalar sonuçta yaşanmamış şeyleri yaşamak için görülür. gerçek hayatta eksik kalan şeyleri tamamlamak için.

insan bir şeylerle ilgilenince hakkaten acısı hafifliyor. ya kız arkadaşını karşına al bi konuş, derdini anlat. en azından vicdan azabın hafifler ya da reddederse olmayacağını iyice görürsün. ya da hiç konuşma ve hobiler bul. ne bileyim dans kursuna git, tiyatroya git, konserlere git, evde yalnız kalma yani.
senin kadar olmasa da ben de kötü dönemler yaşadım. vidan azabı+kötü olaylar üst üste geldi. bu süreçte çalışıyor olmasaydım eminim kafayı yerdim. ama işte olmam çok fayda sağladı.
hobi bul, bir şeylerle ilgilen. hiç olmadı alışverişe çık.

kafanızı meşgul ederek en azından gün içinde onu düşünmekten kendinizi alıkoyabilmeniz mümkün tabii. Gece rüyalarınıza girmesi bence gün içinde farkında olmadan onu düşünmeyi geri plana atıyor olmanızdan olabilir, mesela ben etkilendiğim ancak fazla dile getirmediğim olaylarla çoğunlulla rüyamda boğuşurum, sabah kalktığımda fark ederim aslında ne kadar çok kafama takıldığını.
Hobi bulmak, spor yapmak, arkadaşlarla bol bol takılmak vs. en azından başka şeylere kanalize eder sizi ancak tamamen unutabilmenin kesin bir çözümü yok tabii. yukarıda söylenen "eski kız arkadaşınızı karşınıza alıp konuşun" önerisi iki ucu keskin bıçak gibi. İyi ihtimalle onu görür, onunla içinizden geçenleri paylaşınca belki içten içe çektiğiniz vicdan azabı ya da pişmanlık da hafifler, söyleyecek bir şeyiniz kalamadığında da kafanızdan silinebilir her şey. Ancak onun hayatında biri varsa, ya da gördüğünüzde tekrar ondan etkilenir, onu hala sevdiğinizi filan fark ederseniz işiniz daha zorlaşabilir. Bazı insanlar işi son noktasına getirince arınırlar. Sizin için de bu konuda işin son noktası onunla asla olamayacağınızı görmek, ama burada "birlikte olamamak"tan kastım artık ona karşı eskisi gibi bir şeyler hissetmediğinizi anlamanız ya da değiştiğini, artık aynı dili konuşamadığınızı fark etmeniz demek. Bu durumda tamamen aklınızdan çıkartabilirsiniz onu ancak eğer görüşürseniz ve hiçbir şeyin değişmediğini, onun hala sevdiğiniz kişi olduğunu anlarsanız daha fena:)
Kendisinden ne kadar haber alabiliyorsunuz bilmiyorum ancak hayatında biri var mı yok mu, mutlu mu değil mi bilmeden bu görüşmeyi yapmak cesaret ister. Keşke hiç "bir dahası olmaz" durumunuz olmasaydı ama madem var, o zaman üstesinden gelmek için kendinizi zorlayın. Rüyalarınıza giriyorsa girsin, karşınıza yeniden aşık olacağınız biri çıkmadan eski kız arkadaşınızı tamamen silmeniz mümkün değil bence. "Gidin başkasını bulun" çok sığ ve anlamsız bir öneri, dolayısıyla hiç bu konuya girmicem, şanslıysanız karşınıza yeni bir başlangıç yapmanızı sağlıyacak biri çıkar, ama bu da bekleyerek ya da umut ederek olmuyor. En olmadı sakin sakin oturup içinizden, aklınızdan geçenleri kağıda dökün. Bir sayfa, üç sayfa, on sayfa neyse. Bilinçakışı ile aklınıza bu konuda gelen her şeyi yazın, belki farkında olmadan geriye atmaya çalıştıklarınız da çıkar ortaya ve bir nebze rahatlarsınız. Hemen herkes böyle süreçlerden uzun ya da kısa zamanlı olarak geçiyor, bence en önemlisi kendinize bu hakkı vermeniz, saçma sapan gün geçirme çabaları ile kendinizi daha da yormamanız.

ne unutmak ne de hatırlamak zorunda degilsin ama
sanirim daha fazla da bununla birlikte yasamak da stemiyorsun diye algiliyorum yazdiklarindan
sadece ama sadece kendini affetmek icin eski kiz arkadasindan af dile ve artik kendini affet
yaptiklarini bir daha yapar misin düsün
pismanliktan, takintiya dogru yol alma
unutamadıgın ne ya da sürekli hatırladıgın sey
hayatinin tama merkezine koymani saglayan duygu ne
yoksa gercekten içinde patlayacak gibi görünüyor
zira sadece gönül mevzusundan uzaaaak duruyor buradan bakinca
istersen buraya yazmaya devam et
istersen baska yerlere ama iyice irdele kendini
yoksa ben de uzunca bir süre unutmadim, unutmayi da pek denemedim (rüyalar,anilar,sarkilar tam bir melankoli,ani ağlama krizlerifalan filan)
ama yine de hayatima kattiği dayanlmz ağirliktan kurtulmayi da istedim ama daha fazlasina izin vermedim
sen daha derinlerinde baska yerlere de sizmasina izin vermissin

aklımda ilk olarak ''esinti'' diye bir isim oluştu.

şirince

"gazel" veya "gazelle" =)

benim de aklıma yazdıklarınızı ilk okuduğumda mütevaziden çağrışımla "moda'vazi" geldi. :)

"eski kafe" olabilir.
"kafe 1967" vs. eski bir tarih olabilir.

sırça
uygun olur mu bilemedim ama :)

"Manes"

edit: ı ıh vazgeçtim. karanlık geldi tekrar okuyunca. tapınak ismi gibi.

"kategorik imperatif" olsun. şaka şaka. yahu bu tarz cafeler, samimi olucam, içimdeki samimiyeti müşteriye yayıcam derken türlü şebekliklere düştükleri gibi samimi de olamıyorlar. eski kitap koyucaksanız örneğin, koyduğunuz kitapların da hangi kitaplar olduğu çok önemli. kitapsever şöyle bir baktığında, kitapların arasında tırışkadan bir şeyle karşılaşırsa içten içe t.şak geçeceği gibi bir daha uğramaz da cafeye. sonra "tarz" olsun diye acayip acayip tuzluklara, dev salata tabaklarına, türlü şirinliklere de gerek yok, renk patlamasından insanın gözü yoruluyor, başı ağırıyor, pastel pastel... ayrıca gelen adama yalandan güler yüzlü olmaya da gerek yok, kendiniz gibi olun öyle hizmet verin. ben kendi adıma "ağzı kulaklarında" hizmetten hiç hoşlanmıyorum, çünkü bir o gülen surata bir de fiyat listedindeki 4 ytl'lik karbonatlı çaya bakınca kendimi güler yüzlü bir şekilde kazıklanmış hissediyorum. sonra acayip acayip makarna türleri, kahve çeşitleri sunucam diye insanın miğdesini kaldırıyosunuz, gerek yok. son olarak bir kız nesli tv'de gördüğü samimi kafe ortamı arkadaşlıklarını izleyerek büyüdüğünden nice koç yiğitler cafe köşelerinde harap olup gidiyor.

kısacası samimi olunmaz, samimiyet kurulur. hayırlı olsun, kolay gelsin.

makara kukara.

olur da bu ismi koyarsan, bir sene boyunca istediğim zaman gelip beleş kahve içip pasta yerim yalnız. bi nevi telif hakkı. eheh...

hoşlantı :) mantı gibi oldu ama

muz

defne olabilir.

küçük oda

'kahvesi güzel' pastaları da harika diye devam edebilir hatta... 'Neşeli günler' de olabilir, hatta filmin fotoğraflarını da kullanırsınız içeride, sıcak ve samimi bir ortamı doğal olarak yaratmış olursunuz.Bol şanslar...

limon
bahane
miskin

"keyif"

''istasyon'' çok hoş olurdu bence..

kamuran olsun.

sağolun arkadaşlar süpersiniz :)

ilgiyle takip ediyorum, isim bulalım söz beleş kahve içebilirsiniz.

daha fikir aşamasında tabi, samimiyet ile ilgili tavsiyelerinizi de dikkate alıcam.

bahçesi olacak mı bahçesi? olacaksa "moda bahçe" diyebilirsin. hem mekan fenerbahçe semtine yakın hem sıcak bir isme benziyor (ben de emin olamadım tam).

belki garip gelecek ama ben sizin nickinizi beğendim.
yani leon çok güzel bir kafe ismi olur bence

"hadi leon'a gidip bi kaffe içelim" filan. sanki insan arkadaşına gidiyormuş gibi...

mod

"cafè fait maison" geldi aklıma fransızcadan zerre çakmam sizin için google.translate e girip home-made die arattım. ev yapımı pastalar direk onu çağrıştırdı bende...kolay gelsin istanbula gelirsem uğrarım hatıra fotoğrafı çektiririz:)

ev hali
evcimen
mestan
demlik
cezve

karpuz olsun sıcak yaz günlerinin hatrına serin serin oh şahane...

benden de fransizca bir isim, önerisi "à la maison" (okunusu = alamezon) yani "evde" demek.

hocam ne oldu bu cafe işi?geçmişte yazdıklarımı okuyorken gördüm merak ettim açabildiniz umarım...

daha fikir aşamasında, maddi destek sağlanınca girişimlere başlayacağız.

dükkan tanıdığın o yüzden boşta şuanda. beklemede yani.

ilginiz için teşekkürler...

10 iş günü (2 hafta) içerisinde diye biliyorum ancak yanılıyor olabilirim. siz ona göre hareket edin bence.

1 hafta içinde (haftasonları dahil) geliyor sonuç belgesi. ama istanbul'da böyle. başka bir şehirdeysen, bilmiyorum.

ilk yorum benden olsun dostum, emegine sağlik... ayh pardon.

iş giyimiyle ilgili seminerlerde kahverengi giymemek gerektigi anlatilir hep.

ekleme: ha birde dik durmanin, dik yurumenin (abartmadan) oneminden bahsetmeye gerek yok heralde..

tam yerine geldin dostum. hemen tavsiyelerimizi sıralayalım.

- gri, siyah ya da lacivert takım elbise giyebilirsin. ayakkabılara da bakarlar, onlar da uyumlu olmalı. ne kadar şık, o kadar profesyonel görünür. ye kürküm ye kuralları özellikle finans sektöründe geçerlidir...malesef.

-kendine güvenmesen bile güveniyormuş ayağına yatmalısın. rol yeteneğine bakar bu iş. içinden şöyle düşün: ''ya almazlarsa almasınlar. ben daha iyilerine layığım zaten.'' gerçekten işe yarıyor. köpek oluyorlar hatta. çok enteresan ama böyle.

-adamların gözlerinin içine bak sürekli. bol duraklamalı ve ''ımm''lı konuşma. saçma sapan bir soru sorarlarsa ''bir dakika kadar düşünebilir miyim?'' demekten çekinme, düşün. saçma bir cevap vermendense bunu tercih edeceklerdir. odaya girdiğin anda adamların sırayla ellerini orta kuvvette sık ve yine gözlerine bakarak ''merhaba, ben taipan'' de. hoşgeldiniz buyrun falan diyeceklerdir. hemen oturma, oturacağın yeri göstermelerini bekle. sakin ol. biraz gülümse ama öyle 32 diş sırıtma. olumlu bir insan profili çizmeni beklerler. çiz.

-sana kesinlikle eğitiminle finans sektörü arasında bir bağlantı kuramadıklarını söyleyecekler. ''niye çağırdınız lan ozaman?'' denmez tabi, ayıp. bunun yerine şöyle diyebilirsin: ''bankacılık sektörü en başından beri ilgimi çeken bir sektör. üstelik satış ve pazarlama bölümünün bankacılık sektöründe en önemli ve en zor bölüm olduğunun farkındayım. bu yüzden bu bölümü tercih ettim. öte yandan elbette eğitimimi tamamlayacağım ve hukuk gibi kaliteli bir bölümde okuduğum için gayet memnunum. belki de mezun olduktan sonra hazır birbirimizi tanımışken yine bankanızda kendi mesleğimle ilgili bir pozisyonda görev alabilirim, zira bankacılık hukuku üzerine uzmanlaşmayı düşünüyorum; (nasıl yalan!) tabi ki karşılıklı memnun kalırsak. (burada bankayı yıkama yağlama yapmalısın biraz.) bence bana bir şans vermelisiniz. bu işi zevk alarak yapabileceğime inanıyorum.'' gibi.


bol şans!

Öncelikle, bu işe deliler gibi ihtiyacın olduğunu hissettirme, engizisyonun önünde ezilme. İyi giyin (siyah ve grinin "biz birbirimizle çok uyumluyuz!" diye bağırdığı bir takım elbise iyi olabilir, ayrıca kravatının renklerinin biraz canlı olması da fena durmaz), iyi konuş, iyi kok. Beden dilini iyi kullan, sıkıldığını ve strese girdiğini gösterecek bir hareket yapmaktan kaçın. Terlersen, suçu sıcaklara attıktan sonra ceketini çıkarmak istediğini belirt kibar bir şekilde. Çok yapmacık olma, Heidi gibi de aşırı doğal durma. Zaten, herkes birbirinin yeri geldiğinde rol kestiğinin farkında. Konuşurken göz temasını da kaybetme. Kendini mülakat öncesi bir kalıba sokma, hitabetini karşındaki insanların seviyelerine göre ayarla. Seni değerlendirecek kişilerin kurduğu cümlelere dikkat et, örneğin kampüs yerine "yerleşke", ya da tam tersi olarak; seçenek yerine "opsiyon" kelimelerini kullan. Büyük ihtimalle "Bye Bye Turkce" tadı damakta kalacaktır bu güzergahın sonunda ama yine de çıkmadık candan ümit kesilmez. Bir üstteki yorumda da yazıldığı gibi, %90 küsür bir olasılıkla "Hukuk vs. Bankacılık" müsabakası düzenleteceklerdir sana. İstersen bu seferlik bankacılığın kazanmasına izin verebilirsin, ya da dövüşü (yine yukarıda yazan ve benim de tuttuğum şekilde) "Bankacılık Hukuku" şeklinde berabere bitirebilirsin. Tatmin edici bir cevap verip o güruhu kendine inandırabilmen büyük bir önem teşkil ediyor.

Gecenin bu saatinde aklıma gelen öneriler silsilesinin sonuna ulaştık. Umarım yardımcı olabilmişimdir/olabileceğimdir. İyi şanslar, daha sonra neticeyi beyan edersen bizi de merakta bırakmamış olursun. :)

bankanın kredi kartı satılan direkt satış bölümüne başvuruyorsun anladığım kadarıyla. Yüzyüze satış yapılan bu bölümde, genelde paraya ihtiyacı olup kariyer beklentisi olmayan genç arkadaşları tercih ederler. Hukuk eğitimin sadece işe alacak adamın gözünü korkutabilir, şimdi bu çocuk okumuş etmiş, beklentisi fazla olmasın, kafamızı şişirmesin şunu şöyle yapmanız daha doğru diye boş konuşmasın ...gibi

Tavsiyem ; muhtemelen primle çalışacaksın, primle çalışacağın işlerde başarılı olmanın ilk hatta tek yolu paraya ne kadar ihtiyacın olduğudur. Paraya ne kadar ihtiyacın olduğunu vurgula.

yüzyüze satış yapacağın için insanlar üzerinde bıraktığın etkiye dikkat ederler, bir anlamda kendini pazarlaman gerekiyor bu noktada. Ne kadar girişken, pozitif, kendine güvenen bir insan olduğunu vurgula.

Kesinlikle naif ya da hayalci görünme. Hayallerim arasında yok topluma katkı sağlamak yok insanlara faydalı olmak filan olmaz. 5 sene sonra kendi arabanı ya da evini almış olduğunu hayal ettiğini söyle, fazlası onlara da fazla kaçar.

Bir de böyle işlerde eleman sirkülasyonu çoktur, satışı düşük olanlar genelde istifa eder filan, gitmeyeceğini, pes etmeyeceğini belli etmen lazım

son olarak, sizin gibi bir banka ya da bunun gibi bir ekiple çalışmanın sana ve cv ne neler neler katacağını, kariyerine başlangıç için ne kadar doğru bir nokta olduğunu filan söylemeyi unutma.

İyi şanslar diliyorum.

kolay mı bilmem ama bi yolunu bul rahat ol, heyecandan kurtul, kendine güven. (coupling'den öğrendiğim: karşındaki insanları çıplak düşünmek en iyi yöntemmiş bu durumlarda :)) görüşmedeki kendini insan sarrafı sanan şahıslar sizi bambaşka biri olarak değerlendirebilir. hele aday çok, zaman azsa. bi keresinde teyzenin biri, 7 yıldır yalnız yaşayan benden, "kendi işini kendi göremeyen, ailesine muhtaç biri" izlenimi edindiğini söyleyip, sonra da lafı gargaraya getirip teşekkür edip yollamıştı. aman diyim kendinizi doğru ifade edin. biraz arsız, çirkef bile olun gerekirse.

kendi çocuğumdan baktım, takip seçeneği kaldırılmamış efenim..karakter ana sayfasında alt taraflarda ekstra yazan bölümde o seçenek var..ama viplere özel hale getirilmişti en son süreniz bittiyse onunla alakalı olabilr belki..

ama ben 541 gündür oyundayım ve hiç vip olmadım ki? daha önce ilişkiler tabından çıkıyordu takip et. şimdi karakter sayfasına geliyorum, ne annede ne çocukta ekstra diye bir yer yok. en altta kişisel diye bir yer var, ordan da çıkmıyor. ühü...

hımm o zaman çocuk yapmanın da viplere özel hale getirilmediğ zamandan kalma sizinki..çaylak forumda öyle bir şey vardı bu kural çıktığında: vip değilseniz çocuğu ayırmayın kendinizden demişlerdi ama..
allah kavuştursun ne diyim..

anladım. kesiyorum o zaman çocuğu.

28/04/2008 tarihli camia haberlerinden aktarıyorum:

"Takip et" artık VIP
Oyun motorunun üzerine en çok yük bindiren işlemlerden birisi de karakter takip etme özelliğidir. Bu sebepten dolayı, bu seçeneği sadece VIP'lere özgü yaptık. Oyununuzu bu şekilde kısıtladığımız için özür dileriz.

Bu özelliği kullanan insanların kabaca %50'si klondur. Bardağın her zaman boş tarafına bakmayın; bu sayede klonların büyük kısmını bu özelliği kullanmaktan mahrum bırakıyoruz. Fakat bu değişikliğin birçok dürüst oyuncuyu üzeceğinin farkındayız ve bunun için gerçekten üzgünüz.

daikin'in inverter modelleri var. elektrikte aşırı cimri. 7/24 çalışır, ayda 50 liradan fazla fatura gelmez. yaz kış. daikin zaten mitsubishi electric'ten sonra bu piyasada ikinci numarada bana göre. şukela.

Bir eksper çağırın ve o baksın bence. Genelde büyük markaların eksperleri oluyor ve evinize gelip hangi tip klimanın size yeteceğini belirleyip ona göre bir tip öneriyorlar.

hangi odaya takacaksan onun m2 sine bakmak lazım. 12000 btu biraz düşük kaçabilir mesela 25-30 m2 bir mekan için konuşuyorsak. ayrıca evin yeri de önemli adanadaki bir evle istanbuldaki bir eve önerilen klima aynı olamaz. çatıda ısı yalıtımı var mı yok mu konusu bile seçimi değiştirir. bir de senin bütçen önemli elbette.

koçtaşda soba şeklinde ayaklı klima gördüm. gidin görün derim...65m2 için 12lik gayet yeterli.

siemens'i tavsiye ederim. odamda senelerdir kullanıyorum, ara sıra temizlemek gerekiyor o kadar. vestel'den ise mümkün olduğunca kaçın. onu da senelerdir kullanıyorum, salonda duruyor. elli bin defa teknik servis geldi gitti, hala bir verim alamıyoruz kendisinden.

ben de şunu tavsiye edicem, biliyorum pahalı ama bilinmeyen dandirim markalara güvenmeyin..
pazarın bir numarası toshiba ve türevleri pahalıar ama değiyor..

yani geçen yaz 450 liraya airkool aldım 12.000 lik o sırada toshibalar 2milyar civarıydı..

ama onlar taş gbi çalışıyor buz gibi soğutuyorben çile çekiyorum

kargalar çok zeki ve kindar oluyorlar. kendilerine yamuk yapanı sittin sene unutmuyorlar. daha uzun bir süre kediniz taciz edilecek. arkadaşlarının dediği gibi öldürmeden bırakmazlar. uyuz oluyorum zaten şu kargalara benim de civcivlerimi yemişlerdi küçükken ibneler.

ayy korkunçmuş. ben olsam kesinlikle bırakmam dışarıya. bu kargaların göç mevsimi falan var mıdır, bi sktrip giderler mi bilmem ama, en azından uzunca bir süre kedinizin evde takılması sanki en mantıklısı gibi gözüküyor. zemin katta ise eviniz (ki odaya kapattığına göre öyle olmalı) iş biraz daha zor olacak elbette. hele ki bu sıcaklarda.

kedini takip et kargalar saldırıya geçtiğinde sapanla karşılık ver belki yıldırırsın onları belki de daha bir kinlenirler.

ev müstakil hani apartman olsa sadece dış kapıyı açacağımız zaman kedinin kaçmamasını sağlayabiliriz ama mevsim de yaz olunca tum pencereler ve kapılar açık. özgürlüğünü kısıtlamayayım diye sokağa da alıştırmıştım ve bebekliğinden beri çıkarttığım için de tuvaletini kuma yapmayı sevmiyor her ne kadar kum cok temiz olsa bile dışarı çıkarana kadar tutuyor. bir de sanırım kargalar göç etmiyorlar.

uff kedimde de suç. maman var her şeyin var yani nedir bu kaplancılık olayı.

:/ batticon sürüyorum açık yaralarına.

şöyle bir şey daha geldi aklıma; kedilere diğer hayvanların (köpek vs. gibi) saldırmaması için takılan bir tasma ya da sürülen bir krem vardır belki. kargaların koku alma durumları nedir bilmem ama belki ''bu ne lan böyle?'' diyip rahat bırakırlar kediyi. kediye de suç atmak çok yanlış. sonuçta kedi işte. nerden bilsin kargadır yavrudur. tamamen içgüdüleriyle hareket etmiş hayvancağız.

www.kedigen.com 'da bir veterinere sorabilirseniz daha net bir bilgi verebilir diye düşünüyorum.

beraber çıkın dalanı yakalayın falan?
kedi arkasını çağırmış olsun tırsarlar bence

ilkokulda okudugum metni hatirladim. Ataturk cocukken tarlada kargalari kovalamak icin teneke caliyordu. demek ki sesten rahatsiz oluyorlar. en mustakilse bir sure bahceye yuksek sesli muzik yayini yapsaniz ya da yuvalarini tasiyincaya kadar vakit buldukca bos tenekeye bateri muamelesi yapsaniz?
aklima bi tek bu geldi. yanliz karga sayisi habitatin normalindekinin ustune cikti son bir kac yildir. ozellikle son 2 yilda kat be kat arttilar. bunun kendi icinde bir dengesi olur normalde yani yillardir yaklasik ayni olan karga nufusu birden neden artti acaba? ben de 1 yildir bunu merak ediyorum. disardan bi mudahale disinda aklima bir sey gelmiyor. yani birileri ortama karga mi saldi?

o deilde bu durumda herkes kargalara yüklenmiş. hiçte ibne fln değiller bence. sonuçta kedi hayvanın yavrusunu yemiş. biri benim yavrumu yese bende kabusu olurdum heralde. kedide de suç yok tabi ama kargaya da yüklenmemek lazım. hep o ilkokul öyküleri yüzünden bu karga antipatisi.kargaların yarısı kadar yardımlaşma ve birliktelik duygumuz olsa dünyanın en pahalı benzinini kullanmazdık. (bu yazının devamında avrupa birliğinden emperyalizme kadar gidildi. uyanıp ne yaptığımı fark ettiğimde sildim ama ibreti alem için benzin kısmı durmakta)

sevgili s e ff a f, bence büyüklük kargalarda kalmalı. kan kanla ödenmez, etmeyin eylemeyin.

kargalar cok acayip hayvanlar, google'da karga saldırısı diye bir iki arma yaparsanız bazı gazete haberlerine ve görüntülere ulaşabilirsiniz.
bazen cok saldırgan olabiliyorlar. geçen gün kafama cok yakın bir taciz uçuşu yaptı bi tanesi feci tırstım misal.
siz kedinizi korumaya çalışırken size de sarmaları muhtemel dikkatli olunuz .

ayrıca kocaeli belediyesi ağaçlarda artan karga popülasyonuna karşı ağaçlara cd asmıştı , kargaların parlak cisimlere karşı ilgili oldugu söylenir ama bu yöntem işe yaramış gibi az da olsa.

daha önce kargaların oldugu bölgeye şahin sesi yayını yapmak gibi yöntemler de denemişlerdi :)

bunun dışında bir yerde daha okumuştum , asya'da bir ülkede kargalar bir sarayın kubbesine musallat oluyorlar gagalamaya ve zarar vermeye başlıyorlar. yetkililer çözümü ortama iyi eğitilmiş şahin salmakta buluyor.

cidden baş ağrısı olabilen hayvanlar,bir süre daha kedinizi evde tutmaya çalışın, çıktıgı zaman birlikte çıkmaya çalışın belki vazgeçer kargalar da zamanla.

googledan buldugum bi haberde bir adama 15gün boyunca saldırmışlar ve bir karganın ömrü nerdeyse bir insanın omru kadarmış, e göç de etmiyorlar. cidden nerden türedi bu kargalar ya 3-4sene önce sadece kırlangıç oldugunu düşündüğüm bir çeşit kuş olurdu evimin yakınlarında ve gayet zararsızlardı, onları yok edip yerlerini bunlar taladı resmen. akbaba kılıklı yaratıklar :(

yav bayağı zamandır aklımda bu kedicik, haziranda tatile gidiyorum bende o yüzden emanet alamıyorum hatta okadar aklıma takılıyorki yani arkada$larimi gaza getirmeye cali$iyorum ancak nafile =( bi çözüm aradım bi kaç gün hatta yatarken bile bazen aklıma takılıyor, kedilerle aram iyidir ama dediğim gibi haziranda yokum =(( umarim iyi birini bulur =((

aynen...evde ejderha kırması bir rott-kurt var, yoksa dünden basmıştım bağrıma..

hm...söz vermek istemem ama, kendi tatilimi ayarlayabilirsem ben bakabilirim kendisine. tam olarak hangi tarihler arası yoksunuz peki?

Tanıdığım birini aramışlardı böyle, "biz x bankasındanız kampanyamız var şöyle sağlık sigortası yapıyoruz böyle güzelliklerle coşturuyoruz sizi, müşteri numaranız kredi kartı numaranız lazım" falan filan demişler. Eleman da şüphelenip "çok güzel, siz kapatın ben bankayı arayayım öyle konuşalım" demiş tabi kem küm etmişler. Kısaca bu şekilde dolandırıcılık yapılmaya çalışılıyor, dikkatli olmak lazım...

finansbank'ın gizli numaradan aradığı oluyor bazen.. "ilgilenmiyorum" deyip kapatın gitsin..

sürekli gizli numaradan aradıkları için siniriniz bozuluyorsa turkcell'in gizli numaradan aranmayı engelleme hizmeti var, "aradığınız kişi gizli numaralara gıcık oluyor" gibi bir mesaj çıkıyor.. diğer operatörlerin de böyle bir hizmeti vardır muhtemelen..

evet ama sorun şu ki ev telefonumu arıyorlar.

ev telefonundan hiç aranmadığım için bilemiyorum, ama "aramayın kardeşim beni" diye baskı yapmak belki çözüm olabilir.. her halükarda tam olarak önleyebileceğinizi sanmıyorum; gün aşırı farklı numaralardan aradıkları için biliyorum, çok ısrarcılar..

carreforur card falan alıp form doldurdunuz mu markette?

(bkz: social engineering)


Tahminimce arayan kadın öyle değil mi?

arkadaslar daha once basima boyle birsey geldi benim de. carrefoursa nin sigorta sirketiyiz deyip kandirmaya calistilar. elemanin biri aradi [erkek] gule oynaya sorular soruyor falan.. iskillendim tabi, dedim ki telefonumu nerden buldunuz? adrese neden ihtiyaciniz olsun ki deyip en sonunda ilgilenmiyorum deyip kapattim. belki tuzaklarina dusseydim kredi karti numarami isteyecekti, bilemiyorum. ama kesinlikle guvenmeyin boyle arayanlara. hele ki gizli numaraysa hic guvenmeyin. ev telefonundan aranmalar icinse savciliga dilekce verip dinlemeye actirabilirsiniz ev telefonunuzu. su an icin aklima bir tek bu geliyor.

yok carrefour kartla da alakam yok. en son arayan erkekti daha önce öyle miydi unuttum.

arkadaşlar bu gibi durumlarda dolandırıcılık gibi bir şüpheniz olursa direk sizi arayan kişiye "santral numaranızı verin ben sizi arayayım" diyerek arayan kişinin ismini ve varsa dahili numarasını öğrenin. bu bilgileri veriyorsa dolandırıcılık olması ihtimali sıfır, ama kem küm ediyorlarsa direk kapatın telefonu hiç bilgi vermeyin. (bu uyarıyı yapan bir bankacıdır!)

soyle soyleyeyim amerikadaki telemarketing olayini ufaktan bizimkiler ogrendiler. hatta amerikada boku bile cikti diyebilirim. olmadik zamanlarda bile arayabiliyorlar. ilk basta ben kibar davranip ilgilenmiyorum falan diyordum ama artik direk suratlarina kapatiyorum, sizde oyle yapin cunku kimsenin sizi isteginiz disinda arayip rahatsiz etmeye hakki yok...

öncelikle arayan kişiye şöyle deyin: ''finansbank'tan aradığınızı nereden bileyim?'' bu tarz dış arama yapan müşteri hizmetlerinin muhakkak görünen bir telefon numarasından arama yapmaları gerekir ki, siz de müşteri olarak o numarayı arayıp sorgulatabilin. kem küm ediyorlarsa kusura bakmamalarını söyleyin. ısrarla aramaya devam ediyorlarsa bir daha aranmak istemediğinizi, oraya bi yere konu ile ilgili not düşülmesini talep ettiğinizi, teknolojilerinin artık bu kadarcık gelişmiş olabileceğini umduğunuzu, aksi halde avukatınızla uğraşmak zorunda kalacaklarını söyleyin. eğer finansbank ise bir daha aramayacaklardır. finansbank değilse son derece salak bir üçkağıt dönüyordur. (dönerse sizindir, dönmezse zaten hiç bir zaman sizin olma..eheh..)

yeniköy'de bir spor kulübünün lokali var. denize sıfır. adını tam hatırlayamadım şimdi. yine yeniköy'de emek kafe var. onun da menemeni ve beyaz peynirli tostu çok güzel.

siz yeniköy'e bir gidin. orada deniz kenarında bir dolu kahvaltı mekanı var. biri olmazsa öbürü olur.

dolmabahçe çay bahçesi derim denize sipsifir
(bkz: dolmabahçe çay bahçesi)

bunun dışında tarabya bebek taraflarında da güzel yerler var tabi ama oralarda kahvaltı yapılan yerle deniz arasınad cadde giriyor bunun dışınd asarıyere de bakabilirsin. bi ton yer var ya şimdi düşününce....

(bkz: cengelkoy cinaralti aile cay bahcesi )

balta limanındaki oba cafe, denize nazır ve caddenin deniz tarafında.

www.obaparkcafe.com

hisarın orda "kale" tek geçer...

hisarın orda "kale" tek geçer... diyen chewy i tek geçiyorum ama bi şartla o küçük sıkış tepis olan kale. o kale diğer kaleleri tek gecer hatta

cevab vermekte geç kalmışım ama, olsun, kayıtlara geçsin. beşiktaş'ta denizi karşımız aldığımızda beşiktaş vapur iskelesi'nin hemen solunda belediyenin işlettiği bir kafe vardır; beltaş. kahvaltı tabağıdır, omletidir, böreğidir, portakal suyudur falan gayet güzel ve makuldur. deniz ile aranızda da küçük bir yol vardır sadece.

dslr fotoğraf makinesi ve lensleri
laptop

ipod touch 32gb.

YeniIpod Touch rahat gider. Birkac tane mutlaka ondan. Bir de biraz buyuk olmasina ragmen PS3 veya Wii olabilir.

Onceden musteri bulabilirsen camcorderlarda da fiyat farki buyuk oluyor.

iphone?

ps3 diyecegim ama fiyatlar ne alemde bilmiyorum.

ibook. türkiye'de çok pahalı..

valla ben bir mono t-shirt'ü alırım. (japon post rock grubu olan mono :P)

160 gb'lik ipod classic. apple'ın abd sitesimden bakıldığında ytl'ye çavrildiğinde 400 TYL civarı bir fiyata denk geliyordu. apple'ın türkiye'deki ithalatçısının sitesinde ise 800 YTL'nin üzerinde satılıyor. kararı sen ver.. ;-)

herkes ipod demiş,,ben de muhalefeten cowon q5 diyorum başkada bişey demiyorum..sitesine girip bakmaktan zarar gelmez..

beyzbol sopası?

canon hv20 kamera.. benim ihtiyacım var zaten. getirirsen alırım direk.

malesef öyle kalıyor benim başımada geldi. Fazla kurcalama yoka delik açılıyor yapıştırıcının damladığı yerde :)

bence pijamanın simetrik bi yerine de aynı ölçekte damlat, pijamada tarzın olsun?

cok koyu renk degilse aseton dene.

edit: elime yuzume bula$tirdigimda cikarmi$ti aseton, kuma$ta ayni etki olur mu bilemiyorum ama.

aseton japon yapıştırıcıyı çıkarmıyor, tiner biraz yumuşatabilir ama kumaşa ne olur bilmem.

asetona tinere para vereceğine git yeni pijama al kendine.

gitti palamut gibi pijama

aynısı bana da oldu. yani pijamama. demek ki insanlar bir şeyler yapıştırmak için geç vakitleri tercih ediyor diyebiliriz buna. elli defa yıkadım, yine de çıkmadı. orada yağ lekesi var gibi duruyor değil mi? bıral öyle dursun. pis japonlar!

müzik atmak için sony mp3 manager programı var
müzik çıkarmak için de grab your music diye bir program var

vista uyumlu degil de o yuzden :)
eski versiyon olsa gerek.(eskiden kastim vista ile uyumsuz oldugu $eyi)
sony vista icin tam uyumlu bir surum daha release etti.

$urdan cekebilirsin: dl1.aii.co.jp

e ama bunca aydır vista ile gayet güzel çalışıyordu. bissürü mp3 yüklemiş ve dinlemiş idim. birden oldu bu sorun.

bu arada linkteki prgramı yükledim. ama değişen bir şey olmadı.

yok yok. kırıcam ben bu aleti.

o filimin türkçe altyazısı yoktu benim hatırladığım kadarıyla,ama biri çıkar yarın öbür gün çevirir

dvdsi ciktiginda altyazilari gelir. sifirdan altyazi olusturmakla ugrasmamistir belki hickimse, hele ki izlenebilir durumda bir rip yoksa niye ugrassinlar ki?

Aslında izlenebilir durumda bir sürü rip var. Bende screener versiyonu var mesela. Benim şaşırdığım filmin orjinal dilinin fransızca olmasına rağmen hiçbir dilde altyazısı olmaması idi. Dediğiniz gibi dvd'yi bekleyeceğiz sanırım.

beyoğlu'nda bir sinemada izlemiş idim bir kaç ay evvel. ve altyazısı gayet türkçe idi efendim. her birimiz fransızca konuşan insanlar değiliz en nihayetinde. yani biraz daha arasanız bulursunuz gibime geliyor. oh lala!

konuya cok hakim olmamakla boyle bir olayin her bankada oldugunu soyleyebilirim. genelde bu ucret yillik olarak aliniyor kurtulma yolu ise (i$ bankasi icin) otomatik odeme talimati vermek.

Evet o senelik ücrettir ama bu konuda bankaların tavrı; "tuttuğunu ***mek" şeklindedir. Zira bu ücretin kesileceği hafta bütün paranızı çekerseniz banka "şu kadar para ödemek zorundasınız" gibi bir şey demez. Çünkü zorunda değilsiniz ama hesapta para varsa tak diye alırlar, galiba dilekçe vermeniz gerekli.
Hatta geçen haberlerde çıkmıştı; biri bankayı mahkemeye vermiş, mahkeme de adamı haklı bulmuş. Bu gibi olaylara örnek teşkil edecek bir davaymış, bu ücrete itiraz edenler parasını geri alabilecekmiş.

geçen ay ben de akbank'tan bir hesap açtırdım kendime bankacı kişi yılda bir kez (yalan olmasın) 24 ytl çekilecek hesabınızdan bilginiz olsun dedi. neden sorusuna verdiği cevap ise işlem mişlem vs. masrafı gibi bir şeylerdi. ayrıca bunu tüm bankalar yapıyor sanırım. sadece otomatik ödeme yoluyla kurtulunabiliyormuş bu masraftan.

Yaptığın işlemlerle alakası olmayan bir işlem. İstersen bütün işlemleri yap, istersen koy kenara hiç kullanma. Bu uygulama bütün bankalarda vardır. Yılda 2 defa işletim ücreti kesilir. Garanti bankası veya İşbankası gibi bankalar 3 tane faturanı otomatiğe bağlarsan işlem ücreti kesmeyiz gibi kampanyalar yapıyor.

evet hesap işletim ücreti denen olay bu. bunun kesilmemesi için bildiğim tek yöntem university hede card gibi bi olay. (öğrenciysen tabii) kesildikten sonra itiraz edince [mü$teri hizmetleri, mail veya $ikayet formu vs] parayı hesabına geri koyuolar genelde. ama itiraz eden insan sayısı da çok deil herhalde ki hala kesmeye devam ediolar, itiraz edenlere geri veriolar.

Yanılmıyorsam önce bankaya verin lan paramı mealli bi dilekçe yazıyorsunuz. Yok olmadı tüketici haklarına v.s.'ye gidiyorsunuz. Sözleşmede bu ibare (işlem ücreti alcaz gibi) olsa dahi yine de yasal değilmiş bu. Hayvanlar hala kesiyorlar müthiş bir güzellik, insancıl bir puştluk.

tam tarihini bilmiyorum ama eski hesaplarda yapılan sözleşmelerde bununla ilgili bir madde yoktu. o yüzden itiraz edenlere çatır çatır geri veriyorlardı.

ama son bir kaç senedir sözleşmelere bununla ilgili bir madde ekleniyormuş. o yüzden verin paramı diye itiraz sonuç vermiyor. en azından hsbc'de vermedi.

hatta hsbc'de öğrenciyim, otomatik ödeme yapıyorum, sizin için kırk takla atarım almayın şunu demem de işe yaramadı.

Abi ama televizyonda tüketici haklarından mı ne birisi söylemişti, sözleşmede olsa dahi yasal değil diye. Bilmiyorum ama tüketici hakları ya da dava yoluyla geri alınabilir gibi geliyor bana.

az önce garanti ile konustum haberler iyi. otomatik ödeme talimati verirseniz almioyuruz hesap isletim ücreti ama kredi kartinin aidatini öyle ya da böyle aliriz dediler. bir zamanlar ben de ödemeyecegim anasini satayim dedigim ve ödememenin yollarini aradigim icin sunu söyleyebilirim ki isteyen banka istedigi kadar aliyor. ne yazik ki bddk bile insafli olsunlar disinda birsey söyleyemiyor mahkeme kararlarina yasal hükümlere ragmen. müthis bir gelir kaynagi bankalar icin bu kesintiler ve kolay kolay vazgececege benzemiyorlar.

hani bi bankada hesap açtırırken ya da diyelim ki kredi kartı alırken falan doldurup imzaladığımız bir sözleşme var ya. işte bu sözleşme, bankanın bazı işlemler ve hatta hiçbir işlem yapmadan dahi kesinti yapabilmesine olanak tanıyor. eğer ki bu sözleşmeyi güzelce okumamışsak ki bilmemkaç sayfa ve yazılar çok küçük+karşık olduğu için okumak mümkün değil ne yazık ki, altına imzayı bastığımız anda geçmiş olsun diyoruz. istediğiniz mahkemeye derneğe gidin, sözleşmede bunu kabul ettiğiniz ispatlandığı anda yapacak hiçbir şey olmaz. ya ''başımın gözümün sadakası olsun ipneler!'' diyeceğiz, ya ''kapatıyorum hesabımı. yastık altında saklıcam bundan böyle bütün paramı.'' diyerek kahramanlık taslayacağız ya da otomatik ödeme talimatı verip mutlu yarınlara doğru yelken açacağız.

en temiz yolu 2007'de acip .doc olarak kaydetmek.
diger yollarla yalan oluyor.

2003 le de acılıyordu sanki ?

buryan'im yok sadece 2007 ile.

allah senden razı olsun galadnikov kardeşim. linkten programı indirip kurdum ve şak diye açtı. çok sağol.

abi iste deigim buydu benım, 2003 le acabiliyorsun docx fln.

kıbrıs şehitlerine giderim sanırım orada death house olsun gothic olsun bir çok yer var bu işi yapan

alsancakta 2 kişi var adlarını unuttum. kıbrıs şehitlerinde ikisi de. erkek olana gittim arkadaşımla -adını hala hatırlayamadım- istediği dövmeyi güzelce yaptı zaten ufak bişiydi ama önünde dövmenin resmi olmasına rağmen renkleri ters işledi arkadaşın sırtına. arkadaşımın eve gidince uğradığı şoku anlatamam :)

onların vereceği fiyatları uçuk bulursan samimi arkadaşım da yapıyor. yaptırmak istediğin figürü ebatlarını söylersen fiyat alabilirim. sevgi yolundaki dandik dövmecilerden değil ekipmanı tam takım.

deep tatoo'yu tavsiye ederim kesinlikle. sözlükten #4181511 numerolu entry'e bakabilirsin. orada detaylar da var. tamer'e de selam söyle benden.

canak anten bilmemne yasaksa receiver'i ne yapmayi dusunuyorsun ki??? canak anten uydunun olmazsa olmazidir. ayrica canak anten nasil yasak oluyor yahu? tamam bazi sabri bey kilikli yoneticiler cati icin izin vermiyor ama balkona veya pencere dibine kimsenin sesini cikarabilecegini sanmiyorum. onlara ne be...

adsl'in falan tavandaki canaklarla alakasi yok oncelikle. telefon hattinla alakali o konuda supheniz olmasin.

bir de, merak ettim, digiturk canagi cati disinda, balkona da konamiyor muydu? bi cok insanin balkonunda goruyorum oyle. bi arayin derim hemen, soylerler. illa ki o tur binalar icin de cozum uretmislerdir bizim uyanik digi ciler : )

uydu ile alakali seyleri de, bilen arkadaslar cevaplar.

sorulara hemmen yorum yapayım:
1- tahtakale eminönü civarı alınır; yanlışlık olmasın diye inceledim, bayansınız, o yüzden şifre çözmeyen kartsız digital receiver yeter:) 100$ pazarlıkla alınır; kaon iyidir...
2-digital sistemde karlanma olmaz, vcd deki satırlara benzer görüntüler oluşur, ya cam gibi olur görüntü ya olmaz.. çanak iyi sabitlenmişse rüzgara da bana mısın demez..
3-cnbc-e ve daha birçok kanal çıkar, eğer çanak turksatlara ayarlıysa en az 250 kanal çıkar ama çoğu dandiktir.. e2 bile var!
4-hiç alakası yok.. swordfish deki adamlarla meslektaş değilseniz uydu antene de gerek yok net için...

apartmanla ilgili çanak anten sorunu ise: çatıya kurmak yasak olur genellikle; balkon için bir şey demezler ve %90 apartman için ortak çanak çatıdadır halihazırda...
ne mutlu yardım edebildiysem...

mavikediden cok diger arkadaslara cevap: digiturk'u balkondan gorebilmek icin dogru cephede balkon olmali. benimki gibi goremeyen evlerde olmuyor balkon olayi.

mavikediye: eger uydudan memnun kalmazsan, bitisiginizdeki apartmandan, apartman boslugundan vs. 30-40 mt.lik bir kabloyla digiturk cekilebilir. ama benimki gibi apartman bosluklu/bitisik apartmanli komsular lazim.

uydu alıcıların en çok satıldığı yer karaköydür, envai çeşidini bulabilirsin.cnbc-e, e2, discovery channel gibi kanalları uydu vasıtasıyla pek de güzel izleyebilirsin.öyle bir imkanın varken, digiturk ün lig tv gibi özel kanalları ile işin olmuyor ise uydu en iyisidir derim.

bende gecen hafta niyetlenmistim catidakiler killik cikardi. evin camlarindan bakincada tum canaklar bana dogru bakiyo ondan canagida taktiramadim ama su aleti bulmustum bi bak istersen. www.hepsiburada.com
basit randimanli bi alet gibi geldi.

4. soruya farklı bir yönden yaklaşayım, telefonu da yasaklamadıkları sürece adsl'i bağlatırsın ama kablo tv olmadığı takdirde kablonet bağlatamazsın..

ha ben olsam taşınmam öyle yere.. tv şeytan icadıdır demedikleri kalmış bi tek..

digiturk çanağının güneybatıya yani turksat uydusuna bakması gerekiyor. balkonun konumu güneybatıya bakmaya müsait değilse balkona takılamıyor maalesef. ayrıca çanak yasaksa uydu neyle çekiyor onu anlayamadım.

bir de anlayamadığım şudur ki, digiturk dediğin de, uydu dediğin de aynı uyduya (turksat) çevrilmiş çanaklar ile sinyal alıyor. asıl olay receiverda. digiturk receiverı ve kartı alınıp çatıdaki mevcut çanağın kablosu takılırsa olmaz mı yine digiturk? çanak dediğin bildiğin metal tepsi. lnb olayında da bir farklılık var mı?

cevaplar için teşekkürler. haftasonu gidip bizzat yönetici ile konuşacağım. hatta cevapları print edip ''size laflar hazırladık.'' demeyi bile düşünüyorum. sanırım en mantıklısı bi receiver alıp uyduyu izlemek evet. demek ki çatıya koymuş bu adamlar bi tane çanak, başkasına da izin vermiyorlar...diye düşünüyorum ben. evet.

ayrintili fatura gelmiyo mu? webden basvurabilirsin sanirim. Cabuk olursan belki bu faturan ayrintili gelir. gsm sebekeleri ustunden biraz zor sana hesaptan gecirmeleri, biriside senin cepten kablo cekip kacak kullanmis olacamaz heralde.

evet var. kazıklandığımı düşünüyorum.
bunu düşünür düşünmez hattımı iptal ettirdim.
güvendiğim bir firma değil.
(olay yıllar önce olmuştur. mantık hatası faturalar gelmeye başlamıştı.)

güncel borç, o günden bir kaç gün önceki konuşmaları, vergileri, bilmemneleri hesaplamaz. bence bu şekilde olması doğal ki, aradan bir hafta geçmiş diyorsun. yani 13 günlük konuşmalar, mesajlar, vergiler bilmemne hepsini koyunca 2 ye katlayabilir. neden olmasın? ha, eski bir turkcell çalışanı olarak, bizzat yanlış faturalandırmaya şahit oldum. ama yeterince üzerine gidildiğinde, ki çağrı merkezini arayıp terör estirmeyi deneyebilirsin, gerçekten de inceliyorlar olayı. ve hata varsa hemen iade ediyorlar parayı. turkcelle bağlan hayataaaa!

Kapalı bir taşıma kutusunda olması gerekiyor ve normalde ekip bagajlarının ve bazı teknik teçhizatın taşındığı ön kargoya konuyorlar. Bu bölüme normalde oksijen verilmez ama canlı hayvan taşınıyorsa oksijen verilir. Uçağa bindikten sonra hostesten rica edip, pilota hatırlatmasını söyle bence. Bu aslında pilota önceden, yükleme bilgilerinin yazıldığı kağıtta verilir ama yine de paranoyak olmakta sakınca yok.. Check-in sırasında zaten ücretini de ödüyorsun. Eskiden uyutmak gerekmiyordu ama son yıllarda bi değişiklik var mıdır bilmiyorum. Yemek ve su verme ama kaç saat öncesinden tam bilemeyeceğim, onu vetrinerine sorabilirsin. Sana ve Tarçın'a iyi yolculuklar

bir kere hangi ulkede olduguna ve kilosuna bagli. eger avrupa'daysan pasaport cikarttirman gerekiyor.(dolaysiyla kan alinip analiz edilmesi, ayrica kediye id verilmesi de gerekiyor) bundan sonra yapilacak islem bilet rezerve ederken kedim var diyeceksim. (pet diye zaten belirtecekler) eger 6 kiloyu gecmiyorsa kafesiyle rahat rahat yanina alirsin. eger 6 kiloyu geciyorsa on kargoya iner.
birde eger ucakta baska kedi / kopek varsa normalde iki kedi veya iki kopegi ayni ucaga koymuyorlar artik first come first served mantigiyla ilk gelen board ediyor ama sen bir sonraki ucusu bekliyorsun.

cevaplar için teşekkürler öncelikle.

evet, nerden nereye uçacağını belirtmeyi unutmuşum; izmir'den istanbul'a uçacak. yani sadece 45 dakikalık bir uçuş olacak. atlasjette ''ücretsiz'' diye bi ibare vardı ama kafamı karıştıran şey, taşınacağı kutunun boyutlarının falan belirtilmiş olması. yani bütün kedi taşıma kutularının zaten fix olduğunu düşünerek rahat olmalı mıyım bilemedim. bi de oksijen için şu an direkt paranoya yaptım pyro, iyi ki söyledin. gerekeni yaparım ben.

Boncuk Gurme (Nevizade Sokak No:19 Beyoğlu - 0212 243 12 19), Refik (Asmalımescit Sofyalı Sokak 10 Tünel - 0212 243 28 34) ve Sofyalı (www.sofyali.com.tr) tam istediginiz tarzda yerlerdir. Hepsi test edilip onaylanmıştır. Kalabalık bir grup olarak gidiyorsanız önceden rezervasyon yaptırmanızda fayda var hatta şart. Genelde fiks menü 60 YTL derler ama kastırınca 55 YTL fiyat verirler. Zaten bu fiyatın altına da eğer tanıdık falan değilse, mekan bulmanız pek zor.

kumkapi daha iyidir daha guzeldir oraya gidin fiyatlar da daha makuldur netekim

Geçen hafta Saki'deydik 'Doldur be meyhaneci zirvesi' için. Üst kat gayet güzel, sadece fasıl var onun dışında müzik yayını yok.. Hem sohbet, hem müzik ayarındaydı. Öneririm. Fiks menü, limitsiz içki 45 ytl.

Saki de iyiymis ama anlasilan bize fiks menu olmayan bir yer lazim. Pano veya Viktor Levi secenekleri geliyo aklima diyorum bu durumda nevizade olmasa da.. Cevap veren herkese tesekkurler...

mumkunse fiyati da indirmeye calis canim iyi bi yer bulmakla birlikte : )
katilimcilardan biri olarak ben de magdur olmiyim : p
pano da olmasin mumkunse..

imroz en iyisidir.

tarz olarak nasıl bir yer istersiniz bilemedim ama nevizade girişte solda özgün de fena değildir. en azından fiyatları son derece makuldur. meze tabakları yanında da bira. bak canım çekti şimdi.

Bu pek cevap niteliğinde değil ama bi ara ben kafayı odamı maviye boyama kararı vermiştim. Sonra da iki renk olsun ama ters renkler olmasın diye lacivert ve mavi boya aldım, bi de kağıt bordür aldım. Odamın bel hizasına kadar olan kısmı lacivert, yukarısını da maviye boyayıp araya da bordürü yapıştırdım. Oda karakol gibi olmuştu:) Renk seçerken oda boyandıktan sonra neye benzeyecek iyice düşünmek lazım.

bi tane ikea kataloğu al, ona bak. senin mobilyaların renginde eşyaların olduğu fotoğraflara odaklan.

ben bir ara sarı ve lila renklerinin pastel tonlarını uygulamıştım odama, odam olduğu zamanlarda.(kiriş gibi çıkıntılar açık lila, geri kalan yerler şampanya sarısı denen renk gibi) tavandan çapraz iki köşeye de spot ışık yerleştirmiştim, ister aç, ister kıs cinsinden, çevirmeli olaraktan. pek şahane idi anlatabildiysem.

o ışığı ayarlayabilen yuvarlak zamazingonun adına elektirikçilerde dimmer ya da potansiyometre deniyor. arada bilgi vereyim, kısık ışıkla da olsa aydınlatayım dedim. pek güzide bi aparattır. yalnız tam kapamaz ama iyice kısık bırakırsanız arada lamba flaş gibi yanıp sönüyo, insana pisssmi dedirtiyo.

kuzenlerim evlerinin salonunu fistik yesili/acik ama cirt turuncu/pembe yapmislardi, duyunca kabus gibi geldi ama gorunce hayran kaldim, benim de odamin 2 duvari bordo/koyu kirmizi 2 duvari krem rengi. mobilyalar da acik renk olunca sicacik insanin icini acan bir ortam oldu :)

Elindeki katalog ozellikle mat renkler katalogu olabilir. (Cok mu salladim?)

Sen iyisi mi bir boya dukkanina git. Cesit gor, renk gor, adamlara soru sor.

ben mesela duvarları mavi boyattırdım. odada bir kiriş var balkonu odaya kattığımızdan dolayı. o kirişi boydan boya özel bir boyayla cam kırığı gibi ışık vurunca renk değiştirecek şekilde boyattım. hoş oldu ama sağlam pahalıydı.

abim ise bunun ucuzunu yaptırmıştı vaktinde. o da aynen kirişi alçı ile çizgisel dokunuşlar (sürme yok tık tık tık tık dokunarak yapmıştı usta) süslemişti. çok şahane gözüküyordu. hem çok daha ucuz.

Farklı renkte boyıycaksan, küçük renk tüpleri olur, misal filli boyanın vardı. Ondan alıp, sarı ya da beyaza eklersen istediğin tonda boya elde edebilirsin. Yeşil renk tüpü aldıysan sarı tonlarında bi boyaya, mavi tonlarında renk tüpü kullancaksan da ne bileyim kirli beyaz ya da buz mavisi tonlarında bi boyaya katarsan, daha güzel sonuçlar elde edebilirsin.

ben olsam biraz masraflı olabilir ama her odayı rengarenk boyardım. patlayan renkler şirin gözükse de, mat ve açık renk olmadığı için evi karanlık gösterebilir. o yüzden evlerin geneli beyaza yakın şampanya rengidir. ama yatak odasında mavi, mutfakta kırmızı, salonda haki, oturma odasında sarı falan, acaip sevimli görünüyor. bi de uçuk kaçık bir insansanız eğer, duvara kontrast olacak başka bir renkle ellerinizin-ayaklarınızın izini basarsanız süper oluyor. ben yaptım, ordan biliyorum. (ama ev sahibi ağzıma sıçmıştı, o ayrı.)

edit: tek bir odayı boyayacakmışsınız. bu durumda her duvar farklı renk olsun diyorum ben. çılgınım, evet.

eski odamın duvarları alçı kaplıydı dedim duvarları parlement mavisi yapayım, tavanı da çok açık mavi yapayım gökyüzü gibi dursun dedim. tavana yönetim izin vermedi duvarları da boyattım. oda 6m ye 4m idi ve aydınlatmak için 500W lık spot kullanmak zorunda kalıyordum. normal eco ampuller ile loş bir ortam oluyordu. duvarlar ışığı emiyor resmen. kısacası koyu renkten kaçın.

ayrıca arkadaşım duvarları farklı renk yapayım derken dalgınlığı yüzünden kırmızı yeşil sarı vs ile tehlikeli bir kombinasyon yapmıştı polis eve girerse kesin atacak içeri korkusu taşıdı bir süre :)

Tek tavsiyem tüp alıp ben ton elde edeyim deme.
Tahayyülünle sonuç arasındaki fark inanılmaz olur pişman olursun. Büyük tükkanlarda şöyle bir olay var. Sen bir kağıt, kumaş vb. götürüyosun. Ben bu renk alıcam dediğin vakit amcam "alet yapıyor" moduna geçiyor. Tak boyayı önüne koyuyor.
Ben tüp olayında turuncu yapıcam diye önce 5, sonra ilave 10, sonra ilave 15 (30 adet toplam) tüp alıp odamı bok gibi bir pembeye boyamıştım.

türkiye'de "ortalama ingilizce bilgisi" çok muğlak bir ölçü olduğundan, bence önce bir toefl denemesi yapın, ne kadar eksiğiniz var, nerede eksiğiniz var onu bir ölçün. kim bilir, belki de yoktur?

ben de yapayım bir ara bunu. :P

Zamanda sinirin pek yok gibi. Maasin iki kati artacaksa bu ise biraz para da yatirabilirsin. Iyisin yani.

Bence bir TOEFL hazirlik kitabindan ya da baska kaynaktan bir deneme yaparak basla olaya. (bkz: #10264861) Bir kere alman gereken puana ne kadar yakin oldugunu anlayinca ona gore calisirsan.

Eger kaydetmen gereken cok mesafe varsa bir yandan bir Ingilizce kursuna (sadece TOEFL kursu degil) basla. Obur yandan Ingilizce kitap okumaya ve altyazisiz film izlemeye basla. Birkac ay sonra kendine guvenin artinca bir deneme testi daha yaparsin.

Eger alman gereken puana yakinsan ya kitaptan calismayi dene, ya da daha istikrarli calisacagina inaniyorsan bir TOEFL kursuna yazil.

neresi orası yahu, 85 toefl'a bir maaş tazminatı ha... başlangıç için en iyi ve cüzdan dostu yol internette de bulabileceğiniz cd lerden test çözmek. kaplan ve longman cd leri çeşitli paylaşım ortamlarında mevcut. zayıf olduğunuz bölümü tespit edince gerekirse oraya yüklenirsiniz, speaking kursları, bol bol dublajsız ingilizce altyazılı film izleme, essay örnekleri okuma vs gibi yöntemlerden birini seçersiniz duruma göre.

Madem sonunda böyle sağlam maaş artışı var. Öncelikle bir toefl denemesine girin bakalım kaç çıkıyor. Sonra da kitap falan kasmadan çok iyi bir kursa yazılın. Yanında uydudan film-haber, internetten altyazısız dizi vs. öneriyorum. Eğitim yanında film izlerseniz toefldan 90 almazsanız bırakırım 98 kpds puanımı hibe ederim size. ;)

toefl ibt çalışmaktan çok genel ingilizce bilgisine dayanıyor. bu yüzden direk sınava çalışmaktan ziyade, genel olarak ingilizceni geliştirmeye bak bence (tabi eğer yeterli değilse). ayrıca gmat e filan girme çünkü o çok daha zor bir sınav. ben gmat e iki ay filan çalışmıştım. ama toefl ibt ye sadece bir gün. kolay gelsin.

cevaplar için çok teşekkürler. kursa gitmeden önce evde kendi başıma çalışmaya karar verdim. ama ilk önce test çözüp seviye ölçmek en mantıklısı, evet. bi de bu arada toeic 'in toefl'dan çok daha kolay olduğunu ve işyerindeki çoğu insanın toeic ile çatır çatır birinci dereceden dil tazminatı aldılarını öğrendim. bu da aklımızda bulunsun.

bence adamlara tasitman yeterince ucuz. Turkiyede kac lira bilmiyorum ama, cok uzak olmayan mesafelere ayni gun epey bir parcaya kadar birakmak 45$. Bence ozellikle 2 kisi zarzor tasiyabileceginiz bir kanepe falan varsa cok uygun.

bir de ikeanin cevresinde serbest calısan nakliyeciler oluyor, bulursan onlarla bir konuş belki de daha ucuza taşırlar.

ikea yerine koctas da tercih edilebilir. cevahirdeki sanirim daha yakin. fiyat & performans acisindan seyettim

hmmm. teşekkür ederim cevaplar için. şöyle ki;
toplam 400 ytl'lik alışveriş yapacağım ikea'dan. koçtaş için araştırdım, hemen hemen aynı fiyat. ama orada da yatak satılmıyor. istikbal'den ya da yataşt'tan falan ekstra yatak almam gerekecek ki en ucuzu 100 ytl. ve yine nakliyesi montajı ücretliymiş. hatta adamlar nakliye fiyatı listesi yapmışlar, taktir ettim. bu ikea ibişi acaba nasıl taşıyor? faturanın %10 u kadar da montajını yapıyor diye biliyorum ama. ay bilemedim şimdi. iyice karıştı kafam.

mümkünse ikea'nın taşımasını kullanma getireceklerini söyledikleri saatte getirmiyorlar. Çok sahtekar insanlar...

yatak olarak taç yatakları da tercih edebilirsin, hem istikbal ve yataş kadar kaliteli, hem de daha ucuz fiyata bulabilirsin.
istikbali bilmiyorum da yataşın 100 ytl'lik yatağı yok. var diyorlarsa bile yoktur, alma.

yardım etmeyin buna, İstanbul'a gitti beni yalnız bıraktı :(((
kedisi tarçın

o değil de, New York'ta kamyoneti olan bi adam şöyle bir hizmet sunuyordu: istediğin ürünlerin adını ve katalog numarasını söylüyordun, o alıp getiriyodu kapına kadar. Parasını eşyalar eve gelince ödüyordun. Kendisi de 30-40 dolar bişey alıyordu. İşletmeye çalışan denyolar olmuyo muydu bu arkadaşı? Nasıl bir garanti istiyordu müşterilerinden? bilemiyorum.
bu da böyle bir anımdır, umarım yardımcı olmuşumdur sdfjsdljasldjlk

ahahahah! hadi lan ibis! (bu cumle fret icindi. lutfen kimse uzerine alinmasin.)

isveclilere kafam girsin diyerek, besiktas'tan daha ucuza yepisyeni super mobilyalar aldim arkadaslar. ustelik nakliyesi falan onlara aitti. eve kadar cikardilar, yerlestirdiler, "gule gule oturun" bile dediler. yasasin yerli mali!

kedi naber kızım? sesin soluğun çıkmıyo? özledim be!
eheheh aloo, kime diyorum?

bence ikea evimin her şeyi değil dedirten duyuru. (tanım yaptım ki silmesinler alkşsdjfşl)

fret dostum, gerçek bir ibişsin. ama yine de ben de çok özledim seni. ühühühüh!

Aynı çuvalda duran patateslerden biri dahi çürük olsa diğerlerine geçebiliyormuş. Bu yüzden hemen çuvaldan çıkarıp saklamak gerekliymiş. Geçen yaz Bolu'da arkadaşların tarlasından topladık, eve getirdiğimizde hemen yığdık patatesleri. Bu kadar tedbirli davrandıklarına bakılırsa annenizin dediği doğru olabilir.

patates filizinde (patates yapraklarında, bir de patatesin filiz olmayan ama yeşil renk almış kısımlarında falan da var) küçük miktarlarda bile çok zehirli olan solanin adı verilen bir gliko-alkaloid bulunuyor. bitki için mantarlardan böceklerden falan korunma mekanizması olarak salgılanıyor aslında.

solanin aynı zamanda yeşil domateste de mevcut, o yüzden yeşil domatese de zehirli denir zaten.

ailecek bundan zehirlenmis birisi olarak o masum gorunumlu filizlerin mina koyim diyorum burdan.

ayrica cevap da cok uzakta degil.

sozluk.sourtimes.org zehirlenmesi

efenim çok teşekkür ederim cevaplar için.

neymiş? patates filizleri zehirliymiş. güzelce kesmek gerekiyormuş. annem her zamanki gibi haklıymış.

Internete kablosuz bağlanmak, sims tarzı oyunlar oynamak, cd yakabilmek falan bunları yapamayan laptoplar artık üretilmiyor zaten. Bu seviyede ilk üç seçenek arasında da pek bir fark yok. 4. seçenekteki cihazın işlemcisi bazı uygulamalarda sorun olabilir. Onun dışında hemen her tür parçanın upgrade i zaten mümkün. Ben olsam

www.teknosa.com.tr

adresindeki cihazı tercih edebilirdim. Özellikleri standart, hafif, teknik desteği yaygın ve eğer Teknosa'nın websitesindeki abukluklardan biri değilse, yanında bir de yazıcı hediye ediyorlar galiba.

en ucuza alabileceğin laptop da işini görecektir.

www.pcdepo.com --> bu adrese de bi bakmanizi tavsiye ederim almadan once. Sectiklerinizin istediklerinize gore fiyatlari yuksek geldi bana. tabii siz bilirsiniz.

her şeyden önce, tavsiyeler için teşekkür ederim.

internetteki notebook ile ilgili satış sitelerini ve hatta forumları o kadar çok inceledim ki bu arada; herhangi bir teknosa'daki satış elemanından daha bilgili olduğuma inanıyorum an itibariyle. ahahaha!

olabildiğince az para vermek istiyorum tüketim çılgınlığına kapılmadan. bu yüzdendir ki, ne özellikleri ne de markası umrumda. ama insan almışken de, ''bir kaç yüz dolar daha verip şu modeli almak daha mantıklı sanki. hmm.'' diye düşünmeden edemiyor. ya da forumlardan öğrendiğim kadarıyla, belki 500 usd'ye de kassam bulup alacağım ama ertesi gün oturup ağlamam işten bile değil.

pcdepo.com'u inceledim misal; ve en ucuzları 545 artı kdv (944 ytl) ile HP 500 RQ257AA CELERON 256MB 40GB 14.1W DOS ve 599 artı kdv (1.037 ytl) ile Dell Inspiron 1300, Celeron 1.5GHz, 512MB DRR-2 40 GB çıktı. belki bunlar da düşünülebilir elbette. nerden baksanız 300 ytl kadar bir fark var. ama önemli olan bu 300 ytl farka değecek mi? iyice kafam karıştı, hadi bakalım.

şöyle diyeyim sana: 256MB RAM ile kendi kendini yersin bitirirsin, oturur günlerce ağlarsın. basit anlamda centrino işlemci ve minimum 512 MB RAM olan her makineyi alabilirsin. o iki makine arasındaki fiyat farkı da biraz RAM'den biraz markadan dolayıdır.
Şöyle de bir şey var ama, 100 120 ytl falan 512 mb RAM'ler. yani ucuz olanı alıp RAM ekleyebilirsin.
Bir de senin de dediğin gibi, üzerine biraz daha verip daha güzel bir şeyler almak bence en mantıklısı. Seneye de kullanırsın hem :)

sozlukten msg atmistim gerci ama, buraya da yazayim, okuyan eden olur. ram'in miktarindan ziyade frekansina dikkat etmek lazim; ddr2 olmayan ram'den uzak durmak lazim.

centrino dedigin 533mhz'de calisan bi islemcidir ve buna ddr2 olmayan (333mhz) bi ram takarsan, o islemciye yazik olur, ustelik ekran karti da bu ram'i kullanacagindan oyunlarda da performans feci du$er.

ben $ahsen bi asus a3e sahibi olarak bu durumdan son derece $ikayetciyim. bu azuth denen adamin komputeri sirf ram'i ddr2 diye ucarken, benimki oyunlarda falan tosbaga gibi. kirarim ben bu bilgisayari.

ddr2 al.

(hayir babam kingston ram bayii degil, ddr2 uretimiyle da alakamiz yok, memur cocuguyum)

şarap oksidasyona uğradığı için tadı bozulur. bunu engellemek gerekir en başta.
1. daha küçük şişeye boşaltarak oksijenle etkileşen alanı azaltmak
2. bir şekilde vakumlayıp kapağı/mantarı kapatmak
3. buzdolabında saklamak
en iyi şartlarda max 3 gün saklanabiliyormuş. daha fantastik yöntemler de var ama laboratuvar kurmak lazım onlar için..

yarım kalmış şaraplar tekrar mantarının ve kapağının kapatılması ve 4 derece altında saklanması durumunda bir beyaz ise 1-2 gün, bir kırmızı ise 3-4 gün saklanabilir. ama her halukarda ilk açıldığı tadı muhafaza olmayacaktır. bunun yanısıra vakumlu hava pompaları vardır, ağzına bi tıpa tıpanıp ortamdaki hava alınır. bu şekilde gene soğukta saklanırsa bu verdiğim tarihlere 1-2 gün daha eklenebilir. bu arada şişede ne kadar çok şarap kaldıysa o kadar daha iyi kendini tolare edebilir. başka bir ortama geçirmek ise oksidasyonu artıracaktır, aman!

daha küçük bir şişeye koyma konusundaki 2 teoriyi de duymuş oldun böylece :) denemedim ama merak ediyorum aslında hangisi geçerli diye. test sonuçlarını bekliyoruz..

cevaplar için teşekkürler.
test sonuçları bir dahaki şişeye kısfmet artık. zira ben dayanamayıp 7 günlük şişeyi kadehe boca ettim, içiyorum. tadı yamulmuş evet ama idare eder yine de.
şerefinize!

hiç olmadı lavoboya dökmeyin efendim. etrafınızdaki bir öğrenci evinin önüne bırakın kaçın, 10 günlük de olsa. yazıktır günahtır. nimet sonuçta.

o da bir alternatif elbette. ama 10 günlük olanı içerim ben. daha uzun süre kalanları bıraksam, çocuklar zehirlenmesin sonra? yazıktır günahtır.

öğrenci evi habitatında hayatta kalmayı başarabilen özel olarak evrilmiş farklı bir insan türü burada bahse konu öğrenciler. o nedenle gönlünüz ferah olsun. siz hangi günü eşik görüyorsanız kendinize, o günün ardından koyun kapılarının önüne. zile bile basmadan kaçın. kokuya geleceklerdir. evde besliyorum. çok şekerler..

yemekte kullan derim ben. en boktan yemekleri bile bir sofistike hale getiriyor ki göresin. hazırlanması yedibuçuk dakika alan "şarapta terbiye edilmiş mantarlı et" lafını duyan arkadaşların "wehüüüv" diye tepki veriyorlar.

altzine.net olabilir muhtemelen, ki konusunda tek geçeriz kendisini.

www.izedebiyat.com

www.sosyoblog.com

eksiduyuru.ussakli.net

www.siyahkahve.com

Bu Biçim

Hiçbir kadın hiçbir erkeği
Ve hiçbir erkek hiçbir kadını
Bu biçim bu biçim sevmedi

Yokluğu ekmeğe katık edip
Sevgiyi açlığa eklemedi
Gözyaşlarının hiçbir teki
Bu biçim düşmedi

Böylesine dolu dolu ağlamadı
Hiçbir kucakta hiçbir baş
Ve hiçbir elveda bugüne dek
Bu biçim söylenmedi

Hiçbir akşam o akşam gibi
Kanarcasına batmadı o güneş
Ve hiçbir güneş onları bir daha
Bu biçim bu biçim görmedi

Hiçbir kadın dedim ya hiçbir erkeği
Ve hiçbir erkek hiçbir kadını
Bu biçim bu biçim sevmedi

efenim çok teşekkür ederim. hem sözlere, hem linke.